Günümüzde, “sürdürülebilir kalkınma” ile ekonomik ve sosyal gelişme kaydedilirken, doğal kaynakların korunması ve çevre üzerinde oluşan insan baskısının azaltılması hedeflenmektedir. Bu bağlamda çevre konusunu uluslararası boyutta www.türkiyedeenerji.com olarak siz okurlarımıza sunuyoruz.
Küresel etkiler yaratabilen çevre sorunları, karmaşık bir nitelik göstermekte ve çoğunlukla sosyo-ekonomik konularla bağlantılı olarak karşımıza çıkmaktadır. Hava ve su kirliliği, katı ve tehlikeli atık üretimi, toprak bozulması, ormansızlaşma, iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi çevre sorunları siyasi sınırlar tanımamakta ve insanların güvenliği, sağlığı ve üretkenliği, canlı türleri ve gıda güvenliği üzerinde ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. İnsanların geleceğini yakından ilgilendiren bu tehdit nedeniyle çevre sorunlarının üzerine gidilmesi büyük önem arz etmektedir.
Çevrenin korunması yolundaki gayretlerin önemli bir boyutu da kamu bilinci ve katılımının arttırılmasıdır. Sorunların çözümü ancak kamu sektörü, özel sektör, hükümet dışı kuruluşlar ile sivil toplumun diğer öğeleri arasında oluşturulacak işbirliği sonucunda mümkün olabilecektir.
Yaşadığımız dünyayı tehdit eden küresel çevre sorunlarının çözümü, ulusal çabayı olduğu kadar, ikili, bölgesel ve çok-taraflı düzeyde uluslararası işbirliğini ve aktif katılımını gerekli kılmaktadır.
Bu hususların bilincinde olan Birleşmiş Milletler (BM), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve uluslararası finans kuruluşları, sorunlara çözüm bulunabilmesini teminen çok-taraflı işbirliği yollarını geliştirmeye yönelik girişimleri teşvik etmekte ve bu çalışmalar arasında eşgüdümü sağlamak çabasındadır. 1972 yılında yapılan BM İnsan Çevre Konferansı’nın (Stockholm Konferansı) bir sonucu olarak oluşturulan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) çevre sorunlarının çözümüne yönelik faaliyetlerin eşgüdümü için çalışmaktadır.
Türkiye, karmaşık bir nitelik gösteren ve çoğunlukla sosyo-ekonomik konularla bağlantılı olarak karşımıza çıkan çevre sorunlarının çözümü için yapılan uluslararası işbirliğinde aktif rol oynamaktadır. Ülkemiz, çevre sorunlarının çözümüne katkı amacıyla, ulusal çıkarlarını ve sosyo-ekonomik konumunu ve kalkınma önceliklerini gözönünde bulundurmak suretiyle, gerek BM düzeyinde, gerek bölgesel düzeyde pek çok uluslararası çevre sözleşmesine taraf olmuştur.
Sürdürülebilir Kalkınma:
5 – 16 Haziran 1972 tarihlerinde Stockholm’de gerçekleştirilen “Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı”nda (Stockholm Konferansı), sosyo-ekonomik yapıları ve gelişme düzeyleri farklı olan birçok ülke, “çevre” konusunda ilk defa bir araya gelmiştir. Konferans sonunda, “Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Bildirisi” kabul edilmiştir.
“Sürdürülebilir kalkınma” kavramı ise ilk kez, 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan Brundtland Raporu’nda “Bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma” olarak tanımlanmıştır.
Brundtland Raporu, genel olarak, yoksulluğun ortadan kaldırılmasını, doğal kaynaklardan elde edilen yararın dağılımında eşitliğin sağlanmasını, nüfus kontrolünü ve çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesini sürdürülebilir kalkınma ilkesi ile doğrudan ilişkilendirmektedir. Bu bağlamda, Bruntland raporunda, ekonomik büyümenin çevre dostu bir bakış açısı ile gerçekleştirilebileceği varsayımından yola çıkılarak, dünyadaki çevre sorunlarının üstesinden gelebilmek ve yoksulluğu önlemek için, gelişmekte olan ülkelerin önemli rol oynayacağı anlayışıyla, yeniden yapılanmayı sağlayacak uzun dönemli bir büyüme çağına girilmesi gerektiği öne sürülmüştür.
3-14 Haziran 1992 tarihlerinde Rio de Janerio’da yapılan “Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı” (Rio Konferansı), ulusların, çevreye duyarlı yönetim sağlamalarına yönelik bir dizi ilkenin benimsenmesi açısından önemli bir adım olmuştur. Bu çerçevede başta bir eylem planı olan Gündem 21’in yanı sıra Rio Bildirisi ile Orman Prensipleri kabul edilmiştir. Ayrıca, Konferans sırasında, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzaya açılmıştır. Rio Konferansı’nda alınan kararlar doğrultusunda hazırlanan Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi de 1994 yılında imzaya açılmıştır.
“Kalkınma” için evrensel bir çerçeve ortaya koyan, BM Binyıl Zirvesi’nde hükümetler tarafından 2000 yılında kabul edilen Binyıl Bildirisi ve Binyıl Kalkınma Hedefleri, ortak geleceğimiz için gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerle birlikte işbirliği içinde çalışmasını sağlayan bir araç olarak kabul edilmektedir. “Binyıl Kalkınma Hedefleri” çerçevesinde yer alan sekiz hedefin 2015 yılına kadar yerine getirilmesi öngörülmektedir. Binyıl Kalkınma Hedefleri, aşırı yoksulluk ve açlıkla mücadele, cinsiyetler arası eşitliğin teşvik edilmesi, çocuk ölümlerinin azaltılması gibi konuların yanı sıra çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması konusunu da içermektedir. Çevresel sürdürülebilirlik konusundaki hedef “ülkelerin politikalarına sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin yerleştirilmesi ve doğal kaynaklarda yaşanan kayıpların tersine çevrilmesi” olarak belirlenmiştir.
Rio Konferansı’nda ortaya çıkan sonuçların takibi ve ülkelerin ve ilgili paydaşların Binyıl Kalkınma Hedeflerine ulaşma çabalarının uyumlu hale getirilebilmesi için 26 Ağustos-4 Eylül 2002 tarihleri arasında Johannesburg’da “Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi” gerçekleştirilmiştir. Zirve sonunda iki temel belge ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri Uygulama Planı, diğeri ise siyasi iradenin yansıtıldığı Siyasi Bildiri’dir.
Uygulama Planı yoksullukla mücadele, sürdürülebilir olmayan tüketim ve üretim kalıplarının değiştirilmesi, ekonomik ve sosyal kalkınmanın doğal kaynak temelinin korunması ve yönetilmesi, sağlık konularını kapsamaktadır. Plan’da öngörülen hedeflerin bazıları aşağıda sıralanmıştır:
– Dünyada günlük geliri 1 dolardan daha az olan ve açlık çeken insan sayısının 2015 yılına kadar yarı yarıya azaltılması; temiz içme suyu imkanlarından mahrum insan sayısının da aynı tarihe kadar yarı yarıya azaltılması,
– Kız-erkek bütün çocukların her yerde ilkokul eğitimini tam olarak tamamlamalarının sağlanması, sürdürülebilir nitelikteki üretim ve tüketim kalıplarının yerleştirilmesine yönelik politika ve önlemlerin benimsenip yaşama geçirilmesi,
– Daha temiz üretime ve eko-verimliliğe yönelik yatırımların bütün ülkelerde artırılması,
– Bütün ülkelerde, daha temiz ve ekolojik açıdan verimli üretim biçimlerine yönelik yatırımlar ve teşvikler sağlanması,
– İleri, daha etkin, maliyet açısından makul ve maliyet etkin teknolojilerin geliştirilmesi, bu arada hidrolik enerji dahil fosil yakıt ve yenilenebilir enerji teknolojilerinin devreye sokulması yoluyla enerjinin çeşitlendirilmesi,
– Temiz içme suyu ve uygun sanitasyon imkanlarından yoksun insan oranının 2015 yılına kadar yarı yarıya azaltılması,
– Biyolojik çeşitliliğin yok olma hızında önemli bir azalma sağlanması.
Bu çerçevede, bu çabaların bir devamı olarak Brezilya Başkanı Lula de Silva 2007 yılında BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, dünyanın sürdürülebilir kalkınma konusunda karşı karşıya kaldığı konuları tartışmak üzere Rio Konferansı’nın 20. Yıldönümünde Rio’da bir “Yeryüzü Zirvesi” yapılmasını önermiştir. 24 Aralık 2009’da BM Genel Kurulu 2012 yılında bir Rio+20 Yeryüzü Zirvesi gerçekleştirmesini kararlaştırmıştır.
Söz konusu kararda, Haziran 2012’de gerçekleştirilecek BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nın odaklanacağı dört alan;
1) Taahhütlerin gözden geçirilmesi,
2) Ortaya çıkan yeni sorunlar,
3) Yoksullukla mücadele ve sürdürülebilir kalkınma bağlamında “Yeşil Ekonomi” ve
4) Sürdürülebilir kalkınma için kurumsal çerçeve
olarak belirlenmiştir.