24.7 C
İstanbul
Perşembe, Ağustos 14, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 63

Arçelik sosyal hayatı destekliyor

Koronavirüs salgınında attığı adımlarla örnek bir mücadele sergileyen Arçelik, salgının ekonomik etkilerine karşı koyabilmek için de çalışmalarını sürdürüyor. Ziraat Bankası, Vakıf Bank ve Halkbank ile iş birliğine imza atan Arçelik, kamu bankalarının hazırladığı sosyal hayatı destek kredi uygulamasına Türkiye’nin 81 ilindeki tüm Arçelik ve Beko bayileri ile katıldı.

Koronavirüs salgınının başladığı ilk günden itibaren çalışanlarının, müşterilerinin, tüm paydaşlarının ve toplumun sağlığı için önemli adımlar atan Arçelik, şimdi de salgının ekonomi üzerindeki etkileri ile mücadeleye destek oluyor. Kamu bankalarının normalleşme sürecine geçiş ve sosyal hayatın canlanması için hayata geçirdiği düşük faizli Sosyal Hayatı Destek Kredisi uygulamasına Ziraat Bankası, Vakıf Bank ve Halkbank iş birliği ile katılan Arçelik,müşterilerine birçok imkan sunacak.  

Son yıllarda beyaz eşya sektörünün en hareketli olduğu dönemin Haziran ve Eylül ayları arasına denk geldiğini belirten Arçelik Türkiye Genel Müdürü Can Dinçer, “Yaz aylarının gelmesi ile birlikte düğün alışverişlerinin başlaması, konut sektöründeki hareketlenmeler, Kurban Bayramı ve artan sıcaklar birçok ürün grubunda satışları artıran faktörlerin başında geliyor. Kredi ihtiyacının yüksek olduğu bu dönemde Ziraat Bankası, VakıfBank ve Halkbank ile yaptığımız iş birlikleriyle müşterilerimize 12, 36 ve 60 aylık ödeme kolaylıkları sağlayacağız. Türkiye genelindeki tüm Arçelik ve Beko bayilerimizle katılacağımız bu uygulama, müşterilerimizin finansman ihtiyacını karşılarken kredi tutarını nakit tahsil edecek bayilerimizin işlerini canlandıracak” ifadelerini kullandı.

“O KURAL” ile hem çevre bilinci aşılanacak hem ülkemiz tanıtılacak

Ekolojinin korunmasına hizmet etmesi amacıyla büyük emekler verilerek Prof. Dr. Orhan Kural başkanlığında akademik bir komisyon tarafından hazırlanan “O KURAL” adlı karikatür kitabı yayımlandı. Dünyanın sayılı karikatüristleri arasında yer alan çok ödüllü Muhittin Köroğlu tarafından konularına uygun olarak tespit edilen 44 adet tam sayfa karikatür “O KURAL” kitabında yer aldı. Görme hafızasının etkilerinden faydalanmak adına amacına ulaşması adına renkli ve kuşe kağıda basılan eser ülkemizin tanıtılması adına yurt dışında ücretsiz olarak dağıtılacak. Cumhurbaşkanlığı, Elçilikler, konsolosluklar, Yunus Emre Enstitüleri,üniversiteler ve Sivil Toplum Kuruluşları kanalı ile dağıtılacak olan kitabın karikatür yazıları; Türkçe, İngilizce,Fransızca, Rusça, Arapça, Çince ve İspanyolca olarak yedi lisanda hazırlandı. Fuzulev, TÜMAD ve Kibar Holding kitabın sponsorları arasında yer aldı.

Ortadoğu petrolünün uğursuzluğu

Gerçekten de, Orta Doğu petrolünün uğursuzluğu yıllardan beri çeşitli vesilelerle kendisini gösteriyor.

Çatışmalar, isyanlar, savaşlar, darbeler, katliamlar, saldırılar birbirini kovalıyor.

ABD’nin son olarak Suriye’ye giriştiği “tartışmalı” bombardımandan sonra kim bilir kaç olay, kaç komplo sırada bekliyor.

Her ne kadar ABD eski düşmanları Rusya ve İran ile yeniden kafa kafaya gelirken, asıl mağdurların Orta Doğu’da yaşayan milyonlarca insan olduğu nedense unutuluyor.

Oysa başta Türkmenler olmak üzere, çeşitli soy ve sopa sahip binlerce korumasız kişi, süper devletlerin merhametini adeta kolluyor.

Söz Türkmenlerden açılmışken, hemen iki binli yıllar acı acı hatırlanıyor

Kerkük’te soydaşlarımıza reva görülenlerin temelinde ve ucunda “soykırım” yatıyor.

Bunu görmezlikten gelmek, bırakın bir Türk’e, hiçbir insana yakışmıyor.

Özellikle, sözüm ona uygar dünyanın duymazlığı, tarihe şimdiden “kara bir leke” bırakmış bulunuyor.

 Üstelik, güya Irak’a “özgürlük ve demokrasi” için geldiğini ilan eden, oysa binlerce Müslüman’ın ölümüne neden olan ABD’nin geri çekilme stratejisinden sonra, durumun daha da vahim olması kaçınılmaz görülüyordu. Öyle de oldu.

Ardında, kan ve gözyaşı bırakan ABD’nin aslında Irak’ın en azından üçe bölünmesinin de temellerini attığı biliniyor.

Özellikle, Irak’ın kuzeyinde peşmergeleri bir “devletçik” haline getirmenin bu arada soydaşlarımızın asimilasyon edilmesinin sinsi ve hain planlarının alt yapısını hazırlayan ABD, çekilişi ile belki de, yeni bir düğmeye basıyordu. Öyle de oldu.

Yıllardan beri ısrarla belirttiğimiz gibi, “Irak petrolü kendine hâkim olanlara uğursuzluk getiriyor” kanımız yine öne çıkıyor.

Kudretli Osmanlı İmparatorluğu’nun başına Musul petrollerinin neler getirdiği asla unutulmuyor.

 Sonra, Irak Kralı Faysal, Nuri Sait Paşa, Abdülkerim Kasım ve Saddam Hüseyin’in hep petrolün diyetini ödediği ister istemez hatırlanıyor.

Irak’tan perişan olarak “mağlup” ayrılan ABD’nin başına gelenleri de, bu periyottan arındırmamak icap ediyor.

Irak petrolü sanki “lânetlenmiş” bir varlık gibi devletlerin veya liderlerinin peşini bırakmıyor.

Durumu, aslında “Kerbelâ faciası” ile bağdaştırmak biraz “derin” düşünceyi gerektiriyor.

 Ama yine de, bu topraklar böylesine trajik süreci daima koynunda muhafaza ediyor.

“Türkiye, Irak Türkünü yalnız bırakma” başlıklı kısa bir nottan derlediklerimiz bile gerçekleri ne kadar haykırıyor:

“2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgal etmesi sonucunda ülkedeki dengelerin silahlı olan grupların eline geçmesi ve devlet otoritesinin de olmaması Irak Türklerinin hayatını cehenneme çevirdi.

Irak Türklerine karşı şiddet olayları ve eylemler bir anda arttı.

Tam diktatör Saddam’ın zulmünden kurtulduk derken, bu defa Irak Türkleri kendilerini düne kadar merhamet dileyenlerin zulmünün içinde buldu.

Bugün Irak’ta Türkmen hedeflerine yapılan saldırılar sıklaştırıldı ve Türkmenleri göçe zorlama esasına dayanan sistematik baskı arttı, Türkmenlerin ne can ne de mal güvenliği var. Üst düzey Türkmen yetkililerine ve kuruluşlarına yönelik bombalama eylemleri, siyasetçi, doktor ve iş adamlarına karşı tehdit ve suikast girişimlerinin hâlâ devam etmesi, aslında her şeyi göz önüne seriyordu.

Bu gelişen olaylar Irak Türklerine karşı topyekûn bir psikolojik savaştır.

Hedef nedir? Irak’ta Türk varlığını yok etmek…

Ama bir gerçek var Türk halkı ve dünya Türkleri Irak Türklerinin çektiği çile ve yaşadıkları tarifsiz acılara hep ortak olmuşlardır.”

Aslında, bu “trajedi”ye yürekler dayanmıyor.

Ne var ki, Kerküklülerin feryatları sadece hoyratlarda kalıyor.

 Yıllardan beri, bombaların, kurşunların ürkütücü sesi, hoyratları ve feryatları adeta gömüyor.

Tabii ki, asıl gömülen savunmasız insanlar ve soydaşlarımız oluyor.

Hal böyle iken, öncelikle sınırlarımızı ve göz dikilen topraklarımızı bu arada soydaşlarımızı korumamız öncelikle yer alıyor.

Üstelik, süper güçlerin kuyruklarından kurtulup, tam bir güven ortamını kurmak ve muhafaza etmek icap ediyor.

Kimya 9. AR-GE proje pazarı başvuruları devam ediyor

T.C. Ticaret Bakanlığı onayında, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) organizasyonu ve TÜBİTAK desteği ile düzenlenen “Kimyevi Maddeler ve Mamulleri Ar-Ge Proje Pazarı”nın 9’uncusu bu yıl gerçekleştirilecek. Koronavirüs süreci kapsamında tarihleri ertelenen etkinliğin başvuruları 9 Ekim 2020 tarihine kadar uzatıldı.

2011 yılından beri her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen Kimya Ar-Ge Proje Pazarı, kimya sektöründe inovatif ve Ar-Ge yönü güçlü, uygulanabilir fikirleri ticarileştirmeyi hedefliyor. “İlaç”, “medikal”, “boyalar ve yapıştırıcılar”, “plastik ve kauçuk”, “kozmetik-sabun ve temizlik ürünleri” ve “temel kimyasallar” olmak üzere 6 ayrı kategoride başvuruların değerlendirileceği etkinlikte derece alan proje sahiplerine 600 bin TL ve ek olarak ticarileşen projelere verilecek 100 bin TL özel ödül ile toplam 700 bin TL para ödülü verilecek. 

Bu yıl yapılacak yarışmanın başvuru ve ödül töreni tarihlerini koronavirüs etkisi sebebiyle ertelediklerini belirten İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “İKMİB olarak, 2011 yılından beri düzenlediğimiz “Kimya Ar-Ge Proje Pazarı” etkinliğimizin bu yıl 9’uncusunu gerçekleştireceğiz. Nisan ayında yapmayı planladığımız etkinliği pandemi dolayısıyla ertelemek durumunda kaldık. Son değerlendirmeler kapsamında pandemi ile ilgili ülkemizdeki gelişmeleri göz önüne alarak, başvuru tarihini 9 Ekim 2020’ye uzattık. Ödül törenini ise yine gelişmelere bağlı olarak 21 Kasım 2020 tarihinde gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bugüne kadar 8 yılda toplamda bin 3 proje başvurusu aldık ve proje sahiplerine 1 milyon 156 bin TL nakdi ödül verdik” dedi.

Birinciye 50 bin TL, ikinciye 30 bin TL, üçüncüye 20 bin TL ödül verilecek

Ar-Ge Proje Pazarı kapsamında akademisyenler, sanayiciler, girişimciler, müteşebbisler ve öğrencilerden oluşan geniş bir katılımcı kitlesinin olduğunu dile getiren Pelister, “Amacımız, Ar-Ge ve inovasyon kültürünün yaygınlaşmasına katkıda bulunmak ve üniversite-sanayi-kamu-girişimci işbirliği ile yüksek katma değerli üretimi ve dolayısıyla ihracatı artırmak. Bu yıl 9’uncu kez düzenleyeceğimiz “Kimya Ar-Ge Proje Pazarı” etkinliğimiz için 6 ayrı kategoride başvuru alacağız. Her kategoride; birinciye 50 bin TL, ikinciye 30 bin TL ve üçüncüye 20 bin TL ödül vereceğiz. Ayrıca, ülke ekonomimize kısa zamanda katkı sağlayabilmesi adına, ödül alan projelerden bir yıl içinde ticarileşmiş olan tüm projelere toplamda 100 bin TL ilave ödül vereceğiz. Şimdiye kadar ödül alan projeler içinden bir kısmı ticarileşti ve önemli başarı hikâyeleri ortaya çıktı. Birçoğu için geliştirme çalışmaları da devam ediyor. Marka olabilmek ve yüksek katma değerli üretim yapabilmek için üniversite-sanayi iş birliğinde etkin olmak gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle İKMİB olarak düzenlediğimiz Ar-Ge Proje Pazarı ekinliğimiz ile hem öğrencilerimize hem profesyonellere destek olmaya çalışıyor ve sektörümüze de yeni ürünler, projeler kazandırıyoruz. Dolayısıyla sektörümüzün ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak proje başvurularını bekliyoruz” değerlendirmesini yaptı.

Shell&Turcas’dan 1,5 milyon TL değerinde yakıt hediye

Shell&Turcas, yeni normale alışmaya çalıştığımız bu dönemde de misafirlerini yalnız bırakmayarak toplamda 1,5 milyon TL değerindeki akaryakıt kampanyasını hayata geçiriyor.

İstasyonlarında, müşteri memnuniyeti ve güvenliğini daima en ön planda tutan Shell&Turcas, misafirlerini, alışmaya çalıştığımız ‘yeni normal’ dönemde de yalnız bırakmıyor. Evlerimizden çıkıp, harekete geçtiğimiz, geleceğe daha umutlu baktığımız bu günlerde, Shell&Turcas, toplamda 1,5 milyon TL değerinde hediye yakıt kampanyasını hayata geçiriyor.

1 Temmuz 2020-31 Aralık 2020 tarihleri arasında geçerli olacak kampanya ile her ay 2.500 kişi, toplamda ise 15.000 kişi 100 TL değerinde Shell Club Smart puan kazanabilecek. Tek seferde 60 TL ve katlarında akaryakıt ya da oto gaz alımlarında kampanyaya katılma hakkı kazanılabilecek.

Daha Sağlıklı Bir Yolculuğa

Shell&Turcas, misafirlerinin yeni normal dönemde yalnızca hediye yakıt kampanyasıyla değil istasyonlarda aldığı önlemlerle de yalnız bırakmıyor. Misafirlerinin, zamanlarını verimli kullanmalarına yardımcı olup, hayatlarını kolaylaştırmak ve yolculuklarını daha iyi hale getirmek için çalışan Shell&Turcas, ULV cihazlarla dezenfekte edilen istasyonlarında, alışverişten akaryakıta tüm ihtiyaçlara temassız ve hijyenik çözümler sunuyor. 

Her istasyonda bulunan ve yalnızca temizlikten sorumlu olan personeller hem istasyonun hem de tuvaletlerin temizliğinin 7/24 güncel kalmasını sağlıyor. Sosyal mesafenin sağlanması için gerekli işaretlendirmeler yapılan istasyonlar periyodik olarak dezenfekte ediliyor. Market bölümünde ise, misafirlerin isteğine göre el dezenfektanları, anti bakteriyel kolonyalı mendiller ve kolonya çeşitleri sunuluyor. Akaryakıt ünitelerinde çalışan personellerin maske ve siperlik takma zorunluluğunun yanı sıra belli istasyonlarda dileyen misafirler araçlarını ozon teknolojisiyle dezenfekte edebiliyor.

Petrol Ofisi, pazar liderliğini kimseye bırakmıyor

Türkiye akaryakıt sektöründe geleneksel liderliğini yineleyen, madeni yağlar pazarında liderliği elde eden Petrol Ofisi, her iki alanda öne çıkan yenilikçi ürünlerinin ‘Yılın Seçilmiş Ürünü’ olması ile birlikte dört dörtlük bir başarıya imza attı. EPDK’nın 2019 resmi verilerine göre Petrol Ofisi’nin yüzde 22.5’e varan pazar payı ile liderliğini yinelediği akaryakıt sektöründe Active–3 teknolojili V/Max akaryakıtları, PETDER verilerine göre yüzde 27’yi aşan payla lider olduğu madeni yağlarda ise Maxima CX 5W-30 motor yağı, gerçek tüketicilerin verdiği oylarla ‘Yılın Seçilmiş Ürünü’ oldular. 

Liderlik misyonu içinde, öncülük etme, örnek olma gibi önemli sorumluluklar taşıdıklarını belirten Petrol Ofisi CEO’su Selim Şiper, “2019 yılında Türkiye akaryakıt sektöründeki geleneksel liderliğimizi yineledik, madeni yağlar pazarında liderliği elde ettik. Bununla birlikte bu her iki alanda da; hem akaryakıt hem de madeni yağlarda yenilikçi ve öne çıkan ürünlerimizin, gerçek tüketiciler tarafından ‘Yılın Seçilmiş Ürünü’ olması, özel bir anlam taşıyor” dedi.

Petrol Ofisi 2019’da imza attığı dört dörtlük başarıların yansımalarını 2020’ye taşıdı. Petrol Ofisi yeni yayınlanan EPDK – Petrol Piyasası 2019 Yılı Sektör Raporu’nda lisans sahiplerine göre yurtiçi satış miktarlarına göre yüzde 22.5’e varan pazar payı ile Türkiye akaryakıt sektöründeki geleneksel liderliğini korudu. Türkiye madeni yağlar pazarında yüzde 27’yi aşan pay ile liderliğe erişti. Petrol Ofisi’nin her iki sektördeki bu başarılarına, Türkiye temsili gerçek tüketicilerle bağımsız olarak gerçekleştirilen araştırma sonuçları ile yenileri de eklendi. Petrol Ofisi’nin liderliğini üstlendiği akaryakıt pazarında Active–3 teknolojili V/Max akaryakıtları, yine lider olduğu madeni yağlarda ise Maxima CX 5W-30 motor yağı, gerçek tüketicilerden en çok oyu alarak ‘Yılın Seçilmiş Ürünü’ ödülünü aldılar. 

“Benzersiz alt yapımız ve tüm gücümüz ile ülkemizin, müşterilerimizin hizmetindeyiz”

Petrol Ofisi’nin akaryakıt ve madeni yağlar alanlarında sadece pazar değil, aynı zamanda sektör lideri olduğuna vurgu yapan Petrol Ofisi CEO’su Selim Şiper, şunları söyledi:

“Benzersiz alt yapımız ve tüm gücümüz ile ülkemize, müşterilerimize en ideal hizmeti verme, her alanda katkı sağlama gayreti içindeyiz. Petrol Ofisi olarak, 1.800’e yaklaşan istasyon ağımız ve tedarikini üstlendiğimiz yaklaşık 1.400 köy pompası ile Türkiye’nin dört bir yanında kara taşıtlarına, tarım araçlarına yakıt veriyoruz. Havacılık yakıtları alanında da PO Air ile ülkemizin en önemli havalimanlarında yerli ve yabancı 200’ü aşkın havayolu şirketine yakıt ikmali sağlıyoruz. Denizcilikte ise PO Marine ile ülkemizin tüm sahil şeridinde en küçük tekneden, dev tankerlere kadar hizmet veriyoruz. Endüstriyel ve kurumsal satışların yanı sıra ülkemizin dev projelerinin ve kamu kuruluşlarımızın en büyük tedarikçisi konumundayız. Madeni Yağlar sektöründe, benzersiz geliştirme merkezimiz POTEM, üretim kapasitemiz, teknolojimiz,yurdun dört bir yanına dağılmış 16 bin satış noktamız ve zengin ürün çeşitliliğimiz ile; başta otomotiv olmak üzere ülkemizin madeni yağ alanındaki ihtiyaçlarının tamamına yakınına tek çatı altında ideal çözümler sunuyoruz.

Ortak alan çocukları

Bir komşum ile Ortadoğu ve Türkiye politikaları hakkında sohbet ederken, bir başka komşumuz yanımıza geldi ve söyleşimiz dünyayı yönetenlerden site yönetimlerinin halinin ne olacağı konusuyla çıkmaza düştü.

Masa başında ülkeler kuran, savaşlar kazanan, dünya ve tarihin politikalarına çözümlemeler yapan bizler, maalesef ki micro diyebileceğimiz boyuttaki site yönetimlerinin çürümüşlüğünü dahi çözemez ve çözümleyemez hale dönüşmüş durumda olduğumuzu fark ettik.

Basit gibi görünen ve fakat göründüğü gibi basit olmayan bu küçük yönetimlerin, karmaşık gibi gördüğümüz ülke sorunlarından çok farklı olmadığı da bir hakikat. Rant, hile, çıkar ilişkileri, zimmete geçirme, eşe dosta peşkeş, ihaleler ve yolsuzlukları, iktidar oyunları ve muhalefet sancıları bu küçücük yönetimlerde dahi insanların huzurunu etkileyecek kadar sorunlu bir hale dönüşmüş. Sorunlardan usananların, sorunlu yönetimin hatalarını yok etmek adına yola çıkarak yönetime gelmesi; sorunları bitireceği yerde çok daha büyük sorunları beraberinde getirdiğine de tanıklık ediyoruz. Liyakatsizliğin baş belası haline dönüştüğüne bu küçük yapılarda da rastlıyoruz.

Sohbete dahil olan komşumuzun anlattıklarını dinlerken aslında içinde bulunduğumuz kalabalığın ne kadar dışında kaldığımı fark ediyordum. Köylülükten, kasabalılığa ve sonrasında şehirliliğe geçiş yapan insanların yeni bir geçiş sürecine girdiğini fark etmiştim.

Yeni süreç ise “Sitelilik.”

Şehir içindeki mahalle kültürü ile tanışarak dünyaya gelmiştim. Suriçi’nin Şehremini’sinde şirin bir sokağın çocuğu olarak büyümeye başlamıştım. Mahalle öylesine büyük bir kavramdı ki bir başka mahalle sanki evimizden kilometrelerce uzak bir yer halindeydi. Mahallemizin ağabeyleri vardı. Kötü söz kullanamaz, büyüklerimize hürmetsizlik edemez, küçüklerimize zulüm etmezdik. Biraz bu sınırlardan çıkacak olsak akrabamızdan çok daha yakın olan komşularımızın “baba azarı” diyebileceğim nasihati ve hatta şamarı ile kendimize çeki düzen verirdik. Kendimizden sorumluyduk. Komşumuzdan, komşumuzun çocuğundan ve akşam yediğinden dahi sorumluyduk.

Bu günlerin çok geride kaldığını ve çok ütopik olduğunu düşünmüyor da değilim. Fakat sitelerin birer mahalle olduğunun düşüncesi ile geçmişteki güzel günlerin çok uzakta kalmadığını da düşünüyorum. Ortalama bir sitede 500 konut var ve bu konutta yaşayan 500 aile… Aynı benim topraklarını saç diplerimde hissettiğim Suriçi sokakları gibi peyzaj alanları var. Her gün giriş ve çıkışlarında karşılaştığım aynı yüzler. Parkta oynayan aynı çocuklar… Birlikte olmamız ve bir yazarın deyişindeki virgülsüz ifadesinde olduğu gibi “isterdim ki gelecek güzel sofraların çeşnisi için kurusun diye kilere asılan bir ayva dalı gibi sallantısız halde sen bul beni” fakat sallandık. Sitelerde yaşam kültürünü oluşturamadık. Yabancı ülke vatandaşlarını zaman zaman bahane ettik fakat onların sofrası içinde kuruttuğumuz bir ayva dalı yoktu.

Çocuklarımıza örneklerimizi Suriçi sokaklarından günümüze getirmek için çabaladık…

Mümkün değil mi?

Elbette ki mümkün!

Yönetim erki insanların dönüşümünü iyiye çevirebildikleri gibi kötüye ve hatta çok kötüye de götürebiliyor. Bu günlerden kalan tecrübe ile güzel bahçeli hoş sohbetli aydınlık insanların olduğu siteler yok mu?

Elbette ki var!

Varlıkları ise benim bir ütopyaya tutulmadığımın delili olduğu gibi genele yayma kabiliyetimiz için emek verilmez bir şey olmadığının da ispatı. Gereken emek ve hassasiyet gösterilirse Şehreminin ağabeyleri terastaki çocukların aşağıya tükürmelerine engel olabilir.

Bu inanç ve hayalle sizlere 81 ilimizde bulunan toplu konut yaşam kültürünü ve bu kültürün hendek ve imkanlarını yazı dizisi şeklinde sunacak ve çukur halindeki çürümüşlüklerin de deşifresini yapmaya çalışacağım. Unutulmamalıdır ki yaşam, dönüşümü de beraberinde getiriyor ve fakat bu dönüşümün ahlak ve prensiplerini ön göremez ve yönetemez isek yarın sadece sosyolojik açıdan değil, birçok açıdan zararını hemen hepimiz çekiyor olacağız. Milli ve ahlaki yaklaşımlarımız ile bu dipsiz kuyu haline gelmiş, çıkar odaklarının sömürüsüne maruz kalmış, çocuklarımızı yetiştirdiğimiz bu yaşam alanlarımıza karşı bilinçli, tedbirli ve gerekirse yaptırımcı olmanın gerekli olduğuna inanıyorum.

Bir sonraki yazımızda kalabalığımızı yönetenlerin kitleleri nasıl sömürdüğünü ve bu sömürü kültürünü site yaşam kültürünün bir parçası olduğuna nasıl alıştırdığına değineceğim.

Libya ordusu ülkenin petrol kaynaklarını geri almaya başladı

Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Caşın “Stratejik Sirte körfezine doğru ilerleyen Libya ordusunun bir sonraki hedefi Sidre’den Bingazi’ye uzanan petrol hilali sahasını Hafter güçlerinden temizlemek” dedi.

Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, yaptığı açıklamada, Libya ordusunun ilerleyişi karşısında kendisine destek sözü veren ülkelerin yardım etmediğinden yakınan Hafter’in yakın zamanda Libya denkleminde olmayacağını ifade etti.

Libya’daki petrol rafinerilerinin Akdeniz kıyılarında yer aldığını aktaran Caşın, Mistira, el-Karyat ve Murzuk üçgeninde ilerlemesini sürdüren Libya ordusunun esas amacının, birer kıyı kenti olan Sirte, Ecdebiye ve Bingazi’deki petrol kuyuları ve boru hatlarının güvenliğini sağlamak olduğunu söyledi.

Petrol hilali sahasını işgal eden Hafter’in buradaki petrol üretim ve ihracatını engellediğini vurgulayan Caşın, “Stratejik Sirte körfezine doğru ilerleyen Libya ordusunun bir sonraki hedefi Sidre’den Bingazi’ye uzanan petrol hilali sahasını Hafter güçlerinden temizlemek ve Libya ekonomisini yeniden işler hale getirmek olacak.” dedi.

“Türkiye enerji bölgelerini korumaya hazır”

Türk hava, kara ve deniz kuvvetlerinin desteği ve İHA’ların hava stratejisinde etkin kullanımı sayesinde darbeci Hafter kuvvetlerinin silah ve tanklarını terk ederek geri çekildiklerine dikkati çeken Caşın, Libya ordusunun Hafter’den kurtardığı petrol sahaları, boru hatları, rafineri ve limanların korunması konusunda Ankara’nın desteğini sürdüreceğini aktardı.

Caşın, mevcut durumda Türk donanmasına ait savaş gemilerinin bölgede tatbikatlara devam ettiğini belirterek, “Ankara hava ve deniz harekatıyla Libya’daki enerji bölgelerini korumaya hazır. Böylece Terhune ve Sirte bölgelerinin savunma ve güvenliği Türkiye’nin desteğiyle emniyete alınacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) sunduğu kazan-kazan ilkesinin, İsrail ve Mısır’ın Libya’ya ait deniz yetki alanlarındaki ihlalini ortaya çıkardığına değinen Caşın, “Böylece taraf değiştiren İsrail, Doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden satılması için müzakerelere devam etmek isterken, Ankara’yı Doğu Akdeniz’de saf dışı bırakmayı amaçlayan Yunanistan’ın East-Med Projesi de çökmüştür.” diye konuştu.

Caşın, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın UMH ile Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalaması ve karşılıklı deniz yetki alanlarının tespitinin uluslararası hukuki zemine dayandığını belirterek, şöyle devam etti:

“Erdoğan ve Libya Başbakanı Fayiz es-Serrac’ın Ankara’daki görüşmesi normalleşme ve ateşkes sürecine giden bir yolu temsil ediyor. Bu başarılırsa, Türk firmalarının bölgede enerji, alt yapı, eğitim, ekonomik kalkınma projelerini icra safhasına koyacağını söyleyebiliriz. Libya Osmanlı’nın Akdeniz kapısıydı, bugün bu kapının anahtarı olan Türkiye, kapıyı tekrar Akdeniz’e açtı.”

Libya ekonomisinin kalbine Hafter ablukası

Ortadoğu Araştırma Merkezi (ORSAM) Kuzey Afrika Uzmanı Abdennur Toumi ise Hafter’in 2014’ten bu yana yürüttüğü savaşta petrol üretimi ve ticaretini hedef almasının, hidrokarbon ihracatının yüzde 60’ının gerçekleştiği petrol hilali bölgesini işlevsiz hale getirdiğini ve ülke ekonomisini milyarlarca dolar zarara uğrattığını anlattı.

Öte yandan, 48,4 milyar varil kanıtlanmış rezerviyle Afrika’nın en büyük petrol rezervlerine sahip Libya’da devlet gelirlerinin yüzde 93’ünün petrol ve doğal gaz endüstrisine dayandığına işaret eden Toumi, hidrokarbon üretimi ve ihracatının engellenmesinin söz konusu endüstride çalışan milyonlarca Libyalının da gelir kaynağını yok ettiğini aktardı.

Toumi, Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi döneminde günlük 1,6 milyon varil petrol üreten Libya’nın İtalya, Fransa, İspanya ve Almanya gibi ülkelere ihracat gerçekleştirdiğini belirterek, “Enerji bölgeleri üzerindeki mücadele ve iç savaşla günlük üretim 100 bin varilin altına düştü. Libya ordusunun önemli bir petrol sahası olan Sirte’yi kontrol altına alması çatışma dinamiklerini değiştirecek.” ifadelerini kullandı.

Bölgedeki petrol sahaları

Libya’nın doğusunda, Akdeniz sahil şeridinde 350 km boyunca uzanan petrol hilalinde Sidre, Ras Lanuf, Briga ve Zuveytine gibi ülkenin en büyük petrol ve doğal gaz tesisleri bulunuyor. Fizan bölgesindeki “kara altın madeni” Şerare Petrol Sahası ise, ülkenin tek başına en fazla ham petrol üretim kapasitesine sahip petrol kuyusu olarak öne çıkıyor.

SOCAR Türkiye’nin ‘güvenli üretimi’ tescillendi

COVID-19 pandemisi sürecinde çalışan ve paydaşlarının sağlığını korumak için her türlü önlemi alan SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi, stratejik önem taşıyan tesislerindeki operasyonlarını kesintisiz olarak sürdürdü. TSE tarafından yapılan tetkikleri başarı ile geçen Petkim, STAR Rafineri ve SOCAR Depolama, ‘COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi’nin sahibi oldu.

Tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi sürecinde acil eylem planını devreye sokan ve bu zorlu şartlarda bile operasyonlarını tam kapasiteyle kesintisiz sürdüren SOCAR Türkiye’nin İzmir Aliağa’daki tesislerinin ‘güvenli üretimi’ tescillendi. Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından 19-24 Haziran tarihleri arasında SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi kapsamındaki tesislerde yapılan tetkikler başarıyla sonuçlanırken Petkim, STAR Rafineri ve SOCAR Depolama, ‘COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi’ almaya hak kazandı. 

SOCAR Türkiye Aliağa Yönetim Binası’nı ziyaret eden Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede ile TSE Başkanı Prof. Dr. Adem Şahin, belgeyi SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi Başkanı ve Petkim Genel Müdürü Anar Mammadov’a takdim etti. 

BU BÜYÜKLÜKTEKİ ENTEGRE TESİSTE BİR İLK

SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi Başkanı ve Petkim Genel Müdürü Anar Mammadov,rafineri ve petrokimya alanında bu ölçekte bir entegre tesisin ilk kez bu belgeyi aldığına dikkat çekerek, “Türkiye’nin ihtiyacı olan stratejik ürünleri üreten şirketlerimizin ‘COVID-19 Güvenli Üretim’ belgesini alması bizim için gurur kaynağı oldu. Salgınla mücadelede bir yandan çalışma arkadaşlarımızın ve paydaşlarımızın sağlığını korumak için sağlık otoritelerinin önerileri doğrultusunda tüm önlemleri alırken, operasyonlarımızı da aralıksız sürdürmeyi başardık. Aliağa’da birbirine entegre olarak çalışan STAR Rafineri ve Petkim bu dönemde de Türkiye’nin ihtiyacı olan hammadde ve ürünleri üretirken SOCAR Depolama da sektöre hizmet vermeye devam etti” diye konuştu. 

ORTAK KULLANIM ALANLARINDAN SAHAYA KADAR PEK ÇOK AŞAMA DENETLENİYOR

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TSE tarafından sanayi kuruluşlarında başlatılan ‘COVID-19 Güvenli Üretim’ belgelendirme sürecinde TSE ekipleri yerinde denetim gerçekleştiriyor. Bu kapsamda SOCAR Türkiye’nin İzmir Aliağa’daki iştiraklerinde 19 Haziran’da başlayan tetkikler 24 Haziran tarihine kadar sürdü. COVID-19 sürecinde tedbir ve kontrol amaçlı olarak atılan adımlar; yönetim, yükleniciler, hizmet sunucuları, ürün ve hizmet tedarikçilerini de kapsayacak şekilde incelenirken ofis, üretim ve saha denetimlerinin yanı sıra ortak kullanım alanları da kontrole tabi tutuluyor. SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi’ne bağlı olarak1.453hektar gibi çok büyük bir alanda faaliyet gösteren Petkim, STAR Rafineri ve SOCAR Depolama tesisleri, tüm incelemelerin sonucunda TSE tarafından ‘COVID-19 Güvenli Üretim’ belgesini almaya hak kazandı.

‘Fabrikadan Daha Fazlası’

Tanıtımı gerçekleştirildiği andan itibaren tüm Türkiye’de büyük ilgi ve heyecanla karşılanan,dünyada ses getiren TOGG’un, Bursa Gemlik’teki üretim tesisinin ‘İnşaat Başlangıç Töreni’ Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı törenle gerçekleştirildi. ‘Akıllı’, ‘Çevre Dostu’ ve ‘Aynı Çatı Altında’ başlıklarıyla tanıtılan tesisinin inşaat başlangıcı ile ‘Yeniliğe Yolculuk’taki en önemli adımlardan biri daha atılmış oldu.

İnşaatı zemin güçlendirme çalışmaları dahil 18 ayda tamamlanacak olan TOGG Tesisi’nde, üretim ve montaj hatlarının kurulmasının ardından,2022 yılının son çeyreğinde ilk seri otomobil banttan inecek. TOGG Gemlik Tesisi’nde işe alımlar 2022 yılı başından itibaren başlayacak, üretim yılda 175 bin adetlik kapasiteye ulaştığında çalışan sayısı da 4 bin 300 kişiye ulaşacak.

Törende, tesisin yanı sıra diğer çalışmalarla ilgili de bilgiler veren TOGG CEO’su M. Gürcan Karakaş, “Batarya ve modül paketlerimizi üretim başlangıcından itibaren yerlileştiriyoruz. Marka beğeni endeksinin kısa süre içerisinde yüzde 73 artması, TOGG markası ile devam konusunda bizi cesaretlendirdi. Pandemi döneminde kullanıcı araştırmaları ve mühendislik çalışmalarımızı planlarımız dahilinde sürdürdük, bu takvim dönemindeki çalışmaları tamamladık” dedi.

‘Yeniliğe Yolculuk’ Buluşması ile 27 Aralık 2019’da Türkiye’ye tanıtılan ve dünya vitrinine çıkan TOGG, yolculuğunun en önemli adımlarından olan, Bursa Gemlik’te yer alan TOGG Tesisi’nin ‘İnşaat Başlangıç Töreni’ni gerçekleştirdi. TOGG’un ‘Mobilite Ekosistemi’ hedefinin merkezi olan tesis, ‘Akıllı’, ‘Çevre Dostu’ ve ‘AynıÇatı Altında’ gibi pek çok niteliği ile ‘Bir Fabrikadan Daha Fazlası’ olarak tanımlanıyor.

İnşaatı 18 ayda tamamlanacak olan tesiste, üretim ve montaj hatlarının kurulmasının ardından ilk seri araç 2022 yılı son çeyreğinde banttan inecek. Tesiste 2030 yılına kadar, fikri ve sınai mülkiyet hakları tamamen TOGG’a ait, tamamı doğuştan elektrikli 5 farklı modelden toplam 1 milyon adet üretilecek.

Şimdi yatırım zamanı

TOGG Yönetim Kurulu Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, İnşaat Başlangıç Töreni’nde gerçekleştirdiği konuşmasında şunları söyledi: “Covid sonrası dönemde Türkiye’yi küresel ekonomide daha güçlü konumlandırabilmek için ‘Şimdi yatırım zamanı’ diyoruz. Bunu da buradan, Bursa-Gemlik’ten başlatıyoruz. Hem de çok stratejik, yeni bir teknoloji ile bu adımı atıyoruz. Otomotiv dünyası kabuk değiştirirken, Türkiye de masada çok önemli bir oyuncu haline gelecek.”

Yerli batarya paketiyle çıkacak

Törende gerçekleştirdiği sunumla TOGG Gemlik tesisinin öne çıkan ve fark yaratan özelliklerini anlatan TOGG CEO’su M. Gürcan Karakaş elektrikli araçlarda en önemli konulardan birinin batarya olduğunu, TOGG’unda bu konudaki çalışmalarını yoğun şekilde sürdürdüğünü belirterek şunları söyledi: “Otomobillerimizde hedeflediğimiz yüksek performans değerlerini teknik olarak gerçekleştirecek batarya ve e-güç ünitesi mimarisinin geliştirilmesinde de çok yol kat ettik.”

Akıllı, Avrupa’nın en temizi ve fabrikadan daha fazlası

Gemlik’te 1 milyon 200 bin metrekarelik alan üzerine kurulan TOGG Gemlik Tesislerini ‘Bir otomobil fabrikasından çok daha fazlası’ olarak tanımlayan TOGG CEO’su M. Gürcan Karakaş 230 bin metre kare kapalı alanı olacak tesisi farklı kılan özellikleri “Aklllı’, ‘Çevre Dostu’ ve ‘Aynı Çatı Altında’ kavramlarını ise şöyle açıkladı: 

“Nesnelerin interneti, veri toplama ve analizi ile verimlilik artıran,  gerçek zamanlı verilerle değer üreten bir üretim ağına sahip olduğu için akıllı.

5 gr/m2’den az “uçucu organik bileşen” salımı ile Türkiye’deki yasal sınırın 9’da 1’i, Avrupa’daki yasal sınırın ise 7’de 1’i bir değerle Avrupa’nın en temizi. 

Neden Türkiye’nin otomobiliyiz?

Konuşmasında TOGG’un neden ‘Türkiye’nin Otomobili’ olduğu sorusunu cevaplayan Karakaş, milli ve yerli kavramlarına açıklık getirdi. 

TOGG’un fikri ve sınai mülkiyet hakları %100 kendisine yani Türkiye ait ürünler geliştirdiği ve bu sayede milli olduğunun altını çizen Gürcan Karakaş: “Bu da bağımsız ve özgür olmamızı sağlıyor; kararlarımızı Türkiye’deki merkezimizde alıyoruz, özgün teknolojimizi kendimiz geliştiriyoruz, lisans ve imtiyaz hakları bize ait, tedarikçilerimizi kendimiz belirliyoruz. Bu sebeple yüzde 100 milliyiz. Ama biz yerliyiz de. Yerlili oranımız üretim başlangıcında yüzde 51 gibi yüksek bir orana ulaşacak. Ülke olarak ilk defa elektrikli otomobil yapıyoruz, henüz tedarik sanayimiz elektrikli araçlar yönünde oluşmaya başlamadı. Biz işte dönüşümü tetikleyeceğiz, birlikte tedarik sanayimizi geleceğe hazırlayacağız ve TOGG olarak yerlilik oranında lider hale geleceğiz” diye konuştu. Tedarikçi seçimlerimizin yüzde 93’ünü tamamladıklarını ifade eden Gürcan Karakaş, “yaptığımız seçimlerin yüzde 78’i Türkiye’den yüzde 22’sini Avrupa ve Asya’dan şirketler. Ama aynı zamanda ilk kez TOGG’la birlikte büyük bir OEM’e çalışacak genç parlak girişimcileri de bulduk ve tedarikçimiz haline getirdik” şeklinde konuştu.

AKILLI;

• Nesnelerin interneti, veri toplama ve analizi ile verimlilik artıran

• Gerçek zamanlı verilerle değer üreten akıllı bir üretim ağına sahip

• Üretim hatlarında çıkabilecek hataları gelişmiş kamera ve sensörlerle öngören ve/veya engelleyen

• İşbirlikçi robot uygulamaları ve giyilebilir teknolojilerle ergonomiyi artıran

ÇEVRE DOSTU-AVRUPA’NIN EN TEMİZ TESİSİ;

• 5 gr/m2’den az “uçucu organik bileşen” salımı Türkiye’deki yasal sınırın 9’da 1’i Avrupa’daki yasal sınırın ise 7’de 1’i

• Kısa çevrimi sayesinde yüzde 30 daha düşük Co2 salımı ve karbon ayak izi.

AYNI ÇATI ALTINDA;

• Üretimle birlikte, stil tasarımı, Ar-Ge, prototip ve test birimi, strateji ve yönetim merkezi bir arada olacak. Müşterilerin sadece araçlarını teslim almak üzere değil, aynı zamanda TOGG teknolojisini yakından görmek ve ailece keyifli vakit geçirmek üzere gelebilecekleri bir deneyim merkezi.

RAKAMLARLA TOGG TESİSİ

• İnşaat zemin güçlendirme çalışmaları dahil 18 ay sürecek ve 2021 yılının üçüncü çeyreğinde tesisin hat montajları tamamlanacak.

• Tesis 1,2 milyon metrekarelik alan üzerine inşa edilecek ve 230 bin metrekare kapalı alana sahip olacak.

•  2022 yılının son çeyreğinde ilk seri otomobil banttan inecek.

• 175 bin/yıl kapasiteye ulaşıldığında4 bin 300 kişi istihdam edilecek.

• TOGG Tesisi’nde çalışanların en az yüzde 30’u kadın çalışanlardan oluşacak.

• Üretim başlangıcında yerlilik yüzde 51 oranında olacak.

• 2025 yılında yerlilik oranı yüzde 68’e kadar ulaşacak.

• 2030 yılına kadar 1 milyon adet TOGG hattan indirilecek.

• İstanbul-İzmir Otobanına 4 kilometre mesafede bulunuyor.

• Tesisin 3 kilometrelik çevre alanında 3 adet aktif liman yer alıyor.

MÜHENDİSLİK ÇALIŞMALARINDA NELER YAPILDI

• Doğuştan elektrikli platform Euro NCAP’ten en yüksek güvenlik seviyesi olan 5 yıldızı alacak şekilde geliştirildi. 

• Elektrik/Elektronik mimarisi oluşturuldu.

• Şasi, batarya, elektrik motoru ve güç elektroniği parametreleri belirlenip entegre edildi,

• Konfor, performans ve yol tutuşunu destekleyecek süspansiyon mimarisi simülasyon çalışmaları ile geliştirildi. 

• İleri sürüş destek sistemleri (ADAS), sensör, kamera donanımları, yazılımları ve algoritmaları geliştirildi.

TOGG hakkında:

28 Haziran 2018 tarihinde kurulan Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu A.Ş. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) öncülüğünde bir araya gelen her biri alanlarında lider olan Anadolu Grubu, BMC, Kök Grubu, Turkcell ve Zorlu Grubu’nun ülkemizde ilk kez hayata geçen bir iş birliği modeliyle oluşturuldu. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanlığını Rifat Hisarcıklıoğlu yürütürken CEO’luğunu ise M. Gürcan Karakaş yürütüyor.

Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan

“Uzun zamandır ülkemizin gerçekleştirmeye çalıştığı yerli-milli-elektrikli otomobil hayalini, el birliğiyle gerçeğe dönüştürüyoruz. Türkiye’nin en köklü sınai gruplarından biri olarak, biz yerli üretimi her zaman stratejik önceliklerimiz arasında tutuyoruz. Bu projenin de, sadece üretim açısından değil, aynı zamanda oluşturacağı ekosistem ile ekonomi, teknoloji ve istihdam açısından da ülkemize önemli kazanımlar getireceğini düşünüyoruz.”

BMC Yönetim Kurulu Üyesi Talip Öztürk

BMC ailesi olarak ülkemizin geleceği için atılan bu temellerin hayırlara vesile olması temenni ediyor, emeği geçen herkese huzurlarınızda bir kere daha teşekkür ediyorum. İnşallah üretim bantlarından araçlarımızın indiği günde bir arada olur ve o mutluluğu da hep birlikte en kısa sürede yaşarız.

Kıraça Holding Yönetim Kurulu Başkanı İnan Kıraç

Türk otomotiv sanayisi için önemli bir gün. Türkiye’nin otomotivde kendi küresel marka yolculuğunda kısa sürede atılan bir diğer somut adıma bizzat şahitlik etmekten mutluluk duyuyorum. Bu değerli vizyoner girişimin bir parçası olmanın heyecanını yaşıyoruz. Bu yolda emeği geçen herkesi kutluyor ve başarılar diliyorum.

Turkcell Genel Müdürü Murat Erkan

“Türkiye’nin gurur projelerinden birisi olan TOGG projesinin Türkiye’ye değer katacak, ülkemizi dünyada kendi otomobili üreten ülkeler ligine taşıyacak olması bakımından çok önemli olduğuna inanıyoruz. Bu ülkenin topraklarından doğmuş, 26 yıldır bu ülke için üretmiş bir şirket olarak bu projede yer almanın mutluluğunu yaşıyoruz. Otomobilimizde Turkcell’in 5G entegrasyonu ve yapay zeka tabanlı yeni nesil teknolojilerinin yer alacak olması da heyecanımızı artırıyor. Bu sayede ülke insanımız hak ettiği otomobille birlikte üstün bir teknolojik araca da sahip olacak. Türkiye’nin küresel markası haline gelecek TOGG’un üretileceği Gemlik Fabrikası’nın ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Bu vesileyle başta yerli otomobil fikrinin sahibi ve lideri Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Sanayi ve Teknoloji Bakanımıza, bu projede birlikte yola çıktığımız Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu’nun değerli üyelerine ve TOGG çalışanlarına şükranlarımı sunuyorum.”

Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu

Türkiye’nin Otomobili ülkemiz için hayırlı, uğurlu olsun. Ne mutlu ki emeğin, büyük uğraşın, işbirliğinin akıl- gönül birliğinin sayesinde, bugün inşaata başlıyoruz. Böylesi bir dönemde bu projeyi hayata geçirmek ülkemiz ve insanımız için büyük bir moral ve motivasyon kaynağı olacaktır. Bu, bizim değil, tüm Türkiye’nin otomobili. Bu yatırımla, ülkemiz, insanımız ve ekonomimiz kazanacak. Bu projeyle yeni yeni işler doğacak. Yeni istihdam yaratılacak, nitelikli insan kaynağı, inovasyon ve katma değerli üretim olacak. Sanayi, katma değerli üretim ve teknolojiye yatırımla büyüyen Zorlu Grubu olarak, bu projenin parçası olmaktan, deneyimimizi, gücümüzü aktarabilmekten büyük memnuniyet duyuyoruz. Türkiye’nin otomobili, ülkemize ve insanımıza bir kez daha hayırlı, uğurlu olsun…”

Akkuyu 100. yıl dönümüne yetişecek

Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali projesi olan Akkuyu’da inşaat süreci başlamayan yapı ve tesis kalmadığını belirten Akkuyu Nükleer AŞ Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Anastasia Zoteeva, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü olan 2023’e kadar ilk üniteyi tamamlamak için hiç durmadan çalışıyoruz” dedi.

Birinci ünitenin devreye alınması için yoğun bir çaba verdiklerini dile getiren Zoteeva, “İnşaat sahasında çalışmalara bu sebeple büyük önem veriyoruz. Türkiye ve Rusya devlet başkanlarının yaptıkları mutabakat çerçevesinde alınan kararlara uygun çalışma yürütüyoruz”diyerek konuştu.

Türbin binasının temelinin tamamlandığını söyleyen Zoteeva, “Kor tutucunun kurulumunu da gerçekleştirdik. Koruma binasının içinde koruma kılıfının ikinci katmanında kurulumunu yapıyoruz. 2021 yılına girmeden 26 metre kotuna kadar yükseleceğini öngörüyoruz. Santralin kalbinde yapılan bu çalışmaları tamamlamanın öneminin farkındayız. İnşaatına başlanmayan yapı ve tesis kalmadı çok organize bir şekilde 3 ünitede aynı anda çalışmalara devam ediyoruz” dedi.

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını dolayısıyla yaşanan süreçte Akkuyu NGS’deki çalışmaların aksamadan devam ettiğini belirten Zoteeva,“Sahada 6 binden fazla kişi çalışıyor. Sadece bir kişide vaka tespit edilmişti. Çok titiz şekilde çalışarak eşsiz güvenlik tedbirleri alarak bu süreçten etkilenmemeyi başardık. İnşaat çalışması bir gün bile durmadı. Kişisel tedbirlerimiz güvenlik kültürümüzün bir parçası oldu. Çabalarımızın sonuç vermesi bizleri ve çalışanlarımızı motive etmiştir” diyerek konuştu.

Türkiye’nin, nükleer enerji alanındaki çalışmalarının en önemli atılımlarından birinin genç mühendislerin eğitim programı olduğunun altını çizen Zoteeva, Rusya’daki Ulusal Nükleer Araştırma Üniversitesi MEPhI’de eğitim alan öğrencilerden 143’ünün mezun olduğunu ve sahada çalışmaya başladığını da ifade etti.

Anastasia Zoteeva kimdir?

Akkuyu Nükleer AŞ Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Anastasia Zoteeva, Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi’nin Uygulamalı Matematik bölümünden mezun oldu. Stockholm’de (İsveç) Doğu Avrupa Ülkeleri Ekonomisi Enstitüsü’nde “Uygulamalı Matematik” adlı tez çalışmasını sürdürdü.

“Brunswick Warburg Corporate Finance” Anonim Şirketi, “ZENIT” Bankası ve “Renaissance Capital” yatırım grubunda farklı yönetici pozisyonlarında bulundu.

2000 yılında “NIKoil” şirketinin başına geçti. Yeniden yapılanmadan sonra 2005 yılında “URALSIB” mali kuruluşunun Operasyon Müdürü olarak atandı.

2007 yılında “Rusenergoinvest” adlı Rus yatırım şirketinin başına geçti.

2012 yılında “Rusatom Energy International” Anonim Şirketi’ne (önceki unvanı: REIN A.Ş., Rusatom Overseas A.Ş.) Başkan Yardımcısı – İş Geliştirme ve Satış Müdürü olarak katıldı.

Potansiyel pazar analizi üzerine çalışmaların yürütülmesi ve koordinasyonu, Rusya Devlet Kuruluşu “Rosatom”un etkili entegre ürün ve hizmet tekliflerinin oluşturulmasına yönelik çalışmalarını sürdürdü, Devlet Kuruluşu “Rosatom”un Finlandiya’da kurulan Hanhikivi-1 NGS projesine hissedar olarak katılımı dahil olmak üzere, yurt dışındaki birçok projeyi yönetti.

2016 yılında REIN A.Ş. Genel Müdürü olurken, Şubat 2019’da ise AKKUYU NÜKLEER A.Ş. Genel Müdürü görevine atandı.

Yatırımcılar GES ile kendi enerjisini kendisi üretecek

Türkiye’de çatı denildiği zaman akla ilk gelen şeyin güneş paneli olması için projeler geliştirdiklerini söyleyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez, “Çatı ve cephe uygulamalarıyla kendi enerjisini kendisi üreten yatırımcıların artması konusunda çalışmalar yapıyoruz“ dedi.

Fatih Dönmez, güneş enerjisinde çatı ve cephe uygulamalarıyla kendi elektriğini üreten bir yatırımcı profili geliştirmek istediklerini belirterek, “Hedefimiz, Türkiye’de çatı denildiğinde akla ilk gelen şeyin güneş paneli olması. Üretimin her alanında bu düşüncenin yerleştirilmesini arzuluyoruz” diyerek konuştu.

Üretimin her alanında Güneş panelinin kullanılmasının gerekli olduğu bilinciyle hareket etmenin gerekli olduğunu vurgulayan Dönmez, “Yeni Tip Koronavirüs salgını döneminde yerli ve yenilenebilir enerjideki üretim rakamları sevindirici oranlara ulaşmıştır. Son 20 yılda aylık bazda en yüksek değerleri yakaladık” şeklinde açıklamalarda bulundu.

Salgın döneminde yerli ve yenilenebilir enerjideki üretim rakamlarının sevindirici olduğuna dikkat çeken Dönmez, “Elektrik üretiminde yerli oran geçtiğimiz aylarda artış göstermiştir. Bu değerler 2000’den bu yana aylık bazda en yüksek değerler olarak kayda geçti” diyerek gelecekte bu güzel tablonun daha da ileri seviyelere geleceğine inandığını belirtti.

Ülke genelinde entegre olmuş bir sektör ve üretim hattı oluşturacaklarının altını çizen Dönmez, “Mini Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) yarışmalarıyla enerji atılımları devam edecektir. Mini YEKA güneş santrallerimizle Türkiye’nin güneşinden tüm yatırımcılarımız eşit bir biçimde yararlanacaktır” dedi.

Hangi sektörde olursa olsun enerjide tam manasıyla dışa bağımlı bir yatırımın uzun vadeli olarak sürdürülemeyeceğini belirten Dönmez, “Tüm üretici, yatırımcı ve girişimcileri kendi enerjisini, elektriğini üretmeye teşvik ediyoruz. Enerji verimliliği destek ödemeleri beş kat artmış ve 300 bin liradan 1,5 milyon liraya çıkmıştır. Ayrıca enerji verimliliği eylem planı çerçevesinde de ülkemiz genelinde 960 milyon dolara denk gelen tasarruf sağlanmasının olumlu bir gelişme olduğunu belirtmek isterim” diyerek sözlerini tamamladı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez: 

Tüm üretici, yatırımcı ve girişimcileri kendi enerjisini, elektriğini üretmeye teşvik ediyoruz. Enerji verimliliği destek ödemeleri beş kat artmış ve 300 bin liradan 1,5 milyon liraya çıkmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümüne yetişecek

Akkuyu Nükleer AŞ Genel Müdürü Anastasia Zoteeva:

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümüne yetişecek

Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali projesi olan Akkuyu’da inşaat süreci başlamayan yapı ve tesis kalmadığını belirten Akkuyu Nükleer AŞ Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Anastasia Zoteeva, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü olan 2023’e kadar ilk üniteyi tamamlamak için hiç durmadan çalışıyoruz” dedi.

Birinci ünitenin devreye alınması için yoğun bir çaba verdiklerini dile getiren Zoteeva, “İnşaat sahasında çalışmalara bu sebeple büyük önem veriyoruz. Türkiye ve Rusya devlet başkanlarının yaptıkları mutabakat çerçevesinde alınan kararlara uygun çalışma yürütüyoruz”diyerek konuştu.

Türbin binasının temelinin tamamlandığını söyleyen Zoteeva, “Kor tutucunun kurulumunu da gerçekleştirdik. Koruma binasının içinde koruma kılıfının ikinci katmanında kurulumunu yapıyoruz. 2021 yılına girmeden 26 metre kotuna kadar yükseleceğini öngörüyoruz. Santralin kalbinde yapılan bu çalışmaları tamamlamanın öneminin farkındayız. İnşaatına başlanmayan yapı ve tesis kalmadı çok organize bir şekilde 3 ünitede aynı anda çalışmalara devam ediyoruz” dedi.

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını dolayısıyla yaşanan süreçte Akkuyu NGS’deki çalışmaların aksamadan devam ettiğini belirten Zoteeva,“Sahada 6 binden fazla kişi çalışıyor. Sadece bir kişide vaka tespit edilmişti. Çok titiz şekilde çalışarak eşsiz güvenlik tedbirleri alarak bu süreçten etkilenmemeyi başardık. İnşaat çalışması bir gün bile durmadı. Kişisel tedbirlerimiz güvenlik kültürümüzün bir parçası oldu. Çabalarımızın sonuç vermesi bizleri ve çalışanlarımızı motive etmiştir” diyerek konuştu.

Türkiye’nin, nükleer enerji alanındaki çalışmalarının en önemli atılımlarından birinin genç mühendislerin eğitim programı olduğunun altını çizen Zoteeva, Rusya’daki Ulusal Nükleer Araştırma Üniversitesi MEPhI’de eğitim alan öğrencilerden 143’ünün mezun olduğunu ve sahada çalışmaya başladığını da ifade etti.

Anastasia Zoteeva kimdir?

Akkuyu Nükleer AŞ Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Anastasia Zoteeva, Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi’nin Uygulamalı Matematik bölümünden mezun oldu. Stockholm’de (İsveç) Doğu Avrupa Ülkeleri Ekonomisi Enstitüsü’nde “Uygulamalı Matematik” adlı tez çalışmasını sürdürdü. 

“Brunswick Warburg Corporate Finance” Anonim Şirketi, “ZENIT” Bankası ve “Renaissance Capital” yatırım grubunda farklı yönetici pozisyonlarında bulundu. 

2000 yılında “NIKoil” şirketinin başına geçti. Yeniden yapılanmadan sonra 2005 yılında “URALSIB” mali kuruluşunun Operasyon Müdürü olarak atandı. 

2007 yılında “Rusenergoinvest” adlı Rus yatırım şirketinin başına geçti. 

2012 yılında “Rusatom Energy International” Anonim Şirketi’ne (önceki unvanı: REIN A.Ş., Rusatom Overseas A.Ş.) Başkan Yardımcısı – İş Geliştirme ve Satış Müdürü olarak katıldı. 

Potansiyel pazar analizi üzerine çalışmaların yürütülmesi ve koordinasyonu, Rusya Devlet Kuruluşu “Rosatom”un etkili entegre ürün ve hizmet tekliflerinin oluşturulmasına yönelik çalışmalarını sürdürdü, Devlet Kuruluşu “Rosatom”un Finlandiya’da kurulan Hanhikivi-1 NGS projesine hissedar olarak katılımı dahil olmak üzere, yurt dışındaki birçok projeyi yönetti. 

2016 yılında REIN A.Ş. Genel Müdürü olurken, Şubat 2019’da ise AKKUYU NÜKLEER A.Ş. Genel Müdürü görevine atandı.

Türkiye’nin deniz sondaj kabiliyeti

Yer altı ile ilgili olarak yerkabuğunda delik ve oyuk açarak arama ve araştırma yapmak olarak betimleyebileceğimiz sondaj işlemi hayli titizlikle yapılması gereken işlemler manzumesini ifade etmektedir. Tarihsel olarak ele alındığında M.Ö. 2000’li yıllara kadar dayanan bir geçmişi olan sondaj işlemleri, halen geçmişteki uygulamalara göre hayli komplike ve gelişkin sistemler kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Sondajlar, (su, jeotermal kaynak, maden, petrol, doğalgaz vb. kaynakları bulmak için) farklı amaçlarla yapılabilmektedir. Bunlar içinde petrol ve doğal gaz sondajları ayrı bir stratejik önem taşımaktadır. Bu bağlamda, teknolojinin de gelişimiyle günümüzde kara sondajlarının yanı sıra hidrokarbon aramaları için deniz sondajları da hayli yaygınlaşmış bulunmaktadır.

Deniz sondajlarında gelişkin donanım ve yüzer platformlar kullanılması ve sondaj öncesinde de sismik araştırma yapmak gerekmektedir. Burada, deniz altından petrol ve gaz çıkarımı bağlamında “deniz sondaj kabiliyeti” ifadesi ile hem sismik araştırma yapabilmek ve hem de sondaj işlemini gerçekleştirebilmek kast edilmiş olmaktadır.

Türkiye’nin Deniz Sondaj Kabiliyeti

Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olan Türkiye’nin denizlerini değerlendirebilme kabiliyetine sahip olması son derece önem arz etmektedir. Nitekim “Mavi Vatan” olarak nitelenen Anadolu’yu çevreleyen denizlerde “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)”leri ile belirlenen ülke deniz mıntıkasının ekonomik ve stratejik bağlamda değerlendirilebilmesi ancak deniz sondaj kabiliyetine sahip olunması ile mümkündür.

Türkiye’nin halen denizlerde arama-araştırma faaliyetlerine ilişkin 5 gemisi bulunmaktadır.  Bunlardan 2’si “Sismik Araştırma Gemisi”, 3’ü “Sondaj Gemisi”dir. Tüm bu gemilerin hepsi 2010’dan sonra edinilmiştir.

İki sismik araştırma gemisi; sırasıyla, “Barbaros Hayrettin Paşa” ve “Oruç Reis” sismik araştırma gemisi adını taşımaktadırlar. İlk edinilen sismik araştırma gemisi 2011 yılında Dubai’de inşa edilmiş olan “Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemisi” olup 2013’te sismografik deniz araştırmaları yapmak üzere TPAO (Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı) tarafından satın alınmıştır. İlk verilmiş ismi “Polarcus Samur” olan gemiye, TPAO tarafından alındıktan sonra ünlü Osmanlı Kaptan-ı Derya’sı Barbaros Hayrettin Paşa’nın ismi verilmiştir. 84 m uzunluğa ve 17 m genişliğe sahip sismik araştırma gemisi 7 knot (31 km/sa) hız yapabilmektedir (Şekil 1a). Gemi teknolojik olarak sismik ve navigasyon sistemleri ile donatılmış olup, 2 ve 3 boyutlu veri alabilmekte ve değerlendirebilmektedir.

İkinci sismik Araştırma gemisi, ünlü Türk Denizcisi’nin ismini taşıyan “Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi” olup, yerli ve milli imkânlarla inşa edilmiştir (Şekil 1 b). 2012 yılında inşasına başlanmış ve 2017’de faaliyete geçmiştir. Boyu 86 m, genişliği 22 m olan gemi, jeolojik örnekleme yapabilme kabiliyetine de sahip ileri teknolojik teknik ekipman ve donanımlara sahip bulunmaktadır. İki ve üç boyutlu alınacak verilerin değerlendirilmesi için gemide araştırma labratuvarları da yer almaktadır.   

Türkiye’nin deniz sondaj kabiliyeti açısından, sismik araştırma gemileri; araştırmalar için ilk aşama olarak önemli olmakla beraber sonuca ulaşabilmek açısından esas önemli olan gemiler, deniz sondaj gemileridir denebilir. Dolayısıyla hidrokarbon çıkarım işlemi bu gemilerin varlığı ve kullanımıyla mümkün olabilmektedir.

Türkiye’nin sahip olduğu sondaj gemilerinden biri “Fatih Sondaj Gemisi”dir. Güney Kore yapımı olan sondaj gemisi 2011 yılında inşa edilmiştir. İlk verilen ismi Deepsea Metro II olan bu gemi 2017’de TPAO tarafından satın alınmış ve gemiye 2018’de (Osmanlı Devletini İmparatorluk haline getiren ünlü Padişah) Fatih ismi verilmiştir. 229 m uzunlukta ve 36 m genişlikte olan sondaj gemisi, “Ultra Derinsu Sondaj Gemisi” olarak nitelenmektedir (Şekil 2). Bu bağlamda 12120 m (40000 feet) derinlikte sondaj yapabilme kabiliyetine sahip bulunmaktadır. Ayrıca, sondaj gemisinde helikopter inişine uygun bir platform da yer almaktadır.

Fatih Sondaj Gemisi, alınmasını takiben Akdeniz’de sondaj çalışmaları gerçekleştirmiştir. Söz konusu sondaj gemisi, son olarak ismiyle mütenasip şekilde İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethinin 567. Yıldönümü olan 29 Mayıs 2020 tarihinde törenle İstanbul Boğazı’ndan geçerek Karadeniz’e açılmıştır. Önce Trabzon’a giden sondaj gemisinin, Boğaz köprülerinin altından geçebilmesi için sökülen kulesi yeniden monte edilmiş bulunmaktadır. Fatih Sondaj Gemisi’nin Marmara Ereğlisi açıklarında “Tuna-1 Sondaj Bölgesi” olarak nitelenen mıntıkada (yine anlamlı bir yıldönümünde) 15 Temmuz 2020’de sondaj çalışmalarına başlayarak faaliyetlerine devam ettirmektedir.

Türkiye’nin bir diğer sondaj gemisi “Yavuz Sondaj Gemisi”dir. Bu sondaj Gemisi de Fatih sondaj Gemisi gibi Güney Kore yapımı olup 2011’de denize indirilmiştir. İlk olarak “Deepsea Metro I” ismi verilen gemi 2018’de TPAO tarafından satın alınmış ve 2019’da (yine ünlü bir Osmanlı Padişahı olan) Yavuz ismi verilmiştir. Aynı yıl Akdeniz’de sondaj çalışmalarına başlamış olup, 229 m uzunlukta, 36 m genişliktedir ve derin deniz sondajı yapabilme kabiliyetine sahip bulunmaktadır. Yavuz sondaj gemisinde de bir helikopter iniş platformu bulunmaktadır. Yavuz sondaj gemisi 20 Nisan 2020 tarihinde Taşucu’ndan hareket ederek Doğu Akdeniz’e açılmış bulunmaktadır. Kıbrıs-Erenköy açıklarına yönlenen sondaj gemisi yeniden sondaj faaliyetlerini hayata geçirmektedir

Son olarak, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) tarafından Türkiye’nin üçüncü sondaj gemisi olarak yeni bir sondaj gemisi satın alınmış bulunmaktadır. Yine Güney Kore yapımı olan sondaj gemisi 2012’de “Sertao” adı verilerek denize indirilmiştir (Şekil 4). Ultra derin deniz sondaj gemisi olarak nitelenen gemi 11400 metre derinlikte çalışma yapabilmekte ve 3000 metre derin sondaj açabilme kabiliyetine sahip bulunmaktadır. 227 metre uzunluğunda ve 47 m genişlikte olan sondaj gemisinin en zorlu koşullarda görev yapabilecek şekilde inşa edildiği belirtilmektedir. Gemi, helikopter iniş platformuna da sahip bulunmaktadır.

Sondaj gemisi 31 Ocak 2020 tarihi itibariyle teslim alınarak İngiltere’den Türkiye’ye gelmek üzere 26 Şubat 2020’de yola çıkmış, 13 Mart 2020’de karasularımıza giriş yaparak 15 Mart 2020’de Mersin-Taşucu’na gelmiş bulunmaktadır. Yeni alınan sondaj gemisine (Türkiye’nin diğer iki sondaj gemisine verildiği gibi ünlü bir diğer Osmanlı Padişah adı verilerek) adının “Kanuni” olarak belirlendiği ifade edilmiştir. Kanuni Sondaj Gemisinin (ilgili hazırlık çalışmalarını takiben) Akdeniz’de sondaj faaliyetlerine başlaması beklenmektedir.

Türkiye’nin Deniz Sondaj Kabiliyetinin Enerji Politik Önemi

Bilindiği üzere Doğu Akdeniz, tarih boyunca deniz ticareti açısından daima önemli bir bölge olmuştur. Ancak, günümüzde bölge, en az deniz ticareti kadar enerji-politik açısından da önem taşımaktadır. Bir başka deyişle, Doğu Akdeniz tarihte olduğu gibi canlı ticaret bölgesi olma niteliğini sürdürmekle beraber çağımızda dünyanın önemli petrol ve doğal gaz potansiyeline sahip bölgelerinden biri durumundadır. Ayrıca, Doğu Akdeniz, petrol ve doğal gaz bölgesi Orta Doğu’nun ve de Hazar bölgesinin dolayısıyla da Orta Asya’nın denize çıkış alanlarından birini oluşturmaktadır. Tüm bu özellikleriyle bölge enerji politik açıdan stratejik bir metafor durumundadır.

Tüm bu hususlar göz önüne alındığında, buradaki ülkelerin karasuyu, kıta sahanlığı ve bunların ötesinde “Münhasır Ekonomik Bölgeleri (MEB) önemli olmaktadır. Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan ülke Türkiye olması nedeniyle, ülkemiz için ülke menfaatlerinin korunması stratejik önem arz etmektedir. Türkiye Mavi Vatan olarak nitelediği Münhasır Ekonomik Bölgesini ilan etmektedir. Bu bağlamda (Birleşmiş Milletlerce tanınan) Libya Mutabakat Hükümeti ile imzalanan sözleşmeyle de bu konudaki ciddiyetini ifade etmiş ve stratejik bir aşama kaydetmiş bulunmaktadır. Siyasi olarak edinilen söz konusu gelişmelerin anlam kazanması, ancak Münhasır Ekonomik Bölgelerin gerçek anlamda değerlendirilebilmesi ile mümkündür. Bunun için de bölgede ilgili faaliyetleri yapabilme kabiliyetine sahip olmak gerekmektedir. Bu bağlamda, böylesi hidrokarbon kaynak potansiyeline sahip Münhasır Ekonomik Bölgelerde deniz sondaj kabiliyetine sahip olmak yadsınamaz ehemmiyettedir. İşte bu nedenledir ki; Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip ülke olarak Türkiye’nin sahip olduğu deniz sondaj kabiliyeti önem arz etmektedir. Bir başka deyişle, Türkiye’nin sismik araştırma ve sondaj gemileri ve bu gemilerin sahip oldukları özellikler, bilhassa üzerinde durulması gereken hususları teşkil etmektedir. 

 Bu bakımdan, Türkiye’nin sahip olduğu sismik araştırma gemileri ve sondaj gemileri öne çıkan özellikleriyle (yukarıda) tanıtılmaya çalışılmıştır. Bu açıdan bakıldığında, sismik araştırma gemilerimizin donanımlarıyla birlikte “iyi” olarak nitelenebilecek özelliklere sahip olduğu söylenebilir. Burada önemli bir husus ta; Türkiye’nin ikinci sismik araştırma gemisi olan Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi’ni Türkiye’nin kendisinin yerli ve milli imkanlarıyla inşa edebilmiş olmasıdır.

 Ülkemizin Sondaj Gemileri’ne bakıldığında; hepsinin ultra derin deniz dibi sondaj yapabilme kabiliyetine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu husus önemlidir. Zira Anadolu’nun çevresindeki denizler genel olarak derin deniz niteliği taşımaktadır. Bu bakımdan, Fatih, Yavuz ve Kanuni sondaj gemilerinin ultra derin deniz sondajı yapabilme özelliğine sahip olması fonksiyonel olarak son derece önemlidir. 2020 yılına kadar 2 sondaj gemisiyle faaliyet gösterilmiştir. Bu durumda, Kanuni sondaj gemisinin de hızla faaliyete geçirilebilmesi önem arz etmektedir. Zira dünyanın gözü bölgededir ve bölge dışından ülkeler de dahil birçok ülke bölgede müdahil olmaya çalışmaktadır.

Sonuç

Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgeleri’nin betimlenmesiyle birlikte, söz konusu bölgelere gerçek anlamda sahip olunmasına ilişkin eylemler gündeme gelmiş bulunmaktadır. Bu da, ancak bölge hidrokarbon kaynaklarına sahip çıkma ile mümkün olacaktır. Bir başka deyişle enerji-politik konular daima önde olacaktır. Bu durumda, Türkiye’nin deniz sondaj kabiliyetine sahip olması gereklilikten de öte zorunluluktur.

Türkiye’nin 2’si sismik araştırma ve 3’ü sondaj gemisi olarak sahip olduğu deniz sondaj kapasitesi önemlidir. Ancak, ülkenin sahip olduğu kıyı şeridinin uzunluğu ve Mavi Vatan yüz ölçümünün 460 bin km2 olduğu düşünülürse ilgili gemilerin sayısının arttırılması önem arz etmektedir. Bu bağlamda, yakın gelecekte 1 Sismik Araştırma gemisi ve 2 Sondaj Gemisine daha sahip olunması yerinde olacaktır. Hatırlanmalıdır ki: ancak üçüncü sondaj gemisi alındıktan sonra, sondaj gemilerinden biri Karadeniz’e geçirilebilmiştir. Burada, şu husus ta unutulmamalıdır ki; zaman içinde Türkiye sadece kendi Münhasır Ekonomik Bölgelerinde değil, anlaşmalar ve mutabakatlar çerçevesinde farklı ülkelerle işbirliğine gidilerek o ülkelerin Münhasır Ekonomik Bölgelerinde de deniz sondajı yapma durumları ortaya çıkabilecektir.

Burada şunu da belirtmek gerekir ki; Türkiye sismik araştırma gemisini kendi inşa edebilir duruma gelebilmiştir. Dolayısıyla bir Sismik Araştırma gemisi daha yapmak çok da uzak olmayan bir süreçte mümkün olabilir. Ancak daha önemlisi sondaj gemileridir. Bu husus göz önüne alınarak yerli ve milli imkânlarla bu gemilere sahip olunması da değerlendirilmelidir. Tabii ki, bu gemilerde çalışacak ve değerlendirme yapacak personelin yetiştirilmesi de konunun bir diğer önemli veçhesini oluşturmaktadır.  Öte yandan, Münhasır Ekonomik Bölgeler, halen tartışmalarla gündeme gelmektedir. Bu bağlamda hem sismik araştırma ve hem de deniz sondaj gemilerinin korunması yadsınamaz önem taşımaktadır. Bir başka deyişle donanmanın da güçlü olması gerekmektedir.

Öz olarak belirtilmek istenirse; Türkiye, jeopolitiğinin değerlendirilmesi ve ülke siyasasına hizmet edecek enerji-politik gelişmelere deniz sondaj kabiliyeti desteklenerek ve arttırılarak hız kesmeden devam edilebilmesi hayati önem taşımaktadır.  Gerçekte, deniz sondaj kabiliyeti ile Mavi Vatan’a sahip çıkılması, ülke enerji-politiğini olduğu kadar gelecek güvenliğinin teminat altına alınmasını da ifade etmektedir.

7 bin hanenin enerjisi güneş ve hidroelektrikten sağlanıyor

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan yatırımlar sayesinde 7 bin hanenin 1 yıllık enerji ihtiyacı güneş enerjisi ve hidroelektrik santrallerinden karşılanıyor.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamaya göre, Kandıra ilçesinde baraj göleti kıyısındaki 60 dönümlük alana Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan güneş enerji santrali tarlasıyla (GES) 3 bin 500 hanenin 1 yıllık enerji ihtiyacı karşılanıyor. Yılda 2 milyon 150 bin lira gelir elde edilen santrallerden 2 adet daha yapılacak. 7 hidroelektrik santralle de 3 bin 500 hanenin 1 yıllık enerji ihtiyacını karşılayan Büyükşehir Belediyesi, toplamda 7 bin hanenin enerjisini güneşten ve hidroelektrikten sağlıyor.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın, belediye olarak uzun bir süredir gerek hidroelektrik santralleri gerekse güneş enerjisi santralleri yaptıklarını belirterek toplam 7 hidroelektrik santral tesisleri bulunduğunu bildirdi.

Bunların toplamda 4,5 megavat kapasitesi olduğuna dikkati çekerek Büyükakın, şunları kaydetti:

“Yani yaklaşık 3 bin 500 ailenin 1 yıllık ihtiyacını karşılayacak elektrik enerjisi üretiyoruz. Alternatif bir diğer enerji kaynağımız ise güneş enerjisi santralleri oldu. Bu tesislerde de bizim 3,5 kilovat enerji üretimimiz var. Bu da 3 bin 500 hanelik yerleşim yerinin bir yıllık enerji ihtiyacının üretimine denk geliyor. Bunların sayısını da artırmayı planlıyoruz. Suyu kullandığımız tesislerde, güneş enerjisi panelleri için uygun alanlar varsa bunun yatırım geri dönüş hesaplarını da yaparak çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Bir arıtma tesisimizin üzerinde de bir hidroelektrik tesisi yapımı gerçekleştiriyoruz. Güneş enerjisi santralleri yatırımlarında projeler daha pahalı olmasıyla birlikte geri dönüşler daha hızlı oluyor. Bu tesisimizin yaklaşık 14 milyon lira civarında yatırım maliyeti oldu ama 2023 yılına kadar bu maliyetinin tamamını karşılayacak kadar bir üretim yapılmakta.”

Büyükakın, önlerinde benzer 2 proje daha bulunduğunu, hidroelektrik santrallerinde de kapasite sınırına yaklaştıklarını ifade etti.

Smart Energy güneş enerjisinin artan önemine dikkat çekti

Smart Energy Yönetim Kurulu Başkanı Halil Demirdağ, içinde bulunduğumuz dönemin, yenilenebilir enerjiye ihtiyacın her geçen gün arttığını gösterdiğini vurguladı. Demirdağ, “Yenilenebilir enerji kaynakları, doğaya zarar vermeden enerji ihtiyacının giderilmesi adına en etkili yöntem. Salgın döneminde doğada izlenenler gösterdi ki yeşil enerjiye geçiş, tüm dünyada aciliyet kazandı” derken tüm sanayicileri güneş enerjisine yatırım yapmaya davet etti. 

En büyük yenilenebilir enerji kaynağı olan güneş enerjisinin, dünyanın karşı karşıya olduğu küresel ısınma ve çevre kirliliği problemlerine karşı en önemli çözümlerden biri olduğu biliniyor. Tüm dünyayı etkileyen Covid-19 salgını güneş enerjisi sektörünü de derinden etkilerken, normalleşme süreci ile birlikte öncelik verilmesi gereken konulardan birinin de bu alandaki yatırımlar olduğu belirtiliyor. Yaptığı açıklamada pandemi sürecinde askıya alınan güneş enerjisi yatırımlarının bir an önce devreye alınması gerektiğini vurgulayan Smart Energy Yönetim Kurulu Başkanı Halil Demirdağ, yeşil enerji dönüşümüne her geçen gün ihtiyacın arttığına dikkat çekti.

Pandemi süreci çevresel sorumlulukları hatırlattı

Demirdağ, Birleşmiş Milletlerin (BM) Dünya Çevre Günü’nün bu yılki temasını “biyoçeşitlilik” olarak belirlediğini hatırlatarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Pandemi süreci hem doğa ile olan ilişkimizi hem de çevreye karşı sorumluluklarımızı bize hatırlatırken, yeşil enerjiye daha fazla yatırım yapılması gerektiğini gösterdi. Yeşil enerjiye geçiş, salgın süreci ile birlikte daha büyük bir aciliyet kazanırken, güneş enerjisinin önemi çok net bir şekilde anlaşıldı.”

Cinsel Engellilik ve Ahlak Suikasti

12 Eylül

Akıncılar, Ülkücüler, Sosyalistler, Komünistler ve daha neler neler…

Cumhuriyet tarihimizin unutulmaz aktörleri, bizim hayta kalabalığımız…

Hemen hepsinin ortak özelliği; genç yaşlarına rağmen kendilerini, inandıkları ve/veya sahiplendikleri din, ideoloji, idol ve düşüncelerin oluşturduğu misyon ve vizyona duyarsız kalmamalarıydı. İnandıkları her ne olursa olsun hemen hepsinin toplumsal meselelere karşın siyasal, ekonomik ve toplumsal fikirleri vardı. Önemsedikleri; kiminin memleket, kiminin din, kiminin ekonomi, kiminin eşitlik olmuş ve fakat hepsinin hayata dokunan ve hatta yaşamı kavrayan düşünceleri vardı.

Peki ya şimdi…

Gençler bizlere kızıyor… Eleştirdiğimiz için, ikaz ettiğimiz ve uyardığımız için. Yapma evlat, etme oğul, bir dur be kızım, öyle olmaz çocuğum, şöyle et yavrum… demekten usanmadık mı?

Bizden öncekiler bizim kuşağımızı yorumlayamadı, bizlerde şimdinin kuşağını yorumlayamıyoruz ve bedelini en ağır şekilde ödediğimizin bir çoğumuz farkında dahi değil. Canlı yayın yapan telefonları ile saatlerce vakit geçiren geçlerimizi ve yine milyonlarca video, milyonlarca paylaşıma rahatlıkla ulaşılabildiği; sanal okyanusun azgın derinlikteki köpek balıklarını biliyor muyuz? 12 Eylül bu milletin çocuklarının politik kimlik sahibi olmasını silahla ve kanla ve dahi darbe ile engellemiştir. Fakat asıl darbenin şimdiki çağımıza nasıl musallat olduğunu gelin görmeye çalışalım.

Dinsel ve Düşünsel değerlerimizin tarumar edildiği geçmişten geliyoruz. Millet şuurunun hapsolduğu bu süreç sayesinde kapitalizm, kendine yaşam alanı buldu. Kapitalist değerler bilinçli bir toplum yerine tüketen bir toplum haline çevirdi. Tüketen ve apolitik bir toplum.

Dünyayı vahşi yönetme arzuları ile kirleten aktörler, kapitalizmin sözde nimeti olarak ifade edilen teknoloji ile sadece evlerimize değil, tüm düşünce hayatımıza erişebilir oldu. Sosyal medya, dizi ve film platformları bunlardan sadece birkaçını teşkil ediyor.

Akraba akrabasına “akbaba” olurken…

Komşu komşunun aşına “düşman”gibi bakarken…

Arkadaş arkadaşın “arkasına” dolanırken…

Bundan 20 yıl kadar önce cinsel performans arttırdığı iddiası ile malum ilaç markası servis edildi. Eczanelerdeki kolay satışı ve pahalı fiyatı ile tüketicisi ile buluşurken; Sirkeci civarında el altından karaborsa denen usul ile ciddi anlamda kaçak satışı yapıldı ve pek tabi sahteleri de piyasaya sürüldü.

Sürülmüşte ne olmuş diye bilirsiniz…

Sosyolojik açıdan değerlendirdiğimizde bunun hiçte masum bir ilaç olmadığını dün öngördüğümüz gibi bugün çok daha iyi yorumlayabiliyoruz. Bu aslında bir ilaç değil bir projedir. Sadece ülkemiz için değil COVID gibi dünya genelinde planı yapılmış küresel ölçekli, çok şirketli ve güçlü sermaye yapısına sahip olan toplum ahlakını çökertme projesidir.

Günümüzde merdiven altı binlerce firmanın olduğu gibi yüzlerce personel çalıştıran şirketler ile birçok farklı türde satışa hazırlanmış bu ürünler, çubuk krakere ulaşabileceğimiz kolaylıkta adrese teslim gönderimi yapılır hale geldi. Kimi meraktan, kimi bir arkadaşı için, kimi ergenlik halinin merakı öyle ya da böyle bu sektöre katkı sağlamaktadır. İnsan hormonlarını ve metabolizmasını bozan ilacın müşterileri azımsanamayacak boyutlara ulaşmıştır.

Kapitalizm…

Hedefleri için pusulalı seccadeyi, yanmaz kefeni, cemaatler kurmayı ve hatta din adamları kisvesi ile sözde ahlak ve din satmaktan bile geri durmamaktadır. Apolitik hale dönüşen nesiller; birliktelik, güven, hoşgörü gibi bizi tarih boyu biz yapmış kadim değerlerimizden habersiz ve duyarsız halde dipsiz bir karanlığa doğru itilmektedir. Sadece kapitalist değerlerin temelini oluşturan tatmin ve haz güdüsü ile hareket halinde olan apolitik yeni nesil, ideolojik, dini, kadim ve kutsal hiçbir değeri önemsemediği gibi önem verenlere karşı alaycı ve basitleştirici yaklaşımlar sergiler hale gelmiştir.

Bizim delikanlılarımız vardı. Hürmet ve saygıda kusur etmeyen çocuklarımız vardı. Sümbül kokan İstanbul’un ağabeyleri vardı. Kalabalıklaştıkça kabalaştık. Egzoz dumanları ile kirletirken canım şehri, geleceğin nefesini kestik. Gençlerimizi…

Biz bilmezdik kadın ile kadını ve bilmezdik bir erkeğin bir erkeğe meylini…

Bir ses sanatçısına bile yakıştırmamız sütlü kahveden öteye gitmezdi…

Peki ama şimdi?

LGBT nedir bilmeyen var mı?

Öğretiyorlar… Tüm araçları ve imkanları ile öğretiyorlar…

Dizilerde, Filmlerde, Reklamlarda, Yazılı ve Görsel Medyada, Sosyal Medya ve hatta Oyuncak sektöründe dahi sapkınlığı meşrulaştırmak için asırlar öncesinden bugüne dek planladıklarını bir bir işletiyorlar.

Cinsel Engellilik, sapkınlıkla niçin buluşuyor!

Hayıflanmak yerine bu engelliliğin tedavi ve rehabilitesi için toplum mühendisliği yapılması gerekmektedir. Bu farkındalık ve bilinçlenmenin geleceğimiz için ne kadar elzem olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Cinsel Engellilikle dünyaya gelen yahut yaşamı içinde oluşan travmalar nedeniyle Cinsel Engelliliği oluşan kişilerin, sapkınlığa yönelimini sadece kanun, kurum ve asayiş ile değil, Cumhurbaşkanımızın da ifade etmiş olduğu gibi “mesafeyi doğru belirleyerek” ve nedenlerini kurutarak çözümler oluşturmalıyız. Bireysel farkındalık ve bilinçlenmeye çok daha fazla önem vermeliyiz.

Elbette ki toplum ve toplum ahlakını bozan, sapkınlığı bayraklaştıran her nevi hareket ve eylemler engellenmeli ve cezalandırılmalıdır. Milli şuura kast eden bu dış güçlerin güdümünde dünyayı saran bozukluğa önce fert olarak ve sonra toplumsal bir tedbir almamız gerekir.

Çocuklarımızla, gençlerimizle, nefesimiz ve geleceğimiz düşleri ile…

Daha fazla vakit geçirmeli çok daha fazla önemsemeliyiz. Bize tahammül etmelerinden ziyade bizim tahammül etmemiz gerektiğini ve onları zarardan esirgeyecek ferasete ulaşmamız gerekiyor.

Bosch Termoteknoloji, kesintisiz hizmet sağlıyor

Hayatı kolaylaştıran iklimlendirme çözümleri sunan Bosch Termoteknik, endüstriyel kazan sistemleri için geliştirdiği “MEC Optimize Dijital Verimlilik Asistanı” ile kullanıcılara kişiselleştirilmiş hizmet sağlıyor.

Bosch Termoteknoloji, Ticari ve Endüstriyel alandaki buhar ve sıcak su kazanları, havalandırma ve soğutma sistemleriyle kullanıcılara ihtiyaçları olan yüksek verimli çözümleri sunuyor. Bu çözümlere bir yenisini ekleyen Bosch, endüstriyel kazan sistemleri için kontrol sistemine entegre akıllı izleme ve optimizasyon aracı olan MEC Optimize “Dijital Verimlilik Asistanı”nı geliştirdi.

Kazan sisteminden ve bağlantılı sistem bileşenlerinden tüm verileri toplayarak en doğru şekilde analiz gerçekleştiren Dijital Verimlilik Asistanı, ilgili analizleri sistem ömrü boyunca saklayabiliyor. Aynı zamanda enerji tüketiminde meydana gelen artışları belirleyerek buna göre kazanların işletim modunu da değerlendiriyor. Böylece sistem verimi sürekli takip edilmiş oluyor. Bununla birlikte MEC Optimize ile, işletim karakteristikleri temel alınarak kazan komponentleri bazında yıpranma süreleri tahmin ediliyor; bakım, onarım süreleri kullanıcılara bildiriliyor. Verimliliği arttıracak önlemler sunan Dijital Verimlilik Asistanı,kullanıcılarını bu bilgileri nasıl uygulayabileceği konusunda yönlendiriyor.

Kazan işletim veri defteri ile akıllı ve kişiselleştirilmiş hizmet

Kullanım kılavuzları gibi sistem ile ilgili tüm önemli dokümanlar dijital olarak MEC Optimize Asistanı’na kayıtlı bulunuyor ve operatöre bu şekilde sunuluyor. MEC Optimize üzerinden kazan işletim veri defteri de tutulabiliyor. İlgili ölçümleri periyotlar halinde kazan işletim veri defterine giren kazan operatörü, ihtiyacı olan tüm işlemleri kolaylıkla gerçekleştirebiliyor. Sistemin sahip olduğu onay veya arşiv maksatlı dışa aktarma fonksiyonu ile veriler çeşitli formatlarda tekrardan dışa aktarılabiliyor.

Akıllı kazan işletim veri defteri girilen verileri kontrol ederek üretici gereklilikleri ile karşılaştırıyor ve herhangi bir sorun olması durumunda önleyici aksiyon önerileri sunuyor. Böylece Dijital Verimlilik Asistanı kişiselleştirilmiş hizmet sağlamış oluyor.

Bosch MEC Optimize Dijital Verimlilik Asistanı kullanım kolaylığı sağlayan ara yüzüyle;kazan sisteminin durumuna akıllıca yapılandırılmış genel bakış sağlıyor ve sistem verilerinin net olarak gösteriyor.

Bosch Termoteknoloji, endüstriyel sistemlerin sağlıklı ve verimli işletimi için geliştirdiği MEC Optimize Dijital Verimlilik Asistanı ile ihtiyaç duydukları her an kullanıcılara destek oluyor.