24.7 C
İstanbul
Çarşamba, Ağustos 13, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 62

Termal dronlar orman yangınlarının kontrolünde büyük rol oynuyor

Özellikle yaz mevsimlerinde artan orman yangınları, orman ekosistemine ve ormanda yaşayan canlılara büyük zarar veriyor. Termal dronlarla yangınlar erkenden tespit edilebiliyor ve büyümeden müdahale edilebiliyor. Geçtiğimiz aylarda Ukrayna’nın Pripyat şehrinin yakınında bulunan Çernobil Nükleer Santrali etrafında korumaya alınan bölgedeki orman yangını, radyoaktif kalıntılara yaklaşarak nükleer santral alanını tehdit edecek boyuta gelmişti. 1000’den fazla personel, 120 itfaiye aracı, helikopter ve uçak yardımıyla yangını 10 gün içinde kontrol altına alarak yangının hem nükleer santrale hem de bölgedeki diğer tesislere yayılmasını önlenmişti.

Koruma Bölgesi Yönetimi, Ukrayna Devlet Acil Servisi, Ukrayna Devlet Dairesi ve Devlet Orman Muhafızları tarafından 10 drondan oluşan bir filo kuruldu. Bu dronlarla alınan hava istihbaratları durumu hızlı bir şekilde değerlendirerek doğru kararları almalarına yardımcı oldu.

Dronlarla Çernobil Bölgesine Kritik Müdahale

Çernobil Koruma Bölgesi Yönetimi’nde yer alan Ukrayna Devlet Ajansı Kamu Konseyi Başkanı Alexander Sirota konu hakkında fikirlerini “Bu kadar yoğun dumanda görüş almak imkansızdı. Durumun üstesinden gelmek için net ve hızlı bir çözüme ihtiyacımız vardı ve bunun için DJI 2 Mavic 2 Enterprise Dual kullandık. Termal kameralarla dumanların içinden görüntü aldık. Bu da daha hızlı ve daha stratejik olmamıza yardımcı oldu. Dronlardan aldığımız verilerle sorumlu personelin müdahale edeceği bölgeleri ve insanlı uçakları konuşlandırılacağı yerleri belirledik.” sözleriyle aktardı. M2E Duals ile gerçek zamanlı termal görüntüler elde edildi, ısı ölçümleri yapıldı ve dakikalar içinde  kritik noktalar tespit edildi.  Alexander Sirota:“Ateş olmasa bile Çernobil bölgesinin bazı bölümlerinde bulunmak hiç güvenli değil. Yangının yanı sıra müdahale eden ekipler için ek risklerle karşı karşıyayız. Dronlar, ekiplerin radyoaktif alanlarda geçirmeleri gereken süreyi kısaltmaya ve potansiyel zararı azaltmaya yardımcı oldu. ” dedi.

Kolektif Çalışmayla Bilgi Eksikliği Giderildi

Alexander Sirota:”Kara ve hava ekipleri arasındaki koordinasyonu sağlamak için insansız hava araçları konuşlandırdık ve ekiplere bilinçli bir rehberlik sağladık. Her dron operatörü için saha radyo istasyonları olan yer ekipleri vardı. Keşfedilen kritik bölgelerin koordinatları ve yangınının gidiş yönü bu radyo kanalları aracılığıyla paylaşıldı. Dronlardan elde ettiğimiz verileri yangına suyla müdahale eden uçakları doğru noktalara yönlendirmek için de kullandık.” dedi.

Yangınla Mücadelede Dronlar Olmazsa Olmaz Araçlar Haline Geldi

Çernobil bölgesindeki yangınlar her mevsimde olağan bir şekilde yaşanırken, bu yılki yangının boyutundaki faktörler hala belirsizliğini koruyor.  Alexander Sirota Ukrayna Koruma Bölgesi Yönetimi Dairesi’nin 2016 yılından bu yana bu bölgede düzenli olarak insansız hava araçlarıyla bölgeyi izlediğini ve erken aşamalarında anormal ısı ölçümlerini ve yangınları tespit ettiğini belirtti.

Prizler her zamankinden daha yalın ve daha akıllı

Classia by BTicino anahtar-priz serisi, modern ve köşeli hatlarıyla İtalyan tasarımını akıllı çözümleri ile birleştiriyor. Classia by BTicino, yalınlığın ve esnekliğin bir arada yer aldığı çözümleri, özgün renk seçenekleri ve ipeksi yüzeyi ile yaşam alanlarında farklılık arayanların tercihi oluyor. 

Konut, ev otomasyonu ve interkom sistemlerinde yenilikçi çözümleriyle elektrik altyapı ve tesisatında dünya lideri olan İtalyan BTicino’nun yeni anahtar priz serisi Classia by BTicino, hafif kavisli düğme yüzeyi ile kontrast oluşturan modern, sade ve keskin hatlı çerçeveleri ile tamamlanan tasarımı hayalinizdeki evi ya da çalışma alanınızı gerçeğe dönüştürüyor.

2 farklı anahtar tasarımı

Classia by BTicin o yaşam alanlarında tarzını göstermek isteyenlere benzersiz modern çözümler sunuyor. Parlak beyaz ve satine siyah mekanizma renkleri ile kombine edilebilecek 16 farklı renkte çerçeve seçenekleri ile mekanların karakteriyle mükemmel bir bütünlük sağlıyor. Sade çizgisi ve köşeli formuyla şıklığını tamamlayan Classiaby BTicino, altın, krom ve nikel renkli kenarlılk alternatifleri ile daha zarif ve estetik bir görünüm isteyenlerin tercihi oluyor.

Dizayn ödüllü split klimalar

Mitsubishi Heavy split klimalar, Japon teknolojisini İtalyan estetiğiyle buluşturarak evlere konfor ve estetik katıyor. Yeni nesil çevre dostu R32 soğutucu akışkanlı Mitsubishi Heavy split klimalar, iç mekanların hava konforunu yükseltirken, bulunduğu ortama zerafeti ve şıklığı da getiriyor.

Koronavirüs pandemisi sebebiyle kendimiz ve toplumun sağlığını korumak adına günlerimizin büyük bir kısmını evde geçiriyoruz. #Evdekal’dığımız şu günlerde çevremizdeki sahip olduğumuz eşyaları incelemek ve çevremizi güzelleştirmek için normalden daha fazla zaman bulduğumuz bir gerçek. Evlerimizde bulunan her eşya gibi klimalarımızın da güzellik algımıza ve genel dekorasyonumuza uyması önemli. Enerji verimliliği yüksek Mitsubishi Heavy duvar tipi split klimalar ile evinizi serinletirken, odanızın dekorasyonuna katkıda bulunabilirsiniz.

Yenilenebilir Enerji Araştırma Derneği Kuruldu

Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği – YENADER, dünyanın ve Türkiye’nin ekolojik dengesini korumak adına, enerji verimliliği bilincini oluşturmak,yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik kamuoyu bilincini güçlendirmek, enerji okuryazarlığını geliştirmek, yenilenebilir enerji kullanımını yaygınlaştırmak, geliştirilmesine katkı sağlamak ve üreticiden son kullanıcıya, akademiden uluslararası kurumlara yenilenebilir enerji alanındaki tüm paydaşları bir araya getirmek amacıyla kuruldu. 

Türkiye’de alanında uzman bilim insanları ve sektör temsilcilerinin katkılarıyla, enerji ve bilhassa yenilenebilir enerji alanındaki bilimsel gelişmeleri masaya yatıracak Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği’nin Başkanlığını Prof. Dr. Kerem Alkin, başkan yardımcılığını sektörün duayen ismi Ali Karaduman, Dernek Genel Sekreterliğini ise Enerji Sistemleri Uzmanı Dr. Füsun Tut Haklıdır yürütecek.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının verimli, yaygın kullanımı ve ülke ekonomisine katkısı konusunda kamuoyu oluşturmak, toplumun ve sektörün bilgi ve farkındalık düzeylerini yükseltmek için farklı hedef kitlelere yönelik çalışmalar gerçekleştirecek YENADER, sürdürülebilir bir gelecek için güneş, jeotermal, rüzgar, biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması, geliştirilmesine katkı sağlamak ve doğal çevrenin korunması konusunda çalışmalarını sürdürecek.

Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği, Türkiye’de alanında uzman bilim insanları ve sektör temsilcilerini bir araya getirerek, bilimsel gelişmeleri masaya yatırırken aynı zamanda da üretici, satıcı, tedarikçi, işletmeci, uygulayıcı ve yenilenebilir enerji sektörüne yönelik faaliyet gösteren diğer alt sektörleri bir araya getirerek; sektörel bazda güç birliği tesisi ile üyeler arası dayanışmayı sağlayacak.

Yerli ve milli enerji çalışmalarında son yıllarda büyük atılım gösteren Türkiye’nin başarısını devam ettirebilmek ve sürdürülebilir bir gelecek için yenilenebilir enerji kaynakları alanında çalışmalarını sürdürmesi gerektiğini vurgulayan Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. Kerem Alkin, “Türkiye geçtiğimiz ay içerisinde ilk kez bir gün içerisinde üretilen elektriğin %90’ını yerli ve yenilenebilir kaynaklardan elde etti. Yenilenebilir enerji kaynakları, temiz ve sürdürülebilir olmasının yanı sıra ülkemizin ekonomik açıdan kalkınmasına da yardımcı oluyor. Bilim insanları ve sektör temsilcilerinin yer aldığı Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği ile Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin 6’ıncı ve 13’üncü maddesine destek olarak, ülkemizdeki kaynakların kullanımının sosyal, ekonomik ve ekolojik boyutlarının ulusal ve uluslararası düzlemde ele alınmasını öngörmek için beraberlik ortamı oluşturmayı hedefliyoruz. Öte yandan kamuoyunun yanı sıra üniversiteler, araştırma ve geliştirme kuruluşları, bilimsel kurumlar ile diyalog kurularak yenilenebilir enerjinin bilimsel gerekliliği konusunda iş birliği ortamı oluşturacağız” diyerek konuştu.

Kimya Sektörünün İhracat Yıldızları Ödüllendirildi

Pandemi sürecinde hayati önemi bir kez daha anlaşılan kimya sektörünün 2019 yılı ihracat yıldızları belirlendi. İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB)’nin, her yıl kimya sektöründeki üye firmalarını ihracattaki başarılarından dolayı onurlandırmak ve teşvik etmek amacıyla verdiği ödüller bu yıl da sahiplerini buldu. Pandemi dolayısıyla ilk kez online olarak düzenlenen İKMİB İhracatın Yıldızları Ödül Töreni’nde28 kategoride ilk 5’e giren 140 firma ödül almaya hak kazandı.

Birçok sektöre hammadde, yarı mamul ve ürün üreterek direkt ya da dolaylı olarak dokunan stratejik bir sektör olan kimya sektörü, 2019 yılında 20,6 milyar dolarlık ihracatla tarihi bir rekor kırarak büyük bir başarıya imza attı. Türkiye’nin toplam ihracatından yüzde 11,44’lük bir pay alan kimya sektörü, 2019 yılında yüzde 18,54 büyüdü. Plastikten kozmetiğe, ilaçtan kauçuğa, medikalden boyaya kadar pek çok farklı alt sektörden yaklaşık 7 bin ihracatçı firmayı temsil eden İKMİB, Türkiye’nin toplam kimya ihracatının yüzde 50’den fazlasını gerçekleştirdi.

Sektörün bu başarısında büyük pay sahibi olan ve 2019 yılında en fazla kimya ihracatı gerçekleştiren ihracatın yıldızları belli oldu. Bu yıl beşincisi düzenlenen 2019 İKMİB İhracatın Yıldızları Ödül Töreni online olarak gerçekleştirildi. İlk kez İKMİB tarafından düzenlenen online ödül töreni İKMİB’in youtube kanalından ve web sitesinden canlı olarak yayınlandı. TC. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın teşrifleri ile Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle ve İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister’in katıldığı, moderatörlüğünü Oylum Talu’nun yaptığı ödül töreni 7 Temmuz 2020 tarihinde gerçekleştirildi. 2019 İKMİB İhracatın Yıldızları Ödül Töreni’nde, kimyanın alt sektör ve ürün gruplarında toplam 28 kategoride ilk beşe giren ve ödül almaya hak kazanan 140 firma açıklandı. 2019 yılında kimya sektöründe ihracat şampiyonu ilk üç firma, Socar Türkiye Rafineri ve Petrokimya, Ciner İç ve Dış Ticaret A.Ş ile Eti Maden İşletmeleri oldu. Socar Türkiye Rafineri ve Petrokimya Başkan Yardımcısı Rıza Bozoklar, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü Pazarlama ve Satış Dairesi Başkanı Ömer Çatalve Ciner İç ve Dış Ticaret A.Ş. Cam ve Kimyasallar Başkan Yardımcısı Mahmut Kurşun video konferans ile törene katılarak teşekkür konuşmalarını yaptı.

Ruhsar Pekcan: “Kimya sektörü ülkemiz için stratejik sektörlerden biridir”

Kimya sektörünün önemli çatı kuruluşlarından olan İKMİB’in düzenlediği ödül töreninde konuşan TC. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, “Bu ödül töreni aynı zamanda ihracatçı birliklerinin dijital ortamdaki ilk ödül töreni olacak. Pandemi sürecinde böyle bir ödül töreni düzenlemiş olmak, başarılarımızı ödüllendirmek bundan sonraki atacağımız adımlar ve hedeflerimiz için bizleri cesaretlendirecek. İş dünyası için de moral ve motivasyon olacaktır. Kimya sektörü ülkemiz için stratejik sektörlerden biridir. Kimya sektöründe Türkiye’ye daha fazla yatırım çekmeyi hedefliyoruz. Avrupa ile beraber ülkemizde de normalleşme sürecini başlattık. Ülkemizde bu süreci çok proaktif yönettik. Biz de Bakanlık olarak ekonominin en az etkilenmesi, ticaretin en az etkilenmesi için temassız ticaret uygulamasını devreye aldık. Bu dönemde Cumhurbaşkanımızın başkanlığında tüm Bakanlarımızla tam bir uyum ve eşgüdüm içerisinde çalıştık. Bu süreçte özel sektör ve devlet iş birliğinin, dayanışmasının hep beraber çok güzel bir örneğini verdik” dedi.

İhracatta normale dönüşle ilgili olumlu sinyaller almaya başladıklarını belirten Pekcan, “Haziran ayı ihracatımızda Mayıs ihracatımıza göre yüzde 35 artış oldu. Kimya ihracatımızda da Mayıs ayına göre yüzde 24 artış söz konusu. İnşallah bütün sektörlerimizde bu artış trendinin çok daha hızla artarak yukarıya doğru yükselmesini bekliyoruz. Bakanlık olarak desteklerimizle, iş birliği içinde çalışmaya her zamankinden daha fazla istekliyiz. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin küresel tedarik zincirlerindeki konumunu güçlendirmesi ve daha etkin bir şekilde yer alması hiç de şaşırtıcı olmayacak. Bu noktada kimya sektörümüzün de küresel tedarik zincirlerindeki konumunu güçlendirmesini bekliyor ve destekliyoruz. Sektörümüzü Bakanlık olarak sağladığımız desteklerden yararlanmaya davet ediyoruz. 2019’da toplam kimya sektörü ile ilgili olarak 171 fuar destek kapsamına alındı. 13 UR-GE Projesi başarıyla devam ediyor. 20 UR-GE Projesi ise tamamlandı. Turqualite programı kapsamında kimya sektöründen 22 firmamızın 24 markası Turqualite desteklerinden yararlanıyor. 15 firmanın 16 markası da marka desteklerimizden yararlanıyor. Kimya sektöründe Bakanlığımızın öncülüğünde 13 ülkeye sektörel ticaret heyeti düzenledik ve alım heyetleri ile beraber 4 bin 500 ikili görüşme sağladık. Dijitalleşme konusunda da çok ciddi adımlar attık. Bunu yakinen takip eden ihracatçı birliklerimizden birisi de İKMİB oldu. İlk Sanal Ticaret Heyeti’mizi Latin Amerika’ya İKMİB gerçekleştirdi. İKMİB yönetimini yine ilk dijital ödül törenini ve ilk dijital ticaret heyetini düzenledikleri için ayrıca tebrik ediyorum” İfadelerini kullandı.

İsmail Gülle: “Sektörün hedefi 20 milyar doların üzeri”

İlk defa dijital ortamda gerçekleştirilen 2019 İKMİB İhracatın Yıldızları Ödül Töreni’nin bir başlangıca vesile olacağını belirten Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, pandemi dönemindeki zorlu koşullara rağmen haziran ayı ihracat rakamlarının rekor düzeyde olduğunu ve bu sonucun yeni rekorların da habercisi olacağını ifade etti. İsmail Gülle, sözlerini şöyle sürdürdü: “İhracatçıların azmi ve kararlılığı zor olanı kolaylaştırdı ve engelleri yok etti. Olağanüstü koşullarda ihracatçılarımızın verdiği başarılı sınav, Türk ihracatının geleceğinin ne kadar da parlak olduğunun adeta bir nişanesidir. Salgın öncesi rakamların üzerine çıkmış, normalin de ötesindeki performansımıza başlamış durumdayız. Sayın Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan, bu zorlu dönemde ihracat ailesinin her türlü sorunu ile yakından ilgilendi. Pandemi sürecinde Ticaret Bakanlığımızın ihracat için attığı adımlar, inanıyorum ki gelecek dönem ihracatının altyapısını oluşturacaktır. Sayın Bakanımıza, ihracatı önceliğe alan yaklaşımı ve ihracat ailesine olan sonsuz destekleri hasebiyle şükranlarımı sunuyorum.”

Kimyevi maddeler sektörünün ihracattaki başarıya ciddi bir katkı sağladığını dile getiren İsmail Gülle, sözlerine şöyle devam etti: “Normalleşme sürecine geçtiğimiz ay içerisinde sektörümüz, yüzde 10,2’lik bir artışla 1,4 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirerek ‘yeni normalde, normalin de ötesinde’ dedi. Kimyevi maddeler sektörümüz, 2019 yılında en çok sayıda ülkeye ihracat yapan sektör oldu. Bu durum kimyevi maddeler sektöründe ihracatçılarımızın pazar çeşitlendirmesini başardığını gösteriyor. 2019 yılında tam 140 ülkeye kimyevi maddeler ihracatımız artış sergiledi. Bu başarının mimarları bugün aramızdalar. Ödül alan tüm ihracatçılarımıza üstün emeklerinden dolayı yürekten teşekkürlerimi sunuyorum. Bu başarıyı daha da ileriye taşımak bizlerin elinde. Kimyevi maddeler sektöründeki 163 ayrı 6’lı GTİP kodlu üründe ülkemiz ihracatçısı rekabet üstünlüğünü elinde bulunduruyor. Rekabetçi ürün yelpazesine sahip kimyevi maddeler sektörünün gücünü sahaya yansıtması Türk ihracatçısını rakiplerinden ayrıştıracak ana unsur olacaktır. Küresel ticarette bu denli düşüşün yaşandığı bir yılda dahi, sektörümüzün yıllık ihracatını 20 milyar dolar üzerine çıkarması en önemli hedefimiz. İhracatçılarımızın yoğun gayretleri, hükümetimizin destekleri, TİM olarak bizlerin ve birliğimizin çalışmaları ile bu başarıları yakalayacağımızdan eminiz.”

Adil Pelister: “İhracatın Yıldızları Ödülleri bizim gururumuz, ilk dijital ödül törenimizi yapmak da ayrı bir gurur vesilesi”

Bu yıl beşincisini düzenledikleri İKMİB İhracatın Yıldızları Ödül Töreni’ni pandemi dolayısıyla yeni normal olarak nitelendirilen şartlar altında yaptıklarını ifade eden İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, İhracatın Yıldızları Ödül Töreni’nin İKMİB’in gururu olduğunu vurguladı. Dijital imkanların kendilerine birtakım ilkleri de yaşattığına dikkat çeken Pelister, “Mayıs ayında ilk dijital ticaret heyeti organizasyonumuzu Kolombiya özelinde yapmıştık. Yine TİM çatısı altında ilk dijital ödül törenimizi de yapıyor olmak ayrı bir gurur vesilesi. Seçim manifestomuzun da ilk maddesi dijitalizm idi. O günden bugüne Ticaret Bakanlığımız ve TİM başkanlığımızla birlikte dijital dönüşümün içinde olduk, olmaya da devam edeceğiz. 2019 yılında gerek toplam ihracatta gerekse sektörel olarak kimya ihracatımızda rekorlar kırdık. Toplam ülke ihracatımız 180,5 milyar dolar, toplam kimya sektörü ihracatımız ise 2018 yılına göre yüzde 18.5 büyüyerek, ülkemizin toplam ihracatından yüzde 11.4 pay alarak 20,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2019 yılında kimya sektörü olarak büyük bir başarıya imza atarak, otomotiv sektörünün ardından yılı ikinci sırada tamamladık. Kimya sektörümüzdeki mamuller haricinde, diğer 27 sektöre hammadde ve yarı mamullerini de vererek en az bir o kadar daha katkı sağlıyoruz. 2019 yılında ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşları, Brexit meselesi, İran ambargosu, Suriye savaşı gibi birçok sorun varken, biz yine de rekorlar kırdık. 2019 yılında ihracat rekorlarını kırmamızın yanı sıra, Ur-Ge heyetlerimiz, uluslararası fuar milli katılım organizasyonlarımız, satın alma heyetleri, markalaşmayı ve Ar-Ge’yi destekleyen yarışmalarımız gibi birçok faaliyet gerçekleştirdik.” dedi.

“2021 senesinde yeniden atağa geçeceğimize olan inancımız tamdır”

Kimya sektörünün 2030 yılına gelmeden Türkiye’nin ihracattaki en büyük sektörü olacağını söyleyen Pelister, şöyle konuştu: “Yeni dijital çağda, yüksek teknolojiye dayalı, dünya standartlarında üreterek büyümeyi görmek, sektörümüzde büyük bir heyecan yaratmaya devam edecektir. Pandemi sebebiyle kaybettiğimiz başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ekonomimizdeki hasarı sektörümüze ve ülkemize olan güvenimizle tamir edeceğimize, 2021 senesinde yeniden atağa geçeceğimize ve bu günleri atlatacağımıza olan inancımız tamdır. Çünkü ‘Biz Birlikte Güçlüyüz’. Dereceye girerek ödül alan ihracatın parlayan yıldızlarını gönülden tebrik ediyorum.”

“YTMP hizmet ihracatına katkı sağlayacak”

Müteahhitlik firmalarının da ihtiyaçları olan yurtdışı teminat mektuplarının Türk Eximbank tarafından düzenlenecek olmasının kritik bir ihtiyacı karşılayacağını söyleyen Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkanı Mithat Yenigün, “Atılmış olan bu önemli adımın uygulanmasıyla birlikte inşaat sektörü olarak ülkemizin hizmet ihracatına da ilave katkı sağlayacağımızı düşünüyoruz. Bu çerçevede, Türkiye Müteahhitler Birliği olarak Türk Eximbank ile işbirliği içerisinde, programa ilişkin farkındalığın artırılması yönünde çalışmalar planlıyoruz” dedi. Yenigün, Ticaret Bakanlığı ve Türk Eximbank ile proje finansmanında sektöre yönelik yurtdışı teknik müşavirlik ve müteahhitlik hizmetleri ile inşaat malzemeleri ihracatını artırmaya yönelik programlar üretmek üzere çalışmaları sürdürdüklerini söyledi.

Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkanı Mithat Yenigün, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın açıkladığı Temmuz ayı itibariyle müteahhitlik firmalarının da ihtiyaçları olan yurtdışı teminat mektuplarının “Türk Eximbank Yurtdışı Teminat Mektubu Programı” kapsamına alınmış olmasının özellikle pandemi ile birlikte yurtdışında yükselen maliyetler ve artan rekabet ortamında kritik bir ihtiyacı karşılayacağını söyledi. Yenigün, “Sayın Bakanımıza bu konuda gösterdikleri hassasiyet için şükranlarımızı sunuyoruz. Atılmış olan bu önemli adımın uygulanmasıyla birlikte müteahhitlik sektörü olarak ülkemizin hizmet ihracatına da ilave katkı sağlayacağımızı düşünüyoruz” diye konuştu. Yenigün, sektörün yurtdışındaki projeler için ihtiyaç duyduğu teminat mektuplarını Türk Eximbank’tan sağlamasına yönelik talebi uzun zamandır dile getirdiklerini hatırlattı.

Girişim ekosistemi sağlık sektörüyle gelişiyor

Startupswatch’ın verilerine göre, Türkiye’de 2020’nin ilk 6 ayında girişimlere yapılan yatırımlar toplamda 1 milyar 881 milyon doları aştı. Girişim ekosistemi 2020’nin ilk çeyreğinde 32 işlemle 42,3 milyon dolar yatırım aldı. İkinci çeyrekte 21 yatırım yapıldı.

Girişim analizi platformu Startupswatch’ın verilerine göre, 2020 yılının ilk yarısında Türkiye bazlı girişimler toplam 1,9 milyar dolarlık yatırım aldı. Yılın ikinci çeyreğinde yapılan girişim yatırımları, ilk çeyreğe göre yüzde 44 artış gösterdi.

En çok yatırımı sağlık alanındaki girişimler aldı

Yılın ilk 6 aylık döneminde yapılan yatırımlar incelendiğinde, yatırımların yüzde 78’inin 1 milyon doların altında, yüzde 19’unun 1 ila 5 milyon dolar arasında, yüzde 2’sinin 5 ila 10 milyon arasında, yüzde 1’nin ise 10 ila 25 milyon dolar arasında olduğu görülüyor. Yılın ikinci çeyreğinde gerçekleşen girişim yatırımlarında en çok yatırım tutarının sağlık alanında faaliyet gösteren girişimlere aktarılması dikkat çekerken, öne çıkan diğer alanlar ise SaaS (Software as a Services–Hizmet olarak yazılım), perakende teknolojileri, müşteri deneyimi girişimleri ve spor alanındaki girişimler şeklide sıralanıyor.

Yatırımda yüzde 140’lık artış 

Rakamların, pandemiye rağmen girişim ekosisteminin olumsuz bir tablo çizmediğine işaret ettiğini söyleyen IFASTURK Mali Müşavirlik ve Denetim Kurucusu Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Mesut Şenel; “2019’un ilk 6 aylık döneminde toplam 8 milyon dolarlık yatırım yapıldığı göz önüne alındığında, bu yıl pandemiye rağmen yatırım alan girişim sayısında yüzde 140, girişim yatırımlarının toplam tutarında ise yüzde 512’lik artış olduğu görülüyor. Pandemiyle birlikte yatırım tercihleri; sağlık, biyoteknoloji, dijital sağlık, ilaç ve yapay zekâ gibi alanlara yönelmiş durumda.” dedi.

YEDAŞ, hedefleri için yatırıma devam ediyor

Samsun, Ordu, Çorum, Amasya ve Sinop il ve ilçelerinde gerçekleştirdiği yatırımlarla müşterilerine ‘Kaliteli ve Kesintisiz’ elektrik enerjisi hizmeti sunmayı amaçlayan Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş. (YEDAŞ), tüm çalışanları, sürdürülebilirlik ve müşteri memnuniyeti temelinde oluşturduğu ‘Yenilikçi Uluslararası Kurumsal Yapısı’ ile 2020 yılı yatırım hedefine emin adımlarla ilerliyor.

TEKNOLOJİK VE YENİLİKÇİ UYGULAMALAR

YEDAŞ Genel Müdürü Hasan Yasir Bora, 2020 yılı ilk 6 ayında yapılan ve yıl sonuna kadar yapılması planlanan yatırımlar hakkında açıklamalarda bulundu. 2020 yılında toplam 320 milyon liralık yatırım yapmayı planladığını belirten Bora, “Samsun, Ordu, Çorum, Sinop ve Amasya illerinde yoğun bir şekilde faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Kurulduğumuz zamandan bu güne kadar uluslararası standartlarda elektrik dağıtım kalitesi vermeyi hedefleyen YEDAŞ, bu kapsamda şebeke yapısında, teknoloji, Ar-Ge faaliyetlerinde ve çağrı merkezi alanında yenilikçi uygulamalar ve yatırımlarla gelişmesini sürdürdü. Bu kapsamda 2019 yılında 138 milyon TL yatırım harcamalarını gerçekleştirdik” diye konuştu.

YEDAŞ olarak 2020 yılında da durmadan hizmet ve kalite üretmeye devam ettiklerini söyleyen Bora, “Covid-19 salgını nedeniyle yatırımlarımıza sene başında planladığımızdan daha geç başlamak durumunda kaldık. Fakat bu durum programımızı yine de değiştirmedi. Daha yoğun bir çalışma ile yıl sonu hedeflerimizi tutturacağız” dedi. Yıl sonu itibariyle toplamda 320 milyon liralık bir yatırımı tamamlamış olacağız” ifadelerini kullandı.

Enerji savaşları

“Enerjiye hükmeden dünyaya hükmeder”

Bugüne kadar dünyada savaşlar enerji yatakları olan petrol, doğalgaz ve diğer enerji kaynakları bulunan yerlerde yaşanmıştır. Ülkeler dünyada hep bu sebeplerden çatışmıştır. Çünkü enerjiyi elinde tutan dünya lideri olmuştur ve dolayısıyla enerji güvenliği de geleceğin konusu haline dönüşmüştür.

En büyük enerji savaşlarının döndüğü yer olan Avrupa Birliği, petrol ve doğalgaz konusunda en büyük iş birlikteliğini Rusya ile yapmaktadır. Bu iş birliği esas anlamıyla ise bağımlılık gün geçtikçe artmaktadır. Özellikle Almanya ile olan iş birlikteliği diğer AB ülkelerini ciddi anlamda rahatsız etmektedir ama büyüyerek artan bağımlılık yanı sıra başka ticaretlere dönüşerek, koşulsuz antlaşmalara kapı açmıştır. Bu iş birliğinden doğal olarak en çok Rusya tarafı kazançlı çıkmaktadır.

AB’nin enerji tüketiminin her geçen gün artması ve yerli üretimin buna karşılık verememesi büyük endişe meydana getirmektedir. 2006 yılında Rusya ile Ukrayna krizi sonrası boru hatlarıyla taşınan bu enerjinin sorgulanması gereksinimini ortaya çıkartmış ama bağımlılıktan dolayı devam etmiştir. Rusya uzun zamandır özellikle enerji atağı ile eski teknolojisine, askeri büyüklüğüne ve dünya pazarındaki Sovyetler zamanındaki gücüne dönmüştür.

Rusya’nın en büyük enerji şirketlerinden Gazprom, Alman enerji şirketleri ile bir çok ortak yatırımlar yapmakta bu da AB’yi iyice Rusya’ya içinden çıkılamaz ve geriye dönülemez şekilde bağımlı hale getirmektedir.

Fakat bölgede Rusya’nın hakimiyetini kırmak isteyen ABD, baskı ve savaşlarla petrol kaynaklarını ele geçirse de dünya liderliği rolünü devam ettirmeye çalışmaktadır. AB pazarına yeni alternatifler sunmaya başlamıştır. Gemilerle taşınabilen LPG gibi bir takım lojistik projeleri buna örnek olarak verebiliriz. Bu yaşanan karmaşık ilişkiler ve gizli, soğuk alışverişler yeni karışıklıkların sinyalidir. Diğer tarafta büyüyen Çin sorunu ve pazarı daha karıştıracağından çekinilmektedir.

Gelelim Türkiye üzerinden Avrupa’ya açılan yeni Türk akım projesine… Kimi devletler mecbur kaldıklarından bu projeye engel olmamıştır ama proje birilerini büyük ölçüde rahatsız etmektedir. Bu yol haritasında Yunanistan’ın da olması karmaşık bir durumdur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde tansiyonu artırmanın altında da malumunuz enerji kaynaklarının tekelleşme çalışmaları yatmaktadır.

Amerikan çok uluslu petrol ve doğalgaz şirketi EXXON, Mısır ve İsrail’in de Akdeniz sularının ısınmasında katkılarını biliyoruz.

İran’ın Rusya’ya olan bağımlılığı artıkça Azerbaycan’ın da dayanma gücü ne kadar daha sürecek sorusu aklımıza geliyor. Bu da ileride Rusya’nın onayı olmadan birçok ülke hareket edemeyecek şeklinde yorumlanıyor. Bu ülkeler Türkiye ilişkilerinde çok problem yaşayacak gibi duruyor. Halbuki Türk akımı projesi beklentileri oldukça farklıydı. Sonuç merkez olma iken küçük bir alım indirimiyle bitmiş gibi oldu yani Avrupa’ya enerji oyunundaki rolünü Yunanistan başta olmak üzere kaptırdığını Rusya’nın tam olarak eksenine girdiğini Türk akımının vanasını Yunanistan’a verileceğini ümit eden Vandalları görmekteyiz.

Ne niyetle yola çıkıp yanlış politikalarla bugüne gelmek üzücü.

Enerji savaşları enerjiyi tek ben kullanırım ve istediğime veririm diyenlerin savaşıdır…

Daha kaç aile parçalanacak?

0

Daha kaç sebi, yetim ve öksüz kalacak?

Adı soyadı: Mevlüde Hilal

Doğum Tarihi: 1 Temmuz 1986

Memleketi: Gulca/Doğu Türkistan

Uyruğu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı

Akıbeti: Sözde eğitim kampı + hapis

Suçu: İsnat edilen “devleti bölmeye teşebbüs”, gerçeği Türkiye’de okumuş olmak.

Mevlüde Hilal, 2006 yılında Türkiye’ye gelmiş, bir yıl TÖMER’de Türkçe kursuna devam edip Samsun 19 Mayıs Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü kazanmış. Lakin Samsun’daki eğitimini mücbir sebeplerden yarıda bırakıp İstanbul’a ablası Medine Nazımı’nin yanına yerleşmiş. 1,5 yıl İstanbul’da hayata tutunmak ve hayali okumak için çaba gösterdikten sonra İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu İşletme bölümüne kaydını yaptırmış ve 2012 yılında mezun olmuş.

Okulu biten ve 2006’dan 2012 yılına kadar kaldığı ülkemizde vatandaşlık için müracaat eden Mevlüde Hilal’in başvurusu olumlu neticelenerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olur.

Mevlüde Hilal, vatandaşlığa hak kazandıktan sonra memleketi Doğu Türkistan’da bıraktığı annesi Tursunay Muhpul’un ağır hasta olduğu haberini alınca, vefalı bir evladın yapması gerekeni gözünü kırpmadan yapıp, annesine bakmak üzere memleketine döner.

Mevlüde Hilal, Doğu Türkistanlı bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Çin büyükelçiliği veya konsolosluklarında pasaportuna vize almanın ne demek olduğunu yakından bilen birisidir. Çinli yetkililer gözünde zaten potansiyel terörist damgası yiyen Mevlüde Hilal, annesinin durumunun aciliyeti ve biraz da iş ve işlemleri hızlı biter düşüncesiyle Çin Halk Cumhuriyeti pasaportunu kullanarak memleketi Gulca’ya döner.

Kader ağlarını örmüş, muhtemelen keşke hiç kullanmasaydım diyeceği Çin pasaportu ile ata vatanına dönen Mevlüde Hilal’i zor günler bekler.

Annesini gören, hizmetini yapan Mevlüde Hilal, Türkiye’ye dönmeyi hayal ettiği sırada herkesin olduğu gibi kendisinin de pasaportuna ÇKP yetkilileri el koyar. Bu durum Mevlüde Hilal’in Gulca’dan çıkamamasına neden olur ve gözü gibi gördüğü ikinci vatanı Türkiye’ye dönemez.

Doğu Türkistan’da hayat 2016 senesi itibariyle bir nevi cehenneme döner. ÇKP yönetimi sözde eğitim gerçekte ise işkence ve mankurtlaştırma kamplarını peşi sıra açmaya başlar ve önüne geleni kılıf bile bulmaya gerek görmeden bu tecrit kamplarına tıkmaya başlar. Kamplara alınanlar tabi ki öncelikli olarak Türkiye’de eğitim görmüş kişilerdir. 2017 senesinde kampa kapatılan Mevlüde Hilal, 2019 yılına kadar gün yüzü görmeden, hemen her Doğu Türkistanlı’nın muhatap zorunda kaldığı aşağılama, tecavüz, işkence ve hor görülmeler yaşar. 2019’da bir ara serbest bırakılan Mevlüde Hilal, 12 Haziran 2019 tarihinde “devleti bölmeye teşebbüs” suçlamasıyla 10 yıl hapis cezasına çarptırılır.

Ablası Medine Nazımı bugüne kadar hiçbir netice alamadığı bir mücadele yürütmekte. Ziyaretime geldiğinde 12 Haziran 2019 tarihinden bu yana kardeşinden hiçbir haber alamadığını, avukat tuttuğunu, resmi makamlarla irtibata geçtiğini lakin hiçbir ilerleme kaydedemediğini gözleri dolarak anlattı. Medine Nazımı kardeşinin ölü ya da sağ olup-olmadığını, hangi cezaevinde veya kampta yatırıldığını dahi bilmediğini boğuk konuşmalarında tarafımıza ifade etti.

Kardeşinin Gulca’ya döndükten sonra bir taraftan annesine bakarken diğer taraftan da geçimlerini sağlayabilmek için Türkçe ve İngilizce kurs öğretmenliği yaptığını, Türkiye’de veya Çin’de iken hiçbir siyasi olaya katılmadığını, Gulca’ya döndükten sonra da evlendiğini ifade eden Medine Nazımı, kardeşinin Ayşe adında bir kız çocuğu dünyaya getirdiğini, talihsizlikler yakasını bırakmayan Mevlüde Hilal’in evliliğini sonlandırması ve akabinde sözde eğitim kampına atılması üzerine minik Ayşe’ye hasta annelerinin bakmak zorunda kaldığını, olup bitenden habersiz şansız ama kaderi olan bir coğrafyada dünyaya gelen Ayşe’nin hiçbir zaman annesütü içemediğini, ana kokusunu hissedemediğini, şu günlerde 4 yaşına yaklaşan Ayşe’nin ana şefkatine muhtaç olduğunu gözleri yaşlanarak anlattı.

Medine Nazımı, Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı olan kardeşi Mevlüde Hilal’in ve doğal olarak vatandaş olması gereken yeğeni minik Ayşe’nin Türkiye’ye getirilmesi için Devlet yetkililerimizle irtibata geçmiş. Talebi gayet insani: “Türk vatandaşı kardeşime gereken korumanın sağlanarak can, mal ve ırz güvenliği içinde yaşayacağımız yeni vatanımıza dönmesi”.

Mevlüde Hilal’in ilk olmadığını, onlarca Türk vatandaşı Doğu Türkistanlı’nın Çin beyin yıkama kamplarında işkence, kötü muamele, tacavüz, dini ve milli değerlerinin aşağılanarak cebren tutulduğunu sağır sultan bile duymakta.

Kentleşme ve sorunları

İnsanlar kent yaşantısına özeniyor, kasabalarını köylerini terk edip kentlere akrabalarının yanına koşuyor. Kentler genişledikçe yeşil alanlar bir bir iskâna açılıyor, ekosistem yok ediliyor. Derelerin, ırmakların üstleri kapanıyor, toprak sahalar asfaltlanıyor. Su toprakla buluşamıyor. Doğal yaşam yok ediliyor, ağaçlar kesiliyor, fauna ve flora yaşam savaşı veriyor, biyoçeşitlilik azalıyor. Topraktan, yeşilden uzaklaşan insanların psikolojisi bozuluyor, fiziksel sorunlarla karşılaşıyor. Sosyal sağlığını ve mutluluğunu kaybediyor. Tüm gün boyunca sınırlı ortamlarda beton ve motorlu araçlarla karşılaşıyor. Su, hava kirliliği,  susuzluk, sel, aşırı soğuk ve sıcaklar kentlerde insan sağlığını ciddi tehdit ediyor. Ağacı, çiçeği, meyveyi,  tırtılı, sincabı, gelinciği tanımayan ve görmeyen her gün oturarak, kola ve cipsle sağlıksız beslenerek ekrana bakan mutsuz bir gençlik yetişiyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre kentlerde insan sağlığını tehdit eden en önemli faktör “hava kirliliği”. Atmosferde bulunan partikül maddeler kalp ve akciğer hastalıklarını tetiklediğinden her yıl yeryüzünde yedi milyon kişinin ölümüne neden oluyor.

Halbuki ağaçların yaprakları atmosferdeki partikül madde ve diğer kirleticileri filtreleyerek 100 metre çaplı bir alandaki havayı temizliyor.

Kentlerdeki betonlaşmadan kaynaklanan “ısı adaları” da insan sağlığını tehdit etmekte. Yine Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl dünyada 12 bin kişi aşırı sıcaklardan hayatını kaybediyor. Manzaramızı kapatıyor diye sorumsuzca kesilen ağaçlar, gölgesi ve köklerden emilen suyun yapraklarda buharlaşması sonucu bize serinleme sağlamakta !

Aşırı sıcak yanında birden gelen yağmur suyunun akmasını sağlayan dere ve ırmak yatakları inşaata açıldığı için seller oluşup, kanalizasyon sistemi tıkanıyor. Elbette selleri önleminin tek yolu bol yeşil alandan geçiyor. Her mahallede insanların kuş sesi duyarak kitap okuyacağı geniş “kent ormanlarına” ihtiyaç var. Yol kenarlarına dikilen ağaçlar sadece gözümüze hitap eder. Ama insanlar içinde gezinemez, böcekler ve kurtları barındıramaz. New York’un orta yerindeki 843 dönümlük Central Park’ta bugüne kadar hiç kimse AVM, muhtarlık,  amfi-tiyatro, lokanta veya kahve yapmayı aklının ucundan bile geçirmemiştir.

Kentlerdeki doğal yapıyı kuvvetlendirmenin en basit ve en etkili yolu muhakkak ki sürekli  “ağaç dikmektir.” Artık su yönetimi için arıtma tesisi kurmak geçici bir çözüm ama ağaç dikerek yağmur ve sel suları kontrol altına alınıyor ayrıca su havzasında su kalitesi de korunmuş oluyor.

Kanada’nın Montreal Kenti bir adım daha ileri giderek kentin eko-bölgelerini belirledi. Her eko bölge için, halkın, bilim insanlarının ve diğer paydaşlarının katıldığı bir “kurul” oluşturuldu. Kurullardan gelen öneriler uzmanlara iletildi ve sonuçta toplanan bilgiler projelere dönüştü. Böylece yeşillendirme çalışmaları başladı. Bugün Montreal’de 10 eko bölge var. Otoyollar bile gerekirse kaldırılıyor. Demiryolu’nun yerleri değiştiriliyor.

Keşke başta tüm sorunları düşünüp iyi planlama yapılsa siyasi baskılar ve maddi menfaatler adına doğa yok edilmese idi.

Galiba geç kaldık!

Şişecam yüzde 100 yerli teknoloji ile üretiyor

Cam ve kimyasallar iş kollarında küresel bir oyuncu olan Şişecam Topluluğu, sahip olduğu üstün Ar-Ge kabiliyeti ve üretimden gelen gücünü birleştirerek, dünyada cam ev eşyası alanında çok önemli bir ilke imza attı. Küresel salgın döneminde normalleşme adımları küresel ölçekte hızlanırken, Şişecam Topluluğu cam yüzeylerdeki virüs ve bakterileri etkisiz hale getiren özel bir kaplama teknolojisi geliştirerek, salgına karşı sürdürülen mücadeleye önemli ölçüde katkı sağlayacak bir buluşu hayata geçirdi. Ön bulgularda koronavirüs üzerinde de etkili olduğu belirlenen teknolojinin bu alandaki test ve geliştirme süreçleri ise devam ediyor.

Yüzde 100 yerli teknolojiyi öncelikle cam ev eşyası ürünlerine uygulayacak olan Şişecam Topluluğu, ürünlerini Türkiye’de satışa sunduktan sonra tüm dünya pazarlarına da açacak. Şişecam Topluluğu tarafından geliştirilen “Antimikrobiyal V-Block Teknolojisi”normalleşme sürecine olduğu kadar ülkemiz ekonomisine de büyük ölçüde katkı sağlayacak.

Şişecam Topluluğu Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Kırman, dünyanın sayılı cam üreticilerinden biri olan Şişecam’ın bu özel teknolojiyi 45 yıllık Ar-Ge birikimi sayesinde iki ay gibi rekor bir sürede geliştirdiğine dikkat çekerek, “Alanında dünyanın önde gelen Ar-Ge merkezlerinden biri olan Şişecam Bilim, Teknoloji ve Tasarım Merkezi tarafından geliştirilen bu teknolojiyi cam ev eşyası üzerine dünyada ilk kez uygulayan cam üreticisi olmanın heyecanını yaşıyoruz. Gerekli resmi izin süreçlerinin tamamlanmasının ardından Antimikrobiyal V-Block Teknolojisi ile donatılan ürünlerimizin ülkemizde kullanılmaya başlanması ile birlikte tüketicilerin özellikle otel, kafe ve restoran gibi dış mekanlardaki sağlık endişelerinin azalacağına ve bu önemli buluşun turizm sektörüne katkı sağlayacağına, ihracat gelirlerimizi de artıracağına inanıyoruz” dedi.

Cam ve kimyasallar iş kollarında küresel bir oyuncu olan Şişecam Topluluğu, küresel salgına karşı sürdürülen mücadeleye katkı sağlama hedefiyle çok önemli bir buluşa imza attı. Köklü inovasyon kültürü ve üstün Ar-Ge kabiliyeti ile cam yüzeylerdeki virüs ve bakterileri etkisiz hale getiren özel bir kaplama geliştiren Şişecam, üretim gücü sayesinde bu teknolojiyi cam ev eşyası ürünlerine uygulayarak dünyada bir ilki gerçekleştirdi. 

Kişiden kişiye temas ile geçebilecek virüs ve bakterilerin cam ev eşyası üzerinde yayılması ve üremesini engellemeyi hedefleyen Şişecam tarafından geliştirilen“Antimikrobiyal V-Block Teknolojisi”kapsamında formül ve uygulama yöntemine ilişkin laboratuvar testleri tamamlanırken,  patent süreçleri de başlatıldı.

Alanında dünyanın önde gelen Ar-Ge merkezleri arasında yer alan Şişecam Bilim, Teknoloji ve Tasarım Merkezi tarafından geliştirilen bu özel teknolojiyle donatılacak cam ev eşyası ürünleri önce Türkiye’de ardından tüm dünyada satışa sunulacak. Salgın döneminde bulaş riskinin azalmasına destek olacak bu yüzde 100 yerli teknoloji, normalleşme sürecine olduğu kadar ihracata dolayısıyla da ülkemiz ekonomisine de büyük ölçüde katkı sağlayacak.

Şişecam Bilim Teknoloji ve Tasarım Merkezi’nde geliştirilen V-Block Teknolojisi, özel formülü ve uygulama tekniği sayesinde, 7/24 hijyen sağlıyor. Üretim esnasında yüksek sıcaklıkta uygulanan buhar biriktirme yöntemi ile ürünlerin üzerine uygulanan formül, sürekli aktif kalarak ev kullanımının yanısıra, oteller, restoranlar, kafeler, hastaneler, yemekhaneler gibi bulaş riski fazla olan ortamlar için de ideal.  Gıda temas testleri başarıyla sonuçlanan Antimikrobiyal V-Block Teknolojisi cam yüzeylerdeki virüs ve bakterileri etkisiz hale getiriyor.

Enerjideki terörizme rağmen çağ açmak

Türkiye’nin güçlü olmasından rahatsız olan odaklar ne zaman bir enerji kaynağına ulaşmak adına adım atsak hemen ilk olarak terör örgütlerini harekete geçirmek için düğmeye basıyorlar. Devletimizin hem yurt içinde hem de yurt dışında terörist unsurları darmadağın etmesi nedeniyle de diplomatik ayak oyunlarıyla çalışmalarımıza engel olmaya çalışıyorlar.

AB’nin nasıl kurulduğu malumunuz. Enerji derneğinden bir birliğe dönüştü. Birbirlerini mezhep ve mülk arzuları ile katleden AB ülkeleri bu enerji birlikteliği ile bir arada kalabiliyor. Yegâne varlık planları enerji üzerindeki güç birliktelikleri. Enerji ile sağlanmış bu birlikteliklerini ise bozmamak adına her nevi unsuru kullanmaktan da asla geri durmuyorlar.

Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramalarımız sırasında, kendi kıta sahanlığımızda arama yapmamıza engel olmak adına; hukuk dışı uygulamalarla tüm Avrupa’nın desteğiyle, mızmız Rumların çalışmalarımızı durdurmaya çalıştığına hepimiz şahit olduk.

Devletimizin bu boş tehditlere karşı kararlı duruşuyla en uygun ve keskin cevapları vermesi ve yine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin devletimizin gücünü bölgede hissettirmesiyle; sismik gemilerimizin araştırmalarını kimse durduramadı…

Karadeniz’in aydınlık sularına baktığımızda…

ABD’nin parmağı Ukrayna, AB’nin parmağı Romanya ve Rusya’nın gırgırları aydınlık sularda gezinirken; Türkiye kavrayan elini uzatmaya hazırlanıyor.

Parmakları kırar mı?

İncitir mi?

Bilemem…

Gırgır gemileri ile balık avlayan Rusya küser mi?

Bilemem…

Lakin ülkemizin incileri, kavrayan elini Karadeniz’de yıkamaya başladığında birilerinin kafasını kıracağı apaçık…

Karadeniz’de de ciddi anlamda enerji arama faaliyetlerimize başladık. Geçtiğimiz ay Türk Petrolleri’nin Akçakoca’da doğalgaz keşfi sevindirici bir gelişme olarak kayıtlara geçti. Batı Karadeniz’de keşfimiz ve üretimimiz olmasıyla gururlanırken Karadeniz’in aydınlığındaki hakkımız birilerine elbette ki kara gün olacak…

Fatih Sondaj gemisinden haber bekliyoruz. Yerli ve Milli gemimiz Fatih Sondaj bize Karadeniz’de yeni bir fetihi müjdeleyecek. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’indeki görevinden sonra demir alan Karadeniz’deki elimiz Fatih Sondaj Gemisi’ne İstanbul’dan da görevine resmen uğurlamıştık. 15 Temmuz’dan beri Karadeniz’deki sondaj görevine ara vermeden devam etmektedir.

Karadeniz’de en çok deniz yetki alanına sahip olan ülkemiz Türkiye’ye, Akdeniz’de yapılan tartışmaların ve ortaya atılan dayatmaların ve dahi enerji terörizmine asla tahammül ve ihtimal yoktur.

Karadeniz’de Türkiye haricinde AB’nin parmağı Romanya ve ABD’nin parmağı Ukrayna’da birtakım çalışmalarda bulunuyor. Herkes kendi sorumluluk alanında faaliyet gösteriyor ve bazı keşiflerin olduğu haberleri de geliyor.

Gelsin bakalım…

Dört tarafı doğalgaz üreticisi devletlerle çevrili olan ülkemiz Türkiye, Avrupa’nın enerji lojistiği nedeniyle; önemli olduğu kadar güneşine balçık atılmaya çalışılan da bir ülkedir. Ciddi bir rezerv bulmamız durumunda ise lojistik avantajımıza üretici ülke konumumuz eklenirse Karadeniz’deki bu fetih ile Fatih’in torunları atasından öğrendiği gibi yine bir çağı kapatıp yeni bir çağ açacaktır.

Bizlere düşen ise balçığa değil ufka gözlerimizi odaklamak ve üstümüze düşen sorumlulukları layığı ile yerine getirmek olacaktır.

Özlemle, istikrar, heyecan ve umutla yeni çağı bekliyoruz…

Tüketiciler elektrikten tasarruf etmek için çaba harcıyor

Devir tasarruf devri diyerek harcamalarından kısmak isteyen pek çok kişi, gider kalemleri arasından ilk olarak elektrikten tasarruf etmeye çalışıyor. Elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme internet sitesi encazip.com tarafından yapılan araştırmada tüketicilerden tasarruf önceliklerini sıralamaları istendi. Çoklu cevap seçeneği ile sorulan soruda çıkan sonuçta ise tüketicilerin yüzde 74’ü elektrikten kısmaya çalıştıklarını belirtirken onları yüzde 61 ile doğalgaz yüzde 59 dışarıda yemek ve yüzde 57 ile giyim harcamalarından tasarruf etmek takip ediyor. Tüketicilerin elektrik faturalarını azaltmak için en sık başvurduğu yöntem ise yüzde 94 ile ışıkları açık bırakmamak.

Elektrik zamları şu an için ertelendi ama pek çok kişinin gündeminde elektrikten tasarruf etmek var. Özellikle Koronavirüs sonrası evde daha çok vakit geçirilmesiyle elektrik tüketimi de arttı. Bu da tüketicileri tasarruf yapmaya yöneltti. Elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme internet sitesi encazip.com tarafından yapılan araştırmaya* göre, tüketiciler değişen ekonomik koşullar nedeniyle harcamalarında kısıtlamaya giderken tasarruf etmeye çalıştıkları kalemlerde ilk sırada elektrik yer alıyor. Yapılan araştırmada, tüketicilerden tasarruf önceliklerini sıralamaları istendi, çıkan sonuçta ise tüketicilerin yüzde 74’ü elektrikten kısmaya çalıştıklarını belirtirken onları yüzde 61 ile doğalgaz yüzde 59 dışarıda yemek ve yüzde 57 ile giyim harcamalarından tasarruf etmek takip ediyor. 

Elektrik fiyatlarının artışına da dikkat çeken araştırmada katılımcılara “Geçen yıla kıyasla, elektrik için ödediğiniz miktar arttı mı artmadı mı?” sorusu soruldu. Katılımcıların hepsi geçen yıla oranla elektrik faturalarına ödedikleri miktarın arttığını belirtirken yaklaşık yüzde 60’ı, bu artışın yüzde 50’den fazla olduğunu düşündüklerini belirtti. Bu da tüketicilerin elektrik fiyatlarındaki artışa olan hassasiyetlerini gösteriyor, zira gerçekte ev kullanıcıları için Ocak 2019’da vergiler dahil elektriğin kWh başına fiyatı 0,54 TL iken içinde bulunduğumuz ay bu fiyat 0,71 TL, yani son bir buçuk yılda algının aksine elektrik fiyatları yalnızca yüzde 32 artmış. Bu da tüketicilerin tasarruf hedeflerinde elektrik faturalarının birinci sırada yer almasının bir diğer nedeni olarak öne çıkıyor.

En yaygın tasarruf önlemi ışıkları açık bırakmamak

Tüketicilere elektrik faturalarını azaltmak için hangi yöntemlere başvurdukları çoklu cevap seçeneğiyle de soruldu. Tüketicilerin en sık başvurduğu yöntem yüzde 94 ile ışıkları açık bırakmamak. Ardından cihazları fişe takmamak(yüzde 88), enerji tasarruflu ampuller kullanmak (yüzde 80), A sınıfı ev aletleri kullanmak (yüzde 75)ve saat 10’dan sonra çamaşır makineleri / bulaşık makineleri çalıştırmak (yüzde 53) geliyor.

Önce petrol, sonra gıda, şimdi ise gençler

Henry Kissinger…

1923’de Almanya’nın Bavyera eyaletinde doğdu.

Ailesiyle birlikte Nazi Almanya’sından Amerika’ya kaçtı.

ABD vatandaşlığına kabul edildi.

Uluslararası İlişkiler bölümünde öğrenim gördü ve Siyaset Bilimi alanında doktora yaptı.

Harvard Üniversitesinde öğretim üyesi oldu.

ABD başkanları Kennedy ve Johnson’a özel danışman oldu.

Onlardan sonra gelen Nixon Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadı.

Henry Ford zamanında 56. Dışişleri Bakanı oldu.

Başkan Reagan’la Orta Amerika konusunda çalıştı.

Oğul Bush tarafından 11 Eylül saldırılarının araştırması için görevlendirildi.

Nobel Barış ödülü sahibi.

Çin, Yeni Dünya Düzeni, Uluslararası Krizler ve Diplomasi üzerine eserler yazdı.

Şimdi 97 yaşında.

Yarım yüzyılı aşkın ABD ve dolayısıyla da dünya politikasında var olan birisi.

Var olmanın da ötesinde, belirleyiciliği olan bir kurt…

Yıl 1974,

Dışişleri Bakanı olarak Başkan Ford’a “Dünya nüfus artışının ABD’nin güvenliği ve denizaşırı çıkarlarına etkisi” konulu bir rapor sunuyor.

Raporda öyle bir noktaya parmak basıyor ki; bugüne kadar süregelen büyük ve derin etkilerini hepimiz görüyoruz.

“Petrolü kontrol edersen ulusları, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin”

Petrolün kontrolü çok eskiden başlamıştı.

Lakin o yıllarda önem arzeden ana konu küresel gıda kontrolü idi.

Kurduğu cümleyle de zaten; “petrolü denetim altına alarak, ulusları nasıl kontrolümüze aldıysak şimdi sıra gıdada…” diyordu.

Ki bu sayede ulusları aşan bir kontrolü elde ederek, devlet-ülke-ulus paradigmasından bağımsız insanları kontrol edebilelim/etmeliyiz teklifi sunuyordu.

Ettiler mi peki…

Kendimizden pay biçersek;

Gıda ve Tarımda dünyanın kendi kendine yetebilen 7 ülkesinden birisiyken bugün geldiğimiz ahvale bakarsak Kissinger Gıda Doktrin’inin başarılı olduğunu görürüz.

Aynı Kissinger 2013 yılında bir mülakatında diyor ki; “Savaş davullarını duyamıyorsanız, sağır olmalısınız.”

Ve devam ediyor;

“Birleşik Devletler Çin ve Rusya’yı yemlemektedir.

Biz Çin askeri gücünü artırmasına ve Rusya’nın Sovyetler dönemindeki konumuna dönmesine fırsat veriyoruz.

Böylece onlara yersiz bir meydan okuma hissi veriyoruz. Bu şekilde hepsinin de hesabını topluca görme imkanı bulacağız.

Biz elleri tetikte bekleyen bir keskin nişancı gibiyiz. Onlar harekete geçtiğinde, biz de onları indireceğiz.

Önümüzdeki savaş o kadar kesin sonuçlu olacak ki, yalnızca bir tek süper güç ayakta kalacak, işte bütün hikaye budur. Bu durumdan Avrupa Topluluğu da hariç değildir.

Eğer herhangi biriyseniz, bir dağbaşına giderek, kendinize bir çiftlik yapar ve savaşa böyle hazırlanabilirsiniz.

Fakat mutlaka silahlanmalısınız, çünkü aç kalabalıklar etrafta geziyor olacaklar.

Ayrıca, seçkin insanlar (elitler) kendi güvenli bölgelerinde, özel sığınaklarında olacaklar, ancak tıpkı diğer normal insanlar gibi dikkatli olmalılar, çünkü onların da sığınakları ayak altında olacak.

Gençlerimiz son on yılda hem savaş alanlarında hem de konsol oyunlarında çok iyi eğitim gördüler. Yakın geleceği öngörerek ürettiğimiz, yeni Call of Duty Moden Warfare 3 oyununun, gerçeği tam olarak yansıtıp yansıtmadığını görmek çok ilginç olacak.

Sonunda savaşın küllerinden yeni bir dünya doğacak, yalnızca tek bir süper güç kalacak ve o bütün dünyayı yöneten tek hükumet olacaktır.

Şunu asla unutmayın; Birleşik Devletler en iyi silahlara, başka hiçbir milletin sahip olmadığı başka şeylere sahiptir, ve zamanı geldiğinde bütün dünya bu silahlarla tanışacak.”

Yaşanan vekalet savaşlarını,

Hakimiyet enstrümanı olarak kullanılan sosyal medya ve bilişim silahlarını,

Ortadoğu başta olmak üzere Avrupa ve Asya-Pasifik bölgesinde yaşanan gelişmeleri,

Son tahlilde bir anda ortaya çıkan “Koronavirüs” ve Çinin düştüğü durumu görünce ihtiyar-kurt’un sözlerini anlamak çok zor olmasa gerek.

Ki, Yahudi kökenli diplomatik şeytanın geçmişte söylediği “Hiçbir şey, güçten daha afrodizyak değildir. Yasadışı olanı hemen yapabiliriz. Anayasaya aykırı olanı yapmak ise biraz daha vakit alır.” gibi sözleri temsil ettiği küresel zihniyetin sınırsız hadsizliğini tam ve net olarak yansıtıyor kanaatindeyim.

Asıl gelmek istediğim nokta, bu küresel kontrol manyağı ihtiyarın geçtiğimiz günlerde kontrol etmeye/edebilmeye dair söylediği söz.

“Gençleri kontrol eden dünyayı kontrol eder”

Bu sözü yukarıda mülakatından aktardığım gençlerle ilgili cümleleriyle birleştirince, dünyayı küresel bir strateji oyun sahasına çevirdiklerini görmemek safdillik olur.

Petrolle kontrol oldu mu.? Oldu…

Gıda ile oldu mu.? Oldu..

Gençlerle olur mu.? Maalesef olacak gibi…

Öyle görünüyor ki küresel bazda ve büyük güçlerin stratejik bölgelerinde yer alan coğrafyalar ve yöneticileri büyük risk altında.

Özellikle de genç nüfusa sahip “az gelişmiş veya gelişmekte olan” diye kategorize edilen ülkeler.

Haaaa… Gelişmiş diye nitelenen ülkeler de bu kavgadan payına düşen dalgalanmayı yaşayacak.

Lakin hem yoğun genç nüfusa sahip ve hem de kuşaklararası kopma ve kopuş yaşayan, aynı dili konuşmaktan uzaklaşan; hazları, tatları, amaçları, değerleri, iddia ve idealleri farklılaşan ülkeler en fazla risk altında olacak.

Kissinger’in “başka hiçbir milletin sahip olmadığı şeyler”le kastettiği şeylerden bir kısmının, hatta en önemlilerinin ceplerde taşınan “Twitter-Facebook-İnstegram-Youtube ve hatta Google” gibi enstrümanlar olduğu yadsınmaz bir gerçek.

Darbesel-darbe karşıtı örgütlenme ve iletişimin bu platformlar üzerinden olduğunu yaşanmış gerçeklerden yola çıkarak düşünürsek,

Yeni kuşağın, TV ve Gazete gibi medya mamullerine ilgisinin sıfıra yaklaştığını gözönüne getirirsek,

35 yaş altı neslin otorite tanımazlık, haz ve istencin yüceltilmesi algısını dikkate alırsak,

Devlete olgusunu tanımazlık, küresel komünikasyon ve manipülasyon yaklaşımını öngörürsek,

Ve dahi ebeveynlerin değerleriyle çocuklarının değer yargıları arasındaki korkunç uçurum ve kopuş gerçeğine bakarsak; bir ayağı mezarda olan bu ihtiyar şeytanın son sözüyle işaret ettiği tehlikenin sınırlarını farkeder ve görebiliriz.

Tehlikenin sadece siyasal sistemler, yönetimler ve kamu otoritesini değil; sosyolojiler, toplumlar ve değer yargılarını da kapsadığını anlarız.

Rönesans, ‘çalışan sayısı en yüksek’ şirketlerde birinci

Gelirlerinin %70’ini yurtdışından elde eden ve bu özelliğiyle Türkiye’den dünyaya mühendislik know-how’ı, teknoloji ve işgücü ihraç ederken ülkeye düzenli döviz girdisi sağlayan Rönesans Holding, bünyesindeki RC Rönesans İnşaat Taahhüt A.Ş. ile Fortune 500’de lider konumda yer aldı. Rönesans İnşaat, geçtiğimiz yıl 40 bin olan çalışan sayısını bu yıl 54 bine taşıyarak Türkiye’de en çok istihdam sağlayan şirket unvanını kazandı. Listeye göre inşaat sektöründe de 1. olan Rönesans İnşaat, Türkiye’deki en büyük 500 şirket arasında ise 10. sırada bulunuyor.  

Uluslararası arenada faaliyet gösteren Rönesans, dünyanın en büyük müteahhitlik şirketlerinin sıralandığı ENR listesinde 2019’da 33. sırada yer alırken, Avrupa’nın da en büyükleri arasında 9. sırada bulunuyor.

Ulusal ve uluslararası arenada sürdürülebilir iş modeliyle lider konumda faaliyet gösteren Rönesans Holding, Fortune Türkiye dergisinin hazırladığı, Türkiye’nin en büyük şirketlerinin sıralandığı “Fortune 500” listesinde,Rönesans İnşaat ile Türkiye’de istihdama en çok katkı sağlayan şirket oldu. Yurtdışındaki yatırımlarıyla büyümeye devam edenve gelirlerinin %70’iniyurtdışındaki projelerden elde ederek, ülkeye döviz girdisi sağlayan Rönesans İnşaat, 2019 yılında 40 bin olan çalışan sayısını, 54 bine taşıyarak liderliğe yükseldi. Rönesans İnşaat, listede kendi sektöründe de 1. olurken, Türkiye’deki en büyük 500 şirket arasında ise 10. sırada bulunuyor. Ankara merkezli şirketler arasında 1.olan Rönesans İnşaat, ihracat listesinde ise Türkiye’nin en çok ihracat yapan 4., özkaynak karlılığında 7., FVÖK’ü en yüksek 50 şirket arasında ise 16. sırada bulunuyor.

Rönesans’ın gelirlerinin %70’i yurtdışındaki projelerden

Rönesans, Türkiye’de istihdamın lideriyken, aynı zamanda yurtdışında yürüttüğü başarılı projelerle ülkeye döviz getirilmesine ve cari açığın finansmanına katkı sağlıyor. Uluslararası arenada faaliyet gösteren Rönesans, gelirlerinin %70’ini yurtdışındaki projelerden sağlarken, bünyesinde istihdam ettiği çalışanları hem Türkiye’de hem de dünyanın dört bir yanındaki çeşitli projelerde görevlendiriyor.

Endüstri tesisleri, gayrimenkul, altyapı & üstyapı ve medikal inşaat alanlarında global çapta önemli projeler hayata geçiren Rönesans,2019 yılında dünyanın en büyük müteahhitlik şirketlerinin sıralandığı ENR listesinde 33. sırada yer alırken, Avrupa’nın da en büyükleri arasında 9. sırada bulunuyor.

Türkiye’nin uluslararası arenada en hızlı büyüyen şirketlerinden olan Rönesans, 2019 yılı itibarıyla toplam 5,4 milyar dolar global ciro elde etti. Dünyanın 28 farklı ülkesinde faaliyet gösteren Rönesans, hayata geçirdiği projeler, ülkeye yurtdışından getirdiği döviz ve tüm dünyada sağladığı istihdam ile Türkiye’ye ve dünyaya değer katmaya devam ediyor.

‘İlk’ ve ‘en’ projelerde Rönesans imzası

Küresel ölçekte başarılı projeleri hayata geçiren ‘en’lerin şirketi Rönesans Holding, yeni ve fark yaratan işlere imza atıyor. Rönesans, dünyada yeni bir enerji hattı açılmasını sağlayan Yamal LNG Üretim Tesisi, dünyanın en uzun demiryolu Gotthard Base Tüneli, Avrupa’nın en yüksek binası Lakhta Center gibi geniş yelpazedeki projeleriyle, uluslararası arenada başarılarını sürdürüyor.

Akıllı şehir yolculuğu 1 “SAKARYA”

Bu yolculuk neden mi…? Çağımızın gereği olan canlı odaklı uygulamaları içeren kamu ve özel sektör akıllı şehir çalışmaları, çeşitli gerekçelerle ya bilinmiyor ya da eksik biliniyor. Bu çalışmaları direkt ya da endirekt ilgililerle paylaşarak pozitif sinerji oluşturmak amacı ile bir yazı dizisine başlıyoruz.

İlk yazımız Sakarya’nın Akıllı Şehir Yolculuğu…

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı Veysel Çıplak ve Fon ve Kaynak Geliştirme Müdürü Arzu S. Çil’i Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin Akıllı Şehir Yolculuğu ve 2023 Hedefleri doğrultusunda “Akıllı Şehir Eylem Stratejisi Belgesi” çalışmaları konusunda bilgi almak ve öğrendiklerimizi sizlerle paylaşmak için maske+sosyal mesafe+hijyen kurallarına uymayı ihmal etmeden makamlarında ziyaret ettik. Ve ziyaret sonrası bize anlatılanları, öğrendiklerimizi “Sakarya Büyükşehir Belediyesi Akıllı Şehir Yolculuğu” başlığı altında; kamu ve özel sektörün ülkemiz akıllı şehir yol haritalarının, stratejilerinin, projelerinin ele alınacağı, irdeleneceği yazı dizimizin ilk yazısı olarak sizlerle paylaşıyoruz.

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Akıllı Şehir Yolculuğu

Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin akıllı şehir yolculuğu 09 Aralık 2016’da Kamu Teknoloji Platformuyla imzalanan “Akıllı Şehir Protokolü” ile başlıyor.

Protokol kapsamında Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin Akıllı Şehir Yol Haritasının Belirlenmesi ve Eylem Planının Hazırlanması hedefi konuluyor. Ve Doğu Marmara Kalkınma Ajansı, Teknokent, Sakarya Üniversitesi, Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası gibi dış paydaşlarla odak toplantılar yapılarak şehrin sorunları, akıllı şehirler sistemlerinin sunduğu çözüm önerilerinin ışığında değerlendirildikten sonra; Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal yapısı içerisinde yer alan 16 daire başkanlığının yönetici ve kilit personelleriyle hizmet alanlarında yaşanan sorunlar, akıllı şehir çalışmaları, projeleri ve eylem planlarının konuşulduğu haftalık periyotlarla düzenli yapılan toplantılar sonrasında, Strateji Dairesi Başkanlığı’nın koordinasyonunda düzenlenen toplantıların sonucunda her hizmet alanına ait raporlar oluşturulması ile Kurum Uluslararası Akıllı Şehirler Konferansı, World Cities Expo, Dünya Akıllı Şehirler Zirvesi, World CitiesCongress, Smart Future Expo gibi birçok ulusal ve uluslararası etkinliğe aktif katılım sağlıyor ve bu alanda yapılan çalışmalar güncel olarak takip edilerek şehirde yapılan çalışmalara yön veriliyor. Yapılan çalışmaların İstanbul’da düzenlenen “Her Yönüyle Kentsel Dönüşüm Kongresi’nde seçkin jüri tarafından değerlendirilmesi sonucunda belediye “Kentsel Stratejiye Dayalı Akıllı Şehir Başarı Özel Ödülü’ne layık görülüyor.

Akıllı Şehir olma yolunda, Sakarya halkının akıllı şehir uygulamalarını bizzat yaşayarak öğrenecekleri pilot uygulamalar Türkiye’nin İlk Akıllı Meydanı Sakarya’da hayata geçirilecek. Şehir için önemli bir konuma sahip olan Demokrasi Meydanını kentsel yaşamın merkezi haline getirmek için başlatılan bir çalışma “Akıllı Meydan Projesi”.

Akıllı Şehir olma yolunda, Sakarya halkının akıllı şehir uygulamalarını bizzat yaşayarak öğrenecekleri pilot uygulamalar Türkiye’nin İlk Akıllı Meydanı Sakarya’da hayata geçirilecek. Şehir için önemli bir konuma sahip olan Demokrasi Meydanını kentsel yaşamın merkezi haline getirmek için başlatılan bir çalışma “Akıllı Meydan Projesi”. Ve Sakarya trafiğinin sürücü, yolcu ve yayalar açışından daha güvenli, erişilebilir olması için hayata geçirilen “Trafik Kontrol Merkezi” zaman ve maliyet açısından etkin bir trafik gözlem ve yönetim altyapısını kurmak, işletmek ve elde edilen veriler ile sürücü, yolcu ve yayaların Sakarya trafiğini en etkin ve güvenli bir şekilde kullanımını sağlamakta.

Ayrıca Sakarya ili genelinde 125 kavşakta hayata geçirilmek istenen Akıllı Trafik Yönetim Sistemi sayesinde araç yoğunluğu ve ortalama araç hızı gibi veriler kullanılarak trafik ışıklarının yönetilmesi ve Akıllı Kavşaklar sayesinde de kavşaklarda bekleyen araç yoğunluğunda azalma, buna bağlı olarak kavşaktaki bekleme sürelerinde düşme, enerji tüketiminde azalma, sürüş konforunda, artış sağlanacak.

Sakarya Su ve Kanalizasyon (SASKİ) altyapı tesislerini Scada sistemi ile online olarak kontrol etmekte, kablosuz haberleşme, WEB ve mobil uygulamalar ile vatandaşa kesintisiz hizmet verilmekte.

MEBİS (Mezarlık Bilgi Sistemi) ile,

Mezarlıklar üzerinde bulunan parseller ve parsellerde bulunan mezarların çizimleri, mezarlar üzerinde bulunan defin bilgileri sayısal olarak coğrafi bilgi sistemi veri tabanına kayıt edilmiş olup, şehir sakinleri yakınlarının mezar yerlerini binlerce parsel üzerinde kolaylıkla bulabilmekteler.

Bunlarla birlikte Strateji Geliştirme Dairesi, Araştırma ve Kaynak Geliştirme Şubesi 2015-2018 tarihleri arasında hayata geçirilen hazırlanan, ve yürütülen HİBE PROJELERİ çalışmaları ile Akıllı Şehir Sakarya Stratejilerine farklı bir bakış açısını ortaya koymaktadır.

Smart Mobility for a Smart City (Akıllı Bir Şehir için Akıllı Ulaşım)

Projenin hedefi Sakarya’nın akıllı şehir olma yolunda yaşadığı kent içi ulaşım problemlerini akıllı teknolojiler ile çözmek. Proje kapsamında alternatif ulaşım modelleri de (yürüme, bisiklet ve toplu taşıma) teşvik edilmesi planlanmış.

Yenilikçi Yöntemlerle Çocuklara Çevre Eğitimi Verilmesi ve Atık Pillerin Aktif Bir Şekilde Toplanması Projesi

Projenin amacı Ülkemize; çevresel ve ekonomik katkı sağlayarak; atık oluşumunun önlenmesi ve azaltılması alanlarında Sakarya Büyükşehir Belediyesi ile TAP (Taşınabilir Pil Üreticileri ve İthalatçıları) Derneği işbirliğinde yenilikçi, sürdürülebilir çözümler sunmak ve çocukların çevre konusunda bilinçlendirilmesini sağlayacak eğitimler vermek. Verilecek çevre eğitimlerinin klasik yöntemler yerine daha yenilikçi eğitim materyalleri ile yapılması öngörülen projede TAP Derneği ve Sakarya Büyükşehir Belediyesi ortaklığında animasyon, hologram, V-Ray, interaktif projeksiyon uygulaması hazırlanması ve 15 adet VR sanal gerçeklik gözlüğü alınması planlanmış.

SONUÇ:

Ülkemiz için Akıllı Şehirler Stratejileri’nin geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi içinde bulunduğumuz pandemi, yeni normal günlerinde daha iyi, sürdürülebilir bir gelecek için önemli. Bunu göz önüne alarak teknolojinin hayatlarımızın içinde daha da fazla olacağını düşünürsek, sağlayacağı kolaylıklarında farkında olarak Akıllı Şehir çalışmalarında çok daha fazla yol alabilmek için eğitimden, sağlığa faydalı değişimlerin bizlere getireceği olumlu dönüşümlerin çok önemli olacağını göz ardı etmeden yol almalıyız.

Bu konuda Sakarya Büyükşehir oldukça iyi yolda…Kutluyoruz.

Geri dönüşümün günceli

Geçmişi yaşadık ve geleceği yaşamak için bugünün emekçisiyiz.

“Tecrübe bizde farkındalığı oluşturmalıydı.” diye düşündüğümüz COVID-19 salgını sürecinde, özlemle ülkemin güncelini takip ederken, enerji alanındaki projeleri ile huzur buldum.

Tüketen bir toplum geleneğinin oluşturduğu atık yığınları, maalesef dünyamız genelinde üretimden çok daha büyük bir alan oluşturmaktadır. Atık olarak nitelenen materyallerinin tamamıyla tüketilememesi ise yeniden tüketilebileceğini enerji alanına ilgi duyan herkesin bildiği bir gerçektir.

Atıklarımız gerçekten atık mı?

Tabi ki değil. Atıkların yeniden enerjiye katkı sağlaması ile ilgili dünyanın hemen her ülkesinde bazı çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların başını ise tümüyle madde yapısı bozulmamış olan kağıt, plastik, ağaç, demir vs. maddeler çekmektedir. Geri dönüşüm mucizesi ile kağıtların birden daha fazla kullanılabilmesi, plastik atıklardan elde edilen dönüşüm ile birçok gerecin yeninden değerlendirilebilmesi, ağaçtan keresteye, keresteden suntaya, suntadan ise yakıta dönüşümü maliyetleri düşürdüğü gibi doğa ve insana katkı sağlıyor ve bu katkı ülke ekonomilerine azımsanamayacak kadar güçlü dönüşler oluşturuyor.

Belçika’da yaşamam hasebiyle Avrupa insanının geri dönüşüme olan farkındalığı hakkında sizleri de bilgilendirmek istiyorum.

Televizyon programları gerçekleştirirken deneme yayınlarımızda hiçbir zaman yeni kağıt kullandığımı hatırlamıyorum. Müsvedde olarak ifade ettiğimiz öncesinde kullanılmış ve imha gereği olmayan kağıtların arka kısımlarını yeniden kullanıyor ve bunu birbirimize teşvik ve hatta bazen ikaz etmek durumunda kalıyoruz. Bunun bir sorumluluk olduğunu çalıştığımız kurumun oryantasyonlarında ve yaşadığımız muhitin örnekliğinde prensip oluşturmamız gerektiğini fark etmiştim.

Hiçbir atık ya da çöp bir daha karşımıza çıkmayacak bir kültürle yok edime gönderilmiyor. Evde kağıtlar ayrı, plastik, metal ya da diğer maddeler farkı halde biriktiriliyor ve geri dönüşümü rahat yapılsın diye ilgili atık kutularına bırakılıyor. Öyle bir titizlik hakim ki evimizdeki ambalaj kartonları, gazeteler ve reklam broşürlerini atacak olduğumuzda öncelikle aralarında ya da içerindeki farklı maddeleri ayıklıyor, iplerle balya haline getiriyor ve atık kutusuna bırakıyoruz.

Bu önceleri bir alışkanlık süreci gibi fakat bu alışkanlık kazanımı sonrasında bu bir toplum kültürü haline dönüşüyor. Tam olarak enerjinin dünyada en çok tüketildiği ülkeleri kıtasında tutan Avrupa, hemen her ülkesi insanında bu kültürü oluşturmuş durumda. Bir nükleer santralin oluşturduğu güçlü enerji yerine atıktan dönüştürülmüş zayıf bir enerji mutluluk kaynakları halinde.

Güzel ülkemin de bu alandaki çalışmaları kurum ve kuruluşlarca yapılmakta fakat burada ülkemin kurum ve kuruluşlarından çok daha büyük bir sorumluluk bireysel farkındalıkla mümkün hale geliyor. Enerjisi, tüketimi gibi atığına karşıda farkındalığı oluşmuş olan bireylerin bu alandaki yaşam kültürü ile sürdürülebilir enerji kaynağını yediden yetmişe milli dayanışma oluşturması kaçınılmazdır.

Tükettiğiniz her ne olursa olsun, onunla ayrılma vaktiniz geldiğinde geleceğimizi düşünerek vedalaşalım. Küskün değil sevgiyle ayrılalım. O’nu gitmesi gereken yere yani geri dönüştürüleceği yere teslim edelim. Arkadaşımıza aldığımız hediyenin paketi gibi geri dönüşüm emekçilerine hediye paketi özeni ile sunalım.

Güncelimiz değil geleceğimiz kazansın…