20.1 C
İstanbul
Pazartesi, Haziran 16, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 42

Yenilenebilir enerjinin olumlu yansımaları

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Yenilenebilir enerjiye 2 trilyon doların üzerinde yatırım yaptık ve yapılan bu yatırımlar nedeniyle enerji üretimimize çok olumlu yansımalar olmuştur” dedi.

Küresel enerji görünümünde rüzgârın, her geçen gün yenilenebilir enerjiden yana daha güçlü bir şekilde estiğini söyleyen Bakan Dönmez, “Covid-19 salgınının bile bu hızı kesemediği aşikar. Diğer enerji kaynakları bu dönemde zorluklarla boğuşurken, yenilenebilir enerji adeta salgına meydan okuyor. Pandemi sürecinde dahi elektrik üretiminde payı artmaya devam eden kaynak yenilenebilir enerji oldu. Yenilenebilir enerjiye yapılan küresel yatırımlar da bu eğilimi gösteren başka bir örnek. Son 10 yılda yaklaşık 2 trilyon doların üzerinde bir yatırım yapıldı bu alana. Önümüzdeki 5 yıl da bu rakamın 1,3 trilyon dolara ulaşması öngörülüyor. 2050 yılına geldiğimizde elektrik üretiminin dörtte üçünden fazlası yenilenebilir kaynaklı olacak” ifadelerini kullandı.

Yenilenebilir enerji maliyetlerinin gelişen teknoloji, iklim değişikliği ile mücadele ve teşviklerle daha cazip bir duruma geldiğini ifade eden Bakan Dönmez pandemi koşullarının bu sektörü de etkilediğini ancak kısa zamanda toparlanma beklediklerini söyledi.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının hem enerji bağımsızlığına sağladığı katkı hem de küresel sorumluluklar açısından önemine değinen Dönmez, “Pandemi sonrası dönemde ekonomik gelişmenin önemli bir motor gücü olacak. Gerek kaynak yatırımları gerek altyapı ve teknoloji yatırımları gerekse de yeni şebeke yatırımlarıyla hem ekonomik hareketliliği canlandıracak hem de karbon emisyonunun azaltılmasında en önemli faktörlerden biri olmaya devam edecek” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin kaynak ve teknoloji üretimini adeta etle tırnak gibi gördüğünün altını çizen Bakan Dönmez, “Türkiye’nin yenilenebilir enerji yolculuğu çok kısa bir zamanda oldukça uzun mesafe aldığımız bir dönem yaşadı. Geriden geldiğimiz bu yarışta adeta bir maraton koşucusu gibi depar atarak bugün ulaştığımız seviyeye geldik. Güneş Enerjisi Potansiyel Atlası, Rüzgar ve Dalga Enerjisi Potansiyel Atlası ve Biyokütle Enerjisi Potansiyel Atlasını hazırlayarak sahip olduğumuz bilimsel verileri yatırımcılara ve ilgilenen herkese açtık. Belirli aralıklarla bu atlaslarımızı güncelliyoruz. Bütün gayretimiz yenilenebilir enerjideki çıtayı bütün imkânları kullanarak daha da yukarılara çıkarmak. Daha önce güneş enerjisinde hayata geçirdiğimiz Orta Doğu ve Avrupa’nın ilk ve tek tam entegre güneş paneli fabrikasının bir benzerini de rüzgar enerjisinde yapacağız. Tesis tamamlandı. Çok yakında üretime başlayacak. Böylece YEKA yarışmalarımızın en önemli hedeflerinden olan teknolojinin yerlileştirilmesi, yerli insan kaynağı istihdamı, enerji teknolojilerinde AR-GE ve inovasyon yapılması için de önemli bir adım daha atmış olacağız” şeklinde konuştu.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının, enerjideki payının her yıl artarak devam ettiğine değinen Bakan Dönmez, “Toplam kurulu güçte 100 bin Megavat (MW) sınırına yaklaştık. Bugün itibariyle kurulu gücümüzün yüzde 52,3’lük kısmı yani yarısından fazlası yenilenebilir enerji kaynaklı. Yenilenebilir enerjiden elektrik üretimimiz son 3 yıldır yüzde 40 bandının üzerinde seyrediyor. Bu oran 10 yıl önce yüzde 25’ler seviyesindeydi” ifadelerini kullandı.

Mısır ile yeniden…

Mısır’la görüşmelere memnunum ve geç de olsa, olması gerekendir.

Trump’ın gidip Biden’ın gelmesinin etkileri görülmeye başlandı ve her geçen gün daha da görünürleşecek gibi… Sadece Amerika ve Amerika’nın dış politikasında mı…

Hayır…

Bunlar olurken; Küresel ölçekte süren “Yeni Dünya Düzeni” operasyonu ve “Yeni Yüzyıl” inşası planlandığı gibi devam ediyor.

“Akıl ve Güç”ün küresel paradigmasında bir değişim yok. Aynen devam…

Ama Biden’la birlikte, başta başat Avrupa ülkeleri olmak üzere; Çin/Rusya da dahil, Hemen her ülkede yeni bir diplomasi ve uluslararası konsept oluşmaya başladı.

Bu durum, hele de Trumpizm cenderesine mahkûm/mecbur veya istekli olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çok daha belirgin şekilde kendini göstermeye başladı.

Ortaya çıkan, bu “yeni konjonktür/yeni yaklaşım”ı Türkiye/Ortadoğu ve Körfez ülkeleriyle ilişkiler bağlamında ele almak ve gözlediğim yeni refleksleri paylaşmak istiyorum.

Trump döneminde “şangur şungur/kişiye bağlı/kişisel/ben yaptım oldu” şeklinde “diplomasiden yoksun bir diplomasi” hakimdi.

Türkiye/Ortadoğu ve Körfez özelinde; bu, daha da “kovboy diplomasisine/tehdit siyasetine/mafyatik çökmeciliğe” kadar uzanmıştı.

Hatırlayın; Arabistan’a zorla silah satıyor, Sattığı silahı vermiyor, Vermediği silahın parasını tahsil ediyordu. Arabistan Kralı’nın şımarık evladı Selman, yine bu dayatma/cebir ve zorlamayla Veliaht Prens yaptırılıyordu. Bu Selman, Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Zayed’le birlikte ve Trump’ın damadı Kushner’le iş birliği içinde Ortadoğu ve Körfezde olan her olayın altından çıkıyor, her terörün destekçisi oluyordu.

Arabistan’lı Selman ve BAE’li Zayed, Yemen’den Suriye’ye, Mısır’da darbe yapılması ve Sisi’nin yönetime getirilmesine, Katar’dan Somali’ye kadar, Ve hatta Türkiye’de, muhalif Arabistan’lı gazetecinin öldürülmesine kadar her taşın altından çıkıyorlardı.

Yani Trumpizm, Ortadoğu’da hep sallanan/sallantıda olan taşları iyice yerinden oynatmış ve hatta alt üst etmeye başlamıştı.

Adeta bölge ülkelerinin “diplomatik kimyasını” bozmuş ve dost-düşman birbirine karışmıştı.

Hal ve durum böyleyken, Dönemsel/Kişisel/Duygusal ve Romantik diplomasinin bölgesel bazda ülkemize yarar getirmeyeceğini, Soğukkanlı/sağduyulu/akıllı ve akılcı olmamız gerektiğini, Dost olunmasa da kimseyle düşman olmadan bir uluslararası ilişkiye şiddetle dikkat çekmiştim.

Kimseyi düşmanlaştırmadan, Ülkelerin iç işlerinde taraf olmadan, Hamaset/ütopya ve tarihsel nostaljiden uzak, Hem günü/günceli gözetip, hem de gelecek projeksiyonu ve öngörüsünü ihmal etmeden, Ülkesel menfaatlerimiz esas olmak şartıyla, Devletler arasında “ebedi dostluk/düşmanlık olmaz” gerçeğini akılda tutarak diplomasi ve dış politika yürütülmesinin önemini defalarca dile getirdim.

Çok sayıda yazılar yazdım.

Karşılık buldu mu?..

Üzgünüm ama bugüne dek pek karşılık bulmadı. Ta ki, Biden başkan olana ve ABD’nin yeni konsepti belli olana kadar…

Geç de olsa bu yeni konsept ve yaklaşıma memnun oldum. Neticede aklın yolu bir. Mısır’la görüşmelere başladık. Arabistan’la da… Hakeza Birleşik Arap Emirlikleri’yle…

Önümüzdeki günlerde bölgesel ölçekte Suriye de dahil, İsrail, Lübnan, Ürdün…

Geniş yelpazede ise; Almanya başta olmak üzere, Avrupa Birliği ile daha “konuşulabilir” bir diplomasiye geçilecek. Aramız düzelmese bile, bari hasmane yaklaşım/düşmancılık/yalnızlaştırma azalacaktır.

Bu bağlamda Erdoğan’ın Merkel’le yaptığı görüşmeyi değerli/önemli buluyorum.

Sonuç olarak; “Madem konuşacaktık, Madem yeniden iletişime/ilişkiye/görüşmelere geçecektik, Ve madem bu ülkelerle yeniden diplomasi masası kurup/oturacaktık, O halde neden bunca zaman hasmane bir tutum içinde bu kadar zamanı kaybettik”, diyen olabilir. Doğrusu, benim de içimden geçmiyor değil…

Ama olsun, Her ne saik ve sebeple olursa olsun, Amatör davranılmış/zaman kaybedilmiş/duygusal davranılmış bile olsa; Olması gerekenin oluyor olmasından, Her şeye rağmen ülkemizin menfaatine olacağından dolayı iyidir/olumludur/yerindedir.

Ve hepsinden önemlisi; Konuşulmaya başlanmasından, Konuşulabilirlikten dolayı çok memnunum.

Devletin/İktidarın özellikle bölgemiz merkezli başlattığı “yeni diplomatik çıkış ve iletişimi önceleyen politika” ülkemizin hayrınadır/yararınadır ve olması gerekendir.

Umarım ve inşallah başladığı gibi ve aynı diplomatik mantalite ile devam eder ve diplomatik reflekste olmaması gereken duygusallık dönemlerine geri dönülmez.

Doğu Türkistan’ın nüfusuna dair

0

Malum olduğu üzere 11 Mayıs 2021 tarihinde Çin Komünist Parti (ÇKP) idaresi Çin’in son nüfus sayımına dair bir açıklama yaptı.

2020 yılı Kasım ayında başlayıp Aralık ayında biten nüfus sayımlarının aradan 6 ay geçmesine rağmen açıklanmamış olması dolayısıyla 8 Mayıs 2021 tarihinde, bu köşede “Türk Milleti ‘Hayallerdeki değil hakikatteki Çin’i bilmeyi hak ediyor” başlıklı bir yazı kaleme almış ve bu gecikmenin sebebini sorgulamıştık. Sorgulamalarımızdaki haklılığımız verilerin açıklanmasından sonra daha da anlaşılır oldu.

Yine malum olduğu üzere, hemen hemen her konuda olduğu gibi rakamlar konusunda da güvenilmez olan ÇKP yönetiminin ayrıntıya girmeden Doğu Türkistan ile alakalı verdiği bilgiler ise ayrı bir tartışma konusu oluşturacak durumda. “Rakamlar üzerinden algı oluşturmada dünya üzerinde ÇKP yönetimin eline kimse su dökemez” demek abartı olmayacaktır.

Çin İstatistik Kurumu’nun 11 Mayıs’ta açıkladığı sonuçlara göre Çin’in nüfusu 1.411.780 kişi imiş ve bu sayının en önemli özelliği dünyanın nüfusu en kalabalık ülkesini Çin yapması. Yine bu sayının bir başka özelliği ise dünya nüfusunun %18’ine tekabül etmesi. Diğer bir ifade ile dünyadaki neredeyse 5 kişiden 1’i Çinli.

ÇKP’nin, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere ayrıntı paylaşılmamış olan son nüfus sayım sonuçlarına göre Doğu Türkistan’ın toplam nüfusu ise 25 milyon 852 kişi imiş ve bu sayı Çin nüfusunun %1.83’üne tekabül etmekteymiş. Yapılan açıklamada ayrıca 2010 nüfus sayımına göre % 0.2’lik bir artış yaşanmış.

ÇKP resmi makamlarının yaptığı bu açıklamalarda izaha muhtaç birçok husus olmakla birlikte dikkat celbeden birkaç tanesini burada zikretmek yerinde olacaktır.

Analistlere göre Doğu Türkistan’da nüfus artış hızı 2017’den buyana kesin bir şekilde düşüş göstermekte. Burada ise belirleyici faktör hiç şüphesiz Doğu Türkistan’da tam teşekküllü faaliyete geçirilen sözde eğitim özde “soykırım” kapları. Bölgede 2017-2019 arasındaki doğum oranı %15,88’den % 8.14’e düşmüş. Buna etki ise soykırım kamplarında belirli bir süre kalmış olan birçok şahidin tanıklıklarındaki ne idüğü belirsiz ve insanların rızaları dışında vurulan iğnelerin bir sonucu olarak görülmekte. Doğum oranlarında iki yılda görülen düşüş neredeyse %50 seviyelerinde. Bu durumu 1948 yılında kabul edilen “soykırım suçu” maddeleri arasında görmek ve değerlendirmek yerinde olacaktır. Doğum oralarına dair bir başka veri ise doğal nüfus artışının da aynı dönemde %11.4’lük seviyeden 2019 senesinde %3.69’a düşmüş olması.

Doğu Türkistan’ın demografik yapısını değiştirmeye matuf hamlelerden en önemlisi ise bölgeye yapılan nüfus transferleri oluşturmakta. Yine son 5-6 yılda yüksek imtiyaz vaadi (bu imtiyazları ev, arazi, maaş ve bir kısım sosyal haklar olarak ifade etmek mümkün) ile Çin’in iç bölgelerinden Doğu Türkistan’a 2015-2019 yılları arasında 840.000 Çinli yerleşimci getirilmiş. Bu sayının da kamuoyuna yansıyan halinden çok daha fazla olduğunu söylemek mümkün.

Doğu Türkistan’ın 2010 yılındaki son nüfus sayımına göre nüfusu 21.82 milyon olarak açıklanmıştı. Konuyla alakalı Çin resmi kurum ve kuruluşlarının paylaşımları yanında yapılmış olan birçok araştırmada ayrıntı bulmak da mümkün. Önümüzdeki dönemde ÇKP yetkililerinin 2020 sayımına dair paylaşacağı ayrıntıları da takip etmekte fayda var çünkü yukarıda da ifade ettiğimiz üzere sayılar üzerinden algı oluşturma konusunda ÇKP yöneticileri ciddi mahirler. İşlerine gelen rakamı yüksek, işlerine gelmeyeni düşük göstermede mahir ÇKP merkezi yönetimin isteği dışında bir sayının yayınlanma ihtimali mümkün değildir.

Mesela 2010 sayımına göre 21.82 milyon olan bölge nüfusunun ayrıntısında nüfusun % 45.84’ünü Uygur Türkleri, % 40.48’ini Çinliler, %6.50’sini Kazak Türkleri, %4.51’ini Tunganlar (Çinlileşmiş Müslümanlar) ve %2.67’sini de diğer etnik unsurlar meydana getirmekteydi.

21.82 milyon sayısını doğru kabul edersek 2020 sayımına göre 25 milyon 852 olan nüfusun normalde ortalama %15 artması gerekirdir. Şayet 2010 verilerine göre nüfusun 21,82 milyon olduğu bölgede %0,2 oranında bir artış olmuşsa nüfus nasıl 25 milyona fırladı? Normal şartlarda bu artış hızı doğru ise nüfusun 22,25 milyon olması gerekirdi. Bu durumda verilen sayılarda bir uyumsuzluğun olduğu çok net ortada durmakta. Yine bu sayıları doğru kabul edersek, bölgeye, yukarıda ifade edildiği şekliyle 840.000 kişinin değil takribi 2,75 milyon Çinli’nin son 10 yılda yerleştirildiği ortaya çıkacaktır. Bu ise yıllardır yapılan demografik yapının Çinliler lehine değiştirilmesine ÇKP yönetimin durmaksızın devam ettiğini göstermektedir.

Bir başka husus ise ÇKP yönetimin ilkini 2006 yılında “Xinjiang Uygur Özerk Bölgesinin Dünü ve Bugünü”, ikincisini ise 2010 yılında “Xinjiang’ın Dünü ve Bugünü” adlı dünyada 7 dilde basıp dağıttığı propaganda eserinde ise bölgedeki Çinlilerin nüfusunu % 43.1 olarak vermekteler. Bu oran ise diğer birçok çalışma ve web ortamındaki kaynaklarda % 40 olarak gösterilmekte.

Anılarla Basınköy 3

Herkesin bir Yaşar Kemali var kimine göre Nobel ödülüne aday gösterilmiş büyük  bir yazar, kimine göre bir hak savunucusu, kimine göre kazandığını dostlarıyla paylaşan iyi bir arkadaş.

Ama bizim Basınköyü’müzün her zaman Yaşar amcası oldu neden mi çünkü o sert, kızgın mizacının altındaki babacanlığı biliriz ve yaşadık bizler. Bir de Tilda teyzemiz vardı arkasında kapı gibi duran kitaplarını düzenleyen, çeviren her şeyi canı, kızdığı zaman yumuşatan, neşelendiği zaman onunla keyiflenen dert ortağı, can yoldaşı bizlerin de çok kahrını çekti limonataları, kekleri, verdiği öğütleri o yüzden Tilda’sız bir Yaşar Kemal olmaz.

Bizler Yaşar Kemal’i yazar olduğu, tanınmış bir kişi olduğu için değil mahallenin abisi olduğu için sevdik.

Gazeteci evlerinin önlerine diktiği cam ağaçlarının altında oynadık büyüdük, yaptığı uçurtmaları uçurduk, Atatürk ormanına yürüyüşler yaptık, Menekşe’ye denize gittik, Mikail bakkalın önünde yaptığı sohbetler, aldığı gazozlar, dondurmalar, çikolatalar, imzaladığı kitaplarıyla şenlendik tanımayan soğuk bir insan der, tanıyanın kulaklarında kahkahaları. Yediğimiz fırçalarsa çabası ama tuzu biberi. Niye baston kullanıyorsunuz deyince köpeklerden korkuyorum derdi.

Bir de Zilli Kurt’un hikâyesi var onu paylaşmadan olmaz. Bir kurt düşünün yemek için koyunlara saldırmalı doğada elinden geleni yapmalı yapısı içgüdüsü bu ama hikâye tam da burada başlıyor. Aç kurt bir köy evine geliyor fakat ev sahibi onu yakalıyor ve boynuna bir zil, yani çıngırak takıyor öldürmeye kıyamıyor ama cezasını da veriyor zili boynuna takarak salıyor. Bizim kurt aç koyunlara yanaşıyor zil seni duyan köpekler havlıyor koyunlar kaçıyor kurt aç, köylere iniyor zil sesini duyan tavuk keçi ne yarsa bağırıyor ev sahibi duyuyor kurt gene aç kısacası ölmekten kurtuluyor ama artık avlanamıyor yaşarken çile çekiyor.

Derdi ki Yaşar amca bizde kurttuk ama gençliğimizde taktılar bize zili yani uyarmadan yapamadık hiçbir şeyi çılgınlık yapmak istedik, haykırmak istedik hep zil çaldı ama o kadar iyilik yaptı ki ileri ki yaşlarında bence çıkardılar onu anlayanlar zilini ama Zilli Kurt hep gönüllerde yaşayacak hikâyesiyle.

Yürümeyi çok sever her fırsatta yürüyüş yapardı ben yürürken düşünür, düşünürken yazar, romanın taslağını bitirir ve sonra kaleme alırım derdi. Denizi çok severdi, Menekşeye iner balıkçılarla muhabbet ederdi, Lodosçulara hastaydı, denizin ne getireceği belli olmaz derdi. Lodosçuluk diye bir iş varmış ondan öğrendik. Boğazın rengini sorardı rengârenkmiş duruma göre hep renk değiştirmemiş. Bir de İMBAT varmış durgun denizde sessizliğin içindeki uğultuymuş deniz sevdalı bir Adanalı en huzur bulduğu yerdi deniz.

Bana Donkişotçum derdi. Umudun savaşçısı, işim de kunduracıdan zordur, o deriyi döver şekil verir çivisini çakar, ben yaşamı yontar kelimeleri çakar ışığa türkü söylerim. Herkesin bildiği Yaşar Kemal’i değil de bilinmeyeni anlatmaya çalıştım elimden geldiği kadar yaşadıklarımızla, gerisi her yerde var ama bu bizim Basınköyü’müzün Yaşar amcası. Köşeye bu kadar benden hikaye sığdı ama kitapta neler var daha sizleri bekleyen. “Ayi amca” var, Bambi’den sünnet düğününü bırakıp el öpmeye gelenler var, hikaye çok.

Sevgiyle kalın.

Akıllı şehir yolculuğu; ‘Denizli’

Teknolojinin hızla geliştiği Dünyada ve Ülkemizde bilginin varlığı ve güvenilirliği gelişme hızıyla orantılı olarak önem kazanmıştır/kazanmaya devam edecektir. Bu açıdan bakıldığında günlük hayat sürecinde her alanda üretilen büyük yoğunluktaki verinin güncel ve anlamlandırılabilir olması durumunda yapılan derlemelerle bilgiye dönüştürülmesi ile hayatımıza fayda sağlandığı ve bu bilgilere erişerek kullanan bizlerinde bilgi toplumunu oluşturduğu gerçeği göz önüne alınırsa, “Enerji, Sağlık, Ulaşım, Çevre, Altyapı, Yönetim ve birçok alanda geliştirilen uygulamaların bürokratik işlemleri hızlandırıp, hizmeti daha güvenli hale getirdiği gibi hayatımızı da kolaylaştırdığı da” gözardı edilemez.

Bütün bunlar dikkate alınarak günümüzde gelinen noktanın oluşturulan tüm sistemlerin konumla ilişkilendirilmesi ve analiz edilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmasından yola çıkıldığında, bu kapsamda Coğrafi Bilgi Sistemlerinin öneminin tüm dünyada daha da ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. Bu da bir başka gerçeği ortaya koymaktadır, bugün tüm Dünyada ve Ülkemizde gündemde olan akıllı şehirlerin oluşumunda CBS’nin rolünün çok büyük olduğu gerçeğini. Kurumlar arası veri paylaşımının, sistemlerin sürekli güncel tutulmasının, mükerrer verilerin oluşturulmamasına özen gösterilmesinin akıllı şehir uygulamalarının sağlıklı işlemesinde vazgeçilmez unsurlar olduğu da bir başka önemli gerçek.

Denizli Büyükşehir Belediyesi akıllı şehirlerin oluşumunda CBS’nin rolünün büyük olduğu bilinciyle 2009 yılından bu yana Coğrafi Bilgi Sistemi çalışmalarını niteliklendirerek, bu kapsamda birim kurmuş ve ihtiyaç duyulan tüm harita altlıklarını kendi ekibiyle oluşturmuştur. Konusunda uzman teknik personellerden oluşan ekip, sorumluluk alanının imar planlarını, mülkiyet haritalarını, adres sistemini sayısallaştırmış ve temin edilen uydu ve ortofoto görüntüler ile ilişkilendirerek çalışmalara altlık teşkil edecek CBS altyapısı oluşturulmuştur.

Geliştirilen tüm sistemlerde verinin mükerrerliğinin önlenmesi, birbirini besleyen otomasyonel sistemlerin kurulması öncelikli olup, Güvenlik, Güncellik, Görsellik ve Genellik ilkeleri benimsenmektedir.

Belediye tarafından geliştirilen uygulamaların büyük bölümü kendi teknik personelleri tarafından geliştirilmektedir.

Ayrıca adres bilgi sisteminin konumla ilişkilendirilmesine yönelik Ulusal ölçekte yürütülen Mekânsal Adrese Kayıt Sistemi (MAKS) yaygınlaştırma projesi çalışmaları Belediye ile koordineli olarak ilde devam etmektedir.

Konuşmacı olarak katıldığı, gazeteci Okan Müderrisoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Yenilikçi Yerel Politikalarla Dönüşen Şehirlerimiz” panelinde Denizli’nin kendi içinde çok özel şeyleri barındıran güzel bir şehir olduğunu belirten Başkan Osman Zolan, “Denizli üreten, çalışan ve çalışkan bir şehirdir. İhracat rakamlarına baktığımızda Türkiye’de ilk 9’da olan bir şehir. Denizli turizm şehridir, il bazında gelen turist anlamında Türkiye’deki 5. şehirdir. 2,5 milyonun üzerinde yurtdışından ziyaretçi gelir. Tropikal meyveler dışında her ürünün üretildiği bir şehirdir Denizli. Tarım anlamında çok güçlü bir şehir. Ürün bazında pek çok üründe üretimde ilk üçte yer almaktadır. Denizli sanayisi, turizmi, tarımıyla güzel bir şehirdir. Çalışkan insanların olduğu, milletine bağlı bir şehirdir Denizli” dedi.

Özel de; 2018’de 81 il ve 53 ilçe kapsamında ve Ağustos 2020 “AKILLI ŞEHİRLER YOLCULUĞU” Projesi kapsamında “2 KEZ” ziyaret ettiğim Denizli Büyükşehir Belediyesi için; “Akıllı Şehir felsefesine inanarak, bu kapsamda altyapıyı dikkate alarak geliştirmişler. Canlı mutluluğu odaklı çalışmalar yapılmış. Yapılan uygulamalar verimli şekilde kullanılırken bu kapsamda nasıl geliştirilebilir diye çok çalışan ve üreten bir Büyükşehir Belediye Başkanı ve ekibi var.” diyebilirim.

Buradan yola çıkarak şu irdelemeyi yapmakta önemli: Burada bir ekip var. Kendilerini teknolojinin gelişiminden faydalanmaya ve fayda sağlamaya adamış bir ekiple Denizli BŞB akıllı şehir yolculuğunda yol almış/almaya ve başarmaya devam ediyor. Ancak bu vb. doğru planlanmış akıllı şehir oluşumlarında başarıya giden akıllı şehir yol haritaları oluştururken ve bu haritaları akıllı şehir yolculuğu yapmak isteyenlerin faydasına sunarken, donanım ve yazılım sektörlerinin geldiği noktaya baktığımızda ağ yönetiminde, siber güvenlikte, büyük verinin analizinde, yapay zekanın önemi vb. birçok konuda eğitimli Bilgi Teknolojileri Uzmanı’nın Belediye Personeli olması akıllı şehir projelerinin geliştirilmesinde dışa bağımlılığı azaltacağı gibi, şehri bilenler tarafından geliştirildiği/geliştirileceği için bu projelerin şehir paydaşları tarafından daha iyi benimsenmesinin de yolunu açacaktır.

Mavi Akım Projesi’nin düşündürdükleri

Dünya’da yakın tarihimizde yaşanan tüm kaosların arkasında enerji savaşlarının olduğunu hepimiz biliyoruz.

Değerli okur, bu sayımızda Fırat Gazel tarafından kaleme alınan ve Semih Sökmen’in yayına hazırladığı ‘Mavi Akım: Avrasya’da Çözümsüzlüğün Öyküsü’ kitabının kritiğini çıkararak sizler için ‘özel bir ek’ hazırladık.

Bu çalışmayı hazırlamamızda şahsıma ve ekibimize yol gösteren Sayın hocam Prof. Dr. Abdülrezak Altun’a teşekkür etmeyi de bir borç bilmekteyim.

Mavi Akım eserinin sahibi Fırat Gazel kitabı ile alakalı özel bir ek gazete çıkardığımızı öğrendiğinde mutlu olduğunu da sizlere aktarmak isterim.

Çalışmada Mavi Akım projesi ile alakalı tüm süreci infografik uygulamalarla aktardık.

Türkiye’nin en fazla gündemine oturan ancak detayları kamuoyu tarafından halen tam olarak bilinemeyen bu süreçte yaşananları bir bütün halinde özel ekimizde göreceksiniz.

Esasında detayları o zamanlar bilmememizin asıl nedeninin sürecin şeffaf olarak yürütülmemesinden kaynaklandığı bir gerçektir.

Konuya bir bütün olarak resmettiğimizi düşündüğümüz çalışmamamız,projenin evlerimize, fabrikalarımıza doğalgaz taşımaktan öte ne gibi anlamları olduğunu apaçık şu anda gün yüzüne çıkarmış durumdadır.

Mavi Akım Projesi, sadece Türkiye’nin değil, birçok ülkenin, bölgenin geleceğini çok yakınen ilgilendiren ve aynı zamanda enerji savaşlarının başladığı zamana denk gelmektedir.

Devletimizin kurumlarında, mahkemelerde, zihinlerde ve bilinmeyen birçok yerde bulunan projenin gerçeklerini yaptığı araştırmalarla ve belgelere dayandırarak kaleme alan Gazeteci Fırat Gazel’in kitabı tam anlamıyla eşsiz bir eser olarak hafızlarımızda yerini almıştır.

Mavi Akım Projesini konu alan kitap, Türkiye başta olmak üzere Rusya, İsrail, İtalya, Almanya, Avrupa Birliği, Japonya ve ABD’nin neyi amaçladıkları, niyet ve eylemleri de anlamlandırılmaya çalışmıştır.

Bizde unutulanları, proje zamanında net anlaşılamayan olanları, kargaşa, kaos, rant ve enerji savaşlarını infografik olarak resmetmeyi amaçladık.

Mavi Akım Projesi anlaşması 2022 yılında doluyor

Mavi Akım projesi, Ankara ile Moskova arasında 1997 yılında imzalanan anlaşmaya göre, 25 yıl süreyle, Türkiye’nin Rusya’dan yılda 16 milyar metre küp doğalgaz satın almasını öngörmektedir. Ve bu anlaşma önümüzdeki sene doluyor ve yeni bir anlaşma yapılıp, yapılmayacağı veya anlaşmanın eski haliyle devam edip etmeyeceği hakkında herhangi bir bilgi yok.

***

Mavi Akım projesi, 1997 yılından bu yana Türkiye ve Dünya gündeminde kalmıştır. Proje ile alakalı birçok iddialar ortaya atılmış ve bu iddialar zamanın hükümeti ANAP tarafından yalanlanmıştır. Daha sonra ise iddialar nedeniyle BOTAŞ’A emniyet güçleri tarafından baskınlar yapılarak tutuklamalar gerçekleşmiştir. Ayrıca enerji eski bakanları Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan Yüce Divan’da yargılanmıştır.

***

Mavi Akım Projesinin doğalgaz taşıyan boru hatlarının uzunluğu 1213 kilometre uzunluğunda olup, bu hattın yaklaşık 380 kilometresi deniz altından geçmektedir. Karadeniz altından geçen boru hattı dünyada bulunan en derindeki boru hattı olup, 2150 metre derinliktedir. Bu hat vesilesiyle 2002 yılı sonundan bugüne kadar Türkiye gaz almaktadır.

Fergana Vadisi ve düşündükleri

Giriş

“Fergana Vadisi”; çevresi dağlarla çevrili ve bölgenin önemli bir nehri olan Seyhun (Sir-i Derya)  nehrinin aktığıdenizden 900 m yükseklikte bir vadi bölgesidir (Şekil 1). Yaklaşık 300-350 km uzunluğunda ve ortalama 70 km genişliğinde (ancak en geniş yeri 170 km olan ve bu bağlamda 23.000 km2 kadar yüzölçüme sahip bir vadiyi betimlemektedir. Kuzeyde Tanrı dağlarının Çotkal silsilesi, kuzeydoğusunda Fergana dağları, güneyde Alay ve Türkistan sıradağları ile çevrilmiştir. Büyük bir çöküntü alanı, vadiyi oluşturmakta ve 7 km. genişliğinde bir geçit alanı ile batı bölgelerine bağlantısı bulunmaktadır. Khujend (Hucend) beleni de stratejik bir geçit durumundadır. Bu özellikleri ile Fergana Vadisi, tüm dikkatleri üzerinde toplayan bir geçiş vadisi durumundadır.

Bölgenin tarihi, kalkolitik çağa (taş devrine) kadar götürülebilmektedir. Bronz çağda (tunç devrinde) tarım ve hayvancılık yapıldığına ilişkin izler olmakla beraber ilk yazılı buluntular M.Ö. 5. yy.’a da yandırılmaktadır.  Fergana göçebe kültürü, farklı bir Saka kültürü olarak ifade edilmektedir. Büyük İskender bölgeye gelmiş ve MÖ 329’da Fergana Vadisi’nin güneyinde İskenderiye Eskhate adıyla (günümüzde Tacikistan’da Hucend adıyla) anılan stratejik konuma sahip bir şehri kurmuştur. M.S. 6-7 yüzyıllarda Türk Kağanlıklarının bölgeye hâkim olduğu görülmektedir. Zaman zaman yerel hükümranlıklar da görülmüştür. Bölge, 8. yüzyılın başlarında arap akınlarıyla başlayan etkileşmelerden sonra 9. yy.da kesin olarak Müslümanlığı kabul etmiştir. Aynı dönemde bir Çin istilası da söz konusu olmuştur. Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun da hâkim olduğu bu vadiye, 13. yy.da Moğollar, daha sonra da Timur İmparatorluğu’nun etkin olduğu görülmektedir. 20. Yüzyılda SSCB içinde yer almış bir sahadır.

Fergana Vadisi, Orta Asya’nın coğrafi olarak % 5 kadarını temsil ederken tüm bölgenin toplam nüfusunun dörtte birini içinde barındırmaktadır. Dolayısıyla Orta Asya’nın nüfusu en yoğun bölgesini oluşturmaktadır. Bu bağlamda “Orta Asya’nın Kalbi” olarak da betimlenmektedir.

Fergana Vadisi halen; Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında yer almakta olup bu üç ülkenin topraklarının birbirine adeta sarılmış gibi bölümlemeli bir bölge niteliği taşımaktadır (Şekil 2).

Bu bölge, Orta Asya’nın vadi karakteri taşıyan özel bir coğrafyasını oluşturmakta olup bir o kadar da kritik bölgelerinden biri durumundadır. Demografik olarak bakıldığında; esas itibariyle bölgede hepsi de Müslüman olan Özbekler, Kırgızlar ve Taciklerin yaşadığı görülmektedir. Ancak bu grupların dağılımı çok net olmayıp, Eksklavik durumlar gözlenmektedir. Bir başka deyişle bölgede öbeklenme şeklinde bulunan etnisite oluşturan coğrafi yapılar bulunmaktadır. Eksklav tabiri ile bir devletin topraklarının bir kısmının, bir başka devletin toprakları nedeniyle ayrılmış olması durumunu betimlemektedir.

Halen Fergana Vadisi’nde 9 Eksklasav bölge yer almaktadır. Özbekistan’ın Kırgızistan’da 5 eksklavı, Kırgızistan’ın Özbekistan’da 1 eksklavı, Tacikistan’ın Özbekistan’da 1 ve Kırgızistan’da ise 2 eksklavı bulunmaktadır. Tacikistan’ın Kırgızistan’da bulunan 30 bin nüfuslu Voruheksklavı ve Özbekistan’ın yine Kırgızistan sınırları içinde bulunan 50 bin nüfuslu Sohekslavı nüfuslarıyla öne çıkmaktadırlar. Diğerleri daha küçük ve az nüfuslu eksklavlar olmaktadır. Bu durum, bölge istikrarını tehdit eden unsuru oluşturmaktadır. Nitekim bölge ülkelerinin anlaşamamaları bağlamında birçok kez sınır değişiklikleri yaşanmıştır. Ancak tümüyle mutabakat sağlandığı söylenemez.

Nitekim Mart 2019’da Voruheksklav bölgesinde Tacik ve Kırgız vatandaşları arasında gerginlik yaşanmış ve hayat kaybı da olmuştur. Genellikle yol geçirme ve suyolları üzerinden sorunlar olmaktadır. Son olarak Nisan2021’in son günlerinde Tacikistan-Kırgızistan sınırında silahlı çatışma yaşanmış çok sayıda ölüm olduğu da bildirilmiştir.  Böylelikle de 30 yılı aşkın süredir çözülemeyen sorunlar, günümüz konjüktürü çerçevesinde yeniden gündeme gelmiş bulunmaktadır.

Fergana Vadisi İçin Değerlendirme

Fergana Vadisi zengin yer altı ve yerüstü kaynaklarına sahip bulunmaktadır. Yeraltı kaynakları olarak; petrol, kömür, doğal gaz, demir, bakır, cıva, gümüş, tuz, bizmut, boksit, antimon yatakları dikkat çekmektedir. Tarım ürünü olarak ise,başat ürün pamuk olup ipekçilik, çiçekçilik ve sebzecilik de yapılmaktadır. Söz konusu bu zenginlikler bölge devletleri arasında paylaşılmış durumdadır.

Görüldüğü üzere özellikle yer altı zenginlikleri ekonomik açıdan önemli olduğu kadar enerji-politik açıdan da son derece önemlidir. Zira Fergana Vadisinin yer altı kaynakları arasında önemli enerji kaynakları yer almaktadır. Ancak bu kaynaklar, siyasi bağlamda bölge ülkelerinin envanteri olarak ifade edilmektedirler.

Öte yandan bölge, coğrafi özellikleri bağlamında önemli bir geçiş bölgesidir. Bu durum ticaret açısından öne çıkan husus olmaktadır. Nitekim Fergana Vadisi, Tarihi İpek Yolu’nun geçiş güzergâhı üzerinde bulunmaktadır. Bir başka deyişle vadi, tarihsel olarak kervanlar için tercih edilen konaklama bölgeleri arasında yer almaktadır.

Günümüzde de “Tarihi İpek Yolu”nu canlandırma projesi olan “Modern İpek Yolu” (Kuşak Yol) Projesi içinde, yine geçiş bölgesi olarak Fergana Vadisi’nin yerini alacağı anlaşılmaktadır (Şekil 3). Şekil 3’den de hemen fark edildiği üzere Fergana Vadisi Modern İpek Yolu’nun ana arteri üzerinde bulunmaktadır. Bu hattın zaman içinde enerji kaynağı transportu için kullanım potansiyeli de bulunmaktadır.

Fergana Vadisi’nde bölgesel önemli bir sorun da “Sınır Aşan Sular” meselesidir Zira Orta Asya’nın en önemli nehirlerinden biri olan Seyhun (Sir-i Derya) nehrinin vadisi durumundadır. Suların adil paylaşımı ve sınırlar üzerinden açmaza düşmeden çözümlenmesi pek de kolay görülmemektedir.

Son olarak Nisan 2021 sonunda, su kaynaklarının kullanımı ve dağıtımı ile hidrolik güç kullanımı bağlamında çatışma çıkmıştır. Önce sınır polisleri üzerinden yaşanan çatışmalara silahlı kuvvetlerin de müdahil olmasıyla olaylar daha da büyüyerek her iki taraftan toplam 50’ye yakın kişi ölmüş, çok sayıda yaralanma yaşanmış ve binlerce kişinin bölgeden tahliye edilmesi söz konusu olmuştur. 29 Nisan 2021 tarihi itibariyle ise, şimdilik sükûnet sağlanmış görünmektedir. Burada tüm bu yaşanan olayların arkasında esas itibariyle enerji politik ve ekonomik çıkarların yer aldığı anlaşılmaktadır.

Sonuç

Fergana Vadisi, sahip olduğu stratejik konum nedeni ile tarih boyunca çoğu kez çatışmalara tanıklık etmiş ve çok defa sınır değişimleri arasında kalmış kritik bir bölge durumundadır. Günümüzde bu vadi, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan arasında paylaşılamayan bir karakter göstermektedir. Ancak burada şunu da belirtmek gerekir ki; bölge dışı aktörler de sorunlara müdahil olmaktadırlar. Burada özellikle Rusya, Çin ve ABD’den bahsedilebilir.

Rusya; Sovyetler Birliği döneminde üç bölge ülkesinin sınırlarının çizilmesinde yer almış ülke olarak, yaşanan sorunların alt yapısına olanak verecek biçimde bölgenin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır ve halen de etkinliğini devam ettirmek istemektedir. Çin, Kuşak-Yol projesi bağlamında bölgeyle yakından ilgilenmektedir. ABD ise, Orta Asya enerji kaynaklarını, Afganistan’ı işgal ettiği halde güvenli geçiş arterini oluşturmakta yeterli olamamıştır. Son olarak, Afganistan’dan çekilme söylemleri ifade edilirken Taciklerle anlaşması gündeme gelmiştir. Dolayısıyla enerji-politik manada farklı bir güzergâh arayışında olduğu söylenebilir. Yaşananlar, Orta Asya rezervlerinin Hint Okyanusu’na çıkışı için Fergana Vadisi ve/veya Keşmir bağlamında yeni bir güzergâh düşüncesinin gündeme taşınabileceğini düşündürmektedir.

Öte yandan Türkiye için de, bölge önem arz etmektedir. Fergana Vadisi “Kuşak-Yol” Projesinin (Türkiye’ye uzanan) Orta Koridoru üzerindeki önemli bir geçiş bölgesi olabilecek niteliğe sahiptir. Karabağ sorununun çözüme ulaşıyor olmasından sonra bu bölge Orta Koridor açısından çok daha öne çıkabilecektir.

Ayrıca, 2021 yılında Türk Konseyi (Türk Keneşi)’nin oluşması yönünde önemli gelişmeler yaşanmış ve yine yakın gelecekte daha da önemli gelişmeler yaşanabilmesinin söz konusu olabileceğinden bahsedilmektedir. Fergana bölgesinde yer alan üç Türk Devletinin arasında yaşananlar ise çekince oluşturmaktadır. Burada Türkiye, bölge sorunlarının çözülmesi ve/veya uzlaşımı için rol oynayabilecek bir ülke olabilir.

Bütün bu değerlendirmeler bağlamında, Fergana Vadisi’nde 30 yılı aşkın bir süredir devam edegelen bölgesel sorunların ekonomik ve enerji-politik olarak dahada  fazla önem kazanabileceği öngörülebilir. Böylece, Fergana Vadisi’nin  meselelerinin bölgesellikten öte, bölge dışı aktörlerin müdahil olmasıyla uluslararası karmaşık bir veçhe kazanması  çok mümkündür denebilir.

Öz olarak belirtmek gerekirse; Fergana Vadisi, sahip olduğu özel konjüktürel pozisyon ve stratejik nitelikler nedeniyle günümüzde potansiyel risk bölgesi olma karakterine sahip bulunmakta olup, yakın gelecekte gündemde daha çok yer alacakmış gibi görünmektedir.

Koç Topluluğu “Türkiye’nin En İyi İşyerleri” Listesinde Yine Zirvede

Koç Topluluğu, insan kaynakları alanındaki en saygın araştırmalarda lider konumunu pekiştirmeye devam ediyor. Dünyanın önde gelen insan kaynakları ve yönetim danışmanlığı şirketi Kincentric tarafından gerçekleştirilen `Kincentric Best Employers 2020` araştırmasına göre `Türkiye’nin En İyi İş Yeri` ödülünü almaya hak kazanan 24 şirketin 20’sini Koç Topluluğu şirketleri oluşturuyor.

Dünyanın önde gelen insan kaynakları ve yönetim danışmanlığı şirketi Kincentric tarafından 20 yılı aşkın süredir yapılan Kincentric Best Employers 2020 araştırmasında Koç Topluluğu’ndan20 şirket, “Türkiye’nin En İyi İşyeri” ödülüne layık görüldü. Türkiye’nin en geniş katılımlı işyeri araştırması olan listede, çalışanlarına en iyi iş yeri deneyimi ve çalışma ortamını sağlayan 24 şirket, `Türkiye’nin En İyi İşyeri` olmaya hak kazandı.

Koç Holding İnsan Kaynakları ve Endüstri İlişkileri Başkanı Özgür Burak Akkol, Türkiye’de en fazla istihdam sağlayan Koç Topluluğu’nun böylesine saygın bir araştırmada zirvedeki konumunu pekiştirmesinin önemine dikkat çekti. Koç Topluluğu olarak eşitlik, çeşitlilik, kapsayıcılık ve gelişim değerlerinin üzerine inşa ettikleri yenilikçi bir insan kaynakları perspektifiyle hareket ettiklerini belirten Özgür Burak Akkol, sözlerini şöyle sürdürdü: “Koç Topluluğu olarak son 5 yılda sürekli değişimi odağımıza alarak birçok öncü projeyi hayata geçirdiğimiz, yenilerinin de temellerini attığımız büyük bir kültürel dönüşüm yaşadık. Pandemi buradaki hızımızı daha da artırmamıza vesile oldu. Çalışma arkadaşlarımızın, bu dönemi kolay bir şekilde atlatmaları amacıyla onların sesini yakından sürekli olarak dinledik.

Yüzde 40 Büyüyen DemirDöküm Büyümeyi Sürdürmeyi Hedefliyor

DemirDöküm, pandemiye rağmen 2020’de büyümesini sürdürdü. Geçtiğimiz yılı yüzde 40büyüme ile kapattıklarını belirten DemirDöküm CEO’su Alper Avdel; “Pandemide ‘önce sağlık’ dedik. Çalışanlarımızın, iş ortaklarımızın ve müşterilerimizin sağlığını güvence altına alarak çalışmalarımızı aksatmadan sürdürdük. DemirDöküm olarak sektör ortalamasının üzerinde büyüyerek 2020’de ısıtma alanındaki etkinliğimizi daha da artırdık. Geleneksel iş kollarımızdaki önemli büyümenin yanında, kaskad, ısı pompası, VRF gibi yeni iş alanlarında büyüme rekorlarımızı tazeledik. 2021 yılı için hedefimiz,büyümemizi yükselen bir ivmeyle devam ettirmek” dedi.

Türkiye iklimlendirme sektörüne 67 yıldır öncülük eden DemirDöküm, 2020 yılı finansal sonuçlarını ve 2021 yılı hedeflerini açıkladı. 2020 yılında en büyük önceliklerinin çalışanların, iş ortaklarının, müşterilerin ve toplumun sağlığını korumak olduğunu belirten DemirDöküm CEO’su Alper Avdel; “Bu zorlu süreçte tek yürek halinde hareket ettik. Pandemiye rağmen tüm müşterilerimizin taleplerine en kısa sürede yanıt verdik. Geçen yıl çağrı merkezimiz üzerinden 3 milyon müşterimiz ile görüştük, tüm koşullara rağmen 1,1 milyon müşterimizin evine gittik, 3 milyon 600 bin km yol yaptık, binlerce keşif ve teknik hizmet talebini dijital ortamda çözdük. Bakım, keşif, yeni montaj gibi konularda herhangi bir mağduriyet yaşatmadık. İş ortaklarımızı desteklemek, tüketicilerimizin ürünlerimize daha kolay erişebilmelerini sağlamak için farklı program ve kampanyaları hayata geçirdik” dedi.

“MÜŞTERİ MEMNUNİYETİNDE REFERANS NOKTASIYIZ”

İklimlendirme sektörünün pandemi koşullarında diğer sektörlere kıyasla daha şanslı olduğunun altını çizen Avdel; “Kişisel temizlik ve evde kalma ihtiyacının artması, tüketicilerin iklimlendirme sektörü ürünlerine ilgisini de artırdı. Ürünlerimize talep hiç ortadan kalkmadı, sadece birkaç ay ötelendi. Vaillant Group Türkiye, başta DemirDöküm olmak üzere, tüm markalarıyla sektörde pozitif olarak ayrıştı. DemirDöküm olarak,ısıtmada sektörün üzerinde bir büyüme elde ettik. 2019’a kıyasla kombi satışlarımızı adetsel bazda yüzde 12arttırdık. Geçen yıla kıyasla toplam ciromuzu ise yüzde 40 arttırdık. 2020’de ürün gamımıza yeni Atron Condense kombilerimizi, yeni Kionserisi split klimalarımızı ve yerli yüksek kapasiteli yoğuşmalı kazanımız Maxi Premix’i ekledik. Satışlarımız panel radyatörde adetsel olarak yüzde 30, şofbende ise yüzde 5arttı. Geleneksel iş kollarımızın haricinde,kaskad, ısı pompası, VRF, valf kontrol cihazlarının satışında rekorumuzu kırmaya devam ettik. Yüksek kapasiteli kaskad ürünlerimizin satışını bir önceki yıla göre 2 kat artırdık. Soğutmada ise klima satışlarımız adetsel bazda yüzde 75 arttı. Bu başarılardan daha da önemlisi, yılı yüzde 90’ın üzerinde müşteri memnuniyetiyle tamamladık. DemirDöküm, müşteri memnuniyetinde ve satış sonrası hizmetlerde referans noktası olmaya devam ediyor” açıklamasını yaptı.

Kulübeler, Geri Dönüştürülmüş Plastiklerden Üretiliyor

Kimya sektörünün çatı kuruluşu İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB),sosyal sorumluluk kapsamında gerçekleştirilen “Yuvaya Dönüşen Plastikler” projesine destek olarak 69 adet kulübeyi bağışlıyor.

Sosyal sorumluluk projesi olarak 2014 yılında Plastik Sanayiciler Derneği (PAGDER) tarafından hayata geçirilen “Yuvaya Dönüşen Plastikler” projesi kapsamında, çevreye ve hayvan dostluğuna katkı sunmak, hayvan dostlarımızı gerek soğuk kış şartlarından korumak gerekse mutlu olacakları bir yuva sahibi olmalarını sağlamak amacıyla, PAGDER ile İKMİB arasında iş birliği gerçekleştirildi.

Yüzde 100 geri dönüştürülmüş plastik ile üretilen kulübeler ile sokakta yaşayan dostlarımızı sağlam ve sıcak yuvalarına kavuşturmayı hedefleyen projenin amacı aynı zamanda, kaynakların lüzumsuz kullanılmasını önlemek, atıkların kaynağında ayrıştırılması ile birlikte atık çöp miktarının azaltılmasını sağlamak ve değerlendirilebilir nitelikli atıkların geri dönüşüm yöntemleri ile hammadde olarak yeniden kullanılmasını sağlamak.

Oldukça anlamlı ve değerli bir proje kapsamında bir araya geldiklerini belirten TİM Başkanı İsmail Gülle, “Yuvaya Dönüşen Plastikler projesi ile atık plastikler, önce geri dönüşüme kazandırılarak ülkemize değer katıyor, ardından da sokak hayvanlarına yuva oluyor. Proje kapsamında bugüne kadar dağıtılan 2 bin 500 adet kulübe, 2 bin 500 sokak hayvanına sıcak bir yuva demek. Dış Ticaret Kompleksimiz, geniş ve yeşil arazisiyle pek çok sokak hayvanına ev sahipliği yapıyor.  Onlar da bu kurumun, bu kompleksin bir parçası. Bizler, halihazırda onların gerekli tüm ihtiyaçlarını karşılarken, sevgimizi de bir an olsun eksik etmiyoruz.  Bugün, kompleksimize kazandırılan 9 kulübe için, Adil Pelister Başkanımıza ve Selçuk Gülsün Başkan’a çok teşekkür ediyoruz. Bu 9 yuvayla beraber, küçük dostlarımız daha güvenli ve sıcak bir yuvaya kavuşmuş olacaklar” dedi.

Adil Pelister: “Bu projeye tüm birliklerimizin de katkı vermesini arzu ediyoruz”

Proje ile doğal kaynakları koruma, enerji tasarrufu sağlama, atık miktarını azaltma, geleceğe ve ekonomiye yatırım, geri dönüşümün katkıları konusunda toplumun bilinçlendirilmesi ve sokak hayvanlarının barınma sorununa çözüm bulunmasının hedeflendiğini söyleyen İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “Birliğimiz ve PAGDER arasında 2018-2021 yılları arasında Dünya Plastik Atlası, TPMag Projesi, Siperlik projesi, seminer ve eğitim gibi birçok konuda işbirliği yaptık. “Yuvaya Dönüşen Plastikler” projesi içinde 2020 ve 2021 yıllarında işbirliği yaparak destek oluyoruz.Söz konusu projeye bu zamana kadar sektörün önde gelen birçok firma ve kurumu sponsor olmuş. İKMİB olarak biz de 2020 yılında “Yalova Belediyesi Sokak Hayvanları Rehabilitasyon Merkezi” ve “Silivri Canları Yaşam Bahçesi”ne toplam 30 adet kulübe bağışladık. Bu yıl ise 39 adet plastik kulübeyi, Türkiye genelinde yer alan İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliğine 3’er adet olarak göndereceğiz. Bugün DTK bünyesinde yer alan İMMİB, İTKİB ve İİB Genel Sekreterliklerine 9 adet kulübemizi teslim ettik. Bununla birlikte EİB ve UİB Genel Sekreterliklerine de 3’er adet kulübemizin teslimatını gerçekleştirdik. Diğer genel sekreterliklere de yapacağımız gönderimlerimiz ile birlikte toplamda 69 kulübeyi bağışlayacağız. 69 adet kulübe yaklaşık 2 bin 760 kilo geri dönüştürülmüş plastikten üretildi. Sosyal sorumluluk olarak düşündüğümüz bu projeye tüm birliklerimizin de katkı vermesini arzu ediyoruz. Amacımız hem geri dönüşüm için bir bilinçlendirme oluşturmak hem de hayvan dostlarımıza sıcak bir yuva sağlamak” dedi.

Proje başından beri belediye ve gönüllü barınaklarına 2.500’den fazla kulübe bağışlandı

2014 yılında hayata geçirdikleri Yuvaya Dönüşen Plastikler projesi ile plastik atıkların çöpe atılmak yerine geri dönüştürülmesi konusunda farkındalığı arttırmayı hedeflediklerini belirten PAGDER Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Gülsün ise, “Projemizin en güzel tarafı ise geri dönüşüm bilincini arttırırken sokak hayvanlarına da yuva sağlıyor olmamız. Projemiz ilk gününden beri sponsorlarımızın destekleri ile büyümeye devam ediyor. Geldiğimiz noktada belediye ve gönüllü barınaklarına 2.500’den fazla kulübe bağışında bulunduk. Bugün de İKMİB işbirliği ile Dış Ticaret Kompleksi’nde yaşayan dostlarımıza sıcak bir yuva sağlıyor olmanın mutluluğu içerisindeyiz. Bu kapsamda göreve geldiği günden beri projemize destek olan İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Adil Pelister’e de teşekkür ediyorum” dedi.

İhracatta Havaya, İthalatta Denize Girdik

Yekaş Fides Global Lojistik Hava ve Deniz Taşımaları Koordinatörü Aykut Yeşileker, bu yılın ilk 2 ayında ihracat taşımacılığında hava yolu, ithalat taşımacılığında ise deniz yolu kullanımının arttığını belirtti.

TÜİK verilerine göre Ocak-Şubat 2021’de geçen yılın aynı aylarına kıyasla ithalat taşımacılığında deniz yolunun payının yüzde 50,9’dan 55,4’e çıktığını söyleyen Yeşileker, “İhracat taşımacılığında ise hava yolunun payı yüzde 7,8’den 8,1’e yükseldi”dedi.

Lojistik sektöründe yılın ilk iki ayında ihracatta hava yolu, ithalatta ise deniz yolu taşımacılığına ilgi arttı. TÜİK verilerine göre 2021 Ocak-Şubat aylarında önceki yılın aynı dönemine kıyasla ihracat yüzde 5,9 artarken hava yolu ile taşınan ihracat yükleri yüzde 4 artış gösterdi. Aynı dönemde ithalat artışı yüzde 1,4 olurken deniz yolu ile taşınan ithalat yükleri yüzde 9 arttı. Geçen yılın ilk iki ayında ihracat taşımalarının yüzde 7,8’inin hava yoluyla yapıldığını belirten Yeşileker, bu yılın ilk iki ayında bu rakamın yüzde 8,1’e çıktığına dikkati çekti.

Yeşileker, hava yolu ile ihracat taşımacılığındaki artışta Turkish Cargo’nun ihracatçılara sağladığı kolaylıkların da etkili olduğunu dile getirdi. Yeşileker, uluslararası deniz ve hava taşımacılığı operasyonlarında en kaliteli hizmeti en uygun maliyetle, tüm dünyayı kapsayan geniş bir acente ağı ile gerçekleştirdiklerini belirtti. Deniz yolu operasyonlarında limandan limana,limandan kapıya, kapıdan kapıya olarak tam konteyner ve parsiyel konteyner taşımacılığı yaptıklarını anlatan Yeşileker, hava yolunda ise tüm uluslararası havalimanlarından operasyonlar gerçekleştirebildiklerini sözlerine ekledi.

SİHA’ların Yeni Vurucu Gücü MAM-T, Göreve Hazır

Ülkemizin İnsansız Hava Araçları (İHA) filosunun vuruş gücü etkinliği görevini üstlenen Roketsan’ın, daha yüksek harp başlığı etkinliği ve daha uzun menzil ihtiyacını karşılamak amacıyla geliştirdiği MAM-T’nin ilk test atışları başarıyla gerçekleştirildi.

Yerli ve milli olarak geliştirilen ve ağırlık/etkinlik optimizasyonu yapılmış olan MAM-T, zırhlı ya da zırhsız araçlar, binalar ve su üstü hedeflerine karşı kullanılabiliyor. Küresel Konumlama ve Ataletsel Navigasyon Sistemleri (KKS/ANS) ile desteklenebilecek ara safha güdüm yeteneklerinin yanında, Blok-1 konfigürasyonunda hareketli ve sabit hedeflere karşı yüksek hassasiyet sağlayan mühimmat, yarı aktif lazer arayıcı başlığa da sahip. Farklı platformlara uyumlu geliştirilen ailenin yeni üyesi MAM- T; İHA’larda 30+ km, hafif taarruz uçaklarında 60 km ve savaş uçaklarında 80 km’den uzun menzil kabiliyeti ile ailenin oyun değiştirici kimliğini taşımaya devam edecek gözüküyor.

MAM-T mühimmatının Bayraktar AKINCI TİHA’dan ilk atış testine, projeye liderlik eden Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail DEMİR’in yanı sıra Roketsan Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk YİĞİT ile Roketsan Genel Müdürü Murat İKİNCİ katıldı. Atış faaliyeti Baykar Genel Müdürü Haluk BAYRAKTAR ve Baykar Teknoloji Lideri Selçuk BAYRAKTAR’ın ev sahipliğinde gerçekleştirildi.

Test atışları başarıyla tamamlanan MAM-T mühimmatı hakkında bilgi veren Roketsan Genel Müdürü Murat İKİNCİ, “Kısaca MAM olarak isimlendirdiğimiz Mini Akıllı Mühimmat ailemiz, geldiğimiz noktada dünyadaki muadillerinden çok daha önde bir konumda. İHA’larda görev süresini maksimuma çıkaran MAM ailemizin yeni üyesi MAM-T de yüksek harp başlığı kapasitesi ve yüksek menzil performansıyla, ülkemizin yeni tip İHA filosunu yine dünya standartlarının üzerinde bir etkinlik ve güce ulaştırmış olacak” dedi. İKİNCİ, şöyle devam etti: “Türkiye, yerli ve milli kaynaklarıyla, farklı görevleri icra edebilecek kabiliyetlerle donatarak son teknolojiyle geliştirdiği insansız hava araçlarında, bugün artık küresel bir güç olmuş durumda. Yakın tarihte Türk Silahlı Kuvvetlerimiz (TSK) tarafından kullanılmaya başlaması planlanan AKINCI İHA platformunun kabiliyetleriyle uyumlu olarak geliştirdiğimiz MAM-T, daha yüksek etkinlik ve daha uzun menzil performansıyla göreve hazır olduğunu kanıtladı.

Teslimatlar 2021 Yılında

İKİNCİ, “AKINCI İHA’nın 1. fazı için belirlenmiş olan teslimat takvimine paralel olarak, bu yılın içerisinde İHA ile beraber ilk mühimmat teslimatlarını yapmayı hedefliyoruz. Kalifikasyon ve diğer test faaliyetlerinin tamamlanmasının ardından, 2021’in ikinci yarısında tam kapasiteyle seri üretime geçmeyi öngörüyoruz” şeklinde konuştu.

TOMRA Sorting Geri Dönüşüm, Uzaktan Destek Hizmeti Sunuyor

TOMRA Sorting Geri Dönüşüm, TOMRA’nın küresel çapta daha hızlı ve daha etkili müşteri desteği sunmasını sağlayan ve makinelerinin hizmet süresini en üst düzeye çıkarmaya yardımcı olan yeni uzaktan destek aracı, TOMRA Care Görüntülü Asistan’ı hizmete sundu. TOMRA Care Görüntülü Asistan, TOMRA uzmanlarını “sanal olarak” müşterinin makinesinin yanında konumlandırarak sorunları uzaktan çözmesini sağlıyor. Bu araç, yüz yüze ziyaret gerekliliğini önemli ölçüde azaltıyor ve müşteriye sunulan hizmeti arttırıyor.

Müşterilerin teknisyenlerini veya TOMRA’nın saha bakım mühendislerini, belirli uygulamalarda veya teknik raporlarda TOMRA’nın uzmanlarıyla buluşturan bu uygulama, çeşitli konuların hızlı bir şekilde çözülmesi için kullanılıyor.

TOMRA Sorting Geri Dönüşüm Servis Müdürü Peter Geisler, konuyla ilgili olarak; “TOMRA Care Görüntülü Asistan uygulaması, müşterilerimize, bizzat sahada bulunması gerekmeyen uzman mühendislerimize erişim imkanı sunuyor. Uygulamanın kullanımı oldukça kolay ve kamerası bulunan cep telefonu dışında hiçbir cihaza gerek yok. Müşterimiz mesaj, e-posta veya telefon ile destek istediğinde, uzmanlarımız oturumu başlatmak için bir davet gönderiyor. Uygulama açıldığında müşterimiz, çözüme kavuşturmak istediği konu hakkında kendisine yardımcı olacak en uygun TOMRA uzmanıyla telefonla bağlanıyor.  Bağlantı kurulduğunda, müşterimiz ile TOMRA uzmanı sesli ve görüntülü olarak iletişime geçiyor” şeklinde açıklıyor.

Yenilenebilir Enerji En Yüksek Payına 2021’de Ulaşacak

Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) tarafından düzenlenen, “Dünyada ve Türkiye’de Yenilenebilir Enerjinin Bugünü ve Yarını” başlıklı webinar, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Dr. Fatih Birol’un katılımlarıyla gerçekleşti.

Çevrimiçi yapılan toplantıda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji üretiminde önemli bir büyüme kaydettiği, önümüzdeki 5 yılda dünyada yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımların 2 kat artmasının beklendiği dile getirildi. Yenilenebilir enerjinin bu yılsonunda yüzde 7’lik beklentinin çok üzerinde büyüyerek yüzde 18’e dayanacağı belirtildi.

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi (MDBF) Dekan Yardımcısı Selmiye Alkan Gürsel moderatörlüğünde düzenlenen webinarın açış konuşmasını yapan Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, “Pandemi sürecinden geçtiğimiz bu zorlu dönemde, yine online olarak bir araya geliyoruz. Bilimin ışığında, bu günleri de en kısa zamanda atlatacağımıza inanıyorum. Bilimsel yaklaşımlar ve teknoloji, enerji sektörünün hem bugününe hem de geleceğine hazırlanmak için elimizdeki en önemli araçlar” dedi.

Türkiye’nin enerji sektöründe pek çok alanda büyük adımlar attığını söyleyen Güler Sabancı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Enerji arz güvenliği ve çeşitlendirmesi, enerjide ithalat yoğunluğunun azaltılması, piyasaların daha rekabetçi konuma gelmesine yönelik çalışmalar, enerji arz-talep zincirinde verimliliğin artırılması, enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve yaygınlaşması gibi birbirlerini tamamlayan pek çok konuda, önemli gelişmelerin devam edeceğini görüyoruz. Türkiye yenilenebilir enerjiden elektrik üretiminde önemli bir büyüme kaydetti.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Dr. Fatih Birol konuşmasında 2020 yılında salgının birçok olumsuz etkisi olduğunu hatırlatarak 2021 yılına ilişkin önemli değerlendirmeler paylaştı: “Pandeminin en büyük etkisi insan sağlığına olan olumsuz etkisi elbette. Ama aynı zamanda dünya ekonomisinde çok büyük düşüş gördük. Hemen her ülke bu ekonomik buhrandan payını aldı. 2021 yılında ise ekonomik beklentiler pozitife döndü. İnsanların salgına karşı, iklim değişikliğine, temiz ve sürdürülebilir enerjiye doğru yönelimin artacağı beklentisi oluştu.

Webinar’ın Onur Konuğu olan T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, küresel ekonominin Covid-19 salgınının gölgesinde ciddi bir darboğazdan geçtiğini belirterek “Böylesine bir hercümercin içinde büyüyerek çıkan nadir sektörlerden biri yenilenebilir enerji oldu. Yenilenebilir enerji sektörü Covid-19 krizini alt etti desek çok da yanlış bir değerlendirme yapmış olmayız. Sektör, krizin yarattığı olumsuzluklara karşı bir nevi antikor geliştirdi” dedi.

Kömüre Bağlı Enerji Üretimine Son Veriliyor

ABD’nin ev sahipliğinde 40 ülke liderinin katıldığı çevrimiçi İklim Zirvesi’nde konuşan dünyanın farklı ülkelerinden liderler, “karbon nötr” olma hedefinin önemini vurguladı.

Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in, zirvedeki konuşmasında, ABD Başkanı Joe Biden’a, ülkesini Paris İklim Anlaşmasını yeniden taraf haline getirdiği ve İklim Zirvesi’ni düzenleyerek bu alanda liderlik etme iradesini ortaya koyduğu için teşekkür etti. Güney Kore’nin, Kovid-19 salgının yarattığı zorluklara rağmen geçen yıl, 2050’de karbon nötr olma hedefini ortaya koyduğunu anımsatan Devlet Başkanı Moon, bu hedefe ulaşmak için detaylı senaryolar üzerinde çalıştıklarını belirtti.

Karbon nötr olma doğrultusunda tüm ülkelerin kömüre dayalı enerji üretimine son vermesinin hayati önemde olduğunu vurgulayan Moon, “Biz Güney Kore olarak, Kore şirketlerinin yurt dışında kurduğu kömür bazlı elektrik santrallerini için kamu teşviklerine son veriyoruz. Göreve geldiğimizden bu yana yurt içinde hiçbir kömür santralinin kurulmasına izin vermedik, mevcut eski tesislerin zamanından önce kapatılmasını sağladık. Bu yolla enerji üretiminde kömüre bağlılığımızı büyük ölçüde azaltmayı başardık” dedi.

Kömür yerine güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesine öncelik verilmesi gerektiğine dikkati çeken Moon, “Ancak gelişmekte olan ülkeler kömüre bağımlılıktan kurtulmakta zorlanabilirler. Bu yüzden onlara gerekli destek sağlanmalı, böyle bir adımın sektörlere, işletmelere ve istihdama verebileceği zarara karşı tedbirler alınmalı. Biz ülke içinde ve dışında bu türden girişimlere finans desteği sağlamayı sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.

Avustralya Başbakanı Scott Morrison da zirvedeki konuşmasında, ülkesinin halihazırda Paris Anlaşması’ndaki taahhütlerini yerine getirme yolunda olduğunu ve Glasgow’da yapılacak yeni iklim toplantısına kadar uzun vadeli emisyon azaltma hedeflerini güncelleyeceklerini ifade etti.

Avustralya’da yenilenebilir teknolojileri kullanma oranının dünya ortalamasına kıyasla kişi başına 10 fazla olduğuna dikkati çeken Morrison, “Avustralya için karbon nötr olma meselesinde ‘acaba’ ve hatta ‘ne zaman’ sorusu mevzubahis değildir. ‘Nasıl’ sorusu daha önemlidir. Bu yüzden Teknoloji Yatırım Yol Haritası inisiyatifi ile teknolojik çözümlere yatırım yapıyoruz. Temiz hidrojen, çevreyle uyumlu çelik üretimi, enerji depolama ve karbon tutma gibi alanlara 20 milyar dolar yatırım yaparak bunları ticari bakımdan karlı hale getirmeye çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde bu alanlara 80 milyar dolar yatırım gelmesini bekliyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Avustralya’da temiz hidrojen enerjisini üretiminde dünyaya öncü olmayı hedeflediğini vurgulayan Morrison şunları kaydetti: “Sayın Başkan ABD’de sizin Silikon Vadi’niz var, biz ise Avustralya’da hidrojen vadileri yaratma yolundayız. Ulaştırma sektörümüzü, madencilik ve yeraltı kaynakları sektörümüzü, imalatımızı ve enerji üretimimizi dönüştürmeyi hedefliyoruz. Gelecek kuşaklar bizi ne söylediğimizle değil ne yaptığımızla yargılayacak, Avustralya bu anlamda sözüne güvenilir bir ülke olacaktır.

Teknoloji transferi

Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina ise iklim değişikliği ile mücadelede 4 unsurun altını çizdi.

Hasina, ilk olarak, gelişmiş ülkelerin küresel sıcaklık artışını 1,5°C’de tutmak için karbon salımını azaltması gerektiğini vurguladı.

İkinci olarak, iklim değişikliğine uyum ve karbon salımın azaltılması konusunda yılda 100 milyar dolar mali kaynak sağlanmaması gerektiğini belirten Hasina, ayrıca uluslararası finans kurumlarının ve özel sektörün iklim değişikliği ile mücadelede kapsamında, “ayrıcalıklı iklim finansman planları” geliştirmeleri gerektiğini vurguladı.

Yeşil kalkınma çağrısı

Endonezya Devlet Başkanı Joko Widododa, ülkesinin iklim değişikliği ile mücadelede kararlı olduğunu belirterek, mücadelenin Endonezya ulusal çıkarına olduğunu vurguladı. Ülkesindeki ormansızlaşma oranının son 20 yılın en düşük seviyesinde olduğuna dikkati çeken Devlet Başkanı Widodo, gelişmiş ülkelerin mücadelede kararlı ve inandırıcı olmasının gerekli olduğunu ifade etti.

Dünyaya “yeşil kalkınma” çağrısında bulunan Widodo, Paris Anlaşması’nda belirlenen hedeflere ulaşılması için uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi çağrısında bulundu.

İklim finansmanında destek

Dünyanın ender “karbon nötr” ülkelerinden biri olan ve bu ilkeyi anayasasına koyan Butan’ın Başbakanı Lotay Tshering de iklim değişikliği ile mücadelede gelişmiş ülkelerin öncülüğünde 2030 yılı hedeflerine ulaşılması için daha iddialı ve kararlı adımlar atılması gerektiğinin altını çizdi. Tshering, iklim finansmanı için yıllık 100 milyar dolar yatırım yapılmasının kritik öneme sahip olduğunu belirtti.

2021 Türkiye Kimya Sektör Şurası’nda Geleceğin Kimya Stratejisi Ele Alındı

Kimya Sektör Platformu (KSP) tarafından düzenlenen ve İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin (İKMİB) dönem başkanlığında gerçekleştirilen “2021 Türkiye Kimya Sektör Şurası”, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Ticaret Bakanı, kamu, özel sektör, dernek ve STK temsilcileri ile üniversitelerden akademisyenlerin katılımı ile dijital olarak gerçekleştirildi. 1500’den fazla kişi tarafından takip edildi.

İki gün boyunca16 alt sektörde yaklaşık 70 bin çeşit mamulü platform çatısı altında toplayan kimya sektöründe birçok önemli konu masaya yatırıldı. Sektördeki gelişmelerin, beklenti ve hedeflerin konuşulduğu 2021 Türkiye Kimya Sektör Şurası’nda kimyanın ekonomi, ticaret ve insan hayatı için stratejik önemi vurgulandı. Dünyanın tüm lokomotif sektörlerine hammadde ve yarı mamul üreten kimya sektörünün, sanayide kilit rol oynadığı ve Türkiye’nin gelecek projeksiyonunda devlet politikası olarak ele alınması gerektiği dile getirildi. Kimya Sektör Platformu ve İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “Kimya sektörünün tüm paydaşları olarak, başta devletimizin verdiği destek ve teşvikler ile kamu-üniversite-özel sektör birlikteliğinin gücüyle ‘Ulusal Kimya Ajansı’ kurulmasını hedefliyoruz. Kimya Teknoloji Merkezi ve Ulusal Kimya Ajansı ile Türk kimya sektörünün yüksek katma değer yaratmada bir üst lige çıkacağını düşünüyoruz” dedi.

Bu yıl düzenlenen 2021 Türkiye Kimya Sektör Şurası’na T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, T.C. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, Kimya Sektör Platformu (KSP) Başkanı ve İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, T.C. Ticaret Bakan Yardımcısı Rıza Tuna Turagay ve T.C. Ticaret Bakan Yardımcısı Gonca Yılmaz Baturbaşta olmak üzere sektörün önde gelen temsilcileri katıldı.

2021 Türkiye Kimya Sektör Şurası’nın kapanışında konuşan Kimya Sektör Platformu (KSP) Başkanı ve İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “İki gün boyunca çok değerli katılımcılarımızla, panelistlerimizle çok önemli konulara değinildi. Sektörümüzde büyük ölçekli yatırım ihtiyacından bu yönde verilmesi gereken destek ve teşviklere, finansmana ulaşımın kolaylaştırılmasından lojistik ve tedarik konusuna, dijitalleşme yolculuğundan Gümrük Birliği revizyonu ve dış ticarete yansımasına, Avrupa Yeşil Mutabakatı’ndan döngüsel ekonomiye, sanayi-üniversite iş birliği ile beraber kimya sektöründe sürdürülebilirliğin yönetimini kıymetli uzmanlarımızla birlikte değerlendirdik. Şirket sermayelerinin artırılması, güven ortamının sağlanması, öngörülebilirliğin netleşmesi, entegre tesislerin kurulması gerektiği, özellikle son 10 yıldır yapılması beklenen petrokimya yatırımlarının hayata geçirilmesi gerektiği bununla ilgili belki de Petrokimya Girişim Gurubu kurulabileceği konuları gündeme getirildi. İlaçta yerlileşmenin önemi ve gerekliliği, özellikle TİTCK kurumuna yapılan 2600’e yakın ilaç üretim başvurusunda lisans verilmediği konusunda talepler oldu. Stratejik yatırımların desteklenmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi, istihdamın korunması, nitelikli personel ihtiyacının karşılanması gerekliliği dile getirildi” dedi.

Avrupa Yeşil Mutabakatı, sınırda karbon düzenlemesi, sürdürülebilirlik iklim yasası, sürdürülebilirlik için kimyasallar stratejisi ve özellikle REACH 2.0 ile ilgili çalışmaların Avrupa’da başladığını gördüklerini ifade eden Pelister, “Yeşil mutabakat, sürdürülebilirlik, yatırımlar gibi aslında her konunun ayrı bir Şura yapılacak nitelikte öneme sahip olduğunu görüyoruz. Kimya sektörümüzün önünde çok yol var. Dolayısıyla Bakanlıklarımızla daha entegre biçimde çalışabilmek için Sanayi Bakanlığımızın içinde kimya ile ilgili bir genel müdürlük veya genel müdür yardımcılığının tahsis edilmiş olması kimya sektörümüzün önümüzdeki yıllarda, yapacağı projelerde daha aktif olmasını sağlayacaktır. Özellikle Kimya Sektör Platformu olarak dile getirdiğimiz önerimiz Ulusal Kimya Ajansı’nın kurulması çok önem arz ediyor. Kimya sektörünün tüm paydaşları olarak, başta devletimizin verdiği destek ve teşvikler ile kamu-üniversite-özel sektör birlikteliğinin gücüyle ‘Ulusal Kimya Ajansı’ kurulmasını hedefliyoruz. Kimya Teknoloji Merkezi ve Ulusal Kimya Ajansı ile Türk kimya sektörünün yüksek katma değer yaratmada bir üst lige çıkacağını düşünüyoruz. Mümkünse Kimya Teknoloji Vadisi kurulması da sektörümüzün geleceği için önemli bir gelişme olacaktır” değerlendirmesini yaptı.

Airbus, Fujitsu ve Thales UK, Birlikte Çalışacak

Airbus, Fujitsu ve Thales UK, Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı’nın (MOD) LE TacCIS olarak bilinen  Kara Çevre Taktik İletişim ve Bilgi Sistemleri ve yaklaşan Sistem Entegratörü (SI) üzerinde işbirliği içinde çalışmak üzere bir mutabakat anlaşması (MOU) imzaladı.

Mutabakat Anlaşmasının imzasını takiben, ortaklar ICELUS adı altında bir ekip oluşturdular ve   savunma iletişim ağları konusunda benzersiz bir uzmanlığa sahip Airbus ekip yöneticiliği görevini üstlendi. ICELUS, Birleşik Krallık merkezli bir savunma sanayi üssü olarak çalışırken ICELUS  son kullanıcıya operasyonel etkinlik ve bilgi avantajı sağlayan bir yaklaşım ile öncü bir değişim sunacak. Üç ortak, bu ana program için yetenekler ve rekabetçilik açısından mümkün olan en iyi önerileri ortaya koymak için kendi benzersiz uzmanlıkların ve çözümlerin nasıl birleştirilebileceğini ortaklaşa keşfedebilecekler.

ICELUS, uygulamalar, altyapılar ve ağlar için ürün ve hizmetlerin tasarımına ve entegrasyonuna liderlik etmek için LE TacCIS Sistem Entegratörü’ne  (SI) odaklanacak. LE TacCIS Sistem Entegratörü ile 2023/2024 tarihine kadar sözleşmenin gerçekleştirilmesi bekleniyor. LE TacCIS programı, çevik  İletişim Bilgi Sistemleri (CIS)  verilerine dayalı ve zamanında karar alma araçlarını sağlayarak kara ortamında yeni nesil taktik askeri iletişimleri sunmayı amaçlayan çok sayıda alt program ve projeden oluşuyor.

LE TacCIS, sıkışık ve çekişmeli bir siber savaş alanında güvenli bir şekilde çalışabilecek  şekilde tasarlanmıştır. Siber saldırı durumunda ölçülü olarak daralacak ve yeni bir saldırı karşısında yeniden canlanarak Temel Komuta ve Kontrol (C2) hizmetlerini ve yeteneklerini sağlamaya devam edecek.

Yüksek Talep Güçlü Markayla Buluşuyor

Bosch Elektrikli El Aletleri, 2020 ticari yılında 190’dan fazla ülkede 5,1 milyar Euro satış gerçekleştirdi. Kur etkilerine göre ayarlanan rakam, bir önceki yıla göre yüzde dokuz oranında (nominal olarak yüzde altı) büyüme anlamına geliyor. Bosch Elektrikli El Aletleri Başkanı Henk Becker, “Salgın nedeniyle 2020 yılında çok dinamik bir ortamda rekor ciro elde ettik. Bunu öncelikle kullanıcı ve müşterilerimizin bize olan güvenine ve çalışanlarımızın bağlılığına borçluyuz” diyor. Şirket, beklenenden çok daha iyi gelişim gösterdi. İlkbaharda satışlarda yaşanan sert düşüşten sonra, Kovid-19 salgınının ardından değişen satın alma davranışlarından dolayı sektör, yılın ikinci yarısında talepte önemli bir artış yaşadı.

Yaklaşık 30 satış organizasyonunda çift haneli ciro artışı

Şirket, 2020’de yaklaşık 30 satış organizasyonunda satışları çift haneli sayılara yükseltti. Şirket, döviz kuru etkilerini ayarladıktan sonra genel olarak satışlarda Avrupa için yüzde 13 artış bildirdi. Bosch Elektrikli El Aletleri, Kuzey Amerika’da yüzde 10, Latin Amerika’da ise yüzde 31 ciro artışı elde etti. Gerileme gösteren tek bölge Asya-Pasifik oldu. Burada satışlar, bir önceki yılın seviyesinin yaklaşık yüzde sekiz altında kaldı. Bu, diğer bölgelere göre çok daha uzun ve daha büyük salgın kısıtlamaların neden olduğu sınırlamalardan kaynaklandı. Bundan özellikle Hindistan ve ASEAN bölgesi etkilendi. Bosch Elektrikli El Aletleri’nin bulunduğu pazarlar, 2020’de küresel olarak yüzde beş büyüdü. Böylece şirket, bildirilen satış büyümesinin bir sonucu olarak ek pazar payı elde edebildi.

Büyüme faktörleri: Yenilikler, çok kanallı strateji ve güçlü marka

Genel olarak başarılı geçen 2020 yılının nedenleri çok çeşitli olsa da üç ana faktöre bağ-lanabilir: Kullanıcı odaklı yenilikçi ürün, hedef kitleye uygun çok kanallı strateji, tutarlı marka yönetimi ve Bosch markasının konumlandırılması. Kovid-19 salgınından çok önce Bosch Elektrikli El Aletleri, çevik bir kurulumla tüm değer zinciri boyunca faaliyetlerini tutarlı bir şekilde kullanıcıların ihtiyaçlarına göre düzenledi. Becker, “Çeviklik konusunu çok erken bir zamanda tutarlı bir şekilde ele aldık. Sprint’lerdeki kısa döngülü, yinelemeli çalışma gibi temel ilkeler bizde her gün yaşanır ve geliştirilir” sözleriyle özetliyor. Yeniliklerin çıkış noktası, her zaman kullanıcıların erken ve kalıcı katılımıdır. Böylece çok dinamik ortamda bile, 100’den fazla yeni ürünü başarıyla piyasaya sürmek mümkün oldu. Geçtiğimiz yılın en önemli özelliklerinden biri akülü ürünlerdeki portfolyonun genişletilmesiydi. Örneğin, profesyonel kullanıcılar için ürün yelpazesi 30’un üzerinde yeni aleti içerecek şekilde genişletildi. Daha önce güç kaynakları için ayrılmış olan performans boyutlarına ulaşan Biturbo aletler ise özellikle dikkat çeki-yor. Bu yeni aletlerden biri de  Bosch akülü gönyeli kesme testeresi olan GCM 18V-305 GDC Professional ürünüdür. Ev ve bahçe alanındaki yenilikçi ürünlerin başarı öyküsü, ev ve bahçe kullanıcılarının segmentlerinde de devam etti. Örneğin Atino ile, duvardaki nesnelerin ikinci bir kişinin yardımı olmadan uygun şekilde hizalanabildiği ve takılabildiği entegre bir şerit metreye sahip bir çizgi lazeri mevcut. Sadece 430 gram ağırlığındaki son derece kompakt, akülü basınçlı hava pompası EasyPump da aynı derecede konforlu. Ko-numdan bağımsız olarak ve istenen lastik basıncı için otomatik durdurma işlevi ile farklı lastiklerin veya topların şişirilmesini sağlıyor.