29.9 C
İstanbul
Perşembe, Ağustos 7, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 27

ABD’nin ‘TESLA’sı, Türkiye’nin ‘TOGG’u

Türkiye’nin Otomobil Girişim Grubundan güzel haberler alıyoruz. Bu yılın sonunda üretim bandından ilk elektrikli C segment SUV araç inecek ve 2023 yılının ilk çeyreğinde ise akıllı araçlar satışa çıkacak.

Yarının teknolojileri kullanılarak geliştirilen araçlar, küresel anlamda bir rekabete göre hazır şekilde satışa çıkarılacak.

Milli aracımızın yüzde 51’lik kısmının yerli olması sonucu ortaya çıkan fikri mülkiyet Türkiye’yi özgür kılacaktır.

Uzun zaman önce prototiplerin testleri art arda yapılmaya başlandı ve Türkiye’de üretilen prototip ile İstanbul Park’ta 100 kilometre 4,8 saniyede yakalandı.

Özgün, yerli ve milli otomobilimiz ile alakalı verilen sözlerin tek tek yerine getirildiğine şahit oluyoruz. Ülkemizde olmayan teknolojileri mecburen ithal etmek zorunda kalıyoruz. Bu duruma rağmen yüzde 51 hedefini tutturmak adına yerli teknoloji çalışmalarımızda takdir edilmelidir.

Tüm dünya ülkeleri elektrikli araçların üretiminde batarya sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. Büyük değişim yaşanıyor ve hedef 2030 olarak seslendiriliyor. 

Son yıllarda elektrikli araçların en önemli parçası olan bataryalar konusunda büyük projeler üretilmeye başlandı. Manganez, lityum ve kobalt madenlerine sahip olmadan elektrikli araç konusunda söz sahibi olmak neredeyse imkansız hale gelmektedir. Bu madenlerin rafine kapasitesinin yüzde 90’ının Çin’de olması ise devletlerin devletlerle olan ilişkilerini de şekillendirmektedir. Madenin nerede olduğu kim tarafından çıkarıldığı önem arz etse de esas önemli olan madenin hangi ülkede işlendiğidir.

Hükümetler, maden kanunları çıkararak, batarya konusunda başarı yakalamak için büyük çalışmalar yapmaktadır.  Ülkemizde de maden arama çalışmaları ve teknolojik hamleler ümit vericidir. TOGG Akıllı ve Hızlı Şarj Çözümleri A.Ş. isimli şirketin kuruluşu da bu duruma bir referanstır.

Devletlerin desteğini almadan yeni teknolojik hamlelerin başarılı olmayacağı da kesin olarak gözükmektedir. 

ABD hükümetinden yarım milyar dolar destek alan Tesla’nın başarı hikayesi vardır. 

Sabancı Holding’de özel bir toplantıda görüşme gerçekleştirdiğim TOGG CEO’su Gürcan Karakaş’a, Devletimizin ve özel sektörün desteği ile TOGG’un başarıyı küresel olarak Tesla örneğinde olduğu gibi yakalayabilmesinin mümkün olup olmadığını sordum.

Dünyada kuralların değiştiğini ve bu sebeple TOGG olarak olaya bütünsel baktıklarını belirten Gürcan Karakaş, hükümet desteği ile TESLA nasıl bir başarı hikayesi yakaladıysa, TOGG’un da verilen desteklerle başarıyı yakalayacağını söyledi.

Enerji ve gıdada küresel kriz kapıda Acil önlem almalıyız

Sevgili Bir Portre okurları, yeni bir sayıda daha sizlerle beraber olmanın haklı gururunu yaşıyorum.

Küresel Kriz büyüyor.

Pandemi ile başlayan küresel musibet üç alanda krizleşmeye doğru hızla ilerliyor.

1-Enerji Krizi,

2-Gıda Krizi,

3-Finansal Kriz…

Öncelikle, Pandemi’nin zemin hazırlama görevini bihakkın ifa ettiğini ve artık kanıksanıp insanların pandemiyi rutinleştirdiğini,

Şimdiyse, bu krizlerin daha öne çıkarak, insanlar nezdinde daha belirleyici hale geldiğini belirtmeliyim.

Pandemi ise eğer ihtiyaç duyulursa; zaman zaman farklı isimlerdeki varyantlarla katalizör görevi yapacak.

Pandemik süreç, gelişmiş/başat ve küresel ekonomik gidişatı belirleyen lokomotif ülkelerde, (G7/G20 ülkeleri) enflasyonist etkiyi artırdı ve “geçici” diye söylenen bu durumun “geçici” olmadığı kesinleşti.

Enflasyonist etkiyse, yukarıda söylediğim üç krizi tetikledi.

Bu üç kalem, öyle önemli ve iç içe bir olgu ki; biri birinden beslenen, birbirini tetikleyen ve kriz sarmalına dönüşebilecek önem ve özellikte unsurlar.

Basite indirgeyerek bakalım,

Enerji dediğimizde, “petrol/doğalgaz ve elektrik” akla gelmektedir.

Bu üçünün bile kendi içinde birbirine bağımlı olduğunu, birindeki aksamanın diğerini doğrudan etkilediğini de unutmayalım.

Mesela bir ülkede elektrik kesintileri başlasa,

Doğalgaz arz/sevk ve erişiminde bir aksama olsa;

Sanayide/üretimde aksama olur mu?

Olur.

Gıda ürünlerinin tüketiciye ulaşımı aksar mı?

Aksar.

Ekonomide durgunluk vb. gibi sıkıntıya sebebiyet verir mi?

Verir.

Mesela ihracat kesintiye uğrar, ithalatla sağlanan hammaddeye erişim zorlaşır ve hatta ülkelerin temel tüketim malları tedariki bile sıkıntıya girer.

Bu ise ülke ekonomilerine öngörülemez yükler getirir.

Keza Gıda Krizi,

Ekonomileri doğrudan etkileyeceği gibi; ülke halklarında sosyal çalkantıları da doğurabilme risk ve kabiliyetine sahiptir.

Hakeza Finansal Kriz,

Kurlardaki öngörülmezlik, alım gücünün düşmesi, finansal sistemlere güvensizlik, ülke borsalarındaki çöküşler vb. gibi istenmeyen durumlar birbiri peşine gelir.

Bu üç krizden ekonomik boyutlu olan, “küresel enflasyon” şeklinde kendini gösteriyor ve her geçen gün daha çok hissediliyor.

Şimdi ise,

ABD-Çin ve Rusya-Ukrayna gerginliğinin de etkisiyle enerji krizi de eklendi.

Bu sene içerisinde küresel ölçekte ve dolar bazlı olarak, enerjide %50’ye yakın fiyat artışları olacağı düşüncesindeyim.

Bunun ise arz ve erişim odaklı sorunlara yol açacağını,

Enerji sıkıntısına sebebiyet vereceğini,

Özellikle de, “yedekleme/depolama/rezerv” sorunu olan ve enerjide dışa bağımlı gelişmekte olan ülkeleri derinden etkileyeceği endişesindeyim.

Dünya, şuanda çok önemli bir üç yıla girdi.

Bu üç krizin sarmala dönüşeceği bir üç yıl…

Bence, bu durum “Kontrollü Küresel Kaos”un, planlanan bir parçasıdır.

Son iki yazımda Rusya-Ukrayna gerginliğinin hacim ve etki bakımından büyüklüğünden dem vurduğumu söyleyebilirsiniz.

Evet, söyledim,

Çünkü birbiri ile bağlantılı ve çelişen bir durum yok.

Öyle ki; yerkürede olan herhangi bir olay tesadüfî değildir ve biri diğeriyle mutlak bağlantılı,

Biri birinin sebebi/tetikleyicisi/sonucu veya tamamlayıcısı gibidir.

Böyle bakıp/görüp, entegre bir düşünceyle bakmazsak; doğru analiz yapamaz ve sağlıklı sonuç çıkartamayız.

Tam bu noktada,

Rusya-Ukrayna gerginliği ve muhtemel bir savaş da, bu üç krizi tetikleyecek ve küresel hale getirecek en önemli etkenlerden birisidir.

Daha önemlisi ise,

Bu üç krizin ülkelerde,

Özellikle kırılgan ekonomili/dışa bağımlı ve öz yeterliliği zayıf gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde,

Çok önemli, tehlikeli, yönetimleri ve hatta yönetim sistemlerini değiştirebilecek sosyal çalkantı/iç kargaşa/korku ve endişe içerikli olaylara sebep olabilme riskiyle karşı karşıya olmamızdır.

Ki bu noktada, kıtlık/yokluk/açık ve korku ile halklarda oluşacak sürü psikolojisinin nelere mal olabileceğini ve hangi boyutlara ulaşabilirliğini söylemek bile istemiyorum!..

Üç kriz ve Türkiye bağlamında değerlendirme yaparsak;

Öncelikle şunu belirteyim.

Bu kriz Türkiye’den başlamadı ve Türkiye başlatmadı.

Yani bu noktadan hareketle bir siyaset yapmanın, politizasyona girmenin, iktidarı sorumlu tutmaya çalışmanın filan hiçbir gereği yok.

Bu, sadece, bizi önlemler bağlamında geciktirir ve daha zor duruma sokar.

Çünkü işin esası ve bu küresel planların çıkış noktası iktidarın filan çok ötesinde,

“Küresel Yapıcılar” tarafından oluşturulan bir süreçtir.

Peki, iktidarın eksikleri yok mu derseniz; olabilir, vardır.

Ama geldiğimiz nokta “sen-ben/iktidar-muhalefet/iyi yönetim-kötü yönetim” gibi, iç siyasi saiklerle konuşma vakti değildir.

Gelen kriz herkesi/hepimizi/topyekün halkı etkileyecek,

Önlem alınmazsa, o-bu-şu/iktidar/muhalefet demeden buldozer gibi kürüyüp gidecektir.

Ne yapabiliriz/Ne yapmalıyız?

Önceki birkaç yazımda vurguladığım gibi;

Depolama/yedekleme/rezerv etme hususlarına acilen/behemahal ve ivedilikle başlamalıyız.

Bunlar; Ulusal gıda ve enerji rezervidir. Aksi takdirde, sadece bu iki kalemde değil; ekonomik/finansal alanda da sıkıntı/kriz baş gösterir.

Kaldı ki ve ne yazık ki;

Enerjide dışa bağımlıyız,

Kırılgan bir ekonomiye sahibiz ve küresel etkiler katlamalı şekilde yansıyor.

Gıda’da bile öz yeterlik konusunda, bazı ana ürünlerde ithalatçı durumdayız.

Hal böyleyken,

Küresel kriz her ülke ve her sektöre yayılırken,

Ve “acil rezerv” için, enerji ve gıda konusunda henüz erişebilirlik/temin edebilirlik imkanı varken;

Büyük resme,

Olandan ziyade, gelmekte olan daha büyük krize odaklanıp,

Sadece yapılması gerekenleri yapmamız gerekmektedir.

Bu lüzumludur demiyorum; elzemdir/acildir/lüzumlunun da bir adım ötesidir.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.

Kazakistan & Ukrayna’da Enerji Politik Bağlantı

Kazakistan ve Ukrayna’nın, son dönemlerde (farklı şekillerde de olsa) önemli ölçüde dünya gündemine geldikleri bir vakıadır. Bilindiği üzere, biri Orta Asya’da, biri de Doğu Avrupa’da yer alan bu ülkeler (Şekil 1),önemli geçiş yollarının ve enerji hatlarının bulunduğu ülkeler olup enerji politik, ekonomik ve siyasi açıdan dikkat çeken ülkeler konumundadırlar.

Kazakistan ve Ukrayna’nın birbirlerine benzerlik gösteren ve göstermeyen yönleri bulunmaktadır. Öncelikle bu hususlar üzerinde durmak yerinde olacaktır. 

Her iki ülke de kuzey yarım kürede, hemen benzer enlem daireleri üzerinde yer almaktadırlar. Ayrıca her ikisi de 20. yy.’ın önemli bir zaman diliminde Sovyetler Birliği içinde yer almışlardır. Fazla olarak demografik olarak bakıldığında her iki ülkede de ülkeyi oluşturan ana yerleşik gruptan sonra ikinci büyük grubu Ruslar oluşturmaktadır. Bu bağlamda her iki ülkede de Rusça, konuşulan önemli ülke dili niteliği taşımaktadır. 

Buna karşın, Ukrayna’da Hıristiyanlar çoğunlukta iken Kazakistan’da Müslümanlar çoğunluktadır. Her iki ülkenin ortak komşusu Rusya’dır ve her ikisi de en uzun sınırı Rusya ile paylaşmaktadırlar. Her ikisi de “Modern İpek Yolu”nu oluşturan “Kuşak-Yol” Projesi kapsamında (alternatif yollardan birinin geçtiği) kara yolları üzerindeki ülkeler durumundadırlar (Şekil 2).

Öte yandan, yüzölçümü itibariyle (bütün olarak) Kazakistan Orta Asya’nın büyük ülkesi iken Ukrayna da Avrupa kıtasında bulunan büyük ülke durumundadır. Her ikisinin de bölge tarihinde, geçmiş Türk devletleri önemli yer tutmaktadır. Ayrıca, her ikisi de 1917 Bolşevik İhtilalinden sonra Sovyetler Birliği içinde yer almış ve yine her ikisi de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanmışlardır.Son zamanlarda her iki ülkede de sorunlu ve çalkantılı gelişmeler görülmüştür.

Gerçekte, bağımsızlığını kazandıktan sonra Kazakistan 2021 sonuna kadar hayli istikrarlı bir durum sergilemiştir aslında… Ancak 2022’nin ilk günlerinde Kazakistan’ın batı bölgelerinde enerji kaynaklarına yapılan zamlar nedeniyle başlayan gösterilerin birkaç gün içinde ülkenin farklı şehirlerine sıçradığı ve kitlesel nitelik kazandığı görülmüş ve olayların şiddet unsuru sergilediği de gözlenmiştir. Hükümetin istifa etmesi ve zamların geri alınmasına karşın olaylar hız kesmemiş farklı isteklerle daha da artarak devam etme eğilimi göstermiştir.

Bu şartlarda Kazakistan Cumhurbaşkanı’nın istikrarı sağlamak üzere Kazakistan’ın üyesi olduğu(ve Kazakistan’dan ayrı Rusya, Kırgızistan, Belarus, Tacikistan ve Ermenistan’ın da yer aldığı)“Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü”nden yardım istediği gözlenmiştir. Rusya başta olmak üzere Örgüte üye ülkelerce ülkeye “Barış Gücü” gönderilmiş ve bundan sonra olayların yavaşlayarak istikrarın tekrar sağlanması yönünde gelişmeler yaşanmıştır. Ancak, Kazakistan’da yaşananlar dünya kamuoyu tarafından yakinen takip edilmiştir ve halen de olabilecek gelişmeler dikkatle takip edilmektedir.

Buna karşın, Ukrayna bağımsızlığını kazandıktan sonra hayli çalkantılı olaylar yaşamış olup bunlardan önemli bir tanesi 2004’te yaşanan “Turuncu Devrim” olarak nitelenen olaylardır. 2014’te ise ayrılıkçı olaylar önem kazanmış ve Rus nüfusun etkin olduğu (Donetsk ve Luhansk’ında yer aldığı) Donbass bölgesi ve Kırım’da olaylar odaklanmıştır. Olayların sonucunda, Kırım’da(Türklerin katılmadığı)referandum yapılmış Rusya’ya bağlanma kararının çıkmasıyla, Rusya Kırım’ı ilhak etmiştir.

O dönemde yaşanan olaylar sonucunda,Belarus’un başkenti Minsk’te (5 Eylül 2014’te)Rusya, Ukrayna, doğu Ukrayna’nın milislerinin temsilcileri ve (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) AGİTarasında bir ateşkes imzalanmıştır. Bu metin 12 maddeden oluşmakta olup, bir maddesi de “Ukrayna’nın, Donetsk ve Luhansk’a geçici olarak yerel yönetim statüsü veren yasayı kabul etmesi”ni içermektedir.

Günümüzde ise Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya girmesi gündeme gelmiştir ve Ukrayna bu isteminde ısrarcı görünmektedir. Bu durumu Rusya “kırmızı çizgisi” olarak nitelemektedir. Öte yandan, (Rus nüfusun etkin olduğu)Donbass bölgesindeki ayrımcı görüş halen hâkim durumdadır ve Ukrayna yönetiminin batıya yönelişini tasvip eder görünmemektedirler. Bu bağlamda Rusya’nın Ukrayna’ya müdahale etme olasılığı gündeme gelmiş olup, konu tüm dünya gündemini işgal edecek kadar büyük bir boyut kazanmış bulunmaktadır.

Rusya Minsk anlaşmasına uyulmasını istemektedir ve (batı medyasının iddiasının hilafına) işgalin olmayacağını ifade etmektedir. Bu arada Rusya Parlamentosuna (Duma’ya) Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığının tanınmasına yönelik bir kanun teklifi verilmiş ve bu teklif kabul görmüştür. Söz konusu bu iki bölgenin bağımsızlığı tanınırsa, bu bölgelerdeki yerel yönetimlerin çağrıda bulunması durumunda (Kazakistan’dakine benzer şekilde) Rusya’nın burada (savaş olmadan) konuşlanabilmesi de olasılık dahilindedir.

Enerji Politik Açıdan Yaşananlar

Görüldüğü üzere, her iki ülkede de yaşananlar yadsınamayacak önemde olaylar olup tüm dünyanın dikkatini çeken gelişmeleri oluşturmuştur. Yaşananlar, birbirinden farklı ve bağımsızmış gibi görünse de aralarında bir enerji politik ilişki olduğu izlenimi edinilmektedir.

Şöyle ki; Kazakistan ve Ukrayna her ikisi de yer altı kaynakları açısından zenginliklere sahiptirler. Ancak Kazakistan’ın sahip olduğu yeraltı kaynakları çok daha çeşitli ve zengin olup bu zengin kaynaklar arasında kömür, doğal gaz, petrol ve uranyum gibi günümüz baz santrallarının yakıt hammaddeleri önemli yer tutmaktadır. Bir başka deyişle Kazakistan fosil yakıtlı santralların ve nükleer santralların yakıtlarının hammaddesi açısından hayli önemli bir ülkedir. Ukrayna ise sahip olduğu kaynakların yanı sıra,bulunduğu coğrafya itibariyle enerji hatları geçiş bölgesinde yer almaktadır.

Kazakistan’ın petrol ve doğal gaz rezervleri çoğunlukla ülkenin batısında yer almaktadır. Petrol rezervlerinin 30 milyar varil mertebesinde ve kanıtlanmış doğal gaz rezervlerinin ise yaklaşık 30 Trilyon m3 olduğu tahmin edilmektedir. Kazakistan, karadaki bu rezervlerine ilaveten Hazar Denizi’nde de rezervlere sahiptir. Hazar denizindeki petrol rezervinin en az 14 milyon varil olduğu düşünülmektedir. 

Ayrıca, Kazakistan 33,6 Milyon ton rezerv ile Orta Asya’nın en büyük kömür rezervine sahip ülkesi durumundadır. Bu bağlamda dünya toplam rezervlerinin %4’üne yakınına sahip bulunmaktadır. Bunlardan ayrı olarak, ülke uranyum rezervleri açısından da son derece önemli bir ülkedir ve Avustralya’dan sonra en büyük uranyum rezervine sahip bulunmaktadır. Fazla olarak, dünyanın en önde gelen uranyum cevheri üreticisi ve ihracatçısı olarak betimlenmektedir.

Ukrayna’da var olan yeraltı zenginliklerinin öneminden bahsedilebilirse de ülke ve dünya için daha önemli olan husus, ülkenin enerji geçiş bölgesi olmasıdır. Özellikle, Rusya’nın petrol ve doğal gazını Avrupa’ya ulaştıran ana arter enerji hatlarının geçiş ülkesi durumundadır.

Burada şunu da belirtmek gerekir ki; Kazakistan önemli bir enerji kaynağı rezervi bölgesi olmakla beraber aynı zamanda enerji hatlarıyla da önemi olan bir ülke durumundadır. Kazakistan’da var olan bu rezervler farklı yönlere (esas itibariyle batıya ve doğuya) petrol ve doğal gaz hatlarıyla taşınmaktadır. Bir başka deyişle, sahip olduğu ve olacağı düşünülen enerji hatlarıyla da Orta Asya’nın hayli önemli bir ülkesidir. Kazakistan’dan batıya yönlenen enerji hatları esas itibariyle Rusya üzerinden Avrupa’ya doğru yönlenmektedir. Doğuya yönlenenlerin ise Çin’e ulaştırılması hedeflenmektedir.

Kazakistan’dan batıya yönlenen önemli bir enerji Hattı “Soyuz Enerji Hattı” olup iki ülke arasında yer alan Rusya üzerinden Ukrayna’ya ulaşmaktadır. Bir başka deyişle, Ukrayna üzerinden Avrupa’ya ulaşan ana arter enerji hatlarını besleyen bir enerji arterini “Soyuz Enerji Hattı” oluşturmaktadır (Şekil 3). Söz konusu enerji hattı Ukrayna ve Kazakistan için önemli olduğu kadar Rusya için de önem arz etmektedir. Zira, Rusya’nın her iki ülke ile de ilişkileri ve anlaşmaları bağlamında, boru hattı etkinlik kazanmaktadır. 

Ayrıca, enerji politik olarak Ukrayna terminal ülke olarak ne kadar önemli ise Kazakistan da kaynak ülke olarak en az o kadar önem arz etmektedir. Nitekim Kazakistan’ın (Rusya üzerinden) Avrupa’ya petrol ihracatı dason derece önemlidir. Kazakistan’ın Avrupa’ya petrol ihracatındaki pay ise hayli yüksektir. (Şekil 4).

Dolayısı ile her iki ülke de jeopolitik ve stratejik pozisyona sahip bulunmaktadır. Soyuz Boru hattı Ukrayna’dan geçen ana arter boru hatlarını beslemektedir ve bu bağlamda Avrupa’ya giden hatlarla ilişkilidir.

Öte yandan, Rusya için enerji satışı kendi ekonomisi açısından yadsınamaz önemdedir. Önemli müşterisi de Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmaktadır. Rusya’nın AB’ye enerji satışında, her iki ülke de sahip oldukları enerji politik ve jeopolitik konum itibariyle vazgeçmek istemeyeceği iki ülke durumundadır.  Nitekim Kazakistan ile Ukrayna’yı Rusya üzerinden bağlayan hattın ismi; Rusçada “birlik” anlamına gelen “Soyuz” olarak adlandırılmıştır. Bu bağlamda, Rusya özellikle Ukrayna üzerinde, batılı ülkelerin etkinliğini kabul etmiyor görünmektedir.

Kazakistan olayları yaşanırken, Ukrayna gerilimi ortadan kalkmamış olmakla beraber gündemi esas itibariyle Kazakistan olayları işgal etmiştir. Kazakistan’daki durum sakinleşince Ukrayna geriliminde sıcak çatışma riskinin giderek tırmandığı da görülmüştür.

Sonuç

Kazakistan ve Ukrayna’da yaşanan olaylar birçok yönden önemli olmakla beraber (yukarıda açıklanmaya çalışıldığı üzere) enerji politik açıdan da son derece dikkat çekici gelişmelerdir. Nitekim, Kazakistan’daki olayların etkin olduğu şehirlere (Zhanaozen, Aktaou, Atraou, Symkent ve Almati vb.) bakıldığında bu kentlerin ya enerji kaynağı çıkarım bölgesi ya da enerji hatlarının geçtiği yörelerde yer aldığı görülmektedir. Bu da Kazakistan’da yaşanan olaylarda enerji politiğin yerinin yadsınamaz boyutta olduğu kanaatini oluşturmaktadır. Ukrayna’da yaşananların ise ülkenin enerji geçiş bölgesinde bulunmasıyla yakından ilişkili olduğu açıktır.

Burada şunu da belirtmek yerinde olur ki; Kazakistan olaylarında istikrar tekrar hızlı bir şekilde sağlanamamış olsa idi, Rusya’nın kendi enerji politiği açısından vazgeçemeyeceği bu iki ülke bağlamında kendi ilişkileri açısından sorun yaşıyor olacaktı. Bu bağlamda, Kazakistan’daki olaylara Kazakistan’ın talebi üzerine “Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü”nün son derece hızlı hareket etmesi de bu kapsamda değerlendirilebilir.

Türkiye açısından bakıldığında; hem Kazakistan ve hem de Ukrayna ile Türkiye’nin özel ve ileri iyi ilişkileri vardır. İlaveten Türkiye’nin Rusya ile de ilişkileri (bazı konjüktürel konularda aynı görüşler paylaşılmasa da)kötü değildir. İlaveten üç ülke ile de farklı konularda işbirliği bulunmakta ve bu ilişkiler bağlamında enerji politik de önemli bir yer tutmaktadır. Bu şartlarda, söz konusu ülkeler arasındaki uyum ve/veya anlaşmazlıklar Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir.

Öz olarak ifade edilmek istenirse; biri Orta Asya’nın biri de Doğu Avrupa’nın iki dikkat çeken ülkesi olan Kazakistan ve Ukrayna’da yaşananlar ve yaşanmakta olanlar, zamanlaması itibariyle son derece düşündürücü olup enerji politik açıdan birbiri ile ilgili olduğunu düşündüren hadiselerdir ve Türkiye için de göz ardı edilemeyecek önemde olaylar kapsamında yer almaktadır.

Aydem Enerji’nin İSG ve Çevre Grup Direktörlüğü’ne Hatice Çınar Atandı

Enerji üretimi, dağıtımı ve perakende alanlarında faaliyet gösteren, Türkiye’nin en büyük enerji şirketlerinden Aydem Enerji’nin İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) ve Çevre Grup Direktörlüğü pozisyonuna Hatice Çınar getirildi.

Çınar, holding ve tüm şirketlerinde gerçekleşen faaliyetlerin İş Sağlığı, Güvenliği ve Çevre mevzuatlarına uyumlu olarak yürütülmesinden sorumlu olacak.

ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde tamamlayan Hatice Çınar’ın alanında 20 yılı aşkın deneyimi bulunuyor. Kariyerine Teknik Mühendislik ve Danışmanlık şirketinde başlayan Çınar, 2001-2005 yılları arasında BOTAŞ’ta Çevre Yöneticiliği görevini üstlendi. 2005 – 2008 döneminde Phillip Morris Sabancı bünyesinde Çevre Mühendisi olarak çalışan Çınar, son 12 yıl boyunca Limak Holding bünyesinde farklı sektörlerdeki şirketlerde sırasıyla İSG ve Çevre Müdürlüğü ile İSG ve Çevre Direktörlüğü görevlerini yürüttü.

“Önce Yaşam Güvenliği, Önce Sen” yaklaşımıyla büyük hassasiyetle yönettiği İSG uygulamalarının yanı sıra çevresel duyarlılıklarla faaliyetlerini sürdüren Aydem Enerji; konusunda önemli bir deneyime sahip Hatice Çınar’ı da bünyesine katmasıyla beraber bu alandaki çalışmalarını daha da güçlendirmeyi hedefliyor.

Alman Altın Tasarım Ödülü Kärcher’in Oldu

Olağanüstü tasarımlarıyla bugüne kadar İf Tasarım Ödülü ve Red Dot Tasarım Ödülü’nü alma başarısı gösteren Kärcher, K2 – K7 Smart Control Premium Serisi ile Alman Altın Tasarım Ödülü’nü de kucakladı.

Temizlik teknolojilerinde dünya devi Kärcher, yüksek basınçlı K2-K7 Smart Control Premium Serisi ile standartlarını bir üst seviyeye taşıyarak yine önemli bir ödülün sahibi oldu.

Benzersiz tasarım trendlerini keşfeden ve onurlandıran Alman Tasarım Konseyi bu yılki “Alman Altın Tasarım Ödülü”ne, K2-K7 Smart Control Premium Serisi ile Kärcher’i layık buldu. 1953 yılından bu yana tasarımda başarılı markaları destekleyen Alman Tasarım Konseyi, K2-K7 Smart Control Premium Serisi’ni entegre uygulamaları ile kurulumundan temizlik sürecine kadar kullanıcılarına üst düzey konforlu kullanım sağlaması nedeniyle Kärcher’i ödüllendirdi.

Sağlam tasarımlarının yanı sıra üstün performansı ile göz dolduran K2-K7 Smart Control Premium Serisi temizlik teknolojilerinde de çıtayı yükseltiyor.

“2022 İhracat İçin Dönüm Noktası Olacak”

2022 Türk ihracatı için dönüm noktası olacak. Türkiye’nin ihracatta geleceğe dönük yatırımlarının meyvesi 2022 yılında toplanacak. Türkiye’nin ihracat rakamlarının devamlı olarak arttığı bu dönemde mevcut rakamların tavan yapması hedefleniyor.

2021 İhracat Yılı Oldu

Geçtiğimiz yıl Türkiye’de Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamlarına ulaşıldı. İhracat hacminin zirve yaptığı 2021 ihracatçıların yılı oldu. Uluslararası sınırların kontrollü olarak açılması ile doğru orantılı olarak artan ihracat hacmi Türk ekonomisinin övünç kaynağı oldu. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) raporuna göre 2021 yılında 225,4 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bir önce ki yıla göre ciddi bir artış gösteren ihracat, Türk ekonomisinde ki büyümenin de en temel unsuru olarak kabul ediliyor.

Yine TİM’in açıkladığı verilere göre Türkiye 2021 yılında Almanya ve Birleşik Krallık en fazla ürün ihraç edilen ülkeler olarak listenin başında yer alıyor. En çok ihraç edilen ürünler listesinde iseOtomotiv Endüstrisi, Kimyevi Maddeler ve Mamulleri ve çelik listenin başında yer alıyor. Türkiye’nin ihracat seferberliği kapsamında 2022 ihracat rakamlarının 250 milyar doları geçmesi hedefleniyor. İhracatı Geliştirme Merkezi (İGEME)’nin başlatmış olduğu ihracat seferberliği ile Türk ihracatına entegre ve hedef odaklı kobi sayısının nitelikli olarak arttırılması hedefleniyor.

İhracat seferberliği kapsamında Türk ürünlerinin marka değerlerinin arttırılması, ürünlerin marka bilinirliğinin sağlanması ve ihracat hacminin gelişmesine yönelik çalışmalar 2022 yılında da hız kesmeden devam edecek. İhracat seferberliği ve Türk İhracatının geleceği ile ilgili konuşan İGEME Genel Müdürü Murat Işık yaptığı açıklamada; “İhracat bir ülkenin can suyudur. Biz bugün ülke ekonomisini iyileştirmek, gelecekte dünya devi bir Türkiye yaratmak istiyorsak ihracatımızı ileriye taşımamız gerekiyor. Biz İGEME olarak ihracat seferberliği projesini büyük amaçlar ile başlattık. 2021 yılında çalışmalarımızın ilk meyvesini aldık. Amacımız 2022 yılında büyüme oranımızı arttırarak Türkiye’ye en faydalı hizmeti sağlamak istiyoruz. İfadelerine yer verdi.

Han Enerji, Yarım Asırlık “Gökçe Brülör”ü Satın Aldı

Türkiye’nin yenilikçi enerji şirketlerinden Han Enerji, sürpriz bir yatırımla; 60 yılı aşkın süredir Türkiye’de güvenli ve verimli brülör teknolojilerinin öncüsü olan Gökçe Brülör’ü satın aldı. 13 Ocak’ta Wyndham Grand İstanbul Kalamış Marina Hotel’de düzenlenen imza töreninde konuşma yapan Han Enerji Yönetim Kurulu Başkanı H. Ahmet İlhan, bu satın alma ile Gökçe Brülör’ün AR-GE ve teknoloji yatırımlarına hız vererek, yenilikçi bir bakış açısıyla markayı daha da büyütmeyi hedeflediklerini ifade etti.

Türkiye’nin yenilikçi enerji şirketlerinden Han Enerji, sürpriz bir yatırımla; 60 yılı aşkın süredir Türkiye’de güvenli ve verimli brülör teknolojilerinin öncüsü olan Gökçe Brülör’ü satın aldı. 13 Ocak’taWyndham Grand İstanbul Kalamış Marina Hotel’de düzenlenen imza töreninde konuşma yapan Han Enerji Yönetim Kurulu Başkanı H. Ahmet İlhan, bu satın alma ile Gökçe Brülör’ün AR-GE ve teknoloji yatırımlarına hız vererek, yenilikçi bir bakış açısıyla markayı daha da büyütmeyi hedeflediklerini ifade etti.

Han Enerji, sürdürülebilir büyüme stratejileri kapsamında yarım asrı aşkın süredir Türkiye’de güvenli ve verimli brülör teknolojilerinin öncüsü olan Gökçe Brülör’ü bünyesine kattı.

Han Enerji Yönetim Kurulu Başkanı H. Ahmet İlhan ve Gökçe Brülör Yönetim Kurulu Başkanı Eren İnönü’nün katılımlarıyla Wyndham Grand İstanbul Kalamış Marina Hotel’de düzenlenen imza töreninde Han Enerji’nin Gökçe Brülör’ü satın alma sürecinin detayları ve hedefleri basınla paylaşıldı.

“Yeni yatırımımız, uzun soluklu stratejimizin ilk adımı”

Törende yaptığı konuşmada Türkiye ısıtma sektörünün köklü kuruluşlarından Gökçe Brülör’ün hisselerini devralmış olmaktan dolayı mutlu olduklarını belirten Han Enerji Yönetim Kurulu Başkanı H. Ahmet İlhan, bu satın alma ile faaliyet gösterdikleri alanları da genişlettiklerini ifade etti: “Bu yeni yatırımımızı, uzun soluklu büyüme stratejimizin ilk adımı olarak görüyoruz. Global ölçekte yaşanan ve etkileri ülkemizde de hissedilen zorlayıcı ekonomik şartlara rağmen hiç tereddüt etmeden böyle bir satın alma sürecini başlattık. Çünkü biz, “ülkemiz kazanırsa, biz de kazanırız” anlayışını kendimize prensip edindik.

“Sektördeki paydaşlarımız adına değer yaratmayı amaçlıyoruz”

Isıtma sektöründe 40 yıla dayanan tecrübemizi, brülör pazarının büyüme potansiyeli ile birleştirerek, hayata geçirmiş olduğumuz bu önemli yatırımla sektördeki tüm paydaşlarımız adına değer yaratmayı amaçlıyoruz. Önümüzdeki süreçte şirket vizyonu ve misyonunu yeniden oluşturarak, tüm ekibimizle birlikte, emin adımlarla ortak hedeflerimize doğru yürümek istiyoruz.

“Gelecek İçin Teknoloji”

Bildiğiniz üzere hem dünyada hemde ülkemizde, enerji verimliliği ve çevre duyarlılığı konusunda ciddi bir bilinçlenme söz konusu. Ayrıca Binalarda Enerji Performansı (BEP) yönetmeliği ve Enerji ilişkili Ürünler (ERP) direktifinin de etkisiyle düşük emisyon oranına sahip ürünler öne çıkmış durumda. Dolayısıyla “Gelecek İçin Teknoloji” vizyonuyla Gökçe Brulör çatısı altında da öncelikle müşterilerimize enerji verimliliği sunan ve ilk yatırım maliyetini optimum bir seviyede tutan ürünlerin geliştirilmesi süreçlerine önem vereceğiz. Bu kapsamda AR-GE ve teknoloji yatırımlarımıza hız vererek, yenilikçi bakış açısı ile markayı daha da büyütmeyi ve Gökçe Brülör’ü global ölçekte ileri brülör teknolojileri üreten bir şirkete dönüştürmeyi hedefliyoruz. Ülkemizin uluslararası piyasalardaki gelişimini destekleyecek bu çalışmalarımızın sonucunda da önümüzdeki 5 yıllık süreçte Gökçe Brülör’ün yurt içindeki pazar payını yükseltmeyi ve daha pek çok başarıya imza atmayı planlıyoruz.İhracatımızı arttırabilmek adına hedef pazarları belirleyip, bu pazarlarda marka konumlandırma çalışmalarını hızla başlatacağız.

Yüz Binlerce Aile Doğalgazın Konforuyla Buluştu

Türkiye’nin en yaygın 2’inci özel dağıtım şirketi olan Enerya Enerji, 2021’de de doğalgaz dağıtım ağını genişletti. Ahlatcı Holding bünyesinde faaliyet gösteren Enerya Enerji, yıllık sağladığı 4 milyar metreküp doğal gaz hacmi ve 16.000 kilometre şebeke uzunluğu ile faaliyetlerini sürdürüyor.

Enerya, 2021’de 1.673 kilometrelik yeni doğal gaz hattı inşa etti ve 169 bin bağlantı anlaşması imzaladı. Antalya ilinde Korkuteli ilçesini, Aydın ilinde Kuyucak ilçesini, Erzincan ilinde Kemah ilçesini, Nevşehir ilinde Göreme ilçesini doğal gazın konforuyla buluşturan Enerya Enerji, 2022’de de doğal gaz dağıtım ağını büyütmeye devam edecek.

Bugün 1 milyon 600 binden fazla abonesini temiz ve verimli bir enerji olan doğal gaz ile buluşturmaya devam eden Enerya, 2021’de Konya’da 50 bin, Antalya’da 30 bin, Denizli’de 25 bin ve Aydın’da 21 bin yeni aboneyi doğal gazın konforuyla buluşturdu. Enerya, operasyonlarına başladığı günden beri; Konya’da toplam 545 bin, Antalya’da 177 bin, Denizli’de 300 bin, Aydın’da ise 129 bin aboneye ulaştı.

Enerya olarak var olan şebeke ağlarını genişletirken inovatif ve teknolojik gelişmeleri odaklarına aldıklarını vurgulayan Ahlatcı Holding Genel Müdürü Kasım Kahraman, “İş süreçlerimizi müşterilerimizin memnuniyetini merkeze alarak yönetiyoruz. Doğal gaza geçişi kolaylaştırmak için birbirinden özel fırsatlar sunmayı sürdürüyoruz. Geçtiğimiz dönemde hayata geçirdiğimiz; bağlantı bedeline 10 taksit, kombi çekilişi, zincir marketlerde geçerli hediye çeki kampanyası gibi farklı uygulamalarla faaliyet gösterdiğimiz illerdeki abonelerimizi doğal gaz konforuyla buluşturduk. Ayrıca, ‘Çalınmadık Kapı Kalmayacak’ projesi ile de 185 bin kapı çaldık” dedi.

12 Milyon Hanenin Elektriği Rüzgardan Geliyor

Türkiye rüzgarın enerjisini seviyor, rüzgardan elde edilen elektrik üretimi de her geçen gün daha da artıyor. Elektrik tüketimini rüzgar enerjisinden karşılayan hane sayısının Türkiye’de 12 milyonu aştığını paylaşan Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, ayrıca rüzgar enerjisinin yıllık 5,8 milyar metreküplük doğal gaz ithalatının da önüne geçerek ekonomiye doğrudan katkı sağladığını belirtiyor.

Yenilenebilir enerjinin parlayan yıldızı rüzgar enerjisinin sağladığı faydalar artmaya devam ediyor. Yapılan yatırımlarla ciddi ölçüde gelişme gösteren rüzgar enerjisi sektörü sağladığı ekonomik istihdamla ayrıca göz kamaştırıyor. 15 bin kişinin istihdam edildiği rüzgar enerjisi sektörünün büyümesiyle üretilen elektriğin ulaştığı hane sayısının da arttığına dikkat çeken Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, 12 milyon hanenin elektrik tüketiminin karşılandığı rüzgar enerjisinin yıllık 5,8 milyar metreküplük doğal gaz ithalatını da önlediğini ve sektördeki başarıların ülke ekonomisine ciddi katkılar sunduğunun altını çiziyor.

Elektrik kullanımının tüm dünyada artış göstermesiyle birlikte sürdürülebilir enerji kaynaklarından elde edilen enerjiye ihtiyaç günden güne artıyor. Gece gündüz işletmede olan rüzgar türbinleri de daha fazla rüzgarı enerjiye dönüştürüp, milyonlarca hanenin elektrik tüketimini karşılayabiliyor. Ülkemizde de rüzgardan elde edilen enerji üretiminde öyle bir yere gelindi ki artık 12 milyon hanenin elektriği rüzgardan karşılanıyor. Temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının başında gelen rüzgardan enerji üretimini daha da artırmayı ve daha fazla hanenin elektriğinin rüzgardan gelmesini hedeflediklerini belirten Ali Aydın, rüzgar enerjisi sektörünün temsilcilerinin de santral ve üretim yatırımları ile eş zamanlı şekilde var olan istihdamı günden güne genişleterek planlanan hedeflere doğru emin adımlarla ilerlediklerini aktarıyor.

Senelik 5,8 Milyar Metreküp Doğal Gaz İthalatı Önlendi

Daha sürdürülebilir bir enerji kaynağı olan rüzgar, ülke ekonomisine ve yerli enerji arzına da ciddi katkılar sağlıyor. Öyle ki Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın açıklamalarına göre, rüzgar enerjisi sayesinde 2021 yılında senelik 5,8 milyar metreküp doğal gaz ithalatı önlenmiş oldu. 15 bin kişinin istihdam edildiği sektörün ülkeye sağladığı bu katkıya dikkat çeken Ali Aydın, yıllardır yapılan yatırımlar ve gelişmeler sayesinde ülkemizin geleceği için doğru adımlar atıldığını, fosil kaynaklara dayalı enerji üretiminin de rüzgar gibi yenilenebilir enerjilere yapılacak yatırımlarla giderek azalacağını belirtiyor.

Borusan EnBW Enerji’ye Çevreci ve Kapsayıcı Kredi

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan (EBRD), 80 milyon ABD doları tutarında kredi sağlayan Borusan EnBW Enerji, sağlanan bu krediyle yenilenebilir enerji yatırımlarına yeni bir ivme kazandıracak. Kredisi kapsamında gençlerin yenilenebilir enerji alanında gerekli becerileri kazanmaları için yeni bir program da hayata geçirilirken işgücü piyasasında yeterince temsil edilmeyen kadınlara yönelik desteğinin de artırılması hedefleniyor.

Borusan Grup şirketlerinden Borusan EnBW Enerji, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan (EBRD), 80 milyon ABD doları tutarında kredi sağladı. Borusan EnBW Enerji, “çevreci ve kapsayıcı” nitelikte sağlanan bu krediyle yenilenebilir enerji yatırımlarına yeni bir ivme kazandıracak. Bu işbirliği gençlerin yeşil yaka olarak istihdamının artırılmasına yönelik bir kapsayıcılık projesini de içeriyor.

Toplam kurulu gücü 720 MW’a ulaşan ve rüzgâr enerjisi alanında da sektör lideri olarak konumlanan Borusan EnBW Enerji, 2020 yılında da EBRD’den Kıyıköy Enerji Santrali’nin Kapasite Artışı projesi için37 milyon ABD doları tutarında kredi desteği sağlamıştı.

EBRD ile bu yeni işbirliği, Borusan EnBWEnerji’nin yenilenebilir enerji alanında büyümesine destek verirken, ülkemizin yeşil enerji dönüşümüne de katkı sağlayacak. EBRD kredisi kapsamında Borusan EnBW Enerji, gençlerin yenilenebilir enerji sektöründe istihdamına yönelik ihtiyaç duydukları becerileri kazanmaları için yeni bir programı da hayata geçirecek. Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışmalar yürüten şirket, Türkiye işgücü piyasasında yeterince temsil edilmeyen kadınların yenilenebilir enerji sektöründe istihdamının artırılmasına yönelik desteğini artırmayı da hedefliyor.

EBRD Energy Eurasia Direktörü Aida Sitdikova şunları söyledi: “Yeşil gündemini ilerletmek ve Paris Anlaşması kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmek için Türkiye’nin, Borusan EnBW Enerji gibi sürdürülebilir bir finansal temele sahip güçlü, deneyimli yenilenebilir enerji yatırımcılarına ihtiyacı var. EBRD, bu Türk-Alman girişimiyle ortaklığını pekiştirmekten ve yeşil enerji kaynaklarının dağıtımını hızlandırmaktan mutluluk duyuyor.

Petrol Ofisi, Texaco Madeni Yağ Ürünlerinin Türkiye’deki İlk Üretimine Başladı

Petrol Ofisi, Petrol Ofisi ile Chevron Brands International (Chevron) arasında imzalanan anlaşma kapsamında Texaco® madeni yağ ürünlerinin üretimine başladığını duyurdu. Petrol Ofisi’nin Derince’deki madeni yağ fabrikasında üretilecek olan Texaco ürün yelpazesini, sentetik binek otomobil motor yağları, ağır vasıta motor yağları, gaz motoru yağları, hidrolik ve dişli yağları oluşturuyor.

Petrol Ofisi CEO’su Selim Şiper, ilk Texaco üretiminin uzun vadeli bir işbirliğinin başlangıcını ve gelişimini işaret ettiğini vurguladı. Chevron Avrupa Genel Müdürü ve Küresel Denizcilik Yağları Genel Müdürü Pat McCloud ise, Türkiye pazarının Chevron için önemine ve bu iş ortaklığının genişletilmesinin, iki kuruluş arasındaki temeli 70 yıl öncesine dayanan işbirliğini daha da güçlendireceğine dikkat çekti.

Petrol Ofisi ve Chevron’un, Texaco markalı madeni yağların Türkiye’deki üretim, satış ve pazarlama faaliyetlerini kapsayan anlaşması Eylül 2020’de imzalanmıştı. Sözleşme kapsamında, Chevron’un Texaco markalı madeni yağlarının satış ve pazarlaması, Türkiye’nin en geniş madeni yağ dağıtım ve satış ağının sahibi pazarda iddialı büyüme planları ile öne çıkan Petrol Ofisi tarafından yapılacak. Anlaşma ile Texaco’nun dünyaca ünlü Havoline® ve Delo® markalı ürünleri de Türkiye’de üretilip satılacak. İş birliği kapsamında ilk etapta, Texaco markalı sentetik binek otomobil motor yağları, ağır vasıta motor yağları, hidrolik, dişli ve gaz motor yağlarının üretimine başlandı. Ürün yelpazesi, Türkiye’de ilk kez üretilecek bazı özel serilerle birlikte tüm Texaco ürünlerini kapsayacak şekilde genişleyecek.

“Anlaşma, gelişmenin ve yapılacak katkının başlangıcını simgeliyor”

Köklü geçmişi ileTürkiye akaryakıt ve madeni yağlar pazarlarındaki gücünün, Petrol Ofisi’ni sektör lideri olarak farklı kıldığını vurgulayan Petrol Ofisi CEO’su Selim Şiper, “Ancak tüm gücümüze ve büyüklüğümüze rağmen elimizdekilerle yetinmiyoruz ve her alanda gelişmeyi hedefliyoruz. 2020 yılında pandemi koşullarına rağmen, faaliyet gösterdiğimiz her alanda, her iş kolunda beklentilerin çok üzerinde başarımızı gösteren rakamlar kaydedildi. Bu zor zamanlarda yeniliklere, değer üretmeyede devam ettik. En önemli örnek ise madeni yağlar alanındaydı. Covid-19 döneminde Chevron ile tüm görüşmelerimizi bir yıldan kısa süre içerisinde tamamlayarak Eylül 2020 itibari ile Chevron’un madeni yağlarda ana markası olan Texaco ürünlerinin Türkiye’deki üretimi dahil tüm faaliyetlerini üstlendik. Şimdi ise hazırlıkları tamamlayarak bu işbirliği kapsamındaki ilk Texaco markalı ürünlerin üretimine başlamanın gururunu yaşıyoruz. Bu güzel işbirliğinin işareti ve ilk adımı olan anlaşma, artık gelişmenin ve yapılacak katkının başlangıcını simgeliyor. Bu ilk üretimin Petrol Ofisi, Chevron ve ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum” şeklinde konuştu.

Chevron Avrupa Genel Müdürü ve Küresel Denizcilik Madeni Yağları Genel Müdürü Pat McCloud, “Türkiye, Chevron için önemli bir pazar ve Petrol Ofisi ile gerçekleştirdiğimiz iş birliğinden gurur duyuyoruz” dedi. İki dünya markasının 70 yıl önceye dayanan ilişkilerine dikkat çeken McCloud, “Petrol Ofisi ile stratejik ilişkimizde yeni bir sayfa açmaktan onur ve heyecan duyuyoruz. Chevron ve Petrol Ofisi işbirliğiyle, Türkiye madeni yağlar pazarındaTexaco markasını gerek tüketici nezdinde, gerekse ticari ve endüstriyel açıdan büyütmeye kararlıyız. Vizyonumuz, Türkiye’de etkin bir pazar payı elde etmektir. Chevron olarak Petrol Ofisi gibi güçlü bir iş ortağı ile güven, dürüstlük ve performansa dayalı ortak hedeflerimize ulaşacağımızdan eminiz” dedi.

Pazar payı ile olduğu kadar 400’ü aşkın ürün çeşitliliği, en büyük dağıtım, satış ağı, üretim ve depolama kapasitesi ile Türkiye’nin en büyük madeni yağ markası olduklarını belirten Petrol Ofisi Madeni Yağlar Direktörü Sezgin Gürsu, “Chevron da kendi alanında dünya markalarından biri. Bu iki güçlü markanın 70 yıla uzanan köklü ve başarılı bir ilişkisi var. Uzun süredir devam eden bu iş birliğinde, deniz yağlarında olduğu gibi son zamanlarda birçok başarılı proje hayata geçirildi. Bugün ise bu iş birliğini bir üst seviyeye taşıdık. Bu kapsamlı, uzun vadeli anlaşma ve başlayan üretim ile Chevron’la yeni bir döneme girerken köklü işbirliğimizi daha da güçlendirdik ve güçlü büyüme yolculuğumuza istikrarlı, kendinden emin bir şekilde devam ediyoruz” açıklamasında bulundu.

Türk Telekom’dan Genç Mühendis Hamlesi

Telekomünikasyon sektörünün en büyük çalışan ekosistemine sahip şirketi Türk Telekom’un istihdama katkısı sürüyor. Türkiye’yi geleceğe gençlerle birlikte taşıma vizyonuyla ilk kez başlatılan Türk Telekom Genç Mühendis Programı’nın değerlendirme aşamalarını başarıyla tamamlayan yaklaşık 200 mühendis, Türkiye’nin 81 ilinde görevlerine başladı. Türkiye’nin 81 ilindeki çalışan sayısı ile sektöründe lider olan Türk Telekom Türkiye’yi geleceğe taşıyacak yeni genç mühendisleri bünyesine kattı. Genç Mühendis Programı’nı başarıyla tamamlayan yaklaşık 200 mühendis network, erişim ve enerji sistemleri alanlarındaki görevlerine Türk Telekom bölge müdürlüklerinde başladı.

“Genç ve eğitimli işgücü dönüşümünü destekliyoruz”

Türk Telekom CEO’su Ümit Önal, programa ilişkin şöyle konuştu: “Türk Telekom olarak, güçlü ve kesintisiz iletişim için altyapı yatırımlarımıza hız kesmeden devam ederken ülke ekonomisine ve istihdama katkıda bulunmayı sürdürüyoruz. Ülkemizin iletişim ihtiyaçlarına en güçlü şekilde cevap verebilmek için 81 ilde daima işinin başında olan çalışma arkadaşlarımızla, Türkiye’nin altyapısını omuzlarımızda taşımaktan gurur duyuyoruz. Hem gelecek yolculuğumuzu dinamik ve yenilikçi kılmak hem de genç ve eğitimli iş gücünü desteklemek amacıyla Genç Mühendis Programı’nı hayata geçirdik. Programı başarıyla tamamlayan yaklaşık 200 genç mühendisimiz Türkiye’nin 81 ilinde bulunan bölge müdürlüklerimizde görevlerine başladı. Telekomünikasyon sektöründeki öncü rolümüzü ve ülkemizin ekonomisine katkımızı, insan odaklı yaklaşımımız çerçevesinde, sağladığımız istihdam olanaklarını artırarak pekiştirmeye devam edeceğiz.

“Heyecanlı ve değerli hissettiren bir süreçti”

Genç Mühendis Programı’nı başarıyla tamamlayan ve Türk Telekom Kayseri Bölge Müdürlüğü’nde Erişim Mühendisi olarak görevine başlayan Gamze Toprakçı, düşüncelerini şöyle ifade etti: “Mezuniyet sonrası iş hayatına atılmak için arayışlarım sürerken Türk Telekom’un ‘Genç Mühendisler’ projesi ile karşılaştım. İçeriğini incelediğimde benim gibi yeni mezun olmuş ve tecrübesi olmayan mühendislere iş imkânı sunulduğunu gördüm. Bu benim için çok büyük bir fırsattı; hemen başvurumu yaptım. Sürecin her aşaması çok heyecanlıydı. Son mülakatımdan sonra hayallerim gerçek oldu.

Türk Telekom Adana Bölge Müdürlüğü’nde Erişim Mühendisi olarak göreve başlayan genç mühendis Mustafa Kahraman da zorlu ama bir o kadar da keyifli bir işe alım süreci geçirdiğini belirterek şöyle konuştu: “Çevrimiçi olarak gerçekleşen yazılı ve sözlü aşamalarda bireysel ve takım çalışmasına yatkınlık bakımından kendi becerilerimi ve yapabileceklerimi değerlendirme imkânım da oldu. Takip eden süreçte görüşme yapılan illere düzenlenen seyahat organizasyonları ve ekiplerin bizleri sıcak karşılaması da değerli hissettirdi.

Türk Telekom’un bölge müdürlüklerinde istihdam sağlamak üzere başlattığı Genç Mühendis Programı’na Türkiye’nin dört bir yanındaki 78 üniversiteden yaklaşık 7 bin genç başvurdu. Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinin elektrik elektronik ve bilgisayar mühendisliği bölümlerinden programa başvuran adaylardan yaklaşık 200’ü İngilizce ve genel yetenek sınavları ile vaka çalışması, insan kaynakları ve komisyon mülakatlarını başarıyla tamamlayarak Türk Telekom’da işe başladı.

Binalarda Isı Yalıtımı ile %50 Enerji Tasarrufu Yapmak Mümkün

Küresel iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini yaşamaya başladık. Devletler, karbon emisyonlarını azaltmak için yeni hedef ve planlarını açıklarken, bu hedeflere ulaşmak için enerji verimliliği kritik önem taşıyor.

Araştırmalara göre, Türkiye’de enerjinin yüzde 33’ü binalarda kullanılırken, yalıtımsız binalarda enerjinin yüzde 80’i ısıtma-soğutmaya harcanıyor. Avrupa’nın Mantolama Devi Baumit,  hayatımızın çoğunu geçirdiğimiz binalarda yenilikçi ısı yalıtımı uygulaması ile enerji tüketiminin yüzde 50 oranında azaltılabileceğine dikkat çekiyor. Enerji kaynaklarının kısıtlı olması ve bu kaynakları bilinçsiz ve verimsiz kullanmanın iklim değişikliğine olan etkileri nedeniyle hemen her alanda enerji tasarrufu yapmak kritik önem taşıyor.

Dünyada enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 40’ından, karbondioksit salımının ise yüzde 36’sından sorumlu olan binalarda yenilikçi ısı yalıtımı uygulamaları ile enerji tüketiminde yüzde 50’lere varan oranlarda tasarruf sağlıyor. Avrupa’nın Mantolama Devi Baumit, ısı yalıtımının küresel ısınma ve çevre felaketlerine karşı alınabilecek bireysel önlemlerin de başında geldiğine dikkat çekiyor.

Baumit Türkiye Satış ve Pazarlama Direktörü Erdil Dinçer yalıtımsız binalarda enerjinin yüzde 80’inin ısıtma ve soğutmaya harcandığını belirterek, “Isı yalıtımı, dünyamıza, çevremize ve gelecek nesillere olan sorumluluğumuz düşünüldüğünde artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Bugün dünyamızın en büyük sorunu olan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin ana sebeplerinden olan sera gazı emisyonları, ısı yalıtımı ile azaltılabilir. Aynı zamanda ısı yalıtımı dengeli bir iç mekân iklimi ile konfor sağlar, yaşadığımız yerleri “sağlıklı yaşam alanı” haline getirir. Ayrıca yapı taşıyıcı sistemini zırh gibi sararak bir kalkan görevi görür ve yapının ömrünü uzatır. Enerji verimliliği denince ısı yalıtımı ilk akla gelen konu olmalıdır. Baumit olarak, insanların sağlıklı, enerji açısından verimli ve güzel yapılarda yaşamasını istiyoruz. Bu yaklaşımla, herkesi sürdürülebilir bir dünya için kritik önem taşıyan ısı yalıtımı konusunda daha fazla duyarlı olmaya davet ediyoruz” dedi.

“Geleceğimizi Mantoluyoruz” projesi ile çocuklar da bilinçleniyor

Çocukları da enerji tasarrufu ve ısı yalıtımı konusunda bilinçlendirmek için ‘Geleceğimizi Mantoluyoruz’ sosyal sorumluluk projesini sürdüren Baumit, 2019’da başlattığı proje kapsamında çocukları küresel ısınma, buna bağlı iklim değişikliği ve ısı yalıtımı konusunda bilinçlendirirken, ihtiyaç sahibi çocukları da montlarla buluşturuyor. Türkiye çapındaki bayi ağıyla birlikte 20 bin çocuğa mont bağışlayan Baumit, daha çok çocuğa ulaşma hedefiyle 2020 yılında Ahbap Derneği ile iş birliği yaptı.

Yeni Çağın Süper Gücü Yapay Zekâ Teknolojisi Olacak

Teknoloji devi Mitsubishi Electric, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü Pozitif Bilimler Akademisi eğitimleri kapsamında düzenlenen STEM (Science, Technology, Engineering, Math) Öğretmen Eğitimi webinarına katıldı.

Şirketin Fabrika Otomasyon Sistemleri Ürün Yönetimi ve Pazarlama Birim Müdürü Tolga Bizel, “Değişen-Gelişen Dünya Eğitimi Endüstri 4.0” konusunda gerçekleştirdiği sunumla endüstrinin yeni evresinin fabrikalar ve günlük hayatta neleri değiştireceğine ışık tuttu. Türkiye’nin önde gelen sanayi kuruluşlarına hızlı entegrasyon, üretkenlik, esneklik ve verimlilik konusunda katma değer sağlayan Mitsubishi Electric, bireylerin gelişimi ve değişimini sağlayan eğitimcilerle bir araya geldi. İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü Pozitif Bilimler Akademisi eğitimleri kapsamında düzenlenen STEM Öğretmen Eğitimi programında yer alan şirket, Sanayi 4.0’ın kazanımları hakkında önemli bilgiler paylaştı. Online olarak gerçekleşen etkinlikte, akıllı üretim anlayışı ve otomasyonun geleceğinde nelerin değişeceği masaya yatırıldı.

Dönüşüm, eskinin yeniye simüle edilmesiyle başlıyor

STEM Öğretmen Eğitimi webinarı kapsamında dijital dönüşümün temel portesini çizen Mitsubishi Electric Fabrika Otomasyon Sistemleri Ürün Yönetimi ve Pazarlama Birim Müdürü Tolga Bizel; “Herkesin bildiği üzere kahve, çok eski bir kültürel miras. Önceleri cezvede, hatta közde pişirilirdi. Şimdi ise aynı kalitede ve tatta bir kahve içmek için makineler devreye giriyor. Kahve makinesini dizayn eden mühendisler, geçmişin kahve yapma metotlarını cihazın içindeki gömme bilgisayarlar yardımıyla simüle ederek bunu gerçekleştiriyor. Bu teknoloji dahil olmak üzere benzeşim metodunun hayata geçtiği tüm çözümler, hayatın her alanına büyük ölçekte konfor getiriyor. Kahve ve kahve makinesi örneği ise dönüşümün temel portresini özetliyor” dedi.

İpek Yolu’nun yerini Dijital Ticaret Yolu alıyor

Endüstri evrelerinin insan hayatının gelişmesiyle paralel ilerlediğine dikkat çeken Bizel, sözlerine şu şekilde devam etti: “Her endüstri evresinde olduğu gibi Sanayi 4.0’ın da sanayiye birçok katkısı oldu. Daha önce İpek Yolu üzerinden fiziksel olarak yapılan ticari faaliyetler, bugün yeni endüstri çağında Dijital Ticaret Yolu üzerinden yapılıyor. Fabrikalara entegre edilen siber fizik teknolojileri sayesinde dijitalleşen ticarete uyum sağlamak kolaylaşıyor. Özellikle pandemi ile dijital ticaretin hacmi büyüdü ve hepimiz evimize kadar giren bu yeni düzene uyum sağladık. Bu noktada, fabrikaların siber fizik teknolojilerini kullanarak yeniden tesis edilmesi sürecine endüstrinin yeni evresi olarak bakmak mümkün.”

Sanayi 4.0’a cevap olarak e-F@ctory konseptini geliştirdik

Mitsubishi Electric’in Japonya’daki Kani fabrikasının endüstrinin yeni evresiyle yüzde yüz uyumlu olduğunu söyleyen Tolga Bizel; “Bu fabrikada tüketicinin ihtiyacı ve ürünün yaşam döngüsü değiştikçe fabrika da kendi kendine şekil değiştiriyor. İhtiyaç duyulmayan hücreler ayrılıyor, ihtiyaç duyulan hücreler ayrılanın yerine geliyor. Her aşamasında Sanayi 4.0’a uyumlu çalışan bu fabrikamız, içinde insanlar olduğu için karanlık bir fabrika olarak adlandırılmıyor. Tamamen karanlık bir fabrika olmamasının sebebi ise esnekliği garanti altına almak… Fabrikamızda insanlar işçi olarak değil üst düzey seviyede eğitilmiş kontrol mekanizması olarak konumlanıyorlar. Sanayi 4.0’ın Mitsubishi Electric’teki bu karşılığı e-F@ctory olarak adlandırılıyor. e-F@ctory konseptimiz, fabrikanın dijitalleşen hayatımıza senkron edilmesi anlamına geliyor. Artık üretimde anlık kararlar alınması gereken bir süreçteyiz ve buna uyum sağlamayan fabrikaların dijitalleşen dünyada rekabet edebilmesi mümkün değil. Şirketimizin genel merkezi olan Japonya’da üretime Monozukuri ismi veriliyor. Değişim ise ‘Gelişen Monozukuri’ olarak adlandırılıyor ve birçok aşamadan oluşuyor. Sanayi 4.0’ın en önemli aşaması ise veri toplama teknolojisi. Toplanan çok sayıda verinin işlenebilmesi için çok hızlı bir iletişim ağı olması gerekiyor ve bu da dönüşümün ikinci aşamasını oluşturuyor. Sonrasında ise toplanan verilerin bir yerde depolanması adımı geliyor ve bunun için devreye serverlar, bulut teknolojileri veya hard diskler giriyor. Son adımı ise veri analizi teknolojisi, yani toplanan verinin anlamlandırılması oluşturuyor. Son evre, aynı zamanda sanayicilerin en çok yatırım yapması gereken aşama olarak öne çıkıyor” şeklinde bilgiler paylaştı.

FORM Şirketler Grubu’nun 56 Yıllık Geçmişi Kitaplaştırıldı

Türkiye’de iklimlendirme sektörünün öncü kurumlarından Form Şirketler Grubu, 56. yılı kapsamında bir aile ve şirket hatıratı yayımladı.

“İlk Günden Bugüne, FORM Grubu’nun Klima Sektöründeki 56 Yılı” ismiyle yayımlanan kitap, başta şirket kurucuları Bedi Korun ve Figen Korun olmak üzere Form ailesinin arşivinden çıkanlar ve anılarından süzülen bilgilerle derlendi. Form’a bir süre emek vermiş 50’ye yakın ismin kişisel belleklerinden süzülenler, resim, yazışma, evraklar ve kurumsal kayıtlara düşülen notlar, bu kitap için harmanlandı.

İklimlendirme sektörünün pek çok ilkine, Türkiye’de model bir aile şirketinin tohumdan yarım asırlık bir çınara evrilmesine, Türkiye’de sanayinin gelişimine, Türkiye’nin çağdaşlaşma serüvenine ve dünya tarihinin dönüm noktalarına ışık tutan bu derlemede, pek çok değerli ve benzersiz tecrübeler dağarcığı kronolojik bir sırayla tekrar sunuluyor.

Bu konuda konuşan Form Yürütme Kurulu Başkanı Tunç Korun şöyle dedi: “Bu kitap fikri, ilk olarak Korun Ailesi’nin biyografisini arşivleme amacıyla ortaya çıksa da kitabın hazırlıkları başladıktan sonra daha net gördük ki Korun Ailesi ve FORM iç içe geçmiş ortak bir tarihe uzanıyor. Form Şirketler Grubu olarak 50. yılımıza özel 2015 yılında hazırladığımız “Duayenlerin Tanıklığında Türkiye Klima Sektörü” adlı kitaptan sonra, kendi kurumsal tarihçemizi de tanıklar eşliğinde kayda geçerek Türkiye tarihinde küçük de olsa bir iz bırakmak istedik. Böylelikle Form Şirketler Grubu’nun 55 yılı aşkın tarihçesiyle ilgili yer yer hüzünlendiren, yer yer gülümseten, oldukça detaylı bir anı kitabı ortaya çıktı. Kitap her ne kadar Form’un yarım asrı aşkın şirket tarihine özel hazırlanmış olsa da bu uzun, yorucu ama bir o kadar da keyifli serüvenin detaylarını okurken aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihine de bu kitapla tanıklık edeceksiniz.

Tüpraş, Bloomberg’in “2022’de İzlenmesi Gereken 50 Şirket” Listesinde Yer Alan Tek Türk Şirketi Oldu

Türkiye’nin lider enerji şirketi Tüpraş, Bloomberg sektör uzmanı analistlerinin görüşleriyle oluşturulmuş, dünyanın önde gelen şirketlerinin yer aldığı “50 Companies to Watch in 2022” listesinde yer alan tek Türk şirketi oldu.

Bloomberg’in bağımsız araştırma kuruluşu Bloomberg Intelligence; finans, perakende, enerji, teknoloji gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteren 2.000 şirket arasından 50 şirketi 2022’de dikkatle takip edilmesi gereken şirketler arasında gösterdi.

11 Ocak tarihinde yayımlanan liste, 50 global hisseye özellikle dikkat çekti.Listede Tüpraş’ın piyasa değeri, 2020 satışlarındaki değişim oranı, 3 yıllık toplam hisse getirisi, 12 aylık cirosu, yönetim kurulunda kadın temsili gibi göstergeleri yer aldı.

Analist görüşlerinde, “Türk rafineri şirketi için, artan akaryakıt ihtiyacıyla birlikte ulaşılması beklenen tam kapasite kullanımının, 2022’de güçlü bir iyileşme beklentisi yarattığına” yer verildi.

Tüpraş, 2021’nin Kasım ayında, geleceğin enerji sektöründe de liderlik hedefiyle, temiz enerjiye geçişle birlikte 2050’de karbon nötr olma taahhüdünü ve stratejik dönüşüm planını açıklamıştı. Stratejik dönüşüm planı kapsamında Tüpraş, her yıl ortalama 350 milyon dolar ile 2035’e kadar yaklaşık 5 milyar dolar yatırım, 2050 yılı itibarıyla da toplam 10 milyar dolar yatırım gerçekleştirmeyi hedefliyor.

Tüpraş’ın yer aldığı “50 Companies to Watch in 2022” listesi oluşturulurken şirketlerin büyüme beklentileri, yönetim değişiklikleri, piyasaya sunacakları önemli ürün ve hizmet planları gibi faktörler göz önünde bulunduruldu. Araştırmada, COVID-19 salgınının etkisinde, artan elektrikli araç satışları, temiz enerji dönüşümü, metaverse’deki fırsatlar gibi konular da ele alındı.

jeotermal en güvenilir kaynaktır

Jeotermal Enerji Derneği (JED) Başkanı Ali Kındap, düzenlenen basın toplantısında enerji sektörünün geleceği ve jeotermal enerjinin rolüyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Enerjide güvenli bir gelecek ve Türkiye’nin de taraf olduğu Paris Anlaşması sonrasında iklim değişikliğiyle mücadele için jeotermalin önemini vurgulayan Ali Kındap, “Karbon nötr hedefine ulaşmak ve enerji arzında dışa bağımlılığı sonlandırmak için yenilenebilir enerji artık çok önemli. Yerli, milli ve yenilenebilir bir kaynağımız olan jeotermal enerjide kendine yeterli hatta ihracatçı bir ülke konumuna ulaşabiliriz” dedi.

İSTANBUL – Yenilenebilir ve jeotermal enerji sektöründeki gelişmeleri aktarmak ve hedefleri paylaşmak üzere Jeotermal Enerji Derneği (JED) tarafından bir basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısının ev sahipliğini yapan JED Başkanı Ali Kındap, iklim değişikliği ve Paris Anlaşması’nın dünyada enerji dönüşümünü hızlandırdığını ifade etti.

Yenilenebilir enerjiye duyulan ihtiyacın giderek arttığını ve bu ivmenin devam edeceğini söyleyen Ali Kındap, “Global arenadaki enerji arzı sorununu hepimiz görüyoruz. Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artış devam ediyor. Bununla birlikte iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında bütün ülkeler yenilenebilir enerjiye yatırımlarını artırarak sürdürüyorlar. Küresel ölçekte gelecek beş yıldaki yatırımların yüzde 95’inin yenilenebilir kaynaklar olması bekleniyor. Finans kuruluşlarının da neredeyse tamamı artık sadece yenilenebilir enerji projelerini destekliyor. İklim değişikliğine karşı Paris Anlaşması kapsamında beklenen ‘sıfır emisyon’ hedefine ulaşmak için enerjimizi yenilenebilir kaynaklardan sağlamamız şart. Özetle enerjide bağımsız bir ülke konumuna gelebilmek, enerji arz ve güvenliğinin sağlanması ve ülkemizin de taraf olduğu Paris Anlaşması hedeflerine ulaşabilmek için en büyük kozumuz yerli, milli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan jeotermal” dedi.

Kındap: “Jeotermal en verimli yenilenebilir enerji kaynağı”

Türkiye’nin jeotermal enerjideki potansiyeline dikkat çeken Kındap, “15 MWe’lık kurulu güçten 1.676 MWe kurulu güce ulaştık. Kaynak keşfinden kurulu güce kadar önemli bir deneyim kazandık. Bununla birlikte, kullanıma hazır 2.000 MWe potansiyelin keşfini yaptık. Bu potansiyeli hayata geçirerek jeotermal enerji kurulu gücümüzü 5.000 Mwe’ye çok hızlı bir şekilde çıkartabiliriz. Bugüne kadar Maden Tetkik Arama (MTA) ve özel sektörün katkısıyla jeotermal enerji potansiyelimizi 60.000 MWt’e ye çıktı. Ülke olarak yatırımlarımızın devam etmesi halinde bunu daha yukarılara çıkarmak ve gerçek potansiyelimize ulaşmak işten bile değil” dedi.

Jeotermal enerjinin bilinirliğini arttırmak ve kullanım alanlarını genişletmek için dernek olarak çalışmalarına devam ettiklerini söyleyen Kındap, “Jeotermal enerjide kendimizi kanıtladık. Hem kurulu güç hem de entegre kullanım anlamında kısa sürede önemli başarılara imza attık. Jeotermal enerji santralleri baz yük yani kesintisiz üretim santrali olarak çalıştıkları için mevsim şartlarından bağımsız, 7 gün 24 saat aynı verimlilikle çalışarak en verimli yenilenebilir enerji kaynağı konumunda bulunuyor. Bu nedenle keşfi yapılmış jeotermal kaynakların hayata geçirilmesi son derece kritik bir öneme sahip” şeklinde konuştu.

Kındap: “Yatırım için eski YEKDEM’deki desteklere ihtiyacımız var”

Jeotermal enerji yatırımlarında özel sektörün desteğiyle önemli başarılara imza attıklarını söyleyen Kındap, “Mevcut jeotermal enerji kurulu gücümüzle 10 milyar kilovatsaatin üzerinde baz yük katkısı sağlıyoruz. Keşfedilen ve hali hazırda çıkartılmayı bekleyen 2 bin MWe’lık potansiyelin hayata geçirilmesiyle yıllık 25 milyar kilovatsaat katkı sağlayabiliriz. Bu katkıyı sağlamak için bir önceki YEKDEM’deki gibi başarısı kanıtlanmış teşvik mekanizmalarına ihtiyacımız var. Bir yandan ülkemiz büyümeye devam ediyor diğer yandan komşumuz Avrupa sıfır karbon emisyon vergisini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Bu nedenle ülke büyümesini destekleyen enerji sektörünün önünü açacak uygulamalara ihtiyacımız var. Yeni YEKDEM modeli ile maalesef   faaliyete geçecek yeni bir jeotermal enerji santrali bulunmuyor. Jeotermal enerjide yatırım iştahının yeniden oluşması için hem YEKDEM’in süresi beş yıldan 10 yılın üzerine çıkmalı hem de yeni teşvikler oluşturulmalı” ifadelerini kullandı.

Kındap: “İleri teknoloji jeotermal uygulamalarıyla jeotermalde dünya lideri olabiliriz”

Türkiye’de jeotermal enerji potansiyelinin oldukça yüksek olduğunu söyleyen Ali Kındap, “Şu anda jeotermal enerji kurulu gücünde dünyada dördüncü, Avrupa’da ise birinci sıradayız. Jeotermal seracılıkta dünyada ikinci sıradayız. Yerli yatırımcılarımızın jeotermal enerji ve entegre kullanımlarda edindiği deneyimle dünyada önemli bir konuma ulaştık. Endonezya, Kenya, Hırvatistan gibi ülkelerde saha kuran ve işleten, arama ve sondaj çalışmaları veya keşif çalışmaları yapan firmalarımız var. Biz biliyoruz ki jeotermal enerjide ileri teknoloji uygulamalarla potansiyelimizi çok daha ileriye taşıyabiliriz.” şeklinde konuştu.

Kimya Sektörünün Kadın İhracatçıları İKMİB’te Bir Araya Geldi

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) ev sahipliğinde kimya sektöründe faaliyet gösteren kadın ihracatçılar buluşması gerçekleştirildi. Etkinlikte kimya sektörünün güncel durumu ve beklentiler ele alındı.

İKMİB ev sahipliğinde düzenlenen etkinlik, İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, İMMİB Genel Sekreteri Dr. S. Armağan Vurdu, İMMİB Genel Sekreter Yardımcısı Aydın Yılmaz’ın yanı sıra kimya sektöründe faaliyet gösteren kadın ihracatçının katılımıyla gerçekleştirildi. Katılımcılar, kimya alt sektörlere ait sorun ve çözüm önerilerine ilişkin görüşlerini dile getirme fırsatı buldu.

Adil Pelister: “Kadın ihracatçılarımızın daha aktif rol almalarını destekliyoruz”

Kimya sektöründe kadınların daha fazla yönetimde yer alması ve daha çok söz sahibi olması gerektiğini vurgulayanİKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “Kadın ihracatçılarımız sektörümüz için büyük bir güç oluşturacak. Kadınların daha fazla yönetimde olmaları gerektiğine inanıyoruz. İKMİB olarak sektörümüzde kadın ihracatçılarımızın daha aktif rol almalarını destekliyoruz ve bunun için her zaman yanlarında olmaya devam edeceğiz” dedi.

Pelister: “İhracatçılarımızın bu başarısı bizlere gurur veriyor”

İKMİB’in bugüne kadar yapmış olduğu faaliyetler hakkında detaylı bilgi paylaşan Pelister, “Her yıl kimyanın alt sektörlerine yönelik yaklaşık 20 fuar milli katılımı yapıyoruz. Ticaret ve alım heyeti gerçekleştiriyoruz. UR-GE projeleri ve ticaret heyetleri, sanal ticaret heyetleri, çalıştaylar, komite toplantıları, İMMİB Endüstriyel Tasarım Yarışması, İKMİB Ar-GE Proje Pazarı gibi yarışmalar gerçekleştiriyoruz. Birlik olarak her yıl İKMİB İhracatın Yıldızları Ödül töreni düzenliyoruz. Bu yıl da 2021 yılının başarılı olanlarına ödüllerini vereceğiz. Ayrıca İKMİB olarak 2019 yılında 694, 2020 yılında 311 ve 2021 yılında 677 adet yeşil pasaport işlemini tamamladık. Türkiye’nin en çok ihracat yapan ikinci sektörü olarak kimya sektörümüz 2021 yılında 25,4 milyar dolarlık ihracatla yeni bir rekora imza attı. İhracatçılarımızın bu başarısı bizlere gurur veriyor” ifadelerini kullandı.

Kimya Sektör Platformu’nun da dönem Başkanlığını İKMİB’in yürüttüğünü dile getiren Pelister, 2021 yılının Mart ayında Türkiye Kimya Sektör Şurası’nı düzenlediklerini hatırlattı.

Kimya Teknoloji Merkezi 2022 yılında faaliyete başlayacak

İKMİB’in en önemli projesi Kimya Teknoloji Merkezi (KTM) hakkında bilgi veren Pelister, “Kimya sektörümüzün gelişimi açısından büyük önem taşıyan İKMİB Kimya Teknoloji Merkezimizi bu yıl faaliyete almayı hedefliyoruz. KTM, kimya sektöründeki firmalarımızın sertifikalarını alabileceği, akredite test ve laboratuvar hizmeti verecek. Yine içinde start-up alanların olduğu, girişimcilere yönelik bir kuluçka merkezi görevi üstlenecek, arama konferanslarının yapılabileceği aynı zamanda dijital kütüphanesinin olduğu birKimya Teknoloji Merkezi olacak.Fizibilite çalışmalarına devam ettiğimiz KTM’nin faaliyetlerini yürütebilmesi amacıyla “Kimya Araştırma Teknoloji ve İnovasyon Merkezi (KATİM) A.Ş” adıyla Ticaret Bakanlığımızın onayı ile şirketimizi kurduk.Öncelikle boya, plastik ve plastik mamulleri, kozmetik ve kauçuk sektörlerimize hizmet vermeye başlayacak” dedi.