25.1 C
İstanbul
Cuma, Ağustos 8, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 25

Motul Powergen, enerji sektörüne güç katıyor

1853’te kurulduğu günden bugüne geliştirdiği üstün kaliteli ürünleri ile alanında lider Fransız madeni yağ üreticisi MOTUL, tesislerdeki verimliliğin artırılmasını sağlayan yağlama ve sıvılarını kapsayan birimi MOTUL POWERGEN ile ICCI 2022’de yerini aldı.

Bu yıl ‘Enerji Piyasasındaki Değişim ve Dönüşüm’ teması ile düzenlenen ve45 ülkeden 15 bini aşkın ziyaretçiyi ağırlayan26. Uluslararası Çevre ve Enerji Fuarı ve Konferansı ICCI, sektör tarafından büyük ilgi ile karşılandı. Türkiye’nin en prestijli enerji fuarı olan bu organizasyonda sektörün önemli oyuncuları iş ortakları ve sektör profesyonelleri ile bir araya geldi.

MOTUL POWERGEN Türkiye İş Geliştirme Müdürü Ulaş Yener yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Türkiye’de doğalgaz, biyogaz ve çöp gazı uygulamaları için motor yağlarımız ve operasyon altyapımız ile 2022 yılına hızlı bir başlangıç yaptık. Türkiye’de gaz motorlarına yönelik özel departmanı olan tek yağ markası olduğumuzun altını çizmek istiyorum. Sadece ürün tedariki ile sınırlı olmayan teknik hizmetlerimizi, bizleri ziyaret eden sektör ilgilileri ile paylaştık. Bizler için verimli ve başarılı bir fuardı.

Motul PowerGen Birimi Başkanı  Keith Johnson da fuarda Türk sektör temsilcileri ile bir araya geldi:“Türkiye’de olmak ve PowerGen’in Türkiye lansmanını ICCI 2022 fuarında yapmaktan ötürü çok mutlu olduk. Bizi ziyaret eden herkese teşekkür ederiz.”

Tüm Dünya’da kesintisiz güç sağlayan ve gaz ile çalışan motorların yağlayıcı ve soğutma sıvılarına yönelik çözümler sunan Motul PowerGen, Türkiye’deki faaliyetlerine geçtiğimiz yıl başladı. ICCI 2022 fuarında da PowerGen’in marka lansmanı gerçekleştirildi.

Togg, yeşil dönüşümümüzü hızlandırıyor

Türkiye’nin mobilite alanında hizmet veren küresel teknoloji markası Togg’un CEO’su M. Gürcan Karakaş, Londra’da düzenlenen İngiltere-Türkiye Yeşil Finans Konferansı’nda (UK-Turkey Green Finance Conference) yaptığı konuşmada, “Togg doğuştan yeşil, doğuştan sürdürülebilir bir şirket. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında sürdürülebilirlik konusunda fark yaratacak uygulamaları hayata geçirmek ve tüm ekosistemi bunun bir parçası haline getirmek için gerekli tüm adımları atıyoruz. Ülkemizdeki yeşil dönüşümü hızlandırmaya devam edeceğiz” dedi.

26’ncı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP26) belirlenen hedeflere ulaşabilmek için yeşil finans ekosisteminin masaya yatırıldığı Londra’daki İngiltere-Türkiye Yeşil Finans Konferansı, üst düzey kamu ve özel sektör temsilcilerini bir araya getirdi. Yeşil finans konusunda en iyi örneklerin ele alındığı konferansta konuşan Togg CEO’su M. Gürcan Karakaş, üretimden yatırıma oluşturdukları mobilite ekosisteminin doğası gereği sürdürülebilir olduğunu belirterek, şunları söyledi:

Biz doğuştan yeşil ve sürdürülebilir bir markayız. Togg, sadece kullanılırken sıfır emisyonlu bir akıllı cihaz değil. Veriye dayalı iş modelimiz, bir teknoloji şirketi olarak geliştirdiğimiz mobilite çözümlerimiz, akıllı enerji ve akıllı yaşam çözümleri alanındaki yeniliklerimizle ördüğümüz ekosistem sürdürülebilirlik üzerinde yükseliyor. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında sürdürülebilirlik konusunda fark yaratacak uygulamaları hayata geçirmek ve tüm ekosistemi bunun bir parçası haline getirmek için gerekli tüm adımları uluslararası standartlara uygun ve hatta standartların ötesinde olacak şekilde atıyoruz.

Karakaş, Togg’un sürdürülebilirlik stratejisini kullanıcıya değer yaratacak aksiyonlar etrafında şekillendirdiklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:

Kullanıcı odaklı yaklaşımımızı sürdürülebilirlik faaliyetlerimizde de benimsiyoruz. Böylelikle paydaşlarımızla birlikte ve paydaşlarımız için ortak değer yaratma anlayışını tüm süreçlerimizin odak noktasına yerleştirerek, bunun etrafında yapılandırıyoruz. Çevresel boyutta hem ürün hem süreç açısından karbon emisyonu, atık yönetimi ve geri dönüşüm, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ile çevresel uyumluluk başlıkları ağırlık verdiğimiz konularımızın başında geliyor. Sosyal tarafta tüm paydaşlarla birlikte toplum için değer yaratmaya odaklanıyoruz. Ürünlerimizin hem üretim hem kullanım aşamasında sağlık ve güvenlik açısından güvenilir olması da sürdürülebilirliğin çok önemli bir parçası. Gemlik tesisimizdeki boyahanemiz 5 gr/m2’den az “uçucu organik bileşen” salımı ile Türkiye’deki yasal sınırın 9’da 1’i, Avrupa’daki yasal sınırın ise 7’de 1’i bir değerle Avrupa’nın en temizi. Döngüsel ekonomi, ürünlerin geri dönüşümü, ‘ikincil ömürleri’ meselesinde batarya konusunun üzerinde de hassasiyetle duruyoruz.

Karakaş konuşmasında, sürdürülebilirlik konusunda proje bazlı işlerden ziyade bütüncül bakış açısına sahip yaklaşımlara ayrılan kaynakların artması gerektiğine de vurgu yaptı.

Şişecam, Avrupa’daki ilk cam tesisini açıyor

Dünyada camın tüm temel alanlarında faaliyet gösteren tek küresel oyuncu olan Şişecam, ana faaliyet alanlarında dünyanın en büyük üç üreticisinden biri olma hedefiyle yatırımlarına devam ediyor. Düzcam, cam ev eşyası, cam ambalaj ve cam elyafı gibi camın tüm temel alanları ile soda ve krom bileşiklerini kapsayan iş kollarında küresel bir oyuncu olan Şişecam, Macaristan’ın Kaposvar şehrinde, 255 milyon Euro’luk yeni yatırımla Avrupa’daki ilk cam ambalaj tesisinin temel atma törenini gerçekleştirdi Macaristan Dışişleri ve Ticaret Bakanı Péter Szijjártó, Kaposvar Milletvekili Attila Gelencsér, Kaposvar Belediye Başkanı Károly Szita, Şişecam Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kırman ve Şişecam Genel Müdürü Görkem Elverici katıldı.

“Macaristan yatırımımızla Avrupa cam ambalaj pazarındaki varlığımızı güçlendirmeyi hedefliyoruz”

Temel atma töreninde konuşan Şişecam Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kırman, Şişecam’ın yenilikçi ürünlerini 150’den fazla ülkede müşterileriyle buluştururken, tüm ekosistemi için değer yaratarak büyüdüğünü belirtti. Sürdürülebilir büyüme stratejisine uyumlu bir şekilde gelişmeye devam ettiklerini vurgulayan Prof. Dr. Kırman; “Cam ambalaj alanında 4 ülkede toplam 10 üretim tesisi ve yıllık 2.6 milyon ton üretim kapasitesiyle faaliyetlerini sürdüren Şişecam, uluslararası satışlarının büyük bir bölümünü Avrupa pazarına yapmaktadır. Avrupa pazarı, küresel cam ambalaj pazarının dörtte birini oluştururken sektörün hızlı gelişimi ve şirketimizin mevcut üretim ayak izini genişletmesi adına da önemli fırsatlar barındırmaktadır. Cam ambalaj alanında, Şişecam’ı daha da güçlendirecek olan Macaristan yatırımımızla, Kapoşvar’a sürekli yatırım yaparak, hem bölgenin kalkınmasını hem de Avrupa cam ambalaj pazarındaki varlığımızı güçlendirmeyi hedefliyoruz” diye konuştu.

Şişecam bölgenin gelişmesine önemli katkılar sunacak

Macaristan’daki faaliyetlerinin 2013 yılında yapılan satın alımla başladığını, ülkedeki olumlu deneyimlerinin, Avrupa’da cam ambalaj üretim tesisi yatırımı planlarken, Macaristan’a öncelik verilmesinde büyük rol oynadığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Kırman şöyle konuştu: “Uzun vadeli yatırımcı kimliğiyle tanınan Şişecam, paydaşlarını destekleyen bütünsel ve kapsayıcı kalkınma vizyonuyla, bölgenin gelişmesine çok önemli katkılar sunacaktır. Kaliteli ve katma değeri yüksek cam ambalaj ürünleriyle; birçok farklı sektöre girdi sağlayacaktır. Bulunduğumuz pazarlarda tüm ekosistemimiz için ekonomik değer yaratmak kadar önemsediğimiz bir diğer konu da, faaliyetlerimizi gerçekleştirirken, hammaddeden nihai ürüne kadarki süreçte, tüm değer zincirini kapsayan sürdürülebilirlik stratejisine uyumlu olmaktır. Macaristan’daki yeni yatırımımız da aynı yaklaşım ile planlanmakta ve hayata geçirilmektedir. Şişecam’ın geleceğe daha iyi bir dünya bırakmayı amaçlayan sürdürülebilirlik vizyonu çerçevesinde ve Avrupa Birliği yeşil mutabakat protokolüne uygun olarak; karbon ve su ayak izinin azaltılmasını sağlayan teknolojiler kullanmayı planladığımız tesisimizde, ayrıca enerji alanında geri dönüşüm ve verimliliğin arttırılmasına ilişkin planlamalar da yapılmıştır.

Macaristan cam ambalaj tesisimiz 255 Milyon Euro yatırımla hayata geçecek

Şişecam Genel Müdürü Görkem Elverici ise temel atma töreninde yaptığı konuşmada, Macaristan yatırımının, Şişecam’ın değer yaratan sürdürülebilir büyüme vizyonunun bir ürünü olduğunu, şirketin kalıcı yatırımlarla ekosistemini destekleyerek büyüdüğünü, riskleri doğru yöneterek ve iyi yatırım fırsatlarını değerlendirerek gelişmeye devam etiğini ifade etti. Görkem Elverici “2023 yılında devreye girmesini, 2025 yılında tam kapasiteye ulaşmasını hedeflediğimiz cam ambalaj tesisi yatırımımız tamamlandığında, yıllık 330 bin tonluk üretim kapasitesine sahip olacak. 255 Milyon Euro yatırımla hayata geçecek olan tesisimiz kaliteli cam ambalaj ürünlerimizi Avrupa pazarı ile daha kolay buluşturmamıza imkân tanıyacak. Hem Macaristan’ın hem de geniş bir coğrafyada dış pazarın cam ambalaj taleplerine cevap verecek” dedi.

Şişecam’ın, bulunduğu coğrafyalarda yatırımcı kimliğiyle sunduğu ekonomik katkıların yanı sıra kalkınmaya ve istihdama yönelik katkılarıyla da tanınan önemli bir paydaş olduğunun altını çizen Görkem Elverici sözlerini şöyle sürdürdü: “330 çalışanın üzerinde direkt istihdam yaratacağımız cam ambalaj alanındaki yeni tesisimizin devreye girmesiyle birlikte Şişecam’ın Macaristan’daki toplam istihdamı 650’ye, alt yapımcı firmalarla birlikte istihdamı desteklenen kişi sayısı ise 1000’e yakın olacaktır. Operasyonlarımızın bölgede yaratacağı ticaret hacmi, cam ambalaj değer zinciri boyunca birçok sektörün gelişmesine de olanak sağlayacaktır. Sadece yaratacağı ekonomik değerle değil, çevre dostu ve teknik özellikleriyle de fark yaratacak, cam ambalaj ergitme teknolojisinin en ileri uygulamalarını barındıracak olan tesisimizde, gerek sistem dizaynı gerekse ekipman seçimlerinde Şişecam’ın akıllı fabrika vizyonuna uygun en güncel teknolojileri kullanacağız, doğalgazla birlikte elektrikli ergitme teknolojisinden de yararlanacağız. Şişecam’ın üstün inovasyon kabiliyeti ile ortaya koyduğu bu teknoloji, sürdürülebilirlik yaklaşımımız ile uyumlu faaliyetlerimize ve karbon ayak izi azaltım hedeflerimize de hizmet edecek.

Avrupa, alternatif doğalgaz arıyor

Cezayir’in, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle alternatif gaz arayışını hızlandıran Avrupa için önemli alternatiflerden biri olabileceği tartışılıyor.

Ukrayna’daki savaş ve devreye alınan yaptırım kararları sonrası Rusya’nın doğalgaz arzını azaltma ihtimali Avrupa’da alternatif rota arayışını gündeme getirdi.

Cezayir, doğalgaz kaynakları, mevcut doğalgaz hatları ve Avrupa’ya yakınlığıyla öne çıkan ülkelerden birisi olurken, talebin karşılanma imkanı ve bu ticaretin önündeki engeller sorgulanıyor.

AB ülkelerinin yıllık doğalgaz ihtiyacı, toplam 340-350 milyar metreküp arasında değişiyor. Geçen yıl AB ülkeleri, Rusya’dan boru hattıyla günde ortalama 380 milyon metreküp, yıllık ise yaklaşık 140 milyar metreküp gaz ithal etti.

Rusya’dan ithal edilen toplam 155 milyar metreküp, 2021’de AB’nin gaz ithalatının yaklaşık yüzde 45’ini ve toplam gaz tüketiminin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturdu. Geçen yıl AB ülkelerinin doğalgaz ihtiyacının yüzde 12’sini karşılayan Cezayir, Avrupa’ya doğalgaz ihracatını artırma konusunda kararlı.

Sonatrach enerji alanında gelecek 4 yılda 40 milyar dolar yatırım planlıyor

Cezayir’in 1963 yılında kurulan milli petrol şirketi Sonatrach, Afrika’nın en büyük enerji şirketi konumunda bulunuyor.

Şirket; petrol ve doğalgazın aranması, çıkarılması, işletilmesi, dağıtımı ve keşfinin yanı sıra elektrik alanında faaliyet gösteriyor.

Sonatrach Direktörü Tevfik Hakkar’ın basına açıkladığı verilere göre, şirket 2020 yılına oranla gelirlerini 2021’de yüzde 70’e yakın artırarak senelik gelirini 35,5 milyar dolara çıkarmayı başardı.

Hakkar, şirketin yine 2020 yılındaki petrol üretimine oranla 2021 yılında yüzde 19 oranında artış gösterdiğini kaydetti.

Sonatrach, 2022-2026 yılları arasındaki yatırım hacminde de yükseliş olacağını duyuran Hakkar, 40 milyar dolar yaptırım planladığını duyurmuştu.

Şirket, geçtiğimiz bir ay içerisinde, İspanya, İtalya ve Slovenya enerji şirketleriyle iş birliği alanında sıkı görüşmeler gerçekleştirdi.

Cezayir, hem tedarikçi hem de geçiş noktası olabilir

Cezayir’den Avrupa ülkelerine doğalgaz tedariki Medgaz ve TransMed boru hatları üzerinden sağlanırken, Galsi ve Greenstream doğalgaz boru hattı projeleri faaliyete geçirilmeye çalışılıyor.

Cezayir’den İspanya’ya uzanan Medgaz boru hattının yıllık kapasitesi 8 milyar metreküpü bulurken, bu kapasiteyi 10,6 milyar metreküpe çıkarmak için genişletme çalışmaları devam ediyor.

TransMed boru hattı Cezayir’den Tunus’a ve İtalya’ya doğalgaz taşırken, bu hattın yıllık 33 milyar metreküp taşıma kapasitesine sahip olduğu biliniyor. Geçen yıl yaklaşık 20 milyar metreküp doğalgazın iletildiği hat aracılığıyla daha fazla doğalgazın ihracı gündemde.

Cezayir’den doğrudan İtalya’nın Sicilya adasına doğalgaz taşıması düşünülen Galsi projesiyle, Avrupa’ya yeni bir doğalgaz hattının açılması planlanıyor.

Nijerya’dan Cezayir’e inşa edilmesi düşünülen NIGAL doğalgaz hattı yoluyla, Avrupa’ya yönelik doğalgaz arzının artırılarak Cezayir’in bir geçiş noktası olması düşünülüyor.

Cezayir’i Fas üzerinden İspanya’ya bağlayan 12 milyar metreküp kapasiteli Mağrip-Avrupa boru hattı ise Cezayir’in Fas yönetimiyle diplomatik ilişkileri kesme kararıyla birlikte kullanılmıyor.

“Cezayir kısa vadeli bir seçenek değil”

Kuzey Afrika uzmanı İntisar Fakir ise Washington merkezli Middle East Institute düşünce kuruluşundaki yazısında Cezayir’in Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacı için “kısa vadeli bir seçenek” olmadığını belirtti.

Cezayir’in ülke içerisindeki doğalgaz tüketiminin de artacağına dikkati çeken Fakir, 2013’ten 2018’e yüz 10 artan iç tüketimin 2028’e kadar yüzde 50 artmasının beklendiğini kaydetti.

Fakir, doğalgaz sektörüne yönelik yatırımdaki kısıtlamalar ve son dönemdeki yolsuzluk soruşturmalarının Sonatrach’ın gelişimine engel teşkil ettiğini ifade etti.

Cezayir’in boru hatlarının kapasitesinin yanında üretim kapasitesini de artırması gerektiğine dikkati çeken Fakir, Nijerya’dan Cezayir’e uzanması planlanan NIGAL hattının da doğalgaz arzına önemli katkı sunabileceğini vurguladı.

Fakir, Cezayir’in uzun vadede projeleri ve üretimiyle arzını artırabileceğini, ancak Avrupa’nın Rus gazından endişelerini kısa vadede giderebilecek bir konumda olmadığı değerlendirmesinde bulundu.

Cezayir, Rusya ile geçmişe dayanan köklü ilişkilere sahip

Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından beri Cezayir krizle ilgili tarafını henüz tam olarak belli etmiş değil.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri saldırısını kınayan karar tasarısı 141 oyla kabul edilirken, Cezayir çekimser görüş bildiren 5 ülke arasında yer aldı.

İki ülke arasında geçmişe dayanan askeri, enerji ve siyasi alanlardaki köklü ilişkiler, Cezayir’in Avrupa’ya gaz ithalatında Rusya’nın rolünü alma noktasında istekli olup olmadığı hususunda belirsizlik oluşturuyor.

Sovyetler Birliği, bağımsız Cezayir devletini 23 Mart 1962’de tanıyarak ülkeyle diplomatik ilişkiler kuran ilk ülke olurken, Cezayir eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika döneminde Rusya ile askeri, ticari ve enerji gibi birçok alanda iş birliği için stratejik ortaklık anlaşması imzalandı.

Cezayir ve Rusya arasında 2006 yılında savunma alanında imzalanan 300 adet T-90 tipi tank, Cezayir’e ait Rus yapımı 250 takın yenilenmesi ve çok sayıda “Kornet” ve “Metis” füzelerinin satışını kapsayan 5,7 Milyar Dolar değerindeki anlaşma, bu anlamda öne çıkan gelişmelerden birisi oldu.

Cezayir ve Rusya, 2001 yılında Cezayir milli petrol şirketi Sonatrach’ın da Gazprom, Lukoil ve ZarubezhGeology gibi Rus enerji şirketleri ile yakın ilişkileri bulunuyor.

Hali hazırda bazı Rus enerji, petrol ve gaz arama şirketlerinin Cezayir’de aldığı enerji arama, boru haklarının yenilenmesi ve yapımı üzerine projelerinin devam ettiği biliniyor.

ABD, Türkiye’yi Rusya’ya alternatif görüyor

ABD Ticaret Odası Kıdemli Başkan Yardımcısı Myron Brilliant, “Türkiye’nin doğru ekonomi politikaları oluşturması, halinde ABD’li şirketlerin buradaki mevcudiyetini genişletme ve yatırımlarını derinleştirme olanağı var” dedi.

ABD Ticaret Odası Kıdemli Başkan Yardımcısı Myron Brilliant, Rusya’nın, Ukrayna’yı işgalinin ortaya çıkardığı zorlukların yanında Türkiye açısından stratejik fırsatlar da doğurduğunu belirterek, “Türkiye’nin doğru ekonomi politikaları oluşturması, dijital ve fiziksel altyapısını iyileştirmeye devam etmesi halinde ABD’li şirketlerin buradaki mevcudiyetini genişletme ve yatırımlarını derinleştirme olanağı var” dedi.

Ukrayna’da meydana gelen trajedinin insani ve ekonomik sonuçları olduğuna işaret eden Brilliant, “Bütün bunlara rağmen biz ticaret ilişkilerimizi, mevcut ortaklıkları daha da geliştirmek için fırsat olduğunu düşünüyoruz. Bu fırsatları beraber değerlendirebiliriz. Özellikle dijital sağlık, enerji dönüşümü, tedarik zinciri, dayanıklılık, tarım ve emtia alanlarında yeni ticaret modelleri olabilir” diye konuştu.

İki ülke ilişkilerinde öne çıkan alanlara da işaret eden Brilliant, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunlardan birisi, Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımların Türk ekonomisi üzerindeki etkisi. Bunlar gaz ve tarım gibi alanlarda. Hem Türkiye hem ABD iş dünyası, hükümetleriyle birlikte çalışarak şimdiye kadar uygulanan ekonomik yaptırımlar ve bundan sonra da olabilecek yaptırımların sonucu olarak karşımıza çıkacak sorunlarla baş etmenin yollarını arayacak. İkincisi de ABD ve Türkiye’nin yönetim bazında üst düzey stratejik diyalog yürütmesi. Biz her iki hükümeti de ticaretin önündeki engellerin kaldırılması yönünde teşvik ediyoruz. Bu, Section 232 de olabilir, çelik üzerine uygulananlar veya Türkiye’deki sağlık alanındaki düzenlemelerden kaynaklanan zorluklar olabilir. Biz ABD Ticaret Odası olarak da ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasından yanayız. Her iki ülkenin daha kurumsal ticaret çerçevesi üzerinde çalışmasını ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilere verdikleri önemi vurgulamalarını istiyoruz.

Bu süreçte yenilenebilir enerji, gaz, tedarik zinciri, dayanıklılık konularında stratejik fırsatlar bulunduğunu aktaran Brilliant, “Rusya’nın Ukrayna işgalinin Türkiye üzerindeki etkisini düşünelim. Türkiye’nin, Rusya’ya gaz ve buğdayda ne kadar bağlı olduğunu düşünürsek belki de şimdi artık özel sektör çeşitlendirme ihtiyacını düşünmeye başladı” ifadesini kullandı.

“ABD’li şirketlerin yatırımlarını derinleştirme olanağı var”

Brilliant, Rusya’dan ayrılan ABD şirketlerinin durumunu da değerlendirirken, bu şirketlerinden bazılarının Rusya’dan ayrıldığını, bazılarının sadece operasyonlarını askıya aldığını söyledi. Bu şirketlerin kararlarını kendilerinin aldığına işaret eden Brilliant, “Biz Oda olarak onlara ne yapmaları gerektiğini söylemiyoruz. Elbette Sayın Putin de bu pazardan ayrılan firmaları tehdit edince, bu da bu duruma yardımcı olmuyor. Burada alınan kararlar Putin’e karşıdır, Rus halkına karşı alınmış kararlar değil” dedi.

Bu durumun Türkiye için fırsat olup olmadığı sorusuna da yanıt veren Brilliant, “Türkiye bu konuda kendisi ne yapmak istiyor, elbette bunu göz önüne almamız lazım. Biz her zaman Türkiye’nin gerçekten çok stratejik bir yerde bulunduğunu düşündüğümüzü söyledik. Gerçekten önemli bir merkez. Avrupa’ya, Orta Doğu’ya, Orta Asya’ya bağlanıyor. Türkiye’nin elbette dijital çerçevesini, altyapısını iyileştirmesi gerekiyor, buraya yatırımı çekecek, cezbedecek şekilde düzenleme ortamını ve yatırım yapma ortamını sağlaması gerekiyor. Ama Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonunda ortaya çıkan zorlukla beraber Türkiye’nin burada yararlanabileceği çeşitli fırsatların da bulunduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.

Brilliant, Türkiye’nin doğru ekonomi politikaları oluşturması, dijital ve fiziksel altyapısını iyileştirmeye devam etmesi halinde ABD’li şirketlerin buradaki mevcudiyetini genişletme ve yatırımlarını derinleştirme olanağı olduğunu belirterek, “Aynı zamanda bunun hangi sektörlerde yapılabileceğini de görmeye çalışıyoruz. Pek çok sektör sayabilirim. Sağlık, enerji, dijital sağlık, bilişim ve iletişim teknolojileri önemli alan olabilir. Bu pazarda aktif ABD’li şirketler var. Google, Apple bunlardan bazıları. Bunlardan daha fazlasını bilişim ve teknolojileri sektörlerinde çekebiliriz. Aynı zamanda tarım ve gıda sektörü de Türkiye’nin Rusya ile tarım alanındaki bağlarını düşününce bakılabilecek alanlar olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Türk inşaat sektörüne davet

Brilliant, Türk şirketlerinin de ABD’ye daha fazla gelmesini istediklerini belirtirken, “Müteahhitlik ve inşaat, onların gelebileceği alanlardan birisi olabilir. Türk firmaları, müteahhitleri bu pazara yönelebilir. ABD Kongresinden altyapıyla ilgili önemli yasa tasarısı geçti. Hem federal hem eyalet seviyesinde Türk firmaları burada daha çok yer alabilir” diye konuştu.

Enerji kurbanları: Suriye, Ukrayna ve Irak

Suriye’de olsun, Ukrayna’da olsun yaşanan gerginlikler ile savaşların perde arkasında, enerji kaynakları ile taşıma koridorlarında söz sahibi olmak ve ele geçirme girişimlerinin yattığını hepimiz bilmekteyiz. 

ABD, İran ve Rusya’nın oyuncağı haline gelen Suriye’de yaşanan savaş oyunları daha tazeliğini korurken, ABD ile Rusya’nın büyük oyunu olarak ifade edebileceğimiz Ukrayna’da yaşananlar, tam anlamıyla dünya ekonomisine ve geleceğine karşı açık bir saldırıdır.

Ukrayna’da yeni bulunan enerji kaynakları ve yeni enerji projeleri analiz edildiğinde krizin ana nedeninin enerji odaklı olduğu açıkça görülmektedir.

İran’ın Güney Pars bölgesinden çıkarılan doğalgazın taşınması için ortağı konumunda bulunan Irak’ı füzelerle geçtiğimiz günlerde vurması Ukrayna savaşı gölgesinde pek gündem olmadı. Bu durum Irak yönetiminde geçmişte olduğu gibi söz sahibi olamayan İran’ın intikamcı bir politika izlemesinden kaynaklandığı yorumları da yapılıyor.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Etnik ve Dini Oluşumlardan Sorumlu Bakan ve Irak Türkmen Cephesi (ITC) Yürütme Kurulu Üyesi Aydın Maruf ile yaptığım görüşmede, İran tarafından Erbil’e atılan füzelerin sadece intikam amaçlı olmadığını öğrendim.

Bakan Maruf, 13 Mart 2022’de İran tarafından Irak’a atılan 12 füzeyle alakalı Irak medyasının tepki vermediğini ve birçok kesimin bu durumu görmezden geldiğini aktardı.

Geçtiğimiz ay atılan füzelerin hedefi ise Türk vatandaşlığı da bulunan enerji şirketi sahibi Kürt iş adamının çiftliği olmuş. Peki Türkiye ile ilişkileri iyi olan Iraklı Kürt iş adamının hedef alınarak füze saldırısı gerçekleştirilmesi ne anlama geliyor?

Bu saldırı açıkça bir tehdit ve korku psikolojisi yaratma girişimidir.

Son seçimler öncesinde Irak yönetiminde Şiilerin çoğunluğu temsil etmesiyle, Irak’ın petrolü ABD’ye gidiyor ve elde edilen gelir ise İran’a aktarılıyordu.

Şiilerin Irak yönetiminde temsili azınlığa düşmesi üzerine petrol gelirlerinin eskiden olduğu gibi İran’a aktarılmaması, İran’ı Irak konusunda saldırgan bir duruma ittiği ile karşı karşıyayız.

Fakat tüm bu yaşananlara rağmen Irak bölgede o denli bir korku tesis etmiş ki! medyanın yanı sıra Irak hükümeti de saldırıyı kınamış fakat verdiği tepkinin içerisinde İran ile alakalı bir tek kelime dahi geçirmemiş.

Zaten Irak’ta çıkarılan petrol ve gaz yasasına bile etki etmek için İran’ın, Irak Adalet Bakanlığı içerisinde korku saldığı kişileri veya destekçilerini kullandığı da biliniyor. İran sanki Irak’ı kendi eyaleti gibi görüyor. 

Bu sorunların çözülmesi için Bağdat ile Erbil arasında kararlı bir duruş ve diyaloğun tesis edilmesi gereklidir.  

Suriye ve Ukrayna’da enerji koridorlarını ele geçirme arzusunun nasıl can alma ve kan akıtma azmine dönüştüğünü tüm dünya ile beraber canlı canlı izledik. Yakın zamanda Irak’ta birlik ve beraberlik tesis edilmezse aynı kanlı oyunların yeniden Erbil ve çevresinde sergileneceği tehdidi ile karşı karşıyayız.

Fast 50 programının kazananları belli oldu

Deloitte’un uzun yıllardır sürdürdüğü Deloitte Teknoloji Fast 50 programının sonuçları açıklandı. Meta’nın iş birliği ile bu yıl 16’ncısı düzenlenen programda, yüzde 2 bin 124’lük büyüme oranıyla Meditopia Türkiye’nin en hızlı büyüyen teknoloji şirketi oldu.

Deloitte Teknoloji Fast 50 Türkiye programının bu yılki kazananları belli oldu. Deloitte’un 1995 yılından bu yana dünya çapında yürüttüğü Deloitte Teknoloji Fast 50 programının Türkiye ayağı, ülkemizin hızla büyüyen teknoloji şirketlerini belirlemek amacıyla gerçekleştiriliyor. Şirketler son üç senelik net satış gelirlerindeki büyüme oranı dikkate alınarak listeleniyor.

Meta iş birliği ile 16’ncısı düzenlenen Deloitte Teknoloji Fast 50 Programının bu yılki birincisi, son bir yılda yüzde 2 bin 124 büyüme gösteren meditasyon uygulaması Meditopia oldu. Meditopia’yı yüzde bin 821 büyüme gösteren dijital enerji yönetim platformu Smartpulse ve yüzde bin 690 büyüme oranına ulaşan dijital dönüşüm danışmanlık şirketi Mentor4B takip etti.

Programın kazananları ve diğer katılımcılar, bu yıl da pandemi önlemleri nedeniyle online olarak gerçekleştirilen törende bir araya geldi.

3 alanda özel ödül verildi

Programda bu yıl da gelirleri 50 milyon Euro ve üzerinde olan teknoloji şirketlerine ‘Big Stars Ödülü’ verildi. Ödüle hak kazanan firmalar sırasıyla ASELSAN, İnnova Bilişim Çözümleri, Karel, Logo Yazılım ve Smart Güneş Enerjisi Teknolojileri oldu. Kadının teknoloji sektöründeki istihdamını destekleyen firmalara verilen ‘MetaTeknolojide Kadın’ ödülünü yazılım firması Vispera alırken, topluma ve çevreye yarattığı etki ile en fazla öne çıkan teknoloji firmaları için bu yıl ilk kez verilen ‘Deloitte Etki Ödülü’nün sahibi ise Evreka oldu.

Metin Aslantaş: Listeye giren firmalar arasında sektörel çeşitlilik arttı

Deloitte Türkiye Ortağı ve TMT Endüstrisi Lideri Metin Aslantaş, ödül töreninde yaptığı konuşmada, “Ekonomik büyümenin finansal dalgalanmalarla birlikte yaşandığı bir yılda, Türk teknoloji sektöründe bir kez daha üstün bir büyüme performansı görüyoruz. Bu yıl listeye giren her Türk şirketi, yüzde 100’ün üzerinde bir büyüme performansı gösterdi. İyi fikirlerin, belirsizliğin arttığı dönemlerde bile başarılı olduğunun en açık göstergesi bu olsa gerek. Bundan beş yıl öncesine kadar sadece birkaç alt sektör kazananlar arasında karşımıza çıkardı. Bu yıl ise, daha önce tanık olmadığımız bir sektörel çeşitlilik var karşımızda. Dijital enerji platformlarından, sürdürülebilir gıda tedarikine, well-being’den oyun endüstrisine, fintechlerden donanım üreticilerine kadar listeye birçok başarılı firma girmeye hak kazandı” diye konuştu.

Meta Türkiye Ülke Direktörü İlke Çarkçı Toptaş da törende yaptığı konuşmada “Bu kıymetli ortaklığımızda üçüncü yılımız ve Teknoloji Fast 50 ödül töreninin bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz. Aynı zamanda ödüllerin arasında bizim için en anlamlı olan “Meta Woman in Tech” ödülünü de sahiplenmek ayrıca mutluluk verici. Teknolojide kadın istihdamının gelişmesi ve kadın girişimcilerinin desteklenmesi için verilen tüm emeklere yürekten teşekkür ediyoruz” dedi.

Deloitte Teknoloji Fast 50 Türkiye Programı’nda listeye giren firmalar; yerel, bölgesel ve uluslararası bilinirliklerini artırırken, sektördeki iletişim ağlarını kuvvetlendiriyor, şirket imajlarını güçlendiriyor, gelecek dönemler için yatırımcıların dikkatini çekiyor.

Ukrayna’da yaşananların değerlendirmesi

Giriş

Bilindiği üzere, yeni yılın ilk günlerinden itibaren (daha önceleri başlamış olan) Ukrayna bölgesindeki gerilim, hızlı bir tırmanma göstererek nihayet 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın bölgeye müdahalesiyle sıcak çatışma şartlarına dönüşmüş bulunmaktadır. Önceleri Ukrayna’nın doğusundan başlayan bu müdahalenin genel olarak Rusya Ukrayna sınır bölgelerinden başlayarak genişleme gösterdiği gözlenmiş olup artık “muharebe” ya da “savaş” nitelemesi kazanmış olduğu söylenebilir (Şekil 1). 

Bu gelişmeler yaşanırken Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın müteaddit defalar batı dünyasına çağrı yaptığı görülmüştür. Bu çağrılarda genel olarak yardım istenmekle beraber daha stratejik talepler de belirtilmiştir. Bu istemler arasında savaşa müdahil olunması, Ukrayna’nın “Avrupa Birliği (AB)” ne ve “NATO” ya alınması ve savaş uçağı başta olmak üzere stratejik savaş araç gereçlerinin verilmesi yer almaktadır. Batı dünyasının ise, bu istemlerden ziyade Rusya’ya ekonomik yaptırımlar uygulamak şeklinde bir reaksiyon vermekte olduğu gözlenmektedir. 

Giderek ağırlaştırılan söz konusu ekonomik yaptırımlar arasında; Rusya’nın çok sayıdaki Rus bankası üzerinden SWIFT uluslararası ödeme sisteminden çıkarılması, Rus devlet ve iş adamlarının birçok batı ülkesindeki varlıklarının dondurulması ve el konulması, AB ve ABD hava sahalarının Rusya’ya kapatılması, Rus hava yollarının bu bölgelere ulaşmasının yasaklanması ve AB merkezli şirketlerin yanı sıra ilaç şirketleri, askerî iletişim birimleri ve tersanelerin Rusya’ya teknoloji ihraç etmelerinin yasaklanması, Visa ve Mastercard kullanımının Rusya için durdurulması vb. gibi uygulamalar sayılabilir. Bu uygulamaların hayli etkin ekonomik yaptırımlar olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, bu yaptırımların hayata geçiriliyor olmasına karşın Ukrayna’daki sıcak çatışma şartları da süre gitmektedir.

Ukrayna’da Yaşanan Sıcak Çatışma Olaylarının Enerji Politik Değerlendirmesi

Bilindiği üzere Ukrayna, yeraltı ve yerüstü kaynakları ile önemli bir ülke olmakla beraber bundan daha önemli bir stratejik argümanı,enerji geçiş bölgesinde yer almasıdır (Şekil 2). Bir başka deyişle Rusya’nın petrol ve doğal gazını Avrupa’ya ulaştıran ana arter enerji hatlarının geçiş ülkesi durumundadır. Bu bağlamda hem Rusya ve hem de AB için stratejik öneme sahip bir ülke niteliği taşımaktadır. 

Ukrayna’da, Rus nüfusun etkinliğinin olduğu ve ayrılıkçı hareketlerin görüldüğü Donetsk ve Lugansk’ın yer aldığı Donnbas bölgesi ayrı bir önem arz etmektedir. Söz konusu bu bölgede son yıllarda referandum yapılarak Rusya’ya bağlanma istekleri sıkça dile getirilmiştir. 2014 yılındaki olaylarla statüsü gündeme gelen bu bölge, aynı zamanda kömür cevheri ve diğer bazı madenler açısından zengin olup Ukrayna’nın ağır sanayisi açısından da öne çıkmaktadır. 

Şekil 1 ve Şekil 2 üzerinden beraberce değerlendirme yapılmak istenirse; harekatın başlangıcının, enerji boru hatlarının giriş bölgelerinden olduğu görülmektedir. Bu bağlamda Summy, Kharkiv, Lugansk’a yapılan ataklar sayılabilir. Ayrıca yine önemli ekonomik ve enerji politik önemi olan Mariupol, Melitopel, Kherson’un da etkin çatışmaların yaşandığı yerler olduğu anlaşılmaktadır. İlaveten enerji politik bağlamda önemi bulunan ve Avrupa’nın en büyük nükleer santralı olan Zaporizhzhia Nükleer Santralı’nın ve ayrıca Chernobyl bölgesinin de kontrol altına alınması yine bu bağlamda değerlendirilebilir. Fazla olarak Zaporizhzhia nükleer santralından ayrı bir nükleer santral ile iki hidrolik santralin kontrol altına alındığı ifade edilmiş olup bir termik santralın da devre dışı bırakıldığından bahsedilmektedir. Ayrıca, (Kiev şehrine hemen girilmemekle beraber) Kiev civarından geçen ana arter enerji hattının gözaltına alındığı da anlaşılmaktadır.

Bir farklı yönden değerlendirmeyle de Mariuopol, Melitopol ve Kherson’un kontrol altına alınmasıyla birlikte Odessa’ya yapılan ataklarla Karadeniz kıyı bölgesine hakim olma ve bölge ticaretinin ele geçirilmesi hedeflemektedir denebilir. Ancak burada aynı zamanda Karadeniz enerji politiğine de hâkim olmak istendiği anlaşılmaktadır. Rusya’nın Ukrayna’nın Karadeniz kıyısına tümüyle hâkim olması halinde Ukrayna’nın Karadeniz’e kıyısı kalmayacaktır. O zaman Ukrayna’nın Karadeniz’de karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)’nden de bahsedilemeyecektir. Bu durum, gerçekten de Karadeniz ekonomi politiğini olduğu kadar enerji politiğini de ileri derecede etkileyecek şartları oluşturacaktır.

Ukrayna Olayları Nedeniyle Rusya’ya Uygulanan Bazı Yaptırımların Enerji Politik Değerlendirilmesi

Ukrayna’da yaşanan olaylar nedeniyle (yukarıda belirtildiği üzere) batı dünyası Rusya’ya yönelik bazı ekonomik yaptırımları uygulama kararı almış ve önemli bir kısmını da hayata geçirmeye başlamış bulunmaktadır. Rusya’nın SWIFT uluslararası ödeme sisteminden çıkarılmasına ilişkin uygulama,tüm ticareti etkilediği gibi enerji politik bağlamda petrol ve doğal gaz ticaretini de etkilemesi söz konusudur. Her ne kadar SWIFT uygulaması dışında kalan bankalar üzerinden enerji ticaretinin devam ettiği görülse de risk faktörü hayli yükselmiştir.

Burada şunu da özellikle belirtmek gerekir ki; Ukrayna olayları gibi savaşçıl şartlarda bile enerji ticareti devam ede gitmektedir. Zira Rusya, AB için önemli bir petrol ve doğal gaz tedarikçisi ülke durumundadır. Tersine olarak Rusya için de AB ile yapmakta olduğu enerji ticareti hayati önem arz etmektedir. Bilindiği üzere Rusya’nın önemli girdisini, petrol ve doğal gaz satımından gelen gelir oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Rusya ile AB arasındaki enerji ticareti halen her iki taraf içinde vazgeçilmezlik ifade etmektedir. 

Ancak Ukrayna ile ilgili olarak gerilimli şartların oluşmasıyla birlikte birçok ülke ve AB için enerji konusunda risk oluşmuştur. Dolayısıyla hem doğal gaz ve hem de petrol ve de türevleri için fiyat artışları söz konusu olmuş ve sonuçta enerji fiyatları 2021 sonbaharında hayli önemli bir artış trendi göstermiştir (Şekil 3). Ukrayna’da çatışmaların başlamasıyla ise enerji fiyatlarında artık takibi güç bir artış ve çalkantılı durumlar görülmeye başlanmıştır. Bu bağlamda, enerji krizi şartları ortaya çıkmıştır denebilir. Nitekim, birçok Avrupa ülkesinde doğal gaz sıkıntısı çekilmekte ve kısıntılardan bahsedilmektedir. Bu bağlamda da fiyatlar rekorlar kırabilmektedir. 

Her iki taraf da Ukrayna üzerinden oluşan sıcak çatışma şartlarında tedbir bağlamında çözümleri üretme yolunda bazı açıklamalar yapmış ve/veya yapmaktadırlar. Bu kapsamda olarak sıcak çatışmalar başlamadan önce Rusya Devlet Başkanı’nın (Kış Olimpiyatları nedeniyle) Çin’i ziyareti sırasında, Çin ve Rusya arasında yeni boru hatları tesisi ile enerji ticaretinin arttırılacağı açıklanmıştır. 

AB tarafı da Ukrayna’ya harekatın başlamasından sonra Rusya’ya enerji konusunda bağımlılığın azaltılması için LNG alımının artırılması,doğal gaz depolama kapasitelerinin yükseltilmesi ve yeni kaynak bölgelerinden (Norveç gibi) alımlara önem verilmesini gündemine almış ve ilgili resmi açıklamalar da yapılmıştır.

Bu bağlamda AB’nin ABD’den alacağı LNG miktarının arttırılacağı duyurulmuştur. Böylelikle Ukrayna olayları nedeniyle Rusya’dan tedarik edilen doğal gaz fiyatlarının artmasıyla AB için kıta dışından gelen (ve pahalı olan) LNG artık tercih edilebilir olmaktadır. Nitekim Şekil 4’ten görüldüğü üzere Avrupa doğal gaz ithalatında Ukrayna krizinin sıcak çatışma riskinin arttığı ve nihayet sıcak çatışmaların başlamasıyla (pahalılığına karşın) LNG olarak doğal gaz alımı hızlı artış göstermiş ve artık en önemli doğal gaz girdisini oluşturur hale gelmiş bulunmaktadır.

Sonuç

Yukarıda açıklananlar üzerinden enerji politik değerlendirme yapılırsa;dünya konjonktüründe dikkat çeken bir enerji-politik bölge olan Ukrayna bölgesi artık enerji kriz odağı olmuştur denebilir. Burada şunu belirtmek gerekir ki; enerji geçiş bölgesinde bulunan dolayısıyla enerji terminali olmuş ülkelerin enerji alıcısı olanlarla enerji kaynak tedarikini sağlayan ülkeler arasında dengeleri iyi gözetmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda, daha önce (Ukrayna’nın AB’ye ve NATO’ya entegrasyonun gündemine gelmesinin) kendisi için “kırmızı çizgi” olduğunu beyan eden Rusya’nın, Ukrayna’nın batıya entegrasyon isteminde ısrar etmesiyle bölgeye müdahale etmiş bulunmaktadır. Bir başka deyişle,enerji talep edenlerle enerji arz edenler arasında (bir taraf lehine) tercih kullanmak isteyen bir enerji geçiş ülkesinin yaşadıklarına şahit olmaktayız.

ABD açısından bakıldığında; 2010’dan sonra bol miktarda çıkarttığı kaya gazını özellikle 2016’dan sonra LNG olarak satmak için pazar arayan bir ülke olduğunu hatırlamak yerinde olacaktır. Doğalgazın ve LNG’nin önemli bir pazarı AB olmaktadır. Ancak LNG fiyatı, boru hatları ile alınan doğal gaza göre hayli pahalı olduğundan AB yedekleme bağlamında bir miktar LNG alsa bile bu miktar zora girmiş olan ABD ekonomisi için yeterli olamamaktadır. Bu durumda ABD açısından, AB’nin boru hattı ile doğal gaz aldığı ana arterde sorun anlamına gelen Ukrayna’da yaşanan olaylar önemli ölçüde yararına olmaktadır. 

Nitekim ABD, Ukrayna’da sıcak çatışmalar başlamadan önce savaşı adeta teşvik eder bir strateji izlemiştir. Keza Ukrayna’ya verdiği silah desteğinin de sıcak çatışmayı hızla kesecek (örneğin hava savunma sistemleri ve uçak temini vb. gibi) elemanlar olmayıp, uzun soluklu direnişi destekleyecek mahiyette savunma silahları olduğu gözlenmektedir. Bir başka deyişle, Ukrayna’da sıcak çatışmanın varlığı, AB’nin ABD’den LNG alımını arttırdığı gibi LNG terminallerinin ve ilgili depolama tesislerinin yapılması için gerekli olan zamanı da kazandırıyor olmaktadır.

Rusya açısından olaya bakıldığında; bir enerji geçiş ülkesi olan Ukrayna’da etkin olma ve terminal bölgesine kesin hâkim olma fırsatını yakalamıştır. Bu amacına (süre uzasa da) ulaşacakmış gibi görünmektedir. İlaveten harekatın gidişatı Rusya’nın, Karadeniz’deki Ukrayna kıyı bölgesine hâkim olacağı izlenimini vermektedir (Şekil 1). Bu durumda ise,Ukrayna MEB’inde var olduğu düşünülen petrol ve doğal gaz rezervlerine ilişkin olarak egemen olabilecektir. Keza Karadeniz H2S rezervi için de önemli ölçüde söz sahibi olabilecektir. Dolayısı Rusya hedeflerine bu bağlamda da ulaşabilecektir denebilir.

Ayrıca, uygulanan ekonomik yaptırımlar kendisi için farklı konularda sorun yaratıyor olsa da ve de eskisi kadar doğal gaz satamıyor olsa da Ukrayna olayları nedeniyle doğal gaz fiyatları rekor seviyelere çıkmış olduğundan, yaptırım uygulanmayan bankaları üzerinden ödemelerini alabilmektedir. Böylelikle daha az doğal gaz satarak hemen aynı miktar kazancı sağlayabilmektedir. 

AB açısından olaya bakıldığında ise LNG’ye yönelmesi onu ekonomiklik konusunda zora sokabilecektir. Ekonomik açıdan pandemi döneminin yarattığı dar boğazdan henüz çıkamamışken pahalı enerji temini durumunda kalmıştır. Dolayısıyla önümüzdeki zaman sürecinde AB içinde sorunlar yaşanabilecektir. Ancak, doğal gaz teminindeki yaşanan bu sorunlu durum, hayata geçirmeye çalıştığı “Avrupa Yeşil Mutabakatı” için uygun ortamı da yaratmış olmaktadır. Burada şunu da belirtmek yerinde olur ki; yaşanan bu enerji krizi uzarsa ve göçmen sayısı düşünülenden fazla artarak sorunlara neden olursa, o zaman AB içinde büyük bir ekonomik kriz tetiklenebilir. Bu durumda da ekonominin yanı sıra sosyal ve siyasi çatlamalar görülebilir. O zaman “Avrupa Yeşil Mutabakatı” için gerekli yatırımların yapılabilmesi de riske girebilir.

Türkiye açısından konu ele alındığında; Türkiye’nin halen yürütmekte olduğu Ukrayna’da yaşanan sıcak çatışmaya taraf olan ülkelere eşit mesafede durma stratejisine devam edilmesi halinde, Türkiye’nin bazı kazanımları söz konusu olabilecektir. Özellikle enerji politik açıdan Türkiye için olumlu sonuçlara ulaşılabileceği söylenebilir. Konuya ilişkin bazı işaretler şimdiden kendini göstermiştir. Bu bağlamda, Türkiye’nin var olan enerji hatlarına yenilerinin eklenmesi ve/veya var olanlara yenilerinin bağlanması söz konusu olabilecektir. Zira Ukrayna’daki ana arter enerji hatlarına alternatif oluşturabilecek enerji hatlarının önemli bir geçiş bölgesi, jeopolitiğinin gereği olarak Türkiye olmaktadır.

Ukrayna’da yaşananların, kaybedeni (maalesef) Ukrayna olacak gibi görünmektedir. Hemen görüldüğü üzere birçok yönden kayıp yaşamaktadır ve yaşamaya devam edeceği izlenimi edinilmektedir. Enerji politik açıdan da güvenilir enerji geçiş bölgesi olma şartlarının büyük ölçüde riske girmiş olduğu söylenebilir.

Tüm bu değerlendirmelerden sonra, Ukrayna’da yaşananların arka planında yer alan enerji politik metaforların yadsınamaz boyutlarda olduğu görülmektedir. Yazık ki, enerji politik açıdan bakıldığında; dünyada oluşturulmak istenen yeni enerji politik düzen ve dengeye ilişkin olarak Ukrayna’daki sıcak çatışma şartlarının uzayacağı izlenimi edinilmektedir. Bununla beraber Ukrayna olaylarında etkinliği olan aktörlerin alacağı inisiyatifler, bazı belirsizlikler içerse de riskli şartları da oluşturarak sadece enerji politik değil sosyoekonomik ve siyasi sorunları betimleyebilecek niteliktedir denebilir.

“Enerji Arzında Jeotermal En Güvenilir Kaynağımız”

Jeotermal Enerji Derneği (JED) Başkanı Ali Kındap, düzenlenen basın toplantısında enerji sektörünün geleceği ve jeotermal enerjinin rolüyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Yenilenebilir ve jeotermal enerji sektöründeki gelişmeleri aktarmak ve hedefleri paylaşmak üzere Jeotermal Enerji Derneği (JED) tarafından bir basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısının ev sahipliğini yapan JED Başkanı Ali Kındap, iklim değişikliği ve Paris Anlaşması’nın dünyada enerji dönüşümünü hızlandırdığını ifade etti.

Yenilenebilir enerjiye duyulan ihtiyacın giderek arttığını ve bu ivmenin devam edeceğini söyleyen Ali Kındap, “Global arenadaki enerji arzı sorununu hepimiz görüyoruz. Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artış devam ediyor. Bununla birlikte iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında bütün ülkeler yenilenebilir enerjiye yatırımlarını artırarak sürdürüyorlar. Küresel ölçekte gelecek beş yıldaki yatırımların yüzde 95’inin yenilenebilir kaynaklar olması bekleniyor. Finans kuruluşlarının da neredeyse tamamı artık sadece yenilenebilir enerji projelerini destekliyor. İklim değişikliğine karşı Paris Anlaşması kapsamında beklenen ‘sıfır emisyon’ hedefine ulaşmak için enerjimizi yenilenebilir kaynaklardan sağlamamız şart. Özetle enerjide bağımsız bir ülke konumuna gelebilmek, enerji arz ve güvenliğinin sağlanması ve ülkemizin de taraf olduğu Paris Anlaşması hedeflerine ulaşabilmek için en büyük kozumuz yerli, milli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan jeotermal” dedi.

Kındap: “Jeotermal en verimli yenilenebilir enerji kaynağı”

Türkiye’nin jeotermal enerjideki potansiyeline dikkat çeken Kındap, “15 MWe’lık kurulu güçten 1.676 MWe kurulu güce ulaştık. Kaynak keşfinden kurulu güce kadar önemli bir deneyim kazandık. Bununla birlikte, kullanıma hazır 2.000 MWe potansiyelin keşfini yaptık. Bu potansiyeli hayata geçirerek jeotermal enerji kurulu gücümüzü 5.000 Mwe’ye çok hızlı bir şekilde çıkartabiliriz. Bugüne kadar Maden Tetkik Arama (MTA) ve özel sektörün katkısıyla jeotermal enerji potansiyelimizi 60.000 MWt’e ye çıktı. Ülke olarak yatırımlarımızın devam etmesi halinde bunu daha yukarılara çıkarmak ve gerçek potansiyelimize ulaşmak işten bile değil” dedi.

Jeotermal enerjinin bilinirliğini arttırmak ve kullanım alanlarını genişletmek için dernek olarak çalışmalarına devam ettiklerini söyleyen Kındap, “Jeotermal enerjide kendimizi kanıtladık. Hem kurulu güç hem de entegre kullanım anlamında kısa sürede önemli başarılara imza attık. Jeotermal enerji santralleri baz yük yani kesintisiz üretim santrali olarak çalıştıkları için mevsim şartlarından bağımsız, 7 gün 24 saat aynı verimlilikle çalışarak en verimli yenilenebilir enerji kaynağı konumunda bulunuyor. Bu nedenle keşfi yapılmış jeotermal kaynakların hayata geçirilmesi son derece kritik bir öneme sahip” şeklinde konuştu.

“Yatırım için eski YEKDEM’deki desteklere ihtiyacımız var”

Jeotermal enerji yatırımlarında özel sektörün desteğiyle önemli başarılara imza attıklarını söyleyen Kındap, “Mevcut jeotermal enerji kurulu gücümüzle 10 milyar kilovatsaatin üzerinde baz yük katkısı sağlıyoruz. Keşfedilen ve hali hazırda çıkartılmayı bekleyen 2 bin MWe’lık potansiyelin hayata geçirilmesiyle yıllık 25 milyar kilovatsaat katkı sağlayabiliriz. Bu katkıyı sağlamak için bir önceki YEKDEM’deki gibi başarısı kanıtlanmış teşvik mekanizmalarına ihtiyacımız var. Bir yandan ülkemiz büyümeye devam ediyor diğer yandan komşumuz Avrupa sıfır karbon emisyon vergisini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Bu nedenle ülke büyümesini destekleyen enerji sektörünün önünü açacak uygulamalara ihtiyacımız var. Yeni YEKDEM modeli ile maalesef faaliyete geçecek yeni bir jeotermal enerji santrali bulunmuyor. Jeotermal enerjide yatırım iştahının yeniden oluşması için hem YEKDEM’in süresi beş yıldan 10 yılın üzerine çıkmalı hem de yeni teşvikler oluşturulmalı” ifadelerini kullandı.

Biotrend Enerji İnegöl Tesisi’ne ziyaret

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Biotrend Enerji Doğu Bölgesi Entegre Katı Atık Bertaraf Tesisi’ne gerçekleştirdiği ziyaretinde, 2011 yılında başlayan ve kendisinin de dahil olduğu süreci basın mensuplarıyla paylaştı.

Biotrend Enerji Yönetim Kurulu İlhan Doğan ve İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban’ın da katıldığı keyifli buluşma, Aktaş’ın konuşmasıyla başladı. Konuşmasının ardından basının sorduğu soruları yanıtlayan Aktaş, İlhan Doğan’a ve İnegöl Belediye Başkanı’na çalışmalardan ötürü teşekkür etti.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş: “Yılsonuna kadar yapılan yatırım 40 milyon doları bulacak.”

Basın mensuplarını selamladıktan sonra konuşmasına başlayan Aktaş, “Tüm bu süreç “çöp nasıl ekonomiye döner” sorusuyla başladı. İklim değişikliğiydi, betonlaşmaydı demek herkes için kolay ama aksiyon almak esas olandır. 2022 yılında başladığımız çalışmalar, şehrin doğu noktasının aktarma istasyonlarında düzenlenmiş çöplerin işlendiği faydalı bir tesise dönüştü. Biotrend Enerji İnegöl Doğu Bölgesi Entegre Katı Atık Tesisi’nde 75 bin haneye yetecek kadar enerji üretiliyor. Tesisin tamamı işler hale geldiğinde bu miktar, 90 bin hanelere çıkacaktır” şeklinde konuştu.

Biotrend Enerji bugün, 87,62 Mwe kurulu güce ulaşarak, 11 ilde devam eden yatırımları ile birlikte toplam 18 tesiste faaliyetlerine devam ediyor.

Türkiye’nin LPG tedarikinde sıkıntı yoktur

Türkiye LPG Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Aratay:

“Rusya – Ukrayna savaşının petrol üzerindeki olumsuz etkisi, LPG’nin enerji arzında çeşitlilik açısından ülkemiz için önemini bir kez daha ortaya koydu”

Türkiye LPG Derneği, 50’nci Kuruluş Yıldönümü’nü düzenlediği bir basın toplantısı ile kutladı. Türkiye LPG Derneği adına Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Aratay, Yönetim Kurulu Başkan Vekili Gökhan Tezel ve Yönetim Kurulu Üyesi Armanç Ekinci’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıda, derneğin yarım asırlık hikayesi ilginç anekdotlarla anlatılırken, LPG sektöründeki küresel ve ulusal boyutta yaşanan gelişmeler de ele alındı. 

Dünyadaki evsel kullanım ağırlığının aksine otogazın amiral gemi olduğu Türkiye LPG pazarı, otogaz tüketim miktarı, LPG’li araç adedi, istasyon sayısının yanı sıra sistemsel açıdan da dünyanın en önemli ve örnek pazarlarından biri konumunda olduğuna vurgu yapan Eyüp Aratay, konuşmasına şöyle devam etti: 

“Sadece sektörü için çalışan değil, ülke menfaati gözeten bir derneğiz”

“Türkiye LPG pazarını bugün bulunduğu önemli konuma taşıyan hiç şüphesiz en büyük unsur ise dünyada bir benzeri bulunmayan LPG’ye özel kanun olan 5307 Sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu’muzdur. İşte derneğimizin ilk kuruluşu da bu açıdan çok önemli. 

Ülkemizde 1962 yılında ilk tüp dolumu ile birlikte Türkiye LPG sektörü oluşmaya başlamıştır. Tüpgaz ile tanışan ülkemizde, bu kolay, verimli ve sağlıklı enerji kaynağı benimseniyor ve zamanla artan bir hızla pazar gelişiyor, yeni şirketler, markalar oluşuyor. O dönemki LPG şirketlerinin çoğu, tüp üretimi, dolum, dağıtım, hizmet ve bakım faaliyetlerinde Avrupa standartlarını benimsiyor. Ancak 1970 devalüasyonu ile TL’nin yüzde 70’e varan değer kaybı ve 10 Ağustos kararnamesi ile devletin LPG’de fiyatını belirlemesi ve liberal ekonomiden uzaklaşması süreci başlamasıyla birlikte sektörde oluşan marj problemleri teknik gerekliliklere uyum alanında sorun teşkil ediyor. Sektörde firmaların teknik yeterlilikler için ortak bir paydada buluşmaması nedeni ile de tüketici tarafında önemli bir risk oluşturmaya başlamıştı. Zira o zamanlar Türkiye’de pazar faaliyetlerini düzenleyecek bir yönetmelik, standart veya ya da yasal düzenlemeler bulunmuyordu. 

Sektörün bir birliğe, derneğe olan ihtiyacı da; işte 10 Ağustos kararnamesinden kaynaklanan bu gelişmeler ile iyice su yüzüne çıktı. 1971 yılında başlatılan hazırlık çalışmaları sonrasında 28 Mart 1972’de Türkiye LPG Derneği, ‘Gerek teknik ve gerekse ticari kural ve standartların oluşturulması’ temel amacı ile kuruldu ve çalışmalarına başladı. Enerji sektörünün ilk ve adında Türkiye unvanını gururla taşıyan derneğimizce başlatılan bu adımlar ve yürütülen yoğun çalışmalar neticesinde bugün, Türkiye olarak, sadece LPG’ye yönelik olarak düzenlenmiş Dünya’nın ilk ve tek kanununun; 5307 Sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu’nun sahibiyiz.

Türkiye LPG Derneği olarak da o gün bugündür, sadece sektörü değil, kamu ve kamuoyunu da, yani ülkesini de düşünen bir dernek olarak çalışmalarımızı aynı ruh ve azimle sürdürüyoruz.”

Bugün 13. Başkanı olarak gurur duyduğum derneğimizin 14 kurumsal üyesi ve 39 temsilci üyesi bulunmaktadır. Derneğimiz Türkiye toplam LPG pazarın yüzde 70’ini temsil ederken Tüplü pazarında ise yüzde 96’lık bir temsil oranına sahiptir.

Türkiye LPG Sektörü yıllık 80 milyar TL’lik büyüklüğe ulaştı

1960’lı yılların başında 10.000 Ton mertebesinde olan pazar hızla büyüyerek derneğimizin kurulduğu 1972 yılında 333.000 Ton büyüklüğüne ulaşıyor. Önceleri sadece tüplü segmentte hizmet verirken, 1970 yılların başında sanayinin ihtiyacını karşılamak üzere tankerle dökme faaliyete giren sektörümüz, 1996 yılında Otogaz’ın uygulamaya girmesi ile de bugün 3 segmentte Türkiye’nin her yerinde müşterilerinin enerji ihtiyacını kesintisiz ve güvenli bir şekilde karşılıyor. Pazar daha sonraki yıllarda da büyümesine devam ederek 2000 yılında 4,5 milyon tonluk en büyük değerine ulaşıyor. Daha sonra doğal gazın yaygınlaşması ile daralan pazar, bugün yaklaşık 4 milyon tonluk hacmi ile Avrupa’nın Rusya’dan sonra 2’nci büyük pazarı haline gelmiştir.

Bugün sektörümüzde ülke genelinde faaliyet gösteren yaklaşık 7.000 Tüplü ve 11.000 Otogaz bayimizle 10 milyon haneye tüp hizmeti ve 4,9 milyon otogazlı araca ikmal gerçekleştiriyoruz. Sektörümüz yaklaşık 100.000 çalışanı ile yıllık 80 milyar TL pazar büyüklüğüne ulaşmış durumdadır.”

Yaşanan gelişmeler, LPG’nin ülkemiz enerji arzındaki çeşitliliği için önemini daha da öne çıkardı

Mevcut gelişmeler ışığında LPG’nin önemine de değinen Eyüp Aratay, “LPG’nin, 1.000 kadar kullanım çeşitliliği ile, kolay erişilebilen, mobil, verimli ve temiz bir enerji kaynağı olmasıyla, doğalgaz boru hatlarının ulaşamadığı bölgelerde ideal pişirme, ısınma ve su ısıtma aracı olarak, halen ülkemizde çok önemli bir potansiyeli olduğunu düşünüyoruz. Ama bunun da dışında, ülkemizin gelişen enerji ihtiyacının karşılanmasında, enerji kaynaklarının sağlığı ve çeşitlenmesinde çok daha aktif bir rol üstlenmesinin büyük önem arz ettiğini görüyor ve inanıyoruz. LPG’nin bu potansiyelinin, üstleneceği bu rolün öneminin; Rusya – Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan petroldeki tedarik sıkıntıları ile çok daha belirginleştiği düşüncesindeyiz. Öte yandan Rusya – Ukrayna savaşının Türkiye’nin LPG tedarikinde bir sıkıntı yaratmadığını da belirtmek isterim. 

Rusya – Ukrayna savaşı Türkiye’nin LPG tedarikinde sıkıntı yaratmıyor

2021 yılı itibariyle toplam 77 lisanslı firmanın faaliyet gösterdiği Türkiye LPG pazarı, yaklaşık 4.000.000 ton büyüklüğe sahip bir pazar. Bunun yaklaşık 1.000.000 tonu yurt içindeki rafinerilerden elde edilirken, 3.000.000 tonu da ithalat ile karşılanıyor. İthalatın 2.000.000 tonu ise Amerika ve Cezayir’den sağlanıyor. Rusya’nın ithalattaki payı 2020 yılında sadece yüzde 1,5 oldu. Ukrayna’dan ise, son yıllarda ithalat yapılmıyor. Dolayısıyla Rusya – Ukrayna savaşının Türkiye’nin LPG tedarikine etkisi yok denecek kadar az bulunuyor.

Türkiye pazarı 2021 yılında yüzde 1,07 oranında artarak, 3.910.532 tona ulaştı

Türkiye’de yurt içi LPG satışı 2021 yılında önceki yıla oranla küçük de olsa artış gösterdi. Ocak-Aralık 2020’deki 3.869.203 ton olarak gerçekleşen yurt içi LPG satış miktarı, 2021 Ocak-Aralık döneminde yüzde 1,07 oranında artarak, 3.910.532 ton olarak gerçekleşti. 2021 yılında tüplü segmentteki satışlar bir önceki yıla göre, yüzde 2,69 azalarak, 699.062 ton olurken; dökme segmenti aynı dönemde yüzde 13,91’lik artışla 97.414 ton olarak gerçekleşti. Otogaz ise, yine aynı dönemde yüzde 1.59 oranda artarak, 3.114.055 ton oldu. Segment payları bazında ise, 2021 yılında yine pazarın yüzde 79,63’lük oranına sahip olan otogaz ilk sırada yer alıyor. Pazarda tüplü segment yüzde 17,88, dökme LPG ise yüzde 2,49’luk pay ile yer alıyor” dedi.

“LPG, tüm dünyada temiz enerji kaynağı olarak teşvik ediliyor” 

LPG’nin, elektrik ya da doğalgaz boru hatları gibi devasa yatırımlara ihtiyaç duymayan; mobil, kolay taşınabilir, yaygın, verimli ve ekonomik bir yakıt olduğuna dikkat çeken Gökhan Tezel şöyle konuştu: 

“Türkiye için çok önemli bir yakıt olan LPG’nin dünyada da özel bir yeri bulunuyor. LPG’nin tüm avantajlarına ilave olarak, tüm dünyada muadillerine göre çok daha düşük karbon ve partikül salınımı ile doğa ve çevre dostu bir enerji kaynağı olarak kabul ediliyor. Bu konu Dünya LPG Birliği ve Avrupa LPG Birliği tarafından yayınlanan raporlarda detaylı olarak vurgulanıyor. Yani LPG, en önemli ve pratik mobil enerji kaynaklarından biri olarak, tüm dünyada ‘temiz enerji’ olarak kabul ediliyor. Aynı zamanda, son yıllarda gelişen BioLPG çalışmaları ile karbon salınımlarının düşürülmesi hedeflerine önemli katkı yapabilecek ürünlerden biri olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla LPG, sürdürülebilirlik politikaları kapsamında, geçiş sürecinde çok önemli bir rol üstleniyor. Bu nedenle geçiş süreci için çok değerli bir alternatif yakıt kaynağı olarak, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde teşvik ediliyor ve yakın gelecekteki enerji stratejileri arasında yer alıyor. 

Dünyada artan nüfus, sanayileşme ve kırsaldan kente göçler sonucunda; çevre sorunları, sürdürülebilir yaşam kalitesi ve genel anlamda dünyanın geleceği daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Bugün artık ‘yaşanabilir bir dünya’ kavramı çok daha fazla sorgulanıyor. ‘Yaşanabilir bir dünya ile birlikte enerji gereksinimine yönelik düşünce ve çalışmalar gelecek konusunda bugünden alınması gereken önlemleri ön plana çıkartıyor. Pandemi, enerji krizi ve savaşlarla boğuşan dünya, enerji konusunda zorlu bir süreçten geçiyor. Bir taraftan tedarik ve üretimde yaşanan sıkıntılara çözüm aranırken, diğer yandan karbon salınımını azaltma ve temiz enerjiye geçiş için adımlar atılmaya çalışılıyor.

LPG, Türkiye’nin 2053 yılında net ‘0’ emisyon hedefine ulaşımı için önemli bir fırsat 

Bu kapsamda 2021 yılında çok önemli adımlar atıldı. Türkiye’nin, Paris İklim Anlaşması’na taraf olmayı kabul etmesi, ABD’nin anlaşmaya geri dönmesi, bunun yanında Avrupa Yeşil Mutabakatının kabulü ile İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26’ncı Taraflar Konferansı’nda (COP26), temiz enerjinin dünyanın her yerinde uygun maliyetle erişilebilir olması için uluslararası bir planın oluşturulması, sürdürülebilir bir gelecek adına umut verici adımlar oldu. 

Paris İklim Anlaşması, Türkiye’ye önemli sorumluluklar da getiriyor. Bu anlaşma, öncelikle Türkiye’nin iklim politikasında yeni bir dönemin başlangıcı niteliğini taşıyor. Türkiye, emisyon azaltılmasına yönelik yeni hedefler belirlemek ve eylem planları hazırlamak zorunda. Türkiye’nin bu anlaşma ile koyduğu hedefler; 2030 yılına kadar sera gazı emisyon artışını yüzde 21’e kadar düşürmek ve 2053 yılında da bunu tamamen sıfırlamak. Ayrıca Türkiye’nin hem denizlerin kirlilikten hem de ormanların korunması yönünde çalışmalar yürütmesi gerekiyor. Bunun yanında petrol, kömür gibi fosil yakıt kullanımını da azaltarak, yenilenebilir enerji yatırımlarını ön plana çıkartması önem taşıyor. Türkiye’nin, 2053 net ‘0’ emisyon hedeflerine ulaşabilmesi için ise, tüm dünyada kullanımı giderek artan ve birçok ülkede de kullanımı teşvik edilen LPG, geçiş süreci için güçlü bir alternatif enerji kaynağı olarak öne çıkıyor. 

LPG sektörünün küresel büyüklüğü 300 milyar dolara ulaşmış durumda

Dünyada artan kullanım alan çeşitliliği ile yenilenebilir enerji ile en hızlı büyüyen enerji kaynaklarından birini oluşturan LPG sektörünün bugünkü küresel büyüklüğü 300 milyar dolara ulaşmış durumda. Dünya genelindeki kullanımı geçen yıl bir miktar azalsa da ilerisi için umut verici olmayı sürdürüyor. Dünya LPG Derneği’nin (WLPGA) 2021 yıllı raporuna göre, LPG üretimi geçen yıl yüzde 1,36 azalarak, 329.000.000 ton olarak gerçekleşti. Ancak küresel ısınma, iklim krizi, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve ülkelerin 2050’ye kadar karbon salınımını sıfıra indirme hedefleri nedeniyle, önümüzdeki 10 yılda LPG tüketiminin daha da yaygınlaşacağı ve yıllık 375.000.000 tonu aşacağı tahmin ediliyor”. 

Petrol Ofisi, madeni yağlar sektöründe lider

Petrol Ofisi, 2021 yılında pazarın üzerinde bir büyüme gerçekleştirerek Türkiye madeni yağlar sektöründeki liderliklerini devam ettirdi. PETDER verilerine göre pazar paylarını madeni yağ ve kimyasallar pazarında yüzde 31’e, madeni yağ pazarında ise yüzde 29,7’ye çıkaran Petrol Ofisi, her iki alanın da yine lideri oldu. Petrol Sanayi Derneği (PETDER) verilerine göre Türkiye madeni yağ ve kimyasallar pazarı 2021 yılında yaklaşık yüzde 10.2 büyüyerek toplam 384.682 tonluk satışa ulaştı. Türkiye madeni yağ ve kimyasallar pazarında Petrol Ofisi, kaydettiği istikrarlı büyümesini devam ettirdi ve her iki alandaki liderliğini de güçlendirerek sürdürdü. İmza attığı başarılara zorlu pandemi döneminin ikinci yılında da devam eden Petrol Ofisi, 2010’da üstlendiği madeni yağ ve kimyasallardaki liderliğini, pazar payını yüzde 31’e çıkartarak, 12’inci yılına taşıdı. Petrol Ofisi, madeni yağlar pazarında ise 2019’da eriştiği liderliğini, 2021’de pazar payını yüzde 29.7’ye taşıyıp güçlendirerek, aralıksız sürdürdü.

Maxima markası ile binek araç yağlarında yüzde 20.4’e ulaştı

PETDER verilerine göre güçlü büyümesine devam eden Petrol Ofisi her iki alanda liderliklerini sürdürürdü. Türkiye madeni yağlar ve kimyasallar pazarındaki hemen hemen tüm alanlarda satış tonajlarını ve pazar paylarını geliştirdiği gözlemlenen Petrol Ofisi’nin Maxima markası ile binek araç yağlarında pazar payını yüzde 20.4 çıkartarak kaydettiği artış ise dikkat çekti.

Toplam satışta 148 bin tona, ihracatta ise 11 bin tona ulaştı

Petrol Ofisi, 2021 yılında toplam satış rakamını 148bin tonun üzerine taşıdı. İç pazarın yanı sıra küresel pazarda da satışlarını güçlendiren Petrol Ofisi, 4 kıtada 33 ülkeye yaptığı madeni yağ ihracatını da 11 bin tonun üzerine çıkarttı. Petrol Ofisi, madeni yağlar alanında da ileri teknolojisi, yüksek üretim ve depolama kapasiteleri ile öne çıkıyor. Petrol Ofisi, yaklaşık 140 bin tonluk yıllık üretim ve 66 bin tonluk depolama kapasiteli Kocaeli Derince’deki madeni yağ fabrikası ile400’den fazla zengin ürün gamına sahip. Tesiste yer alan alanındaki en gelişmiş merkezlerinden biri konumundaki Petrol Ofisi Teknoloji Merkezi – POTEM de, gerçekleştirdiği yılda yaklaşık 150 bin test ile de başta kamu kuruluşları olmak üzere tüm sektöre hizmet veriyor.

“Lidere yakışır şekilde her koşulda, en iyiye, en doğruya, en mükemmele odaklandık”

Petrol Ofisi’nin hem akaryakıt hem de madeni yağ ve kimyasallar alanında sadece pazar ya da sektör lideri olmadığını, sektörüne, ülkesine katkıda bulunma, örnek olma gibi sorumluluklar da taşıdığını belirten Petrol Ofisi Madeni Yağlar Direktörü Sezgin Gürsu da, “Çok güçlü bir altyapımız, üretim teknolojimiz, gücümüz ve kabiliyetimiz var. Fakat en önemlisi, başarıya inanmış ve adanmış çok güçlü bir aileyiz. Bununla birlikte, akaryakıtta olduğu gibi madeni yağlar ve kimyasallar alanında da Türkiye’nin en büyük dağıtım ağına sahibiz. 400’ü aşkın zengin ürün gamımız ve tüm ülkeye yayılmış yaklaşık 20 bin satış noktamız ile Türkiye’nin hemen hemen tüm madeni yağ ihtiyaçlarının, ileri teknolojili ürünler ve yüksek hizmet kalitesi ile ideal çözümlerine, kolay, hızlı erişim olanağı sağlıyoruz. Teknolojiyi çok seviyor ve kullanımını sürekli güncel tutuyoruz.

Brisa, gelirlerinde %57 artış kaydetti

Bridgestone ve Lassa ana markalarıyla Türkiye lastik pazarı lideri Brisa, 01 Ocak-31 Aralık 2021 dönemine ait finansal sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı.

Şirketin satış gelirleri bir önceki yıla kıyasla %57 artarak 6.6 milyar TL’ye ulaşırken satış tonajı %20 büyüdü.

FAVÖK seviyesinde ise geçen yılın aynı dönemine göre %55 artış elde etti ve FAVÖK büyüklüğü 1.485 milyon TL seviyesinde gerçekleşti. Şirket’in ihracat gelirleri dolar bazında %30 büyüme kaydetti ve 291 milyon Dolara ulaştı. Bu verilerle Şirket, 2021 yılını güçlü bir finansal performans sergileyerek ve büyüyerek kapattı.

Şirketin bu güçlü performansında, dengeli işletme sermayesi yönetimi, başarılı kanal ve stratejik ürün portföy yönetimi etkili oldu. Şirket, yıl içinde tedarik zincirinde yaşanan kısıtlamalar, kur dalgalanmaları ve devam eden pandemi sürecine rağmen, 2021 yılında ara vermeden operasyonlarına devam etti, iş sürekliliğini sağladı.

Brisa’nın bu başarısını değerlendiren Brisa CEO’su Haluk Kürkçü şunları dile getirdi: “Gerek pandeminin etkileri gerekse hızlanan dijitalleşme ile birlikte tüm dünyada iş yapış şekilleri değişirken Brisa olarak yıllardır yatırım yaptığımız akıllı kültürümüz sayesinde, bu değişime hızlı ve çevik bir şekilde tüm operasyonlarımızla adapte olduk.

Güneşin Yıldızı, Teşviklerle Daha da Parlayacak

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yenilenebilir enerjiye yönelik yeni teşvikleri açıklamasının sektör ve ülkenin geleceği adına sevindirici olduğunu belirten TEK Enerji Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Şahintaş, “Yatırımların daha da artacağı bir dönemde enerjide dışa bağımlılığımız azalacak” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, rüzgar ve güneş enerjisi yatırımlarına KDV istisnası ve gümrük vergisi muafiyeti gibi mevcut desteklerin kapsamını genişleterek, güneş ve rüzgar enerjisinden elektrik üreten lisanssız faaliyetler kapsamındaki yatırımların 4. bölge desteklerinden yararlanmasının önünü açtıklarını açıkladı.

Şahintaş; yeni desteklerin, yeni yatırımları tetikleyeceğini söyledi.

Şahintaş, Güneş ve rüzgâr enerjisi yatırımcılarına KDV istisnası ve gümrük vergisine ilave olarak yüzde 30 oranında vergi indirimi ve 6 yıl boyunca sigorta prim işveren hissesi desteği sağlanmasının stratejik açıdan çok önemli olduğunu, hâlihazırda güneşte gümrük vergisi ve KDV muafiyetine ek olarak sağlanacak teşvikler, mutlaka sektörümüzdeki hareketliliği artıracağını kaydetti.

Lojistik Sektörünün Geleceği MÜSİAD’da Ele Alındı

Lojistik Sektörü İstişare Toplantısı, MÜSİAD Genel Başkanı Mahmut Asmalı’nın katılımıyla MÜSİAD Genel Merkez binasında gerçekleştirildi. Toplantı sonrası değerlendirmede bulunan Başkan Asmalı, “Türkiye’nin stratejik konumu uluslararası ticarette ülkemize büyük avantaj sağlıyor. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirme gayretindeyiz” dedi.

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) MÜSİAD Lojistik Sektör Kurulu koordinasyonunda düzenlenen “Lojistik Sektörü İstişare Toplantısı”, MÜSİAD Genel Başkanı Mahmut Asmalı, sektör temsilcileri ve üyelerin katılımıyla MÜSİAD Genel Merkez binasında gerçekleştirildi.

Lojistik sektörüne ilişkin gelişmelerin kapsamlı şekilde ele alındığı toplantıda lojistik sektörünün bugüne ve geleceği değerlendirildi. Görüşmede ayrıca, MÜSİAD Lojistik Sektör Kurulu’nun bundan sonraki süreçte sektörün gelişimine yönelik oluşturulacak yeni yapıda koordinatörlük görevi üstlenmesi kararlaştırıldı.

Toplantı sonrası değerlendirmede bulunan MÜSİAD Genel Başkanı Mahmut Asmalı, Türkiye’nin stratejik konumunun önemine dikkat çekerken, “Türkiye’nin stratejik konumu uluslararası ticarette ülkemize büyük avantaj sağlıyor. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirme gayretindeyiz” ifadelerini kullandı.

MÜSİAD Genel Merkezindeki toplantıya, Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD), Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND), Demiryolu Taşımacıları Derneği (DTD), İstanbul Gümrük Müşavirleri Derneği (İGMD), Türkiye Kargo, Kurye ve Lojistik Derneği (KARİD), Türkiye Nakliyeciler Derneği (TND), Gümrüklü Antrepocular Derneği (GAİD), Ağır Nakliyeciler Derneği (AND), Türkiye Liman İşletmecileri Derneği (TÜRKLİM) ve Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Lojistik Alt Çalışma Grubu temsilcileri katıldı.

Türkiye İhracatta Büyümek İçin Tanıtıma Öncelik Veriyor

Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki siyasi ilişkilerin olumlu seyri ihracat rakamlarına da yansıyor. Türkiye, 2020 yılında 1 milyar 879 milyon dolar ihracat yaptığı BAE’ne 2021 yılında yüzde 66’lık artışla 3 milyar 121 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi.

Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri’ne yaptığı ihracatın 2022 yılında da artmaya devam ettiği bilgisini paylaşan Türkiye İhracatçılar Meclisi Yönetim Kurulu Üyesi ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Davut Er, “Ocak ayında BAE’ne ihracatımız yüzde 11’lik artışla 192 milyon dolara ulaştı. Aynı dönemde Ege İhracatçı Birlikleri’nin ihracatı ise; yüzde 40’lık artışla 12,8 milyon dolardan 18 milyon dolara çıktı. Türkiye’nin BAE’ne ihracat hedefi 2022 yılında 4 milyar dolara ulaşmak” şeklinde konuştu.

Türk ihracatçıları olarak, Birleşik Arap Emirlikleri’ne ihracatı artırmak, Türk ürünlerini tanıtmak için 01 Ekim 2021 – 31 Mart 2022 tarihler arasında Dubai’de düzenlenmekte olan EXPO Dubai Fuarı’nda Türk Milli Günü’nde Türk lezzetlerinin tanıtımını gerçekleştirdiklerini aktaran Er, sözlerine şöyle devam etti; “Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışını yaptığı “Medeniyetlerin Başlangıç Noktasından Geleceği Yaratmak” temalı Türk Milli Günü kapsamında, Ege İhracatçı Birlikleri olarak ziyaretçilere, Ege Bölgesinin en önemli ihraç ürünlerinden olan kuru meyve, zeytinyağı, defne, kekik ve biberiye dağıtımı yaptık. Ege İhracatçı Birlikleri organizasyonunda katılan folklor ekibi, Ege Bölgesinin önemli halk oyunlarını sergiledi. Türk Milli Günü’nde hem ihraç ürünlerimizle hem de kültürümüzle yerimizi aldık.

Expo Dubai ile eş zamanlı olarak Dubai Dünya Ticaret Merkezi’nde gerçekleştirilen, dünyanın en büyük gıda fuarlarından Gulfood Dubai Fuarı’nda, Türkiye’den 150’den fazla firmanın katılarak Türk lezzetlerini tanıttığını da ekleyen Er, “Ege İhracatçı Birlikleri Gulfood Dubai Fuarı’nda, Türkiye Milli Katılım Organizasyonu kapsamında, Türkiye standında, Türk lezzetlerini tanıtmak ve ihracatını artırmak amacıyla; kuru meyve, zeytinyağı, defne ve kekik gibi önemli tarımsal ihraç ürünlerini sergileyerek tadım etkinlikleri gerçekleştirdik. İki ülke arasında olumlu seyreden siyasi ilişkilerin de desteğiyle bu ülkeye ihracatımızı artıracak bir iklim söz konusu. Türk ihracatçıları olarak BAE’ne ihracatımızı artırmak için tanıtım etkinliklerimizi sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.

Yalıtım Kalınlıkları ve Kaplamalı Cam Kullanımı Artacak

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Sn. Murat Kurum, “Yeşil Kalkınma Yolunda Türkiye” temalı istişare toplantısının sonuç bildirgesinde “İklim dostu yeşil binaların yapımına öncelik verilmesi ve bu kapsamda teşviklerin artırılmasına ilişkin madde doğrultusunda yapılacakları duyurdu.

Bu kapsamda önemli bir düzenleme yapıldı ve Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği değiştirilerek bugün resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. İZODER (Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği), Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle ilgili olarak bir açıklama yaptı.

Atılan adımları yakından takip ettiklerini ifade eden İZODER Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Eruslu, “Bakanlığımız 01 Ocak 2023’ten itibaren, bir parseldeki toplam inşaat alanı 5 bin metrekareden büyük olan tüm binaların enerji performans sınıfının en az ‘B’ olacak şekilde inşa edilmesini ve kullanılacak enerjinin en az yüzde 5’ini yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanmasını zorunlu hale getirdi.

Düzenlemeyle birlikte, halen “C” olan asgari enerji performansının “B”ye çıkarılması, ısı yalıtımında kullanılan yalıtım malzemesi kalınlıklarında da bir miktar artışı beraberinde getirecek. Bu kapsamda Bakanlığımızın yayımlandığı rehberi dikkate aldığımızda cephelerdeki asgari ısı yalıtım malzemesi kalınlıkları İstanbul’da 5cm’den 8 cm’ye, Ankara’da ise 6 cm’den 9 cm’ye çıkacak. Çatılarda ise kalınlık İstanbul’da 10cm’den 14cm’ye, Ankara’da ise 12cm’den 18 cm’ye çıkacak. Döşemelerdeki kalınlık artışları Ankara’da 7 cm’den 9 cm’ye, İstanbul’da 5 cm’den 7 cm’ye çıkacak. Ayrıca kaplamalı yalıtım camı üniteleri ile ısı yalıtım değerleri iyileştirilmiş pencerelerin kullanımı artacak. Öte yandan enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak için tüm binaları kapsayan ve enerji verimliliğinde %20’den çok daha fazla iyileştirme hedefleyen düzenlemelere ihtiyacımız olduğunu söylemeliyiz” ifadelerini kullandı.

Schneider Electric, Yenilenebilir Enerji Platformu Zeigo’yu Satın Aldı

Enerji yönetimi ve otomasyonun dijital dönüşümüne liderlik eden Schneider Electric, enerji, sürdürülebilirlik ve çevresel emtia danışmanlığı alanlarındaki hizmetlerini geliştirmek amacıyla iklim teknolojisi platformu girişimi Zeigo’yu satın aldığını duyurdu. Bu satın alma Schneider Electric’in temiz enerji hizmetleri ve çözümleri portföyünü geliştirecek ve şirketin dijital enerji dönüşümü hedeflerine katkı sunacak.

İklim riskleri ve adil bir enerji dönüşümüne yönelik global beklenti ve talepler hızla artarken, kuruluşlar karbonsuzlaşma konusunda artan baskıyla karşılaşıyor. Son 10 yılda şirketlerin karbonsuzlaşmaya başlamak için kullandığı en yaygın ve etkili araçlardan biri elektrik şirketleriyle imzalanan yenilenebilir enerji satın alma sözleşmeleri (PPA’lar) oldu. Kuruluşlar bugüne kadar PPA aracılığıyla gönüllü olarak 77 gigawatt’tan fazla rüzgâr, güneş ve jeotermal enerji satın aldı.

Net sıfır hedefleri dünya çapında yaygınlaşırken, PPA talebinin de artması bekleniyor. 2.000’den fazla şirket karbonsuzlaşma hedeflerini 1,5 derece Santigratlık global ısınma eşiğiyle uyumlu hale getirmek amacıyla şimdiden Bilimsel Hedefler Girişimi’ne katıldı. 300’den fazla şirket de RE100’ün İklim Grubu’na katılarak operasyonlarında %100 yenilenebilir enerji kullanmayı taahhüt etti. Bu taahhütler doğrultusunda Bloomberg, kurumsal yenilenebilir enerji açığının 2030’da 269 terawatt-saat olacağı tahmininde bulundu.

Schneider Electric, uzun yıllardır sunduğu, sınıfının en iyisi danışmanlık hizmetlerini Zeigo’nun yapay zekâ altyapısıyla bir araya getirerek enerji ve çevre emtialarının tedarik sürecinde iş birliğine dayalı gelişmiş zekâ çözümlerini müşterileriyle buluşturacak. Bu çözümler, Schneider Electric’in mevcut birleştirme çözümleri, EcoStruxure™ Resource Advisor ve NEO Network™ dijital platformlarını tamamlayıcı özellikte olacak.

Bu satın alma kararını değerlendiren Schneider Electric Sürdürülebilir İş Bölümü Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Steve Wilhite; “Yenilenebilir enerji tedariği zaman alan ve karmaşık bir süreçtir. Projelere ve risklere dair ciddi uzman değerlendirmesi gerektirir. Dolayısıyla şirketler için yenilenebilir enerji alanında dünyanın en büyük danışmanı olarak hız ve karmaşıklığın pek çok kurumun PPA pazarına girmesinin önündeki iki engel olduğunun farkındayız. Bu kapsamda Zeigo teknolojisini mevcut hizmet ve çözüm portföyümüzle birleştirerek, dünya çapında müşterilerimize sunduğumuz değeri çok daha fazla güçlendireceğiz ve zenginleştirceğiz” dedi.

Zeigo kurucusu ve CEO’su Juan Pablo Cerda ise “Zeigo olarak dijital temiz enerji devrimini hızlandırmak üzere başladığımız yolculuğa Schneider Electric çatısı altında devam etmekten son derece memnunuz. Birlikte hareket ederek karbonsuzlaşma yolculuğuna çıkan daha çok sayıda şirkete yenilikçi enerji çözümleri sunacağız” şeklinde konuştu.