22.3 C
İstanbul
Pazar, Haziran 8, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 156

Cuntanın planları boşa çıkarılmıştır

Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV) Başkanı Hamza Akbulut, bu toprakları daha önce de defalarca canı pahasına korumuş olan milletin, genç-yaşlı, çocuk, kadın-erkek demeden bir kere daha iradesini ortaya koyup darbeyi önlediğini belirtti.

TGTV, üye kuruluşlarının başkan ve temsilcilerinin katılımıyla Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimine tepki göstermek için açıklama yaptı.

Haliç Kongre Merkezinde düzenlenen toplantıda vakıf adına basın açıklamasını okuyan Akbulut, ülkede demokrasiye ve anayasal düzene yönelik büyük bir badire atlatıldığını belirterek, devlet ve ülkenin içeride ve dışarıda bölücü, yıkıcı bir terör tehdidi, emperyalist bir saldırı ve kuşatma altındayken gerçekleşen bu kalkışma olayının vahameti artırdığını söyledi.

Akbulut, ülkenin 15 Temmuz gecesi bir darbe girişimi ile karşı karşıya kaldığını vurgulayarak, milletin malı olan silahların, düşmana karşı kullanılması gerekirken, devlete ve millete karşı kullanıldığını, katliamlar yapıldığını ve yönetime cebren el konulmaya çalışıldığını belirtti.

“İhanet ve delalet içindeki cuntanın planları boşa çıkarılmıştır”
Bu ayaklanmayı tertip ederek vatana ve millete ihanet eden bu zavallıları şiddetle kınayıp lanetlediklerini aktaran Akbulut, şunları kaydetti:
“İhanet ve delalet içindeki bu cuntanın planları fedakarca gayretlerle boşa çıkarılmıştır. Başta Sayın Cumhurbaşkanımızı, meclisimizi, idarecilerimizi, hükümetimizi, siyasi partilerimizi, seçimle işbaşına getirdiği idaresine sahip çıkan milletimizi, kahraman polisimizi ve kahraman askerlerimizi tebrik ediyoruz. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Bu toprakları daha önce de defalarca canı pahasına korumuş olan milletimiz, genç-yaşlı, çocuk, kadın-erkek demeden bir kere daha iradesini ortaya koymuş, darbeyi önlemiştir. Bizim bu irademiz karşısında, birlik ve beraberliğimize tuzak kuranlar başkasının maşası olanlar, yok olup gideceklerdir. Tarih onları, ülkesini ve milletini satan hainler olarak kaydedecektir.”

Hamza Akbulut, bu girişimin İslam dünyasının umudu olan Türkiye’nin önünü kesmek için yapıldığının çok açık olduğunu ifade ederek, beyni yıkanmış satılmışların, taşeron olarak kullanıldığını dile getirdi.
Anayasal düzenin zorla değiştirilmeye kalkışıldığını, vatana ve millete ihanet edildiğini anlatan Akbulut, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu suçu işleyenlerin, destek verenlerin bulunması ve hukuk düzeni içerisinde en ağır bir şekilde cezalandırılması gerekir. Bu tür suçların bir daha işlenmemesi için de idam cezasının yeniden getirilmesi, sistemin gözden geçirilmesi ve düzenlemeler yapılması gerektiği kanaatini taşımaktayız. Biz gönüllü kuruluşlar olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın, millet meclisimizin, milletimizin, devletimizin, meşru idarecilerimizin ve güvenlik güçlerimizin yanındayız. Toplumumuzun her kesiminin, bu hain girişime karşı teyakkuz halinde olması gerektiği düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyoruz.”
OGÜN GAZETESİ

Milli irade gücümüzdür

Olağanüstü Hal (OHAL) kararı alınmasının ardından Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılması kararlaştırılan Merter Sanayici ve İşadamları Derneğinin Başkanı Yusuf Gecü, Ogün Haber’e süreç ile alakalı değerlendirmelerde bulundu.

Çevresinde hükümete yakınlığı ile bilinen Başkan Yusuf Gecü, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından devletimiz derneğimizin kurucularının ve istifa edenlerde dahil mevcut ve geçmiş tüm yönetim kurulu üyelerinin kayıtlarını bizden değerlendirilmek üzere istediler. Bu kayıtları kendilerine ulaştırmamızın ardından derneğimize kapatılması ile alakalı resmi bir tebliğat yapılmadı. Sadece hesaplarımıza tedbir konulmuş ve internetimiz kesilmiştir. Kanun hükmünde kararname ile kapatıldı ve kapatılma haberini resmi gazete vasıtasıyla haber aldık” diyerek Mesiad’ın kapısına kilit vuruldu şeklinde yapılan haberlerin asılsız olduğunu söyledi.

Derneğin kurucuları arasında örgüte yakın kişilerin olması nedeniyle böyle bir tedbirin alındığını düşündüklerini söyleyen Gecü, tekstil sektörünün önemli değerlerinden olan Mesiad’ın bünyesinde FETÖ Örgütü ile bağlantısı tespit edilen kişiler var ise bunların temizlenerek derneklerinin kendilerine teslim edileceğini ümit ettiklerini söyledi.

Demokrasi vazgeçilmezimiz, milli irade gücümüz, kardeşliğimiz geleceğimiz diyerek mesajlar da veren Gecü, “15 Temmuz gecesi milletimiz ve devlet kurumlarımız, demokrasimize kasteden alçakça bir saldırıyı önlemiştir. Darbe girişimi haberleri ortaya çıktığı gece hem ferdi olarak hem ailemiz hem de dernek yönetimi olarak tepkimizi ilk anda ortaya koyduk. Türk milletinin birlikte duruşu, kararlı tutumu ve demokrasiye sahip çıkma iradesiyle hainlere karşı başarı mümkün olmuştur. Cunta heveslileri karşısındaki dik duran milletimizle de gurur duyduk.
Devletimizin ve milletimizin faydasına olacak tüm çalışmaları da destekliyorum. Bu sebeple derneğimizin kanun hükmünde kararname ile kapatılmasının ardından en şeffaf şekilde çalışmaların yapılacağına güvenimiz tamdır. Haklı ve haksız ayırt edilerek, Hakkı olanın hakkının verileceğine, baş kaldıran da varsa başının kesileceğine inancımız tamdır.
İnşallah bu tür çalışmalarla hem devlet kurumlarımız hem de sivil toplum kuruluşları içerisinde hainlerle işbirliği yapanlar var ise temizlenecek ve vatan, millet için tertemiz bir şekilde şaibesiz hizmete devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Varlık yönetim şirketleri neye hizmet ediyor

Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK)’dan izin alarak, finans sektöründe bankacılık kanunları çerçevesinde faaliyet gösteren varlık yönetim şirketleri hakkında üst düzey bir bürokrat tarafından ciddi iddialar öne sürüldü.

Banka ve diğer finans kurumlarının tahsili gecikmiş alacakları olan kredileri onlardan pörtföyler halinde satın alan varlık yönetim şirketlerinin tahsilat sürecinde vatandaşa inanılmaz yöntemler uyguladıkları da biliniyor.

VATANDAŞA FAİZ İNDİRİMİ YAPMAK YERİNE VARLIK YÖNETİM ŞİRKETLERİNE KAZANÇ SAĞLANIYOR

Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK) tüketiciyi de bankayı da koruyan bir kurum olmasına rağmen 1 milyarlık batık kredinin 50 milyon bedele varlık yönetim şirketlerine devir edilmesi sonucunda vatandaşa fayda sağlamayan bir sürece izin verdiği konuşulmaktadır.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın vatandaşın kredi borçlarına yardımcı olun tavsiyelerine uyulması gerektiğini söylemesine rağmen bankaların vatandaşa kolaylık yerine varlık yönetim şirketlerine kazanç sağlayacak ticarete zemin hazırlaması süreci de hafızlarımıza bir çelişki olarak kazınıyor.

Kamuoyu tarafından yabancı şirket olduğu zannedilen fakat BDDK’dan izin alarak değil bizzat bünyesinde faaliyet gösteren kendi iştiraki olan varlık yönetim şirketinin ilk kuruluşunda devlet bankaları haricindeki finans kuruluşlarından batık kredi alamayacağı kanunlar ile sabitlenmiş. Fakat daha sonra sözleşmesinde değişiklik yapılarak özel banka ve diğer kurumlardan da batık kredileri satın almaya başlamış.

ÖRGÜTE AİT BANKANIN BATIK KREDİLERİNİ TMSF İŞTİRAKİ ŞİRKET NEDEN SATIN ALMIŞTIR
TMSF’nin iştiraki olan varlık yönetim şirketi, bu sözleşme değişikliği ardından ilk olarak 2013 yılında Bank Asya’nın batık kredi dosyalarını 18 Milyon TL ödeyerek devralmasının gizli bir güç tarafından gizlendiği konuşuluyor. Teminatsız olan Bank Asya kredilerinin tahsilatının zor olduğu biline biline hem de hükümetle ters düşen örgüte ait bankanın batık kredilerinin alınması kafaları karıştırıyor.

Bu işlere kimin izin verdiği, kimin aracılık ettiği ve neden rizikolu bir işleme gidildiği soruları gizemini korumaya devam ediyor.

Bank Asya konusunda yapılan iddialara TMSF tarafından kar edildiği cevabı verileceği de söyleniyor. Bunun sebebine gelince Batık kredilerin arasına tahsilatı kesin olacak bir alacak ta eklenmiş.

Alınmasına kesin gözüyle bakılan Bank Asya kredisinin batık kredilerin arasına sokulmasının cevabı ise bu işe vesile olanların herhangi bir sorun halinde aklanması için olduğu iddiası var.

Varlık yönetim şirketlerinin işleyişi ve batık kredileri alması sonucu bank ne gibi faydalar sağladığını detaylı olarak şu şekilde izah ediliyor;
Bank Asya bu böylece banka bilanço ve karşılık ayırma gibi sorunlardan kendini kurtarmıştır.

VARLIK YÖNETİM ŞİRKETLERİ VATANDAŞ YERİNE BANKALARIN BİLANÇOLARINA FAYDA SAĞLAMAKTADIR
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), bankalar ve diğer mali kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacına yönelik olarak faaliyet göstermek üzere BDDK’dan izin alınarak kurulan şirketlere “Varlık Yönetim Şirket”leri denilmektedir. Varlık yönetim şirketlerinin lisans, denetim ve düzenlemeleri BDDK tarafından yapılmaktadır.
Varlık Yönetim Şirketleri sadece bankalara değil, ana faaliyet konuları para ve sermaye piyasalar olan ve bu konulardaki özel kanunlara göre izin ve ruhsat ile faaliyet gösteren kurumlardan olan finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri, finansman şirketleri gibi finansman sağlama, ödünç para verme işleriyle iştigal eden gerçek ve tüzel kişiler ile kredi sigortası hizmeti veren kuruluşlara da hizmet vermektedir.
Bankaların sorunlu yani batık kredilerini çok düşük bedellerle satın alırlar. Bankaların satmayı düşündükleri ve artık tahsil imkanının kalmadığını düşündükleri ve karşılık ayırdıkları kredi portföyleri ortalamada toplam alacağının %15 – 20 oranında satılmaktadır. Diğer bir anlatımla banka 100 tl tutan bir alacağını örneğin 15 tl’ye bu şirkete satmaktadır. Böylece banka bilanço ve karşılık ayırma gibi sorunlardan kendini kurtarmaktadır. Varlık yönetim şirketleri de güçlü hukuk kadrolarıyla alacaklıların üzerine gitmektedirler. Yukarıdaki örnekten devam edersek şirket bankadan olabildiğince düşük bir bedelle portföyü satın almak ve bilahare olabildiğince tahsilat yapma gayreti içindedirler.
Türkiye’deki uygulamada dünya örneklerinden en büyük farklılık banka yöneticilerinin özellikle bireysel müşterilerle meşgul olmak istememeleri ve satıp kurtulmak mantığı ile çalışmalarıdır. Sonuçta %100 karşılık ayrılmış bir portföy satıldığında alınan meblağ tamamen kar yazılmakta, banka hukuk birimi tabiri caizse “hammaliye” işlerden kurtulmakta ve banka bilanço temizlenmektedir. Ancak bazı bankaların bu politikaları müşterileri tahsilat canavarlarının eline düşürmektedir. Bazı canavar varlık yönetim şirketleri İcra yoluyla takibat sebebiyle icra tahsil masrafları ve vekâlet ücretleri gibi ek rakamları borçlunun sırtına yüklenmekte ve borcu bu masraflar ve hesapladıkları ek faizlerle katlamaktadırlar. Ayrıca doğru olduğuna inanmak istemediğimiz bazı bankaların hukuk bölümü yöneticilerinin ve sorunlu kredilerle uğraşan bölümlerin yöneticilerinin bu varlık şirketlerine gizli ortak olması ve tahsil kabiliyeti olan dosyaları buraya aktarması durumundan da söz edilmektedir
Elde edilen bilgilere göre 2008 – 2015 yılları arasında anapara bazında bankaların 24,2 milyar lira satış yaptığı, sistemin bunlar için 3 milyar liraya yakın para ödediği ifade edilmektedir.

YÖNETİCİLER İLE İLGİLİ İDDİALAR BASIN MESLEK KURALLARI ÇERÇEVESİNDE HABERİMİZDE YER ALMAMIŞTIR
Kurum içerisinde üst düzey yöneticilerin hakkında yapılan iddiaları ise basın kanununa uygun habercilik anlayışımızdan dolayı kamuoyu ile paylaşmaz iken, Fetö örgütünün finans kurumu ile bağlantılı olan kişilerin belgelerle ispatlanması halinde okurlarımızla paylaşacağımızı da belirtmek isteriz.

Borçlu olan ödemeyi yapmaz ise akrabaları aranıyor
Bankaların, tahsil edemedikleri kredi alacaklarını devrettiği varlık yönetim şirketleri borçludan ümidi kestiklerinde eş, dost ve hısım-akrabasını arayarak taciz ediyorlar.
Borçlunun birinci derece yakınına ulaşamayan varlık şirketleri, bu kez uzaktan da olsa akrabalarını arıyor. Şirketler, borçluya ulaşmak için “Akrabanız borcunu ödesin yoksa sizden alırız” diye baskı yapıyor.
Vatandaşlar, “Borcum yüzünden ailemi, akrabalarımızı arayıp, tehdit ediyorlar” diyerek Tüketici derneklerine, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na şikayette bulunuyorlar.
Varlık yönetim şirketleri bankaların batık kredi pörtföyünü önce inceliyor ve ardından ihaleye giriyorlar.
Varlık şirketlerinden telefon gelmesi durumunda, vatandaşların banka ile olan sözleşmenin bir örneğini istemeleri konusunda uzmanlar uyarıda bulunuyor.
Türkiye’de BDDK lisansına sahip 14 varlık yönetim şirketi bulunuyor.
OGÜN GAZETESİ EKONOMİ

Bakan Albayrak Demokrasi nöbetinde konuştu

0

Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın Kısıklı Demokrasi Nöbeti Konuşması

Bakan Albayrak, tarihi bir süreç yaşadık

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak KANAL7 ve ÜLKE TV Ortak Yayınına Konuk Oldu

Bakan Albayrak’ın 15 Temmuz’da yaşadıkları

Enerji Bakanı Berat Albayrak NTV’ye konuk olarak 15 Temmuz’da neler yaşadığını anlattı.

Enerji Bakanlığı darbecilere darbe vurdu

Darbe girişiminin başladığı anda Enerji Bakanlığı örgütün kullanmak için tasarladığı askeri alanların elektriklerini kesti. Elektrikleri kesilen hava üslerinde bulunan darbecilere ilk darbe enerji bakanlığı tarafından vuruldu.

Enerji Bakanlığı Çalışanları darbecilerin şehirlerin elektriklerinin kesilmesi baskılarına da boyun eğmediler.
Askeri hava limanları, hava üsleri ve ilgili yerlerde elektrikler kesilirken, vatandaşın enerji sıkıntısı yaşamaması için büyük özen gösterildi.

Örgütün darbe girişiminde kullanacağı tüm alanların elektrikleri kesilirken, tüm bölgelerde aşırı bir hassasiyet gösterildi. Kalkan jetlerin ise jeneratör kullanılarak havalandığı anlaşıldı.

Darbeciler Enerji Bakanlığı yetkilileri ile iletişime geçerek elektriklerin kesilmesi ile alakalı tehditler savurdular. Yetkililer ise gelen baskılara hiçbir suret ile boyun eğmediler.

Enerji Bakanlığı’nda FETÖ operasyonu

Darbe girişimi ardından FETÖ ve PYD ile mücadele kapsamında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında 300 kişi açığa alındı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında açığa alınan kişiler hakkında soruşturma da başlatıldı.
Personel hakkında başlatılan soruşturmanın genişleyeceği de ifade edildi. Örgütle alakalı kamu personelinin belirlenmesi için yapılan çalışmaların titizlikle devam ettiği kaydedildi.

Doğalgaz indirimi yakında belirlenecek

Bazı basın yayın organlarında İran ile Türkiye arasındaki doğalgaz ticareti kapsamında Uluslararası Tahkim Mahkemesinin kararı sonrası İran tarafından yapılacak indirim oranında anlaşıldığı yönünde haberler yer almaktadır. Haberlerde bahsedildiği gibi bir oran üzerinde kesin mutabakat henüz sağlanmamıştır.

Süreç oldukça şeffaf olarak yürütülmekte olup, Mahkemenin verdiği bağlayıcı karar ve oran kesinleştiği zaman Enerji Bakanlığı tarafından açıklanacak ve Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın da ifade ettiği şekilde, muhtemelen kış gelmeden, vatandaşlarımıza indirim olarak yansıtılacaktır.

Darbe fırsatçılarına ceza uygulanacak

Örgüt üyelerinin darbe kalkışması yaptığı gece vatandaşa hizmet vermeyen bazı akaryakıt istasyonları Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından incelemeye alındı.

15 Temmuz gecesi bazı vatandaşlar araçlarına akaryakıt almak için bayilere geldiğinde bazı istasyonların kapalı olduğunu gördü.

İstasyonların kapalı olması darbe girişimine tepki vermek için araçlarıyla dışarıya çıkan halkın mağdur olmasına neden olmuştur.

Darbe girişiminin başlaması sırasında vatandaşa hizmet vermeyen ve bu olayı fırsata çevirmek için tarife dışı akaryakıt satan bazı akaryakıt istasyonlarına EPDK tarafından ceza yazılacağı bildirildi.

Darbe girişiminin gerçekleşmesinin ardından hizmet vermeyen akaryakıt istasyonlarının tespit edildiğini belirten Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanı Mustafa Yılmaz, “Bu durumu fırsata çevirmek için pahalı akaryakıt satan istasyonların olduğunu da vatandaşlarımızın şikayetleri neticesinde öğrendik. Kanun dışı hareket eden bu istasyonlar hakkında gerekli incelemeler başlatılmış olup, gerekli görülmesi halinde ceza işlemi uygulayacağız. Ülkenin zor zamandan geçtiği gece hizmet vermeyen istasyonlar bu gece hizmet vermeyecekse ne zaman vermeyi düşünüyorlardı diye sormanın da gerekli olduğunu düşünüyoruz. Gerekli talimatlar verildi ve süreç en hızlı şekilde tamamlanacaktır” dedi.

Darb-e & Arbe-d

1960 yılında dünyaya gelen darbe 56 yaşında olmasına rağmen 18 yaşında delikanlı edasıyla kendisini çağın cihazlarıyla donatmış whatsupp aracılığıyla koordine olmuştur. Halkın parasıyla vatanı korumak için alınan silahlarla halka karşı kanlı saldırı gerçekleştirmiştir.

Halk, ‘Parayı biz çöpte bulmadık, boğazımızdan artırdık, eşşek gibi gece gündüz demeden çalıştık. Bizim paramızla alınan silahları bize karşı kullanamazsınız’ diyerek darbecilerin karşısına çıkarak en başında duran D harfini alarak en sona atmış ve bu hareketle Darbe; arbe-D olmuştur.

Her darbe esasında bir kalkışmayla başlar ve gerçekleşmesiyle namı değer adına yakışır Darbe olarak yıkıcı etkisiyle kendisinden söz ettirir. (adı batasıca)

15 Temmuz gecesi komutanların birbirleriyle iletişim kurarak başlattıkları girişim halkın sokağa çıkmasıyla son bulmuştur.

Darbe iyidir, candır, kandır diyebilecek insanların var olduğunu hepimiz biliyoruz.

15 Temmuz arbe-D’si darbe olabilseydi, 27 Mayıs darbesi gibi acaba bayram olarak yıllarca kutlanabilecek miydi?

Bence korku ile yapmacık bir bayram kutlanacaktı. Darbecilerin aileleri, eşi, dostu, hısım akrabaları bayram yapacak, bu ülkenin esas evlatları da onlara hizmet edecek. Yaptığı hizmetlerde kusur ederlerse de cezalandırılacaklardı.

Bugünlerde yollarda sevinen insanları görüyor ve neden bu insanlar seviniyor? ‘masum insanlar tanklar altında ezildi, helikopterlerle insanlarımız tarandı, meclisimiz ve değerlerimize asker elbiseli hainler saldırdı. Üzülmemiz lazım’ diye aklımızdan geçiriyoruz ya!

Esasında darbecilerin bayram yapamadığı ve şehitlerimizin nedensiz aramızdan ayrılmadığı için sevinildiğini aklımıza getirmiyoruz.

İletişimin önemini bir kez daha anlamış olduk. Whatsupp grubu ile koordine olan darbeci komutanların karşısına son teknoloji kullanılarak cumhurbaşkanı ile iletişim kuran halk çıkmıştır.

Teknoloji darbeyi başlatmış, bir başka daha iyi teknoloji ile de darbe başlamadan son bulmuştur.

Darbenin son bulmasına ağlayanlar ile üzülenlerin de olduğunu üzülerek belirtmek isterim.

Darbelerin her türlüsüne karşıyım.  Keşke Kenan Evren’de darbe girişiminde zamanımız hain subayları gibi ellerinden kelepçelenip, don ve atlet şeklinde TRT ekranlarında deşifre edilebilseydi de güzel yurdumuz 100 geriye mahkum edilmeseydi.

Keşke 1980 darbesi olmasaydı da darbe sevdalısı komutanlar bugün tankların içine kandırılmış askerleri bindirmeseydi…

Keşke 1980 darbesi olmasaydı da bugün tankların üzerinde hatıra resmi çekinenler hafızalarımıza kazınmasaydı…

Keşke 1980 darbesi olmasaydı da bugün askeri elbise içinde kendi halkına kurşun sıkan hainler olmasaydı…

Keşke 1980 darbesi olmasaydı da bugün sivillerimiz askeri darp etmeseydi…

Keşke 1980 darbesi olmasaydı da Ziya Şark Sofrasında çalışan Tokat Sulusaray Alpudere köyünden Şehit Mehmet Güder ailesiyle beraber olabilseydi…

Bizler halkız, keşke deriz dururuz, komutanlar suçludur ama askerler günahsızdır şeklinde konuşuruz, şu şöyle olsun bu da böyle olsun diyerek duygularımızla hareket ederiz.

Lakin devleti yönetenlerin bizler gibi düşünme lüksleri olamaz.

O nedenle;  Sultan Abdülhamid Han’ın dediği gibi, “Hak isteyene hakkını verin, baş kaldıranın başını kesin!”

Pekin’de enerji ittifakı

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak Çin’in başkenti Pekin’de düzenlenen G20 Enerji Bakanları Toplantısı çerçevesinde “Uluslararası Enerji Gelişimi için Tahminler, Fırsatlar ve Tehditler” oturumunda yaptığı konuşmada “Enerji sorunlarına çözüm ararken, bu çözümlerin bölgesel ya da küresel istikrara, barışa, huzura olan katkısını öncelik olarak belirlememiz gerekir” dedi.

Kendisine moderatörlük fırsatının verilmesinden dolayı memnuniyetini ifade eden Bakan Albayrak, enerji piyasalarının hızla küreselleştiği, fırsat ve risklerin aynı şekilde artış gösterdiği bir dönemde bu konunun ele alınmasının son derece doğru olduğuna işaret etti.

Enerji konusunun son yıllarda dünya gündeminin en üst sıralarında yer aldığına dikkati çeken Albayrak, bir tarafta üretici ve tüketici ülkelere olan etkileriyle değişken petrol fiyatları, diğer tarafta enerji arz güvenliği endişeleri ve kaynaklar açısından zengin ülkelerde devam eden siyasi istikrarsızlık ve çatışmalar bulunduğunu söyledi.

“Siyasi olarak istikrarsız hangi coğrafyaya baksak, enerji kaynaklarının bu bölgelerde yoğunlaştığını görmekteyiz. Bu durum akla şu soruyu getiriyor: Tüm bu çatışma ve istikrarsızlıkların engellemesinde enerji kaynaklarının rolü yadsınabilir mi?” ifadesini kullanan Albayrak, yaşanan süreçlerin di̇kkate alındığında artık enerji̇ kaynaklarının paylaşımı ya da dünyanın arz güvenli̇ği̇nin farklı bi̇r konsept ile ele alınması gerekliliğinin ortaya çıktığını kaydetti.

“Enerji sorunlarına ya da enerji temelli sorunlara çözüm ararken, bu çözümlerin bölgesel ya da küresel istikrara, barışa, huzura olan katkısını öncelik olarak belirlememiz gerekir.” diyen Albayrak, her krizin gelişme için fırsatlar sunduğuna inandığını ifade etti.

“Bugün enerji kaynakları ve enerji güzergahları ne kadar mücadeleni̇n kaynağı i̇se bi̇r o kadar da i̇ş bi̇rli̇ği̇ni̇n, i̇sti̇krarın ve i̇tti̇fakların kaynağı olabi̇leceği̇ne de i̇nanıyoruz. Günümüzde, ülkeler arasında i̇ş bi̇rli̇ği̇ ve dayanışma olmadan, hi̇çbi̇r ülkeni̇n enerji̇ arz güvenli̇ği̇ni̇ tek başına sağlamasının mümkün olmayacağını düşünüyoruz. Bölgesel i̇sti̇krar ve huzuru önceli̇k olarak beni̇msemeyen hi̇çbi̇r i̇ş bi̇rli̇ği̇ ve ti̇careti̇n de kalıcı olmayacağına i̇nanıyoruz.” şeklinde konuşan Enerji Bakanı, Türkiye’nin tüm politikalarındaki temel kaygısının bölgesel ve küresel barış ve istikrarın sağlanması olduğunu vurguladı.

“Üstümüze düşen her sorumluluğu alırız ve risk almaktan çekinmeyiz. 3 milyon mülteciye kapımızı açtık. Sınır, inanç veya etnik köken tanımayan terörizme karşı savaşımıza devam edeceğiz. Her zaman barış ve hoşgörüyü temel alan yapıcı bir yaklaşımı savunuyoruz.” ifadesini kullanan Albayrak, Türkiye’nin politikalarını oluştururken enerjiyi yapıcı ve tamir edici bir enstrüman olarak kullandığına dikkati çekti.

Albayrak, “Tarafların ekonomilerine katkı sağlayan uluslararası enerji projelerinin, bölgesel huzur ve istikrar çıtasını da yükseltmek için bir fırsat olacağına inanıyorum. Bu öneri ulusal çıkarların ötesine gitmektedir.” değerlendirmesinde bulundu ve söz konusu önerinin sorumlu bir yaklaşım gerektirdiğini, Türkiye’nin bu önemli sorumluluk için güçlü bir şekilde çalıştığını kaydetti.

TANAP ve TAP

Trans Anadolu Ham Petrol Boru Hattı Projesinin (TANAP) burada bahsedilebilecek en uygun proje olduğuna inandığını ifade eden Enerji Bakanı, Türkiye’nin TANAP ile ilişkilerini ve iş birliğini güçlendirdiğinin altını çizdi.

“TANAP ve Güney Gaz Koridoru Türk ve Avrupa’nın arz güvenliğine olan etkileri ile bir model olarak alınabilecek prototip enerji projesi niteliğindedir. Geçtiğimiz ay temel atma törenine katıldığımız Trans-Adriyatik Boru Hattı Projesi (TAP) bahsedilebilecek diğer bir önemli projedir.” ifadelerine yer veren Albayrak, Türkiye’nin muhtemel bir Avrupa Birliği (AB) üyesi olarak AB’nin iç enerji piyasası ve arz güvenliğine çok önemli bir katkısı olacak TAP’ı desteklediğini söyledi.

Bakan Albayrak, “Enerjiyi sadece kaynak temini ve kaynak yönetimi olarak görmüyor olmamız, bizi daha geniş kapsamlı bir yaklaşım sahibi olmaya götürüyor.” dedi. Albayrak, Türkiye’nin ilerlemesinin devam edeceğine ve gelecekte bölgesel bir model olma amacıyla birikim ve deneyimlerini uygulamak için daha yoğun çalışacağına vurgu yaptı.

Albayrak, “Prensipli bir şekilde ilerlememiz sadece Türkiye’ye değil tüm bölgeye hizmet edecek ve daha parlak bir gelecek inşa etmeye katkı sağlayacak.” diyerek sözlerini tamamladı.

Rusya ve Türkiye’nin ortaklığı devam edecek

Avrupa Politika Merkezi (EPC) Uzmanı Marco Giuli yaptığı açıklamada Türkiye ile Rusya’nın enerjide ortaklığa devam edeceklerini söyleyerek, bu ortaklığın önemini her iki tarafında çok iyi bildiklerini belirtti.

Rusya Türkiye ile enerji ortağı olarak kalacağının altını çizen Giuli, Türk Akımı projesinin de tekrar gündeme geleceğini iddia etti.

Giuli, “Bu ortaklığın bozulması için yoğun çaba harcayan bir kesim vardır. Uluslararası çevrede zorluklar ile karşılaşılıyor” diyerek konuştu.

Berat Albayrak’ın G-20 Enerji Bakanları toplantısı konuşması

Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın G-20 Enerji Bakanları toplantısı konuşması

Artık taklitçilik yapılamayacak

AK PARTİ Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız başkanlığında toplanan komisyon, 191 maddelik tasarının görüşmelerini tamamladı. Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda kabul edildi.

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakların korunması ve bu suretle teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleştirilmesine katkı sağlamayı amaçlayan tasarının örnek bir çalışma ile komisyondan geçtiğini belirterek, katkıda bulunanlara teşekkür etti.

Tasarının Türkiye açısından son derece önemli olduğunu vurgulayan Bakan Işık, hazırlık, alt komisyon ve ana komisyon görüşmelerinin tam bir katılım anlayışı içinde geçmesinden duyduğu mutluluğu ifade etti.

Işık, “Olgunlaşmış bir yasa tasarısını TBMM Genel Kurulu’na getirme aşamasına geldik. Ümidim ve arzum, Genel Kurul sürecini de muhalefet partilerimiz ve iktidar partimizin el birliği içinde yürütmesi ve kısa sürede mutabakatla bir sınai mülkiyet kanunu çıkarmamızdır. Bununla ilgili de grup başkan vekillerimiz ile temas kurup tasarının öncelikli olarak gündeme gelmesini iletmeyi arzu ediyorum. Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.” diye konuştu.

Komisyon Başkanı Altunyaldız da alt ve ana komisyonda çalışmalara katkı veren iktidar ve muhalefet milletvekillerine teşekkür etti.

Ülke çıkarları doğrultusunda örnek bir iş birliği içinde tasarının şekillendirildiğine işaret eden Altunyaldız, Türkiye’nin uzun yıllardır beklediği ve pek çok ihtiyaca cevap verecek bir tasarının hazırlandığını bildirdi.

Komisyonda kabul edilen tasarı, marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakların korunması ve bu suretle teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleştirilmesine katkı sağlamayı amaçlıyor.

Tasarı ile Türk Patent Enstitüsünün adı Türk Patent ve Marka Kurumu olarak değiştiriliyor. Kurumun kısa adı da “Türk Patent” olarak düzenleniyor.

Tescilli markaların piyasada daha etkin kullanımını sağlamak ve kullanılması düşünülmeyen mal ve hizmetler için marka tescil talebinde bulunulmasının önüne geçmek amacıyla yayıma itiraz eden taraftan kullanıma ilişkin bilgi ve belgeler sunulmasının talep edilmesini sağlayan düzenleme getirilmesiyle, markaların kullanımının özendirilmesi hedefleniyor.

AB düzenlemesine paralel olarak yedi yıl sonra yürürlüğe girmek üzere, markalara idari iptal getiriliyor, marka tescil süreçleri kısaltılıyor.

Önceki marka sahibinin başvurunun tesciline açıkça muvafakat ettiğini gösteren noter onaylı muvafakatnamenin Türk Patent ve Marka Kurumuna sunulması halinde başvurunun reddedilemeyeceğine ilişkin düzenleme getiriliyor.

Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dahil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilecek.

Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali varsa, itiraz üzerine başvuru reddedilecek.

Kanunla sağlanan marka koruması, tescil yoluyla elde edilecek. Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine ait olacak ve marka sahibinin, izinsiz olarak yapılması halinde bazı fiillerin önlenmesini talep etme hakkı olacak.

Tescilli bir markanın, basılı olarak veya elektronik ortamda sunulan sözlük, ansiklopedi ya da başka bir başvuru eserinde, tescilli olduğu belirtilmeden jenerik ad izlenimi verecek şekilde yayımlanması durumunda, marka sahibinin talebine bağlı olarak yayımcı, elektronik ortamda sunulan eserlerde derhal, basılı eserlerde ise ilk baskısında markanın tescilli olduğunu belirtmek suretiyle yanlışlığı düzeltecek ya da markayı eserden kaldıracak.

Tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına 5 yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilecek.

Marka sahibinin izni olmadan markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin ticari vekil ya da temsilci adına tescilinin yapılması halinde, ticari vekil veya temsilcinin haklı bir sebebi yoksa marka sahibi mahkemeden, markasının kullanımının yasaklanmasını talep edebileceği gibi söz konusu tescilin kendisine devredilmesini de talep edebilecek.

Paris Sözleşmesi veya Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması’na taraf devletlerden birinin uyruğunda olan ya da bu devletlerden birinin uyruğunda olmamakla beraber bunlardan birinde yerleşim yeri veya işler durumda ticari müessesesi bulunan gerçek ya da tüzel kişiler veya bunların halefleri, bu devletlerin herhangi birinde yetkili mercilere markanın tescili için usulüne uygun olarak yaptıkları başvuru tarihinden itibaren altı aylık süre içinde, Paris Sözleşmesi hükümleri kapsamında aynı marka ve aynı mal veya hizmetler için Türkiye’de başvuru yapma konusunda rüçhan hakkından yararlanacak.

Markaların Uluslararası Tescili Konusundaki Madrid Sözleşmesi ile İlgili Protokol kapsamında yapılan bir uluslararası başvuru, Türk Patent ve Marka Kurumuna doğrudan yapılan bir başvuruyla aynı sonuçları doğuracak.

Bültende yayımlanmış bir marka başvurusunun, tescil edilmemesi gerektiğine ilişkin itirazlar ilgili kişiler tarafından marka başvurusunun yayımından itibaren iki ay içinde yapılacak.

Tescilli markanın koruma süresi başvuru tarihinden itibaren 10 yıl olacak. Bu süre, 10’ar yıllık dönemler halinde yenilenecek.

Marka hakkı, tescil edildiği mal veya hizmetlerin bir kısmı ya da tamamı için lisans sözleşmesine konu olabilecek.

Mahkeme tarafından ilgili maddeler uyarınca markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilecek. Menfaati olanlar, cumhuriyet savcıları veya ilgili kamu kurum ve kuruluşları markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden isteyebilecek. Markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde, markaya kanunla sağlanan koruma hiç doğmamış sayılacak.

Koruma süresinin dolması ve markanın süresi içinde yenilenmemesi; marka sahibinin marka hakkından vazgeçmesi durumunda da marka hakkı sona erecek.

Marka sahibinin izni olmaksızın markayı kullanmak, marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle, markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak; marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek “marka hakkına tecavüz” sayılacak.

Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal üreten veya hizmet sunan, satışa arz eden veya satan, ithal ya da ihraç eden, ticari amaçla satın alan, bulunduran, nakleden veya depolayan kişiye bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 21 güne kadar adli para cezası verilecek.

Marka koruması olduğunu belirten işareti mal veya ambalaj üzerinden yetkisi olmadan kaldıran kişiye, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası verilecek.

Yetkisi olmadığı halde başkasına ait marka hakkı üzerinde devretmek, lisans veya rehin vermek suretiyle tasarrufta bulunan kişi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacak.

Tasarıda, coğrafi işaret hakkı, geleneksel ürün adı hakkı ile birlikte düzenleniyor.

Bu kapsamda, geleneksel ürün adının tescil yoluyla korunmasına ilişkin düzenleme getiriliyor.

Coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı başvurularının bültende yayımlanması suretiyle tescil maliyetinin büyük kısmını oluşturan ilan ücretleri ortadan kaldırılıyor.

İlan süresi altı aydan üç aya indirilerek tescil süreci kısaltılıyor, Türk Patent ve Marka Kurumu kararlarına itiraz imkanı getiriliyor.

Coğrafi işaretli ürünlerin denetimine ilişkin rapor sunma sıklığının on yıldan iki yıla indirilmesiyle denetim etkin hale getiriliyor.

Denetim raporu sunulmaması da yaptırıma bağlanıyor.

Bilimsel ve teknolojik gelişmeler, üretimde yeni metotların geliştirilmesi, iklim değişikliği gibi nedenlerle ürün özelliklerinde meydana gelebilecek değişikliklerin sicile kaydedilebilmesine imkan veriliyor.

Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip kişilerin açmış olduğu tecavüz davasında, sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremeyecek.

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda kabul edilen Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’na göre, kanunda öngörülen davalarda görevli mahkeme, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri ile fikri ve sınai haklar ceza mahkemeleri olacak.

Bu mahkemeler tek hakimli olarak görev yapacak. Türk Patent ve Marka Kurumunun kanun hükümlerine göre, aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve kurumun kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin kurum aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olarak belirlendi.

Sınai mülkiyet hakkı sahibi tarafından, üçüncü kişiler aleyhine açılacak hukuk davalarında yetkili mahkeme ise davacının yerleşim yeri veya hukuka aykırı fiilin gerçekleştiği ya da bu fiilin etkilerinin görüldüğü yerin mahkemesi olarak belirleniyor.

Davacının Türkiye’de yerleşim yeri bulunmaması halinde yetkili mahkeme, davanın açıldığı tarihte sicilde kayıtlı vekilin iş yerinin bulunduğu yerde olacak.

Sınai mülkiyet hakkı veya geleneksel ürün adından doğan özel hukuka ilişkin taleplerde, Türk Borçlar Kanunu’nun zaman aşımına ilişkin hükümleri uygulanacak.

Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak kişilerin açtığı tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremeyecek.

Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa inhisari lisansa sahip olan kişi, üçüncü bir kişi tarafından sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilmesi durumunda, hak sahibinin kanun uyarınca açabileceği davaları, kendi adına açabilecek.

İnhisari olmayan lisans alan, sınai mülkiyet hakkına tecavüz dolayısıyla dava açma hakkı sözleşmede açıkça sınırlandırılmamışsa yapacağı bildirimle, gereken davayı açmasını hak sahibinden isteyecek.

Hak sahibinin, bu talebi kabul etmemesi veya bildirim tarihinden itibaren 3 ay içinde talep edilen davayı açmaması halinde, lisans alan, yaptığı bildirimi de ekleyerek, kendi adına ve kendi menfaatlerinin gerektirdiği ölçüde dava açabilecek. Lisans alan, ciddi bir zarar tehlikesinin varlığı halinde ve söz konusu sürenin geçmesinden önce, ihtiyati tedbire karar verilmesini mahkemeden talep edebilecek.

Mahkemenin tedbir kararı verdiği hallerde talepte bulunan lisans sahibi dava açmaya da yetkili olacak. Kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkinliğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire karar verilmesini mahkemeden isteyebilecek.

Tasarı ile işlem yetkisi olan kişiler ve tebligata ilişkin usul ve esaslar da belirlenirken, gerçek veya tüzel kişiler ile bu kişiler tarafından yetkilendirilmiş sicile kayıtlı marka veya patent vekilleri Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde işlem yapabilecek.

Tüzel kişiler, yetkili organları tarafından tayin edilen gerçek kişi veya kişilerce temsil edilecek. Yerleşim yeri yurt dışında bulunan kişiler ancak marka veya patent vekilleri tarafından temsil edilecek.

Vekille temsil edilmeksizin asil tarafından gerçekleştirilen işlemler, yapılmamış sayılacak. Marka veya patent vekili tayin edilmesi halinde, tüm işlemler vekil tarafından yapılacak, vekile yapılan tebligat asile yapılmış sayılacak.

Kanunun uygulanması kapsamında yapılacak tebligatlar, elektronik tebligata ilişkin usullere bağlı olmaksızın, tebligat yapılacak kişinin onayı alınmak şartıyla ve enstitü tarafından gerçek veya tüzel kişi için tahsis edilen elektronik posta kutusuna konulmak suretiyle elektronik ortamda tebliği sağlanacak.

Bu şekilde yapılan tebligatlar, tebligat konusu belgenin posta kutusuna konulmasını müteakip muhatabın, posta kutusuna ilk giriş yaptığı tarihte ve her halde belgenin posta kutusuna konulduğu tarihi izleyen onuncu günün sonunda yapılmış kabul edilecek.

Sınai mülkiyet hakkının verilmesi veya tescili ile ilgili işlemler için ödenmesi gereken ücretlerin ödendiğine ilişkin bilginin süresi içinde Türk Patent ve Marka Kurumu’na sunulmaması halinde sınai mülkiyet hakkı başvurusu geri çekilmiş olacak. Sicile kayıtlı sınai mülkiyet hakkıyla ilgili olarak ödenmesi gereken ücretlerin ödendiğine ilişkin bilginin süresi içinde Türk Patent ve Marka Kurumuna sunulmaması halinde, ilgili talep yapılmamış sayılacak.

Kurul kararlarının iptali veya hükümsüzlük istemli davalarda verilen kararlar kesinleşmedikçe icra edilemeyecek.

Kanunda yer alan suçlar sebebiyle el konulan veya muhafaza altına alınan suça konu eşyanın sayısı, ebadı veya niteliği gibi nedenlerle emanet bürosunda muhafaza edilemeyecek olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda numune alınması mümkün olan eşyadan yeteri kadar numune alınmasının ardından, geri kalan suç eşyası maliye teşkilatına gönderilecek.

Suça konu olan eşyanın, zarara uğraması veya değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı ya da muhafazasının ciddi külfet oluşturması halinde bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine hakim, kovuşturma aşamasında hükümden önce mahkeme tarafından imhasına karar verilecek. İmha işlemleri Cumhuriyet savcısının başkanlığında maliye teşkilatınca oluşturulan üç kişilik komisyon huzurunda yapılacak ve buna dair tutanak tanzim edilecek.

Türk Patent ve Marka Kurumunun merkez teşkilatı için toplam 278 kadro ihdas edilecek.

Kanunun yayım tarihinden önce enstitüye yapılmış olan ulusal ve uluslararası marka ve tasarım başvuruları ile coğrafi işaret başvuruları, başvuru tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacak.

Kanunun yayım tarihinden önce yapılmış ulusal patent başvuruları ve faydalı model başvuruları, başvuru tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacak. Söz konusu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılan ek patent başvurularının sonuçlandırılmasında, ek patent başvurusu veya ek patentin bağımsız patent başvurusu ya da patente dönüştürülmesinde, asıl patent başvurusunun başvuru tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümleri uygulanacak.

Maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce ulusal aşamaya giren uluslararası veya bölgesel anlaşmalar yoluyla yapılmış patent başvuruları ve faydalı model başvuruları, başvurunun ulusal aşamaya girdiği tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre, sonuçlandırılacak.

Su kapasitemiz artıyor

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu’na, “sulama yatırımlarıyla” ilgili sunum yaptı.

Özellikle son yıllarda iklim değişikliğinin etkisiyle hava sıcaklıklarında artış gözlendiğini ve yağışların düzeninin bozulduğunu belirten Eroğlu, Türkiye’nin yarı kurak iklim bölgesinde olduğunu, yağışların bölgelere ve mevsimlere göre farklılık gösterdiğini anlattı.

Yıllık yağış miktarının 450 milyar metreküp, yıllık toplam kullanılabilir su miktarının 112 milyar metreküp, kişi başına düşen yıllık su miktarının bin 454 metreküp olduğunu dile getiren Eroğlu, bu suyun yüzde 74 sulamada, yüzde 13’ünün içme-kullanmada, yüzde 13’ünün sanayi suyu ihtiyacını karşılamada kullanıldığını kaydetti.

Eroğlu, 13 yılda 320 baraj, 309 gölet, 384 sulama tesisi, 98 içme suyu temini tesisi, 10 atıksu arıtma tesisi, bin 930 taşkın koruma tesisi yapıldığına dikkati çekti.

13 yılda yapılan depolamaların sayısının 70-80 yılda yapılanlardan daha fazla olduğunu ifade eden Eroğlu, Türkiye’nin şu anda 165 milyar metreküp suyu biriktirecek kapasitesi olduğunu dile getirdi.

DSİ tarafından işletmeye açılan sulamalarda üretim değerinin, sulamadan önceki duruma göre 5 kat arttığını söyleyen Eroğlu, Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir arazisinin 85 milyon dekar, şu anda sulanabilir arazinin ise 62 milyon dekar olduğunu kaydetti.

Diğer araziler için projelerin devam ettiğini, 2019’a kadar takriben 10 milyon dekar arazinin daha sulamaya açılacağını belirten Eroğlu, “Böylece yıllık ilave 10,9 milyar lira zirai gelir artışı sağlanacak.” diye konuştu.

“1000 Günde 1001 Gölet ve Bend Tesisi” inşa edilerek 611 milyon metreküp depolama, 1,7 milyon dekar arazide sulama ve taşkın koruma sağlandığına dikkati çeken Eroğlu, bunun toplam maliyetinin 3,3 milyar lira olduğunu bildirdi. 2019’a kadar bin 71 gölet inşa edileceğini ve 3 milyon dekarın sulanacağını, bunun maliyetinin ise 15 milyar lira olacağını bildirdi.

Eroğlu, projenin gerçekleştirilmesiyle 300 bin vatandaşın iş imkanına kavuşacağını, 3 milyar lira ilave yıllık gelir artışı sağlanacağını, kırsaldaki göçün önlenerek vatandaşın yerinde istihdam edileceğini, taşkın zararları ve toprak erozyonunun önleneceğini, yeraltı suyu potansiyelinin emniyetli rezervde tutulabileceğini vurguladı.

Projenin gerçekleştirilmesiyle civar nüfusun içme suyu ihtiyacının temin edileceğini, hayvanların su ihtiyacının karşılanacağını da anlatan Eroğlu, “Su ürünleri üretimi ülke genelinde yaygınlaştırılacak, yangın söndürme gayesiyle kullanılacak, mesire ve rekreasyon alanları oluşturulacaktır.” dedi

Eroğlu, 2003’ten sonra iptidai sulama sistemi terk edilerek basınçlı borulu sisteme geçildiğini, böylelikle suyun en fazla kullanıldığı alan olan zirai sulamada büyük tasarruflar yapıldığını söyledi.

GAP’a 20 milyar lira yatırım yapıldığını dile getiren Eroğlu, “GAP’ı 2019 sonu tamamen bitirmeyi hedefliyoruz.” diye konuştu.

Orta Anadolu Gelişim Projesi, Trakya Gelişim Projesi (TRAGEP), Ege Gelişim Projesi (EGEGEP), Doğu Anadolu Projesi (DAP), Konya Ovası Projesi (KOP) ile ilgili bilgi veren Eroğlu, KOP’tan sonra bölgeye yönelik ikinci bir dev projenin hazırlandığını ifade etti.

Eroğlu, Su Kanunu Tasarısı’nın Bakanlar Kurulunda imzaya açıldığını da bildirdi.

Tüpraş ülkemizi temsil ediyor

2015-2016 dönemi Süreç Kategorisi’nde “Belediye Kentsel Atık sularının Sanayide Proses Suyu Olarak Kullanılmak Üzere Geri Kazanımı” “projesi ile finalist olan Tüpraş ödül ve sertifikalarını 3 Haziran 2016 tarihinde gerçekleşen ulusal ödül töreninde Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’den aldı

“AB Çevre Ödülü” yönetim, ürün-hizmet ve süreç kategorileri ile ele alınıyor Avrupa’daki tüm kategorilerdeki birinciler ise, Ekim ayında yapılacak tören ile AB üye ülkeler ve aday ülke finalistleri arasından belirlenecektir.

Doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilirliğin sağlanması için rafineride tüketilen suyun doğal kaynaklardan karşılanması yerine atık suların geri kazanılarak elde edilmesine öncelik veren Tüpraş, 2014 Kasım ayından bu yana projeyi uygulamakta.

Acil durumlarda yangın suyu, üretim süreçlerinin değişik kademelerinde ise proses suyu olarak faaliyeti gereği suyu yoğun bir şekilde kullanan Tüpraş, proje ile tüm proses suyu ihtiyacını karşılarken belediye kentsel atık sularının da geri kazanımını sağlıyor. Kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve biyolojik çeşitliliğin yapısını koruyan proje, ekosistemin korunması açısından büyük önem taşıyor.

Öncü bir yaklaşımla kentsel atık suların rafineride kullanılabilecek nitelikte geri kazanılması için araştırma süreci ve fizibilite çalışmaları sonucunda bu teknolojinin geliştirilerek uygulanmasını sağlayan Tüpraş, teknolojiyi uygulamalarına entegre ederek yerel yönetimler ve ülkemiz rafineri sektörü için de ilke imza atmış oldu.

Kaynakların etkin ve verimli kullanımı, operasyonel şartları iyileştirerek ham su tüketiminin azaltılması için birçok verimlilik projesi yürüten Tüpraş, doğal kaynaklardan çekilen ham su miktarında saatte yaklaşık 1.250 metreküp azalma sağlıyor. Bu miktar yaklaşık olarak 130 Bin nüfuslu bir ilin saatlik su kullanımına eş değer.

Yatırım harcaması yaklaşık 55 Milyon TL olan Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İSU Genel Müdürlüğü ile birlikte geliştirilen Körfez Tesisi Kentsel Atık sularının Sanayide Proses Suyu Olarak Kullanılmak Üzere Geri Kazanımı Projesi İzmit Rafinerisi’nde iki aşamalı olarak Kasım 2014 ve Mayıs 2015 tarihlerinde devreye alınmıştı.

2014 döneminde Tüpraş yine “Membran Dearator Soğuk Kazan Besleme Suyu ile Enerji Geri Kazanımı” projesi ile süreç kategorisinde AB Çevre Ödülleri Türkiye Programı Birinciliğini elde etmişti.

Tüpraş, kuruluşların hizmet ettikleri toplumla büyüyebileceği inancıyla, ülkemizin öncü enerji şirketi olarak kurumsal sorumluluğu gereği faaliyet gösterdiği coğrafyanın korunması ve gelişimini hedefleyen öncü projeler gerçekleştirmeye devam edecek.