19.5 C
İstanbul
Cumartesi, Haziran 14, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 144

Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) kamplarına yoğun ilgi

Geleceğimizin teminatı gençlerin eğitim hayatlarını destekleyecek, bunun yanında onların ahlaki ve kişisel gelişimlerine katkıda bulunacak Yaz Okulu ve Doğa Kampı programları başladı.

Yaz Okulu ve Doğa Kampı programlarıyla TÜGVA İstanbul, “Bir Yaz Bin Gelecek” sloganıyla geleceğin öz güveni yüksek, yenilikçi, çalışkan, iyi ahlaklı, merhametli, başarılı ve sorumluluk sahibi gençlerini yetiştiriyor. Yaz tatilinin verimli bir şekilde değerlendirilmesini hedefleyen Yaz Okulu ve Doğa Kampı programlarına ilgi yoğunken, veliler de çocuklarının yazı, hem eğlenerek hem de öğrenmeye devam ederek geçirecek olmasından dolayı memnuniyetlerini ifade ediyorlar.

Ortaokul öğrencilerine yönelik 3-28 Temmuz tarihleri arasında sürecek Yaz Okulu Programı, İstanbul’un 39 ilçesinde bulunan 42 okulda, yaklaşık 10000 öğrencinin katılımı ile gerçekleşirken; lise öğrencilerine yönelik 3 Temmuz- 28 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek Doğa Kampı Programı ise her hafta yaklaşık 1000 öğrenciyi ağırlayarak sekiz haftanın sonunda yaklaşık 8000 öğrenciyi Edirne Keşan’da misafir etmiş olacak.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün de proje ortağı olduğu ve tamamen ücretsiz olan Yaz Okulu ve Doğa Kampı programları ile yaz tatilini verimli şekilde geçirecek öğrenciler, 578 kişiden oluşan alanlarında uzman kadro ile birlikte özenle hazırlanmış programlardan sonra hem eğlenmiş hem de kendini yönetmeyi  bilen, saygılı,  açık görüşlü, sorumluluk alan, karakteriyle, ahlakıyla ve bilgi birikimiyle, çevresine karşı farkındalık kazanan bilinçli bireyler olarak yeni eğitim ve öğretim yılına başlayacaklar.

Araştırmanın, öğrenmenin, kardeşliğin, muhabbetin, spor ve eğlencenin bir arada olduğu programlar;  çeşitli spor aktiviteleri, el sanatları, edep-adap sohbetleri, ahlak, iman, siyer, ilahi, marş, voleybol, basketbol, tenis, badminton, mini golf, masa tenisi, tırmanış, doğa ve kültürel geziler, satranç, mangala, paintball gibi etkinlikleri içerisinde barındırarak gençlere, TÜGVA İstanbul ile unutulmaz bir yaz geçirmeyi vaad ediyor.

TÜGVA BASIN / TÜRKİYE’DE ENERJİ

Doğalgaz şebekemizin kapasitesini hızla artırıyoruz

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, 22. Dünya Petrol Kongresi kapsamında düzenlenen “Cumhurbaşkanlığı Seremonisi”nde yaptığı konuşmada Türkiye’nin son 15 yılda enerjide devrim niteliğinde adımlar attığını belirterek, “Doğalgaz iletim şebekemizin günlük taşıma kapasitesini 190 milyon metreküpten 300 milyon metreküpe, takip eden iki yıl içinde de 400 milyon metreküpe çıkaracağız. 2023 itibarıyla 11 milyar metreküplük doğalgaz depolama kapasitesine ulaşarak bu anlamda bölgedeki en büyük kapasiteye sahip ülkelerden biri olacağız.” dedi.

Kongrenin “eşsiz güzellikleriyle ünlü şehr-i İstanbul’da” yapılmasından büyük bir kıvanç duyduğunu ifade eden Albayrak, dünyanın petrol ve doğalgaz alanındaki en önemli etkinliklerinden biri olan bu kongreye 2014’ten beri çok iyi bir şekilde hazırlandıklarını söyledi.

Albayrak, petrol ve gaz sektörünün hem ekonomik hem de politik bakımdan çok dinamik bir süreçten geçtiğini dile getirerek, konvansiyonel olmayan petrol ve gazdaki devrim, düşen fiyatlar ve beklenenden daha az yatırım yapılmasının bu süreci etkilediğini aktardı.

Bu durumun ilerleyen süreçte adımların daha temkinli atılması gerekliliğini ortaya çıkardığını vurgulayan Albayrak, dünyada bu gelişmeler olurken, Türkiye’nin de son 15 yılda enerji sektöründe devrim niteliğinde adımlar attığına dikkati çekti.

Albayrak, kişi başı elektrik talebinin OECD ülkeleri arasında en hızlı artan ülkenin Türkiye olduğuna dikkati çekerek, bu talebi karşılamak için elektrikteki kurulu gücün neredeyse üç katına çıkarıldığını anımsattı.

Geçen yıl Türkiye’nin doğalgaz tüketiminin yaklaşık 50 milyar metreküp ve ham petrol ithalatının da yaklaşık 40 milyon tona ulaştığını ifade eden Albayrak, şöyle devam etti:
“Ülkemizin enerji sektörü, enerjide hızlı talep artışı ve ithalat bağımlılığıyla tanımlanıyor. Sektörü yönetebilmek için hızlı ve politik reflekslere, iyi yönetişime, öngörülebilir bir düzenleyici çerçeveye ve özel sektör yatırımlarının harekete geçirilmesi için önemli düzenlemelere ihtiyaç var. İşte bu nedenle, milli enerji ve maden politikamızı hayata geçirdik. Bu çerçevede, denizlerimizde arama ve üretim faaliyetlerimize odaklandık. Akdeniz’deki çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor. Karadeniz’e de bu anlamda aynı yoğunlukta eğiliyoruz. Sismik araştırmaların ardından keşif ve sondaj çalışmalarına yoğun bir mesai harcayacağız. Bu çalışmaların, Akdeniz ve Karadeniz’in potansiyelinin anlaşılması, Türkiye’nin enerji güvenliğinin güçlendirilmesi ve bölge coğrafyasına da katkı yapması açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.”

Türkiye, depolamada bölgenin en büyüklerinden olacak
Albayrak, Türkiye’de arz güvenliğini sağlamak amacıyla doğalgaz ve LNG altyapısını güçlendirmeye yönelik önemli adımlar atıldığını söyledi.

Doğalgazda taşıma ve depolama kapasitesi artıracaklarını belirten Albayrak, “Doğalgaz iletim şebekemizin günlük taşıma kapasitesini 190 milyon metreküpten 300 milyon metreküpe, takip eden iki yıl içinde de 400 milyon metreküpe çıkaracağız. Yani iki katından fazla artıracağız. Tuz Gölü Doğalgaz Depolama Tesisi’nin de kapasitesinin yükseltilmesiyle 2023 yılı itibarıyla 11 milyar metreküplük doğalgaz kapasitesine ulaşarak bu anlamda bölgedeki en büyük doğalgaz depolama kapasitesine sahip ülkelerden biri olacağız.” ifadelerini kullandı.

Albayrak, Türkiye’nin Avrasya ve Ortadoğu’yu birleştiren konumuyla, üretici ve tüketici ülkeleri birbirine bağlayan bir ülke olarak stratejik bir konuma sahip olduğunu ve karşılıklı kazan-kazan ilkesine dayalı tüm projelerin doğal müttefiki olmaya devam edeceğini hatırlattı.

Öte yandan, bölgesel küresel ve huzur istikrarına katkı yapacak tüm projelere de Türkiye’nin desteğinin artacağını aktaran Albayrak, şunları kaydetti:
“Bu çerçevede mevcut projelerden, Bakü-Tiflis-Ceyhan, Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP), Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP), Türk Akımı ve bunun yanında Doğu Akdeniz gazının da ülkemiz ve arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi açısından çok önemli projeler olduğunu düşünüyoruz. Açıkça ifade etmek gerekir ki bölgesinde tüm jeopolitik gerilim ve zorluklara rağmen Türkiye şeffaf rekabetçi piyasa yapısı ile yenilenebilir düzenleyici çerçeveyi oluşturmayı başarmış, özel sektör yatırımlarını hayata geçirecek adımları atmıştır ve atmaya devam edecek. Siyasi istikrar ve güçlü yönetim, enerji alanındaki özel sektör yatırımlarını Türkiye’de çok ama çok hızlandırmıştır.”

Albayrak, Türkiye’nin enerjinin sorunların çözülmesinde anahtar bir rol üstlendiğini ve gerek ekonomik gerekse de enerji diplomasisi üzerinde kurduğu ilişkilerde anahtar rolünün devam edeceğini vurguladı.
“Türkiye, bu kongreyi almak için çok çalıştı”

Dünya Petrol Konseyi Başkanı Jozsef Toth da kongrenin organizasyonuna verdiği destek nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etti.

Toth, Dünya Petrol Konseyi’nin 1933 yılında kurulduğunu ve petrol sektörünün bütün faaliyetlerini içinde barındırdığını anlattı.

Kongrenin her üç yılda bir gerçekleştirildiğine anımsatan Toth, şunları söyledi:
“Türkiye bu kongreyi alabilmek için çok sıkı çalıştı. Çünkü biliyorsunuz kongrenin alınabilmesi için de rekabet var. Bu organizasyon aynı zamanda petrol endüstrisinin ‘Olimpiyat Oyunları’ olarak adlandırılıyor. Geçen yıl yine Türkiye’de yapılan Dünya Enerji Zirvesi’nin ardından gerçekleştirilen bu organizasyonda çok sayıda bilim adamı burada görüş ve beklentilerini paylaşacaklar, endüstrinin geleceğini tartışacaklar.”

ENERJİ BAKANLIĞI / TÜRKİYE’DE ENERJİ

Güneş Enerjisi Teknolojileri Çalıştayı ve Paneli

Enerji Çalışma Grubu tarafından düzenlenen “Güneş Enerjisi Teknolojileri Çalıştayı ve Paneli” Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) 7 Temmuz 2017’de gerçekleştirildi.

Türkiye’nin enerji ihtiyacının %90’ından fazlasının dış kaynaklardan sağlandığını ifade eden Prof. Acar, Türkiye’nin günde ortalama 7.5 saat gün ışığından yararlanabilme potansiyeline sahip olduğunu ve bu potansiyeli değerlendirmek zorunda olduğunu söyledi. Prof. Acar sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Konu hakkında şimdiye kadar pek de yol aldığımız söylenemez. Yatırım maliyetlerini bir kenarda tutarsak, minimum işletme maliyetiyle ve çevre dostu bir teknolojiyle enerji ihtiyacımızı güneş enerjisi teknolojileri sayesinde karşılamamız mümkün. Bu açıdan Çalıştay’ımızın politika yapıcı ve uygulayıcılara ışık tutacak ve performansımızın artırılmasına katkı sunacaktır.” dedi.

Prof. Acar ayrıca, Çalıştay’da enerji alanından Türkiye’de lisans ve lisansüstü düzeyde ders kitabı eksikliği gündeme gelmesine karşılık, TÜBA’nın konuyla ilgili yayın desteğini sağlamaya hazır olduğu bilgisini verdi.
ODTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Zeyrek “Teknolojinin yanı sıra enerji politikalarının da masaya yatırılması çok önemli.”

Güneş enerjisinin çalışmalarının ODTÜ’de 1980’li yıllara değin uzanan bir hikayesi olduğunu söyleyen Prof. Zeyrek, konunun 35 yıldır ODTÜ gündeminde yer bulduğunun altını çizdi ve “TÜBA-Enerji Çalışma Grubu’nun ilk çalışmalarından “Güneş Enerjisi Teknolojileri Çalıştayı ve Paneli”nin ODTÜ’de gerçekleştirilmesi bizim açımızdan fazlasıyla onur verici. Teknolojinin yanı sıra enerji politikalarının da masaya yatırılması çok önemli.” dedi.

ODTÜ olarak 10 yıldır GÜNAM isimli çok önemli bir merkeze sahip olduklarını dile getiren Prof. Mehmet Zeyrek, GÜNAM’ın verimlilik çağında teknolojiye fırsatlar sunduğunu vurguladı ve GÜNAM’ın sadece Ar-Ge yapmadığını, artık fotovoltaik konusunda çok önemli teknolojileri yakalamak üzere çalıştığını söyledi. ODTÜ Kıbrıs Kampusu’nde son bir buçuk yıldır fotovoltaik teknolojiyle çalışan, enerji santralinin Kampus’un %20 enerjisini karşıladığı bilgisini verdi ve Ankara’da da yapmayı planladıklarını ifade etti.

TÜBA-Enerji Çalışma Grubu Yürütücüsü Prof. Dr. İbrahim Dinçer “Bilim ve teknolojide gerekli katkıyı sağlamak ve ülkemizde faydalı olabilecek çözüm politikaları oluşturmak konusunda TÜBA’nın sorumluluğu çok büyük.”
Türkiye’nin en önemli problemlerinden birinin enerji olduğunun altını çizerek konuşmasına başlayan Prof. Dinçer, TÜBA-Enerji Çalışma Grubu olarak, düzenlenen çalıştaylar konusunda en önemli motivasyonlarının konu hakkında sorunlara çözüm üretmek olduğunu söyledi ve “Türkiye’nin en büyük cari açığını oluşturan kalemlerden biri enerjidir. İthalatımız 307.4 milyar dolar ve yaklaşık 70 milyar dolar enerji ve enerji kalemlerine gidiyor. Enerji bilim ve teknolojileri boyutunda da inanılmaz hızlı değişimler söz konusu; hem bilim ve teknolojide gerekli katkıyı sağlamak hem de ülkemizde faydalı olabilecek çözüm politikaları oluşturmak konusunda TÜBA’nın sorumluluğu çok büyük. Bu bağlamda Akademi, Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bilgi platformlarını oluşturmak üzere “Güneş Enerjisi Teknolojileri Çalıştayı ve Paneli”ni düzenledi. Dolayısıyla bizler sorumluluğumuzun farkındayız. TÜBA Başkanımıza da desteklerinden dolayı çok teşekkür ediyoruz. Bu ve bundan sonraki çalışmalarımızın ardından ortaya çıkan sonuçlara yönelik raporlarımızı hazırlayacağız ve diğer arklı yayınlarımızla enerji politikalarına katkı sağlayacağız.” dedi.
Konuşmaların ardından Prof. Acar, gayretlerinden dolayı TÜBA-Enerji Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Raşit Turan’a plaket takdim etti.

Akademi Asli Üyesi Prof. Dr. İbrahim Dinçer’in başkanlığını yaptığı ilk oturumda; Enerji ve Tabii Kaynaklar Eski Bakanı Dr. Hilmi Güler “Türkiye’nin Enerji Politikaları”, Yenilenebilir Enerji Genel Müdür Yardımcısı Sabahattin Öz, ODTÜ GÜNAM Müdürü Prof. Dr. Raşit Turan “Güneş Enerjisi Yatırım ve Ar-Ge Perspektifleri” ve Plurawatt Genel Müdürü Mehmet İzzet Özaydın “Türkiye PV Sanayisinin Gelişimi ve Sorunları” adlı sunumlarını gerçekleştirdiler.

“Güneş Enerjisi, Türkiye’nin Politikaları ve Stratejisi” adlı ilk panelin moderatörlüğünü Prof. Dr. Arif Hepbaşlı üstlendi. Panel’de GENSED Genel Sekreteri Hakan Erkan, Zorlu Solar Direktörü Evren Evcit, GÜNDER Başkanı Kutay Kaleli, ODTÜ GÜNAM Müdürü Prof. Dr. Raşit Turan, Solarturk Yönetim Kurulu Başkanı Osman Özberk ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Elektrik Piyasası Daire Başkanı Hacı Ali Ulutaş yer aldı.

Öğleden sonra gerçekleşen “PV Projeleri ve Kritik Teknolojiler” adlı ikinci oturumun başkanlığını TÜBA Asli Üyesi ve TÜBA-Enerji Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Kamil Kaygusuz yürüttü. Oturumda; TÜBA-Enerji Çalışma Grubu Üyesi ve 2015 yılı Uluslararası TÜBA Akademi Ödülü sahibi Ord. Prof. Dr. Niyazi Serdar Sarıçiftçi “Türkiye’nin Geleceği ve Bağımsızlığı: Güneş Enerjisi”, Hanwha Q-Cell R&D Department Dr. Daniel Jw Joeng “Q-Cell Technology Perspective”, TÜBİTAK-MAM’dan Abdullah NADAR “MİLGES Pojesi ve YE-KA Süreçleri”, Prof. Dr. İbrahim Dinçer “Güneş Yakıtları”, Harran Üniversitesi’nden Prof. Dr. Bülent Yeşilata “Güneş Enerjili Isıtma ve Soğutmada Yenilikçi Uygulamalar” hakkında konuştu.

“Çatı Uygulamaları, Mevzuat ve Teknik Zorluklar” adlı ikinci panelin moderatörlüğünü ise TÜBA Enerji çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Adnan Midilli yaptı. Panele; Sabahattin Öz, Başarı Enerji Genel Müdürü Ümit Nuri Şen, GÜNDER Başkan Yardımcısı Nazım Yavuz ve Prof. Dr. Bülent Yeşilata katıldı.

Devlet ve vakıf üniversitelerinden bilim insanları ile bakanlıklardan, çeşitli şirket ve derneklerden yöneticilerin yer aldığı oturum ve paneller soruların ardından, Çalıştay özeti ve değerlendirmesiyle sona erdi. Programın sonunda tüm katılımcılar için GÜNAM’a teknik gezi düzenlendi.

TÜBA BASIN BÜLTENİ / TÜRKİYE’DE ENERJİ

Votorantim Cimentos’tan 140 milyon Avro’luk yatırım

Dünyanın lider çimento üreticilerinden Votorantim Cimentos’un Amerika kıtası dışındaki en büyük yatırımı Sivas’ta hayata geçti. 140 milyon Avro yatırımla açılan fabrika, aynı zamanda Sivas’a yapılan en büyük yatırım oldu. Votorantim Cimentos Global CEO’su Walter Dissinger Türkiye’nin potansiyeline ve ekonomik büyümesine güvendiklerini belirtirken; Votorantim Cimentos Türkiye CEO’su Şefik Tüzün, “Bu yatırım Türkiye’deki varlığımızı güçlendirecek” dedi. Votorantim Cimentos, 2017 yılında da Türkiye’ye 35 milyon TL yatırım yapmayı planlıyor.

Dünyanın en büyük 7. çimento üreticisi olan Brezilya merkezli Votorantim Cimentos’un Sivas’taki yeni çimento fabrikasının açılışı gerçekleşti. 140 milyon Avro tutarında yatırım yapılan ve inşaatı 2 yılda tamamlanan fabrikanın açılış törenine Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Sivas Valisi Davut Gül ve Sivas Belediye Başkanı Sami Aydın katıldı.

Sivas Çimento Fabrikası’nın açılışını büyük bir heyecan ve mutlulukla gerçekleştirdiklerini belirten Votorantim Cimentos Türkiye CEO’su Şefik Tüzün şunları söyledi:

“Votorantim Cimentos Türkiye’de 2012 yılından bu yana faaliyet gösteriyor. Ankara, Sivas, Yozgat ve Çorum’daki entegre fabrikalarımız ve Samsun, Nevşehir öğütme tesislerimiz, 16 hazır beton ve 2 agrega tesisimiz ile Türk çimento sektörünün önemli oyuncularından biri olduk. Ülkemizin gelişimine ve büyümesine duyduğumuz inançla yeni yatırım fırsatlarını hep gündemimizde tuttuk. Bugün açılışını gerçekleştirdiğimiz bu tesis grubumuzun en önemli yatırımlarından biri. Bu fabrika, Votorantim Cimentos’un Amerika kıtası dışındaki en büyük yatırımı olma özelliğini taşıyor. 140 milyon Avro tutarındaki bu yatırım, aynı zamanda bugüne kadar Sivas iline yapılan en büyük sınai yatırımdır. Votorantim Cimentos olarak, Sivas’taki yeni fabrikamızın hem sektörün gelişimine katkı sağlayacağına hem de Türkiye’deki varlığımızı güçlendireceğine inancımız tam. ”

Temelleri 1938 yılında atılan Sivas Çimento Fabrikası, hem Sivas ilinde kurulan ilk fabrika hem de Cumhuriyet tarihinde devlet eliyle kurulan ilk fabrika olma özelliği taşıyor. Fabrikanın Türkiye’nin sanayileşme ve kalkınma hamlesinde bir dönüm noktasına işaret ettiğini belirten Tüzün, “Votorantim Cimentos olarak, bu değerli tesisi ülkemiz için daha fazla değer yaratan modern bir fabrikaya dönüştürmenin gururunu yaşıyoruz” dedi.

Klinker üretiminde 4 kat artışla 1,6 milyon tona ulaştı

85 yıllık bir geçmişe sahip olan Votorantim Cimentos, globalde yıllık toplam 57,5 milyon ton üretim kapasitesine sahip. Şirket Türkiye dahil toplam 14 ülkede faaliyet gösteriyor. Sivas Çimento Fabrikası’nın açılışıyla birlikte Votorantim Cimentos’un Türkiye’deki üretim kapasitesi yüzde 40 artarak 3,6 milyon tona çıktı. Sadece Sivas’taki yıllık toplam üretim kapasitesi 1,6 milyon tona ulaştı.

Votorantim Cimentos’un küresel büyüme stratejisinde Asya, Avrupa ve Afrika bölgesinin ve bu bölge içinde de Türkiye’nin ayrı bir önemi olduğunu belirten Votorantim Cimentos Global CEO’su Walter Dissinger şunları ifade etti:

“Türkiye, gerek altyapı yatırımlarındaki artış gerek inşaat sektöründeki büyüme ile ve ihracat konusunda büyük potansiyele sahip. Bunun yanında Türkiye’nin eğitimli, yetişmiş insan kaynakları da bizi Türkiye’de yatırıma yönlendiren önemli bir diğer etken. Biz de hem bu potansiyeli doğru değerlendirmek hem de Türkiye’nin büyümesinde iz bırakmak için Amerika kıtası dışındaki en büyük yatırımımızı burada hayata geçirdik. 140 milyon Avro’luk bir yatırımı bu kadar önem verdiğimiz bir bölgede hayata geçirmekten büyük mutluluk duyuyoruz.”

2017’de 35 milyon TL yatırım planı

Votorantim Cimentos, bugüne kadar Sivas – Ankara Hızlı Tren Hattı, Samsun Çarşamba Havalimanı, Çorum Obruk Barajı, Kayseri Adalet Sarayı gibi Türkiye’nin farklı bölgelerindeki projelerde çimento tedarikçisi olarak yer aldı. Sivas Çimento Fabrikası’nın açılışının ardından bu projelere yenilerini ekleyeceklerini belirten Tüzün, “Bu kapsamda yeni yatırımlar yapmaya da devam edeceğiz. 2017 yılı içinde hem çevrenin korunması hem de proses iyileştirilmesi kapsamında 35 milyon TL daha yatırım yapmayı hedefliyoruz. Votorantim Cimentos olarak ülkemizin büyümesinde ve gelişmesinde hız kesmeden sürdürülebilir üretim bilinci ile sorumluluk üstlenmeye devam edeceğiz” dedi.

“Avrupa, Asya ve Afrika bölgesinde gerçekleştirdiğimiz en önemli yatırım Sivas fabrikası oldu”

Votorantim Cimentos’un Türkiye’nin istikrarına ve geleceğine inandığını belirten Votorantim Cimentos EAA Bölge CEO’su Erik Madsen ise, “Avrupa, Asya ve Afrika bölgesi, çok farklı dinamikleri içinde barındırıyor ancak ekonomik büyümedeki potansiyel göz önünde bulundurulduğunda Türkiye tüm bu ülkeler içinde özellikle öne çıkıyor. Bu nedenle son yıllarda bölgede gerçekleştirdiğimiz en önemli yatırım Sivas fabrikası oldu. Bu yatırım aynı zamanda bölgedeki büyüme planlarımızın ve kalıcılığımızın simgesi olması açısından da önem taşıyor” dedi.

Faselis/Türkiye’de Enerji

Şişecam Topluluğu’ndan 120 milyon TL’lik fırın yatırımı

Şişecam Topluluğu bünyesinde faaliyet gösteren Şişecam Cam Ambalaj’ın Mersin fabrikasında yaklaşık 120 milyon TL’lik yatırımla yenilediği üçüncü fırını faaliyete geçti. Türkiye ekonomisi ve istihdamına önemli katkı sağlayan Şişecam Topluluğu, Endüstri 4.0 stratejisine uygun yeni teknolojiyle donattığı ve 90 bin ton/yıl kapasiteli fırının devreye girmesiyle Türkiye’deki yıllık cam ambalaj üretim kapasitesini 1 milyon tonun üzerine çıkardı.

Şişecam Topluluğu Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Kırman, Türkiye için değer yaratmayı sürdürdüklerinin altını çizerek, “Topluluğumuz kuruluşundan bu yana aradan geçen 81 yılı aşkın sürede kazanımlarını yine ülkemize yatırmış ve bugün dünyada kendi alanında söz sahibi konuma gelmiştir. Son teknolojiyle yenilerek devreye aldığımız fırınla beraber ülke ekonomisine yaptığımız katkılara bir yenisini daha ekledik. Mersin’deki bu yatırımın geçen yıl rekor kıran cam ambalaj ihracatımıza da olumlu yansımasını hedefliyoruz. Topluluk olarak sürdürülebilir büyüme hedefiyle çalışmalarımızı yürütüyoruz” dedi.

05.07.2017 – Şişecam Topluluğu bünyesinde faaliyet gösteren ve dört ülkedeki 2,3 milyon ton/yıl üretim hacmiyle dünyanın beşinci büyük cam ambalaj üreticisi olan Şişecam Cam Ambalaj, Mersin fabrikasında son teknolojiyle yenilediği 90 bin ton/yıl kapasiteli üçüncü fırını devreye aldı. Türkiye’de Bursa, Eskişehir ve Mersin’de kurulu üç fabrikasıyla faaliyet gösteren Şişecam Cam Ambalaj’ın yaklaşık 120 milyon TL’lik yatırımla yenilediği üçüncü fırınının devreye alınmasıyla birlikte Türkiye’deki yıllık üretim kapasitesi 1 milyon tonu aştı.

Şişecam Topluluğu Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Kırman, söz konusu yatırıma ilişkin olarak yaptığı açıklamada, bugün dünyanın cam ev eşyasında üçüncü, cam ambalaj ve düzcamda beşinci büyük üreticisi olduklarına dikkat çekerek, şöyle devam etti: “Ayrıca krom kimyasallarında dünya lideri olmamızın yanı sıra dünyadaki en büyük 10 soda üreticisi arasında yer alıyoruz. 13 ülkede üretim faaliyetlerini sürdüren Topluluğumuz, ulaştığı kapasite büyüklüğünü ve teknolojik gücünü yenilikçilik, yaratıcılık, uzmanlık ve yetişmiş insan gücü gibi özellikleriyle pekiştirmekte ve değişen pazar koşullarına uygun ürün ve hizmet kalitesiyle geleceğe güvenle bakmaktadır.”

“Hem ülke ekonomisine hem de üretime yaptığımız katkılara bir yenisini ekledik”

Mersin’deki cam ambalaj fabrikasının 1969 yılında kurulduğunu hatırlatan Kırman, “Topluluğumuz kuruluşundan bu yana aradan geçen 81 yılı aşkın sürede kazanımlarını yine ülkemize yatırmış ve bugün dünyada kendi alanında söz sahibi konuma gelmiştir. Devreye aldığımız son fırın yatırımımız ile yaklaşık 50 yıldır üretim faaliyetlerimizi gerçekleştirdiğimiz Mersin’de hem ülke ekonomisine hem de üretime yaptığımız katkılara bir yenisini daha eklemenin mutluluğunu yaşıyoruz. Topluluk olarak sürdürülebilir büyüme hedefiyle çalışmalarımızı yürütüyoruz” diye konuştu.

Türkiye için değer yaratmayı sürdürdüklerinin altını çizen Kırman, Topluluk bünyesindeki Şişecam Cam Ambalaj’ın en yüksek kalitede üretim yapma stratejisi doğrultusunda hareket ettiğini belirterek, şu bilgileri verdi: “Şişecam Cam Ambalaj mevcut tesislerini teknolojik gelişmelerin gereği olarak sürekli olarak yenilemektedir. Devreye aldığımız fırın ile beraber hem ülke ekonomisine yaptığımız katkıları sürdürmeye hem de Mersin fabrikamızda son teknoloji ile üretim yapmaya devam edeceğiz. Söz konusu fırını Endüstri 4.0 stratejisine uygun şekilde donattık. Şişecam Cam Ambalaj, bu fırına bağlı üç hatta kavanozdan şişeye geniş bir ürün yelpazesinde istenilen renkte üretim yapabilecek.”

Şişecam Cam Ambalaj’ın dünyanın en büyük cam ambalaj üreticileri arasında yer aldığına dikkat çeken Kırman, “Şişecam Cam Ambalaj, 2016 yılında gerçekleştirdiği 125 bin tonluk ihracatla hem sektör hem de kendi rekorunu kırdı. Mersin fabrikamız limana yakınlığı ile ihracatımızda kritik öneme sahiptir. Gerçekleştirdiğimiz bu fırın yatırımıyla bu açıdan önemi daha da artmıştır. Şişecam Cam Ambalaj, 2016 yılında elde ettiği tarihi ihracat başarısını yeni yatırımlarla önümüzdeki yıllarda da sürdürülebilir şekilde artırmayı hedefliyor” dedi.

Faselis/Türkiye’de Enerji

Türkiye’nin dev şirketleri listesine çimento firmaları damga vurdu

İstanbul Sanayi Odası(İSO)’nın “Türkiye’nin İlk 500 Büyük Sanayi Kuruluşu-2016″ araştırması sonuçları açıklandı. Türkiye ekonomisinin aynası olarak nitelendirilen listede, Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği üyesi 20 çimento firması yer aldı.

Türk ekonomisi zorlu bir yılı geride bırakmış olsa da İSO 500 sonuçlarına göre, sanayi devlerinin üretimden satışları bir önceki yıla göre yüzde 8,8’lik artışla 490 milyar TL’ye, toplam faaliyet karı yüzde 18,6 artışla 52,4 milyar TL’ye ve toplam ihracatı da yüzde 3,1 artışla 55,1 milyar dolara yükseldi.

Çimento Sektörü Türk Ekonomisini Kalkındırıyor

İstanbul Sanayi Odası tarafından yayımlanan “Türkiye’nin İlk 500 Büyük Sanayi Kuruluşu”nun 2016 yılı sıralamasında Türk Çimento sektörü önemini birkez daha ortaya koydu ve 20 çimento firması büyükler arasındaki yerini aldı.Çimento sektörünün TÇMB üyesi 20 dev ismi toplam 9.944.778.466TL’lik ciroya ulaştı.

Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB) Başkanı M. Şefik Tüzün “Çimento sektörümüzün, ülke kalkınmasında temel yapı taşı olduğunu bu liste ile bir kez daha kanıtlamış olduk. Ayrıca, çimento sektörü özelinde 2017 yılının ilk 3 aylık rakamlarına göre, üretilen çimentonun yaklaşık yüzde 13,4’ü ihracata konu oldu. Yani geçen yıl ki büyümemizi iç ve dış pazarda sürdürülebilir bir şekilde devam ettiriyoruz. Türk ekonomisine vermiş olduğumuz bu destek bize gurur veriyor.” dedi.

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği(TÇMB) Hakkında:

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB),1957 yılında Dernek statüsünde kurulmuş sivil toplum kuruluşudur. Türkiye’deki 51’i entegre, 15’i öğütme tesisi olmak üzere, toplam 66 kuruluşu temsil etmektedir.

Faselis/Türkiye’de Enerji

TürkAkım Boru Hattı ÇED raporu yayınlandı

Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TürkAkım Doğalgaz Boru Hattının deniz kesimine ilişkin Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunu  yayınladı.

ÇED raporu, TürkAkım projesinin sahibi olan South Stream Transport B.V. adına ELC Group Inc. tarafından hazırlandı.

ÇED sürecine hazırlık olarak, proje etkinliklerinin olası çevresel ve toplumsal etkilerinin belirlenmesi, değerlendirilmesi ve belgelenmesi için saha araştırmaları gerçekleştirildi. Yapılan değerlendirmeler kapsamında, kamudan uzmanlar, bölge halkının temsilcileri ve balıkçılık örgütleri başta olmak üzere Türkiye’den çeşitli paydaşların görüşüne başvuruldu.

Raporda TürkAkım projesinin deniz kesiminin olası çevresel ve toplumsal etkilerine dair bilgilerin yanı sıra, olası olumsuz etkilerin giderilmesine ve olumlu etkilerin güçlendirilmesine yönelik öneriler yer alıyor.

ÇED raporunun değerlendirilmesi için, Türkiye devletince ilgili kurum ve kuruluşların temsilcilerinin katılımıyla İnceleme Değerlendirme Komisyonu kuruldu. Komisyonun görüşlerinin alınmasının ardından South Stream Transport şirketi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına nihai raporunu sunacak.

TürkAkım Deniz Boru Hattı projesinin sahibi South Stream Transport BV tarafından konuya ilişkin olarak şu açıklama yapıldı:

ÇED sürecini, projemizin olası etkilerine ilişkin şeffaf bir istişare sürecinin yürütülebilmesi için fırsat olarak görüyoruz. ÇED raporunda, çevresel etkilerin asgariye indirilmesi için uygun ve etkili etki azaltma önlemlerine yer veriliyor. Yeniden ağaçlandırma konusu gibi alınacak bazı önlemlerin koşulları, bağımsız uzmanlar tarafından Türkiye Cumhuriyeti devletiyle eşgüdüm içinde belirlenecek. Şirket olarak taahhüdümüz, TürkAkım boru hattını sektördeki iyi uluslararası uygulamalara ve Türk mevzuatına uygun şekilde geliştirilmesidir.
TÜRKAKIM AYRINTILI BİLGİ İÇİN TIKLAYINIZ

RAPOR İÇİN TIKLAYINIZ

[email protected] / Türkiye’de Enerji

İSO Türkiye İmalat Sanayi PMI haziran ayında 54,7’ye yükseldi

İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) haziran ayında 54,7’ye yükselerek Türk imalat sektörünün faaliyet koşullarındaki genel iyileşmenin Kasım 2013’ten beri gözlenen en güçlü düzeyde gerçekleştiğine işaret etti.

İstanbul Sanayi Odası İstanbul İmalat PMI da haziranda 52,2 olarak gerçekleşerek faaliyet koşullarında genel anlamda güçlü iyileşmenin devam ettiğini gösterdi.

Ekonomik büyümenin öncü göstergesi olan imalat sanayi performansında en hızlı ve güvenilir referans kabul edilen İstanbul Sanayi Odası Türkiye ve İstanbul İmalat Sanayi PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) anketlerinin Haziran 2017 dönemi sonuçları açıklandı.

Eşik değer olan 50,0 üzerinde ölçülen tüm rakamların sektörde iyileşmeye işaret ettiği anket sonuçlarına göre, geçen mayıs ayında 53,5 olarak ölçülen İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI haziranda 54,7’ye yükselerek Türk imalat sektörünün faaliyet koşullarındaki genel iyileşmenin Kasım 2013’ten beri gözlenen en güçlü düzeyde gerçekleştiğine işaret etti. Böylelikle manşet PMI üst üste dördüncü ay olacak şekilde uzun dönem ortalaması olan 50,7’nin üzerinde ölçüldü. PMI’daki yükseliş; yeni siparişler, üretim ve istihdamdaki daha yüksek oranlı artışlardan kaynaklandı. İmalat sektörünün faaliyet koşullarındaki genel iyileşme, yeni siparişlerde Şubat 2011’den bu yana kaydedilen en yüksek artıştan kaynaklandı. Ayrıca imalatçıların üretimi son 43 ayın, istihdamı ise son 29 ayın en güçlü düzeyinde artış kaydetti. Bu sayede firmalar, yeni alınan işlerdeki daha yüksek oranlı artışa rağmen, birikmiş işlerini azalttı. Son anket ayrıca sektördeki enflasyonist baskıların daha da hafiflediğini gösterdi.

İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI haziran ayı anket verileri hakkında değerlendirmede bulunan IHS Markit Kıdemli Ekonomisti Trevor Balchin, şunları söyledi: “Türk imalat sektörünün PMI yükseliş trendi, haziranda da devam ederek sektörün genel performansının son üç buçuk yılı aşkın sürede gözlenen en güçlü düzeyde gerçekleştiğini gösterdi. Özellikle dikkat çeken, yeni siparişlerde son altı yılı aşkın dönemdeki en yüksek artışın kaydedilmesiydi. Bu gelişme, üçüncü çeyrek için olumlu işaret verdi. Son açıklanan resmi sanayi üretiminde nisan ayında gerçekleşen yıllık yüzde 6,7’lik büyüme, PMI’nin son dönemdeki gücünü teyit etmiş oldu.”

İstanbul İmalat PMI haziranda 52,2 oldu

Mayıs ayında 53,3 düzeyinde kaydedilen İstanbul Sanayi Odası İstanbul İmalat PMI da haziranda 52,2 olarak gerçekleşti. Endeks, faaliyet koşullarında genel anlamda güçlü iyileşmenin devam ettiğine işaret etti. PMI, ayrıca uzun dönem ortalaması (Ocak 2006’dan beri) olan 50,5’in üzerinde ve Kasım 2014’ten beri gözlenen ikinci en yüksek düzeyinde kaydedildi. Haziran ayında beş alt endeksin dördü (girdi stokları alt endeksi dışında) manşet PMI’ye pozitif katkı sağladı. PMI’de mayısa kıyasla gerçekleşen düşüş ise yeni siparişler, üretim ve istihdamda daha düşük oranlı artışlar görülmesinden kaynaklandı. Buna rağmen, yeni siparişler, üretim ve istihdam geçmiş ortalamalara kıyasla güçlü düzeyde büyüdü ve tedarikçilerin teslimat süreleri artmaya devam etti. Yeni işler Şubat 2014’ten beri gözlenen ikinci en yüksek hızda büyüdü. Üretim, üst üste dördüncü ay olacak şekilde Haziran’da arttı. Böylelikle, son iki buçuk yılın en uzun kesintisiz yükseliş trendi gerçekleşmiş oldu.

Faselis/Türkiye’de Enerji

Gümrükçülerin onur konuğu şehit ailesi oldu

İstanbul Gümrük Müşavirleri Derneği’nin Geleneksel İftar Daveti 19 Haziran 2017 tarihinde WOW otel’de gerçekleşti.

İGMD Yönetim Kurulu ve üyelerinin katıldığı geleneksel iftar yemeğine, Gümrük Ticaret Bakanlığı yetkilileri, İş Dünyası ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri katıldı.

Yapılan konuşmaların ardından plaket törenine geçildi. İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlayan aldığı plaketten ve birbirinden değerli dostlarla birlikte olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Çağlayan, “Yemeğin onur konuğu olan şehit ailelerini saygıyla anıyorum. 15 temmuzu ve kahramanlarımızı unutmayalım, unutturmayalım” şeklinde konuştu.

Panasonic HIT® ile tüm zamanların rekoru

Osaka, Japonya – Panasonic Corporation bugün itibariyle seri üretimdeki silikon esaslı fotovoltaik modülleri için %-0.258/°C1 ile dünyanın en yüksek Pmax sıcaklık  katsayısına2 ulaştığını açıkladı.

Bu zamana kadar sıcaklık katsayısı %-0.29/°C değerlerindeydi. Mevcut çalışmalar sayesinde seri üretim seviyesinde 0.032 puanlık teknik iyileştirme ile %-0.258/°C seviyesine ulaşılarak heterojunction(HIT) güneş hücrelerinin pozitif sıcaklık özelliği ortaya konulmuş oldu.

Modüller, verimliliği sıcaklık arttıkça düşen ve böylece çıkış gücünü de düşüren güneş hücrelerinden oluşur. Sıcaklık katsayısı bu düşüşün miktarını belirtir. Genel olarak bir silikon güneş hücresinin Pmax sıcaklık katsayısı %-0.50,3 seviyesindedir ve bu da modül sıcaklığı 1°C arttığında verimlilikdeki %0.50 düşüşe karşılık gelir. Örneğin yaz aylarında ulaşılması beklenen modül sıcaklığındaki (75°C) verim, 25°C ortam sıcaklığındaki verim ile karşılaştırıldığında %25 oranında azalacaktır. Panasonic’’in iyileştirilmiş Pmax sıcaklık katsayısına sahip HIT® modülleri verimlilikteki düşüşü neredeyse yarı yarıya azaltmaktadır.

HIT®’in özelliklerinden biri olan yüksek verimlilik ve sıcaklık özelliklerinin kombinasyonu genel silikon ürünler ile karşılaştırıldığında 75°C’deki dönüştürme verimliliği %464 oranında artacağından, güneş hücrelerinin verimliliğinin düştüğü bilinen yaz aylarında Panasonic modülleri güvenilir şekilde güç üretmeye devam eder. HIT®’in en önemli özelliği olan Panasonic’in eşsiz heterojunction teknolojisinin 5 daha da geliştirilmesi ile mevcut sonuçlar elde edilmiş ve bu geliştirilmiş teknoloji ürüne entegre edilmiştir.

Panasonic daha yüksek güç üretimi, verimlilik ve güvenilirlik alanlarında iyileştirmeler yapmak amacı ile teknoloji geliştirme ve kitlesel ticarileşme üzerinde çalışmaya devam edecektir.

*HIT, Panasonic Group’un tescilli bir markasıdır.

Med Partners Reklam ve Halkla İlişkiler

TGTV TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ı ağırladı

Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfının Geleneksel İftarının bu yılki konuğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman olurken, TGTV Başkanı Av. Hamza Akbulut, yurt içinden ve yurt dışından gelen misafirlere katılımlarından dolayı teşekkür etti.

Birlik Vakfı yemek salonunda yapılan Geleneksel TGTV iftar programına TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Tunus Eski Başbakanı Hammadi Cibali, Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı İdris Güllüce, Eski Bakanlarımızdan Sabri Tekir, TBMM İdare amiri Çorum Milletvekili Salim Uslu, İDSB Genel Sekreteri Ali Kurt katıldı.

Gönüllü kuruluşlarımızın yönetici ve temsilcilerinin de katılım sağladığı iftarın açılış konuşmasını Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı Başkanı Av. Hamza Akbulut yaptı. Ramazan vesilesiyle biraraya gelmenin bereketine dikkat çeken Akbulut, katılımlarından dolayı devlet erkânı ve gönüllü kuruluş temsilcilerine teşekkürlerini iletti.

TBMM Başkanımız İsmail Kahraman, gönüllü kuruluşların daha aktif olmalarını ve LAF üreten değil, faaliyet üreten ve yeni strateji geliştiren olunması gerektiğinin altını çizdi.

Eski Tunus Başbakanı Cibali, Türkiye’nin yardımlaşmasının ve sivil kuruluşlarının örneklik oluşturduğunu söyledi. TGTV iftar yemeğine toplamda 400’ü aşkın gönüllü teşekkül temsilcisi ve üniversite öğrencileri katılım sağladı.

TGTV HABER

Rahmetli İşadamı Necdet Ruhi Aygün adına iftar yemeği

İşadamı Cengiz Aygün, İstanbul Beykoz’un Çubuklu semtinde bulunan Beşevler camisinde rahmetli babası Necdet Ruhi Aygün hayrına iftar yemeği verdi.

‘Minare gölgesinde mehteran eşliğinde iftar’ sloganıyla düzenlenen iftar yemeğine vatandaşlar ve cami cemaati yoğun ilgi gösterdi.

İftar yemeği programı Beşevler Camii İmam Hatibinin okuduğu Kuran-ı Kerim tilavetiyle başladı.

Çubuklu Beşevler Camii bahçesinde yapılan iftar programına mahalle sakinleri büyük bir ilgi gösterirken, Rahmetli İşadamı Necdet Ruhi Aygün dualarla anıldı.

İftar yemeğinin ardından mehter ekibinin gösterileri başladı. Beşevler Camii önünden mahalle sakinleriyle beraber marşlar eşliğinde Nazım Tur Caddesi boyunca yürüyen mehter ekibi daha sonra Beşevler Camii önünde, ‘Yelkenler biçilecek, Ceddin deden, Genç Osman’ marşlarını çalarak mahalle halkının gönlünü kazandı.

Daha sonra mahalle gençleriyle beraber tekbir getirerek ve marşlar çalarak Nazım Tur Caddesi boyunca Atatürk Ortaokulu’nun önüne kadar yürüyen mehter ekibini mahalle halkı kaldırımlardan ve evlerinin balkonlarından alkışlarla selamladı.

Tekrar Beşevler Camii önüne gelen mehter ekibi söylediği üç adet marşın ardından yaklaşık 1 saat süren gösterilerine son verdi.

Mehter ekibine büyük sevgi gösterilerinde bulunan mahalle sakinleri cep telefonlarıyla mahallelerinde yaşanan bu unutulmaz anları ölümsüzleştirmiş. Program yatsı ezanının okunmasıyla sona erdi.

Caminin yapımında emekleri büyük olan işadamı Cengiz Aygün program bitiminde mahalle sakinleri tarafından bırakılmayarak, sahura kadar misafir edildi.

İstanbul’da elektrikli taksi dönemi başladı

Beyoğlu Belediyesi tarafından Taksim Meydanı’nda düzenlenen sahur programında yaklaşık bin taksici aileleriyle birlikte sahur yaptı. Turkuaz renkten oluşan ve henüz trafiğe çıkmayan elektrikli taksilerin de ilk defa görücüye çıktığı programda konuşan Başkan Demircan, “Bütün taksici kardeşlerime emeklerinden, İstanbul’un turizmine, İstanbul’un taşımacılığına yaptıkları katkıdan dolayı teşekkür ediyorum” dedi.

Beyoğlu Belediyesi taksici esnafını Taksim Meydanında düzenlediği sahur programında bir araya getirdi. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın ev sahipliğinde, Radyo Trafik ve İstanbul Taksiciler Esnaf Odası (İTEO) iş birliği ile düzenlenen programda yaklaşık bin taksici aileleriyle birlikte sahurlarını yapmanın mutluluğunu yaşadı. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da sahura katılarak, taksici esnafıyla bir arada sahur yaptı. Programda turkuaz renkten oluşan ve henüz trafiğe çıkmayan elektrikli taksiler de ilk defa Taksim’de görücüye çıktı. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Yahya Uğur ile birlikte elektrikli taksiye binerek test sürüşü yaptı.

BU AKŞAMIN SÜRPRİZİ DE ELEKTRİKLİ ARAÇLAR OLDU
Temsilcileri Beyoğlu’nda ağırlamaktan dolayı büyük memnuniyet duyduğunu belirten Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, “Bu akşam İstanbul’un bütün taksicileriyle Taksim Meydanı’nda sahur programında bir aradayız. Ben bütün taksici kardeşlerime hoş geldin diyorum. Taksim, malum suların taksim olduğu yer. Rahmet ayı, bereket ayı. Hem iftarlarla güzellik kattı hem de sahurlarıyla burada bu güzelliği yaşıyoruz. Ve bu akşamın sürprizi de elektrikli araçlar oldu. Açıkçası dünyada artık insanoğlu daha yenilenebilir enerjiyle çevreye daha duyarlı, daha çevreyi az kirleten araçlara ihtiyaç duyuyor. Ve Türkiye’de de taksici kardeşlerimizin bu duyarlılıkla bu işe start vermiş olması çok güzel. Ben bütün taksici kardeşlerime emeklerinden, İstanbul’un turizmine, İstanbul’un taşımacılığına yaptıkları katkıdan dolayı teşekkür ediyorum” diye konuştu.

ÇEVREYİ KİRLETMEYEN ARAÇLARLA TAKSİCİLİK YAPMAK ÇOK ÖNEMLİ
Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Yahya Uğur İse, “ Elektrikli taksilerle ilgili ilk çalışan arabanın kendi arabası olacağını belirterek, “ Aracın siparişini verdim, ruhsat işlemleri yapılıyor. İnşallah önümüzdeki 3-4 gün içerisinde taksi olarak çalışmaya başlayacak. Benimle beraber 5 arkadaşımız daha aldı. Şöyle bir özelliği var; taksicilere çok uygun imkanlarla bu araçları verdikleri için tabi ki tercih ediyoruz ama İstanbul’da ki müşterilerimizin de çok sessiz, hiç ses çıkarmayan. Çevreyi kirletmeyen bir araçla İstanbul’da taksicilik yapmak gerçekten önemli diye düşünüyoruz. İstanbul’un havasına da suyuna da katkıda bulunabileceksek bu bizim için çok önemli. İnşallah bu elektrikli taksi projesini biz başlatacağız, devamı da gelecek diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.

Aracın 1.5 saatte şarj edildiğini belirten İş Geliştirme Müdürü Sergii Kaian, “Bir defalık şarjla araç şehir içinde 300 kilometre yol yapabilir. Şuan da İstanbul’da 60’a yakın şarj cihazı var. neredeyse her ilçede 2 adet şarj istasyonu var. Taksiciler için çok rahat olacak” dedi.

BEYOĞLU BELEDİYESİ BASIN BÜROSU / GAZETE FISILTI

Polis Akademisi FETÖ ve PKK yapılanmasını raporladı

Polis Akademisi Başkanlığına bağlı Uluslararası Terörizm ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi’nce (UTGAM) hazırlanan, “PKK’nın bölgesel terör ağı yapılanması” raporu açıklandı.

PKK’nın geçmişten günümüze birçok evrim geçirdiğini söyleyen Polis Akademisi Başkanı Yılmaz Çolak, “Yayınlanan raporun, terör örgütü PKK’nın terör ağı ve şemsiye modelini ortaya koymaktadır” dedi.

Doç. Dr. Bayram Ali Soner, Yrd. Doç. Dr. Ömer Aslan ve Arş Gör. Hakan Kıyıcı’nın hazırladığı PKK’nın Bölgesel Terör Ağı Yapılanması Raporunda 11 Eylül saldırısından, PKK, PYD, Suriye, El-Kaide, YPG, YPJ, DHKP-C ve Esed rejimine kadar birçok terör unsuru ile ilgili bilgilere yer verilmiş.

Polis Akademisi Başkanı Yılmaz Çolak, “Polis Akademisi olarak eğitim ve araştırmaya önem veriyoruz. Son 2 yıl içerisinde 9 rapor hazırlandı. Bugün de terör sorununun baş aktörü olan PKK ile ilgili bir rapor hazırlanmıştır. Diğer önemli bir tespit ise Suriye’de bu şemsiye örgüt formatı içinde hem Türkiye’de hem de çok farklı sol fraksiyon temelinde terör örgütlerini ve Batı’da anarşist grupları da içine alarak bir faaliyet yürüyor” diyerek kanlı terör örgütünün nasıl bir değişime uğradığını gözler önüne serdi.

Huzur için kardeşlik için önemli olan toplantının tarih, sanat ve kültür şehri Mardin’de yapılmasından duyduğu memnuniyeti dile getiren Mardin Valisi Mustafa Yaman da yaptığı konuşmada bu raporun bölge insanının huzuruna katkı sağlayacağını belirtti.

AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu da terörden en çok bölgenin etkilendiğini, raporun Mardin’de açıklanmasının bölge insanı için çok önemli olduğunu vurguladı.

Terörizm ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü Yrd. Doç. Ömer Arslan, raporun detayları hakkında bilgiler verdi.

Örgütün değişimini ve nasıl bir şemsiye mekanizmasına dönüştüğünün raporda ele alındığını belirten Ömer Arslan, hazırlanan raporda beyin merkezinin kolları ile bağlantısına da yer veriliyor.

Polis Akademisi, “PKK’nın Bölgesel Terör Ağı Yapılanması” adlı raporunu kamuoyu ile paylaştı. Raporda, terör örgütü PKK’nın, bölgesel terör ağı yapılanmasına yönelik batı desteğinin YPG’ye katılan Marksist, komünist, anarşist ve anarko-sosyalist batılı yabancı savaşçılar olması nedeniyle yeni ulusaşırı suç ve terör bağlarının kurulmasına yol açtığına dikkat çekildi. Raporda, Avrupa’ya dönecek yabancı savaşçıların batı güvenliğini tehdit edeceğine işaret edildi.

Polis Akademisi Uluslararası Terörizm ve Güvenlik Araştırmaları Merkezinde (UTGAM) görevli Doç. Dr. Bayram Ali Soner, Yrd. Doç. Dr. Ömer Aslan ve Arş. Gör. Hakan Kıyıcı’nın hazırladığı, “PKK’nın Bölgesel Terör Ağı Yapılanması” raporu, Mardin’de bir otelde düzenlenen çalıştayda kamuoyuyla paylaşıldı. Raporda, terör örgütü ile ilgili önemli bilgilere yer verildi. Raporda, batılı terör uzmanlarının, El-Kaide’nin yandaşları ve bağlantılı yerel gruplar aracılığıyla Suriye’de kalıcı bir yer edinme çabası içinde olduğu uyarısını yaptığına dikkat çekilerek, “Ortadoğu’da birlikte çalıştığı yerel örgütler vasıtasıyla güvenli ve kalıcı bir alan edinme peşinde olan tek örgüt El-Kaide değildir.

ABD ve AB’nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK da son birkaç yıl içerisinde yalnızca PYD, PJAK, TAK gibi kendi yandaşı örgütlerle değil, aynı zamanda MLKP ve yine ABD’nin terör örgütleri listesinde bulunan DHKP-C gibi radikal sol örgütlerle de işbirliğine gitti. PKK Öcalan’ın 1999 yılında yakalanmasından sonra istikrarlı ve tedrici bir dönüşüm süreci içerisinde girdi ve özellikle 2002 yılından bugüne dek geçen sürede yeni bir terör ağı yapılanmasına gitti. PKK böylece kendisini birçok örgütün üzerinde şemsiye yapı olarak konumlandırdı. PKK’nın etnik-ayrılıkçı bir terör örgütü olarak benzeri diğer örgütlerden farklı olarak terör ağı yapılanması stratejisini izleyebilmesini sağlayan temel faktör PKK’nın Suriye, Irak ve İran gibi ülkelerde 2002 yılının çok öncesine giden aktif varlığıdır. Özellikle Suriye rejiminin PKK’ya olan desteği, zaman zaman azalsa da, süreklilik arz etmiştir. Esed ailesi PKK’ya Kuzey Suriye’de ve Suriye güvenlik güçlerinin kontrolünde eğitim imkânı tanımayı bir devlet politikası olarak benimsedi. PYD 2003 yılında PKK tarafından kurulduğunda Suriye toprakları örgüt için aşina olmadıkları bir yer değildi” denildi.

PKK-PYD ilişkisinin PKK’nın PYD’yi kurduğu andan ibaret olmadığına dikkat çekilen raporda, “PYD’nin silahlı kanadının oluşabilmesi PKK sayesinde oldu. YPG militanları PKK, PYD, YPG, YPJ ve PJAK arasında bir fark görmediklerini açıkça ifade etmektedirler. YPG ve PKK veya PKK ve PJAK gibi diğer kolları arasında kullanılan isimler dışında ciddi bir örgütsel ve operasyonel farklılık bulunmamaktadır. Zaman zaman aralarında PKK’ya sempati duyan isimler de dahil olmak üzere çok sayıda Batılı gözlemci ve uzman dahi PKK’nın aksi yöndeki tüm söylemine rağmen değiştiğine ikna olmuş değildir. ‘Rojava deneyimi’ PKK’nın hem Leninci öncü parti geleneğini hem de Stalinist lider kültünü tekrarlamaktan başka bir sonuç vermemiştir” ifadelerine yer verildi.

Terör ağı yapılanma stratejisinin, örgütün yetkilerini ve etki alanını tamamen kollarına devretmesi anlamına gelmediğine işaret edilen raporda, şunlar kaydedildi:
“El-Kaide’nin Usame Bin Laden’in 2011 yılında öldürülmesinin ardından merkezi yapısının önemini kısmen korumaya devam etmesi gibi, PKK örneğinde de halen çok güçlü bir ‘PKK merkezi’ bulunmaktadır. Farklı çizgilere mensup Marksist ve anarşist gruplar da PKK’nın bölgedeki terör ağı yapılanması içinde kendilerine yer bulabilmişlerdir. Batı, PKK’nın bölgesel terör ağında bulunan gruplara ekonomik, diplomatik ve askeri yardım yaptığında, bu yardım doğrudan ‘anarko-sosyalistlere’ ‘Marksistlere’ verilen aktif ve tehlikeli desteğe de dönüşmektedir. PKK’nın yeni stratejisi Türkiye ve Ortadoğu’nun ötesine geçen ulusaşırı vizyonunda herhangi bir değişikliğe yol açmamakta, aksine, Batılı anarko-sosyalistlerin ve farklı çizgilerden sosyalistlerin de katılımıyla ulusaşırı hırslarını büyütmektedir. PKK için bir Kürt devletinin kurulması kendi içinde nihai amaç olmaktan çıkmış, daha ziyade enternasyonel sosyalizmi yaymak için bir araç haline gelmiştir.

Otoriter PKK uygulamalarıyla çelişen fakat süslü ifadelerle gündemde tutulan ‘demokratik özerklik’ ve ‘demokratik konfederalizm’ gibi projelerin Ortadoğu’nun ötesinde (geniş manada) sol hareketlere ilham verebileceği görülmelidir. Şu an PKK/PYD saflarında savaşan fakat silahlı eğitimleri, şiddet deneyimleri, suç bağlantıları ve radikal fikirleriyle batıya er ya da geç dönecek olan birçok Markist ve anarşist devrimci bulunmaktadır. Suriye’nin kuzeyi suça bulaşmış, silah eğitimi almış ve radikalleşmiş militanlar arasında çok farklı ulusaşırı bağlantıların ve tanışıklıkların oluşturulduğu bir yer haline geldi. PKK’nın bölgesel terör ağı yapılanmasına yönelik Batı desteği YPG’ye katılan Marksist, komünist, anarşist ve anarko-sosyalist batılı yabancı savaşçılar olması vesilesiyle de yeni ulusaşırı suç ve terör bağlarının kurulmasına yol açmaktadır. PKK’nın Avrupa’daki aşırı-sol gruplarla tarihsel bağları ve bağlantıları olduğu düşünüldüğünde, anarşist veya Marksist olarak Avrupa’ya dönen yabancı savaşçıların batı güvenliği ve uluslararası düzen açısından diğer yabancı savaşçılardan daha az tehlikeli olmayacağı görülmelidir.”

Raporda, özetle şu ifadelere de yer verildi:
“Yunanistan’da terör faaliyetlerinde bulunan, son olarak Yunanistan eski Başbakanı’na bombalı saldırı düzenleyen, Yunanistan’a döndüklerinde Suriye’de öğrendikleri şehir savaşını uygulayacaklarını söyleyen ve Avrupa’nın diğer yerlerinde de eylem alanlarını genişletmek isteyen bu tür marjinal terör gruplarına da açık destek belirten anarşist hareketlere Suriye’nin kuzeyinde alan tanınması ve eylem kabiliyetlerinin bu şekilde artmasına imkan tanınması orta ve uzun vadede Avrupa güvenliği açısından büyük riskler barındırmaktadır. Önemli bir kısmı NATO üyesi ülkelerden gelen bu yabancı terörist savaşçıların bir NATO üyesi ülkeyi hedef alan ulusaşırı bir terör örgütünün yanında o NATO üyesinin vatandaşlarını hedef almaları NATO ve batı ittifakı için de bir kriz anlamına gelecektir.”

Çalıştaya, Mardin Valisi ve Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mustafa Yaman, AK Parti Milletvekili Orhan Miroğlu, Polis Akademisi Başkanı Prof. Dr Yılmaz Çolak, 70. Mekanize Piyade Alay Komutanı Albay Altan Er, Emniyet Müdürü Hasan Onar, raporu hazırlayan Doç. Dr. Bayram Ali Soner, Yrd. Doç. Dr. Ömer Aslan ve Arş. Gör. Hakan Kıyıcı katıldı.

RAPOR SONUCU ANALİZİ
ABD ve AB tarafından uluslararası terör örgütü olarak kabul edilen PKK 2000’li yılların başlarından bu yana ciddi bir örgütsel yeniden yapılanmaya gitmiş, Türkiye, Irak, Suriye ve İran ayakları olan şimdilik-bölgesel bir terör ağı yapılanması sistemini kurmuştur.

PKK, YPG, PJAK, TAK, DHKP-C ve MLKP militanları arasındaki geçişlilik ve ortak hareket edebilme yeteneği bu örgütlerin tek bir şemsiye altında toplandıklarına işaret etmektedir. Özellikle de Suriye’deki PYD/YPG varlığı 2003 yılında PKK merkezince kurulduğu ve o dönemden bu yana PKK talimatları doğrultusunda hareket ettiği düşünüldüğünde, PYD varlığının PKK tarafından, PKK için ve PKK sayesinde olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye’nin Batılı müttefikleri ise DEAŞ terör örgütüyle mücadele için ‘seküler’ ama bir başka terör örgütü olan PKK’nin bölgesel terör ağını desteklemektedir. Batılı başkentler ‘demokratik özerklik’ ve ‘Rojava devrimi’ adına PKK’ya siyasi, askeri, diplomatik, ekonomik ve insani sermaye yardımı yaparken, örgütün bilinen baskıcı, otoriter, tek-tipçi tarzını Suriye Kürtleri arasında uygulamasına ve bunu yaparken de çeşitli savaş suçları işlemesi gözardı edilmektedir.

Çok sayıda gözlemci Rojava deneyiminin uygulamada tamamen ‘Sovyet-dönemi bir tek parti devletçiği’ kurulmasından ibaret olduğunu belirtmektedir. PKK’nın bölgesel terör ağı yapılanması stratejisine yönelik Batı desteği YPG’ye katılan Marksist, komünist, anarşist ve anarko-sosyalist batılı yabancı savaşçılar olması vesilesiyle de yeni ulus-aşırı suç ve terör bağlarının kurulmasına yol açmaktadır. Bu da özellikle Avrupa güvenliğinin orta ve uzun vadede tehlikeye girmesi anlamına gelmektedir. Suriye’de PKK’nın yanında savaşan anarko-sosyalistlerin bir kısmı, Yunanistan’da terör saldırılarında bulunan anarşist kardeşlerine destek vermekte, Yunanistan’a döndüklerinde Suriye’de öğrendikleri şehir savaşı yöntemlerini kullanacaklarını vaat etmektedirler. Destek belirttikleri anarşistler 2017 yılı içerisinde Alman ve Fransız yetkililere mektup içerisinde bomba yollamış teröristlerdir.

Suriye’nin kuzeyinde PKK saflarında savaşan batılı anarşist ve Marksistlerin Avrupa’ya dönmesiyle sağlanacak bağlantılarla PKK’nın suç ağı da genişleyecektir. PKK’nın örgütün şantaj, adam kaçırma ve uyuşturucu gibi suçlara bulaşmış bir suç ve terör ağı olduğunu unutulmamalıdır. PKK ve bölgedeki terör ağının Avrupa’ya istikrar getirmeyeceği, Almanya gibi ülkelerin Türkiye ve Suriye politikalarını rehin almaya doğru gittiği ve PKK’nın Avrupa içinde edindiği gücün özellikle Rusya’nın giderek güçlendiği ve Avrupa’da aşırı sol ve sağ akımların büyük alan kazandığı dönemde istismara açık olduğu görülmelidir. Mevcut uluslararası düzenin üzerinde kara bulutların gezdiği, popülizmin önlenemez yükselişte olduğu ve ‘orta yolun’ giderek seyreldiği bir dönemde, global düzlemde devletsiz bir toplum vizyonuna sahip totaliter bir örgütü desteklemenin doğru seçim olmadığı ortadadır.

PKK’nın Bölgesel Terör Ağı Yapılanması Raporu
Polis Akademisi 9 Numaralı Rapor
-Doç. Dr. Bayram Ali Soner
-Yrd. Doç. Dr. Ömer Aslan
-Arş Gör. Hakan Kıyıcı

RAPOR İÇERİĞİ
*Terör Ağı Yapılanması
*’Şemsiye Terör Örgütü’ olarak PKK
*Suriye ve Esed Bağlantısı
*PKK’nın PYD ve YPG’si
*Kollar Arası Geçişkenlik
*PKK’nın Türkiye kolları
*PKK Yapılanmasına Batı Desteği
*’Demokratik Özerkliğin’ Gizlediği Otoriterlik
*Ulus-Aşırı Anarşist Terör Tehdidi ve PKK
,

Kaynak: Polis Akademisi Başkanlığı

Rapor Dosyası İçin Tıklayınız

Rus ve Türk işadamları Key2Kuwaıt’i tercih etti

Kuveyt’te yatırım ve iş olanakları konusunda ciddi projeleri uygulamaya sokan Türk Şirketi Key2Kuwaıt’in Yönetim Kurulu Başkanı Kamil Şengül Rusya ve Türkiye’den gelen heyetleri Kuveytli yöneticilerle buluşturdu.

Rus ve Türk işadamlarından oluşan heyet, Combined Group Yönetim Kurulu Üyesi, General Emad Ahmad Al Houiti ile görüştüler.

Karşılıklı iş ve yatırım olanaklarını araştırmak ve geliştirmek için gerçekleşen toplantıda enerji, inşaat ve gıda sektörleri masaya yatırıldı.

Yapılan toplantıların ardından heyet için özel bir akşam yemeği tertip edildi.

TÜRK VE RUS İŞ ADAMLARI KUVEYT’TE PROJELERE HAYRAN KALDI

Key2Kuwaıt’in Yönetim Kurulu Başkanı Kamil Şengül, “Yıllardır Kuveyt’ten Türkiye’ye yatırım için projeleri uygulamaya koyan firmamız Türk Ekonomisinin de tanıtılmasına büyük önem vermiştir. Rus işadamları da Kuveyt’e yatırım yapmak ve ikili ilişkilerini geliştirmek istediklerini söyleyerek Key2Kuwaıt Danışmanlık Firmamızı tercih ettiler. Burada projelere hayran kaldılar.” dedi.

KUVEYT YATIRIM İÇİN İNŞAAT ŞİRKETLERİNİ BEKLİYOR

Combined Group Yönetim Kurulu Üyesi ve General Emad Ahmad Al Houiti, “Kuveyt 2017 yılı içinde başlatacağı büyük inşaat ve altyapı projelerini belirledi. 10 milyar dolarlık yatırım bütçesine sahip projelere inşaat şirketlerini bekliyorlar. Kuveyt özellikle finans konusunda çok güçlü ve istikrarlıdır. Türkiye ile ticareti artırmak istiyoruz” diyerek konuştu.

KUVEYT EKONOMİSİ HAKKINDA BİLGİ:

Kuveyt ekonomisi petrole dayanmaktadır. GSYİH’nın yaklaşık % 50’sini petrol ve petrole dayalı sektörler oluşturmaktadır. GSYİH’nın yaklaşık % 4,8’ine tekabül eden imalat sanayinin önemli bir kısmı yine petrole dayalı rafineri ve petro kimya endüstrisinden oluşmaktadır. 2015 yılında petrol ihracatından elde edilen gelirin toplam ihracat içerisindeki payı %88,76 olup, bu oran 2016 yılının ilk çeyreğinde düşen petrol fiyatlarının etkisiyle %83,47’ye kadar gerilemiştir. Petrol gelirlerinin toplam kamu gelirleri içerisindeki payı ise %90,2’dir.

Önceki yıllarda, petrol fiyatlarında yaşanan artışlar, Kuveyt ekonomisini olumlu etkilemiş ve pek çok büyük proje uygulamaya konulmuştur.  önemli ölçüde likidite sağlamış, bu da ülkenin yeniden inşa ve yapılanma dönemine girmesine imkan vermiştir. Bu durum istihdamın son on yılın en yüksek rakamlarına ulaşmasına ve zaten yüksek olan tüketim harcamalarının artmasına da yol açmıştır. Özel sektör hem tüketim harcamalarındaki artıştan, hem de kamu alım ve ihalelerindeki artıştan büyük ölçüde fayda görmüştür.

Kuveyt Devleti bazı temel girdi fiyatlarına sübvansiyonlar uygulamaktadır. Su, elektrik, akaryakıt, et, un, ekmek, demir-çelik ve çimento gibi ürünlerin uygulanan sübvansiyonlar ile düşük fiyatlarla satılması, yurtiçi telefon görüşmelerinin ücretsiz sağlanması, bütçe giderlerini artırmakta ve sübvanse edilen ürünlerin tüketiminde gereksiz artışlara ve kaynak israfına neden olmaktadır.

Ekonomi Politikaları

Maliye politikaları devletin başlıca makroekonomik araçlarını oluşturmaktadır. Bütçe hesaplarında petrol fiyatındaki dalgalanmalara karşı korunmak amacıyla tahmini petrol fiyatları oldukça düşük tutulmaktadır.  2015 yılında petrol fiyatlarında meydana gelen düşüşler sonucunda, Kuveyt bütçesi son 15 yılda ilk defa bütçe açığı vermiştir. Bu durum kamu harcamalarındaki büyümenin düşmesine neden olması beklenmektedir.

2015/16 bütçesi 25 $/varil petrol fiyatına göre hazırlanmıştır. Bütçenin belirtilen petrol fiyatının gerçekleşmesi halinde 24 milyar $ açık vermesi öngörülmektedir.

Kuveyt, petrole bağımlılığını azaltmak ve istihdamı artırmak amacıyla “Kuwait 2035 Vision” adı altında bir eylem planı hazırlamıştır. Plan Kuveyt’in bölgesel rolünü artırmayı ve ülkeyi bir ticaret ve finans merkezine dönüştürerek yatırımcıları ve özel sektörün ilgisini artırmayı hedeflemektedir. İnsani gelişme ve demokratik sistemin güçlendirilmesi planın diğer ayaklarını oluşturmaktadır. 

Kuveyt ekonomiye yön vermesi için beşer yıllık dönemleri kapsayan planlar açıklamaktadır. En sonuncusu açıklanan 5 yıllık plan 2015/16-2019/20 dönemini kapsamakta olup, plan çerçevesinde toplam 34,15 milyar KD (115 milyar $) tutarında projelerin gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Bu projeler arasında metro inşası, demiryolu sisteminin kurulması, çeşitli petrol projeleri ile daha önce de gündemde olan yeni rafineri projesi bulunmaktadır. Öte yandan plan ile özel sektörde çalışan Kuveytli sayısının 92 binden 137 bine çıkarılması ve özel sektörün ekonomi içindeki payının %26.4’ten 41,9’a yükseltilmesi öngörülmektedir.

Plan, petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle gerçekten uzak olarak eleştirilmekle birlikte, ülkenin elindeki fonlar kullanılarak gerçekleşmesi mümkün olduğu savunulmaktadır.

Kuveyt KD’nin dolar cinsinden sabitlenmesi uygulamasına 2007 yılında son verilmiştir. Buna karşın, KD dolar karşısında istikrarlı bir seyir izlemeye devam etmektedir.

Kuveyt, bütçe gelirlerinin %10’nunu Future Generation Fund isimli yatırım fonuna aktarmaktadır.  Bu fondan daha önce kurulan “Genel Rezerv Fonu” ile birlikte her iki kaynak 1982 yılında kurulan Kuveyt Yatırım İdaresi (Kuwait Investment Authority-KIA) tarafından yönetilen yatırımlara aktarılmaktadır.

Kuveyt Yatırım İdaresi’nin kurumsal yatırım stratejisi açısından, yönetilen fonlar çeşitli ülkelerde uzun vadeli yatırımlarda değerlendirilmekte, bu noktada riskli yüksek getiriden ziyade, uzun vadeli istikrarlı getirilere önem verilmektedir. Bir ülkeye yatırım kararı alındığı takdirde, o ülkedeki yatırım uzun yıllar devam etmektedir.

Ekonomik Performans

Kuveyt ekonomisi 2015 yılında % 1,1, 2016 ylında ise %2.5 büyümüştür. Ülke GSYİH’sı 109,9 milyar dolar, kişi başı gelir satın alma gücüne göre 71,887 dolardır. 2017 yılı için büyüme beklentisi ise % 2,6’dır.

Ülkenin ekonomik performansı genel olarak petrol fiyatlarında yaşanan dalgalanma ile paralellik göstermektedir. Son yıllarda petrol gelirlerindeki azalma ve siyasi gerilimler nedeniyle kamu harcamaları sınırlandırılmıştır. Ancak ülke sahip olduğu sayesinde önümüzdeki dönemde petrol fiyatlarında görülebilecek düşüşlerin olumsuz etkisinin düşük olması beklenmektedir. 

2017/2019 yılllarından itibaren ülkede yatırımların artması, altyapı projeleri öncelikli olmak üzere inşaat sektörü projelerinin artması ve ülkenin ortalama % 4,1 oranında büyümesi amaçlanmaktadır.

 

İstanbul Üniversitesinde mezuniyet töreni iptal

İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi mezun olan öğrencilerine mezuniyet töreni yapmaması tepkilere yol açtı.

İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine bağlı bulunan Coğrafya, Felsefe, İktisat, İşletme, Sosyoloji, Tarih, Sivil hava ulaştırma işletmeciliği, Hukuk büro yönetimi, Kültürel miras ve turizm, Perakende satış ve mağaza yönetimi, Sağlık yönetimi, Sosyal hizmetler ve Tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik bölümlerinde okuyan öğrenciler mezuniyet töreni yapılmamasını sosyal medyadan protesto ettiler.

AUZEF KEP ATMA SEVİNCİNE ENGEL OLDU

Öğrenciler fakülte yetkililerine neden mezuniyet töreni yapılmadığını sormalarına ise cevap alamadılar. Sosyal medyadan yapılan protesto ve sorulara İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi yetkilileri sessiz kaldılar.

İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi’nin (AUZEF) ilk mezuniyet töreni, 15 Haziran 2015 tarihinde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda gerçekleştirilmişti.
Gerçekleşen ilk törende AUZEF Dekanı yaptığı konuşmasında; daha kalabalık mezuniyet törenleri olacağına inandığını belirtmişti.

Lakin daha kalabalık tören temennisi sadece sözde kaldı ve İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi’nin gerçekleşen 2015 yılında gerçekleşen töreni ilk ve son olma özelliğini tescilledi.

Karşılıklı güven’in adı Kuveyt

Mayıs ayı gerçekten hem ülkemiz hem de Kuveyt açısından önemli bir birlikteliğe imza atmıştır. Kuveyt’in yeni Havalimanı’nın temel atma töreni Türk ve Kuveytli işadamlarını bir araya getirmiştir. Bir Türk firmasının başarısına şahit olmamız vesilesiyle Limak Holding yöneticilerini bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Hem ticari bir birlikteliğe yelken açtılar, hem de Türk bayraklarının Kuveyt bayraklarıyla yan yana dalgalanmasına vesile oldular.

Kuveyt Uluslararası Havalimanı yeni terminali sektörümüzün yurtdışında bir bütün olarak kazandığı en büyük ihaledir.

Kuveyt Emiri El-Sabah bu önemli projede ülkemizden bir firmayı tercih ederek, Türkiye’ye duyduğu güven ve sevgiyi tescillemiştir.

Yıllardır Kuveyt’e gittiğimizde oradaki dostlarımız bizlere, “Neden Türk firmaları ülkemize yatırım yapmıyor. Gelsinler emirimizde bizlerde sizlerle beraber iş yapmak ticaretimizi geliştirmek istiyoruz” diyorlardı.

Gün geldi, devran döndü ve Kuveyt’te şirketlerimiz hemen hemen her sektörde yatırım yapıyor. İş adamlarımız sadece yaptıkları projelerle değil, vizyonuyla da yurt dışında gurur yaşamamıza vesile oluyorlar.

Emir El-Sabah, modern bir Kuveyt inşa etmek için düğmeye basmıştır. Bu modern görünümün uzun süreli bir stratejik plan ile ekonomiye büyük katkı sağlayacağı hedeflenmiştir.

Yani işin kısacası stratejik planlar ile petrol gelirlerine bağımlı olan bir Kuveyt yerine gelecek nesillerin daha alternatifi bol ekonomik yelpazeye kavuşması amaçlanmaktadır.

Tabi biz iş adamları olarak Kuveyt’te yatırımlar yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Aynı şekilde Kuveytli iş adamları da ülkemizde yatırım yapıyor ve bu yatırımları da her geçen gün artmaktadır.

Uzun vadede körfez ülkeleri ile ticaret yapan firmalar daha çok kazanacağını da buradan belirtmek isterim. Nasıl daha çok kazanacağız derseniz, cevabı Körfez İşbirliği Konseyinin ticaretin serbestleşmesine yönelik çalışmalardır.

Bu süreci yakinen takip etmekteyiz, sonuçlarını sizlere gelecek yazılarımda ileteceğim.

Yıllardır danışmanlık verdiğimiz tüm firmalara söylediğim gibi ekonomik ilişkilerimizi sıkılaştırmamız gereklidir.

Son söz olarak; karşılıklı güven, hoşgörü ve sevginin adına Kuveyt diyebiliriz.

Pioneering Spirit gemisi ve TürkAkımı

TürkAkım Doğalgaz Boru Hattının Karadeniz’deki inşaatını gerçekleştirecek Pioneering Spirit gemisi bugün İstanbul Boğazı’ndan geçiyor. 382 metre (kaldıracı dahil 477 metre) uzunluğu ve 124 metre genişliğiyle dünyanın en büyük inşaat gemisi olan Pioneering Spirit, geçişini kılavuz ve sahil güvenlik gemileri eşliğinde gerçekleştiriyor. Pioneering Spirit gemisi, önümüzdeki haftalarda Rusya açıklarındaki derin sularda deniz tabanına boru döşemeye başlayacak.

Dünyanın en büyük gemisinin döşeyeceği TürkAkım da, dünyanın en büyük açık deniz boru hattı projelerinden biri olma özelliğini taşıyor. TürkAkım, Rusya’dan Türkiye’ye uzanacak her biri yaklaşık 930 kilometre uzunluğunda ve 81 santimetre çapında iki paralel doğalgaz boru hattından oluşacak. Karadeniz tabanında 2200 metreye ulaşan derinliklerde döşenecek iki hattın doğalgaz taşıma kapasitesi toplamı yıllık 31,5 milyar metreküp olacak.

TürkAkım’la taşınacak doğalgazın yarısı, BOTAŞ tarafından Türkiye piyasasına dağıtılacak. Diğer yarısı ise BOTAŞ ve Gazprom tarafından ortaklaşa gerçekleştirilecek bir başka kara hattıyla Türkiye-Yunanistan sınırına iletilecek. Yaklaşık 4 santimetre kalınlığında çelikten imal edilen borular, Karadeniz’in derinliklerindeki muazzam basınçlara dayanıklı ve son derece güvenli olacak şekilde tasarlanıyor.

TürkAkım’dan Türkiye ve Avrupa’ya doğalgaz akışının takvime uygun olarak 2019 yılı sonunda başlaması bekleniyor. Türkiye’nin enerji güvenliğini sağlamak üzere tasarlanan TürkAkım doğalgaz boru hattı, Türkiye ile Rusya arasındaki enerji işbirliğinin de yeni bir mihenk taşı olacak.

StratejiCo / TUrkiye’de Enerji