Avrupa’nın doğasında önemli bir yere sahip olan kurtların koruma statüsü, Bern Sözleşmesi Daimi Komitesi’nin 3 Aralık 2024 tarihli kararıyla düşürüldü. Avrupa’nın bazı siyasi çevrelerinin, kültürel semboller üzerinden geliştirdiği tutumlar doğaya kadar uzandı. Bozkurt işaretine yönelik rahatsızlıkların ardından ekosistemin doğal denge unsuru olan kurtlara da aynı sert tutum sergilendi. Avrupa Komisyonu’nun talebiyle alınan bu karar, bilimsel verilerden uzak, siyasi ve bireysel çıkarlarla şekillendi. Uzmanlar ve doğa koruma kuruluşları, bu kararın Avrupa ekosistemine telafisi güç zararlar vereceği konusunda uyarıyor.
Kurtların Koruma Statüsü Düşürüldü
Bern Sözleşmesi kapsamında uzun yıllardır sıkı koruma altında olan kurtlar, ekolojik dengenin korunması için kritik bir rol oynuyor. Ancak Avrupa Komisyonu’nun siyasi baskıları ve bazı çevrelerin popülasyon artışına yönelik kaygıları sonucunda, kurtların koruma statüsünün gevşetilmesi kararlaştırıldı. Bu karar, doğrudan kurt popülasyonlarını etkileyerek, Avrupa’nın doğal yaşam alanlarındaki dengeyi tehdit ediyor.
Bu gelişme, Avrupa’nın son yıllarda giderek artan şekilde doğa ve ekoloji politikalarını siyasi sembollerle ilişkilendirdiği tartışmalarını da beraberinde getirdi. Özellikle bozkurt işaretine yönelik çeşitli yasaklama girişimlerinin ardından, kurtların da hedef alınması, ekolojik kararların ideolojik bir zeminde alındığı eleştirilerine neden oldu.
Bern Sözleşmesi’nin Önemi
1979’da imzalanan Bern Sözleşmesi, Avrupa’nın yaban hayatını ve yaşam alanlarını korumayı amaçlıyor. Bu sözleşme kapsamında kurtlar, Avrupa kıtasında sıkı koruma altında olan türler arasında sayılıyordu. Türkiye de bu sözleşmeye taraf ülkeler arasında yer alıyor.
Sözleşme; biyolojik çeşitliliğin korunması, ekosistem dengesinin sağlanması ve türlerin sürdürülebilir bir şekilde varlıklarını devam ettirebilmeleri için devletlerin iş birliği yapmasını öngörüyor. Ancak bu son karar, Avrupa’nın doğa koruma politikalarındaki tutarsızlıkları bir kez daha gözler önüne serdi.
Ekolojik Denge ve Kurtların Rolü
Kurtlar, besin zincirinin en üstünde yer alarak yaban domuzu, geyik ve karaca gibi türlerin popülasyonlarını kontrol ediyor. Bu sayede bitki örtüsünün korunmasına, habitat tahribatının önlenmesine ve genetik açıdan sağlıklı popülasyonların sürdürülmesine yardımcı oluyorlar. Kurtların popülasyonunun azalması ya da tamamen yok olması, bu dengeyi bozarak ekosistem döngüsünde ciddi sorunlara yol açabilir.
Örneğin, kurtların bulunmadığı bölgelerde yaban hayvanlarının aşırı artışı sonucunda, ormanlar üzerindeki otlatma baskısı artar ve bitki örtüsü tahrip olur. Bunun yanı sıra, hastalıklı ve yaşlı hayvanların avlanmaması hastalıkların yayılmasına neden olabilir.
Uzmanlardan Tepki: Bilime Dayalı Değil
Doğa Derneği Koruma Programı Koordinatörü Şafak Arslan, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Avrupa’da kurt popülasyonunun sağlıklı bir şekilde yeniden oluşturulması, yıllarca süren özverili çalışmalarla mümkün oldu. Ancak bu son karar, münferit olaylar bahane edilerek, bilime dayanmayan bir yaklaşımla alındı. Avrupa doğasına ve bu çabalara karşı yapılan bu ihanet, ekosistem üzerinde ciddi tehditler oluşturuyor. Bern Sözleşmesi’nin taraf ülkelerini, bilime dayalı ve şeffaf kararlar almaya davet ediyoruz. Bu kararın kısa sürede geri çekilmesi, Avrupa’nın ekolojik geleceği için hayati önem taşıyor.”
Ekolojik Dengenin Geleceği Tehdit Altında
Uzmanlar, kurtların koruma statüsünün düşürülmesinin, ekosistem dengesinde zincirleme sorunlara yol açabileceği konusunda hemfikir. Avrupa’nın yaban hayatında yaşanacak olası bozulmalar, tarımsal alanları, orman ekosistemlerini ve doğal kaynakları tehdit edecek. Bu durumun kısa vadeli ekonomik ya da siyasi çıkarlar uğruna göz ardı edilmesi, sürdürülebilir doğa politikalarına vurulmuş büyük bir darbe olarak değerlendiriliyor.
Siyasi Sembollerle Doğa Politikalarının Kesişimi
Bozkurt işaretine yönelik siyasi rahatsızlıklar ve yasaklamalarla başlayan tartışmalar, bu kez doğadaki kurtlara yönelik alınan kararla farklı bir boyuta taşındı. Kültürel ve politik sembollerle doğa politikalarının birbirine karışması, Avrupa’nın tarafsız ve bilime dayalı karar alma mekanizmalarının zayıfladığını gösteriyor.
Doğal dengeyi korumanın, ideolojik ve siyasi çıkarların ötesinde bir insanlık görevi olduğu gerçeği, bu kararla birlikte yeniden hatırlatılıyor.