Cenevre Uluslararası Otomobil Fuarı GIMS Direktörü Olivier
Rihs, kişisel nedenlerden dolayı 2020 Nisan’ında görevinden ayrılmaya karar
verdi. Kariyerine GIMS’den uzakta devam edecek. Yine de, GIMS’in gelecek
90’ıncı yıldönümü baskısında 5 – 15 Mart 2020 tarihleri arasında Otomobil Fuarı
için başlattığı değişiklikleri ve yeni projeleri başlatacak ve uygulayacak.
Cenevre Uluslararası Otomobil Fuarı Mütevelli Heyeti Başkanı
Maurice Turrettini, istifasını reddetti.
Turrettini, “GIMS için bir dizi yenilik başlatmak ve
uygulamak için Olivier Rihs’e teşekkür ediyoruz” dedi. Turrettini ayrıca, “GIMS
Discovery, GIMS Tech ve GIMS VIP ile Günün en önemli küresel motorlarından biri
konum gösterdiği için Cenevre güçlenecek ve ziyaretçi deneyimi büyük ölçüde
artacak” şeklinde konuştu. Mütevelli Heyeti, yeni direktör için görüşmelere
başladı.
GIMS Director Oliver Rihs is leaving his post
The Director of the Geneva International Motor Show GIMS,
Olivier Rihs, has decided to leave his post at the end of April 2020 for
personal reasons. He will continue his career away from GIMS. Nevertheless, he
will launch and implement the changes and new projects he has initiated for the
Motor Show with full vigour at the forthcoming 90th anniversary edition of the
GIMS from 5 to 15 March 2020.
Maurice Turrettini, Chairman of the Board of Trustees of the
Geneva International Motor Show, regrets his resignation: “We would like
to thank Olivier Rihs for initiating and implementing a series of innovations
for the GIMS. With GIMS Discovery, GIMS Tech and the GIMS VIP Day, Geneva will
be strengthened as one of the most important global motor shows locations and
the visitor experience will be greatly enhanced. The Board of Trustees has
already begun the search for a successor”.
Törende konuşan SOCAR
Başkanı ve TANAP Yönetim Kurulu Başkanı Rövnag Abdullayev, “Geçen sene
Güney Gaz Koridoru ve onun en önemli halkası olan TANAP’ın birinci kısmını
faaliyete geçirdik. Bu gün ise TANAP, Avrupa’ya doğalgaz taşımak için tamamen
hazır duruma getirilmiştir. Türkiye’nin doğusundan batısına kadar uzanan bu
tarihi iletim hattının inşaatı, zamanında ve yüksek kaliteli bir şekilde tamamlanmıştır.
Türkiye-Yunanistan sınırında TANAP’a bağlanacak Trans Adriyatik Doğal Gaz Boru Hattı’nın
(TAP) inşaatı da sona erdikten sonra tarihte ilk defa Azerbaycan gazı Hazar
Havzası’ndan Avrupa pazarlarına, doğrudan iletilmiş olacak. Böylece, Avrupa’nın
yeni gaz tedarikçisi olmanın yanı sıra, Türkiye’nin de en büyük ikinci doğalgaz
tedarikçisine de dönüşmeyi hedefliyoruz. Ortaklarımızla birlikte üstlendiğimiz
bu dev projeyi başarılı bir şekilde hayata geçirebildik. SOCAR olarak yurtdışında
ilk kez bu denli karmaşık bir projeyi yönetmemize karşın, inşaat çalışmalarını
yüksek verimlilikle tamamlamayı başardık. Projeyi değerlendiren uluslararası
danışmanlık firmalarının öngördüğü maliyetten daha düşük bir rakamla inşaatı
tamamlayarak, boru hattının hissedarları olan Azerbaycan ve Türkiye devletine,
aynı zamanda BP şirketine önemli tasarruf sağlamış olduk” dedi.
TANAP projesi için uluslararası
danışmanlık şirketlerinin öngördüğü 11,7 milyar dolarlık yatırım değeri, etkili
yönetim sonucunda 6,5 milyar dolara kadar düşürülürken, maliyette yüzde 45’lik tasarruf
elde edildi. TANAP kapsamında tüm çalışmaları zamanında ve yüksek kaliteli bir
şekilde tamamlayan SOCAR, harcamaları düşürmesi sayesinde başta Azerbaycan ve
Türkiye olmak üzere, boru hattı hissedarlarına 5,2 milyar dolar tasarruf sağladı.
3,3 MİLYAR METREKÜP GAZ
TAŞINDI
Ticari operasyon
kapsamında 25 Kasım 2019 tarihi itibarıyla BOTAŞ’a 3,3 milyar metreküp gaz
taşıyan TANAP, 2019 yılının haziran ayından 2020 yılının haziran ayı sonuna
kadar, Türkiye’ye 4 milyar metreküp doğalgaz taşınmasını taahhüt ediyor. 2020
yılının haziran ayı sonundan itibaren ise Türkiye yıllık 6 milyar metreküp
doğalgaz almaya başlayacak.
Azerbaycan gazı önümüzdeki yıldan itibaren Avrupa pazarlarına da ulaşacak ve 16
milyar metreküplük bir taşıma hacmine ulaşacak. Bunun 10 milyar metreküpü 2020 yılından itibaren
Avrupa’ya ihraç edilecek. Yapılacak ek yatırımlarla TANAP’ın doğalgaz taşıma
kapasitesi 31 milyar metreküpe çıkabilecek.
TANAP’ın, Türkiye-Gürcistan sınırından Eskişehir’e kadar olan
kısmının açılışı 12 Haziran 2018’de uluslararası bir törenle yapılmış ve 30
Haziran 2018 tarihi itibarıyla Türkiye’ye ticari gaz akışı başlamıştı. Boru
hattının Eskişehir ile Türkiye-Yunanistan sınırındaki Avrupa bağlantı noktası
arasında kalan bölümünde mekanik tamamlanmaya 2018 yılı sonunda ulaşılmış, Nisan
2019’da ise hat dolumuna ve gazlı testlere başlanmıştı. 1 Temmuz 2019 tarihi
itibarıyla Avrupa’ya gaz akışına tamamen hazır hale gelen TANAP, “Türkiye,
Ortadoğu ve Avrupa’nın en uzun ve en geniş çaplı uluslararası doğalgaz boru
hattı” unvanını kazanarak adını tarihe altın harflerle yazdırdı.
RAKAMLARLA TANAP:
Toplam uzunluğu 1.850 kilometre.
Boru hattının yüzde 30’dan fazla kısmı deniz seviyesinden
2 bin metre yukarıda inşa edildi.
TANAP
projesinde 135.332 ana hat borusunun kaynağı yapıldı.
Proje
kapsamında 114.690.031 adam saat emek sarf edilirken, hattın geçtiği en yüksek
nokta 2.760 metre, en derin noktası ise deniz seviyesinin 65 metre altında
oldu.
İnşaat
faaliyetleri kapsamında 50.633.382 metreküplük kazı çalışması ve 7.000’e yakın
özel geçiş gerçekleştirildi.
Projenin
en yoğun döneminde 13.000 kişinin çalıştığı TANAP’ta 30 Haziran 2018 tarihi
itibarıyla ticari gaz akışı başladı.
Kaynak
hacmi itibarıyla Türkiye’de özel sektör eliyle uygulamaya aktarılan en büyük
sosyal ve çevresel yatırım programlarından birisi olma özelliğini taşıyan
Sosyal ve Çevresel Yatırım Programı (SEIP) vasıtasıyla TANAP, güzergâhı
üzerinde yer alan il, ilçe ve köylerde sosyoekonomik kalkınmayı hızlandırma ve
doğal kaynakların korunması hedefiyle 1.000’e yakın projeyi de hayata geçirdi.
TSKB
Danışmanlık Hizmetleri, ekonomiye etkileri, global jeopolitik ilişkiler ve
çevreyle doğrudan ilişkisi nedeniyle her zaman en önemli sektörler arasında yer
alan enerji sektörüyle ilgili detaylı bir rapor yayınladı. “Sektörel Görünüm:
Enerji” başlıklı rapor, çok boyutlu ve eksenli bir yaklaşımla sektörün özet bir
resmini çekiyor. Rapora göre, Eylül sonu itibarıyla Türkiye’nin toplam kurulu
gücü 90,7 GW’a ulaştı. Artışta, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla yerli
kaynaklardan elektrik üreten santrallere verilen teşviklerin etkisinin yüksek
olduğu ifade edilen raporda, toplam kurulu gücün %48,4’ünün yenilenebilir
enerjiden, %61’inin de yerli kaynaklarla elektrik üreten santrallerden oluştuğu
vurgulanıyor. Raporda, enerji verimliliğinin gelecek dönemde de en önemli
başlıklardan biri olmaya devam edeceğine dikkat çekiliyor.
Ana
sektörlerin görünümünü ortaya koyan çalışmalar gerçekleştiren TSKB Danışmanlık
Hizmetleri, Türkçe ve İngilizce olarak hazırladığı son raporunda ekonominin ve
modern hayatın vazgeçilmez girdilerinden olan enerjiyle ilgili çok boyutlu ve
eksenli bir yaklaşımla, sektörün bugününü ve sektöre ilişkin öngörüleri
paylaştı.
Burcu
Bektaş, Can Hakyemez, Emre Yanık ve Dr. Kubilay Kavak tarafından hazırlanan
“Sektörel Görünüm: Enerji” başlıklı raporda, düz çizgilerle değil
iniş-çıkışlarla ilerleyen, dev yatırımcılarla küçük ölçekli aktörleri aynı
düzlemde buluşturan ve belli yönleriyle derinleşmiş Türkiye enerji piyasasının
mevcut durumuna değiniliyor ve durumun özet resmi sunuluyor. Raporda, enerji
verimliliğinin enerji politikasının önde gelen gündem maddelerinden birisi
olmaya devam edeceğine işaret ediliyor.
Yenilenebilir
kaynaklardan elektrik üretimi yükselişte
2010-2018
yılları arasında kurulu gücün elektrik talebinden daha fazla büyüdüğüne dikkat
çeken TSKB Ekonomik Araştırmalar Yöneticisi Can Hakyemez, mevcut fazlalığın bir
kısmının, kaçınılmaz biçimde rezerv yedeği gerektiren yenilenebilir
kaynaklardan elektrik üretimindeki büyümeye atfedilebileceğini belirtti.
Hakyemez
Türkiye elektrik kurulu gücüyle ilgili şunları söyledi: “1980’li yılların
başında 5 gigavat (GW) civarında olan Türkiye toplam kurulu gücü, 2018 yılı
sonunda 88,5 GW’a ve 2019 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla ise 90,7 GW’a ulaştı.
Bu artışta, son yıllarda yenilenebilir enerji kaynaklarından ve yerli
kaynaklardan elektrik üreten santrallere verilen teşviklerin etkisi yüksek.
2019 yılı Eylül ayı itibarıyla Türkiye toplam kurulu gücünün %48,4’ü
yenilenebilir ve %61’i yerli kaynaklarla elektrik üreten santrallerden
oluşturuyor.”
Raporda
yer alan rakamlara göre, 2018 yılı sonunda 5,4 GW civarında kurulu güce sahip
olan lisanssız santraller 2019 yılı Eylül ayı sonunda 5,9 GW’a ulaştı. 2019
yılı ilk dokuz ay içerisinde 2,2 GW civarında gerçekleşen kurulu güç artışının
büyük bir çoğunluğu yerli kaynaklardan elektrik üreten santrallerden meydana
geliyor. 1,1 GW’lık kurulu güç artışı lisanslı yerli kömür santrallerinden
sağlanmakta iken toplam artışın 0,53 GW’lık kısmını güneş enerjisi santralleri
(GES) oluşturuyor.
Devreye
alınan santrallerin geriye kalanının ise 165,7 megavatlık (MW) kısmı
hidroelektrik santralleri (HES), 388,1 MW’ı rüzgâr enerjisi santralleri (RES),
437,1 MW’ı da biyokütle, atık ısı ve jeotermal enerji santralleri. Bu dönemde
doğal gaz santrallerinin kurulu gücünde 549,7 MW’lık bir azalma gerçekleşti.
Enerji
verimliliğinin önemi artmaya devam ediyor
“Sektörel
Görünüm: Enerji” raporuna göre, enerji verimliliği, özellikle gelişmiş
ülkelerde enerji politikasının önde gelen gündem maddelerinden olmaya devam
ediyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) verilerine göre, 2017 yılında
toplam 1,8 trilyon dolarlık enerji yatırımının %13’ü (yaklaşık 235 milyar
dolar) enerji verimliliği için yapılırken, bu alandaki yatırımlar 2016’ya göre
%3 artış gösterdi.
Küresel
enerji yatırımları 2018’de önceki yılla benzer şekilde 1,85 trilyon dolar
seviyesinde gerçekleşti. Enerji verimliliğine 240 milyar dolar yatırım
yapıldığının belirtildiği raporda, “Enerji verimliliği yatırımlarında ağırlıklı
bir payı bulunan inşaat sektöründe 2018 yılında meydana gelen gerilemenin
etkisiyle, bahsi geçen dönemde yatırımlarda göreceli bir durgunluk izlendi”
ifadeleri yer alıyor. Raporda ayrıca, kaynak verimliliği ve dışa bağımlılığın
azaltılması kapsamındaki önemi ile enerji verimliliğinin gelecek dönemde de
önemini artırarak koruyacağına işaret ediliyor.
Türkiye’nin köklü enerji şirketi İpragaz’ın akaryakıt
sektöründeki dinamik ve yenilikçi markası GO, Türkiye Kalite Derneği tarafından
kurumsal çalışmaların Avrupa Kalite Yönetim Vakfı EFQM Mükemmellik Modeli
kriterlerine uyumu üzerinde yapılan değerlendirmede, ‘5 Yıldızlı Mükemmellikte
Yetkinlik’e layık görüldü. GO, iş dünyasının en prestijli ödüllerinden olan ‘5
Yıldızlı Mükemmellikte Yetkinlik’ sertifikasını 6’ncı yılında ikinci kez
alarak, önemli bir başarıya daha imza attı.
Türkiye Kalite Derneği (KalDer) tarafından Türkiye’nin en mükemmelerinin
belirlendiği 2019 Türkiye Mükemmelik Ödülleri sahiplerini buldu. Bu yıl ‘Çözüm
Özünde’ temasıyla gerçekleştirilen 28. Kalite Kongresi’nin ödül gecesinde, İpragaz’ın
akaryakıt markası GO da mükemmellik başarısıyla yer aldı. Türkiye’nin yeni nesil yakıt
istasyonu GO, çağdaş, yenilikçi yapısı, hizmet kalitesi
ve yeni nesil yakıt istasyonları fark yaratarak, 6’ncı yılında ikinci kez ‘5
Yıldızlı Mükemmellikte Yetkinlik’ sertifikası aldı. GO, 2017’deki
organizasyonda alanında aynı sertifikayı alan en genç firma olmuştu.
Mükemmelliyete yolculuk 2017’de başladı
Türkiye’de kurulduğu 1961 yılından bu yana
birçok başarılı ilke imza atan İpragaz’ın, akaryakıt sektöründeki markası GO, ilk
istasyonunu 2013’de açtı.
Mükemmeliyetçi bir yaklaşım ve küresel standartlarda hizmet anlayışıyla piyasada
dikkatleri üzerine çeken GO, 2017 yılında EFQM
Mükemmellik Modeli’ni yönetim modeli olarak benimsedi. Öz değerlendirme
ve yetkinlik değerlendirmesinde özellikle strateji ve süreç yönetiminde fark
yaratan GO, çalışanların katılımı ve inovasyon odaklı organizasyon yaklaşımlarıyla
başarılı sonuçlar aldı.
Vizyonu; ‘yolların en saygın yakıt istasyonu
olmak’
Sağlık, emniyet, çevre, güvenlik ve kalite
politikasından taviz vermeden, müşterilerine kesintisiz ürün ve hizmetler
sunmayı hedefleyen GO, iyileştirme ve yenilikçi politikasıyla mükemmeliyet
çıtasını sürekli yükseğe taşıyor. Tüm faaliyetlerinde, insan odaklı, doğal
kaynakları verimli kullanmayı öncelik olarak gören GO, ‘yolların en saygın yakıt istasyonu
olmak’ vizyonuyla insana, geleceğe, araca, yasalara saygılı ve BADO (Bayi
Dostu) felsefesini ilke ediniyor.
Bu
yıl 10’uncusu düzenlenen Boğaziçi Zirvesi’nin ikinci günündeki “Enerji Geçişi
Jeopolitiği“ ve “Enerji arz talebinin jeopolitiği” konulu panellerde fosil
yakıtların kullanımından yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde yaşanacak
gelişmeler değerlendirildi. Enerji geçişinin tamamlanmasıyla yeni bir dünya
ortaya çıkaracağını savunan uzmanlar eski jeopolitiğin de tamamen ortadan
kalkacağını söylüyor. Chatham House
üyesi Prof. Dr. Paul Stevens, “Geçişin hızlı olması petrol ve doğalgaz
kaynaklarının yoğunlaştığı Ortadoğu’da bütünüyle istikrarsızlığa neden
olabilir.” dedi. IMF Kıdemli Uzmanı
Akito Matsumoto da Avrupa’da gündeme gelen karbon vergisine de dikkat çekti ve
bu verginin yeni ticaret savaşlarına yol açabileceğini söyledi.
Cumhurbaşkanlığı’nın
himayesinde 27-29 Kasım tarihleri arasından düzenlenen 10’uncu Boğaziçi
Zirvesi’nin önemli başlıklarından biri de enerji oldu. Zirvenin ikinci gününün
ilk oturumundaki ‘Enerji Geçişi Jeopoltiği’nde, katılımcılar enerji
çeşitlerinin kullanımında yaşanacak değişimlerin jeoplotikte yaratacağı
değişimleri değerlendirdi.
İlk panelde Chatham House
üyesi Prof. Dr Paul Stevens, Verocy’nin kurucusu Dr. Cyrill Widdershoven ve IMF
Kıdemli Uzmanı Akito Matsumoto konuşmacı olarak yer aldı.
Ne
kadar hızlı o kadar yıkıcı
Chatham House üyesi Prof.
Dr. Paul Stevens enerji kaynaklarının kullanım sıralamasının değişmeye
başladığını ve bu değişimin enerji jeopolitiğini de değiştireceğini söyledi.
Enerji kaynaklarının belli bölgelerde yoğunlaşması ile bir jeopolitik
oluştuğunu söyleyen Stevens 20. yüzyılda bu eşitsiz dağılım nedeniyle rekabet
ve dağılım çatışmaları yaşandığına dikkat çekti.
Enerji geçişi konusunda
kaynakların tükenmesinin etken olduğunu söyleyen Stevens, bu geçiş ne kadar
hızlı olursa o kadar yıkıcı olacağını dile getirdi. Stevens şöyle konuştu:
“Enerji geçişinin
tamamlanmasıyla yeni bir dünya olacak. Geçişin hızlı olması petrol ve doğalgaz
kaynaklarının yoğunlaştığı Ortadoğu’da bütünüyle istikrarsızlığa neden
olabilir. Ayrıca eski jeopolitik koşullar tamamen ortadan kalkacak. Artık
enerji birbirimizi öldürme sebebi olmayacak.”
Doğalgaz
ve petrole 18 milyar dolar
Verocy’nin kurucusu Dr.
Cyrill Widdershoven da konuşmasında petrol talebinin stabil hale geleceğini
vurguladı. 2018’de 140 milyon varillik talep olduğun anımsatan
Widdershoven “Petrol ve gaz için talep
son yüzyılda hiç bir zaman aşağıya düşmedi ve hala yükselme trendinde.
Gelişmekte olan pazarlarda, Çin, Hindistan, Afrika ülkeleri ve hatta Suudi
Arabistan’da petrol ve gaz için talep artıyor” dedi.
Bu nedenle 2040 yılına
kadar petrol ve doğalgazın enerji talebinin karşılanmasında kullanılacak temel
kaynak olarak öngörüldüğünü ifade eden Cyrill Widdershoven 2025’e kadar 18
trilyon doların sadece doğalgaz ve petrol kaynaklarına harcanacağını söyledi.
Avrupa’da çevresel
kaygılar nedeniyle enerji değişimi yaşandığını belirten Widdershoven, bölgede
petrol talebinin son 5 yılda hiç değişmediğini, buna karşın doğalgaza yönelim
olduğunu ve ayrıca elektrikli araçların da desteklendiğini anımsattı.
IMF Kıdemli Uzmanı Akito
Matsumoto da konuşmasında petrole olan talebin yavaşlama gösterdiğini söyledi.
Matsumoto özellikle doğalgaza verilen önemin artacağına dikkat çekerken petrol
ve elektrik enerjisinin rekabet halinde olduğunu ancak aslında yenilenebilir
enerjiye ihtiyaç olduğunu belirtti.
Karbon
vergisi yeni ticaret savaşlarına yol açabilir
Matsumoto bu noktada
Avrupa’da gündeme gelen karbon vergisine de dikkat çekti ve bu verginin yeni
ticaret savaşlarına yol açabileceğini söyledi.
İkinci enerji panelinin
konusu ise “Enerji arz talebinin jeopolitiği” idi. Londra Üniversitesi’nden
Michale Grubb iklim değişikliğinde enerjinin rolü konusuna değindi ve
karbondioksit salınımının en az yüzde 50 azaltılmasının gerekliliği üzerinde
durdu.
Katar Gama Enerji CEO’su
Robin Mills doğalgazın geleceği konulu konuşmasında doğalgaza olan talebin
2030’larda artacağını ve uzun vadede geleceğinin parlak olduğunu söyledi.
İtalyan
Ticaret ve Sanayi Odası Derneği’nin ev sahipliğinde düzenlenen ‘Tekrar ivme
kazanan Türk ekonomisi ışığında Türkiye-İtalya ticari ilişkilerinde yeni
fırsatlar’ konulu ekonomik forumda konuşan İtalya Büyükelçisi Massimo Gaiani
geçtiğimiz yıl iki ülke arasındaki ticaret hacminin 20 milyar dolara yakın olarak
gerçekleştiğini ve İtalya’nın
Türkiye’nin Avrupa’da en büyük 2’nci, dünyada ise 5’inci ticaret ortağı
konumunda olduğunu söyledi. İtalyan Ticaret ve Sanayi Odası Derneği Başkanı
Livio Manzini de Türkiye’nin attığı cesur adımlarla kur volatilitesini,
enflasyonu ve ödemeler dengesi açığını dizginlemeyi başardığını ve yükselişe
geçtiğini ifade etti.
İtalya-Türkiye ekonomik
ilişkilerinin masaya yatırıldığı ‘Tekrar ivme kazanan Türk ekonomisi ışığında
Türkiye-İtalya ticari ilişkilerinde yeni fırsatlar’ konulu ekonomik forumda
İtalyan Ticaret ve Sanayi Odası Derneği Başkanı Livio Manzini, İtalyan Dış
Ticaret ve Tanıtım Ajansı İstanbul Direktörü Riccardo Landi ve İtalya
Büyükelçisi Massimo Gaiani birer konuşma yaptı. Konuşmalardan sonra geçilen
panelde ise Generali Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Mine Ayhan, Türk Prysmian
Kablo CEO’su Cinzia Farise, Ferrero Çikolataları Türkiye Genel Müdürü Azmi Gümüşlüoğlu,
Yapı Kredi Bankası Uluslararası ve Çok Uluslu Firmalar Bankacılık Direktörü
Fabio Bini, Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili
ve Genel Müdürü Ahmet Kırman ile Barilla Türkiye Genel Müdürü ve Başkan
Yardımcısı Piero Mirra yer aldı.
Konuşmasında Türkiye ve
İtalya arasındaki ticaretin önemine vurgu yapan İtalya Büyükelçisi Massimo
Gaiani “2018 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 20 milyar dolara yakın
gerçekleşti. İtalya, Türkiye’nin Avrupa’da en büyük 2’nci, dünyada ise 5’inci
ticaret ortağı konumunda. Ayrıca, 2019 yılında İtalya Türk ihracatının dünya
genelinde en büyük 3’üncü pazarı oldu.” dedi.
“KUŞAK-YOL
PROJESİ İÇİN BİRLİKTE ÇALIŞMALIYIZ”
İtalya’dan Türkiye’ye
2018 yılında gelen yatırımlara değinen Gaiani, “İtalya, 500 milyon euronun
üzerine çıkarak Türkiye’ye dünya çapında en fazla doğrudan yatırım sağlayan
ülke oldu. Ayrıca, İtalyan ve Türk şirketlerinin işbirliği Asya, Afrika ve Orta
Doğu gibi üçüncü dünya ülke pazarlarındaki rekabetçiliklerini artırabilir.
Kendimizi bu türden işbirliklerini kolaylaştırmaya adadık. Asyalı ortakların
ağırlığını dengelemek ve Kuşak-Yol İnisiyatifi (BRI) sayesinde oluşan devasa
fırsatlardan faydalanmak için İtalya ve Türkiye’nin birlikte çalışması gerektiğine
kesinlikle eminim. İtalya, Türkiye’nin Avrupalı bakış açısını her daim
destekliyor ve Ankara’nın kabulünün iptaline de karşı çıkıyor.” diye konuştu.
TÜRKİYE
EKONOMİSİ CESUR ADIMLARLA YÜKSELİŞE GEÇTİ
İtalyan Ticaret ve Sanayi
Odası Derneği Başkanı Livio Manzini de 1885 yılında Türk ve İtalyan iş
adamlarınca kurulan ve 650 üyeye sahip Odanın 134 yıldır iki ülke arasındaki
ticari ilişkileri geliştirmeye yönelik olarak çalıştığını söyledi.
Geçen yıl yapılan
toplantıda Türkiye ekonomisi ile ilgili tereddütler olduğunu ancak bu sene
tablonun değiştiğini kaydeden Manzini, “Türkiye attığı cesur adımlarla kur
volatilitesini, enflasyonu ve ödemeler dengesi açığını dizginlemeyi başardı.
Ekonomik gerilemenin dibini buldu ve yukarı gidiş başladı. Bunun yanında siyasi
olarak da 2023’e kadar seçimin olmaması ülkeye ilave bir istikrar getiriyor.
Ekonominin tekrar büyümeye başlamasından dolayı burada faaliyet gösteren veya
Türkiye ile ticaret yapan şirketler 2020 senesine ve sonrasına çok daha iyimser
gözle bakabiliyor.” dedi.
Son senelerde çok taraflı
ticaret anlaşmaları yolu ile ticareti ve yatırımı artırmanın yolunun
tıkandığının görüldüğünü anlatan Manzini, şöyle devam etti:
“Avrupa Birliği (AB)
ile Türkiye arasındaki mevcut Gümrük Birliği anlaşmasının güncelleme ve
derinleştirme müzakerelerinin halen başlamamış olması üzücü. İşte böyle bir
ortamda ikili ilişkilerin önemi çok daha ön plana çıkıyor. İtalya ve
Türkiye’nin ikili ticaret ve yatırım potansiyeli mevcut durumun çok daha yüksek
seviyesinde bulunuyor. 1960’lı yıllardan bu yana Türkiye’ye yatırım yapan
İtalyan sermayesi aralıksız olarak yatırımlarına devam ediyor. İtalyan
sermayesi Türkiye’ye olan güvenini her zaman kanıtladı.”
TÜRKİYE’NİN
EN ÇOK İHRACAT YAPTIĞI 3’ÜNCÜ ÜLKE İTALYA
Ekonomik forumun
panelinde konuşan Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan
Vekili ve Genel Müdürü Ahmet Kırman, 2018 yılında Türkiye’den İtalya’ya
satışların 9,6 milyar dolara ulaştığını ve İtalya’nın Türkiye’nin en çok
ihracat yaptığı 3’üncü ülke olduğunu söyledi. Kırman, “2002’den bu yana yapılan
yatırımlara bakıldığında, İtalyan şirketlerin Türkiye yatırımları 3 milyar
doları geçti. Türk şirketlerin İtalya yatırımları ise aynı dönemde 400 milyon
dolar seviyesine çıktı. Türk yatırımcılar, İtalya’yı Avrupa’ya açılan stratejik
bir ülke olarak görüyor.” dedi.
FERRERO’DAN
GEÇTİĞİMİZ YIL 1 MİLYAR TL’LİK CİRO
Türkiye ile ortaklık
kurmuş olan önemli İtalyan firmaları arasında yer alan Ferrero Çikolataları’nın
Türkiye Genel Müdürü Azmi Gümüşlüoğlu Türkiye operasyonunda geçtiğimiz yıl tüm
zorluklara rağmen rekor kırdıkları bir yıl olduğunu belirtti. Tüzel kişilik
olarak ilk defa 150 milyon TL’nin üzerinde kar ve 1 milyar TL ciro elde
ettiklerini anlatan Gümüşlüoğlu, “Türkiye ve İtalya Amerika’ya ve hatta diğer
Avrupa ülkelerine göre oldukça fazla ortak kültürel unsura sahip iki ülke.
Üretim anlamında ise, teşvikler ve hammaddeye yakınlık oldukça cazip iken,
bunun yanında iş gücü maliyetleriyle dünyada rekabetçi seviyedeyiz. Türkiye’de
iyi eğitimli bir genç nüfus var, örneğin Ferrero olarak şirketimizin yaş
ortalaması 31 ve hepsi iyi üniversitelerden mezun, benzer bir tablo ülke
genelinde de mevcut.” dedi.
Acaba bir gün gelirde ülkemiz bu Amerika ve Avrupa
bağımlılığından kurtulur mu?
Ülkemiz dört mevsimi barındıran, üç tarafı denizlerle
çevrili, her bölgesi ayrı bir doğal tarım alanı, turizm cenneti, tarihi eserleri,
tarihi yerleri, bin yıllara dayanan geçmişi ile hep imrenilen ülke olmuştur ve
olmaya da devam edecektir.
Hep kendi kendine yeten ülke diye övünür dururduk. Dünyaya
örnek ve öncü olmuş bir tarihçesi var. Bu nedenle her zaman bizlerle uğraşıldı,
duruldu. Fakat gel gelelim yaşananlardan ders almamışız ki! hala yanlış yolda
devam ediyoruz.
Bir ülkenin geleceği o ülkenin üretimine, ürettiğini yurt
dışına satışına yani ihracatına bağlıdır. Üretir satarsanız para gelir herkes
refah içinde yaşar yok dışarıdan alırsanız elinizdeki parayı da dışarıya
gönderirsiniz. Her alanda bağımlı olursunuz ve sömürülürsünüz. Bunları bilmek
için ekonomist olmaya gerek yok, tarihçi olmaya gerek yok, bilgin olmaya ise
hiç gerek yok.
Bizler bu bağımlılığa o kadar çekiliyoruz ki! çukur her
geçen gün derinleşiyor. Allah’tan Türk Milleti her zaman küllerinden doğmayı
çok iyi bilir.
Artık zamanı geldi özümüze dönmenin…
Tam bağımsız bir ülke olmanın yaşanmışlıklardan geçmişten
ders almanın vakti geçiyor bile.
AMERİKAN YARDIMI….!
Bize uçak verdiler uçak fabrikalarımızı kapattırdılar sonra
yedek parçalarını bize uçak fiyatına sattılar. Bugün kendi uçağımız olurdu biz
onlara satardık.
Mühimmat verdiler, bomba fabrikalarımızı kapattırdılar.
İhtiyacımız olduğunda hem vermediler verdiklerini de onlarca katına sattılar.
Şükür ki artık büyük kısmını kendimiz üretir olduk ama yıllar boşa geçti. Biz
Avrupalı Amerikalı dostlarımızla iş yaptık onlar bize yardım ettiler nasıl
yardımsa bu sömürerek…
Süt tozu dediler yardım dediler doğal sütten hayvancılıktan
uzaklaştırdılar.
İthal tohum dediler, yerli tohumumuzu bitirdiler. Kısır
meyveler, sebzeler mevsimi olmayan ürünler yemeye başladık. Gübresiz ilaçsız
hasat alamaz olduk. Birde ne yediğimiz belli olmayan GDO’lu ürünler, kanser
yapan ürünler, obez yapan ürünler yer olduk. Ölüyoruz!! ülkede tarım
hayvancılık| bitti, zehir yer içer olduk.
Olsun tarımda hayvancılıkta Amerikanvari Avrupalı olduk.
Eskiden doğal ürünleri yerdik, hastalığımız geçerdi. Doğal
bir şeyimiz kalmadığı için herkes doktor kapısında bekler oldu. İlaç kolik
olduk ve filmin sonunda kazananın kim olduğu ortaya çıktı.
Artık Avrupa’dan, Amerika’dan ilaçlarımız var.
Eskiden denizden babam çıksa yerim derdik ve gerçekten
denizden çıkanı doya doya yerdik. Neredeyse denizlerimiz kurudu. Neden mi avcı
avını avlarken adil davranırdı, saygı gösterirdi, yenebilirse avlardı. Şimdi
öylemi son sistem elektronik cihazlarla dolu balıkçı tekneleri… Balığın
kaçmasına izin vermiyor ki dipte ne var ne yok bulup topluyor balıklar
büyüyemeden yakalanıyor. Buda yetmiyor denizin içinde balık çiftlikleri
kuruyoruz ne ile beslendiği belli olmayan balıkları yiyip denizin faunasını,
florasını bozuyoruz. Yarınlarda çok arayacağız bu doğal denizlerimizi ama
Amerikanvari olduk Avrupalı olduk ya bize yeter (!!!) Onlar gene kazandı biz
gene kaybettik.
Eğitim dedik, paralı okullar açtık, paralı üniversiteler ve
dershaneler açtık. Eğitimi parayla satar olduk. Devlet okullarımızı bitirdik
ama olsun Avrupalı Amerikanvari sisteme geçtik.. Çocuklarımızın geleceğiyle oynadık.
Onlar iyi eğitim alsın diye ülkemizi beğenmeyip Avrupalara Amerikalara
gönderdik. Aileleri böldük örfümüzü ananemizi, aile birliğimizi kaybettik, o
güzelim beyinleri kaçırdık bu ülkeden…
Kendi kumaşını üreten doğal ürünler yapan kendi despenleri
olan dünyaya örnek ürünlerimiz varken her şeyi dışardan getirir olduk.
Kimyasında ne olduğunu bilmediğimiz şeyleri çocuğunuza kendimize giydirir olduk
ve yeni Avrupalı teknolojiler Amerikan sistemleri kurduk.
Bankalarımız Avrupalı ve Amerikalı oldu, herkes kredilere,
kredi kartlarına boğuldu. Bütün sermaye dışarıya kaçtı yıların dev firmaları
battı.
Limanlarımız, şeker fabrikalarımız, demir çelik
tesislerimiz, köprülerimiz otoyollarımız kısacası üreten her şeyimizin Avrupalı
ve Amerikalı ortakları oldu kısacası her şeyimiz onların oldu.
Bu dost müttefik Amerika ve Avrupa hiçbir zaman dost olmadı
bu ülkeye hep huzursuzluk hep kaos, hep üzüntü, hep keder ve sorun getirdi.
Yeter artık özümüze dönelim ve kendimiz olalım. Üretelim, birlik beraberlik
içinde kardeşçe Türkiye için yapalım.
Unutmayalım ki! Türk Milleti güçlüdür, bitti denildiği yerde
dünyaya hükmeden devletler kurmuş hep yeniden başlamış ve başarmıştır. Tek
eksiğimiz dost gözüken bu insanlardan kurtulmak bir olmak ve biz olmaktır.
TÜRKÜN TÜRKTEN BAŞKA DOSTU YOKTUR NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKIYE…
EBRD-, AB- ve CIF- tarafından fonlanan 350 milyon USD’lik
kredi programı ulaştığı sonuçları açıkladı:
•50,000’den fazla aile EBRD tarafından yürütülen TuREEFF programından yararlandı
•2,800 kişi, yerel bankalar aracılığı ile bireysel krediler ve konut kredileri yoluyla çevre dostu konutlara yatırım yaptı
•TuREEFF projeleri, 330,000 ağaca eşdeğer karbon miktarı kadar salımın engellenmesine destek oldu
50,000 aile, EBRD, Avrupa Birliği (AB), İklim Yatırım
Fonları (CIF) altındaki Temiz Teknoloji Fonu (CTF) tarafından geliştirilen
kredi programı sayesinde, çevre dostu konutlara yatırım yaptı.
Türkiye Konutlarda Enerji Verimliliği Finansman Programı
(TuREEFF), bireyler, inşaat şirketleri ve enerji tasarruflu ekipman bayilerine
kullandırılmak üzere, Garanti BBVA, Şekerbank, Türkiye İş Bankası ve Yapı Kredi
Bankası’na,350 milyon USD’ye kadar fon sağladı.
2800 kişi çevre dostu konutlar satın almak veya mevcut
konutlarını enerji tasarruflu teknolojilerle donatmak içinTuREEFF konut
kredileri veya tüketici kredileri kullandılar.
50,000’i aşkın aile TuREEFF tarafından finansman desteği
sağlanan uzman bayilerden satın aldıkları enerji verimli ısıtma veya soğutma
sistemleri, pencereler veya beyaz eşyalar ile evlerini yenilediler. Ek olarak,
program çevre dostu yeni konut projelerinden, eski binaların enerji
verimliliğini arttırmaya ve bayilere kaynak sağlayan satıcı kredilerine kadar
değişen çeşitlilikte 430 projeyi finanse etti.
Programın başladığı 2015 yılında bu yana TuREEFF yatırımları
29.3 GWh/yıl enerji tasarrufu ve 7,390 ton CO2’ye, veya 330,000 ağaca eşdeğer
karbon miktarı kadar salımın engellenmesine destek oldu.
Türkiye’de bina sektörünün nihai enerji tüketimindeki payı
sanayiyi aşmakta ve konut nitelikli binalar da tüm bina sektörünün %50 elektrik
tüketimini gerçekleştirmektedir.
TuREEFF sonuçlarının vurgulandığı forumda konuşan EBRD
Türkiye Ülke Başkanı Arvid Tuerkner, “İklim değişiyor ve bununla birlikte bizim
hayatlarımız da. Hepimiz, eko- tüketici olmalıyız ve tabii ki buna başlamak
için en iyi yer evlerimiz. AB ve CTF fonu katkılarıyla EBRD tarafından
geliştirilen TuREEFF, bu değişimi gerçekleştirmek için gerekli kaynağı Türk
hanehalkının kullanımına sunmuştur EBRD’nin bu finansman programına öncülük
etmekte oynadığı rolden gurur duyuyor ve beraberce eriştiğimiz bu sonuçlara
katkısı olan herkesi kutluyorum.”
Etkinlikte, sera gazı emisyonunun azaltılmasına ve yeşil
ekonomiye geçişe katkıları nedeniyle yedi projenin ödüllendirildiği bir tören
de yer aldı.
İstanbul merkezli inşaat firmaları Zafer Hakan Yapı İnşaat
ve Hun Perakende İnşaat, çevre dostu konut kompleksi Tema İstanbul, Eskişehir
merkezli beyaz eşya bayii Eldem A.Ş., Antalya merkezli soğutma sistemleri
satıcısı Modern Klima, İstanbul merkezli ısıtma sistemi satıcısı Elvan İnşaat
ve Ankara merkezli pencere bayii Neyka Nakliyat firmaları, ödüle layık
görüldüler.
TuREEFF’in takip ettiği Yeşil Ekonomi Finansman Programı
(GEFF) modeli, bugüne dek 26 ülkedeki 140’tan fazla yerel finansal kurum
aracılığıyla 130,000 müşteriye yönelik yaklaşık 4.2 milyar EUR EBRD finansmanı
sağlamıştır.. Bu projeler, CO2 salımında yıllık 7 milyon tondan fazla azalış
gerçekleştirmiştir.
EBRD ve CIF, iklim değişikliği ile mücadele, yenilenebilir
enerji ve enerji verimliliğine yönelik yatırımlarda on yıldır birlikte
çalışmaktadırlar. CIF, 2009-2019 arasında, 90’dan fazla EBRD projesini, teknik
işbirliğine yönelik yaklaşık 450 milyon USD tutarında ayrıcalıklı krediler veya
hibeler ile desteklemiştir. 2008’de kurulan CIF, Temiz Teknoloji Fonu (CTF) ile
birlikte Stratejik İklim Fonları’nı (SCF) da kapsamaktadır.
EBRD, Türkiye’de lider bir kurumsal yatırımcı olup, 2009’dan
beri 300 projeye 11.5 milyar EUR’dan fazla finansman sağlamıştır. Türkiye’deki
EBRD yatırımlarının büyük çoğunluğu, özel sektöre yöneliktir. Banka’ya ait
projelerin yarısından fazlası, kaynakların sürdürülebilir kullanımını
desteklemektedir.
Dört Kıtadan Belediye Başkanları, Yerel Yönetimler ve Kalkınma Aktörleri Göç ve Yerinden Edilmenin Etkilerine Yönelik Çözümleri Geliştirmek İçin Bir Araya Geldi.
Göç ve Yerinden Edilmeye Yönelik Yerel Çözümler Uluslararası
Forumu, Türkiye’den belediyeler ve dünyadan yerel yönetimlerin yerli
topluluklara verilen hizmetlerin kalitesini sürdürürken mülteciler ve
göçmenlerin yaşamlarını iyileştirme konusunda geliştirdikleri iyi uygulamaları,
aldıkları dersleri ve tecrübeleri, ayrıca göç ve zorla yerinden edilmeye yanıt
olarak yerel düzeyde daha fazla uluslararası işbirliği geliştirme fırsatlarını
ele alıyor.
Gaziantep, 26 Kasım 2019 – Göç ve Yerinden Edilmeye Yönelik
Yerel Çözümler Uluslararası Forumu 26 ve 27 Kasım tarihlerinde Gaziantep
Büyükşehir Belediyesi (GBB) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ev
sahipliğinde ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR),
Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi Vakfı
(WALD), Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve Birleşmiş Kentler ve Yerel
Yönetimler Orta Doğu ve Batı Asya Teşkilatı (UCLG-MEWA) ortaklığında
Gaziantep’te düzenleniyor.
‘Acil Durumdan Dayanıklılığa ve Kalkınmaya’ temasıyla
düzenlenen forum kapsamında aralarında 4 kıta ve 12 ülkeden toplam 16 belediye
başkanı ile Türkiye’den 15 belediye başkanının da aralarında bulunduğu 60’ı
aşkın kalkınma aktörü, göç ve zorla yerinden edilme konularına yönelik iyi uygulamaları
ve yerel çözümleri konuşup paylaşıyor.
Forum boyunca Türkiye’den ve dünya genelinden katılan
belediyeler ürettikleri çözümleri ve uygulamaları katılımcılarla paylaşırken,
şehir düzeyinde gerçekleşebilecek olası işbirliği yöntemleri konuştular. Forum
ayrıca mültecilerin ve göçmenlerin ayrıca ev sahibi toplulukların yaşamlarını
iyileştiren yerel çözümlerin nasıl tekrarlanıp ölçeklenebileceğine de
odaklanıyor. Forum, göç ve yerinden edilmeye yanıt olarak yerel düzeyde daha
fazla uluslararası işbirliği sağlama konusundaki ihtiyaçların, güçlüklerin ve
fırsatların saptanması konusunda bir platform da sağlıyor.
Cenevre’de 17-18 Aralık 2019’da Türkiye’nin eş başkanlığında
ve UNHCR’ın ortak ev sahipliğinde düzenlenecek ilk Küresel Mülteci Forumu (GRF)
öncesine denk gelen Forum, insani yardım ve kalkınma yanıtları arasında
köprüler kuran Yeni Çalışma Yöntemi (NWOW) gibi yaklaşımların, Mültecilere
İlişkin Küresel Mutabakat (GCR) ve Güvenli, Düzenli ve Kurallı Göç için Küresel
Pakt’ın (GCM) amaçları ve hedeflerine ulaşılmasında oynadığı rolün de altını
çiziyor.
Forumda konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay,
“Dünyada yaklaşık 71 milyon kişi zorla göç etmek zorunda kaldı. Biz tüm bu
süreci mültecilerle birlikte yürüdük. Uluslararası toplulukların da bizimle
birlikte yürümesi gerekiyor. Göç ve yerinden edilmeye yönelik sorunlara çözüm
üretilecek bu forumu oldukça değerli buluyoruz. İyi uygulamaların öne
çıkarılacağına yürekten inanıyorum.” dedi.
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı, UCLG Başkan Yardımcısı
ve TBB Başkanı Fatma Şahin ise “Belediye olarak yaptığımız çalışmaları bir
iyilik olarak değil, uluslararası ve insani bir sorumluluk olarak görüp göç
olgusunu çözülmesi gereken bir problem değil, yönetilmesi gereken bir gerçeklik
olarak kabul ediyoruz.” dedi.
UNDP Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu Bölge Direktör
Yardımcısı Agi Veres ise şunları söyledi: “Dünyadaki uluslararası göçmenlerin
sayısı 270 milyona ulaşmış durumda. Bu göçlerin yüzde 90’ı ekonomik sebeplerden
kaynaklanıyor. Bu süreçte yalnızca Türkiye’ye değil, bizlere de önemli görevler
düşüyor. Göçmen ve mültecilerin topluma entegre olması ve sosyal uyumun
sağlanmasında yerel yönetimlerin rolü çok büyük. Türkiye Cumhuriyeti
belediyelerinin rekor sayılarda mülteciye ev sahipliği yapması dünyaya örnek
oluyor. Bu etkinlik bir kilometre taşı.”
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)
Küresel Mülteci Forumu Direktörü Daniel Endres “Yıllar içinde Gaziantep’in bu
süreçte yaptıkları çok daha iyi anlaşılacak ve önemli bir ders olacak. Çocuklara
eğitim ve yetişkinlere istihdam imkanları sağlanması, sosyal kapsayıcılığın
güzel örnekleridir. Yerel yönetimlere daha fazla destek olunmasının stratejik
önemini vurgulamak isterim.” dedi.
IOM Uluslararası İşbirliği ve Ortaklıklar Direktörü Jill
Helke ise “Sosyal kapsayıcılıkta özellikle yerel yönetimler önemli rol oynuyor.
Burada yapıldığı gibi yerel yönetimlerin bir araya gelip tecrübelerini
paylaşması önem arz ediyor. Biz, IOM olarak buradan çıkan sonuçları bütün
dünyayla paylaşacağız.” dedi.
BM Türkiye Mukim Koordinatörü (Tedviren) Alvaro Rodriguez
“Türkiye Cumhuriyeti’ne, gösterdikleri büyüklük ve dünyanın en büyük mülteci
nüfusuna kapılarını açtığı için çok teşekkür ediyorum. Türkiye gerçekten
özellikle belediyelerin gösterdikleri çabayla önemli bir örnek oldu. Yerel
gelişme ve inovasyonlar belediyeler seviyesinde devam ediyor.” diye konuştu.
Belediye Forumu’nun başlıca çıktısı, göç ve zorla yerinden
edilmeye yönelik yerel çözümlere dair küresel ve bölgesel olarak üzerinde
uzlaşılmış ilkelerin uygulanmasına dair iyi uygulamaları da yansıtan 2019
Gaziantep Bildirgesi olacak. 27 Kasım’da ilan edilecek olan Bildirge, Küresel
Mülteci Forumu (GRF), Küresel Göç ve Kalkınma Forumu (GFMD) ile ona bağlı
Belediye Başkanları Mekanizması, İnsan Hareketliliği, Göç ve Kalkınmaya Dair
Küresel Belediye Başkanları Forumu ve UCLG Kongresi’ne de buralardaki
tartışmalara katkı sağlaması amacıyla sunulacak.
Forumun bir diğer çıktısı ise UCLG-MEWA Sosyal Kapsayıcılık
Komitesi’nin kuracağı Küresel Göç Görev Gücü olacak. Küresel Göç Görev Gücü,
Gaziantep Bildirgesi’nde yer alan taahhütlerin takibine yönelik bir ağ olarak
faaliyet gösterecek.
Dünyanın önde gelen
madeni yağ üreticisi Mobil, Alman lüks spor otomobil üreticisi Porsche ile olan
ticari faaliyetlerini ve teknik ortaklığını daha da genişletmek üzere önemli bir
adım attı. Bu kapsamda Mobil, Formula E yarışlarının 2019/2020 sezonunda
Porsche elektrikli araçlara yüksek performanslı Mobil EV markalı elektrikli güç
aktarma sistemleri yağ ve sıvılarını tedarik etmeye başladı. Böylelikle dünyanın
en iyi yarış takımlarının tercih ettiği bir yağ markası olan Mobil, Suudi
Arabistan’da start alan yeni Formula E sezonuyla birlikte elektrikli araçlar
yarışları dünyasında da yerini almış oldu.
Yüksek ısı ve ağır çalışma
şartlarında dahi yüksek koruma ile yağlama sağlayan Mobil, Alman lüks spor
otomobil üreticisi Porsche ile olan ticari faaliyetlerini ve teknik ortaklığını
daha da genişletmek üzere önemli bir adım attı. Bu kapsamda Mobil, Formula E
yarışlarının 2019/2020 sezonunda Porsche elektrikli araçlara yüksek
performanslı Mobil EV markalı elektrikli güç aktarma sistemleri yağ ve
sıvılarını tedarik etmeye başladı. Böylelikle
dünyanın en iyi yarış takımlarının tercih ettiği bir yağ markası olan Mobil, Suudi
Arabistan’da start alan yeni Formula E sezonuyla birlikte elektrikli araçlar
yarışları dünyasında da ilk kez yerini almış oldu.Yeni teknik
ortaklık; World Endurance Şampiyonası, IMSA WeatherTech Spor Otomobil
Şampiyonası, Porsche Mobil 1 SuperCup, Porsche Carrera Cup ve dünyanın farklı
yerlerinde yapılan sayısız müşteri yarışı da dahil olmak üzere Mobil’in Porsche
motorsporları faaliyetlerindeki etkinliğini daha da artıracak.
Mobil’in Porsche ile birlikte Formula
E’ye adım atmış olmalarının, başarılı iş ilişkilerinin sürmesinin yanında yarışta
kazanan bir ortaklığa dönüşmesini de ifade ettiğini vurgulayan Madeni Yağ Satışlarından
Sorumlu Başkan Yardımcısı Russ Green, “Porsche, elektrikli araç teknolojisiyle
yarışlarda rekabet ederken aynı zamanda teknolojisini sergiliyor. Biz ise
eşzamanlı olarak yeni Porsche Formula E ekibinin dünyadaki yarış başarısına
katkı sağlamak için kusursuz Mobil ürünleri sunuyoruz. Motorsporları, yüksek
performanslı yağlar ve sıvılar geliştirmeye devam etmek için son derece etkili
bir ortam sunuyor” dedi. Porsche Motorsport Başkan Yardımcısı Fritz Enzinger
ise “Mobil, 20 yıldan daha uzun bir süredir Porsche’ye teknik destek sağlıyor.
Başka hiçbir yağ tedarikçisi, Porsche markasının performans felsefesini Mobil
kadar anlayamaz. Kendileri ticari faaliyetlerimizde her zaman yanımızda olan
değerli bir ortak olmakla birlikte, Sebring’den Le Mans’a kadar uzanan
zaferlerle ve şampiyonluklarla dolu yolculukta önemli bir takım arkadaşı da oldu
ve Formula E ekibimize çok önemli katkılar sağladılar” şeklinde konuştu.
Motorsporlarında Mobil
Motorsporları, Mobil’in ürün gamına
yönelik teknolojiyi geliştirmek için kusursuz bir test alanı oluşturarak
pistlerde ve günlük kullanımda araçların performans ve verimliliğini daha da
artırıyor. Mobil bilim insanları ve mühendisler, dev otomobil üreticileri ile
yapılan ortaklıklar yoluyla elde edilen bilgi birikimiyle en yeni teknolojileri
geliştirmek üzere sınırları zorluyorlar. Elektrikli araçlara yönelik yarışlarda
mücadele eden araçlar ise; iletkenlik, soğutma ve malzeme uyumluluğu da dahil
olmak üzere, otomobilin batarya paketleri için avantaj sağlayan Mobil’in yüksek
performanslı yağlama teknolojilerinden yararlanıyorlar.
Son derece zorlu yarışlarda yer alan dünyanın en iyi yarış takımlarının
birçoğunun tercih ettiği bir yağ markası olan Mobil; Aston Martin Red Bull
Racing, NASCAR’ın Sprint Cup Serisinde Stewart-Haas Racing, FIA World Endurance
Şampiyonası’nda Porsche, Bentley ve Toyota Gazoo Racing, IMSA WeatherTech Spor
Otomobil Şampiyonası’nda Corvette Racing, Porsche Kuzey Amerika, Lexus ve
Acura/Caterpillar ve dünyanın farklı noktalarındaki diğer yarış takımlarına
katkı sağlıyor.
Türkiye’nin ilk yerli şeffaf apareyi ORTHERO, 5. yılını görkemli bir geceyle
kutladı. Ortodontistler, diş hekimleri, yatırımcılar ve dental sektörün ileri
gelenlerinin katıldığı gecede sektördeki yenilikler ele alındı. Etkinlikte
konuşan ORTHERO
Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz İrtem, “Bugün artık Almanya’dan Polonya’ya,
Benelüks ülkelerinden, Azerbaycan, Ukrayna ve Filipinler’e kadar çok geniş bir
coğrafyada ortodonti hastaları, ORTHERO şeffaf apareyleriyle tedavi görüyor”
dedi.
Türkiye’nin ilk yerli ve 3D yazıcı
teknolojisiyle kişiye özel üretilen şeffaf apareyi ORTHERO, 5.yılını 20 Kasım 2019 Çarşamba günü Hilton İstanbul Bosphorus’da
gerçekleşen görkemli bir geceyle kutladı. Geceye ORTHERO ile birlikte çalışan ortodontistler,
diş hekimleri, yatırımcılar, ORTHERO’nun iş ortakları ve basın mensuplarının da
yer aldığı 300’e yakın seçkin davetli katıldı. Gecenin açılış konuşmasını yapan
ORTHERO Yönetim Kurulu Başkanı
Yavuz İrtem, “2012 yılında İTÜ ARI Teknokent bünyesinde
kurulan şirketimiz, 2014’de ülkemizin ilk dijital ortodonti yazılımını hayata
geçirdi. Aradan geçen 5 yılda çok büyük mesafe katettik. Bugün artık 60 kişiyi
aşan ekibimiz ve üretim kapasitemizle Türkiye’nin en büyük 3D üretim merkeziyiz.
Tüm Türkiye’de 70’den fazla ilde diş klinikleriyle çalışıyor; Orthero ile
gülümseyen kişi sayısını gün geçtikçe artıyoruz. Bugüne kadar 20 bini aşkın
vakayı başarıyla tamamlayan, 2 binden fazla diş hekimiyle iş birliği yapan, 500
bin aparey üreten şirketimiz, geçen yılı toplamda yüzde 250’lik bir büyümeyle
kapattı. Önümüzdeki iki yılda 10 kat
büyüme hedefimiz var.
Dental sektöre getirdiğimiz yenilikçi bakış açısıyla,
Türkiye’deki dijital dönüşümün öncü firmalarından biri olarak ülkemizde
ürettiğimiz şeffaf apareylerimizi yurt dışına ihraç etmeye başladık. Bugün
artık Almanya’dan Polonya’ya, Benelüks ülkelerinden Azerbaycan, Ukrayna ve
Filipinler’e kadar çok geniş bir coğrafyada ortodonti hastaları, ORTHERO şeffaf
apareyleriyle tedavi görüyor. 2020’de birden çok
ülkeye ORTHERO markasını taşımak istiyoruz. Bu ülkelere yalnızca ürünümüzü
değil, üretim merkezlerimizi de taşımak istiyoruz. Ar-Ge merkezimiz Türkiye’de
olmak üzere farklı ülkelerdeki üretim merkezlerimizle ilerleyeceğiz”
dedi.
Prof.
Dr. Pamuk: “Rehber plaklarla daha az ağrılı bir süreç hastayı bekliyor”
Estetik
Diş Hekimliği Akademisi Derneği (EDAD) Onursal Başkanı Prof. Dr. Selim Pamuk, ORTHERO’nun
yeni ürünü olan ORTHERO Guide
hakkında bilgi verdi. Dr. Pamuk, “İmplantın güvenli planlanması ve en ideal yere hızlıca yerleştirilmesini
sağlayan ORTHERO Guide, rehber plaklar ile tomografi ve model
yardımıyla implantların kemikte en ideal konuma yerleştirilmesini sağlıyor. Rehber
plaklar her hasta için özel olarak tasarlanıp, 3D yazıcılar ile üretiliyor.
Rehber plakların, anatomik yapılara implant yerleştirilme
riskini minimuma indirmesi sayesinde günümüzde daha çok kullanıldığını
görüyoruz. Rehber plakların kullanımıyla hastalar daha az ağrılı, kanamasız ve
çabuk iyileştikleri bir tedavi süreci yaşıyor. Böylelikle hasta memnuniyeti
daha da artıyor. Rehber plaklar hekimler için de birçok avantaj sunuyor.
Tersine planlamayla hekimler optimum sonuç alırken, zaman kaybının da önüne
geçiliyor. Ayrıca dokümantasyon ve öngörülebilir maliyet avantajı da sağlıyor”
diye konuştu.
Dr.
Galip Gürel: “Estetik gülüş tasarımında önemli olan hasta memnuniyeti”
Estetik
Diş Hekimliği Akademisi Derneği (EDAD) Kurucusu ve Onursal Başkanı Dr. Galip Gürel,
estetik diş hekimliğindeki yeni gelişmeler ve ORTHERO şeffaf apareyleri hakkında
bilgi verdi. Estetik diş hekimliğinin dünyadaki en önemli isimlerinden biri
olan Dr. Gürel şunları söyledi; “Estetik gülüş tasarımında önemli olan hasta
memnuniyetidir. Hasta estetik olarak mutlu değilse bunun başarısız bir tasarım
olduğunu söyleyebiliriz. Yapılacak olan porselen dişlerle finaldeki
doğal görünümlü estetik sonucu yakalamak ne kadar önemliyse, bu sonucu elde
etmek için dişlerin minimal kesimleri ya da düzeltilmeleri de o kadar
önemlidir. Günümüzde pek çok kişinin dişlerinde az ya da çok çapraşıklıklar
bulunmakta ve bunların doğrudan kesilerek porselen yapraklarla estetik
restorasyonları maalesef aşırı ve gereksiz diş kesimine sebep oluyor. Bunun
önlemi de çarpık dişlerin protez uygulamaları öncesinde düzeltilmesi ve
sonrasında minimal ya da hiç diş kesmeden bu restorasyonları uygulayabilmekten
geçiyor. İşte bu noktada ORTHERO gibi tel takmadan uygulanabilen ortodontik
uygulamalar dişlerin minimal kesimleri açısından çok önem kazanıyor. Yani ORTHERO
gibi “aligner” yaklaşımları çocuklardaki çapraşıklıkları düzeltmenin yanı
sıra günümüzde erişkinlerde de çok büyük oranda kullanım alanları oluşturuyor.”
Polonya’daki İlk ORTHERO uygulayıcısı olan Ortodontist Dr. Michal
Wilk etkinlikte yaptığı konuşmada ORTHERO’nun Polonya’daki faaliyetleri
hakkında detaylı bilgi verdi.
Etkinlik kapsamında Türk
Aligner Derneği Eğitim Komitesi Başkanı Prof. Dr. Hakan Göğen’in yönetiminde
ORTHERO Genel Müdürü Yonca Eldener ve ORTHERO Kurucu Ortağı Aydın Dikkulak’ın katılımıyla
ortodontistlere özel bir grup toplantısı da gerçekleştirildi. Önemli
üniversitelerin ortodonti anabilim başkanları ve eğitmenleri toplantıya yoğun
ilgi gösterdi. ORTHERO’daki yeniliklerin aktarıldığı toplantıda konuşan Göğen,
“ORTHERO ile yaptığımız ortodontik tedavileri en iyi şekilde gerçekleştirmek
için dünyada konuyla ilgili gelişmeleri yakından takip ederek, hemen uygulamaya
geçiyoruz. Yenilikleri uygulama konusunda hep önlerde yer alarak hekimlere ve
dolayısıyla hastalara en üst düzeyde hizmet sağlayabiliyoruz” diye konuştu.
Sıfır atık projesi ile
Türkiye’de atıklardan geri kazanımın 2023’te yüzde 13’ten yüzde 35’e
çıkarılması amaçlanıyor
Herkes
için daha yaşanabilir şehirler yaratmak için çalışan WRI Türkiye Sürdürülebilir
Şehirler 7. Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu’nu düzenledi. İstanbul’daki
sempozyum bu yıl‘Düşük Karbon Yetmez, Artık Sıfır Karbon Zamanı!’ temasıyla
gerçekleştirildi.
Etkinliğe aralarında Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Ekonomik ve Sosyal Gelişim Bölüm Başkanı Birinci Müsteşarı Angel Gutierrez Hidalgo de Quintana, Hollanda İstanbul Başkonsolosu Barth van Bolhuis, Danimarka İstanbul Başkonsolosu Anette Galskjot, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Orhan Demir ve WRI Ross Center For Sustainable Cities, WRI Londra Ofisi Başkanı & Strateji ve Ortaklık Direktörü Leo Horn-Phathanothai ile WRI Ross Center for Sustainable Cities Kentsel Hareketlilik Direktörü Sergio Avelleda’nında bulunduğu uluslararası kurum ve kuruluşlar, yerel yönetimler, akademi, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarından temsilciler katıldı.
‘Düşük
Karbon Yetmez, Artık Sıfır Karbon Zamanı!’,‘Türkiye’nin Sıfır Karbon Şehirler
Taahhüdü’, ‘Sıfır Karbon Şehirler’, ‘Akıllının Yeni Adı: Sürdürülebilir’ ve
‘Aktif ve Sağlıklı Şehirler’ başlıkları altında düzenlenen beş ayrı oturumda
katılımcılar iklim kriziyle mücadelede şehirlerin oynadığı belirleyici rolü ve
şehirlerin sıfır karbona geçişini tüm yönleriyle ele aldı.
ANAHTAR
KELİME ENERJİ
Sempozyumun
açılış konuşmasını yapan WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler Direktörü Dr. Güneş
Cansız şunları kaydetti: “Küresel bir iklim kriziyle
karşı karşıyayız. Tartışmalar küresel ısınmayı 1,5 ile 2 derece arasında
sınırlamaya odaklanmıştı. Ancak 1,5 derece sınırında kalmak istiyorsak,
2050’den önce küresel CO2 emisyonumuzu azaltmak için net sıfır karbon
seviyesine gelmeliyiz.”
“BM
İklim Zirvesi’nden önce 66 ülke 2050’ye dek sera gazı emisyonunu sıfırlamayı
taahhüt etti. Akabinde 10 bölge, 102 kent ve 93 şirketten de aynı taahhüt
geldi.Biz de bu yılki sempozyumun temasını ‘Düşük Karbon Yetmez, Artık Sıfır
Karbon Zamanı!’ olarak belirledik.” Dr. Cansız sözlerini şöyle sürdürdü:
“İnsanlık için kritik bir süreçten geçiyoruz. Ve bu süreçte şehirler çok önemli
bir rol oynuyor. Dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor.
Ekonomik faaliyetlerin ve karbon emisyonlarının kaynağı olan şehirler Dünya’nın
geleceğinde belirleyici olacak. Araştırmalara göre şehirlerde düşük karbona yatırımla
2050’de kentlerdeki global emisyon yüzde 90 düşürülebilir. Düşük karbonlu
kalkınmanın 2050`ye kadar şehirlerde 24 trilyon dolar net fayda sağlayacağı
hesaplanıyor. Bunun yolu enerji tüketiminin azaltılmasından, enerji
verimliliğinin artırılmasından geçiyor.”
Bununla
birlikte BM Herkes için Sıfır Karbon Binalar Girişimi’nde yer alan Türkiye,
2030’a dek yeni binaların, 2050’ye kadar ise mevcut binaların sıfır karbon hale
getirilmesi amacıyla yol haritaları hazırlayacak. Türkiye’nin sıfır karbon şehirler
için bir diğer hedefi ise 1.000 kilometre olan bisiklet yollarının 2023’te 4
bin kilometreye çıkarılması. Ayrıca sıfır atık projesi ile atıklardan geri
kazanım oranının 2023’te yüzde 13’ten yüzde 35’e çıkarılması hedefleniyor.
HÜKÜMETLERİN
DESTEĞİ VE LİDERLİĞİ ŞART
Türkiye’nin
Sıfır Karbon Şehirler Taahhüdü’ oturumunda söz alan WRI Londra Ofisi Başkanı ve
WRI Ross Center for Sustainable Cities Strateji ve Ortaklık Direktörü
Horn-Phathanothai ise şöyle konuştu: “Tüm dünyanın üzerinde
anlaştığı iklim ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusundaki
değişikliklerin çoğu hem şehirlerde meydana gelecek hem de şehirler bu
değişikliklerin yapılmasına ön ayak olacak. Hatta dünyadaki pek çok şehir
kaliteli toplu taşıma, enerji verimli ve dirençli binalar, yeşil kamusal
alanlar ve temiz enerji ile kentlerin nasıl dönüşebileceğini göstermeye başladı
bile. Şu ana kadarki başarılar da ‘düşük karbon’un sadece daha yüksek
verimlilik anlamına gelmediğini, kapsayıcı ekonomiyi destekleyerek herkesin
hayat kalitesini yükselttiğini gösterdi. Ne var ki şehirlerin, merkezinde yer
aldıkları bu devrimi tek başlarına gerçekleştirmeleri mümkün değil. Düşük
karbonlu bir gelecek için ulusal hükümetlerin güçlü önderliği ve desteği şart.”
Gezegenimizin
geleceğinin şehirlerin bugün alacağı kararlara bağlı olduğunu vurgulayan,
‘Akıllının Yeni Adı: Sürdürülebilir’ oturumunun konuşmacılarından WRI Ross
Center for Sustainable Cities Kentsel Hareketlilik Direktörü Avelleda da
“Akıllı ve temiz olmak, aslında bir ölüm kalım meselesi. Kentlerdeki sera gazı
emisyonlarını ortadan kaldırmak herkesin gündeminde olmalı. Bununla birlikte
kentsel hareketliliğin de temiz, güvenli ve herkesi kapsar nitelikte olması
gerekiyor” dedi.
‘Düşük
Karbon Yetmez, Artık Sıfır Karbon Zamanı!’ ve ‘Türkiye’nin Sıfır Karbon
Şehirler Taahhüdü’ oturumlarında söz alan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel
Sekreter Yardımcısı Orhan Demir ise şunları
söyledi: “Türkiye’nin ve Avrupa’nın en yüksek nüfuslu kenti olan ve ulusal
ölçekte sera gazı emisyonlarında en büyük payı bulunan İstanbul’a ve
dolayısıyla belediyemize düşen sorumluluğun bilinciyle planlamalarımıza
başladık. Geçtiğimiz ay Kopenhag’da düzenlenen C40 Belediye Başkanları
Zirvesi’ne katılım sağladık ve C40 Deadline 2020 Programı’nı imzalayarak
2050’de sıfır karbon bir kent olmayı taahhüt ettik. Biliyoruz ki, iklim
değişikliği ile mücadele konusunda atılacak adımlar, belediyelerin bir kere
planlayıp uygulayacağı bir yapıda değildir. Aksine, uyum ve azaltıma yönelik
eylemler belediye hizmetlerinin bütünleşik bir parçası olup süreklilik
göstermelidir. Bu nedenle sürekli olarak planlarımızı ve çalışmalarımızı
geliştirmeli, sonuçlarını değerlendirmeli ve edindiğimiz deneyimle yeni
eylemler planlamalıyız.”
2013’TEN
BU YANA KENT YÖNETİCİLERİNE DESTEK
WRI
Türkiye Sürdürülebilir Şehirler 2013’ten bu yana her yıl Yaşanabilir Şehirler
Sempozyumu’nu düzenliyor. Bu sempozyumun amacı hem Türkiye’de hem dünyada
başarılı projeleri paylaşmak, uygulanabilir çözümler sunmak ve kent
yöneticilerinin ‘herkes için yaşanabilir şehirler’ yaklaşımıyla projelerini
geliştirmelerine katkı sağlamak.
7.
Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu; Danimarka İstanbul Başkonsolosluğu, Hollanda
İstanbul Başkonsolosluğu, İstanbul Teknik Üniversitesi Istanbul-ON Urban
Mobility Lab, Marmara Belediyeler Birliği, UNSDSN Türkiye (Birleşmiş Milletler
Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı) ve SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin
stratejik ortaklığında hayata geçirildi.
Hava
süspansiyon sistemi üretiminde dünyanın en büyük firmaları arasında yer alan
Aktaş Holding; 3-6 Aralık tarihlerinde Çin’in ev sahipliğinde
gerçekleştirilecek olan ve sektörün bölgedeki en büyük buluşmalarından biri
olan Automechanika Shanghai (Şangay) Fuarı’nda, Ar-Ge çalışmaları sonucu
geliştirdiği yenilikçi teknolojilerle, ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeye
hazırlanıyor.
Hava süspansiyon sistemi üretiminde dünyanın en büyük firmaları arasında yer alan ve 100’den fazla ülkeye doğrudan ihracat gerçekleştiren Aktaş Holding, küresel ölçekte düzenlenen ve sektörün adeta nabzının attığı hemen her organizasyonda aktif olarak yer almayı sürdürüyor.
Aktaş
Holding; otomotiv parçaları ve ekipmanlarıyla ilgili Çin’deki en büyük fuar
olarak kabul edilen ve 3-6 Aralık tarihlerinde Şangay kentinin ev sahipliğini
yapacağı Automechanika Shanghai Fuarı’nda, Ar-Ge çalışmaları sonucu
geliştirdiği yenilikçi teknolojilerini sergileyecek. Ayrıca Aktaş fuar
kapsamında; öncelikli mevcut olan elektrikli otobüs üreticisi müşterilerinin
yanına, ürün geliştirme aşamasında olan kamyon ve treyler uygulamalarının yanı
sıra, demiryolları ürünlerini de ekleyecek.
6.000’den
fazla katılımcının en yeni ürünlerini sergileyeceği ve dünyanın her yerinden
yüz binlerce ziyaretçinin katılması beklenen fuara Aktaş Holding, verimlilik ve
uzun ömürlü özellikleriyle ön plana çıkan, şirketin global ölçekteki en çok
tercih edilen markası Airtech ile katılacak.
Halihazırda
Çin’de üretim tesisleri de bulunan ve bölgeye doğrudan ürünlerini ulaştıran
Aktaş Holding, fuarda Salon 2.1 ve AD05 no’lu stantta ziyaretçilerin
ağırlayacak.
Ülkemizi
en iyi şekilde temsil etmeyi hedefliyoruz
Fuar
için hazırlıkların son aşamaya geldiğini aktaran Aktaş Holding CEO’su İskender
Ulusay, ‘milli’ katılım hedefiyle gerçekleştirmeye hazırlandıkları fuardan
beklentilerinin son derece yüksek olduğunu ifade ederek, şirket olarak Çin
pazarına büyük önem verdiklerini kaydetti.
Uzun
yıllardır Çin pazarında faaliyet gösterdiklerini anımsatan Ulusay, “Aktaş Holding
olarak, global stratejik planlarımız kapsamında adım adım ilerliyoruz. Mevcut
pazarlardaki payımızı artırarak, yeni pazarlara girmeyi hedefliyoruz. Yeni ürün
grupları için farklı projeler geliştirme çalışmalarımız da sürüyor. Önümüzdeki
dönemde toplam iş hacmimizde, yurtdışı pazarlardaki talep doğrultusunda %70’lik
büyüme planlıyoruz. Automechanika Şanghay Fuarı’nın da bölgedeki
ilişkilerimizin geliştirilmesi ve yeni iş bağlantılarının kurulması noktasında
önemi büyük. Global markamız olan Airtech, bölgede yoğun şekilde talep
görmektedir. Bölgedeki marka bilinirliğimiz sayesinde, böylesine değerli
organizasyonlarda önemli kazanımlar elde edebiliyoruz. Çin’deki şirketimizde
üretilen ürünleri bölgede Kore, Vietnam ve Japonya’ya da ihraç etmeye 2019
yılında başladık, fuar vesilesiyle potansiyel bölge müşterilerine erişimimizi
artırmayı planlıyoruz. Bu açıdan, Şanghay Fuarı’nda ülkemizi ve şirketimizi en
iyi şekilde temsil etme hedefindeyiz” ifadelerini kullandı.
Dünyanın önde gelen petrol
şirketlerinden Petronas, ticari araç üreticisi Iveco’nun yeni ağır vasıta aracı
Iveco S-Way için tasarlanıp üretilen yeni motor yağı Petronas Urania Next
0W-20’yi pazara sundu. Üstün yakıt ekonomisi içinözel olarak tasarlanan ve standart motor
yağlarına göre %2.5’e varan yakıt tasarrufu sağlayan Urania Next 0W-20; toplam
sahip olma maliyetlerini azaltmaya, motor ömrünü uzatmaya ve CO2 emisyon
değerlerini düşürmeye yardımcı oluyor. Euro 6
motor teknik gereksinimlerini fazlasıyla karşılayan Urania Next 0W-20, gelişmiş
soğuk çalıştırma özellikleriyle kutup soğukları dahil olmak üzere tüm hava
koşullarına da uygunluk sağlıyor. Pazara sunduğu yeni motor yağıyla Petronas,
Iveco ve kullandığı motor ailesi FPT’nin (Fiat Power Train) ihtiyaçlarını
karşılamaya devam ediyor.
1974 yılından bu
yana madeni yağ pazarında olan ve 25 yıldan fazla süredir Türkiye’de faaliyet
gösteren Petronas, ticari
araç üreticisi Iveco’nun yeni ağır vasıta aracı Iveco S-Way için tasarlanan ve üretilen
motor yağı Petronas Urania Next 0W-20’yi pazara sundu. Iveco standardı TLV
LS’ye uyan ve standart motor yağlarına göre %2.5’e varan yakıt tasarrufu
sağlayan Urania Next 0W-20, toplam sahip olma maliyetlerini azaltmaya, motor
ömrünü uzatmaya ve CO2emisyon değerlerini düşürmeye yardımcı
oluyor. Euro 6 motor teknik gereksinimlerini karşılayarak daha da üzerine
çıkma, tortu oluşumunu önleme, sürtünmeyi azaltma ve motor bileşenlerinin dayanıklılığını
koruma olmak üzere dört noktada mükemmele ulaşarak maksimum motor
güvenilirliğini sağlama hedefiyle tasarlanan Urania Next 0W-20, gelişmiş soğuk
çalıştırma özellikleriyle de kutup soğukları dahil olmak üzere tüm hava
koşullarına uygunluk sağlıyor.
Üst seviye ağır vasıta motor yağı!
“Yakıt Tasarruf Paketli (FEP)
Cursor motorlarla donatılan
Iveco S-Way serisi için önerilen Urania Next 0W-20, Iveco’nun Euro 6 normlu
Cursor 11 ve 13 litrelik motorlarında kullanılıyor. Tüm Petronas Urania motor
yağları gibi Petronas Urania Next 0W-20 de Iveco ve FPT Industrial
ihtiyaçlarına göre, işbirliği içinde tasarlandı ve Contractual Technical
Reference Number (C.T.R I139.D14) ile
belgelendi.
Bu yıl “Dönüşüm”
temasıyla düzenlenen Türkiye Sermaye Piyasaları Kongresi 19-20 Kasım
tarihlerinde gerçekleştirildi. Kongre kapsamında TSKB sponsorluğunda düzenlenen
“Kredilere Alternatifin Etkinleştirilmesi: Borçlanma Aracı İhraçlarında
Piyasanın Yönü” başlıklı panelde, güncel piyasa bilgileri, vade ve fiyatlama
konuları, önümüzdeki dönem beklentileri tartışıldı. Panel moderatörü TSKB
Kurumsal Finansman Direktörü Poyraz Koğacıoğlu, “Türkiye’nin ilk yatırım ve
kalkınma bankası olarak, kurulduğumuz ilk günden bu yana daima dönüşümün içinde
yer aldık ve pek çok öncü uygulama ile sermaye piyasalarının gelişimine destek
verdik. TSKB’nin yatırım bankacılığı yolculuğu Türk sermaye piyasalarının
dönüşüm hikayesinde önemli yer tutuyor. Sermaye piyasalarının en önemli
destekçisi olarak bugüne kadar olduğu gibi gelecek dönemde de köklü
deneyimimizle Türkiye’ye ve piyasalara değer katacak önemli işlemlere imza
atacağız” dedi.
Bu yıl dördüncüsü
düzenlenen Türkiye Sermaye Piyasaları Kongresi 19-20 Kasım tarihlerinde
İstanbul’da gerçekleştirildi. TSKB’nin panel sponsorları arasında yer aldığı
kongre, finans sektörünü bir araya getirdi.
TSKB sponsorluğunda
kongre kapsamında düzenlenen “Kredilere Alternatifin Etkinleştirilmesi:
Borçlanma Aracı İhraçlarında Piyasanın Yönü” başlıklı panelde, güncel piyasa
bilgileri, vade ve fiyatlama konuları, gelecek dönem beklentileri tartışıldı.
Moderatörlüğünü TSKB Kurumsal Finansman Direktörü Poyraz Koğacıoğlu’nun yaptığı
oturumda, TSKB Sermaye Piyasalarından Sorumlu Müdürü Onur Aksoy, EBRD Altyapı
ve Enerji, Türkiye Ülke Başkan Vekili Şule Topçu Kılıç, BASEAK Hukuk Ortağı
Müfit Arapoğlu, İş Portföy Sabit Getirili Portföy Yönetimi Müdür Yardımcısı
Barış Keskin ve Palmet Enerji A.Ş. CFO’su Bora Kıraç yer aldı.
“TSKB’nin yatırım
bankacılığı yolculuğu Türk sermaye piyasalarının dönüşüm hikayesinde önemli yer
tutuyor”
Konuşmasında TSKB’nin
sermaye piyasalarının gelişimini ilk günden bu yana destekleyen bir kurum
olduğunu hatırlatan Poyraz Koğacıoğlu, ‘Türkiye’nin ilk yatırım ve kalkınma
bankası olarak, kurulduğumuz ilk günden bu yana daima dönüşümün içinde yer
aldık ve pek çok öncü uygulama ile sermaye piyasalarının gelişimine destek
verdik. TSKB’nin yatırım bankacılığı yolculuğu Türk sermaye piyasalarının dönüşüm
hikayesinde önemli yer tutuyor’’ dedi.
Poyraz Koğacıoğlu’nun
konuşmasının satır başları şöyle gerçekleşti.
TSKB,
1951 yılında, kaynak sağlamak amacıyla bir ilki gerçekleştirerek 15 yıl vadeli
tahvil ihracını gerçekleştirdi.
60’lı
yıllarda ise tahvil ihraçları ve hisse senetlerinin satışına aracılık etmeye
başladı.
Kaynak
yaratmak amacıyla da 70’li yıllarda toplam 750 milyon TL tutarında tahvil ihraç
etti.
1975
yılında Profilo adına hisse senedine dönüştürülebilir tahvil ihraç edilerek
sermaye piyasalarında bir ilk daha gerçekleştirilmiş oldu.
80’li
yıllara geldiğimizde o dönemki adıyla İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda
işlem gören ilk şirketlerin büyük çoğunluğu TSKB’nin 1960-1980 arasında hisse
senetlerini halka sattığı firmalardan oluşuyordu.
1985
yılında TSKB Türkiye’de ilk kez yurtdışında tahvil ihraç eden kurum oldu.
Japonya’da da 7 yıl vadeli tahvil satışı yapan TSKB bu ihraç sonrasında
1985-1990 yılları arasında üç ihraç daha gerçekleştirdi.
1986
yılında ise günümüzde finansman bonosu olarak bilinen ilk banka bonosu ihraç
edilirken, “underwriting” yöntemi ile ilk halka arz da 1992 yılında TSKB’nin
gerçekleştirdiği Çimentaş halka arzı oldu
Konuşmasında TSKB’nin
son dönemde gerçekleştirdiği çalışmalara da yer veren Koğacıoğlu, “Emlak Konut
GYO, Aksa Enerji, Denizbank gibi önemli halka arzlar yanında Türkiye’nin ilk
yeşil/sürdürülebilir tahvil ihracı ve sonrasında da dünyanın ilk sermaye
benzeri sürdürülebilir/yeşil tahvil ihracı ile hem Türkiye’de hem de dünyada
ilkleri gerçekleştirmiş olduk TSKB olarak sermaye piyasalarının en önemli
destekçisi olarak bugüne kadar olduğu gibi gelecek dönemde de köklü
deneyimimizle Türkiye’ye ve piyasalara değer katacak önemli işlemlere imza
atacağız” dedi.
TSKB Sermaye
Piyasalarından Sorumlu Müdür Onur Aksoy ise yaptığı konuşmada faizlerin düşme
trendine girmesiyle birlikte 2020 yılında 2019 yılına kıyasla daha fazla
borçlanma aracı ihracı olmasını beklediklerini belirtti. Reel sektörden daha
fazla ihraççı olması gerektiğini ve TSKB olarak reel sektör ihraççılarının
sayısını arttırmayı hedeflediklerini belirten Aksoy ayrıca faizsiz finansman
yöntemleri ile değerlendirilen kaynaklardaki hızlı artışı öngördüklerini ve
Eylül ayında TSKB bünyesinde kurdukları Varlık Kiralama Şirketi üzerinden Kira
Sertifikası (Sukuk) ihraçlarına aracılık edeceklerini, 2020 yılında
konvansiyonel tahvil ve bono ihraçlarının yanında Kira Sertifikası ihraçlarının
ana gündemlerini oluşturduğunu ifade etti.
TSKB, kongre
kapsamında farklı oturumlarda da deneyimlerini paylaştı. TSKB Ekonomik
Araştırmalar Müdürü Burcu Ünüvar’ın ‘’Kalk’ın! Dünya ve Türkiye
Ekonomisindeki Gelişmelere Kalkınma İktisadı Penceresinden Bakış’’ adlı
eğitim programı ve kongrenin son gününde konuşmacı olarak katıldığı ‘’Erken
Sanayisizleşme: Küresel Ekonomik Gelişimin Önündeki Yeni Tehdit’’ oturumu
da katılımcılardan yoğun ilgi gördü.
Geniş bir bölgede 2 milyondan fazla
tüketiciye kaliteli ve sürekli elektrik dağıtımı için faaliyetleri yürüten
YEDAŞ, çalışanlarının güvenliği ve sağlığına büyük önem veriyor. Eğitim ve
iletişim faaliyetleri, farkındalık çalışmaları ile güvenlik kültürünün
yaygınlaşmasına özen gösteriyor.
YEDAŞ Çalışanlarının Güvenliği için
Sahayı Denetliyor ve Koşulları İyileştiriyor
Çok tehlikeli iş grupları arasında yer
alan elektrik dağıtım sektöründe faaliyet gösteren YEDAŞ, çalışanların güvenli
bir şekilde çalışması ve kaza yaşanmaması için bütün önlemleri alıyor. İş
kazalarının %88’i tehlikeli hareketlerden, %10’u tehlikeli durumlardan, %2’si
kaçınılmaz ve sebebi bilinmeyen hareketlerden kaynaklanıyor. Çalışanların
elektriğe temasının engellenmesi, yüksekte güvenli çalışılması için iyileştirme
faaliyetleri yapıyor. Operasyonlar
sırasında bilinçli çalışılmasını ve İş Sağlığı ve Güvenliği malzemelerinin
etkin kullanılmasını sağlıyor. “İş Sağlığı ve Güvenliği”, “Yüksekte Güvenli Çalışma
Kuralları”, “İleri Sürüş Teknikleri” gibi eğitimler düzenliyor. Aynı zamanda
teknolojiyi yakından takip ederek, VR sanal gerçeklik çalışmalarında kaza
simülasyonları hazırlayarak çalışanların hangi durumlarda kaza yaşayacaklarını
ve nasıl sonuçlanacağını canlı gibi yaşamalarını sağlıyor. Verdiği
eğitimlerle çalışanlarını bilinçlendirerek 0 kaza hedefi doğrultusunda çalışmalarını
sürdürüyor. YEDAŞ İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre birimi yetkilileri, çalışma
sahasında incelemeler yaparak kazaya sebebiyet verecek tehlikeli durumları
ortadan kaldırıyor. Operasyon sürecini iyi analiz ederek kaza riskini ortadan
kaldıracak önlemleri alıyor.
YEDAŞ İş Sağlığı Güvenliği Kurallarına
Farkındalık Sağlıyor
YEDAŞ, çalışanlarının sağlığı için
sürekli farkındalık projeleri ile güvenlik kurallarına uyulmasının bir yaşam
tarzı olarak benimsenmesi için çalışıyor. “İşbaşı konuşmaları” yaparak göreve
başlayacak çalışanların kuralları hatırlamasını ve uygulamasını sağlıyor. Her
ilin İş Sağlığı ve Güvenliği ekipleri, her gün saha denetimleri
gerçekleştirerek uygunsuz durumları tespit ediyor ve çalışanlar ile sıcak
iletişim sağlayarak bilgilendirmeler yapıyor. Yöneticiler, saha ekiplerini
çalışmalar esnasında ziyaret ederek güvenlik önlemlerinin geliştirilmesi ve
uygulanması yönünde değerlendirmelerde bulunuyor. Gün içinde sürekli kurallara
ilişkin bilgilendirmeye yönelik mesajlar gönderiyor.
YEDAŞ, İş Sağlığı ve Güvenliği
kurallarının uygulanması, güvenliğin sağlanması için her yıl önemli projeler
hayata geçirmekle birlikte, yöneticiler ve saha çalışanlarını buluşturarak
sahada yaşananlar hakkında bilgi paylaşımında bulunulmasını sağlıyor. Her yıl
İş Sağlığı ve Güvenliği malzemesi yatırımı yapmakla birlikte malzemelerin
etkili kullanılması için de çalışanları, pratik ve doğru kullanım yöntemleri
konusunda bilgilendiriyor.
2019
yılında elektrik tedarikçisini değiştiren serbest tüketici sayısında ve
dolayısı ile rekabette büyük bir düşüş yaşandı. 2017’de 4,7 milyon tüketici
tedarikçisini değiştirmişken 2019 yılında bu sayı 130 bine geriledi. Ancak bu
düşüş kısa bir süre sonra yerini yükselişe bıraktı ve rekabet hareketlenmeye
başladı. Rekabetin fiili olarak yeniden açılması ile birlikte tüketiciler,
olabilecek en ucuz fiyattan elektrik kullanabilecek, aynı zamanda hizmetin
kalitesinde de artış olacak. Elektrik tedarikçileri karşılaştırma sitesi
EnCazip, rekabetin doğru oluşması için hem tüketicileri hem de tedarikçileri
bilgilendiriyor.
Elektrik
tedarikçisini değiştirmiş toplam serbest tüketici sayısı 2017 yılında 4,7
milyon adet olurken, 2018 yılında büyük bir düşüş yaşadı ve 2019 yılının ilk
aylarında tedarikçisini değiştirmiş tüketici sayısı 130 binlere geriledi. Bir
başka ifadeyle 2018 yılının sonunda serbest tüketici sayısı dünyada eşine az
rastlanır bir oran ile yüzde 96,8’lik düşüş gösterdi. Bu aslında sektörde
rekabetin kapandığı ve neredeyse yeniden tekel dönemine dönüş olduğu anlamına
geliyordu. Yaşanan finansal sorunlardan dolayı elektrik tedarik maliyetlerinin
artması ancak tüketiciye satış fiyatlarının bunu yansıtmaması nedeniyle
yaklaşık 5 milyon tüketicinin sözleşmesinin yenilenmemesi ya da sözleşmelerin
devam etmesine rağmen tedarikçiler tarafından tek taraflı feshedilmesi nedeniyle
oldu. Sözleşmeleri tek taraflı feshedilen yaklaşık 4,5 milyon tüketici ise
otomatik olarak bölgesindeki bir elektrik tedarikçisi portföyüne geçirilerek
herhangi bir kesinti yaşamadı. EnCazip, tüketicilerin geçtiğimiz yıl
karşılaştıkları sorunların tekrarlanmaması adına bazı zorunlulukları
hatırlatıyor:
-Tedarikçiler, sözleşmelerin bitiminden önce
tüketicilerin elektrik tedariğini sonlandıramıyor ve portföy dışına
çıkaramıyor.
-Sözleşmelerde tedarikçilere tek taraflı fesih hakkı
tanınamıyor ve tüketicinin kabul etmemesi halinde devam eden dönemde sözleşme
şartlarında herhangi bir değişiklik yapılamıyor.
-Tedarikçi tüketiciyle olan sözleşmesini feshetse dahi
enerji kesintisi olmuyor, sayaç görevli tedarikçinin portföyüne dahil ediliyor.
Perakende satış sözleşmesi gibi gerekli koşullar daha sonra halledilebiliyor.
-Tüketicinin taşınması ise haklı fesih nedeni olarak
kabul ediliyor ve cayma bedeli alınamıyor.
Tedarikçi
değiştiren tüketicilerin sayısı hızla yeniden artıyor
Piyasa
dinamiklerinin yeniden kısmen çalışır hale gelmesi ve fiyatlandırmanın daha
adil yapılmasıyla birlikte özellikle Ekim ayından itibaren serbest tüketici sayısı artış göstermeye
başladı ve 2019 yılının başına göre yüzde 212 arttı. Ocak ayında serbest
tüketici limitlerinin düşürülmesi ile birlikte 30 milyona yakın tüketicinin
tedarikçi değiştirme hakkına sahip olacağı, böylelikle de 2020 yılında
milyonlarca tüketicinin tedarikçisini değiştirmesi bekleniyor. Bu da daha
önceden çok fazla sorun yaşayan sektörde artık daha dikkatli olunması
gerekliliğini gözler önüne seriyor.
Görevli
tedarikçilerin rekabeti önlememesi önemli
Piyasada
daha önceleri dağıtım şirketleri olarak bilinen görevli tedarikçilerin ise
hâkim konumları mevcut. Zira piyasada rekabetin ortadan kalkmasıyla birlikte
neredeyse tüm tüketiciler son kaynak tedariği kapsamında bu tedarikçilerin
portföyüne geçmek durumunda kaldı. Bu şirketlerin ise rekabetin önünde engel
teşkil ederek tüketicilerin piyasadan maksimum faydayı elde etmelerini
zorlaştıran hareketler özellikle Rekabet Kurulu tarafından takip ediliyor. Bu
şirketlerin geçmişte rekabeti önlediklerine dair Rekabet Kurulu kararları olsa
da, tüketicilerin bu şirketlerle kalmak zorunda olmadıklarını, tedarikçi
değiştirdiklerinde ise herhangi bir enerji kaybı yaşamayacaklarını bilmeleri
oldukça önemli.
Sektör
yeniden açılıyor, bu defa eski hatalar tekrarlanmamalı
Tüketicileri
doğru bilgilendirmek ve bu yolla da tedarikçilerin tüketici haklarına ve
rekabet ilkelerine daha duyarlı hareket etmelerini teşvik etmek amacıyla
görüşlerini açıklayan EnCazip’in kurucusu Çağada Kırım, “Elektrik piyasasında
uzun yıllardır tedarikçilerin rekabete aykırı hareketlerini gözlemliyoruz.
Fakat bunun ne tedarikçiye ne de tüketiciye faydası olduğunu; Rekabet Kurulu
kararını saymasak dahi serbest tüketici sayısının 5 milyondan 100 bine
gerilmesi ile tasdiklenmiş oldu. Yani tedarikçiler de kaybetti ve onların da bu
durumdan ders çıkartması gerekir. Burada rekabetin gelişmesi açısından en doğru
yaklaşım tüketicileri bilgilendirmek olacaktır, zira tüketici haklarını bilirse
tedarikçilerin ihlalleri de ortadan kalkacaktır. Tüketicilere, tedarikçi
değiştirdikleri durumda dağıtım şirketlerinin değişmeyeceğini, yalnızca enerji
tedarik eden şirketin değişeceğini ve kablo, sayaç bakımı gibi konuların
dağıtım şirketleri tarafından verilmeye devam etmek zorunda olduğunu,
şirketlerden aksi bir yorum gelirse durumu hemen Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu’na bildirmeleri gerektiğini ifade etmek isterim” şeklinde konuştu.
Türkiye
Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) hava kirliliği, sigara kullanımı gibi
nedenlere bağlı olarak görülme sıklığı artan KOAH hastalığının yaşlanmakta olan
nüfusun en önemli sağlık sorunlarından biri olduğuna dikkat çekti. TÜSAD KOAH
Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Arzu Mirici, ülkemizde 40 yaş üzerindeki her
7-8 kişiden 1’inin KOAH hastası olduğunu belirtirken, kapatılması gereken
termik santrallere ek süre verilmesinin doğru olmayacağını vurguladı.
Türkiye’nin en köklü
uzmanlık derneği olarak 49 yıldır solunum sağlığı alanında faaliyet gösteren
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD), Dünya KOAH Günü’nde termik
santral ve hava kirliliği uyarısında bulundu. KOAH’ın (Kronik Obstrüktif
Akciğer Hastalığı)Türkiye’de ciddi bir sağlık sorunu olduğunu vurgulayan TÜSAD
KOAH Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Arzu Mirici, hal böyleyken termik
santraller konusunda çok daha denetleyici yasalar gerektiğini savundu.
TÜRKİYE’DE 5 MİLYON
KOAH HASTASI BULUNUYOR
Vergi yasa teklifine
eklenen madde ile gerekli çevresel yatırımları yapmadıkları için yılbaşında
kapatılması gereken termik santrallare 2.5 yıl daha ek süre verilmesinin doğru
olmayacağını dile getiren Mirici, bu konuda şu değerlendirmeyi yaptı: “Kasım ayı
Dünya Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı, 20 Kasım da Dünya KOAH Günü olarak kabul
ediliyor. Çünkü solunum sağlığı günümüzde çok önemli bir problem. Kronik
Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) özellikle 40 yaşından sonra görülen ve
yaşın ilerlemesiyle birlikte sıklığı giderek artan bir halk sağlığı sorunu
olarak karşımızda duruyor. Ülkemizde yapılan saha çalışmaları 40 yaş üzerindeki
her 7-8 kişiden 1’inin KOAH hastası olduğunu gösteriyor. 2016 yılı itibarı ile
ülkemizde tanı konulmuş 3.3 milyon KOAH hastası bulunuyor, bugün bu sayının 5
milyonu bulduğu belirtiliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, KOAH
dünya genelinde 2000’li yıllarda en sık görülen 4’üncü ölüm nedeni olarak
saptandı ve 2020 yılında da 3’üncü sıraya çıkacağı öngörülüyor. Araştırmalara
göre KOAH ülkemizdeki en sık görülen 3’üncü ölüm nedeni. Türkiye’de her yıl
yaklaşık 150 bin kişinin KOAH nedeniyle hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.”
KANUN YAPICILARA
ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR
“Bu
yüksek rakamlara rağmen, biz hekimler ısrarla KOAH’ın önlenebilir ve tedavi
edilebilir bir hastalık olduğunu anlatmaya çalışıyoruz” diyen Mirici, sözlerine
şöyle devam etti: “Bunun için bireylere sigaradan ve tüm tütün ürünlerinden
uzak durmalarını önerirken, ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde iç ve dış
ortamın hava kalitesi, işyeri ortamı ve hava kirliliğine kadar başka faktörlere
de dikkat edilmesi gerektiğini sık sık dile getiriyoruz.Bu noktada
kanun yapıcılara da önemli görevler düşüyor. Kamu otoriteleri çevrenin doğrudan
hastalık nedeni olabileceği gibi mevcut hastalıkların gidişatını ve sonucunu
etkileyebileceğini de dikkate alarak kararlarını ona göre almalı. Üstelik
kömürlü termik santraller başka KOAH olmak üzere halkın solunum sağlığını
tehdit etmekle birlikte, tarım alanları ve ormanları da olumsuz etkilediği için
iki kere zarar veriyor. Bu noktada kapatılması gereken termik santrallere ek
süre verilmesi yeniden düşünülmesi gereken bir karar.”
TOPLUMUMUZ İÇİN EN
DOĞRU OLAN TERCİH EDİLMELİ
20 Kasım Dünya KOAH
Günü olduğunu ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) bu yılki sloganının “KOAH’ı hep
birlikte yenebiliriz” olduğunu hatırlatan Mirici; sözlerini şöyle tamamladı:
“Öyleyse biz de hep birlikte hareket etmeli, endüstrileşme, sanayileşme ve
doğal yaşamın bilinçsiz tahrip edilmesinin yarattığı hava kirliliği ve iklim
değişikliğine karşı tüm sivil ve resmi kuruluşlar olarak işbirliği yapmalı,
ülkemiz ve toplumumuz için en doğru olanı tercih etmeliyiz. Ayrıca günümüzde
kalkınmanın sadece ekonomik büyüme ile sağlanamayacağı biliniyor. İnsanın ve
doğanın uyum içerisinde olduğu, biyoçeşitliliği ve yaşam kalitesinin
yükselmesini amaç edinen sürdürülebilir bir kalkınma ve geleceğimiz için hep
birlikte çalışmalıyız.”