25.7 C
İstanbul
Pazartesi, Ağustos 18, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 86

Model Ülke Arnavutluk

Arnavutluk’a dair yapılacak analizlerin birçoğunda karşınıza komünizm ve sonrası olarak iki temel dönem çıkıyor. Ayrıca her iki dönemin içerisinde de Arnavut Milliyetçiliği üzerinde ısrarla durulan bir sosyal bileşken. Özellikle komünizmin sonrası ülkeye giriş yapan kapitalist yaşam tarzı ve yatırımlar ülkenin çehresini hızla değiştirmekte. Başkent Tiran da dahil olmak üzere şehirlerin çok belirgin bir şekilde farklı tarihi yüzleri var. Bir yanda Arnavut milliyetçiliğinin simge ismi İskender Bey’in heykelinin bulunduğu meydan, diğer yandan İtalyan işgali sırasında yapılmış tarihi meydan ve binaları, komünizm dönemi sıkı devlet yönetiminin eseri olan ve şimdilerde birkaçı müzeye çevrilmiş sığınaklar diğer yanda ise kapitalizmin sermaye girişi ile son 20 yılda varlık göstermeye başlayan büyük oteller, alışveriş merkezleri ve eğlence mekânları. Tüm bunların bir arada olduğu Arnavutluk dinler açısından da zengin bir birlikteliğe sahip. Başkent Tiran’da, büyük bir Ortodoks kilisesinin yanında Katolik kiliseleri, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından inşasına devam edilen büyük Tiran Namazgâh Camii ve oldukça büyük bir Bektaşi Dergâhı yaklaşık 1 kilometrekarelik alanda varlıklarını birlikte sürdürmektedir.

En açık ifadeyle Arnavutluk, bir zenginlikler ülkesidir. Buradaki zenginlikten kasıt, şüphesiz tarihi, kültürel ve dini bir çeşitliliktir. Tüm bu zenginlikler, aslında ülke insanının çoğulculuk içerisinde bir arayış içerisinde olduğunun çok açık birer örneği halinde şehrin sokaklarını süslemektedir.

Söz konusu arayışın siyasi alandaki tezahürü geçtiğimiz günlerde kendini iki örnek ile gösterdi. Ekim ayında Brüksel’de gerçekleştirilen AB zirvesinde, AB Konseyi Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’nın üyelik müzakerelerine başlaması konusunda ilgili devletler nezdinde olumsuz bir karar aldı. 1991 sonrası hızlı bir kapital merkezi haline gelen Balkanlar, Avrupa Birliğine dahil olarak hızlı bir kalkınma ve gelişmişlik düzeyi arzusuna girdi. Ekim ayında Brüksel zirvesinden gelen olumsuz karar, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’yı hayal kırıklığına sürükledi. Yukarıda bahsedilen arayış çerçevesinde, her ne kadar AB’den beklenilen cevap alınamasa da bu iki ülke Sırbistan ile birlikte içinde bulunduğumuz Kasım Ayında Kuzey Makedonya’nın Ohri şehrinde bir araya gelerek insan, mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımını oluşturmak adına bir dizi çalışmalara başladı. Batı Balkanlarda oluşturulacak bu “Küçük Schengen” ile bölgesel bir işbirliğinin geliştirilmesi hedeflenmekte. Bosna Hersek ve Karadağın ise ilerleyen zamanlarda anlaşmaya katılması beklenmektedir. Kosova ise Avrupa-Atlantik perspektifini herhangi bir bölgesel girişimle değiştirmek istemediğini ifade ederek bu toplantıya katılmayı reddetmişti.

Siyasi arayışın ikinci adımında ise geçtiğimiz Ekim ayı başında Kosova’da yapılan erken seçimi kazanan Kendin Karar Al (VV) Hareketi ve lideri ALBİN KURTİ var. Kosova’nın kendi kaderini kendisinin belirlemesi gerektiğini vurgulayan “Kendin Karar Al Hareketi” Kosova’nın devletleşmesini tamamlama ve Sırbistan ile ilişkileri konusunda uluslararası baskılara maruz kalmadan kendi halkının istek ve çıkarları doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini öne sürmektedir. Kendin Karar Al Hareketinin Arnavutluk’ta bir şubesini açması Arnavutluk siyasi hayatına yeni bir aktörün girme ihtimalini doğurmuş oldu. Kosova’da demografik yapının çok önemli kısmını oluşturan etnik unsurun Arnavutlar olduğu göz önünde bulundurulduğunda Arnavutluk’ta şubesi açılan ve Kosova’da birinci parti konumunda olan Kendin Karar Al Hareketinin Arnavutluk’ta da etkin olup olamayacağı merak konusu haline gelmiştir. Her iki ülkenin hem çoğunlukla aynı etnik unsura sahip olması hem de aynı siyasi hareketi bünyesinde barındırabileceği ihtimali Arnavut Milliyetçiliğinin ve devamında Büyük Arnavutluk Tezinin elini oldukça güçlendirmektedir. Bir yanda yine önemli sayıda Arnavut unsura ev sahipliği yapan Kuzey Makedonya ile bölgesel işbirliğine-Küçük Schengen’e girişmiş olması diğer yandan da yine önemli sayıda Arnavut unsuru içinde barındıran Kosova’nın yükselen siyasi akımı ile tanışması ülkedeki siyasi arayışı tek bir noktada birleştiriyor; Arnavut Milliyetçiliği.

Gelinen bu noktada da Arnavut Milliyetçiliğinin olası bir yeni politik düzlem içerisinde tek başına gerekli birleştirici harç olma gücünü gösterip gösteremeyeceği yeni tartışma konusu. Burada ise başka bir aktör düzleme dahil oluyor; Ekümenik Bektaşilik. Yukarıda bahsedildiği gibi Arnavutluk’un başkenti Tiran’da Dünya Bektaşiliğinin Merkezi olarak 2015 yılında yeni binası da inşa edilen büyük bir Bektaşi Dergâhı bulunmaktadır. Bektaşi Dergâhını önemli hale getiren durum ise Bektaşiliğin Hacı Bektaş Veli’den kaynaklanan, yeryüzündeki varlıklara kendine dönük olmayan, egoist olmayan bir koşulsuz sevgiyle yaklaşılması düsturunun ön planda tutulmasıdır. Ekümenik Bektaşilik, bir yandan Arnavutluk için bulunduğu bölgede tüm zenginlik ve farklılıklar ile birlikte ayakta tutan manevi bir harç olurken diğer yandan Arnavutluk’u Bektaşi inancının yaygın olduğu “Adriatik Denizi’nden Çin Seddi’ne” kadar başka ülke ve bölgeler özelinde de önemli bir aktör haline getirecektir.

Tüm zenginlikler ve farklılıklar içerisinde bir arayışta bulunan Arnavutluk, aslında sahip olduğu bu manevi harç ile hem kendi içinde hem de etrafındaki bölgede düzenleyici bir aktör olarak siyaset sahnesinde kendini gösterebilir. Ilımlı Milliyetçilik olarak da kavramsallaştırabileceğimiz milliyetçiliğin liberalize edilmiş ve sosyalleştirilmiş tarzı tüm siyasi ve sosyal anlaşmazlıklara rağmen Balkanlar ve aslında Avrupa için yeni bir model olabilir. Bu kapsamda olası bir Arnavut Milliyetçiliği ve Bektaşilik kombinasyonu Arnavutluk’u Balkanların yükselen bir yıldızı haline getirebilir.

Doğu Türkistan, Hong Kong olabilir mi?

0

Son dönemlerde Hong Kong’da meydana gelen gösteriler üzerine birçok kişi Doğu Türkistan’da aynı türden olayların olup-olamayacağını merak eder oldu.

İki bölgenin tarihi, coğrafi, siyasi, sosyal ve ekonomik durumunu mukayeseli olarak bilmeyenler, Hong Kong yaşananların yakın gelecekte Doğu Türkistan’da da çıkabileceğini, bunun için ABD başta olmak üzere batılı bir kısım devletlerin dezenformasyon ile kamuoyunu manipüle ettiğini iddialı bir şekilde dillendirmeye başladılar.

Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerini takip eden ülkemizdeki bir kısım milliyetçi-mukaddesatçı kesim ise, biraz da duygusal olarak, bir an önce Doğu Türkistan’da da Hong Kong’da yaşananlara benzer olayların, yani bir nevi intifadanın vücuda gelmesini sabırsızlıkla bekler olmuştur.

İki bölgenin belli başlı bazı hususlarda mukayesesi Doğu Türkistan’da Hong Kong’da yaşananlara benzer olayların yaşanıp-yaşanmayacağını gözler önüne serecektir.

Malum olduğu üzere, Hong Kong’da 100 yılı resmi kiralama usulü ile olmak üzere, 150 yıllık İngiliz hâkimiyeti, bölgenin 1997 yılında Çin’e devredilmesiyle sonuçlanmış ve yeni sistem “bir devlet iki sistem” olarak adlandırılmıştı. Hong Kong, 1997 yılından sonraki 50 yılda da, komünist liderliğindeki bir ülkenin parçası olacak, ancak kapitalist ekonomik özerkliğini koruyacak, kısmen demokratik siyasi sistem yürürlükte olacaktı. Zikredilen bu dönem sonrası Hong Kong’un “özel bölge” adıyla idari sistemi şekillendirilmişti.

Doğu Türkistan ise 1949’da Komünist Kızıl Birlikler tarafından işgal edilmiş, 1 Ekim 1955 tarihinde ise bölgenin idari sistemi “Xin-jiang Uygur Özerk Bölgesi” olarak adlandırılarak, merkezi yönetime eklemlendirilmişti.

Hong Kong (1.106 km2)’un Doğu Türkistan (1.824.418 km2)’a göre kat be kat küçük olan coğrafi alanı bulunmasına rağmen, nüfus yoğunlu ise Hong Kong’da daha baskındır. Hong Kong’un nüfusu 7.392.000 iken Doğu Türkistan’ın nüfusu, 2015 yılı Çin resmi makamlarının verilerine göre 23.597.300’dir. Yani Doğu Türkistan’da km2’ye 0,0773 kişi düşerken, Hong Kong’da bu sayı 668,354 kişidir. Bu anlamda da iki bölge birbirine benzememektedir.

Hong Kong’daki hukuki durum dolayısıyla, halk tam demokrasiye geçmek ve Tiananmen benzeri olayların özel bölgede yaşanmaması adına 1997 sonrası taleplerini demokratik teamüller içerisinde aramakta ısrarcı olmuşlardır. Mesela 2002 yılında, Çin merkezi hükümetinin baskısı ile Hong Kong hükümeti, kamuoyunda tartışmalı “Madde 23” olarak bilinen yasa tasarısı ile yabancı siyasi örgütlerin veya organların bölgede siyasi faaliyette bulunmalarını ve siyasi kuruluşların yabancı kuruluşlarla bağ kurmasını yasaklamak istediğinde Hong Kong halkı ayağa kalkmıştır. Tasarı, yaklaşık 350.000-700.000 Hong Kong vatandaşının Temmuz 2003’te protestolarından sonra geri çekilmişti.

31 Mart 2019 sonrası başlayan protestoların temelinde de yine demokratik hakların korunması ve iyileştirilmesi isteği yatmaktadır. Merkezi Çin hükümetinin talebiyle çıkarılması teklif edilen “suçluların iadesi” tasarısının, insan hakları ihlalleri konusunda geçmişi pek de parlak olmayan Merkezi Komünist Çin yönetimin, tasarının kabul edilmesi sonrası ilerleyen dönemlerde rejime muhalif herkesin iadesini isteyebileceği korkusu insanları sokaklara dökmüştür.

1997-2019 arasında Hong Kong’da protestosuz yıl geçmezken, 1955 sonrası Doğu Türkistan’da en ufak bir nümayiş (1990 Barın, 1997 Gulca, 2009 Urumçi… vb.) Çin kolluk kuvvetleri tarafından acımasızca bastırılmıştır. 5 Temmuz 2009 Urumçi olaylarında bölgeden aldığımız haberlerde 2000’in üzerinde ölü var olduğu söylenmişse de, Çin resmi makamları 197 Uygur Türkü’nün öldüğünü ifade etmiştir. Hong Kong’taki olaylarda ise henüz bir ölüm vakasına tesadüf edilmemiştir. Yani kanuni hak olan demokratik protesto hakkını Hong Kong halkı sonuna kadar kullansa da Doğu Türkistan’da böyle bir hakkın olduğuna hiçbir kimse bırakın tevessül etmeyi, tasavvur dahi edememektedir.

Yine bilindiği üzere Hong Kong’un en büyük ikinci ticaret ortağı ABD’dir. ABD’nin Hong Kong’la yaptığı mal ve hizmetler ticareti 2018’de 67,3 milyar dolar olarak gerçekleşmişken aynı durum Doğu Türkistan için “0”dır.

Amazon, Apple, Bank of America, Disney gibi ABD merkezli büyük şirketleri, Haziran 2017 itibariyle, Hong Kong’da temsil eden 283 bölge merkezi ve 587 bölge ofisi bulunmaktadır. Aynı durum Doğu Türkistan’da, kısa sürede kapatıldığını öğrendiğimiz birkaç kahve dükkanı hariç, “0”’dır.

2017 yılında, Hong Kong’da 22.000’den fazla ABD vatandaşı yaşamakta idi ve 1,2 milyon ABD’li ziyaretçi bu “özel bölge”yi ziyaret etmişti. Yine Bölgede görev yapan on binlerce ABD askeri personeli de dahil olmak üzere Asya’da yaşayan ya da bu ülkeleri ziyaret eden yüz binlerce Amerikalı bulunmaktadır. Aynı durum Doğu Türkistan’da ise koca bir “0”dır.

Hong Kong’da ABD örneği özelinde olduğu gibi yabancı şirketler, şirketlerin temsilcilikleri veya çalışanları bolca bulunup-yaşıyor olsa da, Doğu Türkistan’da iki elin parmaklarını geçmeyecek, o da Çin ortaklığı ve söz hakkı ile, göstermelik şirket veya çalışan yabancı bulunmaktadır. Bu türden kişilerin çok sıkı takip edildiğini, gelenlerin ise kısa sürede bölgeden ayrılmak zorunda kaldığını ifade etmek durumun mukayese edilmesine katkı verir kanaatindeyim.

Hong Kong’da Komünist Parti aleyhine faaliyet gösteren STK’lar olmak üzere, Falun Gong gibi sistem aleyhtarı büyük halk kitlelerine hitap edebilen oluşumlar var ise de aynı Durum Doğu Türkistan’da tabi ki koca bir “0”’dır.

Hong Kong’da 31 Mart sonrası başlayan protesto eylemlerinin sebebi Hong Konglu bir gencin Tayvan’da kız arkadaşını öldürmesi üzerine iadesine onay verilecek tasarının Hong Kong meclisine getirileceğinin öğrenilmesi üzerine başlamıştı. Suçlusuna bile sahip çıkabilen bir Hong Kong’a karşılık, milyonlarca insanı, bilaistisna suçsuz bir şekilde hapse atılan, işkenceye, tecavüze, ırkî ve dinî aşağılamaya maruz bırakılan bir halk, bırakın olayları protesto etmeyi, sokağa çıkamaz hale getirilmiştir.

30 milyonun üzerinde ırk ve dindaşımızın yaşadığı bir bölgede resmi bir konsolosluğumuzun dahi olmadığını, Yunus Emre, Yurtdışı Türkler Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi resmi kurumlarımızın temsilcilik veya ofis açamadığı, dünyanın dört bir tarafında her türlü kurban ve sosyla yardım organizasyonu yapabilen STK’larımızın dahi adım atamadığı bir coğrafyada, insan hakları ihlallerinin neler olduğunun öğrenilmesi bile bir mucize gibi durmaktadır. Tabi ki öğrenilebildiği kadarıyla…

Kafasını kaldıranın sonu meçhul bir yolculuğa çıkarılacağı korkusuyla yaşayan bir bölgenin, canı pahasına suçlusunu bile iade etmemek için direnen bir bölgeye dönme veya benzeme ihtimalini siz değerli okuyucularımızın takdirine bırakalım.

Küresel Ekonominin gidişatı ve Türk ekonomisi

FED, yani ABD Merkez Bankası en son Aralık 2018’de olmak üzere yılın tamamında toplam 4 kez 25’er baz puanlık faiz artırımına gitti.

Bu Türkiye gibi gelişen ekonomiler için sıkıntılı bir durum idi. Fakat FED, 20 Aralık açıklamasında faiz artırımı yapmayacağını duyurdu.

Bu açıklama özellikle gelişen ekonomilerde nefes almaya yol açtı. Peki bu durum herşeyin günlük güneşlik olduğuna ve olacağına mı işaret ediyor.?

Tabi ki hayır… Hele de bizim gibi gelişen ekonomiler bu durumu fırsat bilip rehavete girerse kötü gidişat emin olun daha da beterleşir.

Çünkü bir ekonomist dostumun tabiriyle küresel ekonomi 2009 global kriziyle birlikte “Müzmin Durgunluk” sürecine girdi.

Bununla birlikte ekonomiye dair “konvansiyonel politikalar” beklenen sonucu vermekten uzaklaştı.

Yani eski politikalar yetmezleşti ve faiz üzerinden yapılan müdahaleler sonuç vermez hale geldi.

FED yetkililerinin faiz artışına ve FED’in bilanço durumuna dair aldıkları kararda bu “Müzmin Durgunluk” olgusu şüphesiz temel belirleyici oldu.

ABD, Çin ve AB’de, dolayısıyla da gelişen ekonomilerdeki durum böylesi bir karara ciddi etken oluşturdu. Diğer bir önemli husus ise Avrupa, yani AB’nin durumu…

Ekonomist dostumla istişare ederken Avrupa ekonomisinde “Japonizasyon” kavramından söz etti.

Neydi bu Japonlaşma…? Japon ekonomisi tüm müdahalelere rağmen içinde bulunduğu sıkışıklıktan kurtulamıyor. Alınan tüm önlemlere ve verilen teşviklere rağmen Japon ekonomisi resesyondan (durgunluk) çıkamıyor. Ekonomi çevrelerinde bu durum Japonizasyon olarak ifade ediliyor.

Avrupa ise farklı sorunlarla karşı karşıya…

Almanya ve Fransa mücavir ülkelerin yükünü ne kadar taşıyabilecek..? Ve bu ülkelerin yönetimleri bunu halklarına politik olarak da anlatabilecekler mi..? Brexit sorunu hala devam ediyor.

İtalya, İspanya ekonomisindeki sıkıntı ortada… Üretim ve ihracat konusunda başat aktör olan Almanya, Avusturya, Hollanda, Fransa artık bu yükü çekemez haldeler. Sarı Yelekliler vesilesiyle Macron da bu konuya parmak bastı ve durumdan ne kadar muzdarip olduğunu dile getirdi. Avrupa 2011 sonrası alınan tüm önlemlere ve teşviklere rağmen toparlanamıyor.

İşte bu yüzden, Avrupa’nın durumuna dair “Japonlaşma” düşüncesi oluşmuş durumda. Hal böyleyken Türkiye ve ekonomi yönetimi neler yapmalı…

Öncelikle global ekonominin başat aktörlerinin neden bu kaygı ve korkuya girdiklerini akıllı ve akılcı şekilde düşünmeleri gereklidir.

FED’in faiz artırmama kararı alırken gözönünde bulundurduğu dengeleri ve küresel parametreleri bizim daha çok düşünmemiz ve nazarı dikkate alarak önlemler paketini radikal şekilde uygulamamız şarttır. Popülist söylemden uzak; yapısal reformları ivedilikle gerçekleştirmeye mecburuz.

İç tüketim ve dış talep dengesini mutlak gözönünde bulundurarak planlama yapmak zorundayız.

Rehavet öldürür. Önlemler konusunda zaten olabildiğince geciktik. Seçime gidiyor olmak bu konuda ciddi bariyer koydu.

Eğer seçim sonrasında global dengeleri takip edip ve gözeterek gelişen bir ekonomi olarak yapısal reformları hayata geçirmezsek; çok üzgünüm ki Türk ekonomisi için iyimserlik bir hayalperestlikten öteye geçemeyecektir.

Büyük aktörler öksürse bizim gibi ekonomiler zatürre olurlar. Bu gerçeği ve haddimizi bilerek hareket etmek bizim en büyük gerçeğimizdir.

Bu bağlamda küresel ekonomideki “Müzmin Durgunluğu” ve Avrupa’daki “Japonizasyon” riskini düşünerek FED’in aldığı kısa vadeli suni solunum bağlamındaki faiz artırmama sürecini çok iyi değerlendirmeye mecburuz ve hatta başkaca da bir alternatifimiz yoktur. Çünkü bu durumun siyasi sonuçlarını da hep beraber gördük ve görüyoruz. ABD’de Trump’ın ve Avrupa’da aşırı sağcı politikaların yönetime gelmesi de bu “Müzmin Durgunluk” olgusunun bir sonucudur. Hamaset ekonominin en büyük düşmanı ve zehiridir. Bu nedenle hemen ve behemehal, ekonomik güzellemelerden uzak, realiter bir refleskle Türk Ekonomisinde yapılması gerekenleri bedeli ne olursa olsun; kurumsallık içerecek şekilde ifa etmeye başlamalıyız.

Bunun için hala fırsat var mı, var. Ama risk ve tehlike daha büyük…

Enerji Kimlik Belgesi alacaklara kolaylık

Bağcılar Belediyesi, binaların alım, satım, kiraya verme işlemlerinde bulunması zorunlu hale gelen ve son başvuru tarihi 1 Ocak 2020 olan Enerji Kimlik Belgesi (EKB) için vatandaşlara kolaylık sağlıyor. Bu amaçla Bağcılar Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü çalışanları gerek telefonla gerekse yüz yüze yapılan görüşmelerde bilgi ve belge konusunda her türlü yardımı veriyor. İsteyenler mevcut veya yeni binalarına EKB vermeye yetkili firmaları https://beptr.csb.gov.tr adresinden öğrenebilir.

 Milyonlarca ev sahibini yakından ilgilendiren yeni bir düzenleme daha 1 Ocak 2020 tarihi itibarıyla yürürlüğe giriyor. Yeni yapılacak olan binalarda EKB (Enerji kimlik belgesi) beyan edilmesi zorunlu oluyor. Bu kimlik kartı olmayan binaların alım, satım ve kiraya verme işlemleri yapılamayacak.

Resmi olarak yetkilendirilmiş enerji verimliliği danışmanlık şirketleri tarafından verilen bu belgeler A’dan G’ye kadar tasnif edildi. 2011’den önce yapılan binalar için herhangi bir sınıf belgenin alınması yetiyor ancak 2011’den sonra inşa edilen binaların enerji kimlik belgelerinin en az C kategorisinde olması gerekiyor. Enerji kimlik belgesi değerlendirmesinde 2011 öncesi yapılar mevcut bina, 2011 yılı sonrası yapılar ise yeni bina olarak değerlendiriliyor. Vatandaşlar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın https://beptr.csb.gov.tr adresinden EKB sorgulaması yaparak mevcut ve yeni binaların işlemlerini yapacak yetkili firmaların iletişim bilgilerine ulaşabilecek.

Belgelerin geçerlilik süresi 10 yıl olacak

Kanun ve yönetmeliklerle belirlenen Enerji Kimlik Belgesiyle binaların enerji tüketim sınıflandırması, yalıtım özellikleri, ısıtma ve soğutma sistemlerinin verimiyle ilgili bilgiler belirlenecek. Enerji israfını önüne geçmek amacıyla yapılan bu çalışmalar sonrası alınacak belgelerin geçerlilik süresi 10 yıl olacak.

Son başvuru tarihine sayılı günler kala “Enerji Kimlik Belgesi”ni almak isteyenler yoğunluk oluşturuyor. Bağcılar Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü de bu aşamada ilçe sakinlerine yardım etmek için kolları sıvardı. Müdürlük çalışanları, telefonlara arayanları bilgilendirirken belediyeye gelenlere de “Enerji Kimlik Belgesi” için gerekli olan mimari proje ve ruhsat evraklarını kendilerine en kısa sürede veriyor.

Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı da vatandaşların işlerini en kolay şekilde yapmaları için çalışmaların en üst seviyede sürdürüldüğünü belirtti.

SOCAR MARINE, kükürt limitlerini düşürüyor

IMO tarafından 1 Ocak itibarıyla %0,50 küresel kükürt üst sınırının uygulama kararı alınması, denizcilik ve yakıt piyasalarında yeni bir dönemi başlatırken Türkiye’nin en büyük dış yatırımcısı SOCAR Türkiye’nin denizcilik yakıtı pazarında faaliyetini sürdüren SOCAR MARINE, şimdiye kadar 110 VLSFO ikmali problemsiz olarak gerçekleştirdi

SOCAR Türkiye, hayata geçirdiği yatırımlarla Türkiye’nin uluslararası enerji platformlarında önemli bir güç haline gelmesine de yardımcı oluyor. Bugün SOCAR Türkiye, ileri teknolojiye sahip, her biri kendi alanında dev şirketleri bünyesinde barındıran güçlü bir gruba dönüşmüş bulunuyor. Çatısı altında; Petkim, TANAP, STAR Rafineri, SOCAR Terminal, Petkim RES, Bursagaz, Kayserigaz, Enervis, Millenicom, SOCAR Dağıtım ve SOCAR Depolama gibi çok sayıda şirketi barındıran SOCAR Türkiye, Azerbaycan’ın şimdiye kadar tek bir ülkeye yaptığı en büyük çaplı yatırımları hayata geçiren şirket olma özelliğine de sahip. Bugün 16 milyar dolara ulaşan yatırım büyüklüğü ile Türkiye’nin en büyük dış yatırımcısı olan SOCAR Türkiye, devam eden projeleri tamamlandığında bu rakamı 19,5 milyar dolar düzeyine çıkarmayı hedefliyor.

Enerji alanındaki uzmanlığını denizcilik yakıtları pazarında SOCAR MARINE olarak sürdüren SOCAR Türkiye, yüksek tecrübesi, güçlü müşteri ilişkileri, ihtiyaçlara hızla yanıt veren yapısı, üstün ürün ve hizmet anlayışı ile öne çıkmayı amaçlıyor. Türkiye’nin bu alandaki dinamiklerini harekete geçirmeyi hedefleyen şirketimiz, bölgemizi deniz yakıtları pazarında önemli bir konuma getirmeyi planlıyor.

Türkiye’nin deniz yakıtları pazarını geliştirmeyi ve bölgeyi dünya deniz yakıtları pazarında daha da önemli konuma getirmeyi misyon edinen SOCAR MARINE, tüm dünyanın hassasiyetle takip ettiği kükürt limitlerinin düşürülmesi düzenlemesine tam olarak hazır.

SOCAR MARINE hazırlıklarını 2 ay önce tamamladı

Uluslararası denizcilik için düzenleyici otorite olan Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından, 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren %0,50 (VLSFO) küresel kükürt üst sınırının uygulama kararı alınması, dünya denizcilik ve yakıt piyasalarında yeni bir dönemin de başlangıcı olacak. Bu oran halen mevcut olan %3,5’lik (HSFO) küresel sınırın önemli miktarda azalacak olması anlamına geliyor. Bu uygulamanın hayata geçmesiyle gemiler tarafından kullanılan akaryakıtın kükürt içeriğinde önemli bir düşüş olacağından çevreye yayılan kükürt oksit miktarı da önemli derecede azalacak.

Türkiye’nin deniz yakıtları pazarında aktif olarak faaliyet gösteren ve 2019 yılı market liderliğine doğru ilerleyen SOCAR MARINE, bu yeni düzenlemeye tam olarak hazır durumda bulunuyor. SOCAR MARINE, lojistik hazırlıklar kapsamında barge taşıma kapasitesini 12.000 DWT’ye ve depolama kapasitesini 100.000 MT’ye çıkardı. Bu kapsamda, VLSFO, scrubber’lı gemiler için HSFO ve deniz motorin tedarikini artırarak sürdürecek ve müşterilerinin ihtiyaçlarını kalite ve güven ilkeleriyle karşılamaya devam edecek. SOCAR MARINE, Ekim 2019 tarihi itibarıyla ilk VLSFO ürününü temin etmiş ve kasım, aralık aylarında ise tam kapasite tedarike başlamıştır. Şimdiye kadar toplam 110 adet VLSFO ikmali problemsiz olarak tam memnuniyet ile gerçekleştirdi.

Marmara Denizi; demir bölge ve limanları, Ege Bölgesi; Aliağa, İzmir, Çeşme limanları, Akdeniz Bölgesi; Ceyhan, İskenderun ve Mersin, Karadeniz Bölgesi; Ereğli, Zonguldak limanlarında yakıt ikmallerine devam eden SOCAR MARINE, bugün itibariyle Türkiye’nin en geniş transit ve ihracat kapsamında en geniş deniz yakıt dağıtım ağına sahip tek şirketi konumunda bulunuyor.

Sektörün gelişmesine katkı sağlamaya devam ediyor

SOCAR MARINE’in en önemli vizyonu, ihracat yoluyla döviz kazandıran, yurtdışındaki en güvenilir yakıt ikmal noktalarından biri olan Türkiye’nin bu güçlü konumunu artırarak devam ettirmesi… Ülke olarak global deniz yakıt pazarından %1,2 pazar payı alan SOCAR MARINE, yıllık 1,3 milyar dolarlık ciro gerçekleştiriyor. Ülke ekonomisi açısından gemi yakıt ikmal miktarlarının artırılmasına; dünyaya örnek olması açısından ise ülkenin deniz yakıtları konusundaki güçlü, güvenilir ve kaliteli duruşuna katkı sağlayan SOCAR MARINE, Gemi Yakıt İkmal Derneği ve Deniz Ticaret Odası altında bulunan 13 numaralı meslek komitesi ile çalışmalarını sürdürüyor.

Bu kapsamda, Gemi Yakıt İkmalcileri Derneği ile birçok bunker konferans gerçekleştirilmiştir. Aynı şekilde 13 numaralı meslek komitesi ile ilk defa IBIA konferansı gerçekleştirilirken kamu kurum ve kuruluşları ziyaret edilerek 2020 değişimi anlatılmış ve sektör ihtiyaçları dile getirildi. Bu ziyaretler sonucu çok önemli ve sektörü geliştirici kazanımlar elde edilmiştir. Her iki çatı altında sektör bilgilendirmesi kapsamında seminerler düzenlenirken ileriki tarihlerde düzenlenmeye de devam edilecek.

SOCAR MARINE koşulları ve BIMCO 2018 uygulaması

SOCAR MARINE, deniz yakıtları ikmallerine başladığı 2013 yılından bu güne kendi satış koşullarını (Terms&Conditions) kullanıyor.(http://socar.com.tr/docs/default source/marine/socar_marine_terms_and_conditions.pdf) Müşterilerinden gelen BIMCO 2018 kontrat talepleri, kurumsal yapısı içinde ilgili Uyum ve Hukuk birimlerince kontrol edilerek iç onay süreçlerinde değerlendiriliyor. Teknik konuları içeren Bimco 2018 Annex Istanbul, sektör paydaşları ile yapılan değerlendirme sonucunda SOCAR Türkiye tarafından uygulamaya alınmama kararı alınmıştır. BIMCO 2018 kapsamında yakıt almak isteyen müşteriler için ise Hukuk ve Uyum departmanlarının kontrolü sonrası karar veriliyor.

IMO Regülasyonlarının yakıt fiyatlarına yansıması

Yıllık 250 milyon ton olarak tahmin edilen dünya yakıt pazarını oluşturan yaklaşık 50 bin ticari geminin, 200 milyon ton fuel oil, 50 milyon ton deniz motorin tüketimi olduğu ifade ediliyor. IMO 2020 sonrasında ise bu pazarın; 50 milyon ton yüksek sülfürlü fuel oil, 120 milyon ton çok düşük sülfürlü fuel oil ve 80 milyon ton deniz motorininden oluşmasını bekleniyor. Tahminlere göre IMO 2020 uygulaması sonrasında VLSFO kullanımı ile beraber deniz motorini kullanımı da artacak.

1 Ocak 2020’de yürürlüğe girecek olan %0,50 küresel kükürt üst sınırının uygulaması ile fuel oil fiyatlarında (HSvsLS) %70-75’e yakın bir artış olacağı da tahmin ediliyor. Deniz motorinindeki talep artışı sebebiyle, motorin fiyatlarında da yükseliş öngörülüyor. Uluslararası Denizcilik Örgütü’ne (IMO) göre dünyadaki tüm emtiaların yüzde 90’ı, zincirin bir parçasında deniz yoluyla taşınıyor. Maliyetler nedeniyle de global enflasyona artış olarak yansıyacağına kesin bir sonuç olarak şirketlerin karşısına çıkacak. Yılda yaklaşık 250 milyon ton deniz yakıtı tüketildiği varsayımından hareketle, 0,5 kükürt etkisi, scrubber amortismanları, motorin fiyatlarındaki artış da dâhil edilir ise yılda yaklaşık 45- 50 milyar dolara yakın ek maliyet ortaya çıkacağı söylenebilir.

SOCAR MARINE 2020 hedefleri

SOCAR MARINE, sektörün en genç oyuncusu olmasına rağmen SOCAR Türkiye’nin yatırımlarına paralel olarak büyüyen ve lider konumunda bir gemi yakıt ikmal şirketidir. Bugün bünyesinde bulunan STAR Rafineri, Petkim, TANAP, Bursagaz, Kayserigaz gibi şirketler ile bir enerji şirketi olması ile birlikte, STAR Rafineri Limanı, Petkim Limanı, SOCAR Terminal, STAR Depolama Limanı ve bu limanlara gelen gemilere verdiği hizmetlerle Türkiye’nin büyük denizcilik şirketlerinden biridir. Aynı zamanda gemi yakıt ikmal faaliyetleriyle,Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgeleri ile Türkiye’nin her noktasında yakıt ikmali yaparak sektörün gelişmesini katkıda bulunuyor ve yeni bölgeleri dünya pazarına sunuyor. Mersin ve İskenderun bölgeleri buna çok iyi birer örnek. SOCAR MARINE, uluslararası deniz yakıt pazarında büyümesine devam etmekle beraber, yakın zamanda iç piyasa gemi yakıt ikmallerine de başlayarak iç piyasada da önemli ve güçlü bir pozisyon almayı hedeflemektedir.

Tüketici daha ucuza elektrik kullanabilecek

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 2020 yılı için serbest tüketici limitlerini açıkladı. 2019 için 94 TL olan limit 80 TL’ye düşürüldü. Böylece 25 milyona yakın tüketici elektrik tedarikçisini değiştirerek tasarruf edebilecek. Elektrik tarifeleri karşılaştırma sitesi EnCazip, tedarikçi değiştirirken dikkat edilmesi gerekenleri sıraladı.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), serbest tüketici limitlerini düşürdü. Serbest Tüketici, cep telefonu numarasını taşır gibi elektrik tedarikçisini değiştirme hakkına sahip olan tüketicilere deniyor. Serbest tüketici uygulaması olarak bilinen uygulamayla EPDK’nın belirlediği limitler dahilinde elektrik tüketimi olan herkes, elektrik tedarikçisini değiştirme ve ucuz elektrik kullanma hakkına sahip.

Alınan karara göre, 2019 yılında ortalama 94 TL olan limit, 2020 yılı itibariyle 80 TL’ye düşürüldü. Böylece aylık 80 TL ve üstünde elektrik faturası ödeyen 25 milyona yakın elektrik tüketicisi tedarikçi değiştirip tasarruf edebilecek. Elektrik tarifeleri karşılaştırma sitesi EnCazip, tüketicilerin tedarikçi seçerken dikkat etmesi gerekenleri ve haklarını derledi. Yeni düzenlemelerle tedarikçiler, tüketicilere önceden kabul ettirmeden tarife koşullarını değiştiremiyor, sebepsiz yere tüketicilere hizmeti durduramıyor, yeniden onay almadan sözleşmeyi uzatamıyor ve sağlanan indirimden daha yüksek ceza bedeli alamıyor. Ayrıca artık telefon ya da internet üzerinden de tedarikçi değiştirilebiliyor. 

EPDK’nın limitleri düşürmesiyle 25 milyona yakın tüketicinin elektrik tedarikçisi değiştirebileceğini belirten EnCazip.com’un kurucusu Çağada Kırım, “Ocak ayında serbest tüketici limitlerinin düşürülmesi ile birlikte 25 milyona yakın tüketicinin tedarikçi değiştirme hakkına sahip olmasını, böylelikle 2020 yılında milyonlarca tüketicinin elektrik tedarikçisi değiştirerek daha ucuz fiyatlı elektrik kullanmasını bekliyoruz. Tüketicilerin tasarruf hassasiyeti özellikle de içinde bulunduğumuz dönemde bir hayli yüksek. Dolayısı ile tüketicilerin farkındalığı oldukça hızlı bir şekilde artacaktır. Konut bazında bakıldığında şu anda yaklaşık 15 milyon hane serbest tüketici kapsamına giriyor ve serbest piyasa bu tüketiciler için oldukça cazip fırsatlar barındırıyor. Bugün için tüketicilerin piyasada bulabilecekleri ucuz elektrik tarifesi sınırlıyken, devam eden aylarda tüketiciler tedarikçi değiştirerek çok daha ucuz fiyattan elektrik kullanacak” dedi.

Tekfen doğal gaz boru hattıyla yeniden Rusya’da

Tekfen İnşaat’ın Rusya’daki iştiraki Rusfen, işveren Kharampurneftegaz LLC ile
doğal gaz boru hattı inşaat ve montaj işleri için sözleşme imzaladı.

Tekfen İnşaat, Rusya’da yerleşik iştiraki olan Rusfen ile birlikte, Kharampurneftegaz LLC firması ile Batı Sibirya’daki Yamalo-Nenets Özerk Bölgesi’nde 90 kilometre uzunluğunda doğal gaz boru hattı inşaat ve montaj işleri için sözleşme imzaladı.

Ural Federal Bölgesi’nde bulunan ve Rosneft ile BP’nin ortak şirketi Kharampurneftegaz tarafından işletilen Kharampur Gaz Sahası ile Gazprom Ana Boru hattı arasında inşa edilecek Gaz Nakil Boru Hattının ilk 90 kilometrelik kısmını kapsayan projenin sözleşme bedeli 19,5 milyar Ruble, yaklaşık 311 milyon ABD Dolar’dır. 1 Şubat 2020 tarihinde başlayacak olup, boru çapı 48 inç olan projenin 16 ayda tamamlanması hedefleniyor. Projede yüzde 30’u Türk olmak üzere, toplam 800 kişi istihdam edilecektir.

Zorlu coğrafi ve arktik iklim şartlarına sahip Yamalo-Nenets Özerk Bölgesi’nde, Rusya’nın doğal gaz üretiminin yaklaşık yüzde 90’ı, petrol üretiminin ise yüzde 14’ü gerçekleştiriliyor.

Yeni proje ile ilgili değerlendirmede bulunan Tekfen İnşaat Genel Müdürü Mustafa Kopuz, “Tekfen İnşaat olarak, bugüne kadar kavurucu çöllerden, karlı dağlara kadar oldukça farklı ve birbirinden zorlu coğrafyalarda 6 bin kilometreden fazla boru hattı inşaa ettik. Şimdi bu yetkinliğimizi, uzun aradan sonra ilk kez proje aldığımız Rusya’da kullanmak, bize heyecan veriyor. Bu projeyi başarıyla tamamlamamızın, enerji kaynağı olarak Rusya’nın kalbi sayılan bu bölgede, yeni kurulan Rusfen şirketimize ve dolayısıyla Tekfen’e yeni iş imkânlarının önünü açmasını umuyorum. 2019 yılının son günlerinde imzaladığımız bu yeni kontrat ve eşzamanlı olarak Katar’da ön elemesini geçtiğimiz iki önemli ihalenin haberi, 2020 yılına umutla bakmamızda önemli gelişmelerdir.”

Asya kıtası rüzgar enerjisinde önemli güce sahip

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) yayınladığı yeni rapora göre Asya, rüzgar kapasitesini 2050’ye kadar 2600 GW’ye çıkarabiliyor. Asya kıtasının gelecekte karadaki rüzgar gücü kapasitesinin yarısına hakim olabileceğine dikkat çeken Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, rüzgar enerjisi yatırımlarına devam eden bölgelerin, enerjiye ve ekonomiye de hükmedeceğini belirtiyor. 

Küresel rüzgar enerjisi kapasitesi 2050 yılına kadar 6000 GW’nin üzerine çıkarak on kat artabilir. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) yayınladığı yeni rapora göre Asya kıtasının, rüzgar kapasitesini 230 GW’den 2600 GW’ye artırarak kurulu rüzgar gücü kapasitesinde baskın pazar olacağı öngörülüyor. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde rüzgarın küresel güç gereksinimlerinin üçte birini karşılayabileceğini belirten Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın’a göre, rüzgar enerjisine gerekli yatırımların her yıl artması gerekiyor.

Kurulu Rüzgar Gücü Kapasitesinde Asya Baskın Pazar Olacak

Rüzgar enerjisine yönelik yatırımlarını hızlandıran Asya’nın, Avrupa ve Amerika kıtalarını geride bırakacağı öngörülüyor. IRENA’nın açıkladığı rapora göre, 2050 yılına kadar karadaki küresel rüzgar enerjisi tesislerinin %50’sinden fazlası Asya kıtasında bulunacakken, Kuzey Amerika %23, Avrupa ise %10 kurulu rüzgar gücü kapasitesine sahip oluyor. Ayrıca Asya’da Çin’in, 2050 yılına kadar 2525 GW kurulu kara ve deniz rüzgar kapasitesiyle lider konuma geleceği de belirtiliyor. Kapasitelerin artmasına bağlı olarak kara rüzgarları için derecelendirilmiş elektrik maliyetinin de düşeceğine işaret eden rapor, maliyetlerin 2-3 ABD sentine kadar düşeceğinibelirtiyor. Ayrıca küresel rüzgar endüstrisinin, 2030 yılına kadar 3,7 milyon kişiyi ve 2050 yılına kadar 6 milyon kişiyi istihdam edecek kapasiteye ulaşması da raporun dikkat çeken diğer bir sonucu.

“İklim ve Ekonomi İçin En Acil ve Etkili Çözüm, Rüzgar Enerjisi”

Yenilenebilir enerji ile iklim açısından güvenli bir gelecek elde etmenin mümkün olacağını dile getiren Ali Aydın, “Rüzgar enerjisi gibi düşük maliyetli yenilenebilir enerji teknolojileri, karbon emisyonlarını azaltmak için en etkili ve acil çözümü temsil ediyor. 2050’ye kadar küresel bir enerji dönüşümü için yol haritamız, iklim açısından güvenli ve sürdürülebilir bir enerji geleceği sağlamanın teknik ve ekonomik olarak mümkün olduğunu gösteren rüzgardan geçiyor. Küresel rüzgar enerjisi potansiyelinin kilidinin açılması özellikle bu konuda önemli olacaktır. Özellikle bugün hava kirliliği ile mücadele edilen Çin’de sağlanacak devasa rüzgar kapasitesi artışı ile bu problem yüksek ihtimalle çözülmüş olacak. Aynı şekilde diğer ülkelerde Paris iklim hedeflerine ulaşmak için gereken enerji kaynaklı karbon salınımı azaltma hedeflerinin dörtte biri rüzgar ile sağlanabilir. Ülkemizde de yurtiçi tedarik zincirlerini temel alan ve güçlendiren sağlam sanayi ve işgücü politikaları, rüzgar endüstrisinin gelişimini desteklemek için mevcut ekonomik faaliyetlerden yararlanarak gelir ve istihdam artışını sağlayabilir. Bilinmesi gereken şu ki rüzgar enerjisi, sadece iklim hedeflerine ulaşmamızı sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda ekonomik büyümeyi hızlandıracak ve iş yaratacak, böylece sürdürülebilir kalkınmayı hızlandıracaktır.” ifadelerinde bulunuyor.

Ülke Enerji Hakkında:

Yurtiçi ve yurtdışındaki rüzgar enerjisi santrallerine servis hizmetleri sunan Ülke Enerji, dinamik ve tecrübeli kadrosu ile özel çözümler sunmaktadır. Rüzgar enerjisi santralleri alanında Türkiye’nin en deneyimli kadrosunu bünyesinde barındıran Ülke Enerji, santrallerdeki maksimum üretim sürekliliği için önceden belirlenen hizmet seviyelerini daima korumayı amaçlar. Hızlı çözümler üretebilen, dinamik ve tecrübeli mühendislik desteği sayesinde santrallerin yaşam döngülerini en verimli hale getiren Ülke Enerji, oluşabilecek arıza ve problemler için proaktif çözümler hazırlar.

Rosatom’un rüzgâr santrali elektrik üretmeye hazır

Adygea Rüzgar Enerjisi Santrali’nin Rüzgar Türbinlerinin Devreye Alınmasının İlk Aşaması Tamamlandı.

Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali Akkuyu NGS’yi inşa eden Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom’un Adygea Rüzgar Enerji Santrali’nde rüzgar türbinlerinin devreye alınmasının ilk aşaması tamamlandı. Rosatom, düşük karbonlu elektrik üretimi alanındaki projelerinin geliştirilmesinde önemli bir adım daha attı.

Adygea Cumhuriyeti’nin Şovgen ve Giagin ilçelerinde inşaatı tamamlanan ve toplam 150 MW kapasiteye sahip Adygea Rüzgar Enerji Santrali, artık elektrik üretmeye hazır. 32,5 MW Kurulu güce sahip ilk 13 rüzgâr türbini ile ilgili çalışmalar tamamlandı. Bu, Rosatom tarafından seçilen teknolojinin çalışabilirliğini ve tüm rüzgâr türbini sistemlerinin çalışmaya hazır olduğunu doğruladı.

İlk aşamanın başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi, ‘Yeşil Kare’ konseptinin uygulanmasında yani Rosatom tarafından düşük karbonlu enerji projelerinin geliştirilmesinde önemli bir dönem oldu. Yeni rüzgâr enerji santralinde bir dizi yenilikçi teknoloji kullanıyor ve onların büyük çapta kullanımı ise ilk kez Rusya’da başladı.

Adygea Rüzgar Enerji Santrali’nin inşası Rosatom’un rüzgar enerjisi projelerinin uygulanmasının tüm yelpazesinde, yeni yetkinlikler kazanmasına ve gelecek vaat eden düşük karbonlu enerji segmentinde gelişme için gerekli zemini oluşturmasına izin veriyor.

Rosatom Devlet Kuruluşunun Rüzgâr Enerjisi Birimi NovaWind A.Ş. Genel Müdürü Alexander Korchagin, “Kalıcı işletme izinlerinin alınması ve tesisin toptan elektrik piyasasına çıkartılması için daha çok çalışması gerekiyor. İkinci ve üçüncü aşamalarla ilgili faaliyetlerin Ocak 2020’de başlaması planlanıyor.” dedi.

NovaWind A.Ş. hakkında :

NovaWind A.Ş., Rosatom’un rüzgar enerjisi alanındaki projelerin uygulanmasından sorumlu bir birimidir. NovaWind A.Ş.’nin kontrolündeki işletmelerin 2023 yılına kadar toplam kurulu gücü 1 GW olan rüzgâr enerji santrallerini inşa etmeleri gerekiyor. Rüzgâr enerji santralleri Adygea Cumhuriyeti, Stavropol Bölgesi ve Rostov Bölgesinde inşa edilecektir. NovaWind A.Ş., Lagerwey (Hollanda) şirketiyle kurulan ortak girişimin eşit düzeyli hissedarıdır. Red Wind B.V. ortak girişimi Kasım 2017’de Kurulmuştur. Rew Wind, anahtar teslim rüzgâr türbinlerinin pazarlamasından, satışından ve tedarikinden sorumludur.

Elektronik para ve ödeme sistemine önemli transfer

Bankacılık sektörünün önemli isimlerinden Gökhan Ertürk, TURK Elektronik Para Yönetim Kurulu Üyesi ve Satış ve Pazarlama’dan Sorumlu İcra Kurulu Üyesi olarak atandı.

Elektronik para ve ödeme sistemlerinin öncü kuruluşu TURK Elektronik Para A.Ş.’de üst düzey bir atama gerçekleşti. Ön ödemeli kart sektöründe ürün ve hizmet yelpazesi en geniş kuruluş olan ve Param markası ile pek çok ilki gerçekleştirmeye devam eden TURK Elektronik Para, büyüme stratejileri doğrultusunda üst düzey yönetim kadrosunu flaş bir transferle güçlendirdiğini açıkladı.

Finans dünyasının önemli bankaları TEB, Akbank, Denizbank ve Şekerbank’ta, Bireysel Bankacılık ve KOBİ Bankacılığı alanlarında üst düzey rol üstlenmiş ve önemli büyüme süreçlerinde yer almış olan Gökhan Ertürk, TURK Elektronik Para’ya Yönetim Kurulu Üyesi ve Satış ve Pazarlama’dan Sorumlu İcra Kurulu Üyesi olarak atandı.

Perakende ve dijital bankacılık alanlarında pek çok ilke imza atan, KBB’de yönetim kurulu üyeliğinde bulunan, bankaların iştirakleri olan faktoring ve yatırım şirketlerinde 25 yıl boyunca görev yapan deneyimli bir isim olan Gökhan Ertürk’ün TURK Elektronik Para’da görevine başladığı duyuruldu.

Gökhan Ertürk: “TURK Elektronik Para’nın yönetiminde görev almaktan büyük mutluluk duyuyorum”

Bankacılık gibi büyük çaplı hizmet modeli olan bir sektörden finans alanında daha niş olan finansal teknoloji sektörüne gerçekleşen bu büyük transfer, finans dünyasının geleceğinde fintech’in oynadığı kritik rol açısından dikkatleri üzerine çekti. Yeni görevi hakkında konuşan Gökhan Ertürk, “Dijitalleşen dünyada her sektörde olduğu gibi finans sektöründe de teknolojik gelişmeleri yakalamak ve dönüşüme ayak uydurmak oldukça önemli. Fintech ve özellikle elektronik para, finans sektörünün geleceğinde önemli bir yer alıyor. Geliştirdiği teknolojilerle bu değişime en büyük katkıyı yapan TURK Elektronik Para’nın yönetiminde görev almaktan büyük mutluluk duyuyorum” dedi. Ertürk, sektörde geleceği şekillendirmenin bir parçası olmaktan memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

TURK Elektronik Para büyüyor

Fintech alanındaki yatırımlar dünya çapında genişlemeye devam ederken ödeme dünyasının devi TURK Elektronik Para da hacmini büyütmeye devam ediyor. 2 milyar TL’nin üzerinde işlem hacmiyle bankalar da dahil olmak üzere en fazla kart harcama cirosuna sahip olan TURK Elektronik Para ödeme dünyasında sektör lideri olarak yer alıyor. TROY lisansını alan ilk elektronik para kuruluşu olma özelliğinin yanı sıra, 68 kart projesiyle en çok TROY logolu kart ihraç eden kuruluş olma unvanını koruyor.

Ön ödemeli kartı Param Kart ve ParamPOS ile ödeme sistemleri hizmeti veren TURK Elektronik Para, 3,3 milyonu aşkın kullanıcısı ile durmaksızın büyümeye devam ediyor.

Gökhan Ertürk kimdir?

28.04.1970 tarihinde doğan Gökhan Ertürk, Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Programlama Bölümü diplomasına sahiptir. Aynı zamanda Orta Kademe Yöneticilik Bölümü’nde öğrenim görerek çift diploma sahibi olmuş, üçüncü lisans eğitimini aynı üniversitede Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü üzerine almıştır. Profesyonel kariyerine lisans eğitimi sürerken THY’de başlamıştır.

Çalışma hayatının sonraki dönemlerinde sırasıyla İktisat Bankası, Türk Ekonomi Bankası ve Akbank’ta yöneticilik görevleri üstlenen Ertürk, Denizbank bünyesinde İşletme ve Tarım Bankacılığından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. 2009 yılında ise Denizbank Perakende Bankacılık Genel Müdür Yardımcısı görevine atandı. Ertürk, TURK Elektronik Para bünyesine katılmadan önce Nisan 2014’ten beri Şekerbank’ta Perakende Bankacılık ve Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı olarak görev alıyordu.

TURK Elektronik Para A.Ş. Hakkında

2014 yılında kurulan TURK Elektronik Para A.Ş. işletmeler ve bireysel kullanıcılar için güvenli ve tüm mevzuatlara uygun olarak elektronik paranın ihraç edilmesini ve sunduğu ödeme çözümleri aracılığı ile ön ödemeli akıllı kimlik kartlarının, finansal bir alt yapı ile birlikte kullanılmasını sağlıyor.  TURK Elektronik Para A.Ş.’nin geliştirdiği 68 kart projesi 3,3 milyonu aşkın bireysel ve 5 bine yakın ticari firma tarafından kullanılıyor. Bu uygulamalar arasında hakim, savcı, avukatların kullandığı BaroKart, Adalet Bakanlığı çalışanlarının kullandığı AdaletKart, SM, SMMM, YMM ve Aday Meslek Mensuplarına özel geliştirilen TÜRMOBKart, TROY logolu Param Classic Kart, Param Business Kart, Param Genç Kart ve AVM kampanyalarında kullanılan AVM kartları gibi birçok kart uygulaması yer alıyor. Ayrıca ParamPOS ürünü ile farklı sektördeki 48 binin üzerinde müşterisine sanal POS hizmeti sunuyor. Daha fazla bilgi için, Param ve TURK Elektronik Para web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Akfen Holding istihdam yaratmaya devam ediyor

Türkiye’nin önde gelen yatırım gruplarından Akfen Holding, 2017 yılı sonunda açıkladığı iki yıllık yatırım paketini, hedefinin yüzde 28,5 üzerine çıkarak, başarıyla tamamladı. Akfen Holding, iki yıllık dönemde 2019 yılı sonuna kadar toplam 6 milyar 791 milyon TL’lik yatırım gerçekleştirirken, 5 bin 523 kişiye de ek istihdam sağladı.

Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, “2018 ile 2019 yılları arasında 5 milyar 283 milyon TL yatırım yapacağımızı açıklamıştık. Bugün geldiğimiz noktada tamamını Türkiye’de hayata geçirdiğimiz yatırımlarımızla sözümüzde durduğumuzu ve 6 milyar 791 milyon TL yatırım gerçekleştirdiğimizi gururla ifade ediyorum. Şartlar ne olursa olsun, Türkiye’nin geleceğine duyduğumuz güvenle ülkemizde yatırımlarımıza ara vermeden devam edeceğiz” diye konuştu.

Türkiye’nin önde gelen yatırım gruplarından Akfen Holding, ülkemizin geleceğine duyduğu güveni ardı ardına hayata geçirdiği yatırımlarla ortaya koymaya devam ediyor.

2017 yılı sonunda “2018-19 yılı yatırım paketi olarak 5 milyar 283 milyon TL yatırımla 2 bin 345 kişilik ek istihdam” yaratacağını duyuran Akfen Holding, bu dönem yatırımlarını hedefinin yüzde 28,5 üzerinde tamamladı.

Akfen Holding, 2018-19 yıllarının tamamındaki iki yıllık sürede farklı alanlarda toplam 6 milyar 791 milyon TL’lik yatırıma imza attı. Yatırımlara 5 bin 523 kişiye ilave istihdam sağlandı.

“YERLİ VE YENİLENEBİLİR ENERJİ ALANINDA DEV PORTFÖYE ULAŞTI”

Akfen Holding, 2018-2019 yıllarını kapsayan iki yıllık süre içerisinde Kastamonu Gökırmak Bakır Madeni, Eskişehir Şehir Hastanesi, Bulvar Loft konut projesi, Isparta Öğrenci Yurdu ve Kütahya Öğrenci Yurdu projelerini tamamladı.

2020 yılına kadar 1000 MW’lık portföye ulaşma hedefiyle yerli ve yenilenebilir enerjide yatırımlarını sürdüren Akfen Holding, Akfen Yenilenebilir Enerji şirketi ile önemli bir rekora imza attı. Akfen, tamamı yerli ve yenilenebilir olmak üzere iki yıllık dönemde 367 MW toplam gücünde 2 hidroelektrik santrali, 6 güneş santrali ve 4 rüzgâr santrali ile toplamda 12 yenilenebilir enerji santralini tamamlama başarısı gösterdi.

Bu kapsamda 2018 yılında Giresun Çalıkobası HES, Van Omicron Engil ve Erciş GES, Konya Yaysun, ME-SE, MT Doğal GES enerji santralleri, 2019 yılında ise Çanakkale Kocalar, Üçpınar, Hasanoba RES, Denizli RES, Artvin Çiçekli HES ve Van PSİ GES projeleri tamamlanarak enerji üretmeye başladı.

“ÜLKEMİZE YATIRIMADURMADAN DEVAM EDECEĞİZ”

2018-2019 yılları yatırım paketi sonucunu değerlendiren Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın,yatırıma devam” mesajı verdi. Hamdi Akın, şunları söyledi:

“2018 ile 2019 yılları arasında 5 milyar 283 milyon TL yatırım yapacağımızı açıklamıştık. Bugün geldiğimiz noktada tamamını Türkiye’de hayata geçirdiğimiz yatırımlarımızla sözümüzde durduğumuzu ve 6 milyar 791 milyon TL yatırım gerçekleştirdiğimizi gururla ifade ediyorum. Şartlar ne olursa olsun, Türkiye’nin geleceğine duyduğumuz güvenle ülkemizde yatırımlarımıza ara vermeden devam edeceğiz.”

SOCAR Olympics, ödül töreniyle sona erdi

SOCAR Türkiye’nin aktif yaşamı desteklemek ve olimpiyat ruhunu şirkete taşımak amacıyla düzenlediği SOCAR Olympics’in üçüncüsü gerçekleşti. 8 branşta yapılan müsabakalarda şampiyon olan katılımcılar, ödüllerini basketbolun efsane oyuncusu Harun Erdenay ve uzun yıllar basketbol koçluğu yapan Murat Didin’den aldı.

Türkiye’nin en büyük doğrudan dış yatırımcısı SOCAR Türkiye’nin, olimpiyat ateşini şirket içinde yakmak ve çalışanların sportif bir yaşam sürmelerini desteklemek üzere düzenlediği SOCAR Oympics’in üçüncüsü gerçekleşti. SOCAR Olympics’te birinci olan takımlar ve bireysel yarışmacılar ödüllerini, Türkiye Basketbol Federasyonu Eski Başkanı ve Türk basketbolunun efsane oyuncusu Harun Erdenay ile eski basketbol koçu ve basketbol yorumcusu Murat Didin’in elinden aldı.

OLİMPİYAT RUHUYLA MÜCADELE

Sporun SOCAR Türkiye şirket kültürünün önemli bir parçası olduğunu belirten SOCAR Türkiye Kurumsal İletişim Başkanı Murat LeCompte, “SOCAR Türkiye ve iştirakleri olarak, sporda da birlikte ve güçlü olmak için üç yıldır SOCAR Olympics’i düzenliyoruz. Çalışanlarımızın sağlıklı ve aktif bir yaşam sürmelerini, mesai saatleri dışında da birlikte takım olarak vakit geçirmelerini teşvik etmeyi amaçlıyoruz. Bu yıl da çalışanlarımızın kurumsal değerlerimizi oyunlarına yansıttığı karşılaşmalar izledik. Olimpiyat ruhundan ilham alan ve büyük bir motivasyonla yarışan katılımcılar, ortak bir hedef için uyum ve birlik içinde çalıştıkları, dostluk içinde mücadele ettikleri performanslar sergilediler” diye konuştu.

Bu yıl futbol, basketbol, voleybol, bovling, langırt, masa tenisi, tavla ve satranç olmak üzere sekiz branşta gerçekleşen turnuvalara, 235 çalışan katıldı. Şampiyonluk ödüllerinin yanı sıra, şirketin kurumsal değerleri olan ‘Güven, Kapsayıcılık, Yükümlülük, Verimlilik, Çeviklik, Tutku’yu oyunlarına yansıtan katılımcılara, ‘SOCAR Türkiye Değer Katanlar Özel Ödülü’ verildi.

Akkuyu NGS, 2019’un son anlaşmasını da imzaladı

Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom tarafından inşa edilen Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali Akkuyu NGS’nin türbin kondansatörlerine soğutma suyu temin sistemleri için ekipman tedariki konusunda Rosatom’un enerji mühendisliği bölümü Atomenergomash A.Ş., NPO TsNIITMASH A.Ş. ve Alman şirketi Taprogge GmbH arasındaki mevcut işbirliği anlaşması kapsamında sözleşme imzalandı.

İmzalanan anlaşmaya göre, Taprogge GmbH, nükleer santralin dört ünitesi için uygun ekipman setleri geliştirecek ve tedarik edecek. TsNIITMASH ise Rusya Federasyonu’ndaki üretimi yerelleştirme projesi kapsamında Alman şirketi tarafından üretilen bağlantılar ve bileşenlerin entegrasyonunu sağlayacak. Sözleşme kapsamında üretilen ekipman, Avrupa standartlarının şartlarını tam olarak karşılayacak.

Atomenergomash A.Ş., Akkuyu NGS’nin dört ünitesinin tamamı için reaktör ekipmanı ve makine odası tedarik ediyor. Şirketin birimleri, nükleer santrallerin tüm işletme süresi boyunca güvenli bir şekilde çalışmasını sağlayacak reaktörler, buhar jeneratörleri, pompalama ve ısı transferi ekipmanları ile diğer ekipmanları üretiyor. Ayrıca, şirketin birimleri şu anda Hindistan, Bangladeş, Çin, Rusya ve diğer ülkelerdeki nükleer santraller için de reaktör ekipmanları üretiyor.

Başbakan Tatar, TÜGEM’in onur konuğu oldu

Tüm Girişimci Emlak Müşavirleri Derneği (TÜGEM) olağan Genel Kurulu 26 Aralık 2019 tarihinde Kozyatağı Hilton otelinde toplandı. Aynı gün “Sektörün Öncüleri Buluşuyor” sloganı ile 4. Büyük buluşmasını da gerçekleştiren derneğin onur konuğu ise KKTC Başbakanı Ersin Tatar oldu.

TÜGEM kurucu başkanı Hakan Akdoğan yaptığı konuşmada “Bugün gayrimenkul sektörünün öncüleri ile tekrar bir aradayız. TÜGEM olarak her geçen yıl büyümeye ve faaliyetlerimizi artırmaya devam ediyoruz. Sektörümüzü ancak birlik ve beraberlik içinde olarak ileriye taşıyabiliriz. Mesleğine değer katan, gelişim ve eğitim odaklı tüm vizyoner girişimcileri bu çatıya davet ediyoruz. Yeni yılda da birçok yeni projemiz ile sektörümüzdeki ilkleri gerçekleştirmeye devam edeceğiz” dedi.

Tatar’dan Yatırım Çağrısı

Etkinliğe katılan KKTC Başbakanı Ersin Tatar ise “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mevcut doğal kaynakları ile çok değerli bir hale geldi. Bölgenin parlayan yıldızıyız. Mavisiyle, yeşiliyle, deniziyle, kumuyla, tarihiyle, kültürüyle ve geçmişi ile tam bir cazibe merkeziyiz. Dolayısıyla bu yeni ortamda, istikrarlı güvenli ve tabii ki Türkiye’nin ilgi alanında ve sizlerin yönlendirmesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yatırıma davet ediyoruz” dedi. Konuşmanın ardından TÜGEM Başkanı Hakan Akdoğan, Ersin Tatar‘a plaket takdim etti.

Sektör Temsilcileri Bir Arada

Davete TÜGEM üye ve teşkilatlarının yanı sıra, sektördeki oda başkanları, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, teknoloji firmaları ve ilan portalları yetkilileri, eğitimciler, gayrimenkul markalarının temsilcileri ve il teşkilatları katıldı. 400’e yakın katılımcının olduğu buluşmada, yeni seçilen yönetim, denetim ve danışman kurulu üyelerinin tanıtımı, 9 yeni il teşkilatının mazbata takdimi, 2019 faaliyetleri ve 2020 hedefleri paylaşıldı.

AKOL Grup İle İşbirliği Sözleşmesi İmzalandı

Kıbrıs Akol Grubun ana sponsorluğunda gerçekleşen etkinlikte ayrıca TÜGEM ile AKOL Grup arasında proje satışlarına yönelik işbirliği anlaşması imzalandı. AKOL Grup CEO’su Niyazi Sanal ise yaptığı konuşmada “Bu işbirliğini çok önemsiyoruz. TÜGEM üyesi emlak işletmelerine ve müşterilerine projelerimizdeki satış süreçlerinde özel ayrıcalıklar ve fırsatlar sunacağız” dedi. Ayrıca gecede Endeksa ve Tapu.com da sponsor olarak yer aldı.

Türkiye’nin otomobili sahneye çıktı

Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu (TOGG) Bilişim Vadisi’nde gerçekleştirdiği ‘Yeniliğe Yolculuk’ buluşmasında, kuruluşundan bugüne geçen 18 ayda aldığı mesafeyi ve Türkiye’de teknolojik dönüşüme nasıl öncülük edeceğini paylaştı. TOBB ile perakende, otomotiv, telekomünikasyon & tüketici elektroniği gibi farklı alanlarda deneyimleri olan Anadolu Grubu, BMC, Kök Grubu, Turkcell, Zorlu Grubu’nun sinerjisi & daha önce Türkiye’de benzeri olmayan bir iş birliği modeliyle kurulan TOGG, otomotivin mobilite ekosistemine dönüştüğünün habercisi ilk ön gösterim araçlarını ülkemiz ve dünya sahnesine çıkardı.

Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu (TOGG) 2022 yılında üretimine başlayacağı, geliştirme süreci devam eden C-SUV modelinin ön gösterim versiyonunu tanıttı. Gebze’deki Bilişim Vadisi’nde gerçekleşen Yeniliğe Yolculuk Buluşmasında C-SUV modeliyle birlikte bir de C- Sedan konsepti gösterildi.

Resmi kuruluşu 28 Haziran 2018’de gerçekleşen ve kuruluşundan 18 ay sonra tasarım ve mühendislik çalışmalarının geldiği noktayı gösteren ilk ön gösterim aracını ve Sedan konseptini gün ışığına çıkaran TOGG, Türk Otomotiv endüstrisinin kalbi olan Marmara Bölgesi’nde kurulacak fabrikasının temelini 2020 yılında atacak. 2030 yılına kadar ise fikri ve sınai mülkiyet hakları tamamen kendisine ait bir ortak e-platform üzerinde 5 farklı model üretecek.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Üyeleri, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve TOGG Yönetim Kurulu Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu hissedarları, İş dünyası temsilcileri ile TOGG çalışanları ve yakınlarının katıldığı 2 bin kişilik bir davetli topluğuyla gerçekleşen buluşmanın sonunda sahneye çıkan Türkiye’nin ilk otomobilleri büyük bir coşku ve beğeniyle karşılandı.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından 2023 hedefleri içinde stratejik öneme sahip projelerden biri olarak değerlendirilen Türkiye’nin Otomobili, hedeflenen teknolojik dönüşümün de öncülerinden olacak.

Projenin hemen başında 2 ayrı özgün patenti kayda geçirerek iddiasının altını çizen TOGG, birçok ‘ilk’ ve ‘en’leri ile de Türkiye’de mobilite ekosisteminin akıllı cihazlar etrafında gelişimi harekete geçirecek. Üretime başlayacağı 2022 yıllı itibariyle de Avrupa’nın klasik olmayan doğuştan elektrikli ilk SUV üreticisi olarak endüstride yerini alacak.

Dizel araçların sonu geliyor

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da hem çevreye, hem de insanlara zarar verdiği onaylanan dizel motorlu araçların laboratuvar testlerine göre yaklaşık 10 kat daha fazla zararlı gaz salınımı yaptığının ortaya çıkması, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada dizel araçların yasaklanması sürecini başlattı. İlk adımı Almanya ve İtalya atarken, Fransa, Hollanda ve Norveç’te de 2020 yılından itibaren dizel araçla girilemeyen ‘greenzone’lar (yeşil alan)  yaratılacak. En sert tedbirlerin uygulandığı İtalya’nın Milano şehrindeyse 25 Mart 2019 tarihinden bugüne katı bir ‘greenzone’ uygulaması işletiliyor. Dünyanın en büyük alternatif yakıt sistemleri üreticisi BRC’nin Türkiye CEO’su Kadir Örücü, “2030 yılına kadar dizel araçlar kademeli olarak üretimden kalkacak. Özellikle nüfus yoğunluğu yüksek ve tarihi dokusu olan şehirlerde bu tarih çok daha erkene çekilebilir. Avrupa’da başlatılan ‘greenzone’ uygulamalarını büyük şehirlerimizde görebilmemiz mümkün” şeklinde konuştu.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından hem çevreye hem de insanlara zarar verdiği onaylanan dizel motorlu araçların laboratuvar testlerine göre yaklaşık 10 kat daha fazla zararlı gaz salınımı yaptığının ortaya çıkması başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada dizel araçların yasaklanması sürecini başlattı. 

Almanya ve İtalya’daki şehirlerde dizel araçların giremediği ‘greenzone’ (yeşil bölge) uygulamaları başlatılırken, 2020’de Fransa, Hollanda ve Norveç’te de yeni yeşil bölgelerin oluşturulacağı açıklandı. 

Dev ekonomik güce sahip Çin, Dev ekonomik güce sahip Çin, Almanya, İngiltere, Fransa, Hindistan, Norveç, Avustralya, Japonya gibi ülkelerde ise dizel araçların kademeli olarak yasaklanacağı belirtiliyor. 

‘2030’A KADAR DİZEL ARAÇLAR ÜRETİM KALDIRILACAK’

Dünyanın en büyük alternatif yakıt sistemleri üreticisi BRC’nin Türkiye CEO’su Kadir Örücü, dizel araçlara olan talebin bir tek Türkiye’de arttığına dikkat çekerek, “2030 yılına kadar dizel araçlar kademeli olarak üretimden kalkacak. Özellikle nüfus yoğunluğu yüksek ve tarihi dokusu olan şehirlerde bu tarih çok daha erkene çekilebilir. Avrupa’da başlatılan ‘greenzone’ uygulamalarını büyük şehirlerimizde görebilmemiz mümkün. Dizel araçlar yolun sonuna geldi. Ülkeler birbiri ardına dizel otomobillerin satışını yasaklayan kanunları onaylıyorlar. Costa Rica’da yürürlükte olan kanuna göre 2021 yılından itibaren eski – yeni ayırt etmeksizin tüm dizel araçların satışı yasağı uygulanmaya başlanacak. Bu yönde dizel araç satışını yasaklayan kanunlar çıkaran diğer ülkelerden Danimarka, İrlanda, İsrail, Hollanda, İsveç ve Hindistan’da ise bu yasaklar 2030 yılından itibaren uygulanacak. İskoçya’da 2032, İngiltere, Çin ve Fransa’da ise 2040 yılından itibaren dizel araç satış yasağı uygulanmaya geçilecek” ifadelerini kullandı. 

DİZELE KARŞI EN SERT TEDBİRLER MİLANO’DA UYGULANIYOR

İtalya’nın Milano kentinde uygulanmaya başlanan ‘greenzone’ uygulaması en katı dizel karşıtı yasakları içeriyor. Kent Meclisi’nde alınan karara göre, tüm dizel araçlar yasaklandı. Şehre yalnızca, Euro 5 ve 6 benzin kullanan araçlar, LPG, Metan, Çift yakıt, hibrid ve elektrikli araçlar, 2 zamanlı Euro 5 ve 4 zamanlı Euro 4-5 motosikletler, LPG’li motosikletler giriş yapabiliyor. 

LPG GERÇEKLERİ:

• Çoğu hidrokarbon yakıtlara göre LPG’nin karbon-hidrojen oranı düşüktür. Dolayısıyla ürettiği birim enerji başına çok daha az karbondioksit (CO2) açığa çıkar.

• LPG değişik oranlarda bütan ve propan gazlarının karışımıdır. Karışım oranına göre farklılık gösterse de tüm diğer hidrokarbon yakıtlara (doğal gaz, benzin, dizel vs.) göre kilogram başına daha fazla enerji üretir. Kalorifik değeri yüksektir.

• Birleşmiş Milletler Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre, karbondioksitin (CO2) küresel ısınma potansiyeli (GWP) faktörü, yani sera gazı etkisi 1 iken, doğalgazın ki (metan) 25, LPG’ninki 0’dır.

• Hava kirliliği ve insan sağlığı açısından en önemli kirleticiler katı parçacıklar (PM) ve azot oksitlerdir (NOx). Avrupa Birliği ülkelerinde PM’den kaynaklanan sağlık harcamalarının ton başına 75.000 Euro, NOx’den kaynaklananın ise 12.000 Euro olduğu hesaplanmaktadır.

• Katı parçacıklar, oluşan hava kirliliğinin Avrupa Birliği ülkelerinde her insanın hayatını ortalama 8 ila 6 ay azalttığı tahmin edilmektedir. Ayrıca açık ateşlerin neden olduğu solunum yolları sorunlarının dünyada yılda 1,5 milyon insanın hayatına mâl olduğu tespit edilmektedir.

• LPG’nin katı parçacıklar (PM) salınımı odun ve kömürden 25-35 defa, dizelden 10 defa, benzinden yüzde 30 daha azdır.

• Otomotiv yakıtları arasında azot oksitler (NOx) salınımı en düşük yakıt LPG otogazdır. LPG’li bir araç kilometre başına doğal gazlı bir araca göre yüzde 50, benzinli bir araca göre yüzde 75, dizel araca göre yüzde 200 daha az NOx üretmektedir.

• Avrupa Birliği’nde 1000 kilometre başına salınan zararlı maddelerden kaynaklanan sağlık harcamaları dikkate alındığında LPG otogaz, benzinden yüzde 70, dizelden yüzde 700 daha az sağlık harcaması sağlar.

• Avrupa Birliği ülkelerinde 2020 yılı için konulmuş hedefe göre, otomotiv yakıtları içinde LPG otogazın günümüzde yüzde 2 olan payının yüzde 10’a çıkarılması öngörülmektedir. Günümüzde ülkemizde LPG otogaz otomotiv yakıtları arasında %12’lik bir paya erişmiştir. Bu açıdan Türkiye, Avrupa Birliği’nin 2020 hedefini şimdiden yakalamış ve geçmiştir.

• Ülkemizde yaklaşık 5 milyon araç LPG otogaz kullanmaktadır. Bu suretle her yıl yaklaşık 2 milyon ton daha az CO2 salınımı gerçekleşmektedir.

2020 yılında enerjimiz yüksek olacak

2019 yılında yaşanan değişken ekonomik çizelgeler nedeniyle enerji sektörü küresel düzeyde değişikliklere sahne oldu.

Belirsizliklerin gölgesinde akılcı uygulamalarla enerji sektörü kriz söylemlerini fırsatlara çevirmeyi başarmıştır. Tüm olumsuz tablolara ve yaratılan kaos ortamlarına rağmen enerji sektöründeki yatırımlar rafa kaldırılmamış aksine sektöre teşvikler ile can suyu takviye edilmiştir.

Türkiye son yıllarda yenilebilir enerji kaynaklarının artışında Avrupa ülkeleri ile yarış eden bir konuma ulaşmıştır.

Sektördeki devlet işletmelerinin yatırımlarda özel sektör ile yarışması ve şirketlerin dünya firmaları ile ortaklıklara imza atması Türkiye’nin Avrasya’daki enerji dönüşümüne liderlik edeceğinin bir referansıdır.

Dünya, sebepsiz iç savaşlar, gerekli olmayan bölgesel çatışmalar ve güç gösterileri ile boğuşurken, enerji gücünü tekelleştirmeye çalışan ülkeler aldıkları kararlarla insanlığın geleceğini kendi menfaatleri çerçevesinde şekillendirmeye devam ediyorlar.

Yaşananları iyi analiz ettiğimizde ekonomik ve siyasi karmaşaların altında hep aynı aktörler ve maşalarının çıktığını fark ediyoruz. Bugünlerde ezber bozan anlaşmalar peş peşe tekrarlanıyor.

Özellikle ABD’nin Ortadoğu politikasının altında kendi kendine yetmekten öte giderek, enerjiyi kontrol etme isteği yatmaktadır.

Ortadoğu’da enerji oyuncularının değişmesine de ABD’nin son yıllardaki enerji politikaları sebebiyet vermiştir.

Enerji arz güvenliğini sağlamak, enerjiyi yerlileştirmek ve enerji piyasası oluşturmanın milli bir görev olduğu bilinciyle sonuna kadar enerji bakanlığımızın yanında yer almalıyız.‘Milli Enerji ve Maden Politikası’ geleceğimiz için çok büyük önem arz etmektedir.

Türkiye’nin enerji sektöründe uygulamaya koyduğu başarılı projelerin bazı çevreleri çok rahatsız ettiği de gözlemleniyor.

Bu nedenle 2019 yılında tüm yayınlarımızda ülkemizin enerji politikalarına sonuna kadar destek vermeye çalıştık, 2020 yılında da devam edeceğiz.

Rabbim enerjimizi daim eylesin ve bizleri başkalarının enerjilerine muhtaç etmesin.

Geleneksel EGD gecesi ekonomi basınını buluşturdu

0

Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) geleneksel “Yılbaşı Buluşması”, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Dış Ticaret Kompleksi’nde gerçekleştirildi.

TİM’in ev sahipliğinde, Başarsoft’un ana sponsorluğunda gerçekleşen etkinlikte KKTC Başbakanı Ersin Tatar, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, TİM Başkanı İsmail Gülle başta olmak üzere EGD üyeleri, siyaset ve iş dünyasından isimler bir araya geldi.

KKTC Başbakanı Ersin Tatar, Türkiye’nin Kıbrıs için yaptığı fedakarlıklara teşekkür ederek başladığı konuşmasında, aradaki gönül birliğinin öneminden söz etti.

Türkiye’nin büyüklüğü ve Türk milletinin gücüne dikkati çeken Tatar, şunları kaydetti:

“Doğu Akdeniz’de şu an yaşananlarla, o büyük zenginliklerin paylaşımında KKTC’nin ne kadar önemli bir devlet olarak yoluna devam ediyor olduğunu görüyoruz ve mutlu da oluyoruz. Yapılan çalışmalarda Türkiye’nin desteğiyle KKTC’de gelişen önemli sektörler ve gelişen bir KKTC ekonomisi var. Türkiye’nin yoluna güçlü şekilde devam etmesi, yapısı ve potansiyeliyle, bu bölgede yaşayanlara ve KKTC’deki Kıbrıs Türk halkına büyük bir gelecek vaat ediyor.

Bununla birlikte Türkiye’nin yoluna güçlü devam etmesi, ilişkilerimizin en iyi şekilde geliştirilmesi, karşılıklı menfaatlerin oluşması, KKTC ekonomisinin güçlenmesi ile o coğrafyada, istikrarlı bir düzenin kurulmasında faydalı olacak. Sizlere olan güvenimizle, size duyduğumuz itimatla bu bölgede daha güzel günlerin bizim olacağını biliyoruz.”

TİM Başkanı İsmail Gülle, ekonomi basının ihracatçılar için önemine işaret ederek, ihracatçılar ile ekonomi basının ülke için birlikte güzel şeyler yaptığını ve yapmaya da devam edeceğini söyledi.

Gülle, ekonomi basını ve ihracatçıların aynı ailenin üyeleri olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

“Yeni gelişmeleri hep birlikte takip ettik, ihracatın sesini tüm Türkiye’ye hep birlikte duyurduk. Ülkemizin dört köşesinde, ekonomi basınımızla, ihracat seferberliği yürüttük, ihracat adına dolu dolu bir buçuk seneyi geride bıraktık. 2019 gibi, pek çok yönüyle küresel ve bölgesel risklerin tırmandığı bir yılda Türkiye olarak tüm zorluklara rağmen başarılı bir dengelenme sürecini geride bıraktık.

Bu süreçte de mal ve hizmet ihracatımız, gerek büyüme ve istihdama, gerekse de cari açığın kapanmasına net katkısıyla, çok kritik bir rol oynadı. Küresel ticaret durağanlık yaşarken, mal ihracatında 180 milyar dolar çıtasını yakaladık. Hizmet İhracatında ise 55 milyar dolar gibi yeni bir rekora yürüyoruz.

Gülle, ihracatta yaşanan gelişmeler hakkında katılımcılara bilgi vererek, ekonomi basınından kendilerine ve ülke ekonomisine desteklerini devam ettirmesi çağrısında bulundu.

Başarsoft Üst Yöneticisi (CEO) Alim Küçükpehlivan, Türkiye’de yaşanan teknolojik gelişmelere ve teknoloji alanında yapılan ihracata dikkati çekerek, “Alacak çok yolumuz var. Tüm iş adamlarına sesleniyorum, bir kere alıp bir kere satacağınız şeylere değil, bir kere alıp yüz kere satacağınız şeylere, yazılıma yatırım yapın.” dedi.

EGD Başkanı Celal Toprak, geleneksel hale gelen buluşmanın sektör için önemini vurgulayarak, katılımlarından dolayı herkese teşekkür etti.

Konuşmaların ardından plaket takdim töreni düzenlendi. EGD’ye desteklerinden dolayı Başarsoft CEO’su Alim Küçükpehlivan, Vestel Kurumsal İletişim Müdürü Gençer Kabaroğlu, Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı ve Türk Plastik Sanayicileri, Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu’na teşekkür plaketi verildi.

Ekonomi basınının amiral gemisi Dünya Gazetesi’ni hayata döndüren tüm ekip adına Hakan Güldağ da teşekkür plaketine layık görüldü. Teşekkür plaketini Güldağ adına Dünya Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Handan Sema Ceylan aldı.

Ekonomi basının duayen ismi Şeref Özgencil’e de plaket takdimi yapıldı.

Gecede vefa-şükran plaketleri de verildi. Merhum iş adamı Murat Dedeman adına Dedemen Holding yönetim Kurulu Başkanı Rıfat Şükrü Dedeman, Tekfen Holding Kurucu ve Onursal Başkanı Ali Nihat Gökyiğit adına ANG Vakfı Başkan Vekili Turgut Gökyiğit, Atasay Kuyumculuk Kurucu ve Onursal Başkanı Atasay Kamer, Güriş Kurucu ve Onursal Başkanı İdris Yamantürk adına oğlu Tevfik Yamantürk plaketini aldı.

İş insanı Şaban Taçyıldız adına damadı Cüneyt Harmanşa’ya, Metal Mobilya Kurucusu Mustafa Plevne’ye, merhum Asım Kocabıyık adına Borusan Holding İnsan Kaynakları ve Kurumsal iletişim Grup Başkanı Nursel Ölmez Ateş’e de şükran-vefa plaketi takdim edildi.

EGD yılbaşı buluşmasında ekonomi basınında 20 yılını dolduranlara da plaket takdim edildi.

Meslekte 20 yılını dolduran isimler şu şekilde:

“Serhat Aligil, Doğan Erdoğan, Şükrullah Dolu, Halil Okşit, Mete Tansu, Emre Şahin, Mehmet Ali Akada, Canan Soysal, Hatice Nazlı Aydoğan, Levent Gökmen Demirciler, Mehmet Ali Kantarcı, Metin Tanrıver, Gülten Uğurlu, Talip Bayram, Ayfer Arslan, Fahriye Şenyurt, Gülnur Yeşilbaş Kayaoğlu, Bahri Kayaoğlu, Soyhan Alpaslan, Zeliha Aslan, Çiğdem Subaşı Yücesoy, Yaşar Kızılbağ, Mustafa Mesut Ergan, Mine Şenkul Ergüven, Sinan Yurtkulu, Seda Akbay, Ünal Kurtul ve Halil Günüç.”