Elektrik dağıtım hizmetinin kaliteli, sürekli ve çevreye uyumlu bir şekilde sunulması için çalışmalarını sürdüren Osmangazi EDAŞ,cinsiyet eşitsizliğini kaldırmak amacıyla ‘Enerjimiz eşit’ diyerek çalışmalarını sürdürüyor. Bu kapsamda Osmangazi EDAŞ, kadınların ekonomik yaşamın içinde artarak yer alabilmelerini sağlamak amacıyla çalışmalar gerçekleştiren, en önemli küresel özel sektör girişimlerinden Kadının Güçlenmesi Prensipleri’nin (Women’s Empowerment Principles-WEPs) imzacıları arasında yeraldı.
Afyonkarahisar, Bilecik, Eskişehir, Kütahya ve Uşak illerinin elektrik dağıtım hizmetini sağlayan Osmangazi Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (OEDAŞ), sürdürülebilirlik odaklı değişim ve dönüşüm hareketinin en önemli halkalarından biri olan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” program kapsamında çalışmalarına devam ediyor. Bu kapsamda Osmangazi EDAŞ, UN Women ve UN Global Compact ortak inisiyatifi olan, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve kadınların işyerinde ve toplumda güçlendirilmesinin nasıl teşvik edileceği konusunda rehberlik sunan bir dizi prensipten oluşan WEPs’e imzaattı.
Osmangazi EDAŞ, enerji sektöründe çalışan kadınları güçlendirecek politikaları oluşturmak ve iş uygulamaları geliştirmek üzere WEPs’i kılavuz alarak ilerleyecek. Osmangazi EDAŞ’ın imzaladığı 7 prensip ise şöyle;
• Toplumsal cinsiyet eşitliği için üst düzey kurumsal liderlik sağlanması
• Tüm kadın ve erkeklere iş yaşamında adil davranılması, insan haklarına ve ayrım yapmama ilkesine saygı gösterilmesi; bu ilkelerin desteklenmesi
• Tüm kadın ve erkek çalışanların sağlık, güvenlik ve refahının sağlanması
• Kadınların eğitim, kurs ve profesyonel gelişim olanaklarının desteklenmesi
• Kadınların güçlenmesi için girişimci gelişimi, tedarik zinciri ve pazarlama yöntemlerinin uygulanması
• Toplumsal girişimler ve savunuculuk çalışmalarıyla eşitliğin teşvik edilmesi
• Toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin elde edilen başarıların değerlendirilmesi ve halka açık raporlanması
ASAŞ, Avrupa Birliği’nin Horizon 2020 araştırma ve yenilik programı çerçevesinde fonlananMARBEL Projesi’ne dahil oldu. Akülü elektrikli ve plug-in(şarjlı) hibrit araçlar için çok önemli olan pil teknolojileri ve pil yönetim sistemlerini geliştirmeye odaklanan MARBEL Projesi’nde ASAŞ, yüksek mukavemete sahip batarya taşıyıcı profiller geliştirecek. Projenin Kasım 2020’de başlaması hedefleniyor. Türkiye’nin lider sanayi kuruluşlarından ASAŞ, Avrupa Birliği’nin Horizon 2020 araştırma ve yenilik programı çerçevesinde fonlanan yeni bir projeye daha dahil oldu. Toplam bütçesi 9,4 milyon euro olan MARBEL Projesi, geleceğin otomobilleri olarak kabul edilen akülü elektrikli araçlar ve plug-in(şarjlı) hibrit araçlar için ultra yüksek performanslı pillerin kitlesel pazar alımını hızlandırmak amacıyla multidisipliner bir yaklaşımla çözümler üretilmesi amaçlanıyor. Elektrikli araçlar geliştirilirken kullanılan pil teknolojileri ve pillerle birlikte kullanılan pil yönetim sistemleri de bu anlamda çok büyük önem taşıyor. Avrupa Birliği’nin Horizon 2020 araştırma ve yenilik programı çerçevesinde fonlanan ve Türkiye’nin lider sanayi kuruluşlarından ASAŞ’ın da dahil olduğu MARBEL Projesi’nde de, geleceğin otomobilleri olarak kabul edilen akülü elektrikli araçlar ve plug-in (şarjlı) hibrit araçlar için ultra yüksek performanslı pillerin kitlesel pazar alımını hızlandırmak amacıyla multidisipliner bir yaklaşımla çözümler üretilmesi amaçlanıyor.
OPET Petrolcülük A.Ş, Türkiye’nin yeni dijital cüzdanı PeP ön ödemeli sanal kart ile işbirliği yaptı. Bu işbirliği ile geliştirilen Opet PeP Visa Sanal Kart, dijital ortamda ve yurtdışında güvenli bir alışveriş deneyimi sunarken aynı zamanda üç farklı kampanya ile birbirinden farklı platformlarda kazanç sağlıyor. OPET PeP Visa Sanal Kart sahiplerine e-ticaret sitelerinde tek seferde 300 TL ve üzeri harcamalarına 30 TL değerinde OPET yakıt puan, toplamda 250 TL ve üzeri dijital platform üyeliklerinde 30 TL, 750 TL ve üzeri tüm yurt dışı internet harcamasına ise 50 TL hediye ediliyor.
OPET-PePVisa Sanal Kart işbirliği ile lansmana özel olarak 31 Ekim 2020 tarihine kadar üç farklı kampanya ile fayda sunuluyor.
• OPET PeP Sanal Kart ile e-ticaret sektöründe tek seferde yapılacak 300 TL ve üzeri alışverişe, OPET’te akaryakıt alışverişlerinde harcanabilir 30 TL değerinde yakıt puan hediye ediliyor. Faydalanılan ayı takip eden bir sonraki ay yüklenecek olan yakıt puanlar, 15 Aralık 2020 tarihine kadar kampanyaya dahil OPET istasyonlarında cepten tanıma üzerinden sadece benzin veya motorin alışverişlerinde kullanılabilecek.
• OPET – PeP Sanal Kart ile toplamda 250 TL tutarındaki dijital platform harcamalarında ise 30 TL hediye ediliyor. Bu kampanya ise Apple Music, Netflix, Microsoft Store, Spotify, Youtube Premium, Deezer, GoDaddy, LinkedIn, BluTV, Bein Connect, Digiturk Play, XBOX ve S Sport Plus üyeliklerdeki toplam harcamalarda geçerli.
• Yurtdışı bağlantılı 750 TL ve üzeri internet harcaması yapılması durumunda ise bir sonraki internet harcamasında 50 TL hediye ediliyor.
Visa logolu olan OPET – PeP Sanal Kart, her işlemde değişen kart numarası ile güvenli alışveriş yapılmasını sağlıyor. Yurt dışı online alışverişlerinde avantajlı döviz kurları sunarken, Türkiye, İngiltere ve Avrupa’ya 7 gün 24 saat anında para gönderme ve alma kolaylığı sunuyor. Konaklama, sağlık, seyahat ve trafik sigortası avantajları da içeriyor.
Temiz Hava Hakkı Platformu, ‘Kara Rapor 2020: Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri’ çalışmasını yayınladı. Rapor, Türkiye’nin dört yıllık hava kirliliği ve bu kirlilikten kaynaklanan önlenebilir can kayıpları verilerine odaklanıyor.
• 2019 yılında 30 ilde yaşayan yaklaşık 18 milyon kişinin yıl boyunca soluduğu havanın kalitesine (PM10) dair yeterli veri yok ve her 5 ilden 1’inde hava kirliliğinin sağlık etkileri yetersiz veri (PM2.5) nedeniyle hesaplanamadı.
• 2019 yılında, Türkiye’de hava kirliliği, yeterli veri olan 51 ilin %98’inde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün sınır değerlerinin üzerinde gerçekleşti.
• Son dört yıl boyunca düzenli olarak yüksek derecede kirli hava soluyan Iğdır, Düzce, Manisa, Bursa, Kahramanmaraş, ve Afyon’da hava kirliliği sorununun çözülemeyen kronik bir sorun haline geldiği gözlemleniyor.
• Türkiye’de hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü kılavuz değerine indirilseydi; 2019 yılında tüm ölümlerin %7,9’u (31.476 ölüm) ve 2018 yılındaki tüm ölümlerin %12,13’ü (45.398 ölüm) önlenebilirdi.
• 2017 yılından beri her yıl hava kirliliği trafik kazalarının 6 katından fazla ölüme sebep oluyor. İstanbul, 2017 yılından beri hava kirliliğine bağlı ölüm sayısının en yüksek olduğu il.
‘Kara Rapor 2020: Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri’ raporuna göre, 2019 yılında hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü kılavuz değerine indirilseydi tüm ölümlerin %7,9’u (31.476 ölüm) ve 2018 yılındaki tüm ölümlerin %12,13’ü (45.398 ölüm) önlenebilirdi. Temiz Hava Hakkı Platformu üyelerinden Yuva Derneği temsilcisi Dr. Pınar Özfırat “COVID-19 virüsü pandemisi sürecinde, uzun süre kirli hava soluyan kişilerde oluşan kronik hastalıkların enfeksiyonlara zemin hazırlayarak ne kadar büyük bir sağlık tehditi oluşturduğunu bir kez daha yakından gördük. Bazı illerimizde, 2016’dan beri hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü’nün yıllık sınır değerlerinin 4-6 katına kadar çıkıyor. 2020 yılının ilk altı ayında kapanan kömürlü termik santraller ve karantina nedeniyle azalan trafik sebebiyle bazı illerde hava kalitesi iyileşmiş olsa da, yeterli yapısal önlemler alınmadığı için kirlilik Haziran itibarıyla tekrar artmaya başlamıştır” dedi.
En fazla ölüm İstanbul’da
2017 yılından beri hava kirliliğine bağlı ölüm sayısının en fazla olduğu il İstanbul’dur. 2019 yılında hava kirliliği nedeniyle en fazla ölümün yaşandığı ilk üç il sırasıyla İstanbul (3.761), İzmir (2.075) ve Manisa (1.680) oldu. İstanbul’da 2019 yılında yıllık ortalama partikül madde (PM10) seviyesi iyileşmiş olsa da; yıl boyunca Sultangazi, Mecidiyeköy, Alibeyköy ve Kağıthane istasyonlarında neredeyse 200’den fazla gün günlük limitin üzerinde kirli hava ölçüldü.
İl nüfusuna oranla en çok hava kirliliğine bağlı ölümün yaşandığı il ise Iğdır olarak öne çıkıyor. 2019 yılının en kirli havasına sahip Iğdır ilinde, son üç yıldır sürekli yüksek olan hava kirliliğine bağlı ölüm yüzdesi, ilde yaşanan toplam ölümlerin %33,5’ini oluşturarak rekor seviyeye çıktı. Raporda, illerdeki kömürlü termik santraller başta olmak üzere sanayi tesisleri ve evsel ısınma amaçlı kömür kullanımının, özellikle coğrafi koşullar dikkate alındığına kirliliğin ana sebebi olduğu vurgulandı.
Yeterli veri yok
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan ölçümlerdeki veriler yetersiz olduğu için, 2019 yılında 30 ilde yaşayan yaklaşık 18 milyon kişi (nüfusun %21’i) yıl boyunca soluduğu havanın kalitesi (PM10) konusunda yeterli veriye ulaşamadı. Toplam 2 milyon 196 bin kişinin yaşadığı Eskişehir, Muş, Uşak ve Şırnak illerinde hava kirliliği seviyesi üç yıldır bilinmiyor. Ayrıca, kanserojen olan ince partikül madde (PM2.5) ölçümü yılın %90 ve üzeri günde yapılmadığı için 60 ilde de yeterli veri bulunmuyor.
Hava kirliliği kronik bir sorun
Son dört yıl boyunca ölçüm ortalamalarına bakıldığında düzenli olarak yüksek derecede kirli hava soluyan Iğdır, Düzce, Manisa, Bursa, Kahramanmaraş, ve Afyon’da hava kirliliği sorununun çözülmeyen kronik bir sorun haline geldiği anlaşılıyor. Ayrıca, Amasya, Bursa, Iğdır, Manisa’da yaşayanlar da son dört yıldır düzenli olarak yılın en az yüzde 68’inde (200 gün) mevzuatta belirtilen günlük sınır değerin üzerinde kirli hava soludu.
Platform’un Greenpeace Akdeniz temsilcisi İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül, “Son dört yıldır hava kirliliği riskli derecede yüksek olan Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde, iyileştirme yapıldığı söylenerek tekrar çalışmasına izin verilen Afşin-Elbistan A Kömürlü Termik Santrali ’nden her gün siyah dumanların yükseldiğini gösteren görüntüler geliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan, çevre mevzuatına uyabilmesi için gereken yatırımları yapmamış olan bu santrallerin çalışmasına izin vermemesini istiyoruz. Bölgede çalışan iki kömürlü termik santralin çok yakınına altı yeni santralin daha inşa edilmesi planlanıyor ve sağlık etkileri hesaplanmıyor. Planlanan santrallerin yapılması, şehirdeki hava kalitesini daha da düşürecek, mevcut santrallerin neden olduğu hava kirliliğinden kaynaklanan sağlık sorunlarını daha da artıracak” diye konuştu.
Türkiye’nin en temiz illeri
Türkiye’de yalnızca Ardahan, Tunceli, Rize, Artvin, Bitlis’te hava kirliliği üç yıl üst üste en düşük seviyede ölçüldü. Yine de, bu illerdeki hava kalitesi seviyelerinin bazıları Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği kılavuz değerlerin üzerindedir.
‘Hayat için enerji’ sloganını taşıyan reklam filminde elektrik enerjisinin yaşamımızdaki önemine dikkat çekilirken; 40 yıllık tarihçesi ile sektörünün önde gelenleri arasında ilk sıralarda yer alan Aydem Enerji kamuoyu ile ilk kez tanıştırılıyor.
Aydem Enerji ‘Hayat için Enerji’ reklam filmi ile elektrik enerjisinin yaşamımızdaki vazgeçilemez yerine dikkat çekiyor. Filmde, modern hayatın tamamen elektrik enerjisi üzerine kurulu olduğu vurgulanırken; her alanda bu enerjiye duyulan ihtiyaca değiniliyor.
Her bireyin günlük yaşamında böylesine eşsiz bir yer tutan elektriğin, varlığına duyulan alışkanlıkla aslında farkına varılmayan gizli bir kahraman olduğunun aktarıldığı reklam filminde, Aydem Enerji’nin bu alandaki faaliyetleri ilebireye ve topluma kattığı değer, duygulara dokunan bir bakış açısıyla sunuluyor.
“Hayatımızın gizli kahramanı…”
Aydem Enerji Kurumsal İletişim Grup Müdürü Sibel Helva reklam filmine ilişkin görüşlerini şöyle dile getirdi: “Elektrik enerjisinin yaşamsal öneme sahip olduğu bir gerçek. Aydem Enerji olarak elektrik üretimi, dağıtımı ve perakende alanlarında 40 yıldır çalışmalarımızı başarıyla sürdürüyoruz. Milyonlarca insanın hayatına dokunurken; bizden hizmet alan herkesin evlerinde sağlıklı, güvenli ve kesintisiz bir şekilde enerjiye ulaşmasını mümkün kılmak, fabrikaların ve iş yerlerinin üretimleri ile ekonomiye katkı sunmalarını sağlamak adına canla başla çalışmaya devam ediyoruz. Hayata geçirdiğimiz pek çok ilkle geleceğe iz bırakıyor, enerji sektöründeki ezberleri yıkıyoruz. Bu reklam filmimizle de yine ezber bozan bir yaklaşımla, görüp dokunamadığımız, adeta gizli kahramanımız olan elektrik enerjisinin yaşamın her alanındaki öneminin altını çizmek istedik. İşlerimizi kolaylaştıran, neredeyse her anımızda yararlandığımız elektriğin yeri doldurulamaz konumu ve değeri hakkında farkındalık oluşturmak hedefiyle,hayata dokunan ve enerji dolu bir yaklaşım ile ördüğümüz yeni reklam kampanyamızı kamuoyunun beğenisine sunduk. Bu filmle aynı zamanda, sektördeki köklü geçmişimizden edindiğimiz tecrübe ve birikimimiz üzerine inşa ettiğimiz,gelecek vizyonumuzu ifade eden yenilenmiş kurumsal kimliğimizi de kamuoyu ile ilk kez tanıştırma fırsatı yakaladık.” Reklam kampanyasının fikri Innocean Worldwide Türkiye tarafından üretilirken;filmin yönetmenliğini daha önce birçok ulusal ve uluslararası markanın başarılı reklam çalışmalarına imza atmış bir isim olan Uygar Kutlu üstlendi. Prodüksiyonu Autonomy, müziği ise Cenk Çelebioğlu tarafından yapılan filmin çekimleri 5 günde tamamlandı. Çekimler, İstanbul, Denizli, Aydın ve Adana’da gerçekleşti.
55 yıllık tecrübesi ile iklimlendirme sektörünün öncü firmalarından Form Şirketler Grubu bünyesindeki Form Endüstri Ürünleri, Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi yeni İl Hizmet Binası’nın tüm iklimlendirme ihtiyaçlarını enerji verimli ve son teknoloji ürünlerle karşılıyor. Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi yeni Hizmet Binasının iklimlendirme, taze hava ve havalandırma ihtiyacı için, Form Endüstri Ürünleri’nin ürün gamında bulunan Clivet Soğutma Grubu, Form Klima Santrali, Form Fancoil ve Form-Cvsair Fan cihazlarıyla çözüm sağlandı. Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi Yeni Hizmet Binası’nın iklimlendirme ve havalandırma sistemleri için 3 adet Clivetmarka hava soğutmalı vidalı soğutma grubu, 21 adet Form Klima Santrali, 1152 adet Form Fancoil ve 96 adet Form-Cvsair Havalandırma Fanı kullanıldı.
Doğal kaynaklar hızla yok olmaya devam ediyor. Yapılan araştırmalar küresel enerjinin büyük kısmının fosil yakıtlardan elde edildiğini gösterirken yenilenebilir enerji kaynakları olan güneş ve rüzgar gibi doğal kaynakların kullanımına olan ilgi de artmayı sürdürüyor. Ülkemizde enerji üretimi ağırlıklı olarak çevre kirliliğine neden olan kaynaklardan yapılıyor. Buna rağmen elektrik kurulu gücünün hatırı sayılır bir bölümü yerli ve çevre dostu yenilenebilir kaynaklardan oluşmaya devam ediyor. Son dönemde adından sıkça söz ettiren yenilenebilir enerji kaynakları, ‘Yeşil tarife’ adıyla hayatımıza girmeye hazır. Yapılan son düzenlemeye göre yetkilendirilen firmalar yeşil enerji tarifeleri oluşturarak sadece karbon salınımı düşük yeşil ve yerli enerji kaynakları ile üretilen enerjiyi tüketiciye sunabiliyor. ‘Yeşil tarifenin’ görece daha pahalı olmasına rağmen enerji kaynaklarını yerlileştirmede de önemli bir hamle olduğunu söyleyen elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme internet sitesi encazip.com’un kurucusu Çağada Kırım, yeşil enerji tarifeleri hakkında merak edilenlere ışık tuttu.
Fosil kaynaklardan elde edilen enerji kaynakları varlıklarını güçlü bir biçimde sürdürse de hem uzun vadede rezervlerinin tükenme ihtimallerinin olması hem de bu tipteki enerji kaynaklarına olan genel yaklaşımların olumsuzluğu nedeniyle enerji üretiminde; güneş, su ve rüzgar gibi doğal kaynaklara olan ilgi her geçen gün artıyor. Çevreye duyarlı şekilde üretilen enerji türünü ifade eden “yeşil enerji”, üretim şekline göre farklı maliyetler oluşturmakta. “Yeşil enerji”çevresel duyarlılığının yanında enerji kaynaklarının yerlileştirilmesi açısından da önem taşıyor.
Açıkhava ve Endüstriyel Reklamcılar Derneği (ARED), bu yıl 6. kez ARED Ödülleri’ni düzenlemeye hazırlanıyor. ‘Gelecek Vadeden Tasarımcı Ödülü’ kategorisinin teması yeni normal döneme göre belirlendi. Öğrenciler yarışmaya, sosyal mesafe temalı şehir mobilyaları, hijyen sağlayıcı ürünler, AVM, otel, market-mağaza içi uygulamalar kategorilerinde tasarımlarla katılacak
Açıkhava ve Endüstriyel Reklamcılar Derneği (ARED), yaratıcı çalışmaları desteklemek üzere ARED Ödülleri’ni 6. kez düzenlemeye hazırlanıyor. Türkiye’de 9 milyar dolarlık büyüklük ile 125 bin kişiye istihdam sağlayan sektör, yeni normal döneminde sosyal mesafe temasıyla şehir mobilyalarını gençlerin tasarlamasını sağlayacak.
İlk kez 2015 yılında gerçekleşen ARED Ödülleri, En İyi Endüstriyel Reklam Ödülü ve Gelecek Vadeden Tasarımcı Ödülü ile sektöre yönelik ilgiyi artırmayı hedefliyor. 1 Haziran itibariyle başvuruları Aredodulleri.com adresinden almaya başlayan ARED, kazananları 3-6 Aralık 2020’de düzenlenecek sektörün en büyük fuarı FESPA Eurasia 2020’de açıklayacak.
Şehir mobilyaları tasarlayacaklar
Gelecek Vadeden Tasarımcı Ödülü kategorisinde yılın teması belirlendi. COVID-19 sonrası yeni normal dönemde gençlerin, kamusal alanlarda oluşabilecek yoğunluğa karşı toplumsal sağlığı koruyucu ve teşvik edici uygulamalar geliştirmesi sağlanacak. Bu hedefle öğrenciler yarışmaya, sosyal mesafe temalı şehir mobilyaları, kapalı alan girişlerindeki hijyen servis cihazları veya üniteleri, üzerinde reklam alanı barındıran AVM, otel, market-mağaza içi hijyen uyarı ürünleri ve hijyen servis üniteleri uygulamaları kategorilerindeki endüstriyel reklam ürünü tasarımlarıyla katılacak.
Gençlerin endüstriyel reklam sektörüne yönelik ilgisinin arttığını belirten ARED Başkanı Ahmet Özdemirel, “Gelecek Vadeden Tasarımcı Ödülü’yle öğrencilere fırsat yaratmayı hedefliyoruz. Gençler bu kez Covid-19 salgını için tedbir tasarlayacak. Sektöre yönelik desteğimizi içinde bulunduğumuz bu zor dönemde bile sürdüreceğiz” dedi.
IICEC Araştırma Direktörü Bora Şekip Güray, son dönemde Enerji Bakanlığı tarafından atılan önemli adımların ve yoğun çalışmaların bir sonucu olarak Fatih sondaj gemisinin Karadeniz’de keşfettiği 320 milyar metreküplük doğal gaz rezervinin, Türkiye enerji sektörünün daha güvenli, rekabetçi ve sürdürülebilir büyümesine önemli katkı sağlayacağını belirtti.
Bu önemli keşfin, Türkiye’nin teknoloji odaklı arama ve üretim çabalarının bir meyvesi olarak ileride yeni rezervlerin bulunmasında da öncü rol oynamasını beklediğini belirten Güray, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde doğal gaz ithalat müzakerelerinde de Türkiye’nin elini güçlendirebilecek olması bakımından bunun çok değerli bir gelişme olduğunu belirtti.
Doğal gazın enerji sektörü içerisinde elektrik üretimi, pek çok sanayi dalı ve binalarda ısınma amaçlı kullanım bakımından anahtar role sahip olduğunu vurgulayan Güray, bu keşif ve devamında gelebilecek yeni keşifler yoluyla doğal gaz arzında yerli üretimin artırılmasının, enerji ithalatı kaynaklı cari açığın azaltılması ve enerji güvenliğinin güçlendirilmesi gibi makro hedeflere sağlayacağı katkının Türkiye için çok önemli olduğunu ifade etti.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Güvenlik Uzmanı Murat Aslan: Yunanistan ‘Megola İdea’yı gerçekleştirmeye çalışmaktadır
Güvenlik Uzmanı Aslan, “Türkiye’nin Libya ile yapmış olduğu anlaşma ve Oruç Reis’in bölgedeki faaliyetleri ile simgeleşen bu gelişimler aslında Yunanistan’ın ütopik siyasi emellerinin önüne set çekilmesi anlamına geliyor.” dedi.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Güvenlik Uzmanı Murat Aslan, Doğu Akdeniz’de son günlerde yaşanan gelişmeler ve Oruç Reis’in Doğu Akdeniz’deki faaliyet takvimine devamı için harekete geçmesine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin 1999 yılında bölgede ilk doğal gaz yatağı keşfedildiğinde ‘Kıbrıs sorunu eşit ve hakça çözülmediği sürece Kıbrıs sorununa taraf olan aktörler, bu enerji meselesinde herhangi bir girişimde bulunmasın. Oturalım, çözelim ve bu enerji kaynakları da hakça paylaşılsın” dediğini anımsatan Aslan, o günden bu yana Türkiye’nin, başka ülkelerin veya aktörlerin egemenlik veya haklarını hiçe sayacak bir girişimde bulunmadığını söyledi.
1999 yılından 2004 yılına kadar Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’ın Türkiye’nin bu çağrılarını kulak ardı yaptığını ifade eden Aslan, süreç içinde Annan Planı’nın gündeme geldiğini, referanduma gidildiğini ve Yunan-Rum ittifakının planı reddettiğini anımsattı. Aslan, süreç içinde gaz meselenin parselleme ve farklı şirketlere bu parselleri ihale yoluyla verme boyutunun gündeme taşındığını aktardı.
Şu anki duruma gelirken tarihsel süreci göz ardı etmemek gerektiğine dikkati çeken Aslan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tarihsel süreç, Türkiye’nin enerji kaynaklarının hakça paylaşımı istikametinde ürettiği argümanlarla besleniyor. Ancak karşı taraf enerji kaynaklarından maksimum düzeyde faydalanmak ve enerji kaynaklarının ötesine geçip siyasi emelleri gerçekleştirmek istikametinde yol alıyor. Ege Denizi ve Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY’nin bir yayılmacılık peşinde olduğunu ve aslında rejim gerisinde de Megolaİdea’yı gerçekleştirmeye çalıştığını görüyoruz.
Ütopik olarak kendi zihinlerinde yarattıkları ‘büyük Yunanistan’ idealini, bu münhasır ekonomik bölge anlaşmaları üzerinden yaratmaya çalıştığını görüyoruz. Enerji kaynağı tamam bir boyut ama bu siyasi boyut genellikle unutuluyor. Türkiye’nin Libya ile yapmış olduğu anlaşma ve Oruç Reis’in bölgedeki faaliyetleri ile simgeleşen bu gelişimler aslında Yunanistan’ın ütopik siyasi emellerinin önüne set çekilmesi anlamına geliyor. Bunlar çok kayda değer girişimlerdir.”
“Mısır halkının zararına bir durum”
Murat Aslan, Yunanistan ile Mısır’ın kıta sahanlığı münhasır ekonomik bölge (MEB) sınırlandırma anlaşmasının da gayri meşru olduğunu ifade etti. Mısır’da askeri darbeye, Akdeniz Enerji Forumu’ndan kaynaklı siyasi bir destek olduğuna dikkati çeken Aslan, şunları söyledi: “Doğu Akdeniz’de o ülkelerin politikalarına uyum sağlamak Sisi’nin rejim güvenliği açısından bir çıkış yolu. Aksi takdirde bu ülkelerin desteğini kaybettiği bir senaryo dikkate alınırsa, Sisi’nin çok fazla iktidarda kalması veya diğer devletler tarafından desteklenmesi pek mümkün görünmüyor. Bu aynı zamanda şöyle bir ikilem yaratıyor. Mısır halkının çıkarları, bir de askeri rejimin çıkarları var. Şu ana kadar Sisi yönetimi askeri rejimin çıkarları üzerinde durdu. Yunanistan ve İsrail ile yaptığı anlaşmalarda sahip olması gereken münhasır ekonomik bölgenin yaklaşık üçte biri kadar daha az bir alana hükmetme ve egemenlik kurma imtiyazı elde etti. Sisi aynı anlaşmayı, Türkiye’nin tezleri ile Türkiye ile yapmış olsaydı üçte bir oranında fazla bir alana hükmedecekti. Bu alanda doğal gaz rezervi olduğu biliniyor. Bu Mısır halkının zararına bir durum.”
Doğu Türkistan’da 21. yüzyılın insanlık dramı yaşanırken, meselenin çözümünden ziyade enteresan bir şekilde taraf olanlar veya olmayanların konuşulduğu bir süreç yaşamaktayız.
Doğu Türkistan’da yaşanan onca ağır insan hakları ihlallerinin çözümüne dair ulusal veya uluslararası arenada ciddi adımlar atılmak yerine veya konu hak ettiği şekilde objektif olarak ulusal veya uluslararası kamuoyunda tartışılmaktan ziyade Çin’in bölgedeki uygulamalarına destek verenler veya vermeyenler üzerinden daha çok tartışılır hale gelmiş durumda.
Bu durum asıl büyük resmin ve oynanan oyunun görülmemesi adına kanaatimizce bir Çin siyaseti olarak uygulamaya konulmuş, bugüne kadar da bu siyasette başarılı olunmuş görünmektedir. Kanaatimizi güçlendiren birçok delil geriye dönük yaşanan olaylar sıralandığında görülecektir.
Doğu Türkistan meselesi ne zaman BM gibi uluslararası teşkilatlarda gündeme gelse ve bir karar alınsa, zaman kaybetmeden Çinli bürokratların bu türden teşkilatlarda harekete geçerek bölgede uyguladığı gayri insani davranışlara hak veren devletler veya siyasiler çıkarmaktaki aceleciliğine birçok defa şahit olduk.
Çin Devleti anlaşıldığı kadarıyla uluslararası sistemi çok iyi etüt etmiş ve asıl başarının “savaşmadan zafer kazanmak olduğu” milli prensiplerinin bir gereği olarak insanları, devletleri veya uluslararası kurum ve kuruluşları susturmanın ve kendi lehine hareket ettirmenin yolunu bulmuş gözükmektedir.
Bunun son örneğini ise Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın beyanatında gördük. Abbas’ın internet sitesindeki “Filistin’den, Doğu Türkistan’daki zulme destek” haberini okuduğumda kendi kendime aklıma gelen ilk yorum “bu olsa olsa bir akıl tutulması olabilir” oldu.
Mahmut Abbas’ın Çin Devlet Başkanı Xi Jin-pin ile yaptığı bir telefon görüşmesini Çin’in resmi yayın organı Xinhua News dünyaya duyurduğu haberde ÇKP yönetimin yeni bir algı peşinde olduğunu net olarak anlamak mümkün. Bu algının da İslam dünyasındaki bütün sinir uçlarına dokunan ÇKP yönetiminin muhtemelen İsrail ile son dönemlerde aralarındaki rekabetin bir yansıması olarak Filistin’e destek verme cihetine gittiği söylenebilir. Lakin asıl oyun İslam dünyasındaki sinir uçlarına dokunarak birlik ve beraberliği, ne kadar var olduğu tartışılsa da, daha da parçalamak, dahası BM gibi teşkilatlarda taraftarlarını çoğaltmak olduğunu görmek mümkün.
Abbas’ın beyanatları analiz edildiğinde acı olan gerçek Çin Virüsü Covid-19 pandemi sürecinde aldığı maddi yardımlar dolayısıyla bu talihsiz beyanlarda bulunduğu da anlaşılmakta.
Zulme maruz kalan, İsrail devleti tarafından yıllardır vatan toprakları tırtıklanan ve değerleri ayaklar altına alınan bir milletin sözde başkanı, kendisine yapılan zulme karşı destek için kapı kapı dolaşırken, dahası dolaşmasına bile gerek kalmadan, en azından ülkemizde binlerce insan nümayişler düzenleyip, ellerinden geldiği kadar maddi manevi Filistin davasını desteklerken, kendisinden onlarca kat fazla gadre uğrayan hem de aynı inanca mensup bir millete karşı yapılan haksızlıklara rağmen, üç kuruşluk dünyalık için, Çin’in politikalarına yönelik “haklı ve yerinde” ifadelerini kullanması en basit ifadesiyle kendi kendisini ve değerlerini inkâr, davasını maddi çıkar karşılığında satmakla eşdeğerdir.
Filistin davasına ümmetin davası olarak bakan ülke halkımız kendi derdi bildiği Filistin meselesine, İsrail’in kurulduğu günden itibaren sahip çıkmış, lakin gözü gibi baktığı Filistin meselesinin söz sahibi sözde liderinin beyanatları ile hayal kırıklığına uğramıştır.
Yine gelinen noktada ÇKP ve algı ekibi “savaşmadan zafer kazanmanın hazzı”nı yaşarken, Filistin meselesi üzerinden nasıl bir algı oluşturma içerisinde olduğunun kodlarını da çözmek de mümkün. ÇKP yönetiminin amiyane tabirle “sinekten yağ çıkarmak”ta mahir olduğunu bu son olayla görmek ve analiz etmek mümkün. Yine ÇKP yönetimin yola çıkarken, kendi siyasetine dokunulmaması için başlatmış olduğu “hiçbir devletin içişlerine karışmama prensibi”nin hemen hemen her konuda nasıl sözde kaldığını da fark etmek aslında mümkün.
Çin’in kullanmak veya kendi çıkarları için konuşturmak, en azından BM, DSÖ, ASEAN veya ŞİÖ gibi uluslararası veya bölgesel teşkilatlarda kendi lehine parmak kaldırmak üzere ekonomik durumu zayıf veya kötü durumdaki devlet yönetimlerini, Filistin örneğinden hareketle objektif olarak değerlendirmek de mümkün. Doğu Türkistan’daki yaşanan insan hakları ihlallerinin ayyuka çıktığı bu dönemde, bilhassa İslam dünyasındaki sessizliği bu minvalde değerlendirmek daha doğru analizler yapmak için yeterli birer argüman olarak karşımızda durmaktadır.
Çin, bugün için, kendisini çevreleyen ekonomileri zayıf, gelişmemiş ülke yönetimlerinin veya İslam dünyasındaki yönetimlerin yapılan zulme karşı sessizliğini, dağıttığı bir nevi kapitülasyonlarla sağlamış gözükse de, “zulümle abad olanın sonunun berbat olduğu”nu tarih yazmış, yine de yazacaktır diye inanıyorum. Bu beyanat geriye sadece yıkılan hayaller ve ÇKP yönetimine öfke bırakmıştır. Ümid ederiz Doğu Türkistan’daki zulmün bir an önce son bulması için Mahmut Abbas gibi sözde liderler tarih sahnesinden bir an evvel çekilirler.
Enerji yönetimi ve otomasyonun dijital dönüşümünde dünya çapında uzman olan Schneider Electric, enerji sürekliliğinin hayati önem taşıdığı hastanelere özel dijital servisler ve operasyon çözümleri sunuyor. Böylece akıllı hastane konseptinin yaratılmasında çözüm ortaklığını üstleniyor.
Schneider Electric, Eco Struxure Asset Advisor çözümü ile kritik altyapı ekipmanlarını özel sensörler ile 7/24 izleyip işletmelere önleyici bakım çalışmaları için kısa sürede aksiyona çevrilebilecek önerilerde bulunuyor. Dünyanın dört bir yanında uzman kadrosu ile hazırladığı periyodik raporlarla işletmelerin altyapılarının sağlığına dair her zaman güncel ve güvenilir bilgiye sahip olmalarını sağlıyor. Hastaneler bu danışmanlık çözümü sayesinde hem operasyonda aksaklık yaşatabilecek arızaları önden tespit edip düşük maliyetli müdahaleler ile engelleyebiliyor hem de zorunlu bakımlarının süresinde ciddi bir iyileşme sağlayabiliyor.
Bu hizmetleriyle Schneider Electric, sağlık sektörünün en kritik önceliği olan servis sürekliliğini sağlamalarının önünde engel teşkil eden plansız duruşlar ve yüksek stres altında çalışan ekipmanlardan dolayı ortaya çıkan altyapı arızalarının önüne geçilmesine olanak sunuyor. Böylece hastaneler, hizmet kalitesi ve konforunu artırmanın ötesinde hasta yaşamını doğrudan etkileyen kritik ünitelerin kesintisiz çalışmasını sağlıyor.
Gelecek adına rüzgar enerjisinin yükselişte olmasında mobil ve dijital dönüşümler, büyük rol oynuyor. Rüzgardan karşılanan enerji ihtiyacının üretiminden, türbinlerin bakım ve onarımlarına kadar birçok aşamanın mobilize gerçekleştiğini belirten Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, mobil bakım atölyeleri ile türbinlerin bakımlarının daha hızlı, güvenilir ve kaliteli sonuçlarla gerçekleştiğinin altını çiziyor.
Endüstri 4.0’ın rüzgar enerjisi sektöründe yerini alması, yüksek düzeyde verimlilik ve üretim kapasitesinde artış elde edilmesine olanak sağlıyor. Rüzgar enerjisi sektörünün her açıdan ilerleme kaydetmesinde ise dijitalleşme ve mobilleşme ortaklığının getirdiği çözümler büyük önem taşıyor. Yurtiçi ve yurtdışındaki rüzgar enerjisi santrallerine planlı, plansız bakım ve servis hizmetleri sunan Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın’a göre, rüzgar enerjisindeki üretim verimliliğinin devamlılığı ve türbinlerde yaşanabilecek olumsuzluklara anında müdahale etmenin çözümü, mobil bakım atölyeleriyle gerçekleşiyor.
Türbinlere Mobil Bakımlar Gerçekleşiyor
Rüzgar enerjisinde yeni hedefler, yüksek verimlilik elde etme üzerine kuruluyor. Uluslararası arenada da fosil yakıtlarda yaşanan hem ekonomik hem de çevresel sorunların yarattığı gelişmelerle sık sık gündeme gelen rüzgar enerjisi, dijital ve mobil iş süreçlerini sonuna kadar kullanarak geleceğin enerjisi olduğunu gösteriyor. Teknolojik ilerlemelerle enerji verimliliğinde yaklaşık %20 – %25 artışın gerçekleştiğini aktaran Ali Aydın, türbinlerin fabrikadan çalışma sürecine ve devamlılığına kadar her süreçte dijital unsurları barındırdığını belirtiyor. Endüstri 4.0’ın rüzgar enerjisi sektörünü yeniden şekillendirmesinin türbin bakım ve onarımlarına da direkt etki ettiğini dile getiren Aydın, Türkiye’deki rüzgar türbinlerine 7/24 hizmet verebilmenin formülünün mobilize olmaktan geçtiğini ve gerçekleştirdikleri yatırımlarla ülke enerji arzına bu yönde hizmet vererek katma değer sağladıklarını ifade ediyor.
Mobil Bakım Atölyeleri ile 7/24 Hizmet
Enerji üretimi göz önünde bulundurulduğunda, inspection, servis ve bakım hizmetinin hızlı ve zamanında verilebilmesi günümüzde giderek daha önemli hale geliyor. Geç verilen hizmetler pahalı olabiliyor. Kısıtlı bir süre söz konusu olduğunda birden fazla teknik ekip ile sahada çalışabilmenin, anında ve hızlı bir şekilde müdahale etmenin çok önemli olduğunu belirten Ali Aydın, mobil bakım atölyeleri ile tam donanımlı bir çalışma ortamı sağladıklarını aktarıyor. Problemin yaşandığı türbinin yeniden çalışması ve duruş süresinin kısa tutulmasının öncelikli görev olduğunu ve en uygun işlemlerin uzman teknik kadro ile global standartlara göre belirlenmiş çalışma metotlarıyla kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğinin altını çizen Aydın, mobil bakım atölyeleri ile önemli operasyonel süreçlerin bu denli titiz ve hızlı gerçekleştirebildiklerini dile getiriyor.
Kincentric Best Employers 2019 Programı kapsamında düzenlenen“Türkiye’nin En İyi İşyeri ödülü” sahiplerini buldu. Aygaz, Kincentric Türkiye Best Employer ödülünü; ‘Bağlı Kılan Liderler’, ‘Çeviklik’ ve ‘Yetenek Odağı’ alanlarında almaya hak kazandı.
İnsan Kaynakları ve Yönetim Danışmanlığı alanında dünyanın önde gelen şirketlerinden Kincentric’in 50 yılı aşkındır çalışanlarla yaptığı ve işyeri mükemmelliğini ölçümlediği araştırmalar kapsamında, 2019 yılında Türkiye’nin En İyi İşyeri “Kincentric Best Employer” ödülünü alan şirketler açıklandı. Çalışan Bağlılığının yanında “Çeviklik, Bağlı Kılan Liderlik ve Yetenek Odağı” endekslerine göre belirlenen sıralamada Aygazda yer alarak ödülün sahibi oldu.
Dünyada 20 yıldır yürütülen Aon Best Employer Programı, 78 farklı pazarda uygulanıyor. Son 5 yılda 4.000’in üzerinde farklı şirketin dahil olduğu programla, 15 milyon çalışana ulaşılarak çalışanların görüşleri doğrultusunda en iyi işyerleri belirlendi. Türkiye’de 2006 yılından bu yana uygulanan Kincentric Best Employers Programı, en geniş katılımlı işyeri araştırması olarak görülüyor.
2019 Best Employers Programında, Kincentric Türkiye’nin veri tabanında bulunan 50 farklı sektör ve 400 şirket arasından yaklaşık 200 şirket değerlendirildi. Çalışanları için en iyi çalışan deneyimi ve işyeri ortamını yaratan 32 şirket (60.000 çalışan) kendi çalışanları tarafından “Kincentric Best Employer” En İyi İşyeri olarak ödüllendirildi. Tüm bu değerlendirmelere göre Aygaz da En İyi İşyeri ödülleri arasında yerini aldı.
Değerli dostlarım, Ülke olarak bulunduğumuz konum itibariyle iç ve dış siyasi gündemimizin sükunet bulmasının imkansız olduğu topraklarda yaşıyoruz.
Beyrut’taki büyük patlamanın ardından devletimiz bir yandan komşunun yaralarını sarmaya çalışırken, bir yandan Mısır-Yunanistan arasında yapılan kabul edilemez bir yetki anlaşması üzerine elini masaya vurarak Barbaros kozunu kullanmış, Akdeniz’deki varlığımızı sonuna kadar koruyacağını bildirmiştir.
Bütün bu hareketli gündemin ardından dün akşam bir talihsiz ve çirkin açıklama ABD’den geldi.
ABD eski senatörü ve başkan adayı olan Joe Biden’in haddi ve hakkı olmayarak yaptığı çirkin açıklamanın en çarpıcı kısmı şuydu; “Muhalefet ile doğrudan iletişimde olup, hâlâ var olan unsurlarını destekleyip onları Erdoğan’ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz. Darbe ile değil, darbe ile değil, seçimle.”
Tabi ki Başkan Sayın Erdoğan’dan evap gecikmedi; “Biz kimin ne dediğine değil, milletimizin ne istedeğine, hangi istikameti gösterdiğine bakarak yolumuza devam edeceğiz. Gereksiz tartışmalarla enerjimizin bölünmesine, vaktimizin zayi edilmesine, dikkatimizin dağılmasına izin vermeyeceğiz.”
Şahsın ismini dahi zikretmeden verilen bu cevap aslında bir nevi “Sen kimsin seni umursamıyoruz, söylediklerinin bizim açımızdan değeri yok” mesajını içeriyordu.
Gerçekten de kimdir bu John Biden?
ABD’nin Ermeni yasasını kabul etmesi yönünde Obama’yla çalışmış, Türkiye’yi PKK ve YPG ye saldırmakla suçlamış, her fırsatta PKK ve YPG’nin arkasında olduğunu ifadeden çekinmeyen, geçmiş yıllarda söyledikleri nedeniyle Erdoğan’dan üç kere özür dilemiş olan bir politikacı.
Sadece politik düşüncelerindeki saldırganlığı, hadsizliği ile gündeme gelmemiş, hakkında sekiz taciz bir darp suçlaması var. Senatoda görev yaptığı yıllarda sekiz ayrı kadına tacizde bulunduğu iddialarıyla gündeme gelmiş. Her fırsatta LGBT destekçisi olduğunu da dile getirdiğini göz önünde bulundurursak siyasi arenada Erdoğan’ın tabiri caizse tırnağı dahi olamaz.!
Devletimiz kendisine gerekli cevabı her geçen gün başarıyla yürüttüğü siyasi-politik-askeri hamleleriyle verecektir.
Ben burdan kendisine bir kaç şey hatırlatmak istiyorum.
Bu çirkin lafları sarfetmeniz büyük talihsizlik, öncelikle tarihe bakmanız lazım. Size indirdiğimiz Osmanlı tokatlarının hangi birini hatırlatalım.
Murat Hüdavendigar’ı bilirsiniz, ya Kanuni?
Fransa’ya yazdığı ve dans adetini onlara yüz yıl boyunca yasak eden mektup,
“… İş bu rezaletin memleketime de sirayeti ihtimali muvacehesinde name-i hümayunum yed’inize (elinize) vusulünden (ulaşmasından) itibaren derhal son verilmediği takdirde, bizzat ordu-yu hümayunumla gelip men’e muktedirim.”
Ve bir diğeri Fransa Kralının yardım çağrısına yazdığı mektup;
Françe vilayetinin kralı Françesko’sun.
Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup gönderip, memleketinizin düşman istilâsına uğradığını, hâlen hapiste olduğunuzu bildirip, kurtulmanız hususunda bu taraftan yardım ve medet istida etmişsiniz (istemişsiniz). Her ne ki demiş iseniz benim yüksek katıma arz olunup, teferruatıyla öğrendim…..
Sadece bunlar mı?
Size Fatih Sultan Mehmed Han’ı hatırlatalım, Çanakkale’yi, Kut-ül Amare’yi ve Kurtuluş Savaşlarını, 15 Temmuzu…
Belki bunları hatırlarsanız hadsiz sözler sarfetmekten vazgeçersiniz.
Siz kim oluyorsunuz da kirli geçmişinize bakmadan bu şanlı devlete, millete oturduğunuz yerden karışmaya kalkıyorsunuz.
Siz kimsiniz?
Haddinizi bilin yoksa Devletimiz ve aziz milletimiz tarih boyunca ceddinize atmaya alışkın olduğu Osmanlı Tokadını size de atmasın!
Elektrik dağıtım ve perakende satış sektöründe Türkiye’nin lider şirketi Enerjisa Enerji, büyüme ivmesini Covid 19 ile ortaya çıkan belirsizliklere rağmen ikinci çeyrekte de korudu.
Enerjisa Enerji, 2020 yılının ilk yarısında 570 milyon TL tutarında yatırım gerçekleştirirken, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13 büyüme ile 2 milyar 565milyon TL konsolide faaliyet geliri elde etti. Şirketin aynı dönemde baz alınan net kârı ise 754 milyon TL’ye ulaştı.
%20’si halka açık olan ve ana sermayedarları Sabancı Holding ve E.ON SE olan Enerjisa Enerji, mali tablolarını açıkladı. Buna göre şirket, 2020 yılının ilk yarısında konsolide Faaliyet Gelirlerini geçen yıla göre yüzde 13 artırarak 2 milyar 565 milyon TL’ye çıkardı. Enerjisa Enerji’nin Baz Alınan Net Kârı ise aynı dönemde 754 milyon TL’ye ulaştı.
Kesintisiz enerji temini için şebeke yatırımları halen
ilk öncelik
Enerjisa Enerji CEO’su Murat Pınar, “COVID-19 salgını küresel sağlık sistemi ve geleneksel iş modellerinin kırılganlığını ortaya çıkarırken, elektrik enerjisinin ne kadar temel bir ihtiyaç olduğunu tekrar gösterdi. Pandemi boyunca ana önceliğimiz insan sağlığı ve operasyonel sürdürülebilirlik oldu. Bu nedenle, sürecin yönetiminde hekimlerimizin danışmanlığı ve tüm üst yönetimimizin katılımıyla iş sürekliliği ve kriz yönetimi komiteleri kurduk. Çalışanlarımızın sağlığını korumak ve altyapımızı değişen arz ve talebe karşı korumak için önlemler aldık. Yatırımlarımız pandemiye rağmen 2020 yılının ilk yarısında geçtiğimiz yıla göre %273 oranında artış göstererek 570 milyon TL olarak gerçekleşti. Şebekelerimizdeki yatırımlarımızın karşılığını alarak, bu dönemde müşterilerimizin ve işyerlerindeki yaşamlarını kolaylaştırdık. Gelecekte de kesintisiz enerji temin edebilmek için şebeke yatırımlarımıza devam edeceğiz.” dedi.
“Baz Alınan Net Kar beklentisi yüzde 30’un üzerinde yıllık büyüme olarak yukarı yönlü revize edilmiştir”
Enerjisa Enerji CFO’su Michael Moser, “Birinci çeyrekte yıla çok iyi bir başlangıç yaptık, ancak Mart ayından bu yana ana odak noktamız Covid-19 salgını oldu. Enerjisa Enerji olarak, kendimizi salgının yaratacağı olası sonuçlara iyi hazırladık ve çeşitli risk azaltma önlemlerini zamanında uyguladık. Ek olarak, düzenleyici mekanizmalar yüksek koruma düzeyleri ile bu krizde yardımcı olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz aksiyonlar ve destekleyici düzenleyici rejim sayesinde bugüne kadar finansallarımız üzerinde yalnızca çok kısıtlı etkiler yaşadık. Sonuç olarak, bu yılın ilk yarısında güçlü bir karlılık büyümesi yakaladık. İkinci çeyreğin sonunda Baz Alınan Net Karımız geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 62 artışla 754 milyon TL’ye ulaştı. Bu yılın ikinci yarısına da temkinli yaklaşmamıza rağmen, güçlü ilk yarı performansımızın ardından Görünümümüzü yukarı doğru revize edecek kadar kendimize güveniyoruz. Bu nedenle, Baz Alınan Net Kar beklentimizi yüzde 30’un üzerinde yıllık büyüme olacak şekilde revize ediyoruz.” dedi.
Yazı dizimizde bu sayısında akıllı şehir yolculuğunun paydaşlarından, akıllı trafik sistemleri konusunda uzman, Ülkemizde ilk üç firmadan biri olan ISSD’yi paylaşalım istedik. Ve yeni normalde de güvenli hayatlarımızın günlük döngüsünde olmaya devam edecek bu yapıyı, firmayı mercek altına aldık.
ISSD Akıllı Şehir Yolculuğu
2009 yılında kurulan ISSD, sistem tasarımı ve entegrasyonu, sayısal sinyal işleme, yazılım geliştirme ve elektronik tasarım konularında faaliyet göstermekte, ihtiyaç duyulan sayısal devrelerin tasarımı ve uygulamaya özel algoritmaların geliştirilmesi ile başlayan ve geliştirilen her nevi yazılımın gömülü platforma aktarılması ile sona eren sürecin tamamı ISSD bünyesinde gerçeklenebilmekte.
Halen ODTÜ Teknokent’teki ofislerinde faaliyetlerine devam eden ISSD, Trafik Yönetimi ve Trafik Denetimi konularında çözüm üreterek ürünler geliştirmekte; Trafik Yönetim Sistemleri içerisinde yer alan ISSD tarafından geliştirilen Dinamik Kavşak Yönetim Sistemi, CHAOS trafikte geçirilen süreyi en aza indirerek yakıt tüketimini ve çevre kirliliğini %30 oranında azaltmakta, sinyalize kavşaklarda kavşak kontrol cihazlarına entegre edilerek yeşil ışık sürelerini araç yoğunluğuna göre anlık optimize etmektedir sistem, Araç Sayım Kamerası (VIERO) ve Dinamik Kavşak Kontrol Ünitesi (CENTRIS) olmak üzere iki alt sistemden oluşmaktadır.
VIERO, kavşak kollarındaki araçların görüntü işleme teknikleri ile gerçek zamanlı sayımını yaparak araç yoğunlauk verisi elde etmektedir. Araç yoğunluk verisi, kavşak kontrol cihazı içerisine harici olarak yerleştirilen ve bu cihaza komuta ederek kavşak yönetimini sağlayan CENTRIS’e aktarılmaktadır.
CHAOS ile kavşaklarda ve kavşaklar arasındaki yol kesimlerinde trafik daha akıcı hale gelmekte ve ayrıca, sistemin ürettiği güvenli süreler ile kırmızı ışık ihlallerinde ve trafik kazalarında azalma sağlanmaktadır.
Birbiriyle Haberleşebilen CHAOS Sistemleri ile Sinyal Koordinasyonu
Dinamik kavşak yönetimi ile bir kavşakta sağlanan fayda, sistemin ardışık kavşaklarda da uygulanması ile artmaktadır. CHAOS sisteminin diğer bir CHAOS sistemi ile haberleşebilme özelliği, ardışık kavşaklar arasında sinyal koordinasyonunu mümkün kılmaktadır. Bir kavşaktan çıkan araçların ne kadarının kaç saniye sonra diğer kavşağa ulaşacağı bilgisi kullanılarak, CHAOS sisteminin lokal kavşak yönetimi yerine birden fazla kavşakta sinyal koordinasyonu gerçekleştirecek şekilde çalışması sağlanmaktadır. Böylece, bir kavşaktan çıkan araçların diğer kavşaktan, kırmızı ışıkta hiç beklemeden ya da daha kısa süre bekleyerek geçmesi mümkün olmaktadır.
Öncelikli Araç Geçişi
CHAOS sistemi dahilinde yer alan Öncelikli Araç Geçiş Modülü sayesinde, kavşağa yaklaşmakta olan ambulans ve itfaiye araçlarına geçiş önceliği verilmesi mümkün hale gelmektedir. Sistem, öncelikli geçişi istenen araca yerleştirilen veya önceden yerleştirilmiş olan GPS modülü ile konum bilgisi almaktadır. METİS üzerinde çalışan öncelikli geçiş algoritması bu konum bilgisini kullanarak kavşağa yaklaşmakta olan taşıtların yönünü belirlemekte ve anlık olarak kavşaktaki sinyal düzenini CENTRIS yardımı ile değiştirmektedir. Böylece, ambulans ve itfaiye araçlarının kavşaklardan geçişi esnasında yaşanan karmaşa en aza indirilmekte ve olası kazalar önlenmektedir.
Dinamik Kavşak Yönetim Sistemi; Konya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Malatya, Mersin, Ankara, Adana, Erzurum, Karaman, Afyonkarahisar, Nevşehir, Çanakkale, Çorum, Antalya Karayolları 9.Bölge Müdürlüğü’ndeki ve daha birçok ilin kavşaklarında kullanılmakta ve bunların haricinde farklı şehirlerde yapılan demo çalışmaları vardır. Türkiye genelinde 750-800 noktada sistemler çalışır durumdadır. Uluslararası pazarda ise Hindistan, Ras-Al Khaimah, Bahreyn, Katar, Kazakistan, Azerbaycan ve Kırgızistan’da sistemler bulunmaktadır. Ayrıca Nijerya Lagos’ta 40 kavşağa 18 ay içerisinde Dinamik Kavşak Yönetim Sistemi, CHAOS kurulumu gerçekleştirilecek, CHAOS sistemi içerisinde yer alan Araç Sayım Kameraları, Lagos’da seçilen kavşaklardaki her bir yöne monte edilerek araç yoğunluğunu ölçecek ve kameralar tarafından elde edilen veriler kavşak kontrol cihazı içerisine yerleştirilen ve yine CHAOS’un bileşeni olan CENTRIS’e aktarılarak, CENTRIS üzerinde kameradan gelen anlık veriler analiz edilerek trafik ışıklarının optimizasyonu sağlanacaktır.
Proje ile ilgili ilk çalışmalara Nisan ayının ilk haftası başlanmış olup, tek kavşak için alt yapı çalışmaları, montajı ve devreye alınması mayıs sonuna kadar tamamlanacak. Haziran ayında 3 kavşak için ve sonrasında da kalan 36 kavşak için çalışmalar devam edecek.
Sistem sayesinde, yeşil süreler, anlık olarak araç yoğunluğuna göre talep arttıkça uzamakta, talep azaldıkça kısalmakta, sonucunda da kavşak dinamik/değişken süreler ile yönetilmektedir.
ISSD tarafından geliştirilen ve üretilen;
• Otoyol Plaka Tanıma Sistemi,
• Kırmızı Işık İhlal Tespit Sistemi,
• Koridor Hızı İhlal Tespit Sistemi,
• Park İhlal Tespit Sistemi trafik denetiminin temel öğeleridir.
ISSD Elektronik Denetleme Sistemleri, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından kullanılan POLNET sistemine entegre olarak 7/24 her türlü hava koşulunda %95 doğruluk oranıyla çalışmaktadır.
Plaka Tanıma Sistemi POINTR ise, araç plakalarını 7/24 her türlü hava koşulunda tespit edebilmekte ve sistem sayesinde elde edilen veriler kablolu ya da kablosuz olarak istenilen uzak bir merkeze aktarılabilmektedir. POINTR ile birlikte Kırmızı Işık İhlal Tespiti, Park İhlal Tespiti, Koridor Hızı İhlal Tespiti de sunulan diğer çözümler arasındadır.
SONUÇ:
Akıllı şehir olan/olma yolundaki bütün şehirlerimizin insan hayatını kolaylaştırıcı unsurları göz önünde bulundurarak ulaşım sorunlarını çözebilmek için yenilikçi ve teknoloji odaklı, akıllı şehir yeteneklerini geliştiren en etkin teknolojileri kullanan geleceğin ulaşım modellerine uygun olacak çalışmalar içerisinde olmaları akıllı şehir yolculuklarında vazgeçilmez olmalıdır.
Türkiye’nin lider sanayi kuruluşu Tüpraş, 2020 yılının ikinci çeyreğine ilişkin finansal sonuçlarını açıkladı. Yılın ikinci çeyreğinde toplam 4,9 milyon ton üretim ve 5,3 milyon ton satış gerçekleştiren Tüpraş’ın yılın ilk yarısındaki yatırımları ise toplam 450 milyon TL’ye ulaştı.
Tüpraş, dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınını önlemeye yönelik karantina tedbirlerinin sürdüğü yılın ikinci çeyreğinde de verimlilik odaklı üretim anlayışı güçlü ve disiplinli finansman politikalarıyla Türkiye’nin enerji ihtiyacını kesintisiz karşılamaya devam etti. 2020 yılının ikinci çeyreğinde %69,5’lik kapasite kullanımıyla 4,9 milyon ton üretim yapan Tüpraş, 4,1 milyon tonu yurt içinde olmak üzere, toplam 5,3 milyon ton ürün satışı gerçekleştirdi.
Salgın nedeniyle yurtiçinde ve yurtdışında yaşanan talep daralması yılın ikinci üç aylık döneminde de etkisini sürdürdü. En büyük etki, küresel havacılık faaliyetlerinin durma noktasına gelmesiyle birlikte jet yakıtı talebinde gözlemlenirken; söz konusu dönemde dünya nüfusunun yarısından fazlasını kapsayan sokağa çıkma ve seyahat etme kısıtlamaları nedeniyle karayolu yakıtlarına olan talep de zayıflamadan payını aldı.
Yüksek seviyelere ulaşan ürün stokları ise özellikle Nisan ve Mayıs aylarında ürün marjlarının üzerinde önemli baskı oluşturdu. Haziran ayından itibaren, salgına yönelik önlemlerin hafifletilmeye başlanması ve ekonomilerin yeniden açılma sürecine girmesi ile talep tarafında görülen canlanma sinyalleri neticesinde ürün marjlarının tekrar yükselme trendine girdiği gözlemlendi.
Mart ayını 18 $/v seviyesinde kapatan brentham petrol fiyatı Nisan ayında zayıf seyrini sürdürürken günlük olarak son 20 yılın en düşük seviyesi olan 13 $/v seviyesine kadar geriledi. Brentham petrol fiyatı, Mayıs ayından itibaren hem salgın ile mücadele konusunda artan iyimserlik hem de OPEC üyeleri ve diğer ham petrol üreticilerinin uyguladığı arz kısıtları sayesinde toparlama eğilimine girerek Haziran sonunda 42 $/v düzeyine ulaştı.
Talebin Toparlanmaya Başlamasıyla İzmir Rafinerisi Üretime Geri Döndü
Covid-19 salgınına bağlı olarak talepte meydana gelen azalışın olumsuz etkilerini en aza indirmek amacıyla, 5 Mayıs’ta üretime ara veren Tüpraş İzmir Rafinerisi, talepte görülen toparlama işaretleriyle beraber öngörüldüğü gibi 1 Temmuz itibarıyla kademeli olarak üretime geri döndü. Bu dönemde özellikle jet yakıtı talebinin daha fazla etkilenmesi sebebiyle, üretim optimizasyonu uygulanarak jet yakıtı üretim oranları düşürüldü.
Tüpraş 2020 yılının ikinci çeyreğinde%69,5’lik kapasite kullanımıyla 4,9 milyon ton üretim yaparken, 4,1 milyon tonu yurt içinde olmak üzere, toplam 5,3 milyon ton ürün satışı gerçekleştirdi. Talep düşüşüyle azalan satışların ve düşen fiyatların neticesinde Tüpraş’ın 2020 yılı ikinci çeyrek cirosu 9,3milyar TL oldu. Tüpraş, Covid-19 tedbirlerinin akaryakıt ürün talebi üzerinde oluşturduğu olumsuz etkiler ve ürün marjlarında görülen zayıflamanın sonucunda, 2020’nin ikinci çeyreğinde 185milyon TL net zarar kaydetti. Tüpraş, yürüttüğü etkin finansman politikalarıyla içinde bulunduğumuz dalgalı dönemde güçlü bilançosunu korudu. Şirket nitelikli insan kaynağı ve küresel rekabet gücü ile hissedarları, iş ortakları ve Türkiye için katma değer oluşturmaya devam ediyor.
Tüpraş, emniyetli işletme anlayışı ile Türkiye’nin akaryakıt ihtiyacı karşılamaya devam ediyor. Salgının ilk günlerinden bu yana, Dünya Sağlık Örgütü ve T.C. Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere tüm yetkili mercilerin güncel öneri ve direktifleri doğrultusunda gerekli önlemleri ve Koç Holding Kriz Merkezi’nin yönlendirmelerini dikkate almış olan Tüpraş; Türkiye’nin akaryakıt ihtiyacını karşılama görevini, hiçbir aksaklığa izin vermeden başarıyla yerine getirirken emniyetli üretim önceliğini koruyor.
Türkiye’nin enerji ihtiyacının karşılanması konusunda stratejik öneminin bilincinde olan Tüpraş, 2020 yılının ikinci çeyreğinde de modernizasyon ve enerji verimliliği konularında projelerini sürdürerek, yılın ilk yarısında toplam 450milyon TL yatırım harcaması gerçekleştirdi.