24.7 C
İstanbul
Çarşamba, Ağustos 13, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 56

Dijitalleşmede güvenle ilerlemek mümkündür

Enerji yönetimi ve otomasyonun dijital dönüşümünde dünya çapında uzman olan Schneider Electric, COVID-19 küresel salgını ile birlikte artan IT ve dijital teknoloji ihtiyaçlarının karşılanmasında geniş çaplı ekosistemlerin ve iş birliklerinin önemini vurguluyor.

Dünyanın en güçlü ekosistemlerinden birine liderlik eden Schneider Electric, bu sayede iş ortaklarının her ölçekteki ihtiyaçlarını karşılayacak bir uzman ağına sahip. Bu kapsamda sunulan hizmetlerden biri uçtan uca veri merkezi yönetimi.

Schneider Electric ve kanal ortakları, müşterilerini veri merkezi yaşam döngüsü boyunca tasarımdan bakım ve yükseltmeye kadar uzanan bir ölçekte, kesintisiz güvenilirlik ve çalışma süresi sağlayacak şekilde ve uzaktan izleme özelliği ile destekliyor.

Ayrıca veri merkezlerinin geleceğe hazır, verimli ve esnek olmalarını sağlamak için otomasyon ve Yapay Zeka (AI) alanında şirket içi ekiplerin kısıtlı olduğu durumlarda müşteriler, Schneider Electric’in güvenilir uzmanlığından yararlanıyor. Yetenek açığının büyük bir kısmı, bu ekosisteme katılarak gideriliyor.

Isomer, Viessmann ile hedef büyütüyor

Postmodern toptancılık sisteminin iklimlendirme sektöründeki öncüsü olan ISOMER Isıtma Soğutma Merkezi, dünyanın lider ısı teknolojisi üreticilerinden Viessmann ile hedeflerini büyütüyor. Türkiye genelinde bin 400’e yakın bayisi bulunan şirket, Alman teknoloji devi Viessmann’ın gelişmiş ürün gamıyla 2021 hedefini, 2 bin 500 bayi olarak açıkladı. İklimlendirme ve güneş enerjisi sistemlerinde faaliyet gösteren ISOMER Isıtma Soğutma Merkezi, Alman devi Viessmann ile hedef büyütüyor. Türkiye çapında bin 400’e yakın bayisi olan ISOMER Isıtma Soğutma Merkezi, 2021’de 2 bin 500 bayiye ulaşmayı planlıyor. Bayilerine ürün haricinde mühendislik, pazarlama ve eğitim desteği de sağlayan şirket, küçük ve orta ölçekli işletmeleri,Alman teknoloji devi Viessmann’ın gelişmiş ürün gamıyla büyütmeyi hedefliyor. İklimlendirme sektöründeki toptancılık anlayışını değiştirdiğini belirten ISOMER Isıtma Soğutma Merkezi Genel Koordinatörü İlgin Eray, “Sektöre getirdiğimiz yeni anlayış ile Türkiye genelindeki bin 400’e yakın KOBİ ölçekli bayimize kombi, radyatör, yoğuşmalı kazan, VRF/klima, yerden ısıtma, güneş enerjisi sistemleri ve ısı pompası gibi teknik alt yapı gerektiren ürün gruplarında tam teşekküllü mühendislik desteği sunuyoruz.” şeklinde konuştu.

Wilo, akıllı şehirlere yönelik teknolojilerini tanıttı

Dünya kaynaklarını koruyan yeni nesil ürün, sistem, hizmet ve çözümler geliştiren Wilo, 8 Ekim 2020 tarihinde online olarak gerçekleşen Kamu Bilgi ve İletişim Teknolojileri Konferansı’nda dijital standıyla yer alarak ziyaretçileri ile buluştu.“5G, IoT, AAI ve CoT Hizmetleri Altyapısı ile Akıllı Şehir Çözümleri” panelinde katılımcılarla bir araya gelen Wilo Türkiye Altyapı ve Endüstri Satış Müdürü Şanver Demirata, Wilo’nunakıllı şehir çözümlerinin yanı sıra akıllı şehirlerde öne çıkan teknolojiler ve dünyada teknolojinin geleceği üzerine konuşma yaptı. Demirata konuşmasında, geleceğin akıllı şehirlerinde tasarımların odak noktasında teknolojinin olacağını vurguladı.

Suya ve geleceğe yön verme hedefiyle yol alan Wilo, Bilişim Vadisi organizatörlüğünde 8 Ekim 2020 tarihinde online olarak gerçekleşen Kamu Bilgi ve İletişim Teknolojileri Konferansı’ndaki dijital standında ziyaretçilerini ağırladı. Etkinliğin 4. oturumu olan “5G, IoT, AAI ve CoT Hizmetleri Altyapısı ile Akıllı Şehir Çözümleri” panelinde konuşma yaparak katılımcılarla bir araya gelen Wilo Türkiye Altyapı ve Endüstri Satış Müdürü Şanver Demirata, Wilo’nun akıllı şehir çözümlerinin yanı sıra akıllı şehirlerde öne çıkan teknolojileri ve dünyada teknolojinin geleceğini anlattı. 

“Wilo olaraksuyun etkin ve verimli dağıtımı için çalışıyoruz”

Konuşmasında geleceğin akıllı şehirlerinde tasarımların odak noktasında teknolojinin olacağını vurgulayan Demirata, “İnsanların yaşam kalitesini arttıracak akıllı şehirler, teknolojinin yardımıyla sürdürülebilir kentsel gelişimi sağlayacak. Şu anda 3 buçuk milyar insan şehirlerde yaşıyor ve öngörü bu sayının 2050 yılında 7 milyara ulaşacağı yönünde. Bu nedenle geleceğin şehirlerini inşa ve dizayn etmek için insan merkezli yapılar tasarlamak artık zorunluluk haline geldi. Tasarımların odak noktasında sadece teknoloji olacak. Gelecekte tüm akıllı şehirler internete bağlı nesneler ile donatılacak. Bu sebeple gelecekteki şehirlerin odak noktasında, şehrin neye ihtiyacı olduğunu kısa sürede tespit eden teknolojiler olacağını düşünüyoruz. Akıllı şehirlerdeki5G alt yapısı ve ileri teknoloji sensörler düşünüldüğünde kesintisiz ve hızlı bir internet alt yapısı büyük önem taşıyor. Nesnelerin İnterneti (IoT) teknolojisinden bahsedebilmek için hızlı bir internet alt yapısına ihtiyacımız var. Çünkü gelecekte çok fazla bilgi alışverişi ve bilgi yoğunluğu olacak. Çok fazla nesne internete bağlanacak. Yeni teknolojiler ve kullandığımız yeni ekipmanlar birbiri ile haberleşecek. Bu nedenle internet alt yapısını geliştirecek projeler ileride daha da fazla konuşulacak. Ek olarak, kuracağımız akıllı şehirlerde sahip olduğumuz kaynakları optimize etmemiz gerekiyor. Örneğin; şu anda şehirlerimizde kullandığımız suyu verimli olarak tedarik edip etmediğimiz öncelikli olarak düşünmemiz gereken konulardan biri. Akıllı şehirlerde de su temini konusu yine öncelikli gündem maddelerinden biri olacak” açıklamasında bulundu.

Elektrikte tasarruf etmenin püf noktaları

Elektriğe zam gelmesiyle tüketiciler nasıl tasarruf edeceklerini düşünmeye başladı. Korona virüs nedeniyle evlerde daha çok vakit geçirildiği için mesken faturaları zaten yükselmişti. Şimdi kışın da yaklaşmasıyla tüketiciler de elektriği tasarruflu kullanma yolunda adımlar atmaya başladı. Elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme internet sitesi encazip.com, evde elektriği hem verimli hem de tasarruflu kullanmanın 11 yolunu anlattı.

Elektriğe zam gelmesiyle birlikte mesken kullanıcılarının kafasında nasıl tasarruf ederim sorusu oluşmaya başladı. Henüz kışın kendini tam hissettirmemesi ve ısıtıcıları açma gereği duyulmaması elektrik kalemlerini bir nebze azaltsa da artık evlerde daha çok vakit geçirildiği için sürekli prizde olan eşyalar günlük tüketimin büyük bir kısmını oluşturuyor.

Elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme internet sitesi encazip.com tarafından sağlanan bilgilere göre beyaz eşyalar evde tüketilen elektrik enerjisinin yüzde 61,8’ini kullanıyor. Beyaz eşyalar kendi içinde incelendiğinde buzdolabı yüzde 18’lik tüketim oranı ile ilk sırada. Onu yüzde 7,5 ile televizyon ve yüzde 7,3 ile çamaşır makinesi takip ediyor. Bu da beyaz eşyaların verimli enerji sınıfının önemini gösteriyor. Ev geneline bakıldığında beyaz eşyalardan sonra elektrik kullanımı dağılımında sıralama yüzde 11 ile aydınlatma, yüzde 9 ile mutfak içi kullanım, yüzde 7,5 ile sıcak su ve yüzde 7,4 ile ısınma şeklinde devam ediyor. Elektrik tarifeleri karşılaştırma ve tedarikçi değiştirme internet sitesi encazip.com, kış aylarında hem elektrik hem de doğalgaz faturalarında nasıl tasarruf edilebileceği konusunda tavsiyelerde bulunuyor.

Airbus, NASA’ya destek veriyor

Airbus, Columbus, Mississippi’deki Airbus Helicopters, Inc. üretim ve tamamlama tesisinden Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’ne (NASA) iki yeni H135 helikopterin teslimatı ile uzay keşiflerinin geleceğini destekleyen ürün portföyünü genişletmeye devam ediyor. Önümüzdeki yılın başlarında teslim edilmesi planlanan üçüncü H135’le birlikte helikopterler, NASA’nın Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nde konuşlandırılacak ve roket fırlatmalarında hava güvenliği, acil tıbbi hizmetler, araştırma ve nitelikli yolcu taşımacılığı dahil olmak üzere çeşitli görevler için kullanılacak. NASA Kennedy Uzay Merkezi Uçuş Operasyonları Şefi David Ramsey, “Airbus helikopterlerini filomuzda görmekten dolayı çok memnunuz. NASA, eskiyen helikopter filosunu yenilemeye çalışırken, performansı, yetenekleri ve ihtiyaçlarımızı karşılama becerisi nedeniyle H135’i seçti. Önümüzdeki yıllarda, bu helikopterler sadece Kennedy Uzay Merkezi’nde güvenlik ve rutin görevleri desteklemekle kalmayacak, aynı zamanda astronotlarımızı ve mürettebatı Uluslararası Uzay İstasyonu’na (UUİ), Ay’a ve ötesine önemli görevler başlatırken destekleyecek” dedi. H135’lerden biri, SpaceX’in UUİ’ye 6 aylık keşif gezisine çıkacak Crew Dragon üyelerinin 39A’daki tarihi fırlatma rampasına kadar götürecek. Helikopterler ayrıca, 2024 yılına kadar insanlı Ay seyahati programı olan Artemis projesinin hazırlık ve yürütme çalışmalarını da destekleyecek. Airbus Helicopters Kuzey Amerika Başkanı Romain Trapp, “NASA ile çalışmak, çocukluğumuzdan beri çoğumuzun -ben de dahil olmak üzere- hayalini kurduğumuz bir şey ve yeni H135’leri tam olarak desteklemeye hazırız.” dedi.

TOTAL’den araç bakımında hızlı ve güvenilir hizmet

Total Turkey Pazarlama, Türkiye genelinde 111 noktada TOTAL QUARTZ AUTO CARE (TQAC) uzman servis merkeziyle, sürücülere kaliteli ve güvenilir hizmet sunuyor.Pandemi nedeniyle özel araç kullanımındaki artış ve ikinci ele olan talebin araç bakım ihtiyacını da beraberinde getirdiğini söyleyen Total Turkey Pazarlama Genel Müdürü Emre Şanda, “Uzman eller tarafından yapılan araç bakımı güvenli bir sürüş sağlamakla kalmıyor olası masrafları da azaltıyor” dedi.

İstanbul, 17 Ekim 2020 – Pandemi nedeniyle binek araç sahibi olmak ihtiyaçlar arasında üst sıraya çıkarken ikinci el araca olan talep de büyüyor. Düzenli araç bakımı ise güvenli bir sürüşün yanı sıra masrafları azaltırken aracın performansını artırıyor. Türkiye’de madeni yağ sektöründe 30 yıldır faaliyet gösteren ve sektörün lider şirketlerinden Total Turkey Pazarlama, TOTAL QUARTZ AUTO CARE uzman servis merkezleriyle araç sahiplerine kaliteli ve güvenilir servis hizmeti sunuyor. Türkiye genelinde 111 noktada hizmet veren servis merkezlerinde periyodik bakım ve yağ değişiminin yanı sıra mekanik onarım, elektrik, karoseri onarımı ve lastik değişimi gibi ek hizmetler bulunuyor. TOTAL’in geniş hizmet ağıyla araç sahiplerinin beklentilerini karşıladığını belirten Total Turkey Pazarlama Genel Müdürü Emre Şanda, “Araç bakımını zamanında ve uzman ellerde yaptırmak çok önemli. Düzenli olarak bakımı ve onarımı yapılmış araçlar güvenli bir sürüş deneyimi yaşatırken aniden çıkabilecek yüksek masrafların da önüne geçiyor. Bunun yanı sıra aracın performansındaki düşüş de önleniyor.” şeklinde konuştu.

Mesele Al-Bayrak

Muhalefetin gündem zavallılığına bakar mısınız?

Sayın Berat Albayrak’ı ve hükümeti yıpratmak için hemen her fırsatta başarılarına bakmaksızın “Damat gitsin!” naraları atan acizler şimdi de kalkmış “böyle gidilir mi?” gevezeliği ile muhalefet ettiğini sanıyorlar.

Amaçlarının hiçbir zaman üzüm yemek olmadığı ve bağcıyı dövmek ile koltuk bulduğu aşikâr olan muhalefet kalabalığı, iktidarın sözde yumuşak karnı olarak nitelediği ailesine saldırmaktan hiçbir zaman ar etmediği gibi edebi de kuşanmadı.

Ne oldu?

Damat gitti…

27 saat boyunca herhangi bir açıklama yapılmamış, medya susmuş, aile içi kargaşa varmış, falanmış, filanmış…

Ekonomiden bir haber olan ve parti tabelalarının dahi parasını ödeyemeyen muhalifler, başımıza iktisatçı kesildiler. İktisatçı kesildikleri yetmezmiş gibi muhasebeciliğe de soyunan bu kalabalık, meselenin ne olduğunun farkında dahi değil.

Bu memleketin ekonomik sorunları mı yoksa bu memleketin beka sorunlarımı önceliğimiz?

Hedefe koyuyor ve hiçbir ahlak barındırmaksızın yok etmek için her şeyi yapıyorlar. Buna karşı akılcı ve istikrar ile hem ülkemiz dışında hem de topraklarımız içinde dik durmaya çalışan iktidar bu yıpratmalardan daima güçlenerek çıkıyor.

Muhalefet bu çürümüşlüğü ile iktidarı onarma vazifesini aslında layığı ile yerine getirdiğini söyleye biliriz.

Fakat mesele “damat” değil mesele “Albayrak…”

Sismik araştırma gemilerini tüm “gemicik” geyiği çeviren muhalefete rağmen ülkemize kazandıran, neredeyse kibirdendir denecek mütevaziliği ile saygınlığı ve kalitesini hiçbir zaman bozmamış olan Sayın Sadık Albayrak’ın oğullarına karşı bir operasyon tertip ediliyor.

Bunlara pirim vermeyen iktidar erki, bu ailenin yetiştirdiği evlatlardan bu memleketin faydasına birçok kazanım elde etmiştir. Dolayısı ile ülkemiz ve milletimizedir bu kazanım. Fakat yorgunluk dinlenmeyi gerektirir.

Evet…

Yorulduğunda dinlemesi ve dinlenmesi gerekir insanın…

Koltukçu değil, Rantçı değil, Vahşi değil, İllacı değil…

İnsan kalabildiğimizin hakikatidir vazgeçişlerimiz. Vazgeçebilme ferasetinden dolayı hürmet görmeli insan. Hatadan azade olmaz ya insan.

Hele ki genç bir bedene yüklenirse yaşlı ve hatta kanlı belalar… Belamların naraları elbette ki incitir.

Damat gitti efendiler…

Peki şimdi kim gitsin istiyorsunuz?

Rüzgar enerjisinde adım adım dijitalleşme

Geleceğin enerjisi olan rüzgar enerjisinin her ayağında dijitalleşme ve Endüstri 4.0 yer almaya başlıyor. Üretimden işletme süreçlerine, bakım ve onarımdan sürdürülebilirlik performansına kadar rüzgar enerjisindeki teknolojik gelişmelere dikkat çeken Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın,türbin bakım ve onarımlarında verilerin değerlendirilmesinde makine öğrenmesinden faydalanıldığını aktarıyor.

Enerjiye olan talebin ve fosil yakıtların kullanımına bağlı olarak da sera gazı emisyonlarının hızla artması, temiz rüzgar enerjisinin rolünü daha da önemli hale getiriyor. Rüzgar türbinlerindeki verimlilik oranlarının artması için de dijital yaklaşım ve veri işleme gün geçtikçe sektör içerisinde daha güçlü yer ediniyor. Yurtiçi ve yurtdışındaki rüzgar enerjisi santrallerine çok çeşitli yelpazede servis hizmetleri sunan Ülke Enerji’nin Genel Müdürü Ali Aydın, devasa ekipman parçalarından oluşan rüzgar türbinlerinden elektrik üretiminin devamlılığı ve verimliliğinin uzun vadeli sağlanması adına makine öğrenmesinin türbinlerin bakım ve onarımlarında kullanıldığına dikkat çekiyor.

Türbinlere dijital dokunuşlar

Türbinler, rüzgar enerjisi potansiyelinden yararlanmak için aşırı iklim şartlarını barındırabilen konumlara kuruluyor. Uzun vadeli geri dönüşleri sürdürmek için türbin ekipmanlarının düzenli ve önleyici bakımlara ihtiyaç duyduğunu belirten Ali Aydın, elektriksel ve mekanik sorunların olası arızalara ve hasarlara neden olabileceğine dikkat çekerek enerji verimliliğinin elde edilmesi adına türbin duruş sürelerinin kısaltılmasına ve enerji üretimi kaybına yol açabilecek etkenlere teknolojinin avantajlarını kullanarak engel olabildiklerini belirtiyor.

Sahadan elde edilen veriler makine öğrenmesi ile işleniyor

Tüm sektörlerde olduğu gibi rüzgar enerjisi sektöründe de dijital gelişmelerin yer edindiği zemin sağlamlaşıyor. Fiziksel ve dijital nesneler arasındaki uyumun getirdiği dinamizm ve etkileşimin rüzgar enerjisinde de vücut bulduğuna dikkat çeken Ali Aydın, kurulu bir santralin önleyici bakımları ve retrofitlerinde makine öğrenmesinden faydalanıldığının altını çiziyor. Sahadan elde edilen verilerin daha önceden toplanmış veri grubu üzerinden çalıştırılan makine öğrenmesi yöntemleri ile anlamlandırıldığını ve böylelikle henüz sinyalleri dahi görünmeyen ve ileride yaşanabilecek sorunlara dair kestirimler yapılabildiğini aktaran Aydın, tam kapsamlı rapor sunumlarından türbinlere yapılacak müdahalelere kadar dijital ve fiziksel iş birliğinin sağlandığına dikkat çekiyor.

Daha akıllı, daha hızlı ve daha fazla veriye dayalı 

Makine öğrenmesi, rüzgar santrallerinin güç üretimlerinin elektrik talebini nasıl karşılayabileceğine dair daha akıllı, daha hızlı ve daha fazla veriye dayalı değerlendirmeler yapılmasına yardımcı oluyor. Sağlanan bu faydaların Endüstri 4.0 özelinde rüzgar enerjisi sektörünü de bir adım daha öteye taşıdığını dile getiren Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, üretimden işletme süreçlerine, bakım ve onarımlardan verimlilik akışına kadar her bir adımda dijital ayak izleriyle karşılaşılan rüzgar enerjisi sektörünün teknolojinin geldiği en son noktaları barındırdığına dikkat çekiyor.

TOGG ve Farasis’ten stratejik ortaklık

TOGG ürün gamında kullanacağı batarya paketinde iş ortağı olarak dünyanın önde gelen Li-Ion batarya üreticilerinden Farasis’i seçti. Varılan anlaşmaya göre TOGG’un batarya modülü ve paketi Türkiye’de üretilecek. İki şirket, batarya hücresi tedarikinin yanında imzaladıkları kapsamlı niyet mektubuçerçevesinde Türkiye ve çevresindeki ülkeler için enerji depolama çözümlerini bir ortak girişim şirketi çatısı altında sunarak iş birliğini genişletecek.  

TOGG geliştirmekte olduğu elektrikli araç ürün gamı içindeki en temel bileşenlerden biri olan batarya için dünyanın önde gelen Li-Ion batarya üreticilerinden Farasis’i iş ortağı olarak seçti. Bilişim Vadisi’nde TOGG Yönetim Kurulu üyelerinin de katılımıyla imzalanan kapsamlı niyet mektubu sonrası yapılan açıklamada Farasis ile birlikte geliştirilen batarya modülü ve paketinin Türkiye’de üretiminin yanında, Türkiye ve çevresindeki ülkeler için enerji depolama çözümlerini bir ortak girişim şirketi çatısı altında sunacak stratejik ortaklık seçeceğinin de titizlikle değerlendirildiği ifade edildi. 

TOGG Yönetim Kurulu Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu imza sonrası yaptığı açıklamada “Farasis ile birlikte kurulacak ortak girişim şirketi de ülkemizin enerji sisteminin verimliliğini artırmaya aday bir girişim olacak, ülkemizin enerjide dışa bağımlılığını azaltacak, temiz ve verimli bir enerji sistemi geliştirmemizi hızlandıracak. Bu sayede TOGG’un mobilite ekosistemi, teknoloji geliştiren, ciddi ekonomik değer yaratan, önemli bir bölgesel oyuncu haline gelecektir” diye konuştu.

İlk yerli elektrikli bisiklet bataryası Vestel’den

Türkiye’nin önde gelen teknoloji üreticilerinden Vestel, ilk yerli elektrikli bisiklet bataryasının üretimine başladı. Donanım, yazılım, mekanik tasarımları ile üretim ve test altyapısı tamamen Vestel mühendisleri tarafından üretilen bataryalar, güvenilirliği, uzun ömürlü kullanım imkanı ve online servis hizmeti ile avantaj sağlıyor. Metropollerde yaşanan trafik sorunu ve sağlıklı yaşam bilincinin artması ile talebin yükseldiği elektrikli bisikletler, tüketicilerin tercihi olmaya devam ediyor. Avrupa’da ciddi pazar büyüklüğüne ulaşan elektrikli bisikletlere, Türkiye’de de ilgi her geçen gün artıyor. Ancak bataryaların yüksek maliyetli, kısa ömürlü olması ve güvenlik riskleri,kullanıcılar açısından engel oluşturuyor. Türkiye’nin önde gelen teknoloji şirketlerinden Vestel’in tasarlayıp ürettiği ve ilk kez geçen yıl düzenlenen IFA’da görücüye çıkarılan yerli tasarım ve üretim bataryalar bisiklet üreticilerine kalite, maliyet, teslimat süreleri ve satış sonrası hizmetlerde büyük avantaj sağlayacak. İlk siparişini Salcano’dan alan Vestel, tüm yerli bisiklet üreticileri ve dünyaya batarya üretmeyi hedefliyor.

Geleceğin teknolojilerine yatırım yapmaya devam ettiklerinin altını çizen Vestel CEO’su Turan Erdoğan, “Bir teknoloji şirketi olarak daima en iyi ve en yeniyi tasarlamaya odaklanırken, Akıllı Evler, Akıllı Şehirler ve Nesnelerin İnterneti konsept çatısı altında, hem birbirleriyle haberleşebilen hem de mobil cihazlar aracılığıyla kontrol edilebilen akıllı ürünleri piyasaya sunarak, tüketici deneyimine değer katacak teknolojileri geliştiriyoruz. Ülkemizin Akıllı Şehirlerinde Vestel’in imzası olacak. Geçtiğimiz sene görücüye çıkardığımız Vestel tasarım ve donanımına sahip bisiklet bataryalarımızın üretimine başladık. Bisiklet bataryalarımızı bisiklet üreticileri ve e-bisiklet sistem üreticilerinin kullanımına sunarak sektörde bir ilke imza atmış olduk” açıklamasında bulundu.

Hızlı şarj ve yüksek güvenlik

Otomotiv baz alınarak elektrikli bisikletlere uyarlanan bataryalar, EN50604-1 güvenlik sertifikalarını almayı başararak,  müşteriler tarafından özellikleri ve tasarımı ile beğeni topluyor. Vestel’in ürettiği bu bataryalarda yüksek enerji yoğunluğuna sahip NCA hücreler kullanıyor. Bluetooth üzerinden batarya-cep telefonu bağlantısı ile online servis hizmetine olanak sağlayan sistem, aynı zamanda kullanıcının bataryanın durumunu aplikasyonla takip edebilmesini mümkün kılıyor. Vestel mühendislerinin tasarladığı bataryalar,IP66 seviyesinde su geçirmez tasarımı ile EN50604-1 onayının gerektirdiği  şok, darbe ve ezilme testlerinden başarıyla geçerek diğer ürünlerin önüne geçiyor.

Mesele ışık olunca devletin ışıkları hiç sönmez

0

Değerli Dostlarım,

Bu ülkede din adına ahkam kesenleri de gördük, bilim adına atıp tutanları da gördük. Kendini ilgilendirmeyen konularda, her alanda her şeyi söyleyebilme hakkını kendinde gören pek çok kişinin varlığına şahit olduk.

Bu hafta yine böyle açıklamalardan biriyle gündeme gelen bu defa devletin koskoca AYM üyesi Engin Yıldırım bir tweetinde AYM binasının dış cepheden çekilmiş bir resmiyle birlikte “Işıklar yanıyor” ifadesini kullanarak provakatif bi açıklama yapmıştı.

2018 yılında Anayasa Mahkemesi Başkan vekiliyken HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun devamına karşı çıkmasıyla bilinen Yıldırım’ın bu tweeti akıllara genellikle darbe dönemlerinde kullanılan “Genelkurmay’ın ışıkları yanıyor” şeklindeki ifadeye benzetildi ve o anlamda kullanıldığı düşünülerek büyük tepki çekti.

Yıldırım’ın paylaşımına hükümetten art arda tepkiler geldi.

Sayın Başkanımız Erdoğan’dan “Talihsiz bir paylaşımdı, keşke yapmasaydı. Kaldı ki bir üyenin üzerine böyle bir şey düşmezdi. AYM üyesinin böyle bir sürecin içerisinde farklı bir şekilde yer alması adeta siyasete soyunması… Çok arzu ediyorsan siyasete girersin bunu ve daha ötesini da söyleyebilirsin.” Diyerek tepkisini dile getirdi.

İçişleri Bakanlığı da bu tweete bir gönderme yaparak: “Işıklarımız hiç sönmüyor” yazan bir tweet attı.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ise Yıldırım’ın paylaşımı ile ilgili olarak, yargı mensuplarının “geçmişte de örneklerini gördüğümüz gibi aktivizm içerisine girecek bir kurum değildir” dedi.

AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan da “AYM üyesi olmuş birinden devlet adabı, yargıç ağırlığı ve ciddiyeti beklemek hakkımız!” diyen Turan, “Bu imalı ifadenin ne demek olduğunu bilmiyor muyuz?! Bu ne saçmalık, kendinize gelin!” ifadelerini kullandı.

Elbette bir AYM üyesinin bu sözlerin vakti zamanında ne anlamda kullanıldığını bilmemesi imkansız. Şimdi büyük tepki üzerine her ne kadar yanlış anlaşıldığını, aslında darbe imasında bulunmadığını söylese de bu millet bu tarz meselelerde ne düşüneceğini, neyin ne amaçla söylendiğini bilecek basirete sahiptir ve bunu unutmayacaktır.

Bursagaz, Uludağ’ı doğalgazla buluşturdu

Türkiye’nin üçüncü büyük doğal gaz dağıtım şirketi Bursagaz, Türkiye’de kış turizminin en önemli merkezlerinden biri olan Uludağ’a doğal gaz hizmeti vermeye başladı. Bursagaz Genel Müdürü Bora Çermikli, “Bursamızın simgesi Uludağ’a ekonomik, çevreci ve konforlu yakıt olan doğal gazı ulaştırmanın gururunu yaşıyoruz” dedi.

Türkiye’nin en büyük doğrudan dış yatırımcısı SOCAR Türkiye’nin iştiraki Bursagaz, Türkiye’de kış turizminin önemli merkezlerinden biri olan ve her yıl binlerce yerli ve yabancı turisti ağırlayan Uludağ’a doğal gaz hizmeti vermeye başladı. Bursagaz’ın yaptığı 16 milyon TL yatırım ile 12 ay süren altyapı çalışmaları kapsamında 21 kilometre çelik, 9 kilometre polietilen hat döşendi. Çobankaya, 1. Oteller Bölgesi, 2. Oteller Bölgesi, Sarıalan ve Kirazlıyayla Sanatoryum mevkiinde bulunan vatandaşlar ve işletmeler, kış mevsimi başlamadan önce güvenli, çevreci ve ekonomik bir yakıt olan doğal gazı kullanma imkânına kavuştu. 

‘Doğal gaz, uludağ’ın yaşam standardını artıracak’

Bursagaz Genel Müdürü Bora Çermikli konu ile ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Türkiye’nin en büyük doğal gaz dağıtım şirketlerinden biri olarak, lisans alanımızdaki tüm bölgelere kesintisiz ve güvenli gaz arzı sağlama hedefiyle operasyonlarımızı yürütüyoruz. Kovid-19 ile mücadele sürecinde de yatırımlarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. Bu kapsamda hedeflerimiz doğrultusunda Uludağ’a doğal gaz ulaştırmaktan memnuniyet duyuyoruz. Oteller Bölgesi, her yıl binlerce turist ağırlarken kayak ve kış turizminde ülkemizin önemli bir merkez olmasına katkıda bulunuyor. Böylesine önemli bir bölgeye doğal gazı ulaştırmanın gururunu yaşıyoruz. Bursamızın simgesi ve beyaz cenneti Uludağ’ın doğal gaz ile buluşması aynı zamanda çevre kirliliğinin azalmasına, ısınma ihtiyacının en güvenli ve en ekonomik yoldan karşılanmasına ve enerji tasarrufuna da katkıda bulunacaktır. Doğal gazın Uludağ’ın yaşam standardını çok daha yüksek seviyelere taşıyacağına inanıyoruz. Şu anda tüm işletmelerle temas halindeyiz. Abonelik işlemlerini hızla gerçekleştirmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.” 2019 yılında 125 milyon TL yatırım ile 6.700 kilometrelik şebeke altyapısına ulaşan Bursagaz, 2020’nin ilk 9 ayında yaptığı 94milyon TL’lik yatırımı yılsonuna kadar yaklaşık 140 milyon TL seviyesine çıkartarak 7.000 kilometrelik şebeke altyapısına ulaşmayı hedefliyor.

AB’nin enerjisi

Geçtiğimiz sayıda kaleme aldığım ‘Gelincik Tarlası’ başlıklı makalemin yayınlanmasının ardından hem Avrupa’dan hem Türkiye’de yaşayan dostlardan birbirinden değerli birçok yorum aldım. Yenilebilir enerjinin dünyamız için, insanlık ve tüm canlılar adına ne denli önemli olduğunu gelen yorumlar sayesinde bir kez daha zihnimde tazelemiş oldum.

Enerji, insanlık alemi tarafından oluşan arz talep dengesine göre şekillenmiş, uluslararası ekonomik ve siyasi ilişkilerin geliştirilmesinde de büyük rol oynamıştır.

Avrupa Birliği’nin oluşumunun ana nedeninin enerji alanındaki iş birliklerinin bir sonucu olduğunu hepimiz bilmekteyiz. AB ülkeleri enerji alanında birbirleriyle geçmişte olduğu gibi yıkıcı savaşlar yaşamamak adına enerji alanında iş birliği yapma kararına varmışlardır.

1 Aralık 2009 tarihinde imzalanan Lizbon Antlaşması AB’nin enerji politikalarının hedeflerinin kayda geçmesidir.

Fakat bu iş birliği ne kadar sağlıklı bir şekilde ilerlese bile Avrupa Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasların enerji kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple Türkiye, Avrupa ile enerji kaynaklarının bulunduğu coğrafya arasında bir enerji köprüsü konumundadır. Dolayısıyla bu özellik Türkiye için büyük bir avantajdır.

Avrupa Birliği’nin (AB) enerji politikalarını belirlerken rekabetçi bir enerji piyasası oluşturmayı hedeflerken, enerjinin arz güvenliğini de temin etmeyi amaçlamaktadır. Çevrenin korunmasına ise öncelikler arasında yer vermiştir.

AB bundan 10 yıl önce enerjiyi verimli kullanan bir Avrupa sloganıyla yola çıkmış ve bu konuda titiz bir şekilde hazırlanan projeleri uygulamaya koymuştu. Bu konuda Avrupa devletlerinin başarılı olduğunu söyleyebilirim. Hem enerjiyi verimli kullanmamızı sağladılar hem Avrupa’da yaşayan tüm bireylerin geri dönüşüm konusunda titiz davranmaları hem yasalarla hem eğitimlerle tesis edildi. Bir kâğıdı, bir plastiği, bir atık yağı, bir eski eşyayı çöpe atmak hem cezalandırıldı hem özendirilerek bizlere tasarruflu bir yaşamın ne denli faydalı olduğunu bizlere öğretti. İsraf yapmadan hem ülke ekonomisine hem çevreye hem hanemize hem bütçemize katkı sağlamış olduk. Bu tür çalışmaların ülkemizde bazı şehirlerde yapıldığını bazı hanelerde bir gelenek haline geldiğini gördükçe, duydukça çok seviniyorum. İnşallah ülke geneline yayılır ve Avrupa’da ki gibi hem ülkemize hem dünyamıza fayda sağlamış oluruz.

Artık Avrupa’da geri dönüşüm ve verimli enerji kullanmak daha önce de söylediğim gibi bir gelenek haline dönüşmüştür.

Şimdi Avrupa 2050 hedeflerine doğru ilerlemektedir.

Peki nedir bu 2050 Avrupa hedefleri?

Avrupa sera gazı emisyonlarını 30 yıl sonra en alt seviyeye çekmek adına çalışmalar yapmaktadır.

AB’nin 2050 yılına kadar enerji kaynaklı seragazı salınımlarını %80’in üzerinde azaltma hedefine yenilebilir enerji sayesinde kavuşacağı öngörülmektedir.

Sera gazının azaltılması çalışmaları ve senaryolarına AB’nin “2050 Enerji Yol Haritası”nda geniş bir şekilde yer verilmiştir.

Gelecek yazımda gelecek zamanın gökyüzünü daha parlak yapacak olan ‘2050 Enerji Yol Haritası’ ve ‘Küresel Enerji Dönüşümü’nü kaleme alacağım.

Petrol Ofisi, İDO’nun yakıt tedarikçisi oldu

Türkiye akaryakıt ve madeni yağlar sektörlerinin lideri Petrol Ofisi ile dünyanın en büyük araç ve deniz yolcu taşımacılığı şirketi İDO, önemli bir anlaşmaya imza attı. Petrol Ofisi, deniz yakıtlarındaki markası PO Marine ile, 51gemisiile yılda 35 milyondan fazla yolcu, 11 milyonun üzerinde araç taşıyan İDO’nun yakıt tedarikçisi oldu.

Kamu ve özel sektördeki pek çok önemli kurum ve kuruluşun akaryakıt ikmalini üstlenen Petrol Ofisi, önemli bir anlaşmaya daha imza attı. Türkiye’nin akaryakıt pazarı lideri Petrol Ofisi, deniz yolcu ve araç taşımacılığının en önemli şirketlerinden olan İstanbul Deniz Otobüsleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. (İDO) ile yakıt tedarik anlaşması imzaladı. PO Marine ile geçmişte de hizmet verdiği İDO’nun tekrar yakıt tedarikçisi olan Petrol Ofisi, 3 yıl boyunca şirketin bünyesindeki deniz araçlarına yakıt ikmali sağlayacak. Anlaşma ile aynı zamanda hem Petrol Ofisi’nin hem de İDO müşterilerine değer katacak, kampanya ve hizmetlerin de hayata geçirilmesi hedefleniyor.

365 gün boyunca her koşulda, 7/24 kesintisiz yakıt ikmali

Türkiye’nin tüm limanlarında gemilere yakıt sağlayabilen PO Marine, Hopa’dan İskenderun’a sahil şeridin boyunca konumlandırılmış 7 deniz terminali ve 1 yüzer istasyonu, 15 adet barç,ülkenin en büyük kara tanker filosu ve uzman insan kaynağı ile;her türlü bölge, iskele ve hava koşullarında ikmal yapabilme gücüne sahip. PO Marine, 3 adet barç, 15 adet kara tankeri ve uzman çalışanlarından oluşan özel bir ekip ile İDO’nun deniz araçlarına,yılın 365 günü 7/24 kesintisiz yakıt ikmali sağlayacak.

Denizcilik yakıtları alanında benzersiz altyapı, teknik imkân ve tecrübeye sahip olan PO Marine, hâli hazırda İstanbul Şehir Hatları, TURYOL, SS Erdek başta olmak üzere yolcu ve araç taşımacılığı yapan birçok önemli firmanın yakıt ikmal hizmetlerini de sürdürüyor.

PO Marine, denizcilik sektörünün lideri konumunda

İhracat (transit) ve iç pazarda ÖTV’siz, gümrüklü yakıtlar, deniz yağları ikmal ve hizmetlerini bir arada sunabilen tek şirket olan PO Marine, yılda ortalama 50 binin üzerinde gemi ve tekneye yaklaşık 220 milyon litrelik yakıt satışı gerçekleştiriyor. PO Marine, transit pazarda ise yılda yaklaşık 6 bin gemiye, 600 bin tonun üzerinde yakıt satışı yapıyor. Hizmet verdiği alanda Türkiye’nin en büyük markası olan PO Marine, yılda 1 milyon m3 civarındaki toplam satışı ile denizcilik yakıtları pazarında liderliği üstleniyor.

İDO, Türkiye ve dünyanın da en büyükleri arasında 

İDO, araç ve deniz yolcu taşımacılığında sadece ülkemizin değil aynı zamanda dünyanın da en büyük şirketlerinden biri konumunda.Bünyesinde 7 adet hızlı feribotu, 20 arabalı vapuru ve 24 adet de deniz otobüsü olmak üzere 51gemisi bulunan İDO, 21’i İstanbul, 13’ü Marmara bölgesinde olmak üzere toplam 34 iskelede 16 hatta hizmet veriyor. İDO, 2019 yılında 35 milyon yolcu ve 11 milyon da araç taşıyarak, önemli bir başarıya imza attı.

“Gelenekselleşen başarımızı geliştirerek sürdüreceğiz”

İDO Genel Müdürü Murat Orhan, “İDO olarak sektörünün lideri Petrol Ofisi ile gerçekleştirdiğimiz iş birliğinin operasyonlarımıza güç katacağına inanıyoruz. Yüksek kalite hizmetimizi daha yukarı taşıyacak bu iş birliğiyle gelenekselleşen başarımızı geliştirerek sürdüreceğiz. Petrol Ofisi müşterileri ile İDO yolcularını avantajlı kampanyalarda buluşturacağız. Petrol Ofisi ile iş birliğimizi önümüzdeki yıllarda da hizmetlerimize değer katacak şekilde devam ettirmeyi hedefliyoruz. ” açıklamasında bulundu.

“Kaliteli ürün ve mükemmel operasyonla ikmal yapacağız”

Petrol Ofisi Ticari ve Endüstriyel Satışlar Direktörü Ulvi Kılıç, “İDO, sahip olduğu büyük ve yaygın yapısı, farklı deniz araçları ve hizmetleri, tarifeli seferleri ile önemli bir operasyon dinamiğine sahip. Biz de benzersiz altyapımız, tecrübemiz, kabiliyetimiz ve uzman çalışanlarımızla İDO’nun bu dinamik operasyonuna, her koşulda 7/24 aralıksız mükemmel hizmet ve kaliteli ürün ikmali gerçekleştireceğiz. İDO ile işbirliğimizi daha da geliştirmeyi, müşterilerimize değer katacak kampanya ve hizmetler ile daha uzun yıllar sürdürmeyi arzuluyoruz” diyerek, İDO ile işbirliği yapmaktan duydukları memnuniyeti dile getirdi.

Nargileyi sakın ha masum kabul etmeyin!

İnsanlık milattan önce tanıdı tütünü. İbadet için yakılan tütün yapraklarının verdiği keyfi fark eden insanlar, o günden beri onu yaşamlarında vazgeçilmezlerinden biri olarak kabul etti. Kullanım amacına göre, çeşitli uygarlıklarda değişim gösterdi. Kimi zaman ağızda çiğnendi, puro, sigara, pipo olup içildi, kolonyası bile yapıldı. Ancak bugüne kadar tütünün en çok yakışıp bütünleşerek içildiği tek şey nargile oldu. Bugünkü haline gelene kadar birçok aşamalardan geçti nargile. Hintliler Hindistan cevizinin dışındaki kurumuş tütün kıvamındaki tabakayı yakarak cevizin içine soktukları kamışla başlattılar nargile keyfinin öncülüğünü. Bu yüzden doğu kültüründe nargilenin adı Farsça “Hindistan Cevizi” anlamına gelen “nargil” kelimesinden gelmektedir. Hintlilerin Hindistan cevizi ile öncülük ettiği nargile, zamanla yerini kabağa, gün geçtikçe de porselen ve bronz gövdelilerine bıraktı. Günümüzde ise çini, gümüş ve cam gövdeli olarak kullanılıyor.

Önce İranlılar daha sonra da Araplar arasında yaygınlaşan nargile Araplarca “şişa” İran’da ise “kalyan” olarak adlandırıldı.

Biz de ise XVI. yüzyılda nargile keyfi Amerika’dan getirilen tütünün Osmanlı’da bilinmesi ile başladı. Eskiden sadece tömbeki tütünle içilen nargile, daha sonra Mısır’da içilen aromalı çeşitleri ile ülkemizde çok beğenildi ve yaygınlaştı.

Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı Süleymaniye Camii’nin inşaatı sırasında Mimar Sinan’ın camiinin tam ortasında nargile içtiğini duyan Kanuni kendisine kızmış fakat gerçeği öğrenince ustayı takdir etmişler. Cami ibadete açıldıktan sonra oluşacak insan nefesi ile birleşen yanan yağ kandillerinin isi, süslemelerin üzerinde kir tabakası birikimine neden olabilecekti. Bu nedenle hava akımını sağlamak amacıyla ana giriş kapısı üzerinde hava tahliye aralığı yapılmıştır. Ayrıca nargilenin fokurtusu ile camiinin akustiğini kontrol edebiliyordu. Nargile sadece doğuluların kültürü olarak kalmamış, Avrupa’da da eskiden beri kullanılmaktadır. Hatta Fransa’da George Sand, kendisi içmekle kalmayıp Balzac’ı da nargile tiryakisi yapmıştır.

Bir “Sohbet Medeniyeti” ya da “Zamansızların Keyfi” diye anılan nargile temel olarak dört bölümden oluşuyor. Ağızlık (sipsi), lüle (tütünün ateşin koyulduğu üst kısım), marpuç (boru) ve gövde (içine su ya da süt konulan bölüm). Nargilenin bölümlerinden her biri eskiden farklı zanaatkarlar tarafından özel olarak yapılmaktaydı. Bu zanaatkarlar yaptıkları parçaların adı ve bölge ile anılmaktaydı. Marpuççular semti halen İstanbul’da bu isimle anılmaktadır. Lüle genellikle Tophane’de, gövde ise Beykoz’da gümüş ya da kristalden üretilirmiş. Ağızlık ise eski dönemlerde mikrop tutmadığı inancı ile kehribardan oyulurmuş. Marpuş nedeniyle bulaşıcı hastalıklar yayılmaktadır.

Özellikle okul çevrelerinde ve kentlerin en işlek semtlerinde açılan nargile kahveleriyle gençlerde nargile içme alışkanlığı hızla artış gösteriyor. Dedelerimizin geleneksel keyfi nargile, son yıllarda gençlerden gördüğü yakın ilgiyle ikinci baharını yaşasa da sağlık açısından bakıldığında durum çok iç karartıcı görünüyor. Bir nargile içimi sırasında 3 gram tütün ve 5 gram kömür yakılıyor, toplam 2,25 miligram nikotin ve 242 miligram partiküler madde alınıyor. Bu da kırk nefes kabul edilen bir nargile içiminin elli adet sigara tüketilmesine eşit olduğu anlamına geliyor. Nargile dumanındaki arsenik, nikel, kobalt, krom ve kurşun miktarı da sigara dumanındakinden çok daha yüksektir. Nargile kullanan kişilerde yapılan bir araştırmada, nargile içenlerin akciğer fonksiyonlarının, tütün kullanmayanlara göre yüzde 30 azaldığı saptanmıştır. Ancak nargile için söylenecek tek “olumlu nokta” sigara gibi her an her yerde temin edilememesidir. 

Masum bir Osmanlı geleneği olarak tanıtılan nargilenin zararlarını sayısal verilerle aktarabilmek için internet üzerinden araştırma yapıldığında daha üzücü bir tabloyla karşılaşırsınız. Nargile güzelliklerinin tarihinin ve keyfinin vurgulandığı çok sayıda site bulmak olanaklıyken, zararına ilişkin pek az bilgi yer alıyor. Çoğu sitede “nargile içimiyle sohbetin kalitesi yükseliyormuş” gibi bir mesaj verilmeye çalışıyor. Toplumsal kabul gören bu tehlikeli tütün türüne gençlerin ilgisini çekmek çok kolay görünüyor.  İki yüzden fazla çeşidi olan nargile tütünündeki aroma ile de gençleri ayrıca cezp ediyor. (Aslında aromaların kullanılması ülkemizde yasaklandı.)

Nargile içenler belki de bu risklerini bilseler bu zehri aynı rahatlıkla tüttüremezler. İşte size “tütün dünyasından” bazı haberler.

• Phillip Morris light sigara aldatması yüzünden kanserden ölen bir tiryakinin eşine 150 milyon dolar tazminat ödemiş. Mahkeme “light” sigaraların sağlığa daha az zararlı olduğu görüşünü yanlış ve yanıltıcı buldu.

• Philip Morris’in avukatı Ted Wells ABD hükümetinin dünya devi yedi büyük sigara şirketine karşı açtığı 280 milyon dolarlık dava sırasında üzerinde “light” da yazsa “zararsız sigara” diye bir şey yoktur, biz tehlikeli bir ürün satıyoruz demiş. Yani kazı alıştıra alıştıra yoluyorlar.

• New York’taki 452 daireli bir apartmanda sigara içmek yasaklanmış. Ağır sigara kokusunun hangi daireden geldiğini anlamak zormuş.

• Ereksiyon bozukluğundan tedavi gören hastalara Viagra önerildi. Sigara içmeyenlerin tamamı sağlığına kavuştu. Tiryakilerin %91’inde ise bu ilaç işe yaramadı.

• Türkiye’deki 17 milyon tiryaki, günde bir dolar ödeyerek yılda 3 katrilyonu sigaraya yatırıyor. Bu para “Sağlık Bakanlığı’nın” bütçesinin dört katı ediyor. 

• Denizlerimize en büyük zararı sigara tiryakileri veriyor. Bugüne kadar denizdeki toplam atıkların % 21,5’i izmarit, % 6,7 ise sigara paketi olduğu tespit edildi.

• Son bir istatistiğe göre Türkiye’de nüfusun %41’i sigara içiyor ve bu ülkemize sigara içme oranında dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri yapıyor. 

• Elazığ’ın Karakoçan ilçesine bağlı Sarıbeşik köyünün ihtiyar meclisi köydeki tüm kapalı alanlarda, tabii ki öncelikle kahvelerde sigara içilmesini yasaklamış. Buna dense dense koca bir “bravo” denir.

• Efendim sahte sigara yapmaya başlamışlar. Hem de bu sahte sigara çok daha tehlikeli imiş. İçinde böcekler varmış.  Acaba diyorum, şöyle yüzlerce kişi bu sigaradan bir akşam aniden ölürse, sigara sektörü bir darbe yer mi? İnsanlar bir süre korkar mı (Hani bir ara rakıda böyle oldu ya)

• İtalya’nın Milano kentinde yapılan bir deney sonucu sigara dumanın egsoz gazlarından 10 kat daha fazla insan sağlığına zararlı madde içerdiği tespit edilmiş. İsveç’te yapılan başka bir araştırmada ise sigara içilen bir odanın havasında, içilmeyen bir odaya nazaran 120 kat daha fazla zehirli madde bulunduğu anlaşılmıştır.

• Devlet opera ve balesinin sahnelediği Karmen operasının bir sahnesinde çocuklar dahil, herkese sigara içirtiliyormuş. Zaten söylenen şarkıda meğer “sigaranın dumanı” anlatılırmış. Eserin yüz yıldır böyle oynanması bu yanlışlığın devamını ve yasaların çiğnenmesini gerektirir mi? “Hatalı” olanlar zaman içinde değişir.

• Erzincan’da faaliyet gösteren bir inşaat şirketinin sahibi Ali Yıldırım sigarayı bırakan işçilerine ayda 5 bin YTL zam yapıyormuş. Böyle güzel insanlar da var.

• Enerji Dünyası Kurucusu Gazeteci-Yazar Ferhat Yıldırım sigara bırakan ve 1 yıl ağzına sigara koymayan çalışanlarını her yıl 1 maaş ve 1 ikramiye ile ödüllendiriyormuş. Böyle güzel yöneticilerin de olması sevindiricidir.

• İngiltere’de faaliyet gösteren körlükle mücadele eden “AMD Alliance” Vakfının açıklamasına göre sigara içenlerin kör olma riski, içmeyenlere göre iki kat daha fazla imiş.

Salgının dünyaya kestiği petrol faturası

Dünya ancak 2020’de normalleşecek

Dünya, salgının ekonomideki yaralarını sarmaya çalışırken, enerji dünyasının başrol oyuncusu olan petrol için takvim IEA tarafından açıklandı.

Dünya petrol talebinin Kovid-19 salgının yaralarını sararak normalleşmesi en az 3 yıl sürecek. Salgının daha uzun sürede kontrol altına alınması halinde ise petrol talebinin Kovid-19 öncesi seviyesine dönmesi 2027’yi bulacak.

Dünya enerji talebi bu yıl yüzde 5 azalırken, petrol talebindeki düşüş yüzde 8’i bulacak. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının yayılmasını önlemek için ülkelerin uyguladığı seyahat kısıtları başta olmak üzere çeşitli karantina kuralları, talepteki düşüşte etkili olacak. 

Böylece, geçen yıl günlük yaklaşık 98 milyon varil olan küresel petrol talebi, bu yıl sonunda günlük 89,6 milyon varile gerileyecek.

Kovid-19 salgınının 2021’de kontrol altına alınması halinde, küresel petrol talebi gelecek yıl günlük 94,5 milyon varile yükselecek. Dünya petrol talebinin Kovid-19 öncesindeki seviyesine dönmesi ise ancak 2023’te gerçekleşecek ve bu dönemde günlük talep 98 milyon varile çıkacak.

Petrol talebi 2025’te 100 milyon varile, 2030’da ise 103,2 milyon varile yükselecek fakat söz konusu miktar 2040’a kadar yatay bir seyir izleyecek. Küresel petrol talebi, 2040’ta ise günlük 104 milyon varil seviyesine çıkabilecek.

Öte yandan, salgının kontrol altına alınmasının daha uzun sürmesi ve ekonomik toparlanmanın 2023’ü bulması durumunda, dünya petrol talebi ancak 2027’de günlük 98 milyon varil seviyesine ulaşarak Kovid-19 öncesi seviyesine dönebilecek.

Bu senaryoda, küresel petrol talebi 2040’ta ise günlük 99,7 milyon varil seviyesine çıkacak.

Talebi etkileyecek birçok faktör mevcutKovid-19 sonrasında araç satışlarındaki yavaşlama, ülkeler arası taşımacılıkta kamyon trafiğinin gerilemesi, elektrikli ulaşımın yaygınlaşması, enerji tüketimindeki alışkanlıkların değişmesi, seyahatlerin azalarak video konferans yoluyla yapılan toplantıların artması, hava yolu kullanımının azalması, zayıf ekonomik büyüme nedeniyle petrokimya sektöründe küçülme ve enerji verimliliği yatırımlarının büyümesi petrol talebinin düşük seyretmesinde etkili olacak.

Toplu taşıma kullanımında isteksizlik, SUV modeli araçların satışındaki hızın devam etmesi, petrol fiyatlarının düşük seyretmesi, emisyonların azaltılmasını sağlayacak uygulama ve kararların ertelenmesi, tek kullanımlık plastik ve paketleme malzemelerinin kullanımındaki artış ise petrol talebinin yüksek seyretmesinde belirgin rol oynayacak.

Petrol talebi, özellikle gelişmiş ülkelerde ekonomik büyümenin en önemli göstergelerinden biri olarak değerlendiriliyor.

Ortak alan çocukları 4

Yaşadığınız toplu yaşam alanını bir aile şirketi olarak düşünün. 500 daire olan sitede 500 aile yaşıyorsa, bu 500 aile sitenin ortağıdır. Ve site yönetiminin kârı ve zararı eşit şekilde pay edilir.

Şimdi site yönetiminde kaçak, zarar ve israfa neden olabilecek en önemli kaleme bakalım.

Tüm kurumların, toplulukların ve hatta milletlerin en önemli ve bütçesini yoran en temel gideri güvenliktir. Güvenlik, asayişi sağlamakla toplumsal huzurun tesisinin oluşması için vazgeçilmez değerdedir.

Toplu yaşam alanı halinde planlanmış olan sitelerin aidatlarının yükselmesinin en büyük nedeni özel güvenlik firmalarına ödenen fahiş hizmet bedelleridir.

2005 yılında AK Parti İstanbul İl Başkanı görevinde bulunan Mehmet Müezzinoğlu ünlülerin evlerinde yaşanan hırsızlık olaylarının arkasında güvenlik şirketlerinin olduğunu iddia etmişti.

Bu iddianın ardından Müezzinoğlu’nun sözlerine çok büyük tepkiler gelmiş ve özellikle güvenlik şirketleri bu iddiaların kabul edilemez olduğunu belirtmişlerdi.

Eski Başbakan Tansu Çiller, Müsteşar Ömer Dinçer, sanatçı Özcan Deniz ve gazeteci Cengiz Çandar gibi kişilerin evlerinde yaşanan hırsızlıkların altında vatandaşa çaresizlik duygusu verilmesinin yattığını söyleyen Müezzinoğlu’nu o vakit tam anlayamasam da şimdi çok daha iyi anlıyorum.

Şu anda İstanbul’da bir sitede insani ve sosyal haklar kapsamında 6 kişiyle 7/24 güvenlik sağlanıyorsa, özel güvenlik şirketine site yönetimleri takriben 30.000 TL – 35.000 TL arası hizmet bedeli ödemek zorundadır. Bu bedele ayrıca çalışan personelin kıdem, ihbar tazminatları ve yıllık izin bedelleri dahil değildir. Birçok güvenlik firması site yönetimlerinden, çalışanlarının tazminatları adına haksız ödemeler almaktadır. Sitede çalışmayan kişinin veya sitede 8 ay çalışan kişinin 5 yıllık tazminatını da talep eden şirketler olduğunu görüyor, duyuyor ve şahit oluyoruz.

Ciddi anlamda artan maliyetler sebebiyle site yönetimleri güvenlik şirketleri ile sözleşmelerini fesih ederek maliyetleri düşürmeyi amaçlamaktadırlar.

Fakat sözleşmeyi fesih etmeyi düşündüklerini güvenlik şirketine bildirdiklerinde şirket yetkililerinden “bizimle çalışmayı bırakırsanız; sitenize hırsızlar girer ve bundan önce bizi bırakan sitelerde çok hırsızlıklar yaşandı.” ifadelerine benzer tehdit ve tahrik oluşturan cevaplarla caydırmaya ve hırsızdan da tehlikeli hale dönüşebildiklerine site yöneticileri pek tabi şahit olmaktadır.

İşini layıkıyla yapan güvenlik firmaları da yaşanan bu tür olaylardan rahatsızlık duyduklarını belirtiyorlar. Site yönetim kurulu başkanlığı yaptığım zamanlarda tanıştığım birçok güvenlik firması sahibi de bu tür olaylardan, haksız kazanç sağlayan ve sektöre zarar veren güvenlik şirketlerinden rahatsızlık duyduklarını belirtiyorlar.

Site yönetimlerinin bu güvenlik kaleminden kurtulmak adına akılcı olarak tek yapmaları gereken, güvenlik personelini kendi bünyesinde çalıştırması ve tasarruf tedbirleri ile giderleri en az seviyeye indirmesi gerekmektedir. Fakat ahlaksızlığı şiar edinmiş yöneticiler için bunu yapmak değil bizzat bu gider kalemi üzerinden de rant sağlamak mümkün olabiliyor.

Etrafı duvarlarla çevrili, araç ve yaya girişlerinin emniyetli olduğu sitelerde yönetimlerin kendi personeli ile güvenliği sağlaması mümkündür. Fakat etrafı çevrili olmayan, teknolojik imkanlarla emniyet tedbirleri alınmayan yaşam alanlarında güvenlik şirketi olmadan güvenliğin sağlanması zor bir durumdur. Gerçi böyle etrafı açık ve kontrolsüz sitelerde güvenliğin pekte esamesine rastlanmıyor. Güvenlik personelinin sadece sitenin ortak alanına giren sahipsiz dostlarımız kedi ve köpeklerine bekçilik ettiği ve sitenin otopark görevlisi haline dönüştüğü gerçeğini de unutmamak gerekir.

Site yaşam alanlarınızın etrafı çevriliyse güvenlik firması yerine kendi güvenlik ağınızı oluşturmak yönetimlere daha kontrol edilebilir ve daha ekonomik bir güvenlik yapısı kazandıracaktır.

Bunun oluşturulması için İstanbul Valiliğine başvurmak ve personeli yönetim bünyesinde çalıştırmak gereklidir. Maliyeti % 60 düşürmek bu şekilde mümkün olacaktır.

Yani sorunu yaşayanlar da bizleriz, sorunu çözecek olanlar da bizleriz…

Sorunu çözemezsek, sorunun ta kendisi bizler oluruz…

‘Uyguristancılar’ bunu görmeli

Tarih, Uluğ Türkistan’da Rus ve Çin siyasetinin temelinin ‘böl, parçala, yönet’ üzerine kurulu olduğuna dair örneklerle doludur. Maalesef her dönem bu siyasete alet olan Türkistanlılara şahit olunmuştur, olunmaya da devam etmektedir.

Bilindiği üzere Çin’de bütün basın-yayın ve sosyal medya ÇKP’nin kontrolündedir. Demokratik ülkelerde sıradan insanların sosyal medya hesaplarından paylaşımları bireyleri bağlasa da, mevzubahis Çin olunca işin seyri değişmektedir. Halkın her hareketini/paylaşımını kontrol altına alan ÇKP yönetiminin bir diğer mahir olduğu alan yine sosyal medya veya internet üzerinden toplum mühendisliği yapmaktır. Bu alanda kendi sınırlarını da aşan ÇKP yönetimi son dönemlerde başta komşu ülkeler olmak üzere uluslar arası topluma sıradan insanların sosyal medya paylaşımlarından veya sıradan bir web sayfasından yayınlanan içeriklerle mesaj üzerine mesaj vermekte.

Bu bağlamda Kazakistan’ın Çin’e bağlanmaya can attığı haberinin Çin web sayfalarında paylaşımı sonrası yaşananları düşündüğümüzde bu ve benzeri olayların araştırıldıkça daha çok ortaya çıkacağı hissine kapılmıştık ki, ÇKP yönetimi bizi yine yanıltmadı.

Lakin bu seferki iş daha büyük bir strateji üzerine kurulmuşa benziyor. Şöyle ki; 2017 yılında çekilen bir video birkaç gün önce twitter’da dolaşıma sokuldu. Pekin’de sıradan bir üniversitenin sıradan bir tarih bölümünden mezun ve yine Pekin’de 4 nolu ortaokulun müdürlüğünü yapan Shi Guo-peng adlı öğretmenin kısa videosundaki söz, mimik ve hareketleri nasıl bir Çin toplumu ve ÇKP yönetimi ile karşı karşıya geldiğimizi görmek açısından birçok done içermekte. Bu kısa videonun 9.36 dk.’lık uzun daha vahim ifadelerle dolu versiyonu ise “bir tarih hocasının öfkesi” adıyla yayınlanmış.

Öncelikle kısa videodaki ifadelere göz atalım; “Bugün küçük bir Uygur grubu ülkelerini “Doğu Türkistan” olarak adlandırmakta. (tükürme ve tiksinti duyma hareketi). Onları gördüğünüz zaman terörist ya da ayrılıkçı olup-olmadıklarına bakmaksızın, yapılması gereken ilk iş bu *içleri gerçek atalarının kim olduğunu unuttukları için haşlamak gerekir. Nasıl Doğu Türkistan diyebilirsiniz? Eğer “Doğu Uygur Kağanlığı” derseniz bir şey demem. Eğer ona “Batı Uyguristan” derseniz buna katılabilirim bile ve bu kesinlikle tartışılabilir. Ama “Doğu Türkistan” derseniz sizi dövmek için tokat atmaktan çekinmem. Haksız mıyım? Bu benim resmi görevli bir tarih öğretmeni olarak vazifem. Sadece Doğu Türkistan dediğiniz için önce suratınıza 1400 kere tokat atacağım, ondan sonra konuşacağız. Tarihin birinde biz aynı zamanda Mısır’ı da yönettik. Gelecekte gerekirse şunu da söyleyebiliriz; “Mısır tarihi olarak Çin’in ayrılmaz bir parçasıdır”. (öğrenciler kahkaha ile gülüşüyor). Bunu sessizce kalbinizden saklayın. Bu bölümün bir video kaydını almalısınız (gülüşüyorlar).

Bu videodaki sözler öyle sıradan, alelade, gelişigüzel söylenmiş sözler değil, aksine bu sıradan bir öğretmen eliyle köhne bir stratejinin uygulamaya sokulmuş halidir. Bu olsa olsa bir taşla birden çok kuş telef etmenin sinsice dolaşıma sokulması halinin dışavurumudur.

Bu cümleler en basitinden Doğu Türkistanlıların birlik ve beraberliklerine, çok ama çok sinsice atılmış, pimi çekilmemiş bir el bombasıdır. Buradan murat bilhassa yurtdışındaki Doğu Türkistanlılar arasına nifak tohumları ekmek, sonrasında ise kardeşi kardeşe düşman hale getirip seyretmek, bu vesile ile bölüp parçalamak ve asırlardır devam ettirdikleri siyasetlerinin bir kere daha meyve verdiğini görmenin hazzını yaşamak.

Çin siyaset yapıcılar çok iyi bilmektedir ki, “Doğu Türkistan” tabiri birleştiricidir. “Uyguristan” zehrini yutacak birileri, “Kazakçılık, Kırgızcılık, Özbekçilik, Tatarcılık… vs” yapan birilerini tetikleyecektir. Bu da kardeşin kardeşi, henüz doğmamış bebeğe don biçmek ile ifade edilebilecek bir durumla meşgul edip, birbirlerine düşmanca bakmalarına ve nihayetinde de asla bir araya gelip güç birliği yapamayacakları bir hale sokmanın zehirlerinden biridir.

Zaten zikredilen bu durumla alakalı Doğu Türkistanlı kardeş boylar arasında kendini bilmez birkaç kişi tarafından inatla tezviratlar yapılmakta ve bu akılalmaz tartışmalar Doğu Türkistanlıların birlik beraberliklerine ciddi darbeler vurmakta.

Kazakistan’da yaşamakta olan bir Uygur’un Kazakistan topraklarının bir kısmıyla alakalı sözleri tamamen yukarıdaki paylaşımda dile getirilen sinsi siyasetin bir dışavurumudur. Aynı şekilde ülkemizde ve batılı devletlerde bu minvalde tezvirat yapanların da aynı yere, bilerek veya bilmeyerek, hizmet ettiklerini düşünenlerden ve asla ama asla bu türden tezvirat yapanların samimi olmadıklarına inananlardanım. Bu durum, hasbelkader Doğu Türkistan, umarım en kısa zamanda, bağımsız bir devlet olsa ki olacaktır, kardeşi kardeşe kırdırmanın altyapısını oluşturmaktır.

Bu türden oluşumlar içerisinde olanlardan veya bu yönde tezvirat yapanlardan bütün Doğu Türkistanlılar uzak durmalı, bırakın teşkilatlarında, aralarında bile barındırmamalıdırlar. “Doğu Türkistan, Uygur’u, Kazak’ı, Kırgız’ı, Özbek’i, Tatar’ı, Tacik’i ile bir bütündür ve dahi asla parçalanamaz” duruşunu her Doğu Türkistanlı olmazsa olmaz bilmelidir.