29.5 C
İstanbul
Salı, Ağustos 12, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 55

Küresel boyutta doğum öncesi sessizlik

3 Kasım… ABD Başkanlık seçimi.

Tüm dünyanın gözü kulağı bu seçimde.

Biden mı, yeniden Trump mı..?

Amerika’da kimin başkan olacağı her dönemde önemliydi.

Ama bu defaki gerçekten başka bir önemde.

Neden..?

Çünkü dünya, belki de 100 yıldır yaşamadığı bir süreci yaşıyor.

Yeni bir Dünya Düzeni, Yeni bir Yüzyıl dizaynı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan savaşlar, iç savaşlar, yaşadığımız Pandemi ve Ocak’la birlikte herkesçe somut sonuçları da görülecek olan Büyük Sıfırlama…

Eski Dünya’nın sahipleri Yeni Düzenin dizaynırları,

Yani “Akıl ve Güç” sahipleri,

Yani paranın, silahın ve siyasetin sahipleri…

Son günlerde köşelerine çekilip bıraktıkları izleri izlemekteler…

Ama bir gerçek var.

Bir süredir görünmez haldeler…

Çünkü senaryo-plan-strateji-taktik sonrası, her türlü hakimiyet ve kontrol içerikli “biten ve başlayacak sürecin” tam zırt dediği noktadayız.

Hani vardır ya;

Önemli bir seçim süreci yaşanır.

Ciddi, büyük ve hatta kavgalı bir kampanya yaşanır.

Eteklerdeki tüm taşlar dökülür,

Her türlü silah sahaya sürülür,

Rakibi altetmek, kararsızı ikna etmek ve maksimum zafere ulaşmak için yapılması gereken her şey yapılır,

Ve seçim günü gelip çatar…

İlginç bir fırtına sonrası ama büyük fırtına öncesini hissettiren bir sükunet vardır.

Bir güne, yani seçim gününe mahsus bir sessizlik…

Liderler “yapmacık gülücükler dağıtarak” oy kullanır ve seçim değerlendirme karargahına çekilir ya…

İşte öylesi bir süreç.

“Büyük Kafalar”dan kimsecikler ortalıkta yok.

Ulaşılmazlık yaşanıyor.

Pandemi de işin ideal bahanesi, zaten.

Ama herkes ABD seçimi ve sonrasında yeni yılla birlikte başlayacak “Sıfırlama”yı,

Sıfırlarken, nelerin, nerelerin, kimlerin sıfırlanacağını,

Sıfırdan yüz’e kimlerin/nelerin/nerelerin çıkacağını,

Kimlerin mazi, kimlerin ati olacağını,

Yeni dönemde “Dünya Parlamento”sunda kimlerin yer alacağını/almayacağını,

Küresel Coğrafya’da hangi mevkide kimin oynayacağı, kimin yedek kalacağı ve hatta kimlere jübile yaptırılacağını,

Ve daha neleri neleri planlıyorlar, acaba…

Aslında bence tüm bunlar; yani bir nevi ilk onbirler, yedekler, statlar ve yeni dünyanın turnuva takımları bile belli…

Transferler bile bitti.

Sadece duruma göre ara transferler olabilir.

Şuandaki sessizlik doğum sancısının artık doğumla sonuçlanmasına dair.

Bu küresel doğum  artık sezeryanla mı, yoksa doğal bir doğumla mı olacak; hepimiz göreceğiz.

Çok az kaldı…

Çünkü küresel doğumun süresinin sonuna gelindi.

Gecikme olabilir mi..?

Mümkün.

Ama bu gecikmeler hayra delalet olmaz.

Hayır da getirmez.

Ki, bunun sinyallerini son bir-iki yıldır görüyor ve yaşıyoruz.

Endişeli bir meraktayım.

Çünkü Ocak-2021’le birlikte, öyle şeyler görüp yaşayacağız ki…

Hani 2020 yılı -güya- emsali görülmemiş bir yıl oldu ya;

Siz hele 2021’i bir görün; sonra her şeyin mümkün, hiçbir şeyin imkansız olmadığını farkedeceksiniz.

Dünya’da ekonomik, siyasi, coğrafi, askeri, bilişsel,

Üretimsel, tüketimsel, değersel, yargısal, inançsal,

Her şey ama her şeyle ilgili ve ilintili değişim ve dönüşümü bir arada göreceğiz.

Savaş mı.?

Bolca bolca.

Manipülasyon, provokasyon, algı operasyonları mı.?

Ziyadesiyle.

Siyasi ve ekonomik cinayetler mi.?

En ince ve derin bir akılla…

Değişen haritalar, küçülen/büyüyen devletler, oluşan devletçikler, ortaya çıkan yeni coğrafyalar mı.?

Kesinlikle…

Şimdilik burada kesiyorum.

Sadece 2021’i iyi izleyin.

Kaldı ki; zaten izlemek zorunda kalacağız.

Küresel köy dünyamız, “Akıl ve Güç”ün elinde neler yaşayacak neler..!

Türkiye enerjide önemli potansiyele sahiptir

Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Fatih Birol, “Tüketici enerji verimliliğiyle faturasını azaltırken ülkenin cari açıkla olan mücadelesine de katkı sunacak. Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyeli kadar enerji verimliliği potansiyeli var.” dedi.

Enerji verimliliğindeki en büyük teşvikin faturanın azalması olduğunu dile getiren Birol, “Tüketici enerji verimliliğiyle kendi enerji faturasını azaltıyor ama bunu yaparken ülkenin cari açıkla olan mücadelesine de katkı sunacak. Bu kapsamda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyeli kadar enerji verimliliği potansiyeli var.” diye konuştu. 

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol, Türkiye’nin enerji verimliliğinde büyük potansiyeli olduğunu ifade etti.

Birol, mevzuattaki önerileri yerine getirerek enerjinin verimli kullanılabileceğine dikkati çekerek, “Özellikle sanayide motorların daha verimli hale getirilmesi büyük bir fark yaratacaktır. Bir sanayi şirketi, hiçbir şeyi düşünmeyip sadece kendi cebini dahi düşünse enerji verimliliğini bir numaralı gündem maddesi haline getirmeli.” değerlendirmesinde bulundu. Türkiye’nin yenilenebilir enerji sektöründe attığı adımların önemine işaret eden Birol, yenilenebilir enerji teknolojilerinde Orta Doğu, Afrika ve Kafkas ülkelerine ihracat yapılabileceğini anlattı. 

Birol, Türkiye’nin elektrik talebinin gelecek yıllarda artmasının beklendiğini belirterek, “Yenilenebilir enerjinin yanı sıra kesintisiz elektrik tedariki için nükleer enerji olmazsa olmaz bir teknoloji. Güvenilir partnerler ve doğru bir ekonomik çerçeve içinde anlaşarak Türkiye’nin nükleer enerjiyi mutlaka hayata geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.” dedi. 

Türkiye’nin Karadeniz’deki doğal gaz keşfine de değinen Birol, Sakarya Gaz Sahası’nın “dev gaz sahaları” kategorisinde yer aldığını ve en kısa sürede ekonomiye kazandırılması gerektiğini vurguladı. 

“Salgının yaralarını sarmak 10 yıllar alacak”

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının dünya enerji sektöründe büyük tahribat yarattığını aktaran Birol, “Dünya ekonomisi birkaç yıl içinde toparlansa bile enerjideki yara izlerinin 10 yıllar boyunca devam edeceğini düşünüyorum.” dedi. Birol, bu yıl enerji talebinde ciddi düşüş yaşanacağını ve bunun içinde en büyük darbeyi petrolün alacağını dile getirdi. Dünyadaki enerji yatırımlarının bu yıl yüzde 20 seviyesinde düşüş göstereceğini ifade eden Birol, salgında sadece yenilenebilir enerji kaynaklarının büyüme gösterdiğini, güneş ve rüzgar enerjisinin büyümeye devam edeceğini sözlerine ekledi.

500. Shell Select marketi açıldı

Her gün 1 milyondan fazla misafirine hizmet veren Shell &Turcas, kalitesiyle güven veren Shell Select marketleri ile perakende sektörüne de öncülük etmeye devam ediyor.2013 yılında Shell Select marketlerine yatırım yapmaya başlayan Shell &Turcas, aradan geçen 7 yılda, 58 şehirde 500 noktaya ulaştı.  

Dünyanın önde gelen enerji şirketlerinden biri olmanın yanı sıra 44 binden fazla satış noktası ile tek marka altındaki en büyük perakende şirketi olan Shell, her gün misafirlerine en kaliteli ürün ve hizmetleri sunmak için çalışmalarına devam ediyor. Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış 1.000’i aşkın istasyon ağında her gün 1 milyondan fazla misafire, yılda 10 milyon farklı araca akaryakıt, madeni yağ ve akaryakıt dışı ürün ve hizmet sunan Shell&Turcas, akaryakıt sektöründe birçok ilke imza atıyor. Misafirlerinin zamanlarını verimli bir şekilde kullanmalarına yardımcı olup hayatlarını kolaylaştırmak ve yolculuklarını daha iyi hale getirmek hedefiyle yatırımlarına devam eden firma bu sene, 500. Shell Select marketini açarak sektörüne perakende alanında da öncülük etmeye devam ediyor.

Emre Turanlı: “Kalitesiyle güven veren 500 Shell Select var.”

Yeni nesil market formatı Shell Select marketlerinde,Shell’in kendi ürünleri de dahil olmak üzere 11 farklı kategoride 1500’den fazla ürün sunuluyor. Misafirlerinin yolculuklarına değer katmayı amaçlayan Shell &Turcas, Shell Select marketlerde sunduğu ürünlerini misafirlerinin ihtiyaçları doğrultusunda geliştiriyor. Misafirlerinin sadece akaryakıt almak için değil, farklı ihtiyaçlarını da karşılayabilecekleri bir alan olmak için sürdürdükleri çalışmaların sonuçlarını olumlu bir şekilde aldıklarını belirten Shell &Turcas CEO’su Emre Turanlı “Shell &Turcas olarak 7 gün 24 saat istasyonlarımızda misafirlerimizle buluşuyoruz, onların görüşlerini dikkate alarak işimizi sürekli yeniliyor ve geliştiriyoruz. Ürünlerimizi de misafirlerimizin ihtiyaçlarını dikkate alarak geliştiriyoruz. Bugün itibariyle kalitesiyle güven veren 500 Shell Select var. Shell Select marketlerde 11 kategoride 1500 ürün yer alıyor. Özellikle kendi markamız olan “deli2go” ile çıkarttığımız ürünler misafirlerimiz tarafından çok beğeniliyor. Bunların arasında özel olarak Shell’e tasarlanan, yani kendi patentimiz olan deli2go sandviçler öne çıkıyor. Ayrıca yılda yaklaşık 2,5 milyon adet deli2go sandviç ve 3 milyonun üzerinde bardak kahve satıyoruz.”

Shell’in dünyada 44 binden fazla satış noktası ile tek marka çatısı altından dünyanın en büyük perakende şirketi olduğunda dikkat çeken Turanlı, Shell’in dünyada her gün 30 milyon misafirine hizmet verdiğini, yılda yaklaşık 150 milyon kahve, 250 milyon soğuk içecek ve 450 milyon atıştırmalık satışı gerçekleştirdiğini belirterek, sektördeki öncü konumları ile ilgili şunları söyledi: “Dünya çapında perakende alanında edindiğimiz tecrübemizi, Türkiye’de de çok iyi şekilde uygulamalarımıza yansıtmayı başardık. Bu sayede misafirlerimizin zamanlarını verimli bir şekilde kullanmalarına yardımcı olup hayatlarını kolaylaştırıyor ve yolculuklarını daha iyi hale getiriyoruz. İstasyonlarımızda, akaryakıt dışı ürün ve hizmetlerimiz ile ilgili attığımız adımlara bugün baktığımızda, sektöre ilham kaynağı olduğunu rahatlıkla söylemek mümkün. Yeni nesil market konsepti olarak misafirlerimize ve sektörümüze sunduğumuz Shell Select markası, sektörde açık arayla en yaygın premium market ağı diyebilirim. Sektörümüzdeki diğer firmalarında yakın geçmişte akaryakıt dışı ürün ve hizmetler alanına yatırımlarını arttırmış olması, 7 yıl önce bizim başlattığımız bu yolculukta ne kadar doğru adımlar attığımızı ve öncü marka olarak sektörü bir adım ileriye taşıyabildiğimizi de açıkça göstermektedir.”

Emre Turanlı: “Türkiye, Shell için öncelikli ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye’ye yatırım yapmaya her zaman olduğu gibi devam ediyoruz.”

Shell &Turcas CEO’su Emre Turanlı, istasyonlarından akaryakıt alan her 2 kişiden birinin Shell Select marketlerimizi de ziyaret ettiğini söyledi: “Türkiye, Shell için öncelikli ülkeler arasında yer alıyor. Shell &Turcas olarak Türkiye’ye her zaman olduğu gibi yatırım yapmaya devam ediyoruz. Türkiye çapında 58 şehirde 500adet özel konseptli Shell Select marketimiz ile misafirlerimizin akaryakıt dışındaki ihtiyaçlarını da karşılıyoruz. İstasyonlarımızın, şehir içi ve şehir dışı tüm karayolu seyahatlerinde, anne-baba ve çocuklar dahil herkes için konforlu birer uğrak noktası olma hedefiyle yatırımlarımıza devam edeceğiz. Yıl sonuna kadar Shell Select market sayımızı 600’e çıkarmayı hedefliyoruz.”

Geert Wilders’in açlıktan ağzı kokmuş

0

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a “terörist” diyen Geert Wilders’ın İslam’a karşı saldırıları ve ırkçı sözleri de tepki toplamıştı. Tepkilerin tüm dünyada arttığı sırada Belçika’da bulunan Türk Gazete Ekibi, Özgürlük Partisi’nin Başkanı Geert Wilders’in parti genel merkezini görmek ve kendisi ile görüşmek adına Hollanda’ya ulaştıklarında karşılaştıkları manzarayı aktardılar.

ATV ve Sabah Gazetesi Hollanda Temsilcisi Fatih Özyar ile görüşerek parti genel merkezinin adresini soran ekibimiz aldığı cevap karşısında çok şaşırmış ve Özgürlük Partisi’nin bir genel merkezinin dahi olmadığını, maddi sıkıntılar yaşayan Geert Wilders’ın mecliste bulunan milletvekili odasını parti merkezi olarak kullandığı bilgisini almışlar.

Hollanda ziyareti ile alakalı açıklamalarda bulunan Gazeteci-Yazar Ferhat Yıldırım, “Daha önce camileri kapatacağını ve Kuran-ı Kerimi yasaklayacağını söyleyen Hollanda’nın aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin Başkanı ve Milletvekili Geert Wilders, ben ve ekibimiz Belçika’da iken Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın resmedildiği karikatürün altına terörist içerikli paylaşım yapmıştı. İki Türk gazeteci Hollanda’ya doğru yola çıktık ve yanımıza da Belçika vatandaşı olan flaman dostumuzu aldık. Amacımız ırkçı liderin partisinin nasıl bir yer olduğunu görmekti. Hollanda’nın Turkuaz medya temsilcisi Fatih Özyar’a; Wilders’ın parti genel merkezini görmek istediğimizi ve kendisi ile de karşılaşırsak saldırılarının sebebi hikmetini sormak istediğimizi söyledim.” dedi. Sayın Özyar, “Ferhat bey size ne gerekiyorsa her türlü yardıma hazırım. Fakat Wilders’in parti genel merkezi kapalı, yani yok. Maddi sıkıntıdan dolayı mecliste bulunan milletvekili odasından parti faaliyetlerini yürütüyor. O nedenle parti merkezine sizi götüremem” dedi ve şöyle ekledi; “Wildersson zamanlarda popülaritesini kaybetmiş ve ne zaman kendisine prim kazandırmak istese ne vakit seçimler yaklaşsa ya Türk’lere, ya İslam’a ya da göçmenlere saldırıyor. Bu seferde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak kendi popülaritesini artırmayı hedeflemiştir” dedi.

Sayın Özyar’ın aktardığı bilgiler sonrasında istikametini değiştirmeyen Yıldırım, “Biz Hollanda ziyaretimizde Wilders’ı ve parti merkezini göremedik. Fakat Faslı ve Türk siyasetçilerin Wilders ile alakalı görüşlerini ve bizde hoş seda bırakan ifadelerini dinleme fırsatımız oldu. Ancak kayıt dışı olan bu özel görüşme detaylarını buradan söz verdiğim için paylaşmayacağım” diyerek konuştu.

Yıldırım, “İnsana, inanca ve milletlere saygısı olmayan Wilders tam anlamıyla insanlık suçu işlemeye devam etmektedir. Fakat meydan o kadar da boş değil, mecliste yiğit Türk ve Faslı vekiller onun ne kadar rezil işler yaptığını kürsüden bağıra bağıra haykırıyorlar” dedi. Siyasi kaygıları ile saldırganlaştığı bilinen Wilders’ın bu politikasının ilk olmadığı gibi bir son da olmayacağı gözüküyor.

Fatih ve Kanuni Karadeniz’de tarih yazıyor

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Yavuz sondaj gemisinin Selçuklu-1 kuyusundan ümit verici sonuçlar aldığını ve bu bölgenin yakınında yeni sondajlar yapılmaya başlandığını açıkladı.

Kanuni, gemicilik hizmetlerinin yanı sıra sondaj platformu ve teknik hizmetleri de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) tarafından yürütülen ilk Türk sondaj gemisi olarak Karadeniz’deki görevine başladı. Karadeniz’de Sakarya Gaz Sahası’nda bulunan Tuna-1 lokasyonundaki doğal gaz keşfi, Türkiye’nin son birkaç yıldır denizlerde yoğun şekilde yürüttüğü sismik arama ve sondaj faaliyetlerinin ilk somut meyvesi oldu.

Türkiye Karadeniz’de Sakarya Gaz Sahası’nda bulunan Tuna-1 lokasyonunda bu yılın derin denizlerdeki en büyük doğal gaz keşfini gerçekleştirirken, bu alanda tarihindeki en büyük keşfi de yaptı. Fatih sondaj gemisinin 20 Temmuz’da Tuna-1’de başladığı sondajda 320 milyar metreküplük gaz rezervine ulaşıldı.

Daha sonra 85 milyar metreküplük ilave rezervle keşfedilen gaz miktarı 405 milyar metreküpe yükseldi. Bu miktar “üretilebilir” rezerv olarak kayıtlara geçerken, Fatih sondaj gemisi Tuna-1 kuyusunun 3,8 kilometre kuzeybatısında bulunan Türkali-1 kuyusunda ilk değerleme sondajına başladı. Fatih’in Türkiye’nin açık denizlerdeki ilk değerleme kuyusu Türkali-1’deki çalışmalarını yaklaşık 2 ay içinde bitirmesinin ardından, Kanuni sondaj gemisi de aynı kuyuda 2 ay sürmesi öngörülen ilk kuyu tamamlama işlemini gerçekleştirecek.

Türkiye’nin Karadeniz’deki faaliyetleri kapsamında yaklaşık 40 kuyu açılacak.

Kanuni, milli olarak sertifikalandırılan ilk gemi

Haydarpaşa Limanı’ndan 13 Kasım’da Karadeniz’e doğru yola çıkan Kanuni sondaj gemisi, TPAO’nun hayata geçirdiği millileştirme çalışmaları kapsamında tamamen milli olarak sertifikalandırılan ilk gemi olarak göreve başlayacak.

Gelecek yılın ilk aylarında Karadeniz’deki ilk görevine başlayacak olan Kanuni, gemicilik hizmetlerinin yanı sıra, sondaj platformu ve teknik hizmetleri de TPAO tarafından yönetilen ilk Türk sondaj gemisi olacak.

Münhasır ekonomik bölgenin yüzde 18’i tarandı

Şu ana kadar, Karadeniz’in 180 bin kilometrekarelik Türkiye Ekonomik Münhasır Alanı içinde yer alan bölgesinin yaklaşık 33 bin kilometrekarelik kısmı (yüzde 18) 3 boyutlu sismik çalışmalarla tarandı.

Öte yandan, 10 bin 700 kilometrekare büyüklüğe sahip olan Sakarya Gaz Sahası’nda ise halihazırda 2 bin 200 (yüzde 20) kilometrekarelik alanda sismik arama çalışmaları tamamlandı. Türkiye, taranan bu bölgenin 225 kilometrekarelik bölümünde doğal gaz rezervlerine ulaştı.

Sakarya Gaz Sahası’nın kalan 8 bin 500 kilometrekarelik alanında yapılacak üç boyutlu araştırmalardan gelecek yılın ilk yarısında ilk sismik veriler toplanacak. Böylece, alınan veriler ışığında sahada keşif amaçlı yapılacak yeni sondajlara ilişkin karar verilecek.

Doğu Akdeniz’de 3 gemi faaliyette

Karadeniz’deki sondaj çalışmalarının yanı sıra Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığında kalan bölgede 2 sismik ve bir sondaj gemisi faaliyetlerini yürütüyor. Bu kapsamda, Oruç Reis sismik araştırma gemisi Antalya Kaş açıklarında yer alan Demre-1 lokasyonunda 6 bin 822 kilometrelik iki boyutlu veri topladı.

Kıbrıs açıklarındaki Batı Güzelyurt-1 lokasyonunda üç boyutlu sismik araştırmalarına devam eden Barbaros Hayrettin Paşa gemisi ise bugüne kadar 195 bin 525 kilometrelik alanı taradı. Yavuz sondaj gemisi ise Kıbrıs adasının güney batısında yer alan Selçuklu-1 kuyusundaki sondajını 6 bin metrede tamamladı ve Mersin Taşucu Limanı’nda geminin bir sonraki sondajı için bakım çalışmaları yapılıyor.

Hollanda Türklere karşı ambargo hazırlığında

0

Hollanda devleti 1 Ocak 2021’de Türklere karşı demokratik olmayan bir şekilde bazı kanun dışı uygulamaları devreye sokmaya hazırlanıyor. Demokratik olması ile her fırsatta övünen Hollanda’nın Türklere karşı antidemokratik uygulamalarına tepkiler çığ gibi büyüyor.

İnsanların yaşadıkları ülkeye uyum sağlamasının faydalı bir durum olduğunu belirten Türk kökenli tanınmış hukukçu Avukat Nazmi Türkkol;“Hollanda’nın Türkiye’den aile birleşimi veya farklı sebeplerle Hollanda’ya yerleşecek olanlara AB ile yapılan anlaşmaya göre hiçbir mecburiyet veya şart getiremez. Verilen haklar geri alınmaz” diyerek karar uygulamaya başlamadan hukuki olarak itiraz ettiklerini söyledi.

Hollanda 2007 yılında Avrupa Birliği ülkeleri dışından gelecek olan göçmenlere uyum sınavı yapılması hakkında bir yasa çıkarmıştı.

Yürürlüğe giren yasa ile aile birleşimi veya başka nedenlerle Hollanda’ya gelecek göçmenler önce bulundukları ülkede uyum kurslarına katılacak ve sınavlarda başarı göstermeleri neticesinde ülkeye girişlerine izin verilecekti.

Fakat bu yasanın yürürlüğe girmesinin ardından uygulanmaması adına Türkler mücadele verdi. Türkiye ve AB arasında yapılan 1963 anlaşmasına göre Türk vatandaşlarının uyum yasası ile zorlanamayacağı itirazı 2011 yılında sonuçlandı ve Türkler bu yasadan muaf tutuldu.

Türk sivil toplum kuruluşları ve hukukçuların verdiği mücadele sonucu elde edilen bu hak Hollanda tarafından gasp edilmeye çalışılıyor.

Uyum yasası kapsamında kurslara katılan ve sınavlarda başarılı olanlar Hollanda’ya giriş hakkı elde edecekler. Fakat 3 yıl içinde uyum kursuna yeniden katılarak başarılı olmak ve diploma almak zorunda. Bu kurslarda başarı sağlamayanlara ikamet izni verilmeyecek.

Türkiye’deki uzmanların Hollanda’nın bu yaklaşımına ve demokrasi söylemi ile uyguladıkları faşizme karşın şaşkınlık duyulmadığını belirterek, bu yaklaşımların insanlık onurunu incitici olduğunu söylediler.

“Türkiye’nin sığınmacılara ve yabancılara uyguladığı tavrın insani hassasiyetleri öncelediği açıktır.”

Batının bu yozlaşmasının Avrupa toplumunda değil, yönetim sistemlerinde var olduğunun da ayrıca altını çizen uzmanlar, bu tür yaklaşımlar sebebiyle ülkemizin değerinin her geçen gün daha da takdire alındığını ifade ettiler.

NGS’nin 1. ünitesi son aşamasına yaklaşıyor

VVER-1200 reaktörleriyle donatılmış olan Belarus NGS’nin 1. ünitesi, minimum kontrol gücü seviyesine getirildi. Fisyon zincirleme tepkimesini devam ettirmeye yetecek seviyede çalışan bir reaktörde nötron akışı gözlemlendiğinde, minimum kontrol gücü seviyesine ulaşılıyor. 

Minimum kontrol gücü seviyesine ulaşmak, fiziksel olarak işletmeye alınma prosedürünün son aşaması olarak kabul ediliyor. Bu işlem, personelin gerekli tedbirleri güvenli bir şekilde almasına ve reaktör çekirdeğinin fiziksel özelliklerinin tasarım gereksinimleriyle örtüşüp örtüşmediğini anlamaya olanak sağlıyor. Uzmanlar, reaktörün ilk yakıt dolumunun nötronlarla ilgili özelliklerine ilişkin 50’den fazla fiziksel deney yapıyor. Bunların yanı sıra reaktörün tüm izleme ve güvenlik sistemlerinin emniyeti de, uzmanlar tarafından deneylerle doğrulanıyor. 

Bu deneylerin sonuçları, güç verme işlemini onaylayacak olan Belaruslu nükleer gözlemci kuruluş Gosatomnadzor’a iletilecek. Sonuçlar tatmin edici bulunur ve onay alınırsa, reaktörün gücü kademeli olarak artırılarak ünite güç verme işlemine hazırlanacak.

Avrupa’nın özgürlüğü ve iki yüzlülüğü

Avrupa da yaşayan gençler uyuşturucunun çok daha büyük tehlikesindedir. Esrar, yasaların izin verdiği yerde kullanılabilir ve fakat bu kanunlar tavize de açık konumdadır. Kanunen kamusal alanlarda içilmemesi gerekirken bazı bölgelerde bu kanun esnetilmiş ve baskılama yapılmıyor. Esrar böyle iken “Eroin” ile ciddi bir mücadele var. Asla tahammül edilmiyor, esnetme ve boş verme yok. Burada alkışlıyoruz…

Toplanın hanımlar, beyler…

Avrupa topraklarında özgürlük var!

Sar esrarını iç…

Karışan yok…

Miss!

Sevişecek misin?

Karışan yok!

Miss!

Başkasına karışma, karışırız o zaman sana…

Burada da alkışlıyoruz…

Burası özgürlüklerin ülkesi…

Eşcinsel misin?

Özgürsün, takıl kafana göre…

Hele bi karışsınlar…

Canını yakan cezalar veririz!

Burada ne yapacağınızı bilirsiniz…

Kilisenin edepsizliğine girersen, dersen pedofili…

Canını yakan cezalar veririz!

Burada ne yapacağınızı bilirsiniz…

Sözde Ermeni soykırımını inkâr ve protesto edersen…

Canını yakan cezalar veririz!

Burada ne yapacağınızı bilirsiniz…

Siyonizm’e mi sövdün…

Cezalandırırız!

Hass…

Ayrımcılığa da karşılarmış…

Mesela…

Müslüman’a ve İslam’a geldiğinde ise sövgü ve iftira…

Ne ceza var, ne yargı, ne engel…

Şimdi adalet mi diyorsunuz ahali?

Avrupa’nın özgürlüğü gibi adaleti de bir tuhaf…

Alkışlayasımız kalmadı,

Adileşmelerine…

Şimdi dağılın efendiler…

Durun hele durun biraz daha anlatayım.

Laf söylememiz, laf atmamız, işkembeden sallamamız o kadar kolay ki…

Gel gelelim memleketimizin dışarıdan haline. Adam arsız olduğu kadar hadsiz, kansız olduğu kadar da cahil. Sövüp sayıyor Türk’e ve Türkiye’ye… Özgürlüğü imiş düşünce saydığı necaseti. Onların sövgüsüne, övgümüzden başka ne çare var ki.

Mızmızlanmayı adet bilmiş kalabalığımız; üretmeden sövüşenlerin, iç siyasetimizin erklerine saydırmaları ile günler geçiyor. Gelin de bir bakın ağızlarından irin dökülenlerin, üç kuruşluk arzuları yerine gelmediğinde kızıp, sayanların liderimize ne hakaret ettiğine.

Animasyon filmler yapıp, aşağılık propagandalarda anamıza, bacımıza nasıl sövdüklerine bakın. Bunlara şahit olup gocunmuyorsa eğer kendini vatan evladı sayan zevat, biliniz ki kanı bozuk olduğu kadar aklı da bozuktur. Kalabalığın kininde zerre olsa hakikat, oturalım düşünelim derim de Haçlı kafası hiç mi değişmez… Boş ki ne boş…

Hadi olmayalım ya Erdoğan’cı…

Zorunan yaparlar Milleti Erdoğan’cı…

Altmış gün Avrupa’da kalıpta, ülkemiz erklerine hürmet etmeyi öğrenemezsen ya kanından şüphe et ya gelme hiç bu topraklara…

Mersin Akkuyu’da gelişmeler

Elektrik kullanımı, bilgi çağına girmekte olan insanoğlu için artık yadsınamaz önem taşıyan bir metafor durumundadır. Elektrik enerjisinin böylesine yadsınamaz öne çıkışının nedeni olarak elektriğin diğer enerji çeşitlerine dönüşüme uygunluğu ve alternatif akım formunda binlerce kilometre uzak mesafelere taşınabiliyor olmasıdır. Günümüzde bilgisayar kullanımı ve yapay zekâ, bir başka deyişle akıllı sistemler için elektrik gereksinimi vazgeçilmezlik ifade etmektedir. Bütün bu paradigmalar büyük güçlerde elektrik üreten enerji santralarının hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Elektrik üretiminde farklı enerji kaynakları kullanılabilir olmakla beraber emre amade santralar olan fosil yakıtlı santralar ile nükleer santralar öne çıkmaktadır. Zira mevsimden ve günden bağımsız olarak, her istenen zamanda istenen güçte enerji üretilebilmesi “baz santral” olarak nitelenen söz konusu bu santralar ile sağlanabilmektedir.

Global olarak elektrik kullanımının artmasıyla kronolojik olarak önce fosil yakıtlardan (sırasıyla kömür, petrol ve doğal gazdan) yararlanılmıştır. Nükleer teknolojinin geliştirilmesiyle II. Dünya Savaşından sonra nükleer santralar kullanılmaya başlanmıştır. Halen tek üniteden net 1000 MWe üzerinde elektrik enerjisi üretimi nükleer santrallarla mümkün olabilmektedir.

Bilindiği üzere, fosil yakıtların büyük miktarlarda kullanımı sera gazı salımı bağlamında çevre sorunlarına neden olabilmektedir. Dolayısıyla çeşitli çevre kuruluşları ve çevre toplantılarıyla fosil yakıt kullanımının sınırlandırılması gündeme gelmiş bulunmaktadır. Buna karşın COP-21ve COP 25 gibi toplantılarda nükleer enerjinin kullanımı tavsiye edilir olmuştur. Bu bağlamda Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı – IAEA’nın verilerine göre, 31 Aralık 2019 tarihi itibariyle dünyada 443 nükleer santral çalışmakta, 54 nükleer santral da inşa edilmektedir. Mersin Akkuyu’da inşa edilmekte olan Nükleer Güç Santralı da inşa halindeki nükleer santrallar arasında yer almaktadır.

Akkuyu Nükleer Güç Santralında Son Durum

Bilindiği üzere, nükleer santral kurma konusu Türkiye’de birçok kez gündeme gelmiş olmasına rağmen ertelenen veya iptal edilen ihalelerle 2010 yılına kadar yarım asırdan fazla bir sürede istenen sonuca ulaşılamamıştı. Nihayet, Rusya Federasyonu ile 12 Mayıs 2010 tarihinde (Yap-İşlet bağlamında) imzalanan işbirliği anlaşması ile Mersin-Akkuyu’da nükleer güç santralinin hayata geçirilmesi süreci başlamıştır. 13 Aralık 2010 tarihinde ise konuya ilişkin proje firması kurulmuştur.  Akkuyu santralına ilişkin Yer Seçimi lisansı yenilenmiş ve Aralık 2011’de  ÇED Raporu da Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylanmıştır. 

Her biri 1200 MWe’lik güçte dört ünite olarak kurulacak olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı, Rus yapımı olup VVER tipi Basınçlı Su Reaktörü tipinde olacaktır. Böylelikle Akkuyu Nükleer Güç Santralı dört ünitesiyle toplam 4800 MWe güç üretecektir ve santralların ömrünün  60 yıl olması planlanmaktadır.

Yerli katkının olabildiğince fazla olmasının benimsendiği projede yardımcı sistemler kapsamında düşünülen ve bir Türk firma tarafından üstlenilen deniz yapılarına ilişkin ilk temel atma töreni Nisan 2015 de gerçekleştirilmiştir. Haziran 2017’de ise EPDK tarafından 49 yıllığına Akkuyu NGS’ye elektrik üretim lisansı verilme işlemi tamamlanmıştır. Ekim 2017’de ilk üniteye ilişkin inşaat izni alındıktan sonra Aralık 2017’de sahada şantiye çalışmaları başlamıştır. Takiben söz konusu bu birinci ünite için İnşaat Lisansı’nın alınmasından sonra 3 Nisan 2018 tarihinde Akkuyu NGS’nin 1. ünitesinin temel atma töreni Rusya ve Türkiye Devlet Başkanlarının yer almasıyla gerçekleştirilmiştir. Böylelikle ilk üniteye ilişkin kapsamlı inşaatı başlamıştır.

Öte yandan, ağır ve hacimli ekipmanların taşınmasında kullanılacak Akkuyu mevkiindeki limanın doğu terminal inşaatı da tamamlanmış bulunmaktadır. Mayıs 2019’da Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı’ndan Liman işletme izni de alınmıştır. Yine büyük ve ağır ekipmanların yerlerine yerleştirilmesinde kullanılacak 3000 ton kapasiteli (paletli özel bir) vinç Ağustos 2019’da sahaya getirilmiş ve konuşlandırılmıştır.  Saha alt yapısı hazırlandıktan sonra, Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın 1. Ünitesinin ilk büyük ekipmanı olarak (+3. Nesil, gelişkin) nükleer güç reaktörlerinin pasif güvenlik sistemleri içinde yer alan ve 150 ton mertebesinde ağırlığa sahip bulunan “Kor Tutucu” sahaya getirilmiş ve paletli özel vinç ile yerine yerleştirilmiştir. Son olarak, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin birinci güç ünitesine ilişkin yaklaşık 320 ton ağırlığında olan ve yapımı 3 yıl süren reaktör basınç kabının teknik güvenilirliği ağlamında hidrolik testleri de  tamamlanmış ve nihayet inşaat sahasına ulaşmıştır (Şekil 1). Ayrıca 1. Ünitenin buhar jeneratörlerinin de yapımı tamamlanmış ve sahaya kadar ulaştırılmıştır. Böylelikle, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin 1. Ünitesinin en önemli parçaları konusunda önemli ilerleme kat edilmiş bulunmaktadır.

Bir diğer önemli gelişme; Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın 1. Ünitesinin önemli yapı ekipmanlarının içinde yer alacağı çift katlı özel bir yapı olan “Dış Güvenlik Kabuğu”nun ikinci katmanının montaj işlemine başlanmış olmasıdır.  Bu bağlamda, 1. Ünitenin inşaat yüksekliği 17 m’yi aşmış bulunmaktadır.

Akkuyu Nükleer Güç Santralı için bir başka gelişme; buhar türbinine  monte edilecek “Kondansör”e ilişkin bazı parçaların tamamlanmış olması ve Akkuyu’ya gönderilmek üzere yola çıkarılmasıdır.

Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın 1. Ünitesinden ayrı, diğer ünitelerine ilişkin de bazı gelişmeler kaydedilmiştir. Şöyle ki; 30 Kasım 2018 tarihinde 2. Ünite için inşaat çalışmalarına başlama izni alınmış ve Ocak 2019’da 2. Güç ünitesi tesisleri için temel kazı çalışmalarına başlanmıştır. Takiben, 2. Güç ünitesi temel beton dökme çalışmaları 8 Mart 2019 tarihi itibariyle tamamlanmış bulunmaktadır. Son olarak 2. Üniteye ilişkin kor tutucu da tamamlanmış bulunmaktadır.

Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nin 3. ünitesinin de zemin hazırlanması çalışmalarına başlanmış olduğu ifade edilmiş ve son olarak bu üniteye ilişkin inşaat lisansı da alınmış bulunmaktadır. 4. ve son üniteye ilişkin olarak ise inşaat lisansı başvurusu yapılmış olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla Akkuyu NGS projesinde yer alan güç reaktörü ünitelerinin hepsi için çalışmalar sürdürülmekte olup aşama aşama gelişmeler hayata geçirilmektedir (Şekil 2).

Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşaatının tüm aşamaları Nükleer Düzenleme Kurumu tarafından takip edildiği gibi uluslar arası bağlamda da kontrol edilmektedir. Bir başka deyişle inşaat bütünüyle denetlenmektedir.

Öte yandan, Akkuyu Nükleer Güç santralında çalışacak nitelikli Türk elemanların yetiştirilmesi de bir diğer önemli konuyu oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’den Rusya’ya konuya ilişkin eğitime gönderilen 143 öğrencinin mezun olduğu ve Akkuyu’da işbaşı yaptıkları ifade edilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, 102 lisans ve 22 Yüksek Lisans öğrencisinin de yurtdışında eğitimlerine devam ettikleri belirtilmektedir. Bunlardan ayrı olarak 25 öğrencinin de Yüksek Lisans eğitimi almak üzere yine yurt dışına gönderilmeleri planlandığı açıklanmıştır. Tüm bu elemanlar Akkuyu’da çalışmak üzere eğitilmiş ve/veya eğitilen elemanlar olacaklardır.

Sonuç

Görüldüğü üzere, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Kuruluş yılı olan 2023 yılında tamamlanması hedeflenen Akkuyu Nükleer Güç santralının birinci Ünitesinin inşasında hayli önemli aşamalar kaydedilmiş bulunmaktadır. İlaveten bu üniteye ilişkin çalışmaların yoğun şekilde devam ettiği anlaşılmaktadır. Ancak, diğer üniteler için de çalışmalar devam ede gitmektedir. Mersin-Akkuyu Nükleer güç santralının dört ünitesinden üçü için inşaat lisansı alınmış bulunmaktadır. Bir başka deyişle santralının üç ünitesi resmen başlamış olmaktadır.

Burada şunu belirtmek gerekir ki; Türkiye’nin nükleer güç santralına sahip olması öncelikle (emre amade) baz santral kapsamında elektrik üretim envanterine sahip olacak olmasından ötürü önemlidir. Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın devreye girmesiyle ülke elektrik ihtiyacının (tek başına) en az % 6’sını karşılayacağı öngörülmektedir. Dolayısı ile Türkiye’nin elektrik temin güvenilirliği bağlamında önemli yol kat edilmiş olacaktır.

İlaveten, Akkuyu Nükleer Güç Santralı yapımında (birinci devre sistemlerinde olmasa da) Türkiye’nin katkısına olabildiğince yer verilmesinin benimsendiği ifade edilmektedir. Bu bağlamda hafriyat işlerinde yer alınmıştır. Bu konu ülkemiz açısından bir ilk adım kazanç olarak nitelenebilir. Ayrıca, Akkuyu Nükleer Güç Santralı’da çalışacak nitelikli eleman ihtiyacı için Türk öğrencilerin yetiştiriliyor olması da Türkiye açısından yine olumlu bir gelişmeyi ifade etmektedir.

Öz olarak belirtilmek gerekirse; Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın devreye alınması, Türkiye için enerji temin politikası bağlamında önemli olduğu kadar ileri teknoloji bir santral kurulumu, lisanslanması ve hayata geçirilmesiyle edinilecek deneyim açısından da önem arz etmektedir. Bu açıdan konu ele alındığında Akkuyu Nükleer Güç Santralı projesinin ilk ünitesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Kuruluş yılına yetiştirilmesiyle Türkiye için ufuk açan bir anlam ifade edecektir denebilir.

Masdaf, yangınla mücadelede ediyor

Pompa sektörünün lider markası Masdaf, İtfaiye Haftası’nda Sakarya Büyükşehir İtfaiye Dairesi Başkanlığı ile birlikte düzenlediği “Yangınla Mücadele” webinarında binalarda ve endüstriyel tesislerdeki yangınlar nedeniyle yaşanan can ve mal kayıplarının önüne geçebilmek adına alınabilecek önlemleri masaya yatırdı. 

Masdaf, Sakarya Büyükşehir İtfaiye Müdürlüğü ile birlikte düzenlediği “Yangınla Mücadele” webinarında yangınlar nedeniyle yaşanan can ve mal kayıplarının önüne geçebilmek adına alınabilecek önlemleri masaya yatırdı. Sakarya Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi Başkanlığı Önleme ve Eğitim Şube Müdürlüğü ile ortak düzenlenen webinarda özellikle konutlarda ve endüstriyel tesislerde yaşanan yangınlardaki ihmallerin altı çizildi. 

Türkiye’de her yıl yaklaşık 400 büyük fabrika yangını yaşandığını ve bu yangınlarda yılda ortalama 25 kişinin hayatını kaybettiğini belirten Sakarya Büyükşehir İtfaiye Dairesi Başkanlığından Makine Mühendisi M. Zahit Akkaya, binaların ve endüstriyel tesislerin yangın tehlikesine karşı hazırlıklı inşa edilmesi gerektiğini vurguladı. Akkaya sözlerine şöyle devam etti: “Bu süreç binanın veya endüstriyel tesisin mimari projesiyle başlayıp, mekanik projesiyle devam eden bütünleşik bir süreç. Binalar ve endüstriyel tesisler henüz mimari proje aşamasındayken bina veya tesis işler duruma geldiğinde oluşabilecek yangın durumları öngörülebilir olmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Bu konuda öncelikle “binaların yangından korunması hakkındaki yönetmeliğe” uyulması ve bu kapsamda binanın yangın sınıflandırmasının yapılması gerekiyor. Proje bir endüstriyel tesise ait ise hangi tehlike sınıfındaki endüstriyel tesise ait olduğu dikkate alınarak tasarlanmalıdır. Burada binanın işlevi, yangın yükü, yanıcılık yükü dikkate alınmalıdır. Örneğin yönetmelik; 2000 metrekare ve üzerindeki katlı mağazalarda ve 1000 metrekare üzerinde kolonya, boya gibi yanıcı madde ihtiva eden işletmelerde yağmurlama zorunluluğu getiriyor. Bu tür projelerde binanın yapısına göre kaçış yolu, havalandırması ve pompa sistemleri tercih edilmesi gerekiyor. Dolayısıyla tüm bunları tasarım aşamasında öngörebilmek önemli;ancak bizdeki işleyiş biraz farklı, biz önce binanın inşasına başlıyoruz ve zamanla yangın tesisatı hariç aklımıza gelen her şeyi binaya uyguluyoruz. Zorunluluk olursa şayet yangın tesisatını uygulamayı tercih ediyoruz. Ancak yabancı yatırımlar özellikle sigorta şirketleri Avrupalı olan yatırımlarda ya da yabancı ortaklı yatırımlarda “binaların yangından korunması hakkında yönetmelik” biraz daha nizami olarak uygulanıyor. Yapıların inşası aşamasında standartlara uygun üretim her geçen gün artmaya devam ediyor;fakat burada mevzuatında eş zamanlı olarak bu standartlara entegre edilmesi gerekiyor.”

Avrupa Nükleer’e geri mi dönüyor?

Covid-19 salgını sonrasında yenilenebilir enerjinin tüm dünya ve ülkemizde enerji planlamalarında önceliklendiği bu günlerde; Avrupa’nın enerji sıkıntısı yaşaması ve nükleer tesislerin kapatılması yönünde alınan doğru kararların sorgulamasına neden oldu.

Avrupa Birliği, Brexit ve Euro Bölgesi Politika Analisti, Open Europe Düşünce Kuruluşu’nun Brüksel Ofisi Başkanı Pieter Cleppe, Avrupa’da nükleer santrallerin kapatılma kararı ile sosyal, çevresel ve ekonomik ağır maliyetlerle karşı karşıya kalan pek çok ülkede nükleer santrallerin durumunun tekrardan sorgulanmaya başlandığını söyledi. Cleppe, nükleer tartışmaların seyrinin değiştiğine dikkat çekerek; “Covid-19 krizinin her Avrupa ülkesini kendi araçlarıyla nasıl baş başa bıraktığı göz önüne alındığında, Fransa veya diğer komşularının enerjisine bel bağlamak, AB ülkeleri için çekici bir deneyim olmayabilir” dedi. 

Nükleer lehine daha olumlu bir manzara ortaya çıktığına değinen Cleppe, nükleer santrallerin kapatılma kararlarının da sorgulandığını söyledi.

Fukuşima nükleer felaketinden sonra nükleer enerjiyi tamamen ortadan kaldırmaya karar veren Avrupa’da fikirlerin değişmeye başladığını vurgulayan Cleppe, “2018’de elektriğinin yüzde 39’unu nükleer enerjiden üreten Belçika’nın da yaşlanan nükleer santralleri kapatma kararı ile ilgili olarak büyük bir ‘U dönüşü’ yapılması bekleniyor. Uzmanlar, ülkenin enerjik kimya endüstrisi için kısa süre önce İngiltere kimya firması INEOS tarafından multi milyar Euro’luk bir etan gazı çöktürücüsü projesi için Anvers limanında büyük bir yatırım yapıldığını, enerji kesintilerinin endişe verici olabileceğine karşı uyardılar. Çoğu siyasi parti de artık enerji arzı açısından sürdürülebilir alternatiflerin olmadığını fark ediyor.” dedi.

Avrupa’nın bu dönüşüm sancısının yakından takip eden uzmanlar, yenilenebilir enerji kaynakları hususunda Avrupa’nın yeni çözümler bulamadığı takdirde istikrarlı kalamayacağı konusunda endişeli olduklarını belirtiyorlar.

Avrupa ülkelerinin enerjide oluşan açığı ABD ve Rusya’nın sağladığı enerji çözümleri ile sağlanıyor. Bu bağımlılık ile pahalı enerji Avrupa ülkelerini Nükleer Enerji’deki hassasiyetlerini yeniden gözden geçirmeye itmektedir.

Kimyasal yapı içindeki sağlığımız

Belçika’nın başkenti Brüksel’e bağlı Namur şehrinde bulunan Namur Expo’da yapı endüstrisinde enerji verimliliği başlıklı özel bir toplantıya davet edilmiştik.

Batireno ve Energie& Habitat konferans programında konutların enerji tasarrufu, ekolojik ve yüksek enerji performansı gibi bir dizi çözümler ele alındı.

Enerji tasarrufunda önemli rol oynayan ısıtma ve yalıtım malzemeleri göz ardı edilmeyerek, tüm yenilikler enerji sektörünün önde gelen firmaları tarafından fuarda sektör temsilcilerine sergilendi.

Fuarın önemli etkinliklerinden birisi de Philips standında Led aydınlatmanın avantajlarının tanıtılması oldu.

Energy& Habitat Fuarı’nda enerji kullanımı ile ilgili konferanslar da düzenlendi. Koronavirüs engeline rağmen etkinliklere katılımın yüksek olduğunu da belirtmek isterim.

Ralph Baden ile enerji ve sağlık hakkında yaptığımız görüşme ise bilgi ve istifade yönünden hayli verimli geçti. Öncesinde görüştüğümüz hemen her enerji mühendisleri enerjiden nasıl ve ne kadar para kazanılacağını ve hangi miktarda tasarruf yapılacağı konusunda beyanlarda bulunurken, Baden tüm bunların aksine bu konulara hiç girmeden enerjinin daha nasıl verimli ve sağlıklı biçimde kullanılacağını ifade etti. Yine nasıl üretileceği hususunda çok önemli tespit ve analizlerde bulundu.

Belçika Sağlık Bakanlığı’nda görevleri olan Mühendis Ralph Baden, “Konut yaşamında kimyasal kirleticiler, küfler ve/veya elektromanyetik alanlar insanların sağlığını çok ciddi tehdit etmekle birlikte, yaşam kalitesi artırımını her geçen gün daha da kötü bir hale getirmektedir. Buna engel olmak için sağlam yapı kültürü ve/veya yenileme/sanitasyon çözümlerinin uygulanması gereklidir” diyerek enerji verimliliğinin sağlık olmadan bir avantaj sağlayamayacağını da ifadelerine ekledi.

Ralph Baden’in farkındalık oluşturmaya çalıştığı husus göz ardı etmememiz gereken fikir genişletmeleri barındırıyor. Depreme dayanıklılık ve ihtişam tercihleri ile ticari karlılığın önceliklendirildiği inşaat sektörü sağlık, enerji ve pek tabi ki geleceğin genetiğine ne şekilde katkı ve risk sağlıyor?

Ülkemiz deprem süreçleri ile inşaat alanında kabuk değiştirirken, kentsel dönüşümler hızlandırılmışken ve enerjide attığımız milli gelişmelerin ışığında “Sağlam Yapı” kavramını yeni baştan ele almamız gerekmektedir. Bir yapının sağlamlığı sadece fiziki koşullar ele alınarak değerlendirilmemeli, biyolojik ve kimyasal süreç takibinin de “Sağlam Yapı” kavramının konusu içinde yer alması gerekmektedir.

Ülkemiz şehirlerinde her geçen gün sayısı artan “Toplu Konutlar” toplumu oluşturan tüm bireyleri toplumsal yaşam kültürü adaptasyonuna neden oluyor. Peki ama bu konutlar sadece insanların psikolojik ve kültürel yönelimlerine mi etki ediyor?

Konut ve Toplu Konut yaşamında içinde bulunduğumuz “kimyasal yapı” bizlerin psikolojik, biyolojik ve genetik ne gibi değişimlerimize neden olmaktadır?

Bu soru ve sorunların tahlil edilebilmesi, yapılarımızın insan sağlığını da önceleye bilmesi, gelecek kuşakların iş bu sorunlardan azade daha da yaşanabilir bir dünya oluşturmasını sağlamak, bizlerin önceliğinde olduğu gibi yapısal süreçlerin yönetim erkliğini üstlenmiş olan tüm kurumların yükümlülüğünde olması gerekir. Bu yükümlülük ki geleceğin inşasındaki belki en değerli süreçlerin ilk adımları.

Evimizde yaşıyoruz, yaşlanıyoruz.

Evimizde mutasyon, radyasyon, tansiyon… … niçin var olsun ki?

CK Enerji, insan kaynakları stratejilerini genişletiyor

CK Enerji’de İnsan Kaynakları Direktörlüğü’nü, İK alanında ödüllü projelere imza atan Barış Müstecaplıoğlu üstlendi. Müstecaplıoğlu, “İnsan kaynakları stratejilerinin yalın, çevik ve tasarım odaklı bir bakış açısıyla yenilenmesi adına heyecan verici bir dönüşüm yolculuğuna çıktık” dedi.

Türkiye’nin 7 şehrinde, 8,4 milyon elektrik tüketicisine hizmet veren, İstanbul’un Avrupa Yakası’nı aydınlatan CK Enerji’nin İnsan Kaynakları Direktörlüğüne Barış Müstecaplıoğlu atandı. 20 yılı aşkın süredir Yapı Kredi, Arkas Holding, TAV Havalimanları gibi farklı sektörlerin lider firmalarında İnsan Kaynakları yöneticiliği yapan Müstecaplıoğlu, CK Enerji’ye katılmadan önce Koç Topluluğu’nda Divan şirketler grubunda görev yapıyordu.

Yalın, çevik ve tasarım odaklı bir bakış açısı oluşturulacak

Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği’nden mezun olan ve kariyerinde Aon Hewitt En İyi İşverenler Ödülü ve Brandon Hall İK Uygulamalarında Mükemmellik Ödülleri’ne layık görülen projelere imza atan Müstecaplıoğlu, aynı zamanda Hayallere Ulaşma Rehberi isimli kişisel gelişim kitabıyla ve dünyanın pek çok ülkesinde verdiği eğitimlerle de biliniyor.

Barış Müstecaplıoğlu, CK Enerji olarak enerji sektöründe en çok çalışılmak istenen şirket olmayı hedeflediklerini, insan kaynakları stratejilerinin yalın, çevik ve tasarım odaklı bir bakış açısıyla yenilenmesi adına heyecan verici bir dönüşüm yolculuğuna çıktıklarını belirtiyor.

Salgın enerji sektöründe tahribat yarattı

Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Fatih Birol, “Tüketici enerji verimliliğiyle faturasını azaltırken ülkenin cari açıkla olan mücadelesine de katkı sunacak. Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyeli kadar enerji verimliliği potansiyeli var.” dedi.

Enerji verimliliğindeki en büyük teşvikin faturanın azalması olduğunu dile getiren Birol, “Tüketici enerji verimliliğiyle kendi enerji faturasını azaltıyor ama bunu yaparken ülkenin cari açıkla olan mücadelesine de katkı sunacak. Bu kapsamda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyeli kadar enerji verimliliği potansiyeli var.” diye konuştu.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol, Türkiye’nin enerji verimliliğinde büyük potansiyeli olduğunu ifade etti.

Birol, mevzuattaki önerileri yerine getirerek enerjinin verimli kullanılabileceğine dikkati çekerek, “Özellikle sanayide motorların daha verimli hale getirilmesi büyük bir fark yaratacaktır. Bir sanayi şirketi, hiçbir şeyi düşünmeyip sadece kendi cebini dahi düşünse enerji verimliliğini bir numaralı gündem maddesi haline getirmeli.” değerlendirmesinde bulundu. Türkiye’nin yenilenebilir enerji sektöründe attığı adımların önemine işaret eden Birol, yenilenebilir enerji teknolojilerinde Orta Doğu, Afrika ve Kafkas ülkelerine ihracat yapılabileceğini anlattı.

Birol, Türkiye’nin elektrik talebinin gelecek yıllarda artmasının beklendiğini belirterek, “Yenilenebilir enerjinin yanı sıra kesintisiz elektrik tedariki için nükleer enerji olmazsa olmaz bir teknoloji. Güvenilir partnerler ve doğru bir ekonomik çerçeve içinde anlaşarak Türkiye’nin nükleer enerjiyi mutlaka hayata geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.” dedi.

Türkiye’nin Karadeniz’deki doğal gaz keşfine de değinen Birol, Sakarya Gaz Sahası’nın “dev gaz sahaları” kategorisinde yer aldığını ve en kısa sürede ekonomiye kazandırılması gerektiğini vurguladı.

“Salgının yaralarını sarmak 10 yıllar alacak”

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının dünya enerji sektöründe büyük tahribat yarattığını aktaran Birol, “Dünya ekonomisi birkaç yıl içinde toparlansa bile enerjideki yara izlerinin 10 yıllar boyunca devam edeceğini düşünüyorum.” dedi. Birol, bu yıl enerji talebinde ciddi düşüş yaşanacağını ve bunun içinde en büyük darbeyi petrolün alacağını dile getirdi. Dünyadaki enerji yatırımlarının bu yıl yüzde 20 seviyesinde düşüş göstereceğini ifade eden Birol, salgında sadece yenilenebilir enerji kaynaklarının büyüme gösterdiğini, güneş ve rüzgar enerjisinin büyümeye devam edeceğini sözlerine ekledi.

Binalarda “enerji verimliliği” mantolama ile sağlanabilir

Dünyayı tehdit eden en önemli sorunların başında gelen küresel ısınma, farklı bölgelerde farklı şekillerde kendini hissettirmeye başladı. İklim değişikliğinin sağlık ve besine erişme noktasında önemli bir parametre olmasının dışında sürdürülebilir bir dünya için vazgeçilemez olan enerji kaynaklarına etkisi ise tartışılmaz. Enerji tasarrufu denince bugün hala ısı yalıtımı konusu,en son akıllara gelen bir konu. Oysa bir konutta enerjinin yüzde 40’ı duvarlardan kaybediliyor. Tüm konutlar üzerinden düşündüğümüzde bu enerji kaybı çok önemli bir nokta olarak karşımıza çıkıyor.

Rakamlar gösteriyor ki bireylerin yanı sıra şirketlerin de önemli derecede bu tasarrufu yapması gerekiyor. Avrupa’nın mantolama devi Baumit, doğru mantolamayla yapılarda yüzde 50 oranında enerji tasarrufu sağlamanın mümkün olduğunu belirtiyor. Enerji verimliliğine dikkat çeken Baumit, konut ve iş yerlerindeki ısı yalıtımının dünyada küresel ısınmanın engellenmesindeki en önemli gündem maddelerinden biri olduğunun altını çiziyor. 

İklim değişikliği, dünyamızı tehdit eden en önemli sorunların başında geliyor. Hayatımızın her alanında olmasa olmaz bir olgu olan “enerji”kaynakları da iklim değişikliğinden etkileniyor. Enerji tasarrufu dediğimizde bugün hala ısı yalıtımı aklımıza gelmese de bir konutta enerjinin yüzde 40’ının duvarlardan kaybediliyor. Dünyada küresel ısınmanın engellenmesindeki en önemli gündem maddelerinden biri olan ısı yalıtımı ile hem daha sürdürülebilir bir dünya inşa etmek hem de yaşam alanlarında yüzde 50 oranında enerji tasarrufu sağlamak mümkün.

“Türkiye’deki mevcut binaların yüzde 85’inde yalıtım maalesef bulunmuyor”

Son teknoloji kullanarak enerjiden tasarrufu nasıl yaparız sorusu üzerine ürünler geliştiren Avrupa’nın mantolama devi Baumit, sürdürülebilirliği şirket DNA’sına işlemiş durumda. Konu özelinde açıklamada bulunan Baumit Satış ve Pazarlama Direktörü Erdil Dinçer, doğanın bize verdiği tepkilerin küresel ısınmanın günümüzde hangi boyutlara ulaştığının en önemli göstergesi olduğunu söyledi. Ülkelerin karbon salınımı ile ilgili kısıtlamalara gitmek için mevzuat ve standartlarını tekrar gözden geçirdiğini anımsatan Dinçer, “Seragazı emisyonları mevcut şekilde devam ettiğinde, küresel ısınmanın 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçmesi bekleniyor. Küresel ısınmayı 1,5ºC ile sınırlandırmak, yaşam alanlarımız üzerindeki kalıcı etkilerinin önlemesi anlamına geliyor. Türkiye’nin BM’ye sunduğu taahhüt 2030 yılı itibarıyla referans senaryoya göre sera gazı salınım artış miktarını yüzde 21 azaltmaktır. Küresel ısınmanın önüne geçmek için fosil yakıt kullanımı azaltılmalıdır. Bu da ülkemizde yalıtım kalınlıklarının artırılması ve sistem kullanımının teşvik edilmesi ile mümkündür. Enerjide dışa bağımlı bir ülke olarak yalıtımlı binalar üretmek ve mevcut binaları yenilemek hem ülke ekonomisine hem de tüketicilerin kendi ekonomilerine büyük katkı sağlamaktadır. Zira günümüzde Türkiye’deki mevcut binaların halen yüzde 85’inde yalıtım maalesef bulunmuyor. Dolayısı ile yalıtım konusunda bilinçlenmemiz oldukça önemli. Enerji tasarrufu dendiğinde ısı yalıtımının ilk akla gelen uygulama olması için farkındalık yaratmak öncelikli hedeflerimiz arasında. Ek olarak her geçen gün bu konudaki farkındalık düzeyinin arttığını da söyleyebilirim.” açıklamasında bulundu.

Çekil git 2020

2021 yılına sayılı günler kaldığı bu zamanda kanımca 2020 yılı ile alakalı tüm Türkiye insanları bitsin artık diyor hatta buna dünya insanları da katılıyor. Benim iç dünyamdan ise 2020 yılına çekil git diye haykırmak 2021 yılına da dünya adına yalvarmak güzel dileklerde bulunmak geliyor.

Başımıza gelmeyenin kalmadığı bu yılda en büyük bela olan Covid-19 ve yaşanılan acılarımız unutulacak gibi değildir. Tüm dünyayı etkisi altına alan binlerce insanın ölümüne sebep olan bu illet umarım bir an önce son bulur ya da çaresi bulunur. Verdiğimiz kayıplar yaşadığımız acılar çektiğimiz çileler ve bizlere hissettirdiği çaresizlikler tarihin sayfalarında her zaman kara bir sayfa olarak kalacak.

Doğa felaketleri, önü alınamayan seller, gökten boşanırcasına yağan yağmurlar, cevizden büyük dolular, yerle bir eden hortumlar, fırtınalar, orman yangınları ve daha neler neler…

Çöken ekonomi, kapatılan fabrikalar, tükenen esnaf, patlayan kredilere paralel çaresi imkânsız borçlar, perişan olan halk, yıkılan yuvalar, dağılan aileler, güvensizleşen ülkemiz, dövizin yükselmesi, enflasyonun çıkması, paramızın değersizleşmesi, eğitimin durması, çileye dönüşen sistem, perişan olan öğrenciler ve birçok can acıtasıca olaylar olaylar…

Ölen doktorlarımız, yetersiz kalan sağlık sistemimiz, hastaların ve hastanelerin durumu ile fedakâr sağlık çalışanları…

Sokağa çıkma yasakları, 65 yaş çilesi, 18 yaş mağdurları…

Bitmek bilmeyen zamlar,her gün yenisi eklenen tarifeler,elektriği, suyu, marketi, benzini, telefonu,interneti ve kabarasıca bir sürü faturalar…

Fırlayan araba, ev, arsa fiyatları, artan dışa bağımlılık, duran üretim,işsizlik, emeklilikte yaşa takılanlar, hep değişen sistem ve bir türlü uygulanmayan kanunlar…

Yaşanan operasyonlar,vatan için canını veren şehitler, yıkılan aileler, analar, babalar, kardeşler, eşler, evlatlar…

Bitmek bilmeyen mülteciler, verilen kimlikler,atanılan devlet kadroları, kat karşılığı verilen pasaportlar…

Bitsin artık bu 2020, gelsin artık 2021 umut olsun bizlere diye haykırıyoruz.2020 yaşattıklarıyla ders olsun bizlere ve el ele verelim güzel Türkiye’mizi umudun ışığında yüceltelim. Yaşanan hatalardan dersler alalım ve ayrışacağımıza birleşelim, üretelim, yeşili koruyalım, hayvanları sevelim, çalışalım, üretelim, kendi kendimize yetelim, tarıma hayvancılığa önem verelim, depremlere karşı hazırlıklı olalım, lüks tüketimden ve özellikle israftan uzak duralım, doğamızı koruyalım, birbirimizi sevelim, okuyalım, bilime, ilime, teknolojiye ayak uyduralım, uluslararası diyaloglar kuralım, barışalım komşularımızla,herkesle ve her kesimle iyi geçinelim, tersine beyin göçünü tesis edelim, emeklilerimizi yaşatalım, asgarî ücretlerini, sağlık hizmetlerini ve eğitim olanaklarını iyileştirerek dünya standartlarına getirelim, Türk Lirası değer kazansın ve cennet vatan Türkiyemizin her yeri güzelliklerle dolsun.

2021 umut olsun, güzel bir yıl olsun, bolluk, bereket, huzur, sağlık ve mutluluk getirsin hem ülkemize hem tüm dünyamıza inşallah. Kalın sağlıcakla güzel günlerde görüşmek dileğiyle…

Petrol Ofisi iki ödül birden aldı

Petrol Ofisi, IPSOS ile gerçekleştirdiği ‘İstasyonlara Bir de Ziyaretçinin Gözünden Baktık’ araştırması, Türkiye Araştırmacılar Derneği – TÜAD tarafından düzenlenen Baykuş Ödülleri’nde hem ‘İnovatif Baykuş’, hem de ‘Usta Baykuş’ kategorilerinde ödüle layık görüldü. 

Türkiye akaryakıt ile madeni yağlar sektörlerinin lideri Petrol Ofisi, imza attığı başarılı çalışmalarla ödüller almaya devam ediyor. Petrol Ofisi’nin son ödülleri, Türkiye Araştırmacılar Derneği – TÜAD tarafından; araştırmanın iş süreçlerinde ve kararlarında sağladığı katma değeri, yarattığı etkiyi ve önemini vurgulamak üzere düzenlenen 8. Baykuş Ödülleri’nden geldi. Bu yıl 16 farklı kategoride 49 araştırmanın ödüllendirildiği Baykuş Ödülleri’nde Petrol Ofisi, istasyonlarında IPSOS tarafından istasyonlarda gerçek müşterilerle gerçekleştirilen ‘İstasyonlara Bir de Ziyaretçinin Gözünden Baktık’ araştırması ile iki ödüle birden uzandı. 

Ödüller; ‘İnovatif Baykuş’ ve ‘Usta Baykuş’ kategorilerinden

Petrol Ofisi’nin ‘İstasyonlara Bir de Ziyaretçinin Gözünden Baktık’ araştırması; kalitatif ve kantitatif araştırma alanında, yenilikçi araştırma yaklaşımlarıyla sektörün büyümesine ya da genişlemesine katkıda bulunan yenilikçi projelerin değerlendirildiği ‘İnovatif Baykuş’ kategorisinde gümüş ödül aldı. Petrol Ofisi’nin araştırması ayrıca, fiyat, ambalaj, ürün ve reklam, promosyon, POP ve benzerleri gibi ürün, dağıtım kanalları, iletişim araçlarının ölçümlenerek seçilmesi, optimize edilmesi ve geliştirilmesine yönelik araştırmaları kapsayan ‘Usta Baykuş’ kategorisinde de gümüş ödüle layık görüldü. 

“Müşterilerimizle farklı yöntemlerle ve sürekli konuşuyoruz”

Petrol Ofisi’nin odağında müşterinin yer aldığına vurgu yapan Petrol Ofisi CMO’su Beril Alakoç, “Faaliyet gösterdiğimiz her alanda, attığımız her adımda ilk önceliğimiz müşterilerimiz ve memnuniyetleridir. Bu yaklaşımla, her alanda olduğu gibi pazarlamada da analize ve analitiğe dayalı çalışmalar yürütüyoruz. Bu sistemi de gerçekleştirdiğimiz çok sayıda ve farklı araştırmalarla besliyoruz.” dedi.

“Güvenli binalarda yaşam yalıtımla mümkün”

Isı Su Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği İZODER, ‘Dünya Konut Günü’ dolayısıyla yaptığı açıklamada binalarda yalıtımın önemine dikkat çekti. İZODER Başkanı Levent Gökçe, “Yalıtımın sağlık, güvenlik, konfor ve ekonomik açıdan tüm toplumu ilgilendiren ciddi bir boyutu var. Ülke olarak güvenli ve sağlıklı yapılara sahip olmamız ancak tüm binalarımızın yalıtımlı olmasıyla mümkün” dedi. Her yıl ekim ayının ilk pazartesi günü kutlanan ‘Dünya Konut Günü’nün barınma hakkını tüm insanlığa hatırlatmak için ilan edilmiş bir gün olduğunu belirten Levent Gökçe, “Tüm dünyada  yeterli konut üretimi gerçekleştirilirken çevreye duyarlı kentleşmeye özen gösterilmeli. Barınma ihtiyacının karşılandığı noktada, yalıtım uygulamaları büyük önem taşıyor. Yalıtımın sağlık, güvenlik ve ekonomik açıdan tüm toplumu ilgilendiren ciddi bir boyutu var” dedi. Gökçe, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın açıkladığı ‘Kentsel Dönüşüm Eylem Planı’ ile ülkemizde uygulanan yalıtım mevzuatlarının AB ülkeleriyle aynı seviyeye getirilmesi konusunda önemli bir adım atıldığını belirtti.