24.5 C
İstanbul
Cuma, Ağustos 15, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 50

TürkTraktör yerli iş makinesi üretiminde 1 YILI GERİDE BIRAKTI

TürkTraktör, paletli ekskavatör, lastikli yükleyici, kazıcı yükleyici, mini yükleyici vemini ekskavatör gibitüm saha çalışmalarında her türlü ihtiyaca çözüm sunan Case ve New Holland marka iş makineleri ile sektörde başarılı çalışmaları sürdürüyor. TürkTraktör; 2020 yılının hemen başında önemli bir yatırıma imza atarak kazıcı yükleyicileri Dünya Standardında Üretim (WCM) prensipleriyle üreterek kullanıcılara ‘yerli üretim’ olarak sunmaya başladı. TürkTraktör’ün bu yatırımla iş makinelerindeki iddiasını bir üst seviyeye taşıdığını ifade eden TürkTraktör İş Makineleri İş Birimi Grup Müdürü Boğaç Ertekin, “Ülkelerde gelişim seviyesinin önemli göstergelerinden biri olan iş ve inşaat makineleri sektöründe, tüketiciyi yerli malı ile buluşturmaktan, Türk sanayiine ve ekonomisine katkıda bulunmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.”diye belirtti.

“Yerli üretimle beraber işlerimize büyük bir ivme kazandırdık”

TürkTraktör İş Makineleri İş Birimi Grup Müdürü Boğaç Ertekin, 

“TürkTraktör’ün Türk sanayiindeki öncü kimliğinin globaldeki partnerimizin marka bilinirliğiyle birleşmesi, bizi iş makineleri alanında da güçlü bir yerli üretici yapıyor. Yerli üretim sektöre adım attığımız ilk günden itibaren odağımızdaydı ve bu yatırımı hayata geçirmemizle beraber çalışmalarımıza büyük bir ivme kazandırdık. 2020 yılı içerisinde yerli kazıcı yükleyicilerimizi, bu makinelerin en yaygın kullanım alanları olan inşaat ve hafriyat firmalarının yanı sıra, maden, tarım, çevre düzenleme, liman işletmeciliği gibi farklı birçok sektörden müşterimizle de buluşturduk. Kamu ihtiyaçları çerçevesinde oluşan taleplere de daha etkin şekilde yanıt vermek üzere kendimizi yapılandırdık ve Devlet Malzeme Ofisi’nin kamu kuruluşlarına sunduğu listelerde New Holland markalı yerli kazıcı yükleyicilerimizle yer almaya başladık.”diye açıkladı. 

Sektördeki hareketliliğin devamı bekleniyor

Boğaç Ertekin, önümüzdeki yıl için de kısa bir değerlendirme yaptı: “2020’de yaşanan pandemi sürecine rağmen Türkiye iş makineleri pazarındaki talebin bir önceki yıla kıyasla arttığını gözlemledik. Kazıcı yükleyiciler başta olmak üzere, iş makinelerinin yaygın şekilde kullanıldığı sektörlere yönelik yatırımların 2021’de de devam edeceğini öngörüyoruz. Covid-19 önlemleri çerçevesinde yıl boyunca satış ve satış sonrası süreçlerimizi aksatmadan devam ettirdik ve 2020 hedeflerimizle paralel bir yıl geçirdik. Case ve New Holland markalarımızla pazara çok geniş bir ürün gamı sunuyoruz. Hem yerli hem de ithal ürünlerimiz için, gerek satış ve servis hizmetleri, gerekse yedek parça tedariki kapsamında ülkemizin her yerinde müşterilerimize aynı yüksek kalitede hizmet sağlayacak yaygın bir teşkilata sahibiz.”

ZEROBUILD FORUM’21’de fikir önderleri ile “Harekete Geç”

Yaşanılabilir bir dünya için enerji verimliliği ve enerji tasarrufu, ülkemiz ve dünyamız açısından büyük önem taşıyor. Enerjinin büyük kısmı ise binalar tarafından kullanılıyor. Tüketilen enerjinin önemli bir kısmının ithal edildiği, enerji tasarrufunun bizlere getireceği kazancın her geçen gün daha iyi anlaşıldığı ülkemizde, sadece binalarda kullanmak için her sene yaklaşık 15 milyar dolar enerji ithal ediliyor. Avrupa Birliği’nde 1 Ocak 2021 itibariyle zorunlu hale getirilen ‘Sıfır Enerji Binalar’a dönüşümün ülke gündemimizde yer alması için ilki 2020 yılının Eylül ayında gerçekleştirilen ZeroBuild Forum’un ikincisinin tarihi ve ana teması 11-18 Ocak Enerji Tasarrufu Haftası’nda açıklandı. ZeroBuild Forum’21; 22-26 Eylül 2021 tarihinde “Right Now, GO!-Hemen Şimdi, Harekete Geç” sloganı ile gerçekleştirilecek.

Kullandığımız enerjinin büyük kısmını ithal eden ülkemizde, ülke ekonomisi ve birey ekonomisi için “enerji tasarrufu ve verimliliği”, “yenilenebilir enerji” büyük önem taşırken, yaşadığımız COVID-19 pandemi dönemi de doğayı korumamızın ne kadar önemli olduğunu ve ülke olarak herhangi bir konuda dışa bağlı olmanın ne kadar büyük risk taşıdığını bizlere bir kez daha hatırlattı.

Birleşmiş Milletler tarafından 2030 yılı için belirlenen sürdürülebilir kalkınma amaçları arasında yer alan;‘Erişilebilir ve Temiz Enerji’, ‘Sürdürülebilir Şehirler’ ve ‘Topluluklar ve İklim Eylemi’ konularının odağında yer alan ‘Sıfır Enerji Binalar’; bu önemi nedeniyle ilk kez uluslararası boyutta 23-27 Eylül 2020 tarihleri arasında “Dünya Çözüm Bekliyor”sloganı ile ZeroBuild Forum’20’de ele alındı. ZeroBuild Forum’20’de, yüzde 100 Sıfır Enerji Binalara dönüşümü desteklemek amacıyla kamu, özel sektör, akademisyenler, inşaat malzemesi üreticileri, sivil toplum kuruluşları, üniversite öğrencileri, mimarlar, mühendisler, konut sakinleri, çevre gönüllüleri gibi birçok farklı kitle bir araya geldi. 

Toplam 35 ülkeden 136 fikir önderinin 48 oturumda bir araya geldiği Uluslararası Sıfır Enerji Binalar Forumu ZeroBuild Forum’20’yi değerlendiren ZeroBuild Türkiye Genel Sekreteri Yasemin Somuncu, “ZeroBuild Forum’20 ilk senesinde büyük bir başarı yakaladı. 136 fikir önderi, enerji tasarrufunda  ülkemiz için çok önemli olan Sıfır Enerji Binalar’ı her açıdan ele aldı ve konu; kamu vözel sektörün gündemine taşındı. 30’a yakın dernek ve kuruluşun resmi destekçimiz olduğu, 5 gün süren etkinliğimizi, 14 bine yakın kişi izledi. Bu başarıda katkısı büyük olan kurum ve kuruluşlara, medya ortaklarımıza ve bu alanda bu boyutta yapılmış ilk forum olmamız için büyük emek veren ZeroBuild Kurul, Komite ve Sekreterya üyelerimize teşekkür ederiz.” dedi.

“Farkındalık başladı, şimdi harekete geçme zamanı”

ZeroBuild Forum’20’de amacımız,enerji tasarrufunda büyük önemi olan sıfır enerji binalar konusunda farkındalığın yaygınlaşması ve kamuoyunun dikkatini çekmekti diyen ZeroBuild Türkiye Genel Sekreteri Yasemin Somuncu,“Enerji konusu hem bugün hem de yarınlarımız için her zaman gündemini koruyan bir konu. Enerjiyi doğru ve bilinçli kullanmak, tasarruf sağlayacak uygulamaları tercih etmek gelecek nesillere bırakacağımız miras için önemli. Enerji tasarrufunu maksimumda sağlayacak yaklaşımlar kapsamında köklü bir çözüm olan Sıfır Enerji Binalara dönüşüm konusunu anlatmak ve bir yol haritası oluşturmak hedefiyle bu yıl ikincisini gerçekleştireceğimiz Forumun yeni temasını Enerji Tasarrufu Haftası’nda açıklamak istedik. Geçtiğimiz yıl gerçekleşen forumda;yeni binalar, var olan binalar ve kültürel miras değeri olan binalar ile ilgili hem farklı ülkelerdeki en iyi uygulamalar sergilendi, hem de bu uygulamaların yaygınlaştırılması için izlenilen politikalar ve süreçler irdelendi. ‘Sıfır Enerji Binalar’a ulaşmak için önemli bir servis olan enerji tasarruflarının doğrulanması ve raporlanması amacıyla verilerin planlanması, ölçülmesi, toplanması ve analiz edilmesi sürecinin artık Türkiye’de de işletilmeye başlanmış olması ile ilgili bilgilendirme gerçekleştirildi. Enerji yönetiminin kamusal ölçekte yapıldığında kent ölçeğinde nelerin başarıldığı katılımcılar ile paylaşıldı.

Enerji sektörü 2021’de sürdürülebilirlik odaklı büyüme hedefliyor

EY (Ernst & Young) Türkiye Şirket Ortağı ve Enerji Sektörü Lideri Erkan Baykuş, Türkiye enerji sektöründe2020 yılında yaşanan gelişmeleri ve sektörün gelecek dönem için barındırdığı fırsat ve riskleri değerlendirdi. Baykuş, “2020 içerisinde yeni yatırımların tamamına yakını yenilenebilir enerji kaynaklı olarak gerçekleşti.” dedi.

Uluslararası danışmanlık ve denetim şirketi EY (Ernst & Young) Türkiye’nin Şirket Ortağı ve Enerji Sektörü Lideri Erkan Baykuş, Türkiye enerji sektöründe 2020 yılında yaşanan gelişmeleri ve sektörün gelecek dönem için barındırdığı fırsat ve riskleri değerlendirdi.

2020 içerisinde yeni yatırımların tamamına yakınının yenilenebilir enerji kaynaklı olduğunu belirten Erkan Baykuş,bu yatırımların %48.5’unun hidroelektrik, %25.3’ünün rüzgar, %15.7’sinin güneş, %7.6’sının biyokütle ve %2.2’sinin jeotermal kaynaklı santraller olduğunu ifade etti. Baykuş konu ile ilgili şunları söyledi: “Doğalgaz, linyit ve ithal kömür yakıtlı santrallerde ise kapasite daralması oldu ve bazı santraller devre dışı kaldı. 2020 yılında kurulu güce eklenen 2900 MW yatırım yenilenebilir enerji santrallerinden geldi ve toplam yatırım4 milyar doların üzerinde gerçekleşti. Bu santrallerin yapımına önceki yıllarda başlandığı ve dolayısıyla harcamaların yıllara yaygın olarak oluştuğu düşünüldüğünde, 2020 yılına isabet eden toplam yatırım miktarının yaklaşık 1,8-2 milyar dolar civarında olduğunu söyleyebiliriz.”

Kurulu gücün 2021’de 96.000 MW’ye çıkması bekleniyor

Türkiye’de kurulu gücün 2019 boyunca yaşanan %3.1 kapasite artışıyla Aralık 2019 sonu itibariyle 91.270 MW’a ulaştığını ifade eden Baykuş,“Pandemi ve diğer olumsuz yatırım koşullarına rağmen kurulu güç 2020 yılının ilk 10 ayı sonunda geçen yıla oranla yine %3 civarında büyüyerek yaklaşık 94.000 MW’ye yükseldi. 2021 yılında tamamlanması beklenen projelerle birlikte kurulu gücün 2021 sonunda 96.000 MW’a çıkacağını düşünebiliriz. 2019 ile 2020 yılları karşılaştırıldığında, Türkiye’nin toplam kurulu gücünden 357 MW termik kaynak azaldı, buna karşın kurulu güce 2.227 MW yenilenebilir kaynak eklendi. Bu durum yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen önemin artarak devam ettiğini gösteriyor” dedi.

Fosil yakıt payının azaltılması gerekiyor

2020’de Türkiye enerji sektöründe dünyaya paralel olarak pandeminin doğrudan ve dolaylı etkileri sebebiyle operasyonel süreklilik, nakit yönetimi, iş sürekliliği planlaması, dijital dönüşüm, uzaktan çalışma ve eğitim gibi konuların gündemde olduğunu hatırlanan Baykuş, “Ülkemizde fosil yakıtların gerek birincil enerji arzındaki önde gelen payının, gerekse elektrik üretimindeki yüksek oranlarının azaltılması gerekiyor. Bu doğrultuda 2021’de de elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payını artırmaya yönelik politikaların devam edeceği öngörülebilir” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye Enerji Sektörünün Fırsat ve Riskleri

Baykuş, 2021’de Türkiye enerji sektörünü bekleyen fırsat ve risklerle ilgili şunları söyledi:

• 2020’de ülkemizin enerji ithalat faturasının 30 milyar dolar düzeyinde olacağı hesaplanabilir. 2019 verileri esas alındığında, ülkemizde doğalgaz toplam tüketiminde konut ve işyerinin payı %42, sanayinin payı %27’dir. Senelik yaklaşık 40 milyar m³ doğalgaz tüketiminin tamamını yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ikame etme imkânı olmadığı için Karadeniz ve Akdeniz’de gaz aramaları, sondaj faaliyetleri ve keşfedilen gazın üretimi hayati önem taşıyor.

• (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı)YEKA’larla başlayan yenilenebilir enerji dönüşümünde yerli AR-GE ve yerli kaynaklarla üretilen güneş paneli ve rüzgâr türbini fabrikaları ve bunu takip edecek mini YEKA yatırımları 2021 ve sonrasında da yenilenebilir enerji yatırımlarında yerli teknolojilerin payının artmasını sağlayacaktır. Karbon salınımın kısıtlanması amacıyla yenilenebilir teknoloji yatırımlarının sürdürülebilirlik kriterlerine endeksli uzun vadeli ve düşük faizli yeşil sendikasyon kredileri ile finanse edilecek olması da önemli bir fırsat oluşturuyor. 

• 2021’de sektörün sorunlarının başında termal kaynaklı santraller geliyor. İşletmedeki yerli linyit santrallarının büyük bölümü, yetersiz rezervler, geciken rehabilitasyon yatırımları nedeniyle ekonomik ömürlerinin sonuna yaklaşmaları ve emisyon sınırlarına uyma konusundaki problemleri sebebiyle zorluk çekiyorlar. Emisyon mevzuatlarını karşılayamayan yerli linyit santrallerinin, baca filtresi, baca gazı arıtma (de-sülfürizasyon, azot oksit giderme), atık su arıtma, atık kül-cüruf-alçı taşı depolama alanı vb. yatırımlarını acilen tamamlamaları gerekiyor. 

• Termal kaynaklı santrallerde bu sorunlar yaşanırken bir kısmı 2021 sonrasında YEKDEM desteklerinin dışında kalacak olan yenilenebilir enerji santrallerinin gün içi piyasasında elektrik sattıklarında sorunlar yaşaması olasıdır. Yapım aşamasındaki yenilenebilir kaynaklı santrallerinin ise 2021’de lojistik ve tedarik zincirlerindeki kırılmalar vb. problemlerle karşılaşmaları bir risk olarak karşımıza çıkıyor.  Mobilitenin kısıtlanması, yedek parça tedarikinde gecikmeler yaşanması ve iş güvenliği tedbirlerinin sıkılaştırılması sebebiyle devreye alma safhalarında aksaklıkların yaşandığı biliniyor. Bu ve diğer sebeplerle devreye girmeleri geciken ve YEKDEM teşviklerinden yararlanamama riskleri olan özellikle küçük yenilenebilir enerji yatırımlarına destek olunmasının önemli olacağını düşünüyoruz.

Elektrik motoru üretiminde hedef Türkiye’yi dünyanın üretim üssü yapmak

Türk sanayisinin itici gücünü oluşturan elektrik motoru üretiminin yerli temsilcisi Gamak, 2020 yılını sürdürülebilir büyüme ve kalite yönetimi ile yurtiçi ve yurtdışı pazar payında reel bir artışla kapattı. Türkiye pazarı liderliğine sahip olan Gamak, önümüzdeki iki yıllık süre içerisinde ise ciro beklentisini iki katına çıkarmayı hedefliyor.

Yüzde yüz yerli sermaye ile kurulan, bugün bir milyon adetlik üretim kapasitesiyle dünya elektrik motoru sanayisinin önde gelen firmalarından biri olan Gamak, küresel krizin gölgesinde geçen 2020 yılında dahi, birçok projeye ve işbirliğine imza attı. Aynı ivmeyi katlayarak 2021 yılında da devam ettirmek istediklerini vurgulayan Gamak Satış Müdürü Ercan Şenyurt, pazardaki liderliklerini korumayı amaçladıklarını ifade etti.

2020 yılının pazar liderliği Gamak’ın oldu

Bu yılın olağanüstü koşullarla geride kaldığını söyleyen Gamak Satış Müdürü Ercan Şenyurt; “Pandemiye rağmen 2020 yılı bizim için oldukça hareketli geçti. Bu başarının temelinde güçlü finansal yapımız, entegre üretim anlayışımız ve sektöre öncülük eden tecrübemiz yer alıyor. 1961 yılından beri Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinde sanayi süreçlerinde varlığımızı sürdürüyor, bini aşan çalışanımız ve 0,06 kW’dan – 3000 kW güce kadar üretilen elektrik motorlarımızla sanayi alanındaki neredeyse tüm motor ihtiyacını karşılıyoruz. Almanya, İtalya, İspanya başta olmak üzere 40’tan fazla ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz, yüzde yüz yerli bir firma olarak ihracat, çok önem verdiğimiz ve yatırımlarımıza devam ettiğimiz bir konu. Konsolide cironun içerisindeki ihracat payımız yaklaşık yüzde 15. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak istihdam ve yatırımlarımızla ihracat cirosunun iki yıl içinde 4 katına çıkmasını hedefliyoruz” dedi. Bu yıl birçok işbirliğine de devam ettiklerini dile getiren Ercan Şenyurt, küresel markalardan GE (General Electric) ve Vestas ile rüzgâr türbin jeneratörlerinin üretimi konusunda çözüm ortaklığı yaptıklarını söyledi.

2021 yılında enerji verimliliğini arttıracak yatırımlar sürecek

Sanayideki enerji tüketiminde verimliliği merkeze alan sistemlerin önemine dikkat çeken Şenyurt; “Endüstri ve alt yapıda kullanılan elektriğin yüzde yetmişi elektrik motorları tarafından tüketiliyor. Hatta bazı sektörlerde bu oran yüzde seksenlere kadar çıkabiliyor. Dolayısıyla elektrik motorlarında verimi arttırıcı yatırımların yapılması hem enerji tüketiminde tasarruf hem de sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlayacaktır. Biz bu noktada gerekli alt yapı çalışmalarımızı zaten güçlendirmiştik. Uzun süredir akıllı otomasyon sistemleri 

Kullanarak,üretim verimliliğini de sağlayacak adımlar atıyoruz. Pazar ihtiyaçlarını karşılamak ve modernizasyon için geçtiğimiz üç yılda 70 milyon $ yatırım gerçekleştiren şirketimiz, yatırımlarının büyük kısmını robotik üretim modellerine yönlendirdi. Gelecek üç yıl içinde yapılması planlanan 50 milyon $ yatırımla da motor ve jeneratör üretim kapasitesinin yüzde 50 arttırılmasını hedefliyoruz” dedi.

Sözlerine dijitalleşme vurgusu ile devam eden Gamak Satış Müdürü Ercan Şenyurt;iş ortaklarına online satış platformunun tamamlanmak üzere olduğunu, firma içerisinde tüm diğer süreçlerin dijital dönüşüm stratejilerine uygun olarak şekillendiğini dile getirdi. 2021 yılının normalleşme ve atağa geçme konusunda bir geçiş yılı olacağını, geçen yıla göre çok daha hazırlıklı olduklarını söyleyen Şenyurt, pandemiden edindikleri tecrübeleri ve iş yapma tarzını yeni döneme entegre ettiklerini vurguladı.

İsviçre’nin Türk yatırımcısından Türkiye’ye yeni proje

Türkiye, ABD ve Avrupa’da faaliyet gösteren, çok uluslu şirketleri yöneten ve 40 yıldır tedarik süreci yönetimi ve proje finansmanı organizasyonu ile iş hayatına imza atan Taylan Karamanlı, Türkiye’de metro ve metrobüs hatlarında güneş enerjisi projesini anlatmak ve hayata geçirmek istiyor. Yıllardır yurt dışında birçok başarıya imza atan, öngörülebilir riskleri alan ve finansal analiz bilgisini her zaman girişim hayatında doğru kullanan Tedarik Süreci ve Uluslararası Proje Finansman Uzmanı Taylan Karamanlı, Türkiye projeleri için hazırlıklarını sürdürüyor.

Yaptığı çalışmalardan maksimum fayda yaratmaya çalışan Taylan Karamanlı, Türkiye’nin metropol şehri olan İstanbul’un ulaşım ağlarına güneş paneli projesini getirmeyi arzu ediyor. Orta Asya’nın en büyük güneş enerjisi santralini işleme sokmuş bir yatırımcı olan Karamanlı, bu projesiyle git gide daha fazla önem kazanan çevre sıkıntılarından birine de çözüm bulmayı hedefliyor. Memleketi Türkiye’ye yarar sağlamak isteyen Tedarik Süreci ve Uluslararası Proje Finansmanı Uzmanı Karamanlı, metro ve metrobüs hattı üzerinde yenilebilir enerji projesini ilk olarak İstanbul halkına sunmak istiyor. Karamanlı, Dünya’ya örnek bir proje olan metro ve metrobüs hatları için geliştirdiği güneş enerjisi paneli projesinin çevre dostu olmasının yanı sıra İstanbul’daki âtıl alanları kamu yararına dönüştürerek İstanbul halkına da fayda sağlayabileceğini düşünüyor.

“Tutkuyla çalıştığımızda işimize neşe, sağlık ve refah getireceğimize yürekten inanıyorum” diyen Taylan Karamanlı, bütüne fayda sağlamayı amaçladığından dolayı güneş enerjisi projesini önümüzdeki dönemde İzmir ve Ankara şehirlerinde de hayata geçirmeyi arzu ediyor.

Aydem Enerji, bu yıl 3,8 milyar TL yatırım yapacak

Türkiye’nin ilk ve öncü entegre enerji şirketi Aydem Enerji, yenilenebilir enerjiyi odağına aldığı çalışmalarını bu yıl da yeni yatırımlarla sürdürecek. Holding, 2021’de grup şirketleri genelinde toplam 3,8milyar TL yatırım yapacak. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde sadece dağıtım şirketleri kapsamında yapacağı yatırım, 9,6 milyar TL olacak. 

Elektrik enerjisi üretim, dağıtım ve perakendeciliği alanlarında 40 yıldır faaliyetlerini sürdüren Aydem Enerji, bu sene faaliyet bölgelerinde alt yapı çalışmalarına, elektrik üretiminde hibrit teknolojilere ve mevcut santrallerini geliştirme projelerine3,8 milyar TL’lik yatırım yapacak. 

Şirket yatırımlarına ve önümüzdeki dönem hedeflerine ilişkin görüşlerini paylaşan Aydem Enerji CEO’su İdris Küpeli,2020’nin enerji sektörü için zorlu bir yıl olduğuna değinerek yenilenebilir kaynaklardan elektrik üreten şirketlerin, birçok sektöre kıyasla bu zorlu dönemden çok daha az etkilendiğini ifade etti. 

Türkiye’nin geleceği için 2021 yılı yatırım hedefi 3,8 milyar TL

Aydem Enerji’nin elektriğin üretimi, dağıtımı,satışı olmak üzere tüm zincirde yer almasının ve verimli santrallere sahip olmasının, holding ve grup şirketlerinin geleceği açısından güzel bir tablo sunduğunu belirten İdris Küpeli “Bu yıl yatırım bütçemizi tüm grubumuz için 3,8 milyar TL olarak belirledik. Bu kapsamda hibrit yatırımlarımız, santrallerimizdeki geliştirme projelerimiz gündemimizde olacak. Gelecek 5 yıl içerisinde de, sadece dağıtım şirketlerimizle,faaliyet bölgemiz olan İzmir, Manisa, Aydın, Denizli, Muğla illerinde planladığımız alt yapı çalışmaları için9,6 milyar TL yatırım yapacağız. Amacımız yatırım projelerimize hız kesmeden devam ederek, hizmetlerimizin sürdürülebilirliğini güvence altına almak” şeklinde konuştu.

Aydem Enerji’nin yenilenebilir enerjiye odaklandığını belirten Küpeli, “Yenilenebilir enerji şirketimizle başlattığımız halka arz sürecimizi, bu yıl tamamlamayı hedefliyoruz. Bu sene, enerji sektörünün önemli gündem maddeleri; hibrit yatırımlar, mini YEKA ihaleleri ve yeni YEKDEM tarifesi olacak. Biz de bu yıl hibrit yatırımlarımıza başlayacağız. Yağmur az olduğunda GES’ten, güneş az olduğunda HES’ten enerji üretebileceğimiz hibrit santrallerle mevsim koşullarının etkisini, asgari seviyeye indirmeyi hedefliyoruz. Bunun için bu yıl, 100 milyon dolar kaynak ayırmayı planlıyoruz. Yenilenebilir enerji alanında 25 santralimizle 1.020 MW olan kurulu gücümüzü, 5 yıl içinde iki katına çıkararak 2 bin MW kapasitesini aşacağız.” dedi.

İnsan kıymetine yatırımımız sürecek

Gelecek planlarıyla paralel olarak istihdam alanında da büyümeyi planladıklarını belirten Küpeli şöyle konuştu; “Koşullar ne olursa olsun bizim önceliğimiz, “insan”. Pandemi döneminde de bu temel yaklaşımımızdan ödün vermedik. Hem kendi insan kaynağımızı korumak hem de bölgemizde tüketicilere, kamuya sunduğumuz hizmeti kesintisiz sürdürmek için çalıştık. Bunu sağlayabilmek adına, geçtiğimiz sene 600 yeteneği grubumuza kazandırdık ve mevcut kadrolarımızın tamamını koruduk. 2021’de de insan kaynağımızı yüzde 10 büyüteceğiz.”

2020-2023 Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı

Global Bilişim Derneği (BİDER) Başkanı Şenol Vatansever, Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Dr. Ömer Fatih Sayan’ın ülkemizin dijital sınırlarında 2023 vizyonunun siber güvenliğin sağlanmasına yönelik açıklamasına destek vererek, Sayan’ın “2020-2023 Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı” çerçevesinde siber olaylara müdahalenin olay öncesini, esnasını ve sonrasını kapsayan bir bütün olmasından hareketle, proaktif siber savunma anlayışını geliştirmeye devam edeceklerini belirtmesinden duyduğu memnuniyeti bildirdi.

Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Sayan’ın verdiği özel röportajda, ulusal seviyede siber güvenlik alanında en son teknolojik imkânlara sahip olacaklarını ve ülkemize yönelik siber tehditlerle mücadeledeki etkinliklerini artıracaklarını kaydetti.

Bunu yaparken yerli ve milli teknolojileri geliştirmeye ve kullanmaya devam edeceklerini belirten Sayan, “Ülkemizdeki siber güvenlik ekosisteminin geliştirilmesini sağlayarak özel sektörümüzün dünya çapında söz sahibi olmasını sağlayacağız. Kamu, özel sektör, akademi ve STK’larla iş birliği içerisinde çalışmalarımızı yürüteceğiz. Bu alandaki yenilikçi fikirlere ve Ar-Ge faaliyetlerine yönelik desteklerle yerli ve milli ürün ve hizmetlere dönüşümünü gerçekleştireceğiz.” ifadelerini kullandı.

Sayan’ın açıklamalarını değerlendiren BİDER Başkanı Vatansever ise siber güvenlik teknolojilerinin; ağları, bilgisayarları, programları ve verileri siber saldırılardan koruyan teknolojiler olarak tanımlandığını belirtti.

Dijital dönüşümün başarılı bir biçimde gerçekleşmesi ve bunun sürdürülebilirliğinin sağlanması için siber güvenlik altyapısının hayati bir önem arz ettiğini kaydeden Vatansever, “Herhangi bir ürüne ya da üretim altyapısına, amacına ulaşan bir siber saldırı gerçekleştiğinde hataya sebep olan güvenlik açığının kaynağını bulmak haftalar hatta aylar sürebiliyor. Bunu engellemek için tüm süreçlerde uçtan uca güvenlik süreçlerinin tamamlanması ve devreye alınması gerekiyor. Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi’nin (BGYS) önemli parçalarından biri iz kaydı (log) yönetimidir. ISO 27001 BGYS’de log yönetimin önemi vurgulanıyor. FISMA, HIBAA, SOX, COBIT gibi uluslararası standartlar ve ülkeden ülkeye değişen kanuni zorunluluklar da log yönetimini zorunlu kılıyor.” değerlendirmesini yaptı.

Vatansever, siber saldırıların anlık olarak tespit edilmesinin mümkün olduğunu, “1SIEM” web sitesinden (www.1siem.com) çözüm sağlayıcılara ulaşılabileceğini aktararak, şu tespitlerde bulundu:

“Bilgi teknolojileri altyapısını oluşturan kayıtları toplayan, inkâr edilemez bir şekilde saklayan ve analiz yapan log yönetim sistemleri kamu kurumlarında ve özel sektör şirketlerinde mutlaka olmalı. Ama log yönetim sistemleriyle log’ları toplamak da tek başına yeterli değil. Tehditlerin ve zafiyetlerin tespiti, tanımlanan koşulların oluşması durumunda uyarı vermesi için toplanan bu log’ların birbirleriyle ilişkilendirilmesi ve otomatik olarak analizlerinin yapılması gerekiyor. Ortalama büyüklükteki bir ağda her ay milyarlarca log oluşur. Bu log’lar arasında oluşabilecek kombinasyonları düşünürsek birikmiş log’ların üzerinden arama ve tarama, raporlama ve arşivleme ile herhangi bir tehdidin yakalanması mümkün değildir. Çözüm için gerçek anlamda korelasyon özelliğine sahip Güvenlik Bilgi ve Olay Yönetimi (Security Information and Event Management – SIEM) yazılımının gücüne başvurmak gerekir. SIEM yazılımı, birçok noktadan ve yüzlerce cihazdan aldığı log’lar ile network tehditlerini gerçek zamanlı olarak izler, yakalar, analiz eder ve hızlı bir şekilde aksiyon alınmasını sağlar. Adli soruşturmaların hızlıca ve kolayca yapılmasına yardımcı olur. Log’lar ve olaylar raporlanarak kolayca anlaşılabilen biçimde grafiksel kullanıcı ara yüzünde (GUI) gösterilir. Birçok farklı ağ cihazından aldığı farklı formatlardaki log’ları ilişkilendir ve hatalı alarmların (falsepositive) sayısını azaltarak sistem yöneticileri için çok büyük avantaj sağlar.”

İklim Değişikliği Depremleri Tetikleyebilir

Karbon salımının önlenemez bir hızla artışı küresel ısınmaya, küresel ısınma da, iklim değişikliğine neden oluyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada görülmeye başlanan kuraklık ve yağış düzensizliği, yüksek sıcaklıkların yarattığı orman yangınları, yeni hastalıklar ve hatta deprem gibi felaketler küresel ısınma ile ilişkilendirilebiliyor. Karbon ayak izimizi düşürmek için alternatif yakıt sistemleri geliştiren BRC’nin Türkiye CEO’su Kadir Örücü, “Emisyon değerlerini düşürecek adımları şimdiden atmazsak insanlığı daha büyük felaketler bekliyor. Paris İklim Anlaşması küresel ölçekte uygulanmalı” ifadelerini kullandı. 

Küresel ısınma insanlığı tehdit eden felaketlere neden oluyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Eylül 2019 tarihinde yayınladığı sonuç raporunda küresel ısınmanın yarattığı değişimin, yeni hastalıklar, gıda ve su krizleri, şehirleri kavuracak sıcak hava dalgaları, deniz seviyesinin yükseleceğine neden olacağını açıklamıştı. 2020 yılında yaşadığımız koronavirüs pandemisi, raporda yer alan ifadelerin gerçekliğini bir kez daha ortaya koydu. 

Ülkemizin de içinde bulunduğu yakın coğrafyamızda kuraklık etkisini hissettirmeye başlarken, Sonbahar – Kış mevsimlerinde görülen yağışlar giderek azalacak. Değişen yağış rejimi nedeniyle buğday, mısır, ayçiçeği gibi türler yetiştirilemeyecek ve insanlığı asırlardır besleyen su kaynakları iklim değişikliği nedeniyle kuruyacak ya da eski gücünü yitirecek.

Öte yandan, Japon Deprem Uzmanı Prof. Dr. Masanori Hamada, Küresel Isınma’nın buzulları eriterek, su kütlesini artırdığını bununda mevcut fay hatları üzerindeki baskıyı artığını ortaya koyan bir araştırma yayınladı. Hamada araştırmasında, İklim değişikliğinin yarattığı taşkın, kuraklık, sel gibi felaketlerin de dolaylı yoldan depremleri tetikleyebileceğini açıkladı.

Alternatif yakıt teknolojileri geliştirerek karbon salımı değerlerini düşürmeyi hedefleyen BRC’nin Türkiye CEO’su Kadir Örücü konuyla ilgili, “Emisyon değerlerini düşürmeyi hedefleyen, ülkemizin de imza koyduğu Paris İklim Anlaşması’nın beşinci yılında 12 sivil toplum kuruluşu (STK) değerli bir çağrıda bulundu. Avrupa Birliği Parlamentosu’nun 2030 yılına kadar emisyon değerlerini yüzde 60’a kadar azaltılmasını öngören yasa tasarısı ve diğer hükümetler tarafından atılan adımları örnek gösteren STK’lar ülkemizi de anlaşmayı onaylamaya ve uygulamaya davet etti. Ülkemiz yenilenebilir enerji kaynaklarını konusunda oldukça zengin. Karbon salımını hızla kabul edilebilir değerlere düşürmezsek insanlık gelecekte daha büyük felaketlerle karşılaşacak” ifadelerini kullandı. 

Japonya İnşaat Mühendisleri Odası Eski Başkanı ve Waseda Üniversitesi Deprem Uzmanı Prof. Dr. MasanoriHamada, Küresel Isınma’nın depremleri etkileyebileceğini ortaya koydu. Hamada’ya göre son buzul çağından, günümüze varlığını koruyan kutuplardaki buzulların erimesiyle deaktif fay hatları yeniden harekete geçebilir, artan su kütlesi fay hatları üzerindeki baskıyı artırarak deprem olasılığını çoğaltabilir. Hamada ayrıca, Küresel Isınma’nın sebep olduğu, sel, su taşkınları, heyelan gibi felaketlerin depremleri dolaylı yoldan etkileyebileceğine dikkat çekti. 

2020 İklim Durumu Raporu:

Kuraklık gerçeğimiz olacak 

DMÖ’nün yayınladığı 2020 İklim Durumu Raporu, karbon salımı hızla kabul edilir seviyelere düşürülmezse yakın gelecekte insanlığı bekleyen felaketleri ortaya koydu. Rapora göre, 2030 yılına kadar iklim değişikliği kaynaklı felaketler yüzde 50 oranında artış gösterecek, iklim değişikliğinin yarattığı ısınma nedeniyle tropikal sivrisinek türleri Avrupa’ya yerleşecek. Avrupa’da yaşayan insanlar sivrisinek türlerinin taşıdığı viral hastalıklarla yüzleşmek zorunda kalacak. Kuraklık hayatımızın bir gerçeği haline gelecek. Sonbahar – Kış mevsimlerinde yağış alan Türkiye’nin de içinde bulunduğu yakın coğrafyamızda yağışlar azalacak. Buğday, mısır, ayçiçeği gibi türler yetiştirilemeyecek ve insanlığı asırlardır besleyen su kaynakları iklim değişikliği nedeniyle kuruyacak ya da eski gücünü yitirecek. Yağmur rejimleri de değişeceğinden, yer altı su kaynakları da kullanılamayacak hale gelecek. 

‘Paris iklim anlaşması küresel ölçekte uygulanmalı’

İklim değişikliğinin yarattığı felaketleri hissetmeye başladığımızı belirten BRC Türkiye CEO’su Kadir Örücü, “Eldeki tüm veriler emisyon değerlerini düşürmediğimiz takdirde daha büyük felaketlerin kapıda olduğunu gösteriyor. Paris İklim Anlaşması gibi küresel ısınma ile global ölçekte çözüm üretmeye iten anlaşmalar daha çok ülke tarafından imzalanmalı ve uygulanmalı. Enerji üretiminde ve ulaşımda insanlığı yeni çözümler geliştirmeye iten bu gibi sözleşmeler iklim değişikliğine karşı harekete geçtiğimizi gösteriyor. Ülkemizin de imzacısı olduğu Paris İklim Anlaşması, ne yazık ki henüz uygulamaya konulmadı. Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengin bir coğrafyada bulunuyor.” dedi.

Yanlış mühendisliğin bedelini vatandaş ödüyor

Doğalgaz faturalarınızın yüksek gelme nedeni yanlış kombi seçiminiz olabilir. Konu hakkında bilgi veren ISOMER Isıtma Soğutma Merkezi Genel Koordinatörü İlgin Eray, “Türkiye’de yılda 1 milyon yeni kombi satılıyor. Yanlış mühendislik hesapları sebebiyle vatandaşlara ihtiyacın üstünde çalışan ve yüksek tüketime neden olan kombiler satılıyor. Bu da beraberinde fazla doğalgaz tüketimi getiriyor. Yanlış mühendisliğin bedeli faturaya yansıyor.” dedi ve doğru kombi seçiminin ipuçlarını anlattı.

Yılda 1 milyon yeni kombinin satıldığı Türkiye’de yanlış mühendislik hesapları gereksiz doğalgaz kullanımına ve milyonlarca dolarlık enerji ithalatına sebep oluyor. Doğalgaz tesisatı işlemlerinde, baştan sonra yüksek mühendislik hesapları gerektiğini belirten ISOMER Isıtma Soğutma Merkezi Genel Koordinatörü İlgin Eray, “Ülkemizde yaklaşık 30 yıldır doğalgaz kullanılıyor. Konutların büyük bölümünde yıllardır yanlış kombi tercihleri yapılıyor. İhtiyacın üstünde kapasiteye sahip kombiler sebebiyle hem daha çok doğalgaz tüketiliyor hem de daha pahalı kombiler ithal ediliyor. Cari açığın önemli bir sorun olduğu ülkemizde doğru kombi ve ekipman tercihleri yapılırsa doğalgaz tüketimi düşürülebilir.” dedi.

“Yanlış kombi ve radyatörün yanı sıra yanlış boru çapı hesapları ve kapasite seçimleri tüketimi artırıyor. Mühendislik hatalarının bedelini vatandaş faturayla birlikte her ay ödüyor.” diyen İlgin Eray, şu bilgileri paylaştı: “20 kilowatt kombinin rahatlıkla yetebileceği bir konuta ısıtma endişesiyle 25 – 30 kilowatt güce sahip cihazlar takılıyor. Doğru mühendislikle buna gerek yoktur. Fazla fazla olsun düşüncesi sadece tüketimi ve ödeyeceğiniz faturayı yükseltir.”

Panasonic’ten çalışanlarına örnek projeler

İnsan odaklı yaklaşımlarla daha iyi ve konforlu bir ‘yaşam’ sunma hedefi için faaliyet gösteren ve çalışan mutluluğu konusunda ise bu güne kadar birçok fark yaratan uygulamaya imza atan Panasonic Life Solutions Türkiye, Covid-19 Salgını döneminde de çalışanlarına yönelik örnek projelerini hayata geçirmeye devam ediyor. 

İnsan kaynakları ve çalışan motivasyonu konusunda fark yaratan uygulamaları ile dikkat çeken Panasonic Life Solutions Türkiye, Covid-19 Salgın döneminde de bu kapsamdaki projelerine hız kesmeden devam ediyor. Tesislerinde aldığı tedbirler sonucunda, ülkemizde TSE COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi’ni almaya hak kazanan sayılış kuruluşlardan birisi olan sektörünün öncü şirketi, çalışanları için hayata geçirdiği örnek yaklaşımlar ile “Önce İnsan” ilkesini yaşatmaya devam ediyor.

Panasonic Life Solutions Türkiye İnsan Kaynakları ve Kurumsal Gelişimden Sorumlu Başkan Yardımcısı Mutlu Kutlu “Salgının ortaya çıktığı ilk günlerden itibaren dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri yakından takip ederek, “Önce İnsan” ilkesi ile çalışanlarımızın sağlık ve güvenliği için tesislerimizde birçok tedbiri hayata geçirmiş bulunuyoruz. T.C. Sağlık Bakanlığı’nın yönergeleri doğrultusunda uygulamaya aldığımız bu önlemler kapsamında, TSE COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi’ni almaya hak kazanan sayılı kuruluşlardan birisi olduk. Tedbirlerin salgına karşı doğru davranışlarla daha da etkili hale gelmesini sağlamak içinse çalışanlarımıza yönelik birçok kurum içi aktivite ve iletişim uygulamasını hayata geçiriyoruz.

Enerji üreten evler yapabilecek imkanlara sahibiz

‘Enerji Verimliliği Haftası’ dolayısıyla açıklama yapan Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, “Yatırım maliyetini kısa sürede karşılayan enerji verimliliği uygulamalarıyla, yapılarımızda enerji savurganlığını önlemek elimizde. Bugün teknolojik imkanlarımız ve üretim kapasitemizle, Avrupa’da öne çıkan ‘sıfır enerjili evler’in ötesinde, değil enerji tüketen, üreten evler yapabiliriz. Hem yenilenebilir enerji kaynaklarımız hem de bunları projelendirme imkanlarımızla gereken yeteneklere sahibiz” dedi. 

Türkiye İMSAD (Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, ‘11-18 Ocak Enerji Verimliliği Haftası’ dolayısıyla yaptığı açıklamada; pandemi döneminde insanların daha fazla vakit geçirdiği evlerinde sağlıklı, konforlu bir yaşamın ve enerji verimliliğinin önemini daha iyi anladığını vurguladı. Tayfun Küçükoğlu enerji verimliliği ile ilgili şunları söyledi: “Yüksek gibi görünen yatırım maliyetini kısa sürede karşılayan enerji verimliliği uygulamalarıyla, mevcut yapılarımızda uzun yıllar enerji savurganlığını önlemek elimizde. Yeni binaların yanı sıra mevcut binalarda sağlanacak enerji verimliliğiyle ülkemizin cari açığını da düşürülebiliriz.

Değil enerji tüketen, üreten evler yapabiliriz

Bugün teknolojik imkanlarımızla, üretim kapasitemizle, Avrupa’da öne çıkan ‘sıfır enerjili evler’in ötesinde, değil enerji tüketen, üreten evler dahi yapabiliriz. Hem yenilenebilir enerji kaynaklarımız hem de bunları projelendirme imkanlarımızla gereken tüm yeteneklere sahibiz. Ancak kaynaklarımızın hangi ihtiyaca dönük kullanılacağının önceliğini belirlememiz lazım.  Enerji verimliliği konusunda kendimizi geliştirebileceğimiz çok fazla alan var. Ülke olarak 2019’da ithal ettiğimiz enerji miktarı 41 milyar dolar. Toplam kullandığımız enerji 58 milyar dolar seviyesinde. Yaklaşık yüzde 70’ini ithal ettiğimiz bu enerjinin en büyük kısmı konut ve hizmetler bölümünde kullanılıyor. Toplam enerjinin yüzde 35’i konut ve hizmetlerde, yüzde 34’ü sanayide, kalan kısmı ulaştırma, tarım ve hayvancılık ile enerji dışı alanlarda tüketiliyor. Yani enerji en fazla konut ve hizmetler alanında tüketiliyor, bunun karşılığı da yaklaşık 20 milyar dolar.

Yapılarda kullanılan enerjinin yüzde 40’a yakınını tasarruf edebiliriz

Biz inşaat malzemeleri sanayicileri olarak, konut ve hizmetler tarafındaki bu 20 milyar dolar seviyesinde tüketilen enerjinin yüzde 30 ila40’ını tasarruf edebiliriz. Bunun için gerekli yeteneklere, altyapıya, her türlü enerji verimli enstrümanları hayatımıza geçirerek enerji tasarrufu elde etme imkanına sahibiz. Bu tasarruf miktarı hem iklimin korunması hem de ülkemiz ekonomisinin cari açığının doğru yönetilmesine katkı sağlayacak bir seviyede… Bugün gelişmiş ülkelere göre gelirimiz daha düşük olmasına rağmen enerji verimliliğini iyi geliştirmediğimiz için savurgan bir tutum içinde olduğumuzu üzülerek söyleyebiliriz. Örneğintüm konutların ısıtma ve soğutma alanında tasarruf miktarlarını yüzde 50’lere çıkarma imkanımız varken bunu çok iyi değerlendirmeliyiz. Regülasyonların değişmesi ve gelişmesi sonucu ülkemizdeki yapıların enerji verimliliği konforu ile daha çağdaş imkanlara kavuşacağına inancımız tam.”

Sanko Enerji’nin Covid-19 önlemleri belgelendi

Sanko Enerji Salihli Jeotermal Santrali TSE Covid-19 Güvenli Üretim Belgesini alan ilk jeotermal santral oldu 

Sanko Enerjinin Salihli’de hizmet veren JES1, JES2 ve JES3 jeotermal elektrik santralleri, salgına karşı almış olduğu önlemler sayesinde Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından verilen Covid-19 Güvenli Üretim Belgesini aldı. Bu belgeyle birlikte Salihli JES, jeotermal enerji sektöründe bu belgeyi alan ilk işletme oldu. 

TSE’nin yayınladığı Covid-19 Hijyen, Enfeksiyon Önleme ve Kontrol Kılavuzundaki koşulları sağlaması üzerine başvurusu kabul edilen Salihli JES, TSE yetkilileri tarafından kapsamlı ve titiz bir şekilde incelendi. Yapılan değerlendirmeler sonrasında, Salihli JES’in, iş süreçlerini kılavuzda yer alan standartlara uygun olarak yürüttüğü tespit edildi. TSE’nin bu tespitinin ardından Salihli JES, jeotermal enerji sektöründe TSE’nin uluslararası kalite belgesi niteliğindeki Covid-19 Güvenli Üretim Belgesi’ni almaya hak kazandı. 

Sanko Enerji, salgın başladığından bu yana, düzenli aralıklarla ofislerin ve işletmelerin dezenfekte edilmesi, çalışanlara maske dağıtılması, yemekhanelerde tek kullanımlık malzeme kullanılması, el yıkama ve sosyal mesafe kurallarının sürekli hatırda kalmasını sağlayan uyarı afişlerinin asılması, dönüşümlü mesai uygulaması, uzaktan çalışma,toplantı ve ziyaretçi kısıtlanması, girişlerde ateş ölçümünün yapılması gibi sayısız önlemler aldı. Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı’nın yayınlarını takip ederek çalışanlarını düzenli olarak bilgilendirdi. Olağanüstü koşulları yönetebilmek için ilgili departman yöneticilerinden oluşturduğu kurul aracılığı ile alınan önlemlerin, doğru ve etkin bir şekilde uygulanmasını sağladı. 

Kurulduğu günden bu yana yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığı yatırımlarla Türkiye’nin enerji ihtiyacının karşılanmasına önemli katkılar yapan Sanko Enerji, Salihli JES’ in aldığı bu belgeyle, çevreyi ve çalışanların sağlığını ön planda tutan bir yaklaşımla üretim yaptığını bir kez daha kanıtlamış oldu. 

Manisa’nın Salihli ilçesinde hizmet veren Salihli JES 1, JES 2 ve JES 3 santrallerinde toplam 69.5 MW’lık kapasitesiyle yaklaşık 200 bin konutun elektrik enerjisi ihtiyacını karşılıyor. 

Sanko Enerji Sanibey Hidroelektrik Santrali ve Barajı, haziran ayında TSE Güvenli Üretim Belgesini alarak, enerji sektöründe bu belgeyi alan ilk işletme olmuştu. Sanibey’in ardından Sanko Enerjinin Rize’de faaliyette olan üç hidroelektrik santrali ve Tepekışla Hidroelektrik Santrali de bu belgeyi almaya hak kazanmışlardı.

Nükleer buzkıran Arktika ilk seferini tamamladı

Dünyanın en büyük ve en güçlü nükleer buzkıranı Arktika, ilk çalışma seferini tamamladı. Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom’a bağlı Atomflot’un yapımını üstlendiği gemi, Siyaniye Severa isimli kuru yük gemisine Rusya’nın Kuzey Kutbu’ndaki Ob Körfezi girişine kadar kılavuzluk etti.

Konuya ilişkin açıklama yapan Atomflot Genel Müdürü Birinci Yardımcısı Leonid İrlitsa, “Bu başarı, geminin bir rota boyunca gerçekleştirdiği faaliyetlerin verimliliğini kanıtladı” dedi. İrlitsa “Nükleer enerjiyle çalışan geminin mükemmel manevra kabiliyeti ve draftı, Kuzey Denizi Rotası’nın en yoğun seyrüsefere elverişli bölümlerinden birinde güvenilir buzkıran eskortlarının varlığının güvence altına alınmasını sağlıyor” ifadelerini kullandı. 

Arktika’nın bu ilk çalışma seferi, 14 Kasım’da Murmansk limanından yola çıkmasıyla başlamıştı. Nükleer buzkıran ay sonuna doğru ise rotasını tekrar Kuzey Deniz Yolu güzergâhına çevirecek. Gemi, Kuzey Kutbu’nda kış-ilkbahar seyrüseferini gerçekleştirecek.

Arktika, 25.450 dwt (detveyt) veya 33.540 dwt balastlı, çift draftlı (8.55 veya 10.5m) geniş kemereli (34m) 3m buzu hareket ettirebilen üç LK-60 model buz kırıcıdan ilki olma özelliğini taşıyor. Buzkıranda her biri 175 MWt’lık (megaWatt) iki RITM-200 reaktörü bulunuyor. Bu reaktörler pervanelere ikiz türbinli jeneratörler ve üç motor aracılığıyla 60 MWe (megaWatt elektrik gücü) sağlıyor. Diğer nükleer buzkıranlar Sibir’in 2021’de, Ural’ın ise 2022’de faaliyete geçmesi bekleniyor.

Borusan EnBW Enerji üst yönetimi değişti

Borusan EnBW Enerji’de 2011 yılından itibaren Yatırımlar Genel Müdür Yardımcılığı görevini üstlenen Enis Amasyalı, Genel Müdür olarak atandı. Borusan Holding CEO’su Erkan Kafadar, uzun yıllardır Grup bünyesinde görev alan çalışanların kariyer ve yetenek gelişimlerine odaklarını belirterek genel müdür atamalarının grup içinden yapıldığını vurguladı.

11 Ocak 2021, İstanbul;Türkiye’nin önde gelen yenilenebilir enerji firmalarından biri olan Borusan EnBW Enerji’nin Genel Müdürü olarak atanan Enis Amasyalı, 1 Ocak 2021 itibarıyla yeni görevine başladı.

2011 yılından bu yana Borusan EnBW Enerji Yatırımlar Genel Müdür Yardımcılığı görevini başarıyla üstlenen Enis Amasyalı, alanında Türkiye’nin en değerli tesisleri arasında yer alan toplam 12 yenilenebilir enerji tesisinin yatırım sürecini yönetti. Ayrıca, uluslararası uygulamalar ile uyumlu proje yönetim sisteminin, proje yönetimi ve mühendislik uzmanlık süreçlerinin devreye alınmasına, matris organizasyon sistemine geçişe ve şirketin hafızasını oluşturan Bilgi Birikimi Yönetimi Sistemi’nin devreye alınmasına öncülük etti.

Enis Amasyalı’nın kurum bünyesinde bugüne kadar yürüttüğü başarılı projelerin ardından Borusan EnBW Enerji’ye Genel Müdür olarak atanmasına ilişkin görüşlerini dile getiren Borusan Holding CEO’su Erkan Kafadar şunları söyledi: “Borusan Grubu’nda uzun yıllardır yetenekli çalışanlarımıza yatırım yaparak, kariyer gelişimlerine odaklanıyoruz. Borusan olarak, her seviyeye yapacağımız atamalarda öncelikle iç adaylarımızı değerlendiriyor, şirket içi ve grup şirketleri arası terfi ve rotasyon imkânlarını en üst seviyede kullanıyoruz. Bugün ve gelecekte, kariyer gelişimine yatırım yaptığımız her çalışanın hem kendi hayatına hem de Borusan Grubu’na çok önemli katkılar sağlayacağına inanıyor, Enis Amasyalı’ya yeni görevinde başarılar diliyorum.”

TÜPRAŞ’tan büyük tasarruf

Türkiye’nin enerji ihtiyacının önemli kısmını karşılayan, ulusal sorumluluk anlayışıyla sürdürülebilir ekonomiye katkıda bulunmayı ilke edinen Tüpraş, su verimliliği alanındaki çalışmalarını da kesintisiz olarak sürdürüyor.

Su verimliliğine yönelik görüşlerini paylaşan Tüpraş Genel Müdürü İbrahim Yelmenoğlu “Türkiye’nin enerjisini üretirken,topluma ve çevreye karşı sorumluluk bilinciyle sürdürülebilirlik temelli üretim anlayışını benimsiyoruz. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na katkı sağlama vizyonuyla hareket ederek, yaşam için hayati öneme sahip suyun kullanımına azami önem gösteriyoruz. Rafinerilerimizde su verimliliğine ve atık su geri kazanım projelerine odaklanarak suyun geri kazanımını ve yeniden kullanımını sağlıyoruz. Tüm rafinerilerimizde son beş yılda 102 milyon metreküp atık suyu geri kazanarak yeniden kullandık. İşlediğimiz ham petrol başına ham su tüketimini yüzde 23 oranında azalttık. Bir başka deyişle son beş yılda 2,5 milyon nüfuslu bir şehrin yıllık su tüketimine eşdeğer bir tasarruf elde ettik. Suyun her damlasına değer veren bir şirket olarak olağanüstü bir koşul oluşmadığı sürece, İzmit Rafinerimizde Sapanca Gölü’nden endüstriyel su kullanmıyor,atık su ünitemizde maksimum oranda geri kazanım sağlayarak suyu yeniden kullanıyoruz” dedi.

Tüpraş’ta Su Yönetimi Hakkında

Tüpraş, sınırlı bir yaşamsal kaynak olan suyu maksimum verimlilikle kullanarak, geri kazanım uygulamalarıyla taze su kaynağı tüketimini ve atık su miktarını azaltmayı temel yaklaşım olarak benimsemiştir.

İzmit Rafinerisi’nde ham su ihtiyacının alternatif kaynaklardan karşılanması amacıyla, İSU’ya (Kocaeli Su ve Kanalizasyon İdaresi) ait “Körfez Evsel Atık Su Arıtma Tesisi arıtılmış suyunun” ileri teknolojilerle arıtılmasını hedefleyen “Belediye Kentsel Atık sularının Sanayide Proses Suyu Olarak Kullanılmak Üzere Geri Kazanımı” projesini2014 yılında devreye alan Tüpraş, 2020 yılı sonu itibariyle, İzmit Rafinerisi’nin üretimdeki su ihtiyacını yüzde 97 oranında geri kazanılmış atık sudan karşılamıştır. İzmir Rafinerisi’nde ise 2016 yılında devreye alınan Atık Su Geri Kazanım ve Su Hazırlama Ünitesi ile rafineri atık suyundan geri kazanım oranı yüzde 73 seviyesine ulaşmıştır.

Tüpraş su yönetimi modeli ile rafinerilerindeki ham petrol başına su kullanımında, Avrupa Birliği’nde geçerli olan “Mevcut En İyi Teknikler” (Best Available Techniques – BAT)”belgesi baz alındığında sektörün iyi uygulamalarına paralel, referans değer aralıklarında su kullanan rafineriler arasındadır.

Ödüllü çalışmalar

Tüpraş’ın İzmit Rafinerisi Atık Su Geri Kazanım Ünitesi, ulusal ve uluslararası platformlarda da ödüllerle taçlanmıştır. 

• 2016 yılında Avrupa Birliği (AB) Çevre Ödülleri Türkiye Programı kapsamında, Tüpraş İzmit Rafinerisi “Belediye Kentsel Atık Sularının Sanayide Proses Suyu Olarak Kullanılmak Üzere Geri Kazanımı Projesi” ile finale kalarak ülkemizi temsil etmiştir. Kentsel atık suların, rafineride kullanılabilecek şekilde geri kazanımı için araştırma süreci ve fizibilite çalışmaları sonucunda bu teknolojiyi geliştiren Tüpraş, böylece teknolojiyi uygulamalarına entegre ederek yerel yönetimler ve ülkemiz rafineri sektöründe bir ilke imza atmıştır.

• 2018 yılında ise aynı proje Sürdürülebilir İş Ödülleri’nde “Su Yönetimi” kategorisinde yılın şampiyonu seçilirken, İstanbul Sanayi Odası’nın Çevre Ödülleri’nde ikincilik elde etmiştir.

KPMG Türkiye: 5 bin hektar yağmur oranı korundu

KPMG Türkiye, ilk kez hazırladığı sürdürülebilirlik raporunu tamamladı. Sektöründeki öncü konumunu toplum ve çevre için değer yaratan çalışmalarla güçlendiren KPMG Türkiye, karbon ayak izini nötrledi. Şirket içinde gönüllülüğü teşvik amacıyla İklim Savaşçıları Ağı kuruldu. Paydaş ekosistemindeki sürdürülebilirlik odaklı çalışmalarını devam ettireceklerini belirten KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan, “İçinde yaşadığımız dünyada değişimi başarıya dönüştüreceğiz” dedi.

Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi KPMG Türkiye’den sürdürülebilir geleceğe katkı. KPMG Türkiye’nin ekonomik, çevresel ve sosyal performansının ele alındığı ilk sürdürülebilirlik raporu yayınlandı. 2019 finansal yılının değerlendirildiği raporda, toplum ve çevre için değer yaratan çalışmalar paylaşıldı.

KPMG Türkiye, karbon ayak izini sınırlandırmaya yönelik verimlilik çalışmalarını devam ettirdi. 2019’da azaltılması mümkün olmayan bin 498 ton CO2 eşdeğeri karbon ayak izi, karbon azaltımı ve iklim finansmanı alanında lider bir şirket olan Natural Capital Partners ile iş birliği sonucunda the Carbon Neutral Protocol çerçevesine uygun olarak hesaplandı ve denkleştirerek sıfıra indirildi. Satın alınan I-REC (International Renewable Energy Certificates) sertifikaları ile yüzde 100 yenilenebilir elektrik tüketildi.

Şirket içinde gönüllülüğü teşvik etmeyi sürdüren KPMG Türkiye, önemli bir adım daha atarak bu yıl KPMG İklim Savaşçıları Ağı’nı kurdu. Avrupa ve Asya’daki KPMG ekiplerinden gönüllülerin de yer aldığı İklim Savaşçıları Ağı ile iklim değişikliği ve diğer çevre sorunlarına dikkat çekmek ve bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarına kaynak sağlamayı amaçlayan etkinlikler gerçekleştirildi. Rainforest Trust ile yapılan iş birliği kapsamında 2020 yılı içindeki faaliyetler sonucu 4 bin 919 hektar yağmur ormanı korundu, bu sayede yaklaşık 2,1 milyon ton CO2 eş değeri karbonun depolanmasına katkı sağlandı.

Kadın çalışan yüzde 49’a çıktı

KPMG Türkiye’nin finansal performansı da rapora yansıtıldı. 2019’daki denetim gelirleri bir önceki yıla kıyasla yüzde 21 artarak 123 milyon 646 bin 893 TL’ye çıktı. KPMG Türkiye’nin çalışan sayısı da aynı raporlama döneminde bir önceki yıla kıyasla yüzde 19 artarak bin 300’e ulaştı. Toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklemeyi sürdüren KPMG Türkiye’nin kadın çalışan oranı yüzde 49’a ulaştı. Yönetici pozisyonunda görev alan 134 kadın çalışan ile kadın yönetici oranı yüzde 41 oldu.

Raporu değerlendiren KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan, “Dünya, iklim değişikliği, çevresel bozulma, eşitsizlik gibi majör sorunlarla baş etmeye çalışıyor. Covid-19 pandemisi de gösterdi ki daha iyi bir geleceği hep birlikte inşa etmemiz gerekiyor.” dedi.

Aygaz ve McKInsey Aykargo ile kargo sektöründe

Tüketicinin en çok tercih ettiği, LPG sektörünün lider markası Aygaz, kurumiçi girişimcilik ve inovasyon faaliyetleri kapsamında çalışanlarının fikir önderliğinde oluşturulan ve yenilikçi bakış açısıyla hayata geçirdiği Aykargo’yla kargo sektöründe güçlü bir adım attı. Aygaz’ın 81 ilde bulunan yaygın dağıtım ağı ve tecrübesiyle hizmet verecek olan Aykargo, teknoloji odaklı yeni nesil altyapısıyla müşteri memnuniyetini ön planda tutacak.

Koç Holding Enerji Grubu Başkanı ve Aygaz Yönetim Kurulu Üyesi Yağız Eyüboğlu yaptığı değerlendirmede “Aykargo’nun kargo sektörüne yeni ve güçlü bir soluk getireceğine inancım tam” dedi. Aygaz Genel Müdürü Gökhan Tezel ise,  “McKinsey iş birliği ile hayata geçirdiğimiz Aykargo ile güçlü lojistik altyapımızın verdiği imkânlardan da faydalanarak müşteri memnuniyetini bu alanda en üst seviyeye çıkaracağımıza inanıyorum.” dedi.

İstanbul, 15Ocak 2021,Türkiye LPG sektörünün lideri konumunda bulunan Koç Topluluğu şirketlerinden  Aygaz, yenilikçi bakış açısıyla  inovasyon ve kurum içi girişimcilik projesi olarak başlattığı süreci geliştirmek için bağlı ortaklığı Aykargo altında kargo sektörüne adım attı.

Aykargo’nun, Aygaz’ın mevcut bayi ağı ve eve teslimat tecrübesini kullanarak, e-ticaret ve büyüyen kargo dağıtım sektöründe faaliyetlerini geliştirmesi ve daha etkin yürütmesi amacıyla Aygaz, Aykargo ve McKinsey & Company arasında Ortaklık Çerçeve Sözleşmesi imzalandı. 15 Ocak2021 tarihinde gerçekleşen imza törenine Koç Holding Enerji Grubu Başkanı ve Aygaz Yönetim Kurulu Üyesi Yağız Eyüboğlu, Aygaz Genel Müdürü Gökhan Tezel, Aykargo Genel Müdürü Özgün Şahin, McKinsey& Company Ortağı Bengi Korkmaz ve McKinsey & Company Kıdemli Ortağı Can Kendi katıldı. 

Taraflarca Aykargo’ya ilk 5 yılda toplam 75 milyon ABD Doları’na kadar yatırım yapılması ve ortaklık yapısının %80 Aygaz, %20 McKinsey&Company olarak belirlenmesi öngörülen Aykargo’nun, B2C odaklı ve teknolojik son nokta teslimat şirketi olma hedefiyle yola çıkarak Aygaz’ın tecrübesi, yaygın bayi ve alt yapısı ile 81 ilde hizmet vermesi planlanıyor.

Aygaz ve McKinsey&Company ortaklığıyla faaliyet gösterecek Aykargo ile ilgili konuşan Koç Holding Enerji Grubu Başkanı ve Aygaz Yönetim Kurulu Üyesi Yağız Eyüboğlu, şunları söyledi: “Koç Enerji Grubu şirketlerinden olan ve Türkiye LPG sektörünün lideri konumundaki Aygaz, Türkiye’nin dört bir yanına uzanan geniş bayi ağıyla 60 yıldır her gün binlerce konut ve işyerinin kapısını çalıyor. Verdiği kaliteli ve güvenli hizmetin en somut ve gurur verici kanıtının ise halkımızın kurulduğu ilk günden itibaren sektör liderliğini markamıza teslim etmesi olduğunu söyleyebilirim. İşte Aygaz’ın bu köklü deneyimi ve 81 ile yayılan güçlü lojistik altyapısı ile temelleri atılan Aykargo’nun kargo sektörüne yeni ve güçlü bir soluk getireceğine inancım tam. Bu kapsamda, McKinsey&Company gibi çeşitli sektörlerde ulusal ve uluslararası çapta köklü deneyime sahip güçlü bir marka ile oluşturduğumuz işbirliğinin Aykargo’ya olduğu kadar ülkemizde kargo sektörüne de  önemli katkı sağlayacağına inanıyorum.”

Aykargo’nun Türkiye’nin en güçlü teknoloji odaklı kargo şirketi haline gelmesi hedefi ile çalışmalarına devam ettiklerini söyleyen Aygaz Genel Müdürü Gökhan Tezel,  konuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “İnovasyon faaliyetlerimiz kapsamında projelendirdiğimiz işlere liderlik ediyoruz. Aykargo gibi kargo sektörüne kazandırılan bu girişimi hayata geçirmekten son derece gururluyuz. 81 ilde 4 bine varan tüpgaz bayimiz ve otogaz istasyonumuzla her gün 60 binden fazla konuta ve 1 milyonu aşkın araç sahibine ürün temin ediyoruz. Türkiye’de tüketicilerin en çok tercih ettiği, uluslararası alanda saygın ve güçlü bir konuma sahip olan bir marka olarak, sektöre önemli bir kazanım olduğunu düşündüğümüz Aykargo ile güçlü lojistik altyapımızın verdiği imkânlar ve McKinsey’nin uzun yıllara dayanan tecrübesinden faydalanarak müşteri memnuniyetini bu alanda en üst seviyeye çıkaracağımıza inanıyorum. 

McKinsey & Company şirket ortağı Bengi Korkmaz ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada Aygaz ile yapılan işbirliğini değerlendirdi ve “Aygaz ile gerçekleştirdiğimiz stratejik işbirliği ile büyümekte olan kargo dağıtım sektöründe farklılık yaratacak ve tüketicileri merkeze koyacak hizmetler vermek amacındayiz. Aykargo’nun ülkemize hayırlı olmasını dileriz.” dedi.

Telgrafın tellerine kuşlar konar ise

Ecdadımız bir çağı kapatıp bir çağı açmıştı.

Şimdilerde ise cennet mekân Fatih Sultan Mehmet Han’ın açtığı çağ İletişim çağı ile kapandı. Fakat bu iletişim çağının abdestsiz ellerle açılmış olması, bu toprağın çocukların da kalıcı kaygıları beraberinde getirdi.

Özgüveni yüksek bir toplumuz, bu değerimizi, paranoyak senaryoları ile bozmaya çalışanların, çağın teknolojisi ve hukuk topuzunu pekiyi kullandıkları da aşikâr. Hukuk kültürümüzdeki düzensiz gidişimizi avantaja dönüştürmeye çalışan zevat; Avrupa’ya başka bize başka yaklaşımlarla hemen her alanda arsızca kendilerini göstermekten geri de durmuyorlar.

Şirketleri ile geliştirdikleri teknolojiler, Avrupa ülkelerinde daha hukuki ve hizmet odaklı olurken bu Coni Hans zürriyeti topraklarımızda sömürü odaklı hizmet işletiyor.

Peki, neyi sömürüyorlar?

Tabi zamanla birlikte emeğimizi. Kapitalist arzuların geliştirdiği hedefleri için hemen her şeyi reklam tuzakları için kullanmaktan ar etmiyorlar. Sadece reklamla da kalmıyor, küresel hedeflerini gerçekleştirmek ve algı yönetimini genelleştirmek için teknolojinin tüm imkânlarını kullanıyorlar.

Telgraf vardı… Tahta direkler üzerine gerilmiş teller ile giden mors harfleri, anlık iletişim ihtiyacımız için kullanılıyordu. Bu iletişim teknolojisi döneminde elbette ki istihbarat sorunlarımızın da odağı olmuştu. Hileli gönderilen mesajlar, istihbarat için yapılan dinlemeler ve hayal edebileceğiniz gibi daha neler neler…

Telefon ise hayatımıza gireli çok olmadı, eskiler bilirler santral üzerinden alınan randevuları, bakan tercihli hatları vs. Bilenler bilir de bu bakır kablodan da az çekmedik hani. Dinlenen hatlar, araya girenler, mahremiyetin zevali tapeler, telekulak çeteleri falan.

GSM büyük olaydı. “alo baba neredesin?” halkın belki en çok kullandığı cümle ve esprisi haline gelmişti. Öyle şirin de başlamamıştı. Koca koca cihazlar girmişti hayatımıza. Sonrası malum yılan oyunları, polifonikler, renkli top oyunları, hadi biraz sudoku, az daha küçült çakmak cebine de girsin, e tabi the Matrix heyecanı. 33k modemle tanış, 56k büyük nimet ve DSL derken ADSL, VDSL, Fiber vs. vs. vs.

Bir kere girmiştik İletişim Çağına…

Milenyum grisi ve tabi ki hızlı iletişimin daha da hızlanması arzularıyla ne olduğunu bile anlayamadan çağ dışı kalan geleneğimizle, ihtiyarlarımız.

Bölünmüşlük o ki nesli ikiye ayırdı;

Dijital Yerliler (1980 sonrası doğanlar) ve Dijital Göçmenler (1980 öncesi doğanlar)

Sosyalleşmek ve iletişim kurmak için interneti kullanan “yerliler” yeni teknolojinin de hemen uygulayıcısı olabiliyorlarken, “göçmenler” bu sonradan tanışmanın uyum ve öğrenim sorunları ile yüzleşmek zorunda kaldılar. Göçmenlerin iletişim ve gereçlerini kullanım amaçları, bilgi edinme ihtiyaçlarını giderebilmek üzere sınırlı kaldı. Bu bölünmüşlüğün içinde bir bölünme daha oldu ki onlara da Dijital Melezler diyoruz. Yeni duruma ve değişim sürecine alışmaya çalışırken geleneksel olandan da bir türlü kopamayanlar.

Televizyonun ne olduğunu ve nasıl çalıştığını dahi yorumlayamadan bu hız ile nesillerin zihinleri bölünüyordu. Süreç, geleneksel medya araçlarını teknolojinin bu dayatması ile yeni medya araçlarına zorunlu kılıyordu. İş bu ya ülkeler buna sahip olmak için kurumlarını harekete geçiriyor ve faydasıyla birlikte zararını da göğüslemek zorunda kalıyordu. Nam-ı Diğer İnternet’in peydah olmasıyla yerel bağlardan genel bağlara hasılı Genel Ağ kültürüne itilmiştik.

Yazımız fakülte dersine dönmeden meselenin hakikatine dönmemiz gerekirse;

Bu deneyim ve devinim sürecinde ülkemizin siyasal ve politik süreçleri ister istemez çağın evrim sürecini etkisi altında tutmuştur. Teknolojiyi geliştirenler dünyada söz gücü oluştururken, bizler onların eski teknolojileri ile süreç yürütmeye ve dahi çağın gerisinde kalmamaya çalışıyorduk.

Fakat artık durum çok daha farklı…

Dün telsiz hatlarımızı dinleyen terör ve destekçileri bugün bu imkânlarını kaybetmiş durumdalar. Zafer 3700, Aselsan’lı yiğitlerin geliştirdiği Kriptolu Milli DMR (Digital Mobile Radio) Sayısal Telsiz Sisteminin faaliyete geçmesi ile asayiş ve terörle mücadelemize belki de son 20 yılın en büyük katkısı sağlanmış oldu.

Ülkemiz teknolojinin takipçiliğinden, teknoloji üreticisi konumuna hızla yükselirken; son günlerde Whatsapp’ın yeni ve yanlı politikalarına karşı pek tabi ki güvenilir eller ile çok daha güçlü anlık mesajlaşma yazılımları da hayatımıza girecektir.

İletişimci kimliğim ile geçmişi ve şimdiyi analiz ederken; ülkemizin teknolojideki şahlanışı ve genç neslin heyecanı gurur gözyaşlarımızın kaynağı oluyor.

Çok hızlı ya da hızlı olduğumuzu söyleyemem, fakat istikrar ve millileşme çabamızın geleceğe ekilen en güzel tohumlar olduğunu söyleyebilirim. Yaklaşık 10 yıl önce naçizane raporunu oluşturduğum ve ilgililerle paylaştığım; Telsiz Terörü’nün son bulması, geçmişte attığımız tohumların hızlı olmasa da bugün filizlenmiş hali güven ve niyetimizin de hakikatidir.

Umarım ki heyecan, niyet ve millileşme arzularımıza “hız” katarak geleceğe yürürüz. Zira zaman iletişim kadar hızlı değil. Hızımızı zamana değil iletişimin hızına adapte etmeliyiz.

Beklenen “göründü bilgisinin” gelmesi temennisi ile…