19.5 C
İstanbul
Çarşamba, Haziran 18, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 49

Sanko Enerji’nin Covid-19 önlemleri belgelendi

Sanko Enerji Salihli Jeotermal Santrali TSE Covid-19 Güvenli Üretim Belgesini alan ilk jeotermal santral oldu 

Sanko Enerjinin Salihli’de hizmet veren JES1, JES2 ve JES3 jeotermal elektrik santralleri, salgına karşı almış olduğu önlemler sayesinde Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından verilen Covid-19 Güvenli Üretim Belgesini aldı. Bu belgeyle birlikte Salihli JES, jeotermal enerji sektöründe bu belgeyi alan ilk işletme oldu. 

TSE’nin yayınladığı Covid-19 Hijyen, Enfeksiyon Önleme ve Kontrol Kılavuzundaki koşulları sağlaması üzerine başvurusu kabul edilen Salihli JES, TSE yetkilileri tarafından kapsamlı ve titiz bir şekilde incelendi. Yapılan değerlendirmeler sonrasında, Salihli JES’in, iş süreçlerini kılavuzda yer alan standartlara uygun olarak yürüttüğü tespit edildi. TSE’nin bu tespitinin ardından Salihli JES, jeotermal enerji sektöründe TSE’nin uluslararası kalite belgesi niteliğindeki Covid-19 Güvenli Üretim Belgesi’ni almaya hak kazandı. 

Sanko Enerji, salgın başladığından bu yana, düzenli aralıklarla ofislerin ve işletmelerin dezenfekte edilmesi, çalışanlara maske dağıtılması, yemekhanelerde tek kullanımlık malzeme kullanılması, el yıkama ve sosyal mesafe kurallarının sürekli hatırda kalmasını sağlayan uyarı afişlerinin asılması, dönüşümlü mesai uygulaması, uzaktan çalışma,toplantı ve ziyaretçi kısıtlanması, girişlerde ateş ölçümünün yapılması gibi sayısız önlemler aldı. Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı’nın yayınlarını takip ederek çalışanlarını düzenli olarak bilgilendirdi. Olağanüstü koşulları yönetebilmek için ilgili departman yöneticilerinden oluşturduğu kurul aracılığı ile alınan önlemlerin, doğru ve etkin bir şekilde uygulanmasını sağladı. 

Kurulduğu günden bu yana yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığı yatırımlarla Türkiye’nin enerji ihtiyacının karşılanmasına önemli katkılar yapan Sanko Enerji, Salihli JES’ in aldığı bu belgeyle, çevreyi ve çalışanların sağlığını ön planda tutan bir yaklaşımla üretim yaptığını bir kez daha kanıtlamış oldu. 

Manisa’nın Salihli ilçesinde hizmet veren Salihli JES 1, JES 2 ve JES 3 santrallerinde toplam 69.5 MW’lık kapasitesiyle yaklaşık 200 bin konutun elektrik enerjisi ihtiyacını karşılıyor. 

Sanko Enerji Sanibey Hidroelektrik Santrali ve Barajı, haziran ayında TSE Güvenli Üretim Belgesini alarak, enerji sektöründe bu belgeyi alan ilk işletme olmuştu. Sanibey’in ardından Sanko Enerjinin Rize’de faaliyette olan üç hidroelektrik santrali ve Tepekışla Hidroelektrik Santrali de bu belgeyi almaya hak kazanmışlardı.

Nükleer buzkıran Arktika ilk seferini tamamladı

Dünyanın en büyük ve en güçlü nükleer buzkıranı Arktika, ilk çalışma seferini tamamladı. Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom’a bağlı Atomflot’un yapımını üstlendiği gemi, Siyaniye Severa isimli kuru yük gemisine Rusya’nın Kuzey Kutbu’ndaki Ob Körfezi girişine kadar kılavuzluk etti.

Konuya ilişkin açıklama yapan Atomflot Genel Müdürü Birinci Yardımcısı Leonid İrlitsa, “Bu başarı, geminin bir rota boyunca gerçekleştirdiği faaliyetlerin verimliliğini kanıtladı” dedi. İrlitsa “Nükleer enerjiyle çalışan geminin mükemmel manevra kabiliyeti ve draftı, Kuzey Denizi Rotası’nın en yoğun seyrüsefere elverişli bölümlerinden birinde güvenilir buzkıran eskortlarının varlığının güvence altına alınmasını sağlıyor” ifadelerini kullandı. 

Arktika’nın bu ilk çalışma seferi, 14 Kasım’da Murmansk limanından yola çıkmasıyla başlamıştı. Nükleer buzkıran ay sonuna doğru ise rotasını tekrar Kuzey Deniz Yolu güzergâhına çevirecek. Gemi, Kuzey Kutbu’nda kış-ilkbahar seyrüseferini gerçekleştirecek.

Arktika, 25.450 dwt (detveyt) veya 33.540 dwt balastlı, çift draftlı (8.55 veya 10.5m) geniş kemereli (34m) 3m buzu hareket ettirebilen üç LK-60 model buz kırıcıdan ilki olma özelliğini taşıyor. Buzkıranda her biri 175 MWt’lık (megaWatt) iki RITM-200 reaktörü bulunuyor. Bu reaktörler pervanelere ikiz türbinli jeneratörler ve üç motor aracılığıyla 60 MWe (megaWatt elektrik gücü) sağlıyor. Diğer nükleer buzkıranlar Sibir’in 2021’de, Ural’ın ise 2022’de faaliyete geçmesi bekleniyor.

Borusan EnBW Enerji üst yönetimi değişti

Borusan EnBW Enerji’de 2011 yılından itibaren Yatırımlar Genel Müdür Yardımcılığı görevini üstlenen Enis Amasyalı, Genel Müdür olarak atandı. Borusan Holding CEO’su Erkan Kafadar, uzun yıllardır Grup bünyesinde görev alan çalışanların kariyer ve yetenek gelişimlerine odaklarını belirterek genel müdür atamalarının grup içinden yapıldığını vurguladı.

11 Ocak 2021, İstanbul;Türkiye’nin önde gelen yenilenebilir enerji firmalarından biri olan Borusan EnBW Enerji’nin Genel Müdürü olarak atanan Enis Amasyalı, 1 Ocak 2021 itibarıyla yeni görevine başladı.

2011 yılından bu yana Borusan EnBW Enerji Yatırımlar Genel Müdür Yardımcılığı görevini başarıyla üstlenen Enis Amasyalı, alanında Türkiye’nin en değerli tesisleri arasında yer alan toplam 12 yenilenebilir enerji tesisinin yatırım sürecini yönetti. Ayrıca, uluslararası uygulamalar ile uyumlu proje yönetim sisteminin, proje yönetimi ve mühendislik uzmanlık süreçlerinin devreye alınmasına, matris organizasyon sistemine geçişe ve şirketin hafızasını oluşturan Bilgi Birikimi Yönetimi Sistemi’nin devreye alınmasına öncülük etti.

Enis Amasyalı’nın kurum bünyesinde bugüne kadar yürüttüğü başarılı projelerin ardından Borusan EnBW Enerji’ye Genel Müdür olarak atanmasına ilişkin görüşlerini dile getiren Borusan Holding CEO’su Erkan Kafadar şunları söyledi: “Borusan Grubu’nda uzun yıllardır yetenekli çalışanlarımıza yatırım yaparak, kariyer gelişimlerine odaklanıyoruz. Borusan olarak, her seviyeye yapacağımız atamalarda öncelikle iç adaylarımızı değerlendiriyor, şirket içi ve grup şirketleri arası terfi ve rotasyon imkânlarını en üst seviyede kullanıyoruz. Bugün ve gelecekte, kariyer gelişimine yatırım yaptığımız her çalışanın hem kendi hayatına hem de Borusan Grubu’na çok önemli katkılar sağlayacağına inanıyor, Enis Amasyalı’ya yeni görevinde başarılar diliyorum.”

TÜPRAŞ’tan büyük tasarruf

Türkiye’nin enerji ihtiyacının önemli kısmını karşılayan, ulusal sorumluluk anlayışıyla sürdürülebilir ekonomiye katkıda bulunmayı ilke edinen Tüpraş, su verimliliği alanındaki çalışmalarını da kesintisiz olarak sürdürüyor.

Su verimliliğine yönelik görüşlerini paylaşan Tüpraş Genel Müdürü İbrahim Yelmenoğlu “Türkiye’nin enerjisini üretirken,topluma ve çevreye karşı sorumluluk bilinciyle sürdürülebilirlik temelli üretim anlayışını benimsiyoruz. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na katkı sağlama vizyonuyla hareket ederek, yaşam için hayati öneme sahip suyun kullanımına azami önem gösteriyoruz. Rafinerilerimizde su verimliliğine ve atık su geri kazanım projelerine odaklanarak suyun geri kazanımını ve yeniden kullanımını sağlıyoruz. Tüm rafinerilerimizde son beş yılda 102 milyon metreküp atık suyu geri kazanarak yeniden kullandık. İşlediğimiz ham petrol başına ham su tüketimini yüzde 23 oranında azalttık. Bir başka deyişle son beş yılda 2,5 milyon nüfuslu bir şehrin yıllık su tüketimine eşdeğer bir tasarruf elde ettik. Suyun her damlasına değer veren bir şirket olarak olağanüstü bir koşul oluşmadığı sürece, İzmit Rafinerimizde Sapanca Gölü’nden endüstriyel su kullanmıyor,atık su ünitemizde maksimum oranda geri kazanım sağlayarak suyu yeniden kullanıyoruz” dedi.

Tüpraş’ta Su Yönetimi Hakkında

Tüpraş, sınırlı bir yaşamsal kaynak olan suyu maksimum verimlilikle kullanarak, geri kazanım uygulamalarıyla taze su kaynağı tüketimini ve atık su miktarını azaltmayı temel yaklaşım olarak benimsemiştir.

İzmit Rafinerisi’nde ham su ihtiyacının alternatif kaynaklardan karşılanması amacıyla, İSU’ya (Kocaeli Su ve Kanalizasyon İdaresi) ait “Körfez Evsel Atık Su Arıtma Tesisi arıtılmış suyunun” ileri teknolojilerle arıtılmasını hedefleyen “Belediye Kentsel Atık sularının Sanayide Proses Suyu Olarak Kullanılmak Üzere Geri Kazanımı” projesini2014 yılında devreye alan Tüpraş, 2020 yılı sonu itibariyle, İzmit Rafinerisi’nin üretimdeki su ihtiyacını yüzde 97 oranında geri kazanılmış atık sudan karşılamıştır. İzmir Rafinerisi’nde ise 2016 yılında devreye alınan Atık Su Geri Kazanım ve Su Hazırlama Ünitesi ile rafineri atık suyundan geri kazanım oranı yüzde 73 seviyesine ulaşmıştır.

Tüpraş su yönetimi modeli ile rafinerilerindeki ham petrol başına su kullanımında, Avrupa Birliği’nde geçerli olan “Mevcut En İyi Teknikler” (Best Available Techniques – BAT)”belgesi baz alındığında sektörün iyi uygulamalarına paralel, referans değer aralıklarında su kullanan rafineriler arasındadır.

Ödüllü çalışmalar

Tüpraş’ın İzmit Rafinerisi Atık Su Geri Kazanım Ünitesi, ulusal ve uluslararası platformlarda da ödüllerle taçlanmıştır. 

• 2016 yılında Avrupa Birliği (AB) Çevre Ödülleri Türkiye Programı kapsamında, Tüpraş İzmit Rafinerisi “Belediye Kentsel Atık Sularının Sanayide Proses Suyu Olarak Kullanılmak Üzere Geri Kazanımı Projesi” ile finale kalarak ülkemizi temsil etmiştir. Kentsel atık suların, rafineride kullanılabilecek şekilde geri kazanımı için araştırma süreci ve fizibilite çalışmaları sonucunda bu teknolojiyi geliştiren Tüpraş, böylece teknolojiyi uygulamalarına entegre ederek yerel yönetimler ve ülkemiz rafineri sektöründe bir ilke imza atmıştır.

• 2018 yılında ise aynı proje Sürdürülebilir İş Ödülleri’nde “Su Yönetimi” kategorisinde yılın şampiyonu seçilirken, İstanbul Sanayi Odası’nın Çevre Ödülleri’nde ikincilik elde etmiştir.

KPMG Türkiye: 5 bin hektar yağmur oranı korundu

KPMG Türkiye, ilk kez hazırladığı sürdürülebilirlik raporunu tamamladı. Sektöründeki öncü konumunu toplum ve çevre için değer yaratan çalışmalarla güçlendiren KPMG Türkiye, karbon ayak izini nötrledi. Şirket içinde gönüllülüğü teşvik amacıyla İklim Savaşçıları Ağı kuruldu. Paydaş ekosistemindeki sürdürülebilirlik odaklı çalışmalarını devam ettireceklerini belirten KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan, “İçinde yaşadığımız dünyada değişimi başarıya dönüştüreceğiz” dedi.

Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi KPMG Türkiye’den sürdürülebilir geleceğe katkı. KPMG Türkiye’nin ekonomik, çevresel ve sosyal performansının ele alındığı ilk sürdürülebilirlik raporu yayınlandı. 2019 finansal yılının değerlendirildiği raporda, toplum ve çevre için değer yaratan çalışmalar paylaşıldı.

KPMG Türkiye, karbon ayak izini sınırlandırmaya yönelik verimlilik çalışmalarını devam ettirdi. 2019’da azaltılması mümkün olmayan bin 498 ton CO2 eşdeğeri karbon ayak izi, karbon azaltımı ve iklim finansmanı alanında lider bir şirket olan Natural Capital Partners ile iş birliği sonucunda the Carbon Neutral Protocol çerçevesine uygun olarak hesaplandı ve denkleştirerek sıfıra indirildi. Satın alınan I-REC (International Renewable Energy Certificates) sertifikaları ile yüzde 100 yenilenebilir elektrik tüketildi.

Şirket içinde gönüllülüğü teşvik etmeyi sürdüren KPMG Türkiye, önemli bir adım daha atarak bu yıl KPMG İklim Savaşçıları Ağı’nı kurdu. Avrupa ve Asya’daki KPMG ekiplerinden gönüllülerin de yer aldığı İklim Savaşçıları Ağı ile iklim değişikliği ve diğer çevre sorunlarına dikkat çekmek ve bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarına kaynak sağlamayı amaçlayan etkinlikler gerçekleştirildi. Rainforest Trust ile yapılan iş birliği kapsamında 2020 yılı içindeki faaliyetler sonucu 4 bin 919 hektar yağmur ormanı korundu, bu sayede yaklaşık 2,1 milyon ton CO2 eş değeri karbonun depolanmasına katkı sağlandı.

Kadın çalışan yüzde 49’a çıktı

KPMG Türkiye’nin finansal performansı da rapora yansıtıldı. 2019’daki denetim gelirleri bir önceki yıla kıyasla yüzde 21 artarak 123 milyon 646 bin 893 TL’ye çıktı. KPMG Türkiye’nin çalışan sayısı da aynı raporlama döneminde bir önceki yıla kıyasla yüzde 19 artarak bin 300’e ulaştı. Toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklemeyi sürdüren KPMG Türkiye’nin kadın çalışan oranı yüzde 49’a ulaştı. Yönetici pozisyonunda görev alan 134 kadın çalışan ile kadın yönetici oranı yüzde 41 oldu.

Raporu değerlendiren KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan, “Dünya, iklim değişikliği, çevresel bozulma, eşitsizlik gibi majör sorunlarla baş etmeye çalışıyor. Covid-19 pandemisi de gösterdi ki daha iyi bir geleceği hep birlikte inşa etmemiz gerekiyor.” dedi.

Aygaz ve McKInsey Aykargo ile kargo sektöründe

Tüketicinin en çok tercih ettiği, LPG sektörünün lider markası Aygaz, kurumiçi girişimcilik ve inovasyon faaliyetleri kapsamında çalışanlarının fikir önderliğinde oluşturulan ve yenilikçi bakış açısıyla hayata geçirdiği Aykargo’yla kargo sektöründe güçlü bir adım attı. Aygaz’ın 81 ilde bulunan yaygın dağıtım ağı ve tecrübesiyle hizmet verecek olan Aykargo, teknoloji odaklı yeni nesil altyapısıyla müşteri memnuniyetini ön planda tutacak.

Koç Holding Enerji Grubu Başkanı ve Aygaz Yönetim Kurulu Üyesi Yağız Eyüboğlu yaptığı değerlendirmede “Aykargo’nun kargo sektörüne yeni ve güçlü bir soluk getireceğine inancım tam” dedi. Aygaz Genel Müdürü Gökhan Tezel ise,  “McKinsey iş birliği ile hayata geçirdiğimiz Aykargo ile güçlü lojistik altyapımızın verdiği imkânlardan da faydalanarak müşteri memnuniyetini bu alanda en üst seviyeye çıkaracağımıza inanıyorum.” dedi.

İstanbul, 15Ocak 2021,Türkiye LPG sektörünün lideri konumunda bulunan Koç Topluluğu şirketlerinden  Aygaz, yenilikçi bakış açısıyla  inovasyon ve kurum içi girişimcilik projesi olarak başlattığı süreci geliştirmek için bağlı ortaklığı Aykargo altında kargo sektörüne adım attı.

Aykargo’nun, Aygaz’ın mevcut bayi ağı ve eve teslimat tecrübesini kullanarak, e-ticaret ve büyüyen kargo dağıtım sektöründe faaliyetlerini geliştirmesi ve daha etkin yürütmesi amacıyla Aygaz, Aykargo ve McKinsey & Company arasında Ortaklık Çerçeve Sözleşmesi imzalandı. 15 Ocak2021 tarihinde gerçekleşen imza törenine Koç Holding Enerji Grubu Başkanı ve Aygaz Yönetim Kurulu Üyesi Yağız Eyüboğlu, Aygaz Genel Müdürü Gökhan Tezel, Aykargo Genel Müdürü Özgün Şahin, McKinsey& Company Ortağı Bengi Korkmaz ve McKinsey & Company Kıdemli Ortağı Can Kendi katıldı. 

Taraflarca Aykargo’ya ilk 5 yılda toplam 75 milyon ABD Doları’na kadar yatırım yapılması ve ortaklık yapısının %80 Aygaz, %20 McKinsey&Company olarak belirlenmesi öngörülen Aykargo’nun, B2C odaklı ve teknolojik son nokta teslimat şirketi olma hedefiyle yola çıkarak Aygaz’ın tecrübesi, yaygın bayi ve alt yapısı ile 81 ilde hizmet vermesi planlanıyor.

Aygaz ve McKinsey&Company ortaklığıyla faaliyet gösterecek Aykargo ile ilgili konuşan Koç Holding Enerji Grubu Başkanı ve Aygaz Yönetim Kurulu Üyesi Yağız Eyüboğlu, şunları söyledi: “Koç Enerji Grubu şirketlerinden olan ve Türkiye LPG sektörünün lideri konumundaki Aygaz, Türkiye’nin dört bir yanına uzanan geniş bayi ağıyla 60 yıldır her gün binlerce konut ve işyerinin kapısını çalıyor. Verdiği kaliteli ve güvenli hizmetin en somut ve gurur verici kanıtının ise halkımızın kurulduğu ilk günden itibaren sektör liderliğini markamıza teslim etmesi olduğunu söyleyebilirim. İşte Aygaz’ın bu köklü deneyimi ve 81 ile yayılan güçlü lojistik altyapısı ile temelleri atılan Aykargo’nun kargo sektörüne yeni ve güçlü bir soluk getireceğine inancım tam. Bu kapsamda, McKinsey&Company gibi çeşitli sektörlerde ulusal ve uluslararası çapta köklü deneyime sahip güçlü bir marka ile oluşturduğumuz işbirliğinin Aykargo’ya olduğu kadar ülkemizde kargo sektörüne de  önemli katkı sağlayacağına inanıyorum.”

Aykargo’nun Türkiye’nin en güçlü teknoloji odaklı kargo şirketi haline gelmesi hedefi ile çalışmalarına devam ettiklerini söyleyen Aygaz Genel Müdürü Gökhan Tezel,  konuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “İnovasyon faaliyetlerimiz kapsamında projelendirdiğimiz işlere liderlik ediyoruz. Aykargo gibi kargo sektörüne kazandırılan bu girişimi hayata geçirmekten son derece gururluyuz. 81 ilde 4 bine varan tüpgaz bayimiz ve otogaz istasyonumuzla her gün 60 binden fazla konuta ve 1 milyonu aşkın araç sahibine ürün temin ediyoruz. Türkiye’de tüketicilerin en çok tercih ettiği, uluslararası alanda saygın ve güçlü bir konuma sahip olan bir marka olarak, sektöre önemli bir kazanım olduğunu düşündüğümüz Aykargo ile güçlü lojistik altyapımızın verdiği imkânlar ve McKinsey’nin uzun yıllara dayanan tecrübesinden faydalanarak müşteri memnuniyetini bu alanda en üst seviyeye çıkaracağımıza inanıyorum. 

McKinsey & Company şirket ortağı Bengi Korkmaz ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada Aygaz ile yapılan işbirliğini değerlendirdi ve “Aygaz ile gerçekleştirdiğimiz stratejik işbirliği ile büyümekte olan kargo dağıtım sektöründe farklılık yaratacak ve tüketicileri merkeze koyacak hizmetler vermek amacındayiz. Aykargo’nun ülkemize hayırlı olmasını dileriz.” dedi.

Telgrafın tellerine kuşlar konar ise

Ecdadımız bir çağı kapatıp bir çağı açmıştı.

Şimdilerde ise cennet mekân Fatih Sultan Mehmet Han’ın açtığı çağ İletişim çağı ile kapandı. Fakat bu iletişim çağının abdestsiz ellerle açılmış olması, bu toprağın çocukların da kalıcı kaygıları beraberinde getirdi.

Özgüveni yüksek bir toplumuz, bu değerimizi, paranoyak senaryoları ile bozmaya çalışanların, çağın teknolojisi ve hukuk topuzunu pekiyi kullandıkları da aşikâr. Hukuk kültürümüzdeki düzensiz gidişimizi avantaja dönüştürmeye çalışan zevat; Avrupa’ya başka bize başka yaklaşımlarla hemen her alanda arsızca kendilerini göstermekten geri de durmuyorlar.

Şirketleri ile geliştirdikleri teknolojiler, Avrupa ülkelerinde daha hukuki ve hizmet odaklı olurken bu Coni Hans zürriyeti topraklarımızda sömürü odaklı hizmet işletiyor.

Peki, neyi sömürüyorlar?

Tabi zamanla birlikte emeğimizi. Kapitalist arzuların geliştirdiği hedefleri için hemen her şeyi reklam tuzakları için kullanmaktan ar etmiyorlar. Sadece reklamla da kalmıyor, küresel hedeflerini gerçekleştirmek ve algı yönetimini genelleştirmek için teknolojinin tüm imkânlarını kullanıyorlar.

Telgraf vardı… Tahta direkler üzerine gerilmiş teller ile giden mors harfleri, anlık iletişim ihtiyacımız için kullanılıyordu. Bu iletişim teknolojisi döneminde elbette ki istihbarat sorunlarımızın da odağı olmuştu. Hileli gönderilen mesajlar, istihbarat için yapılan dinlemeler ve hayal edebileceğiniz gibi daha neler neler…

Telefon ise hayatımıza gireli çok olmadı, eskiler bilirler santral üzerinden alınan randevuları, bakan tercihli hatları vs. Bilenler bilir de bu bakır kablodan da az çekmedik hani. Dinlenen hatlar, araya girenler, mahremiyetin zevali tapeler, telekulak çeteleri falan.

GSM büyük olaydı. “alo baba neredesin?” halkın belki en çok kullandığı cümle ve esprisi haline gelmişti. Öyle şirin de başlamamıştı. Koca koca cihazlar girmişti hayatımıza. Sonrası malum yılan oyunları, polifonikler, renkli top oyunları, hadi biraz sudoku, az daha küçült çakmak cebine de girsin, e tabi the Matrix heyecanı. 33k modemle tanış, 56k büyük nimet ve DSL derken ADSL, VDSL, Fiber vs. vs. vs.

Bir kere girmiştik İletişim Çağına…

Milenyum grisi ve tabi ki hızlı iletişimin daha da hızlanması arzularıyla ne olduğunu bile anlayamadan çağ dışı kalan geleneğimizle, ihtiyarlarımız.

Bölünmüşlük o ki nesli ikiye ayırdı;

Dijital Yerliler (1980 sonrası doğanlar) ve Dijital Göçmenler (1980 öncesi doğanlar)

Sosyalleşmek ve iletişim kurmak için interneti kullanan “yerliler” yeni teknolojinin de hemen uygulayıcısı olabiliyorlarken, “göçmenler” bu sonradan tanışmanın uyum ve öğrenim sorunları ile yüzleşmek zorunda kaldılar. Göçmenlerin iletişim ve gereçlerini kullanım amaçları, bilgi edinme ihtiyaçlarını giderebilmek üzere sınırlı kaldı. Bu bölünmüşlüğün içinde bir bölünme daha oldu ki onlara da Dijital Melezler diyoruz. Yeni duruma ve değişim sürecine alışmaya çalışırken geleneksel olandan da bir türlü kopamayanlar.

Televizyonun ne olduğunu ve nasıl çalıştığını dahi yorumlayamadan bu hız ile nesillerin zihinleri bölünüyordu. Süreç, geleneksel medya araçlarını teknolojinin bu dayatması ile yeni medya araçlarına zorunlu kılıyordu. İş bu ya ülkeler buna sahip olmak için kurumlarını harekete geçiriyor ve faydasıyla birlikte zararını da göğüslemek zorunda kalıyordu. Nam-ı Diğer İnternet’in peydah olmasıyla yerel bağlardan genel bağlara hasılı Genel Ağ kültürüne itilmiştik.

Yazımız fakülte dersine dönmeden meselenin hakikatine dönmemiz gerekirse;

Bu deneyim ve devinim sürecinde ülkemizin siyasal ve politik süreçleri ister istemez çağın evrim sürecini etkisi altında tutmuştur. Teknolojiyi geliştirenler dünyada söz gücü oluştururken, bizler onların eski teknolojileri ile süreç yürütmeye ve dahi çağın gerisinde kalmamaya çalışıyorduk.

Fakat artık durum çok daha farklı…

Dün telsiz hatlarımızı dinleyen terör ve destekçileri bugün bu imkânlarını kaybetmiş durumdalar. Zafer 3700, Aselsan’lı yiğitlerin geliştirdiği Kriptolu Milli DMR (Digital Mobile Radio) Sayısal Telsiz Sisteminin faaliyete geçmesi ile asayiş ve terörle mücadelemize belki de son 20 yılın en büyük katkısı sağlanmış oldu.

Ülkemiz teknolojinin takipçiliğinden, teknoloji üreticisi konumuna hızla yükselirken; son günlerde Whatsapp’ın yeni ve yanlı politikalarına karşı pek tabi ki güvenilir eller ile çok daha güçlü anlık mesajlaşma yazılımları da hayatımıza girecektir.

İletişimci kimliğim ile geçmişi ve şimdiyi analiz ederken; ülkemizin teknolojideki şahlanışı ve genç neslin heyecanı gurur gözyaşlarımızın kaynağı oluyor.

Çok hızlı ya da hızlı olduğumuzu söyleyemem, fakat istikrar ve millileşme çabamızın geleceğe ekilen en güzel tohumlar olduğunu söyleyebilirim. Yaklaşık 10 yıl önce naçizane raporunu oluşturduğum ve ilgililerle paylaştığım; Telsiz Terörü’nün son bulması, geçmişte attığımız tohumların hızlı olmasa da bugün filizlenmiş hali güven ve niyetimizin de hakikatidir.

Umarım ki heyecan, niyet ve millileşme arzularımıza “hız” katarak geleceğe yürürüz. Zira zaman iletişim kadar hızlı değil. Hızımızı zamana değil iletişimin hızına adapte etmeliyiz.

Beklenen “göründü bilgisinin” gelmesi temennisi ile…

Meslek liseleri üretim üssüne dönüştü

Salgın sürecinin başında tıbbi ve medikal malzeme temininin zorlaşmasıyla MEB’in üretim kapasitelerini harekete geçirdiği mesleki ve teknik liseler Kovid-19’la savaşan sağlık çalışanlarına koruyucu malzeme ulaştırmak için adeta üretim üssüne dönüştü.

Dünyada etkisini artırarak sürdüren yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde mesleki ve teknik liseler, fedakâr sağlık çalışanlarına koruyucu tıbbi malzeme ulaştırmak için “üretim üssü”ne dönüşürken, meslek lisesi öğretmenleri de üretim seferberliğinin kahramanları olarak öncü rol oynadı.

Koronavirüs salgını birçok alanda olduğu gibi eğitimde de değişime neden oldu. Üretime dayalı eğitimin öneminin bir kez daha kanıtlandığı salgın sürecinde, toplumda meslek liselerine olan olumsuz algı da yıkıldı.

Türkiye’de ilk Kovid-19 vakasının görülmesinin ardından tıbbi ve medikal malzeme temininin zorlaşmasıyla Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), mesleki ve teknik liselerin üretim kapasitesini harekete geçirdi. Bu süreçte Kovid-19’la en ön safta savaşan sağlık çalışanlarına koruyucu tıbbi malzeme ulaştırmak için adeta “üretim üssü” haline gelen meslek liseleri, Türkiye’nin salgınla mücadelesinde hayati görev üstlendi.

Maskeden dezenfektana, solunum cihazından temassız ateş ölçere…

MEB, yaptığı Ar-Ge çalışmalarıyla meslek liselerinde üretilen ürün çeşitliliğine her gün bir yenisini daha ekledi. Meslek liselerinde, maskeden dezenfektana, koruyucu siperlikten tek kullanımlık önlük ve tuluma, ultrasonik cerrahi maske makinasından temassız ateş ölçere, solunum cihazından hava sterilizasyon cihazına, izole numune alma ünitesinden yoğun bakım yatağına kadar ihtiyaç duyulan birçok malzeme ve makinanın üretimi gerçekleştirildi.

İstanbul’da üretime destek veren liselerde 46 milyon 700 bin cerrahi maske, 180 bin litre el dezenfektanı, 7 milyon 280 bin litre yüzey dezenfektanı, 10 bin 350 litre kolonya, 3 milyon 100 bin plastik çatal bıçak, 120 bin tek kullanımlık tulum ve önlük, 1 milyon 200 bin siperlikli maske üretildi.

Ayrıca, 112 3D yazıcı, 30 ultrasonik cerrahi maske makinesi, ultrasonik lastik kaynak makinesi (paletsiz), 12 ultrasonik lastik kaynak makinesi (paletli), 2 solunum cihazı, 50 ozon hava dezenfekte cihazı, 6 Ultraviyole-C hava sterilizasyon cihazı, 2 video laringoskop cihazı ve 55 sosyal mesafe ölçüm cihazının üretimi yapıldı.

İhtiyacı karşılamak için 7/24 mesai harcadılar

Meslek lisesi öğretmenleri, salgının ilk zamanlarında sağlık çalışanlarının acil ihtiyacı olan tıbbi koruyucu malzemeleri üretmek için “Meslek lisesi memleket meselesi” şiarını benimseyerek fedakârca çalıştı. Sürecin başında temininde zorlanılan maske ve dezenfektan üretimine yoğunlaşarak, gerekli ihtiyacı karşılamak için 7/24 mesai harcayan öğretmenler, üretim seferberliğinin kahramanları oldu. Öğretmenlerin yanı sıra idareciler ile mesleki eğitim alarak kollarına “altın bilezik” takan öğrenciler de bu üretim seferberliğine gönüllü destek verdi.

100 tonu aşkın dezenfektan ürettiler

Gaziosmanpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Kimya Öğretmeni Erkan Uzun, AA muhabirine, salgın sürecinde hem el ve ortam dezenfektanı ile sıvı sabun ürettiklerini hem de Ar-Ge çalışması yaptıklarını, 2 farklı ürünle başladıkları üretime 6 farklı ürünle devam ettiklerini anlattı. Salgının başında yüksek oranda dezenfektana ihtiyaç duyulduğunu, kısıtlı insan gücüyle çalıştıkları için üretimde ve ihtiyacı karşılamada sıkıntı yaşadıklarını belirten Uzun, şöyle konuştu: “Üretime tek başladım. Şu anda 2 öğretmen ve 4 öğrenciyle üretimleri sürdürüyoruz. Günlük 8 ton üretim yapabiliyoruz. Salgın sürecinin başından itibaren 100 tonun üzerinde üretim yaptık. Öğretmenler bu süreçte aktif rol aldılar. Son birkaç yıldır MEB’in üretim konusunda büyük destekleri oldu. Tabii ki öğretmenlerimizin de çok büyük gayreti var. Bilhassa salgın dönemiyle üretim yapmayan okulların üretime başlaması, üretim yapan okulların kapasitesini artırması gibi durumlar söz konusu oldu. Hem MEB’in yardımları hem de öğretmenlerin özverili çalışmalarıyla önemli sonuçlar ortaya koyduk.”

“Mesai saatlerimizi artırarak gece-gündüz demeden ürettik”

Kimya Öğretmeni Gökhan Şit de dünyayı saran bir pandemi süreciyle karşı karşıya olunduğunu ifade ederek, “Sağlık personelleri bu süreçte çok ciddi bir emek sarf ettiler ve sarf etmeye devam ediyorlar. Biz de Milli Eğitim camiası olarak elimizden ne geliyorsa yapmak için ciddi bir mücadelenin içerisine girdik. Öğretmen ve öğrenci sayımız az olsa da mesai saatlerimizi artırarak gece-gündüz demeden çalışarak üretime sürekli devam ettik.” dedi.

Ar-Ge çalışmaları sonucu “hipokloröz asit” adıyla su bazlı dezenfektan ürettiklerini aktaran Şit, bu ürünün 6,2 pH değerinde olduğunu, içerisinde kimyasal madde bulundurmadığını, kalıntı özelliği göstermediğini, evde meyve ve sebzeleri yıkamak için dahi güvenle kullanılabileceğini söyledi.

Küçükköy Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Moda Tasarımı Öğretmeni Deniz Erdoğdu, salgın sürecinde üretim için gönüllü olduklarını, bu işin altına ellerini koyduklarını ifade etti.

“İlk zamanlarda maske temini zor olduğundan 24 saat çalıştık”

Sultanahmet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Makine Öğretmeni Muhammet Günyüz, makine temininin ardından kurulum aşamasında zorluk yaşadıklarını, 4 makine öğretmeni olarak gece-gündüz çalışıp kurulumu gerçekleştirdikten sonra 24 Nisan’da maske üretimine başladıklarını söyledi.

Günyüz, “İlk zamanlarda maske temini zor olduğundan dolayı 24 saat çalıştık. 12 saat bir grup, 12 saat diğer grup şeklinde mesai yaptık. Sadece makine öğretmenleri değil, idarecisinden hizmetlisine kadar gönüllü çalışmak isteyen kim varsa 15-20 kişilik ekip olarak işe başladık. Ağustos ayına kadar bu yoğunlukta devam ettik. Sonrasından çalışma süremizi 16 saate düşürdük. Atölyemize bir makine daha ekleyip günlük üretim kapasitemizi 100 bin maskeye çıkararak üretimimizi sürdürüyoruz.” diye konuştu.

Kimya sektörü 1,8 Milyar Dolar ihracat ile zirve yaptı

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) verilerine göre, kimya sektörü ihracatı 2020 yılı son ayında yüzde 1,25 azalışla 1 milyar 804 milyon dolar olarak gerçekleşti. Sektör, 2020 yılını 18 milyar 313 milyon dolarlık ihracatla en fazla ihracat yapan ikinci sektör olarak tamamladı. 

Kimya sektörünün geçtiğimiz yılı ihracat rakamlarını değerlendiren İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “Kimya sektörümüzün Aralık ayı ihracatı 1,8 milyar dolar olarak gerçekleşirken, yıllık bazda ihracatı ise 18,3 milyar dolar oldu. Geçen sene Aralık ayına göre yüzde 1,25 daraldı. Buradaki daralmanın sebebini pandemi dolayısıyla yaşanılan kapanmalar ile birlikte küresel pazarın daralmasından kaynaklı enerji talebinin düşmesi olarak açıklayabiliriz. Ancak pandemiye rağmen sektörümüz büyük bir çaba ile ihracatına devam etti. Sektörümüzde yer alan dezenfektan, kolonya, sabun, tanı kitleri ve ilaç gibi Covid-19 ürünleri, pandemide öne çıkarak ihracatta rekorlar kırdı. Bununla birlikte tek kullanımlık plastik ürünler ve ambalaj ürünleri de üretimini ve ihracatını artırdı. Sektörümüz Aralık ayında 208 ülke ve bölgeye ihracat gerçekleştirdi. Aralık ayında en çok kimya ihracatı yaptığımız ilk üç ülke Irak, Almanya ve ABD oldu. ABD’ye ihracatımız Aralık ayında yüzde 67,46 artarken, İngiltere’ye yapılan ihracatımız ise yüzde 60,37 arttı. Tüm olumsuzluklara rağmen, 2019 yılında olduğu gibi 2020 yılında da Türkiye’nin en çok ihracat gerçekleştiren ikinci sektörü olmayı başardık. Bu başarıda emeği geçen tüm ihracatçılarımızı katkılarından dolayı tebrik ediyorum” dedi.

En fazla ihracat yapılan ülke Irak oldu

Irak, Aralık ayında en çok ihracat yapılan ülke oldu. Aralık ayında Irak’ı takip eden ilk onda yer alan diğer ülkeler ise Irak, Almanya, ABD, Hollanda, İngiltere, Mısır, Belçika, İtalya, İsrail ve Lübnan oldu. Aralık ayında en çok ihracat yapılan 10 ülkeden 7’sine ihracat artışı olurken, Mısır, İtalya ve Lübnan’a yapılan ihracatta daralma yaşandı. Bu ülkeler arasında en çok artış Hollanda, Belçika ve ABD’ye oldu. 

Irak’a yapılan kimya ihracatı 2020 yılı Aralık ayında 106 milyon 570 bin dolar olarak gerçekleşti. Aralık ayında Irak’a en çok “plastikler ve mamulleri”, “eczacılık ürünleri”, “uçucu yağlar, kozmetikler ve sabun”, “boya, vernik, mürekkep ve müstahzarları”, “muhtelif kimyasal maddeler” ve “yıkama müstahzarları” ihraç edildi.  

En çok “plastikler ve mamulleri” ihracatı gerçekleştirildi

Aralık ayında kimyevi maddeler ve mamulleri ürün gruplarında plastikler ve mamulleri ihracatı, 642 milyon 881 bin dolarla kimya ihracatında ilk sırada yer aldı. İkinci sırada 291 milyon 529 bin dolarlık ihracatla mineral yakıtlar, mineral yağlar ve ürünler yer alırken, anorganik kimyasallar ihracatı 152 milyon 478 bin dolarla üçüncü sırada yer aldı. ‘Anorganik kimyasalları takiben ilk onda yer alan diğer sektörler ise; ‘uçucu yağlar, kozmetikler ve sabun’, ‘eczacılık ürünleri’, ‘kauçuk, kauçuk eşya’, ‘boya, vernik, mürekkep ve müstahzarları’, ‘muhtelif kimyasal maddeler’, ‘organik kimyasallar’ ve ‘yıkama müstahzarları’ oldu. 

Aralık ayında alt sektörlerde en çok ihracat artışı yüzde 81,99 ile organik kimyasallar sektöründe olurken en fazla daralma ise yüzde 50,90 ile mineral yakıtlar, mineral yağlar ve ürünleri sektöründe meydana geldi.

2021 yılı Samsung için efsanevi olacak

Samsung Electronics Mobil Dünya Başkanı ve CEO’su TM Roh, Samsung’un 2021 yılında da tek tip mobil cihaz deneyimlerine meydan okuyarak kişiselleştirilmiş, kullanıcıya özel teknolojiler geliştirmeye devam edeceğini söyledi. Roh, ayrıca “Samsung Galaxy 2021’de video tutkunlarının taleplerini karşılamaya fazlasıyla hazır olacak. Bu alandaki ilerleme bakımından önümüzdeki yıl efsanevi olacak.” dedi.

Samsung Electronics Mobil Dünya Başkanı ve CEO’su TM Roh, kaleme aldığı blog yazısında Samsung’un 2020 yılını değerlendirirken 2021 yılı planlarıyla ilgili açıklamalarda da bulundu. TM Roh yazısında, “çok yakında aracınızın kapısını açma biçiminizi bile değiştirecek, kişiselleştirilmiş araç bağlantısını dijital yaşamınızın bir parçası haline getirecek kusursuz entegrasyona sahip araç deneyimleri sunabilecek çok iyi bağlantı olanaklarını kullanıma sunacağız.” müjdesini verdi. Ayrıca Samsung Galaxy cihazlarının 2021’de video tutkunlarının taleplerini karşılamaya fazlasıyla hazır olacağını da söyleyen TM Roh, “Bu alandaki ilerleme bakımından önümüzdeki yıl efsanevi olacak.” dedi.

Sihirli kazanç: Bitcoin…

Gelen-giden, arayan soranın dilinde hep aynı şey.

“Yüz dolarım vardı Bitcoin aldım iki yüz oldu,

Maaşımla her ay bilmem şu kadar Bitcoin alıyorum,

İki ayda yüzde yüz arttı, daha da artacakmış ve hatta 2021’in ikinci yarısında 100 bin dolarların üstüne çıkacakmış…”

Herkesin dilinde Bitcoin…

Yani, an itibariyle gerçekten kazandırıyor.

Kazandırırken de; soranlara bile “hayır düşündüğünüz gibi değil ve olmayacak…” desem de; biliyorum herkes yine bildiğini yapacak ve almaya devam edecek.

Ama bir düşünün…

Borsadan hisse alsan somut bir muhatap ve hissenin üretim bandı var.

Yani fabrika, tesis veya somut bir olgu var.

Döviz-Altın desek, hakeza…

Yani bir karşılık ve muhatap var.

Ama Bitcoin…

Otoritesi yok,

Muhatabı yok,

Olgusu yok, somutluğu yok,

Bir algı var ve bunun üzerinden sanal rakamlar,

Soyut kazançlar…

Belki önümüzdeki günlerde de kazandıracak,

Belki de yıl sonuna kadar veya 2022’de bile…

Ama deneyimlerim, tecrübelerim öngörülerim bu işin sonunun başladığı noktaya dönüş olacağı şeklinde…

Tabir caizse, bir balona benzetiyorum.

Kazanan var olsa da gün be gün yükseliyor olsa da, hemen herkes olumlu sözler ediyor olsa da; açıkçası ben sonunu iyi görmüyorum.

Haaa… Şunu söyleyebilirim ki; kaybedince üzülmeyeceğin bir miktarın varsa, yatır.

Ama şunu da hassaten söylemek isterim ki; aşırı/büyük/cazip ve cezbedar kazanca aldanıp varını yoğunu yatırma.

Belki sözlerime “hadi sen de…” diyenler olacak ama, ne yazık ki; bu şey saadet zinciri gibi geliyor bana.

Hem de küresel ölçekli, çok iyi yönetilen, arkasında ciddi bir manipülatif akıl barındıran ve görünenin ötesinde çok farklı bir amacı olan ekonomik furya olarak düşünüyorum.

Bir şeyde veya bir alışverişte kazanç çok abartılı ve ekstrem ise,

Akıl sınırlarını zorlayan bir kârlılık varsa,

Ve dahi, ele avuca gelir somut bir olgu yoksa,

Ben o durum ve kazanca her zaman şüpheyle bakarım.

Aslında ne oluyor,

Kim ne yapmaya çalışıyor,

İnsanlar kazancın yüksekliğine ve cazibesine odaklanmışken/oyalanırken “kim neyi alıyor, neyi ediniyor veya kime ne kaybettiriliyor…” diye, sorular sormadan duramam.

2019’da bu konuya dair yazmıştım.

Bitcoin denen ekonomik enstrümanın “Güç ve Para” sahiplerinin doları toplama ve karşılığı olmayan e-dolar’ların disipline operasyonu olduğunu söylemiştim.

Hala da kanaat ve fikrim değişmiş değil.

Hatta rakamların artışını gördükçe endişe ve şüphelerim daha da derinleşiyor.

Hatta ve hatta bu işin finalinin yaklaştığını düşünüyorum.

Hani derler ya; “son tahlilde, kazanan hep kasadır…” diye…

Tıpkı onun gibi; Bitcoin furyasının da kazananı oyunu kuran, yöneten ve en baştan sonuna dair kararı alanlar olacaktır.

Kaybeden ise cazibeye kapılan küçük yatırımcı ve tasarruf sahiplerinden başkası olmayacaktır.

Moralleri bozmak istemem.

Ama okumalarım, öngörülerim ve gözlemlerim çerçevesinde bu durum bana pek de normal gelmiyor.

Eş-dost ve uzak-yakın arkadaşlarca çoklukla ve yoğunlukla gündeme gelince konuya ilişkin kaygı ve endişelerimi dile getirmeden edemedim.

Herkes kendisi bilir ama benden söylemesi.

Demedi demeyin…

Türkiye’nin sürücüsüz otobüsü testleri başarıyla geçti

Alternatif yakıtlı araçlar, akıllı otobüsler ve sürücüsüz araçlar üzerine araştırma geliştirme çalışmaları yürüten Otokar, toplu ulaşım sektöründe geleceği şekillendirmeye devam ediyor. Otokar, Okan Üniversitesi iş birliğiyle yürüttüğü Türkiye’nin sürücüsüz otobüsü çalışmasında önemli bir başarı daha sağladı. Üç yıldır yürütülen çalışmalar neticesinde Türkiye’nin ilk otonom otobüsünün ikinci aşama yazılım bütünleştirme ve sürücüsüz doğrulama testleri başarı ile tamamlandı. Koç Topluluğu şirketlerinden Otokar, Türkiye’nin ilk akıllı Otonom Otobüs çalışmalarında yeni bir başarıya imza attı. Son 10 yılda cirosunun yüzde 8’ini Ar-Ge faaliyetlerine ayıran şirket; akıllı ulaşım, alternatif yakıtlı araçlar, akıllı teknolojiler ve sürücüsüz araçlar üzerine yürüttüğü araştırma geliştirme çalışmalarında sürücüsüz otobüs alanında seviye atladı. 

Türkiye’nin ilk akıllı Otonom Otobüs çalışmalarına 2016 yılında “Geleceğin İş Birlikçi Mobil Hizmetleri” CoMoSeF (Co-Operative Mobility Services of the Future) projesi ile başlayan şirket, araç-araç ve araç-cihaz haberleşmesini gerçekleştiren donanım ve yazılımların geliştirildiği bu çalışmanın ardından sürücüsüz otobüs çalışmalarına hız verdi. Otokar, Üniversite-Sanayi İş Birliği Destek Programı kapsamında 2018 yılından günümüze Okan Üniversitesi ile birlikte “İleri Seviyede Otonom Otobüs Sistemi Geliştirilmesi” projesinde Türkiye’nin sürücüsüz otobüsünü geliştirmeye başladı. Üç yıllık çalışmaların ardından Türkiye’nin ilk çevresini algılayan, düşük hızlarda dahi hassas kontrol ve konforlu bir yolculuk sağlayan otonom otobüsünün ikinci aşama yazılım bütünleştirme ve sürücüsüz doğrulama testleri başarı ile tamamlandı.

“HEDEFİMİZE KARARLI BİR ŞEKİLDE İLERLİYORUZ”

Otokar’ın vizyonunda kendi teknolojisini geliştirerek ürünlerinde yerli ve milli özellikleri korumak olduğunu belirten Genel Müdür Serdar Görgüç, “Otokar olarak, sürdürülebilirliği ve yenilikçiliği odağımıza alarak global bir marka olma hedefmize doğru hızla ilerlemeye devam ediyoruz. Geride bıraktığımız 10 yılda Ar-Ge olanaklarımızla Türkiye’nin ilk hibrit otobüsü, Türkiye’nin ilk elektrikli otobüsü gibi ilklere imza attık. Dört yıl önce nesnelerin interneti (IoT) odaklı Akıllı Otobüsümüzü kamuoyuna tanıttık. Birbiriyle, yol kenar üniteleri ve trafik sinyalizasyon sistemleriyle konuşan sistemin hemen ardından Türkiye’nin ilk otonom otobüsü için Okan Üniversitesi ile çalışmalara başladık. Trafiğe açık tüm yollarda ve tüm hava koşullarında direksiyonsuz sürüş seviyesine kadar otonom araç geliştirme ve ticarileştirme hedefimizde kararlı bir şekilde ilerliyoruz” dedi.

“TÜRKİYE’NİN AR-GE GÜCÜNÜ BİR KEZ DAHA KANITLAYACAK”

Yürütülen çalışmanın Türk otomotiv sektörü açısından önemine dikkat çeken Görgüç; “Otonom otobüs çalışmaları, ulaştırma sektörü ile kentleşmenin geleceğini şekillendirecek olan gelecek teknolojilerinin, verimli ulaşım yöntemlerinin ülkemiz insan kaynağı ile geliştirilebilmesinin mümkün olduğunu gösteren çok önemli bir aşama. Ar-Ge mühendislerimiz, Okan Üniversitesi akademisyenleri, araştırmacıları, doktora, yüksek lisans ve lisans öğrencileriyle geliştirilen otobüs, Türkiye’nin nitelikli insan kaynağı ile yenilikçi gücünü bir kez daha kanıtlayacak. Otonom otobüsümüz, Otokar’ın Avrupa Birliği 2050 hedeflerinde bulunan, sıfır kaza hedefi ile uyumlu olarak geliştireceği, otonom şehir aracı için alt yapı sağlayacak” açıklamasını yaptı.

ULAŞIMDA YENİ BİR GELECEK VADEDEN OTOBÜSÜN ÖNCELİĞİ YAYALAR

Otokar, Türkiye’nin ilk otonom otobüsü projesinin araştırma geliştirme çalışmalarını 4 aşamada ele alıyor. İkinci aşamayı tamamlayan Otokar Otonom Otobüsü, sürücüye gerek kalmadan özel ve bölünmüş yollarda, gelişmiş sensör füzyonu algoritmaları ile çevresini algılayıp, konumunu haritada bulabiliyor. Araç, hassas kontrolcü tasarımı sayesinde 0-30 kilometre arası sürücü sistemlerinin kontrolünün zor olduğu durumlarda konforlu sürüş sağlıyor. Yüksek hassasiyetli sürekli pozisyon kontrollü direksiyon sürüş algoritması sayesinde viraj hakimiyeti ve kavşak dönüşleri emniyetle yapabilen otonom otobüs, durakta bekleyen yolcuları algılayıp durabiliyor, yolcular inmek istediğinde ise sadece dur düğmesine basılması yeterli oluyor. Her zaman önceliği yayalara veren otonom otobüs, yaya geçitlerinde yayalara yol veriyor, acil fren özelliği sayesinde güvenli sürüş imkanı sağlıyor. Herhangi bir hareketli yaya, hayvan veya bisikletli beklenmedik bir şekilde aracın önüne çıktığında, otobüs acil fren yapabiliyor. Önündeki tehlike geçtiğinde yola devam etme kararını yapay zeka, sensör füzyon ve yazılım bütünleştirme ile kendisi veren araç, trafik ışıklarını ve yol kenarı işaretlerini de otomatik algılıyor.

Elektrikte serbest tüketici sayısı 1 milyona ulaştı

Elektrik tedarikçileri karşılaştırma sitesi encazip.com, son 2019 ve 2020 yıllarındaki elektrik tedarikçisi değişikliği verilerini karşılaştırdı. 2019 yılının Ocak ayında serbest tüketici sayısı 130 bin iken 2020 yılının Aralık ayında bu sayı 1 milyona yükseldi. Serbest tüketici sayısının artmasıyla tedarikçi değiştirme piyasası da bir yılda yüzde 314 büyüdü. encazip.com verilerine göre tedarikçi değişikliği yapan tüketiciler ağırlıklı olarak İstanbul, Ankara, Antalya ve İzmir’de bulunurken2021 yılının sonunda toplamda 5 milyon tüketicinin tedarikçi değiştirmesi bekleniyor. EPDK’nın yaptığı düzenlemeler sayesinde tedarikçi değiştirme kolay ve güvenli bir hale gelirken limitlerin düşmesi ve piyasalardaki toparlanma ile birlikte elektrik tedarikçisi değiştiren tüketicilerin sayısı hızla artmaya başladı. Elektrik tarifeleri karşılaştırma sitesi encazip.com’un derlediği bilgilere göre 2019 yılının Ocak ayında serbest tüketici sayısı 130 bin iken 2020 yılının Aralık ayında bu sayı 1 milyona yükseldi. encazip.com verilerine göre tedarikçi değişikliği yapan tüketiciler ağırlıklı olarak İstanbul, Ankara, Antalya ve İzmir’de bulunurken,tedarikçi değiştirenler arasındaki iş yeri, sanayi ve ev tüketicilerinin dağılımı sırasıyla yüzde 89,1, 5,5 ve2,6 oldu.

Türk müteahhitler salgına rağmen başarılara imza atıyor

Türkiye’yi yurtdışında temsil eden Türk müteahhitleri, Covid-19 pandemisinin etkisine rağmen 2020 yılında yurtdışında 14,4 milyar ABD Doları tutarında proje üstlendi. En çok proje üstlenilen ülke 4,6 milyar ABD Doları ile Rusya olurken, Türk müteahhitler geleneksel pazarlarının yanında ABD ve Batı Avrupa’da firma satın alma gibi yöntemlerle tutunmaya çalışıyorlar.

Müteahhitlik sektörünün bugüne kadar dünyanın 128 ülkesinde toplam 418,6 milyar ABD Doları değerinde 10 bin 525 proje üstlendiğini belirten Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, “Sektörün, geleneksel pazarlardaki payını sürdürmesi ve yeni pazarlarda da ciddi bir büyüklüğe ulaşması, geleceğe yönelik beklentilerimizi de güçlendirmektedir” dedi.

Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Mithat Yenigün, 2021 yılı yurtdışı proje hedefinin 20 milyar ABD Doları olduğunu belirterek, “Finansman temini konusunda somut gelişmeler olması halinde bu seviyeyi de aşabileceğimize inanıyoruz” diye konuştu .TMB Başkanı, “Koşullar belirsiz, riskler büyük, rekabet ise zorlu… Dolayısıyla, küresel çapta öne çıkan sektörümüz ve marka haline gelmiş firmalarımızın ülkemiz ve ulusal ekonomimiz için taşıdığı önem iyi anlaşılmalıdır” dedi.

Türk Müşavir, Mühendisler ve Mimarlar Birliği Başkan Yardımcısı İrfan Aker de kamu – özel işbirliği modeliyle Türk firmalarında küçümsenemeyecek bir bilgi birikimi oluştuğuna dikkat çekerek, büyük proje tecrübe ve referansların sektöre kalite – fiyat kombinasyonunun uygulandığı ihalelerde avantaj sağladığını da kaydetti.

Türk müteahhitleri, Covid-19 pandemisi nedeniyle tüm dünyada zor geçen 2020 yılında yurtdışında 14,4 milyar ABD Doları büyüklüğünde proje üstlendi. Sektörün 2020 yılında en çok proje üstlendiği ülke 4,6 milyar ABD Doları ile yine Rusya olurken, yeni pazarlar için de çalışmalar sürüyor. İnşaat sektörü için önem taşıyan büyük pazarlar Batı Avrupa ve ABD^yi hedefleyen Türk müteahhitleri firma satın alımı, yerel firma kurulumları ve iştirakler gibi yeni yöntemlerle de bu pazarlarda tutunmaya çalışıyor.

Sektörün 2020 yılı yurtdışı performansı ve 2021 yılı vizyonu ile hedefleri, Türkiye Müteahhitler Birliği’nin (TMB) ev sahipliğinde ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan katılımıyla, TMB Başkanı Mithat Yenigün ile Türk Müşavir, Mühendisler ve Mimarlar Birliği (Türk MMMB) Başkan Yardımcısı İrfan Aker’in yer aldığı“2020 yılı Yurtdışı Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri Değerlendirme Toplantısı”nda ele alındı. 

Toplantıda konuşan Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, inşaat sektörünün yurtdışında açıldığı günden bu yana 48 yılı geçen süre içerisinde büyük ilerlemeler kaydettiğini ve bugün itibariyle, dünyanın 128 farklı ülkesinde 418,7 milyar dolar değerinde 10.525 proje üstlendiğini belirtti.

“Son projeler ile birlikte rakam, 15 milyar doları bulabilir”

Covid-19 salgını nedeniyle küresel ekonomideki olumsuz gelişmelerin yurtdışı müteahhitlik ve teknik müşavirlik sektörünü de doğrudan etkilediğini söyleyen Bakan Pekcan, öte yandan 2020 yılına iyi bir başlangıç yapılarak yılın ilk aylarında ciddi ve prestijli projeler üstlenildiğini belirtti. Küresel ekonomik sorunlara rağmen 2020 yılında 20 milyar dolarlık proje büyüklüğünün aşılabileceğini düşündüklerini dile getiren Pekcan, “Ancak, salgının küresel etkileri, yeni proje üstlenimi açısından zor bir yıl yaşamamıza neden oldu. Buna rağmen, 2020 yılında üstlendiği projelerin itibariyle 14,4 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşmıştır. Yılsonunda üstlenilmiş olan yeni projelerin bilgilerinin de eklenmesi ile birlikte, 2020 yılını 15 milyar doları aşan bir büyüklükle kapatacağımızı öngörüyoruz” dedi.

Pekcan ayrıca sektörün geleneksel pazarlarının yanı sıra büyük pazarlara yönelik çalışmalarını hızlandırdığına dikkat çekerek, “Özellikle ABD ve Batı Avrupa’da firma satın alımı, yerel firma kurulumları ve iştirakler gibi yeni yöntemlerle bu pazarlarda tutunmaya çalışmaktadırlar” dedi.

“Finansman temini sağlanırsa hedef de aşılır”

TMB Başkanı Mithat Yenigün ise yurtdışında salgın nedeniyle 20 milyar dolarlık yıllık yeni proje hedefi yakalanamamış olsa da mevcut koşullarda ulaşılan düzeyi de başarı olarak kabul ettiklerini kaydetti. Yenigün, “Bununla birlikte, aşı çalışmalarındaki gelişmeler tünelin ucunda bir ışık olmuş, bir umut oluşmasına neden olmuştur. Bu kapsamda, 2021 yılının salgının kayıp yıl kıldığı 2020’den daha iyi olacağını ümit ediyoruz. 2021 yılı hedefimiz ilk aşamada yıllık yeni proje tutarında 20 milyar dolar seviyesini tekrar yakalamak… Finansman temini konusunda somut gelişmeler olması halinde bu seviyeyi de aşabileceğimize inanıyoruz. Sonraki yıllara ilişkin hedefimiz ise yılda 50 milyar dolar tutarında yeni iş üstlenmek olacak” dedi.

Maden sektörü ihracat rekoru kıracak

Bütün ürünlerin hammaddesi olması sebebiyle maden sektörünün ihracata dolaylı olarak 40 milyar dolar katkı sağladığını söyleyen İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Başkanı Aydın Dinçer, 2021’de daha güçlü bir duruş için maden arama çıkarma ve işlemeye ilişkin sektörün önünü açacak şekilde kamunun desteğine ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Maden sektörünün geçtiğimiz yılı 4,27 milyar dolarlık bir ihracatla kapattığını söyleyen Dinçer, bu rakamın 1,7 milyar dolarlık kısmını doğal taş ihracatının oluşturduğunu kaydetti. Pandemi krizinden ilk ve en fazla etkilenen sektörlerden olduklarını ve Şubat 2020 itibariyle ilk sert düşüşü sektör ihracatının yüzde 30’unu oluşturan Çin pazarında yaşadıklarını aktaran Dinçer, “Yeni normal dönemin başlangıcı olarak kabul edilen haziran ayı ile birlikte toparlanmaya başladık. İhracattaki düşüşü hızla telafi etmek adına sektörümüzün her bir paydaşı bizimle birlikte büyük çaba gösterdi. Dijital tanıtım organizasyonlarının yanı sıra dokuz ülkeyi kapsayan sanal ticaret heyetlerimiz düşüşün yüzde 0,9’a kadar geri çekilmesinde önemli rol üstlendi. Sektör olarak geride bıraktığımız sene 190 ülkeye ihracat yaptık ve bütün zorluklara rağmen Türkiye’nin toplam ihracatındaki payımız yüzde 2,73 olarak gerçekleşti” dedi. 

Pandemi krizine rağmen; ABD’ye en çok işlenmiş mermer, Çin’e blok mermer, Bulgaristan’a bakır sattık

Dinçer’in verdiği bilgiye göre, en çok ihracat yaptığımız ülkeler Çin, ABD, İspanya, Belçika, Bulgaristan, Suudi Arabistan, İtalya, İsrail, Hindistan ve Romanya oldu. Çin’in toplam maden ihracatımızın yüzde 30’unu oluşturduğunu aktaran Dinçer, “2020 yılında değer bazında en çok ihraç edilen maden ürünü yüzde 16,98’lik pay ile işlenmiş mermer oldu. İkinci sırada yüzde 15,53’lük pay ile blok mermer-traverten, üçüncü sırada yüzde 7,10’luk pay ile bakır cevherleri yer aldı. Çinko cevherleri yüzde 6,78’lik pay ile dördüncü sırada yer alırken, beşinci sırada yüzde 6,35’lik pay ile işlenmiş traverten yer aldı. İşlenmiş mermer ihracatımızda ilk sırada yüzde 27’lik pay ile ABD, ikinci sırada yüzde 17’lik pay ile Suudi Arabistan, üçüncü sırada ise yüzde 9’luk pay ile İsrail yer aldı. Blok mermer-traverten ihracatımızda ise ilk sırada yüzde 81’lik pay ile Çin, ikinci sırada yüzde 9’luk pay ile Hindistan, üçüncü sırada yüzde 2’lik pay ile Mısır yer aldı. Bakır Cevherleri ihracatımızda yüzde 54’lük pay ile Bulgaristan ilk sırada, yüzde 29’luk pay ile Çin ikinci sırada, yüzde 8’lik pay ile İsveç üçüncü sırada yer aldı” dedi. Maden sektörünün pandemiyi ve onun yarattığı yeni normali en iyi etüt eden sektörlerden olduğunun altını çizen Dinçer, bu strateji ile 2021 yılına başladıklarını söyledi. İMİB olarak ağustos – ekim döneminde; Hindistan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Umman, Bahreyn, Fas ve Tunus’a sanal ticaret heyeti düzenlediklerini, bu heyetler kapsamında 757 ikili görüşme gerçekleştiğini aktaran Dinçer, “2021 yılında da heyet organizasyonlarımıza sanal ticaret heyetleri ile devam edeceğiz. 22 Şubat-4 Mart tarihleri arasında Mısır, Ürdün ve Cezayir’e, 8-19 Mart 2021 tarihleri arasında Birleşik Krallık’a sanal ticaret heyeti gerçekleştireceğiz. Bangladeş – Tayvan ticaret heyetlerimizi ise 29 Mart – 6 Nisan tarihleri arasında düzenleyeceğiz. 12-16 Nisan tarihleri arasında ise bir diğer pazarımız olan Rusya’ya sanal ticaret heyetiyle gideceğiz. Amacımız Türk doğal taşının tanıtımını aralıksız sürdürmek ve sonrasında ticarete dönecek ikili buluşmaların gerçekleşmesini sağlamak” diye konuştu.

Maden arama, bulma, çıkarma ve işleme süreçlerine ilişkin yapısal reform bekliyoruz

Sektörün çatı kuruluşu olarak maden arama, bulma, çıkarma ve işleme süreçlerine ilişkin yapısal reformun sektörü daha ileri taşıyacağı inancı içinde olduklarını da dile getiren İMİB Başkanı Aydın Dinçer, sözlerini şöyle tamamladı; “Madencilik aslında bir kamu yararıdır. Otomotiv, kimya, çelik, enerji, inşaat, teknoloji, tarım, cam, seramik, mücevher ve tekstil başta olmak üzere tüm sektörlere hammadde sağladığı gibi ülke istihdamına ciddi oranda katkı sağlıyor, yer altı zenginliklerimizi yer üstüne çıkarıyor. Dolayısıyla yetkililerden 2021 yılında en önemli beklentimiz, maden arama, çıkarma ve işleme süreçlerine ilişkin sektörü daha ileriye taşıyacak, iş süreçlerini hızlandıracak, kapsamı büyütecek düzenlemeler yapmalarıdır.”

Elveda Kırgızistan 1

Zaman zaman bu sütunlarda Çin’in yayılmacı siyaseti, borç diplomasisi ile devletleri nasıl tuzağına düşürdüğü, nüfus transferleri ile ülkelerin demografik yapılarını nasıl değiştirdiği, yaptığı projelerinde kendi insanına nasıl istihdam sağlayıp, kendi mamullerini bu tür projelerde kullandığını ifade etmeye gayret etmiş, bu durumun ülkeleri Çin’e bağımlı, dahası Çin kontrolüne giren birer zoraki peyk haline dönüştürdüğüne değinmiştik.

Bu yazımızda ise Türk Dünyası’nın Çin’e komşu Kırgızistan’ın nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu, şayet tedbir alınmazsa bu durumun diğer bağımsız Türk devletlerinde de vuku bulabileceğini analiz etmeye çalışacağız.   

Bilindiği üzere Kırgızistan’ın ekonomisi diğer bölge ülkelerine göre daha zayıftır. Bununla birlikte Kırgızistan’da ciddi altyapı sorunları bulunmakta hatta birçok bölgede neredeyse altyapı ya hiç yok ya da aşırı derecede yetersiz durumdadır. Çin Komünist Parti’si (ÇKP) birçok ülkede olduğu gibi Kırgızistan’da da şirketleri vasıtasıyla elektrik santralleri, yollar, köprüler ve tüneller inşa etmektedir. Lakin bu projelerin genel özelliği ÇKP’nin sağladığı krediler ile yapılmasında yatmaktadır.

Tabi ki, amiyane tabirle, ÇKP yönetimi üstlendiği projelere “güzellik olsun diye” destek olmamaktadır. Mevcut durumda Kırgızistan’ın Çin’e borcunun 1,8 milyar dolar olduğunu bilirseniz, olayın vahametini ne olduğu daha net anlaşılacaktır. Sakın ha, gözünüze 1,8 milyar dolar küçük bir miktar gibi gelmesin, çünkü bu meblağ Kırgızistan’ın umumi borçlarının yarısından fazlasını oluşturmakta ve Kırgızistan borçlanmasını son 10 yıl içerisinde 200 defa artırmış, arttırmaya da devam etmektedir.

ÇKP yönetimi Kırgızistan ile sadece proje bazlı borç diplomasisi yürütmemekte, bölge ülkelerinden farklı olarak, bir nevi birbirini tamamlayan projelerle, günün sonunda ülkenin git-gide Çin kontrolüne girdiği bir yapı ortaya çıkmaktadır.

Şöyle ki, ÇKP yönetiminin Kırgızistan ile yaptığı ve artarak devam ettirdiği “güvenlik işbirlikleri” Rusya başta olmak üzere bölge ülkelerini tedirgin edecek boyuta ulaşmıştır. Ekonomik ve siyasi işbirliklerinin yakın zamanda askeri alana da yansıması analistler tarafından kaçınılmaz görülmektedir.

Artık bütün dünya, hegemon güç olma sevdasındaki ÇKP yönetimin yatırımlarını sadece ticari ve ekonomik kaygılar ile yapmadığını çok iyi bilmektedir. Çin’in, ekonomisi berbat, kaynakları sınırlı, yeraltı ve yerüstü madenleri bakımından çok çok zayıf olan bir ülkede, devasa diyebileceğimiz yatırımlar yapmasının sebepleri incelendiğinde göze ilk çarpan ilk husus bölgenin jeopolitik konumu olacaktır. Kurulduğu günden bugüne Kırgızistan’da iktidara gelen cumhurbaşkanlarının hemen hemen tamamı Çin ile iyi ilişkiler geliştirilmesinin taraftarı olmuştur.

Muhtemelen Çin’in Kırgızistan üzerindeki hegomonik baskısını azaltmak üzere, 2015’te Avrasya Ekonomik Birliği’ne üye yapılmıştır. 2015 yılında Çin-Kırgızistan ticaret hacmi, bir önceki yıla göre yaklaşık bir milyar dolar azalmasına rağmen sonraki beş yılda işin seyri değişmiştir. Avrasya Ekonomik Birliği’nin gümrük engellemelerine takılmak istemeyen ÇKP yönetimi, Kırgızistan’a Avrasya Ekonomik Birliği ülkelerinde Çin mallarının rahatça dolaşıma sokulabilmesi için Çin’in üretim tesislerinin Kırgızistan’a taşınmasını teklif etmiştir.

ÇKP’nin, Çin ürünlerinin Kırgızistan üzerinden diğer Orta Asya’ya ülkelerine ihraç edilmesindeki ısrarının sebebi Kırgızistan’ın ithalat ve gümrük vergisinin %5 gibi düşük bir seviyede olmasındandır. Kırgızistan tam bu teklifi kabul etmeyi düşündüğü dönemde, 17 Mayıs 2018 tarihinde, Avrasya Ekonomik Birliği ile Çin arasında “Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması” imzalanmış, böylece Kırgızistan-Çin ticareti önündeki gümrük sorunları rayına girmiştir. Mayıs 2018 itibarıyla Kırgızistan’da Çin sermayeli şirket ve işletmelerin sayısı 400’ü geçmiştir.

Gidişat Kırgızistan’ın apaçık aleyhine gelişirken Kırgızistan, Avrasya Ekonomik Birliği üyesi olmasına rağmen, ekonomik kalkınmasını sürdürmeyi ve altyapı yatırımlarını finanse etmek üzere ÇKP’in “Bir Kuşakta-Bir Yolma(!)”ya amiyane tabirle balıklama atlamıştır.

Kırgızistan’ın bu hevesli hali üzerine Çin, Kırgızistan’daki yatırımlarına hız vermiştir. Nitekim 2005 yılında Çin’in Kırgızistan’a yaptığı toplam doğrudan yabancı yatırım sadece 45 milyon dolar seviyesindeyken; bu rakam 2015’in başında 984 milyon dolara yükselmiştir. 2016 itibarıyla Çin’in 10’dan fazla ortak yatırım anlaşmasının hayata geçirilmesi için Kırgızistan’a verdiği toplam kredi miktarı 1,8 milyar dolara ve sağladığı hibe miktarı da 274,4 milyon dolara ulaşmıştır.

İş seyri bu kadarla sınırlı olsa neyse diyebileceğiniz durumlara bir dahaki sayıda devam edeceğiz.

Rüzgarın yükselişi devam edecek

Enerji alanında 2020 yılı bir film olsa, adı “Rüzgarın Yükselişi” olurdu. COVID-19 pandemisi, ekonomik durağanlık ve geleneksel enerji kaynaklarından üretimin az olmasının karşısında 2020 yılında kuvvetli esen rüzgara dikkat çeken Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, 2021 ve sonrasında rüzgar enerjisi sektöründe köklü değişimlerin olacağını aktarırken rüzgarın yeni yol haritasını da paylaşıyor. Daha temiz bir çevre ve sürdürülebilir bir enerji için tüm ülkelerin yönünü çevirdiği rüzgar enerjisi sektörü, her geçen gün büyüyor. 2020 yılında yaşanan birçok zorluğa rağmen büyümesine ara vermeyen rüzgar enerjisi sektöründe gelecek yıllar daha da umut verici gözüküyor.

1. Enerji politikalarında rüzgar enerjisi ilk sıralarda olacak. Ekonomik etkenler, çevresel faktörler ve geleceğe daha temiz bakabilme arzusu, rüzgar enerjisinin gelişmesinde önemli noktaları barındırıyordu. Artık bunlardan daha fazlasının rüzgar enerjisine yönelimi gerçekleştirdiği görülüyor. 

2. Rüzgar enerjisinin depolanması için pil teknolojileri geliştirilecek. Rüzgar enerjisinde büyümenin anahtarlarından biri depolama kaynakları olarak görülüyor. Büyük pil teknolojilerinin gelişerek ekonomik hayata katılması ile enerjinin depolanması önemli kazanımlar sağlarken, yatırım ve üretim prosesleri dikkate alındığında en ucuz yöntem olan rüzgar enerjisinin  daha da tasarruflu bir enerji kaynağı olmasının önü açılacak.

3. Türbinlerin durmaması için planlı bakımlar daha sıkı ele alınacak. Bakımı yapılmayan arabanın sizi yarı yolda bırakması gibi kontrolleri ve bakımları gerçekleştirilmeyen türbinlerin de enerji üretmesi beklenemez. Ayrıca arabalardaki soruna bağlı çözüm hızlı gerçekleştirilirken, bir rüzgar türbinin kalbi olan dişli kutusundaki arızanın giderilmesi ise günleri ya da haftaları alabiliyor.

4. Teknoloji ve rüzgar ayrılmaz bir bütün olacak. Türbinlerin bileşenlerinin üretiminden, santrallerde işletilmesine ve planlı/plansız bakımlarının her aşamasında gerçekleştirilen operasyonlarında, teknoloji rüzgarın yardımcısı olarak bulunuyor.

5. Kara rüzgarlarının yanı sıra açık deniz rüzgarının da yükselişine tanık olunacak. Rüzgar enerjisi denilince daha çok akla karadaki rüzgar türbinleri gelse de Avrupa ve İskandinav ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkede açık deniz rüzgarları da önemli bir kaynak olarak bulunuyor. Türkiye’de henüz bu alanda çalışmalar gerçekleşmese de ilerleyen yıllarda rüzgar ülkesi olmak adına gözlerin çevrileceği bir alan olacak gibi duruyor.

Kordsa, iklim değişikliği raporlarında lider

2016 yılından bu yana CDP İklim Değişikliği ve Su Programlarına raporlama yapan Kordsa, 2020 yılı raporlama döneminde hem iklim değişikliği hem de su programı notunu B’den A-’ye çıkararak yönetim seviyesinden liderlik seviyesine yükseldi.

Dünya ve Avrupa’da endüstri ortalamasının B olduğu 2020raporlama döneminde Kordsa, ortalamanın üzerindeki performansı ile iklim değişikliği ve su programları ile ilgili risklerini yönetme konusunda,değerlendirilen şirketler arasında %20’lik dilimde yer aldı.

Sabancı Holding iştiraklerinden Kordsa, faaliyet gösterdiği iş kollarında teknoloji yatırımlarıyla büyüyerek hissedar ve yatırımcıları için ekonomik değer yaratırken, doğal kaynakları sorumlu kullanarak tüm paydaşları ve içinde bulunduğu ekosistem için sürdürülebilir bir gelecek inşa ediyor.

Kordsa, bu doğrultudaki çalışmalarını sistematik olarak takip etmek amacıyla,2016 yılında, şirketlerin karbon ve su kaynaklı riskini küresel çapta raporlayan tek bağımsız kuruluş olan Karbon Saydamlık Projesi’nin (CDP) İklim Değişikliği ve Su programı raporlamasına dahil olmuştu. CDP İklim Değişikliği ve Su Programları puanlarını, dahil olduğu yıldan bu yana kademeli olarak arttıran Kordsa, bu yıl her iki raporlamada da “A-” notuna ulaştı. Bu notuyla Kordsa, kendi endüstrisinde “B” olan Dünya ve Avrupa ortalamasının üzerinde yer alarak %20’lik dilime girdi ve liderlik seviyesinde yer almaya başladı. Sabancı Holding Sanayi Grup Başkanı ve Kordsa Yönetim Kurulu Başkanı Cevdet Alemdar, Kordsa’nın sürdürülebilirlik alanındaki bu başarısının hem ülkemiz hem de Sabancı Holding için gurur kaynağı olduğunu belirtti.