21.2 C
İstanbul
Çarşamba, Haziran 18, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 48

‘MALİ’ olayları ve enerji politik düşündürdükleri

Mali, Afrika’nın batı bölgesinde yer alan bir kıta ülkesi olup kıtanın yedinci büyük ülkesi durumundadır. Cumhuriyet ile idare edilen ülkenin yüzölçümü 1 milyon 240 bin km2 olup sekiz bölgeden oluşmaktadır. Ancak, topraklarının yaklaşık % 65’i çöl bölgesidir. Bu bağlamda, kuzeyi bir Sahra ülkesi niteliği taşırken güneyde Nijer ve Senegal nehirlerinin geçtiği bölgeler nüfusun yoğunlaştığı daha yaşanası yöreleri oluşturmaktadır (Şekil 1).

20 milyona yaklaştığı ifade edilen nüfusun artış oranı % 3 mertebesindedir ve popülasyonun % 65 kadarı 25 yaşın altındadır dolayısıyla hayli genç bir nüfusa sahip bulunmaktadır. Çoğunluk güneyde ve kırsal alanlarda yaşamakta buna karşın % 40 kadarı kentlerde yaşamaktadır.  Bununla beraber nüfusu 1 milyonu aşan şehirleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi, 2 milyona yaklaşan nüfusuyla Mali’nin başkenti olan Bamako’dur ve Afrika’nın nüfusu en hızlı artan şehirleri arasında yer almaktadır. Ülkenin büyük bir çoğunluğu (% 95 kadarı) Müslüman, % 2,4 kadarı Hıristiyan, % 3’e yakın kısmı ise yerli geleneksel dinlere mensup bulunmaktadır. Halen resmi dili Fransızcadır. 

Mali’nin tarihi; hayli eski tarihlerde yaşamış geleneksel yapılara kadar götürülebilmekle beraber esas itibariyle Batı Afrika’da vücut bulmuş üç imparatorluğa dayandırılmaktadır. Bunlar; Mali İmparatorluğu, Gana İmparatorluğu ve Songhay İmparatorluğu’dur. Ülkenin bugünkü adının da Mali İmparatorluğu’ndan geldiği betimlenmektedir.

Detaylı tarihi kayıtlara ulaşmak hayli zor olmakla beraber, bu İmparatorluğun Mandingler tarafından Nijer Vadisinde, Bamako bölgesi-Mande yöresinde kurulduğu ve M.S. 1235 – 1670 tarihleri arasında hüküm sürdüğü ve zengin bir devlet olduğu bilinmektedir. Hükümdarının Mekke’ye gittiği ve bu bağlamda Mali bölgesinde Müslümanlığın daha da yaygınlık kazandığı söylenebilir. Burada şunu da belirtmek gerekir ki; (günümüz de dâhil) dünya tarihinin gelmiş geçmiş en zengin insanının (sahip olduğu altın ve tuz madenleri ile servetinin 400 Milyar USD olduğu tahmin edilen) Mali Kralı Mansa Musa olduğu kabul edilmektedir. 

19. yüzyılın ortalarına kadar yerli unsurların çatışmaları ve bu bağlamda farklı devlet yapılanmalarının oluşmasıyla geçen bir süreçten sonra Senegal vadisinden başlayarak, misyoner faaliyetlerle birlikte Fransız müdahalesi yaşanmış ve kademeli bir işgalle 19. Yüzyılın sonunda işgal harekâtı tamamlanmıştır.

1904’te Haut-Senegal-Niger Sömürgesi oluşturulmuş, 1920’de ise bölge “Fransız Sudan”ı adını almıştır. Bu bağlamda, Mali bölgesi 1899-1959 yılları arasında Fransız Batı Afrikası Federasyonu’na bağlı kalmıştır. 1960’ta bağımsızlığını kazanarak Mali Cumhuriyeti adını almış ve bundan sonra darbelerin yaşandığı görülmüştür. 2012’de askeri bir isyan sonrasında Fransa’nın 2013’te müdahalesiyle Mali ordusunun denetimi sağlanmış bulunmaktadır.

Bununla beraber, günümüze kadar çoğu kez kuzeydeki Tuaregler’den kaynaklandığı belirtilen sorunlar, hoşnutsuzluklar ve siyasi krizlerden bahsedilebilir. Bu bağlamda, Fransa tarafından “Barkhane Operasyonu” olarak nitelenen harekât ile Mali’de görevlendirilen 4 bin kadar asker bulunmaktadır. Birleşmiş Milletlerce oluşturulan “Mali Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu (MINUSMA)”nun 15 bin kişilik Barış Gücü ile de şimdiye kadar güvenliğin yeterince sağlanamamış olduğu görünmektedir Şiddet olayları yaşanmaya devam ede gitmektedir. Ülkede kişi başı milli gelir ise 1000 USD mertebesindedir.

Türkiye- Mali İlişkileri

Türkiye Cumhuriyeti ile Mali arasındaki ilişkiler farklı yönlerden hayli ileri seviyede olarak nitelenebilir. İlk ilişki, Türkiye ve KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) Dışişleri yetkililerinin beraberce 1998 de Mali’ye gerçekleştirdiği resmi ziyaretle başlamıştır. Türkiye’nin Mali Elçiliği 2010 tarihinde faaliyetlerine başlamıştır. 2014 yılında ise Mali, Ankara Büyükelçiliği’ni oluşturmuştur. Türk Hava Yolları, doğrudan Bomako seferlerine 2015 yılında başlamış bulunmaktadır.

İki ülke arasındaki temaslar 2 Mart 2018’de T.C. Cumhurbaşkanı’nın Mali’ye gerçekleştirdiği resmi ziyaretle hız kazanmıştır. 2003 Yılında 5 milyon USD olan ikili ticaret hacmi 2019 yılında, 2003 deki ticaret hacminin 10 mislini aşarak 57 milyon USD seviyesine çıkmıştır. İkili ticaret hacminin 48 milyon USD’ı aşkın kısmı ihracatı ve 9 milyon USD’a yakın kısmı ise ithalatı ifade etmektedir. Ayrıca, Mali’de TMV vakfı bulunmakta ve Burslu öğrenciler Türkiye’de öğrenim görmektedirler.

Enerji Politik Değerlendirme  

Mali esas itibariyle tarım ülkesi olarak nitelense de zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Nitekim Mali’nin en önemli ihracat ürünleri, altın ve tarım ürünleri olmaktadır. Ülkenin yer altı kaynakları arasında; altın, demir, boksit, nikel, fosfat, manganez, uranyum, lityum, kireçtaşı sayılabilir. Ayrıca, petrol rezervlerinden de bahsedilmektedir. Yakın zamana kadar altın, demir, tuz ve kireçtaşının değerlendirilmesine ağırlık verilmiştir. Petrol ve elmas da potansiyel yer altı kaynakları arasındadır. Şekil 2’de Mali’nin bazı önemli yer altı rezerv bölgeleri görülmektedir. 

Hemen anlaşıldığı üzere Mali’nin yer altı kaynakları yadsınamaz önemdedir. Afrika’nın üçüncü büyük altın üreticisi durumundadır. Ayrıca, Mali’nin yer altı kaynakları arasında enerji kaynağı ve/veya enerji sistemleri için stratejik olarak ifade edilen rezervler bulunmaktadır. Bunlar arasında; nükleer güç santraların yakıt malzemesi olan uranyum ayrı bir yere sahiptir. Mali’nin Falea bölgesindeki uranyum madeni potansiyelinin 5 bin ton olduğu ifade edilmektedir. Fazla olarak lityum, nikel gibi elementler de enerji sistemlerinde, özellikle de bataryaların yapımında temel eleman durumundadırlar.   

Burada şunu da belirtmek gerekir ki; Fransa, dünyada en çok nükleer santrala sahip olan ülkeler arasında yer almakta olup halen çalışır halde 57 nükleer güç santralı bulunmaktadır. Fazla olarak Fransa, dünyada elektrik üretiminde en yüksek oranda nükleer enerjiden yararlanan ülke olup elektriğinin % 70’inden fazlasını nükleer santrallardan sağlamaktadır. Dolayısıyla uranyum, Fransa için yadsınamaz öneme haizdir.

Ne tesadüftür ki; Mali’de uranyum rezervlerinin gündeme gelmesinden sonra, ülkede sorunlar giderek şiddetlenmiş ve (Mali yönetimince davet edilmesiyle) Fransa müdahalede bulunmuştur.

Öte yandan Mali’nin kuzey bölgelerinde yaşayan aşiret ve Tuaregler’in maden üretimlerinden pay istedikleri belirtilmektedir. Sonuçta söz konusu bu hareketlerin dünyanın birçok yerinde olduğu üzere, İslam ile ilişkilendirilerek haberleştirildiği görülmektedir.

Bütün bunlardan ayrı olarak, Sub-Sahara (Sahra altı)  bölgesinden geçirilmesi planlanan enerji boru hattının, Mali’den de geçmesi planlanmaktadır. Yakın gelecekte, bu bölge dolayısıyla Mali de önemini arttıracaktır. Afrikanın batısında var olan ve/veya çıkarılmayı bekleyen yeni rezervlerin Afrika’nın doğusuna taşınması farklı yönlerden bölgenin ve bölge ülkelerinin stratejik önemini arttıracaktır.

Sonuç

Günümüzde yeraltı kaynakları açısından hayli zengin olan Mali, yazıktır ki; dünyanın en yoksul 25 ülkesi arasında yer almaktadır.  Oysa, geçmişte zenginliği ile anılmış böyle bir ülke, yaşadıkları ile dikkat çekmektedir.

Bilindiği üzere Mali; Sahra kuşağının güneyinde kalan ve Atlantik’ten Kızıldeniz’e ulaşan “Sahel” coğrafyasında  yer almaktadır. Senegal, Moritanya, Mali, Nijer, Çad ve Sudan’ın yer aldığı söz konusu bu bölgede bulunan Mali ve Mali’de yaşananların münferit olaylar olarak düşünülmemesi gerektiği de söylenebilir. Bu bağlamda, sahra altı bölgeden enerji hatlarının geçirilmesi planları da bu bölgeyi giderek öne çıkarmaktadır. Mali’nin güney bölgesinden geçirilmesi düşünüldüğü anlaşılan söz konusu boru hattının kuzeyde bulunan gruplar tarafından nasıl karşılanacağı konusu da gelecekte hırçın olayların yaşanabileceğini düşündürmektedir.

Denize kıyısı olmayan Mali’nin zengin kaynaklarını dış pazarlara ulaştırması ancak farklı ülkeler üzerinden mümkün görünmektedir. Dolayısı ile Sahel ülkeleri ile ilişkisinin önem arz ettiği söylenebilir. Bu bağlamda, Sahel coğrafyası ile ilişkilendirilen Nijerya ve Burkina Faso ile etkileşimler de önem arz etmektedir. Bir başka deyişle bu durum, ülkelerde yaşananların birbirini etkileyecek ve tetikleyecek mahiyette olabileceğini düşündürmektedir. Burada özellikle enerji-politik gelişmeler önem kazanacaktır.

Türkiye’nin THY ile Mali’ye hava taşımacılığını başlatmış olması, burada ayrı bir önem taşımaktadır. Bu durumun, Türkiye-Mali ilişkilerine giderek daha stratejik bir veçhe kazandırması beklenebilir.

Öte yandan, Fransa’nın Mali’deki pozisyonu, enerji politik olarak irdelendiğinde   olayların derinliğinin hayli fazla olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda durum, olayların kısa sürede sonuca ulaşmasının zor olabileceği ve çevre ülkelerle de ilişkili olayların yaşanabileceğini düşündürmektedir.

Öz olarak belirtmek gerekirse; Mali ve ilgili gelişmeler ve ülkenin sahip olduğu altının yanı sıra uranyum gibi enerji-politik açıdan son derece önemli bir madenin bulunması, olayların kolay durulmayacağını ve yazık ki, yine bölge insanlarının ve inançlarının sorun oluşturduğu üzerinden gidileceği izlenimi edinilmektedir.

KISIR NESİL TEHLİKESİ

Koronavirüs geçiren erkeklerde kalıcı kısırlık oluştuğunun ispatlanması covid-19’un insanlığın gelecek neslini de tehdit ettiğini ortaya çıkardı. Virüsün özellikle üreme çağındaki erkeklerde kısırlığı tetikleyici etkisi olduğuna işaret ediliyor.

Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Erol, Covid-19 geçirmiş erkeklerden elde edilen 3 temel gözlem ile bu sonuca ulaşıldığını ifade ederek, “SARS-Cov-2 virüsünün enfeksiyon sırasında hücrelere girebilmek için kullandığı ACE2 reseptörünün özellikle testislerde yüksek oranda üretiliyor olması, hastalığa bağlı hasar gören testis dokusunun hormon ve sperm üretim bozukluklarına yol açabilmesi ve 38’i geçen yüksek ateşin spermler üzerinde yaptığı olumsuz etki ile Covid-19, erkeklerde baba olmayı engelleyecek bir risk oluşturabiliyor” dedi. Bir yılı aşkın süredir tüm Dünya’nın savaştığı Covid-19 virüsünün etkileriyle ilgili bilim dünyası araştırmalar yapmaya devam ediyor. Elde edilen yeni bulguların, virüsün özellikle üreme çağındaki erkeklerde kısırlığı tetikleyici etkisi olduğuna işaret ettiği belirtiyor. Bahçeci Fulya Tüp Bebek Merkezi doktorlarından Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Erol ve Bahçeci Sağlık Grubu Bilimsel Direktörü Dr. Necati Fındıklı konu hakkında açıklamalarda bulundu.

“Erkekler kadınlara oranla daha fazla risk altında”

Covid-19 hastalığının ve hastalığa neden olan SARS-Cov-2 virüsünün Dünya’da ilk duyulduğu günden bugüne 1 yıldan fazla süre geçti. Bilim adamları hastalık hakkında her geçen gün yeni şeyler öğrenmekte ve edindiği bu bilgileri, başta aşı geliştirilmesi olmak üzere daha etkin tanı ve tedavi yöntemlerine ulaşmak amaçlı kullanmaya çalıştığını aktaran Prof. Dr. Bülent Erol, “Aşı ve sonrasında oluşturulacak toplumsal bağışıklık bu mücadeleyi kazanmak için tek çare olsa da şu anda kaşımızdaki resim virüsün kendi genetik yapısını değiştirmek sureti ile bu süreçlerde bizleri biraz zorlayacağını bu sebeple de belirsiz bir süre hayatımızda ciddi anlamda var olacağını gösteriyor. Covid-19 hastalığını geçiren bireylerin birçok organında olumsuz etkiler ve hasarlar bırakabildiğini de artık biliyoruz. Yeni bilgi ve bulgular günlük yaşamımız için gerekli olan organlarımızda oluşabilen olumsuzlukların yanında virüsün özellikle üreme çağındaki erkeklerde kısırlık (İnfertilite) yapıcı etkisine de önemle dikkat çekiyor” dedi.

Üç temel gözlem bu sonucu ortaya koyuyor

Prof. Dr. Erol, sözlerine şöyle devam etti: “Son dönemde yayınlanan makaleler ve veriler özellikle üreme çağındaki erkeklerin (özellikle hastalık döneminde orta ve şiddetli hastalık semptomları gösteren erkekler) bu konuda önemli bir risk grubu olduklarına işaret ediyor. Bu risk de Covid-19 geçirmiş erkeklerden elde edilen üç temel gözlem ve sonuca dayanıyor. Birincisi SARS-Cov-2 virüsünün enfeksiyon sırasında hücrelere girebilmek için kullandığı ACE2 reseptörünün özellikle erkek üreme organları olan testislerde yüksek oranda üretiliyor/bulunuyor olması. İkincisi geçirilen hastalık sırasında hastalık şiddetine bağlı olarak bazı erkeklerin testislerinde belirgin yangısal sürece bağlı doku hasarının gözleniyor olması ve bu şekilde hasar gören testis dokusunun da üreme için gerekli olan bazı hormonların üretiminin yapıldığı yer olması itibariyle hormon ve sperm üretim bozukluklarının oluşmasına neden olabilmesi.”

Covid-19 aşısı kısırlık yapıyor mu?

Öte yandan son dönemde COVİD-19’a karşı geliştirilen aşıların kısırlık yaptığına dair özellikle bazı sosyal medya kaynaklarında asılsız paylaşımlar görülüyor. Bu paylaşımlarla ilgili olarak Dr. Necati Fındıklı, “Eksik veya yanlış bir bilginin de toplum için ne kadar tehlikeli olduğunu, ulusal ve hatta global politikaları ciddi şekilde olumsuz olarak etkileyebildiğini gösteren önemli örnekler. Konu ile yakından ilgili olmayan ve üreme çağında olan kişiler bu paylaşımlar nedeni ile de aşı olma konusunda ciddi çekinceler yaşıyorlar. Söylemlerin kaynağına indiğimizde bu savın temelini oluşturan konunun aslında virüse karşı geliştirilen aşının hedefi olan spike (S) proteinini kodlayan genetik şifre ile gebelikte plasenta gelişiminde görev alan ve syncytin-1 adı verilen gen şifresinin benzerlik gösterdiği, bu benzerlik nedeni ile de aşı sonrası plasenta gelişiminin engellenmesi ile kısırlık oluşturabileceği düşüncesinden kaynaklandığını görülmekteyiz. Bu savın gerçek olmayan asılsız bir sav olduğu hem bahsi geçen genetik benzerliğin oldukça düşük bir oranda olması, hem de faz çalışmalarında aşı uygulanmış bireylerde aşı sonrası elde edilmiş gebelik verileri ile çürütülüyor olsa da benzer komplo teorileri farklı aşama ve konularda Covid-19’a karşı mücadeleyi zaman zaman zorlayacak gibi görünüyor. Üretilen her aşının çok nadir de olsa bazı bireylerde beklenmedik etki ve semptomlar oluşturabilme ihtimali vardır.” dedi.

Araştırma Uydusu Projesi hayata geçiyor

Sabancı Üniversitesi, Türkiye Uzay Ajansı (TUA) ve TÜBİTAK Uzay ile yapacağı “Artırılmış X-Işını Zamanlama ve Polarimetri Uydusu Geniş Alan İzleme Uygulama Yazılımı” projesinde Türkiye’de astrofizik amaçlı enstrüman tasarlayan ve üreten tek laboratuvar olan Yüksek Enerji Astrofiziği Algılayıcı Laboratuvarı’na ev sahipliği yapacak.

Türkiye’nin Milli Uzay Programı’nın hayata geçmesi ve açıklanan hedeflere ulaşmaya katkı sağlayacak dört önemli projeden biri olan “Artırılmış X-Işını Zamanlama ve Polarimetri Uydusu Geniş Alan İzleme Uygulama Yazılımı” projesi Türkiye Uzay Ajansı, TÜBİTAK Uzay ve Sabancı Üniversitesi’nin imzaladığı protokol ile hayata geçiyor.

İmzalanan bu protokol ile Sabancı Üniversitesi, uydu verilerinin hizmet edeceği yüksek enerji astrofiziği alanındaki uzman kadrosu ile Türkiye’de astrofizik amaçlı enstrüman tasarlayan ve üreten tek laboratuvar olan Yüksek Enerji Astrofiziği Algılayıcı Laboratuvarı’na ev sahipliği yapacak.

Wide Field Monitor (WFM) algılayıcısına teknik ve bilimsel yönden hakim olan Sabancı Üniversitesi ve uydu yazılımı ve proje yönetimi konusunda önemli tecrübeye sahip olan TÜBİTAK Uzay Enstitüsü projeyi birlikte gerçekleştiriyor.

 Bilimsel anlamda proje, Türkiye’de yüksek enerji gökbilimi alanında çalışan tüm bilim insanlarına “Artırılmış X-Işını Zamanlama ve Polarimetri” (The Enchanced X-Ray Timingand Polarimetry-eXTP) uydusunun yeteneklerini tanıtacak ve kendi araştırma alanlarında kullanmalarının yolunu açacak. Bu ön hazırlık Türk bilim insanlarını uydu çalışır hale geldiğinde bilimsel veri girdisi ve yayın çıktısı anlamında camia olarak en uygun konuma getirecek.

Projenin Sabancı Üniversitesi yürütücüsü Prof. Dr. Emrah Kalemci, kurucusu olduğu HEALAB’da eXTP üzerindeki yarı iletken algılayıcıların küçük versiyonlarını geliştiriyor. Türk takımının ESA’ya bağlı diğer ülke takımları ile koordinasyondan da sorumlu olan Kalemci, WFM benzeri kodlanmış maske sistemleri ve x ışını veri analizinde uzman. Sabancı Üniversitesi öğretim üyeleri Doç. Dr. Ayhan Bozkurt ve Doç. Dr. Ahmet Onat projeye güvenli yazılımdan sorumlu sistem mühendisleri olarak destek verecek. eXTP Bilim Takımı’nın bir üyesi olan Prof. Dr. Ersin Göğüş ise projenin Türkiye’deki bilim tarafını üstlenecek ve uydunun bilimsel kapasitesinin Türkiye bilim insanlarına aktarımı için çalıştay ve benzeri etkinlikleri Türkiye Uzay Ajansı ile koordinasyon içerisinde düzenleyecek.

“eXTP Projesi, evrendeki en ilginç ve en şiddetli parlamaları yapan gök cisimlerini (kara delikler, nötron yıldızları, gamma ışını patlamaları) tespit edebilen, dev gözlem aletleri ile bu gök cisimlerinin fiziğini hem tayfsal, hem zamansal ve aynı zamanda polarimetrik olarak araştırabilecek bir x-ışını uydu projesidir. Uluslararası Projede uydu platformunu Çin yapacak, dört faydalı yükün ikisi Çin, ikisi Avrupa ülkeleri (European Space Agency – ESA) tarafından gerçekleştirilecek. A fazı tamamlanan projenin B fazı da başladı. Türkiye bu projeye B fazından itibaren dahil olacak. Türkiye’de yürütülecek çalışmaların uzun vadeli amacı, tasarım ve üretim süreci devam eden eXTP uydusundaki dört ana gözlem aletinden biri olan Wide Field Monitor (WFM) algılayıcı sisteminin uygulama kodunu yazmak, böylece eXTP uydusunda hem bilimsel hem teknik olarak Türk bilim insanlarının ve mühendislerinin var olmasını sağlamak.”

Trakya doğalgaz dağıtım bölgesine ‘Sıfır Atık Belgesi’

Türkiye’nin yerli ve yenilebilir enerji alanındaki öncü şirketlerinden Zorlu Enerji, Trakya doğal gaz dağıtım bölgesinde T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ’Sıfır Atık Yönetim Talimatı’’ çerçevesinde hayata geçirdiği uygulamalar kapsamında ‘’Sıfır Atık Belgesi’’ni almaya hak kazandı.

Türkiye’nin yeni nesil enerji şirketi Zorlu Enerji, Akıllı Hayat 2030 vizyonu doğrultusunda farklı yatırım, proje ve çalışmalarıyla gelecek nesillere daha yaşanabilir çevre, doğa ve toplum bırakmayı hedefliyor. Yerli, yenilenebilir ve temiz enerji yatırımlarına devam eden Zorlu Enerji, sürdürülebilir bir gelecek için de karbonizasyon odaklı iş yapış biçimlerini benimsemeye devam ederken gerçekleştirdiği atık yönetimi uygulamalarıyla da çevresel zararı en aza indirmek için çalışmalarını sürdürüyor.

Zorlu Enerji, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ’Sıfır Atık Yönetim Talimatı’’ çerçevesinde sıfır atık konusunda kendi bünyelerinde çalışma ekipleri oluşturarak yönetmelikte belirtilen değerlendirilebilir atıklar için ayrı bir toplama sistemini hayata geçirdi. Zorlu Enerji, Trakya doğal gaz dağıtım bölgesindeki Çerkezköy, Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz ve Tekirdağ olmak üzere 5 ayrı noktada atıkların işletilmesine ilişkin eğitimleri tamamlayarak ‘’Sıfır Atık Belgesi’’ni almaya hak kazandı.

Elektrik tasarrufu konusunda doğru bilinen yanlışlar

Kış aylarında enerji kullanımı artıyor. Buna zam ve pandemi nedeniyle evlerde daha çok vakit geçirmek de eklenince elektrik ve doğal gazı daha dikkatli kullanmak şart oldu. Ancak elektrik tasarrufu konusundaki bazı bilgiler şehir efsanesi niteliğinde olup gerçeği yansıtmıyor. 11-17 Ocak Enerji Tasarrufu Haftası’nda bu konuya eğilen elektrik tedarikçileri karşılaştırma sitesi encazip.com, elektrik tasarrufu konusunda yanlış bilinenleri ve yapılması gerekenleri sıraladı.

Kış geldiğinde elektrik ve doğal gaz kullanımı artıyor. Bu konuda başrolde ise ısıtıcılar yer alıyor. Sadece hava değil, pandemi nedeniyle vaktimizi evde geçirdiğimiz için de elektrik ve doğal gaz kullanımı artıyor. Bu da enerjiyi daha dikkatli ve tasarruflu kullanmayı zorunlu kılıyor. Ancak bu konuda gerçeği yansıtmayan pek çok bilgi dolaşıyor. 11-17 Ocak Enerji Tasarrufu Haftası’mda bu konuya değinen elektrik tedarikçileri karşılaştırma sitesi encazip.com evde enerji tasarrufu konusunda yanlış bilinenleri ve yapılması gerekenleri sıraladı: 

“Evde değilken ısıtmayı açık bırakmak enerji tasarrufu sağlar”

Yanlış. Bu, en çok tartışılan konuların başında geliyor, pek çok kişi kombiyi ya da ısıtmayı ev dışındayken de açık konumda bırakmanın tasarruf sağlayacağını iddia ediyor. Ancak ısıtmayı bütün gün düşük ısıda bırakmanın daha ucuz olduğu fikri bir efsane. Isıtmayı sadece ihtiyaç olduğunda kullanmak tasarruf etmenin en iyi yolu. Burada önemli olan bir diğer konu ise evi ısıtmak için gerekli olan enerji miktarı. Her ne kadar iyi yalıtım yaptığınızı düşünürseniz düşünün kaçaklar mutlaka oluyor, bu da daha çok enerji harcanmasına neden oluyor. Bu nedenle ısıtma sisteminin sadece kullanılacağı zaman açılması/yakılması daha uygun olacaktır. 

Yanlış. Uzmanlar, merkezi ısıtma sisteminiz varsa, sistem zamanlayıcısını ayarlamanın her zaman daha ucuz olacağını söylüyor. Böylece sıcak su ihtiyacı olduğunda ulaşılabiliyor. Bununla birlikte, gün boyunca soğumasını önlemek için sıcak su deponuzun iyi yalıtıldığından emin olun.

“Şarj aletleri prize takıldığında cihaz bağlı değilken elektrik harcamaz”

Yanlış. Şarj cihazları ister telefon ister laptop olsun, kullanılmadığı sürede fişten çekilmeli. Birçok şarj aleti, prizde bırakıldığında enerji kullanıyor. Oyun konsolları, dizüstü bilgisayarlar ve TV’ler bunlara dahil. encazip.com verilerine göre bu aletler kullanılmadığı zamanlarda da prizde kaldığında yılda 300 TL’lik bir harcamaya neden oluyor.

“Elektrikli ısıtıcılar, merkezi ısıtmadan daha ucuzdur”

Yanlış. Elektrikli ısıtıcılar, en pahalı ısıtma biçimlerinden biri. Evinizi ısıtmanın en ekonomik yolu ise termostatik radyatör vanaları, oda termostatı ve zamanlayıcı ile verimli bir gaz merkezi ısıtma sistemi kullanmak.

Renault Tru Airbus 2020 rakamları dayanıklılığın göstergesi

Airbus SE (borsa sembolü: AIR), Nisan 2020’de belirlenen üretim adaptasyon planı doğrultusunda Covid-19 pandemisine rağmen 2020 yılında 87 müşteriye 566 adet ticari uçak teslim etti. Airbus ekibi, uluslararası seyahat kısıtlamalarına karşılık 2020 teslimatlarının %25’inden fazlasını temsil eden yenilikçi bir e-teslimat çözümü geliştirdi ve müşterilerin siparişlerini teslim almasına imkân sağlarken, ekiplerin de seyahat etme ihtiyacını en aza indirdi. Airbus CEO’su Guillaume Faury, “Müşterilerimizle yakın iş birliği içinde çalışmak, zor bir yılı atlatmamızı sağladı. Airbus ekipleri, müşteriler ve tedarikçiler, bu sonucu elde etmek için sıkıntılar karşısında gerçekten birlik oldular. Ortaklarımıza ve hükümetlerimize sektöre olan güçlü desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz. Her ne kadar zorluklar ve belirsizlikler kısa vadede yerini korusa da2020 teslimatlarımıza dayanarak 2021 yılına ihtiyatlı bir şekilde iyimser bakıyoruz” dedi.

Müşteri memnuniyeti

Kalemi elime alıp bir şeyler yazdığımda hep anlam içermesini isterim ve yazılarımda da buna önem vermeye çalışırım, nedeni ise belki halkın sesi olur ve doğruya ulaşmasına öncülük edebilmektir.

Müşteri memnuniyeti günümüzün elzem konularından biridir ve eskiden vardı ya şimdi ne oldu?

Hepimizin dilinde aynı dert, internet pazarının büyümesiyle ve pandemi ortamınında buna destek vermesiyle görmeden, denemeden inanarak alışveriş yapar olduk.

Sanal reklamlarla, telefon mesajlarıyla maillerle, çağrı merkezleriyle tamamen güvene dayalı alışverişler birçoğunu hüsrana bırakır oldu. Satana kadar canım müşterim sattıktan sonra ara dur ki ulaşabilesin, yediğin fırçada çabası, hakem heyetleri, şikayetimvar siteleri, müşteri ilişkileri hatları, sonuç azimliysen ve bıkmaz isen sorunun çözüme kavuşmasında bir şans var gibi.!

Bu konu defalarca devletimizin gündemine gelmesine rağmen, küçücük yaptırımlarla yani göz boyayarak ve büyüyerek bu günlere geldi. Tüketici hakları dernekleri, yargı, kaymakamlık hakem heyetleri ne yapsın, kanun ne derse onu yapıyorlar. Küçücük puntolarla sayfalarca yazıları hepimiz okumadan imzalıyoruz ve sonuç gene hüsran…

Kapitalizm kazanmış oluyor…

Kaybeden ise bizler…

Yargıya taşısan, haksızlığını ispat etmek için birde para yatır, avukat tut, yıllarca bekle ve sonuç hüsran ve son kullanıcı mağdur…

Pandemi öncesi birkaç kez havalimanında yaşadığım rezilliği yazmıştım ve utanmasalar beni suçlu çıkartacaklardı. Hem en büyük havayolu şirketimiz birde biz hakkımızı arayabilirken yaşadıklarım gerçekten etik değildi. Telefonla her yere ulaşabilmemiz nedeniyle derdimizi de anlattık ama sonuç tatlıya bağlandı. Ve iç koruma mekanizması çalıştı. Yarım elma gönül alma ile konu kapandı.

Birkaç hafta önce iletişim firmalarından birisi ve bu firma Türkiye’nin ilk GSM operatörü…

Yine problem ve ardından yazılar, aramalar, şikayetler…

Sonuç biz ilgilendik ARGE’nize katkı adına bilgi verdik. Peki ne yaptınız inanın hiçbir şey yapmadılar.

Şimdi kurumsal firmalarımız içerisinde hiç doğru iş yapan, müşterilerinin dilek, şikâyet ve önerilerini dikkate alan yok mu dediğinizi duyar gibiyim.

Tabi ki de var…

Arçelik…

Müşteri memnuniyetini esas alan bir kurumumuz…

Arçelik kurumsal firma anlayışının tüm firmalara örnek olmasını diliyorum. Başarıları daim olsun ve ayaklarına taş dolaşmasın.

Müşteri memnuniyetinin satana kadar değil, sonuna kadar olduğu günler diliyorum ve devlet büyüklerimizin de konuya duyarlı olmalarını temenni ediyorum kalın sağlıcakla…

TürkTraktör yerli iş makinesi üretiminde 1 YILI GERİDE BIRAKTI

TürkTraktör, paletli ekskavatör, lastikli yükleyici, kazıcı yükleyici, mini yükleyici vemini ekskavatör gibitüm saha çalışmalarında her türlü ihtiyaca çözüm sunan Case ve New Holland marka iş makineleri ile sektörde başarılı çalışmaları sürdürüyor. TürkTraktör; 2020 yılının hemen başında önemli bir yatırıma imza atarak kazıcı yükleyicileri Dünya Standardında Üretim (WCM) prensipleriyle üreterek kullanıcılara ‘yerli üretim’ olarak sunmaya başladı. TürkTraktör’ün bu yatırımla iş makinelerindeki iddiasını bir üst seviyeye taşıdığını ifade eden TürkTraktör İş Makineleri İş Birimi Grup Müdürü Boğaç Ertekin, “Ülkelerde gelişim seviyesinin önemli göstergelerinden biri olan iş ve inşaat makineleri sektöründe, tüketiciyi yerli malı ile buluşturmaktan, Türk sanayiine ve ekonomisine katkıda bulunmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.”diye belirtti.

“Yerli üretimle beraber işlerimize büyük bir ivme kazandırdık”

TürkTraktör İş Makineleri İş Birimi Grup Müdürü Boğaç Ertekin, 

“TürkTraktör’ün Türk sanayiindeki öncü kimliğinin globaldeki partnerimizin marka bilinirliğiyle birleşmesi, bizi iş makineleri alanında da güçlü bir yerli üretici yapıyor. Yerli üretim sektöre adım attığımız ilk günden itibaren odağımızdaydı ve bu yatırımı hayata geçirmemizle beraber çalışmalarımıza büyük bir ivme kazandırdık. 2020 yılı içerisinde yerli kazıcı yükleyicilerimizi, bu makinelerin en yaygın kullanım alanları olan inşaat ve hafriyat firmalarının yanı sıra, maden, tarım, çevre düzenleme, liman işletmeciliği gibi farklı birçok sektörden müşterimizle de buluşturduk. Kamu ihtiyaçları çerçevesinde oluşan taleplere de daha etkin şekilde yanıt vermek üzere kendimizi yapılandırdık ve Devlet Malzeme Ofisi’nin kamu kuruluşlarına sunduğu listelerde New Holland markalı yerli kazıcı yükleyicilerimizle yer almaya başladık.”diye açıkladı. 

Sektördeki hareketliliğin devamı bekleniyor

Boğaç Ertekin, önümüzdeki yıl için de kısa bir değerlendirme yaptı: “2020’de yaşanan pandemi sürecine rağmen Türkiye iş makineleri pazarındaki talebin bir önceki yıla kıyasla arttığını gözlemledik. Kazıcı yükleyiciler başta olmak üzere, iş makinelerinin yaygın şekilde kullanıldığı sektörlere yönelik yatırımların 2021’de de devam edeceğini öngörüyoruz. Covid-19 önlemleri çerçevesinde yıl boyunca satış ve satış sonrası süreçlerimizi aksatmadan devam ettirdik ve 2020 hedeflerimizle paralel bir yıl geçirdik. Case ve New Holland markalarımızla pazara çok geniş bir ürün gamı sunuyoruz. Hem yerli hem de ithal ürünlerimiz için, gerek satış ve servis hizmetleri, gerekse yedek parça tedariki kapsamında ülkemizin her yerinde müşterilerimize aynı yüksek kalitede hizmet sağlayacak yaygın bir teşkilata sahibiz.”

ZEROBUILD FORUM’21’de fikir önderleri ile “Harekete Geç”

Yaşanılabilir bir dünya için enerji verimliliği ve enerji tasarrufu, ülkemiz ve dünyamız açısından büyük önem taşıyor. Enerjinin büyük kısmı ise binalar tarafından kullanılıyor. Tüketilen enerjinin önemli bir kısmının ithal edildiği, enerji tasarrufunun bizlere getireceği kazancın her geçen gün daha iyi anlaşıldığı ülkemizde, sadece binalarda kullanmak için her sene yaklaşık 15 milyar dolar enerji ithal ediliyor. Avrupa Birliği’nde 1 Ocak 2021 itibariyle zorunlu hale getirilen ‘Sıfır Enerji Binalar’a dönüşümün ülke gündemimizde yer alması için ilki 2020 yılının Eylül ayında gerçekleştirilen ZeroBuild Forum’un ikincisinin tarihi ve ana teması 11-18 Ocak Enerji Tasarrufu Haftası’nda açıklandı. ZeroBuild Forum’21; 22-26 Eylül 2021 tarihinde “Right Now, GO!-Hemen Şimdi, Harekete Geç” sloganı ile gerçekleştirilecek.

Kullandığımız enerjinin büyük kısmını ithal eden ülkemizde, ülke ekonomisi ve birey ekonomisi için “enerji tasarrufu ve verimliliği”, “yenilenebilir enerji” büyük önem taşırken, yaşadığımız COVID-19 pandemi dönemi de doğayı korumamızın ne kadar önemli olduğunu ve ülke olarak herhangi bir konuda dışa bağlı olmanın ne kadar büyük risk taşıdığını bizlere bir kez daha hatırlattı.

Birleşmiş Milletler tarafından 2030 yılı için belirlenen sürdürülebilir kalkınma amaçları arasında yer alan;‘Erişilebilir ve Temiz Enerji’, ‘Sürdürülebilir Şehirler’ ve ‘Topluluklar ve İklim Eylemi’ konularının odağında yer alan ‘Sıfır Enerji Binalar’; bu önemi nedeniyle ilk kez uluslararası boyutta 23-27 Eylül 2020 tarihleri arasında “Dünya Çözüm Bekliyor”sloganı ile ZeroBuild Forum’20’de ele alındı. ZeroBuild Forum’20’de, yüzde 100 Sıfır Enerji Binalara dönüşümü desteklemek amacıyla kamu, özel sektör, akademisyenler, inşaat malzemesi üreticileri, sivil toplum kuruluşları, üniversite öğrencileri, mimarlar, mühendisler, konut sakinleri, çevre gönüllüleri gibi birçok farklı kitle bir araya geldi. 

Toplam 35 ülkeden 136 fikir önderinin 48 oturumda bir araya geldiği Uluslararası Sıfır Enerji Binalar Forumu ZeroBuild Forum’20’yi değerlendiren ZeroBuild Türkiye Genel Sekreteri Yasemin Somuncu, “ZeroBuild Forum’20 ilk senesinde büyük bir başarı yakaladı. 136 fikir önderi, enerji tasarrufunda  ülkemiz için çok önemli olan Sıfır Enerji Binalar’ı her açıdan ele aldı ve konu; kamu vözel sektörün gündemine taşındı. 30’a yakın dernek ve kuruluşun resmi destekçimiz olduğu, 5 gün süren etkinliğimizi, 14 bine yakın kişi izledi. Bu başarıda katkısı büyük olan kurum ve kuruluşlara, medya ortaklarımıza ve bu alanda bu boyutta yapılmış ilk forum olmamız için büyük emek veren ZeroBuild Kurul, Komite ve Sekreterya üyelerimize teşekkür ederiz.” dedi.

“Farkındalık başladı, şimdi harekete geçme zamanı”

ZeroBuild Forum’20’de amacımız,enerji tasarrufunda büyük önemi olan sıfır enerji binalar konusunda farkındalığın yaygınlaşması ve kamuoyunun dikkatini çekmekti diyen ZeroBuild Türkiye Genel Sekreteri Yasemin Somuncu,“Enerji konusu hem bugün hem de yarınlarımız için her zaman gündemini koruyan bir konu. Enerjiyi doğru ve bilinçli kullanmak, tasarruf sağlayacak uygulamaları tercih etmek gelecek nesillere bırakacağımız miras için önemli. Enerji tasarrufunu maksimumda sağlayacak yaklaşımlar kapsamında köklü bir çözüm olan Sıfır Enerji Binalara dönüşüm konusunu anlatmak ve bir yol haritası oluşturmak hedefiyle bu yıl ikincisini gerçekleştireceğimiz Forumun yeni temasını Enerji Tasarrufu Haftası’nda açıklamak istedik. Geçtiğimiz yıl gerçekleşen forumda;yeni binalar, var olan binalar ve kültürel miras değeri olan binalar ile ilgili hem farklı ülkelerdeki en iyi uygulamalar sergilendi, hem de bu uygulamaların yaygınlaştırılması için izlenilen politikalar ve süreçler irdelendi. ‘Sıfır Enerji Binalar’a ulaşmak için önemli bir servis olan enerji tasarruflarının doğrulanması ve raporlanması amacıyla verilerin planlanması, ölçülmesi, toplanması ve analiz edilmesi sürecinin artık Türkiye’de de işletilmeye başlanmış olması ile ilgili bilgilendirme gerçekleştirildi. Enerji yönetiminin kamusal ölçekte yapıldığında kent ölçeğinde nelerin başarıldığı katılımcılar ile paylaşıldı.

Enerji sektörü 2021’de sürdürülebilirlik odaklı büyüme hedefliyor

EY (Ernst & Young) Türkiye Şirket Ortağı ve Enerji Sektörü Lideri Erkan Baykuş, Türkiye enerji sektöründe2020 yılında yaşanan gelişmeleri ve sektörün gelecek dönem için barındırdığı fırsat ve riskleri değerlendirdi. Baykuş, “2020 içerisinde yeni yatırımların tamamına yakını yenilenebilir enerji kaynaklı olarak gerçekleşti.” dedi.

Uluslararası danışmanlık ve denetim şirketi EY (Ernst & Young) Türkiye’nin Şirket Ortağı ve Enerji Sektörü Lideri Erkan Baykuş, Türkiye enerji sektöründe 2020 yılında yaşanan gelişmeleri ve sektörün gelecek dönem için barındırdığı fırsat ve riskleri değerlendirdi.

2020 içerisinde yeni yatırımların tamamına yakınının yenilenebilir enerji kaynaklı olduğunu belirten Erkan Baykuş,bu yatırımların %48.5’unun hidroelektrik, %25.3’ünün rüzgar, %15.7’sinin güneş, %7.6’sının biyokütle ve %2.2’sinin jeotermal kaynaklı santraller olduğunu ifade etti. Baykuş konu ile ilgili şunları söyledi: “Doğalgaz, linyit ve ithal kömür yakıtlı santrallerde ise kapasite daralması oldu ve bazı santraller devre dışı kaldı. 2020 yılında kurulu güce eklenen 2900 MW yatırım yenilenebilir enerji santrallerinden geldi ve toplam yatırım4 milyar doların üzerinde gerçekleşti. Bu santrallerin yapımına önceki yıllarda başlandığı ve dolayısıyla harcamaların yıllara yaygın olarak oluştuğu düşünüldüğünde, 2020 yılına isabet eden toplam yatırım miktarının yaklaşık 1,8-2 milyar dolar civarında olduğunu söyleyebiliriz.”

Kurulu gücün 2021’de 96.000 MW’ye çıkması bekleniyor

Türkiye’de kurulu gücün 2019 boyunca yaşanan %3.1 kapasite artışıyla Aralık 2019 sonu itibariyle 91.270 MW’a ulaştığını ifade eden Baykuş,“Pandemi ve diğer olumsuz yatırım koşullarına rağmen kurulu güç 2020 yılının ilk 10 ayı sonunda geçen yıla oranla yine %3 civarında büyüyerek yaklaşık 94.000 MW’ye yükseldi. 2021 yılında tamamlanması beklenen projelerle birlikte kurulu gücün 2021 sonunda 96.000 MW’a çıkacağını düşünebiliriz. 2019 ile 2020 yılları karşılaştırıldığında, Türkiye’nin toplam kurulu gücünden 357 MW termik kaynak azaldı, buna karşın kurulu güce 2.227 MW yenilenebilir kaynak eklendi. Bu durum yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen önemin artarak devam ettiğini gösteriyor” dedi.

Fosil yakıt payının azaltılması gerekiyor

2020’de Türkiye enerji sektöründe dünyaya paralel olarak pandeminin doğrudan ve dolaylı etkileri sebebiyle operasyonel süreklilik, nakit yönetimi, iş sürekliliği planlaması, dijital dönüşüm, uzaktan çalışma ve eğitim gibi konuların gündemde olduğunu hatırlanan Baykuş, “Ülkemizde fosil yakıtların gerek birincil enerji arzındaki önde gelen payının, gerekse elektrik üretimindeki yüksek oranlarının azaltılması gerekiyor. Bu doğrultuda 2021’de de elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payını artırmaya yönelik politikaların devam edeceği öngörülebilir” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye Enerji Sektörünün Fırsat ve Riskleri

Baykuş, 2021’de Türkiye enerji sektörünü bekleyen fırsat ve risklerle ilgili şunları söyledi:

• 2020’de ülkemizin enerji ithalat faturasının 30 milyar dolar düzeyinde olacağı hesaplanabilir. 2019 verileri esas alındığında, ülkemizde doğalgaz toplam tüketiminde konut ve işyerinin payı %42, sanayinin payı %27’dir. Senelik yaklaşık 40 milyar m³ doğalgaz tüketiminin tamamını yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ikame etme imkânı olmadığı için Karadeniz ve Akdeniz’de gaz aramaları, sondaj faaliyetleri ve keşfedilen gazın üretimi hayati önem taşıyor.

• (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı)YEKA’larla başlayan yenilenebilir enerji dönüşümünde yerli AR-GE ve yerli kaynaklarla üretilen güneş paneli ve rüzgâr türbini fabrikaları ve bunu takip edecek mini YEKA yatırımları 2021 ve sonrasında da yenilenebilir enerji yatırımlarında yerli teknolojilerin payının artmasını sağlayacaktır. Karbon salınımın kısıtlanması amacıyla yenilenebilir teknoloji yatırımlarının sürdürülebilirlik kriterlerine endeksli uzun vadeli ve düşük faizli yeşil sendikasyon kredileri ile finanse edilecek olması da önemli bir fırsat oluşturuyor. 

• 2021’de sektörün sorunlarının başında termal kaynaklı santraller geliyor. İşletmedeki yerli linyit santrallarının büyük bölümü, yetersiz rezervler, geciken rehabilitasyon yatırımları nedeniyle ekonomik ömürlerinin sonuna yaklaşmaları ve emisyon sınırlarına uyma konusundaki problemleri sebebiyle zorluk çekiyorlar. Emisyon mevzuatlarını karşılayamayan yerli linyit santrallerinin, baca filtresi, baca gazı arıtma (de-sülfürizasyon, azot oksit giderme), atık su arıtma, atık kül-cüruf-alçı taşı depolama alanı vb. yatırımlarını acilen tamamlamaları gerekiyor. 

• Termal kaynaklı santrallerde bu sorunlar yaşanırken bir kısmı 2021 sonrasında YEKDEM desteklerinin dışında kalacak olan yenilenebilir enerji santrallerinin gün içi piyasasında elektrik sattıklarında sorunlar yaşaması olasıdır. Yapım aşamasındaki yenilenebilir kaynaklı santrallerinin ise 2021’de lojistik ve tedarik zincirlerindeki kırılmalar vb. problemlerle karşılaşmaları bir risk olarak karşımıza çıkıyor.  Mobilitenin kısıtlanması, yedek parça tedarikinde gecikmeler yaşanması ve iş güvenliği tedbirlerinin sıkılaştırılması sebebiyle devreye alma safhalarında aksaklıkların yaşandığı biliniyor. Bu ve diğer sebeplerle devreye girmeleri geciken ve YEKDEM teşviklerinden yararlanamama riskleri olan özellikle küçük yenilenebilir enerji yatırımlarına destek olunmasının önemli olacağını düşünüyoruz.

Elektrik motoru üretiminde hedef Türkiye’yi dünyanın üretim üssü yapmak

Türk sanayisinin itici gücünü oluşturan elektrik motoru üretiminin yerli temsilcisi Gamak, 2020 yılını sürdürülebilir büyüme ve kalite yönetimi ile yurtiçi ve yurtdışı pazar payında reel bir artışla kapattı. Türkiye pazarı liderliğine sahip olan Gamak, önümüzdeki iki yıllık süre içerisinde ise ciro beklentisini iki katına çıkarmayı hedefliyor.

Yüzde yüz yerli sermaye ile kurulan, bugün bir milyon adetlik üretim kapasitesiyle dünya elektrik motoru sanayisinin önde gelen firmalarından biri olan Gamak, küresel krizin gölgesinde geçen 2020 yılında dahi, birçok projeye ve işbirliğine imza attı. Aynı ivmeyi katlayarak 2021 yılında da devam ettirmek istediklerini vurgulayan Gamak Satış Müdürü Ercan Şenyurt, pazardaki liderliklerini korumayı amaçladıklarını ifade etti.

2020 yılının pazar liderliği Gamak’ın oldu

Bu yılın olağanüstü koşullarla geride kaldığını söyleyen Gamak Satış Müdürü Ercan Şenyurt; “Pandemiye rağmen 2020 yılı bizim için oldukça hareketli geçti. Bu başarının temelinde güçlü finansal yapımız, entegre üretim anlayışımız ve sektöre öncülük eden tecrübemiz yer alıyor. 1961 yılından beri Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinde sanayi süreçlerinde varlığımızı sürdürüyor, bini aşan çalışanımız ve 0,06 kW’dan – 3000 kW güce kadar üretilen elektrik motorlarımızla sanayi alanındaki neredeyse tüm motor ihtiyacını karşılıyoruz. Almanya, İtalya, İspanya başta olmak üzere 40’tan fazla ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz, yüzde yüz yerli bir firma olarak ihracat, çok önem verdiğimiz ve yatırımlarımıza devam ettiğimiz bir konu. Konsolide cironun içerisindeki ihracat payımız yaklaşık yüzde 15. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak istihdam ve yatırımlarımızla ihracat cirosunun iki yıl içinde 4 katına çıkmasını hedefliyoruz” dedi. Bu yıl birçok işbirliğine de devam ettiklerini dile getiren Ercan Şenyurt, küresel markalardan GE (General Electric) ve Vestas ile rüzgâr türbin jeneratörlerinin üretimi konusunda çözüm ortaklığı yaptıklarını söyledi.

2021 yılında enerji verimliliğini arttıracak yatırımlar sürecek

Sanayideki enerji tüketiminde verimliliği merkeze alan sistemlerin önemine dikkat çeken Şenyurt; “Endüstri ve alt yapıda kullanılan elektriğin yüzde yetmişi elektrik motorları tarafından tüketiliyor. Hatta bazı sektörlerde bu oran yüzde seksenlere kadar çıkabiliyor. Dolayısıyla elektrik motorlarında verimi arttırıcı yatırımların yapılması hem enerji tüketiminde tasarruf hem de sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlayacaktır. Biz bu noktada gerekli alt yapı çalışmalarımızı zaten güçlendirmiştik. Uzun süredir akıllı otomasyon sistemleri 

Kullanarak,üretim verimliliğini de sağlayacak adımlar atıyoruz. Pazar ihtiyaçlarını karşılamak ve modernizasyon için geçtiğimiz üç yılda 70 milyon $ yatırım gerçekleştiren şirketimiz, yatırımlarının büyük kısmını robotik üretim modellerine yönlendirdi. Gelecek üç yıl içinde yapılması planlanan 50 milyon $ yatırımla da motor ve jeneratör üretim kapasitesinin yüzde 50 arttırılmasını hedefliyoruz” dedi.

Sözlerine dijitalleşme vurgusu ile devam eden Gamak Satış Müdürü Ercan Şenyurt;iş ortaklarına online satış platformunun tamamlanmak üzere olduğunu, firma içerisinde tüm diğer süreçlerin dijital dönüşüm stratejilerine uygun olarak şekillendiğini dile getirdi. 2021 yılının normalleşme ve atağa geçme konusunda bir geçiş yılı olacağını, geçen yıla göre çok daha hazırlıklı olduklarını söyleyen Şenyurt, pandemiden edindikleri tecrübeleri ve iş yapma tarzını yeni döneme entegre ettiklerini vurguladı.

İsviçre’nin Türk yatırımcısından Türkiye’ye yeni proje

Türkiye, ABD ve Avrupa’da faaliyet gösteren, çok uluslu şirketleri yöneten ve 40 yıldır tedarik süreci yönetimi ve proje finansmanı organizasyonu ile iş hayatına imza atan Taylan Karamanlı, Türkiye’de metro ve metrobüs hatlarında güneş enerjisi projesini anlatmak ve hayata geçirmek istiyor. Yıllardır yurt dışında birçok başarıya imza atan, öngörülebilir riskleri alan ve finansal analiz bilgisini her zaman girişim hayatında doğru kullanan Tedarik Süreci ve Uluslararası Proje Finansman Uzmanı Taylan Karamanlı, Türkiye projeleri için hazırlıklarını sürdürüyor.

Yaptığı çalışmalardan maksimum fayda yaratmaya çalışan Taylan Karamanlı, Türkiye’nin metropol şehri olan İstanbul’un ulaşım ağlarına güneş paneli projesini getirmeyi arzu ediyor. Orta Asya’nın en büyük güneş enerjisi santralini işleme sokmuş bir yatırımcı olan Karamanlı, bu projesiyle git gide daha fazla önem kazanan çevre sıkıntılarından birine de çözüm bulmayı hedefliyor. Memleketi Türkiye’ye yarar sağlamak isteyen Tedarik Süreci ve Uluslararası Proje Finansmanı Uzmanı Karamanlı, metro ve metrobüs hattı üzerinde yenilebilir enerji projesini ilk olarak İstanbul halkına sunmak istiyor. Karamanlı, Dünya’ya örnek bir proje olan metro ve metrobüs hatları için geliştirdiği güneş enerjisi paneli projesinin çevre dostu olmasının yanı sıra İstanbul’daki âtıl alanları kamu yararına dönüştürerek İstanbul halkına da fayda sağlayabileceğini düşünüyor.

“Tutkuyla çalıştığımızda işimize neşe, sağlık ve refah getireceğimize yürekten inanıyorum” diyen Taylan Karamanlı, bütüne fayda sağlamayı amaçladığından dolayı güneş enerjisi projesini önümüzdeki dönemde İzmir ve Ankara şehirlerinde de hayata geçirmeyi arzu ediyor.

Aydem Enerji, bu yıl 3,8 milyar TL yatırım yapacak

Türkiye’nin ilk ve öncü entegre enerji şirketi Aydem Enerji, yenilenebilir enerjiyi odağına aldığı çalışmalarını bu yıl da yeni yatırımlarla sürdürecek. Holding, 2021’de grup şirketleri genelinde toplam 3,8milyar TL yatırım yapacak. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde sadece dağıtım şirketleri kapsamında yapacağı yatırım, 9,6 milyar TL olacak. 

Elektrik enerjisi üretim, dağıtım ve perakendeciliği alanlarında 40 yıldır faaliyetlerini sürdüren Aydem Enerji, bu sene faaliyet bölgelerinde alt yapı çalışmalarına, elektrik üretiminde hibrit teknolojilere ve mevcut santrallerini geliştirme projelerine3,8 milyar TL’lik yatırım yapacak. 

Şirket yatırımlarına ve önümüzdeki dönem hedeflerine ilişkin görüşlerini paylaşan Aydem Enerji CEO’su İdris Küpeli,2020’nin enerji sektörü için zorlu bir yıl olduğuna değinerek yenilenebilir kaynaklardan elektrik üreten şirketlerin, birçok sektöre kıyasla bu zorlu dönemden çok daha az etkilendiğini ifade etti. 

Türkiye’nin geleceği için 2021 yılı yatırım hedefi 3,8 milyar TL

Aydem Enerji’nin elektriğin üretimi, dağıtımı,satışı olmak üzere tüm zincirde yer almasının ve verimli santrallere sahip olmasının, holding ve grup şirketlerinin geleceği açısından güzel bir tablo sunduğunu belirten İdris Küpeli “Bu yıl yatırım bütçemizi tüm grubumuz için 3,8 milyar TL olarak belirledik. Bu kapsamda hibrit yatırımlarımız, santrallerimizdeki geliştirme projelerimiz gündemimizde olacak. Gelecek 5 yıl içerisinde de, sadece dağıtım şirketlerimizle,faaliyet bölgemiz olan İzmir, Manisa, Aydın, Denizli, Muğla illerinde planladığımız alt yapı çalışmaları için9,6 milyar TL yatırım yapacağız. Amacımız yatırım projelerimize hız kesmeden devam ederek, hizmetlerimizin sürdürülebilirliğini güvence altına almak” şeklinde konuştu.

Aydem Enerji’nin yenilenebilir enerjiye odaklandığını belirten Küpeli, “Yenilenebilir enerji şirketimizle başlattığımız halka arz sürecimizi, bu yıl tamamlamayı hedefliyoruz. Bu sene, enerji sektörünün önemli gündem maddeleri; hibrit yatırımlar, mini YEKA ihaleleri ve yeni YEKDEM tarifesi olacak. Biz de bu yıl hibrit yatırımlarımıza başlayacağız. Yağmur az olduğunda GES’ten, güneş az olduğunda HES’ten enerji üretebileceğimiz hibrit santrallerle mevsim koşullarının etkisini, asgari seviyeye indirmeyi hedefliyoruz. Bunun için bu yıl, 100 milyon dolar kaynak ayırmayı planlıyoruz. Yenilenebilir enerji alanında 25 santralimizle 1.020 MW olan kurulu gücümüzü, 5 yıl içinde iki katına çıkararak 2 bin MW kapasitesini aşacağız.” dedi.

İnsan kıymetine yatırımımız sürecek

Gelecek planlarıyla paralel olarak istihdam alanında da büyümeyi planladıklarını belirten Küpeli şöyle konuştu; “Koşullar ne olursa olsun bizim önceliğimiz, “insan”. Pandemi döneminde de bu temel yaklaşımımızdan ödün vermedik. Hem kendi insan kaynağımızı korumak hem de bölgemizde tüketicilere, kamuya sunduğumuz hizmeti kesintisiz sürdürmek için çalıştık. Bunu sağlayabilmek adına, geçtiğimiz sene 600 yeteneği grubumuza kazandırdık ve mevcut kadrolarımızın tamamını koruduk. 2021’de de insan kaynağımızı yüzde 10 büyüteceğiz.”

2020-2023 Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı

Global Bilişim Derneği (BİDER) Başkanı Şenol Vatansever, Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Dr. Ömer Fatih Sayan’ın ülkemizin dijital sınırlarında 2023 vizyonunun siber güvenliğin sağlanmasına yönelik açıklamasına destek vererek, Sayan’ın “2020-2023 Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı” çerçevesinde siber olaylara müdahalenin olay öncesini, esnasını ve sonrasını kapsayan bir bütün olmasından hareketle, proaktif siber savunma anlayışını geliştirmeye devam edeceklerini belirtmesinden duyduğu memnuniyeti bildirdi.

Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Sayan’ın verdiği özel röportajda, ulusal seviyede siber güvenlik alanında en son teknolojik imkânlara sahip olacaklarını ve ülkemize yönelik siber tehditlerle mücadeledeki etkinliklerini artıracaklarını kaydetti.

Bunu yaparken yerli ve milli teknolojileri geliştirmeye ve kullanmaya devam edeceklerini belirten Sayan, “Ülkemizdeki siber güvenlik ekosisteminin geliştirilmesini sağlayarak özel sektörümüzün dünya çapında söz sahibi olmasını sağlayacağız. Kamu, özel sektör, akademi ve STK’larla iş birliği içerisinde çalışmalarımızı yürüteceğiz. Bu alandaki yenilikçi fikirlere ve Ar-Ge faaliyetlerine yönelik desteklerle yerli ve milli ürün ve hizmetlere dönüşümünü gerçekleştireceğiz.” ifadelerini kullandı.

Sayan’ın açıklamalarını değerlendiren BİDER Başkanı Vatansever ise siber güvenlik teknolojilerinin; ağları, bilgisayarları, programları ve verileri siber saldırılardan koruyan teknolojiler olarak tanımlandığını belirtti.

Dijital dönüşümün başarılı bir biçimde gerçekleşmesi ve bunun sürdürülebilirliğinin sağlanması için siber güvenlik altyapısının hayati bir önem arz ettiğini kaydeden Vatansever, “Herhangi bir ürüne ya da üretim altyapısına, amacına ulaşan bir siber saldırı gerçekleştiğinde hataya sebep olan güvenlik açığının kaynağını bulmak haftalar hatta aylar sürebiliyor. Bunu engellemek için tüm süreçlerde uçtan uca güvenlik süreçlerinin tamamlanması ve devreye alınması gerekiyor. Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi’nin (BGYS) önemli parçalarından biri iz kaydı (log) yönetimidir. ISO 27001 BGYS’de log yönetimin önemi vurgulanıyor. FISMA, HIBAA, SOX, COBIT gibi uluslararası standartlar ve ülkeden ülkeye değişen kanuni zorunluluklar da log yönetimini zorunlu kılıyor.” değerlendirmesini yaptı.

Vatansever, siber saldırıların anlık olarak tespit edilmesinin mümkün olduğunu, “1SIEM” web sitesinden (www.1siem.com) çözüm sağlayıcılara ulaşılabileceğini aktararak, şu tespitlerde bulundu:

“Bilgi teknolojileri altyapısını oluşturan kayıtları toplayan, inkâr edilemez bir şekilde saklayan ve analiz yapan log yönetim sistemleri kamu kurumlarında ve özel sektör şirketlerinde mutlaka olmalı. Ama log yönetim sistemleriyle log’ları toplamak da tek başına yeterli değil. Tehditlerin ve zafiyetlerin tespiti, tanımlanan koşulların oluşması durumunda uyarı vermesi için toplanan bu log’ların birbirleriyle ilişkilendirilmesi ve otomatik olarak analizlerinin yapılması gerekiyor. Ortalama büyüklükteki bir ağda her ay milyarlarca log oluşur. Bu log’lar arasında oluşabilecek kombinasyonları düşünürsek birikmiş log’ların üzerinden arama ve tarama, raporlama ve arşivleme ile herhangi bir tehdidin yakalanması mümkün değildir. Çözüm için gerçek anlamda korelasyon özelliğine sahip Güvenlik Bilgi ve Olay Yönetimi (Security Information and Event Management – SIEM) yazılımının gücüne başvurmak gerekir. SIEM yazılımı, birçok noktadan ve yüzlerce cihazdan aldığı log’lar ile network tehditlerini gerçek zamanlı olarak izler, yakalar, analiz eder ve hızlı bir şekilde aksiyon alınmasını sağlar. Adli soruşturmaların hızlıca ve kolayca yapılmasına yardımcı olur. Log’lar ve olaylar raporlanarak kolayca anlaşılabilen biçimde grafiksel kullanıcı ara yüzünde (GUI) gösterilir. Birçok farklı ağ cihazından aldığı farklı formatlardaki log’ları ilişkilendir ve hatalı alarmların (falsepositive) sayısını azaltarak sistem yöneticileri için çok büyük avantaj sağlar.”

İklim Değişikliği Depremleri Tetikleyebilir

Karbon salımının önlenemez bir hızla artışı küresel ısınmaya, küresel ısınma da, iklim değişikliğine neden oluyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada görülmeye başlanan kuraklık ve yağış düzensizliği, yüksek sıcaklıkların yarattığı orman yangınları, yeni hastalıklar ve hatta deprem gibi felaketler küresel ısınma ile ilişkilendirilebiliyor. Karbon ayak izimizi düşürmek için alternatif yakıt sistemleri geliştiren BRC’nin Türkiye CEO’su Kadir Örücü, “Emisyon değerlerini düşürecek adımları şimdiden atmazsak insanlığı daha büyük felaketler bekliyor. Paris İklim Anlaşması küresel ölçekte uygulanmalı” ifadelerini kullandı. 

Küresel ısınma insanlığı tehdit eden felaketlere neden oluyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Eylül 2019 tarihinde yayınladığı sonuç raporunda küresel ısınmanın yarattığı değişimin, yeni hastalıklar, gıda ve su krizleri, şehirleri kavuracak sıcak hava dalgaları, deniz seviyesinin yükseleceğine neden olacağını açıklamıştı. 2020 yılında yaşadığımız koronavirüs pandemisi, raporda yer alan ifadelerin gerçekliğini bir kez daha ortaya koydu. 

Ülkemizin de içinde bulunduğu yakın coğrafyamızda kuraklık etkisini hissettirmeye başlarken, Sonbahar – Kış mevsimlerinde görülen yağışlar giderek azalacak. Değişen yağış rejimi nedeniyle buğday, mısır, ayçiçeği gibi türler yetiştirilemeyecek ve insanlığı asırlardır besleyen su kaynakları iklim değişikliği nedeniyle kuruyacak ya da eski gücünü yitirecek.

Öte yandan, Japon Deprem Uzmanı Prof. Dr. Masanori Hamada, Küresel Isınma’nın buzulları eriterek, su kütlesini artırdığını bununda mevcut fay hatları üzerindeki baskıyı artığını ortaya koyan bir araştırma yayınladı. Hamada araştırmasında, İklim değişikliğinin yarattığı taşkın, kuraklık, sel gibi felaketlerin de dolaylı yoldan depremleri tetikleyebileceğini açıkladı.

Alternatif yakıt teknolojileri geliştirerek karbon salımı değerlerini düşürmeyi hedefleyen BRC’nin Türkiye CEO’su Kadir Örücü konuyla ilgili, “Emisyon değerlerini düşürmeyi hedefleyen, ülkemizin de imza koyduğu Paris İklim Anlaşması’nın beşinci yılında 12 sivil toplum kuruluşu (STK) değerli bir çağrıda bulundu. Avrupa Birliği Parlamentosu’nun 2030 yılına kadar emisyon değerlerini yüzde 60’a kadar azaltılmasını öngören yasa tasarısı ve diğer hükümetler tarafından atılan adımları örnek gösteren STK’lar ülkemizi de anlaşmayı onaylamaya ve uygulamaya davet etti. Ülkemiz yenilenebilir enerji kaynaklarını konusunda oldukça zengin. Karbon salımını hızla kabul edilebilir değerlere düşürmezsek insanlık gelecekte daha büyük felaketlerle karşılaşacak” ifadelerini kullandı. 

Japonya İnşaat Mühendisleri Odası Eski Başkanı ve Waseda Üniversitesi Deprem Uzmanı Prof. Dr. MasanoriHamada, Küresel Isınma’nın depremleri etkileyebileceğini ortaya koydu. Hamada’ya göre son buzul çağından, günümüze varlığını koruyan kutuplardaki buzulların erimesiyle deaktif fay hatları yeniden harekete geçebilir, artan su kütlesi fay hatları üzerindeki baskıyı artırarak deprem olasılığını çoğaltabilir. Hamada ayrıca, Küresel Isınma’nın sebep olduğu, sel, su taşkınları, heyelan gibi felaketlerin depremleri dolaylı yoldan etkileyebileceğine dikkat çekti. 

2020 İklim Durumu Raporu:

Kuraklık gerçeğimiz olacak 

DMÖ’nün yayınladığı 2020 İklim Durumu Raporu, karbon salımı hızla kabul edilir seviyelere düşürülmezse yakın gelecekte insanlığı bekleyen felaketleri ortaya koydu. Rapora göre, 2030 yılına kadar iklim değişikliği kaynaklı felaketler yüzde 50 oranında artış gösterecek, iklim değişikliğinin yarattığı ısınma nedeniyle tropikal sivrisinek türleri Avrupa’ya yerleşecek. Avrupa’da yaşayan insanlar sivrisinek türlerinin taşıdığı viral hastalıklarla yüzleşmek zorunda kalacak. Kuraklık hayatımızın bir gerçeği haline gelecek. Sonbahar – Kış mevsimlerinde yağış alan Türkiye’nin de içinde bulunduğu yakın coğrafyamızda yağışlar azalacak. Buğday, mısır, ayçiçeği gibi türler yetiştirilemeyecek ve insanlığı asırlardır besleyen su kaynakları iklim değişikliği nedeniyle kuruyacak ya da eski gücünü yitirecek. Yağmur rejimleri de değişeceğinden, yer altı su kaynakları da kullanılamayacak hale gelecek. 

‘Paris iklim anlaşması küresel ölçekte uygulanmalı’

İklim değişikliğinin yarattığı felaketleri hissetmeye başladığımızı belirten BRC Türkiye CEO’su Kadir Örücü, “Eldeki tüm veriler emisyon değerlerini düşürmediğimiz takdirde daha büyük felaketlerin kapıda olduğunu gösteriyor. Paris İklim Anlaşması gibi küresel ısınma ile global ölçekte çözüm üretmeye iten anlaşmalar daha çok ülke tarafından imzalanmalı ve uygulanmalı. Enerji üretiminde ve ulaşımda insanlığı yeni çözümler geliştirmeye iten bu gibi sözleşmeler iklim değişikliğine karşı harekete geçtiğimizi gösteriyor. Ülkemizin de imzacısı olduğu Paris İklim Anlaşması, ne yazık ki henüz uygulamaya konulmadı. Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengin bir coğrafyada bulunuyor.” dedi.

Yanlış mühendisliğin bedelini vatandaş ödüyor

Doğalgaz faturalarınızın yüksek gelme nedeni yanlış kombi seçiminiz olabilir. Konu hakkında bilgi veren ISOMER Isıtma Soğutma Merkezi Genel Koordinatörü İlgin Eray, “Türkiye’de yılda 1 milyon yeni kombi satılıyor. Yanlış mühendislik hesapları sebebiyle vatandaşlara ihtiyacın üstünde çalışan ve yüksek tüketime neden olan kombiler satılıyor. Bu da beraberinde fazla doğalgaz tüketimi getiriyor. Yanlış mühendisliğin bedeli faturaya yansıyor.” dedi ve doğru kombi seçiminin ipuçlarını anlattı.

Yılda 1 milyon yeni kombinin satıldığı Türkiye’de yanlış mühendislik hesapları gereksiz doğalgaz kullanımına ve milyonlarca dolarlık enerji ithalatına sebep oluyor. Doğalgaz tesisatı işlemlerinde, baştan sonra yüksek mühendislik hesapları gerektiğini belirten ISOMER Isıtma Soğutma Merkezi Genel Koordinatörü İlgin Eray, “Ülkemizde yaklaşık 30 yıldır doğalgaz kullanılıyor. Konutların büyük bölümünde yıllardır yanlış kombi tercihleri yapılıyor. İhtiyacın üstünde kapasiteye sahip kombiler sebebiyle hem daha çok doğalgaz tüketiliyor hem de daha pahalı kombiler ithal ediliyor. Cari açığın önemli bir sorun olduğu ülkemizde doğru kombi ve ekipman tercihleri yapılırsa doğalgaz tüketimi düşürülebilir.” dedi.

“Yanlış kombi ve radyatörün yanı sıra yanlış boru çapı hesapları ve kapasite seçimleri tüketimi artırıyor. Mühendislik hatalarının bedelini vatandaş faturayla birlikte her ay ödüyor.” diyen İlgin Eray, şu bilgileri paylaştı: “20 kilowatt kombinin rahatlıkla yetebileceği bir konuta ısıtma endişesiyle 25 – 30 kilowatt güce sahip cihazlar takılıyor. Doğru mühendislikle buna gerek yoktur. Fazla fazla olsun düşüncesi sadece tüketimi ve ödeyeceğiniz faturayı yükseltir.”

Panasonic’ten çalışanlarına örnek projeler

İnsan odaklı yaklaşımlarla daha iyi ve konforlu bir ‘yaşam’ sunma hedefi için faaliyet gösteren ve çalışan mutluluğu konusunda ise bu güne kadar birçok fark yaratan uygulamaya imza atan Panasonic Life Solutions Türkiye, Covid-19 Salgını döneminde de çalışanlarına yönelik örnek projelerini hayata geçirmeye devam ediyor. 

İnsan kaynakları ve çalışan motivasyonu konusunda fark yaratan uygulamaları ile dikkat çeken Panasonic Life Solutions Türkiye, Covid-19 Salgın döneminde de bu kapsamdaki projelerine hız kesmeden devam ediyor. Tesislerinde aldığı tedbirler sonucunda, ülkemizde TSE COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi’ni almaya hak kazanan sayılış kuruluşlardan birisi olan sektörünün öncü şirketi, çalışanları için hayata geçirdiği örnek yaklaşımlar ile “Önce İnsan” ilkesini yaşatmaya devam ediyor.

Panasonic Life Solutions Türkiye İnsan Kaynakları ve Kurumsal Gelişimden Sorumlu Başkan Yardımcısı Mutlu Kutlu “Salgının ortaya çıktığı ilk günlerden itibaren dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri yakından takip ederek, “Önce İnsan” ilkesi ile çalışanlarımızın sağlık ve güvenliği için tesislerimizde birçok tedbiri hayata geçirmiş bulunuyoruz. T.C. Sağlık Bakanlığı’nın yönergeleri doğrultusunda uygulamaya aldığımız bu önlemler kapsamında, TSE COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi’ni almaya hak kazanan sayılı kuruluşlardan birisi olduk. Tedbirlerin salgına karşı doğru davranışlarla daha da etkili hale gelmesini sağlamak içinse çalışanlarımıza yönelik birçok kurum içi aktivite ve iletişim uygulamasını hayata geçiriyoruz.

Enerji üreten evler yapabilecek imkanlara sahibiz

‘Enerji Verimliliği Haftası’ dolayısıyla açıklama yapan Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, “Yatırım maliyetini kısa sürede karşılayan enerji verimliliği uygulamalarıyla, yapılarımızda enerji savurganlığını önlemek elimizde. Bugün teknolojik imkanlarımız ve üretim kapasitemizle, Avrupa’da öne çıkan ‘sıfır enerjili evler’in ötesinde, değil enerji tüketen, üreten evler yapabiliriz. Hem yenilenebilir enerji kaynaklarımız hem de bunları projelendirme imkanlarımızla gereken yeteneklere sahibiz” dedi. 

Türkiye İMSAD (Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, ‘11-18 Ocak Enerji Verimliliği Haftası’ dolayısıyla yaptığı açıklamada; pandemi döneminde insanların daha fazla vakit geçirdiği evlerinde sağlıklı, konforlu bir yaşamın ve enerji verimliliğinin önemini daha iyi anladığını vurguladı. Tayfun Küçükoğlu enerji verimliliği ile ilgili şunları söyledi: “Yüksek gibi görünen yatırım maliyetini kısa sürede karşılayan enerji verimliliği uygulamalarıyla, mevcut yapılarımızda uzun yıllar enerji savurganlığını önlemek elimizde. Yeni binaların yanı sıra mevcut binalarda sağlanacak enerji verimliliğiyle ülkemizin cari açığını da düşürülebiliriz.

Değil enerji tüketen, üreten evler yapabiliriz

Bugün teknolojik imkanlarımızla, üretim kapasitemizle, Avrupa’da öne çıkan ‘sıfır enerjili evler’in ötesinde, değil enerji tüketen, üreten evler dahi yapabiliriz. Hem yenilenebilir enerji kaynaklarımız hem de bunları projelendirme imkanlarımızla gereken tüm yeteneklere sahibiz. Ancak kaynaklarımızın hangi ihtiyaca dönük kullanılacağının önceliğini belirlememiz lazım.  Enerji verimliliği konusunda kendimizi geliştirebileceğimiz çok fazla alan var. Ülke olarak 2019’da ithal ettiğimiz enerji miktarı 41 milyar dolar. Toplam kullandığımız enerji 58 milyar dolar seviyesinde. Yaklaşık yüzde 70’ini ithal ettiğimiz bu enerjinin en büyük kısmı konut ve hizmetler bölümünde kullanılıyor. Toplam enerjinin yüzde 35’i konut ve hizmetlerde, yüzde 34’ü sanayide, kalan kısmı ulaştırma, tarım ve hayvancılık ile enerji dışı alanlarda tüketiliyor. Yani enerji en fazla konut ve hizmetler alanında tüketiliyor, bunun karşılığı da yaklaşık 20 milyar dolar.

Yapılarda kullanılan enerjinin yüzde 40’a yakınını tasarruf edebiliriz

Biz inşaat malzemeleri sanayicileri olarak, konut ve hizmetler tarafındaki bu 20 milyar dolar seviyesinde tüketilen enerjinin yüzde 30 ila40’ını tasarruf edebiliriz. Bunun için gerekli yeteneklere, altyapıya, her türlü enerji verimli enstrümanları hayatımıza geçirerek enerji tasarrufu elde etme imkanına sahibiz. Bu tasarruf miktarı hem iklimin korunması hem de ülkemiz ekonomisinin cari açığının doğru yönetilmesine katkı sağlayacak bir seviyede… Bugün gelişmiş ülkelere göre gelirimiz daha düşük olmasına rağmen enerji verimliliğini iyi geliştirmediğimiz için savurgan bir tutum içinde olduğumuzu üzülerek söyleyebiliriz. Örneğintüm konutların ısıtma ve soğutma alanında tasarruf miktarlarını yüzde 50’lere çıkarma imkanımız varken bunu çok iyi değerlendirmeliyiz. Regülasyonların değişmesi ve gelişmesi sonucu ülkemizdeki yapıların enerji verimliliği konforu ile daha çağdaş imkanlara kavuşacağına inancımız tam.”