21.2 C
İstanbul
Salı, Haziran 17, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 45

Termal Kamerayla 50.000 Üzerinde Binanın Isı Kayıpları Ölçüldü

Enerjinin daha verimli kullanılması amacıyla 2020 yılından bu yana Türkiye genelinde 40’in üzerinde ilde termal kameralarla çekim yapan Filli Boya Isı kaybı Ölçüm Ekipleri, 50.000’den fazla binanın ısı kayıplarını ücretsiz tespit etti. İki etaptan oluşan roadshow kapsamında illeri ziyaret eden uzman ekipler, ısı kaybı ölçüm raporlarında binalarda belirlenen ciddi ısı kayıplarını bina sahiplerine sundu.

Filli Boya 2003 yılından bu yana 190 milyon m2 üzerinde Isı Yalıtım uygulanmasını gerçekleştirerek ekonomiye ve çevreye verdiği değerin yansıra toplamda yaklaşık 7,6 milyon hane halkına çağdaş yaşam koşulları yaratarak, daha konforlu ve sağlıklı ortamda yaşamalarını sağladı. Yenilikçi ürün ve teknolojileri ile binaların sadece ısıtmada elde ettiği tasarruf ile yaklaşık 9,6 milyar m3 daha az doğalgaz kullanılmasını sağlayarak ülke ekonomisine de katkıda bulundu.

Filli Boya Isı Ölçüm Ekipleri 2020 yılında 40’ın üzerinde ilde binalarda ısı ölçümleri gerçekleştirirken bu yıl da 19 Ocak-12 Mart tarihleri arasında 30 ili ziyaret etti. Isıtma ve soğutmada kullanılan enerjinin daha verimli tüketilmesi amacıyla yola çıkan Isı Kaybı Ölçüm Ekipleri binalarda termal kamera ile çekim yaparak her bina özelinde farklı derecelerde tespit edilen ısı kayıplarını belirledi. Isı Kaybı Ölçüm Ekibi raporlarını bina yönetimlerine sunarak bina sakinlerinin önemli ölçüde tasarruf etmeleri, evlerinde konforlu ve sağlıklı bir yaşama alanına sahip olmaları için en uygun ısı yalıtım sistem çözümlerini sundu. Filli Boya’nın Dalmaçyalı İleri Isı Yalıtım Sistemleri’ni binalarına uygulayanlar ısıtma ve soğutma giderlerinde yarı yarıya tasarruf sağlayabiliyor.

Hava ve İklimin Geleceği Tartışıldı

Systemair HSK, kapalı alanlardaki havalandırmanın önemine dikkat çekmek için uzman isimlerle Taze Hava Akımı webinar dizisine başladı.

Binaların gizli kahramanları olan klima santralleri alanında 10 yıldır sektör lideri olan Systemair HSK, hayata geçirdiği “Taze Hava Akımı” isimli kamuoyu bilgilendirme kampanyası kapsamında kapalı alanlarda sağlıklı ve temiz havanın ancak doğru havalandırma ile sağlanabileceğine dikkat çekiyor. Şirket,bilinçlendirme çalışmaları doğrultusunda son olarak Taze Hava Akımı webinar dizisine başladı. İlki Systemair HSK Genel Müdürü Ayça Eroğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen “Hava ve İklimin Geleceği” isimli webinara Afet Yönetimi ve Meteoroloji Profesörü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ile Çevre ve Doğa Programları Yapımcısı Güven İslamoğlu katıldı.

Pandemiyle birlikte toplu mekanlardaki iç hava sağlığı büyük bir endişe kaynağı haline geldi. Toplum sağlığının kapalı alanlardaki iç hava kalitesiyle doğrudan bağlantılı olması nedeniyle doğru bilgiye ulaşmak daha da büyük önem kazandı.

Mekânların iç hava kalitesini artırıp insanlara taze hava sağlamak misyonuyla çalışan Systemair HSK, oluşan bilgi kirliliğini ortadan kaldırarak sağlıklı havalandırma konusunda kamuoyunda farkındalık sağlamak için “Taze Hava Akımı” kampanyasına başladı. Bu proje doğrultusunda çalışmalarına devam eden Systemair HSK, son olarak kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla kampanyayla aynı ismi taşıyan bir webinar dizisine başladı. İlki Systemair HSK Genel Müdürü Ayça Eroğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen “Hava ve İklimin Geleceği” isimli webinarda Afet Yönetimi ve Meteoroloji Profesörü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ve Çevre ve Doğa Programları Yapımcısı Güven İslamoğlu yer aldı.

Finlandiya ve Türkiye Arasında Teknoloji Köprüsü Kuracağız

Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) DEİK ile birlikte yaptığı “Ticari Diplomasi Yolculuğu” toplantısına katılan DEİK/Türkiye-Finlandiya İş Konseyi Başkanı Halil Kulluk, “Mayıs ayında Türk startupları ile Finlandiya’nın startuplarını bir araya getireceğiz iki ülke arasında teknoloji köprüsü kurucağız” dedi.

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) ekonomiyi gündemde tutmak için başlattığı toplantıları sürüyor. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ile birlikte gerçekleştirilen “Ticari Diplomasi Yolculuğu” buluşmalarının bu defa ki konuğu DEİK/Türkiye-Finlandiya İş Konseyi Başkanı Halil Kulluk oldu.

Dünya Gazetesi Yazarı Kerim Ülker’in moderatörlüğünde gerçekleşen toplantıda DEİK/Türkiye-Finlandiya İş Konseyi Başkanı Halil Kulluk Finlandiya ile ilgili iki ülke arasındaki yatırım fırsatlarını anlattı.

DEİK hayatıma farklı bir boyut getirdiğini belirten Kulluk, “Nihat Gökyiğit sayesinde DEİK’i tanıdım. DEİK bana yol gösterici oldu” dedi.

Dünyanın en mutlu ülkesi Finlandiya’nın geçmiş yıllarda batının en fakir ülkesi olduğunu hatırlatan Kulluk, “Şimdi ise dünyanın en zenginleri arasında. Finlandiya pes etmeyen ülke. Tek doğal kaynakları orman” dedi ve Finlandiya ile iş yapmak isteyen Türk iş adamları için şu önerilerde bulundu:

Finlandiya’da iş kuracaksanız orayı çok iyi anlayın tanıyın startupları eko sistemine hakim olun. Türkiye ile Finlandiya arasındaki köprüyü kuracak olan teknoloji. Hedefe odaklanmak şart. Yönünü belirlersen hedefe ulaşırsın. Ben gençlerden ve olgun gençlerden çok umutluyum. Finlandiya’nın tasarım ruhu Türkiye’nin girişimcilik ruhu birleşince ekip ruhu ortaya çıkacak. Türkiye’de özel sektöre çok iş düşüyor. Devletten tek isteğimiz bize desteği verin yolumuzu açın. DEİK olarak mayıs ayında startup ve girişimcilik üzerinde toplantılar düzenleyeceğiz. Finlandiyalı starlarla Türk startupları bir araya getireceğiz.

Finlandiya’nın bir özelliği gruplar arasında uçurum farkını dijitalleşme ile kapatıyor. Biz de dijitalleşmeyi iyi kullanabilirsek köylerimizde de çocuklarımıza eğitimi dijitalleşme ile verirsen Finlandiya’nın yaptığını yapmama gibi bir nedenimiz kalmaz.

Bu arada toplantıya Finlandiya Büyükelçisi Vakur Erkul da katıldı ve Türk iş adamlarının her türlü sorusuna bir tık uzakta olduğunu bildirdi.

Aşağı Kaleköy Hidroelektrik Santrali’ni Tamamladı

GE Yenilenebilir Enerji, Bingöl’deki Aşağı Kaleköy Barajı üzerinde kurulan Aşağı Kaleköy Hidroelektrik Santrali’ni başarıyla tamamladı. Santral, kalan son 3 ünitenin de şebekeye bağlanmasıyla tam kapasite faaliyete geçti.

Konsorsiyumun başında bulunan GE Hidroelektrik Enerji Çözümleri proje için, kontrol sistemi, destek santral sistemleri ve hidroelektrik santral şalt sahası dahil olmak üzere, 155 MW kapasiteli toplam üç adet dikey Francis türbin temin etti. 500 MW’lık kurulu kapasitesiyle Aşağı Kaleköy Hidroelektrik Santrali, Türkiye’de özel sektör tarafından yapılan santraller arasında kurulu kapasite açısından 6. sırada olacak. Santral sayesinde yaklaşık bir milyon kişiye temiz enerji sağlanacak.

Kalehan Enerji Grubu Genel Müdürü Gültekin Keleş konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Türkiye bugün hidroelektrikteki ekonomik potansiyelinin yalnızca %60’ını kullanıyor. Kalehan Enerji olarak,ulusal hidroelektrik potansiyelini en verimli şekilde kullanarak enerji talebini çevreye duyarlı, temiz ve sürdürülebilir şekilde karşılayan Aşağı Kaleköy Hidroelektrik Santralini Türkiye vizyonumuzu gerçeğe dönüştürebilmek yolunda çok önemli bir kilometre taşı olarak görüyoruz.. Hem beton baraj gövdesine hem de asfalt çekirdekli dolgu baraj yapısına sahip Aşağı Kaleköy Barajı, Türkiye’nin kompozit baraj gövdesine sahip ilk hidroelektrik santrali olma özelliği taşıyor. Ayrıca,aynı lisans altında 500 MW kapasiteli bir hidroelektrik ve 80 MW kapasiteli bir güneş enerjisi santrali barındıran Aşağı Kaleköy Santrali, Türkiye’nin ilk hibrit santrali oldu.

GE Hidroelektrik Enerji Çözümleri, santralde kullanılan türbinleri Brezilya’nın Taubate şehrindeki üretim tesislerinde üretti. İlk ünite Mayıs 2020’de tamamlandı. İkinci ve üçüncü ünitelerin geçtiğimiz yılın kasım ve aralık aylarında tamamlanmasıyla Kalehan Enerji, elektrik santralinin ticari faaliyetini başlattı. GE Yenilenebilir Enerji Hidroelektrik Enerji Çözümleri CEO’su Pascal Radue şunları belirtti: “Aşağı Kaleköy Hidroelektrik Santrali’nin ticari faaliyete başarıyla başlamasını sağlayan Kalehan Enerji’yi ve katkıda bulunan tüm tarafları tebrik ediyorum. Santralin şu anda çalışır hale gelmesi, pandemiye ve getirdiği zorluklara rağmen projeyi tamamlayan tüm ekibin gösterdiği bağlılığın ve özverinin açık bir kanıtıdır. Türkiye’nin hidroelektrikte kaydettiği gelişmelerin ön saflarında GE Hidroelektrik Enerji Çözümleri’ni görmekten gurur duyuyorum. GE Yenilenebilir Enerji olarak, Türkiye’de 20. yüzyılın başlarından beri hizmete sunulan her beş türbinden birini ve her üç jeneratörden birini biz temin ettik.

Aşağı Kaleköy Santrali, GE’nin aynı bölgede Kalehan Enerji Grubu ile gerçekleştirdiği üçüncü proje olarak öne çıkıyor. Daha önce GE Hidroelektrik Enerji Çözümleri, Beyhan-1 ve Yukarı Kaleköy hidroelektrik santrallerini tamamladı. Türkiye hidroelektrik kaynakları bakımından son derece zengin bir ülke. Türkiye’nin kurulu hidroelektrik kapasitesi 28,8 GW (8 GW nehir tipi, 20,8 rezervuar tipi) gibi önemli bir seviyede ancak bu alan 50 GW’a kadar çıkabilecek bir ekonomik potansiyel taşıyor. Türkiye’nin enerji ihtiyacı son 15 yıllık dönemde yılda ortalama %6 oranında arttı.

GÜYAD Türkiye’nin Enerjisine Katkı Sağlamaya Devam Edecek

Yenilenebilir enerji sektörünün lider sivil toplum kuruluşlarından GÜYAD, bugüne kadar kullandığı ‘Güneş Enerjisi Yatırımcıları Derneği’ ismini ‘Yenilenebilir Enerji Yatırımcıları Derneği’ olarak değiştirdiğini açıkladı. Sadece güneşe değil yenilenebilir enerjinin tamamına hitap etmek amacıyla alınan ve ‘Büyük Dönüşüm’ olarak adlandırılan bu karar sonrası kurum isminin kısaltması ise artık yerleşik bir marka olması nedeniyle değişmeyecek; GÜYAD olarak kalacak.

Kurulduğu 2017 tarihinden bugüne kadar yalnız güneş değil yenilenebilir enerjinin tüm alanlarına etki eden düzenleme ve çalışmalarda aktif rol oynayan GÜYAD Güneş Enerjisi Yatırımcıları Derneği; bundan sonraki yol haritasını ‘yenilenebilir enerjiyi dernek isminden başlayarak kapsamak’ amacıyla isim değişikliğine gitti.

Genel Kurul gündeminin ele alınması ve yönetim ve denetim kurulu seçimlerinin yapılmasının ardından yeniden GÜYAD Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilen GÜYAD Başkanı Cem Özkök, kuruldukları günden bu yana yenilenebilir enerjinin tüm alanlarına fayda sağlayacak çalışmalar içinde olduklarını belirterek şunları kaydetti: “Önümüzdeki on yıllarda en çok yatırım yapılacak enerji alanının ‘yenilenebilir enerji kaynakları’ olduğunu artık net olarak biliyoruz.‘Güneş Enerjisi Yatırımcıları Derneği GÜYAD’ adıyla faaliyete başlayan derneğimiz kurulduğu günden bu yana yalnızca güneş enerjisi sektörü için değil yenilenebilir enerjinin tüm alanları için yapılan çalışmalarda yer aldı, ülkemizde yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi için yapılan çabalardan hiçbir noktada geri kalmadı. Zaten yola çıkarken de amacımız ‘ülkemizde yenilenebilir enerji yatırımlarının ve yatırımcılarının hak ettiği yere gelmesi ve uygun yatırım ikliminin oluşması için faaliyet göstermek’ olarak belirlenmişti. GÜYAD 4. Olağan Genel Kurulu’na katılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez de toplantıya video konferans yoluyla bağlanarak sektördeki son gelişmeleri değerlendirdi. Bakan Dönmez, Türkiye’nin güneşten elde ettiği elektrik üretiminin son bir yılda yüzde 50 oranında arttığını belirterek salgının etkilerine karşın güneş enerjisinin geleceğine dair büyük beklentileri olduğunu söyledi. 10 yıl öncesine göre güneş enerjisi maliyetlerinin en az 5 katı oranında azaldığına dikkat çeken Dönmez, 2030’a kadar güneş enerjisi alanında yılda ortalama yüzde 10 büyüme beklendiğini ve güneşin büyümenin merkezinde olduğunu sözlerine ekledi. 12 Nisan günü günlük elektrik üretiminin yüzde 8’inin elektrikten sağlandığını söyleyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez geçtiğimiz haftalarda başvuruları alınan güneş YEKA ile ilgili bir soruyu yanıtlarken de mini YEKA’da 709’dan fazla başvuru aldıklarını ve alınan tekliflerle ilgili kesin bir takvim vermemekle birlikte çalışmaların devam ettiğini, Nisan ayı içerisinde bu yarışmaların tamamlanabileceğini belirtti.

Toplantıya yine video konferans aracılığıyla katılan EPDK Elektrik Piyasası Daire Başkanı Deniz Daştan da hibrit projelerle ilgili düzenlemeler hakkında açıklama yaptı. Hibritle ilgili yönetmelik değişikliğinin 3 hafta içinde kurula gelmesini beklediklerini söyleyen Daştan, “Biz de bir an önce güneşi şebekeye bağlamak istiyoruz. EPDK olarak şebeke kapasitelerini zorladığımızın farkındayız ancak zannediyorum saha usulleri yasası yürürlüğe girdikten sonra birkaç hafta içerisinde ivme kazanacağımızı düşünüyorum” dedi.

Bosch, Koronavirüs Krizinde Yoluna Devam Ediyor

Stuttgart, Almanya – Bosch Grubu, 2020 iş yılında koronavirüs krizinin etkilerine ve otomotiv üretimindeki düşüşe rağmen olumlu bir sonuç elde etti.

Şirket, beklenenden daha iyi bir performans sergiledi. İlk rakamlara göre,  faiz ve vergi öncesi kazançlar yaklaşık 1,9 milyar Euro olarak gerçekleşti. Bu da tahmini FVÖK marjını yaklaşık yüzde 2,5 olarak belirliyor. Yeniden yapılandırma harcamalarının ayarlanmasının ardından tahmini FVÖK, yaklaşık yüzde 4,5’lik bir marjla 3,3 milyar Euro civarında hesaplandı.

Bosch Grubu’nun toplam satışları 71,6 milyar Euro olarak gerçekleşti. Döviz kuru etkilerinin ayarlanmasının ardından bir önceki yıla göre yüzde 4,4 oranında düşüş yaşandı. Bosch Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Volkmar Denner, ön finansal sonuçlara ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Pandeminin etkilerine rağmen çok olumlu bir sonuç elde edebildik. Her şeyden önce, çalışanlarımız olağanüstü bir bağlılık örneği sergiledi, bunun için kendilerine teşekkür ederim” dedi.

Şirketin geniş ürün çeşitlendirmesi ve global ayak izinin de değerlerini kanıtladığını sözlerine ekleyen Denner, “Sürdürülebilir mobilite, nesnelerin interneti ve yapay zeka gibi geleceğin önemli alanlarına yatırım yaparak, inovasyon liderliğimizi daha da genişletiyoruz” diye konuştu. Bosch özellikle yapay zeka ve nesnelerin internetinin (IoT) birleşimi olan AIoT’nin, milyarlarca dolarlık pazarlarda büyüme fırsatları yaratacağına inanıyor. Denner, “Önde gelen bir AIoT şirketi olmak istiyoruz. Geniş alan bilgimizin yanı sıra elektronik ve yazılım alanındaki kapsamlı uzmanlığımızın gücüyle, rakiplerimizin çoğundan daha fazlasına sahibiz” dedi.

Kararlı eylem – yüksek serbest nakit akışı, finansal imkanlar sağlar

Birçok ülke ve sanayiyi etkileyen ilkbahardaki kısıtlamalar nedeniyle satışları düşen Bosch, 2020’nin ikinci yarısında önemli ölçüde toparlandı. CFO ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Stefan Asenkerschbaumer, “Krize rağmen, 2020 yılında işlerin genel olarak gelişiminden son derece memnunuz. Ümit vaat eden yeni iş alanlarını ihmal etmeden, maliyetlerimizi ve sermaye harcamalarımızı satışlardaki düşüşle uyumlu hale getirmek için hızlı bir şekilde harekete geçtik” ifadelerini kullandı. Bunun sonucunda Bosch, şirket tarihinde en yüksek rakam ile yaklaşık 5 milyar Euro’luk serbest nakit akışı elde etti. Bu, şirketin krizde yeterli mali güce sahip olmasını sağladı. Bosch, yüzde 5 civarında bir sermaye harcaması oranıyla bir önceki yıla göre yaklaşık 1 milyar Euro nakit tasarrufu sağladı.

İklim nötrlük ve elektromobilite ile sürdürülebilir büyüme

Krize rağmen Bosch, stratejisini gelecekte önem arz eden alanlara odaklamaya devam ederken, sürdürülebilir iş uygulamalarına da önem veriyor. Şirket, henüz pandeminin etkileri başlamadan 2020 yılının ilkbaharında, dünya genelindeki 400 lokasyonunda iklim nötr olmayı başararak önemli bir dönüm noktasına ulaştı. Bağımsız denetim sürecinin de devam ettiğini belirten Denner, “Sözümüzü tuttuk. Şirket içi hesaplamalara göre Bosch, global olarak faaliyet gösteren sanayi işletmeleri arasında 2020 ilkbaharında ilk iklim nötr şirket oldu. Bu, planlanandan daha önce, daha az sayıda engelle ve çok daha düşük maliyetle elde edildi” dedi. Bosch, 2030 yılına kadar tedarik zinciri genelinde CO2 emisyonlarında yüzde 15’lik azalmaya yönelik bir sonraki hedefini de tekrar dile getirdi.

Bosch, müşterileri arasında Freudenberg, Hansgrohe ve Köhler Paper Grubu’nun da yer aldığı Bosch İklim Çözümleri operasyon birimi aracılığıyla diğer şirketlerle iklim nötrlüğünü sağlama konusundaki deneyimini paylaşıyor. Denner, “Yeni danışmanlık hizmetimiz şirketlerin iklim nötr hale gelmesinin yanı sıra büyüme için yeni alanların önünü açıyor” dedi. Bu nedenle Bosch’un odak noktalarından birini, sürüşün geleceği için yeni ve geliştirilmiş teknik çözümler oluşturuyor. Denner, sürdürülebilir mobilite yolunda şirketin hâlihazırda elektrikli güç aktarma mekanizmasına 5 milyar Euro’luk yatırım yaptığını belirtti.

Bu yıl Bosch, yakıt hücreleri de dahil olmak üzere elektrikli mobilite çözümleri geliştirmeye 700 milyon Euro harcayacak. Bu rakam, geçen yıl harcanan tutardan yaklaşık yüzde 40 daha fazlaya karşılık geliyor. Denner, “Yakın gelecekte, elektromobilite Bosch’un temel faaliyet alanlarından biri haline gelecek. Amacımız, bataryalı ve yakıt hücreli araçlarda elektromobilite alanında pazar lideri olmaktır. E-bisikletlerden kamyonlara, diğer tüm şirketlerden daha geniş bir e-mobilite portföyüne sahibiz” dedi. Denner, Bosch’unbu alanda yaptığı yoğun yatırımların karşılığını aldığını, şirketin güç aktarım mekanizması elektrifikasyonu işinin şu anda pazardan iki kat daha hızlı büyüdüğünü ve daha şimdiden birkaç milyar Euro değerine ulaştığını belirtti. 2018 yılından bu yana Bosch, bu alanda geçtiğimiz yıl7,5 milyar Euro değerindeki 30’u aşkın proje dahil olmak üzere toplam 90 proje aldı.

Uzmanlar Suyun Geleceğine Dikkat Çekti

Reckitt-Benckiser markalarından Finish sponsorluğunda gerçekleşen “Suyun Geleceği” oturumunda tüm dünya için hayati bir kaynak olan suyun toplum ve insan için önemi ve geleceği masaya yatırıldı.

Türkiye Su Enstitüsü Proje Geliştirme ve Uygulama Koordinatörü Doç. Dr. Aslıhan Kerç, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin su kaynaklarına da yansıdığını söyledi. Kerç, “Su kaynakları başta yağış rejimi olmak üzere iklim değişikliğinden büyük oranda etkileniyor. Kimi zaman aşırı kimi zaman azalan yağışlar su kaynaklarını baskılıyor. Su kıtlığı uzun yıllardır gündemdeydi ama son zamanlarda daha gözle görünür bir hal aldı. Örneğin su rezervlerimizin ne kadar dolu olduğu artık gündemimizde önemli yer tutuyor. Bu tüm dünyada böyle. Kişi başı yenilenebilir su miktarı 1000 metreküpün altına düşerse biz buna su kıtlığı diyoruz. Türkiye’de bu rakam 1350 metreküp civarında. Kıtlık değil ama stres altındayız” dedi.

Hava Kirliliğinin Türkiye’ye Sağlık Maliyeti 53 Milyar TL

Sağlık ve Çevre Birliği HEAL’in ‘Türkiye’de Kronik Kömür Kirliliği’ raporuna göre kömürlü termik santrallerin neden olduğu hava kirliliğinin yarattığı sağlık sorunları, Türkiye’ye yılda 53 milyar TL’ye mal oluyor. Bu ise toplam sağlık harcamalarının yüzde 27 sini oluşturuyor. Aynı zamanda bu sağlık sorunları 1,4 milyon iş günü kaybına yol açıyor.

Sağlık ve Çevre Birliği HEAL (Healthand Environment Alliance) tarafından 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde yayınlanan ‘Türkiye’de Kronik Kömür Kirliliği: Kömürün Sağlık Yükü ve Kömür Bağımlılığını Sonlandırmak’ raporu, termik santrallerden kaynaklı hava kirliliğinin yarattığı sağlık sorunları ve bunun mali yüküne dikkat çekiyor. Türkiye’de santral bazında sağlık etkilerini ve buna bağlı maliyetleri hesaplayan ilk çalışma olan rapor, kömür santrallerinin yarattığı kirliliğin her yıl 53.6milyar TL’ye yakın sağlık maliyetinin olduğunu ortaya koyuyor.

2019’da Türkiye’de işletmede olan linyit, taş kömürü veya asfaltit kullanan 28 adet büyük elektrik santralini (100 MW ve üzeri kurulu güce sahip) inceleyen raporun başyazarı, HEAL Türkiye Sağlık ve Enerji Politikaları Kıdemli Danışmanı Funda Gacal, “2019’da Türkiye’nin sağlık harcamaları 201 milyar TL olarak açıklandı. Bu meblağının yüzde 27’si ise kömür kaynaklı sağlık sorunlarına harcandı” diyor.

Rapora göre ayrıca, santrallerin yarattığı hava kirliliğinin Türkiye ve 70’ten fazla ülkeye toplam maliyetinin yaklaşık 99 milyar TL olduğu tahmin ediliyor.

11 MİLYON 300 BİN HASTA GEÇİRİLEN GÜN

Kömürlü termik santraller pek çok kronik ve akut hastalığın nedeni. 2019’da bu santraller Türkiye’de 26 bin 500 çocuk bronşit vakası, 3 bin erken doğum, 3 bin 230 yetişkin bronşit vakası, bununla birlikte 11 milyon 300 bin hasta geçirilen güne ve hastalık nedeniyle 1,4 milyon iş günü kaybına neden oldu.

GÜNDE 13 KİŞİ HAVA KİRLİLİĞİNDEN ÖLÜYOR

Kömürlü termik santrallerin yol açtığı erken ölümler de raporun temel bulguları arasında yer alıyor. Buna göre, 2019 yılında bu santraller yaklaşık 5 bin erken ölüme neden oldu, yani günde ortalama 13 kişi kömürün yarattığı kirlilik nedeniyle hayatını kaybetti. Türkiye’de elektrik üretiminin kömürden sağlanmaya devam ettiğini belirten Funda Gacal, sözlerini şöyle sürdürüyor: “19 GW’lık mevcut kurulu kömür gücüne ek olarak toplam 33 GW’lık 30 yeni kömürlü termik santral projesi bulunuyor. Bu santrallerin ortalama ömrü en az 40 yıl. Bu nedenle, her bir yeni kömürlü termik santral yıllar boyunca insan sağlığına zarar veren bu emisyonlarda kilitlenmeye yol açacak. Bu durum, diğer sektörlerin hava kirletici emisyonlarını azaltma çabalarını da boşa çıkarır.

FİLTRE TEK BAŞINA ÇÖZÜM DEĞİL

Raporun başyazarı Gacal, filtre sistemlerinin de çözüm olmadığını söylüyor: “Hava kirliliğine yol açan kömürlü termik santrallerin bazılarının filtreli olduğunu tespit ettik. Ama en iyi filtre sistemleri dahi bacalardan yayılan hava kirleticilerini yalnızca bir noktaya kadar azaltabildikleri için kronik hava kirliliğine çözüm olmuyor. Filtreler ayrıca CO2 salınımını engellemiyor, yani kömürün iklim değişikliğini tetiklemedeki rolünü azaltmıyor. Filtrelerin yanı sıra kömür türü, enerji içeriği ve kazan teknolojisi de bacalarından salınan hava kirletici emisyonları etkiliyor. Ayrıca baca çapı ve yüksekliği gibi, baca tasarım unsurları kirliliğin dağılımında rol oynuyor.

ÇÖZÜM ‘SAĞLIKLI ENERJİ’YE GEÇİŞ

Çalışma, Türkiye’de kömürlü termik santral emisyonlarından kaynaklanan sağlık ve iklim maliyetlerinin enerji politikaları oluşturma süreçlerinde dikkate alınması gerektiğini vurguluyor. Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden (HASUDER) Yrd. Doç. Dr. Melike Yavuz da bu ihtiyacın altını çiziyor: “Bilgi akışının sağlanması, şeffaf bir diyalog kurulması ve sağlık etki değerlendirmesi yapılabilmesi için, kömürlü termik santraller başta olmak üzere tesis bazında hava ve suyu kirleten tüm emisyon verilerinin kamuya açılması gerekiyor. Sağlık ve tıpta uzmanlık kuruluşları kömür ve enerji üretiminin sağlık üzerindeki etkileri ve maliyetleri konularında her zamankinden daha çok endişe duyuyor. Karar vericiler de bu tartışmalarda yer almalı, sağlık etkilerini değerlendirmek için elini taşın altına koymalı.

Raporda politika yapıcılara öneriler şöyle sıralanıyor:

» Mevcut ve eskimiş kömürlü termik santrallerin en kısa sürede kapatılması ve yenilerinin inşa edilmemesi.

» Sağlık ve çevre etki değerlendirmeleri ile bilinçli enerji seçimleri yapılması.

» Elektrik sektöründen kaynaklanan emisyonların şeffaf bir şekilde raporlanarak veri şeffaflığının artırılması ve bunların bilimsel olarak değerlendirmesine izin verilmesi.

» Sağlık istatistikleri ve ilçe düzeyinde de hastalık vakalarına ilişkin istatistiklerin kamuoyuyla paylaşılması.

» Ekonomi, enerji ve çevre mevzuatları ve stratejilerini birbirleriyle ilişkilendirilerek enerji sektörü planlamasının geliştirilmesi, uzmanların ve halkın katılımına izin verilerek şeffaflığın artırılması.

» Sürdürülebilir yenilenebilir enerji ve enerji tasarrufu biçimlerinin tercih edilmesi.

» Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması ve iddialı bir Ulusal Katkı Beyanı (NDC) ile yenilenebilir enerji kaynaklarının paylarının artırılmasına dair hedeflerin belirlenmesi.

Raporda ayrıca enerji, iklim ve temiz hava konularının görüşülüp, karara bağlandığı yerlerde Sağlık Bakanlığı ve sağlık aktörlerinin yer alması gerektiğine vurgu yapılıyor.

Enerji Sektörü Çalışanları Fedakarlıktan Ödün Vermiyor

Uludağ Ekonomi Zirvesinde bugün gerçekleştirilen ‘Enerjide Yeni Dengeler’ panelinde konuşan Sanko Enerji CEO’su Hakan Yıldırım, ‘’Dünyamızı şekillendiren iki önemli mega trend var; iklim değişikliği ve dijitalleşme. İklim değişikliği ile mücadelede insanlığın elindeki en önemli enstrüman,yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesidir” dedi.

Kişi, kurum ve ülke stratejilerinin megatrendler etrafında şekillendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Yıldırım, “Bana göre dünyada iki tane megatrend var. Biri iklim değişikliği diğeri ise dijitalleşme. İklim değişikliğinde insanlığın elindeki en önemli enstrümanlardan birisi yenilenebilir enerji. Kurum olarak nerede olmak istediğimizi bu iki megatrende göre şekillendirmek zorundayız. Başka bir seçeneğimiz yok” diye konuştu.

Tüm dünyayı etkisi altına Covid-19salgını nedeniyle 2020’nin zor bir yıl olduğunu belirten Hakan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: “2020 bizim için ilginç ve zor bir yıl oldu. Zorlu süreçler, üstesinden gelebilenler için öğrenme, kendini yenileme, dersler çıkarma ve yeni kabiliyetler elde etme aracıdır.

Pandemi Krizinde 2021 Ekonomi Öngörüleri

Uzmanlar pandemi krizinin yaratmış olduğu sosyo-ekonomik etkilerin bir kısmının kalıcı olacağını ön görüyor.

2020 yılı koronavirüs pandemisi nedeni ile modern dünyanın yaşamış olduğu en büyük krizlerden birinin başlangıcı olarak tarihte yerini almış durumda. Virüse karşı aşı uygulamalarının başlamış olması gelecek için olumlu sinyaller verse de, uzmanlar krizin 2021 yılı sonuna kadar etkisini devam ettireceğini öngörüyor.

Pandemi krizinin ekonomik etkilerinin sektörel bazda büyük değişimler gösterdiğinin altını çizen Dinamo Danışmanlık Kurucu Ortağı, Kamu Özel Ortaklığı (PPP) ve Proje Finansmanı Uzmanı Fatih Kuran, “Sektörlerin önemli bölümü değişen ölçülerde olumsuz etkilenirken bazı sektörler ise olumlu olarak ayrışmış durumdalar. Kriz turizm, ulaşım, restoran ve eğlence sektörü, otomotiv, enerji ve genel olarak gıda dışında kalan üretim sektörlerini olumsuz etkiledi. Bazı sektörlerin 2019 yılı kapasitelerine erişimin ancak 3-4 yıl gibi uzun bir zaman alabileceği de tahmin edilmekte. Öte yandan e-ticaret, online alışveriş ve kurye hizmetleri, bilgi ve iletişim teknolojileri, kişisel bakım ve sağlık, gıda ve perakende zincirleri, tarım, tıbbi malzeme ve hizmetler ile ilgili sektörler ise krizden olumlu olarak etkilenmiş durumdalar.

Ayrıca, pandemi nedeni ile uluslararası tedarik zincirinde Çin kaynaklı önemli aksamalar yaşanmasının yeni dönemde tedarik zincirinde konsantrasyon riskinin yönetimine daha fazla dikkat çekeceği beklenmektedir. Bu nedenle şirketlerin tedarikçi portföylerinin coğrafi bazda nicelik olarak geliştirilmesine odaklanması öngörülmektedir. Söz konusu durum Türkiye açısından başta tekstil ve otomotiv olmak üzere önemli fırsatlar yaratabilir.

Yanı sıra ülke yönetimlerinin tarım, gıda ve sağlık malzemeleri gibi temel ihtiyaç maddelerinin tedariğinin kriz dönemlerinde bir daha problem teşkil etmemesi için bundan böyle ağırlıklı olarak yerel bazda temin edilmesi için tedbirler alması da sürpriz olmayacaktır. ABD yönetimin ülke ihtiyaçlarını garanti altına almak amacı ile maske ihracatını yasaklaması bu duruma iyi bir örnek teşkil etmektedir. Bu şekilde global ticaretin önünü kota ve vergi uygulamaları ile sınırlayacak uygulamalar geri gelip yerel üretimler teşvik edilebilir” dedi.

Teknolojik değişim ve dönüşüm

Diğer taraftan otomotiv ve makine üretim sektörleri gibi bazı sektörlerde, pandemi krizinden bağımsız, büyük bir teknolojik değişim ve dönüşümün yaşandığına değinen Fatih Kuran, “Bu sürecin en az önümüzdeki on yıla damgasını vuracağını rahatlıkla ifade edebiliriz. Değişimin büyük ya da küçük tüm oyuncuları etkisi altına alması kaçınılmazdır ve yeni duruma adapte olmak için işletmelerin büyük ölçekli yatırımlar yapma ihtiyacı söz konusu olacaktır. Yatırımların bir kısmı makine, ekipman, donanım şeklinde sabit yatırım ve kalan kısmının da teknoloji transferi ile araştırma geliştirme yatırımları başta olmak üzere entellektüel sermaye şeklinde olmasını beklemekteyiz. Bahsettiğimiz büyüklükte yatırımları özellikle küçük ve orta boy işletmelerin tek başlarına gerçekleştirmeleri ve yeni ekonomide rekabet güçlerini koruyabilmeleri çoğu işletme için mümkün olamayacaktır. Bu nedenle daha büyük hacimlere ulaşarak ölçek ekonomisinden faydalanıp maliyetleri düşürmek, Ar-Ge maliyetlerinden tasarruf etmek, teknoloji transferi sağlamak, satış ile dağıtım kanallarını daha verimli yönetebilmek ve yeni pazarlara açılmak amacı ile şirket satın alma ve birleşme işlemlerinde önümüzdeki yıllarda global düzeyde önemli bir artış gerçekleşmesini beklemekteyiz” dedi.

Türk şirketlerinde satın alma ve birleşme işlemleri

Fatih Kuran, ayrıca Türk yatırımcılar açısından satın alma ve birleşme işlemlerinin yurt içi ve dışı olarak iki kısımda incelenebileceğine vurgu yaptı: “Yurt içi işlemler iki Türk şirketin birleşmesi şeklinde olabileceği gibi yabancı şirketlerin de özellikle döviz kurlarındaki artış nedeni ile Türk Lirası bazında ucuzlayan varlıkları satın alma veya ortaklık kurma konularındaki iştahlarında artış beklemekteyiz. Özellikle uluslararası rekabete açık gelişmiş altyapısı olan sektörlerimiz için Türkiye’deki düşük işçilik maliyetlerinin yabancı yatırımcılar açısından cazibeyi artırmasını da beklemekteyiz. Yanı sıra özellikle pandemi krizi nedeni ile uluslararası tedarik zincirinde yaşanan değişimlere paralel olarak Türk şirketlerin Avrupa ve Kuzey Amerika başta olmak üzere alıcı pazarlarına daha yakın olmak amacı ile yurtdışı yatırım projelerine ağırlık vermesi de beklenen bir trenddir. Yatırımlar satın alma veya birleşme şeklinde olabileceği gibi sıfırdan yeni yatırım projeleri şeklinde de gerçekleşebilecektir.  Ayrıca 2021 ile birlikte satın alma ve birleşme işlemlerinde OBİ ve KOBİ düzeyinde şirketlerin yer alacağı işlemlerde artış beklemekteyiz.

Enerjide Yeni Dengeler Masaya Yatırıldı

Galata Wind sponsorluğunda gerçekleşen “Enerjide Yeni Dengeler” oturumunda Türkiye’nin ve enerji piyasasındaki rolü ve bu alandaki beklentiler,Türkiye’nin dev enerji şirketlerinin üst düzey yöneticileri tarafından ele alındı.

Global Resources Partnership Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Öğütçü’nün moderatörlüğündeki panele SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi Başkan Anar Mammadov, Enerji Ticareti Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Doğan Enerji CEO’su Burak Kuyan, Doğanlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan, Sanko Enerji CEO’su Hakan Yıldırım ve Zorlu Enerji CEO’su Sinan Ak katıldı.

Mammadov: Pandemiyle petrokimyanın önemi arttı, Türkiye bu alanda çok büyük bir pazar

Salgında en çok etkilenen sektörlerden birinin enerji sektörü olduğunu söyleyen SOCAR Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi Başkan Anar Mammadov, “Tarihte görülmeyen bir krizden geçtik. Tedarik zincirleri kırıldı, rafineriler üretim kıstı, sektör olumsuz etkilendi. Ancak bu dönemde maske dahil pek çok malzemenin üretimde kullanılan petrokimya ürünleri büyük önem kazandı. Bu durum müşterilerimizin ihtiyaçlarını karşılamak için farklı bakış açıları geliştirmemize neden oldu. Örneğin jet yakıtına talep sıfırlanınca biz bunu yüzde 100 motorine çevirdik, çünkü Türkiye’de bu alanda açık vardı. Burada Star Rafineri entegrasyonunun büyük faydasını gördük. Star Petkim entegrasyonuyla üretimi geçen yılın üzerinde kapattık. En büyük fırsatları petrokimya endüstrisinde görüyoruz, Türkiye bu alanda çok büyük ve önemli bir pazar” dedi.

Enerji Ticareti Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Doğan Enerji CEO’su Burak Kuyan, Galata Wind olarak sadece yenilenebilir enerjide varlık göstereceklerini taahhüt ederek, global arenada da alternatif yenilenebilir enerji teknolojilerine yatırım yapacaklarından bahsetti. Hem Türkiye’de hem yurtdışında büyüme hedefleri olduğundan bahsederek, “Halka arza hazırlandığımız Galata Wind Enerji A.Ş. ile bir yandan yenilenebilir enerji kaynakları tarafında yeni projeler ile yurt içinde ve yurt dışında büyümeyi hedeflerken bir yandan da dağıtık ve alternatif enerji teknolojilerine yatırım yapmak konusunda çalışmaya devam ediyoruz.  Bizim bu ülkeye olan inancımız hiçbir zaman bitmeyecek, yatırımlarımızı yapmaya devam edeceğiz. Doğamız gereği sürdürülebilirliğe ve geleceğe odaklanıyoruz. Yenilenebilir enerjinin gelecek için önemli bir var olma unsuru olduğunu gördük. 2030 yılında bu alanda global ölçekte söz sahibi olan bir şirkete dönüşme vizyonuyla hareket ediyoruz” dedi.

Yaktaş İnşaat, Türkiye’ye Fransız Sermayesini Getirdi

Dünyanın en önemli zemin üreticilerinden Fransız Gerflor, Türk şirketi Yaktaş İnşaatın hakim hissedarı oldu.

Esnek zemin kaplama tasarım ve üretiminde bir dünya lideri olan Gerflor, bugün Türkiye’deki varlığını genişletme yolunda önemli bir adım atarak Türk firması Yaktaş’ı satin aldığını duyurdu.

Bu anlaşma, ünlü Fransız markasının 20 senelik tek yetkili distribütörü ve 26 yıllık partneri olan Yaktaş İnşaatın artık zemin kaplama endüstrisinde bir dünya lideri olan Gerflor Grubuna  katılmasını sağlamaktadır. Gruba dahil olan ve grup içerisinde geliştirilen ünlü markalar arasında Taralay®, Taraflex®, Mipolam®, DLW®, Connor Sport®, Sport Court®, SPM®, Romus®, Gradus® yer almaktadır.

Gerflor Türkiye, bundan sonra Gerflor’un tüm dünyadaki başarılı varlığından, yenilikçi kabiliyetlerinden ve müşteri destek hizmetlerinden faydalanacaktır. Gerflor Türkiye, bu uzmanlığın sağladığı avantajlarla Türkiye’deki aktivitelerini ve marka farkındalığını daha da  geliştirecektir.

Bu anlaşma, Geflor’un esnek zemin kaplama sektöründe coğrafi varlığını genişletmesine devam etmesini sağlayacaktır. Bu aktiviteler, Gerflor’un Türk müşterilerine sağlık, eğitim, ofis, spor, mağaza, endüstri gibi birçok alanda daha geniş çaplı çözümler sunmasına imkan sağlayacaktır.

İmzaların ardından açıklamada bulunan Gerflor SAS CEO’su Bertrand Chammas şunları söyledi: “Bu anlaşma ile denizaşırı faaliyetlerimizi bir adım daha öteye taşımış ve Gerflor’un daha iyiye evrilmesi için yeni bir fırsat yakalamış olduk. Uzun bir geçmişe sahip, firmamıza bağlılığını ispat etmiş olan distribütörümüz ve deneyimli ekibinin grubumuza katılmasından son derece memnunuz.

Startup’ların Büyük Şirketlere Uzanan Yolculuğu

Doğan Trend Otomotiv markalarından Silence sponsorluğunda gerçekleşen “Startup’tan Büyük Şirkete” oturumunda, küçük girişimlerin büyük şirketlere uzanan yolculuğu Türkiye’de girişimciliğin tanınmış isimleri tarafından ele alındı.

2020’nin girişimcilik açısından verimli bir yıl olduğunu söyleyen Revo Capital Kurucu Ortağı Cenk Bayrakdar, geçtiğimiz yıl 1200 yatırım başvurusu incelediklerini ve 4’üne yatırım yaptıklarını söyledi.

Fon yatırımlarının yüzde 65’ini Türkiye’ye yaptıklarını ifade eden Bayraktar, “Türkiye’de iyi bir projeniz varsa kullanılabilecek 450 milyon Euro fon var. Devlet tarafından, yatırım ajanslarından gelen büyük bir destek var. Biz yatırımlarımızda Ar-Ge ve teknolojiyi Türkiye’de tutarken pazarlamayı yurtdışında aktarmaya odaklanıyoruz. Şirketlerin global düşünmesi çok önemli ve bu alanda önemli bir gelişme görüyoruz. 2013’te şirketleri yurtdışına çıkmaları için ikna etmeye zorlanıyorduk, artık kendileri bize yurtdışı planıyla geliyorlar” dedi.

Isuzu Grand Toro Allison Konforu ile Yollarda

Anadolu Isuzu’nun yeni nesil aracı Grand Toro, Allison tam otomatik şanzıman opsiyonu ile yola çıkıyor. Grand Toro, midibussegmentinde verimlilik ve tasarruf sunarken yolcular için üstün konfor sağlıyor.

Anadolu Isuzu’nun Türkiye ve Avrupa pazarındaki personel ve turizm taşımacılığı uygulamalarının ihtiyaçları doğrultusunda geliştirdiği Grand Toro modeli,8.5 metre midibussegmentine yeni bir soluk getiriyor. Grand Toro, dahili retarderlı AllisonT3270R xFETMtam otomatik şanzıman donanım opsiyonu ile sunuluyor.

Allison Transmission Türkiye Satış Müdürü Meltem Darakcı, yaptığı açıklamada; “Anadolu Isuzu ile geçmişi uzun yıllara dayanan iş birliğimiz, yeni 8.5m turizm tipi midibus Grand Toromodeli ile gelişerek devam ediyor. Şehir içinde otobüslerin zorlukla ilerleyebildiği dar sokaklarda, yokuşlarda ve tarihi bölgelerde yüksek manevra kabiliyeti ve aynı şekilde uzun yolda da üstün yolcu konforu sağlamaları ile midibus sınıfı araçlar, her amaca yönelik kullanılabiliyorlar. Grand Toro’nun gelişmiş özellikleri doğrultusunda Allison’un midibus pazarındaki kanıtlanmış başarısı ile dahili retarderlı Allison T3270R xFE tam otomatik şanzıman opsiyonunun hem yurtiçi hem de yurtdışı pazarda talep göreceğine inanıyoruz” diye belirtiyor.

8.5 metrelik uzunluğa, 35 kişilik yolcu kapasitesine, 210 bg güç ve 850 Nm/Tork üretebilen Cummins ISB Euro 6 motora sahip Grand Toro, altı ileri vitesli, dahili retarderlıAllison T3270RxFE tam otomatik şanzıman donanımı ile sunuluyor. 

Allison tam otomatik şanzımanlar, hidrolik torkkon vertörü sayesinde hem sarsıntısız vites geçişleri ile sürücü ve yolcu konforunun mümkün olan en üst seviyeye çıkarılmasına, hem de turizm ve personel taşımacılığının en önemli gider kalemlerinden biri olan bakım maliyetlerinin azaltılmasına katkıda bulunuyor. Mekanik debriyaj sistemi yerine torkkonvertörü kullanımı ile maliyetli ve zaman alan debriyaj tamir ve değişimleri ortadan kaldırılıyor. Allison tam otomatik şanzıman bakımlarında sadece periyodik yağ ve filtre değişimi yeterli oluyor. Böylece bakım ve onarım maliyetlerinden tasarruf sağlanırken aracın serviste kalma gerekliliği de azalıyor. Dahili hidrolik retarder sistemi, tam ihtiyaç duyulduğu anda aracı güvenle yavaşlatabilirken, dik yokuşların ve inişlerin bulunduğu güzergahlarda büyük bir maliyet kalemi olan fren balatası ve disk ömrü de uzatılıyor.

Ayrıca Allison T3270RxFE, sarsıntısız vites geçişleri sayesinde şehiriçi trafiğinde sık dur kalk yapılan güzergahlarda yolculuk konforunu iyileştiriyor. Dahili retarder sistemi ile araç hakimiyeti ve sürüş güvenliği arttırılıyor. Ayrıca sürücü, vites değiştirmeyle dikkatini dağıtmadan yola odaklanabiliyor.

AllisonxFE şanzımanlar, yakıt tasarrufu teknolojisindeki en son gelişmeleri sunuyor. FuelSense® Max paketi ile birlikte en verimli vites oranlarını bir araya getiren xFE şanzımanlar, daha fazla yakıt tasarrufu için uzun mesafelerde düşük motor hızlarında çalışma ve çok daha fazla lock-up operasyonu yapmak üzere tasarlanıyor.xFE teknolojisi sayesinde vites geçişlerini en verimli devir aralığında, sarsıntısız bir şekilde tamamlayarak yakıt verimliliğini arttırıyor. xFE teknolojisi, araç durduğunda vitesi otomatik olarak boşa alarak yakıt ekonomisini iyileştiriliyor.

Bakan Pakdemirli: “Üreticiyi Koruyor, Tüketiciyi Kolluyoruz”

Komili sponsorluğunda, ilk günün son oturumu olan “Tarımda Yeni Vizyon” da tarımın geleceğine yönelik atılacak adımlar ve stratejiler ele alındı. Uludağ Ekonomi Zirvesi ilk gün kapanış konuşmasını ise T.C. Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli yaptı.

Ekonomist Dergisi Haber Müdürü Aram Ekin Duran’ın moderatörlüğündeki panele Bunge Gıda Türkiye Ülke Lideri Turgut Yeğenağa, Sütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru, Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Başkanı Ülkü Karakuş ve Akdeniz Yaş Meyve ve Sebze İhracatçılar Birliği Başkanı Nejdat Sin katıldı.

Pandeminin bize kendi kendine yetebilen bir ülke olmanın kıymetini hatırlattığını söyleyen Bunge Gıda Türkiye Ülke Lideri Turgut Yeğenağa, “Tarihte birçok toplum kendi kendini besleyemediği için dağıldı, kuraklık çoğu medeniyetin sonu oldu. Tarımsal üretim çok önemli. Özellikle belli başlı yağlı tohumlarda kendi kendimize yetebilen bir ülke olmalıyız” dedi.

Rüzgar Enerjisinde Üretim İlk Kez %20’yi Geçti

Rüzgar enerjisi, enerji üretiminde günlük bazda ilk kez %20’nin üzerine çıktı.

Tüm zamanların en yüksek değerine ulaşılmasında özellikle rüzgar türbinlerine gerçekleşen hizmetlerin başarısına dikkat çeken Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, rüzgar enerjisi alanında marka ülke olmak için atılması gereken adımları sıralıyor. Son 10 yılda gerçekleştirilen büyük atılımlarla en güvenilir enerji kaynağı olarak görülmeye başlayan rüzgar enerjisi, ülkemizde rekorlarla esiyor. Rüzgar enerjisinin yükselişi, doğru orantıda santrallerin de büyümesine ve çok sayıda rüzgar türbininin kurulması anlamına geliyor. Günlük bazda rekor enerji üretimini elde eden rüzgarın başarısının arkasında ise Avrupa’yı dahi kıskandıracak servis ve bakım hizmetlerinin yattığını aktaran Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, rüzgar enerjisi sektöründe marka ülke olmanın ve Türkiye’nin bu alandaki gelişim gösteren potansiyelini ortaya sermenin yatırımcıların tercih sebebi olacağına dikkat çekiyor.

İlk Kez %20’nin Üzerinde Üretim Gerçekleşti

Enerjide dışa bağımlılığını azaltmak isteyen Türkiye, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik politikalarının meyvelerini toplamaya başlıyor. Özellikle elektrik üretimindeki payı 2020 yıl genelinde %8,44’ü bulan rüzgar enerjisi, kırdığı rekorlara bir yenisini daha ekledi. 167.019 MWh üretim gerçekleştirerek günlük bazda tüm zamanların en yüksek enerji üretimine ulaşan rüzgar enerjisinin potansiyeline dikkat çeken Ali Aydın, rüzgar enerjisi sektörünün tüm paydaşlarıyla topyekûn hareket etmesinin bugünkü tarihi sonuçlara ulaşmada önemli paya sahip olduğunu aktarıyor. Rüzgarın enerjiye dönüşmesi için en önemli unsurlardan olan türbinlere yönelik gerçekleştirilen servis hizmetlerinin ise bu başarının gizli kahramanlarından olduğunu belirten Ali Aydın, türbinlerin sağlığı için verilen mücadeledeki kararlığın bugünkü sonuçların elde edilmesini kolaylaştırdığını belirtiyor.

Rüzgar Enerjisinde Marka Ülke Olmak İçin Atılması Gereken Adımlar

Dünyada rüzgardan elde edilen elektrik üretiminde ilk 10 rüzgar ülkesi arasında gösterilen ve Avrupa’da kurulu rüzgar gücü olarak 7. sırada yer alan Türkiye’nin rüzgar enerjisi alanında marka ülke olma potansiyelinin çok güçlü olduğunu ifade eden Ali Aydın, özellikle RES’lere yönelik verilen hizmetlerde Avrupa standartlarının dahi önünde olduklarına vurgu yapıyor. Rüzgar enerjisi sektöründe atılacak gerekli adımlarla Türkiye’nin bu alandaki marka ülke olmasının kolaylaşacağını aktaran Aydın, bu yoldaki stratejik yol haritasını şu şekilde sıralıyor.

1. Rüzgar enerjisi daha fazla görünürlük kazanmalı. Rekabetçi bir sektöre sahip olduklarını aktaran Ali Aydın, ülke olarak rüzgar enerjisindeki konumu ve görünürlüğü netleştirmek ve tutarlı akış planlarına sahip olmakla birlikte her aşamada katma değer üretecek çalışmaların gerçekleşmesi gerektiğini belirtiyor.

2. İstikrarlı duruş korunmalı. İstikrar ve öngörülebilirlik sektör oyuncuları için çok önemli. Hem paydaşların hem de devlet kanadının bu konuda taviz vermeden yatırımcılara uygun zemini sağlaması gerekiyor.

3. Fiyatlandırmalarda doğru politikalar izlenmeli. Maliyetler ve fiyatlandırmalar konusunda devletlerin izledikleri politikaların engelleyici değil, büyümeyi destekler nitelikte olması çok önemli. Rekabet ortamına uygun atılacak adil adımlar rüzgar enerjisinde önemli kazançlar sağlayacaktır.

4. Operasyon ve hizmetlerde kalite prosedürü oluşturulmalı. Avrupa standartlarının ötesinde kaliteli hizmet verebilmenin ve teknolojik ilerlemenin devamlılığının sağlanması kalite prosedürleri ile güvence altına alınmalı. Özellikle bu alanda Ülke Enerji olarak güçlü bir imaja sahip olduklarını ifade eden Ali Aydın, rüzgar enerjisi sektöründeki diğer tüm paydaşların da buna sahip çıkması gerektiğini belirtiyor.

5. Hızlı ve güvenilir süreçlere sahip olunmalı. Birçok iznin alınması gerektiği alanda bürokrasinin çerçevesi yeniden belirlenmeli. Hem yatırımcılara hem de enerji ihtiyacımıza yönelik önemli adımların atıldığı rüzgar enerjisi alanında yetkili karar mercilerinde ve süreçlerin akışında daha güçlü bir yapının oluşması gerekiyor.

Pandemi Hepimizi Yeni Bir Dünya ile Tanıştırdı

İlk kez hibrit (fiziksel ve online) olarak gerçekleşen Uludağ Ekonomi Zirvesinin açılış konuşmaları Vodafone Türkiye CEO’su Engin Aksoy ve Capital ve Ekonomist Dergileri Yayın Direktörü Sedef Seçkin Büyük tarafından yapıldı.

Pandemi nedeniyle Zirve’yi İstanbul’a taşıdıklarını belirten Sedef Seçkin Büyük, “Bu yıl ise Zirve’yi pandemi koşullarına uygun bir şekilde tasarladık. 10’uncu yılını kutladığımız Uludağ Ekonomi Zirvesi, Türkiye’de ve bölgede her yıl heyecanla beklenen, ses getiren önemli bir fikir platformu. İlk 2 panelimiz fiziksel olarak gerçekleşecek ve Zirve’de iki gün boyunca“Yeni Dünyaya Hazır mıyız” teması dahilinde değişen dünya paradigmalarını konuşacağız” diyerek tüm katılımcılara, sponsorlara ve emeği geçenlere teşekkürlerini iletti.

Bu yıl ‘Yeni Dünya’ya Hazır Mıyız?’ temasıyla gerçekleştirilen Zirve’nin önemine değinen Vodafone CEO’su Engin Aksoy, pandeminin herkesi yeni bir dünya ile tanıştırdığını belirtti. “Yeni alışkanlıkların kazanıldığı bu dönemde toplam nüfusta online tüm işlemler büyük ölçüde arttı. Dijital dünya yarının toparlanmasının temeli olacak ve bizler Vodafone olarak 2025 yılına kadar en hızlı büyüyen dijital şirket olmayı hedefliyoruz. Yeni nesil dijital teknoloji şirketi olma yolunda yeni bir yapıya geçerek holding olduk. Dikey ve yatay yeniden yapılanmamızla dijital hizmet platformlarımızı daha da artıracağız. Toplumsal dönüşümdeki rolümüzün farkındayız. 1 milyar insana ulaşıp, çevresel etkimizi yarıya indireceğiz. Dijital okuryazarlık için çalışmalar başlattık. Kadınlar için ‘Dijital Benim İşim’ projesini başlattık. Telekomünikasyonun, yeni düzenin en temel kaynağı olacağını düşünüyoruz.

Vodafone Business sponsorluğunda gerçekleşen “Kamuda Değişim Ajandası” oturumunda pandemiyle birlikte yaşanan benzeri görülmemiş dönüşüm ve bunun sektörler ile kamunun yeniden organize olmasındaki etkisi konuşuldu. Panelde,değişimin kamudaki önemi masaya yatırıldı.

Panelde ilk konuşmayı yapan T.C. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Dr. Ali Taha Koç, kamu verisinden değer üretmek istediklerini belirterek şunları söyledi: “Kömür bile doğru değerlendirildiğinde elmasa dönüşüyor. Bizler de kamu verilerini elmasa çevirmek üzere özel sektöre açmak istiyoruz. Ayrıca yeni eğitim sürecinde de dijital teknolojilere daha fazla yer vereceğiz. Siber güvenlik konusunda da Milli Eğitim Bakanlığı ile Siber Güvenlik Lisesi açtık. Dijitalleşmenin en büyük faydası, gelişmekte olan ülkelerin de artık ürün geliştirebilir hale gelmesi…

İhracatçı, Kurlar ve Tedarikte Çözüm Bekliyor

Emtia ve navlun fiyatlarındaki astronomik yükselişlere lojistikteki temin krizinin eşlik etmesi, ihracatçıyı sıkıntıya sürükledi.

TETSİAD Başkanı Hasan Hüseyin Bayram, “İhracatçının önündeki engeller kalkarsa 2021 hedeflerine kolaylıkla ulaşılır” dedi. Döviz kurlarındaki istikrarsızlık, emtia ve navlun fiyatlarındaki anormal artışlar ve temin krizi ile birlikte özellikle tekstil ihracatçıları, ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldı. Türkiye Ev Tekstili Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TETSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Hüseyin Bayram, 2021 ihracat hedeflerine ulaşabilmenin, bu engelleri kaldırmakla mümkün olabileceğini açıkladı.

Temin süreleri çok uzuyor

Küresel pazarda emtia ve navlun fiyatlarının anormal oranlarda arttığını yanı sıra lojistikte tedarik-temin sürelerindeki krizin giderek tırmandığına da dikkati çeken Hasan Hüseyin Bayram, “Sıkıntılı süreç devam ediyor. Döviz kurlarındaki düzensizliğin yanı sıra firmaların konteyner bulmakta zorlanması ve bu hizmet için yüksek fiyatların zikredilmesi, ithalat ve ihracat yapmak isteyen firmaları zorlayan başlıca konular. Navlun fiyatlarındaki yükseliş ve hammadde temin sürelerinin uzaması, alt sektörleri haliyle zorluyor. Konteyner fiyatlarındaki artış ve konteyner teminindeki sıkıntılar, ihracatçılarımızın işlerini sekteye uğratıyor. Ekonomi yönetimimizin belirlediği hedeflerin gerçekleşmesi için ihracatçıların desteklenip, yüreklendirilmesi gerekiyor. İhracatçıyı destekleyecek yapısal reformlar ve kronikleşmeye başlayan belli başlı sıkıntıların giderilmesi şart. Devlet, sanayici ve ihracatçı işbirliği ile bugünleri atlatabileceğimize olan inancımız tam” ifadelerini kullandı.