27.7 C
İstanbul
Cuma, Ağustos 15, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 45

Isıtma ve Soğutma Sisteminde Atık Isıyı Geri Kazandırıyor

Evlerden fabrikalara, yollardan seracılığa kadar birçok alanda ısıtma ve soğutma sistemleri büyük rol oynuyor. Özellikle ısıtma sistemlerinde enerji tasarrufu sağlanmasına yönelik yıllardır süregelen araştırmalarda en büyük kazanımı sağlayan Enover Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Malik Çağlar, stratejik maden boru nano teknolojiyle buluşturdukları EHP teknolojisi ile birçok ısıtma ve soğutma sisteminde devrim yarattıklarını aktarıyor.

Tasarruflu ve verimli ısınma konusu konutlarda, ofislerde, fabrikalarda ya da seracılıkta gün geçtikçe önemli hale geliyor. Enerjide tasarruf elde edilmesi için maliyet etkin projelerin hayata geçirilme çabalarına büyük önem veren uluslararası birçok şirket arasından dünyada ilk ve tek, bilinen en hızlı, en verimli, en maliyet etkin ve en basit ısı transfer sistemi EHP teknolojisini geliştirerek sıyrıldıklarını belirten Enover Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Malik Çağlar, EHP teknolojisinin fabrikalarda atık ısıyı geri kazanmadan sera ısıtma sistemlerine, yol ısıtma sistemlerinden ev ve ofis ısıtma sistemlerine kadar her yerde kullanabildiklerinin altını çiziyor.

Birçok Alanda EHP Devrimi

11 yıllık Ar-Ge çalışması sonucunda Türk mühendisler tarafından geliştirilen EHP teknolojisinin birçok farklı alanda ısıtma ve soğutma sistemlerinde kullanılabildiğine dikkat çeken Enover Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Malik Çağlar, enerji ve ekonomik tasarruf sağlayan EHP’nin getirdiği büyük çözümleri sıralıyor.

1. Atık ısıyı %62’ye varan oranda enerji tasarrufu sağlayarak geri kazandırıyor. Dünyadaki birçok endüstriyel tesisin enerji tüketiminin yaklaşık 4’te 1’inin atmosfere atılan atık gazlar tarafından kaybedildiğine dikkat çeken Dr. Malik Çağlar, EHP teknolojisi ile endüstriyel yapılardaki atık ısının geri kazanımı sağlanarak elektriğe çevrilebildiğini ve üretim süreçlerinde yeşil enerjiyi kullanarak fosil yakıtlardan %62’ye varan oranda enerji tasarrufu sağlandığını aktarıyor.

2. Yollardaki gizli buzlanma sorununu ortadan kaldırıyor. Özellikle gizli buzlanmaya karşı tuz ve diğer kimyasalların kullanımı gerçekleşse de kazalar yaşanmaya devam edebiliyor. Bakıma ihtiyaç duymayan ve nano teknolojiye sahip EHP’li yol ısıtma sistemleri ile gizli buzlanma sorunu ortadan kalkıyor.

3. 18 dakikada odayı ısıtıyor, %65’e varan oranda ekonomik tasarruf sağlıyor. Standart peteklerin 45 dakika gibi uzun bir sürede eriştiği gerçek yaşam konforu olan 21 derecelik oda sıcaklığına EHP teknolojisinin kullanıldığı peteklerle sadece 18 ile 22 dakika arasında ulaşılıyorken, %65’e varan oranda da ekonomik tasarruf sağlanıyor.

4. Peteklerin ağırlığı 13,8 kg’ye düşerken, üretim maliyetlerinde %66’ya varan ekonomik tasarruf sağlıyor. Uzun yıllardır 31 kg ağırlığından 1 gram dahi kaybedemeyen ve yüksek faturalara neden olan eski tip petekleri11 yıllık bir Ar-Ge çalışması sonucunda 13,8 kg’ye düşüren Enover Enerji’nin mühendisleri, üretim maliyetlerinde %66’ya varan oranda tasarrufun elde edilmesini de sağladı.

5. Seracılıkta homojen sıcaklık sağlanıyor. EHP’li sistemlerde su borularının miktarı ve içlerindeki su miktarı çok daha az olduğu için basınç kayıpları çok daha düşüktür. Bu sayede hızlı bir ısıtma sağlarken su pompasına daha az yük binerken, sera içi sıcaklık istenilen değerde tutulabiliyor ve seranın her yerinde homojen bir sıcaklık elde edilebiliyor.

Şişecam’dan Tüm Sağlık Çalışanlarına V-Block Hediyesi

Türkiye’nin en köklü sanayi kuruluşlarından biri olan Şişecam, küresel salgına karşı mücadeleye destek olmak amacıyla geliştirdiği cam yüzeylerde virüs ve bakterilere karşı etkili V-Block Teknolojisi’nin fayda alanını genişletmek için kapsamlı bir bağış kampanyası başlatıyor. Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü’nün koordinasyonu ile yürütülecek bağış kampanyası kapsamında Şişecam, Türkiye’de kamu hastaneleri bünyesinde pandemiye karşı mücadele veren tüm sağlık çalışanlarına yüzde 100 yerli V-Block Teknolojisi’ne sahip Paşabahçe cam kupaları hediye edecek. 14 Mart Tıp Bayramı’nda başlatılan ve 4 ayda tamamlanacak olan kampanya kapsamında  Covid- 19 dahilvirüs ve bakterilere karşı etkili kupalar, pandemiye karşı 81 ilde ön saflarda mücadele veren sağlık çalışanlarının tamamına ulaştırılacak.

Şişecam Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Kırman konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Küresel salgını sonlandırmaya yönelik önemli gelişmelerin yaşandığı bugünlerde dünya, bilimin ve teknolojinin yolunda tünelin ucundaki ışığa doğru yürürken, biz de bu zorlu mücadeleye kendi teknolojimizle katkı sağlıyor olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Tüm paydaşlarımız için değer yaratarak büyüme stratejimiz ve sürdürülebilir bir geleceğin inşasında rol alma tutkumuzla, V-Block Teknolojisi’nin yarattığı faydayı artıracak çalışmalara ağırlık veriyoruz. Şişecam için büyük bir gurur vesilesi olan V-Block Teknolojisi’nin Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü  koordinasyonunda başlattığımız bu geniş kapsamlı bağış kampanyası aracılığıyla, pandemiye karşı mücadelenin en ön saflarında yer alan ve büyük özveriyle çalışan tüm sağlık çalışanlarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz” dedi.

Philips Hedeflerine Ulaştı ‘Sağlıklı İnsan, Sürdürülebilir Gezegen’

Royal Philips (NYSE: PHG, AEX: PHIA) Sağlık teknolojilerinde global bir lider olan Royal Philips, “Sağlıklı İnsan, Sürdürülebilir Gezegen 2016-2020” programında belirlediği tüm hedeflere başarıyla ulaştı. Programın ulaşılan en önemli hedefleri; operasyonlarda karbon nötrolma, elektriğin %100’ünü yenilenebilir kaynaklardan sağlama, satışların %70’ini yeşil ürün ve hizmetlerden, [1], %15’ini döngüsel ürün ve çözümlerden elde etme, operasyonel atıkların %90’ının geri dönüştürülmesi ve sıfır atık oluşturmadır.

Royal Philips CEO’su Frans van Houten “Philips’i, operasyonlarında karbon nötr hale gelen dünyadaki ilk sağlık teknolojileri şirketlerinden biri haline getirdiğimiz ve ‘Sağlıklı İnsan, Sürdürülebilir Gezegen 2016-2020’programında belirlediğimiz tüm hedeflere ulaştığımız için gurur duyuyorum. Mevcut çevresel, sosyal ve yönetim stratejilerimizle bu başarının üzerine yenilerini ekliyoruz. Çevresel, sosyal ve yönetim önceliklerimizi yaygınlaştırmak ve küresel boyutta bir etki yaratmak için hem kamu hem de özel sektörde yer alan tüm paydaşlarımızla güçlerimizi birleştirmek istiyoruz. İnsan sağlığı ve kaliteli sağlık hizmetine erişim açısından tehdit oluşturan COVID-19 salgını ve iklim değişikliğini de göz önüne alarak,doğal kaynaklara bağlılığımızı azaltırken kendimizi kapsayıcı ve güçlü sağlık sistemleri oluşturmaya adıyoruz”dedi.

Philips’in Çevresel, Sosyal ve Yönetim stratejileri,2020 Yıllık Philips Raporu’nun ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor. Raporda yer alan önemli başlıklardan bazıları:

Çevresel:

• Philips,konsorsiyum öncülüğündeki sanal Güç Satın Alma Anlaşmaları ile Avrupa’daki operasyonlarında kullandığı elektriği yenilenebilir kaynaklardan elde etmeyi garanti altına aldı.

• Döngüsel ekonomi: Philips, Global Eylem Planları belirleyerek ve değişimi döngüsel düşünce ve çalışma biçimlerine adapte ederek Döngüsel Ekonomiyi Hızlandırma Platformunda (PACE) lider bir rol üstleniyor. Ayrıca Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Sermaye Donatımı taahhüdü doğrultusunda doğal kaynakları daha az tüketerek daha çok insanın hayatını iyileştirmeyi hedefliyor.

• Tedarik zinciri: Philips tedarikçilerinin operasyonel kapasitelerinin artmasına yardımcı olarak, tedarik zincirindeki şeffaflık ve verimliliğe katkıda bulunarak karbon emisyonlarını daha da azaltmalarını sağlamak için programa 2019’da giren tedarikçilerinin sürdürülebilirlik performanslarını bir önceki yıla kıyasla %36 oranında artırdı.

Sosyal:

• Hayatı iyileştirme: Philips hayatı iyileştirme hedefi doğrultusunda 2020 yılında ürün ve çözümleriyle dezavantajlı toplumlarda yaşayan 207 milyon insanı da kapsayan 1,75 milyar insanın hayatını iyileştirdi. Bu doğrultuda devletler, sivil toplum kuruluşları ve hastanelerle birlikte çalışarak, pratisyenlerin yanı sıra COVID-19 hastalarının acil ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olmak ve medikal ekipman ile uzmanlık sağlamak amacıyla Afrika Birliği için sağlık hizmetlerinde çözümler geliştirecek.

• Tedarik zinciri:2020 yılında tedarik zincirinde çalışan 302 bin çalışanının hayatını iyileştirdi.

• Adil ve kapsayıcı çalışma ortamı: Sosyal fayda oluşturmanın yanında iş yerinde adil ve kapsayıcı bir ortam oluşturmayı öncelikleri arasına alan şirketin 2020 yılı içerisindeki çalışan bağlılık oranı %79. Düzenli olarak çalışan anketleri yapan Philips’te çalışan katılımının sürekli arttığı ve global yüksek performans normunun %71’i aştığı görülüyor. Ayrıca, üst düzey liderlik pozisyonlarındaki cinsiyet çeşitliliği 2020 sonunda Philips’in %25’lik hedefini aşarak %27 olarak gerçekleşti.

Yönetim:

• Plan, eylem ve raporları oldukça şeffaf bir şekilde kayıt altında tutan şirketin tüm çevresel, sosyal ve yönetim verileri en üst düzey firmalar tarafından denetleniyor. Şirketin 2020 yılı raporunda vergi katkılarıyla ilgili teamül bildirimlerine ilave olarak faaliyette bulunduğu tüm ülkeler için vergi katkılarını detaylandıran ilk 2020 Ülke Etkinliği ve Vergi Raporu yayımlandı.

McKinsey, 2021 ve Sonrasına Yön Verecek Trendleri Paylaştı

McKinsey&Company, 2021 yılına ve daha da ötesine yön verecek trendleri, ‘küresel ekonomi’,‘iş dünyası’ ve ‘toplumsal yapı’ ana başlıkları altında topladı.

Pandemi şartları tamamen geride kaldığında, oluşacak yeni normalin 2019’un hâkim koşullarına geri dönmek anlamına gelemeyeceğine vurgu yapan McKinsey&Company Türkiye Ülke Direktörü Can Kendi, 2021 ve sonrasına yönelik trendlerle ilgili yaptığı açıklamada; “McKinsey olarak, COVID-19 salgınının, Nisan 2020’de ‘ekonomik ve sosyal düzende ciddi bir yeniden yapılanma’ getirebileceğini belirtmiştik. Bugün aşılama çalışmaları hızla sürüyor. Pandemi bir günde geride kalmasa da yeni normalin bu sene ya da önümüzdeki sene oluşacağı konusunda, dikkatli bir şekilde iyimser olmak mümkün. Bu çerçevede, 2021’in dönüşüm yılı olması bekleniyor” dedi.

Küresel Ekonomi Trendleri

1. Güvenin geri dönüşü

Tüketicilerin de geri dönmesini sağlayan bu trendle, harcamaların artması bekleniyor. Biriken talebin açığa çıkışı, daha önceki bütün ekonomik krizlerde olduğu gibi, bir ‘intikam alışverişi’ hareketine neden oluyor.

2. Tatil amaçlı seyahatlerin yeniden başlaması

Uluslararası seyahatte, pandemiye bağlı sınır kısıtlamaları nedeniyle kriz sürse de Çin’de otel doluluğu ve yurt içi uçuşlardaki yolcu sayısı, Ağustos sonunda geçen seneki seviyelerinin yüzde 90’ını geçti. Ekim’deki Altın Hafta tatili sırasında, 2019’a oranla yüzde 20 düşüşle, 600 milyondan fazla Çinli seyahat etti. Lüks yurtiçi seyahat ise eski düzeyini geçti. Tatil amaçlı seyahatler hızla geri dönerken, makalede; iş seyahatlerinde toparlanma sürecinin, daha önceki kriz dönemlerinde de olduğu gibi farklı olacağı belirtiliyor.

3.İnovasyon dalgası ve başlattığı yeni girişimciler nesli

İhtiyaçlar, icatları doğuruyor ve kaos girişimciler için alan açıyor. Daha önce yaşanan ekonomik krizlerin tersine, bu sefer yeni açılan küçük işletmelerin sayısında önemli oranda artış görülüyor.

4. Dördüncü endüstri devriminin hızlanması

Bu hızlanmanın temelinde, dijital destekli verimlilik artışının yer aldığı vurgulanıyor.

İş Dünyası Trendleri

1. Online Perakende

‘Online perakendeye geçiş’in hızla devam edeceği ve kalıcı olacağını vurgulanıyor. Makalede; ABD’de 2019 senesinde, e-ticaretin 2024’e gelindiğinde yüzde 24’lük bir yaygınlığa ulaşacağı öngörüsü hatırlatılıyor ve bu tahminlerin ötesindeki gerçekleşmeye dikkate çekiliyor. ABD’de e-ticaret, Temmuz 2020’de toplam perakende satışlarının yüzde 33’üne ulaşmıştı.

2. Tedarik zincirinde yeniden dengelenme

COVID-19, çoğu şirketin, uzun ve karmaşık tedarik zincirlerindeki zayıf noktalarını açığa çıkardı. Tek bir ülke, hatta tek bir fabrikanın kapanması, şirketlerin küresel üretimini durma noktasına getirince, ‘tedarik zincirindeki yeniden dengelenme’ başladı. McKinsey uzmanları bu trend sonucunda; küresel mal ihracatının dörtte birinin, 2025’e kadar yön değiştirebileceğini öngörüyor. Bu, yaklaşık 4,5 trilyon dolarlık bir ihracat hacmi anlamına geliyor.

3. ‘İşimizin Geleceği’ beklenenden önce geliyor

Pandemi, farklı endüstrilerdeki on milyonlarca insanı, bir günde evden çalışmaya geçmek zorunda bıraktı. Böylece, önündeki kültürel ve teknolojik bariyerler yıkılan uzaktan çalışma modelinin, kısıtları ve faydaları geçen kısa zaman içinde daha da netleşti.

4. Biyofarma devriminin güçlenmesi

Pandemi, genel olarak iş dünyasında süreçleri hızlandırdığı gibi, medikal inovasyona da ciddi bir ivme kazandırabilir. Zorunluluk söz konusu olunca bunun mümkün olduğu görüldü. COVID-19 genom sekanslaması birkaç haftada gerçekleşmekle kalmadı, aşılar da bir yıldan kısa sürede geliştirildi. McKinsey uzmanları, daha büyük bir değişim potansiyelinin; biyomühendislik, genetik dizileme, programlama, veri analitiği, otomasyon, makine öğrenimi ve yapay zekâ gibi çeşitli becerilerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkacağını belirtiyor.

5. Portföylerin yeniden yapılanması hızlanıyor

Pandemiyle birlikte bazı endüstriler yükselişe geçerken bazıları da ciddi şekilde düştü. Ekonomi yeni normaline oturunca, yaşanan sektörel farklılıkların daralması ve endüstrilerin kriz öncesine yakın pozisyonlarına dönmeleri beklenebilir. Bununla birlikte, sektörler içindeki dinamiklerin nasıl değişeceğini öngörmek daha zor olabilir.

6. Yeşil İyileşme

Avrupa Birliği 880 milyar dolarlık COVID-19 kriz planının yüzde 30’unu iklim değişikliği ile ilgili tedbirlerde kullanmayı planlıyor. Kanada toparlanmayı iklim hedefleriyle birleştiriyor. Kolombiya 180 milyon ağaç ekiyor. Japonya ve Güney Kore 2050’de, Çin ise 2060 yılında, net karbon emisyonunu sıfıra indirme sözü verdi. Bütün bunlar, sürdürülebilirliğin hükümetler düzeyinde yeni normal’in öncelikli konusu olduğunu gösteriyor.

Toplumsal Yapı Trendleri

1.Sağlık sisteminin yenilenmesi

COVID-19 salgınıyla mücadele sürecinden alınan dersler, daha kuvvetli sağlık sistemleri inşa etmeye yol açabilir.

2. Ülkelerin normalleşme süreci

McKinsey uzmanları, uzun vadeli ve etkili cevabın büyüme ve verimlilik olduğunu belirtiyor.

3. Paydaş kapitalizmi

Paydaş kapitalizminin; şirketlerde kâr amacı güdülmemesi olarak anlaşılmaması gerektiğini vurgulayan McKinsey uzmanları, önemli olanın, zaten değerlendirilebilen bir ölçüt olan kâra bir ‘amaç’ kazandırmak olduğunu söylüyor.

Doğuş İnşaat, Ukrayna’nın En Büyük Projesine İmza Atıyor

İnşaat ve müteahhitlik sektöründe gerçekleştirdiği altyapı ve üstyapı projeleriyle dünyanın önde gelen şirketleri arasında yer alan Doğuş İnşaat, büyük bir projeye daha imza atıyor.

Ukrayna’nın önemli projelerinden olan ve Kremençuk şehrinde yapılacak köprünün inşası Doğuş İnşaat tarafından gerçekleştirilecek. Yaklaşık 1,6 km uzunluğundaki karayolu köprü projesiyle, Kremençuk Bölgesi’ne 720 metre açıklığında eğik askılı bir adet köprü ve yaklaşım viyadükleri kazandırılmış olacak. Yeni Kremençuk Köprüsü, Doğuş İnşaat’ın Ukrayna’da gerçekleştirdiği; Dinyeper Demiryolu ve Otoyol Köprüsü, Borispol Uluslararası Havalimanı, Zaporizhzhya Leftbank Atıksu Arıtma Tesisi’ne yönelik çalışmalarının ardından dördüncü büyük proje konumunda.

Ulusal ve uluslararası alanda gerçekleştirdiği önemli projelerle dünyanın önde gelen inşaat firmaları arasında yer alan Doğuş İnşaat, yurtdışında önemli bir projeye daha imza atıyor. Türkiye’nin yanı sıra Orta Doğu, Kuzey Afrika, Doğu Avrupa ve Körfez ülkelerinde de mega projeleri hayata geçiren Doğuş İnşaat, Ukrayna’nın en büyük projeleri arasında yer alan“Kremençuk Köprüsü” için gerçekleştirilen ihaleyi kazanan firma oldu.

“Ukrayna Büyük İnşa” programı kapsamında, Ukrayna Karayolları tarafından ihalesi gerçekleştirilen Kremençuk Köprüsü, Doğuş İnşaat’ın; Dinyeper Demiryolu ve Otoyol Köprüsü, Borispol Uluslararası Havalimanı, Zaporizhzhya Leftbank Atıksu Arıtma Tesisi’ne yönelik çalışmalarının ardından Ukrayna’da gerçekleştireceği 4’üncü büyük proje olacak.

Yeni Kremençuk Köprüsü, Ukrayna’nın Kremençuk şehrinden geçen Dnipro nehri üzerinde bölgedeki tek karayolu ve demiryolu nehir geçişini sağlayan Tarihi Kremençuk Köprüsü’nün yakınına inşa edilecek.

Bugüne kadar Dinyeper Demiryolu ve Otoyol Köprüsü projesiyle Doğuş İnşaat, 6 karayolu şeridi ve 2 demiryolu hattını içeren bir demiryolu ve karayolu köprüsünün yapımının yanı sıra 13 ila 17 arası iskeleler ve bu iskelelerin üst yapıları da dâhil olmak üzere köprünün geçişe uygun kısmının inşasını gerçekleştirdi. Dinyeper Demiryolu ve Otoyol Köprüsü inşası, bir Türk müteahhitlik şirketinin 2007 yılına kadar Ukrayna’da gerçekleştirdiği en büyük proje olarak tarihe geçti. Borispol Uluslararası Havalimanı projesinde ise D Terminali’nin mimari, yapısal, mekanik ve elektrik işlerinin yanı sıra terminaldeki drenaj tesisleri ve apronun iyileştirilmesi, inşaat işleri, bekletme havuzu, peyzaj ve geçitler de projede yer aldı. Zaporizhzhya Leftbank Atıksu Arıtma Tesisi projesinde de günlük atıksu arıtma kapasitesi 200.000 m³ olan mevcut biyolojik atıksu arıtma tesisi kapasitesinin günlük 280.000 m³’e çıkarıldı. Bugüne inşaat ve müteahhitlik sektöründe toplam değeri 28,2 milyar doları aşan 250’den fazla alt ve üstyapı projesini hayata geçirdiklerine dikkat çeken Doğuş İnşaat ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Akhan, “Ukrayna’nın en büyük projelerinden birini daha Doğuş İnşaat olarak üstlenmenin gururunu yaşıyoruz. Üstlendiğimiz her projede ve gittiğimiz her bölgede ekonomik, kültürel, sosyal ve çevresel gelişime katkı sağlıyor, bölgeyi dönüştürüyor, geliştiriyoruz. Ukrayna’da bu hayata geçireceğimiz dördüncü büyük proje olacak. 1951 yılında inşaat sektörü ile Türkiye’de ve dünyanın farklı noktalarında gerçekleştirdiğimiz büyük altyapı ve üstyapı projeleriyle başlayan serüvenimiz, hız kesmeden devam ediyor. Sürdürülebilir büyüme ve sürekli gelişime önem veren grubumuzun lokomotifi Doğuş İnşaat, temeli modern çalışma metotlarına dayalı deneyimlerini yüksek teknoloji ile birleştirerek insanlığa ve modern hayata hizmet eden eserler inşa etmeye devam edecek” dedi.

Endüstriyel Haberleşme Sistemleri Üretime Maksimum Katkı Sağlıyor

Evden uzaya kadar çok sayıda sektörde ileri teknoloji ürünleriyle dikkat çeken Mitsubishi Electric, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası(EMO) iş birliği ile düzenlediği webinarlara hız kesmeden devam ediyor. Son olarak gerçekleştirilen etkinlikte Mitsubishi Electric Fabrika Otomasyon Sistemleri Ürün Yönetimi ve Pazarlama PLC Ürün Takım Lideri Merve Sarıhan, CC-Link Network Ailesi ve Yeni Nesil Endüstriyel Network CC-Link IE TSN hakkında bilgiler paylaştı.

Türkiye’deki sanayiciler ve alt yapı projeleri için iddialı bir çözüm ortağı olduğu dijital dönüşüm alanında önemli yatırımlar ve çalışmalar hayata geçiren Mitsubishi Electric, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) iş birliğiyle online olarak düzenlediği etkinliklere bir yenisini daha ekledi. Etkinlikte CC-Link Network Ailesi ve Yeni Nesil Endüstriyel Network CC-Link IE TSN konusunu ele alan Mitsubishi Electric, katılımcılara bu alandaki güncel gelişmelerle ilgili önemli bilgiler verdi.

Ethernet tabanlı networkler teknolojiyle gelişmeye devam ediyor

CC-Link endüstriyel haberleşme sistemlerinin gelişiminden bahseden Mitsubishi Electric Fabrika Otomasyon Sistemleri Ürün Yönetimi ve Pazarlama PLC Ürün Takım Lideri Merve Sarıhan, şu bilgileri paylaştı: “1990’lı yılların ortasında Japonya’da kurulmuş olan CLPA (CC-Link Partner Association) tarafından ilk olarak CC-Link networkü geliştirip piyasaya sunuldu. Daha sonra Mitsubishi Electric, CC-Link networkünü destekleyen ürünler üretmeye başladı. CC-Link network seri haberleşme tabanlı bir network sistemidir. Teknoloji geliştikçe 2000’li yıllardan sonra Ethernet tabanlı networkler hayatımıza girmeye başladı ve bu noktada CLPA, CC-Link networkünü geliştirerek CC- Link IE (Industrial Ethernet) networklerini tasarladı. Ethernet tabanlı networklere giriş yaptıktan sonra ilk olarak kontroller arası haberleşme için CC-Link IE Control hayatımıza girdi. Daha sonra da saha verileri toplamak için kullanılan CC-Link IE Field piyasaya sürüldü. Bu networkler zamanla teknoloji geliştikçe ve müşterilerin ihtiyaçları da arttıkça daha da geliştirilmeye devam ediliyor.

Endüstriyel haberleşme sistemi CC-Link IE ile maksimum verimlilik artışı sağlanıyor

CC-Link IE’nin seri haberleşmenin endüstriyel networke entegre edilmiş hali olduğunu söyleyen Merve Sarıhan, CC-Link IE’nin fonksiyonlarına değinerek sözlerini şöyle sürdürdü: “CC-Link IE, 1 Gigabit’lik yüksek hızlı haberleşme sağlayan endüstriyel bir network sistemi olarak geliştirildi. Yüksek hızlı iletişim, endüstriyel süreçlerde çok daha kısa ve kararlı çalışma döngüsü sağlıyor. Bu da kullandığımız ürün ve sistemlerde maksimum verimlilik artışına olanak tanıyor. Mitsubishi Electric’in PLC ürünlerinden MELSEC iQ-R, Q, L ve iQ-F Serisi, CC-Link IE Field ve CC-Link IE Control master ürünlerine sahip. Sadece PLC değil inverter, servo, HTMI ve robot gibi ürünlerimiz de CC-Link networkünü desteliyor. CC-Link IE networkü, 1 gigabitlik yüksek hızlı Ethernet alt yapısı sayesinde üretim hattındaki verilerin gerçek zamanlı olarak toplanmasına imkan tanıyor. Makinelerdeki verileri bütün ürünlerden bir kontroller yardımı ile toplayıp, kesintisiz networkü ile Ethernet tabanı üzerinden IT sistemlerine veri aktarımını sağlıyor. Yakın zamanda CC-Link IE networkü, gelişmiş hareket kontrolü için de kullanılabilir hale geldi. Yüksek doğrulukla senkronizasyon performansı sağlayan bu gelişim sayesinde tek bir modülde tüm eksenleri senkron olarak kullanabiliyoruz. Güvenlik sistemleri içinde tek bir network kullanımına fırsat veren CC-Link IE ile güvenlik modülleri ve kontrolörler için farklı networkler kullanmanıza gerek kalmıyor.

Rüzgar Türbinleri Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Desteğiyle Dönüyor

Yenilenebilir enerjiye verdiği desteğe hız kesmeden devam eden Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası, Bursa’da kurulacak olan ve yıllık üretim kapasitesi 353.000.000 kWh olan Güriş Ulu RES projesine finansman kredisi sağladı.

Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası,Güriş Grubu tarafından,Bursa’nın Keles ve İnegöl ilçe sınırları içerisinde inşa edilmekte olan120,4MW’lıkkurulu güce sahip Ulu Rüzgar Enerjisi Santrali’ne12 yıl vadeli finansman desteği sağladı. Yerli enerji kaynaklarının ekonomiye kazandırılmasında önemli rol oynayacak olan santralde yıllık 353.000.000kWh elektrik üretimi öngörülmektedir.

Küresel iklim değişikliğiyle mücadelede yenilenebilir enerji kaynaklarının ve rüzgar enerjisi yatırımlarının önemine dikkat çeken Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Genel Müdürü İbrahim Öztop, “Finanse etmiş olduğumuz RES yatırımlarının, çevresel ve sosyal etkilerini her yönüyle inceliyor ve titizlikle değerlendiriyoruz. Bankamız için temiz ve yenilenebilir enerji yatırımlarını yurt dışı kaynaklarla buluşturmak,söz konusu sektörlerin gelişmesini sağlamak, yerli ve milli projeler geliştirerek istihdam oluşmasını desteklemek önem arz ediyor. Düşük karbonlu bir gelecek için yenilenebilir enerji yatırımlarını destekliyoruz. Kredi desteği verdiğimiz enerji projeleri arasında rüzgar enerjisi santrallerinin payı yüzde 31. Bu oran, bize gelecek yıllarda bu alana yönelik finansmanların daha da güçleneceğini gösteriyor” dedi.

Öztop, Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası tarafından finanse edilmiş ve üretime geçmiş RES tesislerinden yıllık ortalama 850 milyon kWh temiz ve yenilenebilir enerji elde edildiğini ve böylece yaklaşık 285 bin hanenin yıllık enerji ihtiyacının karşılandığını ifade etti.

TOTAL’den Özel Servislere Uygulama: ‘TOTAL Ustaya Özel’

Türkiye’de 31 yıldır madeni yağ üretimi ve pazarlaması alanında faaliyet gösteren Total Turkey Pazarlama, araç bakım ve onarım ustalarının önceliklerini göz önüne alarak onlara sektörde benzeri olmayan özel bir deneyim sunmayı hedeflediği mobil uygulama ve web sitesini hayata geçirdi. “Ustaya Özel” dijital platformu, “En iyi yağ, en özel ustayla buluştu” sloganıyla TOTAL ve ELF madeni yağlarını tercih eden ustalara özel ayrıcalıklar sunuyor.

İster mobil uygulama ister web sitesi üzerinden kullanılabilen platform, ustalara özel kampanyalar ve nitelikli hizmetler sağlıyor. Ustalar, kampanya dönemlerinde yaptıkları madeni yağ alımlarından yağ puanı kazanıyor, puanlarını uygulamada takip edebiliyor ve kazanılan bu puanlarla bir sonraki siparişlerini ücretsiz alabiliyorlar. Galeri ve forum alanında yaptıkları profesyonel içerik paylaşımları ve katıldıkları yarışmalardan ise aktivite puanı kazanıyor, aktivite puanlarını hepsiburada.com hediye çeklerine dönüştürerek diledikleri ürünü ücretsiz alabiliyorlar.

Dahası platformu takip eden, nitelikli içerikler paylaşan ve uygulamanın farklı özelliklerini aktif olarak kullanan ustalar, haftalık ve aylık usta sıralamasında zirveye yerleşip sürpriz hediyeler de kazanabiliyor.

Ayrıca bu platform sayesinde ustalar, Türkiye’nin dört bir yanındaki diğer “Ustaya Özel” program üyesi ustalarla iletişim kurup bilgi alışverişinde bulunabiliyor veya zorlu teknik konularda TOTAL tarafından sağlanan danışmanlardan destek alabiliyorlar. TOTAL Teknik Servisler ekibi ve Türkiye’nin önde gelen uzman eğitmenleri tarafından özenle hazırlanan eğitim videoları ve sürekli güncellenen teknik içeriklere de her an saniyeler içinde mobil telefonlarıyla ulaşabiliyorlar.

Total Turkey Pazarlama ve Teknoloji Direktörü Fırat Dokur, “Hedefimiz TOTAL ve ELF markalarıyla madeni yağlar alanındaki global uzmanlığımıza, Türkiye’deki inovasyon ve teknolojiyi değerlendirme kabiliyetimizi de katarak değerli bir platform ortaya çıkarmaktı, bugün bu hedefimizi gerçekleştirip portföyümüzün önemli bir bölümünü teşkil eden özel servislerde çalışan değerli ustalara böyle ayrıcalıklı bir uygulama sunabildiğimiz için heyecanlı ve gururluyuz. Yakın zamanda uygulamayla bağlantılı olarak devreye alacağımız “TOTAL Servis Bul” web sitesi ile son kullanıcıları da “Ustaya Özel” program üyesi servislere yönlendirerek ekosistemdeki tüm kullanıcılara önemli bir hizmet daha sağlamaya başlayacağız, tüm bu özellikleri, farklı kullanıcı gruplarını, web ve mobil kullanım arayüzlerini, ticari faydaları, eğitim ve danışma olanaklarını, yarışmaları ve belki de en önemlisi tüm bunları yaparken eğlenceli bir kullanıcı deneyimi vadedildiğini göz önüne aldığımızda Ustaya Özel uygulaması Türkiye’de madeni yağlar alanında ilk ve tek, bu sebeple belli illerde pilot seviyesinde canlıya alınmasına rağmen yalnızca birkaç hafta içinde bine yakın üyeye ulaştı, 2021 sonuna kadar 2 bin 500’den fazla özel serviste 10 binden fazla üyeye ulaşmayı hedefliyoruz, önümüzdeki yıllarda bu sayı katlanarak artmaya devam edecek” dedi.

Yağmur Suyu Kadıköy’e Hayat Verecek

Kadıköy’de inşa edilecek binalarda ‘yağmur suyu ve gri su toplama tankı’ yapılmasına yönelik uygulama ilk önce Kadıköy Belediyesi Ekolojik Yaşam Merkezi’nde hayata geçti. Ekolojik Yaşam Merkezi’nin çatısında biriken yağmur suyu depolanarak bahçedeki sebze ve meyvelerin sulanmasında kullanılıyor.

Kadıköy’de inşa edilecek binalarda ‘yağmur suyu ve gri su toplama tankı’ yapılması Kadıköy Belediye Meclisi’nden oybirliği ile geçti. Yağmur suyu ve gri su toplama tankı ilk önce Kadıköy Belediyesi Ekolojik Yaşam Merkezi’nde uygulandı. Ekolojik Yaşam Merkezi’nin çatısında biriken yağmur suyu, binanın hemen yanında bulunan su haznesinde birikiyor. Daha sonra, özel borularla döşenen bahçenin damlama sitemi ile sulanmasında kullanılıyor.

“Günlük kullandığımız suyun yüzde 20’si sifona gidiyor”

Proje hakkında bilgi veren Kadıköy Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürü Şule Sümer, “Dünyadaki su miktarı sabit. Sanıldığının aksine suyun sadece yüzde 2,5’i içilebilir nitelikte. Bu suyu ne kadar korursak, ne kadar yeniden kullanabilirsek su döngüsüne o kadar destek vermiş oluruz. TUİK 2018 verilerine göre İstanbul’da kişi başına düşen su miktarı günlük 189 litre. Bunun yüzde 20’si sifonlardan kanalizasyona akıyor. Bu proje ile yağmur suyu ve gri su sistemlerini kullanarak özellikle rezervuarlarda, sifonlarda ve bahçe suyu olarak kullanmayı, böylelikle korumamız gereken temiz su kullanımını azaltmayı amaçlıyoruz” dedi. Yağmur suyu dışında gri su kullanımının da önemli olduğunu belirten Sümer, “Gri su duş, banyo ve el yıkamadan gelen az kirli suyun, basit filtre sistemlerinden geçirilerek yeniden kullanılmasıdır. Gri su, sifon, bahçe sulanması, itfaiyenin talep ettiği depoların doldurulması, ortak alanların temizliği gibi amaçlarla rahatlıkla kullanılabilir” dedi.

“Amacımız yağmur suyunu geri kazanmak”

Kadıköy Belediye Meclisi’nden geçen kararla ilgili konuşan Plan ve Proje Müdürü Zerrin Karamukluoğlu, “İklim şartlarındaki değişiklik nedeniyle doğal kaynakların daha verimli kullanılması gerekiyor. Biz de bu amaçla yağmur sularının geri kazanılması ile ilgili çalışma yaptık. Aldığımız meclis kararı ile bundan sonra Kadıköy’de yapılacak inşaatların yarısından fazlasında bu sular kazanılmış olacak. Yeni inşa edilecek 400m2’den büyük alanlara inşa edilecek binalarda asansör, otopark gibi yağmur suyu ve gri su tankları da yer alacak. Bu depolama alanları binaların bodrum katları veya bahçelerinde yer alabilecek. Amacımız yağmur suyunu kullanıma dahil etmek, geri kazanmak. Gri sularda ise ikincil olarak kullanabilmek” dedi.

Elder’de Kıvanç Zaimler Dönemi

Türkiye’de faaliyet gösteren Elektrik Dağıtım şirketlerinin çatı örgütü olan Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (ELDER)’in, 9. Olağan Genel Kurulu Ankara’da gerçekleştirildi. Genel Kurul sonucunda Serhat Çeçen, Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini Kıvanç Zaimler’e devretti. Zaimler 2021-2024 yılları arasında, üç yıl süre ile ELDER Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapacak. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevlerini ise Batuhan Özdemir ve Barış Erdeniz üstlenecek.

Genel Kurul sonrası açıklamada bulunan ELDER Yönetim Kurulu Başkanı Kıvanç Zaimler, “Elektrik Dağıtım sektöründe sürdürülebilir, kaliteli ve kesintisiz elektrik dağıtım hizmeti verme misyonumuzu devam ettireceğiz. Yeni dönemde yatırımlarımız ile tüketici odaklı çalışmalara imza atacağız” ifadelerini kullandı.

KIVANÇ ZAİMLER KİMDİR

Kıvanç Zaimler İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde öğrenim gördükten sonra kariyerine 1992 yılında başladı. Ticaret Direktörü olarak 2008 Enerjisa’ya katılan Zaimler, 2013 yılına kadar Enerjisa’nın Doğal Gaz iş kolunun koordinasyonunu üstlendi. 2013-2015 yılları arasında Enerjisa Dağıtım Şirketleri Genel Müdürü olarak görev aldı. Bu görevinde 14 ili kapsayan 3 dağıtım bölgesinde, 9 milyon müşteri ve 20 milyon nüfusa elektrik dağıtımını üstlenen bir organizasyonun yeniden yapılanma ve entegrasyon sürecini yönetti. Ağustos 2015 – Mart 2016 tarihlerinde Enerjisa Satış Şirketleri Genel Müdürlüğü görevinde Enerjisa’nın serbest piyasaya hazırlık sürecinde tüketici odaklı yeni marka konumlandırma çalışmalarını yürüttü. Ardından Türkiye’nin özel sektör tarafından yapılan en büyük halka arz süreci olan Enerjisa Enerji’nin halka arzını başarıyla yönetti. Temmuz 2018 tarihinden itibaren Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı olarak görev yaptı.

Yeni Nesil HYBRID SOLAR UPS’i ile Enerjinizi Güneşten Alın

Güç elektroniği alanında 40 yıla yakın tecrübeye sahip İnform, Hybrid Solar UPS ile hastane, konut, okul, benzin istasyonları gibi tüm işletmelerin güvenliğini en doğru çözümlerle buluşturmaya devam ediyor. Yüklerin ihtiyaç duyduğu enerjiyi güneşten sağlayan sistemi ile sürdürülebilir dünyaya katkı sağlayan Hybrid Solar UPS, kompakt tasarımıyla da sıradanlığa meydan okuyor.

Geliştirdiği ürünlerle Türkiye UPS sektöründe yeniliklere her zaman öncülük eden İnform’un mühendisleri tarafından tasarlanan Estia Hybrid Solar UPS, on-grid inverter çalışma modu ile yüklerin ihtiyaç duyduğu enerjiyi güneşten sağlıyor, güneş enerjisinin yetmediği noktada şebekeden karşılanıyor. Yükün düşük olması durumunda Solar panellerden üretilen enerji şebekeye aktarılıyor.

Hibrit inverter çalışma modu ile de yüklerin ihtiyaç duyduğu enerji, öncelikli olarak güneşten sağlanarak, güneş enerjisinin yetmediği noktada şebekeden karşılanıyor.

Şebekenin de kesilmesi veya arızalanması durumunda da ihtiyaç duyulan enerji Estia Hybrid’in içindeki akü grubundan sağlanıyor. Estia Hybrid Solar, yeni nesil teknolojisi sayesinde işletmelerin karbon ayak izini küçültüyor ve böylece çevresel etkileri de en aza indiriyor.

Maliyetleri Düşürmek için Güneş Enerjisine Yatırım Zamanı

Gelişen solar teknolojilerin fabrika ve büyük tesislere kendi elektriğini üretme imkanı sunduğunu belirten ISOMER Isıtma Soğutma Merkezi Genel Koordinatörü İlgin Eray, minimum 25 yıl kullanılan sistemlerin 5 senede kendi maliyetlerini çıkardığını söyledi. İşletmeler için elektriğin önemli bir gider olduğunun altını çizen Eray, bazı sektörlere özel teşvikler ve güneş enerji santralleri hakkında önemli bilgiler paylaştı.

Güneş enerjisi yatırımlarının bir dönüşüm yaşayarak topraktan çatıya kaydığını belirten ISOMER Isıtma Soğutma Merkezi Genel Koordinatörü İlgin Eray, “Eskiden toprak üzerine kurulan güneş enerji santralleri (GES) artık fabrika, otel, hastane, AVM ve okul gibi büyük yapıların atıl durumdaki çatılarına kuruluyor. Gelişen teknolojiler sayesinde GES’ler artık hem daha uygun fiyatlara yapılıyor hem de daha verimli çalışıyor. Ömrü ortalama 25 yıl olan güneş enerji santrallerinin işletmeler için amortisman süresi 5 yıl olarak hesaplanıyor. Kalan 20 sene boyunca fabrika çatısından elde edilen elektrik, işletmenin cirosuna kar olarak yazılıyor. Özellikle yoğun elektrik kullanımı yapılan işlerde GES yatırımları çok büyük avantajlar içeriyor” dedi.

100 KİLOWATTLIK PROJE 60 – 70 BİN DOLAR

GES yatırım maliyetlerinin giderek makul seviyelere geldiğini dile getiren İlgin Eray şu bilgileri paylaştı: “Piyasada 100 kilowatta kadar olan projelerde maliyet, 600-700 dolar/kilowatt olarak seyrediyor. Örneğin 100 kilowattlık bir proje 60 ila 70 bin dolar arası maliyetle sonuçlanıyor. Her işte olduğu gibi burada da iş hacmi büyüdükçe maliyet düşüyor. Halihazırdaki mevzuata göre tesisin tükettiği elektrikten fazlasını üretmek makul değil. Fakat gelecek günlerde mevzuatın değişeceğine ve herkesi üretime teşvik edeceğine inanıyorum.

GES YATIRIMI YAPAN BAZI SEKTÖRLERE YÜZDE 50 DESTEĞİ HİBE VAR

Fabrikasına güneş enerji santrali (GES) kuran bazı sektörlere yüzde 50 hibe desteği olduğunu belirten Eray, “Bu sene Bolu bölgesinde kümes hayvancılığı yapan üreticilere, proje bedeli 3 milyon TL’ye kadar olan GES yatırımlarında yüzde 50 hibe veriliyor. Ayrıca Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu, Avrupa Birliği’nin IPARD programı kapsamında bazı sektörlere özel GES yatırım desteği sunuyor. İşletmeler bu desteklerden faydalanarak kendi enerjisini üretebilir” bilgisini paylaştı.

Merkezi İklimlendirmede Yüksek Teknolojili Çözüm: Clivet Santrifüj Chiller

55 yılı aşkın tecrübesi ve güçlü iş ortaklıklarıyla iklimlendirme sektörünün öncü firması Form, Clivet soğutma grupları ile merkezi iklimlendirme ihtiyaçlarına verimli ve işlevsel çözümler sunuyor. Clivet Santrifüj Kompresörlü Soğutma Grupları,güçlü performansı ve verimliliğiyle fark yaratıyor.

Clivet santrifüjlü gruplar, yüksek soğutma kapasitesi, verimlilik değerleri ve patentli yeni özellikleri ile dikkat çekiyor. 600 kW ile 10.550 kW arasında yüksek kapasiteye ve 6.58’e kadar COP, 10.69’a kadar IPLV verimlilik değerlerine sahip. Aynı zamanda20’den fazla patenti ve AHRI sertifikası bulunuyor. LEED sertifikası için de kullanıldığı projeye değer kazandırıyor. Clivet santrifüj gruplar, iki kademeli kompresör ve Backto Back Impeller dizaynı ile daha basit bir tasarıma ve daha az hareketli parçaya sahip olduğu için benzersiz doğrudan tahrikli kompresör güvenilirliği ve daha uzun bir kullanım ömrü sağlıyor. Her bir kompresörde bulunan frekans invertörü ile soğutma grubu çok düşük yüklerde kalkış yapabiliyor ve ara yüklerde çok verimli çalışabiliyor. İki kademeli sıkıştırma çevrimi ile enerji verimliliği %6 artıyor ve tek kademeli kompresörlü modellerinin aksine, işletme masraflarını azaltıyor. Düşük basınçlı ve sızdırmaz tasarımı sayesinde soğutucu akışkanı soğutma grubunun içinde tutuyor.

Patentli Full Falling Film evaporatör tasarımı ile, yüksek verimli ısı transferi sağlıyor. 6°C’lik bir buharlaşma sıcaklığı ile 7°C’de çıkış suyu elde edilebiliyor. Bu süreçte ısı transferi ve verimlilik artarken, kullanılması gereken soğutucu gaz miktarı ise %40 oranında azalıyor.

Cihazda soğutucu akışkan olarak çevre dostu R 134A kullanılıyor. Daha az soğutucu şarjı gerektiren yapısı ve yüksek verimli inverter motoruyla alanının en çevreci ürünleri arasında yer alıyor.

Clivet tüm özelliklerinin yanı sıra düşük ses değerleri ile kendi boyut aralığında en sessiz chiller olmasıyla öne çıkıyor. Bu sayede okul, gösteri salonu, müze, kütüphane gibi sese duyarlı ortamlar için ideal bir seçenek oluşturuyor. Aynı zamanda renkli dokunmatik ekranıyla kullanım kolaylığı sağlıyor. Daha geniş çalışma aralığında kompakt boyutlarıyla, işlevsellik beklentilerini de karşılıyor.

Vaillant 2021’e Güçlü Girdi

Vaillant Türkiye geleneksel İş Ortakları Toplantısı’nı bu yıl canlı yayın formatında online olarak gerçekleştirdi. “Farklısın Farkında mısın?” sloganı ile düzenlenen toplantıda Vaillant Türkiye’nin 2020 yılı elde ettiği sonuçlar ile 2021 yılı hedefleri paylaşıldı.

İklimlendirme sektörünün öncü markalarından Vaillant Türkiye, her yıl yetkili satıcıları ile bir araya geldiği geleneksel İş Ortakları Toplantısı’nı bu yıl koronavirüs sebebiyle dijital platformlar üzerinden gerçekleştirdi. “Farklısın Farkında mısın?” sloganı ile düzenlenen toplantıya Türkiye genelindeki tüm Vaillant Türkiye yetkili satıcıları ile Vaillant Türkiye çalışanlarından oluşan 355 kişi katılım gösterdi. Vaillant Group Türkiye CEO’su Alper Avdel, Vaillant Group Türkiye Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Erol Kayaoğlu, Vaillant Group Türkiye Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ufuk Atan, Vaillant Türkiye Pazarlama Direktörü Hazım Bumin ve Vaillant Türkiye Satış Direktörü Fatih Aylı’nın katılımıyla düzenlenen toplantıda Vaillant Türkiye’nin pandemi nedeniyle zorlu geçen 2020 yılında, yenilikçi bakış açısı ve dijitalleşmeye yönelik yatırımları sayesinde elde ettiği başarılar aktarılarak 2021 hedefleri açıklandı.  

300 m2’lik dev bir sahneden 4K kalitesinde canlı yayınlanan toplantı Burcu Esmersoy ve Kadir Çöpdemir’in moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Toplantı açılışında konuşma yapan Vaillant Group Türkiye CEO’su Alper Avdel, firma olarak hayata geçirilen yeni yapılanma süreci ile daha efektif bir çalışma modeline geçiş yaptıklarına değindi. Avdel, “Vaillant Group Türkiye olarak müşteri deneyimini önceliklendirerek pazarda yarattığımız farkı bir adım daha ileri taşıdık. Bu kapsamda hayata geçirdiğimiz “Müşteri Odaklı Organizasyon Projesi” ile grup bünyesinde yer alan Satış ve Pazarlama Departmanlarında organizasyonel değişiklikler gerçekleştirdik. Yılbaşı itibariyle girdiğimiz yeni dönemde müşteri ve piyasa odaklılığımızı geliştirerek daha çevik bir yapıya ulaşmayı hedefliyoruz” dedi. 

Yeni dönemde “Farklısın Farkında mısın?” sloganı ile geleneksel başarının ötesine geçmeyi hedeflediklerini dile getiren Avdel, “Koronavirüs etkisiyle yaşam biçimlerimizden alışveriş davranışlarımıza kadar kökten değişim geçirdiğimiz 2020 yılını, güçlü dijital altyapımız ile zamanında ve etkili karar alma kabiliyetimiz sayesinde başarıyla tamamladık” diye konuştu.

“Güçlü bir takım olarak yarattığımız sinerjiyle başarımızı sürdüreceğiz”

Vaillant Group Türkiye Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Erol Kayaoğlu toplantıda yaptığı konuşmada, 2021 yılında farkındalık yaratmayı hedefledikleri alanların altını çizdi. Kayaoğlu, “2021 yılına “Farkında olmak ayrıcalıktır” diyoruz. Bu yıl sunduğumuz ayrıcalıklar noktasında farkındalık yaratmaya, temkinli bir iyimserlik içinde işimize daha fazla odaklanmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. 2020’de müşterilerine kesintisiz hizmet vermeye devam ettiklerini ve bunun sonucunu aldıklarını belirten Kayaoğlu, “2020’de 25 bin yeni müşteri bağlantısı kurduk. 15 ilde 17 kampanya ile hedeflerimizin oldukça üzerinde satış adetlerine ulaştık. Pandemi döneminde çok hızlı bir şekilde evden çalışma sistemine geçirdiğimiz 250 kişilik çağrı merkezimiz ile 7/24 hizmet verdik, vermeye de devam ediyoruz. 200’ü aşkın servis teknikerimizle gerekli mesafe ve hijyen şartlarını sağlayarak sahada olmayı sürdürdük. Bu dönemde gücümüzü ortaya koyduğumuz en önemli noktalar pandemiye hızla uyum sağlayarak kesintisiz devam ettirdiğimiz çağrı merkezi ve servis hizmetleri oldu. Kendi bünyemizde görev alan servis teknikerlerimizle hizmetin en iyisini vermeye devam ettik. Yıllardır bu alana yaptığımız yatırımın karşılığını, pandemide işimizde aksama olmadan yola devam ederek aldık. Bu gibi öncü yatırımlarımızın meyvelerini 2021’de de almaya devam edeceğimize inanıyoruz. Satışta başarı her zaman ekip işidir. Güçlü bir takım olarak yarattığımız sinerjiyle başarının 2021 yılında da bize geleceğine inanıyoruz” dedi.

“İnovasyonu ve yaratıcılığı temel alan çözümler sunacağız”

Vaillant Group Türkiye Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ufuk Atan toplantıda yaptığı konuşmada, tüm aksiyonlarda müşteriyi önceliklendirerek hareket ettiklerini söyledi. Atan, “Odağımız her zaman olduğu gibi müşterilerimiz. Bu anlamda bu yıl çok daha proaktif olacağız. Bütünsel bir yaklaşım sergileyerek iş ortaklarımızla birlikte hem geleneksel hem de yeni iş alanlarında daha odaklı hareket edeceğiz. Veriye dayalı hareket ederek inovasyonu ve yaratıcılığı temel alan çözümler sunacağız” dedi. Marka iletişim yatırımlarını artırarak bu yıl da sürdüreceklerini dile getiren Ufuk Atan, “Vaillant Fit ve Vaillant Club sadakat programımız başarıyla devam ediyor. Dijitalleşme günümüzde artık bir mecburiyet. Bu doğrultuda özellikle bu alandaki önceliklere ve müşteri deneyimine yatırım yapıyoruz. Marka iletişimi alanında 2020 yılında sektörde rekor olabilecek yatırımlar yaptık. 2021 yılında da bu iletişimi arttırarak devam ettirmeyi hedefliyoruz. Ürün lansmanlarımız 2021 yılında da devam edecek. Yenilenebilir enerjiye odaklanan bir marka olarak müşterimize verimlikte üst noktalarda yer alan ürünler sunmaya önem veriyoruz. Mayıs’ta ecoTec Plus serisinin yeni ürünlerini müşterilerimizle buluşturacağız” ifadelerini kullandı.

Hinda Akıllı Şehir Teknolojileri

Hinda, şehirlerin karşılaştığı sorunları çözmek için şehir paydaşları ve sakinleri ile birlikte, teknolojiyi yenilikçi yöntemlerle kullanarak herkes için daha yaşanabilir şehirler kurar ve insan odaklı akıllı şehir çözümleri ile yaşam kalitesini artırır.

Akıllı Şehir Yolculuğu yazı dizimizin X. yazısında Fatih Kafalı ve Mustafa Eruyar ile Akıllı Şehirleri ve “insan odaklı akıllı şehirler” mottosuyla yola çıkan inovatif ve veri odaklı; Fatih Kafalı ve Mustafa Eruyar’ın yorum ve anlatımlarıyla “Akıllı Şehirler vizyonu ve bu vizyonun hayata geçirildiği Hinda Akıllı Şehir Teknolojileri şirketine uzanan yolculuk”:

Şehir, medeniyetin daha büyük dünya içinde kendi dünyasını kurmanın bir ifadesidir. Şehirlerde medeniyetler gibi doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Şehirleri de medeniyetleri de kuranlar da yok edenlerde insanlardır. Şehre baktığınızda insanı, insana baktığınızda da şehri görürsünüz. “Şehir tek bir organize bütünlük içerisinde milyonlarca parçanın oluşturduğu insan vücudu gibidir.” ve değişimin temsilcisidir. Şehirler, fikirlerin yeşerdiği ve kök saldığı, bilginin ve tecrübenin arttığı, düşüncelerin değişime uğradığı veya yara aldığı, böylece insanların öğrendiği yerlerdir.

Değişimin çok hızla yaşandığı bir dünyada bu değişimlere kayıtsız kalmakta pek mümkün olmamaktadır. Yaşanan değişimlerin başında şehirlerde yaşayan insanların sayısının her geçen gün artması söylenebilir. Artan nüfus hareketleri hem göç veren hem de göç alan şehirleri etkilemektedir. Göç alan bölgelerde kısıtlı doğal kaynaklarla giderek artan nüfusa kaliteli ve sürdürülebilir hizmet ulaştırılmaya çalışılırken;göç veren bölgeler nitelikli insan gücünü koruma ve şehirlerini daha yaşanabilir kılma gayretindedirler. Günümüz şehirlerinde artan nüfus yoğunluğu konut, altyapı, ulaşım, eğitim, sağlık, güvenlik, çevreve enerji gibi alanlarda zorluklarla karşı karşıya kalmakta ve kaynak kapasitesinde sınırlara ulaşılmaktadır. Nüfusları hızla artan şehirlerin kadim dokusunu koruması, yaşanabilir şehirler olarak kalabilmesi, kaynaklarını sürdürülebilir bir şekilde kullanarak sakinlerine iyi bir hayat kalitesi sunabilmesi, yatırımcıların gözdesi olmaya devam edebilmesi tüm bu sorunların bertaraf edilmesinde ve hatta çeşitli durumlarda kentsel kalkınmaya yönelik fırsata dönüştürülmesinde Akıllı Şehirler önem teşkil etmektedir.

Şehirler hızla büyürken altyapılar aynı ivme ile büyümeye karşılık veremeyince bu durum şehirlerde yeni mücadele alanları oluşturdu. Bir taraftan artan nüfusun ihtiyaçlarına cevap verebilmek için şehirlerde yeni üretim alanları açılırken bir taraftan bu tesislerin yol açtığı kirlilik şehirleri zorlu yaşam alanları haline getirdi. Artan motorlu taşıt sayısı hava kirliliğine, yollarda trafik kaynaklı beklemelere ve muazzam bir enerji ihtiyacına yol açtı. Göç alan şehirlerde yalıtılmış sosyo-kültürel bölgeler oluştu. Orta ölçekli ya da metropol olsun, farklı bölgeler arasında kaynaşmanın sağlanması da önemli bir zorluk olarak şehir yöneticilerinin önünde duruyor. Şehrin bir tarafında hayat kalitesini en üst düzeye ulaştırmaya çalışan insanlar yaşarken, beri tarafta sadece hayatta kalma ve asgari geçim mücadelesi veren insanların yaşaması, şehre kimliğini sorgulatacak düzeyde temel bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Sadettin Ökten’in deyimiyle “şehir bir ahlak meselesidir ve bir şehri kurmak, dönüştürmek ya da muhafaza etmek ahlâktan bağımsız değildir.” Şehirlerdeki böylesi gelir dengesizliklerinin,toplumsal güvenlik algısını azaltan bir etkisinden bahsetmek de mümkün. Şehirler kimliklerini koruyabilmek için bu zorluklara kendi kültür ve medeniyetlerinden kopmadan yenilikçi çözümler üretmek durumundadırlar.

Şehirlerin attıkları adımları sadece zorluklar belirlemez. Şehir yöneticilerinin gelecek vizyonu ve vatandaşların değişen talepleri de atılan adımlara yön verir. Günümüzde üretken vatandaşlar dahaiyi bir yaşam kalitesine sahip olmak istemekte ve şehrindeki yenilikçi projelerin bir parçası olmayı talep etmektedir. Dijital teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte vatandaşların ihtiyaçları da şekil değiştirmiştir. Yüzyıl kadar önce sebiller şehirlerde önemli bir hayrat olarak görülürken günümüzde ücretsiz internet hizmeti neredeyse sebilden daha fazla ihtiyaç olarak görülmektedir. Vatandaşlar şehirde karşılaştıkları sorunları kolayca yetkililere iletip sanal ortamdan kolayca takip edebilmeyi önemsemekte, eğitim ve turizm tercihlerini bu türden hizmetlerin bulunduğu şehirlerden yana kullanmaya eğilimlidirler. Şehir yöneticileri ise dışa bağımlılıkların asgariye indirildiği sürdürülebilir ve herkes için yaşanabilir şehirler hayal etmektedirler. Şehirlerin gelişmesi için tartışılan sürdürülebilirlik, yaşanabilirlik, yaşam kalitesi, rekabet, markalaşma, yönetişim, katılım, toplumsal refah ve dijitalleşme gibi farklı kavramları zaman içerisinde kendi bünyesinde toplamayı başaran “akıllışehir” yaklaşımını şehirlerimize özel olarak yeniden yorumlamalı ve şehrin tüm paydaşları ile kendi Akıllı Şehir yolculuğumuza çıkmalıyız.

Güle Güle Tacikistan 2

Bir önceki yazımızda Tacikistan-Çin ilişkilerine değinmiş, bilhassa ekonomik ilişkilerin Tacikistan’ı neredeyse Çin’e bağımlı bir ülkeye dönüştürdüğünden bahsetmiştik.

Bu yazımızda yine iki ülke arasındaki ekonomik, ticari, askeri ve proje bazlı ilişkilerin Tacikistan’ı nasıl etkilediğine ve önümüzdeki dönemde daha fazla nasıl etkileyebileceğine dair görüşlerimizi siz değerli okurlarımızla paylaşmaya devam edeceğiz.

Çin’in en hassas olduğu ve aynı zamanda en fazla manipüle ettiği konulardan bir olan “terörizm”e karşı Çin, 2016 yılında Tacikistan, Afganistan ve Pakistan ile birlikte “istihbarat ve terörle mücadele eğitimi anlaşması” imzalamıştır. Anlaşma ile Çin, sözde teröre özde ise Doğu Türkistanlıları takip ve derdest etme amacı gütmekte ve zikredilen devletlerle sözde terörizme karşı işbirliği ve koordinasyon mekanizması kurmuştur. Anlaşmanın taraflar arasında imzalanmasından sonra da Tacik hükümeti Afgan sınırında 11 karakol inşaatının finansman ve inşaatı için Çin ile bir protokol imzalamıştır.

Geçen yazımızda da değindiğimiz üzere ekonomik ilişkiler Çin’i Tacikistan’ın en büyük yabancı kredi sağlayanı, aynı zamanda Çin sermayesine en bağımlı ülkelerden biri haline getirmiştir. 2016 yılı itibarıyla Tacikistan’ın Çin’e olan borcu yaklaşık 1,2 milyar dolar olmuş, bu rakam Tacikistan’ın toplam dış borcunun %53’ünü oluşturmuştur. 2020 yılı rakamları henüz açıklanmamış olsa da, makasın Çin lehine değiştiğine dair görüşler bulunmaktadır.

Çin’in Tacikistan’ı borçlandırma siyaseti bununla da kalmamış, Tacikistan, Kuşak-Yol Girişimi kapsamında kullanılmak üzere Çin’den 2,8 milyar dolar daha borç almıştır. Bu rakam ise Tacikistan’ın 2016 yılı verilerine göre toplam dış borcunun yaklaşık %80’ine denk gelmiştir. Konuyla ilgili yapılan uzman değerlendirilmelerine göre Tacikistan-Çin ekonomik ilişkileri bu şekilde devam ettiği takdirde Duşanbe yönetiminin zikredilen kredi borçlarını faizleriyle birlikte geri ödemede kaçınılmaz olarak ciddi sıkıntılar yaşayacaktır.

Bununla birlikte IMF ve Dünya Bankası, Tacikistan’ı “dünyadaki en riskli borçlanma tehlikesi altında olan 8 ülkeden biri” olarak değerlendirmiştir. Son dönemlerde Çin, ekonomik çıkarları doğrultusunda ilişki kurduğu ülkelerin stratejik bölgelerine, limanlarına, değerli maden yataklarına veya enerji hammaddelerine ulaşmada ve bunları kendisinin kontrol ve kullanımını sağlamada “borç tuzağı diplomasisi” siyasetini uygulamaya koyduğu bilinmektedir.

Çin’in “borç tuzağı diplomasisi”nin en somut örneğini Sri Lanka’nın Hambantota limanında görmekteyiz. Temmuz 2017’de Sri Lanka zikredilen limanın geliştirilmesi ve derinleştirilmesi maksadıyla Çin’den % 6 faizle 8 milyar Dolar kredi kullanmış, krediyi geriye ödeyemeyince liman, etrafındaki 15 dönüm arazisiyle birlikte 99 yıllığına “borca karşı öz kaynak takası (a debt-forequity swap)” karşılığında Çin’e devredilmiştir. Benzer anlaşmaların ekonomik sıkıntıları olduğu bilinen Yunanistan’daki Pire ve Avustralya’daki Darwin limanları için de yapıldığı söylenmektedir.

Durum Tacikistan için de farklı değildir. Zikredilen borçlara karşılık Çin’in Tacikistan’dan toprak talep ettiğine dair söylentiler, ülkede Çin’e karşı ciddi tepkilere neden olmaktadır.

Konuyla alakalı Tacikistan Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Suhrob Sharipov, Çin ilk olarak Tacikistan’ın miktarı açıklanmayan borcuna karşılık 28.500 km2’lik bir toprak talebinde bulunduğunu, detayları kamuoyuyla paylaşılmayan müzakereler sonucunda zikredilen toprakların yaklaşık %5’ini Çin’e teslim ettiğini ifade etmiştir.

Sadece bu olay bile Çin’in Şangay İşbirliği Örgütü üzerinden kendisine hem-sınır olan devletlerle “sınır anlaşmaları” yapmasına rağmen, zikredilen coğrafyadaki komşu devletlerden yeni toprak talebinde bulunabileceğini ortaya koymaktadır. Fırsat kollayan, dahası bu türden fırsatları oluşturabilmek için bölge ülkeleriyle proje bazlı ekonomik ilişkiler geliştiren Çin’in bu tutumunu ilerleyen dönemlerde sürdürebileceğini söylemek abartı olmasa gerekir.

Çin bununla da iktifa etmemiş, Tacikistan’dan ayrıca ülkenin doğu ve güney bölgelerindeki mümbit tarım arazilerinin bir kısmını uzun süreliğine kiralama isteğini Tacik yönetimine kabul ettirmiştir.

Konuyla ilgili ilk olarak 2011’de 2.000 hektarlık bir arazinin Çinlilere kiraya verildiği bilinmektedir. 2012’de ise Tacikistan Tarım Bakanlığı, 6.000 hektar arazinin Çin’e kiralandığını duyurmuştur. 2016 yılına gelindiğinde, bu sefer 15.000 hektarlık bir arazi Çin’e 49 yıllığına kiralanmıştır. Dahası bu son anlaşmayla ilgili Çin’in kira bedeli ödemeyeceği söylenmektedir. 20 Temmuz 2018 tarihli Tacikistan Devlet Arazi Yönetimi ve Jeodezi Komitesi tarafından yapılan açıklamada ise ülkede Çinli çiftçilere kiraya verilen arazi miktarı 18.000 hektar olarak açıklamıştır.

Tacikistan’ın Çin eliyle ne duruma getirildiğini bu örnekler gösterse de, bunlarla sınırlı olmadığının da bilmesini isterim.

Korona macerası devam ediyor

“Adanalı” diye bir dizi vardı,

Sloganı; “Macera devam ediyor…” idi.

Aynen öyle…

Adına Pandemi mi dersiniz, Korona mı, yoksa Kovid mi…

Macera devam ediyor.

Mutasyona uğruyor,

Mutantlaşıyor,

Varyantif varyasyonlara dönüşüyor; kâh İngiliz varyantı kâh Güney Afrika varyantı, kah bilmem ne boyutu şeklinde “bin bir surat” kılığa bürünüyor.

Bu yüzden de 30 Haziran 2020 tarihli yazımda, “Bu Korona denen virüs adını tarihe altın harflerle yazdıracak. Büyük ihtimalle de kanlı altın harflerle tabi. Şunu unutmayalım ki; Koronavirüs sadece bir virüsten ibaret değildir ve olmadığını yaşayanlarımız yaşayıp görecektir…” demiştim.

Kayıplar veriyoruz,

Yıkımlar yaşıyoruz,

Yaşıyor ve görüyoruz…

“Yeni Dünya Düzeni/Yeni Yüzyıl” planlarından bahsettim.

Büyük Sıfırlama,

Güç ve Akıl,

Küresel Baronlar’dan bahsettim.

Pandemi/Kovid-19’un en büyük planın, en büyük enstrümanı olduğundan ve topyekün bir değişim/dönüşüm getireceğinden bahsettim.

Doğal seyrinde oluşan/spontane gelişen viral bir olay olmadığına hep dem vurdum.

Geldiğimiz noktada dünden bugüne, bugünden yarına projeksiyon yapacak olursak; Kovid-19 denen virüsün çok ciddi bir dönüştürücü/yok edici/bozucu/dağıtıcı/yıkıcı bir silah olduğunu çok daha net görüyor/yaşıyoruz.

Bir yazımda; “Korkunun aşıramayacağı çizgi, yaptıramayacağı şey yoktur” diye bir söze atıfta bulunmuştum. Ve artık, korkuyu bile kanıksadık/kabullendik ve hatta normalleştirdik. Pandemiyle ilintili şekilde ne dense/ne önerilse/ne dile getirilse inanıyoruz/olmaz demiyor/garipsemiyoruz. Hatta, artık her şeye hazır haldeyiz. Binler/milyonlar çok kısa bir zaman kesitinde Kovid-19’dan ölse şaşırmayacağız, “hımmm… olabilir, mümkündür” diyeceğiz ve yaşadığımız kadarını kâr addedip hayata devam edeceğiz, galiba!..

Yeni bir durum tespiti ve bir güncelleme yapacak olursak;

Üretilen “Virüs Silahı” alabildiğine ve modifiye/revize şekilleriyle aralıksız öldürmeye/ürkütmeye/eritmeye devam ediyor ve öyle görünüyor ki; epeyce de sürecek!..

Kovid’le ilgili çıkan her yeni durum/şey/olgu bu virüsün, nasıl bir silah olarak kullanıldığını tescilliyor.

Kaos,

Kontrollü Kaos devam ediyor.

Şu anda Kaos senaryosunun en başat aktörü/etkili enstrümanı ve belirsizlik silahı halen ve muhtemelen Kovid-19’dur ve olmaya devam edecek…

Çünkü Kovid denen virüs daha bir ölümcülleşecek ve o birileri de pervasız/umursuz ve bilinçli canilikle bu ölümcüllüğü dibine kadar kullanmaya devam edeceklerdir. Önümüzdeki zaman kesitinde “mutant, varyant vb.” gibi ilginç/egzantirik/karmaşık ve anlaşılmaz betimlemeler, kavramsallaştırmalar ve kafa karıştırıcılar bolca bolca duyacak/göreceğiz.

Çünkü “Kaos Yapıcılar” durmayacak…

Ve bu belirsiz/Kontrollü Kaos süreci çok üzgünüm ve kötümserim ki; Korona/Kovid/Pandemi üzerinden devam edecek.

Harici faktörler duracak mı?..

Hayır tabi ki… Savaş/terörizasyon/vekalet savaşları/Ekonomik savaş ve yaptırımlar/yönetsel sistemlerin alt üst oluşu vb. gibi şıklar üzerinden aksiyon devam edecek…

Ama Pandemi/Kovid “kaos”un lokomotifi olmaya devam edecek.

Diğer faktörler bölgesel/ülkesel/lokal şekilde görüldü/görülecek ama Pandemi Küresel/Dünyasal şekilde tüm gezegeni kapsar boyutta imhaya devam edecektir!..

Süveyş Kanalı’ndan Turan Koridoru’na

Süveyş Kanalı, dünyada birinci derecede önemli dokuz stratejik deniz geçiş yolundan biridir. Kanal, Panama Bandıralı Ever Given isimli konteyner gemisinin Çin’in Yantian Limanında aldığı yükü Hollanda’nın Rotterdam limanına götürürken 23 Mart’ta karaya oturması sonucu bir süreliğine deniz trafiğine kapanmıştır. Bu süre zarfında bazı deniz taşımacılık firmaları gemileri farklı alternatif güzergahlar üzerinden Afrika’nın güney ucuna yönlendirmiş ve bu da teslim ve seyir süresini uzatmış ve maliyetleri de artırmıştır. Bu olayın, Afro-Avrasya coğrafyasında deniz ticaret yollarını ve jeopolitik dengeleri değiştirecek sonuçları olacaktır.

Süveyş Kanalı’ndaki tıkanmanın ilk sonucu olarak, buzulların yüzde 40’ını kaybeden Arktika Bölgesi(Kuzey Kutup Dairesi’nin üstünde kalan bölge) alternatif bir güzergâh olarak ortaya çıkmış, özellikle Çin açısından yeni bir rota olarak gündeme gelmiştir. Bu rota sayesinde Çin’in doğusundan Avrupa ülkelerine olan mesafe 21.000 kilometreden (13.000 mil) 12.800 kilometreye (8.000 mil) düşecek bu da nakliye süresini 10 ila 15 gün kısaltacaktır. Benzer şekilde Rusya da bu yolla özellikle Urallardan elde ettiği ham petrolü çok ucuz maliyet ve kısa sürede Asya pazarlarına ve Çin’e ulaştırabilecektir. Arktika Bölgesindeki jeopolitik rekabet büyük ölçüde Rusya, ABD ve Çin arasındaki ilişkilere göre şekillenmektedir. Ayrıca Kanada, Norveç, Danimarka gibi ülkeler de bu rekabetin içinde yer almaktadırlar. Bölgede sadece buz kütleleri değil aynı zamanda jeopolitik kırılmalar da yaşanmaktadır. 

Süveyş Kanalı’ndaki tıkanıklığın doğurduğu Türkiye’yi de yakından ilgilendiren ikinci önemli sonuç ise ülkemizden başlayarak, demiryolu ve karayolu bağlantılarıyla sırasıyla Gürcistan, Azerbaycan ve Hazar Denizine, buradan da (Hazar geçişi kullanılarak) Türkmenistan- Özbekistan-Kırgızistan veya Kazakistan güzergâhını takip ederek Çin’e uzanan Orta Koridorun (Trans-Hazar Ulaştırma Koridoru)öneminin artması olmuştur.

31 Mart’ta düzenlenen Türk Konseyi Devlet Başkanları zirvesinde, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Zengezur koridorundan söz etmiş ve Rusya-Ermenistan, İran-Ermenistan ve Azerbaycan-Nahçivan-Türkiye ulaşım koridorlarının Orta Asya için de yeni bir potansiyel taşıdığının altını çizmiştir. Konseyin Onursal Başkanı Nursultan Nazarbayev bu vurguyu bir adım ileriye taşımış söz konusu güzergâhlarla Hazar hattına bağlanacak sistemi Trans Hazar Uluslararası Ulaşım Koridoru (Turan Koridoru) olarak adlandırmıştır. İki kıta ve iki denizi içeren Turan Koridoru özellikle denize çıkışı olmayan başta Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan gibi ülkeler olmak üzere, bölge ülkelerinin yararına olacak bir güzergahtır. Turan koridoru sayesinde Türkistan Bölgesi, Türkiye ile daha fazla ticaret yapmaya başlayacaktır. Türkiye bu yol ile daha ucuz hammadde satın almış olurken daha çok sanayi mamulü de ihraç etmiş olacaktır. Stratejik önemi ülkemiz için çok değerli olan İstanbul Boğazı değerini daha da arttıracak, Karadeniz-Hazar Deniziyolu karadan bağlanmış olacak ve de Türkistan Bölgesine deniz kapısı açılmış olacaktır. Turan koridoru ile ileriki yıllarda Türk malları sadece Türkistan bölgesi ile de sınırlı kalmayıp Çin ve ötesinde Pasifik bölgesine kadar ulaşmış olacaktır.

Turan Koridoru üzerindeki jeopolitik rekabet Arktika Bölgesinde olduğu gibi ABD, Rusya ve Çin ekseninde devam etmektedir. Buradaki asıl fark ise Arktika’da kırılmalara ve ayrışmalara yol açan bu rekabetin Türk Dünyası’nda, Avrupa Birliği benzeri, kurulması planlanan “Türk Devletleri Birliği” uluslararası örgütü şeklinde birleşmelere ve bütünleşmelere yol açacak olmasıdır.