20.1 C
İstanbul
Salı, Haziran 17, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 44

Merkezi İklimlendirmede Yüksek Teknolojili Çözüm: Clivet Santrifüj Chiller

55 yılı aşkın tecrübesi ve güçlü iş ortaklıklarıyla iklimlendirme sektörünün öncü firması Form, Clivet soğutma grupları ile merkezi iklimlendirme ihtiyaçlarına verimli ve işlevsel çözümler sunuyor. Clivet Santrifüj Kompresörlü Soğutma Grupları,güçlü performansı ve verimliliğiyle fark yaratıyor.

Clivet santrifüjlü gruplar, yüksek soğutma kapasitesi, verimlilik değerleri ve patentli yeni özellikleri ile dikkat çekiyor. 600 kW ile 10.550 kW arasında yüksek kapasiteye ve 6.58’e kadar COP, 10.69’a kadar IPLV verimlilik değerlerine sahip. Aynı zamanda20’den fazla patenti ve AHRI sertifikası bulunuyor. LEED sertifikası için de kullanıldığı projeye değer kazandırıyor. Clivet santrifüj gruplar, iki kademeli kompresör ve Backto Back Impeller dizaynı ile daha basit bir tasarıma ve daha az hareketli parçaya sahip olduğu için benzersiz doğrudan tahrikli kompresör güvenilirliği ve daha uzun bir kullanım ömrü sağlıyor. Her bir kompresörde bulunan frekans invertörü ile soğutma grubu çok düşük yüklerde kalkış yapabiliyor ve ara yüklerde çok verimli çalışabiliyor. İki kademeli sıkıştırma çevrimi ile enerji verimliliği %6 artıyor ve tek kademeli kompresörlü modellerinin aksine, işletme masraflarını azaltıyor. Düşük basınçlı ve sızdırmaz tasarımı sayesinde soğutucu akışkanı soğutma grubunun içinde tutuyor.

Patentli Full Falling Film evaporatör tasarımı ile, yüksek verimli ısı transferi sağlıyor. 6°C’lik bir buharlaşma sıcaklığı ile 7°C’de çıkış suyu elde edilebiliyor. Bu süreçte ısı transferi ve verimlilik artarken, kullanılması gereken soğutucu gaz miktarı ise %40 oranında azalıyor.

Cihazda soğutucu akışkan olarak çevre dostu R 134A kullanılıyor. Daha az soğutucu şarjı gerektiren yapısı ve yüksek verimli inverter motoruyla alanının en çevreci ürünleri arasında yer alıyor.

Clivet tüm özelliklerinin yanı sıra düşük ses değerleri ile kendi boyut aralığında en sessiz chiller olmasıyla öne çıkıyor. Bu sayede okul, gösteri salonu, müze, kütüphane gibi sese duyarlı ortamlar için ideal bir seçenek oluşturuyor. Aynı zamanda renkli dokunmatik ekranıyla kullanım kolaylığı sağlıyor. Daha geniş çalışma aralığında kompakt boyutlarıyla, işlevsellik beklentilerini de karşılıyor.

Vaillant 2021’e Güçlü Girdi

Vaillant Türkiye geleneksel İş Ortakları Toplantısı’nı bu yıl canlı yayın formatında online olarak gerçekleştirdi. “Farklısın Farkında mısın?” sloganı ile düzenlenen toplantıda Vaillant Türkiye’nin 2020 yılı elde ettiği sonuçlar ile 2021 yılı hedefleri paylaşıldı.

İklimlendirme sektörünün öncü markalarından Vaillant Türkiye, her yıl yetkili satıcıları ile bir araya geldiği geleneksel İş Ortakları Toplantısı’nı bu yıl koronavirüs sebebiyle dijital platformlar üzerinden gerçekleştirdi. “Farklısın Farkında mısın?” sloganı ile düzenlenen toplantıya Türkiye genelindeki tüm Vaillant Türkiye yetkili satıcıları ile Vaillant Türkiye çalışanlarından oluşan 355 kişi katılım gösterdi. Vaillant Group Türkiye CEO’su Alper Avdel, Vaillant Group Türkiye Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Erol Kayaoğlu, Vaillant Group Türkiye Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ufuk Atan, Vaillant Türkiye Pazarlama Direktörü Hazım Bumin ve Vaillant Türkiye Satış Direktörü Fatih Aylı’nın katılımıyla düzenlenen toplantıda Vaillant Türkiye’nin pandemi nedeniyle zorlu geçen 2020 yılında, yenilikçi bakış açısı ve dijitalleşmeye yönelik yatırımları sayesinde elde ettiği başarılar aktarılarak 2021 hedefleri açıklandı.  

300 m2’lik dev bir sahneden 4K kalitesinde canlı yayınlanan toplantı Burcu Esmersoy ve Kadir Çöpdemir’in moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Toplantı açılışında konuşma yapan Vaillant Group Türkiye CEO’su Alper Avdel, firma olarak hayata geçirilen yeni yapılanma süreci ile daha efektif bir çalışma modeline geçiş yaptıklarına değindi. Avdel, “Vaillant Group Türkiye olarak müşteri deneyimini önceliklendirerek pazarda yarattığımız farkı bir adım daha ileri taşıdık. Bu kapsamda hayata geçirdiğimiz “Müşteri Odaklı Organizasyon Projesi” ile grup bünyesinde yer alan Satış ve Pazarlama Departmanlarında organizasyonel değişiklikler gerçekleştirdik. Yılbaşı itibariyle girdiğimiz yeni dönemde müşteri ve piyasa odaklılığımızı geliştirerek daha çevik bir yapıya ulaşmayı hedefliyoruz” dedi. 

Yeni dönemde “Farklısın Farkında mısın?” sloganı ile geleneksel başarının ötesine geçmeyi hedeflediklerini dile getiren Avdel, “Koronavirüs etkisiyle yaşam biçimlerimizden alışveriş davranışlarımıza kadar kökten değişim geçirdiğimiz 2020 yılını, güçlü dijital altyapımız ile zamanında ve etkili karar alma kabiliyetimiz sayesinde başarıyla tamamladık” diye konuştu.

“Güçlü bir takım olarak yarattığımız sinerjiyle başarımızı sürdüreceğiz”

Vaillant Group Türkiye Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Erol Kayaoğlu toplantıda yaptığı konuşmada, 2021 yılında farkındalık yaratmayı hedefledikleri alanların altını çizdi. Kayaoğlu, “2021 yılına “Farkında olmak ayrıcalıktır” diyoruz. Bu yıl sunduğumuz ayrıcalıklar noktasında farkındalık yaratmaya, temkinli bir iyimserlik içinde işimize daha fazla odaklanmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. 2020’de müşterilerine kesintisiz hizmet vermeye devam ettiklerini ve bunun sonucunu aldıklarını belirten Kayaoğlu, “2020’de 25 bin yeni müşteri bağlantısı kurduk. 15 ilde 17 kampanya ile hedeflerimizin oldukça üzerinde satış adetlerine ulaştık. Pandemi döneminde çok hızlı bir şekilde evden çalışma sistemine geçirdiğimiz 250 kişilik çağrı merkezimiz ile 7/24 hizmet verdik, vermeye de devam ediyoruz. 200’ü aşkın servis teknikerimizle gerekli mesafe ve hijyen şartlarını sağlayarak sahada olmayı sürdürdük. Bu dönemde gücümüzü ortaya koyduğumuz en önemli noktalar pandemiye hızla uyum sağlayarak kesintisiz devam ettirdiğimiz çağrı merkezi ve servis hizmetleri oldu. Kendi bünyemizde görev alan servis teknikerlerimizle hizmetin en iyisini vermeye devam ettik. Yıllardır bu alana yaptığımız yatırımın karşılığını, pandemide işimizde aksama olmadan yola devam ederek aldık. Bu gibi öncü yatırımlarımızın meyvelerini 2021’de de almaya devam edeceğimize inanıyoruz. Satışta başarı her zaman ekip işidir. Güçlü bir takım olarak yarattığımız sinerjiyle başarının 2021 yılında da bize geleceğine inanıyoruz” dedi.

“İnovasyonu ve yaratıcılığı temel alan çözümler sunacağız”

Vaillant Group Türkiye Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ufuk Atan toplantıda yaptığı konuşmada, tüm aksiyonlarda müşteriyi önceliklendirerek hareket ettiklerini söyledi. Atan, “Odağımız her zaman olduğu gibi müşterilerimiz. Bu anlamda bu yıl çok daha proaktif olacağız. Bütünsel bir yaklaşım sergileyerek iş ortaklarımızla birlikte hem geleneksel hem de yeni iş alanlarında daha odaklı hareket edeceğiz. Veriye dayalı hareket ederek inovasyonu ve yaratıcılığı temel alan çözümler sunacağız” dedi. Marka iletişim yatırımlarını artırarak bu yıl da sürdüreceklerini dile getiren Ufuk Atan, “Vaillant Fit ve Vaillant Club sadakat programımız başarıyla devam ediyor. Dijitalleşme günümüzde artık bir mecburiyet. Bu doğrultuda özellikle bu alandaki önceliklere ve müşteri deneyimine yatırım yapıyoruz. Marka iletişimi alanında 2020 yılında sektörde rekor olabilecek yatırımlar yaptık. 2021 yılında da bu iletişimi arttırarak devam ettirmeyi hedefliyoruz. Ürün lansmanlarımız 2021 yılında da devam edecek. Yenilenebilir enerjiye odaklanan bir marka olarak müşterimize verimlikte üst noktalarda yer alan ürünler sunmaya önem veriyoruz. Mayıs’ta ecoTec Plus serisinin yeni ürünlerini müşterilerimizle buluşturacağız” ifadelerini kullandı.

Hinda Akıllı Şehir Teknolojileri

Hinda, şehirlerin karşılaştığı sorunları çözmek için şehir paydaşları ve sakinleri ile birlikte, teknolojiyi yenilikçi yöntemlerle kullanarak herkes için daha yaşanabilir şehirler kurar ve insan odaklı akıllı şehir çözümleri ile yaşam kalitesini artırır.

Akıllı Şehir Yolculuğu yazı dizimizin X. yazısında Fatih Kafalı ve Mustafa Eruyar ile Akıllı Şehirleri ve “insan odaklı akıllı şehirler” mottosuyla yola çıkan inovatif ve veri odaklı; Fatih Kafalı ve Mustafa Eruyar’ın yorum ve anlatımlarıyla “Akıllı Şehirler vizyonu ve bu vizyonun hayata geçirildiği Hinda Akıllı Şehir Teknolojileri şirketine uzanan yolculuk”:

Şehir, medeniyetin daha büyük dünya içinde kendi dünyasını kurmanın bir ifadesidir. Şehirlerde medeniyetler gibi doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Şehirleri de medeniyetleri de kuranlar da yok edenlerde insanlardır. Şehre baktığınızda insanı, insana baktığınızda da şehri görürsünüz. “Şehir tek bir organize bütünlük içerisinde milyonlarca parçanın oluşturduğu insan vücudu gibidir.” ve değişimin temsilcisidir. Şehirler, fikirlerin yeşerdiği ve kök saldığı, bilginin ve tecrübenin arttığı, düşüncelerin değişime uğradığı veya yara aldığı, böylece insanların öğrendiği yerlerdir.

Değişimin çok hızla yaşandığı bir dünyada bu değişimlere kayıtsız kalmakta pek mümkün olmamaktadır. Yaşanan değişimlerin başında şehirlerde yaşayan insanların sayısının her geçen gün artması söylenebilir. Artan nüfus hareketleri hem göç veren hem de göç alan şehirleri etkilemektedir. Göç alan bölgelerde kısıtlı doğal kaynaklarla giderek artan nüfusa kaliteli ve sürdürülebilir hizmet ulaştırılmaya çalışılırken;göç veren bölgeler nitelikli insan gücünü koruma ve şehirlerini daha yaşanabilir kılma gayretindedirler. Günümüz şehirlerinde artan nüfus yoğunluğu konut, altyapı, ulaşım, eğitim, sağlık, güvenlik, çevreve enerji gibi alanlarda zorluklarla karşı karşıya kalmakta ve kaynak kapasitesinde sınırlara ulaşılmaktadır. Nüfusları hızla artan şehirlerin kadim dokusunu koruması, yaşanabilir şehirler olarak kalabilmesi, kaynaklarını sürdürülebilir bir şekilde kullanarak sakinlerine iyi bir hayat kalitesi sunabilmesi, yatırımcıların gözdesi olmaya devam edebilmesi tüm bu sorunların bertaraf edilmesinde ve hatta çeşitli durumlarda kentsel kalkınmaya yönelik fırsata dönüştürülmesinde Akıllı Şehirler önem teşkil etmektedir.

Şehirler hızla büyürken altyapılar aynı ivme ile büyümeye karşılık veremeyince bu durum şehirlerde yeni mücadele alanları oluşturdu. Bir taraftan artan nüfusun ihtiyaçlarına cevap verebilmek için şehirlerde yeni üretim alanları açılırken bir taraftan bu tesislerin yol açtığı kirlilik şehirleri zorlu yaşam alanları haline getirdi. Artan motorlu taşıt sayısı hava kirliliğine, yollarda trafik kaynaklı beklemelere ve muazzam bir enerji ihtiyacına yol açtı. Göç alan şehirlerde yalıtılmış sosyo-kültürel bölgeler oluştu. Orta ölçekli ya da metropol olsun, farklı bölgeler arasında kaynaşmanın sağlanması da önemli bir zorluk olarak şehir yöneticilerinin önünde duruyor. Şehrin bir tarafında hayat kalitesini en üst düzeye ulaştırmaya çalışan insanlar yaşarken, beri tarafta sadece hayatta kalma ve asgari geçim mücadelesi veren insanların yaşaması, şehre kimliğini sorgulatacak düzeyde temel bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Sadettin Ökten’in deyimiyle “şehir bir ahlak meselesidir ve bir şehri kurmak, dönüştürmek ya da muhafaza etmek ahlâktan bağımsız değildir.” Şehirlerdeki böylesi gelir dengesizliklerinin,toplumsal güvenlik algısını azaltan bir etkisinden bahsetmek de mümkün. Şehirler kimliklerini koruyabilmek için bu zorluklara kendi kültür ve medeniyetlerinden kopmadan yenilikçi çözümler üretmek durumundadırlar.

Şehirlerin attıkları adımları sadece zorluklar belirlemez. Şehir yöneticilerinin gelecek vizyonu ve vatandaşların değişen talepleri de atılan adımlara yön verir. Günümüzde üretken vatandaşlar dahaiyi bir yaşam kalitesine sahip olmak istemekte ve şehrindeki yenilikçi projelerin bir parçası olmayı talep etmektedir. Dijital teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte vatandaşların ihtiyaçları da şekil değiştirmiştir. Yüzyıl kadar önce sebiller şehirlerde önemli bir hayrat olarak görülürken günümüzde ücretsiz internet hizmeti neredeyse sebilden daha fazla ihtiyaç olarak görülmektedir. Vatandaşlar şehirde karşılaştıkları sorunları kolayca yetkililere iletip sanal ortamdan kolayca takip edebilmeyi önemsemekte, eğitim ve turizm tercihlerini bu türden hizmetlerin bulunduğu şehirlerden yana kullanmaya eğilimlidirler. Şehir yöneticileri ise dışa bağımlılıkların asgariye indirildiği sürdürülebilir ve herkes için yaşanabilir şehirler hayal etmektedirler. Şehirlerin gelişmesi için tartışılan sürdürülebilirlik, yaşanabilirlik, yaşam kalitesi, rekabet, markalaşma, yönetişim, katılım, toplumsal refah ve dijitalleşme gibi farklı kavramları zaman içerisinde kendi bünyesinde toplamayı başaran “akıllışehir” yaklaşımını şehirlerimize özel olarak yeniden yorumlamalı ve şehrin tüm paydaşları ile kendi Akıllı Şehir yolculuğumuza çıkmalıyız.

Güle Güle Tacikistan 2

Bir önceki yazımızda Tacikistan-Çin ilişkilerine değinmiş, bilhassa ekonomik ilişkilerin Tacikistan’ı neredeyse Çin’e bağımlı bir ülkeye dönüştürdüğünden bahsetmiştik.

Bu yazımızda yine iki ülke arasındaki ekonomik, ticari, askeri ve proje bazlı ilişkilerin Tacikistan’ı nasıl etkilediğine ve önümüzdeki dönemde daha fazla nasıl etkileyebileceğine dair görüşlerimizi siz değerli okurlarımızla paylaşmaya devam edeceğiz.

Çin’in en hassas olduğu ve aynı zamanda en fazla manipüle ettiği konulardan bir olan “terörizm”e karşı Çin, 2016 yılında Tacikistan, Afganistan ve Pakistan ile birlikte “istihbarat ve terörle mücadele eğitimi anlaşması” imzalamıştır. Anlaşma ile Çin, sözde teröre özde ise Doğu Türkistanlıları takip ve derdest etme amacı gütmekte ve zikredilen devletlerle sözde terörizme karşı işbirliği ve koordinasyon mekanizması kurmuştur. Anlaşmanın taraflar arasında imzalanmasından sonra da Tacik hükümeti Afgan sınırında 11 karakol inşaatının finansman ve inşaatı için Çin ile bir protokol imzalamıştır.

Geçen yazımızda da değindiğimiz üzere ekonomik ilişkiler Çin’i Tacikistan’ın en büyük yabancı kredi sağlayanı, aynı zamanda Çin sermayesine en bağımlı ülkelerden biri haline getirmiştir. 2016 yılı itibarıyla Tacikistan’ın Çin’e olan borcu yaklaşık 1,2 milyar dolar olmuş, bu rakam Tacikistan’ın toplam dış borcunun %53’ünü oluşturmuştur. 2020 yılı rakamları henüz açıklanmamış olsa da, makasın Çin lehine değiştiğine dair görüşler bulunmaktadır.

Çin’in Tacikistan’ı borçlandırma siyaseti bununla da kalmamış, Tacikistan, Kuşak-Yol Girişimi kapsamında kullanılmak üzere Çin’den 2,8 milyar dolar daha borç almıştır. Bu rakam ise Tacikistan’ın 2016 yılı verilerine göre toplam dış borcunun yaklaşık %80’ine denk gelmiştir. Konuyla ilgili yapılan uzman değerlendirilmelerine göre Tacikistan-Çin ekonomik ilişkileri bu şekilde devam ettiği takdirde Duşanbe yönetiminin zikredilen kredi borçlarını faizleriyle birlikte geri ödemede kaçınılmaz olarak ciddi sıkıntılar yaşayacaktır.

Bununla birlikte IMF ve Dünya Bankası, Tacikistan’ı “dünyadaki en riskli borçlanma tehlikesi altında olan 8 ülkeden biri” olarak değerlendirmiştir. Son dönemlerde Çin, ekonomik çıkarları doğrultusunda ilişki kurduğu ülkelerin stratejik bölgelerine, limanlarına, değerli maden yataklarına veya enerji hammaddelerine ulaşmada ve bunları kendisinin kontrol ve kullanımını sağlamada “borç tuzağı diplomasisi” siyasetini uygulamaya koyduğu bilinmektedir.

Çin’in “borç tuzağı diplomasisi”nin en somut örneğini Sri Lanka’nın Hambantota limanında görmekteyiz. Temmuz 2017’de Sri Lanka zikredilen limanın geliştirilmesi ve derinleştirilmesi maksadıyla Çin’den % 6 faizle 8 milyar Dolar kredi kullanmış, krediyi geriye ödeyemeyince liman, etrafındaki 15 dönüm arazisiyle birlikte 99 yıllığına “borca karşı öz kaynak takası (a debt-forequity swap)” karşılığında Çin’e devredilmiştir. Benzer anlaşmaların ekonomik sıkıntıları olduğu bilinen Yunanistan’daki Pire ve Avustralya’daki Darwin limanları için de yapıldığı söylenmektedir.

Durum Tacikistan için de farklı değildir. Zikredilen borçlara karşılık Çin’in Tacikistan’dan toprak talep ettiğine dair söylentiler, ülkede Çin’e karşı ciddi tepkilere neden olmaktadır.

Konuyla alakalı Tacikistan Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Suhrob Sharipov, Çin ilk olarak Tacikistan’ın miktarı açıklanmayan borcuna karşılık 28.500 km2’lik bir toprak talebinde bulunduğunu, detayları kamuoyuyla paylaşılmayan müzakereler sonucunda zikredilen toprakların yaklaşık %5’ini Çin’e teslim ettiğini ifade etmiştir.

Sadece bu olay bile Çin’in Şangay İşbirliği Örgütü üzerinden kendisine hem-sınır olan devletlerle “sınır anlaşmaları” yapmasına rağmen, zikredilen coğrafyadaki komşu devletlerden yeni toprak talebinde bulunabileceğini ortaya koymaktadır. Fırsat kollayan, dahası bu türden fırsatları oluşturabilmek için bölge ülkeleriyle proje bazlı ekonomik ilişkiler geliştiren Çin’in bu tutumunu ilerleyen dönemlerde sürdürebileceğini söylemek abartı olmasa gerekir.

Çin bununla da iktifa etmemiş, Tacikistan’dan ayrıca ülkenin doğu ve güney bölgelerindeki mümbit tarım arazilerinin bir kısmını uzun süreliğine kiralama isteğini Tacik yönetimine kabul ettirmiştir.

Konuyla ilgili ilk olarak 2011’de 2.000 hektarlık bir arazinin Çinlilere kiraya verildiği bilinmektedir. 2012’de ise Tacikistan Tarım Bakanlığı, 6.000 hektar arazinin Çin’e kiralandığını duyurmuştur. 2016 yılına gelindiğinde, bu sefer 15.000 hektarlık bir arazi Çin’e 49 yıllığına kiralanmıştır. Dahası bu son anlaşmayla ilgili Çin’in kira bedeli ödemeyeceği söylenmektedir. 20 Temmuz 2018 tarihli Tacikistan Devlet Arazi Yönetimi ve Jeodezi Komitesi tarafından yapılan açıklamada ise ülkede Çinli çiftçilere kiraya verilen arazi miktarı 18.000 hektar olarak açıklamıştır.

Tacikistan’ın Çin eliyle ne duruma getirildiğini bu örnekler gösterse de, bunlarla sınırlı olmadığının da bilmesini isterim.

Korona macerası devam ediyor

“Adanalı” diye bir dizi vardı,

Sloganı; “Macera devam ediyor…” idi.

Aynen öyle…

Adına Pandemi mi dersiniz, Korona mı, yoksa Kovid mi…

Macera devam ediyor.

Mutasyona uğruyor,

Mutantlaşıyor,

Varyantif varyasyonlara dönüşüyor; kâh İngiliz varyantı kâh Güney Afrika varyantı, kah bilmem ne boyutu şeklinde “bin bir surat” kılığa bürünüyor.

Bu yüzden de 30 Haziran 2020 tarihli yazımda, “Bu Korona denen virüs adını tarihe altın harflerle yazdıracak. Büyük ihtimalle de kanlı altın harflerle tabi. Şunu unutmayalım ki; Koronavirüs sadece bir virüsten ibaret değildir ve olmadığını yaşayanlarımız yaşayıp görecektir…” demiştim.

Kayıplar veriyoruz,

Yıkımlar yaşıyoruz,

Yaşıyor ve görüyoruz…

“Yeni Dünya Düzeni/Yeni Yüzyıl” planlarından bahsettim.

Büyük Sıfırlama,

Güç ve Akıl,

Küresel Baronlar’dan bahsettim.

Pandemi/Kovid-19’un en büyük planın, en büyük enstrümanı olduğundan ve topyekün bir değişim/dönüşüm getireceğinden bahsettim.

Doğal seyrinde oluşan/spontane gelişen viral bir olay olmadığına hep dem vurdum.

Geldiğimiz noktada dünden bugüne, bugünden yarına projeksiyon yapacak olursak; Kovid-19 denen virüsün çok ciddi bir dönüştürücü/yok edici/bozucu/dağıtıcı/yıkıcı bir silah olduğunu çok daha net görüyor/yaşıyoruz.

Bir yazımda; “Korkunun aşıramayacağı çizgi, yaptıramayacağı şey yoktur” diye bir söze atıfta bulunmuştum. Ve artık, korkuyu bile kanıksadık/kabullendik ve hatta normalleştirdik. Pandemiyle ilintili şekilde ne dense/ne önerilse/ne dile getirilse inanıyoruz/olmaz demiyor/garipsemiyoruz. Hatta, artık her şeye hazır haldeyiz. Binler/milyonlar çok kısa bir zaman kesitinde Kovid-19’dan ölse şaşırmayacağız, “hımmm… olabilir, mümkündür” diyeceğiz ve yaşadığımız kadarını kâr addedip hayata devam edeceğiz, galiba!..

Yeni bir durum tespiti ve bir güncelleme yapacak olursak;

Üretilen “Virüs Silahı” alabildiğine ve modifiye/revize şekilleriyle aralıksız öldürmeye/ürkütmeye/eritmeye devam ediyor ve öyle görünüyor ki; epeyce de sürecek!..

Kovid’le ilgili çıkan her yeni durum/şey/olgu bu virüsün, nasıl bir silah olarak kullanıldığını tescilliyor.

Kaos,

Kontrollü Kaos devam ediyor.

Şu anda Kaos senaryosunun en başat aktörü/etkili enstrümanı ve belirsizlik silahı halen ve muhtemelen Kovid-19’dur ve olmaya devam edecek…

Çünkü Kovid denen virüs daha bir ölümcülleşecek ve o birileri de pervasız/umursuz ve bilinçli canilikle bu ölümcüllüğü dibine kadar kullanmaya devam edeceklerdir. Önümüzdeki zaman kesitinde “mutant, varyant vb.” gibi ilginç/egzantirik/karmaşık ve anlaşılmaz betimlemeler, kavramsallaştırmalar ve kafa karıştırıcılar bolca bolca duyacak/göreceğiz.

Çünkü “Kaos Yapıcılar” durmayacak…

Ve bu belirsiz/Kontrollü Kaos süreci çok üzgünüm ve kötümserim ki; Korona/Kovid/Pandemi üzerinden devam edecek.

Harici faktörler duracak mı?..

Hayır tabi ki… Savaş/terörizasyon/vekalet savaşları/Ekonomik savaş ve yaptırımlar/yönetsel sistemlerin alt üst oluşu vb. gibi şıklar üzerinden aksiyon devam edecek…

Ama Pandemi/Kovid “kaos”un lokomotifi olmaya devam edecek.

Diğer faktörler bölgesel/ülkesel/lokal şekilde görüldü/görülecek ama Pandemi Küresel/Dünyasal şekilde tüm gezegeni kapsar boyutta imhaya devam edecektir!..

Süveyş Kanalı’ndan Turan Koridoru’na

Süveyş Kanalı, dünyada birinci derecede önemli dokuz stratejik deniz geçiş yolundan biridir. Kanal, Panama Bandıralı Ever Given isimli konteyner gemisinin Çin’in Yantian Limanında aldığı yükü Hollanda’nın Rotterdam limanına götürürken 23 Mart’ta karaya oturması sonucu bir süreliğine deniz trafiğine kapanmıştır. Bu süre zarfında bazı deniz taşımacılık firmaları gemileri farklı alternatif güzergahlar üzerinden Afrika’nın güney ucuna yönlendirmiş ve bu da teslim ve seyir süresini uzatmış ve maliyetleri de artırmıştır. Bu olayın, Afro-Avrasya coğrafyasında deniz ticaret yollarını ve jeopolitik dengeleri değiştirecek sonuçları olacaktır.

Süveyş Kanalı’ndaki tıkanmanın ilk sonucu olarak, buzulların yüzde 40’ını kaybeden Arktika Bölgesi(Kuzey Kutup Dairesi’nin üstünde kalan bölge) alternatif bir güzergâh olarak ortaya çıkmış, özellikle Çin açısından yeni bir rota olarak gündeme gelmiştir. Bu rota sayesinde Çin’in doğusundan Avrupa ülkelerine olan mesafe 21.000 kilometreden (13.000 mil) 12.800 kilometreye (8.000 mil) düşecek bu da nakliye süresini 10 ila 15 gün kısaltacaktır. Benzer şekilde Rusya da bu yolla özellikle Urallardan elde ettiği ham petrolü çok ucuz maliyet ve kısa sürede Asya pazarlarına ve Çin’e ulaştırabilecektir. Arktika Bölgesindeki jeopolitik rekabet büyük ölçüde Rusya, ABD ve Çin arasındaki ilişkilere göre şekillenmektedir. Ayrıca Kanada, Norveç, Danimarka gibi ülkeler de bu rekabetin içinde yer almaktadırlar. Bölgede sadece buz kütleleri değil aynı zamanda jeopolitik kırılmalar da yaşanmaktadır. 

Süveyş Kanalı’ndaki tıkanıklığın doğurduğu Türkiye’yi de yakından ilgilendiren ikinci önemli sonuç ise ülkemizden başlayarak, demiryolu ve karayolu bağlantılarıyla sırasıyla Gürcistan, Azerbaycan ve Hazar Denizine, buradan da (Hazar geçişi kullanılarak) Türkmenistan- Özbekistan-Kırgızistan veya Kazakistan güzergâhını takip ederek Çin’e uzanan Orta Koridorun (Trans-Hazar Ulaştırma Koridoru)öneminin artması olmuştur.

31 Mart’ta düzenlenen Türk Konseyi Devlet Başkanları zirvesinde, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Zengezur koridorundan söz etmiş ve Rusya-Ermenistan, İran-Ermenistan ve Azerbaycan-Nahçivan-Türkiye ulaşım koridorlarının Orta Asya için de yeni bir potansiyel taşıdığının altını çizmiştir. Konseyin Onursal Başkanı Nursultan Nazarbayev bu vurguyu bir adım ileriye taşımış söz konusu güzergâhlarla Hazar hattına bağlanacak sistemi Trans Hazar Uluslararası Ulaşım Koridoru (Turan Koridoru) olarak adlandırmıştır. İki kıta ve iki denizi içeren Turan Koridoru özellikle denize çıkışı olmayan başta Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan gibi ülkeler olmak üzere, bölge ülkelerinin yararına olacak bir güzergahtır. Turan koridoru sayesinde Türkistan Bölgesi, Türkiye ile daha fazla ticaret yapmaya başlayacaktır. Türkiye bu yol ile daha ucuz hammadde satın almış olurken daha çok sanayi mamulü de ihraç etmiş olacaktır. Stratejik önemi ülkemiz için çok değerli olan İstanbul Boğazı değerini daha da arttıracak, Karadeniz-Hazar Deniziyolu karadan bağlanmış olacak ve de Türkistan Bölgesine deniz kapısı açılmış olacaktır. Turan koridoru ile ileriki yıllarda Türk malları sadece Türkistan bölgesi ile de sınırlı kalmayıp Çin ve ötesinde Pasifik bölgesine kadar ulaşmış olacaktır.

Turan Koridoru üzerindeki jeopolitik rekabet Arktika Bölgesinde olduğu gibi ABD, Rusya ve Çin ekseninde devam etmektedir. Buradaki asıl fark ise Arktika’da kırılmalara ve ayrışmalara yol açan bu rekabetin Türk Dünyası’nda, Avrupa Birliği benzeri, kurulması planlanan “Türk Devletleri Birliği” uluslararası örgütü şeklinde birleşmelere ve bütünleşmelere yol açacak olmasıdır.

AB’nin Eunavfor Med Irını Entegrasyonu Ve Misyonu 2

ROSELINE A GEMİSİ’NDE AVRUPA BİRLİĞİ MED IRİNİ OPERASYON BİRİMİ TARAFINDAN ARAMA YAPILMASI

“Hukuki düzenlemeyi bu şekilde belirttikten sonra somut olayın incelemesine geçebiliriz. Doğu Akdeniz’de Libya’nın 200 kilometre kuzeyinde, 22 Kasım 2020 günü sabah yerel saat ile saat 10:30 civarında, 16727 tonluk Roseline A3 isimli Türk bayraklı bir konteyner gemisi MED IRINI kuvvetleri tarafından durdurulmuş ve operasyona katılan Alman Hamburg fırkateyni (F220) personelince gemide arama yapılmıştır4. Gemi Türkiye’den, Libya’nın Misurata Limanı’na gerçekleştirdiği ticari seferi sırasında5 durdurularak aranmıştır. Gemide insani yardım amaçlı malzeme taşındığı tespit edilmiştir.

2003 yılında inşa edilen 4157668 IMO No’lu geminin sicile kayıtlı sahibi Mart 2013 yılından beri Türkiye’nin saygın denizcilik şirketi “Arkas Konteyner Taşımacılık A.Ş.”dir ve gemi “Arkas Denizcilik ve Nakliyat” şirketi tarafından işletilmektedir. İlginç olan geminin Aralık 2010 ile Mart 2013 tarihleri arasında geminin Alman bayrağı taşımış olmasıdır. Geminin bu tarihler arasında Alman gemi siciline kayıtlı sahibi Macuba GMBH&CO KG, işleteni ise yine bir Alman şirketi olan Tom Worden GMBH&CO KG olmasıdır. Yani gemi açısından ve sahipleri ile işletenleri açısından şüphe gerektiren bir durum olmamasıdır.

HUKUKİ DÜZENLEME

Savaş gemilerinin, gemilerin uyruğunu belirlemek için yanaşma hakkı uluslararası bir teamül kuralıdır. Ancak gemiye yanaşma hakkı, gemiye çıkma ve ziyaret etme hakkını içermez. Bu hak ancak istisnai hallerde kullanılabilir. Türkiye’nin taraf olmadığı, 1958 Cenevre Açık Deniz Sözleşmesi, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (United Nations Concention on the Law of The Sea, UNCLOS)’a göre, müdahalenin bir antlaşma ile tanınan yetkilerden kaynaklanması, geminin deniz haydutluğu ya da köle ticareti yapması, geminin izinsiz yayın yapması, harp gemisinin bayrağını taşıdığı devletin BMDHS 109’uncu maddeye göre yargı yetkisine sahip olması, yabancı bir bayrak çekmiş olmasına veya bayrağını göstermekten kaçınmasına rağmen geminin gerçekte savaş gemisiyle aynı tabiiyette olması veya geminin tabiiyetsiz olması halinde ciddi nedenler de var ise, savaş gemisi bu gemiyi durdurup, gemiye çıkma ve denetleme hakkına sahiptir. Savaş gemisi, geminin bayrağını çekmeye yetki veren belgelerinin doğruluğunu inceleyebilir, bu amaçla şüpheli gemiye bir subayın kumandasında bir araç gönderebilir. Belgelerin incelenmesi sonucunda şüpheler devam ederse, gemide mümkün olan nezaketle daha etraflı incelemeye geçilebilir. Ancak şüphelerin asılsız olması, çıkılan gemide bu şüpheleri haklı çıkaracak herhangi bir eylem yapılmadığının anlaşılması halinde, maruz kalınan zarar ve kayıpların da tazmini gerekir. (ADS m. 22, BMDHS m. 110)6.

Öncelikle belirtmeliyiz ki, EU MED IRINI Birleşmiş Milletlerin oluşturduğu ve yetki verdiği bir operasyon birimi değildir. Birleşmiş Milletlerin Askeri gücü değildir. Dolayısıyla MED IRINI oluşumu herhangi bir Birleşmiş Milletler kararına dayanmamaktadır. Avrupa Birliği’nin bu Birleşmiş Milletler kararını desteklemek için yasal bir askeri güç oluşturduğu varsayılsa bile amaç, Libya limanlarından Avrupa Birliği’ne üye olan devletlerin limanlarına gelen ya da Avrupa Birliği üyesi devletlerin limanlarından Libya’ya sefer yapan gemileri denetlemek olsa bir nebze makul denebilir. Ama operasyon sahası Akdeniz olarak belirlenmiştir.

Bu belirlemenin uluslararası deniz hukuku kurallarını uygulamak amacına dayandığı söylenmiştir. Dolayısı ile Roseline A gemisini Akdeniz’de açık denizlerde sefer yaparken durdurmak yetki aşımıdır. İkinci olarak Türkiye’nin taraf olmadığı Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi gemiye ziyaret yapılabilecek halleri sınırlı olarak belirlemiştir. Bu nedenle gemi hakkında nasıl bir istihbarat bilgisi alınmıştır da durdurularak aranmıştır. Bu bilgi doğru bile olsa nezaket gereği de olsa Türk Dışişleri’nden bilgi ve izin talep edilmemiştir. Kaldı ki, sonuç itibariyle varsa böyle bir istihbarat bilgisinin yanlış olduğu görülmüştür.

Üçüncü olarak gemi ne bir Avrupa limanından kakmış Libya’ya gitmektedir ne de Libya’dan bir Avrupa limanına gitmektedir. Gemi seferini Türkiye ile Libya arasında yapmaktaydı.

Sonuç olarak MED IRINI kuvvetlerinin açık denizlerde bulunan ticari bir gemiye çıkmasını hukuki bir gerekçe ile açıklamak mümkün görünmemektedir. Bu durumda neden sorusunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Kullanılan bu yetki uluslararası hukuka dayanmıyorsa, tamamen politik nedenlerden kaynaklandığını söylemek gerekir. Politik nedenleri ise önümüzdeki zaman gösterecektir.” (Kara, H., (2021). Deniz Ticareti , cilt.34, sa.1, 53-54.)

SONUÇ:

Yeni tip korona virüsle mücadele etmesi gereken AB’nin virüs yerine başka entrikalarla uğraşmasının ürünü olan İrini operasyonu ile kafaları karıştırmaya devam etmektedir.

Sonuçta “İrini Operasyonu” bir barış projesi değildir, Hafter’e askeri veya diplomatik itibar kazandırmak için ortaya çıkmış barış görünümlü savaş operasyonudur.

AB’nin Libya ile alakalı taraflı bakış açısı önemli bir sorun olarak bölgeyi rahatsız etmeye devam ediyor. Ve bu durum özellikle Türkiye-AB ilişkilerini de olumsuz şekilde etkilemeye devam ediyor.

Petrol şirketlerinin çıkarları, ambargonun başarısızlığı ve AB’nin taraflı politikaları Libya ve Akdeniz konusunu daha da karmaşık hale getirmeye devam ediyor.

Akdeniz hem var olan doğal kaynaklarıyla hem de ulaşım açısından bir çok ülkenin dikkatini çeken bir bölgedir.

AB’nin kural tanımaz hamleleri Akdeniz’e kıyısı olan ve bölgede hak iddia eden devletleri rahatsız etmektedir.

Uzun zamandır her fırsatta birbirlerine karşı durmadan hamle yapan Rusya ve ABD çekişmesinden ziyade bölge için Türkiye’ye karşı stratejilerin uygulamaya çalışıldığı da bilinmektedir.

Akdeniz’de Kasım 2020’de ‘Roseline A’ isimli Türk bayraklı kargo gemisine yapılan hukuk dışı aramada bunun ispatı niteliğindedir.

AB’nin ve ABD’nin bölgede askeri faaliyetler gerçekleştirmesi ve bunun devam edeceği konusundaki ısrarlı tutumları da yakın zamanda Ortadoğu’ya barışın ve huzurun gelmeyeceğinin sinyali şeklinde yorumlanabilir. Libya’da Hafter için savaşan Rus güvenlik şirketi Wagner’in, Moskova’nın “hibrit savaş” stratejisinin ürünü olarak birçok Afrika ülkesinde yapılanmasının, Ortadoğu, Akdeniz ve Afrika üçgeninde huzursuzluğun habercisidir.

Bu sebeple, bölgede çıkar çatışmalarının hızlanacağını söylemek doğru bir ifadedir.

Türk Akım ve enerji politik önemi

Dünya enerji-politiğinde önemli bir mesele; belirli coğrafyalarda bulunan doğal gaz ve petrolün, söz konusu bu kaynaklara büyük gereksinimi olan ülkelerden hayli uzak bölgelerde bulunuyor olmasıdır. Başka bir deyişle, petrol ve doğal gaza ihtiyacı büyük olan ve çoğunlukla da gelişmiş ülke olarak nitelenen coğrafyalara söz konusu bu enerji kaynaklarının ulaştırılması burada ana sorunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla günümüzde önemli enerji politik metaforlardan biri enerji hatları ve geçtikleri güzergâhların jeopolitiğidir denebilir.

Öte yandan, akışkan iletiminde önemli bir transport sistemi, boru hatları olup, akışkan enerji kaynaklarının taşınmasına ilişkin kullanımları önemli bir alternatif olarak öne çıkmaktadır. Bilindiği üzere boru hatlarının; temiz ve pis sular ile sıvı kimyasallar için kullanılması hayli eski olmasına karşın petrol ve doğal gazın transportu için kullanımının 20.yüzyılın ikinci yarısında özellikle gündeme geldiği gözlenmektedir. Bu durum kısa denebilecek bir sürede öylesine başatlık kazanmıştır ki; artık “boru hatları” denince çoğu kez petrol ve doğal gaz boru hatları akla geliyor olmaktadır.

Bilindiği üzere günümüzde doğal gaz, fosil yakıtlar içinde tercih edilen ve kullanımı giderek artan bir enerji kaynağı niteliğine haizdir. Bunda doğal gazın, diğer fosil yakıtlardan kömür ve petrole göre daha az sera gazı salımı vermesi ve kullanımının elverişli ve kolay olmasının da rolü büyüktür.

Doğal gazın taşınması için en tercih edilen alternatif, boru hatlarından yararlanmak olmaktadır. Burada bir diğer alternatif de, uzun mesafeli deniz aşırı taşıma için doğal gazın sıvılaştırılarak LNG ((Liqufied Natural Gas) olarak taşınmasıdır. Ancak bu şekilde taşıma (doğal gazın önce sıvılaştırılması bu şekilde özel taşıma gemileri ile taşındıktan sonra varım yerinde tekrar gazlaştırılmasıyla) hayli pahalı bir seçeneği oluşturmaktadır. Dolayısıyla, doğal gaz kullanımının artmasıyla ilgili boru hatlarının inşasının da artarak devam ettiği gözlenmektedir.

Türk Akım Doğal Gaz Boru Hattı

Halihazırda, Avrupa kıtası genel olarak yeterli doğal gaza sahip olmadığından iyi bir doğal gaz alıcısı durumundadır. Nitekim Avrasya’dan Avrupa’ya yönlenmiş doğal gaz boru hatları bulunmaktadır. Tüm bu boru hatlarının hepsi ayrı bir stratejik öneme haiz bulunmaktadır.

Kısaca “Türk Akım” olarak nitelenen “Türk Akım Doğal Gaz Boru Hattı” Avrupa’ya yönlenen önemli bir doğal gaz boru hattı olarak hayata geçmiş bulunmaktadır. Bu hat, doğal gazı Rusya topraklarından Karadeniz’i kat ederek Türkiye’ye ulaştırmakta ve takiben Avrupa’ya özellikle Balkanlar üzerinden ulaştırmaktadır. Türk Akım’ın yapımına Mayıs 2017’de başlanmış ve Projenin Karadeniz deniz geçişine ilişkin inşaatı ise 9 Kasım 2018’de tamamlanmıştır.

Türk Akım iki paralel hattan oluşmaktadır (Şekil 1).  Bu hatlarından biri Türkiye’nin gereksinimi olan doğal gazı karşılamakta, diğeri ise Balkanlar üzerinden Avrupa ülkelerinin gereksinimini yönelik inşa edilmektedir. Bir başka deyişle birinci hat tek bir ülkenin yani Türkiye’nin ihtiyacı için inşa edilmişken, ikinci hat, birden fazla ülkenin doğal gaz ihtiyacını karşılamak üzere hayata geçirilmektedir.

Rus doğal gazı, kuzeydoğu Karadeniz’de Anapa’dan deniz altına girmekte ve Karadeniz’i doğudan batıya diyagonal olarak geçerek Türkiye’de Trakya bölgesinde İstanbul’a yaklaşık 100 km uzaklıktaki Kıyıköy bölgesinden tekrar yüzeye çıkmaktadır. Böylelikle Türk Akım Doğal Gaz Boru Hattı, Rusya’dan Türkiye’ye bu iki ülkenin karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölgeleri (MEB) üzerinden Karadeniz’i kat ederek geçmiş olmaktadır. Bu bakımdan Türk Akımın deniz hukuku açısından sorunlu bir durumu söz konusu görünmemektedir.

Türk Akım doğal gaz boru hattı deniz altında 930 km mesafe kat etmekte olup bunun 700 km.’si Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nden geçmektedir. Derinlik olarak ise en derin deniz altı döşeme derinliği yaklaşık 2200 m mertebesindedir.  Söz konusu iki boru hattı halindeki Türk Akım, Türkiye’de Kıyıköy’den karaya çıktıktan sonra yine birbirine paralel iki hat halinde kara hattı olarak Türkiye’de Lüleburgaz’a ulaşmaktadır.  Türk Akım-1 olarak betimlenen doğal gaz boru hattı, buradan itibaren Türkiye’nin kendi iç doğal gaz ağına doğal gazı vermektedir. Böylece Türk Akım-1, Türkiye’nin kendi gereksiniminin karşılanmasına hizmet etmektedir.

Türk Akım-2 olarak nitelenen ikinci hat ise güneydoğu Avrupa’nın ihtiyacı olan doğal gazı karşılamak üzere projelendirilmiş olup Türkiye’nin batı sınırına ulaşmış ve sınırı aşmış bulunmaktadır. Resmi olarak Türk Akım Doğal Gaz Boru Hatları’nın açılış töreni 8 Ocak 2020’de Türkiye ve Rusya Devlet Başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilmiştir.   

Teknik özellikleri bağlamında; boruların her biri 12 m uzunluğunda, 81 cm çapında ve 3,9 cm çeper kalınlığında olup 9 ton ağırlığındadırlar. 150 bin kadar boru, (Pioneering Sprit isimli) özel bir gemi ile günde ortalama 4 km döşeme yapılarak gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan Türk Akım, önemli bir mühendislik deneyimi de sergilemektedir.

Ekonomik açıdan bakıldığında ise Türk Akım, 7 Milyar US Dolar mertebesinde bir yatırımı ifade etmektedir ve 13500 kişinin istihdamı ile hayata geçirilmiştir. Türk Akım’ın her iki hattı tam kapasiteye çıktığında yılda 31,5 Milyar m3 doğal gaz taşıma kapasitesine sahip olacaktır. Her bir hattın doğal gaz taşıma kapasitesi 15,75 Milyar m3 ‘dür.

İkinci hattın ülkelere taşıyacağı doğal gaz kapasiteleri Şekil 2’de görülmektedir. Türk Akım-2’nin devreye alınmasından itibaren 5,8 Milyar m3 doğal gaz Avrupa’ya kesintisiz olarak taşınmış bulunmaktadır. Önümüzdeki zaman içinde tam kapasiteye çıkması beklenmektedir.

Türk Akımın Enerji-Politik Önemi

Enerji politik açıdan Türk Akım’ın gerçekte farklı yönlerden önem taşıdığı ifade edilebilir. Bir başka deyişle bu doğal gaz boru hattı; Türkiye ve Rusya için olduğu kadar Türk Akım-2 üzerinden doğal gaz alabilecek Avrupa ülkeleri için de ayrı bir yere sahip olması beklenmektedir. Her şeyden önce alıcı olan tüm ülkeler doğal gaz gereksinimlerini sağlayacak ve var olan tedarik şartlarını yedekleyeceklerdir.

Rusya için ise doğal gaz arzı sağlayan ülke olarak ekonomik açıdan yedeklilikle güvence sağlayacaktır. Bununla beraber adları geçen her ülke için Türk Akım Doğal Gaz Boru Hattı’nın farklı veçheleri de bulunmaktadır.

Türkiye açısından enerji-politik açıdan bakıldığında; Türk Akım, iki farklı yönden önem taşımaktadır. İlk olarak, Türk Akım-1 ile Türkiye’nin kendi gereksinimi olan doğal gazın karşılanması ile doğal gaz teminine yönelik önemli bir seçeneğe sahip olmaktadır. Bir başka deyişle, arz güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak yedeklilik bağlamında önemli bir alternatifi hayata geçirmiş olmaktadır.

Burada şunu da belirtmek gerekir ki; konjüktürel şartlar bağlamında Türkiye’nin şimdiye kadar İran’dan aldığı doğal gazı (İran’a uygulanması muhtemel ambargo nedeniyle) alamaması durumunda oluşabilecek dar boğaz da böylece aşılabilmiş olmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de 81 ilin tümüne ulaşan doğal gaz ağı ile artan doğal gaz ihtiyacının farklı besleme kanallarından temini sağlanmış olmaktadır.

Türk Akım doğal gaz boru hattının Türkiye için öne çıkan ikinci önemli konusu; Türk Akım-2 hattı üzerinden Güneydoğu Avrupa’ya taşınacak doğal gaz olmaktadır. Böylelikle Türkiye’nin 2023 hedefleri bağlamında söz konusu bu ikinci hat ile  “Enerji Terminali” ülke olma veya “Enerji Merkezi” ülke olma amacına hizmet eden önemli bir kazanım sağlanmış olmaktadır. Bu durum Türkiye’nin jeopolitiği açısından da son derece önem arz eden bir metaforu ifade etmektedir.

Ayrıca, Türkiye şimdiye kadar Rusya’dan sadece kendi kullanımına yönelik doğal gaz almıştı. Türk Akım-2 ile ilk kez Türkiye’nin kendi iç ihtiyacından ayrı olarak diğer ülkelere doğal gaz satışı konusunda Rusya ile mutabakat sağlanmış olmaktadır. Oysa daha önce böyle bir durum sağlanamamıştı. Örneğin; Mavi Akım ile alınan doğal gazın, Samsun-Ceyhan boru hattı çekilerek Ceyhan’dan satışa arzı (Rusya’nın muhalefetiyle) sağlanamamıştı. Bu bakımdan Türk Akım-2 ayrı bir nitelik taşımakta olup, Türkiye’nin 2023 hedefleri bağlamında, Türkiye’nin enerji konusunda söz sahibi olması yönünde enerji merkezi olma yönünde önemli bir aşamayı teşkil etmektedir.

Türk Akım-2 Avrupa Birliği (AB) açısından değerlendirildiğinde; AB doğal gaz arz güvenliği bakımından yeni bir tedarik seçeneğini oluşturmaktadır. Böylelikle,  Avrupa’yı Ukrayna üzerinden besleyen boru hattına bir alternatif olarak hayata geçmektedir. Her ne kadar söz konusu hatlar için kaynak ülke Rusya olmakla beraber, transit ülkelerdeki olabilecek sorunlara karşın bu hatlar AB için enerji tedarik güvenliğini sağlıyor olacaktır. (Ukrayna’da yaşananlar göz önüne alındığında bu durm daha net anlaşılabilmektedir.)

Öte yandan Türk Akım-2, AB’ye üye olmayan ülkelerden Sırbistan’a da doğal gazı taşıyor olmaktadır. Fazla olarak, zaman içinde (Rusya’dan arzın artmasıyla) AB üyesi olmayan diğer Balkan ülkelerine (örneğin; Kuzey Makedonya, Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk gibi ülkelere) de dallanmalarla doğal gaz taşınabilecektir. Bu durum, Türkiye için enerji-politik olduğu kadar siyasi ilişkilerin güçlenmesine ilişkin olarak da önem taşımaktadır.

Rusya bakımdan konu ele alındığında; Türk Akım’ın birinci hattı ile Orta Doğu’nun en önemli doğal gaz alıcısı olan Türkiye pazarında durumunu pekiştirmiş olmaktadır. Bu durum her iki ülke için de önem arz etmekte olup iki ülke arasında farklı konular için de işbirliğine yönelik olarak bir alt yapı oluşturabileceğini düşündürmektedir.

Türk Akım-2 doğal gaz boru hattını, Rusya açısından önemi, belki de birincisine göre daha büyüktür. Zira Rusya Avrupa’ya ana arter olarak doğal gazı, halen Ukrayna üzerinden pazarlamaktadır. Ancak, Ukrayna ile yaşanan ve/veya yaşanabilecek krizli durumlarda alternatif hatlardan biri Türk Akım-2 olabilecektir. Bir başka deyişle, Rusya için Ukrayna’nın enerji terminali olma niteliğinin önem fonksiyonunu azaltıyor olmaktadır.

Sonuç

Yukarıda açıklananlar bağlamında anlaşıldığı üzere, Türk Akım’ın enerji-politik önemi hemen kendini göstermektedir. Türk Akım doğal gaz hattı, taraf olan ülkeler açısından ayrı ve farklı yönlerden önem arz etmektedir. Ortak husus; Türk Akım’ın doğal gaz gereksinimine hizmet eden önemli bir seçenek oluşturduğudur. Ancak her ülke için ifade ettiği anlam, ortak hedefin ötesinde değer taşıyor olmasıdır. 

Ancak, şunu da belirtmek gerekir ki; Türk Akım doğal gaz boru hattına doğrudan taraf olmayan ancak, Avrupa ülkelerine (AB üyesi olsun veya olmasın) doğal gaz veya LNG satmak isteyen ülkeler için risk oluşturan bir alternatif olarak görülebilir. Örneğin; boru hatlarıyla taşınan doğal gaza göre pahalı olan LNG alımı Avrupa bağlamında önemini kaybedebilir. Son yıllarda LNG satıcısı durumuna gelen bölge dışı aktör durumunda olan ABD’nin de burada üzerinde durulması gereken ülke olarak yerini alabileceği görülmektedir. Nitekim bu yönde ifadeler gündeme gelmeye başlamış bulunmaktadır.

Öz olarak Türk Akımı projesi, artık bir doğal gaz iletim hattı projesi olmaktan daha öte bir nitelik taşımaktadır denebilir. Ayrıca enerji rekabetinde dengeleri değiştirebilecek özelliği de sahip bulunmaktadır. Bu bağlamda, konu sadece enerji-politik değil, dünya siyasetini düzenlenmesinde ve Türkiye jeopolitiğinin giderek etkinleşmesinde önemli rol oynayabilecek evsafta görülebilir. Dolayısıyla Türk Akım doğal gaz boru hattı, Türkiye’nin enerji politiğini kuvvetle etkileyebilecek niteliğe sahip bulunmaktadır. Önümüzdeki zaman sürecinde (hatta şimdiden başlamış gibi görünen) bu etkileme özelliğinin, kendini daha net olarak göstermesi beklenmelidir. Bir başka deyişle, Türk Akım projesi; Türkiye’nin bölgedeki önem fonksiyonunu olduğu kadar risk faktörünü arttıracak boyuttadır denebilir.

Anılarla Basınköy 2

Basınköy’de öyle bir tarih var ki, güzelliği sanki bir girdap gibi her katmanında ayrı bir heyecanla ve merak ile öğrendikçe dibe doğru çekerken beni bir yandan da verdiği mutlulukla erişilmez bir haz yaşatır oldu.

Kitap diyoruz, çabucak yazılır sanıyoruz ama öyle değil işte bir ömür boyu sizinle yaşayacak hatta sizden sonra nesillere ulaşırken yaşanmışlıklar da beraberinde elden ele, dilden dile taşıyacak. Yanlış bir bilgi doğru diye kalmaması lazım, buda işin en zor kısmını oluşturuyor. Her şeyi teyit ederek bir kez daha bakarak, son kez okuyarak ,iyice emin olduktan sonra satırlara taşıyorsun.

Geçen haftalarda birçok ziyaret yaptım Basınköyü’müzün çizerleriydi hedefimdeki bölüm bunun için yol arkadaşım en büyük destekçim Ediz Çanakci’nin binlerce kitaptan oluşan kütüphanesinde aldim soluğu yaptik kahvelerimizi bir elde not defterimiz ,bir elde kalem, birer birer çıkarttık kitapları acılan her sayfada tarih, anılar, güzel günler geçti gözümüzün önünden tek tek sayfalara yazıldı hatıralar karikatüristler .

Kimler yok ki Basınköyü’müzle karikatür tarihi ve çizerlerimizi yazalım o zaman sizlerde bana hak vereceksiniz.

Tonguç Yaşar, Mustafa Mim Uykusuz, Yalçın Çetin, Nehar Tüblek, Zeki Beyner, Semih Balcıoğlu, Ferruh Doğan, Mustafa Eremektar Mıstık, Cafer Zorlu, Faruk Geç, Öktemer Köksal, Abdullah Turan, Kara Murat, Sezgin Burak Tarkan çizgiroman.

Her biri ayrı değer, benzersiz kalemler, anlatmakla bitmeyecek ustalar umarım kitabımda elimden geldiği kadar aktabilirim kendilerini ve layık olabilirim ustalarımıza onların koca hayatlarına güzel yüreklerine ve kalan ailelerine bir hatıra verebilirim.

Kahveler içildi notlar alındı fotoğraflar çekildi ama gün bitmeden yönetimin yolunu tuttum Basınköy Spor Kulübünün kupaları vardı sırada. Rahmetli Erdoğan Pastutmaz ilk akla gelen kulübün aldığı başarıların , unutulmaz anların, hatıraların ,emeklerin ödülü kupalar eşi tarafından yöneticimiz Arif Şayir’e teslim edilmişti Cem Meral abimden öğrendim, sağolsun açtı bize vitrini, onlara dokunmak bile beni yıllar öncesine götürmeye yetti tek tek fotoğrafladım ölümsüz bir anim vardı artık abilerimin başarılarının hatıralarıyla. Keşke zamanında bunu diğer  büyüklerimizin hepsiyle yapabilseydim anlayamadık o zaman bugünlerde ne kadar değerli olacağımı. Hayat bize o kadar güzel öğretiyor ki elimizdeyken anlayamadıklarımızı kaybedince anlamayı.

Satır başlarıyla paylaştım sizlerle kitabımın nasıl gittiğini sonraki yazılarımda da yazmaya devam edeceğim umarım sizlerde ben yazarken keyifle benim ile olursunuz .

Kalın sağlıcakla Basınköy maceralarında.

BESPOKE Serisi ile Mutfaklar da Artık Kişiselleştirilebilecek

Samsung’un yeni pazarlarda satışa sunacağı yepyeni 4-Kapılı BESPOKE serisi buzdolapları, kişiselleştirilebilir özellikleri sayesinde mutfaklara kullanıcının yaşam tarzını da yansıtacak.

Samsung Electronics’in bu yıl Tüketici Elektroniği Fuarı (CES) 2021’de tanıttığı BESPOKE serisi; şık hatları, modern tasarımı, değiştirilebilir renkli dış panel alternatifleri ile farklı yaşam biçimlerine ait mutfaklara kusursuz uyum sağlayacak. 4-Kapılı BESPOKE buzdolabı modeli Flex Zone Esnek Bölme gibi ek özellikleri ile tüm soğutma ihtiyaçlarınız için çözümler sunuyor.

BESPOKE buzdolapları, dört farklı ve eşsiz renk seçeneği ve bir dizi dinamik tasarım opsiyonuyla satışa sunulacak. Renk seçenekleri arasında beyaz, gri, pembe ve lacivert renkleri bulunuyor. 4-Kapılı BESPOKE buzdolabının soğutucudan dondurucuya geçebilen çok yönlü geliştirilmiş Flex Zone Esnek Bölmesi, tüm ailenin gıda depolama ihtiyaçlarını karşılayabilen esnekliği sağlıyor.

Geliştirilmiş Flex Zone; Dondurucu, Hafif Dondurucu, Soğutucu, Hafif Soğutucu gibi ayrı soğutma seviyelerine sahip. Tek dokunuşla, dört adet ön ayarlı sıcaklık ayarını kullanarak bölmeyi kolaylıkla buzdolabından dondurucuya dönüştürebilirsiniz. Flex Crisper™ özelliği ile et ve balık ürünlerini en iyi soğutma derecesinde saklayabilirsiniz.

Yenilenebilir Enerji ile Sıcak Bir Çözüm

Yaptığı çalışmalar ile yatırım dünyasında adından söz ettiren Türkiye, Avrupa ve ABD’de faaliyet gösteren global şirketleri yöneten Taylan Karamanlı, yenilenebilir enerjinin önemine dikkat çekiyor.

Orta Asya’nın en büyük güneş enerjisi santralini işleme sokmuş bir yatırımcı olan Taylan Karamanlı, G7’nin dünyadaki enerji sömürüsü arttıkça,G7 dışında kalan ülkelerin bu eşitsizliği değiştirmek adına daha çok fosil kullandığını belirtiyor. Fosil kullanımının artmasının sonucunda çok fazla sorunu beraberinde getireceğini söyleyen Karamanlı, fosil yakıtları elinde tutan ülkelere karşı söz sahibi olmak, güçlenmek isteyen devletlerinde yenilenebilir enerjiyi tercih etmeleri gerektiğini vurguluyor.

Uzun zamandan beri dünyanın enerji ihtiyacının fosil yakıtlar ile karşılandığını belirten Karamanlı, kaynakların tükendiğini ve birçok ülkenin artık yenilenebilir enerjili teknolojiyi kullanmaya başlayacağını ifade ediyor.

İş dünyasında birçok önemli şirket ile iş birliği yapan Taylan Karamanlı, yenilenebilir enerjinin insan sağlığı ve düşük maliyet açısından tercih sebebi olduğuna değiniyor. Petrol ve kömür gibi yenilenemez enerji kaynaklarının doğa ve insan sağlığına verdiği zarardan dolayı uzun yıllar sürdürülemeyeceğinin altını çizen Karamanlı, sınırlı olan kaynakların korunması için en doğru tercihin ise yenilenebilir enerji kaynaklarıyla işletilen sistemlere geçişle mümkün olabileceğini belirtiyor.

Bu bağlamlarda iş dünyasının büyük yatırımcısı Taylan Karamanlı,gelecek nesillerin daha yaşanabilir bir dünyaya kavuşması için uzun yıllardır Türkiye’de yenilenebilir enerji sektörünün alt yapısını oluşturduklarının bilgisini paylaşıyor. 

Schneider Electric’ten Dış Mekan Aydınlatması

Enerji yönetimi ve otomasyonun dijital dönüşümünde dünya çapında uzman olan Schneider Electric, 20W-300W güç aralığındaki Mureva Led Projektör serisini lanse etti.

Hareket sensörlü modellere de sahip olan Mureva Led Projektör serisi, hem enerji verimliliğine hem de davetsiz misafirleri tespit etmeye yardımcı oluyor.

Geniş ürün gamı sayesinde; 20W’dan 100W’a kadar olan modeller daha çok konut ve ticari bina uygulamaları için elverişli iken, 150W-200W-300W modeller ise daha parlak bir aydınlatma isteyen endüstriyel tesis gibi uygulamalarda kullanılabiliyor. Ayrıca stil sahibi ince tasarımıyla, her ortama kolayca uyum sağlayan Mureva Led Projektörler, braket konumu sayesinde oldukça kolay montajlanabiliyor.

Montajı doğru şekilde yapıldığı takdirde ise, IP65 koruma sınıfı sayesinde sert ortam koşullarına karşı dayanıklılığı ve 50.000 saat led ömrüyle zamana meydan okuyor.

Aksa Şarj, Elektrikli Araç Şarj İstasyonunu Kurdu

Türkiye enerji sektörünün güçlü markalarından Aksa Elektrik, müşterilerine sunduğu alternatif enerji çözümleri kapsamında yeni bir iş modeline daha imza atarak elektrikli araç şarj istasyonlarıyla faaliyet alanını genişletti.

Şirket, Aksa Şarj adıyla elektrikli araç şarj istasyonunu Trump AVM ve Trump Rezidans ’ta kurarak hizmet vermeye başladı. Aksa Şarj, 2021 yılı içerisinde farklı noktalarda da şarj istasyonlarını hayata geçirerek hizmetini yaygınlaştırmayı hedefliyor.

Geleceğin ulaşım modelleri arasında en ön sırada yer alan elektrikli araçlar için şarj çözümleri geliştirmek amacıyla yatırım yapan Aksa Şarj, Trump AVM ve Trump Rezidans ‘ta kurduğu toplam dört adet elektrikli araç şarj istasyonuyla faaliyetine başladı. 

Şarj istasyonu yatırımları devam edecek

Yalnızca bir elektrik tedarik şirketi olmadıklarını ve ülke genelinde sundukları yenilikçi çözümlerle enerjinin olduğu birçok alanda faaliyetlerini genişletmeye devam ettiklerini belirten Aksa Elektrik Genel Müdürü Murat Kirazlı, “Aksa Elektrik olarak yenilikçi çözümlerimizle enerjinin olduğu her alanda müşterilerimize fayda sağlayan oldukça kıymetli işler yapıyoruz. Buna ek olarak, inovatif, yenilikçi ve çevreci yaklaşımımızla geleceği düşünerek,Türkiye genelinde farklı yatırımlarımızı da hayata geçiriyoruz. Elektrikli araçlara olan talep tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artıyor. Aksa Şarj markası altında elektrikli araç istasyonlarımızla Türkiye’nin elektrikli araç geleceğine katkı sağladığımız ve sorumluluk aldığımız için mutluyuz.” dedi.

Yıl içerisinde farklı noktalarda da şarj istasyonu yatırımlarına devam edeceklerini belirten Kirazlı, “ Yıl sonuna kadar ağırlıklı olarak İstanbul’da olmak üzere  birçok noktada elektrikli araç şarj istasyonunu faaliyete geçireceğiz. AVM’lerve iş merkezlerinin yanı sıra konutlarda da elektrikli araç şarj istasyonu yatırımı gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Aksa markasına yakışır bir şekilde elektrikli araç şarj istasyonlarında da müşterilerimize en iyi ve en yenilikçi çözümleri sunmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı ve bu süreçte Trump AVM ve Trump Rezidans yetkililerine projeye verdikleri desteklerinden dolayı teşekkür ederek sözlerini noktaladı.

Borusan EnBW Enerji Kıyıköy RES Kapasite Artışı Yatırımını Tamamladı

Borusan EnBW Enerji Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirme yolunda, Kıyıköy Rüzgâr Enerjisi Santrali’ne 20 türbin ile 72 MW kapasite ekleyerek tesisin kurulu gücünü 100 MW’a çıkardı.

Borusan EnBW Enerji, Ağustos 2014’ten beri 28 MW kurulu kapasite ile faaliyette bulunan Kıyıköy Rüzgâr Enerjisi Santrali’ne (RES) her biri 3,6 MW kapasiteye sahip 20 türbin ekledi. Toplam türbin sayısı 34’e çıkan Kıyıköy RES, 100 MW kapasiteye ulaşarak Borusan EnBW Enerji’nin en büyük kurulu güce sahip tesisi oldu. 2021 yılı ilk çeyrek içerisinde yatırımı devam eden portföy projelerinin de tamamlanmasıyla Borusan EnBW Enerji’nin toplam kurulu kapasitesi 725 MW’a ulaşacak.

Sürdürülebilirliğe güçlü katkı!

Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı, “0” emisyonlu temiz enerji üretimi yapan rüzgar enerji tesisleri, fosil kaynaklarına dayalı üretim yapan enerji tesislerini ikame ettikleri için, karbondioksit salımını engelliyor ve günümüzün en büyük çevresel sorunu olan küresel ısınmayla mücadelede önemli bir destek sağlıyor. Kıyıköy RES, Türkiye’nin yapması gereken doğalgaz ithalatını azaltarak ekonomiye her yıl 16,9 milyon ABD doları katkı sağlayacak ve dış ticaret açığının azalmasını destekleyecek. Kıyıköy RES yılda yaklaşık 130.000 hanenin elektrik enerjisi ihtiyacını karşılayacak. “0” emisyonlu üretimi sayesinde atmosfere her yıl 140.000 ton karbondioksit salımı engellenecek.

Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyelini hayata geçirmek için çalışmaya devam!

Borusan EnBW Enerji Genel Müdürü Enis Amasyalı tesisin artan kapasitesiyle devreye girmesinin ardından şu açıklamayı yaptı: “Büyük bir yatırımı tamamlamış olmanın mutluluğu ve gururu içindeyiz. Pandemi nedeni ile ekonominin yavaşladığı, çalışma koşullarının zorlaştığı bir ortamda her türlü önlemi alarak yatırımımızı aksatmadan kararlılıkla sürdürdük. Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasının yerli ve sürdürülebilir enerji kaynaklarını etkin bir şekilde kullanabilmesiyle yakından ilişkili olduğuna inanıyoruz. Bu inançla, başta rüzgâr enerjisi olmak üzere ülkemizin yenilenebilir enerji potansiyelini hayata geçirmek için çalışıyoruz. Kıyıköy RES için yaptığımız yatırım ekonomi ve çevre açısından Türkiye için değer yaratacak ve on binlerce hanenin elektrik ihtiyacını karşılayacak. Halen işletmede dokuz Rüzgâr Enerji Santrali, bir Hidroelektrik Santral ve iki adet Güneş Enerji Santrali bulunan şirketimiz yenilenebilir enerji alanında emin adımlarla ilerlemeye devam edecek.

Türkiye ve Dünyada Bir İlke İmza Atıldı

Elektrik sektöründe Türkiye’nin öncü şirketi CK Enerji, Türkiye ve dünyada bir ilke imza atarak Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası’nın (I-REC) satışını blokzinciri üzerinden yaptı. Alıcı ve satıcı birbirini görmeden blokzinciri tabanlı Foton I-REC Platformu’dan işlemlerini tamamladı.

Yenilenebilir enerji yatırımı ve kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla The International I-REC Standard tarafından düzenlenen Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası’nın (I-REC) sanayi ve ticarethane müşterileri tarafından alınmasına destek veren CK Enerji, bu alanda Türkiye ve dünyada bir ilke imza atarak blokzinciri üzerinden işlem gerçekleştirdi. Alıcı ve satıcı Şubat 2021’den beri devrede olan blokzinciri tabanlı Foton I-REC Platformu üzerinden birbirini görmeden işlem yaptı.

Şimdilik kripto para kullanılmıyor

I-REC’in Türkiye’deki yerel temsilciliğini üstlenen ve Foton I-REC Platformu’nun Kurucu Ortağı Can Arslan, para, kimlik, değerli kağıtlar gibi karşılık içeren verilerin güvenli şekilde depolanması veya yönetilmesinde kullanılan blokzinciri teknolojisinin enerji sektöründe uygulama alanını giderek geliştiğini ifade ederek, “Yenilenebilir enerji pazarını değiştirebilecek potansiyele sahip blokzinciri teknolojisi ile geliştirdiğimiz proje sayesinde ilk adımı attık. Foton I-REC Platformu’na üye olan şirketler, burada tüm teklifleri görüyor ve işlemlerini güvenli bir şekilde gerçekleştirebiliyor. Şu anda Türkiye’deki mevzuatlar gereği ödeme kriptopara ile değil, nakit ya da banka üzerinden yapılıyor. İleride düzenlemelerin yapılması ile birlikte kripto para kullanımı da söz konusu olabilir. İlk yenilenebilir enerji sertifikasının satışını blokzinciri üzerinden CK Enerji ile yaptık. Bu Türkiye’de olduğu gibi dünyada da bir ilk” diye konuştu.

Dizayn Ödüllü Bosch Condens 7000i Wile Mekanlara Şıklık Kattı

Bosch Condens 7000i W yoğuşmalı kombi, üstün teknolojisiyle sunduğu 24 Kw 30 Kw kapasitesiteleri ve titanyum cam ön panele sahip tasarımı ile evlere hem estetik katıyor hem de, 36 desibel ses seviyesiyle konfor sunuyor. %93 verimlilik sağlayan Condens 7000i W, doğalgaz faturalarınızdan da tasarruf etmenize de imkan sağlıyor.

Yeni yapılar, modern yaşam alanları için dizayn ödüllü Condens 7000i W Condens 7000i W uygun boyutları sayesinde çok az yer kaplıyor. Ön kapağı tamamen dayanıklı ve kırılmaz camdan yapılan Condens 7000i Yoğuşmalı kombi modern tasarımı ile dikkat çekiyor. Siyah ve beyaz olmak üzere iki farklı renk seçeneği bulunan Condens 7000i W dünyanın prestijli tasarım ödülü Reddot’ın da sahibi.

Easy Control Akıllı oda kumandası ile uzaktan kontrol

Condens 7000i W Yoğuşmalı Kombiler, hem oda sıcaklığı hem de dış hava sıcaklığına göre ayarlanabilen CT100 akıllı oda kumandası ile kullanılabiliyor. Bu kumandanın en dikkat çekici özelliği, mobil telefona ya da tablete yüklenen bir uygulama ile kombiyi, istenilen yerden istenilen anda açıp kapatabilmesi. 

Bu uygulama sayesinde ev ya da iş yerlerindeki Condens 7000i w, kilometrelerce uzaktan bile istenilen ortam sıcaklığına ayarlanabiliyor. Böylece, ısıtma sezonu boyunca gerekli olan ısıtma ihtiyacı kadar ısı üretilirken, hem yakıt tasarrufu hem de ısınma konforu bir arada sağlanıyor.

Dinçer Lojistik’ten 100 Milyon TL’lik Yatırım Hamlesi

Zorlu pandemi koşullarına rağmen 2020 yılını bir önceki yıla göre yüzde 65 büyüme ve toplamda 65 milyon TL’lik yatırımla kapatan Dinçer Lojistik, 2021’e hızlı bir giriş yaptı. 2021 yılında yaklaşık 100 milyon TL’lik daha yatırım yapmayı hedefleyen Dinçer Lojistik,dağıtım ve depolama ağında yaygınlaşmaya gitti, devreye almaya başladığı yeni transfer merkezleri ve bölge depolarıyla dağıtım hacminin yüzde 97’sini kendi dağıtım ağı ve araç filosu ile yönetiyor. Dijital altyapıları entegre ederek kurguladığı yapılanmasını tamamlayan Dinçer Lojistik, yıl sonunda ülke çapında yüzde 100 kendi dağıtım ağıyla hizmet verecek.

Son 3 yılda yüzde 88’in üzerinde birleşik büyüme gerçekleştiren Dinçer Lojistik, 2021’de de yeni yatırımlara odaklandı. 2021 yılında yeni transfer merkezlerini ve bölge depolarını devreye alarak dağıtım ağını geliştirme kararı alan şirket, yaklaşık 100 milyon TL’lik yatırımla müşterilerine hem bölgesel depolama hem de ilgili lokasyonlardan dağıtım hizmeti sunan bir kurgu geliştirdi. Dinçer Lojistik, bazı mevcut depolarını da müşterilerinin ihtiyaçları doğrultusunda daha büyük ve konsolide depolar haline getirerek hem süreçleri iyileştiriyor hem de maliyet avantajı sağlıyor. Daha önce açılması planlanan Erzurum Bölge, Diyarbakır Bölge, Afyon Bölge, İstanbul Avrupa Bölge ve Tekirdağ Bölge olarak açılarak, tüm Türkiye’nin dağıtım hacminin yüzde 97’si Dinçer Lojistik’in kendi dağıtım ağı ve kendi filosu ile gerçekleştiriliyor.

Türkiye lojistik sektörüne yön verme misyonu ve Ar-Ge Merkezi alt yapısı ile hizmetlerini dünya standartlarına uyarlama yoluna giden, entegre ve çözüm odaklı yapılanma yatırımlarıyla sektör içinde farklılaşan Dinçer Lojistik’in 2021’de de yeni yatırımlar ve müşteri odaklı çözümleriyle dikkat çekeceğini belirten Dinçer Lojistik Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Dinçer, “Tüm taşıma modlarındaki yaygın dağıtım ağımızla birlikte Türkiye’nin 81 iline dağıtım yapan bir firmayız ve Türkiye’de en güçlü oyuncularından biri olmayı hedefliyoruz. Ülkemizin önde gelen markalarıyla uzun vadeli kontratlar dahilinde müşterimize birçok ilde bölgesel depo/bölgesel depo hizmetleriyle ulaşıyor ve bununla birlikte, müşteri talep ve ihtiyaçlarına uygun olarak ilgili il çıkışlı nakliye ve depolama hizmetlerinde, tersine lojistikte, palet lojistiği hizmetlerinde de etkinliğimizi arttırıyoruz”dedi.

Hedef; müşterilere, sektöre, istihdama ve ülke ekonomisine katkı

Yeni depo yatırımları ile Dinçer Lojistik olarak farklılık yaratmaya devam ettiklerini söyleyen Mustafa Dinçer; dijital teknolojilerle destekledikleri yapılanmadaki itici güçlerinin lojistik ağlarının özellikle bölgesel anlamda kuvvetlendirilmesi ve bu sayede teslimat sürelerinin minimuma indirilmesi, teslimat frekans sayılarının artırılarak hizmet kalitesinin en yüksek seviyeye çıkarılması, müşterilere aynı gün teslimat yapma modelinin geliştirilmesi, ekonomiye ve istihdama katkı sağlanması olduğunu ifade etti:

Müşteri ihtiyaç ve taleplerini çok iyi analiz ederek ve bu taleplerin ileriye yönelik planlamalarını çok iyi organize ederek bu yatırımları gerçekleştirmekteyiz. 2021 yılı itibariyle yapmış olduğumuz depo yatırımlarımızla Türkiye’deki dağıtım hacmimizin yüzde 97’sini kendi filomuz ve kendi dağıtım ağımızla sağlıyoruz. Bu oranı yıl sonunda yüzde 100’e taşımayı hedefliyoruz. Öncelikle hem bölge hem de ülke ekonomisine dolaylı olarak katkı sağlıyoruz. Bu kapsamda 300adetyeni araç tedarik ettik. Öte yandan 500’e yakın yeni personel alımı gerçekleştirerek istihdamı da destekliyoruz.

Ernst & Young 2021’de Karbon Negatif Olacak

EY (Ernst & Young), Türkiye dâhil olmak üzere faaliyet gösterdiği 150’den fazla ülkede 2021 yılı içerisinde net karbon ayak izinin negatif olması için sorumlu olduğundan daha fazla karbonu atmosferden uzaklaştırarak veya dengeleyerek ‘karbon negatif’ hale geleceğini açıkladı. EY, 2025’te ise atmosfere yeni emisyon eklemeyerek ‘net sıfır’ olmayı hedefliyor

Uluslararası danışmanlık ve denetim şirketi EY (Ernst & Young), Türkiye dâhil olmak üzere dünya genelinde faaliyet gösterdiği 150’den fazla ülkede sera gazı emisyonlarını dengeleyerek Aralık 2020 itibarıyla ‘karbon nötr’ oldu. EY, 2021 yılında ise net karbon ayak izinin negatif olması için sorumlu olduğundan daha fazla karbonu atmosferden uzaklaştırarak veya dengeleyerek ‘karbon negatif’ olmayı hedefliyor.

İklim değişikliği ile mücadeleye destek olmak için oluşturduğu eylem planını açıklayan EY; karbon negatif hale gelmekle kalmayarak, toplam sera gazı emisyonlarını küresel ısınmayı 1,5 derecede tutmak için gereken azaltımlar doğrultusunda %40 azaltacak ve 2025 yılında atmosfere yeni emisyonlar eklemeyerek ‘net sıfır’ olacak.

EY’ın sürdürülebilirlik alanında açıkladığı plan, şirketin Next Wave Stratejisi’nin bir parçasını oluşturuyor. EY, sürdürülebilirlik taahhütleri ile paydaşları için uzun vadeli değer yaratmayı ve daha iyi bir çalışma dünyası oluşturulmasına destek olmayı amaçlıyor.

EY’ın sürdürülebilirlik planı kapsamında yedi temel hedefi bulunuyor:

• 2019 mali yılında gerçekleştirilen iş seyahatleri temel alınarak 2025 mali yılına kadar iş seyahati kaynaklı emisyonların %35 azaltılması.

• Genel ofis elektrik kullanımının azaltılması ve 2025 yılına kadar kalan EY ihtiyaçları için %100 yenilenebilir enerji kullanılması, yenilenebilir enerji taahhüdünde bulunan organizasyonlardan oluşan RE100 girişimine katılınması.

• Sanal enerji satın alma sözleşmeleri (PPA) yoluyla elektrik tedarik kontratlarının yapılandırılması ve ulusal şebekelere EY’ın tükettiğinden daha fazla elektrik sağlanması.

• EY ekiplerine müşteri odaklı hizmetleri sırasında ilişkili karbon emisyonlarını takip etmelerini sağlayacak ve azaltmalarına yardımcı olacak araçların sunulması.

• Doğa temelli çözümler ve karbon azaltma teknolojileri kullanılarak her yıl atmosferden EY’ın sorumlu olduğundan daha fazla karbonun uzaklaştırılması.

• EY müşterilerinin işletmelerini karlı bir şekilde karbonsuz hale getirmelerine yardımcı olacak hizmet ve çözümlere yatırım yapılması; sürdürülebilirlik önünde engel oluşturan güçlüklere karşı ve sürdürülebilirlik fırsatlarına yönelik çözümler sunulması.

• EY tedarikçilerinin %75’inin 2025 yılına kadar karbon emisyonlarına ilişkin hedef koyması.

EY Türkiye İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Lideri Zeynep Okuyan konu ile ilgili ise şunları söyledi: “EY olarak 2020 yılı için taahhüt ettiğimiz ‘karbon nötr’ hale gelme hedefimizi gerçekleştirmiş olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Müşterilerimiz, çalışanlarımız ve diğer tüm paydaşlarımız ile birlikte kolektif olarak iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlamaya devam ediyoruz. Büyümenin uzun vadede sürdürülebilir şekilde ekonomimiz için katma değere dönüşmesi, hem EY olarak hem de hizmet sunduğumuz müşterilerimiz adına en önemli hedefimizi oluşturuyor. Karbonsuz ekonomiye geçiş süreci farklı sektörler için farklı ve radikal çözümler gerektiriyor. Sürdürülebilirlik, teknoloji ve sektörel uzmanlıklarımızla şirketlerin bu dönemde de yanındayız.”