19.5 C
İstanbul
Cumartesi, Haziran 14, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 40

Anılarla Basınköy 3

Ustaya saygıyla başlamak istiyorum yazıma. Sezgin Burak efsane eseri Tarkan, Bizimkiler (Hüdaverdi) ve İnce Mehmed’e hayat veren çizimleri, reklam dünyasının ilk karikatürize BP reklamları, İtalya’da alınmış bu alandaki ilk birincilik ödülleri, tek elden çıkan senaryosuysa, karakterleriyle, çizimleriyle hayat bulan bir tarih. Hatta TARKAN isminin isim babalığı.

Basınköyü’müzün ve Türkiye’nin en değerli ressam ve karikatüristlerinden olan komşumuz, bir solukta okuyacağınız örnek bir yaşam hikâyesi. Çocukluk arkadaşlarım Tan ve Tarkan’dı aslında benim anılarımda olan, ama bugün hem kitabımın konusu hem köşe yazımın adı oldu.

Zaman bizlere geçte olsa öğretiyor ustalarımızın değerlerini, neden mi derseniz çocukluk işte hal bu ki oyun oynayacağımıza keşke feyzinden bir parça alabilseydik dedirtiyor yaş kemale erince. Olsun sevgili Tan, Tarkan bayrağı devir aldı hala yayınlıyor. Tarkan dergilerini, Türkay teyzemiz kitabını yazdı bir solukta okuyorsunuz eserini. Mine abla resimleri ve sanat eserleriyle yaşatıyor soyadını dolu dolu yaşayan bir aile sağolsunlar.

Basınköy işte derim ya her zaman boşuna kitabıma konu olmadı. Sevgili üstat Sezgin Burak’ın da Tarkan’ı ve diğer eserlerinin çizildiği ve yaşadığı evdi burası. Kimler geldi kimler geçti bu evden. Bir tarih ve anılar silsilesi Türkay Burak “Tarkan’ın yaratıcısı Sezgin Burak hayatı ve eserleri” kitabında tane tane işlenmiş. Okuyun, okuyun ki usta yaşasın.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’yle başlayan hikayesi askerden sonra askerlik yaptığı Ankara Orduevi’nin yenileme projesini kazanıp sonra elinden alınmasıyla hayatının dönüm noktası olmuştur ve Hayat mecmuasıyla bu yola başlar burada yaptığı çizimlerle ses getirir, Yassıada mahkemelerinin çizimleriyle bir tarihe damga vurur, yaptığı reklam çizimleriyle İtalya’da iki birincilik alır, ilk uluslararası bir Türk’ün aldığı ödüldür.

Hayat mecmuasından Hürriyet’e geçer ve HÜDAVERDİ Bizimkiler macerası başlar. Rüştünü ispat eder, bu da Basınköy mahallesindeki hayatının başlangıcı olur.

Ama başarı kendisini İtalya’ya çeker, üç yıl tecrübesine tecrübe katar. Türkiye’ye çalışmalarını devam ettirir ama dönüş yaklaşırken Tarkan’ın ilk temelleri atılır ben bir Türk kahramanı yaratmalıyım der ve Tatar Kanı kelimesinden feyz alarak TARKAN ismini, karakterini yaratır. Bu isim öyle bir isim ki araştırıldığında ustaya ait olduğu neredeyse katidir.

İtalya dönüşü usta Stüdyo Burak’ı kurar. Türkiye’nin ilk çizgi roman stüdyosudur. Ne yazık ki o zamanın şartlarına fazla gelir ve kısa sürede kapanır. Hal bu ki birçok öğrenci yetişebilirdi o zamandan buyana büyük kayıp. Hikaye Hüdaverdi ile Hürriyet’te devam ederken maceraya Tarkan’da eklenir. Ülke bu yerli kahramanı çok sever, bağrına basar insanlar. Yeni günü iple çeker okuyabilmek için, kuyruklar oluşturur alabilmek için, yıllarca devam eder bu macera evinde bir masada tek başına yapar usta her şeyi. 1978’de rahmetli olunca gene Basınköyü’müzün değerlerinden Kemal Ilıcak Tercüman gazetesine geçmesi için aileye teklif yapar. Bu teklif daha önce ustaya yapılır ama kabul etmez. Süreçte bunun pişmanlığını da yaşar. Zor ve uğraşlı bir operasyonla Türkay hanım ve Tan Tarkan’ı kurtarmayı başarır ve Bulvar gazetesinde yayın hayatına tekrar başlar, halk bağrına tekrar basar öyle ki dergilere kitaplara dönüşür filmleri yapılır efsane ölümsüzleşir yıllar günümüze gelir umarım sonsuza kadar da yaşar.

Basinköy’den bir usta geçti Türkiye ve dünya tarihine adını yazdırdı. O tek başına bir sanatçıydı kendi yazar, kendi çizer, kendi plânlardı. Şimdi sevgili Tan Burak, çocukluk arkadaşım, komşum, oğlu ustayı yaşatıyor. Bizler de saygıyla selamlıyoruz.

Bir Basınköy anısıyla kapatmak istiyorum yazımı. Yıllar önce semtte bir kaç araba var. Komşumuz doğum yapacak. Usta evde çalışıyor. Her zamanki gibi gelip rica ediyorlar. Oysa hemen arabaya alıp hastahanenin yolunu tutuyor. Fakat doğum yolda oluyor. Hem de ikiz ne yazik ki. Bu çocuklardan biri telif hakları konusunda karşı tarafın avukatı olarak çıkıyor karşılarına, hayat işte.

Değerlerimiz ölmesin, unutulmasın, hep var olsunlar SEZGİN BURAK ustaya saygılarımız, Basınköyü’müze ve yaşayanlarımıza sevgilerimizle.

Akıllı şehir yolculuğu; “ARUP”

Hedefler ve değerler yapılan her şeyin temelini oluşturur… İklim değişikliği, nüfus artışı, demografik değişim, kentleşme ve kaynakların tükenmesinin zorlukları, dünyanın büyük şehirlerinin önümüzdeki yıllarda hayatta kalmak ve gelişmek için uyum sağlaması gerektiği anlamına geliyor.

Büyüyen şehirlerin başkanları için yaşam standartlarını yükseltirken, aynı zamanda emisyonları düşürmek ve şehirde ekonomik başarı elde edebilmek muazzam bir zorluk teşkil ediyor. Bununla birlikte, Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT), bir türlü enerjiye doymayan şehirlerin geleceğin düşük karbonlu “akıllı şehirlerine” dönüştürülmesine de yardımcı olabilir.

Bu nedenle, teknolojinin geleceğin şehirlerini yaratmada ne kadar rol alabileceğine dair artan bir merak var. Arup, çalıştıkları şehir yöneticilerinin “akıllanmaya ne kadar yatırım yapacaklarını ve şehirlerini akıllandırarak ne kadar değer katabileceklerini” tanımlamalarına yardımcı oluyor. Çünkü, şimdiye kadar, çok az şehir “akıllı şehir” olma fırsatını kavramış durumda.

Akıllı Şehir etrafında şekillenen disiplinler arası yaklaşım

Arup 70 yıldır dünyanın 34 ülkesindeki 89 ofiste, 14 bin teknik personelin çalıştığı, bugüne dek yaklaşık 11 bin projede aktif görev almış küresel bazda tasarım, mühendislik ve iş hizmetleri sunan bir vakıf şirketi. 1982’den beri Türkiye’de olan Arup Mühendislik, İstanbul ve Ankara ofislerinde 1990 yılından bu yana aralıksız hizmet veriyor.

Globalde dikkate değer projelerinden bazıları, Sydney Opera Binası, Pekin’deki CCTV Merkez Binası, Singapur’daki Marina Bay binaları, Münih Allianz Arena, Pekin olimpiyatlarının nişanesi sayılan Kuş Kafesi Stadyumu ve Londra Milenyum Köprüsü.

Arup’un ülkemizde aktif dahil olduğu projeler de göz dolduruyor. Bunlardan bazıları Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, Teknopark İstanbul 2029 Masterplanı, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi, Konya Tropikal Kelebek Bahçesi, Kanyon AVM, İstanbul Havalimanı, metro dahil olmak üzere pekçok raylı sistem projesi, Forum İstanbul AVM, Finansbank Kristal Kule, Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı, İleri Teknoloji Endüstri Parkı ve Havaalanı Projesi (İTEP).

1895’te doğan kurucusu Ove Arup’un 1970’te kaleme aldığı “Bütüncül Tasarım” ilkesi firmanın doğası, değerleri ve geleceği üzerine izler taşıyor: “Tasarım kararları bütünsel olarak değerlendirilerek, işin tümüne organize olmuş yetkin bir ekip tarafından belirlenen önceliklere göre tasarlanarak entegre edilmesidir. Bu pratikte hiç veya nadiren ulaşılabilecek bir ideal olmasına rağmen, sanatsal bütünlük ve mükemmellik buna bağlı olduğu için çaba göstermeye değer bir idealdir. Kendi iyiliğimiz için mükemmeliyetin getirdiği bir tekniğe ihtiyacımız vardır.”

Arup çalışanları, tarihsel ayrıntıların ötesine baktığımızda, daha iyi bir dünyayı şekillendirmek için ilham verici bu konuşmada belirtilen amaçların peşinden gitmeye devam ediyor.

Ayda yürüyen astronotlardan daha çok bilineni Neil Armstrong şöyle demişti: “Yeryüzü bize ait değil. Bizler Yeryüzü’ne aitiz.” Gerçekten günümüzde bildiğimiz tek yaşam alanımız olan bu gezegenimizin ve şehirlerimizin daha sürdürülebilir yaşam alanları olabilmesi, sadece belediye başkanlarına veya yerel yönetimlerdeki yetkililere bağlı olamaz. Tasarımcılar ve mühendisler, daha sürdürülebilir bir dünya yaratmak için ulaşım, enerji ve su altyapısı etrafında yeni fikirler geliştirerek tartışmaya önemli bir katkıda bulunabilirler.

SONUÇ:

Arup 2010 yılından itibaren tasarım ile dijitalleşmeye ve akıllı şehir literatürüne katkılarıyla bilinen bir firma. Yapı Bilgi Modellemesi yani BIM deneyimi en yüksek olan şirketlerden biri olarak tanınıyor, bu da kentsel ölçekte yapılan çalışmaların dijital ikizinin(*) hazırlanması ve Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS) ile Şehir Bilgi Modellemesi’ni (CIS) kolaylaştırıyor. Blokzincir teknolojilerinin binalara uygulanmasından, dijital ikiz teknolojisinin insan odaklı havaalanı tasarımında kullanılmasına, yine dijital ikizin tahminsel bakım için kullanılmasına kadar, kendi deneyimlerinden yola çıkarak oluşturdukları pek çok araştırma ve yayına sahip. Bunun için arup web sayfasını ziyaret etmenizi öneririm. Bunun haricinde tasarım ile ilgilenen okuyucularıma Cities Alive serisini de tavsiye ediyorum. Şehirlerimizin daha kapsayıcı, yaşlı dostu, yaya dostu ya da çocuk dostu şehirler olabilmesi için güzel ipuçları var.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu

0

Bu sütunda bizleri takip eden dostlarımız, Doğu Türkistan’da Çin Komünist Partisi (ÇKP) eliyle bir soykırım uygulandığına dair birçok paylaşım yaptığımıza, dahası hamasete kaçmadan delilleriyle yaşananları ortaya koyma gayretinde olduğumuza yakinen şahittirler.

Bununla birlikte Doğu Türkistan’da yaşanan vahşetin anlatılan veya aktarılanlardan çok daha fazla olduğuna, daha yerinde bir ifade ile dünya kamuoyunun öğrenebildiği gerçeklerin icebergin görünen kısmı dahi olmadığına da şahittirler.

Ne hazindir ki kitle iletişim araçlarının bu denli geliştiği günümüz dünyasında, dünyanın merkezi sayılabilecek bir coğrafyadan bilgi almak neredeyse deveye hendek atlatmakla eşdeğer hale getirilmiş durumda.

Yine ne hazindir ki, elde edilen bilgilerin çoğu ÇKP yönetimi tarafından propaganda amaçlı dolaşıma sokulan bilgilerden elde edilen kısıtlı verilerden öğrenilebilmekte.

Hep söylediğimiz ve muhtemelen söylemeye de devam edeceğimiz gerçek; Doğu Türkistan’da yaşananlara dair tüyler ürpertici gerçek bilgilerin ancak ve ancak bölgenin normalleşmesi sürecinden sonra, o da ÇKP kadrolarının imha etmediği bilgi ve belgelerin gün yüzüne çıkartılmasıyla, mümkün olabilecektir. O günün gelmesini her Doğu Türkistanlı gibi, ben de sabırla beklemekteyim. Umarım o dönemi koca bir millet, ÇKP eliyle, tamamen yok edilmeden önce görebiliriz.

Evet, insanoğlu kitle iletişim araçlarının gelişmesi sayesinde uzağı yakın etmekte, hasret giderebilmekte, sevinç ve hüzünlerini, onbinlerce km uzakta olsa bile, yanı başında imiş gibi dost ve sevdikleriyle paylaşabilmekte, bunu faturasını bizatihi kendisinin ödediği telefon ve mail gibi vasıtalar yanında telefonlarına yükledikleri programlar üzerinden evlerinden veya işyerlerinden ayrılmadan, birilerine ihtiyaç duymadan veya birilerinin iznini almaya gerek görmeden yapabilmekte.

Bu yazdıklarımızı okuyan dostlarımızın “bunu herkes yapabiliyor zaten, bunun neresi önemli bir bilgi” dediklerini duyar gibiyim.

Bilindiği üzere son dört yıldır ailelerinden haber alamayan Doğu Türkistanlı bir gurup, önce İstanbul Tarabya’da bulunan Çin Konsolosluğu önünde uzun süren bir protesto eyleminde bulunmuşlar, bir sonuç alamayınca da Ankara’daki Çin Büyükelçiliği önünde protestolarına devam etmişlerdi. Oradan da bir netice alamayınca İstanbul’da kaldıkları yerden seslerini duyurmak amacıyla, emniyet yetkililerinin müsaade ettiği ve gösterdiği mekânda, bir nevi sessiz nöbetlerine, sabırla devam etmekteler.

Binlerce Doğu Türkistanlı’nın “ailem nerede” kampanyasına katılmasına rağmen sorun Türkiye’de ne ulusal basında konuşulmuş ne de ÇKP yönetimi, hiçbir siyasi sloganın atılmadığı, dahası katılanların bir kısmının “bizim derdimiz ailelerimize kavuşmak, yaşayıp yaşamadıklarını öğrenmek, biz siyaset yapmıyoruz” demesine rağmen, “üç maymunu” oynamaya devam etmiştir. ÇKP yönetimi, yaşananları görmezden gelmeye devam etmiş, hatta Müslüman mahallesinde salyangoz satmayı maharet sayarak Doğu Türkistan’da hayatın normalleştiğini, bayramlarda insanların neşe içinde danslar ettiğini görselleriyle yayınlayarak propaganda yapmaktan da geri durmamıştır.

ÇKP yönetiminin bu türden propagandalarına dair son örnek Çin’in Ankara Büyükelçiliği’nin twitter hesabından 11 Haziran 2021 tarihli “Türkiye’de yaşayan Xinjiang’dan gelen 20 Uygur, Kazak ve Kırgız vatandaşımız, Xinjiang’daki aileleriyle video konferans aracılığı ile görüştüler. Sıcak ve duygu dolu geçen görüşmede özlem gidererek birbirlerine iyi dileklerini ilettiler. Büyükelçi Liu Shaobin görüşmeye katıldı.” paylaşımında ortaya çıktı.

Muhtemelen böyle bir paylaşımı gören her makul insan “günümüz dünyasında eş-dost ve akrabalarıyla iletişim kurmak için herhangi bir devletin büyükelçiliğine gidilmeye neden ihtiyaç duyulur?” sorusunu soracaktır, zaten sorması da normal olandır.

Sadece bu paylaşım bile Doğu Türkistan’da bir şeylerin anormal olduğunu gözler önüne sermekte ve dünyanın başka herhangi bir noktasında yaşanma ihtimali dahi bulunmayan vakaların Doğu Türkistan’da, hem de ÇKP eliyle, Doğu Türkistanlılara reva görüldüğünü ispatlamaktadır.

Bununla birlikte böylesi bir paylaşımı görünce insanın aklına türlü türlü sorular gelmiyor da değil. Tabi ki akla gelen bütün soruların sebepleri bölgede yaşananları takip edenler tarafından çok açık bir şekilde bilinmekte. Lakin zulmü algı oluşturarak örtmeye çalışan ve her geçen gün kamuoyu nezdinde imajı yerle bir olan şark kurnazı zavallı ÇKP yönetimi bundan medet ummaktadır.

Şahsen ÇKP’nin Ankara Büyükelçiliği’nin twitter paylaşımını görünce aklıma; Bir devlet herhangi bir bölgesinden olan halkı neden misyon temsilciliğine çağırır ve yaptırmış olduğu görüşmeyi, sanki dünyaları bahşetmiş gibi sosyal medya hesabından paylaşır?

Bu propaganda faaliyeti o insanlara yapılmış bir iyilik olarak mı düşünülmekte?

Bu tweet tek cümle ile “Çin’in suçunu ikrar, zulmünü ispattır”.

Fikir teatilerine devam…

Hadi hep birlikte biraz fikir fırtınası yapalım.

Çok değil bundan on yıl önce birazdan çözüme dair öneri olarak sunabileceğim fikirler hayli sıra dışı değerlendirilebilirdi. Fakat günümüz teknolojisinin hızla ilerlemesi zararlarının yanı sıra faydalanabildiğimiz ölçüde kıymete dönüşebilmekte. Geçmişte yazılım sistemlerinin günümüzdeki gibi olmayışının takip ve tedarikteki sorunları derinleştirdiğini hemen hepimiz biliyoruz. Laboratuvar sonuçlarının dahi ulaşılabilirliği sağlık sisteminde erken tanı kavramını dahi mümkün kılmaz durumdaydı. Oysaki şimdi öyle mi? Covid19 testlerinden, kan tahlilleri, röntgen ve tomografi çekimlerine hemen hepsi güçlü yazılımlarla hem arşivlenebilir hem de ilgililerince ulaşılabilir durumda. Sadece sağlık alanında değil başta asayiş ve istihbarat olmak üzere dijital dünyanın imkânları bizleri e-vatandaş yapmış durumda. Hal böyle olunca uyuşturucu meselesini işbu geçmişin sorunlarını çözümlediğimiz gibi çözebilir miyiz?

Uyuşturucu kullanımının sosyolojik ve psikolojik nedenleri üzerine birçok değerleme ve analiz yapılabilmesi mümkündür. Fakat benim fikir olarak önereceğim husus psikolojik açıları yok sayılmadan toplum sosyolojisinin sıhhatini sağlamaya yönelik bir öneri. Dijital dünyanın verimliliği ile suç, ceza ve bir türlü kontrol altına alınamayan uyuşturucu madde kullanımı.

Birçok akademisyen ve alanında uzmanlaşmış kişilerle yaptığımız görüşmelerin neticesinde, madde kullanımı bireylerin psikolojik durumlarının neticesini yansıtmakta. Psikolojik açıdan oluşan çöküntülerin ittiği madde kullanımı, kişileri aynı zamanda bu maddelerin kullanımının suç olması sebebiyle suça da teşvik etmektedir. Elbette ki bu tercihlerin getirdiği bir sonuç gibi görünse de illegal olana karşı insanlık daima gizliden gizliye bir sempati duymuştur. Bu sempati ki nefreti ile kendini ifade etmiş olsa da psikolojik çöküntülerin ardından kişilerin istem dışı tercihi haline dönüşmektedir. Hasılı yasak elmaya karşı yeme arzusu insanoğlunun başlangıcından bugüne dek hiç değişmemiştir.

Alkollü içeceklere gelen zamların hemen arkasından sahte alkol üretim ve tüketimi ile ilgili sayısız ihbar ve vakaya rastlıyoruz. Ulaşılabilirliği ekonomik olarak sekteye uğradığında, illegal bir çözüme gidiliyor. Bu ise yasaklama dışı engelleyişlerin oluşturduğu bir durum olarak bireyler tarafından gerek üreticilik ve gerekse tüketicilik olarak direnç artışına neden oluyor. İllegali tercih eden bir direnç, zararı faydaya çevirmediği gibi zararı bu defa suç ile tanıştırmış oluyor. Geleceğim husus aslında kendini şimdiden gösterdi. Niçin uyuşturucu madde yasal çerçeveye sokulmuyor?

Milyonlar ve hatta milyarlarca dolar hacmi olan, suç ve suçlu potansiyeli ile iç içe olan, tüketicisinin tedarikçi ile merdiven altı ve illegal birliktelikler oluşturmak zorunda kaldığı, gayrimeşru sırların derinleşerek legal halden tümden çıkacak hale dönüşmesi neredeyse kaçınılmaz olan bu tuhaf şeyler niçin meşru ve legal edilemiyor?

Bilindik yöntemlerle bu sorunla sağlıklı mücadele edilemiyorsa, bilinmedik ve ispatlanmış yöntemlerle yeni bir eylem planı yapmamız gerekli değil mi?

Düşünmeye devam ediyoruz…

İnsanlarımız suç potansiyeli yüksek, yasadışı yolları kendine meslek edinmiş kimselerden muhafaza olarak ne aldığını ve neticesinde ne olacağını bilmediği, hiçbir denetim ve kontrolünün bulunmadığı halden ziyade, denetlenebilir ve güvenilir olarak bu yasadışılıktan kurtulsun yasal olsun diyebilecek miyiz ya da bu işi artık kökünden başka şekilde çözebilecek miyiz? Kayıp yaşamlar, bilinir, gözetilir ve gerektiğinde korunabilir hale gelmelidir.

“UYUŞTURUCU BAĞIMLISI EVLATLARI İÇİN TEDAVİ ARAYAN ANNE BABALAR, SAĞLIK SİMSARLARININ VİCDANINA HAPİS OLMUŞ”

Sevgili okur, izbelerde herhangi bir nedenden ötürü uyuşturucu madde bağımlılığı oluşan kişilerin kendilerini kurtarmaları ayrı bir sağlık sektörü haline de dönüşmüş durumda. Bu maddeleri tedarik ettiği fiyatlardan çok daha fazlasını vererek kişiler bu maddeden kurtulmaya çalışmaktadır. Pahalı tedavi sebebiyle kurtulmaları neredeyse imkânsızlaşan binlerce insanımız var. Anne, babalar evlatlarına uyuşturucu tedavisi yaptırabilmek adına sağlık simsarlarının vicdanına hapsolmuş vaziyetteler. Yakalanmadıysa ve klinik bir yardım aldıysa suçlu zaten değiller. Suçlu değil ama hastalar. Her geçen gün sayısı artan ve kontrolden çıkabilen hastalar. Neredeler ve kiminleler haberdar olmadığımız, kimden ve neden aldığını bilmediğimiz ne zamandır ve ne kadar olduğunu bilmediğimiz…

Bilelim artık diyorum…

Devlet, toplumun babası olmaktan birçok hususta artık vazgeçmeli. Çünkü anne şefkatine ihtiyacı olan bir toplum haline dönüştük. Acılarımız ve dünyanın karşısında ekonomimiz iyi değil. Şefkate ihtiyacı olan bir toplumuz. Devlet bize annelik ederse, bu memleketin çocukları annesine sövdürmez.

Babasına sövdürür mü derseniz size hatırlayınız derim…

***

Hazırlanan raporlara göre, ülkemizin uyuşturucu ekonomisi 150 milyar liraya kadar ulaştığı söyleniyor.

Bu kadar büyük bir hacmi olan uyuşturucu trafiğini kontrol eden ülkemizin bir Escobar’ı olduğu da muhakkaktır.

Kimdir?

Hangi örgüttür?

Bu bilinmemekle birlikte yeryüzünün değil yeraltının karanlık dünyasının meselesi halindedir.

Değerli hocam Doç. Dr. Şahin ORUÇ, bir gün derste bizlere Nasrettin Hoca’nın meşhur kedi-ciğer hikayesini anlatmıştı. Ben de şimdi bu rakama bakıyorum, üstüne yakalanan yeraltı dünyasının uyuşturucu satıcılarını hafızamda canlandırıyorum ve ardından kendime Nasrettin Hoca’nın o meşhur sorusunu sormadan edemiyorum: ‘Eğer elimdeki şey kediyse, ciğer nerede? Yok bu şey ciğerse, kedi nerede?’’

Sevgili okur ne siz ne de ben gençlerimizin legal veya illegal uyuşturucu satın almasını, içmesini veya içilen ortamda bulunmasını tabi ki istemeyiz. Mevcut uygulamalarla bu sorun çözülememiştir. Eşimiz, dostumuz, hısım ve akrabalarımız feryat etmeye başladı. Gazeteci olmamız vesilesiyle özellikle anneler arayarak yardım talep ediyorlar. Yaşadıklarını aktardıklarında inanın hem hayret ediyoruz hem dehşete düşüyoruz. Duyduklarımızı ne aklımız ne de bünyemiz kaldırmıyor. O nedenle bu sefer beraber bir fikir teatisinde bulunduk.

Bu iş muhbirler vasıtasıyla uyuşturucu içenleri yakalayarak, denetimli serbestlik uygulaması ile ara sıra imza almak ve bu belaya bulaşanları fişlemekle olmuyor.  Hepimizin çocukları bu tehdit ile karşı karşıyadır.

Biz burada bir çözüm bulmaya çalıştık, birileri de çıksın bu çözümün doğru olmadığını ve sorunun çözümünün şu şekilde olacağını aktarsın.

Bu illet geleceğimizi karartmadan fikir teatilerine devam…

Aksa Doğalgaz’ın Desteğiyle Engelsiz Sporcular Uluslararası Arenada Yeni Başarılar Kazandı

Aksa Doğalgaz, 2018 yılından bu yana engelsiz yaşam ve sporda fırsat eşitliği sunma amacıyla Tekerlekli Sandalye Türk Tenis Milli Takımı sporcularını desteklemeye devam ediyor.

Aksa Doğalgaz’ın desteklediği sporculardan Uğur Altınel ve Emirhan Toper, Antalya’da gerçekleşen Kemal Şahin Open ve Şahin Kırbıyık Open turnuvalarında üç gümüş madalyanın sahibi oldu. Sporculardan Uğur Altınel elde ettiği başarılarla paralimpik oyunlarına katılmak için büyük yol kat ederken, Emirhan Toper ise gençler kategorisinde dünyanın en iyi beş oyuncusu arasına girmeyi başardı. 

Uluslararası alanda tenisin en üst düzey yönetim organı olarak kabul edilen Uluslararası Tenis Federasyonu (ITF), gerçekleştirmeyi planladığı ancak Covid-19 nedeniyle dünya genelinde iptal ettiği Tekerlekli Sandalye Tenis’te dünyanın en yüksek ödüllü turnuvalarını, alınan tedbirleri güvenli bularak Antalya’da gerçekleştirmeyi tercih etti. Dünyaca ünlü bu turnuvalarda, 30 farklı ülkeden gelen tenisçilerin yanı sıra, milli takım sporcularımız da sıkı bir mücadele verdi. Aksa Doğalgaz’ın 2018 yılından itibaren, engelsiz yaşam ve sporda fırsat eşitliği oluşturmak amacıyla desteklediği Tekerlekli Sandalye Türk Tenis Milli Takımı sporcularından Uğur Altınel ve Emirhan Toper, katıldıkları iki uluslararası turnuvada üç gümüş madalya kazanarak ülkemize büyük sevinç yaşattı. Uğur Altınel ve Emirhan Toper, nisan ayında yine Antalya’da gerçekleşen uluslararası üç turnuvada ise iki altın, üç gümüş ve bir bronz madalyayı ülkemize kazandırma başarısı göstermişti. 

Sporcuların turnuvalardan topladıkları puanların önemli olduğunu belirten Aksa Doğalgaz Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Arslan “Engelsiz yaşam ve sporda fırsat eşitliği sağlamak amacıyla sporcularımızın yanındayız. Desteklediğimiz sporcularımızdan Uğur Altınel, uluslararası turnuvalarda gösterdiği üstün başarıyla dünyada 21’inci sıraya yükseldi ve paralimpik oyunlarına katılmak için önemli bir yol kat etti. Emirhan Toper ise aldığı sonuçlarla gençler kategorisinde dünyanın en iyi beş sporcusu arasına adını yazdırdı. Bu hem biz hem de ülkemiz için gurur verici bir gelişme. Bugün bir kez daha gördük ki aslında engel diye bir şey yok. Sporcularımızın uluslararası arenada mücadele etmesini yürekten temenni ediyoruz. Spora ve sporcuya gereken önemi vermeye, fırsatları eşitlemeye ve sporcularımızı hem ülke çapında hem de dünya çapında desteklemeye, onlara can yoldaşı olmaya devam edeceğiz” dedi.

Aksa Doğalgaz, engelsiz sporculara verdiği desteğin yanı sıra 2015 yılında hayata geçirdiği “Can Yoldaşı” projesiyle de engelli abonelerinin hayatını kolaylaştırıyor. Şirket, engelli aboneler 187 Doğal Gaz Acil Hattı’nı veya 444 4 187 No’lu Çözüm Merkezi’ni aradığında, sistem tanıma özelliğiyle kendilerine öncelik tanıyarak doğal gaz acil ekiplerini abonenin talebini anlatmasını beklemeden olay yerine yönlendiriyor. Tehlike anında yalnız olan engelli abonelerine acil hizmet sunan Aksa Doğalgaz, yapmak istedikleri işlemler için müşteri temsilcisine bağlanan abonelere de öncelik sağlıyor ve taleplerini en kısa sürede karşılıyor.

Engelli vatandaşlar, Aksa Doğalgaz şubelerinden ve aksadogalgaz.com.tr, Online İşlemler kanalından abone kayıtlarını gerçekleştirerek “Can Yoldaşı” projesine dâhil olabiliyor.

Cumhurbaşkanlığı’ndan Enerjide Yerli Katkı Payı Başlıyor

Türkiye’de, lisanssız elektrik üretimi desteği her geçen gün artış gösteriyor. Açıklanan verilere bakıldığında, 2021 yılı nisan ayı sonunda güneş enerjisinin üretilen toplam elektrik enerjisi içindeki payı yüzde 3.63 olarak gerçekleşirken, aynı ay kurulu güç toplam elektrik enerjisi içerisindeki payı ise yüzde 7.17 oldu. Yılın ilk dört ayında Türkiye’nin toplam kurulu gücü ise 1.485,90 MW artarak 97.376,50 MW’ a yükseldi. Ayrıca, mayıs 2021 tarihi ile lisanssız elektrik üretimindeki değişiklikler sonucu birçok engelin kalkması ile birlikte, sektörün daha da hareketlenmesi bekleniyor. Düzenlemeler ile, Cumhurbaşkanlığının yerli katkı payı uygulayacağına dikkat çeken Evcil Solar, bu yıl güneş enerjisi alanındaki kapasitenin 2020’ye göre yüzde 100’ün üzerinde artış göstereceğini belirtti.

LİSANSSIZ ELEKTRİK ÜRETEN TESİSLERİN SAYISI ARTIYOR

Evcil Solar Enerji Şirketleri Genel Müdürü Mustafa EvcilÜlkemizin dışa bağımlılığını azaltmak adına, enerji kaynaklarının kullanımını ve verimliliğini artırmaya yönelik olan düzenlemeler ile lisanssız elektrik üretimine ilişkin tesislerin sayısı her geçen gün artıyor. Konuyla ilgili açıklanan yönetmelikte, lisanssız elektrik üretimi ile ilgili birçok avantaj sağlanıyor. Bu anlamda, 30 Haziran 2021 sonrası devreye girecek tesislere Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenecek yerli katkı payı uygulanacak. Ayrıca, kurulu güç üst sınırı olmaksızın, tüketim sözleşme güçleri toplamı kadar güçte üretim tesisleri kurulabilecek. Bununla birlikte, yenilenebilir kaynaklara yatırım yapmak isteyenlerin yeni kapasite yaratması ve yatırımını artırarak hızlandırması bekleniyor” dedi.

1500 MEGAVAT İLAVE KURULU GÜÇ DEVREYE GİRECEK

Türkiye’de bu yıl güneş enerjisinde kurulu gücün artacağına dikkat çeken Evcil “Yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle, küresel tedarik zincirindeki aksamalara bağlı olarak birçok projede gecikme yaşandı. Bu nedenle, 2020’de devreye alınan güneş enerjisi kurulu gücünün artışında bir önceki yıla göre yavaşlama oldu ve 672 megavat ilave kapasite elektrik üretimine başladı. Bu artışla, Türkiye’nin güneş enerjisi kapasitesi geçen yıl sonu itibarıyla 6 bin 667 megavata ulaştı. Türkiye’de, bu yıl güneş enerjisinde 1500 megavat ilave kurulu gücün devreye gireceği, güneşin toplam elektrik üretimindeki payının yüzde 5’in üzerine çıkacağı tahmin ediliyor. Böylece güneş enerjisi alanındaki kapasite 2020’ye göre yüzde 100’ün üzerinde artış gösterecek” dedi.

Doğadaki Enerji Teknolojinin Yardımıyla Evlere Taşınıyor

Yaşam alanları olan evler için en önemli konuların başında iç mekanların iklimlendirilmesi geliyor. İç mekanların doğru iklimlendirilmesi, hem konforu artırıyor hem de bütçeyi koruma altına alıyor.

Sürdürülebilir yaşam, sürdürülebilir gezegen ve sürdürülebilir gelecek bilinciyle; her alanda olduğu gibi, iklimlendirme sektöründe de farklı alternatifler yaygınlaşamaya başladı. Bu noktada yaygın olarak kullanılmaya başlayan ısı pompası teknolojisi de bunların başında geliyor.

Isı pompalarının Avrupa ve ABD’de yoğun olarak kullanıldığını, Türkiye’de de kullanımın arttığını belirten Fortes Mühendislik A.Ş. Teknik Operasyonlar ve İş Geliştirme Genel Müdür Yardımcısı, aynı zamanda Makine Mühendisi Muhammet Güngören, konu hakkında merak edilenleri açıkladı.

Avrupa ve ABD’de Yoğun Olarak Kullanılıyor 

Sürdürülebilir iklimlendirme çözümleri arasında dikkat çeken bir seçenek olan ısı pompalarının yenilikçi, doğayla uyumlu ve verimli iklimlendirme çözümlerinden biri olduğunu söyleyen Fortes Mühendislik A.Ş. Teknik Operasyonlar ve İş Geliştirme Genel Müdür Yardımcısı, aynı zamanda Makine Mühendisi Muhammet Güngören, şöyle konuştu: 

Kullanım alanı geniş olan ısı pompaları sayesinde ısıtma ve sıcak su kullanımının yanı sıra soğutma ihtiyaçları da karşılanabiliyor. Isı pompaları, ısıtma, soğutma ve sıcak su kullanımını tek bir alanda topladığından dolayı, diğer ısı kaynaklarına göre yüksek enerji tasarrufu sağlayabiliyor. Isı pompasının kullanım sürecinde, doğaya herhangi bir zararlı gaz salınımı olmadığından, çevre dostu bir çözüm sunar. Isı pompaları, tüm bunları yaparken elektrik enerjisine ihtiyaç duyar. Isı pompalarının doğa ile uyumlu çalışma sistemi, geleceğin çevreci iklimlendirme ürünü olarak kabul ediliyor. Avrupa ve ABD başta olmak üzere, ülkemizde de yenilikçi iklimlendirme çözümü olarak karşımıza çıkıyor.

Doğadaki Enerjiden Yararlanılıyor! 

Isı pompası kavramının teknik detayları hakkında da açıklama Fortes Mühendislik A.Ş. Teknik Operasyonlar ve İş Geliştirme Genel Müdür Yardımcısı Muhammet Güngören: “Isı pompası kavramı, ısının çevreden çekilip yüksek sıcaklık bölgesine transfer edilebileceği fikri ile ortaya çıkmıştır. Isı pompaları bir kaynaktan aldığı enerjiyi, diğer kaynağa aktararak; ısıtma, soğutma ve sıcak su ihtiyaçlarına cevap veren cihazlardır. Bu aktarımı soğutma devresinde kullanılan, soğutucu akışkan vasıtası ile yapar. Isı pompaları, enerji alışverişi yaptıkları kaynaklara göre havadan havaya, havadan suya, sudan suya, sudan havaya şeklinde dörde ayrılır. Ülkemizde yaygın olarak kullanımı olan ısı pompaları, havadan havaya ısı pompalarıdır. Bu sistemde genel olarak tüm soğutma çevrimlerinde yer alan kompresör, evaparatör, kondenser, genleşme vanası ve sistemde dolaşan bir soğutucu akışkan gibi temel elemanlar kullanılmaktadır” diye ifade etti.

Güneş Enerjisi Destekli Isı Pompasının Verimi Ölçüldü 

Yaşadığımız konutlarda, iş yerlerinde, alışveriş merkezlerinde ve okul gibi alanlarda, ısınma ve sıcak su üretiminde kullanılan güneş enerjisi destekli ısı pompası uygulamaları ile iş gücünü düşürmeden daha az enerji kullanıp, daha az maliyet ve çevresel etkileri de minimuma indirerek çevre dostu bir sistemin evlere kurulabileceğini belirten Fortes Mühendislik A.Ş. Teknik Operasyonlar ve İş Geliştirme Genel Müdür Yardımcısı Muhammet Güngören şöyle devam etti: 

Konutlarda ısınma ve sıcak su üretiminde aynı işi daha az enerji kullanarak yapmak, sonuçta daha az yakıt kullanmak, daha az para ödemek ve çevreyi aynı oranda da az kirletmek demektir. Güneş enerjisi destekli ısı pompası için yapılan bir çalışmada İzmir’de 120 m2 net kullanım alanına sahip bir işyerinde, güneş enerjisi destekli ısı pompası kullanarak ısınma ve sıcak su üretimi amaçlanmış ve 5 ay süre ile 7gün 24 saat çalıştırılmıştır. Çalışma sürecinde her gün, sabahları güneş enerjisi sirkülasyon pompası ilk çalıştığında ve akşamüzeri pompa durduğunda ölçümler yapılmıştır. Sistemden elde edilen sonuçlar, tasarlanan amaçlara ulaşıldığını göstermektedir. Güneş enerjisinin sisteme desteği bazı aylarda %49’a ulaşır iken yıllık ortalamada %22 olmuştur. Gerçekleştirilen çalışma sonucunda tasarruf edilen miktar ise toplam ısınma ihtiyacının %70’idir. İthal enerji kaynaklarına bağımlılığın her geçen gün arttığı günümüzde bu ve benzeri sistemlerin desteklenmesi kaçınılmazdır.

Dışa Bağımlılık Oranı Sadece %16 

Isı pompalarının enerji gereksiniminin dışa bağımlılık oranın düşük olduğunu açıklayan Makine Mühendisi Muhammet Güngören “Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin yaklaşık %35’i hidrolik, yerli kömür, rüzgar vb. gibi yerli kaynaklar, %65’i doğalgaz, ithal kömür ve petrol gibi ithal edilen kaynaklar kullanılarak üretilmektedir. Yani Türkiye’nin elektrik enerjisinde dışa bağımlılık oranı %65 kadardır. Sezonsal toplam performans faktörü, örneğin 4 olan (yani ürettiği enerjinin %25’ini elektrik şebekesinden, %75’ini doğadan alan) bir ısı pompası sisteminin enerji gereksiniminin dışa bağımlılık oranı sadece %16 (0.65×0.25) kadardır. Kazan ve kombi sistemlerinin yakıt olarak kullandığı doğalgaz ve diğer petrol türevlerinin (fuel oil, mazot vb.) tamamı ithal edilmektedir. CO2 salınımlarında ise ısı pompası sistemleri, doğa dostu olarak nitelendirilebilir. Kullanıldığı noktada hiç salınımı yoktur, sadece kullandığı elektrik enerjisinin üretildiği yerdeki CO2 salınımı söz konusudur ve bu değer; fuel oil ve mazot kullanan kazan/kombilerin salınımlarının % 40-%45’i kadar, doğal gaz kullanan yoğuşmalı kazan/kombilerin salınımlarının ise % 65-% 70’i kadardır” dedi.

Performans Katsayısı Yüksek 

Isıtma pompalarının verimlilik konusunda performans katsayılarının yüksek olduğunu dile getiren Güngören, şöyle konuştu: “Türkiye’nin iklim koşulları düşünüldüğünde diğer sistemlere göre daha verimli olan ısı pompalarının performans katsayıları yüksektir. Kaynak olarak havanın kullanıldığı cihazlarda, hava sıcaklığının değişimine bağlı olarak değişkenlik oluşabilmektedir. Son yıllarda yaşanan gelişmeler, çok düşük hava sıcaklığında dahi ısı sisteminin etkin bir şekilde çalıştığını göstermiştir” dedi. 

Villa Tipi Konutlarda ve Otellerde Yaygın Olarak Kullanılıyor  

Isı pompalarının ülkemizin ılıman ikliminden kaynaklı olarak havadan suya uygulamalar için daha elverişli olduğunu vurgulayan Güngören, şöyle devam etti: “Gerçekleşen projelerin büyük bir kısmı, hava kaynaklı ısı pompalarından oluşmaktadır. Otel projelerinde; havuz ısıtmasında ve sıcak su elde edilmesinde, villa tipi uygulamalarda ise; yerden ısıtma ve radyatör ile ısıtmada kullanılmaktadır. Fuel-oil, lpg, katı yakıt ve diğer yakıt türlerine göre %70 daha uygun işletme giderlerine sahiptir. Özellikle doğalgazın olmadığı bölgelerde tercih ediliyor. Pandemi döneminin etkisiyle birlikte villa tipi yaşam alanlarına artan ilgi, ısı pompalarına olan ilgiyi de artırdı” şeklinde konuştu. 

Heyecan Dijitale Taşındı: Autoshow 2021 Mobility’ye Geri Sayım Başladı

Otomotiv ve teknoloji tutkunlarının merakla beklediği Autoshow 2021 başlıyor. İlk dijital Autoshow etkinliği olma özelliğini taşıyacak organizasyon, bu yıl ‘Mobilite’ temasıyla 14-26 Eylül tarihlerinde otomotiv tutkunlarıyla buluşacak. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) tarafından 17’ncisi düzenlenecek dev etkinlikte, ziyaretçiler otomobillerin ve hafif ticari araçların yanı sıra ilk kez motosiklet ve scooterlerı da inceleyebilecek. 

Türkiye’nin en önemli otomobil fuarı bu yıl dijitale taşınıyor. ODD tarafından düzenlenen ilk dijital Autoshow olma özelliğine sahip olacak organizasyonda katılımcı her marka; sanal gezinti için boyutlandırılmış özel stant alanını tasarlamış durumda. Ziyaretçiler markaların satış temsilcileriyle de canlı olarak görüşebilecek, finansman imkanları hakkında bilgi alabilecek, merchandising ürünlerine ulaşabilecek ve fiziki test sürüşü için rezervasyonlarını planlayabilecekler. 

Enerjinin bir an bile düşmeyeceği Autoshow 2021 Mobility, özel oluşturulan bir alt yapı üzerinden tüm cihazlardan takip edilebilecek. Etkinliğe katılmak isteyenler www.odd.org.tr/autoshow2021 adresinden giriş yaparak bu sıra dışı deneyimi  herhangi bir uygulamaya ihtiyaç duymadan yaşayabilecek.    

Mobilite temasıyla ilklere sahne olacak Autoshow’da yaklaşık 30 otomotiv markasının bir çok modeli son teknolojilerle görücüye çıkacak. 

4 yıllık aranın ardından iddialı şekilde geri dönen Autoshow fuarı ile ilgili olarak ODD Yönetim Kurulu Başkanı Emir Ali Bilaloğluİçerisinde bulunduğumuz süreçte mobilite ve dijitalleşme bildiğiniz gibi hayatımızda çok önemli bir yere sahip oldu. Bu sebeple değişen tüketici alışkanlıkları ve giderek hızla dönüşen teknoloji ile geleceği şekillendirecek olan ‘Mobilite’ kavramı üzerinde durmak ve vurgulamak istedik. Tüm ziyaretçiler Eylül ayında açılacak olan Autoshow 2021 dijital platformunu diledikleri gibi ziyaret edip, ilgi duydukları markalarla bir araya gelip, kendileri için hazırlanan sürpriz içeriklerle beraber sergilenen tüm ürünleri inceleme imkânına sahip olacaklar. Çok sayıda otomotiv markasını bir araya getirecek ve dünyadan herkesin erişimine açık olacak bu dijital platformun, ülkemiz otomotiv sektörünün tanıtımına da katkıda bulunacağına inanıyoruz. Bizlere bu keyifli süreçte eşlik eden ve heyecanımızı paylaşan destekçilerimiz başta CASTROL olmak üzere, Otokoç Otomotiv, Autorola ve Garanti BBVA’ya da teşekkürlerimizi sunmak isterim’’ değerlendirmesini yaptı.

Dijitale taşınan Autoshow’un yeni konseptine yönelik açıklamalarda bulunan ODD Genel Koordinatörü Dr. Hayri Erce ise, “Markalarla beraber uzun ve detaylı bir hazırlık sürecinin ardından geri sayım başladı. 14-26 Eylül tarihlerinde www.odd.org.tr/autoshow2021 web adresinden otomotiv tutkunlarını en son teknoloji ürünlerle bir araya getirecek ve markaları buluşturacak fuarın hem otomotiv tutkunları hem de sektörümüz için çok güzel bir sinerji yaratacağına inanıyoruz. 

Uzun yıllardır fuarlara destek veren Derneğimiz, dijitalde de çok farklı bir deneyime imza atmak istedi. Dünyada fuarları yakından takip ediyoruz. Çok sayıda markayı çatısı altında birleştiren bir Dernek olarak dijitalde yapılmamış bir yöntemle gerçek deneyime en yakın fuar deneyimini  yaşatacak olmamızın heyecanını taşıyoruz.

Son teknoloji ürünlerin yanı sıra çok sayıda etkinlik, marka toplantıları ve sektörün geleceğine de ışık tutacak seminerlerle zenginleşecek dijital fuarımızın yanı sıra, otomotiv sektörü fuar süresince fiziki ortamlarda da gerçekleştireceği aktivite ve kampanyalarla heyecana destek olacak’’ dedi. 

Türkiye İMSAD, Sivil Toplum Kuruluşlarına Yönelik Çalışmalarını Genişletti

İnşaat malzemeleri sektörünün çatı kuruluşu Türkiye İMSAD, ÇEDBİK ortaklığında, AB Başkanlığı’nın koordinasyonu ve desteği ile hayata geçen ‘Sürdürülebilir Kalkınma için STK’lar’ projesini başlattı. Anadolu’daki sivil toplum kuruluşlarının daha aktif olmaları, karar alma süreçlerine daha kolay etki etmeleri ve sektörler arası iş birliğinin artırılmasının hedeflendiği proje kapsamında Türkiye genelinde İstanbul ve Ankara dışındaki şehirlerdeki sivil toplum kuruluşları ile çevrimiçi ve fiziki etkinlik ve eğitimler düzenlenecek.

Türkiye İMSAD (Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği) ve ÇEDBİK (Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği) ortaklığında başvurusu gerçekleştirilen ‘Sürdürülebilir Kalkınma için STK’lar’ projesi, T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı tarafından Avrupa Birliği mali desteğiyle uygulanan Sivil Toplum Destek Programının üçüncü dönemi kapsamında hibe desteği almaya hak kazandı.  1 Nisan 2021’de uygulanmaya başlanan proje 15 ay sürecek.  

Daha önce düzenlediği toplantılarda, üyesi bulunan 53 derneği, enerji verimliliği, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik ile ilgili çalışmaları değerlendirmek, iş birliğini artırmak amacıyla bir araya getiren Türkiye İMSAD, ÇEDBİK işbirliğinde, ‘Sürdürülebilir Kalkınma için STK’lar’ projesi ile sivil toplum kuruluşlarına yönelik çalışmalarını genişletti.

Sektörler arası proaktif iş birliğinin sağlanması, politika ve karar alma süreçlerine demokratik katılım için sivil toplumun kapasitesinin artırılması ve gelişiminin desteklenmesi amacıyla başlatılan proje kapsamında Türkiye İMSAD ve ÇEDBİK, öncelikle kendi Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) eylem planlarını geliştirecek. 

Anadolu’daki sivil toplum kuruluşları ile buluşmalar gerçekleşecek

Proje kapsamında ‘Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Ağı’na üye olan belediyelerin bulunduğu 4 farklı ilde düzenlenecek etkinliklere yerel sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimlerin temsilcileri, üniversite kamu kurumu temsilcileri katılacak. Böylece Anadolu’daki sivil toplum kuruluşlarının Avrupa’daki pek çok sivil toplum kuruluşu gibi lobicilik konusunda daha aktif olmaları, karar alma süreçlerine daha kolay etki edebilmeleri ve daha fazla söz sahibi olmaları desteklenecek. 

STK, kamu ve özel sektör iş birliği artacak

‘Sürdürülebilir Kalkınma için STK’lar’ projesi ile ulaşılmak istenen diğer hedefler ise şöyle: “İnşaat, çevre, sürdürülebilir kalkınma, mimarlık ve enerji verimliliği alanlarında çalışan STK’ların örgütsel kapasitelerini özellikle iletişim, lobicilik ve ağ oluşturma açısından güçlendirmek. STK’lar arasında SKA hakkında daha iyi bir anlayış geliştirmek ve SKA’ya ulaşmada aktif katılımlarını teşvik etmek. SKA’ya ulaşmak için harcanan çabaların görünürlüğünü artırmak ve ortak stratejilerin, eylemlerin, politika belgelerinin geliştirilmesi için STK’lar, kamu ve özel sektör paydaşları arasında iş birliğini teşvik etmek. STK’ların kamu kurumlarının karar alma süreçlerine katılımını teşvik etmek.”

Projeden, Türkiye İMSAD ve ÇEDBİK’in ulusal-küresel ağları, ulaşılması hedeflenen en az 50 sivil toplum kuruluşunun ve yerel yönetimler tarafından kurulan ‘Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Ağı’ üyelerinin yararlanması amaçlanıyor. Proje aynı zamanda 10 yerel yönetim ve diğer sektörlerden 20 paydaş ile birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı gibi ilgili kurumları kapsıyor.

‘Sürdürülebilir Kalkınma için STK’lar’ projesi çerçevesinde web sayfası, STK’lar için Sürdürülebilir Kalkınma, lobicilik, iletişim ve paydaş diyaloğu hakkında kapasite geliştirme eğitim programı, Türkiye İMSAD ve ÇEDBİK’in SKA eylem planları ve ilerleme raporları, SKA hakkında kitapçık, SKA üzerine bir sosyal medya kampanyası, tavsiye niteliğinde bir politika belgesi ve SKA Ödülleri planlanıyor. 

Sözleşme Makamı Merkezi Finans ve İhale Birimi olan Sivil Toplum Destek Programı, STK’ların kapasitelerinin güçlendirilmesine yönelik yürütülen bir hibe programıdır ve Sivil Toplum Destek Programının üçüncü döneminde verilen desteklerle STK’ların kurumsal kapasitesinin artırılması ve STK’lar arası ortaklıkların teşvik edilmesi; aktif vatandaşlık ve STK’ların karar alma süreçlerine katılımının desteklenmesi ve son olarak aktif vatandaşlık için yasal çerçevenin geliştirilmesi hedeflenmektedir.

“OPET’se Fark Eder” Reklam Kampanyasına Effie’den Bronz Ödül

Dünya çapında pazarlama ve iletişim profesyonelleri tarafından sektörünün en prestijli ödülü olarak kabul edilen, en etkili reklam ve pazarlama iletişimi kampanyalarının ödüllendirildiği Effie Türkiye 2021’de OPET, rakiplerinden ayrılan güçlü ve farklı özelliklerini vurguladığı reklam kampanyası ‘OPET’se Fark Eder’ ile “Bronz” ödüle layık görüldü.  OPET organizasyonda ödül alan tek akaryakıt markası oldu. 

Reklamcılar Derneği ve Reklamverenler Derneği’nin Effie Worldwide Inc. İşbirliğiyle bu yıl 13’üncüsünü düzenlediği Effie Türkiye Reklam Etkinliği Ödülleri’nde OPET, ‘OPET’se Fark Eder’ reklam kampanyası ile “Bronz” ödülün sahibi oldu. Organizasyonda ödül alan tek akaryakıt markası olan OPET, pazarlama ve iletişim dünyasının en zorlu ve itibarlı yarışması olarak kabul edilen Effie Türkiye 2021’de geçen yıl başlattığı kampanya ile “Otomotiv Ürün ve Hizmetleri, Satış Sonrası Ürün ve Hizmetler” kategorisinde ödüle layık görüldü. Effie Türkiye Reklam Etkinliği Ödülleri; Reklamcılar Derneği ve Reklamverenler Derneği’nin Effie Worldwide Inc. işbirliğiyle düzenleniyor. Projenin iş sonuçlarına ölçümünü yaratıcılık ekseninde değerlendiren Effie ödülleri, dünya çapında sektör profesyonellerinin kanaatiyle iletişim ve pazarlama alanının en prestijli ödüllerinden biri olarak biliniyor. 

Cem Yılmaz’ın başrolünde yer aldığı reklam filmi serisinde OPET’in, sektörde rakiplerinden ayrılan güçlü ve farklı özellikleri ‘OPET’se fark eder’ sloganıyla tüketicinin karşısına çıkıyor. Reklam filminde, şirketin 21 yıldır devam eden ‘Temiz Tuvalet Kampanyası’ kapsamındaki temiz ve hijyenik tuvaletleri, zengin ürün çeşitliliği sunan ve tüketici ihtiyaçlarına göre oluşturulan Ultramarket’leri, kadın akaryakıt satış görevlisi istihdamı yaratan “Kadın Gücü Projesi” gibi öne çıkan özelliklerine vurgu yapılıyor.

“Reklam filmi ile sektörümüze yıllardır getirdiğimiz yenilikleri vurguladık”

OPET Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Murat Zengin, ödüle ilişkin değerlendirmesinde “Effie Türkiye 2021’de ödüle layık görülmekten büyük mutluluk duyuyoruz. OPET, akaryakıt istasyonlarında araçların her türlü ihtiyacını karşılamanın yanı sıra müşterilerine sunduğu alternatif hizmetler ve toplumsal ihtiyaçlardan yola çıkarak oluşturduğu sosyal sorumluluk projeleriyle müşteri memnuniyetinin zirvesindeki yerini koruyor. Sektörümüze yıllardır getirdiğimiz yenilikleri 15 yıl sonra yeniden yolumuzun kesiştiği Cem Yılmaz’la hazırladığımız reklam kampanyası ile vurguladık. OPET, kurulduğu günden bu yana ülkemiz akaryakıt sektörünü dönüştürüyor, çünkü OPET gerçekten insan odaklı ve sosyal bir marka. OPET’in bu misyonunu tüketicilerimize “Opet’se Fark Eder” kampanyası ile bir kez daha hatırlatmak istedik. Serinin bundan sonra yayınlanacak reklam filmlerinde üstün hizmet anlayışımız kapsamında sunduğumuz ürün ve hizmetlere odaklanacağız” ifadelerini kullandı.  

Reklam filmlerinin senaristliğini ve yönetmenliğini Cem Yılmaz yaptı

Reklam filminde, OPET’in marka yüzü olan Cem Yılmaz, OPET olmaya öykünen ve bir taraftan da OPET’i kendine rakip gören Farketmez Petrol’ün sahibi Faruk Etmez rolünde izleyicinin karşısına çıkıyor. Faruk Etmez ve istasyonundaki yegane çalışanı Necmi, OPET’in diğer akaryakıt markalarından farkını izleyiciyle birlikte keşfediyor. OPET’teki tüm gelişmeleri ilgiyle ve hatta teleskopla takip eden ikili, Farketmez Petrol’ün hizmet anlayışı ve tüm eksikliklerine rağmen sektörde değişim ve yeniliğin öncüsü olan OPET’e meydan okumayı da ihmal etmiyor. Farketmez Petrol’ün sahibi Faruk Etmez ve Necmi’nin maceralarını sektöre gönderme yaparak esprili bir dille anlatan reklam filmlerinin senaristliğini ve yönetmenliğini Cem Yılmaz gerçekleştirdi. Serinin ilk filmleri Happy People Project imzasını taşıyor.

Toplam 42 kategoride başvuru aldı 

Yaratım, yönetim ve marka oluşturmada ajansla reklam verenin, reklamın etkililiğine yönelik işbirliği yapmalarını sağlamak amacıyla düzenlenen Effie yarışması, ticari etkinliği yüksek, sonuç getiren kampanyaları seçerek ödüllendiriyor. İlk kez 1968 yılında New York Amerika Pazarlama Birliği (AMA) tarafından düzenlenen Effie yarışması, günümüzde 30 ülkede etkili reklam için global bir referans oluşturuyor. Pandemi nedeniyle bu yıl ilk kez online olarak gerçekleşen ödül töreni, 26 Mayıs’ta Effie Studio Youtube kanalından canlı olarak yayınlandı. Ödüllerin açıklandığı Effie Studio, reklamverenlerin, reklam, medya ajanslarının, araştırma şirketlerinin, PR ajanslarının Effie Ödülü kazanmış kampanyalarını masaya yatırıldığı, tüm bir yıl boyunca aktif olacak bir platform. Effie Ödülleri’nin Türkiye ayağında bu yıl 27’si sektörel, 15’i özel olmak üzere, toplam 42 kategoride başvuru kabul etti.  

İSO 500 Araştırmasına TÜGİAD Damga Vurdu

Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması’nda, TÜGİAD üyesi 25 firma yer aldı. Genel Başkan Nilüfer Çevikel “Güçlü üye yapımız ve 50 milyar Dolar ticaret hacmimizle fark yaratmaya devam edeceğiz” dedi.

Türkiye Genç İş İnsanları Derneği (TÜGİAD) Genel Başkanı Nilüfer Çevikel, İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından açıklanan Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması’na giren tüm firmaları tebrik ederken TÜGİAD üyesi 25 firmanın listede yer almasından dolayı ayrıca gurur duyduklarını belirtti. Çevikel, salgın döneminde sorumlu davranarak ülke ekonomisine önemli katkıda bulunan firmaları desteklemeye devam edeceklerini söyledi.

‘CİDDİ FEDAKÂRLIKLARDA BULUNDUK’

Türkiye sanayisinin salgın döneminde sorumluluğunun bilincinde olarak üretimi sürdürdüğünü belirten TÜGİAD Başkanı Nilüfer Çevikel “İstanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı, ‘Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2020 Araştırması’nda yer alan üyelerimizi yürekten tebrik ediyorum. Olumsuz koşullarda bile üretim yaparak ekonomimizin iyileşmesine katkı koyan iş insanlarımız, ciddi fedakârlıklarda bulunarak bugünlere gelmemizi sağladı. 16 milyar dolarlık ihracat, 50 milyar dolarlık ticaret hacmini temsil eden TÜGİAD ailesi olarak, güçlü üye profilimizle sürdürülebilir kalkınma hedeflerine giden yolda atılan tüm adımlarda izimiz olacak. Araştırmada yer alan 25 firmamıza gelecek yıl yenileri eklenecektir. TÜGİAD olarak farkımızı ortaya koymaya devam edeceğiz” diye konuştu.

‘DÜNYA İLE REKABETTE ELİMİZ GÜÇLÜ OLMALI’

Zorlu bir dönemde alkışlanacak bir başarı tablosu oluşturan firmaların bu çabalarının ödüllendirilmesi gerektiğini de kaydeden Çevikel “Yüksek enflasyonun yanı sıra ham madde fiyatlarındaki artış, sanayicilerimiz üzerinde git gide daha fazla stres oluşturuyor. Oynak döviz kurları, enflasyondaki önlenemeyen yükseliş tablosu ve yüksek faiz oranları önemli birer engel. Sanayicinin hammadde ve enerji maliyetleri tamamen dövize endeksli olduğu unutulmamalı. Ülkemizin ihracata dayalı büyüme hedeflerine ulaşabilmesi için iş dünyası olarak dile getirdiğimiz taleplerimizin karşılık bulmasını bekliyoruz. İstikrarsızlığa yol açan tüm etkenlerin ortadan kaldırılması, dünya ile rekabet noktasında elimizi güçlendirecektir” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin Sanayi Devleri Arasındaki Tek Güneş Paneli Üreticisi: HT Solar

Çin devletine ait tek güneş paneli üreticisi olan HT Solar, Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2020 araştırmasına göre, bu yıl da güneş paneli üreticileri arasında ilk 500’de yer alan tek üretici oldu.

Türkiye’de sanayinin en büyük şirketlerini tespit etmek için İstanbul Sanayi ve Ticaret Odası tarafından yapılan “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” İSO 500 sıralamasının 2020 sonuçları açıklandı.

Sanayi kuruluşlarına ait tüm verileri kapsayan araştırmanın sonuçlarına göre, İstanbul Endüstri Ticaret Serbest Bölgesi’nde faaliyet gösteren ve İSO 500 listesinde ilk 500’de üst üste 3 yıldır yer alan HT Solar, 2020 ISO 500 listesinde 217. sıraya adını yazdırdı. HT Solar aynı zamanda, İSO 500 ihracat sıralamasında ise genel sıralamada 110. sıraya yerleşti. 

HT Solar dünya çapında 1,7 GW’dan fazla güneş paneli tedariki sağladı

HT Solar Satış ve Pazarlama Müdürü Emre Kulaç, yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Türkiye’nin en prestijli listelerinden biri olan ISO 500 2020 listesinde yer alan tek güneş paneli üreticisi olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Sadece 2020 yılı içerisinde Türkiye pazarına yaklaşık 240 MW’lik teslimat gerçekleştirdik ve kurulan güneş enerji santrallerinin yaklaşık yüzde 40’ında HT Solar güneş panelleri kullanıldı. Kurulduğumuz günden itibaren Türkiye pazarına yaklaşık 750 MW, dünya çapında ise 1,7 GW’dan fazla güneş paneli tedariki sağladık.  HT Solar olarak hem ülke ekonomisine katkı sağlamaya devam edecek, hem de ülkemizin enerjisine enerji katarak büyümemizi sürdüreceğiz.’’ 

İhracat sıralamasında 110. sırada

Uluslararası sertifikalarla tescillenen standartlarda ürettikleri güneş panelleri ile birçok ülkenin enerji ihtiyacını karşıladıklarını vurgulayan HT Solar Satış ve Pazarlama Müdürü Emre Kulaç, sözlerini şöyle sürdürdü: “2020 İSO 500 ihracat sıralamasında ise genel sıralamada 110. sıradayız. ABD, Orta Doğu ve Avrupa’ya gerçekleştirdiğimiz ihracatlar sayesinde ciromuzun yüzde 85’ini ihracattan karşılıyoruz. En büyük pazarımız olan ABD’ye sadece 2020 yılında 400 MW güneş paneli tedarik ettik. ABD dışında ağırlıklı olarak; Almanya, Hollanda, Slovenya, Macaristan, Fransa, Ukrayna, BAE, Suriye ve Meksika’ya ihracat gerçekleştiriyoruz.” 

Üçüncü kez “En İyi Performans Gösteren” Üretici

ABD merkezli, dünyanın önde gelen bağımsız PV (fotovoltaik) panel test laboratuvarı olan PV Evolution Labs (PVEL), yedinci yıllık PV panel test sonuçlarını açıkladığı ‘’2021 PV Panel Güvenilirlik Raporu’’nu yayınladı. HT-Solar ana şirketi, Tier-1 üreticisi HT-SAAE; İstanbul / Türkiye’deki fabrikasında ürettiği güneş panelleriyle küresel PV panel üreticileri arasında ürün güvenilirliği ve performansıyla üçüncü kez “En İyi Performans Gösteren” üreticilerden biri oldu. 

Zorlu Enerji Her Yıl 20 Ton Karbondioksit Salımının Önüne Geçecek

Türkiye için geleceğin temiz enerjisini üreten Zorlu Enerji, sektöründe bir ilke imza atarak “Dijital Abonelik Hizmetleri”ni devreye soktu. İş süreçlerini hızlandırdığı gibi kağıt tüketiminde tasarruf sağlayan çevre dostu projeyle her yıl 427 bin litre su tasarrufu sağlanacak ve 20 ton karbondioksit (CO2) salımının önüne geçilecek

Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanındaki öncü şirketlerinden Zorlu Enerji, çevre dostu bir projeyi daha hayata geçirerek, Türkiye’de bir ilke imza attı. Zorlu Enerji’nin zaman ve enerji tasarrufu sağlamak amacıyla başlattığı “Dijital Abonelik Hizmetleri” ile her yıl 427 bin litre su tasarrufu sağlanacak ve 20 ton karbondioksit (CO2) salımının önüne geçilecek.

Tüm sözleşme süreçleri dijital takip edilebiliyor

Müşteri memnuniyetini artırmayı hedefleyen “Dijital Abonelik Hizmetleri” ile Zorlu Enerji müşterileri abonelik işlemlerini imzaya gerek olmadan gerçekleştirebilecek, sözleşmelerini dijital olarak görüntüleyebilecek ve birçok abonelik sürecini yine dijital olarak tamamlayabilecek. 

Müşteriler mesafeli abonelik işlemlerine olanak sağlayan ‘Dijital Abonelik Hizmetleri’ni; Zorlu Enerji kurumsal web sitesi Elektrik Perakende Online İşlemler sayfası, e-devlet uygulaması, 08509333999 numaralı Çağrı Merkezi ve Müşteri Hizmetleri Merkezleri üzerinden gerçekleştirebilecek.

Dijital kanal sayısını artırarak müşterilerine farklı hizmet deneyimi yaşatmayı hedefleyen Zorlu Enerji, ‘Dijital Abonelik Hizmetleri’ ile yıl içerisinde aldığı 250 binin üzerindeki abonelik işlemlerinin yüzde 80’ini dijital olarak gerçekleştirmeyi hedefliyor. 

Gelişen Teknoloji Trendleri Yazılım Endüstrisi Fuarı’nda Olacak

No On Fuarcılık ve ALZ Fuar ortaklığı ile 10 – 13 Kasım 2021 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde “Gelecek Burada Kodlanıyor” temasıyla düzenlenecek olan Yazılım Endüstrisi Fuarı’nda, daha yaşanabilir bir dünyanın temellerini atacak 5 teknoloji trendi yer alacak.

No On Fuarcılık ve ALZ Fuar ortaklığı ile Türkiye’de ilk defa düzenlenecek olan, teknoloji dünyasında fark yaratan ve küresel başarılara imza atmış Türk şirketlerinin bir arada olacağı YES Türkiye Fuarı’nda, 2021 yılında önce çıkan teknoloji trendleri ile birlikte geleceğe yön verecek yazılım uygulama ve çözümleri sergilenecek.

Teknolojiyi anlamak için YES Türkiye

No On Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Halil Ekiz, dünyayı son bir yıldır etkisi altına alan pandemiye rağmen insanlığın daha yaşanabilir bir dünya kurmak üzere teknoloji araştırmalarına ve yatırımlarına devam ettiğine dikkat çekerek, Yazılım Endüstrisi Fuarı kapsamında geleceğin teknolojilerine yer vereceklerini söyledi. Teknolojinin yakın gelecekte özellikle, sağlık, tıp, seyahat, çevre ve uzay teknolojilerinde fark yaratan yöntem ve uygulamalar ortaya koyacağını sözlerine ekleyen Ekiz, “Çok yakında hayatımızı değiştirecek teknolojileri bugünden anlamak ve tanımak hepimiz için çok önemli. Özellikle ürün ve hizmetlerini bu gelişmelere göre adapte ederek hayatına devam edecek şirketler ve markalar için hayati önem taşıyan bu teknolojik gelişmeleri YES Türkiye Fuarı’nda yakından deneyimleme ve anlama şansına sahip olacağız” dedi.

Türkiye teknoloji ekosisteminin büyümesi

Halil Ekiz, Türkiye’nin çok kısa zamanda yakın coğrafyasındaki ülkeler arasında önemli teknoloji yatırımlarını yaparak teknoloji ihracatçısı konumunu sağlamlaştırdığını ve teknolojik yatırımlarla birlikte girişimcilik ekosistemini de geliştirerek büyük bir atılım gerçekleştirdiğini belirtti. Teknoloji geliştiricilerinin ana kaynağı olan yazılım sektörü için “Yazılımcıların Buluşma Noktası” olarak nitelendirilen Yazılım Endüstrisi Fuarı ile Türkiye’nin teknolojik büyümesine katkı sağlayacaklarını vurgulayan Ekiz şöyle konuştu:

Yazılım Endüstrisi Fuarı kapsamında yapılacak ikili iş görüşmeleri ve uluslararası alım heyetlerinin yapacağı görüşmeler sonunda sağlanacak iş birliği anlaşmaları sayesinde ülkemizin yazılım ve teknoloji ekosisteminin gelişmesine önemli bir katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Yazılım ve Donanım Endüstrileri Başkanlığı’nın faaliyetlerine başlamasıyla birlikte büyük bir ivme kazanacağına inandığımız teknoloji ve yazılım ekosistemindeki gelişme ülkemizin kalkınmasını sağlayacaktır. Yazılım Endüstrisi Fuarı bu gelişmeye önemli bir katkı sağlayarak her yıl düzenleyeceği fuarlarla Türkiye’nin bölgesindeki en güçlü teknoloji üreticisi ve geliştiricisi; aynı zamanda yaratıcı, dinamik girişimcilik – start-up alt yapısıyla lider konuma gelecektir.

Yeni geliştirilen 5 teknoloji trendi

• Dijital Tıp: Her ne kadar yakın zamanda doktorların yerini alamayacak olsa da uygulamalar sağlık hizmetlerine ulaşma imkanı kısıtlı olan hastalara destek sağlama ve hastaların durumunu takip etme gibi konularda yardımcı olacak.

• Elektrikli Havacılık: Elektrikli havacılığın karbon emisyonu ve yakıt maliyetlerini azaltma yoluyla büyük avantajlar sağlaması bekleniyor. Şu anda 170 elektrikli uçak projesi gelişim halindeyken Airbus firması 100 yolcu kapasiteli uçakların 2030 yılında uçuşa hazır olacağını belirtiyor.

• Düşük karbonlu çimento: Bugün yıllık üretilen 4 milyar tona yakın çimento küresel karbon salımının yüzde 8’ini oluşturuyor. Bu sebeple pek çok girişimci ve araştırmacı daha az karbon salımı yapan bir çimento üretim teknolojisi üzerinde çalışıyor.

• Yeşil Hidrojen: Yenilenebilir kaynaklı elektrikle hidrojenlerin sudan elektroliz yoluyla ayrılması olarak adlandırılan yeşil hidrojen projesi ile karbon salımının sıfırlanması hedefleniyor. Lojistik ve üretim alanlarında karbon emisyonunun azaltılmasına çok büyük katkısı olması beklenen bu teknolojinin pazar değerinin 2050 yılında yaklaşık 12 trilyon olması bekleniyor.

• Güneş enerjili kimya: Karbondioksiti yararlı kimyasallarla dönüştürmek için güneş ışığını kullanarak sektördeki karbon salım oranını azaltmayı hedefliyor. Projeyle ilaçlardan deterjanlara, gübre ve tekstil ürünlerine kadar her şeye dönüştürülebilen atık gazdan faydalı bileşikler üretmek için güneş enerjisi rafineleri kurmayı hedefliyor.

Mitsubishi Heavy İklimlendirmede Yeşil Dönüşüme Öncülük Ediyor

Form MHI Klima Sistemleri, üstün Japon teknolojisine sahip ürünleriyle verimli iklimlendirme çözümleri sunmaya devam ediyor. Form çevreye duyarlı, düşük enerji tüketimi ve yüksek performansıyla öne çıkan R32 soğutucu akışkanlı Multi Split klimalarla iklimlendirme sektöründe yeşil dönüşümün öncüsü oluyor.

Form Şirketler Grubu güvencesi ve Japon Mitsubishi Heavy ortaklığında kurulan Form MHI Klima Sistemleri, yeni nesil çevre dostu R32 soğutucu akışkanlı Multi Split klimalarıyla son teknoloji iklimlendirme çözümleri sunuyor. R32 soğutucu akışkan, daha yüksek enerji taşıma kabiliyetiyle daha az akışkan şarjı gerektiriyor ve R410A soğutucu akışkana kıyasla üçte bir oranında daha düşük küresel ısınma potansiyeline sahip.  Çevreci R32 ile çalışan ürünler, çok daha düşük enerji tüketimine karşın daha yüksek performans sağlıyor.

Mitsubishi Heavy Multi Split klimalar, 4kW ve 12.5kW arasında farklı kapasitedeki dış üniteleri ile altı odanın iklimlendirmesini bağımsız olarak sağlayabiliyor. Duvar, gizli kanal, dört yöne üflemeli kaset gibi iç ünite modelleri ile farklı mekan tiplerine yönelik özelleştirilmiş çözümler sunuyor. Soğutucu akışkan olarak R32’yi kullanan bu üniteler, 2kW’dan 7.1kW’a kadar farklı kapasiteleriyle, patentli ve ödüllü İtalyan tasarımlarıyla konut ve projelere değer katıyor.

SystemaIr HSK’nın Kalitesi Güvenli Üretim Belgesi ile Tescillendi

İklimlendirme sektörünün öncü şirketlerinden Systemair HSK, sanayi işletmelerinin COVID-19 ile mücadelesinde rehber niteliği taşıyan ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE) uzmanları tarafındanhazırlananCovid-19 Güvenli Üretim Belgesi’ni almaya hak kazandı. Hijyen, Enfeksiyon Önleme ve Kontrol Belgelendirme programının tüm şartlarını yerine getirerek COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi alan Systemair HSK’nın Genel Müdürü Ayça Eroğlu,“Systemair HSK olarak salgının ilk günlerinden itibaren pandemiye karşı ciddi tedbirler aldık. Aldığımız bu tedbirlerin böyle bir belgeyle taçlandırılmasından gurur duyuyoruz” dedi.

Türk Standartları Enstitüsü (TSE) sanayi kuruluşlarını bilgilendirmek ve farkındalık oluşturmak amacıyla sanayi kuruluşlarının çalışanlarını, ziyaretçilerini, tedarikçilerini, bakım personelini korumaya yönelik hijyen uygulamalarıyla kontrol tavsiyelerini içerenCOVID-19 Hijyen, Enfeksiyon Önleme ve Kontrol Kılavuzu’nu hazırladı. İklimlendirme sektörünün öncüsü Systemair HSK,TSE uzmanları tarafından hazırlanan ve sanayi işletmelerinin COVID-19 ile başarılı bir şekilde mücadele etmesine rehberlik eden kılavuzda yer alan kriterleri sağlayarak COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi’ni almaya hak kazandı.

Pandemi sürecinde şirket olarak aldıkları önlemlerden bahsederek Güvenli Üretim Belgesi’nin önemine dikkat çeken Systemair HSK Genel Müdürü Ayça Eroğlu,“Pandemi tüm iş kollarında olduğu gibi bizi de etkiledi ve yepyeni bir çalışma şekline yönlendirdi. Salgının ilk gününden itibaren üretimin olumsuz etkilenmesini engellemek ve çalışma arkadaşlarımıza güvenli bir çalışma ortamı sunmak için önemli tedbirler aldık. Aynı zamanda pandemiyle birlikte büyük önem kazanan iklimlendirme ve iç hava sağlığı için çalıştık. İstanbul’da Prof. Dr. Feriha Öz Acil Durum Hastanesi, ayrıca Türkiye dışında Kıbrıs Pandemi Hastanesi, Azerbaycan Pandemi Hastanesi ve Hindistan’daki Covid-19 aşısını yapan bir fabrikaya iklimlendirme cihazlarımızı verdik. Sektörün lider firmalarından biri olmanın verdiği sorumluluğumuzun farkında olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bugün, güvenli üretim adına aldığımız tedbirlerin böyle bir belgeyle taçlandırılmasından gurur duyuyoruz” dedi.

TSE tarafından hazırlanan kılavuz, sanayi kuruluşlarına salgınla mücadelede rehberlik ederek aynı zamanda salgın sonrası dönem için de “güvenilir, salgından etkilenmemiş ve hijyenik üretim” kriterlerine uygun üretim yapılabilmesi için yol gösterici bir kılavuz niteliği taşıyor. COVID-19 Hijyen, Enfeksiyon Önleme ve Kontrol Kılavuzu’nda yer alan tüm kriterleri sağlayan Systemair HSK; tüm çalışanlarını ve paydaşlarını korumak için salgının başlangıcından bu yana aldığı önlemleri ve kontrol kriterlerini uygulamaya devam ederek hem ülkemizin ekonomisine ve istihdamına katkıda bulunmak hem de toplum sağlığı açısından kritik önem taşıyan toplu alanlarda iç hava kalitesini artırmak için durmadan çalışmayı sürdürüyor.

Airbus, Yeni Türkiye Başkanı Olarak Simon Ward’ı Atadı

Airbus Türkiye Başkanı olarak atanan Simon Ward, görevine başladı. Türkiye’de Airbus stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanmasından, şirketin yerel varlığını genişletmekten, yeni büyüme ve verimlilik fırsatları yaratmaktan sorumlu olacak. Şirket çapında iş faaliyetlerini koordine ederken hükümet ilişkilerini yönetecek. Simon Ward, Airbus Avrupa Bölgesi Başkanı Wouter van Wersch’e rapor verecek.

Simon, 20 yıldan uzun süredir Airbus bünyesinde çalışmaktadır. 1998’den 2002’ye kadar İngiltere’de Airbus için mühendislik, işletme ve tedarik hizmetlerinde çeşitli pozisyonlarında görev aldı. 2003 yılında Fransa Toulouse’daki Airbus merkezinde Uluslararası İş birliği Kıdemli Başkan Yardımcısına iç danışmanlık verdi. Daha sonra, Airbus’ın kilit bölgelerindeki tüm iş birimleri için satış kampanyalarını destekleyen çok çeşitli endüstriyel iş birliği ve ofset programlarında liderlik rolleri üstlendi.

Airbus’a katılmadan önce kariyerine İngiltere’deki Kraliyet Mühimmat Fabrikaları’nda mühendis olarak başlayan Simon, Bilgisayar Sayısal Kontrol Programlama ve Planlama Başkanı olarak buradaki görevini sürdürdü.

Simon, Trent Üniversitesi’nden Üretim ve Makine Mühendisliği alanında HNC derecesi ve Warwick Üniversitesi’nden Mühendislik ve İşletme Yönetimi alanında yüksek lisans derecesine sahiptir. 1990 yılında Avustralya Savunma Departmanı’na atanan Simon, sertifikalı bir Six Sigma Green Beltprofesyonelidir.

Avrupa’da Rüzgar Enerjisi Santrallerine 43 Milyar Euro Yatırım Gerçekleşti

Avrupa ve Türkiye, geleceklerinin kurtarıcısı rüzgar enerjisine rekor yatırımlar yapmaya devam ediyor. 2020’de COVID-19 salgınına rağmen rüzgar enerjisi sektöründe 80 milyar euronun üzerinde finansman faaliyeti gerçekleşti. Yeni RES’lere 43 milyar euro yatırım yapıldığını aktaran Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, Türkiye’nin 1,6 milyar euroluk rüzgar enerjisi yatırımı ile Avrupa’da 5. sırada yer aldığına da dikkat çekiyor.

Rüzgar enerjisi, yatırımları üzerine çekmeye devam ediyor. Hem AB’nin Yeşil Mutabakat hedefleri hem de ulusların ekonomik iyileşme planları dahilinde rüzgar enerjisine olan yönelim, geçen yıl 80 milyar euro finansman yatırımını beraberinde getirdi. COVID-19 salgınındaki kriz ortamına rağmen 43 milyar euroluk yeni rüzgar santralleri yatırımının tüm Avrupa’daki yenilenebilir enerjiye olan desteği de perçinlendiğini belirten Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın’a göre bu yatırımların 1,6 milyar euroluk kısmının Türkiye’de gerçekleşmesi, ülkenin rüzgar enerjisindeki konumunu daha da güçlendiriyor.

Rüzgarı finanse edecek sermaye var

Zorlu günler geçirmeye devam eden ülkelerin geçen yıldan elde ettikleri en önemli kazanım enerji alanında rüzgarın gücü oldu. Öyle ki hem iklim krizinin çözümüne hem de ekonomik iyileşmelere ciddi yarar sağlayan rüzgar enerjisi, yatırımların odağı olarak gelişimini devam ettiriyor. Salgına rağmen rüzgarın her açıdan cazip bir yatırım olarak daha da sert esmeye başladığına dikkat çeken Ali Aydın, rüzgar enerjisinden faydalanmanın en önemli noktasının yapılan yatırımları itecek değil çekecek istikrar mekanizmalarının olduğunu dile getiriyor. Rüzgarı finanse edecek yatırımların hayata geçmesi adına çoğu ülkenin bürokratik ve izin süreçlerinde sıkıştığını da hatırlatan Aydın’a göre, ülkemizdeki sürdürülebilir teşvik mekanizmaları gelecekteki yatırımların uygulanabilirliğine ve rüzgar enerjimizin daha da gelişim göstermesine olanak tanıyabilir.

Türkiye, rüzgar enerjisi yatırımlarında 5. sırada

Avrupa Rüzgar Enerjisi Birliği (WindEurope) tarafından yayınlanan 2020 Finans ve Yatırım Trendleri’ne göre yeni rüzgar santrallerinin kurulumuna 43 milyar euro yatırım gerçekleşti. İngilitere’nin 13, Hollanda’nın 8, Fransa’nın 6,5 ve Almanya’nın 4,3 milyar euro yatırıma sahip olduğu rüzgar enerjisi alanında ülkemiz ise 1,6 milyar euro yatırımla Avrupa’nın 5. büyük rüzgar enerjisi yatırımına sahip olan ülkesi konuma geldi. Türkiye’nin özellikle COVID-19 salgınında gösterdiği mücadelenin ve son 10 yılda rüzgar enerjisine yönelik gerçekleştirdiği atılımların yatırımları beraberinde getirdiğini aktaran Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, Türk rüzgar enerjisi sektörünün istikrarlı politikalarla bu yatırımların daha da fazlasını ülkeye getireceğini belirtiyor. Ülkemizde rüzgar enerjisi sektörüne doğrudan katkı sağlayan üretim ve hizmet süreçlerindeki kalitenin de Türkiye’nin yatırımlarda kazandığı sıralamayı destekler seviyede olduğunu vurgulayan Aydın, bu yatırımları ayakta tutmanın yegane yolunun santrallere sunulacak yüksek kaliteli ve yine Avrupa ülkeleri ile yarışır kalitede bakım ve onarım hizmetlerinden geçtiğini vurguluyor. Aydın ayrıca, Türkiye’nin 2023 vizyonuna uygun rüzgar enerjisinde şahlanma dönemine geçeceğini ve bu yatırımlarla sektördeki kalifiye istihdamın artacağına olan inancını dile getiriyor.