26.2 C
İstanbul
Perşembe, Ağustos 7, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 31

Total İstasyonları İçin Turpak’tan Yeni Proje

Türkiye’nin başta gelen akaryakıt şirketlerinden TOTAL İstasyonları’nda uzun zamandır kullanılan ve birçok aracın yanlış yakıt almasının önleyen Yanlış Dolum Önleme Sistemi Geliştirme Projesi, her geçen gün kendini yenilemeye devam ediyor. Bu kapsamda TOTAL İstasyonları IT Birimi, TOTAL Satış Destek ekibi ve TURPAK Proje ve IT birimi iş birliğiyle gerçekleştirilen Yanlış Dolum Önleme Sistemi Geliştirme Projesi geçtiğimiz günlerde Türkiye’deki istasyonların tamamında hayata geçti. 

TOTAL İstasyonları TURPAK iş birliği ile yaptığı çalışmalarda, akaryakıt dağıtım şirketleri ve filo sahibi şirketlerin işlerini daha verimli ve kârlı yönetebilmeleri için, yanlış dolum önleme sisteminin performansını hayata geçirdiği bu proje ile güçlendiriyor. Aynı zamanda kullanıcı deneyimini iyileştirmek üzere yapılan geliştirmeler ile de, ön saha satış görevlisinin hata yapmasını engelleyerek, müşteri memnuniyetini artırıyor.

Turpak Genel Müdür Yardımcısı Alper Önkol TOTAL ile yapılan bu işbirliği hakkında “Total ile yaptığımız bu işbirliğinden çok mutluyuz. Geliştirilen bu proje ile sektöre katma değer sağlamaya devam ediyoruz. Yanlış dolumları engelleyen teknolojimiz, tüketicilerin korunmasında önemli bir rol üstleniyor” dedi.

Yanlış dolum önleme sistemi nedir?

Taşıt, Total istasyonlarından art arda 2 kez aynı tür yakıt alımı gerçekleştirdiğinde, taşıtın plakasına o ürün tanımlanıyor. Herhangi bir yakıt alımında taşıta farklı bir yakıt dolumu yapılmak istendiğinde, yanlış yakıt kullanımı hakkında ORTR ekranında yazılı ve görsel olarak uyarılar çıkıyor. Böylece yanlış yakıt alımının önüne geçiliyor.

Sabancı Holding “Dünyanın En Kadın Dostu Şirketleri” Listesindeki İlk ve Tek Türk Şirketi Oldu

Dünyanın en itibarlı iş dünyası ve ekonomi dergilerinden Forbes’un gerçekleştirdiği “Dünyanın En Kadın Dostu Şirketleri” (World’s Top Female Friendly Companies) araştırması yayınlandı. Buna göre Sabancı Holding dünyanın en önde gelen şirketlerini geride bırakarak Türkiye’den listeye giren ilk ve tek Türk şirketi oldu.

Araştırmada kadınlara yönelik destekleyici politikalar, işe alımda fırsat eşitliği, eşit işe eşit ücret, çeşitlilik konularının iletişimi, cinsiyetçilik ve yönetim kurulunda kadın temsili gibi alanlarda en iyi uygulamalara sahip ilk 300 uluslararası şirket belirlendi. Şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk yaklaşımı ve toplumun algısı da değerlendirme kriterleri içinde yer aldı. Sıralama 40 ülkeden 85 bin kadın katılımı ile yapılan anket sonucunda belirlendi.

Güler Sabancı: “Kadının iş hayatında etkin olarak yer alması her zaman önceliğimiz oldu”

Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, “Kadınların ekonomik hayatta güçlenmesi, ülkelerin toplumsal kalkınmalarının da en önemli unsurlarından biri. Daha çağdaş bir gelecek için çalışma hayatında mutlaka cinsiyet eşitliğini sağlamamız gerekiyor. Artık bu konuda konuşmak, fikir geliştirmek yeterli değil. Aksiyon almak, proje geliştirmek ve bunları kararlılıkla uygulayarak kadınların iş hayatında hak ettikleri noktaya gelmesi her alanda sürdürülebilirliği ilke edinmiş şirketlerin birinci görevlerinden. Biz, Sabancı Topluluğu olarak insan kaynaklarından başlayarak tüm iş süreçlerimizde kadının iş gücünde etkin olarak var olması için uzun yıllardır çalışıyoruz. Bu konu benim de yıllardır ajandamın en üst sıralarında bulunuyor. Her zaman ‘öncü’ ve ‘örnek’ olma misyonuyla hareket eden bir Topluluk olarak, böylesine önemli bir listede ilk kez bir Türk şirketi olarak yer almaktan dolayı büyük memnuniyet duyuyorum. Kadınların iş hayatına eşit katılımı için yaptığımız öncü çalışmaların dünya çapında da görülmesi büyük bir mutluluk. Emeği geçen tüm arkadaşlarımı kutlarım” ifadelerini kullandı.

Uluslararası 5 ödüle layık görüldü

Son yıllarda hayata geçirdiği öncü insan kaynakları uygulamalarıyla Türkiye’de ve dünyada ses getiren projelere imza atan Sabancı Holding, fırsat eşitliği ve çeşitlilik konusunda hayata geçirdiği inisiyatiflerle bu yıl uluslararası arenada böylece 5 ödüle layık görüldü. Sabancı Holding, yine Forbes tarafından geçtiğimiz ay içinde açıklanan “Dünyanın En İyi İşverenleri” listesinde de dünyada ilk 500 şirket arasında yer almıştı.

Biz Çin’in cemaziyelevvelini de biliriz

0

Tarihin en eski ve en uzun komşuluk ilişkisi olan iki milleti Türkler ve Çinlilerdir. Bu durum Türkleri, dünya üzerinde Çinlileri en iyi tanıyan millet haline getirmiştir.

Bu tanıma o denli kıymet-i harbiyeye sahip olmuştur ki ecdad, unutulmasın diye taşa kazımış ve “Çin’in tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti öldün, Türk milleti öleceksin” diyerek asırlar geçse de unutulmaması gereken bir nasihat bırakmıştır.

Çin’in şeciye ve karakteri asırlar geçmesine rağmen hiçbir değişiklik göstermemesine karşılık anlaşılan, tarihten ibret alanlar kadar almayanlar günümüzde de bulunmakta. Geçmişle günümüzü mukayese edebilmek adına bugünkü yazımıza Çinlilerin tarihi geçmişini değerlendirmeyi konu aldık.

Milattan önce başlamak üzere Çin’e komşu bölgelerde kurulan Türk devletleri ile Çin yönetimlerinin ilişkileri genel hatlarıyla şu şekilde süregelmiştir; Türklerin güçlü siyasi idareler kurdukları dönemlerde Çinlilerin tavırları ile zayıfladıkları ya da Çinlilerin kuvvetli oldukları dönemlerdeki tavırları birbirine tamamen zıt bir görüntü ortaya koymuştur. Çinliler kendilerini güçlü hissettiklerinde hiç zaman kaybetmeden zayıf anlarında yapmış oldukları anlaşmaları bozar, bırakın Türkleri, kendi halkının asayiş ve rahatını dahi hiçe sayarak Türk yurtlarına saldırırlardı.

Çinliler, istisnasız, güçlü olduklarına inandıkları dönemlerde Türk yurtlarına saldırılar düzenlemek, katliamlar yapmak veya şehirleri talan etmek bir yana mağlup ve günahsız halkı öldürmekten de bir nevi zevk alırlardı. Çinliler galip geldiği savaşlarlardan sonra ise ölümden kurtulabilen Türkleri yaşadıkları topraklarından kopartıp Çin’in en ucra yerlerine veya çöllere sürer, bunu da bir maharet gibi görür, biçare halkın açıktan yok olması veya Çinlileştirilmesi için sistemli politikalar güderlerdi.

Belki de dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bu türden vahşilik ve zalimlikler Qing hanedanlığının şövenist, muatassıp ve intikamcı tarihçileri tarafından kaleme alınan eserlerinde övünülerek anlatılıp, mutlu olurlardı.

Bu cümlelerden Çinlilerin katliam ve ülkeleri tahribatına sadece Türklerin muhatap olduğunu da düşünmemelisiniz çünkü Çinliler kendileri dışında her millete (Moğollar, Tibetliler … gibi) bu türden gayr-i insani muamelelerde bulunmayı onlara yapılmış birer iyilik olarak tasavvur ederdi. Aslında günümüzde Doğu Türkistan halkına Çin Komünist Partisi eliyle yaşatılanları da bu gözle değerlendirmek yerinde olacaktır.

Geçmişte Doğu Türkistan’ın Kumul, Barköl, Kocu ve Lolan bölgelerinde Çin askerlerinin birçok defa katliam ve tahribat yaptıkları tarih kitaplarında yazmaktadır. Zikredilen bölgelerden Lolan’da bulunan 20 kadar şehir, Çin katliam ve tahribatı neticesinde tamamen veya kısmen çöl haline gelmiştir. Mesela 1757 yılında Çinliler bütün Beşbalık ve İli bölgesi ahalisini katledip, kalanları Çin’e sürgün etmiştir. Bu talan ve katliam neticesinde zikredilen bölgeler bir kaç yıl insansız halde kalmış, akabinde bu bölgelere Altışehir ve Turfan’dan Tarançı denilen çiftçi muhacirler yerleştirilmiştir. Çinli tarihçiler ise bu faciayı gururla eserlerine konu etmiştir. Bu konularda teferruatlı bilgi için Mehmet Emin Buğra Beyin 1940 yılında Kabil’de hazırladığı “Şarki Türkistan Tarihi” adlı eserine bakılabilir. 

Çinliler kuvvetsiz veya Türkler kuvvetli olduğu dönemlerde ise Çin imparatorları Türklere tevazu göstermede sınır tanımaz, Türk hakanları hatta küçük hanlarına bile ile kızları yanında ipekli kumaşlar başta olmak üzere hediyeler gönderip, binbir türlü alavere-dalavere ile Türk idarecilerini kendilerine dost yapıp, Çin’e sefere çıkmalarını önlerler, dahası hasımlarına karşı Türklerin civanmertliklerinden faydalanmayı ihmal etmezlerdi.

Lakin Çinlilerin bu türden ikiyüzlü siyasetlerinden maksatları barış ve asayişi korumak değil muhtemelen kendilerinden çok daha güçlü olan Türklerin arasına nifak tohumları ekmek ve Türk ülkelerinden istihabaret bilgileri toplamak öncelikli ve hiç vazgeçmedikleri birer seciye ve karakterleri haline dönüşmüştür. İlginç olan Çinlilerin bu hasletlerinin asırlar geçmesine rağmen değişmemiş olmasıdır.

Ogün için prenses ve ipek hediye gönderen Çinliler, bugün de benzer taktikleri uygulamaktadır. Ogün için Türklerin kuvvetini zayıflatmak ve devletlerini yıkıp yurtlarını istila etmek nasıl Çinlilerin emelleri idiyse bugün de borç diplamasisi, ekonomik ilişkiler, kültürel faaliyetler veya Konfiçyüs enstitüleri gibi kurumları üzerinden benzer taktikleri uygulamakta ve Türk yurtlarını birer birer kendisine bağlama azmini devam ettirmektedir.

Bu konular Kültigin abidesinde en sarih şekilde dile getirilmesine rağmen tarih Çinlilerin bu sinsi tuzaklarına çok defa düşüşdüğü vakalarla doludur. Çin, kuvvetli ya da zayıf anlarında, Türk kavimlerine daima can düşmanı nazarıyla bakmış, gerek harp gerekse sulh zamanlarında hiç bir insani mülahazada bulunmamıştır. Bu türden tarihi vakaları Çinli tarihçilerin eserlerinde de bulmak mümkündür.

Akif’in Safahat’ta dediği gibi; “Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? “Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”

Ümidimiz tarih tekerrür etmemesidir.

Dünyada Yeni Bir Enerji Sistemi Doğuyor

Dünya gündeminin en önemli konu başlıklarından biri olan iklim ve enerji alanındaki küresel gelişmeler ve bunların Türkiye’ye etkileri, Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) tarafından İstanbul’da düzenlenen ‘Dünyada Enerji ve İklim Trendleri ve Türkiye’ye Yansımaları’ konferansı ve ‘İş Dünyası Perspektifi’ panelinde ele alındı.

Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi olarak, enerji ve iklim konularına uzun süredir öncelik verdiklerini belirterek, “Sabancı Üniversitesi kampüsünü net-sıfır yapmayı hedefliyoruz. Bunu ilk defa burada sizlerle paylaşıyoruz. Çalışmalara başladık neticelerini de paylaşacağız” dedi.

YASED Başkanı Ayşem Sargın da yeşil dönüşüme ilişkin gündemin uluslararası yatırımların seyri ve gelişimi üzerinde önem kazandığına dikkat çekerek, “Uluslararası yatırımlar, yeşil dönüşümde bir katalizör rolü üstlenecek” diye konuştu.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı ve IICEC Onursal Başkanı Dr. Fatih Birol ise, enerjide hızlı bir değişimin başladığını vurgulayarak, “Dünyada yeni bir enerji sistemi doğuyor. Enerjide değişim başladı ve değişim hızlı bir şekilde devam ediyor” diye konuştu.

İklim ve enerji alanındaki küresel gelişmeler ve Türkiye’ye etkileri, Sabancı Center’da ‘Dünyada Enerji ve İklim Trendleri ve Türkiye’ye Yansımaları’ başlığı ile düzenlenen IICEC Konferansı’nda ele alındı. Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı’nın açılış konuşması ile başlayan konferansta YASED Başkanı Ayşem Sargın ve Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı ve IICEC Onursal Başkanı Dr. Fatih Birol da birer konuşma yaptılar.  ‘Dünyada Enerji ve İklim Trendleri ve Türkiye’ye Yansımaları’ konferansının açılış konuşmasını yapan Güler Sabancı, IICEC konferansının önemine vurgu yaparak, Ayşem Sargın, Dr. Fatih Birol ve panelistlere, katkılarından dolayı teşekkür etti.

Güler Sabancı: “Sabancı Üniversitesi kampüsünü net-sıfır yapmayı hedefliyoruz”

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı ve IICEC Onursal Başkanı Dr. Fatih Birol’un, dünya çapında en etkili kişilerin sıralandığı Time 100 listesinde bu yıl yer alan tek Türk olduğunu hatırlatan Güler Sabancı, kendisi ile gurur duyduklarını ve bir kez daha tebrik ettiklerini söyledi. Güler Sabancı, konuşmasına şöyle devam etti:

Daha sürdürülebilir bir geleceği, enerji güvenliğini, rekabetçiliği ve temiz enerjiye geçişi destekleyen enerji politikaları, sürdürülebilir değer odaklı yatırımlar ve yenilikçi iş modelleri ve temiz enerji teknolojileri, ile sağlayabiliriz. Sabancı Üniversitesi olarak, enerji ve iklim konularına uzun süredir öncelik veriyoruz. IICEC’i, bir Enerji ve İklim merkezi olarak, bu iki konunun birbirinden ayrılamayacağı vizyonu ile daha temiz ve daha güvenli, dolayısıyla da ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve yeni nesil için daha iyi bir enerji geleceğine katkı sunmak üzere kurduk. 11. yaşına gelen IICEC’in, bu hedeflere katkısını artırıyor olduğunu görmekten mutluluk duyuyorum ve çok memnunum. Bildiğiniz gibi IICEC, geçen yıl Türkiye’de bir ilke imza atarak ‘Turkey Energy Outlook’ çalışmasını yayımladı. Tüm paydaşlar için artık bir yol haritası var ve bu çalışma sektör paydaşları tarafından sahiplenildi, çok olumlu geri dönüşler aldı. Bu, ‘Referans’ niteliğinde bir çalışma oldu. IICEC, bir diğer büyük projesi olan, ‘Türkiye’de Elektrikli Araçlar Görünümü’ çalışmasını da Aralık ayında kamuoyu ile paylaşacak. Bu çalışmada, Türkiye’de elektrikli araçlar, e-mobilite ekosistemi ve büyüme perspektifi ve getireceği fırsatlar, birlikte sunulacak.

IICEC önümüzdeki dönemde bizleri yine enerji ve iklim alanlarında en önemli dinamikler üzerinde güncel buluşturmaya devam edecek. Bunun için de Dr. Fatih Birol’a Onursal Başkan olarak IICEC’in gelişimine destekleri için de tekrar teşekkür ediyorum.  Dr. Fatih Birol, Başkanlığı ile Uluslararası Enerji Ajansı’nı ‘küresel temiz enerji dönüşümü’ne liderlik eden bir organizasyon niteliğine ulaştırdı. Temiz enerji dönüşümü için kritik olan ‘Yol Haritası’nın belirlenmesi için, G7 Devlet Başkanları ve COP26 İklim Zirvesi Başkanı’ndan gelen talep üzerine Uluslararası Enerji Ajansı tarafından hazırlanan ‘Net Zero by 2050’ raporu, uluslararası iklim hedeflerine ve daha temiz ve güvenli bir enerji geleceğine ulaşmak için, enerji sektörünün nasıl bir dönüşüm geçirmesi gerektiğine dair, karar vericilere önemli mesaj ve tavsiyeleri ortaya koydu. Ayrıca IICEC’in destekçileri olan Yönetim Kurulu üyelerine de teşekkür ediyorum.

Akıllı şehir yolculuğu 17

Kayseri

‘Kayseri Akıllı Şehircilik Çalıştayı’nı kamu yönetimi, akademisyenler, özel sektör ve şehir paydaşlarının katkı ve katılımlarıyla düzenleyen Kayseri Büyükşehir Belediyesi;

Belediyenin akıllı şehircilikle alakalı projelerinin yer aldığı web sitesi smartcitykayseri ile bu şehre gönül vermiş, yenilikçi, üretken ve hizmet odaklı bütün şehir paydaşlarının fikirlerini özgürce sunmasına ve de bu fikir veya projelerini hem Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile hem de diğer şehir paydaşlarıyla paylaşmasına imkân sağlayarak Akıllı Şehir yapılanmasında çalışmalar yapanlara/yapmak isteyenlere öncü ve akılcı çözümlerle dijital yol haritalarını nasıl çizeceklerini göstermektedir.

“Dijital Belediyecilik ve Akıllı Şehircilik Kapsamında Yapılan Çalışmalar”ına bir göz atarak yolculuğumuza devam edelim:

Kayseri Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisindeki 13 ilçe belediyesi ve Erciyes Turizm Merkezi’ne 1 adet olmak üzere 14 adet izleme merkezi yapılacaktır. Kayseri Büyükşehir Belediyesi bilgi merkezine anlık olarak aktarılarak hava kalite analizi için gereken bütün değerler elde edilecektir. Hava kalitesi seviyesini 7 gün 24 saat esasına dayalı olarak ölçmek ve bu ölçümleri web sayfasından canlı olarak yayınlanacaktır. Bu istasyonlar sayesinde yapılacak olan gerçek verilere dayalı analizler Kayserinin kentsel dönüşüm gibi şehir ve sanayi planlamasına katkıda bulunacaktır.

Kayseri Büyükşehir Belediyesi günümüz teknolojisini verimli şekilde kullanarak Kayseri halkına en iyi hizmeti sunmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda her geçen gün yeni projelere imza atan Kayseri Büyükşehir Belediyesi “Akıllı Otopark” projesi pilot çalışmalarına başlamıştır.

Akıllı Otopark uygulaması kapsamında vatandaşlar bulundukları noktaya en yakın otoparkları tespit ederek, navigasyon uygulamasıyla otoparka rahatça ulaşabilecek.

Ayrıca otoparkların kapasite ve doluluk oranları da uygulama sayesinde rahatça öğrenilecektir. Otoparkların tamamında merkeze bağlanarak güvenli ve kesintisiz iletişim sağlanacak. Bu sayede kent merkezinde hizmet veren otoparklar daha kullanışlı hale gelecektir.

Otoparkların kaliteli, verimli çevreci, pratik bir şekilde kullanımı için akıllı sistemler ile zamandan, yakıttan kazanç sağlayarak karbon salınımını düşürmeyi hedefleyerek ülke ekonomisine katkı sağlayan akıllı park yönetim sistemi uygulaması için kurulan pilot otopark alanında testleri yapılmıştır. Pilot otopark alanında yapılan testlerde sensörlerin sorunsuz çalıştığı, olumsuz hava şartlarından etkilenmediği ve otoparkın doluluk boşluk bilgisini doğru şekilde gönderdiği tespit edilmiştir.

Kayserinin aydınlatmasında enerji etkinliğini, sürdürülebilirliği ve işlem maliyetini düşürmek öncelik olarak belirlenmiş, şehrin canlılığını ve verimliliğini geliştirmeye odaklanılarak bu doğrultuda aydınlatma planı geliştirilmiş. Şehrin birçok yerinde akıllı aydınlatma pilot uygulamaları başlamış, armatürlerin tamamı led ampul yapılır ve tam akıllı aydınlatma sistemine geçilirse yaklaşık

% 50’lere yakın bir tasarruf sağlanmış olacaktır… Sadece enerji sarfiyatındaki tasarrufla kalınmayacak, karbondioksit salınımı da azaltılmış olacaktır.

Şehrin farklı noktalarında hareket eden yolcu otobüslerinin üzerine yerleştirilen hava kalitesi sensörleri sayesinde şehrin hava kalite haritası çıkarılacak. Bu sayede kısa sürede şehrin farklı noktalarının farklı zamanlarda hava kalitesinin ölçümü sağlanacak. Bu proje ile hem ekonomik hem zaman hem de sağlık açısından büyük kazanımlar elde edilecektir. Altyapı çalışmasına başlanan QR Ödeme Sistemi, ödemelerin dijitalleştiği günümüzde kolay, hızlı, pratik ve temassız ödeme sağlamak amacı ile yapılacaktır. Bu proje ile şehir paydaşları, kart taşımadan cep telefonu ile her yerde karekodu okutarak kolayca temassız ödeme yapabilecekler. Böylelikle Belediye ve İştirakleri, masrafsız, taşınabilir, her noktada çalışabilir bütünleşik bir ödeme altyapısı sahibi olacaktır. Örneğin müşteriler Belediye iştiraki restoranlarda hem sabit baskı karekodu hem de kasada adisyon üzerine basılmış karekodları cep telefonları ile okutarak ödemelerini yapabilecekler.

Belediyenin daha efektif yönetilebilmesi için yeni nesil teknolojiler kullanılarak kullanıcı dostu ara yüze sahip Yönetim Bilgi Sistemi kurum içerisinde kullanılmaya başlamıştır.

Yönetim Bilgi Sistemi ile kurum içerisinde e-imza kullanılmaya başlanarak, elektronik imza ile herhangi bir şekilde insanların bilgisayar üzerinde yaptığı işlemlerde evrakın çıktısının alınması ve üzerine ıslak imza atılarak daha sonra da ilgili birime götürülmesi gibi zaman kaybı ortadan kaldırılmıştır. Kağıt kullanımı azaltıldığı için çevreye katkı ve e-imza ile kurum içerinde hız, zaman ve güvenli bir ortam ve bu kapsamda Yönetim Bilgi Sistemi ile geriye yönelik evraklara çok kolay bir şekilde ulaşılması ve diğer kurumlar ile entegre çalışarak işlerin daha doğru, kolay ve hızlı ilerlemesi sağlamıştır

Tosyalı Algerie, Dünya Çelik Endüstrisine Rol Model Oluyor

Türkiye-Cezayir Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) 11. Dönem Toplantısı kapsamında düzenlenen Türkiye- Cezayir Enerji ve Madencilik alanlarında yuvarlak masa toplantısı vesilesiyle Cezayir’de bulunan Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ve beraberindeki heyet Tosyalı Algerie tesislerini ziyaret ederek incelemelerde bulundu.

Tosyalı Algerie’nın Cezayir’in en büyük özel sektör yatırımı olduğunu ifade eden Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı “Hidro-karbon dışı sektörlerde ülkenin en büyük ihracatçısı ve en güçlü istihdam sağlayan şirketlerinden biri olan Tosyalı Algerie tesislerimiz, sadece Afrika’nın değil Avrupa’nın yüksek teknoloji kullanımında en önde gelen ve enerji kullanımı açısından da dünyanın en verimli üretimini yapan entegre tesislerinden biri. Uyguladığımız kümelenme modeliyle 1000’e yakın yerli ve yabancı şirket de bizimle birlikte bu zincirin halkaları oldu. Biz yatırıma ilk başladığımız dönemde Cezayir’e Türkiye’den haftada ortalama 3 uçuş varken, pandemi öncesinde bu sayı 50’nin üzerine çıktı. Cezayir ve Türkiye arasında kurulan güçlü iş birliği ortamının aynı zamanda enerji ticareti için de oldukça önemli fırsatlar yaratacağına inanıyorum” dedi.

Global çelik üreticisi Tosyalı Holding 3 kıtada sayıları 30’u bulan tesis ve yaklaşık 15 bin çalışanıyla küresel büyümesini sürdürüyor. Dünya Çelik Üreticileri Birliği verilerine göre 2020 yılında dünya çelik üreticileri arasında 82. sırada yer alan Tosyalı Holding, Cezayir’deki 4. etap yatırımlarını aralıksız olarak sürdürüyor.

Türkiye-Cezayir Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) 11. Dönem Toplantısı kapsamında düzenlenen Türkiye-Cezayir Enerji ve Madencilik alanlarında işbirliği yuvarlak masa toplantısı  sebebiyle Cezayir’e düzenlenen ziyaret kapsamında Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ve beraberindeki heyet Tosyalı Algerie tesislerinde incelemelerde bulunurken Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı da Cezayir’de yaptıkları ekonomik ve sosyal yatırımlarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Tosyalı Holding’in tüm global başarılarının temelinde şirketin yurt dışındaki ilk yatırımı olan Tosyalı Algerie’nın Cezayir’in en büyük özel sektör yatırımı olduğunu ifade eden Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün hidro-karbon dışı sektörlerde ülkenin en büyük ihracatçısı ve en güçlü istihdam sağlayan şirketlerinden biri olan Tosyalı Algerie tesislerimiz, sadece Afrika’nın değil Avrupa’nın yüksek teknoloji kullanımında en önde gelen ve enerji kullanımı açısından da dünyanın en verimli üretimini yapan entegre tesislerinden biri. Bununla birlikte Tosyalı Holding olarak gittiğimiz ülkelerde sadece ekonomik yatırımlara odaklanmıyoruz. Gittiğimiz her ülke için o coğrafyaya özel değerler yaratmaya çabalıyoruz. Kurumsal olarak şeffaf yatırımlar yapıyor, ülkenin ekonomisine, istihdamına katkı sağlamayı her zaman öncelikli olarak görüyoruz. Örneğin Tosyalı olarak faaliyette bulunduğumuz coğrafyalarda nitelikli istihdam yaratmak önceliğimiz. Faaliyete başladığımız günden beri Cezayir’deki yerel insan kaynağımızı 10 katına çıkardık, üniversitelerle yürüttüğümüz iş birlikleri ile de bu oranı artırmaya devam edeceğiz. Ülkeler arası iş birliğinde bir başka önemli başlık ise yaratılacak ekosistem etkisi ve teknoloji transferi ile oluşacak kümelenme. Bu anlayışla Cezayir de Tosyalı olarak yatırıma başladıktan sonra 1000’e yakın yerli ve yabancı şirket de bizimle birlikte bu zincirin halkaları oldu. Dün gibi hatırlıyorum, o zamanlarda Cezayir’e Türkiye’den haftada ortalama 3 uçuş varken, pandemi öncesinde bu sayı 50’nin üzerine çıkmıştı. Bu da gösteriyor ki planlı ve gerçek bir iş birliği ruhuyla inşa edilen her yatırım ülkede güçlü ve sürdürülebilir bir ekosistem yaratıyor. Cezayir ve Türkiye arasında kurulan güçlü iş birliği ortamının aynı zamanda enerji ticareti için de oldukça önemli fırsatlar yaratacağına inanıyorum. Bu açıdan Türkiye’nin enerji ithalatında çeşitliliğe gitmesi için Cezayir fırsatlar barındırıyor.

Urfa’nın bereketli toprakların çilesi

“Köylü milletin efendisidir. “ demişti Atatürk ve bu yolda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk temellerini attı. Tarım dedi, üretim dedi, çağdaş medeniyetler seviyesine çıkmalıyız dedi ve dediğini de yaptı.

Yıllar geçti, bu günlere geldik. Bir daha anladık ki üretmeyen bir ülke dışa bağımlı olur, özgür olmaz. Hele tarımda bağımsızlık herşeyin önüne geçmiş. Neden mi? Yemek en büyük ihtiyaç. 

Buralara nereden geldim? Yaklaşık on beş gündür Şanlıurfa’dayım. Köy köy gezdim. Bir çok insanla, çiftçiyle konuştum, dertsiz bir kişi bile tanımadım. Atatürk Barajı’nın yapılmasıyla buralara su gelmiş, toprak değerlenmiş, güzellik inanılmaz olmuş.

Her yer deniz gibi ama bereketli. Topraklarda çile var, oysa ki mutluluk olmalıydı. Binlerce dönüm arazilerde pamuk yetişiyor, beyaz altın diyorlar ama yol desen yol yok. Halen mıcırlı, bozuk yollarda tek şerit işliyor. Yaşamanız lazım. Ben her birinden geçtim. Verilen yüzlerce dilekçe, yüzlerce konuşma ama değişen bir şey yok. 30-40 km hızla gidebiliyorsunuz. Arabalar perişan oluyor. Biri geçerken öbürü bekliyor. İş makinaları, traktörler bile zorlanıyor. Milli servetlerimiz uçuyor, buharlaşıyor bu yollarda.

Bölgede petrol çıkmış. Halen de yeni yüzlerce kuyu açılacak. Sadece buranın yolları beton. Geri kalan yerler çile. Siyah altında yarar getirmemiş, kendisinden başkasına. 

Elektrik her gün defalarca kesiliyor. Tüm sulama buna bağlı. 2021 senesinde olacak gibi değil. Bir de inanılmaz elektrik faturaları var. Diyorlar ki borcunuzu bu hesaba yatırın, yatırmadın gitti. Elektrik ne açıklama, ne detaylı fatura. Hiç bir şey yok. “Borcun bu, öde.” deniyor. Resmen diktatorya hüküm sürüyor. Atatürk Barajı bölgesinde kanallama olduğu için sulama maliyeti çok ucuz. Sulama birliği adı altında yapılıyor. Bu bölgede ise kendi sulama hattını yaptırman, trafo alman, tesisat çektirmek gerekiyor. Bunu da kendi imkanlarınla yapmalısın. Üstüne  bir de büyük faturalar ödüyorsun. Dedim ya: çilesiz bir şey yok.

Tapulaşma adı altında yeni bir sistem çıkmış. Küçük arazileri birleştirip tek tapuya çeviriyorlar. Ama insanların parsellerini kaydırıyorlar ve neredeyse yüzde onunu kamulaştırıyorlar. 

Bir başka yerden kimsenin onayı olmadan ‘yaptık oldu’ mantığında yer değiştiriyorlar. Bu yüzden insanlar ölüyor. Büyük kavgalar, sıkıntılar çıkıyor. Hayatlar sönüyor. Araziler çok ortaklı olduğu için kurumsallaşamıyorlar. Kredi alamıyorlar, ürün tarlada satılıyor, emeği çeken değil aracılar kazanıyor. Olan gene çiftçiye oluyor. Yansımasında şehirde elden ele değişen fiyatlarla market raflarında bizlere yansıyor.

Bölge eski volkanik alan. Tarım yapabilmen için taş temizlemen lazım. Öyle küçük taşlarda değil. Kocaman kocaman bir araba büyüklüğüne varan taşlar var. Günlerce, aylarca sürüyor bu işlemler ve insanlar kendi paraları ve imkanlarıyla yapıyor bu çalışmayı. Sonuç mükemmel. Taşı eksen fidan veriyor. Başarabilenler kazanıyor, başaramayan kaybediyor.

Motoryata benzin ucuz, çiftçiye tam para. Ekebilmek için, teşvikten yararlanabilmek için, yerli tohum kullanmak yasak. Yabancı tohum pahalı. Bunun için ilaç pahalı, gübre can yakıyor. Hangi birine yetişeceğine şaşırmış insanlar. Her gün zam geliyor, daha da ilginci peşin paran yoksa bunlar da hayal.

Pamukla başlayan ekim mısır, arpa, buğday, mercimek ve ayçiceğiyle devam ediyor. Yanısıra biber, domates, patlıcan da ekiliyor.

Ağaç çok az. Zeytin, badem, fıstık var. Üzüm bağları da var, az da olsa.

Hayvancılık… O da yer yer yonca yoksa gene çileye dönüşüyor. Yem pahalı. 

Oysa ki her türlü imkan var. Fakat yapılmaması için uğraşılıyor. Kendi elektriğini üreten, gübresini, yemini yapan, ürününü depolayabilen ve bunu direk son kullanıcıya verebilen, kazanabilen bir yapı olmalıydı. Daha kurumsal, daha modern.

O zaman ne olurdu? Bölge gelişir, insanlar birbirine kaynaşır, eğitim gelir, cahillik kalkar, terör biter, kardeşlik olur, güzel günlere yelken açardık. Fitne yok olur, çekilen çileler acılar biterdi. Karanlıklar aydınlığa dönüşür, bereketli toprakların çilesi sona ererdi.

Köylü milletin efendisi olduğu gün bizler kazanacağız.

Ford Otosan Mühendisleri Sopranoların Sesinden İlham Aldı

Türk otomotiv sanayinin öncü şirketi Ford Otosan, sopranoların sesi ile bardağı çatlatabilmesinden esinlenerek geliştirdiği teknolojiyle bir ilke daha imza attı. Tamamı Ford Otosan çalışanlarından oluşan bir ekibin geliştirdiği ses dalgalarını kullanarak parçalarda hata olup olmadığını tespit eden “Laser Sonix Q” projesiyle otomotiv sektörünün kurucusu Henry Ford adına verilen tek teknoloji ödülü olan Henry Ford Teknoloji Ödülü’ne (HFTA) layık görüldü.

Çalışanlarının fikirlerine ve uzmanlıklarına değer vererek bu amaçla yetkinliklere yatırım yapan ve inovatif projeleri destekleyen Ford Otosan, üretim parçalarını yalnızca bir saniye süren bir ölçüm ile sorunsuz ve hurda olarak ayırabilen, üretim süreçlerini mükemmelleştirmeye katkı sağlayan “Laser Sonix Q” kurum içi girişimcilik projesi ile ABD’nin en prestijli teknoloji ödüllerinden Henry Ford Teknoloji Ödülü’nün (HFTA) sahibi oldu.

Sopranoların sesiyle bardağı kırabilmelerinden ilham alan teknoloji “LaserSonix Q”

Ford Otosan’ın kurum içi girişimcilik programı kapsamında, akıllı üretim teknoloji kampanyasında bir fikir olarak başlayan “Laser Sonix Q” projesi,  tamamı Ford Otosan çalışanları tarafından geliştirilmiş donanım ve yazılımdan oluşan patentli teknolojisiyle,  üretim parçalarını operatörlerden bağımsız bir şekilde %100 gerçek zamanlı olarak kontrol edilmesini sağlıyor.

Ford Otosan mühendislerinin sopranoların sesi ile bardağı çatlatabilmesinden esinlendiği bu teknolojide, üretim parçaları özel bir akustik sinyal ile temassız olarak titreşime tabi tutuluyor, bir lazer ile bu titreşim seviyesi yine temassız olarak ölçülüyor. Üretim parçalarına ait titreşim özellikleri analiz edilerek, hatalı parçalar üretim esnasında gerçek zamanlı olarak hızlı bir şekilde tespit edilebiliyor. Proje, operatöre bağımlı süreçleri ortadan kaldırmanın yanı sıra, hurda azaltımı ile çevresel fayda sağlıyor. Ford Otosan Gölcük ve Eskişehir fabrikalarında kullanılan bu özel teknoloji, Ford Motor Company’nin ABD’deki Dearborn Fabrikası ile de paylaşıldı.

Ford Otosan, otomotiv sektörünün en büyük Ar-Ge organizasyonu ile çalışmalarını sürdürüyor

1961 yılından bu yana Ar-Ge çalışmalarını kesintisiz olarak sürdüren Ford Otosan, teknolojik dönüşümle birlikte dönüşen geleneksel otomotiv ürün ve hizmetlerine ek olarak, yakıt optimizasyonu, CO2 salımlarının azaltılması, bağlantılı ve otonom araçların geliştirilmesi, elektrikli araçların üretimi, elektrifikasyon ve hafif araç teknolojilerinin geliştirilmesi alanlarında Ar-Ge çalışmalarına devam ediyor. İnovasyon yaklaşımıyla, ürün, süreç ve iş modellerinde yenilikçiliği benimseyen, otomotiv sektörünün en büyük mühendislik organizasyonuna sahip olan Ford Otosan, sadece geleneksel bir araç üreticisi olarak değil, yenilikçi hizmetler üretip sektöre yön veren, hayal edilenin ötesinde ulaşım olanaklarını şekillendiren ve yenilikçilikle ön plana çıkan bir şirket olmak hedefiyle çalışmalarını sürdürüyor.

Henry Ford Teknoloji Ödülü (HFTA), Ford çalışanlarının teknik başarılarının global çapta tanınmasına öncülük etmekte olup, araştırma, metodoloji, ürün geliştirme, iş süreci ve üretim dahil birçok süreci kapsayan değerlendirmelere odaklanmaktadır.

Deniz haydutluğu suçuyla mücadelede uluslararası önlemler

21. yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız şu günlerde,Türkiye’nin denizciliğe dönük politika ve uygulamalarının artması ile birlikte, denizden gelen tehditler de ülke gündeminde yerini almaya başlamıştır. Bu tehditlerden en önemlisi Deniz Haydutluğu suçu kapsamında değerlendirilmektedir. Deniz Haydutluğu, devletlerin denizlerdeki hayati çıkarlarına yönelik en eski tehditlerden biridir. Günümüzde, denize kıyısı olan birçok ülkenin yaşadığı ekonomik ve siyasi krizlerin, toplumsal krizlerin yükselmesiyle orantılı olarak Deniz Haydutluğu eylemlerinin sayısı da artmaktadır. Bu durum dahideniz ulaşımının güvenliğini önemli ölçüde etkilemektedir. 

Deniz Haydutluğu suçundan bahsedebilmemiz için; “Eylem uluslararası alanda yapılması gerekir, Eylem gerek kişilere gerekse mallara karşı yasadışı yollardan yapılmalıdır, Eylemin özel bir gemi ya da uçağın mürettebatınca işlenmiş olması gerekir, Bir gemi veya uçaktan diğer bir gemi veya uçağa yönelik olması gereklidir, Eylem siyasi olmayan kişisel amaçlarla gerçekleştirilmelidir.”Deniz Haydutluğu tanımından da anlaşılacağı üzere siyasi olmayan, kişisel amaçlarla gemilere karşı silahlı soygun şeklinde gerçekleşmektedir.

Son yıllarda denizlerde silahlı soygun vakalarındaki artış, uluslararası hukuk kurallarının bu alanda hala yetersiz olduğunu göstermektedir.1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi hükümleri, Deniz Haydutluğu ile mücadelenin temellerini atmasına rağmen, uygulamada pek verimli olmamıştır.  Bununla birlikte uluslararası hukukun gemilere yönelik silahlı saldırıların zamanında önlenmesini ve bastırılmasını, bunların araştırılmasını hedeflemesi önemlidir. 

Deniz Haydutluğu suçuyla mücadelede suçluların adalet önüne çıkarılması, gemilere yapılan saldırıların rapor edilmesi, onlara yardım sağlanması ve kayıp gemilerin aranmasına yönelik mekanizmanın iyileştirilmesi ve bu alanda koordineli tedbirlerin uygulanması gerekmektedir. Deniz Haydutluğu suçunun önlemesi ve cezalandırılması konusundaki devletler arasında işbirliği ikili ve çok taraflı anlaşmalar ile güçlendirilmelidir. Bu yöndeki anlaşma süreci, bölgesel (çok taraflı) ve ikili düzeylerde en aktif şekilde gelişmelidir. 

Denizde Haydutluk ve silahlı soyguna karşı ayrı bir sözleşme geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Kıyı devletlerinin deniz sularında işlenen bu fiillerle mücadele durumuna ilişkin uluslararası hukuki sorumluluğunun artırılması gerekmektedir. Bu tür eylemlere direnemeyen devletlere uluslararası yardım sağlanabilir. Bu konudaki uluslararası yasal düzenlemeler, devletler açısından tehlikeli bir olaya yol açan gerçek nedenler, buna katkıda bulunan koşullar ve faktörler dikkate alınarak, bu mücadelenin ihtiyaçlarına uygun olarak yürütülürse etkili olacaktır. Daha açık bir ifadeyle Deniz Haydutluğu sadece denizde çözülebilecek bir problem değildir,gerçek sebepleri karada aranmalı, zayıf kurumlar, kötü yönetim, yolsuzluk, denetlenmeyen suçlar ve işsizlik ile mücadele edilmelidir. Bu ortam sağlandıktan sonra Deniz Haydutluğuyla mücadelenin suçun denizcilik özellikleri de dikkate alınarak, uluslararası hukuk normlarının oluşturulması ve aşamalı olarak geliştirilmesine yönelik bir dizi önlemin gerçekleştirilmesi gereklidir. Bu normların pratikte de uygulanması için önlemler alınmalıdır. Bu amaçla Deniz Haydutluğu suçunun yargılanacağı uluslararası bir mahkeme kurulmalıdır.

Petrol Ofisi’nden Bir Günde 4 İstasyon Açılışı

Türkiye akaryakıt sektörünün geleneksel lideri Petrol Ofisi, yatırımlarına ve büyümesine hız kesmeden devam ediyor. Petrol Ofisi son olarak İstanbul’da birbiri ardına yaptığı 4 açılışla istasyon adedini 1.900’ün üzerine taşıdı.

Petrol Ofisi CEO’su Selim Şiper, Petrol Ofisi’nin yaptığı yatırımlar, gerçekleştirdiği ilkler, attığı güçlü adımlar ile her zaman ve her koşulda sektörüne örnek olduğunun altını çizdi. Petrol Ofisi Perakende Direktörü Yiğit Meral de, istasyon ağının sayısal olarak gelişiminin yanı sıra hizmet ve fiziki alanlarda kaydettikleri geliştirmelere, yeniliklere de dikkat çekti. Türkiye akaryakıt sektörünün en büyük dağıtım ağına katılan son 4 istasyonun açılışları, İstanbul’un Anadolu Yakası’nda gerçekleşti. Gerçekleştirilen açılışlara, Petrol Ofisi CEO’su Selim Şiper, Perakende Direktörü Yiğit Meral ve şirket yöneticileri katıldı.

İlk açılış töreni, Tuzla Çayırlar Mevkii’nde bulunan Güvenal Petrol’de Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Öztürk ve diğer Yönetim Kurulu Üyeleri’nin ev sahipliğinde düzenlendi. Sonraki tören Tuzla Aydın Yolu Caddesi üzerindeki Mirap Akaryakıt’ta Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Mirap ve Yönetim Kurulu Üyeleri’nin katılımları ile yapıldı. Günün üçüncü töreni ise Kartal Üsküdar Caddesi üzerindeki Dokuz Palmiyeler istasyonunda Şahin Yergün ve acente Öncay Yalçın’ın ev sahipliğinde gerçekleşti. Günün son açılışı ise Sancaktepe Veysel Karani Caddesi üzerindeki Başak Akaryakıt’ta, firma sahipleri Murat Daylan ve Mehmet Daylan’ın ev sahipliğinde gerçekleştirildi.

“Yürüttüğümüz stratejiyle hem istasyon mozaiğimizi renklendiriyor, hem de sayısını arttırıyoruz”

Petrol Ofisi’nin pandemi koşullarında da yatırımlarını aralıksız sürdürerek, lideri olduğu sektörlerde örnek olmaya,  güçlü konumunu daha da geliştirmeye devam ettiğini belirten Petrol Ofisi CEO’su Selim Şiper, “Petrol Ofisi kurulduğu 1941 yılından bu yana aralıksız sürdürdüğü yatırımlar, imza attığı yenilikler ve geliştirmelerle ülkesine katkı sağlamaya, sektörüne öncülük etmeye devam etmiştir. 2017 yılının sonlarına doğru 1.680 olan istasyon sayımız bugün 1.900’lü rakamlara ulaştık. Son 4 yıldır bu alanda yürüttüğümüz strateji ile hem istasyon mozaiğimizi renklendiriyor hem de sayısını arttırıyoruz. İstasyonlarımızı ürün, hizmet ve altyapı yatırımlarımızla sürekli geliştirmeye devam ettik. Nitekim tüm bu çalışmalarımız, müşteri memnuniyeti-deneyimi alanında aldığımız ödüllerin yanı sıra satışlarımıza da somut olarak yansıyor. Her alanda ve her koşulda ülkemize katkı sağlamaya, sektörümüze örnek olmaya devam ediyoruz” dedi.

Petrol Ofisi Perakende Direktörü Yiğit Meral de “Marka ve pazarlama yatırımlarımızı güçlü bir şekilde sürdürüyoruz. Aynı paralelde fiziki yatırımlarımızla da başta istasyon, market ve tuvaletler olmak üzere büyük bölümünü tamamladığımız önemli yenileme çalışmaları yürütüyoruz. Geliştirdiğimiz Market Plus konseptimizin yanı sıra Market ve Migros Jet’ler ile müşterilerimize istasyonlarımızda kaliteli ürün ve hizmetlere 7/24 erişim imkânı sunuyoruz. Bunun yanında pratik ve taze lezzetler sunan Kap Bi’ Tat markamızı yarattık. Tchibo iş birliğimiz ile istasyonlarımız, keyifli birer mola noktasına dönüştü. Keza Western Union iş birliğimiz, istasyonlarımızı birer para transfer noktalarına da dönüştürüyor. Hepsiburada ile iş birliğimizde de istasyonlarımız birer Hepsimat, yani teslimat noktası oldu. Dolayısıyla hem bayi ağımızı genişletmek hem de her alandaki yatırımlarımızı güçlü adımlarla sürdürmekte kararlıyız” şeklinde konuştu.

Cari açık ile ham petrolün ilişkisi

Sanayi devriminin ardından dünyada tüm ülkelerin enerji kaynakları her geçen zaman daha da önemli bir hale gelmiştir.

Enerjinin sanayi için kullanılmasının yanı sıra ısıtıcı ve dönüştürücü bir araç olması ve enerji sektöründeki iniş ve çıkışlar, tüm sektörleri ciddi bir şekilde etkilemektedir.

Uygarlaşma ve teknolojinin gelişmesi ile başlayan enerji ihtiyacı, teknolojinin devamlı suretle kendisini yenilemesiyle artmaya devam etmiştir.

Türkiye’nin toplam ithalatı içerisinde petrol çok önemli bir yer tutmaktadır. Cari açığımızın en önemli kısmını da bu sebeple enerji taleplerimizin oluşturduğunu bilmekteyiz. Fakat petrolün zirveye ulaştığı veya dip seviyelere indiği zamanlarda durumu tam olarak algılayamadığımız gerçeğiyle de karşı karşıya kalıyoruz. Her konuda öngörebilme ferasetine ulaşmamız gereklidir ve özellikle enerji mevzubahis olduğunda değişimleri önceden görebilmek ve acilen gerekli aksiyonları almak zorundayız.

Tabi ülkemizde 1950 yılında 900 gram ekmek fiyatı 30 kuruş iken, 2021 yılında 210 gram ekmeği 2,5 liraya almamız ekonomik olarak bu öngöremememizin bir göstergesi değil midir? Hatta ekmek şu an 2.5 lira ama bol sıfırlar attığımızı düşünürsek, kuruşla aldığımız ekmeği milyon ödeyerek aldığımız gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Peki Avrupa’da, Amerika’da durum böyle midir? Maalesef o diyarlarda bugünün dedesi, çocuk iken 200 gram ekmeği 80 cente alıyor ise bugün torunu ortalama aynı gramajda ekmeği 95 cente almaktadır. Bu durumu bir diyagram ile de açıklamak daha anlaşılır bir şekilde ortaya koymak mümkündür.

Koronavirüs sebebiyle petrol fiyatlarının dip seviyelere indiği günleri hatırlarsak Avrupa ekonomik bir kaosun içerisine düşmüş ve Türkiye ise bu durumdan fazla etkilenmemişti. Bunun sebebi cari açığımızın önemli bir kısmı petrol olması sebebiyle petrolün diplere inmesi bizim için olumlu bir durumdu.

Şimdilerde ise zirveye koşması doların artması sebebiyle cari açığımız nedeniyle zor günler yaşamaktayız. 

Bu zor günleri geçmişte de yaşadık. Bir örnek vermemiz gerekirse 1970’li yıllarda petrol fiyatlarındaki yükselişler Türkiye ekonomisinde ciddi bir bunalım yaşanmasına neden olmuştur. Bu durum uzun süre devam etmiş ve tüp dükkanları önlerinde milletin sıralar beklemesine, gıda stoklarının azalmasına ve kısaca bir kıtlığa neden olmuştur. Bu süreç bir zincir halkası olarak bugünlere kadar gelmiştir ve bu sebeple şu anda yaşanan sorunların nedeni son 20 yıl değil, son 50 yılın bugünlere getirmiş olduğu bir yük olarak değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak geçmiş yıllarda olduğu gibi bugünlerde petrol fiyatlarındaki artış cari açığımıza ciddi bir etki sunmaktadır.

Bu sebeple, Türkiye’nin cari açığı ile ham petrol fiyatları arasındaki ilişkiyi iyi analiz etmek gerekmektedir.

Ümidimiz Türkiye’nin cari açığı ve petrol fiyatları arasında bulunan sapmaların bir dengeye ulaşmasıdır. Şayet bu bir dengeye oturmazsa bu tür ekonomik olarak dejavular yaşamaya devam edeceğiz.

Ekonomiyi dengeleme ve düzeltme çalışmalarımız arasında en önemli aracımızın alternatif enerji kaynaklarına verdiğimiz önem olduğu da bir gerçektir ve Türkiye bu konuda ciddi çalışmalar yapmaktadır. Bir diğer önemli çalışmalarımız arasında ise petrol arama ve sondaj faaliyetlerimiz yer almaktadır.

Emperyalizmin ve kapitalistlerin ülkemize verdiği zararı görmeden birbirlerini suçlayan siyasiler ve birtakım odakların, birbirleriyle çatışmak yerine ortak sevdalarının Türkiye olmasının ülkemizin enerjisine enerji katacağı gerçeğiyle…

Otomobilinizin Bagajına Elektrikli Bisiklet Zamanı

Dünyanın önde gelen elektrikli otomobil ve motosiklet markalarını Türkiye’deki tüketicilerle buluşturan Doğan Holding çatısı altındaki Doğan Trend Otomotiv, Hollanda markası BIMAS BIKES ile elektrikli bisiklet ve scooter ürünlerini de portföyüne ekledi. İş birliği kapsamında, BIMAS BIKES çatısı altındaki elektrikli bisikletler markası BIMAS ve elektrikli scooter markası OKAI, Doğan Trend Otomotiv güvencesiyle tüketicilerle buluşacak. BIMAS markalı bisikletler City, Comfort, eFolding ve eCargo olmak üzere 4 ana kategoride sunuluyor. OKAI’nin ise herkes için kullanışlı, güvenli ve eğlenceli e-scooter seçenekleri bulunuyor.

Doğan Trend Koşuyolu merkezindeki imza törenine katılan Hollanda Başkonsolosu Arjen Uijterlinde, “BIMAS BIKES ülkemizin önemli markaları arasında yer alıyor. Her biri kendi alanında uzman iki markanın buluşmasını önemli bir adım olarak görüyoruz. Hollanda ile Türkiye arasındaki iş birliklerini önemsiyoruz ve benzer iş birliklerini desteklemeye hazırız” diye konuştu. BIMAS BIKES Yönetim Kurulu Başkanı Emre Erciyas ise, “BIMAS BIKES olarak, bisikletin anavatanı Hollanda’da başarılı olmuş modellerimizle %10’a yakın bir paya ulaşmış bir markayız. Son yıllarda özellikle elektrikli ürünlere odaklandık. Ürünlerimizi kendi tesislerimizde uluslararası kalite standartlarında üretiyoruz. Doğan Trend Otomotiv’le yaptığımız anlaşma kapsamında elektrikli şehiriçi mobilite ürünlerimizi Türkiye’de kendilerine emanet ediyoruz” dedi.

Doğan Trend Otomotiv CEO’su Kağan Dağtekin ise “Doğan Trend olarak elektrikli mobilite dönüşümünde ürün gamımızı genişletmeye devam ediyoruz. Yakında her otomobilin bagajında bir katlanır bisiklet ya da e-scooter olacak. Otomobil kullanıcıları artık daha fazla esnekliğe ihtiyaç duyuyorlar. Trafik sıkıştığında veya otomobille girmenin zor olduğu yerlere gelmeden aracı park edip BIMAS ve OKAI’leriyle hem zaman kazanacak hem tasarruf yapacak hem de stres seviyelerini azaltacaklar” şeklinde konuştu.

Dünya devi elektrikli otomobil ve motosiklet markalarını Türkiye’deki tüketicilerle buluşturan Doğan Trend Otomotiv, Hollandalı BIMAS BIKES ile elektrikli bisiklet ve scooter pazarına da girdi. Türkiye’deki sürdürülebilir mobilite dönüşümünün önemli temsilcilerinden olan Doğan Trend Otomotiv, Hollanda merkezli BIMAS BIKES’ın ülkemizdeki tek yetkili distribütörü oldu. Distribütörlük anlaşması kapsamında, BIMAS BIKES çatısı altındaki elektrikli bisiklet markası BIMAS ve elektrikli scooter markası OKAI, 2021 yılının kalan aylarından itibaren Doğan Trend Otomotiv güvencesiyle Türkiye’de satışa sunulacak.

Doğan Trend Otomotiv ve BIMAS BIKES arasındaki distribütörlük anlaşması kapsamında bir imza töreni de düzenledi. İstanbul’da düzenlenen törene Hollanda Başkonsolosu Arjen Uijterlinde, BIMAS BIKES Yönetim Kurulu Başkanı Emre Erciyas ve Doğan Holding Otomotiv Grubu CEO’su Kağan Dağtekin katıldı.

Yakında her otomobilin bagajında bir elektrikli bisiklet olacak

Doğan Trend Otomotiv’in mobilitede yaşanan dönüşümdeki rolünü vurgulayan Doğan Holding Otomotiv Grubu CEO’su Kağan Dağtekin ise “Sadece otomotiv değil tüm iş kolları büyük bir dönüşümden geçiyor. Biz de Doğan Trend olarak özellikle ulaşımda sürdürülebilir mobilite ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrikli ürün gamımızı genişletmeye devam ediyoruz. Yakında her otomobilin bagajında bir katlanır bisiklet ya da e-scooter olacağını söylemek mümkün. Trafiğin artmasıyla birlikte otomobil kullanıcıları daha fazla esnekliğe ihtiyaç duyar hale geldi” dedi.

Hollanda’nın tasarımı ve  mühendislik gücüyle Türkiye’de üretim

1996 yılında kurulan BIMAS BIKES, yalın ve fonksiyonel tasarım özelliklerine sahip elektrikli bisikletleri ile Hollanda bisiklet pazarının önde gelen markaları arasında yer alıyor. Uzmanlığını Hollanda tasarım ve mühendislik gücü ile birleştiren marka, bisikletlerini Türkiye İzmir’de yer alan tesislerinde, uluslararası kalite standartları ve Avrupa bisiklet standardı EN15194’a göre sıfır emisyonlu olarak sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde üretiyor. Yenilikçi, insan odaklı, sürdürülebilir ve doğa dostu tasarım ve üretim sürecinden geçen ürünleri işlevsel, güvenilir, uzun ömürlü ve ergonomik özellikleri ile e-mobilite pazarında fark yaratıyor.

Love At First Ride” felsefesini odağına alan BIMAS marka bisikletler ise sürücülerine güvenli ve konforlu bir sürüş keyfi yaşatırken, şehir yaşantısındaki kalabalık ve trafikten kaçmak için pratik ve sağlıklı bir fırsat sağlıyor.

Kasırgayı andıran Lodos kaosu

Türkiye genelinde ortaya çıkan lodos sebebiyle ciddi sıkıntılar yaşanırken, İstanbul-Başakşehir’de bir sitede bulunan gökdelenin 28. katından pencerenin aşağıya insanların olduğu alana düşmesi tehlike yarattı.

28. kattan aşağıya düşen pencereden bir vatandaş kıl payı kurtulurken, yabancı vatandaşların işlettiği marketi genişletmek için yapılan kış bahçesinin yıkılarak sağa sola parçalarının savrulması büyük sıkıntı yaşattı. Buzdolabının 3 metre havalanması ise vatandaşları dehşete düşürdü.

Polis ve belediye ekipleri kısa sürede olay yerine gelerek yolu trafiğe alanı da yaya trafiğine kapatarak önlem aldı.

Yetkililerden, ağır yaralı ve ölü olmadığı bilgisi alınırken, maddi hasarların büyük olduğu şeklinde açıklama yapıldı.

Emlak Konut tarafından inşası yapılan gökdelen ile alakalı yapısal hataların olduğu ile alakalı 3 yıl önce site yönetiminin Emlak Konut A.Ş ile yazışmalar yaptığı fakat sorunun çözümü için alınan tedbirlerin yetersiz olduğunu yetkililer tarafından dile getirildi.

Yaşanan afet sonrası site yönetiminden gelen talep üzerine, Emlak Konut yetkililerinin sorunların çözüleceği konusunda cevap verdiği de belirtildi.

Akıllı Kilit ve Silindir Sistemleriyle Kapılarınız Artık Aşılmaz Kaleniz

Yaşam alanlarında güvenliği sağlarken teknolojinin getirdiği imkanlarında kullanımıyla fonksiyonel kilit sistemleri öne çıkıyor. 

70 yıla yakın tecrübesini inovatif bakış açısıyla birleştiren Türkiye’nin ilk kilit üreticisi Kale Kilit hem evler hem de iş yerleri için hayata geçirdiği çözümleriyle güvenliği maksimum seviyeye çıkarıyor.

Kale Kilit’in parmak izini anahtara dönüştüren özel kilitleri, güvenlik açıklarının önüne geçen silindir sistemleri ve kapının kapatılmasıyla otomatik olarak kilitlenmesini sağlayan son teknoloji sistemleriyle evleri güçlü kalelere dönüştürüyor. Teknolojinin hızla gelişmesi güvenlik sistemlerini dönüştürürken hayatı da kolaylaştırıyor.

Özellikle de anahtar anlayışını değiştirerek  parmak izi ve kumanda aracılığıyla açılabilen yenilikçi kilit sistemleri yaşam kalitesini yükseltirken, güvenlik seviyesini de maksimum düzeyde koruyor. Çerkezköy’de bulunan fabrikasında günde 150 bin adet kilit ve 80 bin adet silindir üretme kapasitesine sahip Türkiye’nin köklü markası Kale Kilit, yeni nesil kilit ve silindir sistemleriyle yaşam alanlarında güvenliğinin ilk akla gelen ismi oluyor. 

Kale Kilit’in gelişen teknoloji ile şekillendirdiği yenilikçi ürünlerinden biri olan X10 Akıllı Kilit Sistemi, parmak izi tanıma teknolojisiyle anahtar taşıma derdini ortadan kaldırıyor. 200 farklı parmak izine kadar kayıt kapasitesine sahip sistemin ayrıca özel kumandası ile kilitleme ve açma seçeneği de bulunuyor. X10 Akıllı Kilit Sistemi; keylock güvenlik kod teknolojisi, dokunmatik kullanımı, anahtarsız kilitlenebilme özelliği, şarj edilebilir lityum pili, hatalı giriş denemelerinde geri bildirim imkânı, tek tuşla kapı açma ve kapamaya elverişli yapısıyla kullanıcıların hayatını kolaylaştırıyor.

Sudan’nın Enerjipolitik Düşündürdükleri

Giriş

Kızıldeniz’e kıyısı olan bir Sahel ülkesi Sudan’da önce Eylül 2021’de darbe girişimi olmuş ve 25 Kasım 2021’de de askeri müdahale yaşanmıştır. Gerçekte, Sudan’da bu ilk darbe de değildir. Bu açıdan enerji-politik olarak önemi olan Sudan’ı incelemek yerinde olacaktır. 

Sudan Afrika’nın doğusunda önemli bir ülke olup, “Siyahlar Ülkesi” anlamına gelen “Biladu’s-Sudan” ifadesi, bugün Sudan olarak bilinen ülkeden çok daha büyük bir bölgeyi betimlemektedir. Bir başka deyişle “Biladu’s-Sudan” Kızıldeniz kıyılarından başlayarak Batı Afrika’ya kadar uzanan geniş bir alanı (Sahel bölgesini)nitelemektedir. Günümüzde, Sudan olarak vasıflandırılan ülke ise; Biladu’s-Sudan’ın doğu bölgesini tanımlamaktadır. Bununla beraber Sudan, Afrika’nın en büyük ülkelerinden biridir.

Sudan, yer altı zenginlikleri, su kaynakları ve doğal yapısıyla her dönemde dikkatleri üzerine toplamış bir bölge olmuştur. Burada şunu da belirtmek gerekir ki; Nil Vadisi dışında önemli bir kısmı çöllerle kaplıdır. Dolayısıyla nüfusu, sahip olduğu topraklara göre düşüktür denebilir.

Dünyanın en uzun nehri olan Nil’in iki önemli kolu,ülke başkenti olan Hartum’da birleşmektedir. Nil’in iki kolu da önemli olup bunlardan biri Victoria gölünden doğan Beyaz Nil, diğeri ise Tana gölünden doğan Mavi Nil’dir (Şekil 1). Nil’in söz konusu iki kolu arasında geniş bir ova yer almakta ve Cezire olarak nitelenmektedir. Bu ova; pamuk, yerfıstığı ve tarım ürünlerinin yetiştirildiği önemli bir alandır.

Bölgenin tarihi geçmişi kadim Mısır medeniyetinin zengin Yukarı Mısır bölgesi olan ve her zaman ayrı önemi olmuş olan Nubye ile ilişkilendirilmektedir. M.S. 7. Yüzyılda Sudan’a, gelen araplarla birlikte ticaret canlanmış ve İslamiyet de yayılmıştır. Mısır’ın 1517’de Osmalılar tarafından fethedilmesi ile de Sudan bölgesinde Osmanlıların etkinliği söz konusu olmuştur. Bu bağlamda, Kızıldeniz kıyısında stratejik bir ada olan Sevakin (veya Suakin) Adası da bu dönemden itibaren Osmanlıların önem verdiği ve bu bölgede görevlendirilen paşaların ikamet ettiği özel bir mahal olmuştur.

Daha sonraları, kabile yaşamının etkin olduğu Sudan bölgesinde devlet yapılanması da görülmüştür. Osmanlı’nın Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa 1821’de Nil havzasını (Eski Mısır’daki gibi) tek bayrak altına almıştır. Takibenİngiliz etkinliği söz konusu olunca, karşı bir hareket olarak “Ensar hareketi” 1881’de görülmüş, ancak 1899’da İngilizlerin Sudan’a girmesinden sonra bu hareket dağıtılmıştır. Lozan antlaşmasıyla da 1923’te Sudan’ın resmen Osmanlı ve Türklerle ilişkisi kesilmiştir. 

Bununla beraber, bölgede1920’li yıllardan itibaren çok sayıda isyanlar görülmüş 1956’da ise ülke bağımsızlığını kazanmıştır. Ancak, bu tarihten sonra da ülkede darbeler yaşanmış ve Sudan’ın güney bölgesinde karşı hareketler de hep görülmüştür.

2003 yılında olaylar tırmanış göstermiş 2007’de kanlı çatışmalar yaşanmıştır.  Yapılan referandumla Ocak 2011’de Hıristiyan-Animist grupların etkin olduğu Güney Sudan, ekseriyeti Müslüman-Arap olan Kuzey Sudan’dan ayrılma kararı alınmış ve Temmuz 2011 tarihi itibariyle bölünme gerçekleşmiştir. Böylelikle, Sudan Müslümanların çoğunlukta olduğu “Sudan” ve Hristiyanların çoğunlukta olduğu “Güney Sudan” olmak üzere ikiye bölünmüş bulunmaktadır (Şekil 1).

Bu karar Mısır tarafından kabul görmemiş,ancak Mart 2011’de Mısır’da yönetim değişmesi olunca Mısır konuya müdahil olamamıştır. Bu tarihten sonra da (Kuzey) Sudan’da arka arkaya darbeler yaşanmıştır. Son olarak da Eylül 2021’de yeni bir darbe daha yaşanmış, ancak ülkede protesto hareketleri süre gitmektedir.

Ekonomik ve Enerji Politik Değerlendirme

Sudan’da ekonomi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Bununla beraber yer altı zenginlikleri önemlidir, ancak değerlendirme sorunu yaşanmaktadır denebilir. Söz konusu yeraltı zenginlikleri arasında; Kromit, mermer,manganez, alçı taşı, tuz ve mika ile beraber zengin olarak nitelenebilecek petrol, bakır, çinko, altın, gümüş, demir, tungsten ve uranyum madenleri bulunmaktadır. Petrol halen en stratejik yeraltı kaynağı durumundadır.

Öte yandan ülkede kişi başı Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH), 2000 USD mertebesindedir ve dolayısı ile yoksul ülkeler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda, birçok gereksinimini ithal etmektedir. Buna karşın altın, petrol, canlı hayvan, et, deri, şeker, pamuk, susam ve yer fıstığı ihraç etmektedir.

İhracatı, ithalatının üçte biri kadardır. Çin, ülkedeki en önde gelen yatırımcı durumundadır. 1997’den itibaren de ABD, ülkeye ekonomik ve ticari yaptırımlar yapmış olmakla beraber Ekim 2017’de bu uygulamaların kaldırılması kararı alınmıştır. 

Petrol,21. Yüzyılda ülke ekonomisinde öne çıkmış bulunmaktadır. Bölünmeden sonra petrolün yaklaşık 3/4’ü Güney Sudan’da kalmış olmakla beraber rafineriler Sudan’da bulunmaktadır. Ayrıca, Güney Sudan’ın denize kıyısı olmadığından petrolün limana ulaştırılması Sudan’daki Port Sudan limanı üzerinden olmaktadır. Dolayısı ile boru hatlarının önemli bölümü Sudan’da bulunmaktadır (Şekil 2). Bununla beraber, Güney Sudan petrolünü denize taşınmasına ilişkin olarak Kenya üzerinden bir boru hattının döşenmesi konusunda bir projeyi de geliştirmiş bulunmaktadır

Sudan’da petrol çıkarımında,Çin, Malezya ve Hindistan gibi ülkeler yer almaktadır. Port Sudan limanına ulaşan petrol boru hattı da yine bu ülkelerin şirketleri tarafından inşa edilmiştir. Çinli şirketlerin petrol araştırmalarında etkin olduğu da görülmektedir. Burada şunu da ifade etmek gerekir ki; Sudan 1990’lı yılların başlarında petrol ithal eden bir ülke durumundayken 21. Yüzyılda petrol ihraç eden ülke haline gelmiş bulunmaktadır. Söz konusu petrol ihracatının da yıldan yıla arta gittiği gözlenmektedir. Sudan’ın en çok petrol ihracatı yaptığı bir ülkeler(yatırımlarda önemli paya sahip olan)ülkeler olmaktadır.

Sudan’ın yenilenebilir enerji konusunda da önemli sayılabilecek hamleleri bulunmaktadır. Bunlardan önemlisi hidrolik santrallardır. Nil ve kolları üzerinde çok sayıda baraj ve hidrolik santral kurulması planlanmaktadır. Mısır bu projelere, kendisinin Nil’i kullanımını olumsuz etkileyebileceğini gerekçe göstererek karşı çıkmakta olsa da söz konusu baraj projeleri hayata geçme yolundadır. Öte yandan baraj inşaatlarında binlerle ifade edilen Çinlinin çalıştığı da belirtilmektedir. Çinli firmalar, çalışanlarının ihtiyaçlarını da yine Çin’den karşılamayı tercih etmektedirler. Hidrolik santral çalışmalarından ayrı olarak özellikle Kuzey Sudan’ın rüzgâr ve güneş santralı projelerini de hayata geçirmek istediği gözlenmektedir.

Öte yandan, Sudan önemli bir su yolu olan Kızıldeniz’in orta bölgesinde yer almakta olup, enerji yollarını kontrol edebilme yetisine sahip bir konumda bulunmaktadır. Geçmişte ticareti kontrol etmesi bağlamında önem taşırken, günümüzde ekonominin yanında enerji politik bağlamda da stratejik bir ehemmiyete sahiptir. Zira, Kızıldeniz’in Güneyinde yer alan Bab-ülMendep Boğazı’ndan ve Kuzeyinde yer alan Süveyş Kanalı üzerinden hiç te küçümsenmeyecek miktarlarda petrol taşınmaktadır (Şekil 3).

19. Yüzyılda Süveyş kanalının açılması Kızıldeniz’i ve dolayısıyla Sudan’ı, dünya su yolları içinde önemini katmerli kılmış ve bu vasfı 20. Yüzyılda enerji yollarının giderek öne çıkması ve yadsınamaz miktarda petrol ticaretinin güzergahı olması nedeniyle dikkatleri daha çok üzerine çeken konuma sahip olmuştur. Bu arada hızla artan ticaret hacmi Süveyş kanalını özellikle 21. Yüzyılda riskli dar su geçiş yolu haline getirmiştir. Nitekim Mart 2021’de Süveyş kanalında karaya oturarak kanalı iki hafta kadar tıkayan konteyner gemisi ile somut olarak kendini göstermiştir denebilir. 

Bu durum Kızıldeniz su yolu için de risk oluşturur hale getirmiş olmakla beraber Süveyş kanalı katastrofik tankerlerin geçmesine daha uygun olması için bu tip tankerlerin geçebileceği 2. Süveyş Kanalı’nın açılmasının yerinde bir hamle olduğu betimlemiştir.

Bütün bunlara ilave olarak, İsrail’in Kızıldeniz’in kuzeyinde yer alan Akabe Körfezi’ndeki Elat’a enerji boru hatlarıyla Orta Doğu petrollerini taşımayı planlaması bölgeyle birlikte Sudan’ın konumunu daha da öne çıkarmaktadır. Bu bağlamda önümüzdeki yıllarda Kızıldeniz’in ticari ve enerji-politik açıdan kontrolü açısından Sudan’ın öneminin her zamankinden daha çok öne çıkacağı söylenebilir. 

Türkiye de bölgeye ilgi göstermekte olup Sudan’ın (o dönemdeki yönetimi ile) Port Sudan limanına yakın ve korunaklı bir konumuna sahip olan Sevakin adası (Şekil 1) için 2019 yılında, 99 yıllığına anlaşma imzalamıştır. Söz konusu ada, Kızıldeniz üzerinde son derece stratejik konuma sahip olmanın yanı sıra İslami Kutsal topraklar olan Mekke ile Suudi Arabistan’ın liman ve ticaret kenti Cidde’nin de hemen karşısında yer almaktadır. 

Sudan aynı zamanda, Kızıldeniz’deki ticari hareketleri Afrika içlerine taşıyabilecek pozisyona da sahiptir. Nitekim geçmişte Sudan ve Sevakin bölgesi için Afrika’nın giriş kapısı nitelemesi de kullanılmaktadır. 

Hal böyle olunca, Sudan ‘da arka arkaya siyasi çalkantılar ve darbeler yaşanmış ve yaşanmaktadır. Son olarak Kasım 2021’de Birleşmiş Milletler de konuya ilişkin insan hakları bağlamında karar almış bulunmaktadır.

Sonuç

Uzak Doğu’dan ve Körfez Bölgesinden Avrupa’ya ve tersine olarak da Avrupa ve hatta Amerika’dan Afrika’nın doğusuna ve de Asya’ya gerçekleşen ekonomik ve enerji politik ticaretin vazgeçilemez değerde olması Kızıldeniz’e yadsınamaz önem kazandırmaktadır. Fazla olarak“Bir Kuşak Bir Yol” (One Belt One Road) projesi olarak lanse edilen Modern İpek Yolu Projesinin deniz yolu alternatifinin Kızıldeniz’den geçiyor olması Kızıldeniz’in ve dolayısı ile Sudan’ın ehemmiyetini arttırmaktadır. Bu bağlamda dikkatler bölge üzerine çekilmiş durumdadır. Nitekim Kızıldeniz çevresindeki birçok ülkede, farklı ülkeler üsler elde etmiş veya etme çabasındadır. Ayrıca, enerji politik gelişmelerin de göz ardı edilemez boyutta olduğu söylenebilir. Bu bakımdan Sudan ayrı bir öneme sahip bulunmaktadır.

Öz olarak belirtilmek istenirse, Sudan’da yaşanan tüm siyasi çalkantılar, Kızıldeniz gibi ekonomik ve enerji-politik anlamda stratejik bir bölgede yer alan bu ülkenin durumu yeni dengeleri gündeme getirebilecek niteliktedir denebilir.

IMMAT Kongresi Maden Sektörüne Işık Tuttu

Dünyadaki gelişmelerin madencilik sektörünün tüm paydaşlarına aynı anda sunulduğu bir platform olan IMMAT Kongresi, 8’inci kez düzenlendi. Düzenlendiği her yıl, bir sonraki fuarda sergilenen maden teknolojilerine ışık tutan kongre; 2023 yılında düzenlenecek MINEX Fuarı için de yol haritası çizdi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde, İZFAŞ ve TMMOB Maden Mühendisleri Odası işbirliğiyle MINEX Fuarı ile eş zamanlı olarak düzenlenen IMMAT – 8. Uluslararası Maden Makinaları ve Teknolojileri Kongresi sona erdi. Yerli ve yabancı bilim insanları, sürpriz konukları ve duayen isimleri bir araya getiren kongre, madencilik sektöründe yeni ihtiyaç haritalarını gündeme getirerek kaliteli üretim, insan ve çevre dostu madenciliğe dikkat çekti. Kongrenin Minex Fuarı ile düzenlenmesi, madencilik potansiyeli oldukça yüksek olan Türkiye’nin maden teknolojileri alanındaki bilgi birikimini artırarak iç pazarda makine üretimine katkı sağladı. Önceki yıllarda tanıtmış oldukları yeni teknolojilerin 9. MINEX kapsamında sergilendiğine dikkat çeken katılımcılar, bu başarıya kongre ve fuarın eş zamanlı olarak düzenlenmesinin katkı sunduğunu vurguladı.

Enerjiyi doğru tekniklerle kullanmalıyız

Mineral ve metallerin insan yaşamı ve yeryüzüne etkileri konusunda önemli çalışmalar yapan Prof. Dr. Kari Heiskanen, kongreye Finlandiya’dan katılan önemli isimler arasındaki yerini aldı. 1977 yılında Türkiye’de Etibank proje yöneticisi olarak da görev yapan bilim insanı, Green Peace projelerinde yer alan mineraller konusunda inovasyon, dijitalizasyon, bilgisayarlı endüstri alanında geliştirdiği yeni teknolojiler hakkında bilgiler verdi. Fuar ve kongrenin eş zamanlı olarak düzenlenmesinin büyük bir önem arz ettiğini belirten Prof. Dr. Heiskanen, şunları söyledi:

Madencilik sektörü günümüzde tüm dünyada eşi benzeri görülmemiş zorluklar içerisinde… ‘Peki bu zorluklar ve çözümleri neler…Bunun için daha büyük sistemlere bakmamız ve bakış açılarımızı geliştirmemiz gerekiyor. Dünya nüfusu hızla artıyor. Tahminler önümüzdeki 50 yıl içinde 10 milyara yaklaşacağımızı söylüyor. Hepimiz, çocuklarımız ve ailemiz için daha iyi yaşam koşullarımız olsun diye çalışıyoruz. Ancak; günümüzde insanların büyük istekleri de var. Bunun sonucunda artan materyallerin tüketimi ile karşı karşıyayız. Dünya nüfusunun yarısı kentlerde yaşıyor. Hızlı kentleşmenin toprak ve su kullanımını kötü etkilediği bir gerçek… Daha iyi, kaliteli doğal bir yaşam sürmek için enerjiye ihtiyacımız var. Ancak bu enerjiyi elde ederken kullandığımız teknik ve endüstri sistemleri çok önemli… Sektör artık bu sistemleri kullanırken; metallerin tüketimi, karbondan arındırma, çevresel farkındalığı artırma ve dijitalleşmeden yüksek oranda faydalanmalı. Avrupa Birliği çevreye zarar vermeme konusunda mevzuatlar çıkarıyor. Eğitim ve dijitalizasyon maden sektörü için çok önemli bir fırsat. Çevrimiçi bilgiler, jeolojik araştırmalar ve veriler paylaşılabilir. Artık dünyada enerji verimliliği için güvenli operasyonlar yapılmalı, dijitalleşmeden faydalanarak farklı otomasyon çalışmalarına geçilmelidir.”

Yeni teknolojiler hayata geçiriliyor

Pandemi koşullarına göre çok verimli bir organizasyona imza attıklarını belirten TMMOB Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Yüksel, “Maden mühendisleri odası kurulduğu günden bu yana meslektaşların mesleki gelişimini sağlamak ve sektörü yeni bilgilerle beslemek bizim görevimiz. Bu tarz kongreler de en önem verdiğimiz organizasyonlar. Kongre, sergi ve fuarı birleştirerek akademisyenleri tedarikçiler ve sektörün üretim alanında olan meslektaşlarımızı buluşturuyoruz. Yeni teknolojik gelişmelerin konuşulduğu yıllarda yapılması mümkün olmadığı düşünülen teknolojiler, şimdi hayata geçiriliyor. Sonuçlarını görüyoruz. Dünyada nüfus arttıkça insanların ihtiyacı artıyor. Buna ters bir ivmeyle de mineral kaynaklarımız azalıyor. Onları daha efektif kullanabilmek için gelişen teknolojiler bunların zenginleştirilmesiyle, sanayiye ulaştırılmasını sağlıyor. Bu anlamda çok başarılı bir fuar ve kongre oldu” ifadelerinde bulundu.

Daikin, Ödüle Doymuyor

İklimlendirme sektörünün standartlarını belirleyen markası Daikin, “Müşteri Deneyimini En İyi Yöneten Markalar”ın seçildiği A.L.F.A. Awards’ta soğutma kategorisinde birincilik ödülünü kazanarak büyük bir başarıya imza attı. Bugüne kadar tasarımdan ihracata kadar çeşitli alanlarda birçok ödülün sahibi olan Daikin, Marketing Türkiye A.L.F.A ödülüyle bir kez daha ödülle buluştu.

Üstün teknolojisi ve yenilikçi ürünleriyle iklimlendirme sektörünün çıtasını yukarı taşımaya devam eden Daikin, Marketing Türkiye ve pazar araştırmaları şirketi Akademetre işbirliğiyle gerçekleştirilen araştırmanın baz alınarak düzenlediği “A.L.F.A Awards”da soğutma kategorisinde birincilik ödülü kazanarak iklimlendirme sektörüne damgasını vurdu. 

2015 yılından bu yana en iyi müşteri deneyimini yaratan markaların ödüllendirildiği A.L.F.A. Awards, müşteri deneyimi yönetimindeki başarılarıyla, müşterileriyle sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişki kuran markaları 6 Ekim 2021’de Hilton İstanbul Bomonti’de gerçekleştirilen törenle onurlandırdı.

Bu yıl altıncısı gerçekleştirilen, Marketing Türkiye ve AKADEMETRE iş birliğiyle düzenlenen A.L.F.A Awards’ta halk jürisi tarafından 57 kategoride deneyimi en iyi yaşatan markalar “Customer Brand” seçilerek ödüllendirildiği ölçümlemede Daikin, soğutma kategorilerinde ilk sıranın sahibi olarak sektördeki iddiasını bir kez daha göstermiş oldu. 

A.L.F.A Awards’ta Daikin’in elde ettiği başarıya ilişkin bir açıklama yapan Daikin Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Vedat Yazar, “Biz de diğer tüm sektörler gibi pandeminin başlamasıyla oldukça değişik bir organizasyon içerisine girmek zorunda kaldık. Çünkü tüketici trendleri değişti; “Doğru Hava” tüketiciler için en önemli konuların başında gelmeye başladı. Biz de Daikin olarak marketing stratejilerinin odağına tüketiciyi koyarak müşteri deneyimi süreçlerimizi uçtan uca yeniden yapılandırdık. Bu araştırmanın sonucunda da en büyük jüri olan tüketicilerin değerlendirmesi sonucu müşteri deneyiminde bu ödülü alıyor olmak bizleri çok mutlu etti. Bu anlamda araştırmaya katılan tüm tüketicilerimize, araştırmayı düzenleyen sizlere ve tüm Daikin Türkiye ailesine çok teşekkür ederiz” dedi.

E-Döviz Alım ve Satım Dönemi Başlıyor

Yetkili müesseselerce düzenlenen döviz alım ve döviz satım belgelerinin, elektronik döviz alım ve satım belgesi olarak düzenleme zorunluluğu getirildi. Yetkili müesseseler, 1 Ocak 2022 tarihinde “e-döviz alım ve satım belgesine” geçiş yapmak zorundadır.

Konuya ilişkin açıklama yapan Kolaysoft Teknoloji Dijital Dönüşüm Uzman Yardımcısı Tuğba Sezgin şunları söyledi: “E-döviz alım ve satım belgesi uygulaması, döviz alım ve satım faaliyetinde bulunan yetkili müesseseler dahil olmak üzere, ilgili mevzuat gereğince döviz alım-satım belgesi düzenleyebilen tüm mükellefler tarafından kağıt ortamda düzenlemekte olan döviz alım belgesi ve döviz satım belgesinin, elektronik ortamda düzenlenmesi, muhatabına talebi doğrultusunda elektronik veya kağıt ortamda iletilebilmesi, elektronik ortamda muhafaza ve ibraz edilebilmesine imkan veren uygulamadır.

E-döviz alım-satım belgesi, yeni bir belge türü olmayıp, kâğıt ortamdaki döviz alım – satım belgeleri ile aynı hukuki niteliklere sahiptir.”