24.5 C
İstanbul
Pazar, Ağustos 3, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 24

SOCAR Türkiye’den Açık İnovasyon Platformu

SOCAR Türkiye, dijital transformasyon çalışmalarına dijital ekosistem ağını genişleterek hız veriyor. Birliğin gücüne inanılarak çıkılan bu yolda, kurum içindeki dijital ihtiyaçların ekosistemdeki potansiyel paydaşlar ile iş birliği yapılarak karşılanması hedefleniyor.

SOCAR Türkiye, dijital dönüşüm odağında çözümler sunan şirketleri, girişimleri ve akademiyi SOCAR Wennovation açık inovasyon platformuna davet etti.  SOCAR Türkiye, farklı bakış açılarının ve farklı fikirlerin peşinden gidip, herkesi ortak hedeflere ulaşmak için iş birliğine ve katkı sağlamaya teşvik ediyor. Bu kapsayıcı bakış açısı ile yola çıkarak hayata geçirilen SOCAR Wennovation açık inovasyon platformu, SOCAR Türkiye’nin dijital dönüşüm fırsatlarına yönelik dünya çapındaki girişimler, şirketler ve akademi ile ortak olmayı amaçlayan açık ve işbirlikçi bir yaklaşım sunuyor. SOCAR Türkiye’nin dijital ihtiyaçlarına yönelik çözüm önerisi olan potansiyel paydaşlar, wennovation.socar.com.tr üzerinden kolayca başvuru yaparak, SOCAR Türkiye’nin iş ortağı olma, sahada test ve birlikte ürün/hizmet geliştirme fırsatlarına sahip olacak.

SOCAR Türkiye’nin açık inovasyon platformu SOCAR Wennovation 365 gün erişilebilir olacak

Dijital dönüşümü odağına alan çözüm önerilerinin değerlendirileceği platform üzerinden yılın 365 günü başvuru yapılabiliyor. Öneri sahipleri SOCAR Wennovation platformu üzerinden Endüstriyel Yapay Zeka / Makine Öğrenmesi / Optimizasyon, Akıllı Varlık Yönetimi, Kestirimci Bakım, Artırılmış / Sanal Gerçeklik / Drone / Robotik, İş Sağlığı, Güvenliği ve Çevre, Endüstri 4.0, Tedarik Zinciri ve Kurumsal Fonksiyonlar olmak üzere belirlenen 8 kategoride başvurabiliyor.

Dijital dönüşüm yetkinliğimize verimlilik katacak ve beraberinde de enerji sektörü başta olmak üzere üreten Türkiye’ye katkı sağlayacak iş birliklerine imza atmak istediklerini belirten SOCAR Türkiye Dijital Transformasyon & Bilişim Teknolojileri Başkanı Hakan Irgıt “SOCAR Wennovation platformu ile SOCAR Türkiye içindeki dijital ihtiyaçlara çözüm sunarak, birlikte dijital inovasyona katkı sağlayabileceğimiz paydaşlar arıyoruz. Dijital dönüşümü odağına almış, buna uygun projeler geliştiren akademisyenler, girişimciler ve şirketlere SOCAR Türkiye’nin iş ortağı olma çağrısı yapıyoruz. Gelen başvurulara yönelik ilgili iş birimlerindeki alanında uzman kişiler tarafından değerlendirme yapılarak hızlıca dönüş sağlanacak. SOCAR Wennovation platformu üzerinde sadece belirli tarihler arasında başvuru kabul etmeyeceğiz, platformumuz 365 gün açık olacak ve yıl içerisinde yine dijital dönüşüm odağında çağrılar açacağız. Dijital dönüşüm ile birlikte “yüksek kaliteli ürün”, “hız”, “yüksek verimlilik”, “en az çevresel etki”, “esnek üretim kabiliyeti” gibi yetkinliklerimizi yeni iş ortaklarımızla birlikte daha da güçlendirmek istiyor, SOCAR Türkiye’nin kapılarını dijital dönüşüm odağında projeleri ile fark oluşturmak isteyen potansiyel paydaşlara açıyoruz” dedi.

wennovation.socar.com.tr internet sitesinde yer alan 8 kategoriye yönelik gelen dijital dönüşüm çözüm önerilerine, 15 iş günü içinde değerlendirme yapılarak geri dönüş sağlanacak. Dijital inovasyon önerileri, SOCAR Türkiye Dijital Transformasyon & Bilişim Teknolojileri Başkanlığı liderliğinde olmak üzere, ilgili iş birimlerinin de görüşleri ile ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak değerlendirilecek. Çözüm önerisi uygun görüldüğü takdirde, potansiyel paydaş ile görüşme adımına geçilerek süreç ilerletilecek.

ODE Yalıtım, Karbon Nötr Olmayı Hedefliyor

ODE Yalıtım, ‘Sıfır Karbon Misyonu’ çerçevesinde; üretim alanlarını, tedarik zincirini ve ürünlerini kapsayan yol haritasını hazırladı. 

Türkiye’de ve ihracat yaptığı altı kıtadaki 75’in üzerinde ülkede yalıtım sektörünün önde gelen şirketlerinden biri olan ODE Yalıtım, doğaya ve insana duyarlı üretim yaklaşımıyla sektörde fark oluşturan çalışmalarına devam ediyor.

Ürün gruplarının tamamında ve 16 ürün serisinde Çevresel Ürün Beyanı (EPD) belgesine sahip tek yalıtım şirketi olan, geçtiğimiz Aralık ayında Eskişehir tesisi için Sıfır Atık Belgesi almaya hak kazanan ODE Yalıtım şimdi de ‘Sıfır Karbon Misyonu’ doğrultusundaki çalışmalarına hız verdi. Kurumsal karbon ayak izini hesaplatan ODE Yalıtım, 2050 yılına kadar karbon nötr olma taahhüdü kapsamında yol haritasını belirledi.

Pazara girdikleri ilk günden itibaren doğaya ve insana duyarlı ürünler ürettiklerini söyleyen ODE Yalıtım Pazarlama Direktörü Ozan Turan “Hem üretimde hem de ürünlerimizde enerji verimliliğini önceliklendirerek, sürekli gelişmeyi temel alan bir enerji yönetim sistemi ile faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. ‘Sıfır Karbon Misyonumuz’ çerçevesinde de emisyonlarımızı mümkün olduğunca azaltmak için üretim alanlarımızda, tedarik zincirimizde ve ürünlerimizde yeni hedefler belirledik” şeklinde konuştu.

Vestel, Elektrikli Araç Şarj Cihazı İhraç Edecek

Vestel, Benelüks ülkeleri ve Almanya’nın en önemli elektrik şarj hizmeti sağlayıcılarından Eneco eMobilitiy ile anlaşma sağladı.

Vestel’in ultra verimli elektrikli araç şarj cihazları, Almanya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’da ev ve iş yerlerinde kullanılarak bu bölgede sürdürülebilirliğe önemli katkı sağlayacak.

Türkiye’de ürettiği teknolojileri dünyanın 158 ülkesine ulaştıran Vestel, uluslararası iş birliklerine bir yenisini daha ekledi.

Vestel ve Eneco eMobility, elektrikli araç şarj cihazları için anlaşmaya imza attı. İş birliği ile Eneco eMobility, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’dan oluşan Benelüks Bölgesi ve Almanya’da Vestel Elektrikli Araç Şarj Cihazlarının (EVC) kurulumunu gerçekleştirecek.

Benelüks Bölgesi’nin en büyük üç şarj hizmeti sağlayıcısından ve Almanya’nın önde gelen markalarından birisi olan Eneco eMobility, Vestel ile yaptığı iş birliği sayesinde müşterilerine kullanıcı dostu ve ultra verimli elektrikli araç şarj çözümü sunabilecek.

Kriz, yatırımları Türkiye’ye yönlendirecek

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası birçok ülke Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırım başlattı. Rusya’da üretimini durduran ya da ara veren şirketlerin hem Avrupa hem de Asya piyasalarına yakınlığı sebebi ile yatırımlarını Türkiye’ye yönlendireceğini söyleyen Makro Ekonomi Uzmanı Prof. Dr. Volkan Öngel, “Petrol fiyatlarında meydana gelen artış ile birlikte Körfez Ülkeleri başta olmak üzere ihracat gelirleri artan ülkelerin Türkiye’de yapmış oldukları portföy yatırımları ve sabit sermaye yatırımları artacaktır” diye konuştu.

“Tarihi zirve çok yakın”

2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle başlayan Rusya – Ukrayna krizi, Rusya’nın işgali ile savaşa dönüştü. Savaşla birlikte enerji ve gıda fiyatlarında tarihi zirvelerin yaşandığını belirten Beykent Üniversitesi Öğr. Üyesi Makro Ekonomi Uzmanı Prof. Dr. Volkan Öngel, “Söz konusu süreç kaçınılmaz olarak dünyanın buğday, mısır üretimi içerisinde büyük pay alan Rusya ve Ukrayna ile sınırlı kalmadı. Mart ayının ilk pazartesi dünya buğday fiyatları yüzde 7, mısır ve soya yüzde 3 fiyat artışlarını gördü ki buğday fiyatları için artık ‘tarihi zirve’ çok yakın. Maalesef ekonomi tarafında zorlu günler bizleri bekliyor” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Öngel, “Rusya’nın büyük üreticisi olduğu nikel yaklaşık yüzde 45, Paladyum yüzde 10, alüminyum ise yüzde 3 seviyelerinde artışları test ederken altın 2 bin dolar seviyelerinin üzerini gördü. Petrol 130 dolar seviyelerini test ederken, döviz kurlarındaki artış ile birlikte iç piyasada Türk Lirası bazında artışlar katlanarak hissediliyor” dedi.

“Krizi fırsata çevirme şansımız olabilir”

Krizin Türkiye için avantaja dönüşebileceğine vurgu yapan Prof. Dr. Öngel, “Bu nokta da iki husus ön plana çıkıyor. Birincisi Rusya’da üretimini durduran ya da ara veren şirketlerin hem Avrupa hem de Asya piyasalarına yakınlığı sebebi ile yatırımlarını Türkiye’ye yönlendirmesi. İkincisi ise özellikle petrol fiyatlarında meydana gelen artış ile birlikte Körfez Ülkeleri başta olmak üzere ihracat gelirleri artan ülkelerin Türkiye’de yapmış oldukları portföy yatırımları ve sabit sermaye yatırımlarını arttırmaları. Kısa vadede savaşın olumsuz etkileri kaçınılmaz olsa da, orta vade de atılacak doğru adımlarla ekonomik krizi fırsata çevirme şansımız olabilir gibi gözüküyor” ifadelerini kullandı.

Başarılı ihracatçı kadınlar ödüllendirildi

Türkiye’de kadın ihracatçı sayısının artması ve kadınların iş dünyasında daha etkin olması amacıyla birçok projeyi hayata geçiren TİM tarafından ilk kez düzenlenen “İhracatın Güçlü Kadınları” ödül töreni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Törende başarılı kadın ihracatçılarımıza ve ihracat şampiyonu şirketlerimize ödülleri takdim edildi.

61 İhracatçı Birliği, 27 sektör ile 100 bini aşkın ihracatçının tek çatı kuruluşu olan  Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Türkiye’de kadın ihracatçı ve girişimci sayısını arttırmak, iş dünyasında kadın istihdamını geliştirmek için çalışmalarını tüm hızıyla sürdürmeye devam ediyor. Bu kapsamda Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından ilk kez düzenlenen “İhracatın Güçlü Kadınları” ödül töreni ile başarılı ihracatçı kadınlar ödüllerine kavuştu. Kadın ihracatçılara ve sektörel bazda en çok ihracat gerçekleştiren şirketlerimize ödülleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ve TİM Başkanı İsmail Gülle tarafından takdim edildi. Törende yaptığı konuşmada TİM Başkanı İsmail Gülle, dünyanın önde gelen ülkelerinden çok önce 1934’de seçme ve seçilme hakkını elde eden Türk kadınlarının, geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye’nin birlik ve beraberliğinin, milli egemenliğinin, parlak geleceğinin lokomotif gücü ve teminatı olarak üretim ve ihracatta çok önemli başarılara imza attığını dile getirdi.

“Sürdürülebilir kalkınma mücadelesinde kadınlarımız vazgeçilmezdir”

Ülkemiz kadınının özellikle son 20 yılda,  meclisteki temsiliyet oranının yüzde 4,5’ten yüzde 17,4’e yükselmesinin, kadınların ekonomik, kültürel ve sosyal olarak güçlendirilmesine yönelik atılan reformist adımların ayrıca kadınların iş dünyasındaki etkinliğinin sağladığı enerji ve motivasyonun Türkiye’yi dünya ekonomisinde ve siyasetinde öncelikli kılan sürecin en önemli sacayaklarından birini oluşturduğunu belirten TİM Başkanı İsmail Gülle “Kadınlarımızın eğitimli, meslek sahibi, güçlü ve bilinçli olduğu bir Türkiye, hedeflerine bir adım daha yaklaşmış bir Türkiye’dir. Bu nedenle, kadınlarımızın iş hayatında üstlendikleri öncü rol, Türkiye’nin ‘sürdürülebilir’ kalkınma mücadelesinin de vazgeçilmez unsuru konumundadır” dedi.

“Kadınlarımızın cesareti ve olağanüstü özverisi bir ulusun yükselişini muktedir kıldı”

Cumhuriyetin ilk yıllarında işgalden kurtulmuş, nüfusunun çoğunu savaşlarda kaybetmiş, en verimli çağlarındaki gençlerini yitirmiş, ihracat yapamayacak bir durumda olan, toplu iğne bile üretilemeyen ülke şartları içinde Anadolu’daki binlerce kadınının cesaretinin ve olağanüstü özverisinin bir ulusun yükselişini muktedir kıldığını ifade eden Gülle konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sabiha Gökçen, Türk kadınına kanat olup göklere çıkararak bugünün kadınına ilham veriyor. Türkiye’nin ilk kadın filozofu ve romancısı Fatma Aliye, ilim dünyasına ışık tutuyordu. Medeni dediğimiz ülkelerden bile daha önce seçme ve seçilme hakkına kavuşan Türk kadınlarının istihdama katkısı kısa zamanda %46 seviyesine çıkıyordu. Anne oluyor, yeni nesiller yetiştiriyor bunun yanında tarlada, fabrikalarda çalışıyor ve o günlerin zorlu koşullarında dahi dış ticaret fazlası veren, bütçe fazlası veren Türkiye böyle ulvi bir mücadeleyle inşa ediliyordu. Sadece sanayide değil, siyasette, ticarette, bankacılıkta, adalette, sanatta, sporda ve daha birçok alanda kadınların Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin de ötesine taşımak adına verdiği çabaları dünya ayakta alkışlıyordu.

Son 20 yılda hükümetin, sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün ortak çalışma ve projeleriyle, kadın istihdamında ve kadınların ekonomiye katılımında büyük mesafeler katedildiğini vurgulayan Gülle, “Bu dönemde, kadın profesörlerimizin oranı yüzde 24’ten yüzde 32’ye, kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 26’dan yüzde 34’e çıktı. Türkiye, kadın ve erkek çalışanlar arasında maaş farkının en az olduğu ülkelerden biri. Ülkemizde en az bir kadın ortağı olan girişim sermayesi firma oranı yüzde 22’ye, kurucusu veya ortağı kadın olan startupların tüm startuplara oranı yüzde 14’e, işvereni kadın olan işletmelerin toplam işletmelere oranı yüzde 10’a ulaştı” şeklinde konuştu.

Enerjicell’den Yenilenebilir Enerji Atağı

Yeni yatırımlarının faaliyete geçmesiyle birlikte Enerjicell, yılda 40 bin ton karbondioksit salınımını engelleyerek, 87,5 milyon kWh üretimi ile 3 bin 250 baz istasyonunun enerji ihtiyacını karşılayacak. 

Sürdürülebilirlik yaklaşımını tüm iş süreçlerinin odağına alan Turkcell, bu amaçla çevre dostu enerji yatırımlarına devam ediyor. Turkcell grup şirketlerinden Enerjicell, geçen yaz İzmir’de Karadağ Rüzgar Enerji Santrali (RES) satın alımını gerçekleştirmişti. Mevcut kurulu kapasitesi 18 MW olan Karadağ RES, yılda 67,5 milyon kWh enerji üretimi ile yaklaşık 2.500 baz istasyonunun enerji ihtiyacını karşılayacak düzeyde bulunuyor. Şirket açıklamasına göre, Enerjicell, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından aldığı ön onay ile Karadağ RES’teki kapasitesini 4,8 MW daha artıracak yatırım çalışmalarına başladı. Bu yatırım sayesinde Turkcell’in Karadağ RES türbinindeki yenilenebilir enerji üretimi yüzde 25 artışla 85 milyon kWh seviyesine çıkarılacak. Güneş santrallerinin de katkısıyla bu rakam 87,5 milyon kWh üretime ulaşacak.

Turkcell’in sürdürülebilirlik yaklaşımı çerçevesinde yeni enerji yatırımlarını önümüzdeki dönemde de sürdüreceklerini belirten Enerjicell Genel Müdürü Erkin Kılınç, şunları söyledi: “Dünyada enerji kaynaklarının verimli şekilde kullanılmasına yönelik çalışmaların önem kazanmasıyla birlikte Turkcell, çevre dostu enerji üretim yöntemlerine yaptığı yatırımları da hızla artırıyor. Önümüzdeki dönemde sürdürülebilirlik hedeflerimiz doğrultusunda Turkcell’i 2030’a kadar enerji ihtiyaçlarını yenilenebilir kaynaklardan karşılayan ve 2050’ye kadar sıfır karbon salınımı hedefine ulaşmış noktaya getirmek için çalışıyoruz.

Kılınç, Turkcell Enerji’nin Türkiye’nin dört farklı lokasyonunda gerçekleştirdiği öz tüketim modeline uygun güneş enerjisi (GES) projelerine yenilerini katarak devam edeceğini söyledi.

Dünya’nın çevresinde 395 tam tur atıldı

Eşarj, Şubat ayında 200 bininci şarj işlemini gerçekleştirdi. Bu sayıya ulaşan ilk şarj istasyon ağlarından biri olan Eşarj büyüme hedefleri ve karbon ayak izine olan katkısıyla da sürdürülebilir çözüm sunuyor. 

Türkiye’nin lider elektrik dağıtım ve perakende satış şirketlerinden Enerjisa Enerji’nin 2018 yılında sürdürülebilir ve çevreye duyarlı bir gelecek hedefiyle çoğunluk hisselerini satın aldığı ve 2021 yılında ise payını yüzde 94’e yükselttiği Eşarj’ın, Şubat 2022 itibariyle 200 bininci şarj işlemini gerçekleştiren Türkiye’nin ilk şarj istasyonu ağı olduğu açıklandı.

Son yıllarda artan elektrikli otomobil talebiyle beraber Türkiye çapındaki istasyon sayısını da artıran Eşarj, Türkiye’de 2009’dan bu yana şarj operatörlüğü hizmetini sağlayan ilk oyunculardan biri olma özelliğini taşıyor. Türkiye’de 269 lokasyonda 258’i hızlı şarj istasyonu olmak üzere 496 şarj istasyonu ile faaliyet gösteriyor.

Verilen bilgiye göre, Eşarj’ın 200 bin şarj işlemine ulaşmasıyla birlikte sürdürülebilir bir dünya ve gelecek için somut sonuçlar da ortaya çıktı. Toplamda 3 milyon kWh elektrik enerjisi araçlara sağlanırken bu enerji ile birlikte 17.7 milyon km yol almak veya dünyayı 395 tam tur atmaya eş değer olduğu gözlemlendi. 200 bin şarj işleminin getirdiği sonuçlardan bir diğeri ise, 1 milyon litre veya 360 tane petrol tankerin taşıyabileceği petrol yakıtına eş değer olduğu belirtildi. Şarj işlemleri ile birlikte 4.8 milyon kg CO2 gazının salınımı engellendi. Bu rakam 250 bin ağacın temizleyebileceği CO2 miktarının oluşmasının önüne geçildi. Bir diğer çevresel etiklerinden biri ise 7 bin 500 metrekare buzulun erimesi engellendi.

“Türkiye’de elektrikli araç ekosistemi içerisinde iddiamızı ortaya koyuyoruz”

Konu hakkında açıklamalarda bulunan Eşarj Yönetim Kurulu Başkanı ve Enerjisa Enerji CEO’su Murat Pınar “Türkiye’de 2030 yılına geldiğimizde Mobilite Araç ve Teknolojileri Stratejik Hedefler ve Yol Haritası Taslağı’na göre elektrikli araç satışlarının pazar payının yüzde 35’e, elektrikli araç parkının 2,5 milyona, kamuya açık şarj soket sayısının 250 bin seviyelerine yükselmesi bekleniyor. Eşarj olarak bizde 2030 yılına geldiğimizde Türkiye Elektrikli Araç Şarj İstasyonları ekosisteminin yanı sıra dünya ekosistemine de yarar sağlayacak adımların öncüsü olmak ve bu ekosistem içerisinde oyun kurucu şirketler arasında yer almak istiyoruz” dedi.

SOCAR bir rekora imza attı

Türkiye’nin en büyük doğrudan dış yatırımcılarından SOCAR Türkiye, veri odaklı bir şirket olmak ve büyüme stratejisini desteklemek üzere kurumsal uygulama ve yazılım alanında dünya lideri SAP ile iş birliğini bir adım öteye taşıdı. SAP Türkiye ile sadece Türkiye’nin değil, bölgenin ve enerji sektörünün en büyük SAP projelerinden birine imza atan SOCAR Türkiye, Project Earth isimli proje ile farklı süreçleri ele alan SAP çözümlerini SAP S/4HANA sistemine entegre ederek, tek merkezden yönetecek. 

Türkiye’nin en büyük endüstriyel holdinglerinden SOCAR Türkiye, tüm grup şirketlerinin kurumsal süreçlerinin yönetildiği uygulamaların dijital dönüşüme ayak uydurabilmesi, süreç bazlı ve organizasyonel entegrasyonun sağlanması amacıyla Project Earth çalışmasını hayata geçirerek SAP ile iş birliğini güçlendirdi. Bünyesinde bulunan STAR Rafineri, SOCAR Dağıtım, SOCAR Depolama sistemlerini tek bir SAP S/4HANA sistemi üzerinde birleştiren SOCAR Türkiye; SAP ile gerçekleştirdiği Project Earth ile yerinde ve dağınık sistemlerini entegre SAP S/4HANA ve Analytics Cloud çözümleri ile yeniledi. Ayrıca finans, merkezi satın alma, ticari operasyonlar, bakım onarım, iş analitiği ve ana veri yönetimi süreçlerinin dijital dönüşümünü desteklemeye de hazır hale getirdi.

Tekil ve merkezi bir sistemle çalışan memnuniyeti de arttı

SOCAR Türkiye’nin satın alma ve lojistik, varlık yönetimi, ticaret ve finans iş birimlerini kapsayan, 100’den fazla SAP danışmanının görev aldığı Project Earth çalışmasında başlangıç aşamasından itibaren uzaktan çalışma yöntemi ile 8 binden fazla test adımı tamamlandı. Hazırlık aşaması 6 hafta süren proje, 16 ay gibi kısa bir sürede tamamlandı. Güncelliğini kaybetmiş ve dağınık uygulamalar yerine güncel, tekil ve merkezi bir sistem yaratmayı hedefleyen proje ile çalışanların da memnuniyetinin artırılması hedefleniyor. SOCAR Türkiye’nin süreçlerindeki hızı ve çevikliği iyileştiren, bellek-içi teknolojili yeni nesil ERP (kurumsal kaynak planlama) çözümü SAP S/4HANA; hızlı, verilerle yönlendirilen karar verme sürecinin de yolunu açıyor.

SOCAR Türkiye Dijital Transformasyon & Bilişim Teknolojileri Başkanı Hakan Irgıt projeyle ilgili şunları söyledi: “Ocak 2022 itibarıyla 16 aydır devam ettirdiğimiz ve dünyada eşine az rastlanır S4/HANA projemiz Project Earth’ü de devreye aldık. Tasarım aşamasından devreye almaya kadar tamamını uzaktan çalışarak gerçekleştirdiğimiz bu projede hem kurumsal uygulamalarımızın yenilenmesini sağladık hem de daha önce kullanmadığımız birçok yeni aracı da çalışanlarımızın hizmetine sunduk. Çalışanlarımız projenin hayata geçmesiyle muhasebe işlemleri ve fatura onayları gibi kurumsal süreçleri uçtan uca yönetebiliyor, raporlayabiliyor, grup şirketleri arasında veri akışı gerçekleştirebiliyor. Hidrokarbon değer zincirinde hammadde satın alımından depolamaya, üretimden müşteri teslimine şirketler arası entegrasyonu sağladık. Müşterilerimizi, siparişten teslimat adımına kadar anlık bilgi paylaşımı sağlayan müşteri portalı ile buluşturduk. Operasyonda planlama ekiplerinin bakım ekipleri ile operasyonları eş zamanlı planlama, saha faaliyetlerini anlık işleyebilecekleri mobil uygulama ve tüm grup şirketlerimiz bazında tek bir ana veri yapısının kurulması ve ortak ana veri sözlüğü oluşturulması gibi hedeflerimizi gerçekleştirdik. Kısacası Project Earth ile çalışanlarımız, tedarikçilerimiz ve müşterilerimiz dahil olmak üzere operasyonumuzun her noktasında önemli kazanımlar elde ettik.

SAP Türkiye Genel Müdürü Uğur Candan ise “SOCAR Türkiye, bugün SAP Model Company modelini en iyi uygulayan şirketler arasında yer alıyor. Biz de onların dijital dönüşüm yolculuklarında en yakın iş ortağı olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. SOCAR Türkiye’yi “Veri Odaklı Şirket” hedefine ulaştırmak için bir yol haritamız var. Bu yol haritasını gerçekleştirmek için projelerimiz devam ediyor” dedi.

TİM, DMCC ile konferans düzenledi

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), İstanbul Dış Ticaret Kompleksi’nde Dubai Çoklu Emtialar Merkezi (DMCC) ile birlikte ‘BAE (DUBAİ) Serbest Bölge Yatırım Fırsatları ve İş Birliği Olanakları Konferansı’ gerçekleştirdi.

TİM, İstanbul Dış Ticaret Kompleksi’nde Ortadoğu’nun önemli ticaret merkezlerinden biri olan ‘Dubai Çoklu Emtialar Merkezi (DMCC)’ ile birlikte ‘BAE (DUBAİ) Serbest Bölge Yatırım Fırsatları ve İş Birliği Olanakları’ konferansını gerçekleştirdi. TİM Başkanı İsmail Gülle’nin ev sahipliğinde, DMCC’deki fırsatların ele alındığı konferansa Dubai Çoklu Emtialar Merkezi (DMCC) (DMCC) Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Ahmet Sultan Bin Sulayem ve BAE Dubai ve Kuzey Emirlikleri Türk İş Konseyi Başkanı Fatma Nilgün Emrem katıldı.

TİM Başkanı İsmail Gülle, Dubai Çoklu Emtialar Merkezi (DMCC) Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su  Ahmet Sultan Bin Sulayem ve BAE Dubai ve Kuzey Emirlikleri Türk İş Konseyi Başkanı Fatma Nilgün Emrem’in açılış konuşmalarından sonra konferansta DMCC Serbest Bölge Temsilcisi Mohammed Al Falasi katılımcılara bir sunum gerçekleştirdi. Teknik sunumun ardından DMCC Emtialar ve Finansal Hizmetler Direktörü Sanjeev Dutta, Tamimi Consulting Kurucusu Tarık Tamimi ve DMCC Serbest Bölge Temsilcisi Mohammed Al Falasi’nin konuşmacı oldukları ‘Ortadoğu’nun Önde Gelen Ticaret Merkezinde Yatırım Fırsatları’ paneli yapıldı. Daha sonra panelistler katılımcılardan gelen sorulara cevap verdi.

Konferansın açılışında konuşan TİM Başkanı İsmail Gülle, gerçekleştirecekleri konferans ile 20 binden fazla firmanın üye olduğu, 2 milyon metrekare yatırım alanına sahip, küresel ticaretin modern ihtiyaçlarına göre kurgulanmış gerçek bir ticaret merkezi olan DMCC’deki fırsatları değerlendireceklerini belirtti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin, sahip olduğu zenginliklerini yaptığı yatırımlara yönlendirerek ekonomisinde büyük bir dönüşüme imza attığını kaydeden TİM Başkanı Gülle, “BAE, bölgemizin ticari, siyasi ve ekonomik anlamda önemli bir ülkesi. Emirlikler, ticaret, turizm, eğitim ve hizmet sektörlerinde yapılan yatırımlarla bugün çok güçlü bir yapıya kavuşmuş durumda” dedi.

“İhracat ailesi, BAE ile ilişkilerin gelişmesinden memnun”

Bölgenin iki önemli aktörü olan Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin son dönemlerde ekonomi başta olmak üzere ikili ilişkilerde önemli gelişmeler kaydettiğini belirten TİM Başkanı Gülle, “Diplomatik ilişkilerin gelişmesi ihracat ailesi olarak bizler adına memnuniyet verici olduğunu ifade etmek isterim. Barış içinde bir arada yaşama ilkeleri doğrultusunda ortak bir tarih ve kültürü paylaştığımız bölge ülkeleriyle daha güçlü ticari ve ekonomik ilişkiler kurmak ortak bir kazanç sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.

BAE ve Türkiye arasındaki ticaret ilişkilerinin büyük bir potansiyel içerdiğine dikkat çeken TİM Başkanı Gülle, iki ülke arasında geçtiğimiz yıl gerçekleşen ihracat rakamlarını paylaştı. 2021 yılında Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri’ne ihracatı yüzde 95 artışla 5,5 milyar dolara ulaşırken Birleşik Arap Emirlikleri’nin ise 2021 yılında Türkiye’ye ihracatı 2,5 milyar dolara ulaştı. TİM Başkanı Gülle, “Bu güçlü artış ivmesi şüphesiz daha da hızlanacaktır. 24 Kasım’da, Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında imzalanan 10 ayrı anlaşma son derece önemli. Bu anlaşmalar neticesinde, enerji, petrokimya, teknoloji, ulaşım, altyapı, sağlık, finansal hizmetler, gıda ve tarım alanlarında iş birliği geliştirebileceğimiz çok değerli bir fırsat zeminine kavuştuk” diye konuştu.

BAE ile ticari ilişkiler yeni bir döneme taşınıyor

14 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan riyasetinde BAE’ye kapsamlı bir heyetle ziyarette bulunduklarını belirten TİM Başkanı Gülle, “Müthiş bir misafirperverlik gördüğümüz ziyarette iki ülke arasında sağlık, iklim, sanayi, teknoloji, tarım gibi kritik alanlarda 13 anlaşma daha imzalandı. Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak aynı tarihlerde pandemi sonrası ilk fiziki ticaret heyetimizi Birleşik Arap Emirlikleri’nde gerçekleştirdik. Heyette 22 sektörden 100’den fazla ihracatçımız, Birleşik Arap Emirliklerinden 300’ün üzerinde firma temsilcisiyle, 500’den fazla ikili iş görüşmesi yaptı. Aynı zamanda Dubai Expo’da Türk Gününün açılışı yaptık. Yüzlerce ihracatçılarımız Gulfood gıda fuarına yoğun bir katılım gerçekleştirdi. Burada fuardaki firmalarımızı ziyaret ederek onlara desteklerimizi gösterdik.  Birleşik Arap Emirlikleri, ihracatçılarımızın daha çok var olmak istediği, çeşitli fırsatlar ve imkanlar barındıran bir ülke. Bu nedenle ticaret hacmimizin altını dolduracak çalışmaları gerçekleştiriyoruz. İnşallah bu süreç içerisinde ihracatımızı daha çok artıracağız” dedi.

Aratay, “Ülke menfaatini gözetiyoruz”

Türkiye LPG Derneği, 50’nci Kuruluş Yıldönümü’nü düzenlediği bir basın toplantısı ile kutladı. Türkiye LPG Derneği adına Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Aratay, Yönetim Kurulu Başkan Vekili Gökhan Tezel ve Yönetim Kurulu Üyesi Armanç Ekinci’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıda, derneğin yarım asırlık hikayesi ilginç anekdotlarla anlatılırken, LPG sektöründeki küresel ve ulusal boyutta yaşanan gelişmeler de ele alındı.

Dünyadaki evsel kullanım ağırlığının aksine otogazın amiral gemi olduğu Türkiye LPG pazarı, otogaz tüketim miktarı, LPG’li araç adedi, istasyon sayısının yanı sıra sistemsel açıdan da dünyanın en önemli ve örnek pazarlarından biri konumunda olduğuna vurgu yapan Eyüp Aratay, konuşmasına şöyle devam etti:

Türkiye LPG pazarını bugün bulunduğu önemli konuma taşıyan hiç şüphesiz en büyük unsur ise dünyada bir benzeri bulunmayan LPG’ye özel kanun olan 5307 Sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu’muzdur. İşte derneğimizin ilk kuruluşu da bu açıdan çok önemli.

Ülkemizde 1962 yılında ilk tüp dolumu ile birlikte Türkiye LPG sektörü oluşmaya başlamıştır. Tüpgaz ile tanışan ülkemizde, bu kolay, verimli ve sağlıklı enerji kaynağı benimseniyor ve zamanla artan bir hızla pazar gelişiyor, yeni şirketler, markalar oluşuyor. O dönemki LPG şirketlerinin çoğu, tüp üretimi, dolum, dağıtım, hizmet ve bakım faaliyetlerinde Avrupa standartlarını benimsiyor. Ancak 1970 devalüasyonu ile TL’nin yüzde 70’e varan değer kaybı ve 10 Ağustos kararnamesi ile devletin LPG’de fiyatını belirlemesi ve liberal ekonomiden uzaklaşması süreci başlamasıyla birlikte sektörde oluşan marj problemleri teknik gerekliliklere uyum alanında sorun teşkil ediyor. Sektörde firmaların teknik yeterlilikler için ortak bir paydada buluşmaması nedeni ile de tüketici tarafında önemli bir risk oluşturmaya başlamıştı. Zira o zamanlar Türkiye’de pazar faaliyetlerini düzenleyecek bir yönetmelik, standart veya ya da yasal düzenlemeler bulunmuyordu.

Sektörün bir birliğe, derneğe olan ihtiyacı da; işte 10 Ağustos kararnamesinden kaynaklanan bu gelişmeler ile iyice su yüzüne çıktı. 1971 yılında başlatılan hazırlık çalışmaları sonrasında 28 Mart 1972’de Türkiye LPG Derneği, ‘Gerek teknik ve gerekse ticari kural ve standartların oluşturulması’ temel amacı ile kuruldu ve çalışmalarına başladı. Enerji sektörünün ilk ve adında Türkiye unvanını gururla taşıyan derneğimizce başlatılan bu adımlar ve yürütülen yoğun çalışmalar neticesinde bugün, Türkiye olarak, sadece LPG’ye yönelik olarak düzenlenmiş Dünya’nın ilk ve tek kanununun; 5307 Sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu’nun sahibiyiz. Türkiye LPG Derneği olarak da o gün bugündür, sadece sektörü değil, kamu ve kamuoyunu da, yani ülkesini de düşünen bir dernek olarak çalışmalarımızı aynı ruh ve azimle sürdürüyoruz.

Bugün 13. Başkanı olarak gurur duyduğum derneğimizin 14 kurumsal üyesi ve 39 temsilci üyesi bulunmaktadır. Derneğimiz Türkiye toplam LPG pazarın yüzde 70’ini temsil ederken Tüplü pazarında ise yüzde 96’lık bir temsil oranına sahiptir.

Türkiye LPG Sektörü yıllık 80 milyar TL’lik büyüklüğe ulaştı

1960’lı yılların başında 10.000 Ton mertebesinde olan pazar hızla büyüyerek derneğimizin kurulduğu 1972 yılında 333.000 Ton büyüklüğüne ulaşıyor. Önceleri sadece tüplü segmentte hizmet verirken, 1970 yılların başında sanayinin ihtiyacını karşılamak üzere tankerle dökme faaliyete giren sektörümüz, 1996 yılında Otogaz’ın uygulamaya girmesi ile de bugün 3 segmentte Türkiye’nin her yerinde müşterilerinin enerji ihtiyacını kesintisiz ve güvenli bir şekilde karşılıyor. Pazar daha sonraki yıllarda da büyümesine devam ederek 2000 yılında 4,5 milyon tonluk en büyük değerine ulaşıyor. Daha sonra doğal gazın yaygınlaşması ile daralan pazar, bugün yaklaşık 4 milyon tonluk hacmi ile Avrupa’nın Rusya’dan sonra 2’nci büyük pazarı haline gelmiştir.

Bugün sektörümüzde ülke genelinde faaliyet gösteren yaklaşık 7.000 Tüplü ve 11.000 Otogaz bayimizle 10 milyon haneye tüp hizmeti ve 4,9 milyon otogazlı araca ikmal gerçekleştiriyoruz. Sektörümüz yaklaşık 100.000 çalışanı ile yıllık 80 milyar TL pazar büyüklüğüne ulaşmış durumdadır.

Yaşanan gelişmeler, LPG’nin ülkemiz enerji arzındaki çeşitliliği için önemini daha da öne çıkardı

Mevcut gelişmeler ışığında LPG’nin önemine de değinen Eyüp Aratay “LPG’nin, 1.000 kadar kullanım çeşitliliği ile, kolay erişilebilen, mobil, verimli ve temiz bir enerji kaynağı olmasıyla, doğalgaz boru hatlarının ulaşamadığı bölgelerde ideal pişirme, ısınma ve su ısıtma aracı olarak, halen ülkemizde çok önemli bir potansiyeli olduğunu düşünüyoruz. Ama bunun da dışında, ülkemizin gelişen enerji ihtiyacının karşılanmasında, enerji kaynaklarının sağlığı ve çeşitlenmesinde çok daha aktif bir rol üstlenmesinin büyük önem arz ettiğini görüyor ve inanıyoruz.

LPG’nin bu potansiyelinin, üstleneceği bu rolün öneminin; Rusya – Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan petroldeki tedarik sıkıntıları ile çok daha belirginleştiği düşüncesindeyiz. Öte yandan Rusya – Ukrayna savaşının Türkiye’nin LPG tedarikinde bir sıkıntı yaratmadığını da belirtmek isterim.

Rusya – Ukrayna savaşı Türkiye’nin LPG tedarikinde sıkıntı yaratmıyor

2021 yılı itibariyle toplam 77 lisanslı firmanın faaliyet gösterdiği Türkiye LPG pazarı, yaklaşık 4.000.000 ton büyüklüğe sahip bir pazar. Bunun yaklaşık 1.000.000 tonu yurt içindeki rafinerilerden elde edilirken, 3.000.000 tonu da ithalat ile karşılanıyor. İthalatın 2.000.000 tonu ise Amerika ve Cezayir’den sağlanıyor. Rusya’nın ithalattaki payı 2020 yılında sadece yüzde 1,5 oldu. Ukrayna’dan ise, son yıllarda ithalat yapılmıyor. Dolayısıyla Rusya – Ukrayna savaşının Türkiye’nin LPG tedarikine etkisi yok denecek kadar az bulunuyor.

Türkiye pazarı 2021 yılında yüzde 1,07 oranında artarak, 3.910.532 tona ulaştı

Türkiye’de yurt içi LPG satışı 2021 yılında önceki yıla oranla küçük de olsa artış gösterdi. Ocak-Aralık 2020’deki 3.869.203 ton olarak gerçekleşen yurt içi LPG satış miktarı, 2021 Ocak-Aralık döneminde yüzde 1,07 oranında artarak, 3.910.532 ton olarak gerçekleşti. 2021 yılında tüplü segmentteki satışlar bir önceki yıla göre, yüzde 2,69 azalarak, 699.062 ton olurken; dökme segmenti aynı dönemde yüzde 13,91’lik artışla 97.414 ton olarak gerçekleşti. Otogaz ise, yine aynı dönemde yüzde 1.59 oranda artarak, 3.114.055 ton oldu. Segment payları bazında ise, 2021 yılında yine pazarın yüzde 79,63’lük oranına sahip olan otogaz ilk sırada yer alıyor. Pazarda tüplü segment yüzde 17,88, dökme LPG ise yüzde 2,49’luk pay ile yer alıyor” dedi.

“LPG, tüm dünyada temiz enerji kaynağı olarak teşvik ediliyor”

LPG’nin, elektrik ya da doğalgaz boru hatları gibi devasa yatırımlara ihtiyaç duymayan; mobil, kolay taşınabilir, yaygın, verimli ve ekonomik bir yakıt olduğuna dikkat çeken Gökhan Tezel şöyle konuştu: “Türkiye için çok önemli bir yakıt olan LPG’nin dünyada da özel bir yeri bulunuyor. LPG’nin tüm avantajlarına ilave olarak, tüm dünyada muadillerine göre çok daha düşük karbon ve partikül salınımı ile doğa ve çevre dostu bir enerji kaynağı olarak kabul ediliyor. Bu konu Dünya LPG Birliği ve Avrupa LPG Birliği tarafından yayınlanan raporlarda detaylı olarak vurgulanıyor. Yani LPG, en önemli ve pratik mobil enerji kaynaklarından biri olarak, tüm dünyada ‘temiz enerji’ olarak kabul ediliyor. Aynı zamanda, son yıllarda gelişen BioLPG çalışmaları ile karbon salınımlarının düşürülmesi hedeflerine önemli katkı yapabilecek ürünlerden biri olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla LPG, sürdürülebilirlik politikaları kapsamında, geçiş sürecinde çok önemli bir rol üstleniyor. Bu nedenle geçiş süreci için çok değerli bir alternatif yakıt kaynağı olarak, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde teşvik ediliyor ve yakın gelecekteki enerji stratejileri arasında yer alıyor. Dünyada artan nüfus, sanayileşme ve kırsaldan kente göçler sonucunda; çevre sorunları, sürdürülebilir yaşam kalitesi ve genel anlamda dünyanın geleceği daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Bugün artık ‘yaşanabilir bir dünya’ kavramı çok daha fazla sorgulanıyor. ‘Yaşanabilir bir dünya ile birlikte enerji gereksinimine yönelik düşünce ve çalışmalar gelecek konusunda bugünden alınması gereken önlemleri ön plana çıkartıyor. Pandemi, enerji krizi ve savaşlarla boğuşan dünya, enerji konusunda zorlu bir süreçten geçiyor. Bir taraftan tedarik ve üretimde yaşanan sıkıntılara çözüm aranırken, diğer yandan karbon salınımını azaltma ve temiz enerjiye geçiş için adımlar atılmaya çalışılıyor.

Bu kapsamda 2021 yılında çok önemli adımlar atıldı. Türkiye’nin, Paris İklim Anlaşması’na taraf olmayı kabul etmesi, ABD’nin anlaşmaya geri dönmesi, bunun yanında Avrupa Yeşil Mutabakatının kabulü ile İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26’ncı Taraflar Konferansı’nda (COP26), temiz enerjinin dünyanın her yerinde uygun maliyetle erişilebilir olması için uluslararası bir planın oluşturulması, sürdürülebilir bir gelecek adına umut verici adımlar oldu.

Paris İklim Anlaşması, Türkiye’ye önemli sorumluluklar da getiriyor. Bu anlaşma, öncelikle Türkiye’nin iklim politikasında yeni bir dönemin başlangıcı niteliğini taşıyor. Türkiye, emisyon azaltılmasına yönelik yeni hedefler belirlemek ve eylem planları hazırlamak zorunda. Türkiye’nin bu anlaşma ile koyduğu hedefler; 2030 yılına kadar sera gazı emisyon artışını yüzde 21’e kadar düşürmek ve 2053 yılında da bunu tamamen sıfırlamak. Ayrıca Türkiye’nin hem denizlerin kirlilikten hem de ormanların korunması yönünde çalışmalar yürütmesi gerekiyor. Bunun yanında petrol, kömür gibi fosil yakıt kullanımını da azaltarak, yenilenebilir enerji yatırımlarını ön plana çıkartması önem taşıyor. Türkiye’nin, 2053 net ‘0’ emisyon hedeflerine ulaşabilmesi için ise, tüm dünyada kullanımı giderek artan ve birçok ülkede de kullanımı teşvik edilen LPG, geçiş süreci için güçlü bir alternatif enerji kaynağı olarak öne çıkıyor.

LPG sektörünün küresel büyüklüğü 300 milyar dolara ulaşmış durumda

Dünyada artan kullanım alan çeşitliliği ile yenilenebilir enerji ile en hızlı büyüyen enerji kaynaklarından birini oluşturan LPG sektörünün bugünkü küresel büyüklüğü 300 milyar dolara ulaşmış durumda. Dünya genelindeki kullanımı geçen yıl bir miktar azalsa da ilerisi için umut verici olmayı sürdürüyor. Dünya LPG Derneği’nin (WLPGA) 2021 yıllı raporuna göre, LPG üretimi geçen yıl yüzde 1,36 azalarak, 329.000.000 ton olarak gerçekleşti. Ancak küresel ısınma, iklim krizi, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve ülkelerin 2050’ye kadar karbon salınımını sıfıra indirme hedefleri nedeniyle, önümüzdeki 10 yılda LPG tüketiminin daha da yaygınlaşacağı ve yıllık 375.000.000 tonu aşacağı tahmin ediliyor.

Zorlu Enerji’ye 375 Milyon Dolarlık Finansman Desteği

Enerji şirketi Zorlu Enerji, elektrik dağıtımı alanında yapacağı yatırımlarda kullanmak üzere ulusal ve uluslararası finans kuruluşlarından 375 milyon dolarlık finansman sağladığını açıkladı. 

Zorlu Enerji, elektrik dağıtımı alanında yapacağı yatırımları finanse etmek için, aralarında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB), Uluslararası Finans Kurumu (IFC), ve Hollanda Kalkınma Bankası’nın (FMO) bulunduğu uluslararası finans kuruluşları ile Denizbank’tan geri ödemesi Türk lirası cinsinden yapılacak toplam 375 milyon dolar karşılığı finansman sağladı. Yapılan açıklamaya göre, tamamı Türk lirası cinsinden sağlanan uzun vadeli finansman, enerji şirketini dolaylı bağlı ortaklığı olan, Afyonkarahisar, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Uşak illerinin elektrik dağıtım hizmetini sağlayan Osmangazi Elektrik Dağıtım AŞ’nin (OEDAŞ) yaklaşık 1,9 milyon aboneye hizmet veren dağıtım ağının yenilenmesi, modernizasyonu ve genişletilmesinde kullanılacak.

Zorlu Enerji CFO’su Elif Yener; elektrik dağıtım şebekesi altyapı yatırım harcamaları için ikinci kez finansman desteği aldıklarını belirterek şunları söyledi: “Aldığımız bu ikinci finansman desteğinin, uluslararası finans çevrelerinin Türkiye ekonomisine yönelik güvenine borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Şirket olarak uzun vadeli borçlanma ve sürdürülebilir kaynaklar üzerinden finansman sağlama stratejimizi, elektrik dağıtımı alanında da gerçekleştirmekten mutluluk duyuyoruz. Dünyanın en itibarlı finans kuruluşlarından Türk lirası karşılığı sağladığımız ve geri ödemesini de yine Türk lirası olarak gerçekleştireceğimiz krediye FMO ihtiyaç duyulması halinde 2022’nin sonlarında etkinleştirilecek ek 25 milyon dolar ile birlikte toplam 100 milyon dolar, AIIB 75 milyon dolar, EBRD 50 milyon dolar, IFC 75 milyon dolar ve Denizbank da 75 milyon dolar katkı sunmaktadır.

Yatırımlarla ülke ekonomisine katkı

AIIB, EBRD, IFC, FMO ve Denizbank gibi önde gelen finans kuruluşlarının özellikle sürdürülebilir ve ekonomiye katkı sağlayan enerji projelerine kaynak aktardığını belirten Yener, “Aldığımız bu finansman desteğiyle Osmangazi Elektrik Dağıtım Bölgesi’nin altyapısının yenilenmesi ve genişletilmesi için yapacağımız yatırımlarla Afyonkarahisar, Bilecik, Eskişehir, Kütahya ve Uşak illerimiz daha güçlü bir elektrik dağıtım altyapısına kavuşacak. Böylece, OEDAŞ sadece vatandaşlarımıza daha kaliteli bir hizmet sunmakla kalmayacak, aynı zamanda kayıp ve kaçak oranını da azaltarak sağlayacağı verimlilikle ülkemizin ekonomisine katkı sunmuş olacak. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi imzacısı olarak yatırımlarımıza fon sağlayan finansman kuruluşlarının gerekliliklerini yerine getiriyoruz. Bu kapsamda tüm iç ve dış denetimleri ve çevresel-sosyal etki değerlendirmelerini yapıyor, toplumsal yatırım  projeleri hayata geçiriyor, raporlamalarla küresel ölçekte paydaşlarımızı yatırım alanlarındaki tüm faaliyetlerimize yönelik düzenli bilgilendiriyoruz. Bu doğrultuda EBRD ile birlikte başlattığımız kız çocuklarına fırsat eşitliği sağlayan toplumsal projeleri de yürütmeye devam edeceğimizi paylaşmak isterim” diye konuştu.

Türk İhracat Ailesine İsrail’de Sıcak Karşılama

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ile İsrail Uluslararası Ticaret Odaları Federasyonu arasında iş birliği mutabakat zaptı imzalandı. 5 yıl gibi uzun bir aradan sonra 100 Türk firmasının yer aldığı TİM heyetinde 400’den fazla İsrail’li firma ile bini aşkın ikili iş görüşmesi gerçekleştirildi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İsrail Uluslararası Ticaret Odaları Federasyonu arasında iş birliği mutabakat zaptı imzalandı. İş birliği mutabakat zaptını Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle ile İsrail Uluslararası Ticaret Odaları Federasyonu Başkanı Uriel Lynn imzaladı. 5 yıl gibi uzun bir aradan sonra 100 Türk firmasının yer aldığı TİM heyetinde 400’den fazla İsrail’li firma ile bini aşkın ikili iş görüşmesi gerçekleştirildi. Pandemi döneminin başından bu yana, 73 ülkede 105 ticaret heyeti gerçekleştiren ve 2022 yılının ilk fiziki ticaret heyetini Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai şehrinde düzenleyen TİM, Türk ihracatçılarını, dünyanın dört bir yanına ulaştırmaya devam ediyor. Türk şirketlerinin dış ticaret hacmini artırmak, yeni iş birlikleri tesis etmelerini ve yeni yatırım fırsatlarını değerlendirmelerini sağlamayı amaçlayan TİM, bu kapsamda fiziki ticaret heyetlerinin ikincisini İsrail’in Tel Aviv şehrine gerçekleştirdi.

22 sektörden 36 birlik ve 41 firma temsilcisinin aralarında bulunduğu İsrail Ticaret Heyeti açılış programına Türkiye Cumhuriyeti Tel Aviv Maslahatgüzarı Mehmet Şekerci, İsrail-Türkiye İş Konseyi ve Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Gad Shoshan, İsrail Ekonomi ve Sanayi Bakanlığı Avrupa Dairesi Direktörü Ami Levin, İsrail İhracat Enstitüsü Başkanı Ayelet Nahmias-Verbin, İsrail Ticaret Odaları Federasyonu Başkanı Uriel Lynn ve TİM Başkanı İsmail Gülle katıldı.

İsrail Ticaret Heyeti programında açılış konuşmasını yapan TİM Başkanı İsmail Gülle İsrail’deki partnerleriyle buluşuyor olmaktan memnuniyet duyduklarını ifade etti. TİM Başkanı İsmail Gülle, İsrail’in inovasyon ve teknoloji ile ekonomik büyümenin sağlanacağını gösteren örnek bir ülke olduğunu, teknoloji üretimi ekonomik yapısıyla, tıbbi, askeri ve tarımsal üretim teknolojisinde başarılarıyla bölgenin en zengin ülkelerden biri olduğunu sözlerine ekledi.

“İlişkilerin gelişmesi, ihracat ailesi için memnuniyet verici”

Bölgenin iki önemli aktörü olan Türkiye ve İsrail’in son dönemde diplomatik olarak yakınlaştığını belirten TİM Başkanı İsmail Gülle, “Yakın bir tarihte Cumhurbaşkanlarımızın katılacağı bir zirveyle süreç ivme kazanarak ilerleyecektir. İlişkilerin gelişmesi ihracat ailesi olarak bizler adına da oldukça memnuniyet verici” dedi.

İsrail’e ihracattaki güçlü artış 2022 yılında da devam etti

Ticaret heyetlerinin ikinci durağı olan İsrail’in, ihracatçıların daha çok var olmak istediği son derece müstesna bir pazar olduğunu vurgulayan TİM Başkanı İsmail Gülle, “2021 yılında, Türkiye’nin İsrail’e ihracatı, yüzde 35 artışla 6,4 milyar dolara ulaştı. İsrail ise aynı dönemde Türkiye’ye 2 milyar dolar ihracat yaptı.  İsrail’e ihracatımızdaki güçlü artış performansı 2022 yılında da devam etti. Yılın ilk iki ayında ihracatımız geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 33 artarak 1 milyar 357 milyon dolar oldu” diye konuştu.

“Bu rakamları çok daha yukarılara taşımamız mümkün”

Yıl bazında dış ticaretlerine bakıldığında, açıklanan rakamlardan daha yüksek seviyelere erişme imkanlarının olduğunu net bir şekilde gördüklerini ifade eden TİM Başkanı İsmail Gülle, “Türk ihracatçıları olarak, tüm bölgesel ve küresel jeopolitik sınamalara rağmen, İsrail’e ihracatımız son 8 yılda 2,5 katına çıktı. Jeopolitik durumların ticaretin lehine geliştiği bir dönemde bu rakamları çok daha yukarılara taşımamız mümkün” dedi.

Türkiye’den İsrail’e sektörel bazda en çok ihracat gerçekleştiren sektörlerle ilgili detaylar paylaşan TİM Başkanı İsmail Gülle, 1,4 milyar dolar ihracatla çeliğin, 700 milyon dolar ihracatla kimyevi maddelerin ve 600 milyon dolar ihracatla otomotiv sektörünün en fazla ihracat yapan sektörler olarak öne çıktıkları bilgisini verdi.

“Ticaret heyetimiz, iki ülke arasındaki bu cevheri parlatacak”

Geçtiğimiz yılda İsrail’e ihracatını yüzde 87 artıran mücevher sektörünün ve ihracatını yüzde 65 artıran demir ve demir dışı metaller sektörünün dikkat çeken başarılara imza attıklarını dile getiren TİM Başkanı İsmail Gülle, “Bu sektörlerimizin yanı sıra, ihracatımızı daha da artırabileceğimiz oldukça önemli sektörlerimiz de var. İhracatın potansiyel ihracata oranı en düşük olan sektörlere baktığımızda; yüzde 35 ile su ürünleri, yüzde 45 ile kozmetik ve yüzde 43 ile hububat sektörleri öne çıkıyor. Potansiyelimizi çok kısa sürede rakamlara yansıtabilecek kapasiteye sahibiz. İki ülkenin ekonomik yapıları düşünülünce, dış ticaret hacmimiz açısında bir cevhere sahip olduğumuz açıktır” dedi.

Akıllı, Güvenli ve Hızlı Asansörler Görücüye Çıktı

Dünya Asansör Endüstrisi’ni İstanbul’da buluşturan Uluslararası Asansör İstanbul Fuarı 17’nci kez kapılarını açtı. Fuarda akıllı asansörlerin yanı sıra kişiye özel lüks asansör de sergileniyor. 

Dünyanın önemli asansör fuarından birisi olan 17’nci Uluslararası Asansör İstanbul Fuarı başladı. Tarsus Turkey tarafından, AYSAD’ın (Asansör ve Yürüyen Merdiven Sanayicileri Derneği) desteğiyle 13 Mart tarihine kadar TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nin 8 salonunda birden gerçekleşecek fuarda, 400 firma, daha akıllı, daha güvenli ve daha hızlı asansör teknolojilerini bir arada sergileniyor. Sektörünün 3 yıl aradan sonra global düzeyde gerçekleşen Asansör İstanbul’u 6 bini yurt dışından olmak üzere toplam 30 bin satın almacı ziyaret edecek. 4 gün sürecek organizasyonda yaklaşık 500 milyon dolarlık bir ticaret hacmi bekleniyor.

“Güvenli olmayanlara aslında biz asansör demiyoruz’”

Güvenli asansör konusuna değinen AYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Sefa Targıt, “Pandemi döneminden sonraki ilk fuarımız. Kar yağışına rağmen katılım gayet iyi. Yurt dışından gelen ziyaretçilerde dün gelenlerde sorun yok ama bugün gelecek olanlar için kar engeli var. Katılımcı firmaların hepsi burada onlarda bir aksama oluşmadı. Asansör riskli bir ürün çünkü yer çekimi ile ters hareket eden bir ürün. Bu yüzden asansörlerde güvenlik gerekleri çok detaylı belirlenmiş ve kamu tarafından kontrol edilen bir ürün. Güvenli asansör diye söyleyemeyiz asansör deriz ve tüm asansörlerin güvenli olması gerekir. Güvenli olmayanlara aslında biz asansör demiyoruz’’ dedi.

Asansörlerdeki hijyene vurgu yapan Targıt, ‘’Pandemiden sonra işin bir mikrobiyolojik kısımda ortaya çıktı. Asansörlerde eski tehlikelere karşı çok detaylı güvenlik önlemleri bulunuyor. Aslında asansörlerde kaza olma ihtimali yoktur. Fakat bu mikrobiyolojik riskler eni önlemler gerektiriyor. Küçük bir alanda insanlar bir araya geldiği için yeni önlemler gerekiyor. Asansörlerde pandemiye yönelik mikrobiyolojik riskler olarak örnek verirsem virüsün havadan yayıldığını söylemek gerekir. Yani asansör içinden birden fazla insan bulunduğundan virüsün kolay yayılabileceğini öğrendik. Bu yüzden asansör içindeki havanın sürekli değiştirilmesi gerekiyor. Ayrıca asansördeki insan sayısının azaltılması konusuna çok değinildi. Bunların yanı sıra asansördeki kat çıkışları ve kapı açma tuşlarına dokunarak virüsün yayılacağı söylendi. Dokunmadan mobil telefonunuzla istediğiniz kata çıkabileceğiniz asansörler geliştirildi. Şu anda bu aşamaları atlattık daha korunaklı virüsü en aza indirgeyecek asansör modelleri geliştirildi. Asansörü düzenli olarak kontrol eden bir firma varsa ve asansörün yıllık kontrolleri de düzenli yapılıyorsa hiçbir tehlike arz etmez. Yeşil etiketin gerekliliklerini yerine getiren bir asansöre güvenle binebilirsiniz. Türkiye olarak bu konuda dünyada önde giden ülkelerden biriyiz. Çünkü Türkiye’deki inşaat sektörü çok iyi durumda. Şu anda yerli kaynaklarla Türkiye’nin ihracatının büyük bir bölümünü karşılıyoruz. Dış ticaret fazlası veren bir sektörüz. 150 milyon dolar dış ticaret fazlamız var’’ şeklinde konuştu.

Uygulama ile yönlendirilen asansörler

Asansörlerde kullandıkları teknolojilere değinen Butkon Elektronik Ar-Ge Yöneticisi Murat Topuz ‘’Asansör sektöründe teknik problemleri kolaylaştırmak için çalışıyoruz. But-Call diye bir sistem geliştirdik. Sistemde katlar arasında kabloyu tamamen ortadan kaldırdık; katlar arasında 100 ve 1000 çekerek. Bu asansör dilinde enerji anlamına geliyor. Bu şekilde katları çalıştırdık. Bu katları kendi aralarında kablosuz olarak haberleştiriyoruz. Sistem bu şekilde panoya komutlar verebiliyor. Hangi katta olduğumu hangi kata gideceğimi biliyor. Bu sistemin android ve iOS telefonlar için bir uygulaması var. Marketlerden bu uygulamayı indirdikten sonra bulunduğunuz kata bağlı olarak katı seçiyorsunuz ve asansör istediğiniz kata yönlendiriyor’’ şeklinde konuştu.

Şahıslar özel asansörler

Şahıslara özel asansör ürettikleri dile getiren Dormak Asansör Irak Mağaza Müdürü Mehmet Çörek, ‘’Şahıs, hastane sedye ve araç asansörleri üretiyoruz. Şahıs asansörlerinde müşteri odaklı ilerliyoruz. İstedikleri ve arzuladıkları modelleri üretmeye çalışıyoruz. Bizi genelde özel tasarım yaptırmak isteyen müşteriler tercih ediyor. Yüzde 70 oranın ihracata yönelik çalışıyoruz. Gürcistan, Azerbaycan, Irak, Cezayir, Ruanda, Rusya, Makedonya gibi yaklaşık 44 ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz’’ dedi.

Mikrofiber Filtreli Çamaşır Makinesi Su Kaynaklarını Koruyor

Her yıl yarım milyon ton mikrofiberin denizlere karışmasının oluşturduğu tehditten yola çıkarak geliştirilen mikrofiber filtreli çamaşır makinesi, teknolojisiyle su kaynaklarını koruyor. Dünya Su Günü’ne yaklaşılan bu günlerde suyun önemine dikkat çeken Vestel, yeni teknolojisiyle hem doğayı hem de insan sağlığını koruyor. 

Vestel, sürdürülebilir ve ekosisteme saygılı üretim yöntemlerinin yanı sıra geliştirdiği teknolojilerle doğal kaynaklar üzerindeki baskının azaltılmasına yönelik çalışmalar gerçekleştiriyor.

Yapılan şirket açıklamasına göre su kaynaklarının korunması, karbon azaltımı, enerji verimliliği, atıkların azaltılması, çevreci ürünlerin geliştirilmesi gibi alanlara katkı sağlayan Ar Ge, girişimcilik ve inovasyon çalışmaları gerçekleştiren Vestel, iklim kriziyle gönüllü olarak mücadele ediyor.

158 ülkeye ulaştırdığı teknolojisiyle bireylerin hayatına dokunurken aynı zamanda karbon ayak izlerinin de azaltılmasına destek oluyor. Günümüzde okyanuslarda kişi başı 200 milyon mikrofiber parçacık olduğu tahmin ediliyor. Gıda zincirine karışarak insan vücudu için de tehlike oluşturan bu parçacıkların yüzde 35’i çamaşır makinesi kaynaklı. 5 kilogramlık çamaşırdan yaklaşık 700 bin mikrofiber parçacık çıkabiliyor. Sonuç olarak her yıl yarım milyon ton mikrofiber, atık su arıtma tesislerince de ayrıştırılamadığından su kaynaklarına karışıyor.

Avrupa’da mikrofiber filtre kullanımı ile ilgili regülasyon çalışmaları devam ederken bu soruna kalıcı bir çözüm üretmek için harekete geçen Vestel, mikrofiber filtreli çamaşır makinesi geliştirdi. Dünya Su Günü’ne yaklaştığımız bu günlerde suyu korumaya dikkat çeken Vestel, geliştirdiği teknoloji ile hem doğayı hem insan sağlığını koruyor.

Enerji Sektöründe ‘Kadın Enerjisi’

Akkök Holding enerji grup şirketlerinin ortaklaşa yürüttükleri Kadın Enerjisi projesinin Kampüste ayağı kapsamındaki ikinci programın lansmanı gerçekleştirildi. 

Akenerji tarafından hayata geçirilen Kadın Enerjisi – Kampüste projesinde yeni iş birliği süreci başladı. Bahçeşehir Üniversitesi ile Birleşmiş Milletler Eğitim ve Araştırma Enstitüsü’nün (UNITAR) Yönetici ve Liderler için Uluslararası Eğitim Merkezi (CIFAL İstanbul) ortaklığındaki eğitim programının lansmanı online olarak düzenlendi. Buluşma kapsamında Akkök Holding enerji grup şirketleri yöneticileri ile üniversiteli gençler bir araya geldi.

“Enerji sektöründe yeni bir gelecek için Kadın Enerjisi”

Akkök Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Enerjiden Sorumlu İcra Kurulu Üyesi ve CFO’su Özlem Ataünal konuşmasında enerji sektöründeki kadın temsilinden söz etti. Ataünal, şunları kaydetti; “Türkiye’de enerji sektöründeki kadın temsili, hakikaten çok düşük. Yüzde 20’lerin bile altında. Bu oran mavi yakada ise sadece yüzde 10. Çarpıcı bir başka örnek de Elektrik ve Elektrik – Elektronik Mühendisliklerinden mezun olan kız öğrenci oranı. Bu oran, 2020 yılında yüzde 18 olarak gerçekleşti. Akkök Holding’in enerji grup şirketleri Akenerji, SEDAŞ ve Sepaş Enerji olarak bizler de enerji sektöründe ezberlerin dışında yeni bir gelecek için yola çıktık. Kariyerim boyunca en çok heyecanlandığım proje. Herkeste aynı heyecanı görüyorum.

Akkök Holding ve Akenerji İnsan Kaynakları Direktörü Duygu Erzurumlu Cengiz ise Kadın Enerjisi – Kampüste projesinin enerji sektörünün geleceği için önemine değinerek “Akkök Holding’in enerji grup şirketleri olarak Kadın Enerjisi Projesini toplumsal cinsiyet eşitliği hedefiyle ortaklaşa ve eş zamanlı yürütüyoruz. Enerji sektöründe kadın enerjisini yaygınlaştırmak için gençlerimizden yola çıktık. Geleceğin lider adaylarına sektörümüzü yakından tanıtacağız Geleceğin kadın liderlerini enerji sektörüne kazandırmak ve bunu yaparken de cinsiyet eşitliği hakkında farkındalık oluşturmak bizim için çok değerli” dedi.

“Kampüste, üniversite ve özel sektörü bir araya getiriyor”

Programın açılışında konuşan CIFAL İstanbul-UNITAR Direktörü Prof. Dr. Ebru Canan Sokullu, kadın öğrencilerin enerji sektörüne yöneltmek amacıyla iş birliğine başladıklarını söyledi. Kadın Enerjisi – Kampüste’nin akademi ve özel sektörü bir araya getirdiğini belirten Sokullu, “Pozitif sonuçlar oluşturacak, umut dolu başladığımız bir proje. Aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine hizmet ettiği için heyecan duyuyoruz” dedi. Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şirin Karadeniz ise Kadın Enerjisi – Kampüste’nin kadın eğitimi ve enerji sektörünü buluşturmasıyla önem taşıdığını dile getirdi. Bahçeşehir Üniversitesi olarak projeye destek vermekten mutlu olduklarını kaydeden Karadeniz, şu sözlerle devam etti; “Araştırmalara göre enerji sektöründe çalışan kadınların yüzde 67’si üst düzey yöneticiliği hedeflerken son 5 yılda terfi alamayanların oranı yüzde 61. Bu durum, potansiyel olsa da cam tavanların da bulunduğunu gösteriyor. Dolayısıyla önceliğimiz engelleri kaldırmak olmalı. Öğrencilerden de en büyük isteğimiz bu amaçla çalışmaları. Bu doğrultuda, herkeste iz bırakacağına inandığım bir projeye başlıyoruz.

Program kapsamında ilk olarak “Kampüste ve Enerji Sektöründe Kadın” başlığıyla proje lansmanı gerçekleşti. Prof. Dr. Ebru Canan Sokullu’nun moderatörlüğündeki lansmana Bahçeşehir Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nafiz Arıca, Akkök Holding ve Akenerji İnsan Kaynakları Direktörü Duygu Erzurumlu Cengiz, Bahçeşehir Üniversitesi CO-OP Direktörü Bahri Toper ve RVM Systems İş Geliştirme Müdürü Kardelen Afrodit Adsal katıldı. Seçilen öğrencilere verilecek eğitimlerin sonunda başarılı olanlara mentorluk ve staj gibi imkanlar sağlanacak.

Teknopark İstanbul’dan Büyük Başarı

Teknopark İstanbul’un Kuluçka Merkezi Cube Incubation’da yer alan derin teknoloji girişimcileri ile iş dünyasından önemli firma temsilcilerinin bir araya geldiği “Açık Kapı: İş Dünyası ile Buluşma” etkinliklerinin üçüncüsü gerçekleşti.

Derin teknoloji girişimcileri, Ar-Ge mühendisleri, kurumsal şirketler ve üniversitelere ev sahipliği yapan Teknopark İstanbul, Kuluçka Merkezi: Cube Incubation aracılığı ile hem girişimcilerin projelerini hayata geçirmelerine destek veriyor hem de sermaye desteği bulmaları için yatırımcılar ile köprü görevi görüyor. THY, TUSAŞ, TCDD, SSTEK, Elimsan, TURAYSAŞ, Kiğılı ve Altsom gibi 30’un üzerinde kamu ve özel firmanın katılım gösterdiği önceki etkinliklerde yaklaşık 27 derin teknoloji girişimi sunumlar gerçekleştirmişti.

PTT, TUSAŞ, TCDD, Güleryüz Otomotiv, Fakir gibi 20’in üzerinde kamu ve özel firmaların, üniversitelerin katılım gösterdiği üçüncü Açık Kapı: İş Dünyası ile Buluşma etkinliğinde ise 10 derin teknoloji girişimi proje ve ürünlerini içeren sunumlar gerçekleştirdi. Etkinliğinin ardından yetkililer ve girişimciler B2B alanlarında birebir görüşme fırsatına eriştiler.

“Açık Kapı: İş Dünyası ile Buluşma” etkinliğinde yatırımcılara girişimlerini anlatan start-uplar ise şöyle:

  • Gene-İst: Kanserli dokularda ilaç yanıtını değiştiren ve sağ kalımı etkileyen genetik faktörleri belirleyerek kişiye özel akılcı ilaç tedavilerinin uygulanabilirliğini sağlayan ‘Farmakogenetik Test Kitleri’ geliştirmektedirler.
  • B2Metric: Yapılandırılmış ve yapılandırılmamış dağınık büyük veri ortamlarında yapay zeka tabanlı aktif öğrenen adaptif büyük veri analitiği sistemleri üzerine uzmanlaşmış platformlar sunuyor.
  • Co-Print: Çok filamentli 3D baskı modulü ile tek baskı ucuna sahip 3D yazıcınız da çok renkli-malzemeli 3D baskılar oluşturulması üzerine çalışmaktadırlar.
  • Binamod: Deprem tehlikesini hesaplayıp, binaların deprem performansını belirler ve binaları güçlendirmek için projeler sunan yazılım ve yapı teknolojileri geliştirmektedirler.
  • Scopes.ai: Farklı sektörlere internetten sanal gerçeklikte iç mekan turları yapabilme olanağı sunuyor.
  • Truekey: Masraf ve Fatura süreçlerini dokümanlardan kurtarıp tamamen dijital ortamda yöneten bir otomasyon geliştirmektedirler.
  • Buz Proje: Yenilenebilir enerji ve çevre alanında teknolojik ve yerli çözümler üretmektedir. Termal Hidroliz, Biyolojik kurutma, yakma ve gazifikasyon alanlarına yönelik çözümler sunmaktadırlar.
  • Heevi: İnşaat sektöründe ihtiyaç duyulan her çeşit operatörlü iş makinası ya da şoförlü ticari araç arayanlar için mobil uygulama geliştirmektedirler.
  • BlitzSystem: İnsanlı ve insansız hava, kara ve deniz araçlarının yanı sıra bölge ve sınır gözetlemede kullanıma uygun görüntüleme sistem çözümleri üretmektedirler.
  • Üretimpark: Yüksek tonajdaki yükleri kaldırıp taşıyabilen makinalar ve hidrolik mobil vinç kategorisindeki birçok üründe ithal ikamesi sağlıyor.

Türkiye’de yenilenebilir enerji yükselişte

Bu yıl 26’ncısı gerçekleştirilen uluslararası enerji fuarı ICCI-Uluslararası Enerji ve Çevre Fuar ve Konferansı sektör temsilcilerini İstanbul’da buluşturdu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Tancan , Türkiye’nin yaklaşık 100 bin megawattlık elektriksel bir kurulu gücü bulunduğunu bu gücün 54 bin megawattının yenilenebilir enerjiden oluştuğunu söyledi. 

ICCI – Uluslararası Enerji ve Çevre Fuar ve Konferansı İstanbul’da kapılarını açtı. Fuar kapsamında yerli firmalar yabancı sektör temsilcileriyle bir araya gelerek iş geliştirme fırsatı yakaladı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından 26 yıldır desteklenen enerji fuarında enerji sektöründeki arz güvenliği konusuna ilişkin konuşmalar gerçekleştirildi.

Video konferans ile fuar açılışına katılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Abdullah Tancan, 49 bin 713’ü kamu 268 bin 349’u özel olmak üzere toplam 368 bin 302 personelle enerji alanında hizmet verildiğini söyledi.

Tancan, “Enerji, gelişme yolculuğumuzda vazgeçilmez bir ihtiyaçtır ve bu ihtiyaç ülkemiz geliştikçe daha da artış kaydetmektedir. Enerjideki dışa bağımlılığımızı yaptığımız doğal gaz ve petrol sondaj çalışmalarıyla inşa edilen nükleer santraller, yenilenebilir enerji ve kendi kömür madenlerimiz ile azaltmaya çalışıyoruz. Tüm bunların yanı sıra, enerjinin verimli ve tasarruflu kullanılmasıyla ilgili çalışmalar da yaparak ülkemiz kaynaklarına destek vermeye çalışıyoruz.  Yeni petrol sondaj çalışmalarının yanı sıra kapatılan eski kuyuları yeni bir bakış açısı ve yeni teknoloji ile ele alarak değerlendiriyoruz’’ dedi.

Rüzgar Enerjisi potansiyelimiz çok yüksek

Rüzgar enerjisi alanında faaliyet gösteren üretici firmalar Enerji ve Çevre Fuarı’nda yer aldı.

Uluslararası enerji fuarı ICCI-Uluslararası Enerji ve Çevre Fuar ve Konferansı’nın son gününde yerli firmalar yabancı sektör temsilcileriyle bir araya gelmeye devam ediyor. Rüzgar enerjisi alanında faaliyet gösteren firmalar da fuarda yer alırken, firmalar stantlarda ürünlerini tanıttı. Rüzgar enerjisi alanında faaliyet gösteren firmaların temsilcileri ise, yapılacak olan teşviklerin rüzgar enerjisine yatırımı artıracağını söyledi.

Türkiye’de 269 adet rüzgar enerjisi santrali mevcutken, bu santrallerde yer alan yaklaşık olarak 3 bin 500 adet civarında rüzgar enerjisi türbini bulunuyor. Rüzgar enerjisi santrallerinin kurulmaya devam edilmesiyle istihdamın artacağı belirtilirken; santrallerde, endüstri ve sanayi alanında görevli yaklaşık 15 bin çalışan bulunuyor.

Ülke Enerji İş Geliştirme Direktörü Mustafa Aydın, Türkiye’de rüzgar enerjisinin çok kritik bir öneme sahip olduğunun altını çizerek, “Rüzgar enerjisi üretiminde herhangi bir dışa bağımlık söz konusu değil. Türkiye yıllık enerji tüketiminin önemli bir kısmını yurtdışından temin ettiği doğalgazın elektriğe dönüşümüyle veya yerli fosil, verimi düşük yakıtlarla karşılıyor. Bunlar, enerjinin üretim maliyetlerini yükselten konular arasında yer alıyor” dedi.

Türkiye’de termik santral ve barajların daha çok ön planda yer aldığını aktaran Aydın, “Rüzgar enerjisi daha çok önemli olmasına rağmen çok fazla bilinmiyor. Coğrafyamızın her tarafına yayılmış 269 tane rüzgar enerjisi santrali mevcut. Bu santrallerin her birine rüzgar enerjisi türbinleri bulunuyor. Türkiye’de yaklaşık olarak 3 bin 500 adet civarında rüzgar enerjisi türbini bulunuyor. Bu türbinlerden üretilen enerji yaklaşık 10 gigawatt kapasitesine sahip. Bu kapasite Türkiye’de tüketilen toplam enerjinin yaklaşık yüzde 10-11’ine tekabül ediyor” diye konuştu.

Mevcut santrallere yakın bir zamanda yenilerinin ekleneceğini belirten Aydın, Türkiye’de üretilen rüzgar enerjisinin direkt ülke şebekesine aktarıldığını ifade etti. Aydın, Türkiye’de üretilen rüzgar enerjisinin hem sanayide hem de tüketici tarafından kullanımda doğrudan arz edilebildiğini kaydetti.

Türkiye’de yıllık 10 gigawatt rüzgar enerjisi üretim kapasitesinin kurulu olduğunu dile getiren Aydın, “Potansiyele bakıldığında ise iki ayakta değerlendirmek lazım. Rüzgar enerjisi santralleri hem karada hem denizde kurulabiliyor. Türkiye’de şu anda deniz üstü rüzgar santrali mevcut değil. Türkiye’deki rüzgar enerji santrallerinin tamamı karada bulunuyor. Dolayısıyla karada üretilen yıllık 10 gigawatt kapasite aslında toplam kapasitenin yüzde 20’sine tekabül ediyor. Türkiye’de son değerlendirmelere göre karada yıllık 50 bin megawattın üzerinde rüzgar enerjisi potansiyeli mevcut. Denizde ise yine bir bu kadar kapasite değerlendirmesi mevcut. Her ikisini değerlendirdiğimizde yaklaşık yıllık 100 gigawatt rüzgar enerjisi potansiyeli mevcut. Bunun ise sadece 10 gigawattı kurulu durumda” açıklamalarında bulundu.