19.5 C
İstanbul
Pazar, Haziran 8, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 23

Zorlu Enerji’ye 375 Milyon Dolarlık Finansman Desteği

Enerji şirketi Zorlu Enerji, elektrik dağıtımı alanında yapacağı yatırımlarda kullanmak üzere ulusal ve uluslararası finans kuruluşlarından 375 milyon dolarlık finansman sağladığını açıkladı. 

Zorlu Enerji, elektrik dağıtımı alanında yapacağı yatırımları finanse etmek için, aralarında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB), Uluslararası Finans Kurumu (IFC), ve Hollanda Kalkınma Bankası’nın (FMO) bulunduğu uluslararası finans kuruluşları ile Denizbank’tan geri ödemesi Türk lirası cinsinden yapılacak toplam 375 milyon dolar karşılığı finansman sağladı. Yapılan açıklamaya göre, tamamı Türk lirası cinsinden sağlanan uzun vadeli finansman, enerji şirketini dolaylı bağlı ortaklığı olan, Afyonkarahisar, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Uşak illerinin elektrik dağıtım hizmetini sağlayan Osmangazi Elektrik Dağıtım AŞ’nin (OEDAŞ) yaklaşık 1,9 milyon aboneye hizmet veren dağıtım ağının yenilenmesi, modernizasyonu ve genişletilmesinde kullanılacak.

Zorlu Enerji CFO’su Elif Yener; elektrik dağıtım şebekesi altyapı yatırım harcamaları için ikinci kez finansman desteği aldıklarını belirterek şunları söyledi: “Aldığımız bu ikinci finansman desteğinin, uluslararası finans çevrelerinin Türkiye ekonomisine yönelik güvenine borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Şirket olarak uzun vadeli borçlanma ve sürdürülebilir kaynaklar üzerinden finansman sağlama stratejimizi, elektrik dağıtımı alanında da gerçekleştirmekten mutluluk duyuyoruz. Dünyanın en itibarlı finans kuruluşlarından Türk lirası karşılığı sağladığımız ve geri ödemesini de yine Türk lirası olarak gerçekleştireceğimiz krediye FMO ihtiyaç duyulması halinde 2022’nin sonlarında etkinleştirilecek ek 25 milyon dolar ile birlikte toplam 100 milyon dolar, AIIB 75 milyon dolar, EBRD 50 milyon dolar, IFC 75 milyon dolar ve Denizbank da 75 milyon dolar katkı sunmaktadır.

Yatırımlarla ülke ekonomisine katkı

AIIB, EBRD, IFC, FMO ve Denizbank gibi önde gelen finans kuruluşlarının özellikle sürdürülebilir ve ekonomiye katkı sağlayan enerji projelerine kaynak aktardığını belirten Yener, “Aldığımız bu finansman desteğiyle Osmangazi Elektrik Dağıtım Bölgesi’nin altyapısının yenilenmesi ve genişletilmesi için yapacağımız yatırımlarla Afyonkarahisar, Bilecik, Eskişehir, Kütahya ve Uşak illerimiz daha güçlü bir elektrik dağıtım altyapısına kavuşacak. Böylece, OEDAŞ sadece vatandaşlarımıza daha kaliteli bir hizmet sunmakla kalmayacak, aynı zamanda kayıp ve kaçak oranını da azaltarak sağlayacağı verimlilikle ülkemizin ekonomisine katkı sunmuş olacak. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi imzacısı olarak yatırımlarımıza fon sağlayan finansman kuruluşlarının gerekliliklerini yerine getiriyoruz. Bu kapsamda tüm iç ve dış denetimleri ve çevresel-sosyal etki değerlendirmelerini yapıyor, toplumsal yatırım  projeleri hayata geçiriyor, raporlamalarla küresel ölçekte paydaşlarımızı yatırım alanlarındaki tüm faaliyetlerimize yönelik düzenli bilgilendiriyoruz. Bu doğrultuda EBRD ile birlikte başlattığımız kız çocuklarına fırsat eşitliği sağlayan toplumsal projeleri de yürütmeye devam edeceğimizi paylaşmak isterim” diye konuştu.

Türk İhracat Ailesine İsrail’de Sıcak Karşılama

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ile İsrail Uluslararası Ticaret Odaları Federasyonu arasında iş birliği mutabakat zaptı imzalandı. 5 yıl gibi uzun bir aradan sonra 100 Türk firmasının yer aldığı TİM heyetinde 400’den fazla İsrail’li firma ile bini aşkın ikili iş görüşmesi gerçekleştirildi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İsrail Uluslararası Ticaret Odaları Federasyonu arasında iş birliği mutabakat zaptı imzalandı. İş birliği mutabakat zaptını Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle ile İsrail Uluslararası Ticaret Odaları Federasyonu Başkanı Uriel Lynn imzaladı. 5 yıl gibi uzun bir aradan sonra 100 Türk firmasının yer aldığı TİM heyetinde 400’den fazla İsrail’li firma ile bini aşkın ikili iş görüşmesi gerçekleştirildi. Pandemi döneminin başından bu yana, 73 ülkede 105 ticaret heyeti gerçekleştiren ve 2022 yılının ilk fiziki ticaret heyetini Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai şehrinde düzenleyen TİM, Türk ihracatçılarını, dünyanın dört bir yanına ulaştırmaya devam ediyor. Türk şirketlerinin dış ticaret hacmini artırmak, yeni iş birlikleri tesis etmelerini ve yeni yatırım fırsatlarını değerlendirmelerini sağlamayı amaçlayan TİM, bu kapsamda fiziki ticaret heyetlerinin ikincisini İsrail’in Tel Aviv şehrine gerçekleştirdi.

22 sektörden 36 birlik ve 41 firma temsilcisinin aralarında bulunduğu İsrail Ticaret Heyeti açılış programına Türkiye Cumhuriyeti Tel Aviv Maslahatgüzarı Mehmet Şekerci, İsrail-Türkiye İş Konseyi ve Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Gad Shoshan, İsrail Ekonomi ve Sanayi Bakanlığı Avrupa Dairesi Direktörü Ami Levin, İsrail İhracat Enstitüsü Başkanı Ayelet Nahmias-Verbin, İsrail Ticaret Odaları Federasyonu Başkanı Uriel Lynn ve TİM Başkanı İsmail Gülle katıldı.

İsrail Ticaret Heyeti programında açılış konuşmasını yapan TİM Başkanı İsmail Gülle İsrail’deki partnerleriyle buluşuyor olmaktan memnuniyet duyduklarını ifade etti. TİM Başkanı İsmail Gülle, İsrail’in inovasyon ve teknoloji ile ekonomik büyümenin sağlanacağını gösteren örnek bir ülke olduğunu, teknoloji üretimi ekonomik yapısıyla, tıbbi, askeri ve tarımsal üretim teknolojisinde başarılarıyla bölgenin en zengin ülkelerden biri olduğunu sözlerine ekledi.

“İlişkilerin gelişmesi, ihracat ailesi için memnuniyet verici”

Bölgenin iki önemli aktörü olan Türkiye ve İsrail’in son dönemde diplomatik olarak yakınlaştığını belirten TİM Başkanı İsmail Gülle, “Yakın bir tarihte Cumhurbaşkanlarımızın katılacağı bir zirveyle süreç ivme kazanarak ilerleyecektir. İlişkilerin gelişmesi ihracat ailesi olarak bizler adına da oldukça memnuniyet verici” dedi.

İsrail’e ihracattaki güçlü artış 2022 yılında da devam etti

Ticaret heyetlerinin ikinci durağı olan İsrail’in, ihracatçıların daha çok var olmak istediği son derece müstesna bir pazar olduğunu vurgulayan TİM Başkanı İsmail Gülle, “2021 yılında, Türkiye’nin İsrail’e ihracatı, yüzde 35 artışla 6,4 milyar dolara ulaştı. İsrail ise aynı dönemde Türkiye’ye 2 milyar dolar ihracat yaptı.  İsrail’e ihracatımızdaki güçlü artış performansı 2022 yılında da devam etti. Yılın ilk iki ayında ihracatımız geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 33 artarak 1 milyar 357 milyon dolar oldu” diye konuştu.

“Bu rakamları çok daha yukarılara taşımamız mümkün”

Yıl bazında dış ticaretlerine bakıldığında, açıklanan rakamlardan daha yüksek seviyelere erişme imkanlarının olduğunu net bir şekilde gördüklerini ifade eden TİM Başkanı İsmail Gülle, “Türk ihracatçıları olarak, tüm bölgesel ve küresel jeopolitik sınamalara rağmen, İsrail’e ihracatımız son 8 yılda 2,5 katına çıktı. Jeopolitik durumların ticaretin lehine geliştiği bir dönemde bu rakamları çok daha yukarılara taşımamız mümkün” dedi.

Türkiye’den İsrail’e sektörel bazda en çok ihracat gerçekleştiren sektörlerle ilgili detaylar paylaşan TİM Başkanı İsmail Gülle, 1,4 milyar dolar ihracatla çeliğin, 700 milyon dolar ihracatla kimyevi maddelerin ve 600 milyon dolar ihracatla otomotiv sektörünün en fazla ihracat yapan sektörler olarak öne çıktıkları bilgisini verdi.

“Ticaret heyetimiz, iki ülke arasındaki bu cevheri parlatacak”

Geçtiğimiz yılda İsrail’e ihracatını yüzde 87 artıran mücevher sektörünün ve ihracatını yüzde 65 artıran demir ve demir dışı metaller sektörünün dikkat çeken başarılara imza attıklarını dile getiren TİM Başkanı İsmail Gülle, “Bu sektörlerimizin yanı sıra, ihracatımızı daha da artırabileceğimiz oldukça önemli sektörlerimiz de var. İhracatın potansiyel ihracata oranı en düşük olan sektörlere baktığımızda; yüzde 35 ile su ürünleri, yüzde 45 ile kozmetik ve yüzde 43 ile hububat sektörleri öne çıkıyor. Potansiyelimizi çok kısa sürede rakamlara yansıtabilecek kapasiteye sahibiz. İki ülkenin ekonomik yapıları düşünülünce, dış ticaret hacmimiz açısında bir cevhere sahip olduğumuz açıktır” dedi.

Akıllı, Güvenli ve Hızlı Asansörler Görücüye Çıktı

Dünya Asansör Endüstrisi’ni İstanbul’da buluşturan Uluslararası Asansör İstanbul Fuarı 17’nci kez kapılarını açtı. Fuarda akıllı asansörlerin yanı sıra kişiye özel lüks asansör de sergileniyor. 

Dünyanın önemli asansör fuarından birisi olan 17’nci Uluslararası Asansör İstanbul Fuarı başladı. Tarsus Turkey tarafından, AYSAD’ın (Asansör ve Yürüyen Merdiven Sanayicileri Derneği) desteğiyle 13 Mart tarihine kadar TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nin 8 salonunda birden gerçekleşecek fuarda, 400 firma, daha akıllı, daha güvenli ve daha hızlı asansör teknolojilerini bir arada sergileniyor. Sektörünün 3 yıl aradan sonra global düzeyde gerçekleşen Asansör İstanbul’u 6 bini yurt dışından olmak üzere toplam 30 bin satın almacı ziyaret edecek. 4 gün sürecek organizasyonda yaklaşık 500 milyon dolarlık bir ticaret hacmi bekleniyor.

“Güvenli olmayanlara aslında biz asansör demiyoruz’”

Güvenli asansör konusuna değinen AYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Sefa Targıt, “Pandemi döneminden sonraki ilk fuarımız. Kar yağışına rağmen katılım gayet iyi. Yurt dışından gelen ziyaretçilerde dün gelenlerde sorun yok ama bugün gelecek olanlar için kar engeli var. Katılımcı firmaların hepsi burada onlarda bir aksama oluşmadı. Asansör riskli bir ürün çünkü yer çekimi ile ters hareket eden bir ürün. Bu yüzden asansörlerde güvenlik gerekleri çok detaylı belirlenmiş ve kamu tarafından kontrol edilen bir ürün. Güvenli asansör diye söyleyemeyiz asansör deriz ve tüm asansörlerin güvenli olması gerekir. Güvenli olmayanlara aslında biz asansör demiyoruz’’ dedi.

Asansörlerdeki hijyene vurgu yapan Targıt, ‘’Pandemiden sonra işin bir mikrobiyolojik kısımda ortaya çıktı. Asansörlerde eski tehlikelere karşı çok detaylı güvenlik önlemleri bulunuyor. Aslında asansörlerde kaza olma ihtimali yoktur. Fakat bu mikrobiyolojik riskler eni önlemler gerektiriyor. Küçük bir alanda insanlar bir araya geldiği için yeni önlemler gerekiyor. Asansörlerde pandemiye yönelik mikrobiyolojik riskler olarak örnek verirsem virüsün havadan yayıldığını söylemek gerekir. Yani asansör içinden birden fazla insan bulunduğundan virüsün kolay yayılabileceğini öğrendik. Bu yüzden asansör içindeki havanın sürekli değiştirilmesi gerekiyor. Ayrıca asansördeki insan sayısının azaltılması konusuna çok değinildi. Bunların yanı sıra asansördeki kat çıkışları ve kapı açma tuşlarına dokunarak virüsün yayılacağı söylendi. Dokunmadan mobil telefonunuzla istediğiniz kata çıkabileceğiniz asansörler geliştirildi. Şu anda bu aşamaları atlattık daha korunaklı virüsü en aza indirgeyecek asansör modelleri geliştirildi. Asansörü düzenli olarak kontrol eden bir firma varsa ve asansörün yıllık kontrolleri de düzenli yapılıyorsa hiçbir tehlike arz etmez. Yeşil etiketin gerekliliklerini yerine getiren bir asansöre güvenle binebilirsiniz. Türkiye olarak bu konuda dünyada önde giden ülkelerden biriyiz. Çünkü Türkiye’deki inşaat sektörü çok iyi durumda. Şu anda yerli kaynaklarla Türkiye’nin ihracatının büyük bir bölümünü karşılıyoruz. Dış ticaret fazlası veren bir sektörüz. 150 milyon dolar dış ticaret fazlamız var’’ şeklinde konuştu.

Uygulama ile yönlendirilen asansörler

Asansörlerde kullandıkları teknolojilere değinen Butkon Elektronik Ar-Ge Yöneticisi Murat Topuz ‘’Asansör sektöründe teknik problemleri kolaylaştırmak için çalışıyoruz. But-Call diye bir sistem geliştirdik. Sistemde katlar arasında kabloyu tamamen ortadan kaldırdık; katlar arasında 100 ve 1000 çekerek. Bu asansör dilinde enerji anlamına geliyor. Bu şekilde katları çalıştırdık. Bu katları kendi aralarında kablosuz olarak haberleştiriyoruz. Sistem bu şekilde panoya komutlar verebiliyor. Hangi katta olduğumu hangi kata gideceğimi biliyor. Bu sistemin android ve iOS telefonlar için bir uygulaması var. Marketlerden bu uygulamayı indirdikten sonra bulunduğunuz kata bağlı olarak katı seçiyorsunuz ve asansör istediğiniz kata yönlendiriyor’’ şeklinde konuştu.

Şahıslar özel asansörler

Şahıslara özel asansör ürettikleri dile getiren Dormak Asansör Irak Mağaza Müdürü Mehmet Çörek, ‘’Şahıs, hastane sedye ve araç asansörleri üretiyoruz. Şahıs asansörlerinde müşteri odaklı ilerliyoruz. İstedikleri ve arzuladıkları modelleri üretmeye çalışıyoruz. Bizi genelde özel tasarım yaptırmak isteyen müşteriler tercih ediyor. Yüzde 70 oranın ihracata yönelik çalışıyoruz. Gürcistan, Azerbaycan, Irak, Cezayir, Ruanda, Rusya, Makedonya gibi yaklaşık 44 ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz’’ dedi.

Mikrofiber Filtreli Çamaşır Makinesi Su Kaynaklarını Koruyor

Her yıl yarım milyon ton mikrofiberin denizlere karışmasının oluşturduğu tehditten yola çıkarak geliştirilen mikrofiber filtreli çamaşır makinesi, teknolojisiyle su kaynaklarını koruyor. Dünya Su Günü’ne yaklaşılan bu günlerde suyun önemine dikkat çeken Vestel, yeni teknolojisiyle hem doğayı hem de insan sağlığını koruyor. 

Vestel, sürdürülebilir ve ekosisteme saygılı üretim yöntemlerinin yanı sıra geliştirdiği teknolojilerle doğal kaynaklar üzerindeki baskının azaltılmasına yönelik çalışmalar gerçekleştiriyor.

Yapılan şirket açıklamasına göre su kaynaklarının korunması, karbon azaltımı, enerji verimliliği, atıkların azaltılması, çevreci ürünlerin geliştirilmesi gibi alanlara katkı sağlayan Ar Ge, girişimcilik ve inovasyon çalışmaları gerçekleştiren Vestel, iklim kriziyle gönüllü olarak mücadele ediyor.

158 ülkeye ulaştırdığı teknolojisiyle bireylerin hayatına dokunurken aynı zamanda karbon ayak izlerinin de azaltılmasına destek oluyor. Günümüzde okyanuslarda kişi başı 200 milyon mikrofiber parçacık olduğu tahmin ediliyor. Gıda zincirine karışarak insan vücudu için de tehlike oluşturan bu parçacıkların yüzde 35’i çamaşır makinesi kaynaklı. 5 kilogramlık çamaşırdan yaklaşık 700 bin mikrofiber parçacık çıkabiliyor. Sonuç olarak her yıl yarım milyon ton mikrofiber, atık su arıtma tesislerince de ayrıştırılamadığından su kaynaklarına karışıyor.

Avrupa’da mikrofiber filtre kullanımı ile ilgili regülasyon çalışmaları devam ederken bu soruna kalıcı bir çözüm üretmek için harekete geçen Vestel, mikrofiber filtreli çamaşır makinesi geliştirdi. Dünya Su Günü’ne yaklaştığımız bu günlerde suyu korumaya dikkat çeken Vestel, geliştirdiği teknoloji ile hem doğayı hem insan sağlığını koruyor.

Enerji Sektöründe ‘Kadın Enerjisi’

Akkök Holding enerji grup şirketlerinin ortaklaşa yürüttükleri Kadın Enerjisi projesinin Kampüste ayağı kapsamındaki ikinci programın lansmanı gerçekleştirildi. 

Akenerji tarafından hayata geçirilen Kadın Enerjisi – Kampüste projesinde yeni iş birliği süreci başladı. Bahçeşehir Üniversitesi ile Birleşmiş Milletler Eğitim ve Araştırma Enstitüsü’nün (UNITAR) Yönetici ve Liderler için Uluslararası Eğitim Merkezi (CIFAL İstanbul) ortaklığındaki eğitim programının lansmanı online olarak düzenlendi. Buluşma kapsamında Akkök Holding enerji grup şirketleri yöneticileri ile üniversiteli gençler bir araya geldi.

“Enerji sektöründe yeni bir gelecek için Kadın Enerjisi”

Akkök Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Enerjiden Sorumlu İcra Kurulu Üyesi ve CFO’su Özlem Ataünal konuşmasında enerji sektöründeki kadın temsilinden söz etti. Ataünal, şunları kaydetti; “Türkiye’de enerji sektöründeki kadın temsili, hakikaten çok düşük. Yüzde 20’lerin bile altında. Bu oran mavi yakada ise sadece yüzde 10. Çarpıcı bir başka örnek de Elektrik ve Elektrik – Elektronik Mühendisliklerinden mezun olan kız öğrenci oranı. Bu oran, 2020 yılında yüzde 18 olarak gerçekleşti. Akkök Holding’in enerji grup şirketleri Akenerji, SEDAŞ ve Sepaş Enerji olarak bizler de enerji sektöründe ezberlerin dışında yeni bir gelecek için yola çıktık. Kariyerim boyunca en çok heyecanlandığım proje. Herkeste aynı heyecanı görüyorum.

Akkök Holding ve Akenerji İnsan Kaynakları Direktörü Duygu Erzurumlu Cengiz ise Kadın Enerjisi – Kampüste projesinin enerji sektörünün geleceği için önemine değinerek “Akkök Holding’in enerji grup şirketleri olarak Kadın Enerjisi Projesini toplumsal cinsiyet eşitliği hedefiyle ortaklaşa ve eş zamanlı yürütüyoruz. Enerji sektöründe kadın enerjisini yaygınlaştırmak için gençlerimizden yola çıktık. Geleceğin lider adaylarına sektörümüzü yakından tanıtacağız Geleceğin kadın liderlerini enerji sektörüne kazandırmak ve bunu yaparken de cinsiyet eşitliği hakkında farkındalık oluşturmak bizim için çok değerli” dedi.

“Kampüste, üniversite ve özel sektörü bir araya getiriyor”

Programın açılışında konuşan CIFAL İstanbul-UNITAR Direktörü Prof. Dr. Ebru Canan Sokullu, kadın öğrencilerin enerji sektörüne yöneltmek amacıyla iş birliğine başladıklarını söyledi. Kadın Enerjisi – Kampüste’nin akademi ve özel sektörü bir araya getirdiğini belirten Sokullu, “Pozitif sonuçlar oluşturacak, umut dolu başladığımız bir proje. Aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine hizmet ettiği için heyecan duyuyoruz” dedi. Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şirin Karadeniz ise Kadın Enerjisi – Kampüste’nin kadın eğitimi ve enerji sektörünü buluşturmasıyla önem taşıdığını dile getirdi. Bahçeşehir Üniversitesi olarak projeye destek vermekten mutlu olduklarını kaydeden Karadeniz, şu sözlerle devam etti; “Araştırmalara göre enerji sektöründe çalışan kadınların yüzde 67’si üst düzey yöneticiliği hedeflerken son 5 yılda terfi alamayanların oranı yüzde 61. Bu durum, potansiyel olsa da cam tavanların da bulunduğunu gösteriyor. Dolayısıyla önceliğimiz engelleri kaldırmak olmalı. Öğrencilerden de en büyük isteğimiz bu amaçla çalışmaları. Bu doğrultuda, herkeste iz bırakacağına inandığım bir projeye başlıyoruz.

Program kapsamında ilk olarak “Kampüste ve Enerji Sektöründe Kadın” başlığıyla proje lansmanı gerçekleşti. Prof. Dr. Ebru Canan Sokullu’nun moderatörlüğündeki lansmana Bahçeşehir Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nafiz Arıca, Akkök Holding ve Akenerji İnsan Kaynakları Direktörü Duygu Erzurumlu Cengiz, Bahçeşehir Üniversitesi CO-OP Direktörü Bahri Toper ve RVM Systems İş Geliştirme Müdürü Kardelen Afrodit Adsal katıldı. Seçilen öğrencilere verilecek eğitimlerin sonunda başarılı olanlara mentorluk ve staj gibi imkanlar sağlanacak.

Teknopark İstanbul’dan Büyük Başarı

Teknopark İstanbul’un Kuluçka Merkezi Cube Incubation’da yer alan derin teknoloji girişimcileri ile iş dünyasından önemli firma temsilcilerinin bir araya geldiği “Açık Kapı: İş Dünyası ile Buluşma” etkinliklerinin üçüncüsü gerçekleşti.

Derin teknoloji girişimcileri, Ar-Ge mühendisleri, kurumsal şirketler ve üniversitelere ev sahipliği yapan Teknopark İstanbul, Kuluçka Merkezi: Cube Incubation aracılığı ile hem girişimcilerin projelerini hayata geçirmelerine destek veriyor hem de sermaye desteği bulmaları için yatırımcılar ile köprü görevi görüyor. THY, TUSAŞ, TCDD, SSTEK, Elimsan, TURAYSAŞ, Kiğılı ve Altsom gibi 30’un üzerinde kamu ve özel firmanın katılım gösterdiği önceki etkinliklerde yaklaşık 27 derin teknoloji girişimi sunumlar gerçekleştirmişti.

PTT, TUSAŞ, TCDD, Güleryüz Otomotiv, Fakir gibi 20’in üzerinde kamu ve özel firmaların, üniversitelerin katılım gösterdiği üçüncü Açık Kapı: İş Dünyası ile Buluşma etkinliğinde ise 10 derin teknoloji girişimi proje ve ürünlerini içeren sunumlar gerçekleştirdi. Etkinliğinin ardından yetkililer ve girişimciler B2B alanlarında birebir görüşme fırsatına eriştiler.

“Açık Kapı: İş Dünyası ile Buluşma” etkinliğinde yatırımcılara girişimlerini anlatan start-uplar ise şöyle:

  • Gene-İst: Kanserli dokularda ilaç yanıtını değiştiren ve sağ kalımı etkileyen genetik faktörleri belirleyerek kişiye özel akılcı ilaç tedavilerinin uygulanabilirliğini sağlayan ‘Farmakogenetik Test Kitleri’ geliştirmektedirler.
  • B2Metric: Yapılandırılmış ve yapılandırılmamış dağınık büyük veri ortamlarında yapay zeka tabanlı aktif öğrenen adaptif büyük veri analitiği sistemleri üzerine uzmanlaşmış platformlar sunuyor.
  • Co-Print: Çok filamentli 3D baskı modulü ile tek baskı ucuna sahip 3D yazıcınız da çok renkli-malzemeli 3D baskılar oluşturulması üzerine çalışmaktadırlar.
  • Binamod: Deprem tehlikesini hesaplayıp, binaların deprem performansını belirler ve binaları güçlendirmek için projeler sunan yazılım ve yapı teknolojileri geliştirmektedirler.
  • Scopes.ai: Farklı sektörlere internetten sanal gerçeklikte iç mekan turları yapabilme olanağı sunuyor.
  • Truekey: Masraf ve Fatura süreçlerini dokümanlardan kurtarıp tamamen dijital ortamda yöneten bir otomasyon geliştirmektedirler.
  • Buz Proje: Yenilenebilir enerji ve çevre alanında teknolojik ve yerli çözümler üretmektedir. Termal Hidroliz, Biyolojik kurutma, yakma ve gazifikasyon alanlarına yönelik çözümler sunmaktadırlar.
  • Heevi: İnşaat sektöründe ihtiyaç duyulan her çeşit operatörlü iş makinası ya da şoförlü ticari araç arayanlar için mobil uygulama geliştirmektedirler.
  • BlitzSystem: İnsanlı ve insansız hava, kara ve deniz araçlarının yanı sıra bölge ve sınır gözetlemede kullanıma uygun görüntüleme sistem çözümleri üretmektedirler.
  • Üretimpark: Yüksek tonajdaki yükleri kaldırıp taşıyabilen makinalar ve hidrolik mobil vinç kategorisindeki birçok üründe ithal ikamesi sağlıyor.

Türkiye’de yenilenebilir enerji yükselişte

Bu yıl 26’ncısı gerçekleştirilen uluslararası enerji fuarı ICCI-Uluslararası Enerji ve Çevre Fuar ve Konferansı sektör temsilcilerini İstanbul’da buluşturdu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Tancan , Türkiye’nin yaklaşık 100 bin megawattlık elektriksel bir kurulu gücü bulunduğunu bu gücün 54 bin megawattının yenilenebilir enerjiden oluştuğunu söyledi. 

ICCI – Uluslararası Enerji ve Çevre Fuar ve Konferansı İstanbul’da kapılarını açtı. Fuar kapsamında yerli firmalar yabancı sektör temsilcileriyle bir araya gelerek iş geliştirme fırsatı yakaladı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından 26 yıldır desteklenen enerji fuarında enerji sektöründeki arz güvenliği konusuna ilişkin konuşmalar gerçekleştirildi.

Video konferans ile fuar açılışına katılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Abdullah Tancan, 49 bin 713’ü kamu 268 bin 349’u özel olmak üzere toplam 368 bin 302 personelle enerji alanında hizmet verildiğini söyledi.

Tancan, “Enerji, gelişme yolculuğumuzda vazgeçilmez bir ihtiyaçtır ve bu ihtiyaç ülkemiz geliştikçe daha da artış kaydetmektedir. Enerjideki dışa bağımlılığımızı yaptığımız doğal gaz ve petrol sondaj çalışmalarıyla inşa edilen nükleer santraller, yenilenebilir enerji ve kendi kömür madenlerimiz ile azaltmaya çalışıyoruz. Tüm bunların yanı sıra, enerjinin verimli ve tasarruflu kullanılmasıyla ilgili çalışmalar da yaparak ülkemiz kaynaklarına destek vermeye çalışıyoruz.  Yeni petrol sondaj çalışmalarının yanı sıra kapatılan eski kuyuları yeni bir bakış açısı ve yeni teknoloji ile ele alarak değerlendiriyoruz’’ dedi.

Rüzgar Enerjisi potansiyelimiz çok yüksek

Rüzgar enerjisi alanında faaliyet gösteren üretici firmalar Enerji ve Çevre Fuarı’nda yer aldı.

Uluslararası enerji fuarı ICCI-Uluslararası Enerji ve Çevre Fuar ve Konferansı’nın son gününde yerli firmalar yabancı sektör temsilcileriyle bir araya gelmeye devam ediyor. Rüzgar enerjisi alanında faaliyet gösteren firmalar da fuarda yer alırken, firmalar stantlarda ürünlerini tanıttı. Rüzgar enerjisi alanında faaliyet gösteren firmaların temsilcileri ise, yapılacak olan teşviklerin rüzgar enerjisine yatırımı artıracağını söyledi.

Türkiye’de 269 adet rüzgar enerjisi santrali mevcutken, bu santrallerde yer alan yaklaşık olarak 3 bin 500 adet civarında rüzgar enerjisi türbini bulunuyor. Rüzgar enerjisi santrallerinin kurulmaya devam edilmesiyle istihdamın artacağı belirtilirken; santrallerde, endüstri ve sanayi alanında görevli yaklaşık 15 bin çalışan bulunuyor.

Ülke Enerji İş Geliştirme Direktörü Mustafa Aydın, Türkiye’de rüzgar enerjisinin çok kritik bir öneme sahip olduğunun altını çizerek, “Rüzgar enerjisi üretiminde herhangi bir dışa bağımlık söz konusu değil. Türkiye yıllık enerji tüketiminin önemli bir kısmını yurtdışından temin ettiği doğalgazın elektriğe dönüşümüyle veya yerli fosil, verimi düşük yakıtlarla karşılıyor. Bunlar, enerjinin üretim maliyetlerini yükselten konular arasında yer alıyor” dedi.

Türkiye’de termik santral ve barajların daha çok ön planda yer aldığını aktaran Aydın, “Rüzgar enerjisi daha çok önemli olmasına rağmen çok fazla bilinmiyor. Coğrafyamızın her tarafına yayılmış 269 tane rüzgar enerjisi santrali mevcut. Bu santrallerin her birine rüzgar enerjisi türbinleri bulunuyor. Türkiye’de yaklaşık olarak 3 bin 500 adet civarında rüzgar enerjisi türbini bulunuyor. Bu türbinlerden üretilen enerji yaklaşık 10 gigawatt kapasitesine sahip. Bu kapasite Türkiye’de tüketilen toplam enerjinin yaklaşık yüzde 10-11’ine tekabül ediyor” diye konuştu.

Mevcut santrallere yakın bir zamanda yenilerinin ekleneceğini belirten Aydın, Türkiye’de üretilen rüzgar enerjisinin direkt ülke şebekesine aktarıldığını ifade etti. Aydın, Türkiye’de üretilen rüzgar enerjisinin hem sanayide hem de tüketici tarafından kullanımda doğrudan arz edilebildiğini kaydetti.

Türkiye’de yıllık 10 gigawatt rüzgar enerjisi üretim kapasitesinin kurulu olduğunu dile getiren Aydın, “Potansiyele bakıldığında ise iki ayakta değerlendirmek lazım. Rüzgar enerjisi santralleri hem karada hem denizde kurulabiliyor. Türkiye’de şu anda deniz üstü rüzgar santrali mevcut değil. Türkiye’deki rüzgar enerji santrallerinin tamamı karada bulunuyor. Dolayısıyla karada üretilen yıllık 10 gigawatt kapasite aslında toplam kapasitenin yüzde 20’sine tekabül ediyor. Türkiye’de son değerlendirmelere göre karada yıllık 50 bin megawattın üzerinde rüzgar enerjisi potansiyeli mevcut. Denizde ise yine bir bu kadar kapasite değerlendirmesi mevcut. Her ikisini değerlendirdiğimizde yaklaşık yıllık 100 gigawatt rüzgar enerjisi potansiyeli mevcut. Bunun ise sadece 10 gigawattı kurulu durumda” açıklamalarında bulundu.

Motul Powergen, enerji sektörüne güç katıyor

1853’te kurulduğu günden bugüne geliştirdiği üstün kaliteli ürünleri ile alanında lider Fransız madeni yağ üreticisi MOTUL, tesislerdeki verimliliğin artırılmasını sağlayan yağlama ve sıvılarını kapsayan birimi MOTUL POWERGEN ile ICCI 2022’de yerini aldı.

Bu yıl ‘Enerji Piyasasındaki Değişim ve Dönüşüm’ teması ile düzenlenen ve45 ülkeden 15 bini aşkın ziyaretçiyi ağırlayan26. Uluslararası Çevre ve Enerji Fuarı ve Konferansı ICCI, sektör tarafından büyük ilgi ile karşılandı. Türkiye’nin en prestijli enerji fuarı olan bu organizasyonda sektörün önemli oyuncuları iş ortakları ve sektör profesyonelleri ile bir araya geldi.

MOTUL POWERGEN Türkiye İş Geliştirme Müdürü Ulaş Yener yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Türkiye’de doğalgaz, biyogaz ve çöp gazı uygulamaları için motor yağlarımız ve operasyon altyapımız ile 2022 yılına hızlı bir başlangıç yaptık. Türkiye’de gaz motorlarına yönelik özel departmanı olan tek yağ markası olduğumuzun altını çizmek istiyorum. Sadece ürün tedariki ile sınırlı olmayan teknik hizmetlerimizi, bizleri ziyaret eden sektör ilgilileri ile paylaştık. Bizler için verimli ve başarılı bir fuardı.

Motul PowerGen Birimi Başkanı  Keith Johnson da fuarda Türk sektör temsilcileri ile bir araya geldi:“Türkiye’de olmak ve PowerGen’in Türkiye lansmanını ICCI 2022 fuarında yapmaktan ötürü çok mutlu olduk. Bizi ziyaret eden herkese teşekkür ederiz.”

Tüm Dünya’da kesintisiz güç sağlayan ve gaz ile çalışan motorların yağlayıcı ve soğutma sıvılarına yönelik çözümler sunan Motul PowerGen, Türkiye’deki faaliyetlerine geçtiğimiz yıl başladı. ICCI 2022 fuarında da PowerGen’in marka lansmanı gerçekleştirildi.

Togg, yeşil dönüşümümüzü hızlandırıyor

Türkiye’nin mobilite alanında hizmet veren küresel teknoloji markası Togg’un CEO’su M. Gürcan Karakaş, Londra’da düzenlenen İngiltere-Türkiye Yeşil Finans Konferansı’nda (UK-Turkey Green Finance Conference) yaptığı konuşmada, “Togg doğuştan yeşil, doğuştan sürdürülebilir bir şirket. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında sürdürülebilirlik konusunda fark yaratacak uygulamaları hayata geçirmek ve tüm ekosistemi bunun bir parçası haline getirmek için gerekli tüm adımları atıyoruz. Ülkemizdeki yeşil dönüşümü hızlandırmaya devam edeceğiz” dedi.

26’ncı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP26) belirlenen hedeflere ulaşabilmek için yeşil finans ekosisteminin masaya yatırıldığı Londra’daki İngiltere-Türkiye Yeşil Finans Konferansı, üst düzey kamu ve özel sektör temsilcilerini bir araya getirdi. Yeşil finans konusunda en iyi örneklerin ele alındığı konferansta konuşan Togg CEO’su M. Gürcan Karakaş, üretimden yatırıma oluşturdukları mobilite ekosisteminin doğası gereği sürdürülebilir olduğunu belirterek, şunları söyledi:

Biz doğuştan yeşil ve sürdürülebilir bir markayız. Togg, sadece kullanılırken sıfır emisyonlu bir akıllı cihaz değil. Veriye dayalı iş modelimiz, bir teknoloji şirketi olarak geliştirdiğimiz mobilite çözümlerimiz, akıllı enerji ve akıllı yaşam çözümleri alanındaki yeniliklerimizle ördüğümüz ekosistem sürdürülebilirlik üzerinde yükseliyor. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında sürdürülebilirlik konusunda fark yaratacak uygulamaları hayata geçirmek ve tüm ekosistemi bunun bir parçası haline getirmek için gerekli tüm adımları uluslararası standartlara uygun ve hatta standartların ötesinde olacak şekilde atıyoruz.

Karakaş, Togg’un sürdürülebilirlik stratejisini kullanıcıya değer yaratacak aksiyonlar etrafında şekillendirdiklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:

Kullanıcı odaklı yaklaşımımızı sürdürülebilirlik faaliyetlerimizde de benimsiyoruz. Böylelikle paydaşlarımızla birlikte ve paydaşlarımız için ortak değer yaratma anlayışını tüm süreçlerimizin odak noktasına yerleştirerek, bunun etrafında yapılandırıyoruz. Çevresel boyutta hem ürün hem süreç açısından karbon emisyonu, atık yönetimi ve geri dönüşüm, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ile çevresel uyumluluk başlıkları ağırlık verdiğimiz konularımızın başında geliyor. Sosyal tarafta tüm paydaşlarla birlikte toplum için değer yaratmaya odaklanıyoruz. Ürünlerimizin hem üretim hem kullanım aşamasında sağlık ve güvenlik açısından güvenilir olması da sürdürülebilirliğin çok önemli bir parçası. Gemlik tesisimizdeki boyahanemiz 5 gr/m2’den az “uçucu organik bileşen” salımı ile Türkiye’deki yasal sınırın 9’da 1’i, Avrupa’daki yasal sınırın ise 7’de 1’i bir değerle Avrupa’nın en temizi. Döngüsel ekonomi, ürünlerin geri dönüşümü, ‘ikincil ömürleri’ meselesinde batarya konusunun üzerinde de hassasiyetle duruyoruz.

Karakaş konuşmasında, sürdürülebilirlik konusunda proje bazlı işlerden ziyade bütüncül bakış açısına sahip yaklaşımlara ayrılan kaynakların artması gerektiğine de vurgu yaptı.

Şişecam, Avrupa’daki ilk cam tesisini açıyor

Dünyada camın tüm temel alanlarında faaliyet gösteren tek küresel oyuncu olan Şişecam, ana faaliyet alanlarında dünyanın en büyük üç üreticisinden biri olma hedefiyle yatırımlarına devam ediyor. Düzcam, cam ev eşyası, cam ambalaj ve cam elyafı gibi camın tüm temel alanları ile soda ve krom bileşiklerini kapsayan iş kollarında küresel bir oyuncu olan Şişecam, Macaristan’ın Kaposvar şehrinde, 255 milyon Euro’luk yeni yatırımla Avrupa’daki ilk cam ambalaj tesisinin temel atma törenini gerçekleştirdi Macaristan Dışişleri ve Ticaret Bakanı Péter Szijjártó, Kaposvar Milletvekili Attila Gelencsér, Kaposvar Belediye Başkanı Károly Szita, Şişecam Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kırman ve Şişecam Genel Müdürü Görkem Elverici katıldı.

“Macaristan yatırımımızla Avrupa cam ambalaj pazarındaki varlığımızı güçlendirmeyi hedefliyoruz”

Temel atma töreninde konuşan Şişecam Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kırman, Şişecam’ın yenilikçi ürünlerini 150’den fazla ülkede müşterileriyle buluştururken, tüm ekosistemi için değer yaratarak büyüdüğünü belirtti. Sürdürülebilir büyüme stratejisine uyumlu bir şekilde gelişmeye devam ettiklerini vurgulayan Prof. Dr. Kırman; “Cam ambalaj alanında 4 ülkede toplam 10 üretim tesisi ve yıllık 2.6 milyon ton üretim kapasitesiyle faaliyetlerini sürdüren Şişecam, uluslararası satışlarının büyük bir bölümünü Avrupa pazarına yapmaktadır. Avrupa pazarı, küresel cam ambalaj pazarının dörtte birini oluştururken sektörün hızlı gelişimi ve şirketimizin mevcut üretim ayak izini genişletmesi adına da önemli fırsatlar barındırmaktadır. Cam ambalaj alanında, Şişecam’ı daha da güçlendirecek olan Macaristan yatırımımızla, Kapoşvar’a sürekli yatırım yaparak, hem bölgenin kalkınmasını hem de Avrupa cam ambalaj pazarındaki varlığımızı güçlendirmeyi hedefliyoruz” diye konuştu.

Şişecam bölgenin gelişmesine önemli katkılar sunacak

Macaristan’daki faaliyetlerinin 2013 yılında yapılan satın alımla başladığını, ülkedeki olumlu deneyimlerinin, Avrupa’da cam ambalaj üretim tesisi yatırımı planlarken, Macaristan’a öncelik verilmesinde büyük rol oynadığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Kırman şöyle konuştu: “Uzun vadeli yatırımcı kimliğiyle tanınan Şişecam, paydaşlarını destekleyen bütünsel ve kapsayıcı kalkınma vizyonuyla, bölgenin gelişmesine çok önemli katkılar sunacaktır. Kaliteli ve katma değeri yüksek cam ambalaj ürünleriyle; birçok farklı sektöre girdi sağlayacaktır. Bulunduğumuz pazarlarda tüm ekosistemimiz için ekonomik değer yaratmak kadar önemsediğimiz bir diğer konu da, faaliyetlerimizi gerçekleştirirken, hammaddeden nihai ürüne kadarki süreçte, tüm değer zincirini kapsayan sürdürülebilirlik stratejisine uyumlu olmaktır. Macaristan’daki yeni yatırımımız da aynı yaklaşım ile planlanmakta ve hayata geçirilmektedir. Şişecam’ın geleceğe daha iyi bir dünya bırakmayı amaçlayan sürdürülebilirlik vizyonu çerçevesinde ve Avrupa Birliği yeşil mutabakat protokolüne uygun olarak; karbon ve su ayak izinin azaltılmasını sağlayan teknolojiler kullanmayı planladığımız tesisimizde, ayrıca enerji alanında geri dönüşüm ve verimliliğin arttırılmasına ilişkin planlamalar da yapılmıştır.

Macaristan cam ambalaj tesisimiz 255 Milyon Euro yatırımla hayata geçecek

Şişecam Genel Müdürü Görkem Elverici ise temel atma töreninde yaptığı konuşmada, Macaristan yatırımının, Şişecam’ın değer yaratan sürdürülebilir büyüme vizyonunun bir ürünü olduğunu, şirketin kalıcı yatırımlarla ekosistemini destekleyerek büyüdüğünü, riskleri doğru yöneterek ve iyi yatırım fırsatlarını değerlendirerek gelişmeye devam etiğini ifade etti. Görkem Elverici “2023 yılında devreye girmesini, 2025 yılında tam kapasiteye ulaşmasını hedeflediğimiz cam ambalaj tesisi yatırımımız tamamlandığında, yıllık 330 bin tonluk üretim kapasitesine sahip olacak. 255 Milyon Euro yatırımla hayata geçecek olan tesisimiz kaliteli cam ambalaj ürünlerimizi Avrupa pazarı ile daha kolay buluşturmamıza imkân tanıyacak. Hem Macaristan’ın hem de geniş bir coğrafyada dış pazarın cam ambalaj taleplerine cevap verecek” dedi.

Şişecam’ın, bulunduğu coğrafyalarda yatırımcı kimliğiyle sunduğu ekonomik katkıların yanı sıra kalkınmaya ve istihdama yönelik katkılarıyla da tanınan önemli bir paydaş olduğunun altını çizen Görkem Elverici sözlerini şöyle sürdürdü: “330 çalışanın üzerinde direkt istihdam yaratacağımız cam ambalaj alanındaki yeni tesisimizin devreye girmesiyle birlikte Şişecam’ın Macaristan’daki toplam istihdamı 650’ye, alt yapımcı firmalarla birlikte istihdamı desteklenen kişi sayısı ise 1000’e yakın olacaktır. Operasyonlarımızın bölgede yaratacağı ticaret hacmi, cam ambalaj değer zinciri boyunca birçok sektörün gelişmesine de olanak sağlayacaktır. Sadece yaratacağı ekonomik değerle değil, çevre dostu ve teknik özellikleriyle de fark yaratacak, cam ambalaj ergitme teknolojisinin en ileri uygulamalarını barındıracak olan tesisimizde, gerek sistem dizaynı gerekse ekipman seçimlerinde Şişecam’ın akıllı fabrika vizyonuna uygun en güncel teknolojileri kullanacağız, doğalgazla birlikte elektrikli ergitme teknolojisinden de yararlanacağız. Şişecam’ın üstün inovasyon kabiliyeti ile ortaya koyduğu bu teknoloji, sürdürülebilirlik yaklaşımımız ile uyumlu faaliyetlerimize ve karbon ayak izi azaltım hedeflerimize de hizmet edecek.

Avrupa, alternatif doğalgaz arıyor

Cezayir’in, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle alternatif gaz arayışını hızlandıran Avrupa için önemli alternatiflerden biri olabileceği tartışılıyor.

Ukrayna’daki savaş ve devreye alınan yaptırım kararları sonrası Rusya’nın doğalgaz arzını azaltma ihtimali Avrupa’da alternatif rota arayışını gündeme getirdi.

Cezayir, doğalgaz kaynakları, mevcut doğalgaz hatları ve Avrupa’ya yakınlığıyla öne çıkan ülkelerden birisi olurken, talebin karşılanma imkanı ve bu ticaretin önündeki engeller sorgulanıyor.

AB ülkelerinin yıllık doğalgaz ihtiyacı, toplam 340-350 milyar metreküp arasında değişiyor. Geçen yıl AB ülkeleri, Rusya’dan boru hattıyla günde ortalama 380 milyon metreküp, yıllık ise yaklaşık 140 milyar metreküp gaz ithal etti.

Rusya’dan ithal edilen toplam 155 milyar metreküp, 2021’de AB’nin gaz ithalatının yaklaşık yüzde 45’ini ve toplam gaz tüketiminin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturdu. Geçen yıl AB ülkelerinin doğalgaz ihtiyacının yüzde 12’sini karşılayan Cezayir, Avrupa’ya doğalgaz ihracatını artırma konusunda kararlı.

Sonatrach enerji alanında gelecek 4 yılda 40 milyar dolar yatırım planlıyor

Cezayir’in 1963 yılında kurulan milli petrol şirketi Sonatrach, Afrika’nın en büyük enerji şirketi konumunda bulunuyor.

Şirket; petrol ve doğalgazın aranması, çıkarılması, işletilmesi, dağıtımı ve keşfinin yanı sıra elektrik alanında faaliyet gösteriyor.

Sonatrach Direktörü Tevfik Hakkar’ın basına açıkladığı verilere göre, şirket 2020 yılına oranla gelirlerini 2021’de yüzde 70’e yakın artırarak senelik gelirini 35,5 milyar dolara çıkarmayı başardı.

Hakkar, şirketin yine 2020 yılındaki petrol üretimine oranla 2021 yılında yüzde 19 oranında artış gösterdiğini kaydetti.

Sonatrach, 2022-2026 yılları arasındaki yatırım hacminde de yükseliş olacağını duyuran Hakkar, 40 milyar dolar yaptırım planladığını duyurmuştu.

Şirket, geçtiğimiz bir ay içerisinde, İspanya, İtalya ve Slovenya enerji şirketleriyle iş birliği alanında sıkı görüşmeler gerçekleştirdi.

Cezayir, hem tedarikçi hem de geçiş noktası olabilir

Cezayir’den Avrupa ülkelerine doğalgaz tedariki Medgaz ve TransMed boru hatları üzerinden sağlanırken, Galsi ve Greenstream doğalgaz boru hattı projeleri faaliyete geçirilmeye çalışılıyor.

Cezayir’den İspanya’ya uzanan Medgaz boru hattının yıllık kapasitesi 8 milyar metreküpü bulurken, bu kapasiteyi 10,6 milyar metreküpe çıkarmak için genişletme çalışmaları devam ediyor.

TransMed boru hattı Cezayir’den Tunus’a ve İtalya’ya doğalgaz taşırken, bu hattın yıllık 33 milyar metreküp taşıma kapasitesine sahip olduğu biliniyor. Geçen yıl yaklaşık 20 milyar metreküp doğalgazın iletildiği hat aracılığıyla daha fazla doğalgazın ihracı gündemde.

Cezayir’den doğrudan İtalya’nın Sicilya adasına doğalgaz taşıması düşünülen Galsi projesiyle, Avrupa’ya yeni bir doğalgaz hattının açılması planlanıyor.

Nijerya’dan Cezayir’e inşa edilmesi düşünülen NIGAL doğalgaz hattı yoluyla, Avrupa’ya yönelik doğalgaz arzının artırılarak Cezayir’in bir geçiş noktası olması düşünülüyor.

Cezayir’i Fas üzerinden İspanya’ya bağlayan 12 milyar metreküp kapasiteli Mağrip-Avrupa boru hattı ise Cezayir’in Fas yönetimiyle diplomatik ilişkileri kesme kararıyla birlikte kullanılmıyor.

“Cezayir kısa vadeli bir seçenek değil”

Kuzey Afrika uzmanı İntisar Fakir ise Washington merkezli Middle East Institute düşünce kuruluşundaki yazısında Cezayir’in Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacı için “kısa vadeli bir seçenek” olmadığını belirtti.

Cezayir’in ülke içerisindeki doğalgaz tüketiminin de artacağına dikkati çeken Fakir, 2013’ten 2018’e yüz 10 artan iç tüketimin 2028’e kadar yüzde 50 artmasının beklendiğini kaydetti.

Fakir, doğalgaz sektörüne yönelik yatırımdaki kısıtlamalar ve son dönemdeki yolsuzluk soruşturmalarının Sonatrach’ın gelişimine engel teşkil ettiğini ifade etti.

Cezayir’in boru hatlarının kapasitesinin yanında üretim kapasitesini de artırması gerektiğine dikkati çeken Fakir, Nijerya’dan Cezayir’e uzanması planlanan NIGAL hattının da doğalgaz arzına önemli katkı sunabileceğini vurguladı.

Fakir, Cezayir’in uzun vadede projeleri ve üretimiyle arzını artırabileceğini, ancak Avrupa’nın Rus gazından endişelerini kısa vadede giderebilecek bir konumda olmadığı değerlendirmesinde bulundu.

Cezayir, Rusya ile geçmişe dayanan köklü ilişkilere sahip

Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından beri Cezayir krizle ilgili tarafını henüz tam olarak belli etmiş değil.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri saldırısını kınayan karar tasarısı 141 oyla kabul edilirken, Cezayir çekimser görüş bildiren 5 ülke arasında yer aldı.

İki ülke arasında geçmişe dayanan askeri, enerji ve siyasi alanlardaki köklü ilişkiler, Cezayir’in Avrupa’ya gaz ithalatında Rusya’nın rolünü alma noktasında istekli olup olmadığı hususunda belirsizlik oluşturuyor.

Sovyetler Birliği, bağımsız Cezayir devletini 23 Mart 1962’de tanıyarak ülkeyle diplomatik ilişkiler kuran ilk ülke olurken, Cezayir eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika döneminde Rusya ile askeri, ticari ve enerji gibi birçok alanda iş birliği için stratejik ortaklık anlaşması imzalandı.

Cezayir ve Rusya arasında 2006 yılında savunma alanında imzalanan 300 adet T-90 tipi tank, Cezayir’e ait Rus yapımı 250 takın yenilenmesi ve çok sayıda “Kornet” ve “Metis” füzelerinin satışını kapsayan 5,7 Milyar Dolar değerindeki anlaşma, bu anlamda öne çıkan gelişmelerden birisi oldu.

Cezayir ve Rusya, 2001 yılında Cezayir milli petrol şirketi Sonatrach’ın da Gazprom, Lukoil ve ZarubezhGeology gibi Rus enerji şirketleri ile yakın ilişkileri bulunuyor.

Hali hazırda bazı Rus enerji, petrol ve gaz arama şirketlerinin Cezayir’de aldığı enerji arama, boru haklarının yenilenmesi ve yapımı üzerine projelerinin devam ettiği biliniyor.

ABD, Türkiye’yi Rusya’ya alternatif görüyor

ABD Ticaret Odası Kıdemli Başkan Yardımcısı Myron Brilliant, “Türkiye’nin doğru ekonomi politikaları oluşturması, halinde ABD’li şirketlerin buradaki mevcudiyetini genişletme ve yatırımlarını derinleştirme olanağı var” dedi.

ABD Ticaret Odası Kıdemli Başkan Yardımcısı Myron Brilliant, Rusya’nın, Ukrayna’yı işgalinin ortaya çıkardığı zorlukların yanında Türkiye açısından stratejik fırsatlar da doğurduğunu belirterek, “Türkiye’nin doğru ekonomi politikaları oluşturması, dijital ve fiziksel altyapısını iyileştirmeye devam etmesi halinde ABD’li şirketlerin buradaki mevcudiyetini genişletme ve yatırımlarını derinleştirme olanağı var” dedi.

Ukrayna’da meydana gelen trajedinin insani ve ekonomik sonuçları olduğuna işaret eden Brilliant, “Bütün bunlara rağmen biz ticaret ilişkilerimizi, mevcut ortaklıkları daha da geliştirmek için fırsat olduğunu düşünüyoruz. Bu fırsatları beraber değerlendirebiliriz. Özellikle dijital sağlık, enerji dönüşümü, tedarik zinciri, dayanıklılık, tarım ve emtia alanlarında yeni ticaret modelleri olabilir” diye konuştu.

İki ülke ilişkilerinde öne çıkan alanlara da işaret eden Brilliant, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunlardan birisi, Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımların Türk ekonomisi üzerindeki etkisi. Bunlar gaz ve tarım gibi alanlarda. Hem Türkiye hem ABD iş dünyası, hükümetleriyle birlikte çalışarak şimdiye kadar uygulanan ekonomik yaptırımlar ve bundan sonra da olabilecek yaptırımların sonucu olarak karşımıza çıkacak sorunlarla baş etmenin yollarını arayacak. İkincisi de ABD ve Türkiye’nin yönetim bazında üst düzey stratejik diyalog yürütmesi. Biz her iki hükümeti de ticaretin önündeki engellerin kaldırılması yönünde teşvik ediyoruz. Bu, Section 232 de olabilir, çelik üzerine uygulananlar veya Türkiye’deki sağlık alanındaki düzenlemelerden kaynaklanan zorluklar olabilir. Biz ABD Ticaret Odası olarak da ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasından yanayız. Her iki ülkenin daha kurumsal ticaret çerçevesi üzerinde çalışmasını ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilere verdikleri önemi vurgulamalarını istiyoruz.

Bu süreçte yenilenebilir enerji, gaz, tedarik zinciri, dayanıklılık konularında stratejik fırsatlar bulunduğunu aktaran Brilliant, “Rusya’nın Ukrayna işgalinin Türkiye üzerindeki etkisini düşünelim. Türkiye’nin, Rusya’ya gaz ve buğdayda ne kadar bağlı olduğunu düşünürsek belki de şimdi artık özel sektör çeşitlendirme ihtiyacını düşünmeye başladı” ifadesini kullandı.

“ABD’li şirketlerin yatırımlarını derinleştirme olanağı var”

Brilliant, Rusya’dan ayrılan ABD şirketlerinin durumunu da değerlendirirken, bu şirketlerinden bazılarının Rusya’dan ayrıldığını, bazılarının sadece operasyonlarını askıya aldığını söyledi. Bu şirketlerin kararlarını kendilerinin aldığına işaret eden Brilliant, “Biz Oda olarak onlara ne yapmaları gerektiğini söylemiyoruz. Elbette Sayın Putin de bu pazardan ayrılan firmaları tehdit edince, bu da bu duruma yardımcı olmuyor. Burada alınan kararlar Putin’e karşıdır, Rus halkına karşı alınmış kararlar değil” dedi.

Bu durumun Türkiye için fırsat olup olmadığı sorusuna da yanıt veren Brilliant, “Türkiye bu konuda kendisi ne yapmak istiyor, elbette bunu göz önüne almamız lazım. Biz her zaman Türkiye’nin gerçekten çok stratejik bir yerde bulunduğunu düşündüğümüzü söyledik. Gerçekten önemli bir merkez. Avrupa’ya, Orta Doğu’ya, Orta Asya’ya bağlanıyor. Türkiye’nin elbette dijital çerçevesini, altyapısını iyileştirmesi gerekiyor, buraya yatırımı çekecek, cezbedecek şekilde düzenleme ortamını ve yatırım yapma ortamını sağlaması gerekiyor. Ama Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonunda ortaya çıkan zorlukla beraber Türkiye’nin burada yararlanabileceği çeşitli fırsatların da bulunduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.

Brilliant, Türkiye’nin doğru ekonomi politikaları oluşturması, dijital ve fiziksel altyapısını iyileştirmeye devam etmesi halinde ABD’li şirketlerin buradaki mevcudiyetini genişletme ve yatırımlarını derinleştirme olanağı olduğunu belirterek, “Aynı zamanda bunun hangi sektörlerde yapılabileceğini de görmeye çalışıyoruz. Pek çok sektör sayabilirim. Sağlık, enerji, dijital sağlık, bilişim ve iletişim teknolojileri önemli alan olabilir. Bu pazarda aktif ABD’li şirketler var. Google, Apple bunlardan bazıları. Bunlardan daha fazlasını bilişim ve teknolojileri sektörlerinde çekebiliriz. Aynı zamanda tarım ve gıda sektörü de Türkiye’nin Rusya ile tarım alanındaki bağlarını düşününce bakılabilecek alanlar olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Türk inşaat sektörüne davet

Brilliant, Türk şirketlerinin de ABD’ye daha fazla gelmesini istediklerini belirtirken, “Müteahhitlik ve inşaat, onların gelebileceği alanlardan birisi olabilir. Türk firmaları, müteahhitleri bu pazara yönelebilir. ABD Kongresinden altyapıyla ilgili önemli yasa tasarısı geçti. Hem federal hem eyalet seviyesinde Türk firmaları burada daha çok yer alabilir” diye konuştu.

Enerji kurbanları: Suriye, Ukrayna ve Irak

Suriye’de olsun, Ukrayna’da olsun yaşanan gerginlikler ile savaşların perde arkasında, enerji kaynakları ile taşıma koridorlarında söz sahibi olmak ve ele geçirme girişimlerinin yattığını hepimiz bilmekteyiz. 

ABD, İran ve Rusya’nın oyuncağı haline gelen Suriye’de yaşanan savaş oyunları daha tazeliğini korurken, ABD ile Rusya’nın büyük oyunu olarak ifade edebileceğimiz Ukrayna’da yaşananlar, tam anlamıyla dünya ekonomisine ve geleceğine karşı açık bir saldırıdır.

Ukrayna’da yeni bulunan enerji kaynakları ve yeni enerji projeleri analiz edildiğinde krizin ana nedeninin enerji odaklı olduğu açıkça görülmektedir.

İran’ın Güney Pars bölgesinden çıkarılan doğalgazın taşınması için ortağı konumunda bulunan Irak’ı füzelerle geçtiğimiz günlerde vurması Ukrayna savaşı gölgesinde pek gündem olmadı. Bu durum Irak yönetiminde geçmişte olduğu gibi söz sahibi olamayan İran’ın intikamcı bir politika izlemesinden kaynaklandığı yorumları da yapılıyor.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Etnik ve Dini Oluşumlardan Sorumlu Bakan ve Irak Türkmen Cephesi (ITC) Yürütme Kurulu Üyesi Aydın Maruf ile yaptığım görüşmede, İran tarafından Erbil’e atılan füzelerin sadece intikam amaçlı olmadığını öğrendim.

Bakan Maruf, 13 Mart 2022’de İran tarafından Irak’a atılan 12 füzeyle alakalı Irak medyasının tepki vermediğini ve birçok kesimin bu durumu görmezden geldiğini aktardı.

Geçtiğimiz ay atılan füzelerin hedefi ise Türk vatandaşlığı da bulunan enerji şirketi sahibi Kürt iş adamının çiftliği olmuş. Peki Türkiye ile ilişkileri iyi olan Iraklı Kürt iş adamının hedef alınarak füze saldırısı gerçekleştirilmesi ne anlama geliyor?

Bu saldırı açıkça bir tehdit ve korku psikolojisi yaratma girişimidir.

Son seçimler öncesinde Irak yönetiminde Şiilerin çoğunluğu temsil etmesiyle, Irak’ın petrolü ABD’ye gidiyor ve elde edilen gelir ise İran’a aktarılıyordu.

Şiilerin Irak yönetiminde temsili azınlığa düşmesi üzerine petrol gelirlerinin eskiden olduğu gibi İran’a aktarılmaması, İran’ı Irak konusunda saldırgan bir duruma ittiği ile karşı karşıyayız.

Fakat tüm bu yaşananlara rağmen Irak bölgede o denli bir korku tesis etmiş ki! medyanın yanı sıra Irak hükümeti de saldırıyı kınamış fakat verdiği tepkinin içerisinde İran ile alakalı bir tek kelime dahi geçirmemiş.

Zaten Irak’ta çıkarılan petrol ve gaz yasasına bile etki etmek için İran’ın, Irak Adalet Bakanlığı içerisinde korku saldığı kişileri veya destekçilerini kullandığı da biliniyor. İran sanki Irak’ı kendi eyaleti gibi görüyor. 

Bu sorunların çözülmesi için Bağdat ile Erbil arasında kararlı bir duruş ve diyaloğun tesis edilmesi gereklidir.  

Suriye ve Ukrayna’da enerji koridorlarını ele geçirme arzusunun nasıl can alma ve kan akıtma azmine dönüştüğünü tüm dünya ile beraber canlı canlı izledik. Yakın zamanda Irak’ta birlik ve beraberlik tesis edilmezse aynı kanlı oyunların yeniden Erbil ve çevresinde sergileneceği tehdidi ile karşı karşıyayız.

Fast 50 programının kazananları belli oldu

Deloitte’un uzun yıllardır sürdürdüğü Deloitte Teknoloji Fast 50 programının sonuçları açıklandı. Meta’nın iş birliği ile bu yıl 16’ncısı düzenlenen programda, yüzde 2 bin 124’lük büyüme oranıyla Meditopia Türkiye’nin en hızlı büyüyen teknoloji şirketi oldu.

Deloitte Teknoloji Fast 50 Türkiye programının bu yılki kazananları belli oldu. Deloitte’un 1995 yılından bu yana dünya çapında yürüttüğü Deloitte Teknoloji Fast 50 programının Türkiye ayağı, ülkemizin hızla büyüyen teknoloji şirketlerini belirlemek amacıyla gerçekleştiriliyor. Şirketler son üç senelik net satış gelirlerindeki büyüme oranı dikkate alınarak listeleniyor.

Meta iş birliği ile 16’ncısı düzenlenen Deloitte Teknoloji Fast 50 Programının bu yılki birincisi, son bir yılda yüzde 2 bin 124 büyüme gösteren meditasyon uygulaması Meditopia oldu. Meditopia’yı yüzde bin 821 büyüme gösteren dijital enerji yönetim platformu Smartpulse ve yüzde bin 690 büyüme oranına ulaşan dijital dönüşüm danışmanlık şirketi Mentor4B takip etti.

Programın kazananları ve diğer katılımcılar, bu yıl da pandemi önlemleri nedeniyle online olarak gerçekleştirilen törende bir araya geldi.

3 alanda özel ödül verildi

Programda bu yıl da gelirleri 50 milyon Euro ve üzerinde olan teknoloji şirketlerine ‘Big Stars Ödülü’ verildi. Ödüle hak kazanan firmalar sırasıyla ASELSAN, İnnova Bilişim Çözümleri, Karel, Logo Yazılım ve Smart Güneş Enerjisi Teknolojileri oldu. Kadının teknoloji sektöründeki istihdamını destekleyen firmalara verilen ‘MetaTeknolojide Kadın’ ödülünü yazılım firması Vispera alırken, topluma ve çevreye yarattığı etki ile en fazla öne çıkan teknoloji firmaları için bu yıl ilk kez verilen ‘Deloitte Etki Ödülü’nün sahibi ise Evreka oldu.

Metin Aslantaş: Listeye giren firmalar arasında sektörel çeşitlilik arttı

Deloitte Türkiye Ortağı ve TMT Endüstrisi Lideri Metin Aslantaş, ödül töreninde yaptığı konuşmada, “Ekonomik büyümenin finansal dalgalanmalarla birlikte yaşandığı bir yılda, Türk teknoloji sektöründe bir kez daha üstün bir büyüme performansı görüyoruz. Bu yıl listeye giren her Türk şirketi, yüzde 100’ün üzerinde bir büyüme performansı gösterdi. İyi fikirlerin, belirsizliğin arttığı dönemlerde bile başarılı olduğunun en açık göstergesi bu olsa gerek. Bundan beş yıl öncesine kadar sadece birkaç alt sektör kazananlar arasında karşımıza çıkardı. Bu yıl ise, daha önce tanık olmadığımız bir sektörel çeşitlilik var karşımızda. Dijital enerji platformlarından, sürdürülebilir gıda tedarikine, well-being’den oyun endüstrisine, fintechlerden donanım üreticilerine kadar listeye birçok başarılı firma girmeye hak kazandı” diye konuştu.

Meta Türkiye Ülke Direktörü İlke Çarkçı Toptaş da törende yaptığı konuşmada “Bu kıymetli ortaklığımızda üçüncü yılımız ve Teknoloji Fast 50 ödül töreninin bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz. Aynı zamanda ödüllerin arasında bizim için en anlamlı olan “Meta Woman in Tech” ödülünü de sahiplenmek ayrıca mutluluk verici. Teknolojide kadın istihdamının gelişmesi ve kadın girişimcilerinin desteklenmesi için verilen tüm emeklere yürekten teşekkür ediyoruz” dedi.

Deloitte Teknoloji Fast 50 Türkiye Programı’nda listeye giren firmalar; yerel, bölgesel ve uluslararası bilinirliklerini artırırken, sektördeki iletişim ağlarını kuvvetlendiriyor, şirket imajlarını güçlendiriyor, gelecek dönemler için yatırımcıların dikkatini çekiyor.

Ukrayna’da yaşananların değerlendirmesi

Giriş

Bilindiği üzere, yeni yılın ilk günlerinden itibaren (daha önceleri başlamış olan) Ukrayna bölgesindeki gerilim, hızlı bir tırmanma göstererek nihayet 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın bölgeye müdahalesiyle sıcak çatışma şartlarına dönüşmüş bulunmaktadır. Önceleri Ukrayna’nın doğusundan başlayan bu müdahalenin genel olarak Rusya Ukrayna sınır bölgelerinden başlayarak genişleme gösterdiği gözlenmiş olup artık “muharebe” ya da “savaş” nitelemesi kazanmış olduğu söylenebilir (Şekil 1). 

Bu gelişmeler yaşanırken Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın müteaddit defalar batı dünyasına çağrı yaptığı görülmüştür. Bu çağrılarda genel olarak yardım istenmekle beraber daha stratejik talepler de belirtilmiştir. Bu istemler arasında savaşa müdahil olunması, Ukrayna’nın “Avrupa Birliği (AB)” ne ve “NATO” ya alınması ve savaş uçağı başta olmak üzere stratejik savaş araç gereçlerinin verilmesi yer almaktadır. Batı dünyasının ise, bu istemlerden ziyade Rusya’ya ekonomik yaptırımlar uygulamak şeklinde bir reaksiyon vermekte olduğu gözlenmektedir. 

Giderek ağırlaştırılan söz konusu ekonomik yaptırımlar arasında; Rusya’nın çok sayıdaki Rus bankası üzerinden SWIFT uluslararası ödeme sisteminden çıkarılması, Rus devlet ve iş adamlarının birçok batı ülkesindeki varlıklarının dondurulması ve el konulması, AB ve ABD hava sahalarının Rusya’ya kapatılması, Rus hava yollarının bu bölgelere ulaşmasının yasaklanması ve AB merkezli şirketlerin yanı sıra ilaç şirketleri, askerî iletişim birimleri ve tersanelerin Rusya’ya teknoloji ihraç etmelerinin yasaklanması, Visa ve Mastercard kullanımının Rusya için durdurulması vb. gibi uygulamalar sayılabilir. Bu uygulamaların hayli etkin ekonomik yaptırımlar olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, bu yaptırımların hayata geçiriliyor olmasına karşın Ukrayna’daki sıcak çatışma şartları da süre gitmektedir.

Ukrayna’da Yaşanan Sıcak Çatışma Olaylarının Enerji Politik Değerlendirmesi

Bilindiği üzere Ukrayna, yeraltı ve yerüstü kaynakları ile önemli bir ülke olmakla beraber bundan daha önemli bir stratejik argümanı,enerji geçiş bölgesinde yer almasıdır (Şekil 2). Bir başka deyişle Rusya’nın petrol ve doğal gazını Avrupa’ya ulaştıran ana arter enerji hatlarının geçiş ülkesi durumundadır. Bu bağlamda hem Rusya ve hem de AB için stratejik öneme sahip bir ülke niteliği taşımaktadır. 

Ukrayna’da, Rus nüfusun etkinliğinin olduğu ve ayrılıkçı hareketlerin görüldüğü Donetsk ve Lugansk’ın yer aldığı Donnbas bölgesi ayrı bir önem arz etmektedir. Söz konusu bu bölgede son yıllarda referandum yapılarak Rusya’ya bağlanma istekleri sıkça dile getirilmiştir. 2014 yılındaki olaylarla statüsü gündeme gelen bu bölge, aynı zamanda kömür cevheri ve diğer bazı madenler açısından zengin olup Ukrayna’nın ağır sanayisi açısından da öne çıkmaktadır. 

Şekil 1 ve Şekil 2 üzerinden beraberce değerlendirme yapılmak istenirse; harekatın başlangıcının, enerji boru hatlarının giriş bölgelerinden olduğu görülmektedir. Bu bağlamda Summy, Kharkiv, Lugansk’a yapılan ataklar sayılabilir. Ayrıca yine önemli ekonomik ve enerji politik önemi olan Mariupol, Melitopel, Kherson’un da etkin çatışmaların yaşandığı yerler olduğu anlaşılmaktadır. İlaveten enerji politik bağlamda önemi bulunan ve Avrupa’nın en büyük nükleer santralı olan Zaporizhzhia Nükleer Santralı’nın ve ayrıca Chernobyl bölgesinin de kontrol altına alınması yine bu bağlamda değerlendirilebilir. Fazla olarak Zaporizhzhia nükleer santralından ayrı bir nükleer santral ile iki hidrolik santralin kontrol altına alındığı ifade edilmiş olup bir termik santralın da devre dışı bırakıldığından bahsedilmektedir. Ayrıca, (Kiev şehrine hemen girilmemekle beraber) Kiev civarından geçen ana arter enerji hattının gözaltına alındığı da anlaşılmaktadır.

Bir farklı yönden değerlendirmeyle de Mariuopol, Melitopol ve Kherson’un kontrol altına alınmasıyla birlikte Odessa’ya yapılan ataklarla Karadeniz kıyı bölgesine hakim olma ve bölge ticaretinin ele geçirilmesi hedeflemektedir denebilir. Ancak burada aynı zamanda Karadeniz enerji politiğine de hâkim olmak istendiği anlaşılmaktadır. Rusya’nın Ukrayna’nın Karadeniz kıyısına tümüyle hâkim olması halinde Ukrayna’nın Karadeniz’e kıyısı kalmayacaktır. O zaman Ukrayna’nın Karadeniz’de karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)’nden de bahsedilemeyecektir. Bu durum, gerçekten de Karadeniz ekonomi politiğini olduğu kadar enerji politiğini de ileri derecede etkileyecek şartları oluşturacaktır.

Ukrayna Olayları Nedeniyle Rusya’ya Uygulanan Bazı Yaptırımların Enerji Politik Değerlendirilmesi

Ukrayna’da yaşanan olaylar nedeniyle (yukarıda belirtildiği üzere) batı dünyası Rusya’ya yönelik bazı ekonomik yaptırımları uygulama kararı almış ve önemli bir kısmını da hayata geçirmeye başlamış bulunmaktadır. Rusya’nın SWIFT uluslararası ödeme sisteminden çıkarılmasına ilişkin uygulama,tüm ticareti etkilediği gibi enerji politik bağlamda petrol ve doğal gaz ticaretini de etkilemesi söz konusudur. Her ne kadar SWIFT uygulaması dışında kalan bankalar üzerinden enerji ticaretinin devam ettiği görülse de risk faktörü hayli yükselmiştir.

Burada şunu da özellikle belirtmek gerekir ki; Ukrayna olayları gibi savaşçıl şartlarda bile enerji ticareti devam ede gitmektedir. Zira Rusya, AB için önemli bir petrol ve doğal gaz tedarikçisi ülke durumundadır. Tersine olarak Rusya için de AB ile yapmakta olduğu enerji ticareti hayati önem arz etmektedir. Bilindiği üzere Rusya’nın önemli girdisini, petrol ve doğal gaz satımından gelen gelir oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Rusya ile AB arasındaki enerji ticareti halen her iki taraf içinde vazgeçilmezlik ifade etmektedir. 

Ancak Ukrayna ile ilgili olarak gerilimli şartların oluşmasıyla birlikte birçok ülke ve AB için enerji konusunda risk oluşmuştur. Dolayısıyla hem doğal gaz ve hem de petrol ve de türevleri için fiyat artışları söz konusu olmuş ve sonuçta enerji fiyatları 2021 sonbaharında hayli önemli bir artış trendi göstermiştir (Şekil 3). Ukrayna’da çatışmaların başlamasıyla ise enerji fiyatlarında artık takibi güç bir artış ve çalkantılı durumlar görülmeye başlanmıştır. Bu bağlamda, enerji krizi şartları ortaya çıkmıştır denebilir. Nitekim, birçok Avrupa ülkesinde doğal gaz sıkıntısı çekilmekte ve kısıntılardan bahsedilmektedir. Bu bağlamda da fiyatlar rekorlar kırabilmektedir. 

Her iki taraf da Ukrayna üzerinden oluşan sıcak çatışma şartlarında tedbir bağlamında çözümleri üretme yolunda bazı açıklamalar yapmış ve/veya yapmaktadırlar. Bu kapsamda olarak sıcak çatışmalar başlamadan önce Rusya Devlet Başkanı’nın (Kış Olimpiyatları nedeniyle) Çin’i ziyareti sırasında, Çin ve Rusya arasında yeni boru hatları tesisi ile enerji ticaretinin arttırılacağı açıklanmıştır. 

AB tarafı da Ukrayna’ya harekatın başlamasından sonra Rusya’ya enerji konusunda bağımlılığın azaltılması için LNG alımının artırılması,doğal gaz depolama kapasitelerinin yükseltilmesi ve yeni kaynak bölgelerinden (Norveç gibi) alımlara önem verilmesini gündemine almış ve ilgili resmi açıklamalar da yapılmıştır.

Bu bağlamda AB’nin ABD’den alacağı LNG miktarının arttırılacağı duyurulmuştur. Böylelikle Ukrayna olayları nedeniyle Rusya’dan tedarik edilen doğal gaz fiyatlarının artmasıyla AB için kıta dışından gelen (ve pahalı olan) LNG artık tercih edilebilir olmaktadır. Nitekim Şekil 4’ten görüldüğü üzere Avrupa doğal gaz ithalatında Ukrayna krizinin sıcak çatışma riskinin arttığı ve nihayet sıcak çatışmaların başlamasıyla (pahalılığına karşın) LNG olarak doğal gaz alımı hızlı artış göstermiş ve artık en önemli doğal gaz girdisini oluşturur hale gelmiş bulunmaktadır.

Sonuç

Yukarıda açıklananlar üzerinden enerji politik değerlendirme yapılırsa;dünya konjonktüründe dikkat çeken bir enerji-politik bölge olan Ukrayna bölgesi artık enerji kriz odağı olmuştur denebilir. Burada şunu belirtmek gerekir ki; enerji geçiş bölgesinde bulunan dolayısıyla enerji terminali olmuş ülkelerin enerji alıcısı olanlarla enerji kaynak tedarikini sağlayan ülkeler arasında dengeleri iyi gözetmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda, daha önce (Ukrayna’nın AB’ye ve NATO’ya entegrasyonun gündemine gelmesinin) kendisi için “kırmızı çizgi” olduğunu beyan eden Rusya’nın, Ukrayna’nın batıya entegrasyon isteminde ısrar etmesiyle bölgeye müdahale etmiş bulunmaktadır. Bir başka deyişle,enerji talep edenlerle enerji arz edenler arasında (bir taraf lehine) tercih kullanmak isteyen bir enerji geçiş ülkesinin yaşadıklarına şahit olmaktayız.

ABD açısından bakıldığında; 2010’dan sonra bol miktarda çıkarttığı kaya gazını özellikle 2016’dan sonra LNG olarak satmak için pazar arayan bir ülke olduğunu hatırlamak yerinde olacaktır. Doğalgazın ve LNG’nin önemli bir pazarı AB olmaktadır. Ancak LNG fiyatı, boru hatları ile alınan doğal gaza göre hayli pahalı olduğundan AB yedekleme bağlamında bir miktar LNG alsa bile bu miktar zora girmiş olan ABD ekonomisi için yeterli olamamaktadır. Bu durumda ABD açısından, AB’nin boru hattı ile doğal gaz aldığı ana arterde sorun anlamına gelen Ukrayna’da yaşanan olaylar önemli ölçüde yararına olmaktadır. 

Nitekim ABD, Ukrayna’da sıcak çatışmalar başlamadan önce savaşı adeta teşvik eder bir strateji izlemiştir. Keza Ukrayna’ya verdiği silah desteğinin de sıcak çatışmayı hızla kesecek (örneğin hava savunma sistemleri ve uçak temini vb. gibi) elemanlar olmayıp, uzun soluklu direnişi destekleyecek mahiyette savunma silahları olduğu gözlenmektedir. Bir başka deyişle, Ukrayna’da sıcak çatışmanın varlığı, AB’nin ABD’den LNG alımını arttırdığı gibi LNG terminallerinin ve ilgili depolama tesislerinin yapılması için gerekli olan zamanı da kazandırıyor olmaktadır.

Rusya açısından olaya bakıldığında; bir enerji geçiş ülkesi olan Ukrayna’da etkin olma ve terminal bölgesine kesin hâkim olma fırsatını yakalamıştır. Bu amacına (süre uzasa da) ulaşacakmış gibi görünmektedir. İlaveten harekatın gidişatı Rusya’nın, Karadeniz’deki Ukrayna kıyı bölgesine hâkim olacağı izlenimini vermektedir (Şekil 1). Bu durumda ise,Ukrayna MEB’inde var olduğu düşünülen petrol ve doğal gaz rezervlerine ilişkin olarak egemen olabilecektir. Keza Karadeniz H2S rezervi için de önemli ölçüde söz sahibi olabilecektir. Dolayısı Rusya hedeflerine bu bağlamda da ulaşabilecektir denebilir.

Ayrıca, uygulanan ekonomik yaptırımlar kendisi için farklı konularda sorun yaratıyor olsa da ve de eskisi kadar doğal gaz satamıyor olsa da Ukrayna olayları nedeniyle doğal gaz fiyatları rekor seviyelere çıkmış olduğundan, yaptırım uygulanmayan bankaları üzerinden ödemelerini alabilmektedir. Böylelikle daha az doğal gaz satarak hemen aynı miktar kazancı sağlayabilmektedir. 

AB açısından olaya bakıldığında ise LNG’ye yönelmesi onu ekonomiklik konusunda zora sokabilecektir. Ekonomik açıdan pandemi döneminin yarattığı dar boğazdan henüz çıkamamışken pahalı enerji temini durumunda kalmıştır. Dolayısıyla önümüzdeki zaman sürecinde AB içinde sorunlar yaşanabilecektir. Ancak, doğal gaz teminindeki yaşanan bu sorunlu durum, hayata geçirmeye çalıştığı “Avrupa Yeşil Mutabakatı” için uygun ortamı da yaratmış olmaktadır. Burada şunu da belirtmek yerinde olur ki; yaşanan bu enerji krizi uzarsa ve göçmen sayısı düşünülenden fazla artarak sorunlara neden olursa, o zaman AB içinde büyük bir ekonomik kriz tetiklenebilir. Bu durumda da ekonominin yanı sıra sosyal ve siyasi çatlamalar görülebilir. O zaman “Avrupa Yeşil Mutabakatı” için gerekli yatırımların yapılabilmesi de riske girebilir.

Türkiye açısından konu ele alındığında; Türkiye’nin halen yürütmekte olduğu Ukrayna’da yaşanan sıcak çatışmaya taraf olan ülkelere eşit mesafede durma stratejisine devam edilmesi halinde, Türkiye’nin bazı kazanımları söz konusu olabilecektir. Özellikle enerji politik açıdan Türkiye için olumlu sonuçlara ulaşılabileceği söylenebilir. Konuya ilişkin bazı işaretler şimdiden kendini göstermiştir. Bu bağlamda, Türkiye’nin var olan enerji hatlarına yenilerinin eklenmesi ve/veya var olanlara yenilerinin bağlanması söz konusu olabilecektir. Zira Ukrayna’daki ana arter enerji hatlarına alternatif oluşturabilecek enerji hatlarının önemli bir geçiş bölgesi, jeopolitiğinin gereği olarak Türkiye olmaktadır.

Ukrayna’da yaşananların, kaybedeni (maalesef) Ukrayna olacak gibi görünmektedir. Hemen görüldüğü üzere birçok yönden kayıp yaşamaktadır ve yaşamaya devam edeceği izlenimi edinilmektedir. Enerji politik açıdan da güvenilir enerji geçiş bölgesi olma şartlarının büyük ölçüde riske girmiş olduğu söylenebilir.

Tüm bu değerlendirmelerden sonra, Ukrayna’da yaşananların arka planında yer alan enerji politik metaforların yadsınamaz boyutlarda olduğu görülmektedir. Yazık ki, enerji politik açıdan bakıldığında; dünyada oluşturulmak istenen yeni enerji politik düzen ve dengeye ilişkin olarak Ukrayna’daki sıcak çatışma şartlarının uzayacağı izlenimi edinilmektedir. Bununla beraber Ukrayna olaylarında etkinliği olan aktörlerin alacağı inisiyatifler, bazı belirsizlikler içerse de riskli şartları da oluşturarak sadece enerji politik değil sosyoekonomik ve siyasi sorunları betimleyebilecek niteliktedir denebilir.

“Enerji Arzında Jeotermal En Güvenilir Kaynağımız”

Jeotermal Enerji Derneği (JED) Başkanı Ali Kındap, düzenlenen basın toplantısında enerji sektörünün geleceği ve jeotermal enerjinin rolüyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Yenilenebilir ve jeotermal enerji sektöründeki gelişmeleri aktarmak ve hedefleri paylaşmak üzere Jeotermal Enerji Derneği (JED) tarafından bir basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısının ev sahipliğini yapan JED Başkanı Ali Kındap, iklim değişikliği ve Paris Anlaşması’nın dünyada enerji dönüşümünü hızlandırdığını ifade etti.

Yenilenebilir enerjiye duyulan ihtiyacın giderek arttığını ve bu ivmenin devam edeceğini söyleyen Ali Kındap, “Global arenadaki enerji arzı sorununu hepimiz görüyoruz. Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artış devam ediyor. Bununla birlikte iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında bütün ülkeler yenilenebilir enerjiye yatırımlarını artırarak sürdürüyorlar. Küresel ölçekte gelecek beş yıldaki yatırımların yüzde 95’inin yenilenebilir kaynaklar olması bekleniyor. Finans kuruluşlarının da neredeyse tamamı artık sadece yenilenebilir enerji projelerini destekliyor. İklim değişikliğine karşı Paris Anlaşması kapsamında beklenen ‘sıfır emisyon’ hedefine ulaşmak için enerjimizi yenilenebilir kaynaklardan sağlamamız şart. Özetle enerjide bağımsız bir ülke konumuna gelebilmek, enerji arz ve güvenliğinin sağlanması ve ülkemizin de taraf olduğu Paris Anlaşması hedeflerine ulaşabilmek için en büyük kozumuz yerli, milli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan jeotermal” dedi.

Kındap: “Jeotermal en verimli yenilenebilir enerji kaynağı”

Türkiye’nin jeotermal enerjideki potansiyeline dikkat çeken Kındap, “15 MWe’lık kurulu güçten 1.676 MWe kurulu güce ulaştık. Kaynak keşfinden kurulu güce kadar önemli bir deneyim kazandık. Bununla birlikte, kullanıma hazır 2.000 MWe potansiyelin keşfini yaptık. Bu potansiyeli hayata geçirerek jeotermal enerji kurulu gücümüzü 5.000 Mwe’ye çok hızlı bir şekilde çıkartabiliriz. Bugüne kadar Maden Tetkik Arama (MTA) ve özel sektörün katkısıyla jeotermal enerji potansiyelimizi 60.000 MWt’e ye çıktı. Ülke olarak yatırımlarımızın devam etmesi halinde bunu daha yukarılara çıkarmak ve gerçek potansiyelimize ulaşmak işten bile değil” dedi.

Jeotermal enerjinin bilinirliğini arttırmak ve kullanım alanlarını genişletmek için dernek olarak çalışmalarına devam ettiklerini söyleyen Kındap, “Jeotermal enerjide kendimizi kanıtladık. Hem kurulu güç hem de entegre kullanım anlamında kısa sürede önemli başarılara imza attık. Jeotermal enerji santralleri baz yük yani kesintisiz üretim santrali olarak çalıştıkları için mevsim şartlarından bağımsız, 7 gün 24 saat aynı verimlilikle çalışarak en verimli yenilenebilir enerji kaynağı konumunda bulunuyor. Bu nedenle keşfi yapılmış jeotermal kaynakların hayata geçirilmesi son derece kritik bir öneme sahip” şeklinde konuştu.

“Yatırım için eski YEKDEM’deki desteklere ihtiyacımız var”

Jeotermal enerji yatırımlarında özel sektörün desteğiyle önemli başarılara imza attıklarını söyleyen Kındap, “Mevcut jeotermal enerji kurulu gücümüzle 10 milyar kilovatsaatin üzerinde baz yük katkısı sağlıyoruz. Keşfedilen ve hali hazırda çıkartılmayı bekleyen 2 bin MWe’lık potansiyelin hayata geçirilmesiyle yıllık 25 milyar kilovatsaat katkı sağlayabiliriz. Bu katkıyı sağlamak için bir önceki YEKDEM’deki gibi başarısı kanıtlanmış teşvik mekanizmalarına ihtiyacımız var. Bir yandan ülkemiz büyümeye devam ediyor diğer yandan komşumuz Avrupa sıfır karbon emisyon vergisini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Bu nedenle ülke büyümesini destekleyen enerji sektörünün önünü açacak uygulamalara ihtiyacımız var. Yeni YEKDEM modeli ile maalesef faaliyete geçecek yeni bir jeotermal enerji santrali bulunmuyor. Jeotermal enerjide yatırım iştahının yeniden oluşması için hem YEKDEM’in süresi beş yıldan 10 yılın üzerine çıkmalı hem de yeni teşvikler oluşturulmalı” ifadelerini kullandı.

Biotrend Enerji İnegöl Tesisi’ne ziyaret

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Biotrend Enerji Doğu Bölgesi Entegre Katı Atık Bertaraf Tesisi’ne gerçekleştirdiği ziyaretinde, 2011 yılında başlayan ve kendisinin de dahil olduğu süreci basın mensuplarıyla paylaştı.

Biotrend Enerji Yönetim Kurulu İlhan Doğan ve İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban’ın da katıldığı keyifli buluşma, Aktaş’ın konuşmasıyla başladı. Konuşmasının ardından basının sorduğu soruları yanıtlayan Aktaş, İlhan Doğan’a ve İnegöl Belediye Başkanı’na çalışmalardan ötürü teşekkür etti.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş: “Yılsonuna kadar yapılan yatırım 40 milyon doları bulacak.”

Basın mensuplarını selamladıktan sonra konuşmasına başlayan Aktaş, “Tüm bu süreç “çöp nasıl ekonomiye döner” sorusuyla başladı. İklim değişikliğiydi, betonlaşmaydı demek herkes için kolay ama aksiyon almak esas olandır. 2022 yılında başladığımız çalışmalar, şehrin doğu noktasının aktarma istasyonlarında düzenlenmiş çöplerin işlendiği faydalı bir tesise dönüştü. Biotrend Enerji İnegöl Doğu Bölgesi Entegre Katı Atık Tesisi’nde 75 bin haneye yetecek kadar enerji üretiliyor. Tesisin tamamı işler hale geldiğinde bu miktar, 90 bin hanelere çıkacaktır” şeklinde konuştu.

Biotrend Enerji bugün, 87,62 Mwe kurulu güce ulaşarak, 11 ilde devam eden yatırımları ile birlikte toplam 18 tesiste faaliyetlerine devam ediyor.