28.4 C
İstanbul
Çarşamba, Ağustos 6, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 23

Hidrojen geleceğin enerjisi olacak

Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı’nda da önemli yer tutan yeşil hidrojen geleceğin enerjisi olacak. 8. Uluslararası Hidrojen Teknolojileri kongresinde konuşan YEO Teknoloji Hidrojen Çözümleri Müdürü Ali Keleş, hidrojen teknolojileri alanında geleceğin enerji ihtiyaçlarına yönelik çözümler geliştirme konusundaki kararlı olduklarını söyledi

Türkiye Ulusal Enerji Planı’nda da önemli yer tutan yeşil hidrojen geleceğin enerjisi olacak. Türkiye’yi yeşil dönüşümde üst sıraya taşıyacak hidrojen için YEO Teknoloji de çalışmalara başladı. YEO Teknoloji, yenilenebilir enerjiyle yeşil hidrojen üretmek üzere çözümler sunmak için çalışıyor. YEO Teknoloji, Dicle Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirilen 8. Uluslararası Hidrojen Teknolojileri kongresinde önemli bir sunum gerçekleştirdi. YEO Teknoloji Hidrojen Çözümleri Müdürü Ali Keleş, konuşmacı olarak katıldığı kongrede hidrojenin enerji dünyasını nasıl değiştireceğini anlattı.

Hidrojen için düğmeye basıldı

Geçen yıl açıklanan Ulusal Enerji Planı’yla da hidrojen enerjisinin önemine vurgu yapılmıştı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu “Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası” raporunda Türkiye’de hidrojen elektrolizör kurulu gücünün 2030 yılında 2 GW’a, 2035 yılında 5 GW’a ve 2053 yılında 70 GW’a çıkması planlandığı belirtilmişti. Türkiye’de hem iç tüketim hem de hidrojenin ihraç edilmesi için önemli hedefler konulmuştu. Hidrojen özellikle enerji alanında bağımsızlığı da destekliyor.

Türkiye ve dünyanın farklı ülkelerinde sürdürülebilir enerji projeleri üreten YEO Teknoloji de hidrojen alanında çalışmalarını hızlandırdı. Güneş enerjisinden, rüzgar enerjisine, hidro enerjiden biyogaza kadar birçok farklı alanda teknoloji üreten YEO, Net Sıfır hedefine yaklaştıracak tüm projeleri sürdürüyor. Türkiye’de bu alanda çalışmalar yürüten YEO Teknoloji, Avrupa pazarı için de Almanya’da YEO Hidrojen isimli iştirakini kurmuştu.

Hedef 1 milyar dolar

Kongrede konuşan Ali Keleş, 2023 yılında 200 milyon dolarlık bir satış hacmine ulaştıklarını ve önümüzdeki 5 yıl içinde bu rakamın 1 milyar dolara çıkmasını öngördüklerini ifade etti. Şirketin piyasa değerinin ise 1 milyar dolar olduğunu vurgulayan Keleş, YEO Teknoloji’nin gelecek dönemdeki büyüme ve yenilikçi projelerle sektördeki liderliğini daha da güçlendireceğini söyledi. YEO Teknoloji’nin uluslararası hidrojen teknolojileri kongresindeki katılımının, yenilikçi ve sürdürülebilir enerji çözümlerine olan bağlılığını bir kez daha ortaya koyduğunu anlatan Keleş, “YEO Teknoloji, hidrojen teknolojileri alanında geleceğin enerji ihtiyaçlarına yönelik mühendislik ve teknoloji geliştirme çözümleri konusundaki kararlılığını sürdürmeye devam edecek.

Yeşil hidrojen nedir?

Hidrojen, doğada bileşikler halinde bulunan moleküllerin dönüştürülmesiyle elde edilen enerji kaynağı olarak tanımlanıyor. Bu enerji kaynağı genellikle suyun içimde bulunan hidrojen atomlarının oksijen atomlarından ayrılmasıyla ortaya çıkıyor. Son dönemlerde hidrojen enerjisi Paris anlaşması kapsamındaki karbonsuzlaşma hedeflerini gerçekleştirmek için kullanılacak enerji alternatiflerinden biri olarak görülüyor. Hidrojen enerjisi farklı renklerle temsil edilen bir üretim sürecine sahip. Yani farklı enerji kaynaklarıyla hidrojen enerjisi üretilebiliyor. Eğer hidrojen doğal gaz gibi bir fosil kaynaktan üretiliyorsa gri, üretim aşmasında ortaya çıkan karbon emisyonları yakalanıyorsa mavi, tamamen yenilenebilir enerjiden karbon emisyonu salmadan üretim yapılıyorsa yeşil hidrojen olarak adlandırılıyor. Yeşil hidrojen, hem Paris İklim Anlaşması’nın taahhütlerini yerine getirmek için hem de dünyadaki enerji sorununun çözümü için bir fırsat olarak görülüyor. Bugün itibarıyla, tüketimi gerçekleşen 90 milyon ton hidrojenin neredeyse tamamı fosil kaynaklardan elde ediliyor. Önümüzdeki süreçlerde sıfır emisyon yaklaşımı çerçevesinde 2050 yılına kadar 500 Milyon tonun üzerinde yeşil hidrojenin üretileceği öngörülüyor.

YEO Hakkında: https://yeo.com.tr/kurumsal

İklim değişikliğine dikkat çekildi

15 Mayıs Dünya İklim Günü’nde anlamlı bir etkinliğe ev sahipliği yapan İstinye Üniversitesi (İSÜ), TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Başkanı Prof. Dr. Burcu Özsoy’u ağırladı. “İklim Değişikliğine Bilimsel Bakış” başlıklı bir konferans veren Özsoy, Türkiye’nin 1960’larda kutup çalışmalarına başladığına dikkat çekerek ekonomik ve siyasi değeri gereği Antarktika’da söz hakkına sahip olmanın çok önemli olduğunu söyledi. Son sekiz yıl içinde 200’den fazla bilimsel yayına imza attıklarını belirten Özsoy, çalışmaları sırasında yaşadıkları zorlukları da paylaştı. 

Dünya İklim Günü’nde, küresel ısınma ve iklim değişikliğine dikkat çekmek için TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Başkanı Prof. Dr. Burcu Özsoy’u ağırladık. “İklim Değişikliğine Bilimsel Bakış” başlıklı bir konferans veren Özsoy, sunumunda Türkiye’nin kutup yolculuğunu, Antarktika’daki bilgi ve deneyimlerini paylaştı. 

İstinye Üniversitesi de kutup araştırmalarında yer alacak

İstinye Üniversitesi (İSÜ) de kutup araştırmalarında çalışacak kurumlar arasında yer alıyor. Kutup projesinde araştırmacı olan, İstinye Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Kimya Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Melike Atakol, temmuz ayında yapılacak seferle İSÜ’den de bir araştırmacının kutuplara gideceğini belirtti. Şu an üç aday olduğunu ifade den Atakol, “Gidecek olan araştırmacımız fiziksel ve psikolojik testlerden geçerse gidebilecek. Henüz testler tamamlanmadı. Ancak üç aday var, birimiz elbette testlerden geçeceğiz” dedi. 

Kutuplara giden araştırmacı “İlaç etken maddelerinin ve metabolitlerinin yeni nesil önderiştirme yöntemleri ile birleştirilmiş LC-MS/MS yöntemi kullanılarak Horseshoe adasındaki çevresel ve biyolojik örneklerde yüksek doğruluk ve duyarlılıkta tayinleri” konulu bir çalışma gerçekleştirecek.

“Antarktika’ya bilimsel seferlerimizi başlattık”

Türkiye’nin kutuplar macerasına 1960’lı yıllarda başladığını belirten Özsoy, bilimsel çalışmaların ise sahada artarak devam ettiğini söyledi. Antarktika’nın herhangi bir ülkeye ait olmadığını hatırlatan TÜBİTAK MAM Başkanı, iklimin burada değişeceğine bu nedenle de yapılan her çalışmanın önemine dikkat çekti.   

“Antarktika hiçbir ülkeye ait değil”

Antarktika’nın önemine de değinen Özsoy, “Antarktika hiçbir ülkeye ait değil. Bu hiçbir dünya ülkesine ait olmayan kara parçasını 1950’li yılların sonunda bilim insanları diyor ki ‘Ey ülkeler! Bir alana da kan dökmeyin bize bırakın. Çünkü iklim değişirse burada değişir. Değişen iklimin sonuçları da burada yaşanır. Yaşandığı zaman da size dünyayı dar eden kutupları sadece bilime ve barışa adayın’ diyorlar ve böylece 1959 yılında Antarktika Anlaşmalar Sistemi altında ülkeler bir araya geliyor. Biz de 1995 yılında Çevre Bakanlığımız tarafından taraf oluyoruz” diye anlattı.

“İklim değişikliği artık arka bahçemizde”

2005 yılında Antarktika’ya giderek doktora çalışmasını tamamladığını, ülkeye döner dönmez de çalışmalara başladığını ifade eden Özsoy, “2015 yılında İTÜ’de Kutup Araştırmaları Merkezi’ni kurarak kurumsal bir yapı oluşturduk. İklim değişikliğinin artık arka bahçemizde yaşanan bir problem haline gelmesiyle de Cumhurbaşkanlığının himayelerinde bu çalışma yürütülmeye başlandı. Antarktika’ya bilimsel seferlerimizi başlattık” dedi.

“Orada bilim üssünün kurulmasını istiyoruz”

Kutuplarda yapılan her çalışmanın bilimsel bir karşılığının olmasının altını çizen Özsoy, Türkiye’nin bugünkü çalışmalarıyla Avrupa Kutup Birliği’ndeki yerini ve rolünü belirlediğini ifade etti. “Buradaki temel hedefimiz Antarktika Anlaşmalar Sistemi içinde söz sahibi olmak” diyen Özsoy, Antarktika’nın yüzde 70 tatlı su rezervine de sahip olduğunu, iklim kriziyle birlikte suyun çok daha önem kazandığını ifade etti.

“Antarktika’da söz hakkına sahip olmamız gerekiyor”

Ekonomik değeri, siyasi değeri gereği nedeniyle Antarktika’da söz hakkına sahip olmamız gerektiğini belirten Özsoy, “Bunu nasıl yapabiliriz, ayak basarak, bilimsel çalışmalar yaparak. 200’ün üzerinde bilimsel makaleye ulaştık. Orada bilim üssünün kurulmasını istiyoruz. Bilim insanları şu an geminin üzerinden çalışmalar yapıyorlar. Aynı zamanda da iklim değişikliği hakkında farkındalık oluşturmak ve kurumsal bir hafızanın olması da hedefler arasında” dedi.

“Kutupların ilginç bir büyüsü var”

Kutuplara yolcuk süreçlerinden de bahseden Özsoy, “Tüm çalışmaların içinde kendine yer bulabileceği bir alan kutup. 1960’tan 2017’ye kadar 150 bilimsel yayını varken son 8 sene içinde 200’den fazla bilimsel yayına da hep beraber imza attık. Bilim sempozyumları yaparak bir sinerji oluşturmaya çalışıyoruz. Kutupların ilginç bir büyüsü var. Ben bir daha gitmem dediğim tüm süreçlerde kendimi tekrar kutuplarda buldum” diyerek kutupların hayranlık uyandıran bir yer olduğunu ifade etti.

“Enerjimi Koruyorum” ile çocuklarımız bilinçleniyor

Türkiye’nin enerji dönüşümüne öncülük eden lider elektrik dağıtım, perakende satış ve müşteri çözümleri şirketi Enerjisa Enerji, 14. yaşını kutladığı uluslararası ödüllü sosyal sorumluluk projesi Enerjimi Koruyorum ile çocuklara enerji verimliliği ve tasarrufun önemini aktarmaya devam ediyor. Enerjimi Koruyorum, Enerjisa Enerji bünyesindeki Başkent EDAŞ, Ayedaş ve Toroslar EDAŞ’ın da hizmet verdiği şehirler başta olmak üzere 2010 yılından bugüne kadar 360 binden fazla çocuğa enerji verimliliği ve tasarruf bilincini aşıladı.

Enerjisa Enerji, ‘Enerjimi Koruyorum’ çatısı altında ülkemizin geleceği çocuklar için enerji verimliliği konusunda çalışmalar yapıyor. 2010 yılından beri 15 ilde 750 okulda 7 – 13 yaş arasındaki geleceğimizin teminatı olan 360 binden fazla öğrenciye ulaşarak enerji verimliliği ve tasarruf eğitimleri vermeye devam ediyor. “Daha İyi Bir gelecek” konulu Öykü Yarışması, Küsmesin Yıldızlar Tiyatrosu ve Enerji Koruyucuları eğitimleriyle çocukları bilinçlendiriyor.  

Küsmesin Yıldızlar  Anadolu turnesi tamamlandı ve 10 bin çocuğa ulaşıldı.

Enerjisa Enerji tarafından 14 yıl önce hayata geçirilen, uluslararası ödüllü “Enerjimi Koruyorum” projesinin Küsmesin Yıldızlar isimli tiyatro gösterisi öğrencilerle buluştu. Küsmesin Yıldızlar Tiyatrosu ile daha iyi bir gelecek için çocukların enerji kaynaklarını verimli kullanmalarını ve enerji tasarrufu konusunda farkındalık yaratmayı hedeflenirken, tiyatro sevgisi de aşılanıyor.

Enerjisa Dağıtım Şirketleri Başkent EDAŞ, Ayedaş ve Toroslar EDAŞ sorumluluk sahasındaki iller olan, İstanbul Anadolu Yakası, Zonguldak, Kastamonu, Ankara, Mersin, Adana ve Gaziantep’te Bahçeşehir Koleji ve Doğa Koleji iş birliği ve devlet okullarının katılımıyla gerçekleştirilen tiyatro turnesi 1 ay gibi kısa sürede  30 kez sahnelenerek 10 bin çocuk ile buluştu.

“Daha İyi Bir Gelecek” Öykü Yarışmasına rekor katılım

Enerjisa Enerji’nin Enerjimi Koruyorum kapsamında 3. kez düzenlediği ve Türkiye çapında 3. ve 4. Sınıflar arası çocukların katıldığı öykü yarışmasına bu sene rekor katılım gerçekleşti. Çocuklar birbirinden renkli ve yaratıcı öykülerle yarışmaya katılarak yazma yeteneklerini geliştirme ve aynı zamanda yaratıcılıklarının sınırlarını zorlama şansını yakaladılar.

‘’Daha iyi bir gelecek için çocuklarımız ile beraber hareket ediyoruz’’

 ‘’Enerjimi Koruyorum’’ sosyal sorumluluk çalışması ve 30 gün süren Küsmesin Yıldızlar Çocuk Tiyatrosu turnesi hakkında konuşan Enerjisa Enerji Sürdürülebilirlik ve Kurumsal Yetkinlikler Bölüm Başkanı Ebru Taşcıoğlu şöyle dedi. ‘’Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Toplumsal Yatırımlar, Enerjisa Enerji olarak sürdürülebilirlik anlayışımızın vazgeçilmez iki parçası. Bu doğrultuda 14 yıldır devam eden ‘Enerjimi Koruyorum’ projemizle, geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımıza enerji verimliliği ve tasarrufu konusunda farkındalık kazandırmaktan gurur duyuyoruz. Ağaç yaşken eğilir öğretisini kendimize yola çıkış noktası olarak kabul ediyoruz ve çocuklarımıza sürdürülebilir bir gelecek inşa etme hayalimizi yine onlarla beraber gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Sadece geeçen otuz günde 10 bin çocuğa ulaştık ve onların bilinçli bireyler olarak yetişmelerine katkı sağladık. Enerjisa Enerji olarak hedefimiz birkaç yıl içerisinde toplamda 500 bin çocuğa ulaşmış olmak. Bu hedefe yürürken sürdürülebilir bir geleceğe olan inancımızla, enerji tasarrufu eğitimlerimiz ve etkinliklerimize hız kesmeden devam edeceğiz.”

Soma RES ülke ekonomisine ciddi katkı sağlıyor

HABER: Ömer Faruk Yıldırım

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Türkiye’nin en büyük Rüzgar Enerji Santrali olduğunu açıkladığı Soma RES’i Türkiye’de Enerji Ekibi ziyaret etti.

Polat Enerji’nin orta vade yatırım hedefleri arasında ise, 312,1 MWm kurulu gücüyle Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın ise 7. büyük rüzgar enerji santrali olan Soma RES’te yatırımlarına devam ederek, Soma RES’i Avrupa’nın en büyük rüzgar enerji santrali yapmak var. 

Gazeteci-Yazar Ferhat Yıldırım ile görüşen Polat Enerji CEO’su Cem Deniz, Türkiye’nin yenilenebilir enerji anlamında hem yurt içi yatırımcıların hem de yurt dışından gelecek olan yatırımcılar için büyük fırsatlar barındırdığını söyledi.

Türkiye sadece yenilenebilir enerji üretimi ile de değil aynı zamanda yenilenebilir enerji sektörüne yönelik yerli imalat sanayinde de önemli bir aşama kaydetmiştir. Türkiye yenilenebilir enerji anlamında hem yurt içi yatırımcılar hem de yurt dışından gelecek yatırımcılar için büyük fırsatlar barındırıyor” şeklinde konuştu.

Soma RES ile Soma halkına da ekonomik katkılar sunan Polat Enerji, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin sürekliliğini arttırmak adına 4 MWh kapasiteli elektrik depolama sistemi kurulum ve devreye alma çalışmalarına başlamasıyla Soma’nın ülke ekonomisine verdiği katkıyı da artırmayı hedefliyor.

756,2 MWm kurulu gücüyle Türkiye’de toplam 6 bölgede rüzgar ve güneş enerjisi santralleriyle temiz enerji üreten Yenilenebilir enerji sektörünün öncü oyuncusu Polat Enerji, Türkiye’nin yenilenebilir enerji hedeflerine ulaşması ve enerji tedarik kaynaklarının çeşitlenmesi için yatırımlarını sürdürüyor.

Toplam 5 rüzgar ve 1 güneş enerjisi santraliyle temiz enerji üreten Polat Enerji, 20 yılı aşkın süredir faaliyet gösterdiği rüzgar enerjisi konusunda liderliğini sürdürüyor. Yıllık enerji üretim kapasitesi 2 milyar KWh’e ulaşan Polat Enerji, kapasite artırımı yatırımlarının yanı sıra enerji depolama çalışmalarını da sürdürerek bu alanda da ilkler arasında yer almayı hedefliyor.

Geçtiğimiz sene Yalova’daki Göktepe RES için gerçekleştirilen kapasite artışı yatırımı ile santral kurulu gücünü 121,1 MWm’ye yükselten Polat Enerji, farklı santrallerinde toplam 30 MW rüzgar kapasite artışı ve 46,6 MW güneş hibrit kapasite artışı ile yatırımlarına bu sene de devam ediyor.

Polat Enerji’nin rüzgar kurulu gücü, Türkiye rüzgar kurulu gücünün yaklaşık %6,1’ni oluşturuyor. Elektrik üreticilerinin 31 Aralık 2023 tarihi itibarıyla sahip oldukları kurulu güçleri baz alınarak yapılan araştırmaya göre Polat Enerji, rüzgar enerjisi alanında kurulu 719,8MWm’lik kapasitesi ile Türkiye’de yıllardır bulunduğu lider konumunu 2023 sonu itibarı ile de korudu.

Yenilenebilir enerji santralleriyle 2023 yılında 2 milyar kWh’e yakın elektrik üretimi ile yaklaşık 610 bin hanenin elektrik ihtiyacını karşılayan Polat Enerji, portföyündeki santrallerle her yıl 55 milyon adet ağaç dikimine eşdeğer 1,3 milyon ton civarında karbon dioksit gazı emisyonu azaltımı sağlıyor.

Rüzgar, güneş, jeotermal ve hidroelektrik anlamında çok önemli kaynaklara sahip olan Türkiye’de, yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payı son 10 yılda önemli bir artış göstererek %29’dan %42’ye çıktı. Ulusal Eylem Planı (UEP) Kapsamında Türkiye’nin 2035 yılı enerji hedefleri doğrultusunda, toplam kurulu kapasitesinin 189,7 GW seviyesine ulaşması öngörülmektedir. Bu çerçevede, yenilenebilir enerjinin kurulu güçteki payının yaklaşık %65’e, elektrik üretimindeki payının ise %55’e yükselmesi beklenmektedir. Aynı dönemde, rüzgar ve güneş enerjisinin Türkiye toplam kurulu elektrik gücünün %43,5’ini ve toplam üretilen elektriğin ise %34,2’sini oluşturması hedeflenmektedir.

Türkiye’nin hedefe emin adımlarla ilerlediğini belirten Polat Enerji CEO’su Cem Deniz, “Geçen yıl rüzgar enerjisi yatırımlarında yaklaşık 400 MWe kurulu güç devreye alınabildi. Güneş enerjisinde ise yaklaşık 2 GW’a yakın kurulu güç devreye alındı, bunun neredeyse %90’ını lisanssız elektrik üretim santralleri oluşturuyor. Ulusal planlardaki hedeflere ulaşabilmemiz için ise her sene rüzgarda en az 1,5 GW, güneşte en az 3,5 GW kurulu gücü devreye almamız gerekiyor.  Türkiye’nin güçlü potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda, bu hedeflerin dahi üzerine çıkma imkanına sahibiz. Sektör olarak en büyük beklentimiz, hedeflediğimiz yatırımları hayata geçirmek ve Türkiye’nin sahip olduğu muazzam yenilenebilir enerji potansiyelini tüm paydaşlarımızla beraber gerçeğe dönüştürmek” dedi.

Pandemi ve sonrasında yaşanan Rusya-Ukrayna savaşının küresel anlamda enerji sektöründe arz güvenliği konusunu gündeme taşıdığını ifade eden Deniz, özellikle Avrupa’da yenilenebilir enerji kaynaklarının öneminin arttığını belirtti. Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konum bağlamında stratejik bir pozisyonda olduğunu ifade eden Polat Enerji CEO’su Cem Deniz “Türkiye sadece yenilenebilir enerji üretimi ile de değil aynı zamanda yenilenebilir enerji sektörüne yönelik yerli imalat sanayinde de önemli bir aşama kaydetmiştir. Türkiye yenilenebilir enerji anlamında hem yurt içi yatırımcılar hem de yurt dışından gelecek yatırımcılar için büyük fırsatlar barındırıyor” şeklinde konuştu.

Türkiye’de Yenilenebilir Enerji

  • Türkiye bulunduğu coğrafi konum anlamında stratejik bir pozisyondadır.
  • Rüzgar, güneş, jeotermal ve hidroelektrik anlamında çok önemli kaynaklara sahibiz ve son yıllarda yaptığımız atılımlar ile özellikle güneş, rüzgâr ve jeotermalde elektrik santralleri anlamında dünyaya örnek gösterilecek seviyede işler başardık.
  • Türkiye sadece yenilenebilir enerji üretimi ile de değil aynı zamanda yenilenebilir enerji sektörüne yönelik yerli imalat sanayinde de önemli bir noktaya ulaşmıştır. Sadece yurt içi piyasaya değil ihracata odaklı büyüyen bir ekonomi haline gelmiştir.
  • Türkiye yenilenebilir enerji anlamında hem yurt içi yatırımcılar hem de yurt dışından gelecek yatırımcılar için büyük fırsatlar barındırmaktadır.
  • Türkiye’ye baktığımızda da yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payının son 10 yılda ciddi anlamda artarak %29’dan %42’ye çıktığını görmekteyiz.
  • Türkiye son on yılda yenilenebilir enerjide etkileyici bir büyüme yaşamış olsa da Türkiye’nin potansiyeli düşünüldüğünde bu artış yeterli görülmemektedir. Çok daha fazla yatırımı hayata geçirme gücüne sahip olduğumuzu düşünüyoruz.
  • 2023 verilerine bakıldığında, Türkiye’nin mevcut kurulu gücü yaklaşık 106,7 bin MW olarak belirlenmiştir.
  • Bu kurulu gücün %56’sını yenilenebilir enerji oluşturuyor. Yaklaşık olarak Güneş enerjisinin 11,3 bin MW, rüzgar enerjisinin 11,8 bin MW ve hidroelektrik santrallerinin 32 bin MW kurulu gücü bulunmaktadır.
  • On ikinci Kalkınma Planı Hedeflerine göre 2028 yılında, kurulu güç olarak Güneş enerjisinde 30 GW ve Rüzgarda da 18 GW hedefleniyor. Bu her yıl güneş ve rüzgarda toplamda 5 GW ilave yatırım demek. Ulusal planlardaki hedeflere ve hatta daha da üstüne çıkma potansiyeline sahibiz.
  • 2035 yılında ise Türkiye’nin toplamda 190 bin MW kurulu güce ulaşacağı tahmin ediliyor. Bunun %65’nin ise yenilenebilir enerjiden elde edilmesi bekleniyor.
  • Geçen sene rüzgar enerjisi tarafında yaklaşık sadece 400 MW kurulu güç devreye alınabildi. Güneş enerjisinde ise yaklaşık 2 GW’a yakın kurulu güç devreye alındı bunun yaklaşık %90’ı lisanssız elektrik üretim santralleri oluşturmaktadır.
  • Hedeflerimize ulaşabilmemiz için her sene en az 1,5 GW’ın üstünde Rüzgar,  3,5 GW’ın üstünde de Güneş kurulu gücünü devreye almamız gerekmektedir.
  • Sektör olarak en büyük beklentimiz hedeflediğimiz yatırımları hayata geçirmek ve Türkiye’nin sahip olduğu muazzam yenilenebilir enerji potansiyelini tüm paydaşlarımızla beraber gerçeğe dönüştürmek olarak özetleyebiliriz.

Dünyada Yenilenebilir Enerji

  • Pandeminin enerji piyasalarında yarattığı dalgalanma sonrasında 2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna savaşı enerjide arz güvenliği konusunu gündemin en üst sıralarına taşıdı.
  • İklim değişikliği etkilerinin artık daha çok hissedilmesiyle ülkeler küresel ısınma ile mücadele için önemli adımlar atmaya başladı.
  • Başta Avrupa Yeşil Mutabakatı olmak üzere yeşil dönüşüm eylem planları ve net sıfır emisyon hedefleri ilan ediliyor.
  • Böylece yenilenebilir enerji kaynaklarının arz güvenliğinin sağlanmasındaki önemi de anlaşılmış oldu.
  • Dünyada geçtiğimiz yıl yenilenebilir enerji alanında devreye alınan yatırımlar kapsamında çok büyük rekorlar kırıldı. Bu gelişimin öncülüğünü de dünyada devreye alınan kurulu güç kapasitesinin nerdeyse yarısından fazlasını yapan Çin sağlamış oldu.

Polat Enerji

  • Polat Enerji 20 yılı aşkın süredir yenilenebilir enerji sektöründe yer almaktadır.
  • Uzun yıllardır rüzgar enerjisinde sektör liderliğini korumaktadır. Şu anda 719,8 MWm rüzgar ve 36,4 MWm güneş kurulu gücümüzle toplam portföy büyüklüğümüz 756,2 MWm’dır.
  • Enerji üretimimiz yılda 2 milyar kWh’e ulaşmaktadır.
  • Yenilenebilir enerji santralleriyle 2023 yılında 2 milyar kWh’e yakın elektrik üreterek, yaklaşık 610 bin kişinin elektrik ihtiyacını karşılayan Polat Enerji, portföyündeki santrallerle her yıl 53 milyon adet ağaç dikimine eşdeğer yaklaşık 1,3 milyon ton karbon dioksit emisyonu azaltımı sağlıyor.
  • 2023 yılında Yalova’da yer alan Göktepe RES projemizin kapasite artışı yatırımı devreye aldık; böylece santral kurulu gücü 121,1MWm’ye yükseldi.
  • Polat Enerji farklı santrallerinde toplam 30 MW rüzgar kapasite artışı ve 46,6 MW güneş hibrit kapasite artışı ile yatırımlarına bu sene de devam ediyor. 2025 yılının ilk yarısından önce 80 MW’a yakın kapasite artışı ve hibrit yatırımlarımızı devreye almayı planlıyoruz.
  • Ayrıca sektörün öncü şirketi olarak ülkemizin ilk şebeke ölçekli depolama sistemlerinden birini de Soma RES’te devreye almak üzere yatırım süreçlerine başladık.
  • Elektrik üreticilerinin 31 Aralık 2023 tarihi itibarıyla sahip oldukları kurulu güçleri baz alınarak yapılan araştırmaya göre Polat Enerji, rüzgar enerjisi alanında kurulu 719,8 MWe’lik kapasitesi ile Türkiye’de yıllardır bulunduğu lider konumunu 2023 yılında da korudu.
  • Polat Enerji’nin rüzgar enerjisi kurulu gücü, Türkiye rüzgar enerjisi kurulu gücünün yaklaşık %6,1’ünü oluşturuyor.

“Geleceğe Yeşil Işık Yak” sosyal sorumluluk projesi

  • Polat Enerji ve Polat Vakfı iş birliği ile hayata geçirilen “Geleceğe Yeşil Işık Yak” sosyal sorumluluk projesi kapsamında Türkiye’yi dolaşarak çocukları yenilenebilir enerji ile tanıştırıyoruz.
  • Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilirlik kültürünün oluşturulmasına katkı sağlamayı amaçlayan “Geleceğe Yeşil Işık Yak projesi” Öğretmen Eğitimleri ve Enerji Atölyeleri gibi çeşitli modüllerden oluşuyor.
  • İlk yılında Polat Enerji’nin santral bölgelerine odaklanan projenin hedefi Türkiye genelinde bilinçli ve çevreci nesillerin yetiştirilmesine katkı sağlamak. 
  • Milli Eğitim İl Müdürlükleri iş birliği ile düzenlenen Öğretmen Eğitimleri kapsamında öğretmenlerin; iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma ve yenilenebilir enerji konularında farkındalıklarını yükselterek gelecek nesillere rehberlik etmeleri hedefleniyor.
  • 3. ve 4. sınıf öğrencilerini temiz enerji konusunda bilinçlendirmek için düzenlenen Enerji Atölyelerinde öğrencilere yenilenebilir enerji, rüzgâr enerjisi ve sürdürülebilirlikle ilgili temel kavramlar çeşitli interaktif etkinliklerle aktarılıyor.
  • Aralık ayında saha organizasyon sürecinin başladığı proje kapsamında 7 farklı şehirde 7 öğretmen eğitimi, 40 farklı okulda 70 atölye yapılacak.
  • Geleceğe Yeşil Işık Yak projesinde 2023 – 2024 eğitim-öğretim dönemi sonuna kadar 700 öğretmene, 2.400 öğrenciye ulaşılması hedefleniyor.

Otomotiv sektörü ikinci büyük dönüşümü yaşıyor

Otomotiv endüstrisinin en büyük satış sonrası etkinliği Aftermarket Konferansı, bu yıl 14’üncü kez gerçekleştirildi. Sektörün önde gelen isimlerinin katılımıyla düzenlenen etkinlikte, “Rekabet ve Dijitalleşme-2030’a Giden Yol” konusu masaya yatırıldı. Etkinliğin açılışını gerçekleştiren TAYSAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Berke Ercan,Otomotiv sektörü belki de Ford’un T modelini üretmesinden beri ikinci büyük dönüşümü ve devrimi içinde bulunduğumuz dönemde yaşıyor. Pek çok yıkıcı değişiklikle yüz yüzeyiz ve üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Elektrifikasyon kapıyı çalmanın ötesinde, hayatımızın içerisinde. Dolayısıyla onun etkileri satış sonrasında da ciddi oranda yaşanıyor ve yaşanacak. Elektrikli araçlar hayatımızda ne kadar büyük bir dönüşüm yarattıysa bunun herkesçe görünmeyen boyutuyla satış sonrası tarafında da servislerde araçların yedek parçalarının farklılaşması boyutunda satıcılarda, satış temsilcilerinde çok büyük değişiklikler yaratmış durumda. Büyük bir eğitimli insan kaynağı ihtiyacı doğduğundan her ortamda sıklıkla bahsediliyor” diye konuştu. Otomotiv sektörünün gerçekten artık ülkemizin gurur kaynağı bir sektör haline geldiğini belirten OSS Derneği Başkanı Ali Özçete ise, “Otonom ve elektrikli araca geçişle beraber yedek parça sayısının azalması ayrı bir tehlike unsuru. Özellikle üretici cephesinde en çok dikkat edilmesi gereken ana sanayiye üretim yapan firmaların, biraz daha aftermarket cephesine açılması. Bu da ülkemizdeki üretim kapasitesinin daralmasına neden olabilecek en önemli unsur olacaktır diye düşünüyoruz” dedi.

Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD), Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) ve Otomotiv Satış Sonrası Ürün ve Hizmetler Derneği (OSS) iş birliğiyle gerçekleştirilen sektörün tek Aftermarket Konferansı, bu yıl 14’üncü kez İstanbul’da gerçekleştirildi. Küresel ölçekte dev bir buluşmaya ev sahipliği yapan etkinlikte sektöre ilişkin çarpıcı tespit ve öngörüler masaya yatırıldı. “Rekabet ve Dijitalleşme-2030’a Giden Yol” temasıyla gerçekleştirilen konferansta üretici, tedarikçi, distribütör ve bağımsız servislerin yanı sıra küresel paydaşlar ile sektörün öncü isimleri, elektrikli otomobil çağına hazırlanmak için püf noktalarını paylaştı. 

Otomotivde ikinci büyük dönüşüm yaşanıyor!

Etkinliğin açılışında konuşan TAYSAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Berke Ercan, aftermarketin (satış sonrası) otomotiv sektörünün çok önemli ve ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi. Otomotiv sektörünün ikinci büyük dönüşümün içerisinde olduğunu ifade eden Berke Ercan,“Otomotiv sektörü belki de Ford’un T modelini üretmesinden beri ikinci büyük dönüşümü ve devrimi içinde bulunduğumuz dönemde yaşıyor. Pek çok yıkıcı değişiklikle yüz yüzeyiz ve üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Elektrifikasyon kapıyı çalmanın ötesinde, hayatımızın içerisinde. Dolayısıyla onun etkileri satış sonrasında da ciddi oranda yaşanıyor, yaşanacak. Elektrikli araçlar hayatımızda ne kadar büyük bir dönüşüm yarattıysa bunun herkesçe görünmeyen boyutuyla satış sonrası tarafında da servislerde araçların yedek parçalarının farklılaşması boyutunda satıcılarda, satış temsilcilerinde çok büyük değişiklikler yaratmış durumda. Büyük bir eğitimli insan kaynağı ihtiyacı doğduğundan her ortamda sıklıkla bahsediliyor. Diğer taraftan e-ticaret ve dijital dönüşüm aftermarket tarafında da çok büyük değişikliklere yol açmak zorunda. Dijital dönüşümde ikinci büyük tetikleyici satış sonrası- aftermarket alanında. Eskiden müşteriler bir araç satın alırken aracı görmek, dokunmak, hissetmek isterlerdi. Günümüzde aracı görmeden, opsiyonlarına internet üzerinden karar verip, denemeden satın alabiliyorlar” dedi.

Uzak Doğulu markalar önemli bir tehdit!

Otomotiv sektörünün gerçekten artık ülkemizin gurur kaynağı bir sektör haline geldiğini belirten OSS Derneği Başkanı Ali Özçete ise, “Hepimizin bildiği üzere geçen yıl 1.2 milyon adedin üzerinde araç satışı gerçekleşti. Bu yıl da ilk çeyrekte 295 bin araç satışı gerçekleştirildi ve bu ilk çeyrek için bir rekordu. Özellikle son 3 ayda en çok satılan araç markalarına baktığımızda birçoğunu Uzak Doğulu markalar oluşturmaya başladı. Bu durumda trafikte dolaşan araçlar bizler için ciddi anlamda geleceğe yönelik tehditler oluşturuyor. Uzak Doğu menşeli olan bir ürünle Türk kalite standardında ürünlerle ne kadar rekabet edebiliriz? Bunlar gerçekten soru işareti ama ülkemizin güçlü üreticilerinin ve güçlü dağıtıcılarının bu sorunları aşacağına can-ı gönülden inanıyoruz” diye konuştu. Otonom ve elektrikli araca geçişle beraber yedek parça sayısının azalmasının ayrı bir tehlike unsuru olduğunu vurgulayan Ali Özçete, “Özellikle üretici cephesinde en çok dikkat edilmesi gereken ana sanayiye üretim yapan firmaların, biraz daha aftermarket cephesine açılması. Bu da ülkemizdeki üretim kapasitesinin daralmasına neden olabilecek en önemli unsur olacaktır diye düşünüyoruz” dedi.

Çelik: “Kapasite ve kabiliyetimiz çok daha fazla”

Konferansın açılışında konuşan OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik, “Türkiye otomotiv endüstrisi olarak ülkemiz ihracatından yüzde 15’lik pay alıyoruz. Son 18 yılın 17’sinde Türkiye’nin ihracat lideriyiz. Dünyanın 13’üncü, Avrupa’nın 4’üncü büyük araç üreticisiyiz ve son 10 yılın 8 yılında da dış ticaret fazlası veren bir sektörüz. Son 4 yıldır rahat bir yılımız olmadı. Bugün de özellikle ülkemize has bir kriz ile karşı karşıyayız;

enflasyon krizi ve bunun yaratmış olduğu birçok yan etki var. Merkez Bankalarının faiz artırımlarıyla finansmana erişimin zor olduğu bir dönemden geçiyoruz. Otomotiv endüstrisi olarak geçen yıl 34 milyar dolarlık ihracat hedefimizi geçerek 35 milyar dolarlık rekor ihracata ulaştık. Pazar olarak da 1,2 milyonu geçerek bütün zamanların en yüksek değerine ulaştık. Sektörümüzün tüm zamanların en yüksek değerlerine ulaşması, bizleri bazen kamu teşvik taleplerinde zorluyor. Sorunlardan bahsederken, ‘Rekor kırıyorsunuz, o zaman sorun nerede’ deniliyor. Halbuki sorunlarımız, rekorların derecesini azaltıyor. Türkiye otomotiv sektörünün potansiyeli çok daha fazla. Kapasitemiz, kabiliyetlerimiz çok daha fazla fakat bu yılki öngörülerimizle hedefi 39 milyar dolar olarak belirledik. İlk 4 ayda da 12 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirdik ki gidişat 39 milyar doların bir miktar altında kalacağı yönünde. Ama yine de Türkiye ihracatında bu yılı da lider sektör olarak ilk sırada kapatacağımızı gösteriyor. Birçok olumsuzluğa rağmen sizlerin de takip ettiği gibi otomotiv endüstrisindeki dönüşüm hızlı bir şekilde devam ediyor. Endüstrideki teknolojik dönüşüm tüm sektörü olduğu gibi satış sonrası pazarını da çok hızlı bir şekilde dönüştürecek, belki daha fazla dönüştürecek. Bu dönüşüme bir bütün olarak hazır olmak durumundayız” dedi.

Dünyadaki aftermarket trendleri masaya yatırıldı!

14. Aftermarket Konferansı’nın konuşmacıları öğleden önceki bölümünde MEMA Endüstri ve Araştırma Lideri Philip Atkins, “Amerika’daki Aftermarket Trendleri” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Ayrıca CLEPA Kıdemli Pazar Danışmanı Frank Schlehuber “Avrupa’daki Düzenlemeler & Avrupa’nın Türkiye’ye Bakışı”, Roland Oland Berger Aftermarket Müdürü Mathieu Bernard da “Asya Pazarı, Avrupa’ya Karşı Olan Tehditler” konusunda birer değerlendirme yaptı. Konferansın öğleden sonraki bölümü ise Nexus Türkiye Genel Müdürü Edip Erdur’un , “Uluslararası Ticaret Gruplarının Büyüyen Rolü” başlıklı sunumuyla başladı. Borusan Parcapazari.com’un Genel Müdürü Teoman Silek “Satış Sonrasında e-Ticaret”; Bakırcı Grup CEO’su Mehmet Karakoç ise “Servis İstasyonlarının Yeni Yaklaşımı” konusunu değerlendirdi.

Konferansın altın sponsoru DB Schenker Arkas olurken, bronz sponsorluk ise Maysan Mando, Oskim Otomotiv ve Teknorot tarafından üstlenildi.

Temiz enerji üretiminde yapay zeka kullanılıyor

HABER: Ömer Faruk Yıldırım

Yenilenebilir enerji sektörünün öncü ve yenilikçi kuruluşları arasında yer alan Eksim Enerji, yeşil dönüşümde enerji verimliliği odaklı çalışmalarına devam ediyor. Eksim Enerji CEO’su Arkın Akbay, sürdürülebilir ve verimli enerji çözümleri sunmak için yapay zeka (AI) ve veri analitiği teknolojilerini kullandıklarını belirterek “Yenilenebilir enerji sektöründe yeni bir çığır açıldı. Artık enerjide değeri artıran destekleyici sistemler devreye giriyor. Dijital ikiz ve üretken yapay zeka teknolojileri yeşil dönüşüme verim, güvenilirlik ve hız kazandıracak.” dedi.

Doğayı ve insanı merkeze alan bir anlayışla rüzgar, güneş, hidroelektrik ve alternatif kaynaklar olmak üzere yüzde yüz yenilenebilir enerji alanında faaliyet gösteren Eksim Enerji, enerji verimliliğini artırmak için süreçlerine yeni tekonolojileri dahil etmeye devam ediyor. Son olarak şirket, yapay zeka algoritmaları ile yenilenebilir enerji üretimini artıracak şekilde optimize edilmiş akıllı verileri kullanıma dahil etti. Eksim Enerji, entegre edilen üretim süreçleri ve algoritmalar sayesinde yenilenebilir enerji kaynaklarından maksimum verimle üretim yapmasını sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda enerji sistemlerinin daha etkin işletilmesi için akıllı çözümler de sunmaya hazırlanıyor.

Durum tespitinde ve üretimde yapay zekâdan yararlanıyor

Teknolojinin yenilenebilir enerji sektöründe oynadığı rol hakkında açıklamalarda bulunan Eksim Enerji CEO’su Arkın Akbay, “Teknoloji yatırımları, şirketlerin iş süreklilikleri için hayati önem taşıyor. Yatırımlar için gerçekleştirilen fizibilite çalışmalarında, inşa ve işletme süreçlerindeki fırsat ve risklerin tespit edilmesi için teknolojiyi merkezde konumlandırmak kaçınılmaz hale geldi. Üretken yapay zeka, veri analitiği ve derin öğrenme gibi teknolojiler hızlı aksiyon alabilmek adına süreçlerimize değer katıyor.” dedi. Teknolojik gelişmelerin etkin enerji üretimine katkı sağladığının da altını çizen Akbay açıklamanın devamında, “Enerji piyasasındaki fiyat dalgalanmalarını daha doğru bir şekilde öngörecek etkin risk yönetimiyle birlikte, rekabetçi ve dinamik fiyatlandırma ile daha fazla yenilenebilir enerjiyi tüketicisiyle buluşturuyoruz. Teknoloji bize, enerji üretim tesislerinin; projelendirme, yapım, üretim planlama, bakım konularında kaynak ve zaman yönetimini optimize etme imkânı sunuyor. Böylece arz-talep dengesinin kısa-orta-uzun vadeli projeksiyonları konusunda gerçeğe yakın öngörülerde bulunuyoruz. İşletmede olan tesislerimizdeki ana ekipmanlarımızın, planlı ve plansız duruşlarını minimize etmek amacıyla öngörülebilir arıza tahminlerini tutarlı ve etkin duruş planlamaları ile yürütüyoruz.” İfadelerini kullandı.

 “Kaynakların öngörülmezliğini minimize edeceğiz”

Yapay zeka teknolojilerinin enerji yönetiminde ortaya koyduğu yeni nesil yaklaşımı detaylarıyla paylaşan Akbay açıklamasının devamında, “Yapay zeka temelli algoritmalar, anlık rüzgâr hızı ölçümlerini, rüzgarın yönünü, güneşin yeterliliğini, bulutlanma risklerini, panel yüzeyi temizlik ihtiyacını, suyun regülasyonu ile elektriğin depolanmasını ve bunun gibi birçok parametreyi bütünleştirerek üretimin öngörülmesini ve etkin yönetilebilmesini temin ediyor. Yıllardır topladığımız rüzgar ölçüm ve yön verileriyle,  iklim değişikliğinin etkilerini dahi modelleyerek rüzgârın, suyun, güneşin; yakın, orta ve uzun vadedeki üretimini minimize edilmiş hata payları ile öngörebiliyoruz. Bu algoritmalar bize bir sonraki türbinimizi hangi noktada devreye alırsak en verimli sonucu elde edeceğimizi tavsiye edebiliyor. Öngördüklerimizle gerçekleşmeleri kıyaslayarak sürekli öğrenen bir döngüyü işletiyoruz. Son dönemde Milli Muharip Uçak prototip üretim sürecinde ön plana çıkan dijital ikiz teknolojisi sayesinde ana ekipmanımızın tasarım değerlerinden sapmalarını tespit ediyoruz.” dedi.

“Kayıt zinciri teknolojilerini önemsiyoruz”

Enerji üretiminde yeni nesil teknolojilere verdikleri önemin altını çizen Akbay “Üretim tesislerimizin performans takibi için yaptığımız teknoloji yatırımları, enerji ticaretine de sınırlar ötesi değer katacak. Ayrıca karbon sertifikalarının likiditesini artıracak. Yenilenebilir enerji kaynağından, elektrik üretiminin güvenilirliğini temin edecek kayıt zinciri teknolojilerini önemsiyoruz. Yeşile boyamak değil gerçek yeşil olduğumuzu kayıt altına alarak, sanayimizin de uluslararası rekabetçiliğine uzun vadeli elektrik tedarik anlaşmaları ile değer katmak istiyoruz. Enerji üretiminin arz ve talep tarafında öğrenen ve kendini geliştiren algoritmalara, elektrik depolamalarına ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı hidrojen, vb. türev enerji taşıyıcılarını üreten ve bu sayede fosil kaynak tüketimini azaltma hedefinde olan ulusal ve uluslararası çalışmalara destek sağlıyoruz.” dedi.

Gücümüzü yalnızca doğadan ve teknolojiden değil, girişimcilerden ve gençlerden de alıyoruz.”

Türkiye’nin her bölgesinde temiz enerji yatırımlarını sürdüren Eksim Enerji, sürdürülebilirlik ve doğayı koruma hassasiyetini paylaştığı gençlerle güç birliği yapmak üzere fırsatlar da sunuyor. Akbay açıklamalarında; “Burada üretilen yeni nesil teknolojileri ve başarılı uygulamaları iş süreçlerimize dâhil ediyoruz. Bu kapsamda Eksim Holding’in her yıl açtığı Eksim Pulse girişim hızlandırma programına önem veriyoruz. Yeşil dönüşümde portföyün çeşitlendirilmesine ve kapasite kullanımının artırılmasına hız katacak çözümlere yaptığımız çağrı ile yeni nesil iş fikirleri olan girişimcilere can suyu oluyoruz.  Yakın zamanda 2024 için başvurularını topladığımız Eksim Genç Enerji programımızla sosyal ve çevre bilinci yüksek, yenilikçi ve dinamik genç yenilebilir enerjiye gönül vermiş çalışma arkadaşlarımızı aramıza katmak ve hepimize yeni ufuklar açmalarını sağlamak üzere faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Gücümüzü yalnızca doğadan ve teknolojiden değil, girişimcilerin ruhundan ve gençlerimizden de alıyoruz.” ifadelerine yer verdi.

https://aipaturkey.org/arastirmalar

Kaçak elektrik ile mücadele milli görevdir

 

Dicle Elektrik’in Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki kaçak elektrik kullanımıyla mücadelesinde hukuki süreçler, aralıksız fakat zorluklarla sürüyor. Şirket, bir yandan kaçak kullanım nedeniyle elektriği kesilen borçlu abonelerle mücadele devam ederken diğer taraftan çiftçiler, mahkemeye başvurarak elektriklerinin kesilmesini engelliyor. Mahkemelerden çoğu zaman aynı gün içerisinde karar çıkartan çiftçiler, bedelsiz elektrik kullanımını yeniden başlatabiliyor. Şirketin hukuki süreçleriyle ilgili açıklamalarda bulunan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, “Abone dahi olmaksızın kaçak elektrik kullanan kimi çiftçilerin elektrikleri kesildiğinde, bazı mahkemeler tarafından yeniden enerji sağlanması yönünde tedbir kararları alınıyor. Bu tür olayları göz önünde buldurduğumuzda, dava süreçlerine dâhil edilmesi gereken savunma dosyalarının önemi daha iyi anlaşılıyor.” dedi.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan altı ilde sürdürülebilirlik odaklı elektrik dağıtım hizmeti veren Dicle Elektrik, kaçak elektrik kullanımına karşı yaptığı saha mücadelesini hukuk zemininde de sürdürmeye çalışıyor.  Şirket, borcunu ödemeyen abonelerin elektriğini kesiyor ancak çiftçiler mahkeme kararıyla bu kesintileri kısa sürede iptal ettirebiliyor. Şirket, halihazırda 70.000’i aşkın dava dosyası ile mücadele ediyor.

Toplam borç miktarı 400 milyon TL

Dicle Elektrik tarafından yapılan açıklamaya göre kaçak tüketim nedeniyle kesilen elektrik bağlantıları, mahkemeye itirazlar sonucu teminatsız olarak yahut küçük bir teminatla yeniden sağlanıyor. Bu süreç, bazı avukatlar tarafından bir fırsata dönüştürülmüş durumda. Ayrıca mahkemelerce verilen elektriğin kesilmemesine yönelik tedbir kararlarına konu tarımsal sulama ve mesken abonelerine ait toplam borç miktarı 400 milyon TL’ye ulaştı. Kaçak kullanım tespiti yapılmış olmasına rağmen mahkeme kararıyla tekrar enerji bağlatılan abonelerin aylık tüketim bedeli ise yaklaşık 50 milyon TL seviyelerinde.

Mahkeme Dicle Elektrik’in görüşlerine başvurmuyor

Hukuki süreçlerde karşılaşılan zorluklara ilişkin açıklamalarda bulunan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas,  “Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından belirlenen regülasyonlara uyum gösteren bir elektrik dağıtım şirketi olarak, kaçak elektrik kullanımına karşı olan mücadelemizi hukuki alanda da sürdürüyoruz. Bu süreçte maalesef bazı mahkemeler, çiftçilerimizin tedbir kararlarını çok hızlı bir şekilde almasına olanak sağlıyor. Mevzuat çerçevesinde yapılan kaçak kullanım tespiti nedeniyle veya borç nedeniyle kesilmiş elektriğin tekrar bağlanması için borcun ödenmiş olması gerekiyor. Ancak maalesef bazı mahkemeler, şirketimizin savunmasını almadan elektriğin bağlanmasına yönelik kararları hızla alıyor. Evrensel hukuk ilkelerine de aykırı olan bu durum, telafisi imkânsız zararlara yol açmaktadır.” ifadelerini kullandı.

Tedbir kararları bir gün içerisinde alınıyor

Açıklamalarını sürdüren Arvas, “Özellikle tarımsal sulama sezonları arasında yaşanan planlı elektrik kesintileri ve yeniden bağlama süreçleri, adil olmayan durumları daha da belirginleştiriyor. Bir önceki tarımsal sulama döneminin sonunda borç yahut kaçak elektrik kullanımı nedeniyle kaçak elektrikleri kesilmesine rağmen çiftçilerimiz, yeni sezon başlangıcında mahkemelerce verilen tedbir kararıyla aynı gün içerisinde elektriklerini yeniden bağlatabiliyor. Sulama sezonunun kısa sürmesi nedeniyle, bu süre zarfında kaçak elektrik kullanımları gerçekleşiyor ve çiftçilerimiz bedelsiz olarak tarlalarını sulayabiliyor.” dedi.

“Hukuki süreçleri titizlikle yürüten hâkimlere minnettarız”

Yargı sürecinde yaşanan trajikomik olaylara da değinen Yaşar Arvas, “Abone dahi olmaksızın kaçak elektrik kullanan kimi çiftçilerin elektrikleri kesildiğinde, bazı mahkemeler tarafından yeniden enerji sağlanması yönünde tedbir kararları alınıyor. Bu tür olayları göz önünde buldurduğumuzda, dava süreçlerine dâhil edilmesi gereken savunma dosyalarının önemi daha iyi anlaşılıyor. Bu sadece şirketimiz için değil, tüm tarımsal ve mesken abonelerimiz için de daha adil bir süreç oluşturacaktır. Şirket olarak hukuki süreçleri ve uygulamaları titizlikle yürüten hâkimlere minnettarız ve onların çabaları için teşekkürü borç biliyorum.” diye konuştu.

Delphi fren balataları testlerde lider

Geliştirdiği yüksek teknolojili ürünleriyle otomotiv sektörüne referans niteliğinde ürünler kazandıran Delphi, ürünlerini kendi çalışmalarının yanı sıra bağımsız kuruluşlar tarafından da testlere tabi tutuyor. Bu kapsamda Delphi, yeni nesil fren balatalarıyla, İspanya’da bağımsız bir şirket tarafından titizlikle gerçekleştirilen Orijinal Ekipman Bağımsız Fren Testi’ne katıldı. 6 üst düzey balata markasının yarıştığı testlerde Delphi asbestsiz organik (NAO) fren balatası üstün performans sergileyerek toz emisyon testlerinde diğer seçkin markaları ve orijinal ekipmanları geride bıraktı. Delphi fren balataları, yapılan gürültü testinde sessiz çalışma yönünden üstün performans sergileyerek 10 puanın tam sessizlik anlamına geldiği gürültü indeksinde 9,8 puan alarak tüm rakiplerinin performansını geride bıraktı ve rakiplerine kıyasla fren pedalı tepki testlerinde en tutarlı sonuçları sağladı.

Otomotiv dünyasını ileri taşıyan yenilikleriyle dikkat çeken Delphi, üretim kalitesi ve kullanım ömrüyle otomotiv ana sanayisinin en önemli iş ortakları arasında yer alıyor. Geliştirdiği yüksek standartlara sahip orijinal ekipmanlarla satış sonrası sektörünün en çok tercih ettiği markalardan biri olan Delphi, sektör için hayati öneme sahip bağımsız testlerle ürünlerinin kalite ve dayanıklılığını ölçmeye devam ediyor. Bu kapsamda markanın en yeni fren balataları, İspanya’da güneşli ve pek değişkenlik göstermeyen iklim koşullarında bağımsız bir şirket tarafından titizlikle test edildi.

Delphi yine rakiplerinin önünde!

Bizzat bağımsız bir test şirketi tarafından yapılan ve bu sayede tarafsızlığı garanti altına alınan testlerde seçkin markalar eşit koşullarda teste tabi tutuldu. Markaların yeni nesil ürünlerini performans ve çevresel sorumluluk açısından değerlendiren testler sonucunda Delphi fren balataları, sadece yüksek standartları karşılamakla kalmadı ve bu standartları birçok kez aşarak rakipleri arasında öne çıkmayı başardı. Bu sonuçlarla Delphi, fren sistemlerinin kalitesi ve güvenirliğini bir kez daha kanıtladı ve otomotiv fren teknolojisi pazarının lideri olarak başarısını pekiştirmiş oldu. Bağımsız test şirketinin belirlediği 4 adet Mercedes A Serisi otomobile üst düzey 6 markanın fren diskleri ve balataları monte edildi. Orijinal Ekipman Bağımsız Fren Testi’nde ilk aşamada araçlar kuru yollarda 4 bin kilometre yol kat etti. Bu sayede toplanan tozun sadece fren balatalarına gelmesi sağlandı. Konvoy halinde sürülen araçlar, dağlık ve şehir içi sürüş zorluklarının bir arada olduğu ve her etabının

tamamlanması 210 dakika süren 200 kilometrelik bir parkuru bitirdi. Her araç 10 gün boyunca günde iki parkur tamamladı ve böylelikle fren balatalarının toz emisyonları kapsamlı ve titiz bir şekilde test edilebildi. Testler sonunda Delphi asbestsiz organik (NAO) fren balatası üstün performans sergileyerek toz emisyon testlerinde diğer seçkin markaları ve orijinal ekipmanları (OE) geride bıraktı. Böylece Delphi fren balatalarının, daha az fren tozu birikimiyle frenlerde daha az aşınma yaşandığı ve daha az partikülün salındığını bir kere daha kanıtlamış oldu. Delphi düşük metal içerikli fren balataları da performans açısından diğer markaları geride bıraktı. Delphi’nin düşük metal içerikli fren balataları, bazı seçkin markaların açığa çıkardığının yarısı kadar toz açığa çıkararak verimlilik açısından birinci sırada yer aldı.

Kalite ve sürdürülebilirlikte referans noktası!

Delphi fren balataları, yapılan gürültü testinde sessiz çalışma yönünden üstün performans sergileyerek 10 puanın tam sessizlik anlamına geldiği gürültü indeksinde 9,8 puan aldı. Bu sonuç hem satış sonrası hem de OE rakiplerinin performansını geride bıraktı. Tüm rakiplerinden daha düşük gürültü seviyesiyle sürücüler için daha rahat bir sürüş ortamı sağlayan Delphi fren balataları, gürültü kirliliğinden olumsuz etkilenen doğal yaşam canlıları için minimum etki vadediyor.

Öte yandan Delphi fren balataları, fren pedalının tepkisinde en küçük bir varyasyonu bile tespit etme becerisine sahip bağımsız profesyonel sürücüler tarafından test edildi. Delphi, sıfır sapma ile fren pedalına her basıldığında sürücüye aynı tepkiyi vererek rakiplerine kıyasla en tutarlı sonuçları sağladı.  Gerçekleştirilen testler, otomotiv güvenliğinin ve çevresel sorumluluğun geleceği konusunda bazı ipuçları veriyor. Titiz bir planlama ve uygulama ile elde edilen sonuçlar, Delphi fren ürünlerinin kalite ve sürdürülebilirlik açısından birer referans noktası olduğunu ortaya koyuyor.

Yüksek teknolojili Chery TIGGO 8 PRO

Çin’in önde gelen otomotiv üreticisi Chery, yeni nesil modelleriyle dünyanın dikkatini çekmeye devam ediyor. Markanın D-SUV segmentindeki başarılı oyuncusu TIGGO 8 PRO, kullanıcı dostu kabin tasarımıyla göz dolduruyor. Elektrikli ön koltuklarıyla ideal sürüş ve yolculuk pozisyonunu ayarlamayı sadece birkaç saniyeye düşüren TIGGO 8 PRO, ısıtma ve havalandırma fonksiyonlarıyla da konfor seviyesini artırıyor. Eller serbest, akıllı sıkışma önleyici ve hafıza işlevine sahip elektrikli bagaj kapağıyla yükleme işlemini de kolaylaştıran TIGGO 8 PRO, ayrıca otomatik kararan iç dikiz aynası ve 360 derece kuşbakışı panoramik geri görüş kamerası gibi özelliklerle kullanıcı dostu olduğunun altını çiziyor. Sınıfının en iyi Gelişmiş Sürüş Destek Sistemleri (ADAS) ile TIGGO 8 PRO sürüş güvenliğini daha da ileri taşıyor. Sistem, sürüş güvenliğini ve rahatlığını önemli ölçüde artırarak kullanıcılara olağanüstü bir akıllı sürüş deneyimi sunuyor.
Çin’in otomotiv ihracatının lider markası Chery, yenilikçi ürün ve teknolojileriyle otomotiv dünyasında dengeleri değiştirmeye devam ediyor. Bir ulaşım aracı olmanın ötesine geçen otomobiller artık akıllı yaşamın bir uzantısı olarak öne çıkıyor. Akıllı teknolojiler barındıran üstün donanımlarıyla Chery TIGGO 8 PRO, sektörü yeni bir akıllı teknoloji araçları çağına taşıyor.
Kullanıcı dostu tasarım, yüksek konfor!
TIGGO 8 PRO, kullanıcılarına kapsamlı ve kullanıcı dostu sürüş verileri sağlayan, yüksek çözünürlüklü ve gelişmiş ekran efektlerine sahip iki adet 12,3 inç LCD ekranla donatılıyor. Aracın kullanıcı dostu kabininde ideal sürüş pozisyonunu ayarlamak da elektrik ayarlı ön koltuklar sayesinde sadece birkaç saniye alıyor. Ayrıca, uyku başlıkları dışında ısıtma ve soğutma işlevleriyle bu koltuklar yolcuların her türlü hava koşulunda rahat etmesini sağlıyor. Bunun dışında elektronik vites tasarımı, kabine teknolojik bir dokunuşla birlikte kullanım kolaylığı da katıyor. Kablosuz akıllı telefon şarj özelliği ise kullanıcıya mobil cihazını her an şarj etme olanağı sağlıyor. Böylece kullanıcı gerek uzun yolda, gerekse de günlük hayatta her zaman gelişmiş bir bağlantılı deneyim yaşayabiliyor. Akıllı sıkışma önleyici elektrikli bagaj kapağıyla sunulan TIGGO 8 PRO, böylece kullanıcılarına eşyaları yüklemek için pratik ve

zahmetsiz bir yol sunuyor. Ayrıntılara özen gösteren bir marka olan Chery, TIGGO 8 PRO’nun bagaj kapağında hafıza fonksiyonu da sunuyor. Böylece bagaj kapağının açılma yüksekliğini farklı kullanıcılar için ayrı ayrı ayarlamak mümkün oluyor. Otomatik kararan iç dikiz aynası sürücü için net bir görüş sağlayarak güvenliği ve görüşü artırıyor. 360 derece kuşbakışı görünümlü panoramik ultra yüksek çözünürlüklü geri vites kamerası aracın çevresi hakkında kapsamlı bilgi sağlayarak sürüş güvenliğini ve rahatlığını destekliyor.
Acil durum freni yayaları da algılıyor!
TIGGO 8 PRO’nun öne çıkan özelliklerinden biri de sınıfının en iyi ADAS (Gelişmiş Sürüş Destek Sistemi) özellikleri. Bu entegre sistem, akıcı sürüş güvenliğini ve rahatlığını artırıyor ve benzersiz bir akıllı sürüş deneyimi sağlıyor. TIGGO 8 PRO, güvenli bir mesafeyi korurken sürüş veya dur-kalk senaryoları sırasında öndeki aracı otomatik olarak takip eden uyarlanabilir hız sabitleyici ile donatılıyor. Kapı açık uyarı sistemi, kapıları açarken olası çarpışma risklerini öngörüyor ve otonom acil durum fren sistemi, araç veya engellere olan mesafeyi ölçmek için radar kullanıyor ve aktif güvenliği sağlamak için acil durum fren işleviyle sürücüye yardımcı oluyor. Ayrıca, sistem yayaları veya öndeki araçları proaktif olarak tespit ediyor ve sürücünün tepkisinden daha hızlı fren uygulayarak seyahat güvenliğini sağlayabiliyor.
Chery’nin bir teknoloji harikası olarak tanımladığı TIGGO 8 PRO, ulaşımın geleceğine yönelik cesur bir girişim olarak dikkat çekmeye devam ediyor. Bilim ve teknolojinin gücünden yararlanan markalar, otomobiller ve bireyler arasındaki bağlantıyı yeniden şekillendiriyor ve her sürüşü gelişmiş bir zeka ve konfor deneyimine dönüştürüyor. İleri teknoloji akıllı özellikleri ve insan odaklı tasarımıyla Chery, TIGGO 8 PRO ile otomobil kullanıcılarını daha akıllı ve rahat bir yaşama yönlendiriyor.
Chery Türkiye hakkında
Chery International, pazarı daha iyi anlamak ve kullanıcılara daha iyi hizmet verebilmek amacıyla, Eylül 2022’de, Türkiye’de %100 iştirak ile Chery Türkiye’yi kurdu. Chery Türkiye, Chery markasına ait tüm model ve yedek parçaların Türkiye’deki lojistiği, satışı ve satış sonrası hizmetlerinden sorumludur. Şirket, tüm ticari satışlardan sorumlu olmak üzere; satış, satış sonrası, bayi ağı geliştirme, iletişim ve diğer departmanlarını kurdu. Faaliyetlerini 7 bölgede toplam 47 yetkili satıcı ile sürdürüyor. Şirket, 21 Mart 2023’te TIGGO 8 PRO, TIGGO 7 PRO ve OMODA 5 olmak üzere üç SUV modelini pazara sundu. Bu üç model, işçilik açısından üst düzey mükemmellik, tasarım açısından şıklık ve en yüksek teknolojik konfigürasyona sahip olmasıyla beğeni topluyor. 7 koltuklu SUV TIGGO 8 PRO, ihtişamı, lüks hissi ve güçlü duruşuyla başarılı iş adamları için en iyi seçim olarak öne çıkıyor ve 4 ay üst üste D-SUV pazarında ilk sırada yer alıyor. TIGGO 7 PRO, konfor ve eğlence açısından aile SUV’ları arasındaki ilk tercih oluyor. OMODA 5 ise; fütüristik, şık ve dinamik tarzıyla genç veya kendini genç hisseden kullanıcılara hitap ediyor.

Chery hakkında

Kantar ve Google, ortaklaşa, 2023 Çin Küresel Marka Oluşturucuları İlk 50 listesini açıkladı. Chery, otomobil alanında “Çin’in En İyi Küresel Marka Oluşturucusu” seçilerek genel listede 14. sırada yer aldı ve markanın gücü önemli bir büyüme kaydetti. Chery, kuruluşundan bu yana bir küreselleşme stratejisi uyguladı ve uluslararası rekabet gücüne ve nüfuza sahip bir otomobil markası oluşturma kurumsal vizyonuyla her zaman teknoloji odaklı gelişime bağlı kaldı. Sürekli teknolojik yenilik yaklaşımıyla hareket eden Chery, küresel pazarlara komple araç, CKD parçaları, motor, üretim teknolojisi ve ekipman ihraç eden ilk Çinli binek otomobil şirketi oldu. Chery, ürün stratejisi, yerelleştirme stratejisi ve yetenek stratejisinin uygulanması yoluyla yerel ve uluslararası pazarları geliştirmeye, küreselleşmeyi sürekli derinleştirmeye ve çevre dostu, teknoloji, aile ve arkadaşlık ilkelerine odaklanıyor. 26 yıllık geliştirme sürecinin ardından Chery’nin satış ve servis ağı, 80’in üzerinde ülke ve bölgeyi kapsarken, dünya genelinde 12 milyonun üzerinde kullanıcıya ulaşılmış durumda. Ayrıca Chery, sürekli çabalarla topluma katkıda bulunarak ve küresel tüketicilere daha iyi ürün ve hizmetler sunarak küresel pazarlarda çevre dostu kalkınma, çevre koruma, sosyal refah, personel eğitimi ve diğer alanları kapsayan çeşitli sosyal katkı faaliyetleri yürütüyor.

Avrupa’nın Rusya’ya göbekten bağımlılığı

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Dr. Fatih Birol ile küresel enerji piyasalarının durumu ve geleceği hakkında gerçekleşen konferans programının ardından kısa bir görüşme fırsatı yakaladım.

Dünya liderlerinin kendisi ile görüşmek adına çaba sarf etiği ve onun öngörüleri ile ülkelerinin enerji politikalarını şekillendirdiği referansı ışığında, Sayın Birol, ülkemiz ve enerji sektörümüz adına hem gururumuz hem önemli değerimizdir.

Küresel enerji piyasalarını dört ana başlıkta ele alan Birol, Kömürün cazibesini yitirdiğini, doğalgaz fiyatlarının düştüğünü, güneş enerjisi başta olmak üzere yenilenebilir enerjiye ilginin arttığını ve nükleer enerji santrallerine geri dönüşün hızlı bir şekilde başladığını belirtti.

Doğalgaz piyasasında fiyat düşüşlerinin yaşanmasının Türkiye adına avantaj sağladığını söyleyen Birol, “Ukrayna-Rusya savaşının başlamadan 10 dolar altı seviyelerinde olan doğalgaz fiyatları savaşın başlamasıyla 40 dolar gibi çok yüksek seviyelere yükselmiştir. Doğalgaz fiyatları şimdi ise 5 dolar gibi makul seviyelere gelmiştir. Doğalgaz fiyatlarında yaşanan bu ciddi düşüş Türkiye için güzel bir haberdir. Gelecek 3 yıl içerisinde doğalgaz piyasalarına bazı kaynaklardan ciddi anlamda arz gelecektir. Bu arz 30 yılda tesis edilen doğalgaz miktarının yarısına denk gelmektedir. ABD ve Katar’dan gelecek olan sıvı doğalgaz sonrası satıcıların güçlü olduğu piyasadan, alıcıların güçlü olduğu bir piyasaya dönüşümün gerçekleşeceği öngörülmektedir” diyerek bu arzın alıcı konumda olan ülkeler adına olumlu bir durum olduğunu söyledi.

Çin ve Hindistan haricinde dünya genelinde kömüre yatırım yapan ülkenin olmaması ve bu iki ülke haricinde kömüre olan talebin tamamen azalması, küresel ısınma ve geleceğimiz adına sevindirici bir durum olarak hafızalarımıza kazınmaktadır.

2023 yılında dünya genelinde devreye alınan tüm elektrik santrallerinin yüzde 85’inden fazlası yenilenebilir enerjiye sahip durumdadır. Nükleer santrallere yeniden dönüş hızlanmaya başlamış ve neredeyse nükleer enerjiye karşı çıkan ülke kalmadı diyebiliriz.

En son nükleer kazanın yaşandığı Japonya’da bile nükleer santrallere dönüş konusunda ciddi artış yaşanıyor. Fransa, Polonya, Türkiye ve Amerika’da yeni nükleer santraller yapılıyor.

Fatih Birol, 2025 ve 2026 yıllarında nükleer elektrik üretiminin en yüksek seviyelere ulaşacağını belirtiyor.

Her ne kadar enerji üretimi adına bir seferberlik başlatılsa da esas üretimden önemli olanın enerji verimliliği olduğu unutulmamalıdır. Enerjiyi tasarruflu şekilde kullanma bilincinin oluşturulamadığı ülkelerde enerji üretiminin artırılması tam başarı olarak düşünülemez.

Avrupa ülkelerinin enerji fiyatları, enerji güvenliği ve enerji ekonomisi açısından bakıldığında zor bir durumda olduğunu görebilmekteyiz. Bu durum Avrupa ülkelerinin, Rusya’ya enerji açısından göbekten bağımlı olmasından kaynaklanmaktadır. Tek bir ülkeye bağımlı olmalarının Avrupa’ya büyük zarar verdiğini belirten Birol, “Avrupa Birliği ülkeleri petrolün yüzde 65’ini, gazın ise yüzde 75’ini Rusya’dan alıyordu. Bu büyük bir hata. İkinci hata Avrupa ülkelerinin geçmiş zamanda nükleer santrale sırtını dönmesi, üçüncü hata güneşte yıllar önce başlattıkları atılımın devamını aynı tempoda yürütememeleridir. Doğalgaz fiyatları Avrupa’da 5 dolar seviyesinde ancak ABD’de 2 doların altında. Avrupa’da elektrik fiyatları Çin’in neredeyse 3-5 katında. Avrupa’nın bu şartlar altında ne ABD ne de Çin’le rekabet edebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle Avrupa’ya yeni bir sanayi master planı önerdim” diyerek önemli bilgiler verdi.

Evet, Avrupa kan kaybediyor ve bunun altındaki en önemli neden tek bir ülkeye bağımlı olmaları ve bu ülkenin de Rusya olması durumlarını daha da tehdit eder hale getirmiştir.

Yenilenebilir enerji kapsamında ilk güneş teknolojileri imalatı yapan ülkelerin Almanya ve İtalya olduklarını biliyoruz. Bu teknolojileri geliştirmeyen Avrupa ülkeleri güneş teknolojilerini Çin’in eline kaptırmıştır. Bu Avrupa’nın en büyük hatasıdır.

Tüm ülkeler önümüzdeki yıllarda emisyonları sıfıra getirmek için taahhütte bulunduklarını belirten Birol, Dünyada yeni bir enerji sisteminin ufukta görüldüğünü ve yeşil hidrojen konusunda da çalışmaların arttığını belirtti.

Küresel enerji piyasalarında, yenilenebilir enerji, hidrojen, elektrikli arabalar, dijitalleşme, nükleer önemli bir yer tutarken, enerji verimliliği de ilk yakıt olarak en ön sırada yerini koruyor.

Enerji verimliği konusunda farkındalık yaratmak, dünyamızın geleceği adına asli görevimiz olmalıdır.

Tatar’ın doğrularına yanlış manşetler atmak

Türk gazeteciler olarak İsviçre’nin Cenevre şehrinde 26 Şubat – 03 Mart 2024 tarihleri arasında Palexpo fuar merkezinde gerçekleşen Cenevre Uluslararası Otomobil Fuarına katıldık.

Fuar ziyaretinin ardından Fransa’nın Nice, Monaco ve Lyon şehirlerinde kamu diplomasisi faaliyetlerimiz kapsamında gazeteci meslektaşlarımız ve Türk iş adamlarımızla görüşerek hem Türkiye hem de KKTC adına olumlu kamuoyu oluşturmak misyonumuzu yerine getirmek gayretinde olduk.

Türk medya mensupları olarak gazetecilerin kamu diplomasisi misyonu kapsamında Türkiye adına olumlu yönde kamuoyu oluşturmak ana görevimizdir.

Peki KKTC adına kamu diplomasisi faaliyetlerinde bulunmamıza referansın ne olduğunu sorarsanız, bunun ana nedeni de KKTC Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar’dır.

Küresel Gazeteciler Konseyi (KGK) tarafından 14.12.2023 tarihinde KKTC’de düzenlenen ‘KGK Medya Çalıştayı’nda biz gazetecilere hitaben ellerini havaya kaldırarak seslenen KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 1974 yılında Mehmetçiğin adaya ayak basmasıyla Kıbrıs meselesinin tarih olduğunu ve milli bir dava olarak varlığını koruduğunu söylüyor ve Türk ordusu ile Türkiye’den vazgeçilemeyeceğini haykırıyordu. Çatlak seslere rağmen milli davalarına sahip çıkacaklarına da yemin ediyor ve bizlerden KKTC’nin tanıtımına destek olmamızı istiyordu.

Biz gazeteciler, bu tarihi konuşmanın ardından dünyanın dört bir yanında yürüttüğümüz kamu diplomasisi faaliyetlerinde KKTC için milli bir duruş sergileme görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz.

Peki Anavatanda bulunan biz gazeteciler KKTC’nin milli duruşuna paralel kamu diplomasisi faaliyetlerinde bulunarak destek verirken, Ersin Tatar’ın milli davasına karşı duruş sergileyenler var mı?

Tabi ki vardır.

Hemen aklınıza Rum kesimi gelecektir.

Ama Rum kesiminden önce bu milli duruşa karşı duranların KKTC içinden gazeteci ve bazı Rum sevicilerin olması ne derece üzücüdür.

İçimizde çürükler olmasa, Türk milletinin huzurunu kaçırmaya dışarıdan kimsenin gücü yetmez, cesaret bile edemezler.

Biz, İsviçre ve Fransa ziyaretlerinde Türkiye ve KKTC adına olumlu yansımalar elde etmek adına kamu diplomasisi faaliyetlerinde bulunurken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar Almanya’da bir dizi temaslarda bulunarak KKTC’ye direkt uçuşların başlaması, ticaret imkanlarında bulunan engellemelerin kaldırılması ve izolasyonların bitirilmesinin gerekli olduğuyla alakalı diplomasi faaliyetlerini gerçekleştiriyordu.

Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliğinde düzenlenen basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs Türk’ünün egemenlik haklarını kimsenin sınırlandıramayacağını ve eşitlik temelli bir yaklaşımdan başka düşünceleri kabul etmelerinin mümkün olmayacağını belirtti.

KKTC tanınmadan bir görüşme gerçekleşmesinin mümkün olmadığının altını çizen Ersin Tatar’ın, ‘siz devletinizden vazgeçin gelin sizi bize entegre edelim’ önerilerine karşı şu sözleri Almanya’dan haykırdı:

“Kıbrıs Türk’üne devletinizden vazgeçin ve gelin görüşelim demek Kıbrıs Türk’üne ve Kıbrıs Türk’ünün haklı mücadelesine hakarettir. Bizim tarihimiz, onurlu bir mücadelemiz, değerlerimiz ve milli duruşumuz vardır. Buna saygı duymak gereklidir.”

Peki KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Almanya’dan tüm dünyaya verdiği bu mesajlara ilk olumsuz tepkilerin Rum Kesiminden veya Rum sevici Avrupa ülkelerinden gelmesini beklediğimiz anda olumsuz tepkinin KKTC’den bir medya kuruluşundan gelmesi gerçekten kamuoyunu ciddi anlamda şaşırtmıştır.

5 Mart 2024 tarihli Kıbrıs Bugün Gazetesi manşetinde aynen şu ifadeler yer alıyor:

“HİÇ BU KADAR KÜÇÜLMEMİŞTİK”

Manşet haberin spotunda, “Ersin Tatar’dan önceki cumhurbaşkanları Almanya’ya gitti ancak stant gezip turist çekmeye değil, toplumun hakları ve Kıbrıs sorunun çözümü için üst düzey görüşmeler yapmaya…” sözleri yer aldı.

Peki gazete Kıbrıs’a yapılan ambargoların kaldırılması, ticaret imkanlarında engellemelerin bitirilmesi ve KKTC’ye direkt uçuşların başlatılması adına diplomasi faaliyetlerinde bulunan Ersin Tatar’ın Almanya ziyaretinde KKTC temsilciliğini ziyaret etmesinden, Kıbrıs Türk’ünün onurlu mücadelesi konulu Alman gazeteciye röportaj vermesinden, Türk-Alman İşverenler Birliği’nin onur davetlisi olarak Global Turizm Forumuna katılarak KKTC’nin haklı mücadelesi hakkında konuşma yapmasından ve Ambargoların kaldırılmasıyla alakalı diplomasi faaliyetleri yürütmesinden neden rahatsız oldu ve ‘Hiç bu kadar küçülmemiştik’ manşet başlığını kullandı?

Anlaşılır bir durum değil…

Haberde, manşet ile Cumhurbaşkanı Ersin Tatar eleştirilirken, spot ile KKTC’ye turizm konusunda katkısı vurgulanıyor ve haber içeriğinde ise Ersin Tatar’ın diplomasi faaliyetleri ile Cumhurbaşkanı ayakta alkışlanıyor.

Başlık ile haber içeriği uyuşmuyor.

Bir gazeteci olarak bu haber ile şunu anlayabiliyorum.

KKTC’de muhalif gazete KKTC Cumhurbaşkanını eleştirecek yanlış hareketini bulamadıkları için doğru olan her adımına yanlış/yansız manşetler atıyorlar.

Biz KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın milli duruşuna paralel attığı her adımda destek vereceğiz.

Türkiye için nasıl bir mana ile mesleğimizi icra ediyor isek KKTC için de aynı şekilde yazmaya ve bir ayna misali kamuoyunu Kıbrıs Türk’ünün onurlu mücadelesini dünya kamuoyuna anlatmaya da devam edeceğiz.

Bir gazeteci dünyaya barış ve savaş getirebilir

Dünya kurulduğundan bu yana insanoğlu bilginin peşinden koşmuş ve ilerleyen zamanlarda ise dünyada gelişen olaylar hakkında doğru haberlere ulaşmak için büyük çabalar harcamıştır. Yalan haberlerin medya aracılığıyla maksatlı şekilde yayınlanması toplumları tehdit ederken, tarafsız ve doğru şekilde servis edilen haberler ise insanlığa huzur ve mutluluk getirmiştir.

Gazetecilikte tarafsızlık ilkesi, bir yandan ahlaki diğer yandan ise eylemsel bir içeriğe sahip konumdadır. Bu kavram gazeteciliğin en önemli değerlerinden biri olup, doğru habere ulaşmanın bir yolu ve gazetecilerin ahlaki göstergesidir.

Bir gazeteci ahlaki değerlerinin referansı olan tarafsızlığı ile dünyaya barış getirebilirken, doğru yerine yanlıştan taraf olduğunda ise dünyada savaşlar olup kan akmasına ve gözyaşlarının sel olmasına neden olabilmektedir.

“GAZETECİ GANDİ ŞİDDETİ TERCİH ETMEDEN KÖTÜLÜĞE KARŞI DİRENİŞİN SEMBOLÜ OLDU”

Mahatma Gandi bir gazeteciydi ve kötülüğe karşı aktif ama şiddet olmadan direnişin sembol ismi olarak gönüllerde yerini almıştır. Kendi çıkardığı İngilizce Young India gazetesinde olsun diğer editörlük ve yazarlık yaptığı dergi ve gazetelerde her zaman tarafsızlık ilkesini en ön planda tutmuştur. Tarih onu onurlu ve ahlaklı duruşu ile altın harflerle yazmıştır. Gandi’nin Satyagraha felsefesi halen varlığını korumakta ve bu akımı benimseyenler şiddete ne olursa olsun karşı durmaktadır.

Peki biz gazetecilerin hep isimleri altın harflerle mi yazılır?

Tüm gazeteciler Gandi gibi şiddete karşı felsefi akımlar mı inşa ederler?

Hayır, hayır kırkbinkere hayır…

Bu sorulara gazeteci Theodor Herzl’in kurucusu olduğu siyonizmi örnek olarak verebiliriz. Yahudileri birbirinden uzaklaştırdığı gibi günümüzde Siyonizmin Ortadoğu’da nasıl kan akmasına neden olduğunu açık bir şekilde görmekteyiz.

“GAZETECİ THEODOR HERZL’İN KURUCUSU OLDUĞU SİYONİZM DÜNYAYA KAN BULAŞTIRDI”

Her ne kadar Siyonizm, tarihi ve vadedilmiş İsrail toprakları olarak tanımlanan Kenan bölgesinde bir Yahudi devleti kurulmasını savunan Yahudi milliyetçiliğini esas alan ideolojik fikir hareketi olarak gözükse de günümüzde savaşa ve gözyaşına neden olmaktadır.

Siyonizmin, gazetecilere bakış açısı ile siyonizme hizmet etmeyi kendilerine amaç edinmiş bir takım medya mensuplarının duruşları medyanın etik değerleriyle örtüşmemektedir.

Siyonist düşüncenin oluşumunda Avrupa aklının büyük katkısının olduğu açık bir şekilde herkes tarafından bilinen gerçektir. Ortadoğu’nun dünyanın en çok çatışma yaşanan bölgesi olmasının nedenlerine baktığımızda, başrollerde Siyonizm ve Avrupa aklı yer almaktadır.

Batının ortak aklı ve destekleri ile meydana gelen Siyonist düşüncenin ortaya koyduğu kaos planları karşısında Ortadoğu’da bulunan İslam devletlerinin akıllı bir şekilde hareket ettiklerini söyleyemeyiz. Türkiye haricinde Filistin sorunu ve meselesine karşı bir duruş görmeyen Siyonizm, Filistinlilere karşı askeri politikalarını sertleştirmeye ve her geçen gün yeni kaos projelerini sergilemektedir.

Uzun yıllardır Batı medyası İsrail-Filistin meselesini ve savaşını, İsrail’in kendisini savunduğu bir savaş olarak kamuoyu ile paylaşmaktadır.

Özellikle ana akım batı medyası hem işitsel hem görsel şekilde her türlü propaganda araçlarını kullanarak, Filistinlileri savaş yanlısı göstermiş, İsrail’in ise barış yanlısı olduğunu kamuoyuna servis etmiştir.

Günümüzde düşünselliği temsil eden gazetecilikte tarafsızlık çok büyük önem arz etmektedir. Tarafsız olma referansı ışığında gazeteciler olaylar ve haber konusu olacak durumlar hakkında ilk elden yani olaylara şahit olarak bilgi sahibi olmak için çaba harcarlar. Gazeteci haber yapacağı durumları görmesi ve gerekli olması halinde araştırması ve hatta durumu soruşturması gerekir.

İsrail devleti yaşanan savaşı haber yapmak için orada olan gazetecilere kendilerinden akredite almamaları halinde hayatlarını garanti edemeyeceğini söylüyor. Ve akredite edilen gazetecilerin çekim ve haber yapacağı alanları, olayları ve ayrıntıları kendisi belirliyor ve basının haber alma hakkını akreditasyon bahanesiyle engelliyor.

Bu duruma maruz kalan batılı gazeteciler yaşadıkları zorlukları ve engellemeleri haber yapacakları durumlarda ise kurumları tarafından durduruluyor. Ve hatta gazetecileri öldürmeleri bile bu medya kurumları tarafından görmezden geliniyor.

Tabi Batı Medyası bu konuda gerçekten geçmişten gelen kronikleşmiş şekilde medyanın etik değerlerine uygun hareket etmiyor. Arap medyasında da HAMAS’ın her hareketinin veya her eyleminin doğru olduğu gibi haberlerin yapılması da medyanın tarafsızlık ilkesine ters düşmektedir.

Burada batı medyası ve Arap medyası diyerek tüm medyanın karşılıklı cephelerde savaştıkları gibi bir durum olduğunu da belirtmek yanlış olur. Arap medyasında savaş yerine barışı benimseyen dengeli yayın yapan gazeteler olduğu gibi İsrail’de de barışa katkı sunmak adına yayınlar yapan medya kuruluşları vardır.

İsrail’in en eski günlük gazetesi olan Haaretz Gazetesi tarafsızlık ilkesine uygun yaptığı haberlerle savaş yerine barışa katkı sağlamaktadır.

Bu yazımda özeleştiri yaparak medyanın tarafsızlık ilkesini çiğnemesinden dolayı dünya barışına zarar verdiğini örneklerle anlatmaya çalıştım. Fakat her şeye rağmen İsrail’de de, Arap yarımadasında da, Batıda da medya etik değerlerine uygun olarak tarafsızlık ilkesini esas alan gazetecilerin sayıları az olsa da dengeli haber yapmaya çalışmaları ve barışın gelmesine katkı sunmak için çabalamaları dünya ve insanlık için bir umuttur.

Bu umudun başarıya ulaşması adına tarafsız gazetecilik yapan medya kuruluşlarına destek vermek zorundayız.

“Türk basın mensupları Filistin-İsrail savaşında gösterdikleri tarafsız ve cesur duruşları ile örnek oldular.” (Ferhat Yıldırım)

Ballast Suyu Arıtma Sistemleri

Ballast Suyu Arıtma Sistemleri: Mevcut Durum, Zorluklar ve Gelecek Perspektifleri

Ballast suyu, gemilerin denge ve kararlılık sağlamak amacıyla depoladığı ve boşalttığı su miktarını temsil eder. Ancak, bu süreç biyolojik ve ekolojik açıdan ciddi tehditler oluşturabilir. Yabancı türlerin istilası, deniz ekosistemlerinde ciddi dengesizliklere yol açabilir ve yerel türlerin yaşamını tehdit edebilir. Bu nedenle, Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından ballast suyu arıtma sistemlerinin kullanımıyla ilgili D-2 biyolojik standartlar belirlenmiştir. Bu yazıda, ballast suyu arıtma sistemlerinin mevcut durumu, karşılaşılan zorluklar ve gelecek perspektifleri ele alınacaktır.

Ballast Suyu Arıtma Sistemlerinin Zorlukları

Ballast suyu arıtma sistemleri gemilerin operasyonel süreçlerinde önemli bir role sahiptir. Ancak, deniz taşımacılığı operasyonlarında bu sistemlerin kullanımıyla ilgili bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle, yoğun sediment içeren su kaynaklarının bulunduğu bölgelerde filtrelerin su kalitesi üzerindeki etkisi önemli bir zorluktur. Örneğin, dünyanın en yoğun limanlarının birçoğu nehir deltaları ve ağızları üzerinde yer almaktadır ve bu bölgelerde Toplam Askıda Katı Madde (TSS) seviyeleri tip onay konsantrasyonun üzerinde olabilir. Ayrıca, filtrelerin verimli bir şekilde çalışabilmesi için düzenli olarak temizlenmesi gerekmektedir.

Ballast Suyu Arıtma Sistemlerinin Geleceği

Ballast suyu arıtma sistemleri, gemi operatörleri ve endüstri uzmanları tarafından sürekli olarak geliştirilmekte ve iyileştirilmektedir. Gelecekte, daha sıkı standartlar ve düzenlemelerin uygulanması beklenmektedir. Özellikle, PSC (Port State Control) denetimlerinin ballast suyu arıtma sistemlerinin performansını doğrudan test etme eğiliminde olduğu görülmektedir. Bu da gemi sahiplerinin ve işletmecilerin, sistemin etkin bir şekilde çalıştığından emin olmaları gerektiği anlamına gelmektedir.

IMO düzenlemelerine göre ballast suyu arıtma sistemleri konusunda 2024 yılı önemli bir yıl olacaktır. Aşağıda 2024 yılına ilişkin ballast suyu arıtma sistemleri açısından potansiyel gelişmeleri öngörmeye çalıştık;

IMO D-2 Biyolojik Standartlarının Uygulanması: 8 Eylül 2024 tarihinden itibaren, ballast suyu arıtma sistemleri IMO D-2 biyolojik standartlarına uygun olmalıdır. Bu, yıllar süren düzenlemelerin sona ermesini ve standartların uygulanmasını hedeflemektedir. Gemilerin bu tarihten itibaren uygun ballast suyu arıtma sistemlerine sahip olması gerekmektedir.

Daha Sıkı Denetimler: Ballast suyu arıtma sistemlerinin uygulanması ve performansının doğrulanması için daha sıkı denetimler beklenmektedir. Port State Control (PSC) denetimleri sırasında, gemilerin ballast suyu arıtma sistemlerinin etkinliği ve uyumluluğu doğrulanacaktır. Bu, gemi sahiplerinin ve işletmecilerin ballast suyu arıtma sistemlerinin düzenli bakımını yapmaları ve gerektiğinde iyileştirmeleri sağlamaları gerektiği anlamına gelir.

Yeni Teknolojik Gelişmeler: Ballast suyu arıtma teknolojisi sürekli olarak gelişmekte ve iyileştirilmektedir. 2024 yılında, daha verimli ve etkili ballast suyu arıtma sistemleri için yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve piyasaya sürülmesi beklenmektedir. Bu, gemi endüstrisinin daha çevre dostu ve sürdürülebilir çözümler arayışına devam ettiğini göstermektedir.

Uyum Zorlukları: 2024 yılında, ballast suyu arıtma sistemlerine uyum sağlama konusunda bazı zorluklar ve sorunlar ortaya çıkabilir. Özellikle, eski sistemlere sahip olan gemi sahipleri, uyum sağlamak için mevcut sistemlerini iyileştirmek veya yeni sistemlere geçmek zorunda kalabilirler. Bu, maliyetler, teknik zorluklar ve zamanlama konuları gibi çeşitli zorlukları beraberinde getirebilir.

Sonuç

Ballast suyu arıtma sistemleri, deniz ekosistemlerinin korunması ve yabancı türlerin istilasının önlenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir. Ancak, bu sistemlerin kullanımıyla ilgili bazı zorluklar ve sınırlamalar bulunmaktadır. Bu nedenle, sürekli geliştirme, düzenlemelerin sıkılaştırılması ve işletmecilerin sistemin etkinliğini düzenli olarak kontrol etmeleri önemlidir. Gelecekte, ballast suyu arıtma sistemlerinin daha da iyileştirilmesi ve operasyonel etkinliklerinin artırılması için çalışmaların devam etmesi gerekmektedir.

2024 yılı ballast suyu arıtma sistemleri açısından önemli bir dönüm noktası olacaktır. Daha sıkı düzenlemeler, denetimler ve teknolojik gelişmeler, gemi endüstrisinin daha çevre dostu ve sürdürülebilir ballast suyu yönetimi sağlaması için yol açacaktır. Ancak, bu süreçte bazı zorluklar ve uyum gereksinimleriyle karşılaşılması da beklenmektedir. Gemilerin, IMO standartlarına uygun ballast suyu arıtma sistemlerine sahip olmaları ve düzenli bakımını yapmaları önemlidir.

Türkiye açısından ise, ballast suyu arıtma sistemlerinin gerekliliğine erkenden uyum sağlayarak denizcilik sektöründe rekabet avantajı elde edilmelidir. İleri teknolojiye sahip ballast suyu arıtma sistemlerini üretmek veya bu sistemleri kullanan gemileri sağlamak, Türk firmalarına ihracat fırsatları sunabilir. Türkiye, ballast suyu yönetimi konusunda katı standartlara uymayı ve çevresel sorumluluklarını yerine getirmeyi gösterdiğinde uluslararası toplumda saygınlık kazanabilir. Bu, deniz kirliliği ve ekosistem tahribatı konusunda diğer ülkelerle işbirliği yapmak ve sürdürülebilir denizcilik uygulamalarının yayılmasına katkıda bulunmak için fırsatlar sunabilir.

Hakan Arıdemir

Akkuyu Nükleer Projesi “Nükleer Tesis” nitelemesi kazandı

Nükleer santral kurma fikri, Türkiye’de 1950’li yıllardan itibaren gündeme getirilmiş olmasına karşın 20. Yüzyıl boyunca hayata geçirilememiştir. Bir başka deyişle, birçok kez harekete geçilmiş olmasına rağmen ertelenen veya iptal edilen ihalelerle 2010 yılına kadar yarım asırdan fazla bir sürede istenen sonuca ulaşılamamıştı.

Nihayet, Rusya Federasyonu ile (Yap-İşlet bağlamında)12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan işbirliği anlaşması ile Mersin-Akkuyu’da nükleer güç santralinin kurulması süreci başlamıştır. 13 Aralık 2010 tarihinde konuya ilişkin bir proje firması kurulmuştur. Takiben Akkuyu santralı sahasına ilişkin (1976 yılında verilmiş olan) “Yer Seçimi Lisansı” yenilenmiş ve Aralık 2011’de ÇED (Çevre Değerlendirme) Raporu da Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylanmıştır. Böylelikle, nükleer güç santralı kurulum yerine ilişkin prosedür tamamlanmıştır.

Akkuyu Nükleer Güç Santralı, her biri 1200 MWe güçte elektrik üretimi yapabilecek dört ünite olarak kurulacak olup, Rus yapımı gelişkin bir model olan VVER tipi Basınçlı Su Reaktörü tipinde olacak şekilde tasarımlanmış bulunmaktadır (Şekil 1’de Akkuyu NGS Maketi görülmektedir.).

Bu bağlamda Akkuyu Nükleer Güç Santralı, dört ünite olarak toplam 4800 MWe güç üretecek ve santralların ömrü ise 60 yıl olacaktır. Yakıtları, düşük zenginleştirilmiş Uranyum yakıt olup yakıtlar Rusya tarafından üretilemcektedir.

Screenshot

Şekil 1 Akkuyu NGS Projesi

Türkiye’nin katkısının olabildiğince fazla olmasının benimsendiği projede, (yardımcı sistemler kapsamında düşünülen ve) bir Türk firma tarafından üstlenilen deniz yapılarına ilişkin ilk temel atma töreni Nisan 2015 de gerçekleştirilmiştir. Haziran 2017’de ise EPDK tarafından 49 yıllığına Akkuyu NGS’ye elektrik üretim lisansı verilme işlemi tamamlanmıştır. Ekim 2017’de de ilk üniteye ilişkin inşaat izni alındıktan sonra Aralık 2017’de sahada şantiye çalışmaları başlamıştır. Santralın birinci ünitesi için “İnşaat Lisansı”nın alınmasını takiben 3 Nisan 2018 tarihinde Akkuyu NGS’nin 1. ünitesinin Temel Atma Töreni (Rusya ve Türkiye Devlet Başkanlarının) yer almasıyla gerçekleştirilmiştir. Böylelikle ilk üniteye ilişkin kapsamlı inşaat başlamıştır.

Öte yandan, Nükleer Güç Santralı (NGS)’nın ağır ve hacimli ekipmanlarının taşınmasında kullanılacak olan Akkuyu mevkiindeki limanın doğu terminal inşaatı da tamamlanmıştır. Mayıs 2019’da Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı’ndan “Liman İşletme İzni” de alınmıştır. Yine büyük ve ağır ekipmanların yerlerine yerleştirilmesinde kullanılacak 3000 ton kapasiteli (paletli özel bir) vinç Ağustos 2019’da sahaya getirilmiş ve konuşlandırılmıştır. 

Akkuyu Nükleer Güç Santralı 1. Ünitesi İnşaatı

Saha alt yapısı hazırlandıktan sonra, Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın 1. Ünitesinin ilk büyük ekipmanı bulunan “Kor Tutucu” sahaya getirilmiş ve paletli özel vinç ile yerine yerleştirilmiştir. Bilindiği üzere “Kor Tutucu”, halen konvansiyonel nükleer santrallar için “+3. Nesil” olarak nitelenen gelişkin nükleer güç reaktörleri için tasarımlanan pasif güvenlik sistemlerinin en önemli elemanını oluşturmaktadır.

Kor Tutucu, nükleer güvenlik açısından önem taşıyan bir eleman olup 150 ton mertebesinde ağırlığa sahip bulunmaktadır. Bu eleman, hidrolik testlerinin yapılmasını takiben inşaat sahasına getirilmiştir. Ayrıca 1. Ünitenin buhar jeneratörlerinin yapımı de tamamlanmış ve sahaya kadar ulaştırılmıştır. Böylelikle, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin 1. Ünitesinin en önemli parçaları konusunda önemli ilerleme kat edilmiş bulunmaktadır.

Birinci üniteye ilişkin büyük elemanların yerleştirilmesiyle beraber ilk üniteye ilişkin çift katlı özel bir yapı olan “Dış Güvenlik Kabuğu”nun ilk katmanının montaj işlemine başlanmış ve takiben ikinci katının da inşası başlamıştır. Bu üniteye ilişkin (yakıt yüklemeler ve ekipman taşınmasında kullanılacak) Kren vincinin de yerleştirilmesinden sonra bu üniteye ilişkin kubbe yapısı da tamamlanmıştır (Şekil 1). Akkuyu Nükleer Güç Santralı için bir başka gelişme; buhar türbinine monte edilecek “Kondansör”e ilişkin bazı parçaların da tamamlanarak Akkuyu’ya gönderilmesi olmuştur.

Screenshot

Şekil 2 Akkuyu NGS 1. Ünitesinde Gelinen Son Durum

Son olarak, 1. Ünite için ilk parti nükleer yakıt Nisan 2023’te sahada teslim edilmiş bulunmaktadır. Önemli bir gelişme olan nükleer yakıtın teslimine ilişkin bir Tören 27 Nisan 2023 tarihinde Akkuyu’da yapılmış ve resmi teslim gerçekleştirilmiştir. Türkiye ve Rusya Devlet Başkanlarının Video Konferans yoluyla katıldığı Tören’de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü de yer almıştır.

Türkiye ve Rusya Devlet Başkanlarının verdiği onayla nükleer yakıtlar “Taze Yakıt Depolama Tesisi”ne alınmıştır. Bunun bir göstergesi olarak Akkuyu NGS sahasında “Barış İçin Atom Bayrağı”nın göndere çekilmesi gerçekleştirilmiştir. Rosatom Genel Müdürü tarafından, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’na yakıtların uygun olarak teslim edildiğini teyit eden bir “Sertifika Plaket” takdimi de yapılmıştır. Böylelikle, Türkiye kendi topraklarında nükleer enerji üretim teknolojilerini geliştiren ülkeler topluluğuna katılmış olmaktadır.

Akkuyu NGS ‘nin 1. Ünitesinin Türbin binası da önemli ölçüde tamamlanmış bulunmaktadır (Şekil 1). Bu bağlamda, 1. Ünitede inşaat aşamasında dikkat çekici ilerleme sağlanmış olmaktadır. Önümüzdeki bir yıl içinde “İşletme Lisansı”nı alması beklenmektedir. Böylelikle Akkuyu NGS’nin ilk Ünitesi elektrik üretimine geçecek duruma gelmiş olacaktır.

Akkuyu NGS’de Diğer Ünitelerde Durum

Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın 1. Ünitesinden ayrı, diğer ünitelerine ilişkin de bazı önemli gelişmeler kaydedilmiştir. İkinci ünite için 30 Kasım 2018 tarihinde “İnşaat Çalışmalarına Başlama İzni” alınmış ve Ocak 2019’da 2. Güç ünitesi tesisleri için temel kazı çalışmalarına başlanmıştır. Takiben, 2. Güç ünitesi temel beton dökme çalışmaları 8 Mart 2019 tarihi itibariyle tamamlanmış ve 2. Üniteye ilişkin kor tutucu da yerleştirilmiş bulunmaktadır.

Ayrıca, 2. Üniteye ilişkin önemli nükleer reaktör sistem ve ekipmanlarının içinde yer aldığı Dış Güvenlik Kabuğu yapısı inşaatında önemli gelişme sağlanmıştır. Bu üniteye ilişkin Türbin binasına ilişkin inşaatta da ilerleme kaydedildiği görülmektedir.

Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nin 3.ünitesinin de zemin hazırlanması çalışmalarıyla birlikte bu ünite için de “İnşaat Lisansı” alınmış bulunmaktadır. Bu ünitenin Dış Güvenlik Kabuğu inşaatına da başlanmış olduğu gözlenmektedir.

Dördüncü ve son üniteye ilişkin olarak halen “İnşaat Lisansı” verilmiş bulunmaktadır. Bir başka deyişle Akkuyu NGS projesinde yer alan 4 güç reaktörü ünitelerinin hepsi için “İnşaat Lisansı” alınmış olmaktadır. Bu üniteye ilişkin de inşaat çalışmaları ilerlemektedir.

Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşaatının tüm aşamaları,  ulusal bir kuruluş olan “Nükleer Düzenleme Kurumu” tarafından takip ve kontrol edildiği gibi uluslar arası bağlamda da Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından takip edilmektedir. Bir başka deyişle inşaat bütünüyle denetlenmektedir.

Akkuyu Nükleer Güç santralında çalışacak nitelikli Türk elemanların yetiştirilmesi de bir diğer önemli konuyu oluşturmaktadır. Bu bağlamda, (Rusya ile varılan anlaşma kapsamında) konuya ilişkin olarak Türkiye’den Rusya’ya eğitime gönderilen öğrenciler bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı eğitimlerini tamamlayarak Türkiye’ye dönmüş ve Akkuyu NGS’de çalışmaya başlamış bulunmaktadırlar.

Sonuç

Burada şunu belirtmek yerinde olacaktır ki; Akkuyu Nükleer Güç santralının birinci Ünitesinin inşasında hayli önemli aşamalar kaydedilmiş bulunmaktadır. Gelinen aşamaya ilişkin (2018’de 1. Üniteye ilişkin olarak İnşaat Lisansının alınmasından bu yana) geçirilen süreç bağlamında 1. Ünite inşaatı hayli hızlı ilerlemiştir denebilir.

 27 Nisan 2023 Tarihinde Akkuyu Sahasında gerçekleştirilen “İlk Yakıt Getirme Töreni” ile Akkuyu NGS artık “Nükleer Tesis” kategorisinde yer almaktadır. Bir başka deyişle, Akkuyu NGS; Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Direktörü’nün şahitliğinde verilen “Resmi Sertifika Plaketi” ve göndere çekilen “Barış İçin Atom” Bayrağı” ile “Nükleer Tesis” olarak tescillenmiş olmaktadır.

Öz olarak belirtmek gerekirse; artık Akkuyu NGS, yerleşim alanında “Nükleer Madde” bulunan bir “Nükleer Tesis” niteliği kazanmıştır. Böylelikle Türkiye, kendi topraklarında nükleer enerji üretim teknolojilerini geliştiren ülkeler topluluğuna katılmış olmaktadır.   

Bor ile Türkiye Ekonomisi Kazanacak

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, geçen yıl 1 milyar 30 milyon dolarlık satışla Cumhuriyet tarihinin rekorunun kırıldığı bor ve bor ürünleri satışında 2022’de de 1,1 milyar dolarlık satış hedefi belirlendiğini açıkladı.

Dünyanın en fazla bor rezervine sahip ülkesi olan Türkiye, bu alanda yaptığı yatırımlarla son yıllarda satışlarını artırdı. Başta cam sanayi olmak üzere gübre ve seramik sektöründe de kullanılan borun satışları 2021’de bir önceki yıla göre miktar bazında yüzde 52, tutar bazında ise yüzde 56,4 arttı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Türkiye’nin 2021’de 2,5 milyon tonu ihraç olmak üzere 2,6 milyon bor ürünleri satışı yaptığını kaydederek, “Bundan da 1 milyar 30 milyon dolarlık satış geliri elde ettik. Bu tüm zamanların rekoru” diye konuştu. Türkiye’den ilk defa Çin’e demir yolu ile bor ihracatının geçen yıl yapıldığını hatırlatan Dönmez, “Çin ile yaşanan bu gelişme devam etti ve ikinci defa da demir yolu ile bor ihraç etmiştik. Bunlar rakamlara da yansıdı. Bor ihracatında 2021 rakamlarında Çin, 994 bin ton ile ilk sırada yer aldı. İkinci sırada ise 311 bin ton ile ABD bulunurken, Hindistan da 152 bin ton ile üçüncü oldu” dedi.

“Yeni rekor yolda, satış bağlantıları yapıldı”

Her ne kadar rekor olsa da bununla yetinmeyeceklerini ve Türkiye’nin en değerli madenlerinden olan boru katma değerli olarak daha fazla satmak için çabaladıklarını belirten Dönmez, “Geçen yıl rekor kırdığımız bor ve bor ürünleri satışında bu yıl hedefimiz 1,1 milyar dolar. Miktar olarak ise 2 milyon 500 bin ton bor ürünü satma hedefindeyiz. Bu satışların bağlantısının şimdiden yapılması borda yeni bir rekorun geleceğinin en net göstergesi” dedi.

Bakan Dönmez, bor satışında katma değeri artırmak için yeni yatırımların da hız kesmeden devam ettiğine dikkati çekti. Bu çerçevede 2022’de atılacak adımlardan bahseden Dönmez, şunları söyledi:

Örneğin bor karbür üretim tesisi. Yılda yaklaşık bin ton üretimin planlandığı bu tesisin yapımı devam ediyor. Bu yıl tamamlayıp, performans testine başlamayı planlıyoruz. Sadece bu tesis değil tabii. Ferrobor üretim tesisi de çok önemli. Özellikle çelik, neodim mıknatıs, amorf metallerin üretiminde kullanılan ferrobor ürünü için 800 ton/yıl kapasiteli üretim tesisinin ihale süreci devam ediyor. Bu yıl da bu tesisin temelini atmayı hedefliyoruz.

Yeni yatırımlar hız kesmeden devam ediyor

Bor sektörüne yapılan her yatırımın katma değerli olarak Türkiye ekonomisine döndüğünü dile getiren Bakan Dönmez, “Lityum karbonat üretim tesisinde ilk lityum karbonat üretimini yaptık. Bu tesisin kapasitesi ise yıllık 10 ton. Kırka’da 600 ton/yıl ve Bandırma’da 100 ton/yıl kapasiteli lityum karbonat üretim tesisi kurulması için gerekli etüt ve projelendirme çalışmalarının 2022 sonunda tamamlanması, sonrasında tesislerin yapım işi ihalesine çıkılması da bu yılki planlarımız arasında” ifadelerini kullandı.

Zorlu Enerji’nin Ar-Ge Projesine AB’den Hibe Desteği

Zorlu Enerji, UFUK Avrupa (Horizon Europe) programı kapsamında kompozit malzemelerin geri dönüşüme kazandırılması amacıyla oluşturulan JIDEP (Joint Industrial Data Exchange Pipeline-Ortak Endüstriyel Veri Değişim Platformu) projesiyle yüzde 100 hibe desteği almaya hak kazandığını açıkladı.

Inovasyon ve Ar-Ge ekseninde büyüme stratejisini geliştirmeye devam eden Zorlu Enerji, Avrupa Birliği tarafından araştırma, geliştirme ve inovasyon projelerine destek olmak amacıyla oluşturulan UFUK 2020 (Horizon 2020) hibe programının devamı olan UFUK Avrupa (Horizon Europe) programı kapsamında başvurduğu JIDEP (Joint Industrial Data Exchange Pipeline – Ortak Endüstriyel Veri Değişim Platformu) projesi için yüzde 100 hibe desteği almaya hak kazandı. Otomotiv ve denizcilik sektörü başta olmak üzere pek çok farklı sektörde kullanılan kompozit malzemelerin geri dönüşüme kazandırılması amaçlanan projeyle, döngüsel ekonomiye ve atık yönetimine doğrudan katkı sağlanacak.

Dünyadaki döngüsel ekonomiye büyük katkılar sunulacak

JIDEP’ın dünyanın yönünü döngüsel ekonomi modeline çevirdiği bir dönemde daha sürdürülebilir malzeme, ürün, hizmet ve çözüm sunması yanıyla önemli bir platform olacağını belirten Zorlu Enerji ARGE Müdürü Ural Halaçoğlu, “JIDEP, toplamda 7 ülkeden 13 partnerle yürütülecek olan temelde bir araştırma geliştirme projesidir. Bu anlamda ortaya koyacağımız ürünler de laboratuvar ortamında test edilecek. Projemiz temelde üstün nitelikli bir mühendislik malzemesi olan kompozit materyalden geri dönüşüm ile elde edilebilecek ve tekrar kullanılabilecek hammaddelerin verisinin tutulduğu bir platform olacak. Örnek vermek gerekirse rüzgâr türbinlerinde kanat malzemesi olarak kullanılan kompozit malzeme geri dönüştürüldükten sonra eğer uygun bileşime sahipse denizcilik, otomotiv, bilişim gibi farklı sektörlerde de üretim amaçlı olarak kullanılıyor. Bu proje ile birlikte ortaya çıkarılacak olan platform sayesinde farklı sektörlerden pek çok oyuncu bir platformda buluşarak ihtiyaçlarını aktarabilecek ve dönüştürülmüş bu hammaddeyi kullanmak isteyen üreticiler veri platformuna erişerek, ihtiyaç duyduğu hammaddeyi platformdan sağlayabilecek. Bu platformda yapacağımız çalışmalar aracılığıyla hem sektörlere hem de döngüsel ekonomiye büyük katkılar sunacağız” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin 20 yılı aşkın bir süredir rüzgâr enerjisi santrali inşa ettiğini ve bugün gelinen noktada tamamlamış veya tamamlanacak olan çok fazla türbin kanadı olduğunu aktaran Halaçoğlu, Wind Europe’un Mayıs 2020 tarihli ‘Acceleration Wind Turbine Blade Circularity’ raporunda 2023 yılına kadar Türkiye’de 14 bin türbin kanadının (40 bin-60 bin ton) kullanımdan çıkacağını öngörüldüğünü belirterek şöyle devam etti: “Ülkemizde bulunan 355 adet rüzgâr santralinin günümüzde geldiği kurulu güç 10.6 GW seviyesindedir. İlerleyen yıllarda bu santrallerde kullanım ömrünü tamamlayacak olan kanatların toprağın altına gömülmesi veya yakılmasına alternatif olarak geri dönüştürülmesi ve yeniden kullanıma açılması sektöre hem çevresel hem de ekonomik açıdan büyük katkı sağlayacak. Şirket olarak biz de işletmekte olduğumuz Gökçedağ Rüzgâr Enerjisi Santralimizde ömrünü tamamlamış rüzgâr türbin kanatlarının geri dönüştürülmesi ve yeniden kullanılmasına ilişkin platforma aktaracağımız bilgi ile döngüsel ekonomiye, atık yönetimine doğrudan katkı sağlamayı hedefliyoruz” diye konuştu.

‘Turkcell Enerjim’ Kurumların Enerji Verimliliğini Arttırıyor

Enerji tüketimini izleyip yönetme amacıyla geliştirilen Turkcell Enerjim uygulaması, şirket ve kurumlara tüketimlerini anlık olarak takip ederek enerjiyi tasarruflu kullanma imkanı sunuyor. Uygulama sayesinde, enerji tüketiminde yüzde 30’a varan verimlilik artışı elde edildiği belirtildi.

Turkcell, kurumlara uçtan uca teknolojik hizmetler sunduğu Dijital İş Servisleri ile farklı sektörlerin ihtiyaçlarına özel verimlilik odaklı çözümler tasarlıyor. Yapılan açıklamaya göre, enerji verimliliğini artırmak amacıyla geliştirilen Turkcell Enerjim, şirketlere enerji tüketimlerini anlık takip ederek daha tasarruflu kullanma imkanı sağlıyor. Her sektörün ihtiyaçlarını ön planda tutarak verimli bir enerji kontrolü sunan uygulamadaki analiz, rapor ve bildirimlerle gerçek zamanlı takip işlemleri yapılabiliyor. Türkiye genelinde birçok şirket ve kurum, uygulamanın sunduğu çözümlerle enerji tüketimlerinde yüzde 30’a varan verimlilik artışı sağlıyor.

“Kurumsal müşterilerimizin enerji verimliliğini artırarak ülke ekonomisine ve çevreye katkı sağlıyoruz”

Dijital İş Servisleri ile özel sektör veya kamu kurumlarının işlerini uzaktan verimli şekilde yönetebilmesine olanak sağladıklarını belirten Turkcell Kurumsal Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ceyhun Özata, Turkcell Enerjim uygulamasının işletmelere sunduğu katkılar hakkında şunları söyledi: “Türkiye’nin Turkcell’i olarak ülkemizdeki birçok şirket ve kurumun dijital dönüşümünde öncü rol oynuyoruz. Yenilikçi kurumsal çözümlerimizden biri olan Turkcell Enerjim ile sektörlerin ihtiyaçlarına uygun enerji izleme ve yönetim imkanı sunuyoruz. Enerji maliyetlerinin kritik önem kazandığı bu dönemde, geliştirdiğimiz bu kurumsal çözüm sayesinde hem işletmeler hem de ülkemiz açısından önemli bir verimlilik katkısı sağlıyoruz. Örneğin çok şubeli bir işleyişin yaygın olduğu perakende alanında, tek bir merkezden izlenen enerji tüketimi sayesinde, ihtiyaç fazlası tüketimler minimuma indirilebiliyor. Böylelikle bölgesel standartlar belirlenerek, enerji tüketimlerinde yüzde 30’a varan verimlilik artışı yakalanabiliyor. Enerji tüketiminin önemli paya sahip olduğu üretim sektöründe ise sunduğumuz enerji analizleri ile yönetim ekibinin çok daha hızlı kararlar almalarına ve verimliliklerini en üst seviyede tutabilmelerine destek oluyoruz.

Uygulama ile halihazırda Türkiye genelinde 9 bini aşkın noktada enerji izleme ve yönetim çözümümüzle müşterilerimize hizmet veriyoruz. Amacımız 7 milyonun üstündeki işletme abonesine ulaşarak enerji izleme ve yönetim çözümlerimizi yaygınlaştırıp ülke ekonomisine pozitif katkı sağlamak. Ayrıca şirket ve kurumların daha verimli enerji kullanımıyla daha az karbon salınımına sebep olması sayesinde, çevresel sürdürülebilirliğe de destek olmayı önemsiyoruz.

Perakende ve üretim sektörlerinde de enerji verimliliği için uygun

Verilen bilgiye göre, her sektörün enerjiyi hangi alanda veya hizmette kullandığına göre enerji tüketimleri farklılaşıyor. Restoranların enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 25’i iklimlendirme ihtiyacı için kullanılırken, bu oran bankalarda yüzde 40 ve zincir marketlerde yüzde 45’i bulabiliyor. Uygulamanın sunduğu çözüm sayesinde, özellikle perakende sektöründeki dağınık operasyona sahip şube yapılarında, enerji tüketimlerinin tek merkezden izlenmesi ile iklimlendirme ve aydınlatma tüketimlerinin merkezden tanımlanan kurallara bağlı çalışarak verimliliğin artması sağlanıyor.

Enerji tüketiminin yoğun olduğu üretim sektöründe ise iş süreçlerinde sürekliliğin sağlanması, makinelerin izlenebilmesi ve ürünlerin parça başına gerçek enerji maliyetlerinin hesaplanabilmesi büyük önem taşıyor. Turkcell Enerjim’in sunduğu çözümler sayesinde, imalat sektöründe tarife analizi yapılabiliyor, mevcut tüketimler izlenebiliyor ve sipariş bilgileri üzerinden hareketle gelecek dönem enerji tüketim maliyetleri hesaplanabiliyor.

Çevikel: “Savaşların Kazananı Olmaz”

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini değerlendiren Türkiye Genç İş İnsanları Derneği (TÜGİAD) Başkanı Nilüfer Çevikel, “Savaşların galipleri değil kaybedenleri olur. Önceliğimiz insan hayatı. Ukrayna’da da maalesef sivil kayıplar söz konusu. Rusya’nın bir an önce bu savaşı bitirmesi ve tüm tarafların konunun müzakereler ile çözülmesi için çalışması gerekli” dedi.

Ukrayna’da çok sayıda Türk vatandaşının da mahsur kaldığını söyleyen Çevikel, “Mahsur kalan vatandaşlarımız için hızlıca adım atılması gerekli. Şu an için bize de ulaşan vatandaşlarımız var ve biz de üstümüze düşeni yapmaya hazırız” şeklinde konuştu.

Savaşın Türkiye ekonomisine de olumsuz etki yapacağını vurgulayan TÜGİAD Başkanı Nilüfer Çevikel “Rusya’nın başlattığı operasyon sonrasında petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki hızlı artış hali hazırda enerji maliyetleri nedeniyle zorlanan sanayicilerimizin üzerindeki baskıyı artıracağı gibi üretim maliyetlerinden kaynaklı enflasyonun ivmesini de hızlandıracaktır” dedi.

İki ülkeye toplam ihracatımızın 7,5 milyar dolar seviyesinde olduğunu belirten Çevikel “Başta turizm olmak üzere havacılık, inşaat/müteahhitlik, gıda makine gibi sektörlerimiz olumsuz etkilenecektir. Türkiye’nin 2021 yılında Rusya’ya ihracatı 5,29 milyar dolar, bu ülkeden ithalatı 27,6 milyar dolar olurken, aynı dönemde 2,6 milyar dolar ihracat yaptığımız Ukrayna’dan 4,4 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiriyoruz. İnşaat sektörümüz her iki ülkede önemli projelere imza atıyor. Rusya’nın başlattığı operasyonun ekonomik yansıması öncelikle enerji fiyatlarında kendisini göstermeye başladı. Petrol ve doğalgaz fiyatları hızla artışa geçti. Ülkemizin ve Avrupa’nın birçok ülkesinin doğalgazda Rusya’ya bağlı olması, sorunun çözülememesi halinde önümüzdeki günlerde bizleri büyük bir enerji krizi ile karşı karşıya bırakabilir” dedi.