23.4 C
İstanbul
Pazar, Haziran 8, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 155

MİGEM çalışanların güvenliği için denetimde

Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) tarafından iş güvenliğinin sağlanması amacıyla maden sahalarının çok sık bir şekilde denetlendiğini belirten Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, geçen sene 6.494 işyerinin denetlendiğini söyledi.

Albayrak, “Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 2015 yılında 69.066.000 lira idari para cezası kesilmiştir. İşverenler, çalışanlarının güvenliklerinden ve işyerinde sağlıklı çalışmalarından öncelikli olarak sorumludur” diyerek iş sağlığı ve güvenliğine yönelik teftişlerin hız kesmeden devam ettiğini söyledi.

TBMM rehberler eşliğinde geziliyor

Türkiye Büyük Millet Meclisinin tanıtımı kapsamında ziyaretçilerin rehber eşliğinde gezdirilmesi, Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Başkanlığı tarafından hazırlanan bir program dahilinde gerçekleştirilmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyarete gelecek olan grupların temsilcileri, gezi tarihinden en az iki gün önceden TBMM Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Başkanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Ziyaretçi Kabul Yönlendirme ve Rehberlik Bürosuna ait 0 312 420 68 87 numaralı telefonu aramak suretiyle randevu talebinde bulunabilirler. Randevu talebinde bulunan gruplar, Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Başkanlığına hitaben yazdıkları dilekçede, ziyaretçi sayısı, ziyaret günü, saati ve grup temsilcisinin irtibat telefonuna yer vermeleri gerekir. Gruplar, ziyaret talep dilekçelerini, Ziyaretçi Kabul Yönlendirme ve Rehberlik Bürosuna ait [email protected] e-posta adresine, 0312 420 69 25 numaralı faksa ya da Büro adresine posta yoluyla gönderebilirler. Tüm gezi talepleri yetkili idare amirinin onayıyla işleme alınmaktadır.

Gezi talepleri, TBMM’nin çalışma gün ve saatlerine uygun olarak düzenlenmektedir. Genel Kurulun çalıştığı Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri gezi talepleri kabul edilememekte, diğer günler ise (Pazartesi, Cuma, Cumartesi ve Pazar) 10:00 – 16:00 saatleri arasında randevu verilebilmektedir.

Ziyaretçi grupları, TBMM Dikmen Kapısından giriş yapmaktadır. Dikmen Kapısında bulunan Polis noktasında yapılacak randevu kontrol işleminin ardından konuklar yerleşkeye alınmaktadır.

Randevu almak suretiyle gelen tüm gruplara, TBMM yerleşkesi içerisinde bir rehber eşlik etmektedir. TBMM Genel Kurul Salonu içerisinde, TBMM Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Başkanlığı tarafından görevlendirilen rehberler tarafından sunum yapılmaktadır. TBMM’nin tarihçesi, fiziki mekanları ve yasama faaliyetleri hakkında yapılan sunumların ardından konuklar yerleşke içerisinde gezdirilmektedir. Yabancı heyetlere ve turist gruplarına rehberler tarafından ayrıca ingilizce sunum yapılmaktadır.

Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinde yapılan değişiklikler, ilgili Büro tarafından randevu verilmiş gruplara telefonla bildirilmektedir.

MH/2016/TÜRKİYEDE ENERJİ

Saygın ve şanlı bir altın tarihimiz var

TBMM Başkanı İsmail Kahraman, restorasyonu tamamlanan Maslak Kasırları’nın ziyarete açılması dolayısıyla düzenlenen törende yaptığı konuşmada, “Doğumunun 174. Yılında Sultan 2. Abdülhamid ve Dönemi Uluslararası Sempozyumu” ile tarihi bir görevin yerine getirildiğini belirterek, “Saygın, şanlı ve övüneceğimiz bir tarihimiz var. Tarihimizi incelemeliyiz, korkmamalıyız. Korkulacak bir tarafı yok, aksine övünülecek bir tarafı var.” ifadelerini kullandı.

Sultan 2. Abdülhamid’in, insanlığı, şehzadeliği ve saltanatının örnek olduğunu belirten Kahraman, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gereken değer maalesef verilememişti. O bir dönemden bir döneme geçişin belki zaruretiydi. Çünkü bir sistem değişikliği vardı. Bir monarşiden, demokratik cumhuriyete geçiş durumu, yeni kadronun kendinin tanıtılmasını istemesi olabilirdi. Ama artık bir yerleşmiş sistemimiz var, halkın seçtiği Cumhurbaşkanlığı sistemimiz var. Hukuk devletiyiz, demokratik yapıya sahibiz. Kendisini rahmetle anıyoruz. ”

Sultan 2. Abdülhamid’in çok mütevazi bir hayatı olduğunu anlatan Kahraman, Sultan 2. Abdülhamid’in şehzadeliğinin Maslak Kasırları’nda geçtiğini söyledi. Sultan 2. Abdülhamid’in Selanik’teki Mason bir Yahudi’nin köşkünde mahpus edildiğini aktaran Kahraman, bahçeye çıkmasının, gazete, kitap, dergi okumasının yasak olduğunu dile getirdi.

Yunanistan’ın, harp meselesi ortaya çıkınca Sultan 2. Abdülhamid’i Beylerbeyi Sarayı’na naklettiğini aktaran Kahraman, burada da şehirden uzak bir hayata mahkum edildiğini söyledi.

Böyle bir süreçte yine de Sultan 2. Abdülhamid’den “Koca bir cihan devleti yok olurken ne yapabilir?” diye istimdat istendiğini anlatan Kahraman, “Şayet tahttan indirilmeseydi Türkiye, Osmanlı en azından harbe girmezdi. Hatta şöyle bir kanaat daha var, 1. Dünya Harbi çıkmazdı. Muhteşem bir şahsiyet, ileri görüşlü bir insan, bir siyasi deha, büyük bir lider. Dünyanın her yerinden ziyaretçileri gelen, çok saygın bir noktada olan bir Osmanlı.” diye konuştu.

Sultan 2. Abdülhamid’in yurt dışı ziyareti olarak yalnızca amcası Abdülaziz ile birlikte Fransa ve İngiltere’ye, ağabeyi Sultan Murat ile Mısır’a gittiğini aktaran Kahraman, “Ama herkes onu görmeye geldi. Onu görmek ve onun kabul ettiği insanlar arasına girmek dünya çapında bir hadise, büyük bir mazhariyet olarak kabul edilmiş. Biz ceddimize gereken önemi verdik mi? Vermedik maalesef. Bu üzüntü verici bir durumdur. Giderek düzeltiliyor, tam düzeltilmiş değil. Biz tarihimize, tarihi kişiliğimizi bize verenlere hürmetimizi göstermek durumundayız. İtibar göstereceğiz ki biz belli bir seviyeye gelelim, saygılı olalım. O yolda yürünüyor, eksiklikler var ama gideriliyor.” ifadelerini kullandı.

Kasrın bir dönem bir kurum tarafından kullanıldığını hatırlatan Kahraman, “Tarihi mekanlar asla herhangi bir teşkilata, herhangi bir kuruma verilmemelidir. Ziyarete açık olmalıdır. O, tarihe saygıyı ifade eder. Bizim yaptığımız faaliyetlerden ve hedeflerden birisi de tarihi yerlerimizi, işgalden kurtarmak, yaşatmak. Bakmalıyız ki görevimizi yerine getirmiş olalım. ” dedi.

TBMM Milli Saraylardan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Yasin Yıldız da Maslak Kasırları’nın, Sultan 2. Abdülhamid’in tarih sahnesine çıktığı yer olduğunu anlattı.

Düzenlenen sempozyum çerçevesinde konuyu bilimsel, akademik ve kültürel açıdan incelediklerini aktaran Yıldız, “Burada da emanetini yaşatmak için teknik bir çalışma yapıldı. Milli Saraylar’ın Restorasyon Başkanlığı içinde bulunduğumuz yapılar grubunu ciddi bir restorasyondan geçirdi. Maalesef burası son 1.5 yıldır halkımızın kullanımına kısmen kapanmıştı. Tarihi binaların kullanılması güzel bir şeydir. Ancak halktan uzak kaldığı zaman çok fazla kullanılamadığı görüldü.” şeklinde konuştu.

Kasrın, TBMM Başkanı Kahraman’ın girişimiyle tekrardan Milli Saraylar bünyesine kazandırıldığını belirten Yıldız, Kasrı Hümayun binasının, Sultan 2. Abdülhamid’in çoğunlukla vaktini geçirdiği ve ev olarak kullandığı bina olduğunu anlattı.

Milli Saraylar araştırmacılarının bir kaç yıl önce arşivlerde bir belge bulduğunu, kasrın altındaki odanın, 1952 yılında usule aykırı bir şekilde ikiye bölündüğünü tespit ettiklerini kaydeden Yıldız, sözlerine şöyle devam etti:

“Öncesinde bu sadece teknik bir keşifti ancak konunun üzerine gidince daha farklı olduğunu gördük. Arkadaşlarımız araştırmalarını derinleştirdiler. O odanın, Sultan 2. Abdülhamid’in şehzadeliğinde kullandığı yatak odası olduğu ortaya çıktı. Oradan çıkan eşyaların, Beylerbeyi Sarayı’nın depolarında olduğu fark edildi. Bu çalışma sonucunda bilim kurulumuzun katkılarıyla, odanın orjinaline döndürülmesi kararı alındı. Burada yaptığımız en önemli çalışma budur. Milli Saraylar olarak, bir dönem bozulmuş tarihi eserlerimizi aslına döndürmekle yükümlüyüz.”

Yıldız, yaptıkları ikinci çalışmayı Mabeyn-i Hümayun bölümünde yürüttüklerini belirtti.

Açılışın ardından Maslak Kasırları’nın ziyaretçi ağırlamaya başlayacağını anlatan Yıldız, “Bir projemiz daha var. Alt bahçede paşalar dairesi var. Burada da mutfaklarımız ve müştemilat binalarımız bulunuyor. Gerçekten özgün bir örnek. 2017 programında, oraları da hayata geçireceğiz. Diğer saraylarımızdan farklı olarak bir yapılar bütünü var.” dedi.

Konuşmaların ardından TBMM Başkanı Kahraman, Yıldız, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, Sultan 2. Abdülhamid’in torunlarından Orhan Osmanoğlu Maslak Kasırları’nın açılışını gerçekleştirdi.

Kahraman ve beraberindekiler açılışın ardından Maslak Kasırları’nı gezdi.

MH/2016/TÜRKİYEDE ENERJİ

Türk-Rus ilişkileri toplumsal forumu

TBMM Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Başkanı ve Türk-Rus Toplumsal Forumu Eş Başkanı Ahmet Berat ÇONKAR, Rusya Federasyonu Büyükelçisi Andrey Karlov ile Rus Büyükelçiliğinde bir araya gelerek güncel uluslararası gelişmeleri, Türk-Rus ilişkilerini ve Türk-Rus Toplumsal Forumunun faaliyetlerini ele aldı.

Türkiye ve Rusya arasında 2010 yılında her iki ülke Devlet Başkanlarının başkanlığında tesis edilen Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nin (ÜDİK) üç ayağından birisi olan ve iki ülke halkları arasındaki ilişkilerin gelişmesini, ülkeler arasındaki bağların daha da sağlam ve kalıcı temeller üzerine oturtulmasını amaçlayan, bu sebeple kültürel ve insani ilişkilerin geliştirilmesine önem veren, insani diplomasiyi önceleyen bir yapı olan Türk-Rus Toplumsal Forumu’nun faaliyetlerinin, uçak krizi sonrasında yeniden başlatılması, kaybedilen zamanın ivedilikle telafi edilmesi noktasında iki tarafın da kararlılığını vurguladığı görüşmede, Toplumsal Forum ile ilgili birçok husus detaylı olarak Rus Büyükelçi ile de detaylı olarak değerlendirildi. Görüşmede Rus Büyükelçi Karlov, Türk-Rus ilişkilerine katkıları nedeniyle Ahmet Berat ÇONKAR’a bir de madalya takdim etti.

ÜDİK bünyesinde faaliyet gösteren Karma Ekonomik Komisyon ve Ortak Strateji Planlama Grubu faaliyetlerinin uçak krizi sonrası mesafe aldığını belirten ÇONKAR, Eş Başkanlığını yaptığı Toplumsal Forum’un da bünyesindeki 11 Komite ile Türk-Rus ilişkilerine katkı sunmaya devam edeceğini, bu noktada çalışmalara yeniden başladıklarını ifade etti.

MH/2016/Türkiye’de Enerji

Traverten ana bileşeni: Kalsit CaCO3

Kimyasal Bileşimi, CaCO3
Kristal Sistemi, Hegzagonal
Kristal Biçimi, Değişik kristal formlarında
İkizlenme, Yaygın; iki ayrı ikiz kanununa göre ikizlenir. Birincisinde ikiz düzlemi taban pinakoid’i, ikincisinde ise rombohedral yüzeydir.
Sertlik, 3
Özgül Ağırlık, 2.71
Dilinim, {10-11} mükemmel
Renk ve Şeffaflık, Saf olduğunda renksiz yada beyaz; gri, sarı, kahverengi, kırmızı, yeşil, mavi ve siyah renklerde de gözlenebilir; şeffaf-yarı şeffaf
Çizgi Rengi, Beyaz-gri
Parlaklık, Camsı-mat

Ayırıcı Özellikleri, HCl ile çok çabuk çözünebilmesi, dilinimi, şekli, rengi ve sertliği
Bulunuşu, Kalsit, doğada bol bulunan minerallerin başında gelir. Karbonatlı sedimanter kayaların (kireçtaşları) ve metamorfik kayaların (mermerler) ana bileşenidir.

Birçok cevherleşmenin gang minerali olan kalsit, hidrotermal damarların, karbonatitlerin sık rastlanan minerallerindendir. İkincil olarak, granitlerdeki piroksen ve feldspatların bozunmasıyla oluşur. Travertenlerin, sarkıt ve dikitlerin ana bileşeni olarak bulunur.

CLK Boğaziçi Elektrik Arapça çağrı merkezi hizmeti başlattı

CLK Boğaziçi Elektrik, sayıları hızla artan yabancı milliyetten abonelerine yönelik sağladığı hizmet alanını genişletti. Şirket, 444 6 255 numaralı çağrı hattında İngilizce’den sonra Arapça yabancı dil hizmetini başlattı. Günde yaklaşık 20 Arapça çağrı aldıklarını anlatan CLK Boğaziçi Elektrik Müşteri Operasyonları Direktörü Oktay Hanay, yabancı dil bilen personel hizmetinin gelecekte sayıları 13 olan işletme merkezlerine de yaymayı hedeflediklerini ifade etti.

Son yıllarda milyar dolarlık yatırım projelerinin hayata geçirilmesiyle İstanbul’un dünyanın önde gelen metropolleri arasına girip yatırım çekmesi ve Suriyeli göçmenlerin de etkisiyle Türkiye’de sayıları hızla artan yabancılara yönelik hizmet geliştirmek amacıyla şirketler farklı uygulamalara gidiyor. Sağlık, inşaat, ulaşım, telekom gibi sektörlerin ardından şimdi de enerji şirketleri çağrı merkezlerinde Arapça dil seçeneği uygulamasına başladı.4.2 milyon abonesiyle Türkiye’nin en büyük perakende elektrik satış şirketi olan CLK Boğaziçi Elektrik, yabancı uyruklu abonelerinin taleplerine daha hızlı cevap verebilmek için telefon üzerinden sağladığı hizmetlerini geliştirme kararı aldı. Şirket buna göre 444 6 255 numaralı CLK Boğaziçi Elektrik çağrı hattında İngilizce’nin ardından sayıları hızla artan Ortadoğulu ülke vatandaşlarına yönelik Arapça bilen personel uygulamasına geçti.

‘YABANCI DİL BİLEN PERSONEL MERKEZLERE DE YERLEŞTİRİLECEK’

CLK Boğaziçi Elektrik Müşteri Operasyonları Direktörü Oktay Hanay, şirketin 444 6 255 numaralı çağrı hattında İngilizce’nin yanı sıra Arapça dil seçeneği uygulamasına iki hafta önce başladıklarını, burada günlük 20 çağrı aldıklarını ifade etti. Yeni hizmetin sayıları hızla artan Ortadoğulu müşterilerinde memnuniyet yarattığına dikkat çeken Hanay, “İstanbul’da yaşamak isteyip gayrimenkule yatırım yapan ve Suriye’den buraya göçen insanların sayısı arttı. Elektrik hizmeti almak isteyip Arapça konuşan insanlar bize ulaştıklarında dertlerini anlatmakta zorluk yaşıyorlardı. Çağrı hattımıza İngilizce’den sonra Arapça dil seçeneğini eklememizle burada daha hızlı hizmet vermenin önünü açtık” ifadelerini kullandı.Arapça dil seçeneğinin kullanımının ilk etapta elektrik aboneliği başlatma ve fatura hakkında bilgi almaya yönelik kullanıldığına dikkat çeken Oktay Hanay, gelen taleple birlikte yabancı dil hizmetinin yakın zamanda sayıları 13 olan işletme müdürlüklerinde de hayata geçirilmek için çalışmalara başladıklarını ifade etti.

TOPLAM YABANCI ABONENİN YARISI ORTADOĞULU

CLK Boğaziçi Elektrik istatistiklerine göre şirketin toplam 25 bin 854 olan yabancı abone sayısının yarısını Ortadoğu ülkelerinin vatandaşları oluşturuyor. Şirket tarafından açıklanan Gayrimenkulün Enerjisi Raporu’nda da ortaya çıkan sonuçlara göre 2016’nın ilk 6 ayında İstanbul’un Avrupa Yakası’nda oturumcu ve işletmeci olarak elektrik aboneliği başlatan Suriyeli aile sayısı geçen yıla göre yüzde 727 artarak 7 bin 117 oldu. Sadece İstanbul’un Avrupa Yakası’nda elektrik aboneliği üzerine kayıtlı bulunan 10 bin 367 Suriyeli aile bulunuyor. Bu da çağrı merkezinde yabancı dil hizmetinin önemini ortaya koyuyor.

CLK BOĞAZİÇİ / TÜRKİYE’DE ENERJİ

Adil projeler üzerinde çalışıyoruz

Türkiye’de Enerji Ekibi olarak New York JW Marriott Essex House’ta düzenlenen 8’inci Türkiye Yatırım Konferansı’na katılarak Enerji Bakanı Berat Albayrak ile bilgi alışverişinde bulunduk.

Türkiye’nin enerji kaynaklarını çeşitlendirmesinin gerekli olduğunu vurgulayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, “Enerji kaynaklarını kullanmamıza ek olarak bölgemizde ki ülkelerle de ortak fayda sağlayacağımız projelerde buluşmamız gereklidir” dedi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, ülkemizin doğalgaz tüketimi konusunda en fazla tüketim yapan ilklerde yer aldığını söyleyerek, bu tüketimin ülkemiz ekonomisine yarar sağlamadığı düşüncesiyle, alternatif kaynakların oluşmasının gerekli olduğunu belirtti.

Türkiye’nin stratejik konumunun farkında olarak ciddi projeleri uygulamaya koyduklarını belirten Albayrak, herkesin kazanabileceği adil çalışmalar üzerinde yoğunlaştıklarını söyledi.

Neden Süleyman Soylu?

Sayın Efkan Ala’nın İçişleri Bakanlığı’ndan ayrılmasından sonra bu göreve Sayın Süleyman Soylu’nun getirilmesi pek çok kişi için hiç kuşkusuz büyük bir sürpriz olmuştur.
Ancak, Sayın Süleyman Soylu’yu yakından tanıyan herkes, kendisinin ne kadar çalışkan, zeki ve hırslı olduğunu, kendisine tevdi edilen görevi layığı ile yerine getirmek için en zor şartlar da bile ne kadar, gözü kadar ve cesur olduğunu bilirler.

Sayın Süleyman Soylu, Demokrat ve Adalet Partisi geleneğinden gelen Rahmetli Başbakan Menderes’in takipçisi ve büyük bir hayranıdır. Sayın Soylu’nun, geldiği gelenekten öğrendiği en önemli şeylerden biri, “darbelerin bu ülke ve vatana ne derece zarar verdiğidir.’’

Siyasi kariyerine ilk olarak 1987 yılında başlayan Sayın Soylu, Demokrat Parti (DP) ve Adalet Partisi (AP) çizgisindeki aile geleneğini devam ettirerek merkez sağ Doğru Yol Partisi’nin (DYP) Gençlik Kolları’nda göreve başladı. 1987 ve 1990 yılları arasında DYP İstanbul İl Teşkilatının Gençlik

Kolları Yönetim Kurulu üyeliği ve teşkilat başkanlığı görevini üstlendi. 1995 yılında DYP Gaziosmanpaşa ilçe örgütünün yönetim kurulu üyeliğine seçildi. Kısa bir süre sonra 17 Temmuz 1995 tarihinde bahsi geçen ilçe teşkilatının başına getirilen Soylu, 25 yaşında Türkiye´nin en genç ilçe başkanı unvanını aldı. Dört yıl sonra 29 Nisan 1999’da İstanbul il başkanlığı görevini geldi. 28 Şubat Post Modern Darbe sürecinde Doğru Yol Partisi üzerinde oynanan oyunlar herkesin hafızasındadır. Bu zorlu,pis ve puslu süreçte Demokrasi ve Milli İrade’nin yanında dimdik durabilmiş bir kişidir, Sn. Soylu.

Sayın Soylu, 2008 yılında 38 yaşında pek çok il ve ilçe teşkilatının kapısına kilit vurulmuş, aylardır kapalı duran, borçlarından dolayı elektrik ve suları bile kesilmiş bir durumda olan Demokrat Parti’nin Genel Başkanı oldu.

Sayın Soylu, Bu halde iken devraldığı Demokrat Parti ile hemen 1 yıl sonra girdiği 2009 yerel seçimlerinde %4 civarı oy almasına rağmen, olağanüstü genel kurul ile güven tazelemek istedi. Ancak kongre de dönen çeşitli kirli ayak oyunlarının ve delege üzerindeki aldatmacaların neticesinde 3. tur oylaması öncesinde adaylıktan çekildiğini açıkladı ve Genel Başkanlık görevini Hüsamettin Cindoruk’a devretti.

Sayın Soylu, 2012 yılında Akparti’ye geçti. Sayın Soylu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AkParti Genel Başkanı Başbakan olduğu dönemde Ar-Ge genel başkan yardımcılığı daha sonra da AkParti Teşkilat Başkanı olarak önemli işlere imza attı. Ayrıca 17 Aralık FETÖ/PYD operasyonlarında Soylu’nun terör örgütüne karşı gösterdiği net tavır koydu ve AK Parti teşkilatlarından bazılarının eleştirilerine rağmen, AK Parti içine sızan Fetö üyelerini AkParti içinden temizlemek için FETÖ ile mücadelede gözünü budaktan esirgemedi.

15 Temmuz gecesi Ankara semalarında uçaklar, sokaklarında tanklar dolaşırken çoğu kişi sırra kadem basmıştı ama gerekirse çatışmayı bile göze alan Süleyman Soylu belinde silahı ile sokaktaydı.Sayın Soylu, TRT’yi basarak darbe bildirisi okutan grubu, halkla birlikte girdiği TRT’de etkisiz hale getirmiş ve canlı yayında kamuoyuna seslenmişti. Ve yine Sayın Soylu, darbenin hemen akabinde ‘darbenin arkasında ABD’ var diyerek, kuklalar ile uğraşmak yerine direkt kuklacıyı işaret edebilme cesaretini de göstermiştir.

Soylu, 30 Nisan 2015’te, HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a “Haddinizi, hukukunuzu bilin. Bir daha bizim teşkilatlarımıza ait el altından bile bir tehdit duyarsak söylüyorum sana Demirtaş, orayı kafana yıkarız!” demişti. Yine HDP’li vekile “Kandili başınıza yıkarız” diye bağırdığında, PKK’ya karşı gösterdiği refleksi herkes gayet net olarak görmüştü.

Hiç kuşkusuz Sayın Efkan Ala’nın 17/25 Aralık sürecinde önce Başbakanlık Müsteşarı sonra da İçişleri Bakanı olarak çok faydalı ve cesur işler yapması, Fetö’nün 17/25 kumpasının boşa çıkarılmasındaki büyük hizmetleri inkar edilemez ve hatta bilakis hertürlü takdire şayandır. Sayın Efkan Ala’nın İçişleri Bürokrasisi içerisinden gelmiş olması nedeniyle, 15 Temmuz Darbe/İşgal girişimi sonrası, Bakanlık Bürokrasisi içindeki temizlik yapmak ta, yavaş davrandığı ve yine Sayın Ala’nın Bakanlık Bürokrasisi ve özellikle istihbarat konularındaki bir takım sözlerinin bazı rahatsızlıklar meydana getirdiği ve bir nöbet değişimine ihtiyaç duyulduğu konuşulmaktaydı.

İçişleri Bürokrasisi ile herhangi bir ilişkisi bulunmayan Sayın Soylu’nun bakanlık bürokrasisi ile vali ve kaymakamlara yönelik operasyonlarda daha hızlı davranacağı ve hatta Fetö’nün açığa çıkarıl(a)mayan siyasi ayağına daha cesurca adımlar atacağı beklentisi kanımızca, boş bir beklenti olmayacaktır.

Sayın Soylu’nun İçişleri Bakanı olmasını sadece Fetö operasyonları ile açıklamak eksik olacaktır.

En az Fetö operasyonları kadar önemli olan PKK terör örgütü ve uzantılarına yapılacak operasyonlar da bundan sonra farklı bir tarz alacaktır. Sayın Efkan Ala’nın İçişleri Bakanlığı’ndan ayrılması ile şimdiki Kabine’de “Çözüm Süreci’”, ‘”Dolmabahçe Mutabakatı” diye bilinen süreçlerde yer alan hiç kimse kalmamıştır. Sayın Soylu’nun İçişleri Bakanlığı, PKK terör örgütü ve uzantıları ile mücadelede de hem askeri hem sosyal, siyasal, idari, kamusal olarak yeni bir mücadele sürecine girileceğinin en büyük işaretidir.

Başta da belirttiğimiz üzere, gençliği, zekası, çalışkanlığı, hırsı ve gözünü budaktan esirgemeyen azmi, cesareti ile Sayın Süleyman Soylu’nun böylesi kritik bir dönemde, böylesi kritik bir Bakanlığa gelmiş olması, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Hükümet’in içerde ve dışarıda mücadele ettiği terör örgütleri ile mücadele noktasında dosta, düşmana verdiği açık bir kararlılık mesajıdır.

Özetle; devletin, ülkenin içinde ve dışında başta Fetö,Pkk,Pyd, Daiş gibi terör örgütleri olmak üzere verdiği büyük bir mücadele var.

Bu mücadeleyi yürüten gücün kontrolünün Soylu’ya verilmiş olmasının temel nedeni, milli meselelerdeki tavizsiz duruşu ve güvenilirliğidir. Allah, yar ve yardımcısı olsun.

Fetoşcular..

​15 Temmuz darbe girişiminin ne kadar vahim bir durum olduğunu hepimiz biliyoruz, yaşadık. Ancak öyle şeyler varki insanın zaman geçtikçe içine daha fazla yara veriyor. .
Anlamaya çalışmaya bile değmeyecek kadar vahim bir durum..

Biz zannediyorduk ki fetoşcular devletin içine sızmış. Meğer öyle değilmiş, devlet fetoşcuların içine sızmış sanki! .. O kadar çoklar anlayacağınız. . Her türlü hile ve oyunlarla devletin tüm kurumlarını örümcek ağı gibi sarmışlar!..

Gün geçtikçe dahada çok koyuyor insana bu kadar hainlik! .. Bir türlü algılayamıyorum. .

Sosyal medyada fotoğraflar var. TSK nin en üst Generalleri fetoş’un önünde emekleyerek oturuyor. Şimdi bu Generallerin neresini affedeyim ben? Onlara sormak istiyorum; be şerefsiz, haysiyetsiz, alçak, imansızlar! Hiç mi Allahtan korkmadınız bir sahtekarın eteğini öperek? Allahtan korkmadınız, kuldan da mı utanmadınız? Sizin Allahınız, kitabınız, peygamberiniz yok mu ki gidip bir şizofrenin emrine giriyorsunuz? Bu devletin ekmeğini yiyerek, imkanlarından faydalanarak devletinize ihanet etmeye nasıl vicdanınız elverdi? Siz beyinsizmisiniz? Bu devlet size her türlü eğitimi verdi, öğretti emek verdi. Size sırtını dayadı bu millet, bu devlet! Güvendik biz size? varlığınıza şükrettik! Size evlatlarımızı emanet ettik, siz onları şehit edenlerin yanında olup, elinizi onların kanı ile yıkadınız! Yazıklar olsun size! Elinize güvenilerek verilen silahı nasıl devletinize doğrulttunuz be şerefsizler!

Vallahi de billahi de sizin el etek öpen halinizi gördükçe ben utanıyorum. . Sizinki cehalet falan değil, düpedüz alçaklık!.. Siz hem Allaha şirk koşuyorsunuz, hem vatanınıza ihanet ediyorsunuz.

Çok merak ediyorum, bu kadar eğitimli donanımlı insanlar bu şeytanın boyunduruğu altına nasıl girdiler? Ne dedi ki o şeytan size vatanınızı satacak kadar yanında oldunuz? Nasıl bir kahpeliktirki bu “Allah adına konuşuyorum” diyen birine biad ediyorsunuz. . İlber Ortaylı hocanın dediği gibi “çok cahilsiniz, keşke ölseniz”…

Siz ne yaparsanız yapın bu millet sonunda devleti için canını verir. Gördünüz değilmi? İlk zamanlar olayın tazeliğiyle tablonun güzel tarafını farketmemişiz. . Şimdi 15 Temmuz gecesini seyrettikçe boğazım düğümleniyor, gözlerim doluyor. . İşte “milli birlik beraberlik bu”.. Ayrıca içerideki pislikler temizlenince gerçek vatansever TSK ile aynı güvende, aynı sevgiyle yolumuza devam edeceğiz. .

Bu milli birlik olması gereken ortamda muhalefet partilerinin de hükümete destek vermesini takdirle karşılıyorum. Biz birlik olmazsak içimizdeki hainleri temizleyemeyiz. .

Umarım tüm kurumlar ihanet çetelerinin, teröristlerin elinden kurtarılır.. Ve gereken ceza verilir.. Eğer gerçekten suçsuz yere iftiraya uğrayan varsada Allah yardımcısı olsun adalet yerini bulsun..

Cengiz Aygün’den Fetö’ye dair herşey

2

Sevgili okurlarımız şimdi herkes her şeyi konuşuyor ancak ben bu satırlardan Fetö Lideri ile taraftarlarını tam 5 yıldır korkusuzca uyarıyorum. Bu yüzdende fetö’cülerin en büyük düşman ilan ettiklerinden biriyim. Şimdi herkesin yazıp, çizmesinden tabi ki rahatsız değilim. Lakin keşke ben uyarırken, herkes korkusuzca hesaplar yapmadan uyarabilseydi.

Bu sayımızda geçmişe dönük yaptığım uyarılar ile bu örgütün sinsi planlarıyla ilgili neler yazdığımı sizlere sunmak istedim.

Herkes dershane sorunu var diyerek gündem oluşturmaya çalışırken, konunun dershane değil, ABD’ye giden paraların Türkiye’ye yönelmesinden kaynaklandığını Cengiz Aygün olarak cesur bir şekilde kaleme almıştım.

Fetö örgütünün liderine ilk direnen kişi olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında yer alarak bu hain plan sahiplerine karşı duruşumu ilk günden beri korudum.

Durum öyle bir hal aldı ki! Herkes 2002 yılından bu yana eteğinde biriktirdiği tüm taşları dökmüş, herkes içindeki biriktirdiklerini meydana saçmıştı. Bu süreci o zaman ‘Bir Portre’ de; ‘Aynı taraf karşı taraf olunca başka taraflar şaşırdı’ başlığıyla kamuoyuna bir ayna misali yansıtmıştık.

Bu olanlardan şaşırmayan tarafın ise kapitalist düzenin sahiplerinin olduğunu biliyoruz. Adil olmayan her türlü düzenin sahiplerinin birilerini bilmeden kullandığı ve ülkemizi kaosa sürüklemek için düğmeye bastıklarını birilerinin görememesi o yıllarda beni gerçekten çok şaşırtıyordu.

Şaşkın olmam benim dik duruşuma ve hain planların karşısında yer almama engel olamamıştı.
Polis ve Savcı gücü ile ben de bir şeyler yapabiliyorum imajı vermeye çalışmak yerine ülke menfaati için milli bir duruş sergilenmesi gerekmez miydi?

İşte gerekeni yaparak milli duruşumuz ile vatan için millet için yazdık, çizdik ve hatta bunlarla da yetinmeyerek, ülke evlatlarıyla bu çirkin ve hain planlara karşı bir olduk.

“Bu durumu 2013 yılında bir portre okurlarımıza Ulu Önder ATATÜRK’ün şu sözüyle anlatmıştık”
“”Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” hiç bir gücün bu ülkeyi bölmesine yine bu ülke halkı izin vermeyecektir. Bu iki insanın savaşının galibi esasen olmayacak, tüm kişi ve kurumlar zarar görecek. Ancak “Denizler Durulmaz Dalgalanmadan” der ya bir şarkımızda, denizler durulduğunda batmayan geminin kaptanı olarak, kaptan köşkünde Recep Tayyip Erdoğan’ı göreceğiz çünkü halk tabanına bağlı olmayan halkın yanında olmadığı hiç bir güç, güç değildir, hele kontrolsüz güç asla güç olmaz, sonunda kendini yok eder.””

Her sayımızda Fetö örgütünün Türk düşmanları ile nasıl bir birliktelik içerisinde olduğunu kaleme almıştık.
Özellikle 22 Aralık 2013 tarihli yazımda bugünlerde de sürekli vurguladığım ABD’nin ve katil Neo-Con’ların, Erdoğan ve güçlenen Türkiye hazımsızlığına vurgu yapmıştım.

17 Aralık Darbe girişiminin bunlarla ilintisine ise şöyle dikkat çekmiştim: “Otoriter rejimlerin Amerikan karşıtlığını artırdığı gerekçesiyle “serseri devlet” olarak tanımladıkları bazı ülkelerde rejim değişikliği yapmayı bir dış politika hedefi olarak belirleyebilmekte; bu bağlamda BM Şartı ile yasaklanan “önleyici saldırıyı (preemptive strike)” meşru görebilmektedir”

Biz ülkemizin dirliği ve birliği için çalışanların yanında hainlere de karşı durduğumuz zamanlarda düşman odakları da boş durmuyorlardı.

Sık sık Tayyip Erdoğan’a atfen ABD gazetelerinde makaleler yazıldı, genelde kötülendi, itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.

Türk Ekonomisine dair çeşitli spekülatif açıklamalar ve ekonomik kriz beklentileri içeren yazılar kaleme alındı.
Gülen hareketiyle ilgili sürekli övücü ve evrensel hoşgörü ve diyalog mesajlarına ilişkin ABD basınında ve kimi devlet yetkililerinden açıklamalar yapıldı.

“PKK yerine yeni taşeron cemaat”
PKK kozunu kullanmak zorlaşınca olayın yeni figüranı cemaat sahneyi alıyor ve geliniyor 17 Aralık sabahına; Türkiye’de günlerdir konuşulan malum operasyon başlıyor… Başsavcının haberi yok, emniyet müdürünün, valinin ve şube müdürlerinin haberi yok… Ak Parti hükümetinin en yumuşak karnı olan nokta ön plana çıkartılarak ve adına da “yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” denilerek, seçimlere girilirken, toplumun en hassas olduğu nokta nazarı dikkate verilerek büyük saldırı başlıyor… Soruşturma bilgileri gazetelerde çarşaf çarşaf servis ediliyor.

Bu operasyon başlayınca devlet içinde emniyet ve yargıda hükümeti bile ekarte edip hareket edebilen bir “örgüt” varlığı ortaya çıkıyor. Operasyonun içinde Halkbank var, çünkü asıl hedef Halkbank ve onun üzerinden yapılan Türk ekonomisini güçlendiren ticari ilişkiler.

Bu esnada ABD Ankara büyükelçisi Ricciardone’nin; bir grup AB büyükelçisiyle 17 Aralık’ta büyükelçilikte yemekte “Halkbank konusunu dile getirmiştik. Sonuç alamadık. Şimdi imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” diyebiliyor.

“2014 yılında tarafsız olmam için tehditler peş peşe geldi”
17 Aralık’tan 21, 25 Aralık’tan 13 gün sonra o zaman “Cemaat” dediğimiz günümüz FETÖ’cülerinin dost uyarısı nitelikli tehditleri ulaşmaya başladı. Tarafsız olmamım hayrıma olacağından bahisle neden Erdoğan’ın yanında yer aldığım sorgulanmaya ve aba altından sopa gösterilmeye başlanmıştı. Bunun üzerine bu yazıyı kaleme almıştım:
“Hoca efendiye oldukça yakın bir dostum gelip, bana taraf olmamam gerekir iken neden Tayyip Erdoğancı tavır aldığımı sordu ve üstü kapalı imalarla ve kendince minik tehditler içerdiğini düşündüğüm söylemler dile getirmeye başladı. Bu meyanda; yaptığım ticaretten tutun da, geçmişimde yaşadıklarımı bile ironik bir şekilde bana hatırlatmaya kalkınca ona kısaca şunu söyledim: “Eğer, iş, dernek, ya da özel hayatım da en ufak bir kanunsuzluk bulursanız hiç düşünmeden elinizdeki tüm bilgi ve belgeleri kullanınız lütfen, şayet var da konumum gereği bana kıyak yapıyorsanız, sizleri lanetlerim, yok ise o zamanda lütfen susun… Artık sizinle konuşmayacağım.” dedim ve konuşmayı orada sonlandırdım.

Belli ki zamanında telefonlarımı dinlemişler, zira konuşmalarından bunu anlamamak mümkün değil. Sonra düşünmeye başladım, iş hayatında olup telefonunu dinledikleri kaç yüz insan var diye… Gerçi benim son 20 yılımda park ihlali cezası da dâhil hiç bir şey bulamazlar, ama ya diğerleri? Polisin, adliyelerin tüm imkânlarını kullanarak yaptıkları her şey Anayasa suçu değil mi? Kişi hak ve özgürlüklerine tecavüz değil mi, bireyin haberleşme özgürlüğü ve mahremiyetine saldırı değil mi?
Bu güne değin bunlar nasıl görmezlikten gelinmiş? Nasıl binlerce insanı fişlemelerine göz yumulmuş? Böylesine bir pervasızlık, hadsizlik, hukuksuzluk devletin hücrelerine hastalıklı bir organizma gibi nasıl sirayet etmiş?

En anlamlı bir portre başlığımız; “Nefis Muhasebesi”
17-25 Aralık girişiminden yaklaşık 40 gün sonra geçmişe dair nedametler, pişmanlıklar, aldanmanın acısıyla yazdığım “Nefis Muhasebesi” başlıklı yazımı hala, artan bir yüreğim sızısıyla paylaşıyorum. 15 Temmuz gecesi Şehitlerimizi, Gazilerimizi, ülkemizin yaşadığı işgal girişimini, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın “Aldandık, Allah ve millet bizi afetsin” sözünü, düşünerek yürek acısıyla hiç değiştirmeden rikkat ve dikkatlerinize sunuyorum:
“Ülkemizde, devletimizin kılcal damarlarına ‘habis bir ur’ gibi, virüs gibi kök salmış ‘paralel yapıyla ilgili özeleştiri ve nefis muhasebesi yapmak istiyorum.
Çünkü geldiğimiz noktada gördüklerim, yaşadıklarım, bildiklerim geçmişe yönelik vicdanları kanatacak şeyleri hatırlattı bana…

Ama ne derseniz deyin, bu öz eleştiriyi yapmayı, manen ve vicdanen bir gereklilik olarak hissettim…

Dünya hayatında cereyan eden tüm hadiseler Allah’ın bilgisi dâhilinde olur. İyilikleri de görür, kötülükleri de görür. Kötülük yapanı da görür, kötülüğe ses çıkartmayanı da görür. Çünkü bu hayattaki hiçbir şey tesadüfi olamaz, O’nun bilgisi dâhilinde tezahür eder.

28 Şubat Post-Modern darbeden sonra, 2001 Ekonomik krizi sonrası AK Parti iktidarıyla yeni bir sürece girdik. AK Parti iktidarının ilk yıllarında ülkemizin geleneksel vesayet müessesesi olan TSK’nın darbe girişimleri, AK Parti’yi iktidar yaptı ama pek muktedir etmedi. Bu süreçte Cumhurbaşkanlığında da Ahmet Necdet Sezer’in olması bu “askeri vesayeti” sürekli ve güçlü kıldı, hükümetin işlevselliğini sürekli engelledi.

2007’de AK Parti kapatma davası ülkemiz için, ikinci ve çok önemli bir kırılma noktası oldu. Anayasa Mahkemesinde görülen dava sonucu ve bu süreçte Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi ve de yapılan seçimlerde Ak Parti’nin ezici üstünlüğüyle bu süreç de aşıldı. Ama “seçkinci ve askeri vesayet” kısmi de sürmeye devam etti.

HSYK oluşturulurken bir kesim ya da inanç grubunun (Gülen cemaati) bu kurumda “kümelenmesine” fırsat verildi ve herhangi bir kaygı duyulmadı. “Sorun olmaz, alnı secdeye gelen birinden zarar gelmez” diyerek bu camianın hak etmediği ölçüde hüsn-ü zan besliyordu. Daha sonraki süreçlerde Cemaat her geçen gün kamu bürokrasisinde etkinliği artırmaya başladı. Yargı, Emniyet, Maliye, TÜBİTAK, Savunma Sanayii vb. gibi kritik kurumlarda etkinliğini artırmaya devam etti. Ama hükümet yine fazla ve gereksiz “hüsn-ü zan” duymaya devam etti. Taa ki, 7 Şubat 2012 de, Mit müsteşarı ve iki müsteşar yardımcısı ifadeye çağrılana kadar…

O anda bile Başbakana gelip bizimle alakası yok diyen cemaat müntesipleri nerdeyse bu sıkıntının kendilerinden tezahür etmediğine Başbakan’ı inandıracaklardı…

Ama her şey gün gibi ortada idi. 7 Şubat Mit kriziyle başlayan güvensizlik süreci her geçen gün arttı ve 2013, 17 Aralık sabahı yapılan operasyonla savaş noktasına gelindi.

Üstat diye hitap ettiğim dostumla yaptığım sohbet bugünleri işaret ediyordu
Günümüzde FETÖ diye resmi olarak adlandırılan bu terör hareketiyle alakalı “Üstat” dediğim bir dostumla sohbetimi paylaştığım söyleşi tarzı “bir portre” de bugünlere dair ciddi işaretler içerdiği için ilginize sunmak istedim:
Ve Üstat başladı anlatmaya…

Aslında inanın ülkemizde, Cumhuriyet tarihinin en önemli dönemini yaşıyoruz. Zira paralel yapı, aslında Cumhuriyetimizi öyle bir hedef almış ki öncelikle masum ve faydalı bir hareket olarak görünen cemaat; zaman içinde kendi kadrolarını öyle mevkilere getirmiş ki, aslında MİT Müsteşarımız Hakan Fidan ve özellikle Sn. Cumhurbaşkanı’mız bu felaketi hissedip her şeyi göze alarak bu yapıya dur! diyemese idi; belki 2015 değil ama 2019’da ülkemiz tamamen paralel yapının Diktasına girmiş olacaktı. Sn. Cumhurbaşkanı’mızın bu dik ve net tavrı, tünelin sonunu görmeye başladığını zanneden paralel yapı için hüsran olmuştur.

“Paralel Oyun” un planı şöyle idi: Önce dünyada özellikle de Türkiye’ye mücavir bölgede Tayyip Erdoğan’ın karizması ve liderliği sayesinde Türkiye’nin yeterince güçlenmesi sağlanacak. Sonra Tayyip Erdoğan’ın kadrolarındaki kendi yandaşları ile tamamen kontrolü ele alınacak ve daha sonra “dış işbirlikçiler”inin de desteğiyle, Tayyip Erdoğan’a gerçekleştirilecek fiili ve siyasi bir suikastla AK Partiyi çökertip iktidar ele geçirilecekti. Zira Tayyip Erdoğan yaşarken, kendi planlarının yeterince başarılı olamayacağının hesaplarını yapıyorlardı. (Uzun Adam’ın ölümü için düzenlenen beddua seansları da Takdiri İlahi’nin malumudur)

Ancak bu planların gerçekleşeceğinin zaman alacağını gördükleri için dershaneler olayıyla para musluklarının kısılmaya başlanması ve planlarından haberdar olan MİT’i ele geçiremeyeceklerini anlayınca, biraz da panikleyerek; önce bakanlar üzerinden saldırıyı başlatıp, bu saldırının hemen peşinden muhalefet ve sosyal medyayı da rahat kullanabileceklerini düşündükleri için plan değişikliğine giderek, yeni “Paralel oyun”larını harekete geçtiler. Ancak bu yeni planlar Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın Halk tarafından kucaklanmasıyla bozuldu.

Bu noktada, Paralel Yapı’ya bazı dış güçler, verdikleri sözleri tam yerine getiremediler. Özellikle, ABD bu konuda ikiye bölündü. Merkeziyetçiler ile neo-con’lar kendi içlerinde savaşa girdi. Bu durumda Türk halkı kazananı belirledi ve Türkiye kazandı. Şimdi ise, “Paralel yapı” her gün biraz daha çökmenin eşiğine gelmiş durumdadır. Bu konuda geri adım atmayan Tayyip Erdoğan ve ekibi şimdilik savaşın ilk raundunun galibi durumundadır…

Bundan sonra artık mağlup olan taraf teslim olma noktasına gelmiş gibi görünüyor ise de; kanaatimce, esas savaş şimdi başlıyor. Çünkü Sn. Cumhurbaşkanı’mızın emri ile kurulan özel araştırma komisyonu çalışmalarında, bugüne kadar MİT’in geldiği başarılı noktadan devamla, “Paralel Yapı”nın varlığının ve planlarının dehşetini, ekonomik, siyasi ve ulusal güvenliğe dair vahametini her gün biraz daha dehşetengiz şekilde ortaya koyuyor diye düşünmekteyim. Benim de edindiğim bazı bilgilere göre, çok özel yetkilerle kurulan bu komisyon yaklaşık 4 ay önce Paralel Yapı’nın finans kaynaklarını kesmek için yola çıktığında, 64 şirket üzerinden inceleme yapmaya başlamış; ancak tehlikenin korkunç boyutu Kamu kurum ve Özel Sektör firmalarının öyle derinlerine kadar ilerlemiş ki; İstanbul boyutunda başlayan bu inceleme, şimdilerde neredeyse yurt genelini kapsayan 1000 adet şirkete kadar uzanmış durumdadır.

Bana göre bu durum, Paralel tuzak ve tehlikenin, en ciddi halkalarından biridir. Bu arada; bu incelemeler sırasında da, işin boyutu, öyle kişi ve ciddi şirketlere ulaşmış ki; önceleri “Paralel Yapı’nın” kadroları tarafından bu incelemeler engellenmek istenmiş, ancak yine MİT’in ve bu komisyonun başarılı çalışmaları sayesinde, bürokrasinin etkili noktalarındaki bu “Paralel kadro”lar, titizlikle temizlenmeye başlamış ve çalışmalara sekte vurulması engellenmiştir.

HSYK’daki seçimle gelen final bu kadroların daha da çabuk temizlenmesine ışık tutmuş, halen bürokraside, temizlenmesi gereken ciddi unsurlar var olsa da, panik havasına giren bu kadrolar artık nerede ise, birbirlerini ihbar eder bir panik haline düşmüşlerdir. “Paralel Tuzak” tehlikesinin başka bir yanı da maalesef, bu yapıyla ilişkiye giren iş, spor, sanat hatta siyaset dünyasından çok tanıdık isimlerin bu komisyonun raporlarını hazırlamasını müteakip, hazırlanacak adli dosyalarda adlarının öğrenileceği bir gerçektir.
Üstattan duyduğum kısacık bilgilere göre bile olayın vahametinin maddi boyutu ve dönen dolaplar fırtına öncesi sessizliği andırır bir boyuta ulaşmış haldedir. Yani bundan da şu anlaşılıyor ki; kamuoyu “Paralel Yapı”nın ülkemiz üzerinde oynadığı oyunların sadece %10’unu biliyor durumdadır. Ama artık “takke düştü kel göründü” söyleyişi manasında Pandora’nın kutusu açılmıştır, Paralel pislikler ortaya dökülmeye başlamış, dönülmez bir hesaplaşma içeren “devr-i sabık” sürecine girilmiştir.

Yıl 2015 vatansever görünen hainler satırlarımızda anlatılıyor
Ülkemizde yaşanan olağan dışı günlerde ihanet şebekelerinin, ülkem ile savaşını gördükçe içim içime sığmıyor ve hainlerin bu ihanetlerine dur diyebilmek için yazmaya devam ediyorum.

“İnsan hayatında çok kritik dönemler olur. Bu dönemler zordur, çetindir, meşakkatlidir. Bu dönemler insana gerçek dostu ve düşmanı gösterir.

İşte bu dönemlerde anlaşılır; kim gerçek dost, kim riyakâr…

Devletler de tıpkı insanlar gibidir. Onların da kritik süreçleri, dönemleri ve içinden geçtikleri hassas evreler olur.

Devlet hayatındaki kritik dönemler de ise; kim gerçek vatansever, kim silik, kaçak ve gevşek, kim vatansever görünen hain, kim dost görünen ihanet çetesidir, ortaya çıkar ve anlaşılır.

Ülkemiz de şimdilerde, tıpkı böylesi kritik bir süreçten geçmektedir. Dört koldan ülkeye saldıranlarla son yılların en büyük mücadelesine girmiş bulunmaktadır. Bir yandan IŞİD, bir yandan müzmin ve ülkemizin kan ve can damarını emen kalleş PKK, bir taraftan gövdeye girip içten içe kemiren Müslüman kisveli münafık Paralel Yapı.
Tüm bunların üzerine, bu üç büyük düşmanı destekleyerek, maşa olarak kullanıp, ülkemize vurmaya çalışan ABD’si, Almanya’sı, İngiliz’i, Fransız’ı, İran’ı ve ülkemize dost görünen hasım ülkeler de cabası…

Bugünlerde kimliğinde T.C. vatandaşı yazıp da terörü yaldızlayıp, sahip olduğu medyalarında parlatanların gerçek ihanet kokan yüzünü görüyorum.

Bu ülkede şirketler kurup, devletten ticari işler alıp, devletin gelişmesiyle kendileri de “beş kat” büyüdüklerini söyleyenlerin, buna rağmen utanmazca, ahlaksızca ve kalleş bir kinle, devlete kastedenlerin, teröre verdikleri destekle, içlerindeki husumet ve zehiri kustuklarını görüyorum.

‘TSK ve sivil bürokraside FETÖ temizliği yapılmalı’ uyarısı yapmıştık
Bu yazımda TSK ve Sivil Bürokrasideki FETÖ Temizliğinin önemine dikkat çekerek bu sürecin mutlaka olması gerektiği ve kendini gizleyenlerin saklanamayacağına dikkat çekmiştim. Aynı zamanda özellikle safını belli etmeyenlerin sonunun da iyi olmayacağını dile getirmiştim. Çünkü bana göre; ya devletten yanasın ya da değilsin düşüncesi bugün olduğu gibi dün de olması gereken bir realite idi.

“Ülkemiz açısından 17/25 Aralık tarihi bir milat oldu. Bu tarih devlet içindeki yuvalanmış Paralel Yapı Örgütü’nün ne büyük bir tehlike olduğunu hepimize gösterdi. Bu yapı gövdenin içindeki kurt misali devleti nasıl derinden sardığını ve kemirdiğini fark ettirdi. Dindar, hamiyetkar ve masum yüzlü paralel’cilerin devleti içten çökertmek için nasıl büyük bir kalleşlik zihniyetine sahip olduğunu gösterdi.

Ama bu topraklar yüzyıllardır kadim devlet geleneğinin merkezidir ve en zor anlarda bile, devlet aygıtı bir şekilde kendine kastedenleri, kangren olmuş uzuv gibi bekasına halel getirenleri keser atar. Bu bağlamda devlet içindeki cerahat misali olan “paralel yapı” mensupları temizlenmeye başlandı. Bu temizlik acili yete binaen önce emniyet ve yargıda başladı. Çok ciddi mesafeler kat edildi, devam da edecek ve asla taviz verilmeyecektir. Emniyet ve yargıdaki bu yapının unsurları sanmasın ki; gizlenebileceklerdir, saklanacaklardır ve kendilerini kamufle edeceklerdir. Asla…. Son ferde kadar bu mücadele devam edecektir.

Emniyet ve Yargıda bu mücadele sürerken TSK ve sivil bürokrasideki paralel unsurlar kendilerinin unutulduğunu sanmasınlar. Çok yakında onlara da sıra gelecektir. Bilinsin ki devlet yavaş işler ama mutlaka işler…

Darbe girişiminden 5 ay önce cumhurbaşkanımızın çevresinde rehavetini sitem ederek kaleme almıştık
Bu yazımda da FETÖ ile mücadelede bir geriye dönük değerlendirme yapmışım; gördüğüm ihmaller üzerine kızgınlığımı, sinirimi, Ak Parti ve Sayın Cumhurbaşkanı’mızın çevresindekilerin rehavetine sitem ve uyarımı dile getirmişim… Ve bu yazıda söylediğim gibi; Allah korusun, “Atı alan Üsküdar’ı geçmek” üzereydi ki; bu necip milletimiz buna yol vermedi.

İŞTE SİTEM VE UYARILARIMIN OLDUĞU BİR PORTRE
“’Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum’ sözünü söyleyerek yazıma başlamak zorundayım. Çünkü Paralel gibi tehlikeli bir yapıyla mücadelenin sadece Erdoğan ve onun gibi inanmış bir avuç kadroyla yürütüldüğünü görmek içimi acıtıyor.

Erdoğan ve onun açtığı siyasi yolda istikbal elde edenlerde gördüğüm “neme lazımcılık” tavırlarını şaşkınlıkla izliyorum. Erdoğan’ın mücadele heyecanının binde birini göremiyorum maalesef. Türkiye tarihinin örneğine şahit olmadığı bu lanet yapıya ve tehlikeye karşı rehavet içinde olmak, bastığın dalı kesmekten başka bir şey değildir.

Haberlere bakıyorum; “emniyette şu kadar, yargıda bu kadar” bilmem ne gibi haberler veriliyor ve Paralel Yapı’nın tamamen tasfiyesinden söz ediliyor. Hâlbuki mücadele hala başlangıç safhasında ve asla rehavet kaldırmayacak noktadadır. Şu anda PKK ile doğu şehirlerimizde çok ciddi mücadele verilirken bu yapının işbirliklerini görüyoruz. Operasyon yapan polise, jandarmaya hala zarar verebildiklerini görüyoruz. Hala gövdeyi içten kemiren Paralel unsurları görüyoruz.

Hani nerde tam temizlik, hani nerde paralel yapının tasfiyesi…

Hala devletin hemen her kurumunda sessizliğe bürünüp uykuya yatmış haldeler. Temizlenen hala nerdeyse hiçbir şey yok. Hala kamunun imkânlarını kullanmaktalar. Hala iş ve işlemlerini yürütmeye devam etmekteler…

Beyler akıllı olalım, soğukkanlı olalım ve aklımızı başımıza alalım, mücadeleyi cansiperane sürdürelim. Emin olun yoksa bu yapı yaralı hayvan gibi çok daha tehlikeli olacaktır ve olabilir. Çünkü gösterilen gaflet, rehavet ve boş vermişlik öyle bir noktaya gelir ki; hepinizin ihaneti olur. İşte o zaman da ah vah ederek; keşke keşke demeye başlarız ki, “atı alan paralel yapı Üsküdar’ı geçmiş” olur.

Tüm bu nedenlerle sorumluluk ve inisiyatif noktasındaki herkese tam da bugün söylüyorum ki; paralel yapıyla vermediğiniz mücadele milliyetinize saygısızlık, milletinize umursuzluk ve devletinize ihanet olur.

Darbe girişimi öncesi güvenlik konsepti oluşturulmasını teklif etmiştim
Bu yazıda çözüm önerileri dile getirdim. Paralel Yapı başta olmak üzere PKK, PYD ile ilgili yapılması gerekenleri söyledim. Ve bu önerilerimin bir kısmının henüz şimdi hayata geçirildiğini görüyoruz.

Milli Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanı’mızın başkanlığında geniş katılımlı şekilde acilen toplanmalı ve yeni bir “güvenlik konsepti” oluşturmalıdır.

Paralel örgütün ayak oyunları
Nisan 2016/Bir Portre

Sözü çok uzatmadan Paralel yapılanmanın hız kesmeden devam eden ayak oyunları ve ihanetlerinden bahsedeceğim.
Emniyet, Yargı ve diğer bürokrasi içindeki “paralel” mensuplar farklı reflekslerle hareket etmeye başladılar. Bu süreçte kendilerini deşifre edip, mücadele edecek potansiyeldeki kişileri, eski alışkanlıkları gereği, “uyduruk delillerle” bir şekilde lekeleyip, adeta beyazı siyah yaparak devletin yanındaki ama kendilerine en büyük hasım gördükleri kişileri “paralelci” diye pasifize etme politikası izlemeye başladılar.

BİR PORTRE’DE UYARDIĞIM 7. KOLORDU KOMUTANI FETÖ SORUŞTURMASI İLE TUTUKLU
“Maalesef Mardin’de istenmeyen şeyler yaşıyoruz. Şehit veriyoruz, kayıplar geliyor. İçimiz yanıyor. Mardin Valisi, Emniyet Müdürü, 7. Kolordu Komutanı ne yapıyor?

Bölge sıkıntılı kolordu komutanından, Emniyet ise Validen şikâyetler artıyor…

Ne oluyoruz beyler, Mardin’de ne oluyor… Sizlerin basiretsizliği bize şehit olarak geri dönüyor. Pasifliğin, küstahlığın, kaprislerin ve hatta gizli art niyetlerin bedeli şehit sayımızın artması olarak gelmemeli ve aksi takdirde bunun adına millilik denmeyeceği gibi başka bir kelimeyle ifade edilir.

Buradan sesleniyorum Mardin’e ivedilikle çözüm bulunmalı, derin ve titizlikle incelenerek müdahale edilmeli zira Mardin’de mücadele SUR gibi ilerlemediği kanısı var bende…

Hain hala polis, asker üniforması giymekte, yargı, emniyet, askeriye kimlikleriyle en mahrem noktalarda ihanetlerine devam etmekteler…”

(Bugün görüyoruz ki; Mardin-Nusaybin temizlik harekâtında FETÖ’cü polisler ve tugay komutanı tuğgeneralin ihaneti var. Şimdi general ve ihanetçi emniyet görevlileri tutuklu)

Fetöye rehavet, Devlete ihanet
BİR PORTRE / NİSAN 2016

Hala rehaveti, aymazlığı ve tehlikeyi görmeyen basiretsizliği görünce yine aynı konuda sarılmışım yazmaya; “Fetöye Rehavet Devlete ihanet” diye… Çünkü tehlikenin büyüklüğü ve adım adım eyleme geçişine dair gözlemleri bana adeta feryat ettiriyor sürekli uyarma gereği hissediyordum. Hele de Ak Parti yönetiminden bu alçak yapıyla ilgili biraz müsamahakâr sözler duyunca kan beynime sıçrıyor, çıldırıyorum. Bu nasıl bir gaflet, bu nasıl bir rehavet diye… Dayanamıyor ve yazmaya başlıyorum ben de…

Sizlere yeniden sunduğum yazılarımda bazı konu ve uyarıların tekrarını göreceksiniz. Bunları bilinçli şekilde yaptım, sürekli uyardım, uyardım, uyardım…

“Defalarca yazdım, toplantılarda söyledim, ülkesini canı pahasına seven bir vatansever olarak elimden gelenden öte bir mücadele verdim, veriyorum ve vereceğim.

Paralel Yapı’nın PKK’dan daha tehlikeli bir örgüt olduğunu defalarca söyledim. Devletin bekasına, varlığına ve birliğine kasteden bu yapının “Ayrık otu” gibi olduğunu ve devletimizin milli güvenliğini tehdit eder bir nitelik gösterdiğini hep dile getirdim”

DARBE GİRİŞİMİNDEN 23 GÜN ÖNCE BİR PORTRE’DE, “Mevzubahis Vatan ise gerisi teferruattır”
Bu yazıyı 15 Temmuz Darbe girişiminden 23 gün önce yazdım. Belli ki, bizim burada da dile getirdiğimiz en kesin ve radikal FETÖ temizliğini, alçaklar da fark etti ve hain eylemlerini uygulamaya geçtiler. Özellikle bu yazıdaki başlatılan sürecin bu ihanet şebekesini tam korkutarak 15 Temmuz alçak katliamına teşebbüs ettiklerini şimdi daha net görebiliyoruz.

““Mevzubahis Vatan ise gerisi teferruattır’ Bu veciz, derin ve anlamlı cümleyi defalarca yazdım. Belki okurlar ‘neden, niçin, sürekli bu vurgu’ demiş bile olabilir.
Ama benim için gerçekten aslolan, vatandır, devlettir, millettir… Tek kelimeyle ifade edecek olursak; Türkiye Cumhuriyeti’dir…

Bu nedenle de yazılarımda içerden ve dışarıdan ülkemize gelen saldırılara yönelik mücadeleyi sürekli dile getirdim. Bıkmadan, usanmadan bir devlete sahip olmanın anlamını vurgulamaya çalıştım. Ateş çemberinde bir ülke olduğumuzu ve ülkemizin bağımsızlığının temel esas olduğunu hep söyledim ve hep de söyleyeceğim.

Bu yüzden de “paralel yapı” ve PKK tehlikesine karşı top yekûn mücadelenin tavizsiz ligini hep dile getirdim. Bu iki terör örgütünün devletimizin “beka” sorunu olduğunu söylemekten hiç vazgeçmedim.

Yeni hükümetle birlikte bu iki ana terör örgütüne dair mücadelenin teşhis, tespit safhasından tedavi ve operasyon sürecine girmiş olduğunu görmenin memnuniyetindeyim. Devletin bürokratik kademelerindeki “paralel unsurları” temizleme konusunda fiili faaliyetlerini görmeye başladık. Bu henüz başlangıç ve dalga dalga devam edecektir.

Bakanlıklarda müşterek kararname ile atanması yapılanların çok hızlı şekilde değiştirilmesine ve bazılarını yargıya havale edilmesine matuf adımlar başladı. Bu adımlar gün be gün artacak ve devletimizin kadrolarına “ayrık otu” gibi sirayet etmiş “paralel haşereler” temizlenecektir. Bu temizlik hareketi işlemlerinde yeni hükümetin hassasiyetine inanıyorum.

Yakın zamanda Meclisimizin çıkaracağı kanunlar ve hükümetin sevk edeceği KHK’lar ile FETÖ unsurları devletin kılcallarından titizlikle temizlenecektir. Bu konuda tekraren söylediğim 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndaki elzem nitelikteki değişikliğin de çok yakın zamanda Meclis’ten geçeceğini düşünüyorum.
Mevzubahis Vatan ise gerisi teferruattır….”

İşte sevgili okurlar Bir Portre yazarınız Cengiz Aygün’ün milli duruşu aynen böyle idi, bugün de aynı yarın da Allah’ın izni ile aynı olacak.

Bir sonraki yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olun sevgili okurlarım.

İslam alemi acılar içinde

0

Ne yazık ki; İslam dünyası bir bayrama daha yine acılar içinde giriyor. Gerçekten de, İslam ülkelerinden bazıları, ya “istilâ altında” ya da “yok olma” tehdidi altında çırpınıyor, çatışıyor, savaşıyor. Üstelik aziz vatanımızda; mel’un silahlı güruhlar “terör” estiriyor. Çoluk çocuk demeden sivil halka bile saldırıyor.

Nitekim son zamanlardaki eylemler, terör örgütlerinin ne denli uyuşturulmuş ve yönlendirilmiş olduğunu adeta ispatlıyor. İster PKK, ister IŞİD ister diğer terör örgütleri olsun, yaptıklarının yanlarında “kâr” kalmayacağının bilincinde değiller, çünkü çoğunun uyuşturulan beyinlerine kan ve kurşun şırıngalanıyor. Bazen tehdit ile bazen şantaj ile bazen de işkence ile yönlendirilen tüm teröristlerin sonu ölüm oluyor. Afrika’nın ortalarından, Afganistan’ın içlerine kadar bir “kaos” içinde çırpınan İslam alemi, çıkış yolunu bir türlü bulamıyor. Daha doğrusu, malum “şer güçler” her seferinde yeni bir oyunla, yeni bir tuzakla İslam alemini adeta sindirmek istiyor.
Libya’da bitmeyen “kanlı oyun”, Filistin, Tunus ve Yemen trajedisinin yanı sıra, komşumuz Irak ve Suriye’de yaşananlar, bayramlarımıza yine gölge düşürüyor. Irak ve Suriye’de cereyan eden iç savaşın boyutu o kadar “hassas” ki “mezhep” çatışmasını da içeriyor. Belki de; dünyada en fazla “mezhep” duyarlılığı, asırlardan beri Irak’ta yaşanıyor. Her fırsatta tekrarladığımız üzere; asırlar önceki Kerbela faciasından sonra, aralıklarla meydana gelen “mezhep” çatışmalarında binlerce kişinin can verdiği, acıyla hatırlanıyor. Etnik ve mezhep ayrılıklarının kasıp kavurduğu Irak’ta her olaydan sonra ABD’nin, dolayısıyla Kürtlerin ekmeğine yağ sürülüyor.

Her ne kadar, IŞİD denilen örgüt Irak’ta hâkimiyetini ilan etmek için kan döküyor ve tehditler savuruyorsa da, bu kanlı kargaşadan en fazla Kürtlerin yararlanacağı sanılıyor. Nitekim, Irak’ın Kuzeyinde hâkimiyeti eline geçiren Kürt oluşum, petrol gelirlerinin de büyük bir kısmını “gasp” ediyor ve artık kendi namına satıyor. ABD ve müttefiklerinin dümen suyundan giden Kürt oluşumu, Kerkük ve petrolünü de tamamen ele geçirdikten sonra “mezhep” kavgalarından fazla etkilenmiyor. Ne var ki Kürt oluşumu her an ABD tarafından “vurucu güç” olarak kullanılma emrivakisiyle “tedirginlik” duyuyor. Şükürler olsun ki gün geçtikçe IŞİD’e karşı girişilen “imha” hareketi başarı kazanıyor. Özellikle Felluca’nın alınışından ve Irak’ta uğradığı art arda hezimetler IŞİD’e pahalıya mal oluyor, bundan ötürü de “bireysel” terör canavarca işletiliyor.

Anlaşılan; daha çok bayramlar, yabancı güçlerin gölgesi altında kutlanmayı veya yaşanmayı bekliyor. Her ne kadar, Türkiye-İsrail yakınlaşmasından bölgede bir “güvenlik” ortamı bekleniyorsa da, gelişmelerin sürprizlerle dolu olduğu da hatırlatılıyor. İsrail’i korumaya “ant içmiş” bir ABD’nin asıl niyeti ise tehlikeleri ortadan kaldırarak, “enerji güvenliğini” sağlamakta “saklı” olduğu biliniyor. İslam aleminin ne denli tehlikeler içinde olduğunu belirtmeye çalışırken, hemen hemen her taşın altından İsrail, arkasından da ABD çıkıyor. En fazla kaybedenin ise Türkiye’nin olduğu anlaşılıyor. Sevgili okurlarımız, “buruk” da olsa bayramımızı kutlarım.

Ülkemiz ve milletimiz için çalışıyoruz

Türkiye’de Enerji Ekibine özel açıklamalarda bulunan Başbakan Binali Yıldırım, Suriye sınırında TSK’nın gerçekleştirdiği operasyon ve Fetullahçı terör örgütüyle yapılan mücadelede gelinen son durum hakkında birbirinden önemli bilgiler verdi.

Sınır güvenliğimizin sağlanması gerektiği için Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Suriye sınırında operasyon başlattığını belirten Başbakan Binali Yıldırım, “Bilindiği üzere uzun süreden beri Kilis’e, Gaziantep’e, Karkamış’a roketler atılıyor, vatandaşlarımızdan can kaybı oluyor, mallarına da zarar veriliyordu. Bu tarz saldırılara karşı Türkiye’den top atışlarıyla karşılık veriyorduk. Ancak, buradaki tehdit ve sıkıntı o kadar büyüdü ki, bunu kendi topraklarımızda karşılamak ve bertaraf etmek zorlaşmıştı. Bu sebeple özellikle bölgede, terör gruplarını mahallinde etkisiz hale getirme kararı almak zorunda kaldık.

“DAEŞ NE İSE PYD İLE YPG’DE AYNIDIR”
Işid tarafından ülkemize karşı verilen tehditlere ek olarak bir yandan da onların arkasından PYD, YPG unsurları da sınırlarımıza gelmeye başladı ve ciddi anlamda sınırlarımızda bir tehdit oluştu. Bunun üzerine tabi böyle bir harekatı yapmaya karar verdik ve operasyon başladı. Operasyonun zamanlaması tamamen oradaki durumun gittikçe kritik hale gelmesiyle ilgili olduğunu üstüne basa basa söyleyebilirim. Başka ülkelerin bu operasyonda söz sahibi olmadığı gerçeğini de unutmamak lazımdır. Başkalarıyla ilişkilendirmek çok açıkçası aşırı bir yorum olur, böyle bir şey yoktur. Mücadele başlarken ABD ile görüşmemiz olmuştur. Bu görüşmenin altında Cerablus’un geri alınması konusunda stratejik görüşmeler yatmaktadır. Bu görüşmede operasyon anında PYD ve YPG unsurlarının Fırat’ın batısına geçmeyeceği konuşulmuştur.

PYD, YPG, bize göre bunlar da terör örgütü, onlar bir yandan Fırat’ın batısına geçerek daha batıya, Afrin’le birleşip tamamen Suriye kuzey sınırımızı kapatmak istiyorlar, bunu asla kabul edemeyiz, bunu defalarca müttefiklerimize söyledik ve bunun gerçekleşmemesi için TSK gerekli operasyonları başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir” diyerek konuştu.

“SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ BİZİM OLMAZSA OLMAZIMIZDIR”
Başbakan Yıldırım, “Şunu herkes bilmelidir ki; Türkiye açısından olmazsa olmaz Suriye’nin toprak bütünlüğüdür. Yani orada ayrı bir Kürt devleti, PYD devleti Kürt demeyeyim de PYD. PYD bizim için PKK’dan farkı yok, çünkü o bölgeye PKK’lılar geldi yerleştiler, PYD’yle birleştiler ve orada sürekli alan genişletmeye çalışıyorlar, bu kabul edilebilir bir şey değil. Her bir etnik grup devlet kurarsa orada, bugünkünden beter olur, hiçbir sorun çözülmeyeceği için tekrar başa dönmüş oluruz. O yüzden ne oluyor? Bedeli de biz ödüyoruz, bizim ülkemizde 3 milyondan fazla memleketinden, evinden barkından olmuş Suriyeli var, Ürdün’de var, benzer şekilde Lübnan’da var, başka ülkelerde var, bu insanlar da bir an önce dönüp normal hayata geçmeyi arzu ediyorlar” dedi.

Suriye’nin topraklarında gözümüz yok diyerek konuşmasına devam eden Başbakan Yıldırım, “Bizim hassasiyetimiz, bu toprakların oldubittiye getirilerek PYD, YPG unsurlarınca işgal edilmemesi. Suriye muhalifleri zaten yerleşmeye başladılar, Cerablus’a yerleştiler, orada kalanları, köyleri kontrol etmeye başladılar. Yani tamamen bu bölgeden, bu biraz daha güneye doğru devam ediyor, Cerablus da dahil bütün alanın YPG ve PYD’den temizlemesi lazım” dedi.

“DARBE GİRİŞİMİNİN PÜSKÜRTÜLMESİ İLE KAOS PLANLARI RAFA KALKTI”
Darbe girişiminin püskürtülmesi ile tüm kaos planlarının rafa kalktığını söyleyen Başbakan Binali Yıldırım, “Darbeden sonra Türkiye’de kutuplaşma olacak, işte siyasi partiler arasında ayrışma olacak, millet birbirine düşman olacak, böyle bir şey olmadı. Darbenin ilk gününden itibaren bütün partiler, esas itibarıyla iki büyük parti başta olmak üzere biz milletten yanayız, Hükümetin yanındayız, bu millete yapılmış bir darbedir, meşru seçilmiş Hükümeti ortadan kaldırma yönelik bir iştir, onun için yanınızdayız dediler, defalarca görüştük, onlar geldi, biz gittik. Nihayet Yenikapı’da Cumhurbaşkanımız bütün, işte 3 büyük partiyi biraraya getirdi ve orada Türkiye’nin 79 milyon olarak bir ve beraber olduğu, kenetlendiği ve teröre en kuvvetli bir şekilde karşı koyduğunu bütün dünyaya gösterdi. Bütün bunları görünce Batı da, başka ülkeler de yanlışlarını gördüler ve Türkiye’yle ilişkileri tekrar geliştirme sürecine girdiler” dedi.

“SIZDIKLARI TÜM ALANLARDAN TEMİZLENİYORLAR”
FETÖ soruşturmasında çok titiz bir çalışma yürütüldüğünün altını çizen Başbakan Binali Yıldırım, “Bunun çok boyutlu bir iş olduğunu milletimiz bilmesi lazım. Bugünden yarına çözülecek bir konu olmadığını da bilmesi lazım. Neden? Çünkü örgüt kapalı, kapalı kutu. Saydam değil, birtakım kendilerine göre teknolojik altyapı kurmuşlar, özel haberleşme sistemleri var. Yani hiç tahmin etmediğiniz, akla hayale gelmeyen yöntemler kullanıyorlar. Dolayısıyla burada suçluyu, suçsuzu birbirinden ayırmak, yaşın yanında kurunun yanmasını önlemek için çok titiz bir çalışma gerekiyor. Bu sadece memur tarafında değil bunun yargı tarafında da aynı şey var, orduda da aynı şey var, polisin içinde de aynı şey var, işte bütün bakanlıklarda, yerel yönetimlerde, hatta iş aleminde de. Bütün alanları, üniversiteler de buna dahil, bütün alanlara sızmışlar, kılcal damarlara kadar girmişler. Ne yapacağız? Bunları titiz bir çalışmayla ayıklayacağız. Onun için zor ve zahmetli bir iş. Yanlış yapmak lüksümüz yok, insanların mağdur edilmesi lüksümüz yok. Onun için zaman alıyor, ama üstesinden geleceğiz.

“OHAL VATANDAŞIN YAŞAMINA BİR ENGEL TEŞKİL ETMEDİ”
Biz OHAL’i vatandaşa ilan etmedik. OHAL’i biz kendimize ilan ettik. Vatandaş işine gücüne baksın, yeni yatırımlar yapsın, alışverişini yapsın, ekonomi canlanmaya devam etsin. OHAL dediğiniz şey, bakın Fransa’dan örnek vereyim size; Fransa’da bir terör olayı oldu, OHAL ilan ettiler, 3 sefer uzattılar, en son 6 ay daha uzattılar; bir terör olayı. Bizim ülkemizi yok etmeye çalıştılar, darbe yaptılar. Dolayısıyla bizim daha aradan geçmiş 1 ay, işte OHAL uzayacak mı, uzamayacak mı? Dur bakalım, şu 3 ayı bir görelim, bu 3 ayı da azami müddetçe değerlendireceğiz. OHAL’de biz ne yapıyoruz, onu bilmek lazım. Vatandaşın gidip işine mi müdahale ediyoruz? Niye şu işi yapıyorsun, niye bu işi yapıyorsun, niye seyahat ediyorsun? Bunlarla alakası yok OHAL’in, her şey eskisi gibi, ilk günden itibaren. Neyle alakası var? Bu FETÖ terör örgütü ve bölücü terör örgütünün Türkiye’nin başına bela olmaması için bir daha alınması gereken tedbirler var, yapısal değişiklikler var, işte bu terör örgütüne bulaşmış olanların devletten temizlenmesi var, bu ve buna benzer düzenlemeler var” diyerek açıklamalarda bulundu.

79 milyon bir bayrak altında bayramlaştı

“79 Milyon Bir Bayrak Altında” adlı bayramlaşma, 15 Temmuz şehitleri ve tüm şehitler için Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlarken, programa ellerinde Türk bayrakları ile gelen vatandaşlar salonu tamamen doldurdu.

Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nca (TGTV) Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen bayramlaşma programına; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra eşleri hanımefendi Emine Erdoğan, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Mehdi Eker ve Hayati Yazıcı, Sivil Toplum Örgütü Başkanları, Milletvekilleri, Siyasiler, İşadamları, Bürokrat ve Gazeteciler katıldı.

Bayramlaşma programında herkesin bayramını tebrik ederek konuşmasına başlayan Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV) Başkanı Hamza Akbulut, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olayı teşhisi ve anlık çözüm odaklı cesaretli yaklaşımı ile 15 Temmuz hain darbe girişiminin atlatıldığını söyledi.

HAMZA AKBULUT, “MİLLET TEK YÜREK OLARAK HAİN GİRİŞİMLERE İZİN VERMEYECEKTİR”

Milletin tek yürek olarak hiçbir darbe girişimine izin vermeyeceğini belirten Hamza Akbulut, “İlim ve din konusunda üstümüze düşen görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirmeliyiz. Din insanlara öğretilmediği durumlarda bazı insanların fikirleri din olarak kabul ettirilebiliyor. İlim olmayınca düşüncede var olmamaktadır. Dinimiz İslam’a ve ilme çok değer vermiş. İlmin herşeyin üzerinde olduğu açıkça belirtilmiştir. İlim adamlarının yetişmesine de büyük önem vermiştir” diyerek konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması sırasında “İşte Ordu İşte Komutan”, “Recep Tayyip Erdoğan”, “Şehitler ölmez vatan bölünmez” ve “İdam isteriz” şeklinde sloganlar atılırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘sizlerin istekleri görmezden gelinemez’ diyerek konuştu.

FETÖ denilen bu terör örgütünü tüm unsurlarıyla bir daha milletimize ihanet edemeyecek hale getirmek mecburiyetinde olduklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu mücadeleyi tüm kurumlarımızda veriyoruz. Şu ana kadar önemli mesafe kat ettik ama henüz kat etmemiz gereken çok mesafe var” diyerek konuştu.

Maden sektörü Tüyap’ta buluşuyor

Maden Türkiye Fuarı, madencilik sektöründe faaliyet gösteren üretici firmalar, tedarikçiler, makine üreticileri, hizmet sağlayıcılar, ithalatçılar, dış ticaret firmaları, eğitim ve danışmanlık firmaları, sektörel sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile düzenlenmektedir. Bu yıl kapsamına eklenen tünel inşa ile de tünelcilik alanında faaliyet gösteren firmalar da Maden Türkiye 2016 fuarında yer alacaktır. Kapsamı itibari ile maden sektörüne yönelik hazırlanan ve firmaların en son ürün ve hizmetlerini bir arada sergileyecekleri tek fuar olma özelliği taşıyan Maden Türkiye, aynı zamanda Avrasya coğrafyasında düzenlenen en kapsamlı fuardır. Maden Türkiye 2016 fuarı ile geçtiğimiz yıllarda yarattığımız katma değer ve gösterdiğimiz büyüme başarısını sürdürmeyi hedefliyoruz.

Düzenlenmeye başladığı 2004 yılından itibaren her fuarın ardından başarılarına yenisini ekleyen Maden Türkiye Fuarı, bugüne kadar 60.000 metrekare alanda 1.577 katılımcı ve 30.944 profesyonel ziyaretçiye ev sahipliği yapmıştır. Maden Türkiye 2014 Fuarı; 29 ülkeden 412 katılımcıyı, Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, Kanada ve Rusya başta olmak üzere 69 ülkeden 9.371 profesyonel ziyaretçiyle buluşturmayı başarmıştır. Ziyaretçi sayısında % 47, katılımcı sayısında % 30 ve sergi alanı metrekaresinde gerçekleşen %35 üzerindeki artışla ortaya koyduğu başarılı performans, katılımcılarının ve ziyaretçilerinin beğenisini kazanmıştır. Türk madenciliğinin gücünü ve büyüklüğünü dünyaya tanıtmayı hedefleyen Maden Türkiye Fuarı, 2016 yılında da madenciliğin ve tedarik sağlayan sektörlerin gelişimine katkı sağlayacaktır.

Maden Fuarı 2016 yılında da, Türkiye’nin yanı sıra Almanya, Çin, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, İtalya, İrlanda, İspanya, Fransa, Güney Afrika, Kanada, Norveç Polonya, Romanya, Sırbistan, Rusya, İsveç, Hindistan, İsviçre, Finlandiya, Şili’den gelecek katılımcılarını ve Amerika, Yemen, Tunus, Çin, Slovenya, Azerbaycan, Çek Cumhuriyeti, Cezayir, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Fas, Güney Kore, Pakistan, Polonya, Romanya, Sırbistan, İngiltere, Hollanda, İspanya, Kazakistan, Kosova, Portekiz ve daha birçok ülkeden gelecek ziyaretçilerini ağırlıyor olacak.

Üniversite sanayi iş birliğini gerçekleştiren, Türkiye’de madenciliğin gelişmesine katkılar sağlayan, sektörün kilometre taşlarından olan Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı iş birliği ile düzenlenen ve madencilik sektörünün geleceğine yön verilen bir platform olan Maden Türkiye Fuarı, Avrasya bölgesinin en kapsamlı ticari etkinliğine ev sahipliği yapmakta ve ülkemiz ekonomisine katkı sağlamaktadır.

Jeolojik ve tektonik yapısı ile zengin maden kaynaklarına sahip olan Türkiye, maden yataklarının çeşitliliği, zenginliği ve hedef pazarlara yakınlığı nedeniyle madencilik sektörünün ilgi odağı konumundadır. Ülkemiz madencilik yatırımları, kömür bazlı enerji üretimi, metal ve doğal taş sektörlerinde hızla gelişmektedir. Maden sektörünü harekete geçiren fuar, kapsamı ile sektör adına da önemli faydalar sağlamaktadır. Maden sektöründe yer alan tüm paydaşlar, fuar sırasında düzenlenen sektörel etkinlikler sayesinde kamu yetkilileri, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, ulusal ve uluslararası sektör liderleri ile doğrudan fikir alışverişinde bulunabilecek, küresel pazar, Türk maden sektörü politikaları, mevzuata ilişkin yenilikler, son gelişmeler ve trendler konusunda bilgi sahibi olabilecekler.

24 – 27 Kasım 2016 tarihleri arasında Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde, Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı iş birliği ile sektör profesyonellerine kapılarını açacak olan Maden Türkiye 2016, 7. Uluslararası Madencilik, Tünel İnşa, Makine Ekipmanları ve İş Makineleri Fuarı, Türkiye’den ve tüm dünyadan lider firmaların katıldığı, sektörün üretim gücünün ve yeteneklerinin sergilendiği, uluslararası satış ve pazarlama platformu olma özelliğini koruyacaktır.

MADEN TÜRKİYE FUARI / TÜRKİYE’DE ENERJİ

 

Serhat Albayrak ve ailesine geçmiş olsun ziyareti

Turkuaz Medya Yönetim Kurulu Başkanı Serhat Albayrak ailesi ile birlikte bulundukları ticari takside kaza geçirdi.

Otelden ayrılırken bindikleri taksinin başka bir ticari taksi ile çarpışması üzerine Serhat Albayrak’ın eşi Şule Albayrak ile 2 çocuğu yaralandı.

Yaralılar, ambulansla Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı.

Tedavilerin ardından hastaneden taburcu edilen Albayrak ailesinden hiçbir ferdin ciddi bir sağlık sorunu olmaması telaşlı olan aile üyeleri ile dostlarını sevindirdi.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ALBAYRAK AİLESİNİ HASTANEDE ZİYARET ETTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, Albayrak ailesini ziyaret ederek, geçmiş olsun dileklerinde bulundular.

BERAT ALBAYRAK HASTANE YÖNETİMİNDEN BİLGİ ALDI

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile beraber Antalya’ya gelen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak abisi Serhat Albayrak, yengesi ve yeğenlerini ziyaret ederek, hastane yetkililerinden de bilgi aldı.

Türkiye ve Çin arasında tarihi anlaşmaya varıldı

Çin’in Hangzhou kentinde düzenlenen G20 Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne katılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Çin Halk Cumhuriyeti ile tarihi öneme sahip 3 protokole imza attı.

Nükleer, yenilenebilir enerji ve kömür sektörü alanında protokoller imzalayan Bakan Albayrak, Türkiye’nin nükleer enerji çalışmalarındaki yol haritası hakkında da önemli bilgiler verdi. İlk nükleer reaktörün 2023’te devreye alınacağını, 2030’a kadar Türkiye’nin enerjideki kurulu gücünün yüzde 10’unu karşılayacak şekilde 3 nükleer santrale sahip olacağını söyleyen Albayrak, “60 yıldır tüm dünyaya helal olan bir teknoloji, ‘Türkiye’ye haram’ deniliyorsa, orada bir numara var demektir” diye konuştu.

Albayrak bu yıl sonuna kadar güneş ve rüzgârda da iki büyük ihaleye çıkılacağını açıkladı. G20 Zirvesi’ne katılmak üzere Çin’de bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a refakat eden Enerji Bakanı Albayrak, Türkiye’nin enerjide gelecek vizyonunu belirleyecek üç önemli protokole imza atarken, enerji alanıyla ilgili kritik açıklamalarda da bulundu. Nükleer enerji başta olmak üzere güneş ve rüzgâr enerjileriyle ilgili de önemli projeleri anlatan Bakan Albayrak şöyle konuştu:

Çin tarafı ile enerji alanında üç mutabakat zaptı imzaladık. Nükleer, yenilenebilir enerji ve kömür. Üçüncü nükleer santral ABDÇin konsorsiyumunun talip olduğu bir proje. Önümüzdeki günlerde konsorsiyumla birlikte üçüncü nükleer santralin saha seçimi ve fizibilite ile ilgili açıklamalar da yapılacak.

17-18 Kriterimiz Var

İlk iki nükleer santralimiz Akkuyu ve Sinop olacak. Üçüncüsü ile ilgili saha çalışmaları bir noktaya geldi, hangi bölge olacağı henüz belli değil. Burada duygusal değil 17-18 kritere göre hareket ediyoruz. Bunların içinde depremsellik, su yollarına yakınlık, hava yollarının kesişimi, askeri bölge ve diğer kriterler var. Bunlara göre seçim yapılıyor. Haritalarda birkaç yer öne çıkıyor. Bunun için üst düzey istişare ile stratejik bir karar verilecek.

Japonya ile Anlayış Birliği Belgesi İmzalanacak

Türkiye’nin 2023-2030 hedefleri var. Nükleer bunun içinde önemli bir yer tutuyor. 2023-2030’un Türkiye’si 120-150 bin megavat kurulu gücü ifade ediyor. Bunun yüzde 10’u, 10-15 bin megavatı nükleerden sağlanacak. Japonya ile de nükleeri hızlandırmak için bir anlayış birliği belgesi imzalayacağız. Türkiye’nin teknoloji ile ilgili iyileştirme beklentisi var. Burada zaman kaybetmemek için 2023-2030 yıllarını kapsayan planda ilk reaktörü devreye almak istiyoruz.

Türk Akımı’nda İlk İzinler Verildi

Rusya ile İstanbul’da mevcutların yanı sıra potansiyel projeleri de görüştüğümüz verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Türk Akımı’nın birinci fazı ile ilgili beklenen izinlerin onayını gerçekleştirdik. Türkiye’nin enerji arz güvenliği ve bölgesel enerji projesi olarak Türk Akımı 24 Kasım 2015’e kadar masadaydı. Proje ile ilgili süreç olumlu ilerliyor. Gaz konusunda sessiz ve derinden önemli adımlar atıyoruz. Türkiye’nin bir kaynağa, bu kaynağın bir yapıya bağlı olmaması konusunda çalışmalarımız var. Rusya uzun bir süredir önemli bir ortağımız. Yeni ve farklı işbirlikleri yolunda adımlar atacağız.

Akkuyu’da Süreç Hızlanıyor

Ciddi yavaşlayan Akkuyu süreci hızlanıyor. Rosatom ekibi Türkiye’ye geliyor. Enerji, turizm, tarım gibi ticari ve ekonomik konuların yanı sıra Rusya Devlet Başkanı Putin ile Suriye ve bölgesel konuları da görüşeceğiz.

Bakan Albayrak Gazprom heyeti ile görüştü

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Rus enerji şirketi Gazprom’un Üst Yöneticisi (CEO) Aleksey Miller ve beraberindeki heyeti kabul etti.

İstanbul’da gerçekleşen baş başa ve heyetler arası görüşmelerde, Türk Akımı projesinin yanı sıra Türkiye’nin Rusya ile arasındaki kontrattan kaynaklanan hakları çerçevesinde başlattığı tahkim süreci ve bölgesel enerji işbirliğiyle ilgili konular ele alındı.

Türk Akımı projesinin hayata geçirilmesi için gerekli izin süreçlerinin en kısa sürede tamamlanması konusunda mutabık kalındı.

Tahkim Süreci kapsamında, Türkiye’nin kontrattan kaynaklı haklarının temini ve sürece neden olan sorunun çözülmesi için gerekli adımların en kısa sürede atılması konusunda da karşılıklı kararlılık belirtildi.

Görüşmede ayrıca bölgesel enerji işbirliği konularında da karşılıklı görüş alışverişi yapıldı.

Gelişim ve değişimimize dünya şahit olacak

Etnospor Kültür Festivali’nde Gazeteci Ferhat Yıldırım’a açıklamalarda bulunan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, hain darbe girişiminin ardından ülkemizde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söyledi.

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, “Hain darbe girişimi anında 100 yıldır bu topraklarda millet bu kadar birbirine kenetlenmemişti. Bu girişimin ardından ülkemizin olumlu gelişimi ve değişimine hep beraber şahit olacağız. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları milletçe bir olarak bozduk. Dünya da bu birlikteliği canlı canlı izledi” diyerek düşmanların bu tablo karşısında bozguna uğradıklarını dile getirdi.