21.2 C
İstanbul
Pazartesi, Haziran 9, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 149

Referandum sonrası Erdoğan neler yapacak

Referandum sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…

Bürokratik Oligarşi ve başarısız siyaset anlayışı değişmeye mecbur kalacaktır.

Cumhurbaşkanı’mızı hafta sonu İstanbul’da son gördüğümde gözleri ve sözlerindeki değişimi, dönüşümü, yenilenmeyi, her şeyin farkında olduğunu, kimin ne olduğunun ve olmadığının ve kaçınılmaz değişimlerin işaretini gördüm.

Evet,

Bugünlerde Türk Devlet Yapısında ciddi değişim ve yapılanmanın eşiğindeyiz.

Adeta Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana yapılacak en kapsamlı, en geniş ve en radikal yeniden yapılanmanın arefesindeyiz.

Cumhurbaşkanı bakışları ve söylemleriyle sanki her şeyin bilincindeyim diyordu.

Cumhurbaşkanımız lisan-ı hal ve söyledikleri arasında söylemedikleriyle başka ne diyordu:

Eksikleri, hataları, yanlışları,

Tembelleri, korkakları, silik kişilikleri, bencilleri, küstahları,

Hainleri, sinsileri, arkadan hançerleyenleri, taşın arkasına saklananları, sinenleri,

Harici hasımlarla iş tutan içerdeki işbirlikçileri,

Neme lazımcıları,

Kendi istikbalini Vatanın istiklal ve istikbalinden önce görenleri,

Zor zamanda kaçanları,

Yolda yol arkadaşını satanları,

Siyaseti meslek edinenleri,

Siyasi bencilleri, mevtaları,

Ben ben ben diyen, kerameti kendinden menkul siyaset yapanları,

Her şeyi ben bilirim diyen bilgisiz cahilleri, kibir sahiplerini,

Uzun ince siyaset yolunda yorulanları, nefesi yetmeyenleri, rehavete kapılanları,

FETÖ ile irtibatlı ve iltisaklı siyasileri,

15 Temmuz gecesi saklanıp darbe bastırılmaya başlayınca ortaya çıkan siyasetçileri,

Yüzüne el pençe divan durup da, arkasından olmadık laf ve hakaret eden iki yüzlüleri,

Vatandaşın taleplerini geçiştiren “sigara paketi” siyasetçilerini,

Bu ülke, AK Parti ve kendisi sayesinde sıfırdan zirveye gelip küstahlaşanları,

Özetle; siyasi değişim ve yenilenmenin zaruret ve mutlak gerekliliği,

Görüyorum, biliyorum ve yapacağım diyordu…

Hantal Devlet Yapısı ve Bürokrasiye dair ise, daha derin ve köklü şeyler söylüyordu adeta söylemedikleriyle:

Hiç kimse oturduğu koltuğu, makamı kendine daimi sanmasın,

Vatandaşı küçümseyen, kibirli, küstah bürokratlara taviz verilmeyecek,

“Mahkeme kadıya mülk değildir” felsefesini canlı tutanlarla yola devam edilecek,

Vatandaş ve siyasi otoriteyle uyumsuz bürokrasi sona erecek,

Liyakatsiz, ehliyetsiz kamu görevlileri değiştirilecek,

Bürokratik prensip; “Vatan, millet ve devlete sadakati esas alan, liyakat ve ehliyet” şeklinde olacak,

Atalet ve tembelliğe fırsat verilmeyecek,

Genç, dinamik ve zinde beyinlerle tecrübe ve sağduyu bürokrasiye hakim kılınacak,

Mevcut kamu yönetim sistematiği ve bürokratik kişiliklerle ilgili köklü tasfiyeler olacak,

Bürokrasideki hantallık, yavaşlık ve umursamazlık ivedilikle sonlandırılacak,

Artık hiç kimse devlet dairesini “babasının çiftliği” gibi göremeyecek,

Devlette “yan gelip yatanla, işini yapan” aynı kefede olamayacak,

İşini, görevini mesuliyet içinde yapan ödüllendirilecek, yapmayan ise tasfiye edilecek,

Proaktif bir bürokrasi esas alınacak, kendini yenileyip, geliştiremeyen geride kalacak,

Bürokrasi yatırım ve yatırımcıya engel olmaktan çıkartılacak, önünü açar hale gelecek,

İstihdam ve yatırım yapmak isteyenlere mani olanlar hemen uzaklaştırılacak,

Devlette “bugün git yarın gel” yaklaşımı imha edilecek,

Sağlık, eğitim, adliye gibi hizmetlerde vatandaşı canından bezdirenler canından bezdirilecek,

Tüm bürokrasi, devletin ve milletin hizmetinde olduğunun bilinciyle hareket edecek şekilde oluşturulacak,

Kimse millete efendilik taslayamayacak,

Herkes haddini bilecek, işine ve sorumluluğuna odaklanacaktır.

Bu bağlamda;

Referandum sonrası üst düzey kamu yöneticilerinden başlayarak aşağı doğru çok ciddi değişiklikler olacaktır.

Mevcut üst düzey yöneticilerin yarıdan fazlasının değişeceğini, kurumsal bazda yapısal değişim ve yeniden yapılanmaya matuf revizyonları bekliyorum.

Siyasette deprem niteliğinde müdahalelerin olacağını, çok ciddi kan değişimine gidileceğini, siyasi bir tecdid (yenilenme) yaşanacağını düşünüyorum.

Mülki idarelerden tutun da, valilere, kaymakamlara kadar,

Büyük şehir belediye başkanlarından, en küçük ilçe belediyelerine kadar el atılacak ve gereken her şey ifa edilecektir.

Yolsuzluk, aymazlık, ihanet, kalleşlik yapanların yanına kar kalmayacak, herkes yaptığının bedelini ödeyecektir.

Cumhurbaşkanı her şeyin farkındadır,

Millet müsterih olsun,

Hiç kimse, “Her şey iyi güzel ama neden siyasilere, belediyelere dokunulmuyor” demesin,

Referandum sonrası herkese ve her şeye dokunulduğunu göreceksiniz.

İstisnasız şekilde kamu yapılanması içinde yer alan herkese dokunulacak, adil ve kayırmasız şekilde hareket edildiğine şahit olacağız.

Hele de, FETÖ gibi alçak terör örgütüyle ilintili ve irtibatlı herkes (siyasi, bürokratik, hangi partiden olursa olsun) mutlaka bunun hesabı ayırt edilmeksizin sorulacaktır.

Mecaz anlamda söylersek;  Erdoğan şuanda yumruğunu cebine koymuş, herkese eteğindeki taşları döktürerek, milleti adına final mesabesinde altın vuruşu yapmaya hazır, Referandum sonrasını bekliyor.

15 Temmuz bu ülke için  Kurtuluş Savaşı sonrası ikinci bir milattır.

Emin olunsun ki;

Referandum sadece  “evet/hayır”dan ibaret değildir.

Ve

Referandum sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım…

Karakutu görücüye çıktı

TIRPORT geliştirdiği Araç Güvenlik Sistemi (AGS) ile kamyonlara, uçaklardaki gibi “Karakutu” standardı getiriyor.

TIRPORT’un, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu’nun da desteğini alarak yürüttüğü projede, son aşamaya gelindi. Uçaklardakine benzer, tüm seyir güvenliğini kayıt altına alacak ve araçtaki gerçek zamanlı bilgilere anlık ulaşılmasını sağlayacak olan Araç Güvenlik Sistemi (AGS) adı verilen “Karakutu”lar kamyon ve araçlarda kullanıma hazır.

Trafiğe kayıtlı yaklaşık 850 Bin Kamyon ve TIR’ın olduğu ülkemiz, Avrupa’nın en büyük kamyon pazarı olma özelliğine de sahip.

Türkiye’de taşımanın %92’si karayoluyla yapılıyor. Fakat gerçek çarpıcı veri, yollardaki kamyonların %90’ının şahıslara ait olması. Bu oran, Amerika ve Avrupa’daki sektör verileri ile kıyaslandığında oldukça yüksektir. 1 milyonu aşkın insan evine ekmeğini doğrudan kamyonuyla götürüyor.

Her gün yaklaşık 900 bin kamyonun yük aldığı, 2 bini aşkın lojistik firmasının bu işin organizasyonunu yaptığı ülkemizde kamyonun ve yükün güvenliği son derece önemli.

TIRPORT, kamyonlara özel geliştirdiği, yüksek teknoloji gömülü Karakutusu ile; Yük Verenlerle yük taşıyan kamyonları ve üzerlerindeki yükü sigortalayan sigorta şirketlerini gerçek zamanlı ve konum tabanlı güvenlik zinciriyle birbirine bağlıyor.

Araç Güvenlik Sistemi (AGS), klasik Araç Takip Sistemi’nin üstüne bir dizi güvenlik donanımı ihtiva ediyor.

AGS’li “Karakutu”ların Özellikleri:

•Yolda seyir halindeki kamyonlar, gerçek zamanlı ve konum tabanlı olarak dijital haritalardan izlenebiliyor. Duraklama, yavaşlama, hızlanma gibi bilgiler, konum tabanlı olarak sisteme kaydediliyor. Aracın kayıtlı bilgisi üzerinde, geçmişte hangi noktayı hangi hızla geçtiği, kamyonun nerede, ne kadar beklediği, sistemden görülebiliyor. Tüm bilgiler, bünyedeki GSM ve GPS modülleriyle anlık olarak bulutta tanımlanan güvenli veri tabanına aktarılıyor.
•Entegre bluetooth sensörlerle, dorselerdeki ürünlerin gerçek zamanlı izlenmesi, gereken ısı ve basınç durumu gibi bilgileri anlık olarak takip edilebiliyor. Tanımlanan standartların dışında bir hareket olması durumunda, ürün ve taşımadan sorumlu şirketler, otomatik olarak sistem üzerinden ikaz edilebiliyor.
•TIRPORT AGS’nin, kara kutusuna HD çekim yapabilen 4 kamera eklenebiliyor. Bu kameralarla, seyir hali önden ve arkadan kayıt altına alınabildiği gibi, arzu edilirse dorse-kabin içi de görüntülenebiliyor. Bu bilgiler, bünyedeki diskte 30 güne kadar muhafaza ediliyor. Ayrıca, yükün sahibi ve lojistik firması, istediği kamyonun seyir bilgilerine online olarak cep telefonu üzerinden ulaşıp izleyebiliyor.
•Kara kutuyu “karakutu” yapan en önemli özelliklerden birisi de, bünyesindeki entegre G-Sensör (Darbe Sensörü). Bu sensör sayesinde, araç çok ani bir fren yaptığında veya kazaya uğradığında, kara kutu son 1 dakikaya ait seyir bilgileri ile kaza anından sonraki 30 saniyelik görüntüleri, anında bulut ortamındaki güvenli platforma gönderiyor. Bunun yanında yükün sahibi olan şirketi, taşımayı yapan lojistik firmasını ve o yük ile aracı sigortalayan sigorta firmasını bir anlık ileti ile anında ikaz ediyor, cep telefonuna gelen link tıklatıldığında ise kazanın dinamik raporu ve kaza anında kaydedilen tüm görüntüler izlenebiliyor. Seyir bilgilerine ulaşılabiliyor.
•Bu kit ile; Yük Veren, kamyoncu ve sigorta firması bir platformda güvenlik çemberine alınıyor. Sigorta firması kazadan haberdar olmak için önüne kaza raporlarının gelmesini beklemiyor. İşlemler için zaman kazanıyor, gerçek-sahte kaza ayrımı yapılabiliyor. Sigorta firmasının riski normal seviyelere düşüyor.
•Kara kutu takılı araçlarda, sigorta riskleri minimize oluyor. Sigorta firmalarından, her yıl sahte kaza raporları ile çalınan on milyonlarca liralık hasar ödemesi cepte kalıyor. Yine lojistik firmalarından çeşitli sahtecilik oyunlarıyla (sahte plaka-ruhsat vb. evraklı kamyon) çalınan yükler için ödemek zorunda kaldıkları tazminatlar son buluyor.

Özetle, TIRPORT tarafından geliştirilen ve hayata geçirilen bu sisteme, sigorta firmaları oldukça sıcak bakıyor. Son yıllarda, özellikle trafik sigorta primlerinin çok arttığı ülkemizde, bu durum sigorta firmaları ile araç sahiplerini karşı karşıya getirmişti.

Normal bir kamyonun trafik sigortasının 5-6 bin TL’lerde olduğu pazarda, kara kutu ile sigorta primleri düşecek. Yük ve yol güvenliği artacak. Ekmeğinin derdinde 7-24 direksiyon sallayan şoför ile tek amacı “hırsızlık” olan sahteciler, hızla sistemden ayıklanacaklar.

www.agsteknoloji.net / TÜRKİYE’DE ENERJİ

Enerji’nin sektöründe “EPDK” önemlidir

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Enerji Uzmanları Derneği tarafından düzenlenen Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun (EPDK) 15. Kuruluş Yıldönümü programında konuştu. Türkiye’nin 15 yıllık dönüşüm yolculuğunda EPDK’nın önemli bir mesafe kaydettiğini ifade eden Albayrak, Türkiye’nin büyüme ve başarı hikayesinde enerjinin dinamo etkisi oluşturduğunu belirtti.

Bakan Albayrak, bakanlık olarak yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına önem verdiklerini hatırlatarak, “Yılda ortalama 50 milyar dolar enerji ve maden ithalatına veren bir ülkeden, bir bakmışsınız 10 sene sonra enerji ihraç etmeye başlamış bir ülke olmuşuz. Türkiye olarak enerjiyi daha kaliteli ve ucuz şekilde topluma kazandırma, ulaştırma hedefimiz var. Bunun ötesinde büyük Türkiye’nin artık bölgesel ve küresel noktada önemli bir ham madde olan enerjide, büyük resimde, söz söyleyen bir oyuncu olması gerekiyor. Bunu inşa etmemiz lazım.” diye konuştu.

Enerji sektöründe yapılacak düzenlemelerde EPDK’ya büyük görev düştüğünü ifade eden Albayrak, son yıllarda yaşanan önemli küresel krizlere rağmen Türkiye’nin enerji sektöründe büyüyerek kaynak çeşitliliğini artırarak altyapı yatırımlarına devam ettiğini ve Türkiye’nin geçen yıl elektrik üretiminin yüzde 49,3’ünü yerli kaynaklardan sağladığını söyledi.

Albayrak, yerli kaynakların enerji üretimindeki payını artırılacağını belirterek, “Önümüzdeki 10 yılda elektrik üretiminde yerli kaynakların payını en az üçte ikiye çıkarmamız lazım. Bu yıl bu oranı yüzde 50’nin üzerine taşımalıyız. Hep birlikte omuz omuza çalışacağız.” dedi.

Güneş ve rüzgar enerjisinde ihale süreçlerinin başlatıldığını hatırlatan Albayrak, yakında yerli kömürde de adımlar atılacağını söyledi.

Albayrak, sadece kapasiteler ve üretim değil fabrika ve Ar-Ge yatırımlarıyla da ilerlemenin süreceğini ifade ederek, şunları kaydetti:
“Bundan sonra daha fazla kaynak arayacağız, düzenleme yapacağız ve yatırımcının önünü açarak üçlü kazan-kazan resmine çok yoğun destek olacağız. Nükleeri de yapacağız, yerli kömürü de yapacağız. Daha zengin kalorifik değerli olan kaynaklarımızı geliştirmemiz lazım. Türkiye enerji için yılda 50 milyar dolar dışarı verirken, daha az vermeye başlayacak. Bu, birilerini üzecek, sinirlendirecek ve farklı yolları denemeye itecek. Bunu son 3-4 yıldır yaşıyoruz. Arkasında malum ülkelerin olduğu, terör örgütleri üzerinden, PKK’sı, FETÖ’sü, akıl akıl peşime takıl… Bu söylemlere katılanları da görüyoruz. Ciddiye almıyoruz, almayacağız. Hep aynı yemeği pişirirsen aynı oyu alırsın, gün gelir seçmenin seni tasfiye eder. Referandumdan sonraki süreç de Türk siyasetinde bir dönüşüm olacaktır. Bizim tek hedefimiz var, yeni ve büyük Türkiye’ye bir tuğla, bir taş daha nasıl koyarız? Bu noktada Türkiye için, 80 milyon için daha fazla üretmeye, büyümeye, gelişmeye nasıl katkı yaparız, buna bakacağız.15 Temmuz ruhuyla tüm Türkiye’yi kucaklayarak daha çok çalışacağız. İnşallah, Türkiye’yi çok daha iyi bir noktaya taşıyacağız.”

ENERJİ BAKANLIĞI / TÜRKİYE’DE ENERJİ

Enerji barış için bir araç olmalıdır

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Güney Gaz Koridoru Danışma Kurulu 3. Bakanlar Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, enerjinin; bölgenin ve dünyanın istikrarı, barış için önemli bir araç olarak kullanılabileceğine inandığını söyledi.

Türkiye’nin, bölgesel arz güvenliğine katkı sağlayan, ülkelerin karşılıklı çıkarlarına hizmet eden ve nihai olarak bölgesel barışa, huzura ve istikrara destek verecek tüm projelerin parçası olacağını vurgulayan Bakan Albayrak, “İnanıyoruz ki hiçbir ülke tek başına, iş birliği ağlarının bir parçası olmadan enerji güvenliğini sağlayamaz.” değerlendirmesinde bulundu.

Albayrak, Türkiye’nin bölgedeki enerji projeleri için kolaylaştırıcı rol üstlenmeye devam edeceğine dikkati çekerek, “Tüm paydaşların çıkarına olan ve adil bir paylaşımı amaçlayan projelerin barışa, huzura ve istikrara yapacağı katkıya inandığımız için, Dünya Enerji Kongresi’nde ‘Barış İçin Paylaş’ sloganını seçtik.” ifadelerini kullandı.

Bundan 10 yıl önce ilk kez dile getirilen Güney Gaz Koridorunun belkemiği olarak Azerbaycan ile TANAP projesinin geliştirildiğini anımsatan Albayrak, şöyle devam etti:
“Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı ilgili tüm paydaşlarına hizmet eden bölgesel iş birliğinin mükemmel ve tarihi bir örneği durumundadır. İnşaatın yaklaşık yüzde 65’i tamamlanmış olup, 2018 ikinci yarısı itibarıyla boru hattını gaz ile doldurmaya hazır hale getireceğiz. Bu kapsamda, 2020 itibarıyla 10 milyar metreküp Azeri gazını TAP’a (Trans Adriyatik Boru Hattı) iletebileceğiz.”
Bakan Albayrak, TANAP’ın, ilgili tüm paydaşlarına hizmet eden bölgesel iş birliğinin mükemmel ve tarihi bir örneği olduğunu anlattı.

Türkiye’den kuzey Suriye’ye elektrik

Albayrak, ayrıca Hocalı Katliamı’nda hayatını kaybeden 600’den fazla Azeri vatandaşını anarak, “Tüm dünya bir geçiş dönemini yaşamaktadır. Bu küresel dinamizm ortasında, istikrarsızlıklar birbirine komşu olan ülkelere olduğu kadar dünyanın uzak bölümlerine de yayılmaktadır. Bu bağlamda, İstanbul ve Paris, Ankara ve Brüksel, İzmir ve Berlin arasında hiçbir fark bulunmamaktadır.” diye konuştu.
Suriye’de yaşanan çatışmanın da artık insanlığın vicdanını kanatan trajik durumun ötesine geçtiğini belirten Albayrak, 2011’den beri yarım milyondan fazla insanın öldürüldüğüne ve 8 milyondan fazla Suriyeli’nin mülteci durumuna düştüğüne dikkati çekti.

Albayrak, Türkiye’nin ilk günden itibaren izlediği açık kapı politikası ile bugün 3 milyonu aşkın mülteciye ev sahipliği yaptığının altını çizerek, şunları kaydetti:
“Bugüne kadar sadece mülteciler için yapılan harcamalar 25 milyar doları aşmış durumdadır. Türkiye aynı zamanda kuzey Suriye’de terörden arındırılan bölgelere elektrik sağlamaktadır. Türkiye ortaya koyduğu gayret, üstlendiği yük ile bölgesel çatışmaların çözümlenmesinde ne kadar samimi olduğunu dünyaya ispat etmiştir. Ancak çözüm sadece Türkiye’nin samimiyetle üstlendiği sorumluluk ile mümkün değildir. Bu yükün başta Avrupa olmak üzere dünyadaki diğer büyük ülkeler tarafından paylaşılması, tüm ülkelerin samimi çözüm için elini taşın altına koyması gerekmektedir. Sinekleri öldürerek değil, bataklığı kurutarak sonuç elde edebilirsiniz ve bataklığın kuruması da müşterek çaba ile mümkündür.”

Albayrak, aynı zamanda Bakü’deki temasları kapsamında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından kabul edilirken, Avrupa Komisyonu Enerji Birliğinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Maros Sefcovic, Gürcistan Başbakan Yardımcısı ve Enerji Bakanı Kahka Kaladze ve İtalya Ekonomik Kalkınma Bakanı Carlo Calenda ile yaptığı görüşmelerde enerji alanında ülkeler arası iş birliklerini değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Aliyev ile görüşme
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Güney Gaz Koridoru Danışma Kurulu 3. Bakanlar Toplantısı’na katılmak için geldiği Azerbaycan’da Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından kabul edildi.
Aliyev, Bakü Haydar Aliyev Merkezi’ndeki kabulde Türkiye’nin Güney Gaz Koridoru Danışma Kurulunda yüksek düzeyde temsil edilmesinin önemini vurguladı.

Toplantıya katıldığı için Albayrak’a teşekkür eden Aliyev, toplantının geleceğe yönelik planların başarıyla uygulanmasına önemli katkıda bulunacağını ifade etti.

Türkiye’de yapılacak referandumda değinen Aliyev, “Referandumun çok iyi geçeceğinden eminim. Türk halkı, iradesini ortaya koyacak ve bundan sonra Türkiye’nin hayatında yeni ve daha istikrarlı bir dönem başlayacak.”dedi.

Albayrak da Aliyev’e Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın selamlarını iletti ve eşi Mihriban Aliyeva’nın cumhurbaşkanı birinci yardımcılığı görevine getirilmesi dolayısıyla hayırlı olsun dileğinde bulundu.
Albayrak, referandumun Türkiye’nin geleceği açısından büyük önem taşıdığını kaydetti.

Görüşmede enerji alanındaki iş birliğinin yanı sıra Azerbaycan doğalgazını Avrupa’ya taşıyacak Güney Kafkas Boru Hattı, Trans Anadolu Boru Hattı (TANAP) ve Trans Adriyatik Boru Hattı’ndan (TAP) oluşan Güney Gaz Koridoru müzakere edildi.

Türkiye’de Enerji Dergisi olarak Enerji Bakanımız Sayın Berat Albayrak ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlhan Aliyev’in projelerinin Türk coğrafyası için önemli olduğunun farkında olarak destekliyoruz.

ENERJİ BAKANLIĞI / TÜRKİYE’DE ENERJİ

Kadınlar hayatın merkezinde olmalıdır

KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği) Hukuk Komisyonu Üyesi Avukat Pınar Hacıbektaşoğlu, boşanmaların sosyal ve arkadaş çevresindeki ilişkileri olumsuz etkilediğini belirterek, “Çiftin düğününde halay çeken insanlar boşanma anında mahkemede şahitlik yapmak zorunda kalıyor” dedi.

KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği) Hukuk Komisyonu Üyesi Avukat Pınar Hacıbektaşoğlu, Bağcılar Belediyesi M. Akif Ersoy Kültür sanat Merkezi’nde düzenlenen Kadın Yasal Hakları konulu seminerde konuştu.

Hayatın her noktasının kurallarla başladığını ifade eden Hacıbektaşoğlu, binlerce yıl önce insanın doğa, devlet, toplum ve insanla ilişkilerinde ortaya sorun çıktığında kural oluşturulduğunu belirtti. Kadınların aile birliğinde değişik sebeplerle haksızlığa uğradığını ve mağdur olduğunu belirten Hacıbektaşoğlu, Cumhuriyet’in kurulmasından sonra kadın haklarının medeni veya Türk Ceza Kanunu ile düzenlendiğini anlattı. Bu hakların 2002’den itibaren daha da arttığını ifade eden Hacıbektaşoğlu, şöyle konuştu: “Önemli olan o kanunların muhataplarınca bilinip ve uygulanmasıdır. Kadınların kendisini hayatın merkezine koyması gerekiyor. Ne yazık ki, hayatın merkezine kendimizi koymuyoruz. Merkeze koyduğumuz kişi güçlü ise biz de güçlü oluyoruz, merkez çöktüğünde biz de çöküyoruz. Lütfen kendinizi değerli görün”

Medeni Kanun’a göre kız evlatların 18 yaşını bitirdikten sonra evlenebildiğini hatırlatan Hacıbektaşoğlu, çocuk yaşta evliliklerin kanayan yara olduğunu söyledi. 15 yaşındaki bir kişinin evlilik sorumluluğunu taşıyacağına inanmadığını da anlatan Hacıbektaşoğlu, “Benim annem de erken evlenmiş ama günümüz şartlarında bu artık çok zor. Kızlarımız ruhsal ve bedensel olarak 18 yaşını tamamlamalı. Aksi haldeki evlilik durumlarında TCK’ya göre kanuni sorumluluğu var” dedi. Boşanmaların sosyal ve arkadaş çevresindeki ilişkileri olumsuz etkilediğini kaydeden Hacıbektaşoğlu, her iki tarafın çevresindekilerin bir taraf olmak zorunda kaldığını söyledi.

Hacıbektaşoğlu, “Çiftin düğününde halay çeken insanlar boşanma anında mahkemede şahitlik yapmak zorunda kalıyor. Önceden kadının malının kocanın malı anlamına geldiğini de kaydeden Hacıbektaşoğlu, şimdi ise edinilen malın yarısının kocanın yarısının kadının olduğunu söyledi. Hacıbektaşoğlu, “2002 yılından bu yana, tapu kadının adına düzenlenmiş olmasa da evlilik tarihinden sonrası evlendikleri tarihten sonra edinilmiş mal paylaşılır. Ancak, piyangodan veya emek vermeden kazanılan para veya ikramiye kişisel mal olduğu için paylaşılmıyor”

Şiddete uğrayan kadından artık rapor istenmediğini de anlatan Hacıbektaşoğlu, şimdi valiliğe, karakola, kaymakamlığa başvuruda bulunulmasının yeterli olacağını belirtti. Kadının, şiddete uğradığını belirtmesinin ardından mekanizmanın çalışmaya başladığını kaydeden Hacıbektaşoğlu, başvuru evrakının en kısa sürede savcılığa gittiğini anlattı. Hacıbektaşoğlu, “Şiddet uygulayan kişi hakkında yaptırım başlıyor” dedi.

BAĞCILAR BELEDİYESİ / GAZETE FISILTI

Etiyopya imalat sektörünün merkezi olacak

Kemerburgaz Üniversitesi Etiyopya Demokratik Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Dr. Mulatu Teshome Wırtu’ya ekonomi alanında fahri doktora unvanı verdi.

Bağcılar Mahmutbey Kampusu’nda düzenlenen törende bir konuşma yapan Wırtu, fahri doktora unvanı verilmesinden dolayı büyük bir onur duyduğunu belirtti. Bunu tarihi ilişkilerin gelişmesinin önemini takdir eden bir adım olarak değerlendirdiğini ifade eden konuk Cumhurbaşkanı Wırtu, “Beş yıl önce Ankara’da Büyükelçilik görevimi yaparken böyle bir onuru yaşayacağımı hayal dahi edemezdim. Bu unvana yakışır birisi olacağıma söz veriyorum” şeklinde konuştu.

İki ülke arasındaki ilişkilerin istikrarlı şekilde devam ettiğini de vurgulayan Wirtu, şöyle konuştu: “Bu ziyaretim sırasında iki ülkenin hükümetleri olarak karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğinde fikir birliğine vardık. En üst düzey yetkililer olarak ülkemizde Türk yatırımcıların altyapı, imalat, enerji sektöründe yatırım yapabileceğini konuştuk. Dar boğaz yaşandığında alternatif finansmanın nasıl sağlanacağını görüştük. Ankara’dayken Başbakan Binali Yıldırım ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ile görüştüm”

2025’te Etiyopya’nın orta gelirde ülkelere katılacağını da savunan Wırtu, yeni bir plan başlatmak üzere olduklarını ve ülkesini imalat sektörünün merkezi haline getireceklerini söyledi. Wırtu, “Ankara’daki en üst düzey yöneticilerle yaptığımız görüşmelerde Türk işadamlarını bu yönde teşvik edilmesi ricasında bulunduk. Etiyopya’da sanayi parkları kurma işine başlıyoruz. Kamu ve özel Türk firmaları bu alanlara yatırım yapmasını tavsiye ediyoruz. Sanayi tesisleri kursunlar, sanayi bölgelerine dahil olsunlar” dedi.

“ÜNİVERSİTEMİZİN YÜZDE 14’Ü ULUSLAR ARASI ÖĞRENCİ”
Kemerburgaz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan da öğrencilerinin yüzde 14’ünü 55 farklı ülkeden gelen uluslararası öğrencilerin oluşturduğunu belirterek, “Üniversitemiz 2017 yılında Türkiye’de en fazla uluslar arası öğrenciye kapılarını açan ilk 3 üniversiteden biri olmuştur” diye konuştu.

CUMHURBAŞKANI WIRTU’YA CÜPPESİNİ PROF.ERHAN GİYDİRDİ
Cumhurbaşkanı Wırtu’ya cüppesini giydiren Rektör Prof. Dr. Çağrı Erhan daha sonra diplomasını takdim etti. Üniversitenin Ekonomi Bölümü Başkanı Doç. Dr. Sevil Acar Aytekin ise berat sundu. Programa eski bakanlardan Bülent Akarcalı, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, Kemerburgaz Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Ali Altınbaş, Etiyopya’nın İstanbul Fahri Konsolosu İmam Altınbaş ile öğrenciler ve öğretim üyeleri katıldı.

BAĞCILAR BELEDİYESİ / TÜRKİYE’DE ENERJİ

Hocalı katliamı bu park ile anılacak

Ermenilerin 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan’ın Hocalı kasabasında yaptığı ve 613 masum insanın hayatını kaybettiği katliamın acısı hiç azalmadı. Bağcılar Belediyesi, bu büyük acıyı dünya kamuoyuna hatırlatmak amacıyla önemli bir esere imza atıyor.

Fevzi Çakmak Mahallesi’nde temeli atılan Azerbaycan Hocalı Dostluk Parkı’nın inşaatı hızla devam ediyor.Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, “Hocalı katliamını unutturmayacağız. Bu anlamda hizmete sunacağımız Azerbaycan Hocalı Dostluk Parkı bu acıyı dünya kamuoyuna hatırlatacak” dedi.

Bağcılar Belediyesi, Ermenilerin 25 yıl önce Azerbaycan’ın Hocalı kasabasında gerçekleştirdiği katliamı dünya kamuoyuna hatırlatmak adına önemli bir projeyi hizmete sunuyor. Fevzi Çakmak Mahallesi’nde inşaatı süren park 33 dönümlük alana sahip olacak.

İnşaatı devam eden Azerbaycan Hocalı Dostluk Parkı her yaştan ilçe sakinine hizmet verecek. Pazar yeri ve yeşil alanın yer alacağı tesiste 445 araçlık otopark da hizmet verecek. Tesiste ayrıca çocuk oyun alanı, spor hizmet birimleri, ileri yaş egzersiz aletleri, çocuklar tırmanma duvarı ve ahşap şehir terası, çim amfi, su göleti, dinlenme alanı da bulunacak. Park içerisindeki yaya yolları da sağlı sollu değişik peyzaja sahip olacak.

“HOCALI KATLİAMINI UNUTTURMAYACAĞIZ”
Türkiye ile Azerbaycan’ın iki devlet tek millet olduğunu ifade eden Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, en zorlu günlerde birbirlerine destek olduklarını kaydetti. Çağırıcı, “Hocalı katliamının üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen o acıyı Türk milleti olarak hala derinden hissediyoruz. Dünya kamuoyunun Ermenilerin, bu katliamı ve Karabağ’daki haksız işgalini iyi bilmesi gerekiyor. Azerbaycan Hocalı Dostluk Parkı da bu anlamda önem kazanıyor. İlçemizde örnek projelerin hayata geçirilmesinde sunduğu katkılarından dolayı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Kadir Topbaş’a teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

BAĞCILAR BELEDİYESİ / GAZETE FISILTI

Rant çevreleri rahatsız

Milat Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ali Adakoğlu, inananların 28 Şubat sürecinde haksızlığa bağırarak ama 15 Temmuz’da elleriyle karşı durduklarını belirterek, 16 Nisan referandumu sonrası ülkeyi kilitleyen her türlü oligarşinin son bulacağını söyledi. Gazeteci-Yazar Ekrem Kızıltaş ise Erbakan’ın ülkenin rantiyeci çevreler ve İMF tarafından sömürülmesinin önüne geçtiğini söyledi.

Merhum Başbakan Necmettin Erbakan, Bağcılar M. Akif Kültür Sanat Merkezi’nde düzenlenen programla anıldı.
“Necmettin Erbakan ve 28 Şubat” konulu anma programında konuşan Milat Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ali Adakoğlu ve Gazeteci-Yazar Ekrem Kızıltaş merhum Başbakan Erbakan ile ilgili önemli bilgileri paylaştılar.

Darbelerin emperyalistlerin değirmenine su taşıdığının altını çizen Ali Adakoğlu, 28 Şubat’ın ülkemizde yaşanan 6. darbe olduğunu belirterek, İngilizlerin emperyal planını bozan Padişah Abdülaziz’in 1876’da katledildiğini kaydetti. 1908’de de Abdülhamit’in yine ihtilal ile tahttan indirildiğini hatırlatan Adakoğlu, Menderes’in de aynı şekilde 1960 darbesi sonrası asıldığını kaydetti.

Adakoğlu şöyle konuştu: “12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbesi geldi. 28 Şubat post modern darbesi sürecinde elimizle karşı çıkamadık ancak bağırarak isyan ettik. Sultanahmet Mitingi’nde ve Beyazıt eyleminde isyan ettik. O haksızlığı düzeltmeliydik. Allah (c.c), bu lütfu bize bahşetti. 15 Temmuz gecesi de sokaktaydık. Millet olarak hainlere karşı durduk. Bu saatten sonra hiç kimse bizi 28 Şubat zulüm dönemine geri döndüremez” diye konuştu. Darbelerin, Demirel’i korkuttuğunu da vurgulayan Adakoğlu, Erbakan’ın da aynı şekilde baskı altına alındığını belirtti. Erbakan’ın dünyaya adalet getirmek istediğini belirten Adakoğlu, o süreçte Demirel’in sistemi kilitlediğini söyledi. Adakoğlu, “Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de AK Parti’nin atamak istediği bürokratları engelledi” dedi.

“OLİGARŞİ SON BULACAK”

16 Nisan’daki referanduma da değinen Adakoğlu, şu anki Anayasaya göre, Cumhurbaşkanı’nın yalnızca vatana ihanetten yargılanabileceğini anlattı. Adakoğlu, “16 Nisan’da referandumdan ‘evet’ çıkması halinde Cumhurbaşkanı yargılanabilecek. Hakkında gensoru verilerek düşürülebilecek. Her 5 yılda bir halkın karşısına çıkıp hesap verecek. Bu sistem ile iktidarın gerçek sahibi millet olacak.”
”GÜMÜŞ MOTOR’U KURDU”
Ülkenin ekonomik olarak kalkınmasının sanayileşmeden geçtiğini bilen Necmettin Erbakan’ın sanayileşmeye büyük önem verdiğini belirten Ekrem Kızıltaş ise “Erbakan Hoca, dünya üzerinde söz sahibi olabilmek için iktisadi üstünlüğe kavuşmak gerektiğini anlatıyordu. Onun 1957’de temelini attığı Gümüş Motor birkaç yılda üretime geçti ve pazar buldu” dedi. Bundan rahatsız olan Odalar Birliği ve Sanayi Bakanlığı’nın yerli motor üretimini engellemek için her şeyi yaptığını kaydeden Kızıltaş, bunun neticesinde zarar etmeye başlayan Gümüş Motor’un bir süre sonra Erbakan’ın elinden çıktığını anlattı.

“RANT ÇEVRELERİ ERBAKAN’DAN RAHATSIZ OLDU”
Erbakan’ın önüne siyasette de engeller çıkarıldığını hatırlatan Kızıltaş, onun kurduğu Refah Partisi’nin 1995 yılında 1.parti olduğunu belirtti. Ancak buna rağmen Erbakan’a hükümet kurdurulmadığını da kaydeden Kızıltaş, “Teamüle aykırı olarak Cumhurbaşkanı Demirel, hükümeti Mesut Yılmaz ile Çiller’e kurdurdu. Ancak güvenoyu alamadılar. Ardından 28 Haziran 1996’da REFAHYOL hükümeti kuruldu. Başbakan Erbakan, devleti soyanlara karşı kamu ortak hesabını kurdu. Rant çevresi bundan rahatsız oldu. İslam ülkelerini ziyaret etti. D-8’i kurdu. İMF borç vermek istiyordu. Rantiyeciler içeride de devlete para satamadı. Rahatsız oldular. İşçi, memur, dul ve yetime en fazla zam onun döneminde yapıldı. Ülke, borç almıyordu ve dış borç ödeniyordu” Bundan rahatsız olanların Erbakan’ı göndermek için düğmeye bastığını anlatan Kızıltaş, ‘irtica, mürteci’ dediklerini, Ali Kalkancı, Fadime Şahin’i ortaya çıkardıklarını kaydetti.

BAĞCILAR BELEDİYESİ / TURKİYE’DE ENERJİ

15 Temmuz şiir ile anlatıldı

Bağcılar Belediyesi ile İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ilk-orta ve liseler arasında düzenlediği “Öğrenci Gözüyle 15 Temmuz” konulu yarışmanın ödül töreni Halk Sarayı’nda yapıldı. Tören de 15 Temmuz’u resim, senaryo, şiir, kompozisyon, afiş ve İngilizce makale dallarında en iyi şekilde ifade ederek dereceye giren öğrencilere ödülleri verildi.

Törende bir konuşma yapan İlçe Kaymakamı Orhan Çiftçi, 28 Şubat sürecinde ülkenin zor günler yaşadığını ve çeşitli mağduriyetler yaşandığını söyledi. 15 Temmuz hain girişimine değinen Çiftçi, “Hainler ordumuzun silahıyla millete alçakça saldırdı. Ancak bu hain kalkışma 10 saat içinde bastırıldı” dedi.

Programda daha sonra Orhan Gazi Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileri 15 Temmuz şehidi Ömer Halisdemir için yazılan 30 Kuş şiirini seslendirdi. 15 Temmuz konulu mini tiyatro gösterisinin ardından dereceye giren öğrencilere resim, senaryo, şiir, kompozisyon, afiş ve İngilizce makale dallarında ödülleri verildi. Törene ayrıca İlçe Müftüsü Musa Uzun, meclis üyeleri, okul müdürleri ile öğretmen ve öğrenciler katıldı.

BAĞCILAR BELEDİYESİ / TURKİYE’DE ENERJİ

Teknik kataloglara 3 adımda ulaşılıyor

Dijital dünya, sosyal hayatın bir parçası halindeyken, son yıllarda iş hayatının da vazgeçilmezi haline geldi. Bankacılıktan, e-ticarete, kargo hizmetlerinden kariyer portallarına kadar birçok sektörde kullanılan mobil uygulamalar, yapı sektöründe de kullanılmaya başlandı. Kendi alanında bir ilke imza atarak kendi mobil uygulamasını geliştiren Sistem Alüminyum, teknik katalogları kullanan teknisyenlerin ve mimarların ağır ve kalın basılı katalogları taşımalarına gerek kalmaksızın, diledikleri an ve diledikleri yerde ürünlerle ilgili teknik bilgilere erişimini kolaylaştırıyor.

Kurumsal mobil uygulama kullanımının hız kazandığı günlerde, her sektörde olduğu gibi, alüminyum üretim sektöründe de olumlu gelişmelere rastlıyoruz. Özellikle teknik uygulama gerektiren alüminyum cephe, pencere sistemleri veya kompozit panel uygulaması gibi işlerde proje uygulayıcıları sık sık teknik kataloglara ihtiyaç duyuyor veya teknik çizimleri kontrol ediyor. Binlerce farklı kalıpta veya fonksiyonda malzeme uygulayan teknisyenlerin baş ucu kitapçığı olan bu kataloglar, genelde ürün kategorilerine ayrılmış bir şekilde cilt cilt basılıyor. Bu basılı katalogların teknisyen ve mimarlar tarafından devamlı olarak yanlarında bulundurulması da oldukça güç. Sektöründeki bu ihtiyacı doğru değerlendiren Sistem Alüminyum, hem yurt içindeki hem de yurt dışındaki müşterileri için Türkçe ve İngilizce dil seçenekleri ile bir mobil uygulama geliştirdi.

Tüm Teknik Kataloglar 3 Adımda Cep Telefonunda veya Tablette
Uygulama, oldukça kullanışlı bir ara yüze sahip. Hem Apple Store, hem de Play Store’dan indirilebilen Sistem Alüminyum Mobil Uygulama, ilk açıldığında kısa bir animasyonla kullanıcıyı karşılıyor. Teknik katalogların yanı sıra menüde şirketin iletişim bilgilerini ve genel bilgileri içeren bölümleri de mevcut.
Kullanıcı uygulamayı cep telefonu veya tablet gibi taşınabilir bir cihaza indirdikten sonra, menüden kataloglar sekmesini tıklayıp, dilediği katalogu cihazına indirebiliyor. Son adım olarak da dilediği zaman, dilediği yerde cihazından teknik kataloglara erişim sağlayabiliyor.

Erdoğan Yılmaz: “Sektörümüzün gelişimi için teknolojik gelişmelerden faydalanmayı sürdüreceğiz.”
Uygulamanın proje uygulayıcı şirketlerin teknik birimlerince kullanılmasını öneren Sistem Alüminyum Mimari Sistemler Satış Müdürü Erdoğan Yılmaz, “Mobil uygulama, bizim öncelik verdiğimiz konulardan bir tanesi. Tüm teknik kataloglarımızın baskısı tamamlandıktan sonra, aynı anda mobil uygulamaya da güncel versiyonlarını yüklüyoruz. Önümüzdeki dönemlerde ise mobil uygulamanın daha çok kullanıcı tarafından deneyimlenmesi için çalışmalarımızı devam ettirecek, sektörümüzün gelişimi için teknolojik gelişmelerden faydalanmayı sürdüreceğiz. Mobil uygulamamızın kullanıcı sayısı arttıkça daha az katalog basacağız ve böylece daha az kağıt kullanarak çevre korumasına katkıda bulunacağız.” dedi.

SİSTEM ALÜMİNYUM / TURKİYE’DE ENERJİ

Darul Eytam Vakfı Tanıtım Filmi


Darul Eytam balkan ve 1. dünya savaşlarında kimsesiz kalan çocukları barındırmak ve bir meslek edindirmek amacıyla kurulan müesseselerin o zamanki adıdır. Darul Eytam “yetimler yurdu, yetimhane” demektir.

Türkiye’de ve Dünyanın her yerinde yetim, öksüz ve himâye gerektiren çocukların, temel ihtiyaçlarının karşılanması, maddi ve manevi, fiziki, ruhi, zihnî, ahlâkî, hukuki ve sosyal, ilmi ve teknolojik, sanatsal, mesleki yönden her türlü ihtiyaçlarının giderilmesi; savaş ve doğal afetlerin yaşandığı yerlerde, yoksulluk bölgelerinde, yetim ve korumasız kalan çocukların, kendi topraklarında kültürlerinden kopmadan, öncelikle yakınları yanında yaşamaları için çalışmak, kimsesi olmayan çocuklar için barınma imkânı ve ortamı sağlamak, kültürel değerlerine ve medeniyetine bağlı, en ileri seviyede gelişimlerini tamamlamalarına yardım etmek ve katkı sunmaktır.
Yetim ve öksüzlerin temel ihtiyaçlarının karşılanması, yetiştirilmesi, bakımının, korunmasının ve bilhassa eğitimlerinin planlanması misyonumuzun ruhunu teşkil eder.

Bunların yapılabilmesi için yapılacak plânlama, gençliğin ve öksüz ve yetimlerin istikrarlı, güvenli ve ekonomik geleceklerini karşılayabilir olarak ayakta durmaları için çok önemlidir.

Gençliğin ve özellikle de yetim öksüzlerin ayakta durmalarının sağlanması, bunların kendi ülke kültür ve medeniyetlerinin kalkınma ve bekasına katkı sağlamaları, çok mühimdir.

Darul Eytam Vakfı yetimlerin yurdu

Darul Eytam balkan ve 1. dünya savaşlarında kimsesiz kalan çocukları barındırmak ve bir meslek edindirmek amacıyla kurulan müesseselerin o zamanki adıdır. Darul Eytam “yetimler yurdu, yetimhane” demektir.

Türkiye’de ve Dünyanın her yerinde yetim, öksüz ve himâye gerektiren çocukların, temel ihtiyaçlarının karşılanması, maddi ve manevi, fiziki, ruhi, zihnî, ahlâkî, hukuki ve sosyal, ilmi ve teknolojik, sanatsal, mesleki yönden her türlü ihtiyaçlarının giderilmesi; savaş ve doğal afetlerin yaşandığı yerlerde, yoksulluk bölgelerinde, yetim ve korumasız kalan çocukların, kendi topraklarında kültürlerinden kopmadan, öncelikle yakınları yanında yaşamaları için çalışmak, kimsesi olmayan çocuklar için barınma imkânı ve ortamı sağlamak, kültürel değerlerine ve medeniyetine bağlı, en ileri seviyede gelişimlerini tamamlamalarına yardım etmek ve katkı sunmaktır.
Yetim ve öksüzlerin temel ihtiyaçlarının karşılanması, yetiştirilmesi, bakımının, korunmasının ve bilhassa eğitimlerinin planlanması misyonumuzun ruhunu teşkil eder.

Bunların yapılabilmesi için yapılacak plânlama, gençliğin ve öksüz ve yetimlerin istikrarlı, güvenli ve ekonomik geleceklerini karşılayabilir olarak ayakta durmaları için çok önemlidir.

Gençliğin ve özellikle de yetim öksüzlerin ayakta durmalarının sağlanması, bunların kendi ülke kültür ve medeniyetlerinin kalkınma ve bekasına katkı sağlamaları, çok mühimdir.

Referandum sürecinde doğrular ve yanlışlar…

‘Evet’in anlam ve öneminin anlatılamaması, bilinmemesi, kavranılmaması.

Referandum’da Hayır çıkması sadece 18 maddelik basit bir Anayasa değişikliğinin reddedilmesi değildir. Bu referandum sadece yerel ölçekte değil Uluslararası boyutta ülkemizi etkileyecek bir tercih ediştir. Bu yüzden de; kimilerinin dediği gibi, “Hayır” çıksa zaten bir şey değişmeyecek söylemi çok ciddi bir tehlike, sinsilik ve tuzaktır. Yabancı ülkelerin gözü bu referandum sonucunda ortaya çıkacak sonuçtadır. Bu sonuç ise; ülkemizin uluslararası arenada gücünün maksimizesi veya elinin zayıflatılması sonucunu doğuracaktır. Bu sebeple de; “Evet” sadece basit  bir “Evet”den ibaret değildir.

Bu referandum Cumhuriyet Tarihimizin ve özellikle de 14 Mayıs 1950 Demokrat Parti’yle başlayan sürecin en önemli vetiresidir.

Ama bu süreç maalesef ki; “Evet”in kazanmasını isteyenlerin bile ciddiye almadığı bir devinim göstermektedir.

Bazı AK Parti yöneticileri, bir kısım bakanlar, bir bölüm il ve ilçe teşkilatları büyük bir aymazlık içinde olup; Referanduma dair çalışmalar  Erdoğan’a ihale edilmiş haldedir.

Bakanların sorumsuz ve süreci baltalayıcı beyanatları peş peşe gelmektedir.

Böylesi kritik bir süreçte Tarım bakanlığı sokakta süt satışlarına dair yasaklamadan bahsedebiliyor, Sağlık bakanlığı, Cafe’lerin sigara içilen açık kısımlarının kapatılacağını dile getirebiliyor, İstanbul Valisi Suriye’lilerin vatandaşlığa alınmasına dair beyanatta bulunabiliyor.

Sormak lazım; kimin değirmenine su taşıyorsunuz?

Bilerek veya bilmeyerek sürece verdiğiniz zararın farkında mısınız?

Ne yapmaya çalışıyorsunuz?

Bizim bilmediğimiz hesaplarınız mı var, yoksa bu söylem ve eylemlerinizin sonuçlarını kestiremeyecek kadar gaflet içinde misiniz?

MSB bakanı TSK’da başörtüsü serbestisine dair düzenleme getiriyor ve bunu deklere ediyor.

Neden bugün?

Bir yıldır neden yapılmadı veya neden Mayıs’da değil de şimdi yapılıyor?

Yürüyen atın başına vurmak değil mi bunlar?

“Evet” için çalışırken “Hayır” diyenlerin ekmeğine yağ sürmek değil midir?

AK Parti içinde tutarsızlık hissettiren gariplikler söz konusu.

İktidarın ilk yıllarında ve geçiş sürecinde Sayın Cumhurbaşkanına yakın olup sonraları araya mesafe koyulanların hala vitrindeki görüntüleri halk nezdinde ciddi eleştiriye konu oluyor. Millet nazarında yüzleri yıpranmış, siyasi itibarları zedelenmiş, yolsuzluk, kanunsuzluk, kişisel hırs ve çıkarlarını öne çıkartmalarıyla ve hatta FETÖ ile irtibat ve iltisaklarıyla halkın zihninde soru işaretleri yaratanların varlığı en büyük sorunların başında geliyor.

Doğu ve Güneydoğu  illerimizden AK Parti yönetimleri ile ilgili ciddi şikayetler geliyor. Son iki yılda yapılan güvenlik operasyonlarıyla  terörle irtibatı kavi şekilde tescillenen HDP’ye halkın sempatisi iyice azaldı ve bu partinin oyları ciddi düşüşe geçti.

HDP’nin düşüşüyle bu oyların AK Parti’ye yönelmesi gerekirken, il teşkilatlarının aymazlığı, tembelliği, kirliliği ve bencilliği nedeniyle henüz ve hala beklenen düzeyde değil. Bu durum Referandum arefesinde bölgesel bazda ve Kürtler nazarında çözülmesi gereken en temel sorun  olarak gözüküyor.

7 Haziran seçimlerinde bu millet ne yapacağını açık şekilde gösterdi. Bunu hepimiz, tüm ülke hep beraber gördük, yaşadık.

1 Kasım’da yeniden oy vererek tek başına iktidar yaptı ama “mesajı da mutlaka okuyacaksınız” diye ders verdi.

Fakat bu süreçte manipülasyonculara, “algı operasyoncularına” provakatörlere, içerden ve dışardan gözünü dikmiş akbabalara fırsat verecek beyanatlar maalesef ki; kendini “evet”çi diye lanse edenlerden ve AK Parti kurmaylarından geliyor.

Beyler, Bayanlar…

7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde tercih değiştiren 5 milyon oy var.

7 Haziran’da verilmeyen bu oy, 1 Kasım’da AK Parti’ye yönelerek tek başına iktidarı getirdi.

Şuanda ise; ikna edilmesi gereken kitle bu  kesim.

Daha önce AK Parti’ye oy veren verdiğini gizlerken, maalesef bugün Referandumda hayır diyecekler bu tercihlerini gizler haldedirler. İşte, tam da bu yüzden bu tedirginliğin giderilerek bu kitlenin kazanılması elzem bir hal almıştır.

Ama ikna için yapılan ne?

Hiç bir şey…

Bu kesimin kararsızlığını, tedirginliğini, zihin karmaşasını artırmaktan başka bir şey yapılmıyor.

“Evet”e ikna için çabalamak yerine, değişikliğin getireceği milli ve ülkesel menfaatleri ve yenilikleri anlatmak yerine, zihinleri “evet” cihetinde berraklaştırmak yerine sorumsuz söylemlerle, eylemlerle, kibir ve aymazlıklarla hareket ediliyor.

Bir Allah kulu çıkıp da manipüle edici sorulara net yanıtlar vermiyor.

Yok efendim “hadi Erdoğan’ı biliyoruz ama ondan sonra bir deli gelirse ne olacakmış” 

Bu kadar saçma, mesnetsiz ve akli olmayan argümanlara cevap vermek, bu saçmalıkları sonlandırmak yerine “kerameti kendinden menkul” söylemler peş peşe geliyor.

Buradan soruyorum;

Referandum sonrası ortaya çıkacak yeni sistematik muhalefetten ziyade sizi mi korkuttu yoksa?

Yoksa koltuklarınızın gideceğinizden mi korkuyorsunuz?

Yoksa kişisel istikballerinizi memleketin istiklal ve istikbalinden daha mı ali görüyorsunuz?

Benim aklıma başka bir şey gelmiyor,

Benim içimdeki millilik, ülkesellik ve inanç manzumem başka bir şey söyletmiyor.

Bari bu tavır, söylem ve eylemlerinizin derin (!) anlam ve manalarını açıklayın da biz de aydınlanalım…

FETÖ operasyonları yapılıyor,

Elebaşılar almış başını kaçmışlar yurt dışlarına,

Oralarda yağ içinde börek konformist hayatları devam ediyor,

Burada ise, onlarla kıyaslandığında zavallı ve sıradan  olduğu düşünülebilecek insanlar  içeri alınıyor,

(FETÖ terörüyle mücadele konusunda benim tavrımı bilen bilir, yaptıklarımı da bilen bilir. Mücadeleyi en zor zamanda ödünsüz sürdürenlerden birisi de benim. Hala da TSK, Emniyet ve Yargıdaki mücadelenin tavizsiz sürmesinden yanayım. Cemaat imamı ve
Cemaat ablası gibi elebaşı olanlara dair de yapılanlara sözüm yok. Ve müsamahasız sürmelidir. Asla taviz verilmemelidir)

Ama iki gün önce doğum yapmış kadını içeriye tıkmak (çok çok haklı nedenlerle bile olsa) maşeri vicdanı yaralar ve yaralıyor. Siyaseten bile muhalif olanlara koz vermekten öteye geçmiyor.

FETÖ mücadelesinde kritik noktaya geldik.

Bundan sonra yapılanlar millet-devlet arasında ciddi kopuşlar, duygusal kırılmalar  ve travmaların derinleşmesine sebebiyet vermektedir ve verecektir.

Her operasyonun kabul edilebilir bir süresi vardır. Devlet aygıtı, yapması gerekenleri bu süre içinde yapmalı; suçluları suçsuzdan ayırt etmeli ve sonuca ulaştırmalıdır.

Aksi takdirde asıl “at izi it izine” o zaman karışmış olacaktır.

Bir örnekle işin geldiği vahamet noktasını paylaşmak istiyorum;

Milli Görüş geleneğinden gelen Ak Partili bir ilçe belediye başkanı bile, onu çekemeyen ve vicdanı sükut etmiş alçaklarca aslı astarı olmayan iddialarla şikayet ediliyor ve nerdeyse Savcılık soruşturmasına maruz kalma noktasına gelebiliyor. Bu kişide FETÖ unsurlarının hiç biri yok ama biri çıkıp güya ihbar ediyor !

Bu, işin sulandırılmasından başka bir şey değildir.

Bu FETÖ’cülerin dümen suyuna girecek işgüzarlık ve art niyetten başka bir şey değildir.

Böyle yapıldıkça FETÖ  emellerine ulaşmış olacak, ihanetin cezalandırılmasıyla ilgili kamuoyunun zihni karışacak ve suçlulardan ziyade masumlar zulme uğrayacaktır.

Kaldı ki; Fetö’nün finansörü olduğu herkesçe bilindiği iddia edilen bir iş adamının otelinde halen bakanlar ağırlanabiliyor ve Parti  tarafından teşriki mesai içinde olunabiliyor. Bu ise  halkın partiye ve devlete güvenini sarsıp “parası olan için sorun yok, FETÖ’cü olsa bile… OHAL yasaları sadece aciz halka işliyor” gibi söylemleri dillere getiriyor.

Hala açığa alınıp haklarında hüküm verilmeyen birçok kamu görevlisi var. Bu insanlarla ilgili kararların verilmemesi veya gecikmesi çok ciddi sıkıntıdır. Yapılan itirazların gerekli ve yeterli hızda incelenerek sonuca bağlanmaması ise bir başka sıkıntıdır. Çünkü insani, vicdani ve imani olarak yüreklere yük bindirmekte kamusal adalete olan inancı sarsmaktadır. Bu durum ise FETÖ’yle ilintili  referandum sürecine vurulan darbelerin en tebarüz etmişlerinden birisidir.

Bu tarz sıkıntı ve sorunlar devam ettikçe  kamu vicdanı ve insani vicdan zedelenecek, milletin devletle duygusal kopuşu hızlanacaktır. Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlarda masumların mahkumiyetine benzeyiş ortaya çıkacak; bu ise sonu gelmez bir dram ve trajediye dönüşecektir.

En kısa zamanda Sayın Cumhurbaşkanı’mızın “Ülkeye Sesleniş” içerikli tarihi bir konuşma yapması gerektiğini düşünüyorum.

Bu konuşmanın kapsayıcı, kucaklayıcı olması, herkesin güvenliğinin devlet teminatında olduğunun vurgulanması çok faydalı olacaktır. Herkesin kendini kanun ve  devlet şemsiyesinde hissettirilmesi şarttır.

Halkımızın Cumhurbaşkanı’mıza itimat ve inancı tamdır. Bu bağlamda bu inancın tazelenmesine matuf söylemlerini mukni şekilde yine ve yeniden dile getirmesi mütereddit zihinlerin netleşmesine ciddi katkı sağlayacaktır.

Referandumun ülkesel menfaatler konusunda tarihi bir dönemeç olduğunun bizzat Cumhurbaşkanı’mızca dile getirilmesi mutlak fayda sağlayacaktır.

Referandum’da “Evet” çıkması halinde, kimsenin kaygılanmaması gereken bir sürece girileceğinin, somut verilerle ve söylemlerle dile getirmesi mutlak isabetli olacaktır.

Kafaların netleşmesi, zihinsel bulanıklığın giderilmesi ve milletin rahatlaması ancak Cumhurbaşkanı’mızın yapacağı tarihi seslenişle mümkün olacaktır.

Önümüzde çok az bir süre kalmış olmasına rağmen Cumhurbaşkanı’mızın ciddi ve yeni hamlelerini bekliyorum. Referandum sonucunun Evet olarak çıkması cihetinde farklı, ciddi ve istisnai söylem ve eylemlerde olacağı kanaatindeyim.

Yukarıda dile getirdiğim sıkıntı ve sorunlara dair Sayın Cumhurbaşkanı’mızın her şeyin farkında olduğunu düşünüyor ve biliyorum. Özellikle Referandum sonrası bu aksaklık ve yanlışlara dair ciddi müdahale ve tasfiye içerikli bir kamusal ve siyasi temizlik yapacağına kuşkum yok.

Kimsenin yaptığı ihanet, iki yüzlülük, korkaklık, tembellik kendi menfaatini düşünmek, yol arkadaşını satışlar yanlarına kar kalmayacak bu ve benzeri eylem ve kişiler mutlaka hak ettikleri muameleyi göreceklerdir.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım.

Yeni Yüz Yıl Planları

Dünya’da yeni bir ‘Yüz yıl’ planlaması başladı. 1920’lerde başlayan ‘Yüz yıllık’ planlama sona eriyor.

İngiltere’nin AB’den ayrılması, ABD’de Trump’ın başkanlığa gelmesi, ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafyada ortaya çıkan ve halen süren iç karışıklıklar, çatışmalar, vekalet savaşları, Rusya’nın yayılmacılığı, Güney Asya’daki gelişmeler, Çin’in geldiği nokta bu yeni “yüz yıl”lık sürecin doğum sancılarını içeriyor.

Şuanda Trump’la birlikte “ABD Derin Aklı” ile Baronlar arasında büyük ve çok kirli bir savaş  başladı ve sürüyor. Bu savaş yeni sürecin en temel konsepti olarak karşımıza çıkıyor.

Trump’ın ekibine yönelik saldırılar ve istifaların arkasında yine Baronların direnişini görüyoruz.

Ama yakın gelecekte Baronların terör örgütleri üzerinden başlattığı, Ortadoğu coğrafyası başta olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerinde farklı şekillerde ortaya çıkan çatışmaların sona erip, yeni “Yüz yıllık” planın konsolide edileceği masa kurulmak üzeredir.

Öyle görünüyor ki; 2018 “masabaşı diplomasi”nin oluşacağı yıl olacaktır.

Asıl önemli konu ise bizim bu masaya nasıl oturacağımızdır.

Çünkü bu yeni sürecin en önemli aktörlerinden birisi de ülkemiz olacaktır.

Gerek tarihselliğimiz, gerek coğrafi konumumuz ve gerekse de bölgesel savunma içerikli dinamik yapımız bizi vazgeçilmez kılmaktadır.

Bu noktada eli güçlenmiş yönetimle mi yoksa Referandum kaybetmiş bir yönetsel kadroyla mı sürece gireceğimiz çok büyük önem arz etmektedir.

Yeni Dünya dizaynı boyutuyla 16 Nisan’da yapılacak Referandum tarihi bir oylama olacaktır.

Referanduma dair “algı operasyonları” hız kesmeden devam ediyor.

Bu yeni sürece zayıf bir elle girmemizi isteyenler dışardan ve içeriden saldırılara devam ediyorlar.

Ülkemizdeki patlamalar, can kayıpları, şehitlerimizle, referanduma dair “önemsizleştirme” söylemleriyle, “sonuçta ne değişecek ki” gibi basitleştirmelerle, “tek adamlık” vb. gibi Erdoğan’la özdeştirmelerle, değişikliğin içeriğine dair aslı esası olmayan yalanlarla 16 Nisan oylamasında “Hayır”  çıkması çabaları her boyutda sürmektedir.

Cumhurbaşkanı’nın da dediği gibi bu oylama şahsıyla alakalı bir seçim değildir. Bu referandum Erdoğan ve onun iktidarını pekiştirmek için yapılan bir süreç değildir.

Yeni “yüz yıllık” plan içeren Yeni Dünya düzeni sürecini içeren büyük resmi asla göz ardı etmemeliyiz. Yüz yıllık dünya ve dolayısıyla da ülkemizin geleceğini içeren “büyük planlama”yı gözden kaçırarak içeride kısır çekişmelerle “hayır” demek Türkiye için telafisi mümkün olmayan kayıplara sebebiyet verebilir.

Gözümüzü açmalı, geniş bakmalı ve büyük düşünmeliyiz.

Oyun büyük,

Planlama büyük,

Ve bize yönelik saldırılar büyük…

Hal böyleyken içerdeki kısır çekişmelere bakarak, terör örgütleri üzerinden algı operasyonlarına meydan vererek, karşı karşıya olduğumuz büyük süreci gözden kaçırarak, referandum’un anlam ve önemini basite alarak ancak kendimize zarar veririz. Ancak bizi planlama masasına zayıf elle oturtmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz.

Bu ülkedeki herkesin bu referandumun Erdoğan’ın seçimi olmadığını, ülkemizin geleceğinin oylaması, varlık-yokluk mücadelesinde güçlü olma süreci olduğunu görmesi mutlaktır.

Referandum’da  ısrarla “hayır” çıkmasını isteyenlere baktığımızda bazı gerçekleri görmek mümkündür. Hayır diyenleri asla hainleştirme, şeytanlaştırma ve gayrı meşru ilan etme gibi bir düşüncede değilim ve böylesi yaklaşımlara şiddetle karşıyım, kınıyorum.

Ama “Evet” çıkmasının ne kazandıracağından ziyade, “Hayır”ın ne kaybettireceğini asla ve asla görmezden gelerek, rehavet içinde davranmak intiharımız olabilir.

Kişisel yaklaşımlarımızı, sen-ben kavgalarımızı, dahili ihtilafları, Anayasa değişiklik içeriğine dair manipülatif söylemleri bir kenara bırakarak; daha milli, daha yerli, daha büyük, daha ülkesel ve daha “Türkiye”ci düşünmek zorundayız.

Buna mecbur ve mahkumuz.

Geleceğimiz için, ülkemizin istikbali için, çocuklarımızın geleceği için, insanlık için,  daha soğukkanlı ve sağduyulu değerlendirmeler yapmak zorundayız.

Birkaç gündür dünyanın çeşitli coğrafyalarından misafir ağırlıyorum.

Amerika’dan, Avrupa’dan, Asya’dan, Afrika’dan özel ve kamu özellikli üst düzey kişilerle beraberim.

Hepsi bu yeni “yüz yıllık” planlamada ülkemizin önemine parmak basıyor.

Güncelde ise bu Referandum’un sonucunun ülkemizin geleceğine dair büyük önem arz ettiğini ve “evet” çıkması halinde, Türkiye’nin çok güçlü şekilde gelecek yürüyüşünü sürdüreceğini dile getirmekteler.

Referandum konusuna yabancılar bizden çok daha derin ve dikkatli gözlem yapıyor. Hatta, bizdeki iç hesaplaşma bağlamındaki akıl karışıklığını şaşkınlıkla izliyorlar.

Referandum sonucunun bizim göremediğmiz anlam ve öneminin yabancılar tarafından, çok daha iyi gözlendiğini görmek beni çok şaşırttı.

Bu  yüzden de; Bir ve beraber olmalıyız,

Geleceği düşünmeliyiz,

Günü birlik politika ve “kayıkçı kavgası”ndan uzak durmalıyız,

Aklı selimle, soğukkanlı ve “mutlak milli ve ülkesel” düşünmeliyiz.

Lütfen iyi ve sağlıklı düşünelim…

Geleceğimize ipotek koyduracak kişisellikten uzak duralım,

Özellikle Referandum’u Erdoğan’laştırmayalım,

Yeni Dünya Düzeni Masasında elimizi zayıflatmayalım…

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım…

​Türkiye Varlık Fonu (TVF)

Merhaba sevgili okurlarım, benimde yakinen takip edip ne zaman sisteme tam dahil olacak diye ülkem adına heyecanla beklediğim, bundan tam 4 yıl önce bir çok devlet büyüğüne keşfedileni niye uygulamıyoruz diye üstüne bastıra, bastıra anlattığım, Türkiye Varlık fonu nihayet yasalaşıp son ataklarla da aktif hale geldi.

Ancak bir çok konuda olduğu gibi bu muhteşem projeyi anlatmakta yine eksik kalındı ve Fon hakkında sanki, bir vurgun şekli vs. gibi kamu oyunda yanlış bir izlenim ve anti propağanda oluşturuldu. İnanın Fon’a ilk aktarımlar başladığı andan itibaren, beni tanıyan bir çok ülke yatırımcılarından tebrik ve katılım telefon ve mesajları aldım.

Şimdi ben sizlere yorumsuz bu fon nedir hedefleri nedir bunları kısaca anlatacağım.

Varlık Fonunun hedeflerini şöyle sıralayabiliriz:

(a) Büyüme oranında artış sağlanması.

(b) Sermaye piyasalarında büyüme ve derinleşmenin hızlanması.

(c) İslami finansman varlıklarının kullanılmasının yaygınlaşması.

(d) Yapılacak yatırımlarla yüzbinlerce kişiye yeni istihdam olanakları sağlanması.

(e) Savunma, havacılık, yazılım gibi alanlardaki yerli şirketlerin sermaye ve proje bazında desteklenmesiyle küresel oyuncu konumuna geçmelerine imkan verilmesi.

(f) Otoyollar, Kanal İstanbul, Üçüncü Köprü ve Havalimanı, Nükleer Santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu artırılmadan finansman bulunması.

(g) Katılım finansmanı sektör payının artırılması.

(h) Arz güvenliğini sağlamak üzere, Türkiye için önem taşıyan petrol, doğalgaz gibi yurtdışındaki stratejik sektörlere bürokratik kısıtlamalara bağlı olmadan doğrudan yatırım yapılabilmesinin gerçekleştirilmesi.

(i) Bu Fonla, ekonominin yapısal sorunlarını aşmakta katkı sağlamanın yanı sıra dış politikanın önemli bir enstrümanı olarak Türkiye’nin uluslararası arenada daha fazla söz sahibi olmasına katkı sağlanması.

Dünyada varlık fonlarının faaliyetleriyle ilgili “kalkınma fonları, ulusal piyasalardaki özellikle finansal piyasalarındaki istikrarsızlıkları dengelemek ve varlık fonlarının kuşaklar arasında kaynak aktarımında bir aracı olarak kullanılması” olmak üzere 3 temel yaklaşım bulunuyor.

Dünya genelinde ise 40’tan fazla ülkede 80’e yakın varlık fonu bulunuyor. Bu fonların toplam büyüklüğü 7,4 trilyon dolar seviyesine ulaşmış durumda.

Bu rakamın, 2020 yılına kadar kurulması beklenen 21 yeni varlık yönetimi fonuyla 15 trilyon dolara yükseleceği tahmin ediliyor.

Türkiye’de kurulan Varlık Fonu özellikle İslam Ülkelerindeki yatırımcıların daha hızlı ve  sistematik şekilde gelişini hızlandıracak, ülkemizde kalıcı yatırımlarla buluşmalarını sağlayacak ve gelen finansmanın istikrarını düzenleyecektir.

Yabancı yatırımcının ülkemize gelişini daha cazip kılacak yatırım enstrümanları bürokratik sorunlardan uzak şekilde Fon kanalıyla ortaya çıkacaktır.

Daha planlı, sistemli ve organize yatırımlar yapılması sağlanacak olup; planlı ve uzun vadeli yatırımlar tesis edilebilecektir.

Türkiye Varlık Fonu’nun denetimi:

Şirket ve fonlar bağımsız denetime tabi olacaklar. Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak fonlar, Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında bağımsız denetime tabi olacak.

Bu şekilde  yapılan denetim raporları Başbakanlık üzerinden Plan Bütçe Komisyonu vasıtasıyla TBMM’ye sunulacaktır.

Fona devredilen söz konusu şirketlerin mevcut yönetimleri ve işletme politikaları ile iş planları, yatırım ve büyüme stratejilerine uygun olarak devam edecek ve uluslararası finans kuruluşları da dahil olmak üzere ilgili paydaşlarla sağlanan iş birliği sürdürülecek.

Türkiye Varlık Fonu’nun söz konusu şirketleri, Bakanlar Kurulunca onaylanacak Stratejik Yatırım Planı çerçevesinde yönetecek.

Konuya dair düşünce ve önerilerim:

Fonun denetiminin herkesçe bilinirlik arz etmesi sağlanmalıdır. Zihinlerde kuşkuya yer bırakmayacak şekilde, özellikle Fon’nun gelir-giderlerine dair hesap verilebilirlik ve denetim boyutu tatmin edici şekilde kamuoyuna bildirilmelidir. Bu noktada Fon başkanı Mehmet Bostan doğru ve dürüst bir isimdir.

Fon yönetimi oluşurken herkesçe kabul görebilirliği tebarüz etmiş, finansal ve yatırım piyasalarınca birikim ve potansiyeli ön plana çıkmış kişi ve kişilerin olmasına dikkat edilmelidir.

Fon Yönetimi’nin Fon’a ve kendi çalışma tarz ve prensiplerine dair süreçleri aydınlatıcı şekilde deklere etmeleri isabetli olacaktır.

Sonuç olarak; 2023 hedefindeki Türkiye için, Varlık Fonu kurulumu yerinde ve isabetli bir karardır. Hatta, gelişen ve değişen finansal dünyada geç bile kalınmıştır.

Bilgilendirme ve şeffaflık ilkesine riayet edilerek, çok faydalı yatırım ve finansal düzenlemelere imkan verecek bir uygulama olacağına inanıyorum.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım.

Halit Tuna Kimdir?

1971 İstanbul Fatih- Balat doğumlu olup Aslen Sivaslı’dır. İlköğrenimini Fatih Balat’ta, Ortaokul ve lise öğrenimini Bahçelievler’de tamamlamış.

Yükseköğrenimini Anadolu üniversitesi İşletme bölümünde eğitim alarak yapmıştır. Siyaset bilimi hakkında özel eğitim almış olup, Merter’de tekstil sektöründe Tuna Kumaş’ın yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.

2004-2009 tarihleri arasında Beylikdüzü Belediyesi Milliyetçi Hareket Partisi Belediye Meclisi Üyeliği ve Grup Başkan Vekilliği, aynı zamanda İmar komisyon başkanlığı görevlerinde bulunmuş. Merter Sanayici İş adamları derneği MESİAD 9. dönem başkanlığını yapmış. Ayrıca Beylikdüzü Sivaslılar Derneği Başkanlığı, Sivaslı Girişimci ve İşadamları Derneği Başkan Vekilliği, Beylikdüzü Kayak ve Yüzme Spor Kulübü Başkan Yardımcılığı, Fenerbahçe Spor Kulübü Kongre Üyesi, Tüm İşverenler Derneği Kurucu Üyeliği, Sivas Platformu Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde de bulunmuştur.

Evli ve 2 çocuk babası Halit Tuna 12 Şubat 2017 tarihinde geçirdiği kalp krizi nedeniyle hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Tekstilci İşadamı Halit Tuna rahmetli oldu

Merter Sanayici ve İşadamları Derneği eski Başkanı Tekstilci işadamı Halit Tuna geçirdiği kalp krizi nedeniyle rahmetli oldu.

Sakaryanın Akyazı ilçesinde aniden geçirdiği kalp krizi sebebiyle acil olarak hastaneye kaldırılan Halit Tuna yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

İstanbul’un sevilen işadamlarından olan Sivaslı Halit Tuna, Beylikdüzü Belediyesi eski Meclis Üyesi, Beylikdüzü Sivaslılar Dernek Başkanı görevlerine ek olarak birçok sivil toplum örgütünde yöneticilik yapıyordu.

Edirne’den rant fısıltıları geliyor

Vakıflar Genel Müdürlüğü Edirne Bölge Müdürlüğüne bağlı tarihi eserin işletmesi ile alakalı kanun dışı bir süreç ile alakalı iddialar bomba etkisi yaratacağa benziyor.

Tarihi eser üzerinde bulunan yapıyı işleten şirketin vatandaşları mağdur ettiği iddialar tarafımızdan araştırılıyor.

Edirne Vakıflar Genel Müdürlüğünde görevli üst düzey yetkililerin ise vatandaşların sorunlarının çözümü noktasında çalışma yapmak yerine işletme sahibinin hakları için değişik diyaloglara girdikleri de yapılan iddialar arasında yer alıyor.

Bahsi geçen tarihi yapının el değiştirmesi gibi bir çalışmanın yapıldığı ve bu şaibeli satış ardından bazı çevrelerin rant elde edeceği konuşuluyor.

Edirne’ye giderek yapacağımız araştırmanın ardından kamuoyu ile tüm detayları paylaşacağımızı ve cumhurbaşkanlığına konuyu dosya halinde ileterek vatandaşların sorunların çözülmesi için elimizden geleni yapacağımız da belirtmek isteriz.

Bizi izlemeye devam edin…

GAZETE FISILTI / TÜRKİYE’DE ENERJİ