Mercedes-Benz GLS boyutlarıyla tam not alıyor
Yeni dinamik dış tasarımı ve lüks iç mekan tasarımıyla GLS, görsel bir şölen sunuyor. Tasarımcıların hayata geçirmiş olduğu makyajla büyük hacimli lüks SUV, Mercedes-Benz’in güncel tasarım diline sadık bir görünüm sergiliyor. Dış tasarımdaki değişim büyük oranda ön tarafta toplanırken, arka kısımda ise yenilenen tampon ve stop grupları dikkat çekiyor. İç mekanda kısmen entegre ekranlı yenilenen ön konsol, yeni 3 kollu çok fonksiyonlu direksiyon, Touchpad’e sahip orta konsol, yeni renkler ve kaplamalar Mercedes-Benz GLS’nin dahip olduğu yenilikler olarak göze çarpıyor.
Yeni dış tasarım donanım paketleri
Yeni Mercedes-Benz GLS, modern lüks kavramını son derece başarılı ve abartıdan uzak bir şekilde gözler önüne seriyor. Tavan rayları, alt koruyucular, yan çıtalar ve bagaj kapağı kulpu gibi noktalarda kullanılan krom kalite algısı yüksek ve etkileyici bir görünüm sunuyor.
Daha sportif bir tarz tercih etmek isteyen sürücüler için devreye AMG dış tasarım paketi giriyor. AMG paketi ile birlikte özgün tasarımlı ön ve arka tampon, yan basamaklar, gövde rengine boyalı genişletilmiş çamurluk eklentileri ve 21 inçlik hafif alaşım AMG jantlar sunuluyor. Yine bu donanım seviyesiyle birlikte sunulan Gece Paketi görsel bir şöleni beraberinde getiriyor.
Seçkin ve ayrıcalıklı premium iç mekan
Kalite algısını yükselten etkileyici dış tasarımın yanı sıra yenilenen iç mekan da GLS’nin premium algısına vurgu yapıyor. İç mekan, S-Serisi standartlarını SUV dünyasına taşıyor. Önceki nesilde de olduğu gibi yeni nesilde de her bir yolcu cömert dirsek ve baş mesafesiyle şımartılıyor. Diz mesafesi ve omuz mesafesi gibi konfor kavramlarının zaten serinin karakteristik özellikleri arasında yer alıyor. Farklı kullanım kombinasyonlarına imkan tanıyan ikinci ve üçüncü koltuk sırası beraberinde fonksiyonel bir iç mekanı getirirken, bagaj alanı kullanım amacına göre kolaylıkla şekillendirilebiliyor. Koltukların kullanım kombinasyonuna bağlı olarak 680 litre ile 2.300 litre arasında bir bagaj hacmi sunan yeni GLS, bu değerlerle tüm Avrupalı rakiplerini geride bırakıyor. 2.124 mm’ye varan maksimum yükleme uzunluğu ve 815 kg’lık taşıma kapasitesi ise farklı kullanım amaçlarını rahatlıkla destekliyor.
Bunun dışında GLS’nin iç mekanı için örneğin deri aplikasyonlu ahşap direksiyon simidi, üç farklı renk seçeneğine sahip ambiyans aydınlatması, ön konsol ve kapı döşemeleri için çeşitli kaplama alternatifleri ve bardak tutucular gibi opsiyonlarla kişiselleştirme olanağı da sunuyor.
Yedi yolcunun her biri için en üst seviyede güvenlik
Yeni GLS’nin aktif güvenlik alanındaki ekipman seviyesi sadece Mercedes-Benz’in yüksek standartlarını karşılamakla kalmıyor, aynı zamanda markanın sürücünün yükünü hafifletmeye ne kadar önem verdiğini de gözler önüne seriyor. Örneğin Çarpışma Önleme Sistemi Plus (COLLISION PREVENTION ASSIST PLUS), Yan Rüzgar Asistanı ve Konsantrasyon Kaybı Uyarıcısı (ATTENTION ASSIST) gibi sürüş destek sistemleri standart ekipman olarak sunuluyor. Pre-Safe®, BAS Fren Yardımcısı, Elektronik dört tekerlekten çekiş sistemi 4ETS, Viraj Dinamiği Yardımcısı ile ESP®, Değişken Hız Sınırlayıcı ile birlikte Hız Sabitleme (SPEEDTRONIC) ve Direksiyon Yardımcısı (STEER CONTROL) standart donanım listesinde yer alıyor.
Opsiyonel olarak sunulan sürüş destek sistemi paketi ile birlikte sürücünün üzerindeki yük daha da hafiflerken, yolcuların güvenliği de arttırılıyor. Paket; otomatik dur-kalk özelliğine sahip Stop&Go Pilot destekli DISTRONIC PLUS, yaya tanımlama özellikli Pre-Safe® Fren Yardımcısı, Kavşak Yardımcısı ile birlikte BAS PLUS, Aktif Kör Nokta Yardımcısı, Aktif Şerit Takip Yardımcısı ve PRE-SAFE® PLUS donanımlarını içeriyor.
Yardımcı sistemlerle koordinasyon içinde olan “elektronik burulma bölgeleri” ve akıllı gövde yapısı gibi pasif güvenlik sistemleriyle birlikte yolcuların güvenliği en üst seviyeye taşınıyor. Adaptif iki aşamalı sürücü ve ön yolcu hava yastıkları, sürücü diz hava yastığı, sürücü ve yolcu yan hava yastıkları (Thorax-/Pelvisbags ile birlikte) ve üç koltuk sırasının her birini de kapsayan perde hava yastığı standart olarak sunuluyor.
Opsiyonel olarak sunulan LED Akıllı Aydınlatma Sistemi gece görüşünü arttırırken, daha verimli su püskürtmesi sağlayan ısıtmalı adaptif cam sileceklerini de kapsayan MAGIC VISION CONTROL, görüşü kısıtlayan kötü hava şartlarında daha etkin bir görüş sunuyor.
GLS’nin yüksek yakıt verimliliğine sahip motorları
Yeni GLS’de kullanıma sunulan tüm motorlar daha iyi bir performans sunarken büyük oranda daha az yakıt tüketiyor. GLS 500 4MATIC’te yer alan direkt enjeksiyonlu, V8 silindirli Biturbo benzinli motor önceki nesille kıyaslandığında 20 BG (15 kW) daha fazla güç üretiyor ve 455 BG (335 kW) ile 700 Nm tork değeriyle son derece etkileyici sürüş dinamikleri sunuyor. GLS 400 4MATIC’te ise yine direkt enjeksiyonlu, V6 silindirli Biturbo benzinli motor yer alıyor. 333 BG (245 kW) ve henüz 1600 d/d itibariyle 480 Nm tork üreten motor NEFZ ortalamasında 8,9 lt/100 km (206 gr/km CO2) yakıt tüketiyor ve tüm motor seçenekleri gibi ECO start-stop özelliği ile yakıt verimliliğine katkı sağlıyor.
Model ailesinin tepe noktasında yer alan AMG GLS 63 4MATIC 585 BG (430 kW) ile önceki nesle göre 28 BG (20 kW) daha fazla güç üretiyor. Henüz 1750 d/d itibariyle 760 Nm tork kullanıma sunan motorun yakıt tüketimi, güç artışına rağmen değişmiyor.
GLS 350 d 4MATIC ile birlikte başarısını kanıtlamış 258 BG (190 kW) ve 620 Nm tork değerine sahip V6 silindirli turbo dizel motor devreye giriyor.
Satış başlangıcı ile birlikte AMG GLS 63 dışında yeni GLS’nin tüm motor seçeneklerinde dokuz kademeli otomatik şanzıman 9G-TRONIC standart olarak sunulurken, isteğe bağlı olarak arazi takviyesi ve merkezi kilitli diferansiyel sipariş edilebiliyor.
Mercedes-Benz GLS fiyat listesi
OTO FUARI
Yeni Mercedes-Benz GLC modern tasarlandı
Mercedes-Benz’in yepyeni SUV modeli GLC, çekici tasarımı, gelişmiş teknolojisi ve donanımı ile segmentinde öncü olmaya hazır. 2008 yılından bu yana tüm dünyada 650.000 adetten fazla satılan GLK modelinin yerini alan yeni GLC, Mercedes-Benz’in GLE ve GLE Coupé’den sonra 2015 yılında tanıttığı üçüncü SUV modeli olma özelliğini de taşıyor.
Yuvarlak hatlı tasarımı ile bir önceki modelden farklılaşan yeni GLC, duyusal çizgileri, tasarımı ve sportif yapısı sayesinde iddialı bir tasarım ile üst düzeyde sürüş konforunu bir arada sunuyor. Yeni GLC’nin tasarım felsefesi, “duyusal saflık felsefesi” ve klasik off-road görüntüsünü biraraya getiren modern bir estetik anlayışını temel alıyor. GLC’nin karakteristik ön yapısı, üç boyutlu radyatör ızgarası ve merkeze yerleştirilmiş Mercedes-Benz yıldızı, yeni ve başarılı tasarım hatlarını ortaya seriyor. LED yüksek performanslı farların özgüvenli bir görünüş kazandırdığı GLC, coupé modelleri andıran silueti ve geniş aks mesafesi ile şık bir profile sahip. Tamamen yeni şasi ve süspansiyona sahip olan GLC, bu sayede bir önceki modele kıyasla artırılan performansı ile dikkat çekiyor.
Modern ve şık bir tasarıma sahip iç mekan
GLC’nin iç mekanındaki yeni tasarım tarzı ise dinamik sportiflik ile modern lüksü yeniden yorumluyor. Opsiyonel olarak sunulan geniş panoramik cam tavan, araç içini daha aydınlık ve ferah hale getiriyor. Ayrıca yolcular için oturma alanı ve bagaj kapasitesindeki artış da daha fazla kullanım alanı sağlıyor. Bagaj kapasitesi 80 ila 100 litre arası arttırılan yeni GLC, tüm koltuklar kullanımdayken toplamda 580 litreye ulaşan taşıma hacmine sahip.
AIR BODY CONTROL ile yenilikçi bir yolculuk
Yeni GLC’de çelik yaylar ve değişken sönümleme sistemiyle standart olarak sunulan AGILITY CONTROL ve yanı sıra AIR BODY CONTROL çok körüklü havalı süspansiyon özelliği ile sürüş konforu ve keyfi en üst seviyede sunuluyor. Bu süspansiyon özelliği ile yeni GLC, kendi segmentinde elektronik olarak kontrol edilen ve sürekli ayarlanabilen süspansiyon sistemi sunan tek model olma özelliği taşırken mükemmel sürüş stabilitesi ile sportif özellikleri optimum konfor ve sıra dışı off-road özellikleriyle birleştiriyor.
“DYNAMIC SELECT” ve “Off-Road Engineering” paketleri ile en uygun sürüş
Yeni GLC, DYNAMIC SELECT sürüş karakter seçimi ile 5 farklı seçenek sunuyor:
- “ECO” –yakıt verimliliğinin en üst seviyede olduğu sürüş seçeneği
- “COMFORT” – konforlu süspansiyon ayarlaması ile iyi dengelenmiş sürüş seçeneği
- “SPORT” – motorun direk tepkisi, otomatik şanzıman ve sportif bir sürüş stiliyle desteklenen daha ileri sürüş seçeneği. Ayrıca AIR BODY CONTROL ve ADS Plus ile bağlantılı sportif süspansiyon karakteri
- “SPORT+” – uzunlamasına ve yanal dinamikler için maksimum tepki ile en sportif sürüş seçeneği
- “INDIVIDUAL” – sürüş deneyiminin, diğer seçeneklerin kombinasyonları dahilinde bireysel tercihlere göre şekillendirilmesi.
Yeni GLC, arazi kullanımına uygun yapısıyla yukarıdaki sürüş seçeneklerine ek “Off-Road Engineering” paketiyle de donatılabiliyor. Bu kapsamda tercih edilebilecek seçenekler: “Slippery-Kaygan”, “Off-road”, “Incline-Eğimli”, “Rocking Assist” ve “Trailer”. Tüm seçenekler ESP®, ASR ve 4ETS dinamik yol tutuşu kontrol sistemleri ile çalışıyor, böylece üstün ve tahmin edilebilir yol tutuşu sağlanıyor. Yeni GLC, “Off-road Engineering” paketi ile donatıldığında AIR BODY CONTROL sayesinde tekerleklerin yerle temasını en üst düzeye getiriliyor ve sürüş yüksekliğini 50 mm kadar artırarak off-road koşullarına en uygun sürüşü garanti ediyor.
Mercedes-Benz “Akıllı Sürüş” ile GLC’de güvenlik en üst seviyede
Yeni GLC, „Akıllı Sürüş“ konseptinin bir parçası olarak C- , E- ve S-Serisi araçlarda sunulan üstün teknolojik sistemler ile konfor ve güvenliği en üst seviyeye taşıyor. Yardımcı sistemler en son radar, kamera ve sensör teknolojilerine dayanıyor ve yakın sürüş, yorgunluk, karanlık gibi kaza nedenlerine sebep olan öğeleri hedef alıyor.
Yeni geliştirilen yardımcı sistemlerinibazıları sadece uyarırken bazıları tehlikeli durumlarda sürücüye müdahale de edebiliyor;
- Sürücünün yorgunluğunu tespit ederek uyaran – Konsantrasyon kaybı yardımcısı (Attention Assist)
- Arkadan çarpma risklerini azaltan – Çarpışma önleme yardımcısı (Collision Prevention Assist)
- Takip edilen araç ile aradaki mesafeyi sürekli koruyan, hatta trafik sıkıştığında otomatik olarak dur-kalk yapmasını sağlayan – Distronic Plus ve dur-kalk yardımcısı
- Olası kazayı algılayan ve yolcuları kazayı en hafif şekilde atlatmaya hazırlayan – Pre-Safe®
- Aracın şerit içinde kalmasını denetleyen ve aktif müdahalede bulunan – Aktif Şerit Takip Yardımcısı (Active Lane Keeping Assist)
- Aracın otomatik şekilde, şoför kontrolü olmadan park etmesini sağlayan – Aktif Park Asistanı (Active Parking Assist)
- Ön, arka ve yan taraflardaki dört kameradan gelen görüntü bilgilerini kullanarak, aracın ve çevresinin kuş bakışı görünüşünü çıkaran, manevra ve park sırasında kolaylık sağlayan – 360-derece kamera
- Uzun hüzmeli farları, trafik durumuna göre diğer araç sürücülerinin gözünü almayacak şekilde otomatik ayarlayan – Adaptif Uzun Far Yardımcısı PLUS
Geniş boyutları ve daha uzun aks mesafesine rağmen alüminyum ve kuvvetli çelik malzemelerin kullanımı ile ağırlığı 80 kilogram azaltılan yeni GLC, tümü ECO start/stop fonksiyonuna sahip, Euro 6 emisyonu standartlarındaki verimli motorları ile bir önceki versiyonuna kıyasla % 19’a varan bir yakıt tasarrufu sağlıyor. Ayrıca tüm GLC modellerinde 4MATIC sürüş sistemi de standart olarak sunuluyor.
Yeni Mercedes-Benz GLC, 2.0 litre hacminde 211 BG gücündeki benzinli motoru ile GLC 250 4MATIC, 2,1 litre hacminde 170 BG gücündeki dizel motoruyla GLC 220 d 4MATIC ve 2,1 litre hacminde 204 BG gücündeki dizel motoruyla GLC 250 d 4MATIC olmak üzere 3 farklı versiyonuyla Türkiye’de pazara sunuldu.
Mercedes-Benz GLC fiyat listesi
OTO FUARI
Mercedes-Benz E-Serisi ilgi odağı oldu
“Aklın başyapıtı” olarak tanımlanan yeni Mercedes-Benz E-Serisi, sahip olduğu teknolojik yenilikler ile bugüne kadar yüksek konfor ve güvenlik seviyesi sunarken aynı zamanda sürücünün yükünü hafifletmeye yönelik çözümlere tamamen yeni bir boyut kazandırıyor. Sürücüye istediği şeride güvenli bir şekilde geçerken yardımcı olan Aktif Şerit Değiştirme Yardımcısı ve zor park manevralarını akıllı telefon üzerinden araç dışından yönetmeyi etmeyi sağlayan Araç Dışından Park Etme Yardımcısı gibi yenilikçi çözümler ise yeni E-Serisi’ni sınıfının en akıllı aracı yapıyor.
Yüksek verime sahip yeni nesil motorlar
Yeni E-Serisi’nde ilk etapta sunulan dört silindirli benzinli E 200 ve tamamen yeni bir motor olan dört silindirli dizel E 220 d motor seçeneklerinin yerini 2017 yılı ile birlikte E 180, E 220 d 4MATIC, E 300 ve E 350 d versiyonları alıyor. 1,6 litre hacminde, 156 PS gücündeki benzinli motor ve dokuz ileri oranlı 9G-TRONIC otomatik şanzımana sahip E 180 versiyonuna kavuşan yeni E-Serisi ailesine eklenen diğer iki motor seçeneği her ikisi de 2.0 litre motor hacmine ve 9G-TRONIC şanzımana sahip olan,194 PS gücündeki dizel motorlu ve dört tekerlekten çekişli E 220 d 4MATIC ve 245 PS gücündeki benzinli motorlu E 300 motor seçenekleri Şubat 2017 itibarıyla Türkiye’de satışta.
Türkiye’de satışa sunulan motor seçenekleri
Model | Hacim cc |
Güç kW/BG |
Tork Nm |
0-100 km/sa | Tüketin lt/100 km |
CO2 gr/km |
E 180 | 1.595 | 115/156 | 250 | 8,9 | 5,9 – 6,5 | 134 – 146 |
E 220 d 4MATIC | 1.950 | 143 /194 | 400 | 7,5 | 4,5 – 4,9 | 117 – 129 |
E 300 | 1.991 | 180/245 | 370 | 6,2 | 6,3-6,9 | 144 – 156 |
E 350 d | 2.987 | 190/258 | 620 | 5,9 | 5,1 | 133 |
Yeni motor seçenekleri sahip olduğu mimariyle birçok avantaj sunuyor. Daha hafif yapı ve daha fazla güç, daha atak sürüş özellikleri ve ileri seviyede sürüş keyfi anlamına geliyor. Kompakt boyutlar ise motoru farklı çekiş sistemlerinin yanı sıra dört tekerlekten çekiş veya hibrit gibi çözümlerde de kullanma imkanı tanıyor.
Mercedes-Benz E-Serisi’nde sunulan tüm motorlar ECO Start-Stop özelliği ile yollara çıkıyor. Benzinli motorlar Euro 6 emisyon normunu yerine getirirken, OM 654 kodlu yeni dört silindirli dizel motor RDE-Real Driving Emissions kuralları ile gelecekte devreye alınacak normları da yerine getiriyor.
Dört tekerlekten çekiş sistemi 4MATIC
2017 yeni motor seçenekleri ile birlikte E 220 d 4MATIC versiyonunda sürekli dört tekerlekten çekiş sistemi 4MATIC sunulmaya başlanıyor. 4MATIC özellikle kötü yol şartlarında yol tutuş ve sürüş dengesini daha da iyileştiriyor.
Şerit değiştirmek kolaylaşıyor
Yeni E-Serisi’nde sunulan en etkileyici yeniliklerden biri olarak Aktif Şerit Değiştirme Yardımcısı 2017 yılı itibarıyla Türkiye’de de sunulmaya başlandı. Sistem, sürücüyü çok şeritli yollardaki sollama manevralarında destekliyor. Sürücünün şerit değiştirmek üzere iki saniye süreyle sinyal vermesiyle devreye giren Aktif Şerit Değiştirme Yardımcısı, sürücünün geçmek istediği şeridin uygun olması halinde direksiyona müdahale ederek aracın o şeride geçmesine yardımcı oluyor. Sürücü ise bu süreçte sadece şerit değişikliğini takip ediyor.
Aktif Şerit Değiştirme Yardımcısı’nın çalışması için gerekli olan şartlar:
- İki saniyeden daha uzun süre sinyal lambalarının yanması
- Kör nokta yardımcısının üç saniye içerisinde şerit değişikliğine imkan tanıması
- Direksiyon yardımcısının aktif olması
- Entegre Comand Online navigasyon sisteminin çok şeritli yollar veya otoyol benzeri yollardaki sürüş konumunu belirlemesi
- Araç hızının 80 ile 180 km/sa arasında olması
Uzun menzilli radar ve stereo kamera sistemi sürüş istikametini sürekli olarak denetlerken, çok modlu radarlar aracın arkasını ve yan taraflarını kontrol ediyor. Sensör sisteminin bir engel algılaması, şerit çizgilerini algılamaması, sürücünün direksiyon ile karşı hamle yapması veya direksiyon yardımcısının devreden çıkartılması durumunda sistem aktif şerit değiştirme sürecini kesiyor.
Park etmek ve park yerinden çıkmak artık sorun değil
Mercedes-Benz dar park alanları ve garajlardaki zor park manevralarını Türkiye’de ilk kez E-Serisi ile birlikte sunduğu bir sistemle kolaylaştırıyor. Bir ilk olan sistem, araç dışından park ve manevra yapma imkanı tanıyor. Araç Dışından Park Etme Yardımcısı, Bluetooth® üzerinden sisteme bağlanan akıllı telefon ile kumanda ediliyor. Mercedes-Benz tarafından geliştirilen Android ve iOS destekli uygulama, ilgili uygulama mağazasından indirilebiliyor ve müşterinin Mercedes me hesabı üzerinden aktive ediliyor.
Araç Dışından Park Etme Yardımcısı’nın kullanması için sürücünün akıllı telefonuyla araçtan en fazla 3 metre uzakta olması gerekiyor. Sürücünün park yerinden çıkma manevrasından önce aracın kilitlerini açması gerekiyor. Ardından daha önce sisteme tanımlanan akıllı telefonu araç sistemine bağlayabiliyor ve aracı park yerinden uzaktan kumandayla çıkartabiliyor. Park etmek için ise sistem tarafından önerilen ve önceden sisteme tanımlanmış olan; dikey veya paralel, sol veya sağ, önden veya geri geri olmak üzere park senaryolarından birinin seçilmesi gerekiyor.
Ardından araç dışına çıkılarak harekete geçirilebiliyor. Sistem, sürücü akıllı telefon üzerinden herhangi bir müdahalede bulunmadıkça tercih edilen manevra senaryosuna uygun olarak manevrayı otonom olarak gerçekleştiriyor. Süreci dışarıdan gözlemleyen sürücü bütün manevra boyunca aracın sorumluluğunu üstleniyor.
Önceden sisteme tanımlanmış olan manevra senaryoları dışında ayrıca bir de serbest mod bulunuyor. Söz konusu seçenekte araç, örneğin garaj girişlerinde, 15 metreye kadar ileri veya geri hareket ettirilebiliyor. İleri hareketlerde otomobil önündeki engellerin etrafından küçük manevralar yapabiliyor.
Mercedes-Benz E-Serisi fiyat listesi
OTO FUARI
Mercedes-Benz C-Serisi Estate yaşam tarzı
Mercedes C-Serisi Estate, büyüyen boyutlarıyla daha olgun bir görünüme bürünüyor. Aks mesafesi 80 mm artarak 2.840 mm’ye ulaşan C-Serisi Estate’in önceki nesil ile kıyaslandığında uzunluğu 96 mm artarak 4.702 mm’ye, genişliği ise 40 mm artışla 1.810 mm’ye ulaşıyor. Artan boyutların yansıması olarak yaşam alanı da büyüyor. Arka koltuk yolcularına 45 mm daha fazla bacak mesafesi sunan C-Serisi Estate, aynı zamanda daha fazla iç hacim ve baş mesafesi de sunuyor.
Sadece yaşam alanına olumlu yansımakla kalmayan boyut artışı, aynı zamanda bagaj hacmi artışı olarak da kendini gösteriyor. Öncüsü ile kıyaslandığında C-Serisi Estate’in sportif ve zarif hatlara sahip bagaj hacmi 5 litre artışla 490 litrelik bir kullanım alanı sunuyor.
Bu nesil ile birlikte çok yönlülük ve fonksiyonellik de artıyor. Daha önce 60:40 oranında iki parça halinde katlanan arka koltuk sırası artık 40:20:40 olmak üzere üç parça halinde katlanıyor. Böylece beş, dört, üç veya iki olmak üzere iç mekanda farklı oturma düzenleri kombine edilebiliyor.
Pratik ayrıntılar büyük hacimli bagajın çok daha kullanışlı olmasına ve böylece kullanıcının her türlü taşıma görevlerine rahatlıkla uyum sağlamasına imkan tanıyor. Elektrikli sistem sayesinde arka koltuklar tek bir düğme dokunuşuyla katlanarak tamamen düz hale geliyor ve büyük bir yükleme alanı sunuyor.
Yükleme alanının kullanım kolaylığı ve kullanım konforu, isteğe bağlı olarak sunulan EASY-PACK elektrikli bagaj kapağı veya yine isteğe bağlı olarak sunulan elleri kullanmadan bagaj kapağını açma fonksiyonu HANDS-FREE ACCESS ile daha da arttırılabiliyor. Böylece kullanıcı tampon bölgesine ayağıyla hareket ettirerek bagaj kapağını ellerini kullanmadan açabiliyor.
Dinamik ve kalite algısı yüksek
Yalın hatların ön plana çıktığı modern ve dinamik tasarımıyla duyuları harekete geçiren C-Serisi, görsel detaylarla bünyesinde barındırdığı teknolojiyi gözler önüne seriyor. Sadece EXCLUSIVE donanım seviyesi ile sunulan spor ön ızgara ve Mercedes Yıldızı’nın motor kaputunun üzerinde konumlandırıldığı lüks ön ızgara olmak üzere iki farklı ön ızgara alternatifi sunuluyor.
Platform ve teknik yapı gibi iç mekan mimarisini de sedan kardeşinden alan C-Serisi Estate, bu sayede yüksek kullanım değeri ve fonksiyonelliğe odaklanan bir otomobilde her zaman rastlanmayan son derece kaliteli ve prestijli bir yaşam alanı sunuyor. Üst sınıf seviyesinde kaliteli malzemelerle bezenen sportif ve akıcı çizgiler modern, prestijli ve aynı zamanda sportif bir yaşam alanını beraberinde getiriyor. Baz versiyon dışında üç farklı tasarım ve donanım seviyesi sunuluyor.
Daha hafif yapı, daha fazla konfor
Gövdesindeki yenilikçi çözümler sayesinde daha hafif bir yapı ortaya koyan yeni C-Serisi Estate, üstün yol tutuş özelliklerini beraberinde getiren yüksek gövde rijitliği, üst seviye ses ve salınım konforu ve yüksek çarpışma güvenliği seviyesi sunuyor. Yeni Mercedes-Benz C-Serisi Estate yüzde 49’luk alüminyum içeriği ve 65 kilogram daha hafif toplam ağırlığı ile segmentinin en hafif otomobili olarak öne çıkıyor.
Mercedes-Benz C-Serisi Estate fiyat listesi
OTO FUARI
Mercedes-Benz C-Serisi Cabriolet geneva c class
Mercedes-Benz cabriolet dünyasına giriş modeli olan C-Serisi Cabriolet, Mercedes-Benz tasarım felsefesine uygun olarak modern ve lüks kavramlarını duyguları harekete geçiren sade çizgilerle yorumluyor. Tamamen kendine özgü bir karaktere sahip olan C-Serisi Cabriolet sportifliği ön plana çıkartan genç ve dinamik tasarımıyla dikkat çekiyor.
Elmas tasarımlı ön ızgaraya sahip gösterişli ön tasarım, LED yüksek performanslı farlar, uzun motor kaputu ve yüksek omuz çizgisi gibi tasarım özellikleriyle yeni iki kapılı cabriolet, tentesi kapalıyken neredeyse aynı boyutlara sahip C-Serisi Coupé modelinin siluetini andırıyor. Cam pencereye sahip gergin kumaş tente gövdeye uyumlu çizgisiyle özgün tasarıma sahip bagaj kapağı ile birleşiyor. Önden başlayarak arkaya doğru genişleyen omuz çizgisi yatay konumlu LED stop lambalarıyla birleşirken sportifliği ve dinamizmi destekliyor. Kumaş tente kapalıyken 360 litre olan ve kumaş tente açıldığında bile 285 litrelik bir hacim sunan bagaj bir cabrio otomobilden beklenmeyen genişlik sunarken ileri seviyede günlük kullanım uygunluğu da sunuyor.
Sedan ile kıyaslandığında 15 mm daha alçak olan yürüyen aksam ve standart olarak sunulan 17 inçlik jantlar cabriolet modelin sportifliğine katkı sağlarken, 0,28’lik cw değeri aerodinamik yapıya verilen önemi gösteriyor.
Premium sınıf tente tavan
C-Serisi Cabriolet’de standart siyah elektrikli kumaş tente dışında isteğe bağlı olarak koyu kahve, koyu mavi, koyu kırmızı veya siyah renk alternatiflerine sahip akustik tente sunuluyor. Rüzgar ve yol gürültüsünü düşürerek hızlı otoyol sürüşlerinde dış dünyadan gelebilecek rahatsız edici sesleri etkin bir şekilde izole eden akustik tente ileri seviyede iklimlendirme ve ses konforu sunuyor.
S-Serisi Cabriolet modelinden C-Serisi Cabriolet modeline aktarılan kumaş tente yüksek dayanıklılık ve fonksiyonellik beklentilerini en iyi şekilde karşılıyor. 50 km/sa hıza kadar hareket halinde 20 saniyeden daha kısa bir sürede açılma ve kapanma özelliğine sahip olan kumaş tente açıldıktan sonra sessiz bir şekilde bagaj bölmesindeki tente kabinine gizleniyor. Tente kabinini örten tente kapağı gerek rengi, gerekse de şekliyle iç mekanla bütünleşiyor.
Modernliği ve yaşam tarzını yansıtan iç mekan
Yolcuları C-Serisi Sedan ile aynı, ancak Cabriolet detaylarıyla süslenmiş bir iç mekan karşılıyor. Kaliteli malzemeler ve işçilikle bezenen iç mekan sportifliği ve yaşam tarzını harmanlıyor. Beş farklı renk alternatifine sahip deri (isteğe bağlı donanım) kadar mat krom elektrikli kumaş tenteyi açma ve kapama düğmesi de iç mekandaki kalite algısını arttıran detaylar olarak dikkat çekiyor. C-Serisi Coupé modelinden aktarılan güçlü yan desteklere ve entegre başlıklara sahip koltuklar isteğe bağlı olarak baş ve boyun bölgesini ısıtan AIRCARF ile donatılabiliyor.
Yılın her günü üstü açık sürüş
Mercedes-Benz Cabriolet otomobilleri için özel olarak geliştirilen AIRCAP ön cam direğinin üstünde ve arka koltukların arkasında yer alan iki adet elektrikli rüzgar perdesinden oluşuyor. Söz konusu iki rüzgar perdesi birbirini tamamlıyor. AIRCAP yol rüzgarının üstü açık sürüşlerde ön ve arka koltuk yolcularına ulaşıp rahatsız etmeni önlüyor. AIRCAP gibi AIRSCARF da Cabriolet Konfor Paketiyle birlikte sunuluyor. AIRSCARF sürücü ve ön yolcunun baş ve boyun bölgesini ılık havayla ısıtıyor. Her iki ekipmanın bir arada kullanılmasıyla C-Serisi Cabriolet yılın 365 günü üstü açık sürüş konforu sunuyor.
Sportif, atak ve konforlu yürüyen aksam
Konfordan taviz vermeden dinamik olacak şekilde ayarlanan yürüyen aksam atak sürüş özellikleri ve bununla birlikte üstün sürüş keyfi sunuyor. C-Serisi Sedan ile kıyaslandığında C-Serisi Cabriolet modelinin yürüyen aksamı 15 mm daha alçak ayarlanırken, çelik yaylı yürüyen aksam için süspansiyon ayarı da bulunuyor. İsteğe bağlı olarak sunulan spor yürüyen aksamla birlikte süspansiyon geometrisi sertleşirken daha sportif ve atak bir sürüşü beraberinde geliyor.
Havalı süspansiyonla gelen ilave konfor
İsteğe bağlı olarak sunulan AIRMATIC havalı süspansiyon ön ve arka aks süspansiyon sertliğini elektronik olarak sürekli ayarlıyor ve her tür yol koşulunda ideal yuvarlanma konforunu sağlıyor. AIRMATIC ile birlikte standart olarak devreye giren ve çelik yaylı yürüyen aksamlarda isteğe bağlı olarak sunulan DYNAMIC SELECT sürücüye; sportif, konforlu veya tutumlu olmak üzere sürüş stilini ayarlama imkanı sunuyor. Sürücü DYNAMIC SELECT ayar düğmesini kullanarak; ‘ECO’, ‘COMFORT’, ‘SPORT’, ‘SPORT PLUS’ ve ‘Individual’ olmak üzere beş farklı sürüş modundan birini seçebiliyor. ‘Individual’ modunda araç ayarları kullanıcının kişisel zevkine uygun olarak yapılabiliyor.
4 ve 6 silindirli motorlar ve ilk defa 4MATIC
C-Serisi Cabriolet altı farklı motorla sunuluyor. Benzinli motorlar 156 BG (115Kw) gücündeki 1,6 litrelik dört silindirli C 180 ile başlıyor ve Mercedes-AMG C 43 4MATIC Cabriolet modelindeki 367 BG (270 kW) gücündeki 3,0 litrelik altı silindirli motora kadar uzanıyor. C 200 ise isteğe bağlı olarak dört tekerlekten çekiş sistemi 4MATIC ile donatılabiliyor. Dizel motor seçenekleri 170 BG (125 kW) gücündeki C 220 d ve 204 BG (150 kW) gücündeki C 250 d çevre dostu SCR (Selective Catalytic Reduction) teknolojisiyle egzoz gazını arıtıyor. Bütün motor seçeneklerinde yeni 9G-TRONIC otomatik şanzıman sunuluyor.
Motor seçenekleri ve özellikleri:
Silindir sayısı/
düzeni |
Silindir hacmi (cc) | Nominal güç (BG/kW) |
Nominal tork (Nm) | Yakıt tüketimi (lt/100 km)* | CO2-Emisyon. (g/km)* | 0-100 km/sa (sn) | Azami Hız
(km/sa) |
|
C 220 d
(4MATIC) |
4/R | 2.143 | 170/125 | 400 | 4,5
(5,0) |
116
(130) |
8,3
(8,1) |
231
(225) |
C 250 d | 4/R | 2.143 | 204/150 | 500 | 4,6 | 121 | 7,2 | 243 |
C 180 | 4/R | 1.595 | 156/115 | 250 | 6,0 | 135 | 8,9 | 222 |
C 200
(4MATIC) |
4/R | 1.991 | 184/135 | 300 | 6,0
(7,1) |
136
(163) |
8,2
(8,0) |
235
(227) |
C 250 | 4/R | 1.991 | 211/155 | 350 | 6,2 | 140 | 6,9 | 244 |
C 300 | 4/R | 1.991 | 245/180 | 370 | 6,7 | 151 | 6,4 | 250 |
C 400 4MATIC | 6/V | 2.996 | 333/245 | 480 | 8,0 | 181 | 5,2 | 250 |
C 43 4MATIC | 6/V | 2.996 | 367/270 | 520 | 8,3 | 190 | 4,8 | 250 |
*ortalama tüketim
Hafif ve güvenli gövde
Genel olarak tavana sahip olmayan cabriolet karoserli otomobillerde yaşanabilen gövde rijitliği sorununun üstesinden gelmek üzere tasarımcılar henüz C-Serisi Sedan modelini geliştirirken gerekli önlemleri aldılar. Gövdenin ön ve alt bölümünde yapılan güçlendirmeler sayesinde C-Serisi Cabriolet son derece sağlam ve rijit bir gövde ve bununla birlikte son derece dinamik sürüş özellikleri sunuyor.
Coupé versiyonda olduğu gibi cabriolet versiyonda da yoğun alüminyum kullanımını temel alan hafif yapı prensibi devreye giriyor. Çamurluklar, motor kaputu ve bagaj kapağında hafif alaşım metal kullanılıyor. Böylece C-Serisi Cabriolet sadece uluslararası yasal gereklilikleri yerine getirmekle kalmıyor, aynı zamanda gerçek kaza koşullarına dayanan Mercedes-Benz güvenlik şartlarını da yerine getiriyor.
Kısmi otonom sürüşle azalan stres Mercedes-Benz’in “Akıllı Sürüş” konseptinin bir parçası olarak sunulan üstün teknolojik sistemler ile konfor ve güvenliği daha da üst seviyelere taşıyor. Dikkat dağınıklığı ile yorgunluğa karşı uyaran Konsantrasyon Kaybı Yardımcısı (ATTENTION ASSIST) ile birlikte arkadan çarpma risklerini azaltan – Çarpışma Önleme Yardımcısı (COLLISION PREVENTION ASSIST PLUS) da standart olarak sunuluyor. Görsel ve işitsel olarak sürücüyü olası bir çarpmaya karşı uyaran sistem ayrıca olası bir çarpmayı engellemek üzere fren gücünü arttıran adaptif BAS fren destek sistemini kapsıyor. Çarpışma ihtimalinin devam etmesi ve sürücünün herhangi bir önlem almaması halinde sistem 200 km/sa hıza kadar otonom olarak fren yaparak daha yavaş ilerleyen veya durmak üzere olan araçlara çarpma şiddetini azaltırken, şartların ideal olması halinde çarpmanın tamamen önüne geçebiliyor. 50 km/sa hıza kadar hareketsiz duran araçları algılayarak fren yapabilen sistem böylece 40 km/sa’e kadar arkadan çarpma kazalarının önüne geçebiliyor.
İsteğe bağlı olarak sunulan Sürüş Destek Paketi kapsamında özellikleri daha da genişletilmiş olan ilave Sürüş Destek Sistemleri devreye giriyor. Söz konusu sistemler radar veya stereo kamera gibi farklı sensör teknolojilerinden elde edilen Akıllı Sürüş Konseptinin verileriyle birlikte hareket ederek sürüş güvenliğinin yanı sıra sürüş konforunu da arttırıyor. Takip edilen araç ile aradaki mesafeyi sürekli koruyan, hatta trafik sıkıştığında otomatik olarak dur-kalk yapmasını sağlayan DISTRONIC PLUS veya kavşaklarda karşıdan karşıya geçen nesneleri (ve yayaları da algılayarak gerektiğinde fren desteği de sağlayan Fren Asistanı BAS PLUS gibi özellikleri de kapsayan PRE-SAFE® Freni bunlardan bazıları. Sürüş Destek Paketi ayrıca sürekli olarak şerit çizgilerini takip ederek aracın kontrolsüz bir şekilde şerit çizgisinin üzerinden geçtiğini belirlediğinde yan şeritte bir araç olması halinde aktif bir fren müdahalesi ile bunu engelleyen ve hatta kesik çizgilerde destekleyen Aktif Şerit Asistanı’nı da kapsıyor.
Kısmi otonom park etme olanağı sunan Park Asistanı, ön ve arka taraftaki kameralardan gelen görüntü bilgilerini kullanarak, aracın ve çevresinin kuş bakışı görüntüsünü çıkaran, manevra sırasında, park yerlerine giriş çıkışta kolaylık sağlayan 360° kamera, kamera ve navigasyon bazlı Trafik İşareti Tanımlama Sistemi, karşıdan gelen sürücülerin gözlerini rahatsız etmeden ve görüşünü kısıtlamadan uzun farları kullanma imkanı sunan Adaptif Uzun Far Asistanı Plus diğer Sürüş Destek Sistemleri olarak öne çıkıyor.
Yeni Mercedes-Benz C-Serisi Cabriolet 2016 yılının yaz aylarından bu yana Türkiye’de satışta.
Mercedes-Benz C-Serisi Cabriolet
OTO FUARI
İstanbul Autoshow 2017 ziyaretçilerini bekliyor
İstanbul Autoshow 2017 “Geleceğe Yakından Bakın” temasıyla 21 Nisan’da kapılarını açıyor
İstanbul Autoshow 2017-Geleceğe Yakından Bakın, 21-30 Nisan 2017 tarihleri arasında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde otomobil tutkunlarına geleceğin teknolojileriyle buluşma fırsatı sunuyor.
Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) tarafından TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenecek olan İstanbul Autoshow 2017 için artık sayılı günler kaldı. Bugünün ve geleceğin otomobil teknolojilerinin sergileneceği “İstanbul Autoshow 2017-Geleceğe Yakından Bakın”da, Türkiye’de faaliyet gösteren ve ODD bünyesinde yer alan otomotiv markalarının yanı sıra, teknoloji, inovasyon, bilişim, aksesuar ve yan sanayi firmaları, Sivil Toplum Örgütleri ve basın kuruluşları yerlerini alıyor.
21-30 Nisan 2017 tarihleri arasında Beylikdüzü’ndeki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenecek olan İstanbul Autoshow 2017’nin kapıları, hafta içi 12:00-21:00, hafta sonu ise 11:00-21:00 saatleri arasında ziyaretçilere açık olacak.
En son otomotiv ve teknoloji trendleri İstanbul Autoshow 2017’de
İstanbul Autoshow 2017, katılımcılarını bugünün ve de yarının teknolojileriyle buluşmaya çağırıyor. “Geleceğe Yakından Bakın” temasının belirlendiği bu yılki fuarda, otomobil firmalarının yanı sıra, teknolojiye yatırım yapmış, bu alanda faaliyet gösteren şirketlerin de önemli gösterileri olacak. “Entegre İletişim Çözümleri”, “Otonom Sürüş”, “Çevreci” ve “Akıllı Araçlar” gibi konularda yenilikler İstanbul Autoshow 2017’de sergilenecekken, ziyaretçiler yakın gelecekte hayatlarına dahil olacak bu konuları deneyimleme fırsatını da yakalayacaklar.
İstanbul Autoshow 2017’de otomobiller ve mobil cihazlar arasında akıllı çözümler sunan teknolojilerin büyük bir ilgiyle takip edilmesi bekleniyor. Hayatımızın artık bir parçası olan akıllı telefonlar, tabletler ve mobil internet kullanımının, otomobiller ile entegrasyondaki son gelişmelere İstanbul Autoshow 2017’de şahit olunacak.
Dünya otomotiv gündeminin en popüler maddelerinden biri olan otonom sürüş, İstanbul Autoshow 2017’nin ana konularından biri oluyor. Kendi kendine gidebilen otomobiller, yakın gelecekte hayatlarımıza dahil olacak. Mevcut modellerde yarı-otonom sürüş teknolojileri sunuluyor ve bu araçların pek çoğu İstanbul Autoshow 2017’de sergilenecek. Aynı zamanda İstanbul Autoshow 2017’de çevreci özellikleriyle öne çıkan elektrikli ve hibrit otomobiller müşterilerin beğenisine sunulacak.
İstanbul Autoshow 2017’de herkese göre bir alan mevcut
Shell, Generali Sigorta ve Red Bull’un sponsorlukları ile kapılarını açacak olan İstanbul Autoshow 2017, her yaştan misafirlerini ağırlayamaya hazırlanıyor. İstanbul Autoshow 2017’nin lisanslı ürünlerinin satıldığı “Autoshow Store”’dan, uzun yıllar kullanabileceğiniz ürünlerden satın alabilecek, arzu ederseniz sevdiklerinize hediye edebileceksiniz. İstanbul Autoshow 2017’de kurulan “Instawall” adındaki özel alandan sosyal medya paylaşımlarınızı gerçekleştirebileceksiniz. Çocuklar için hazırlanan “Etkinlik Alanı”nda minik misafirler eğlenceli ve keyifli anlar yaşayacakken ebeveynler de dinlenme şansı bulabilecekler.
Geçmiş ile gelecek buluşuyor
İstanbul Autoshow 2017’de, “Geleceğe Yakından Bakın” sloganına uygun olarak; ilerleyen dönemlerde hayatlarımıza dahil olacak teknolojiler sergilenecek, ancak geçmiş de unutulmayacak! Birbirinden değerli ve özel klasik otomobiller İstanbul Autoshow 2017 bünyesinde sevenleriyle buluşacak. Onlarca klasik otomobil, kendi dönemlerine ait özel bir şekilde sergilenerek geçmişte bir yolculuk yapılmasını sağlayacak.
Kadın ve öğrencilere haftaiçi ücretsiz, haftasonu özel giriş fiyatları
İstanbul Autoshow 2017’ye giriş ücretleri haftaiçi 10 TL, haftasonu 20 TL olacak. Kadınlar için haftaiçi girişler ücretsiz, haftasonu ise 10 TL olacak. Öğrenciler için de haftaiçi girişler ücretsiz, haftasonu ise 5 TL olacak. İstanbul Autoshow 2017 biletleri Biletix’ten de satın alınabilecek. TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nin kapalı ve açık olmak üzere toplam 6.100 araç kapasiteli otopark hizmeti İstanbul Autoshow 2017’de sunulacak. Fuara kendi araçlarıyla gelmek isteyenler; TEM otoyolu, Mahmutbey gişelerinden devam ederek, Bahçeşehir-Avcılar çıkışından ayrılarak Beylikdüzü istikametine devam edip TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’ne ulaşabilirler. Edirne yönünde gelecekler ise TEM-Hadımköy gişelerinden çıktıktan 7 km sonra yolun sağ tarafında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’ni görecekler.
TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’ne fuar süresince ücretsiz servis araçları da olacak. Servisler, Atatürk Havalimanı ve Kadıköy İskelesi önlerinden belirlenmiş olan saatlerde kalkacak.
Fuara toplu taşıma kullanarak gelmek isteyenler, Söğütlüçeşme veya Zincirlikuyu’dan metrobüs hattını ya da Marmaray-TÜYAP (76K) veya Silivri-TÜYAP (300) hatlı otobüsleri kullanabilecekler.
“İstanbul Autoshow 2017-Geleceğe Yakından Bakın”a dair en güncel bilgiler ayrıca sosyal medya hesaplarından ve internet sitesinden de takip edilebilecek.
Facebook (@istautoshow),
Twitter (@ist_autoshow),
Instagram’dan (istanbulautoshow17),
Internet sitesi www.autoshowistanbul.com
ODD Hakkında:
Otomotiv Distribütörler Derneği (ODD)’nin 2017 yılı itibariyle 47 tane uluslararası markayı temsil eden, 30 üyesi bulunmaktadır. ODD’nin Türkiye’de kara taşıtları sahipliğini artırarak sektörün devamlılığını ve gelişmesini sağlamak gibi bir vizyonu; üyelerin menfaatleri doğrultusunda, üyeleri her kesimde temsil etmek, sektörün ihtiyaçlarını karşılamak, sorunlara çözüm üretmek, sektör bilgilerini doğru ve güvenilir şekilde değerlendirip, ileterek, kamuoyu oluşturmak ve sektörle ilgili mevzuat oluşumuna doğrudan katkıda bulunmak gibi bir misyonu var. Fuarların otomotiv sektörünün geniş kitlelere tanıtımını sağlamadaki yararını gören ve sektörün sürekli gelişimini hedefleyen derneğin çabaları ile İstanbul Autoshow Fuarı, 2006 yılından itibaren OICA’nın Uluslararası Fuarlar takvimine kabul edilmiştir. (http://www.oica.net/istanbul-international-auto-show-2017/) ODD birçok yerel otomotiv fuarına da destek vermektedir.
TÜYAP Hakkında:
Türkiye’de fuarcılık sektörü 1979 yılında, TÜYAP ile birlikte düzenli bir ticari faaliyet olarak ülkenin gündemine girmiştir. Kuruluşundan bugüne kadar hazırladığı 1.465 yurt içi ve 37 ülkede 164’i aşkın yurtdışı fuar ile 114 ülkeden 275.913 firmaya hizmet vermiş ve 179 ülkeden 46.399.122 ziyaretçiye ev sahipliği yapmıştır. Türkiye’de kendi fuar merkezine sahip tek özel sektör fuarcılık kuruluşudur. TÜYAP Grubu 700 çalışanı ve 100’ü aşkın meslek örgütü ile uzun vadeli işbirlikleri yaparak, Türkiye’de sahip olduğu ve işlettiği 6 fuar merkezi, Türkiye geneli 14 ofisi ve 6 ülkede sahip olduğu uluslararası ofisi ile düzenli ihtisas fuarları hazırlamaktadır.
Sözler derin ve anlamlıdır
Bu yazıma da Şeyh Edebali’nin sözleriyle başlıyorum.
“Ey Oğul!..
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.
Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana…
Unutma ki, dünya sandığın kadar büyük değildir…
Teklik sadece Allah’a mahsustur.
Tek başına karara durup hoyrat dünyanın dayanılmaz ağırlığını kaldırmayasın.
İşlerini ehil kişilerle, ehil kişilere danışarak tutasın.
Danışırsan yol alırsın, danışmazsan yolda takılıp kalırsın oğul…
Öfke ateş, öfke âfet, öfke şeytandır oğul.
İnsanoğlu dağları devirir; ama öfkesine mağlup olabilir…
Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın…”
16 Nisan geçti,
Referandum oldu ve millet bir tercih yaptı…
Artık önümüze bakma vaktidir.
Bugünleri yaşarken 16 Nisan’da takılı kalmak bizi zayıflatır, üzer, incitir.
Artık tüm sorumluluk sahibi kişi ve kurumların, bunun gereğini yapma dönemidir.
Çünkü yolumuz dikenli, işimiz zor, hasımlarımız çok ve mücadelemiz çetindir.
Şimdi dünü ve dünkü ayrılıkları, ihtilafları bir kenara bırakma ve “ülkesellik”ilkesinde birlik olma zamanıdır.
“Vatanseverlik, yurtseverlik, milliyetperverlik” dönemidir.
Şimdi hepimizin tüm kırgınlıkları unutarak veya bir kenara bırakarak harice karşı “Tek Türkiye” deme dönemidir.
Bu yeni dönemde Sayın Cumhurbaşkanı’mızın birlik, beraberlik, uzlaşma, barışma, asgari müştereklerde ittifak etme sürecini başlatacağına inanıyor ve düşünüyorum.
Tüm vatanperver siyasi parti temsilcilerinin “Ülkesellik” zemininde bir araya gelerek yeni bir diyalog başlatmaları ve toplumsal katmanlardaki yüksek tansiyonu düşürmeleri acil gerekliliktir.
Bu bağlamda;
Cumhurbaşkanı’mızın siyasi parti liderleriyle istişareler yapması olumlu bir havaya sebebiyet verecektir.
Hatta Siyasi partilerin meclis grup temsilcileriyle, milletvekilleriyle de bir araya gelinerek yeni bir uzlaşı zemini oluşturulmalıdır.
Sivil toplum örgütleriyle bir araya gelinerek “güç birliği” oluşturulmalıdır.
TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB vb gibi işveren örgütleriyle geniş tabanlı ve kapsamlı istişareler yapılmalı, birlik ve beraberlik için fikir teatilerinde bulunulmalıdır.
İşçi sendikalarıyla görüşmeler yapılarak düşünceleri alınmalı ve birliğimize katkı sunmaları tesis edilmelidir.
Dünya görüşlerine bakılmaksızın subjektiviteden uzak, ilmi ahlakı temel ilke ittihaz etmiş akademisyenlerle toplanılarak beyin fırtınası mesabesinde görüşmeler yapılması, istişarede bulunulması ulusal ve uluslararası nitelikte ciddi fikir oluşumuna imkan verecektir.. Bu sayede oluşan toplumsal fay hatlarının kapanması, harice karşı yeni ve sağlıklı stratejiler oluşturulması ve toplumsal psikolojinin ittifak edici yöne kanalize edilmesi sağlanabilir.
Tek gerçek ülke menfaatleri zemini esas olmak üzere; Liberal, Muhafazakar, ulusal veya yerel nitelikli gazetecilerle görüşmeler yapılması mutlak fayda sağlayacaktır.
Yıllarını ülke yönetimine vermiş veya bu konuya kafa yormuş akil denecek noktadaki tecrübe sahibi politikacı, bilim insanı ve düşünür konumundaki kişilerden akıl danışmak, fikir almak gelecek adımlarımız için ciddi katkı sağlayacaktır.
İstişari noktada artırılabilir olan bu maddelerin realize olması konusunda Sayın Cumhurbaşkanı’mızın adım atması, bu görüşme ve fikir alışverişini başlatmasının ülkemizin menfaati gereği olduğu kanaatindeyim.
Ve bu sürecin hızla başlatılacağını düşünüyor ve inanıyorum.
Bu süreçte CHP’nin de kendini yeniden gözden geçirmesi, yapılan referandum sonucu üzerinden kargaşa, kaos vb. gibi istenmeyen olaylara sebebiyet verme riski olan adımları atmaması ülkemizin menfaati gereğidir.
Bu bağlamda; CHP yetkililerinin yeni süreci aklı selim ve sağduyuyla değerlendireceğine inanıyor ve ülke menfaatini her şeyin önünde tutacağını düşünüyorum.
Bu tavır CHP’nin hem siyasi geleceği ve gerçeği, hem de ülkemizin ali ve yüksek menfaatleri için kaçınılmaz bir gerekliliktir.
MHP’nin sorumluluk içinde sürdüregeldiği politikasını “milli ve yerli” içerikle sürdüreceğine inancım aynen devam ediyor. Çünkü son iki yıldır gösterdiği gayrınefsi siyaset MHP ve Genel Başkanı’nın siyasi geleceğini bir kenara koyarak ülke menfaatlerini öncelediğinin en büyük delilidir.
Geldiğimiz nokta az konuşma çok çalışma sürecidir.
Sonuç alınmayacak tartışmalardan ziyade, “müsbet ve sonuç odaklı”konuşma ve tokalaşma dönemindeyiz.
Aksi takdirde en büyük zararı kendimize, milletimize, ülkemize, devletimize veririz.
Bu da bizi felakete götürür.
Hırsımıza, kinimize, öfkemize teslim ve mağlup olmamalıyız.
Dişimizi sıkacak, öfkemizi bastıracak ve tek gerçek ve gereklilik “Tek Türkiye”diyeceğiz.
Ülkenin bütün fertleri, Sanatçısı, Gazetecisi, Akademisyeni, Bürokratı, Askeri, Polisi, İktidarı, Muhalefeti, Bakanı, Başbakanı ve en tepede Cumhurbaşkanı söyleyeceği sözlerle sadece ülkemizin büyümesine, güçlenmesine ve istikbaline katkı sağlamalıdır.
Herkes ağzından çıkan söze dikkat etmek zorundadır.
Ayrılıkçı, ayrıştırıcı ve kışkırtıcı sözlerin hesabını kimse veremez.
Kişisel istikbali, bireysel menfaati, siyasi oportünizmi bir kenara koymaya mecbur ve mahkumuz.
“İktidarı düşürmek uğruna memleketin düşmesini” gözardı edecek körlükten kesinlikle uzak durmalıyız.
Cumhuriyet Tarihimizin en kritik sürecinden geçiyoruz,
Geçtiğimiz süreci -sakın ha- basite almayalım,
“Kayıkçı kavgasına” ülke istikbalimizi kurban etmeyelim.
Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bu süreçte itidal ve aklı selim içeren adımları başlatacağına inanıyorum.
80 milyonluk milletimizi uzlaşma, sakinleştirme, dinleme, anlama, barışma, barıştırma boyutuyla, “Ülkesellik” hedefine yöneltici lider ve rehberlik edeceğine inancım tamdır.
Hadi Sayın Cumhurbaşkanım,
Uzat elini,
Dinle “ülkem için benim de söyleyecek bir sözüm var” diyenleri,
Kulak kabart, “ben de kendimi ülkeme adadım” diyen farklı fikir sahiplerine,
Canlandır yeniden “Kurtuluş Mücadelesi ve 15 Temmuz” birlik ruhunu,
Sen bunu yaparsın,
Sen bu liderlik, mesuliyet ve hamiyet duygusuna sahipsin,
Çünkü Şeyh Edebali’nin dediği gibi:
“Bölmek bize, bütünlemek sana, insanı yaşat ki, Devlet yaşasın”
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım…
Namağlup Recep Tayyip Erdoğan
Nasılsa Cumhurbaşkanı meydanlarda halkla buluşuyor, Başbakan vatandaşın ayağına gidiyor diyerek boşuna işgal ettikleri koltuklarda göbeklerini kaşıyarak oturan yöneticiler bu seçimde kaybetmiştir.
Halk sandıkta verdiği oy sonuçları ile aba altından sopa göstermiştir.
Vatandaşlar partili olarak değil, Recep Tayyip Erdoğan sevdalısı edasıyla tercihlerini evet olarak kullanmıştır. Oy verirken, Başkanları Erdoğan’ın, işini iyi yapmayan, ehil olmayanlar yerine 2002 ruhuna yakışır yöneticileri göreve getireceğinden emin olduklarını vurgulamışlardır.
İstanbul ve Ankara mağlubiyetinin nedeninin halkın sesine kulak vermeyen, eleştirileri çözüme ulaştırmayan belediyeler ile teşkilatların olduğu kesindir.
Birileri ilçelerine Abdullah Gül geldiği zaman gösterdikleri ilgi ve alakanın yarısını referandumda gösterebilselerdi, İstanbul’da oy düşüşü yaşanmazdı.
Referanduma sayılı gün kala danışman Şükrü Karatepe, yırtık gömlekten atletin çıkması gibi alakasız bir şekilde eyalet sistemini gündeme getirmeseydi, İstanbul’da oy düşüşü yaşanmazdı.
Hafriyat kamyonlarından rahatsız olan vatandaşların yaptığı ihbarlar değerlendirilse, yasak saatlerde bu araçların trafiğe çıkışı engellense, İstanbul’da oy düşüşü yaşanmazdı.
Referandum öncesi devletin caddesini işgal eden işyerlerine müdahale edilseydi, İstanbul’da oy düşüşü yaşanmazdı.
15 Temmuz akşamı vatan evlatları Atatürk Havalimanında tanklarla mücadele ederken, teşkilattan yardım isteyen gence ikinci emir bekliyoruz o nedenle gelemeyiz şeklinde çirkin cevap verilmeseydi, İstanbul’da oy düşüşü yaşanmazdı.
İlçe teşkilatından 0535’li normal hat ile vatandaş aranıp, kararsızlar varmış, biz o nedenle aradık, siz nasıl bir oy kullanacaksınız demek yerine kurumsal hatlardan arayarak, referandumla ilgili bir düşünceniz, isteğiniz veya öneriniz var mı diyerek vatandaşta hoş seda bırakan bir iletişim tercih edilseydi, İstanbul’da oy düşüşü yaşanmazdı.
Belediye başkanları kibir yerine mütevaziliği, kaymakamlar ise protokol yerine halkın arasına karışmayı tercih etseydi, İstanbul’da oy düşüşü yaşanmazdı.
Fetö ile anılan ve teması olduğu bilinen kişilere belediyelerin bitlerinde görevler verilmeseydi, İstanbul’da oy düşüşü yaşanmazdı.
Belediye başkanları Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı gibi teşkilatlarıyla tek vücut olabilseler ve halk ile samimi diyalog kurabilselerdi, İstanbul’da oy düşüşü yaşanmazdı.
Daha bir sürü neden sıralayabiliriz ama ne olursa, olsun, bu liyakatsizlere rağmen vatandaş muhtar bile olamaz denilen Recep Tayyip Erdoğan’a Türkiye Cumhuriyetinin 1. Başkanı görevini vermiştir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın başarısının arkasında olan iki güç ise görmezden gelinmemelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Başbakan Binali Yıldırım bu referandumda bir denge vazifesi görmüşlerdir.
Akıncı ile Ülkücü camiaların yıllardır ciddi bir şekilde oyları ile birbirlerine destek verdiğini biliyoruz.
Bu birliktelikten rahatsız olanlar ülkücü camianın omurgaları ile oynayarak ülkücüleri PKK ile aynı düşüncede tercih yapmaya zorlamıştır. Gök tanrı nidaları atan kişilerin bu çirkinliğinin karşısında set gibi duran Devlet Bahçeli’yi buradan tebrik etmenin gerekli olduğu kanaatindeyim.
Hak adına, birlik, dirlik, temizlik, değişim ve gelişim süreci için düğmeye halk tarafından basılmıştır.
Artık son sözünü söylemiş ve Türkiye Cumhuriyetinin 1. Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a her zaman yanındayız mesajı vermiştir.
Zaman hak için çalışma vaktidir…
Yetki sizde sayın Cumhurbaşkanım
Ey Oğul !
Gücenmek bize, gönül almak sana…
Suçlamak bize, katlanmak sana…
Geçimsizlik, çatışma, uyumsuzluk, anlaşmazlık bize, adalet sana…
Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana…
Ey Oğul !
Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana…
Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana…
Ey Oğul !
Sabretmesini bil. Vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma ! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
Ey Oğul !
İşin ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.
Allah yardımcın olsun…
Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın!
Ama; bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarında savrulur gidersin.
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.
Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın!”
Referandum bitti,
Artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçmiş olduk…
Hayırlı ve Hayırlısı olsun…
Şimdi hep beraber Referandum sonucunu okuyalım…
Halk verdiği oylarla Erdoğan’la muhabbet etti, istişare etti, dertleşti, şikayetlerini dillendirdi.
Halk ne dedi peki?
“Sayın Cumhurbaşkanı’m seni seviyor, samimiyet, gayret ve azmine inanıyor ve güveniyoruz, seninle yürüyüşe devam istiyoruz, sen varsan biz de varız ve senin önerilerin bizim için hala muteberdir” dedi.
Amaaaaaa…
Başka şeyler de söyledi,
Referaduma senin için “Evet” dedik dedi,
Sana ve senin sahiciliğine, samimi mücadelene inandığımız için “Evet” deyip yeni sistemi kabul ettik dedi,
Fakat takımınla sorunumuz var dedi,
AK Parti’yle sorun yaşıyoruz dedi,
Sana, Başbakan’a ve bazı kalbi çalışan partililere rağmen genel anlamda parti kadroları ve yöneticilerden memnun değiliz dedi,
Direksiyona geç, yeniden 2002 ruhunu oluştur ve yeni bir heyecan getir,
Bizim aramızdan çıkıp da bizi unutanları başımızdan al dedi,
Yozlaşanları at,
Küstahlıkları bitir,
Yolsuzları, hırsızları, arsızları, korkakları başımızdan def et,
Senin azmini, gayretini, çabanı göstermeyenlerle yolunu ayır,
Allah korkusundan dem vurup Allah’tan korkmazcasına semiren, kemiren, sömüren kemirgen ve omurgasızlardan bizi kurtar,
Yine, yeniden mantığıyla kadrolarını sil baştan elden geçir,
Bir yere bir Reis yeter, başımıza eş-dost-akraba gibi başka Reis’cikler gelmesin,
Yıllardır parti ve devlet kadrolarında olup; yorulan, bozulan, kokuşanları uzaklaştır,
Yerini sağlamlaştırdığını düşünenlere, 16 Nisan sonrasına hesaplaşma koyan intikamperestlere, kinini aklının önüne koyup rövanşistlik peşinde olanlara aman verme,
Yarından tezi yok, yenilikleri ve yenilenmeyi başlat,
Sana ve milletine yük, bagaj ve ağırlık yapanları sırtından at,
At ki; daha hızlı, daha güçlü ve daha emin adımlarla yürüyesin ve yürüyelim,
Terörü ve teröre destek veren gövde kurtları misali, bünye içindeki hainleri ve mücadelede zaaf gösteren zelilleri temizle dedi…
Halk başka ne dedi?
16 Nisanla başlayan yeni yönetim sürecinde yine senle beraberiz,
Hala beraber yürümek istiyoruz,
Hala senleyiz, sendeyiz,
Ama bize başkasını taşıtma,
Geçmişin cerahatini akıt,
Bünyeyi saran keneleri yok et,
Cilalı imajlı, mutekit ve “muhafazakar” görünüş ve söylemli, içi sinsi dişi dilbaz riyakarlarla yolculuk yapma, yaptırma,
Emek vermeyip yük yükleyenlerden kurtul ve bizi de kurtar,
AK Parti’yi sil baştan, temizleyip, yeniden motive ederek restorasyondan geçir,
Biz de seni yeniden seçelim,
Biz de seni yeni sistemin ilk Başkan’ı yapalım,
Yeni bir kan, yeni bir can, yeni bir heyecan istiyoruz,
Lütfen etrafını sarmış olan hoyratlardan, bedhahlardan, gaddarlardan, bencillerden, aymazlardan, riyakarlardan kurtul.
O tür asalakları artık taşıyamıyoruz, savunamıyoruz ve ruhumuza ağır geliyorlar,
Sizi, bizi, devletimizi aldatanlardan bizi uzak tut,
Çünkü artık ne sizin, ne de milletin aldatılmaya tahammülü kalmadı,
Bize tepeden bakan Bürokrasiyi yola getir, ayar ver, düzene sok,
Devletin, sadece milletin devleti olmasını sağla,
Polis, asker, hakim-savcı gibi devletin adamları sadece devlete çalışsın. Onun, bunun, şunun adamı olmasın,
Hiçbir grup, cemaat, cemiyet bizi maddi ve manevi olarak sömüremesin,
Bizi çok aldattılar, maalesef sizi de…
Çünkü biz duyarlıyız, duygulu ve hassasız,
Siz de öylesiniz,
Ama inşallah bu aldanışlarımız son olur ve olsun…
Sayın Cumhurbaşkanı’m bu referandumda seninle dertleşmiş olduk,
Mecbur olduk ve şikayetlerimizi böyle dile getirmek zorunda kaldık,
Sen değil ama senin etrafındakiler, yanında ve yakınındakiler bizi böylesi bir muhasebe ve diyaloğa mecbur bıraktı,
Çünkü sana başka türlü sesimizi duyuramaz olmuştuk,
Çünkü etrafın yalaka taklacılarla, kişisel menfaatperestlerle, bireyselliklerini ideal ve iddiasının önüne koyanlarla, halkın oyuyla gelip halktan kopuk davranan “kifayetsiz muhterislerle” sarılmıştı,
Sesimizi sana duyuramadığımızı düşünüp böyle konuştuk…
Evet yine de “Evet” dedik,
Senin adamlığına, adam gibi adamlığına inanıyor ve güveniyoruz çünkü…
Bu referandumla eminim mesajımızı aldınız Sayın Cumhurbaşkanı’m,
Şimdi sıra sizde…
Yarından tezi yok reformist ve radikal icraatlarınızı bekliyoruz.
Bekliyoruz ki; 2019 da seni “Başkanımız” yapalım…
Şeyh Edebali’nin dediği gibi “Vazifen çetin, yükün ağırdır”
Allah yar ve yardımcın olsun….
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım…
Milli enerji politikamızdan kesinlikle vazgeçmeyeceğiz
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Türkiye’nin gelecek dönemde hem Karadeniz hem de Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerini yoğunlaştıracağını belirterek, “Tarihimizde ilk defa bu yıl yeni alımını gerçekleştireceğimiz arama sondaj gemisiyle her yıl Karadeniz’de iki, Akdeniz’de iki olmak üzere denizlerimizde aktif sondaj faaliyetlerinde bulunacağız.” dedi.
Bakan Albayrak, “Milli Enerji ve Maden Politikası” tanıtım toplantısındaki sunumuna, Türkiye’nin son 15 yılda çeşitli alanlarda yaşadığı dönüşümü anlatarak başladı.
Gelecek dönemde de Türkiye’yi bir üst lige taşımak üzere yeni bir strateji için düğmeye bastıklarını belirten Albayrak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın koyduğu vizyon çerçevesinde Türkiye’nin dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olması için bu vizyon çerçevesinde hareket edecek bir stratejileri olduğunu aktardı.
Albayrak, geçen 15 yıllık yolculuğu, “sessiz bir devrim” olarak niteleyerek, “Yaşayarak bir dönüşüm ortaya koyduk. Kamunun payı azaldı ama azaltırken, hem ülkenizi büyütüyorsunuz hem de özel sektörün önünü açıyorsunuz. Böyle bir süreç yaşadık. Özelleştirmeler, yatırımlar, ihaleler, iptaller gibi birçok şey yaşadık ama bunlara rağmen mücadele ettik. Bu 15 yıllık sessiz devrimde Enerji Bakanlığı neler yaptı. Elektrikte kurulu kapasite 3 katına çıktı, elektrik üretimi 2 katından fazla bir noktaya geldi. Doğalgaz tüketimi neredeyse 3 katı arttı, doğalgaz konforunun ulaşmadığı Türkiye’de sadece 3 ilimiz kaldı. İnşallah, seneye bunu da bitiriyoruz. 81 vilayete doğalgaz altyapısını ulaştırıyoruz. Bu süreçte abone sayısını 4 katına çıkarmışız.” değerlendirmesinde bulundu.
Katılımcılara, “Büyük Türkiye’den bahsediyorsak, bunun altını enerjide nasıl dolduracağız?” sorusunu yönelten Albayrak, 15 Temmuz’un Türkiye’ye “dünyada ne olursa olsun ne yaşarsak yaşayalım birlikte ve güçlü olduğumuzda, bu ülkenin altından kalkamayacağı hiçbir şey yok” anlayışını öğrettiğini vurguladı.
“Bu hikaye bize çok büyük bir güç verdi” diyen Berat Albayrak, son 10 yılın ortalama enerji ithalatı maliyetinin 44 milyar dolar, maden ithalatının da 10,6 milyar dolar olduğunu anımsattı. Albayrak, yaklaşık 55 milyar dolarlık bir enerji ithalatı yapıldığına ve bunun cari açık açısından çok önemli bir noktada bulunduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
“Bu resmi sadece enerji politikaları ölçüsünde değil, büyüyen Türkiye’nin ekonomik altyapısı, özel sektörü ve bölgesel ve küresel bir oyuncu olması noktasında da stratejik vizyona ihtiyacımız var. Toplam elektrik tüketimimizin kırılımdaki payı çeşitlendirilmesi ve dengeli portföy oluşturulması noktasında katedecek mesafemiz var. Kaynak çeşitliliği noktasında 2015’te yaşananlardan sonra almamız gereken mesafeler var. Son bir yılda gayri resmi olarak başlattığımız bu sürecin altyapısını nakış gibi örmeye başladık. İthalata bağımlı olduğumuz çeşitlilik anlamında yerli kaynakların payının artırılması noktasındaki yerli kaynaklardan elektrik üretimini 2016’da yüzde 49,3’le en yüksek seviyeye çıkardık. Bu durum, elektrik üretimindeki dışa bağımlılığımızı belli bir noktaya taşıdı. Bundan sonra hedef en az 3’te iki. Yerli kömürden elektrik üretimini de yüzde 23’le en yüksek seviyede arttırdık. Koskoca Türkiye’de darbe olmuş, Türkiye yüzde 3 büyüyor. Kamusuyla özeliyle tüm paydaşlarıyla yoluna devam ediyor. Buna kararlılıkla devam edeceğiz.”
Albayrak, sunumunu yaptığı politikanın temelini iki unsurun oluşturduğunu, bunlardan ilkinin güçlü ekonomi, ikincisinin de ulusal güvenlik olduğunu dile getirdi.
Albayrak, “Enerjideki bağımlılık stratejisini doğru ve güçlü yönetirseniz ulusal güvenliğiniz de o ölçüde güçlü bir diplomasiye ve dış politikaya pencere açar” değerlendirmesinde bulunarak, söz konusu stratejinin üç ana sacayağının bulunduğunu ifade etti.
Üçlü sacayağını arz güvenliği, yerlileştirme ve öngörülebilir piyasa olarak tanımlayan Albayrak, bu üçü ne kadar sağlam ve güçlü bir şekilde inşa edilirse, paydaların o kadar mutlu olacağı bir noktaya gelineceğini ve kazan-kazan-kazan felsefesine doğru yürüneceğini söyledi.
Albayrak, Türkiye’nin, bulunduğu bölgenin gelişmiş tek ülkesi olduğuna dikkati çekerek, “Halihazırda 8, iki tanesi de devam eden boru hattının olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. 8’i doğalgaz, ikisi petrol boru hattı. Bunlar siyasi ve ekonomik olarak bir sorumluluk yüklüyor. Tüm bu oyunu inşa ederken bu resimden gözümüzü çeviremeyiz. Bu resmi yakından takip eden her bir dostumuz bu resmin ne kadar önemli olduğunun farkında. Türkiye olarak bunun üzerine tüm paydaşlarla bir resim inşa edeceğiz.” diye konuştu.
Sacayağının ikinci unsuru olan arz güvenliği konusunda doğalgaz depolamanın büyük önemi olduğunu vurgulayan Albayrak, doğalgaz depolamada yüzde 20 hedefinin koyulduğunu, Tuz Gölü gaz depolama tesisinin bu yıl devreye girdiğini ve kapasitesinin 1 milyar metreküpten 5,4 milyar metreküpe çıkarılacağını anımsattı.
Albayrak, Silivri’deki depolama tesisinin de kapasitesinin yıllık 4,6 milyar metreküpe çıkarılmasıyla 2019’da Türkiye’nin depolamada bölgenin en büyük ülkelerinden birisi olacağını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Önümüzdeki 10 yıl dünyada tüketilen gazın LNG payının boru gazını geçeceği yorumlarından hareketle ‘LNG altyapısını güçlendirme zorundayız’ dedik. Düğmeye bastık. Türkiye’nin 2015 sonu itibarıyla LNG’deki günlük 34 milyon metreküp olan kapasitesini ilk bir yılın sonunda 64 milyon, bu yılın sonunda da 107 milyon metreküpe çıkarıyoruz. İki yılda çok önemli bir altyapı eksikliğini gideriyoruz. FSRU altyapısını dünyada rekor seviyesinde bir zamanlama ile ilkini (Yüzer LNG santrali) aralıkta devreye aldık. İkincisini de inşallah bu yıl sonu devreye alıyoruz. Özellikle bizim için kritik olan Marmara Bölgesi’nde de üçüncüsünü devreye alarak bu süreci tamamlıyoruz. Ayrıca, bu ay itibarıyla faaliyete başlayan Oruç Reis adlı sismik arama gemimizle üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak denizleri çok aktif kullanarak, bir gemimiz Akdeniz’de, bir gemimiz Karadeniz’de aramalarını yapacak. Tarihimizde ilk defa bu yıl yeni alımını gerçekleştireceğimiz arama sondaj gemisiyle de her yıl Karadeniz’de iki, Akdeniz’de iki olmak üzere denizlerimizde aktif sondaj faaliyetlerinde bulunacağız. Her şey hazır. Ne kadar ararsanız o kadar bulursunuz. Artık bölgemizde deniz sondajında da çok daha aktif olacağız.”
Petrol depolama noktasında da önemli hedefleri bulunduğuna dikkati çeken Albayrak, “Türkiye, petrol depolama noktasında istediğimiz düzeyde değil. Hedef, 5 milyon ton depolama kapasitesi. Çok hızlı bir coğrafi konumlandırmayla, yaşanabilecek en ufak bir krizde Türkiye’nin içerde sıkıntı yaşamaması için bu adımı hayata geçireceğiz. Ayrıca, Türkiye’nin günlük 190 milyon metreküp olan sisteme doğalgaz basma kapasitesi bu yıl sonunda 300 milyon metreküpe, takiben de 400 milyon metreküpe çıkarak sadece iç piyasa için değil, bölge coğrafyası için de önemli bir arz kapasitesi oluşturacak altyapıyı hazırlıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Bakan Albayrak sunumunda, yerli kaynaklardan kömürün çok yoğun bir yatırım stratejisiyle ve dünyadaki en üst çevre kriterlerinin de ilerisinde bir çevreci yaklaşımla değerlendirileceğini dile getirdi.
Özellikle verimlilik altyapısını da kurarak yerli kömürle ilgili altyapının hazırlandığını ifade eden Albayrak, “Yerli kaynağımız varsa bunu sonuna kadar kullanmak zorundayız. Yenilenebilir kaynaklar noktasında hidroelektrik santralleriyle birlikte oluşturduğumuz kapasitemizin yanına güneş ve rüzgarı önümüzdeki 10 yılda 10’ar bin megavatı da devreye alarak, bu oranı arttıracağız. Stratejilerimizin en önemlilerinden bir tanesi, 60 yıllık rüya dediğimiz, iktidarımız döneminde sağlam temellerle adımlarını Akkuyu ile atmaya başladığımız nükleeri hızlı bir şekilde devreye alıp portföy içindeki payını en az yüzde 10’luk kapasiteye ulaştıracağız.” diye konuştu.
Albayrak, geçen ay güneş enerjisinde yapılan ihalenin benzerinin rüzgarda da gerçekleştirileceğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Yerlileştirme, yerli üretim ve Ar-Ge başta olmak üzere rekabetçi, özel sektörü de oyuna dahil ederek Türkiye’nin bir oyuncu olması için önünü açmamız lazım. İki kritik adım attık biri güneşte diğeri rüzgarda. En büyük hayallerimden birisiydi güneş ihalesi. Çıkan netice çok ümit ve mutluluk verici. İthal panellerden üretilen elektriği 19,5 cente alan Türkiye, bu ihaleyle birlikte 6,99 cente düşürerek maliyeti 3’te birine indirdi. O sahada panellerle ilk yıl yüzde 60, takip eden yılda yüzde 70 yerlilik oranıyla olacak şekilde yatırım yapılacak. Ar-Ge ile yüzde 80 yerli mühendis zorunluluk şartı var. Burada kritik olan husus yan sektörlerle birlikte Türkiye’deki önemli bir pazar gelişecek. Rüzgar YEKA’sı için şartname inşallah bir iki hafta içinde açıklanacak. Dünyadaki birçok büyük rüzgar üreticisi firmalarla görüştük, hepsinin de ilgili olduğu görüşmeler neticesinde şartnameyi açıklayacağız inşallah. Bu yaz bitmeden YEKA uygulamasını rüzgarda da hayata geçireceğiz. Yaklaşık 8 bin kalem kırılımı olan rüzgar türbini teknolojisinde muazzam bir yerlileştirmenin önünü açacağız. Bu şekilde sadece maliyet düşmeyecek iç talep karşılanmayacak, aynı zamanda bölgedeki rüzgar ve güneş potansiyelini de harekete geçirecek bir stratejinin önünü açacağız. Nükleer teknolojide de Türkiye, bölgesel ve küresel olarak bir üst lige çıkarak bu altyapıya kavuşacak.”
Bu strateji içinde en önemli unsurlardan birinin de elektrik iletim ve dağıtımına yapılacak yatırımlar olduğunu ve bundan sonraki süreçte elektrik üretim yatırımları değerlendirilirken bölgedeki arz-talep dengesine bakılacağını anlatan Albayrak, “Bir enerji projesini önceliklendirirken, o sahanın verimlilik noktasında makul olup olmadığı, bölgenin o yatırımı talep edip etmediği gibi kriterler değerlendirilecek. Tüm bu çerçevede, iletim ve dağıtım altyapısıyla uyumlu bir üretim altyapısını oluşturacağız.” ifadesini kullandı.
Bakan Albayrak, elektrik iletim ve dağıtımları için 5 yıllık süreçte 30 milyar liralık bir bütçe ortaya konulduğunu ve bu rakamın 18 milyar lirasının dağıtımda özel sektör tarafından, 12 milyar lirasının da Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ) bünyesinde yapılacağını anımsattı.
Bu alanda yapılacak yatırımların sıkı bir takip ve koordinasyon ile değerlendirileceğini aktaran Albayrak, “Ayrıca, ilk olarak ulusal SCADA sistemi ikinci olarak da siber atakları önleme merkezimizi kuracağız. Tüm enerji altyapımızın yazılım süreçleri için ulusal bir SCADA sistemi için süreci başlattık. Siber atak altyapısını da dünya standartlarının üzerine çıkarmak zorundayız. Bu noktada da önemli bir yatırım sürecine yürüyoruz.” dedi.
Doğalgaz altyapısında gelecek iki yılda 220 ilçeye daha gaz erişimi sağlamak üzere dönemlerindeki en büyük iletim altyapı yatırımını gerçekleştiriceklerini ifade eden Alabayrak, ayrıca sıkıştırılmış doğalgaz (CNG) ve LNG kullanımının da sağlanacağını ve böylece çevrecilik noktasında da önemli bir adım atılacağını anlattı.
Albayrak, ekonominin temel taşı olarak nitelendirdiği OSB’lerin hepsine doğalgaz erişimi sağlanacağını bildirerek, “Enerji verimliliğinin bir diğer önemli hususu olan alt kırılımlarını çalıştık. Özellikle enerji verimliliğinde alabileceğimiz mesafenin farkındayız. Piyasa mekanizmasının oluşturulmasından yasal düzenlemelere ve finansal sürecin çözülmesiyle ilgili küçük büyük tüm tüketim tasarrufu sağlayabilecek ve büyük bir kar marjı kördüğümüz bu tabloda tüm paydaşlara bu sürecin arkasında olacağız.” diye konuştu.
Albayrak, Türkiye’de kurumların kurumsal dönüşümünü ölçülebilir performansa dayalı yapısal dönüşüm sürecini başlattıklarına işaret ederek, “Çünkü her biri sadece iç piyasa için değil, bölge piyasaları için de çok önemli birer oyuncu olan bu kurumlarımızı dönüştürmemiz lazım. Böylece, ne kadar güçlü kurumlarımız olursa, o kadar güçlü Türkiye’nin altyapısını oluştururuz.” ifadelerini kullandı.
Öngörülebilir piyasanın bir sonraki adımına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Albayrak, “İnşallah bu yıl doğalgaz noktasında da Enerji Piyasaları İşletme AŞ (EPİAŞ) ile piyasa, satış, sözleşme ve kontrat deneme altyapısını başlatıyoruz. Önümüzdeki dönemde artık enerjinin de bir emtia olarak sermaye ve para piyasalarında ve uluslararası piyasalarda dönüşümü için iki kritik kurumumuzla süreci daha da hızlandıracağız.” şeklinde konuştu.
Albayrak, özellikle madencilik noktasında çok önemli adımlar attıklarının altını çizerek, bunlardan ilkinin Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün (MİGEM) yeniden yapılandırılması olduğunu söyledi.
Maden arama, işletme ve bunun hayata geçirilmesiyle ilgili yüzlerce süreci geçmeye çalışan yatırımcı için “e-maden” uygulamasını hayata geçirdiklerini hatırlatan Albayrak, bununla birlikte birçok kağıt, onay ve izine dayalı haftalar süren işlemleri hızlandırdıklarını anlattı.
İkinci önemli noktanın, geçen yıl onayladıkları ve bu yılın ikinci yarısında devreye alacakları Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu (UMREK) olduğunu belirten Albayrak, şunları kaydetti:
“Böylece, bir maden projesi ve sahası güvenilir bir şekilde, banka ve finansal kurumların da değerlendirebileceği güvenilir bir raporlama standardı içinde yer alacak. Bugün, tüm Türkiye’deki kredi portföyünün, madencilik sektörünün aldığı payın yüzde 3’ün bile altında olduğu gerçeklikten hareketle, bu oranı çok daha ileri taşımak için, sektörün önemli problemlerinden biri olarak gördük. Bu standartları getirerek, uluslararası şekilde yurt dışından da finansmanın önünü açacak bir altyapıyı, inşallah getireceğiz. Maden piyasalarının geliştirilmesiyle ilgili bu modellere hali hazırda başladık ve bu yıl itibariyle inşallah tüm bu çerçeveyi daha somut adımlarla geliştireceğiz.”
MİGEM’in sadece izin veren değil, aynı zamanda denetleyen bir kurum olarak iç içe geçen yapısını ikiye ayırdıklarını vurgulayan Albayrak, özellikle madencilik alanındaki eksiklerinin farkında olduklarını vurguladı.
Son olarak Karot Bilgi Bankası’na ilişkin değerlendirmelerde bulunan Albayrak, “Kafamıza estiği gibi madencilikte sondaj yapıyoruz. Bunun arşivi, nerede ne bulunmuş, yok mu? Türkiye haritasındaki tüm sondaj faaliyetlerinin ‘veri tabanı’ diyebileceğimiz haritayı çıkartarak, herkese açık bir merkezde Türkiye’deki bütün altyapıyı arşivliyoruz. İnşallah bu yıl bunu hayata geçiriyoruz. Madencilikteki altyapı açısından çok önemli bir yere sahip olacak olan raporlama sistemini hayata geçiriyoruz. Çünkü bizim sermaye olarak bir kuruşu dahi sokağa atma lüksümüz yok.” diye konuştu.
Albayrak, kaliteli ve kesintisiz enerjiyle daha rekabetçi bir iklimin oluşturulmasından dolayı düşen maliyetlerle halkın daha ucuz enerjiye ulaşmasının önünün açılmasına hizmet edeceklerini kaydetti.
Türkiye’nin, bölgesel enerji ve arz güvenliğine katkıda bulunan ve bölgesel refah ve barışa katkı sağlayan bütün projelerin yanında olduğunu vurgulayan Albayrak, “Bu felsefeyle tüm oyuncu ve paydaşlarla bundan sonra da iş birliklerini güçlendirerek yola devam edeceğiz. Türkiye’nin bir üst lige çıkması, en büyük on ekonomiden biri olması ve birçok alanda olduğu gibi enerji alanında da rekabetçi bir Türkiye oluşturulması için tüm stratejik vizyonların hayata geçirilmesi gerekli. Bunun için bağımsız enerjiye, güçlü ve büyük Türkiye’ye ‘Evet’ diyoruz. Biz yeni başladık. İstanbul’un enerjisiyle birlikte, yeni, büyük ve güçlü Türkiye vizyonuna sizlerden alacağımız enerjiyle de inşallah adım atalım istedik. Bu anlamda tüm paydaşlardan katkı, destek ve paylaşım açısından her türlü yoruma açığız. İnşallah herşey Türkiye’miz için hayırlı ve güzel olur.” ifadelerini kullandı.
Arz güvenliğinin maden politikası tarafının, en bakir ve gelişmeye açık alan olduğunu belirten Albayrak, bu stratejiyi tüm madenler için yeni bir süreç olmak üzere dört ana temel unsurda başlattıklarını açıkladı.
Türkiye’yi özel sektör başta olmak üzere “kamu-özel” modeliyle daha da büyüteceklerini dile getiren Albayrak, “Bunun önemli noktalarından biri, MTA’nın yurt dışında arama yapabilme özelliğine kavuşması idi. Böylece, MTA-özel işbirliğiyle dünyanın madencilik noktasındaki kritik işbirlikleriyle bölgesel aramacılık noktasında da bir süreci başlatacağız. 2002’de yılda 32 bin metre sondaj yapan bir MTA’dan sonra, bu rakamı 300 bin metrelere çıkardık. Bu yıl 1 milyon metreye ulaşıyoruz. Takip eden iki yılda 2 ve 3 milyon metreye çıkması için planlamalarımızı yaptık. Arama faaliyetleriyle ortaya koyduğunuzda bugün sahip olduğunuzu düşündüğünüz kaynaklardan çok daha büyük rezervlere kavuşacaksınız. Çok büyük bir potansiyel var. Kamu ve özel sektörle birlikte madencilikte çok ileri bir noktada olan Kanada ve Avusturalya’ya erişmek için 6 milyon hedefini kısa sürede hayata geçireceğiz. Madencilik Türkiye’yi katma değer noktasında çok ileri taşıyacak.” değerlendirmesinde bulundu.
Albayrak, Türkiye’nin jeofizik ve jeokimya haritalarının önemine de değinerek şöyle devam etti:
“Türkiye haritasındaki tüm sondaj faaliyetlerinin ‘veri tabanı’ diyebileceğimiz haritayı çıkartarak, herkese açık bir merkezde Türkiye’deki bütün altyapıyı arşivliyoruz. İnşallah bu sene bunu hayata geçiriyoruz. Türkiye jeofizik haritasını 2018’de tamamlayacak. Tüm Türkiye coğrafyasını, bitki örtüsünden topografik yapısına kadar röntgenini çekip madencilikte sahip olunan kaynakları göreceğiz.”
Jeokimya haritası için de 50 binden fazla örnek alındığını ifade eden Albayrak, “Numunelerin sonuçları çok iyi geldi. Harika sonuçlar var. Türkiye’nin taşı da toprağı da altın inşallah.” dedi.
ENERJİ BAKANLIĞI / TÜRKİYE’DE ENERJİ
Referandumda ‘aptal’ yerine ‘abdal’ olabilmek
Yeryüzünde depremler olunca nasıl yeryüzünün dengesi bozuluyor ise bazı yaşanan olaylar ve söylenen sözlerde insanın tüm dengesini bozabiliyor.
Sözler genellikle zekânın yansımasıdır diyerek akıl kullanılmadan söylenen sözler akıllını kullanan insanların dengesini bozamıyor.
Ünlü Filozoflarımızdan Bertrand Russell’in, “ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafaa edersiniz” sözü bu açıklamamı ne kadar da isabetli tescilliyor.
“insanlar bilgisiz doğar, aptal değil, eğitilerek aptal olurlar…” sözündeki mananın farkına varmak için isabetlice eğitilmeden öte bilinçli bir gelişim gerektirir.
Yıllar önce Aziz Nesin, Türk Halkının % 60’ı aptaldır sözünü söylediği zaman kendisine en çok kızanlardan birisiydim. Daha sonra esasında aklından geçen rakamın % 92 olduğunu ama ağzından % 60 çıktığını söylemişti.
Aziz Nesin’in bu sözü 1982 Anayasa Referandumu zamanına denk gelmiştir. O zaman yapılan referandumda halkın yüzde 92’si Kenan Evren’e oy vermişti.
Yaşanan bu sürece verdiği yüzdelerle Aziz Nesin esasında isabetli bir sözlü imza attığını şu sıralar çok güzel algılıyorum. Bugün bizi çıkmaza sokan 1982 anayasasını tamamına yakın bir oy ile onaylayan halkın akıllı olduğunu kimse iddia edemez. Zeki oldukları söylenebilir ama bu aptal olmadıkları anlamına da gelmez.
Yaşantısını görüşünü fikirlerini benimsemesem de, zekâmız güçlü olduğu halde kullanamadığımız için esasında hep aptalca davranışlar sergiliyoruz.
Evet, aptalız hem de en hakikisinden…
Şu an bu rakam % 92 ise yüzde 8 içerisinde olduğumu söyleyecek kadar da aptal olmadığımı belirtmek isterim.
Mesleğimizin duayenleri olan büyüklerimiz bizlere gazeteci olunmaz doğulur derlerdi.
Peki, insan doğarken zeki midir? Yoksa zekilik sonradan kazanılan bir durum mu?
Tüm Ademoğlu için Kaos zamanında da, Kosmos vaktinde de algılayabildiği kadar zekidir.
Hakikatın mutlak ve doğrudan bilgisine erişebilmek için çaba harcayan abdal kişi olmak için kimse zamanımızda çaba harcamamaktadır. Abdal olup, zayıf, ezilmiş ve baskı altında olanlara yardım elini uzatmak var iken, Aptal olup, zayıf ve ezilmişleri görmezden gelmenin günümüzde moda olması ne kadar acıdır.
Ama aptallık bir hastalık söz konusu değilse sonradan kazanılır. Verilen eğitimlerle de bu aptallık zirveye çıkar ve akıllılar kendisini aptal zannederken, aptallar kendilerini akıllı zannederler.
Bende aptal yerine abdal olmak adına evet diyor ve sözü Bertrand Russell’in sözüyle tamamlamak istiyorum.
“Akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir”
Adil düzen ve yeni başkanlık sistemi
‘Oturduğun yerden yazı yazmak konuşmak kolay, sahaya in halkın içine girde o zaman konuş’ diyenler oldu, bende zaten halktan biri olarak düştüm Anadolumun yollarına.
Türkiye’nin dört bir yanından insanlarla konuşuyorum.
Tabiki AK Partililerle de,
Son on gündür ülke çapında seyahatlere devam ediyorum.
Çalışmalara katılıyorum, konuşuyorum, dinliyorum, değerlendiriyorum…
Parti’nin kademelerinde görevlilerle de diyalogtayım,
Sadece gönül ve oy veren kesimle de beraber oluyorum.
Konuştuğum ve görüştüğüm insanlardan maalesef ki; genelde şikayet dinlemek durumunda kalıyorum.
“Sayın Cumhurbaşkanı’mız da olmasa” diye başlayan, “Cumhurbaşkanı’mız maalesef tek başına, AK Parti yönetimi ve belediye kadroları gereği şekilde destek olmuyor, Erdoğan yalnız” gibi cümleler duydum ve duyuyorum.
Tüm bunlarla beraber kendi gözlem ve değerlendirmelerimle tabloyu okuduğumda;
CHP’nin, HDP’nin, MHP’li muhaliflerin çalışmasıyla “Hayır” çıkmaz.
Bu referandum sürecinde, ne yazık ki; “AK Parti’nin rakibinin AK Parti”olduğunu söylemek zorundayım.
Kişisel istikbal peşindekiler güya “Evet” çalışması yapıyor ama “Hayır” çıksın temennisindeler,
Yozlaşma, kişisel kazanç hırsı ve halktan kopukluk maalesef had safhada,
FETÖ mağduruna sahip çıkmayan, FETÖ’cü olduğu bilinene gizliden yardım çabasında,
FETÖ mücadelesi bile sadece Erdoğan’a bırakılmış halde,
Nemelazımcılık ve fetöcüleri gizleme ve koruma çabası almış başını gidiyor,halk bunu biliyor hatta yüksek sesle dillendiriyor da.
Pek çok ilde vekillerle ve yerel yönetici konumundaki,belediyelerlede halk birbirinden uzaklaşmış, yöneticiler kendi kişiselliklerinin peşine düşmüş halde,
Erdoğan’nın yüzüne yalakalık reveransları ama arkasından farklı tavırlar sergileyen iki yüzlülük almış başını gidiyor,
Ekranda, vitrinde, kamuoyu önünde hamaset nutukları, yalaka söz ve söylemler, iç alemlerinde ve kapalı kapılar ardında asıl sinsi emellerin ortaya çıkışı,
Tablo hiç de iç açıcı değil,
Samimiyetsizlik, ihlassızlık ve riyakarlık hakim…
“Biz” diye yola çıkan felsefe “Ben”leşmiş vaziyette….
Yine de ümitsiz değilim,
Oldukça ümitliyim,
Halkımızın Erdoğan’nın şahsında hissettiği güven duygusu hala dik ve diri,
Ve bu inanç ve inanışla Referandum’u da “Evet” oylarıyla aşacaktır.
Halk hala Erdoğan’a inanmakta ve güvenmektedir,
Ama bu defa bir beklentiyle, tabir caiz ise şartlı destekle “Evet” diyecektir.
Millet diyor ki:
“Sayın Cumhurbaşkanım, sana güven ve inancımız hala mevcuttur.
Senin siyaset okumalarına ve halkının yanında oluşuna güvenimiz tamdır.
Ama sana vereceğimiz bu Referandum desteği sonrası sen de gereğini yapacaksın.
Bize 2002’deki felsefeye uygun bir “Yeni AK Parti” süreci başlatacaksın,
Siyasetten Bürokrasiye, en yakınından en uzağına kadar gereken temizliği yapacaksın,
Korkakları, sinsileri, iki yüzlüleri, halkın oyuyla gelip halktan kopukları ve kopanları partiden ve belediyelerinden temizleyeceksin,
Halka tepeden bakan devlet görevlilerini, devlette bulunan FETÖ ve diğerterör örgütü mensuplarını, ihanet edenleri, devletin büyümesi için elini taşın altına sokamayıp insiyatiften yoksun silik kişilikleri irade ve insiyatif makamlarından alacaksın.
Kısaca ve özetle bize Erdoğan’a yakışan bir “Yeni AK Parti” vereceksin.”
Şimdi buradan halkımıza da birkaç şey söylemek istiyorum.
Meyus ve ümitsiz olmayın,
Karamsarlığa asla yer vermeyin,
Siz 15 Temmuz gecesi üzerinize düşeni fazlasıyla gösterdiniz,
16 Nisan sonrası ise sizin için neler yapılacağı sürecin başlangıcıdır.
Emin olun, Erdoğan her şeyin farkındadır,
Yukarıda zikredilen eksik ve aksaklıkların, riyakarlıkların, ihmallerin ve ihanetlerin farkındadır.
Referandum sonrası AK Parti eski AK Parti gibi kalamayacaktır.
Rehavet, atalet, ihanet bedel ödeyecektir,
Pandora’nın kutusu 15 Temmuz’da açılmıştır,
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Daha önce de demiştim; “Erdoğan dişini sıkarak, yumruğunu cebine koyarak bekliyor”
Devlet yönetmek zor zanaattır,
Erdoğan da bu ateşten gömleği giymenin zorluğunu yaşıyor,
Ama referandum sonrası hiçbir beklentiyi asla gözardı etmeyecektir,
“Hak namına haksızlığa” asla meydan vermeyecektir,
15 Temmuz ve bu referandumun bir turnusol kağıdı gibi olduğunun farkındadır, artık maskeler düşmüş asıl yüzler görünmeye başlamıştır.
AK Parti teşkilatları en tepeden, en küçük ilçe teşkilatına, beldelerine kadar sil baştan yeniden revize edilip elden geçirilecektir.
Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacaktır.
Yeter ki siz necip milletimiz Cumhuriyet tarihimizin bu en kritik oylamasında ümitsizliğe düşmeden yine aklı selimle tercihinizi kullanın.
Ve inanıyorum ki; verdiğimiz Evetler karşılık buldu denilecektir.
Devletimiz “Milletin Devleti” olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti “milli ve yerli” motifle, “Ülkesellik” felsefesiyle, “yerelden evrensele” idealiyle içeride ve dışarıda gurur duyacağımız bir hızla yoluna devam edecektir.
Referandum sonrası daha güçlü bir Türkiye olarak uluslararası arenada sözü geçen bir ülke olacağız.
Kurulan oyuna figüran değil Allah’ın izniyle Oyun kurucu olacağız.
Bu coğrafyada Bizsiz hiçbir şey yapılmayacağını cümle aleme göstereceğiz.
Cumhurbaşkanımız 16 Nisan referandumunun üstüne nasıl bir yük yüklediğini çok iyi biliyor ve yaşananların çoğundan haberli, sadece bekliyor. Ben kendisine canım pahasına inandım ve inanmaya devam ediyorum. Bugün dünden daha fazla Halkımıza ihtiyacı var, bu bilinçle sandığa gidip oyumuzu kullanacağız.
Kendisinin söylediği şu söz hiç kulağımdan silinmeyecek. “Ben tüm halkımın Cumhurbaşkanıyım ve EVET ‘cide Hayır’cıda benim vatandaşım. Asla ötekileştirmeyeceğim onlara daha fazla nasıl layık olurum, çocukları, torunları, gelecekleri için neler yapabilirim hesabındayım. Ben faniyim tek arzum benden sonra arkamdan Allah razı olsun demeleri olacaktır.”
Allah bu devletin ve milletin yar ve yardımcısı olsun.
Kahrolsun yeis, (ümitsizlik) Yaşasın ümit….
Bir sonraki Bir Portre yazımda daha güzel ve ümitli yazılarda buluşmak dileği ile Alah’a emanet olun sevgili okurlarım.
http://www.ogunhaber.com/yazarlar/cengiz-aygun-bir-portre/referandum-sonrasi-yeni-sistem-9363m.html
Hamza Akbulut, “Devleti Millet Yönetecek”
Dünya’da Müslümanların katledilesine seyirci kalmayan, kanlı darbe girişimi sonrasında hemen bu olayı kınayan, ülkemizde sergilenen terör olaylarına karşı anında tepki veren, demokrasiye geçiş sürecinde siyaset üstü düşünerek, çirkin planlara karşı anında tepki koyan Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV) Yönetim Kurulu Başkanı Av. Hamza Akbulut 16 Nisan’da yapılacak olan halk oylamasında evet diyeceklerini açıkladı.
Bünyesinde 140 Sivil toplum kuruluşunu barındıran Türkiye’nin en büyük vakfı olan Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV) adına açıklama yapan Yönetim ve İcra Kurulu Başkanı Av. Hamza Akbulut, Türkiye’nin her tarafında temsil edilen bir kuruluş olduklarını ve Türkiye’nin bütün kılcal damarlarında var olduklarını vurgulayarak, “TGTV, yeni anayasa yapılmasının bir zaruret olduğu gerçeğiyle 2011 yılında çerçeve anayasa metni hazırlayarak kamuoyuna sunmuştur. Bu metinde başkanlık sisteminin yeni anayasada yer alması gerekliliği vurgulanmıştır. Ülkemizin çeşitli şehirlerinde toplantılar yapılarak, yeni anayasa ve başkanlık sisteminin yararları anlatılmıştır. 16 Nisan’da referanduma sunulan tam anayasa değişikliği değil, 18 maddelik bir değişikliktir. Önerilen bir rejim değişikliği değildir. Hükümet sistemi değişikliğidir. Hükümet seçilecek Cumhurbaşkanı tarafından kurulacaktır” dedi.
YENİ SİSTEMDE CUMHURBAŞKANI YÜCE DİVANDA YARGILANABİLECEK
Halkın kafasını karıştırmak adına cumhurbaşkanına yeni yetkilerin verildiği söylemlerinin gerçeği yansıtmadığını belirten Hamza Akbulut, “Cumhurbaşkanına yeni yetkiler verilmiyor. Yürütmenin yetkisi yürütmeye veriliyor. İki başlılık ortadan kaldırılıyor. Cumhurbaşkanı mevcut sistemde meclisin dörtte üç oyuyla sadece vatana ihanetten suçlanabiliyordu. Getirilen sistemde, cumhurbaşkanı yetkili ama sorumsuz olmaktan çıkıyor. Cumhurbaşkanlarına denetim ve cezai sorumluluk getiriliyor. Cumhurbaşkanlarına herhangi bir suç işlediği iddiasıyla soruşturma açılabilecektir. Meclis, cumhurbaşkanını yüce divana gönderebilecek. Yüce divanda mahkum olursa görevi sona erecektir” diye konuştu.
GERİ KALMIŞ ÜLKELERİN SİTEMİ YERİNE GELİŞMİŞ ÜLKELERDE KULLANILAN SİSTEM TERCİH EDİLMİŞTİR
Yeni bir hükumet sisteminin icat edilmediğini ve uygulanacak olan sistemin gelişmiş ülkelerde de var olan başkanlık sistemi olduğuna dikkat çeken Akbulut, “Yeni bir hükümet sistemi icat edilmemiştir. Geri kalmış ülkelerin sistemi yerine gelişmiş ülkelerin kullandığı sistem tercih edilmiştir. Cumhurbaşkanına kanunlara aykırı olmamak kaydıyla kararname çıkarma ve veto yetkisi veriliyor. Bu yetki de meclis tarafından sınırlandırılabiliyor. Cumhurbaşkanı, sınırsız yetkiye sahip değildir. Anayasada cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini nasıl kullanacağı düzenlenmiştir. Tek Adam iddiası doğru değildir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin nasıl görevlendirileceği ve uluslararası anlaşmalar TBMM’nin kararına bırakılmıştır.
YENİ SİSTEMLE ÜLKEYİ TEK ADAM DEĞİL, MİLLETİN KENDİSİ YÖNETECEKTİR
Getirilecek olan sistemde ‘Fesih Yetkisi’ yoktur. Seçimlerin yenilenmesi vardır. Seçimlerin yenilenmesini cumhurbaşkanı kendi kararıyla, meclis beşte üç oyla alacaktır. Hangisi seçim kararı alırsa alsın, cumhurbaşkanlığı seçimi ve meclis seçimi aynı anda yenilenecektir. Meclis ayrı sandıkta, cumhurbaşkanı ayrı sandıkta seçilecektir. Meclis ve cumhurbaşkanı ayrı partilerden olabilecektir. Cumhurbaşkanı 2 dönem için seçilebilecektir. Birinci döneminde seçimleri yenileme kararı alırsa, kendi görev süresini kısaltmış olacak. İkinci döneminde seçimi yenileme kararı alırsa siyasete veda edecektir” şeklinde konuştu.
ÇİFT BAŞLILIK BİTECEK MİLLETİN İSTEDİĞİ KARARLAR HIZLI BİR ŞEKİLDE ALINACAKTIR
Türkiye’nin 16 Nisan’da geleceği için çok önemli bir karar vereceğini söyleyen Hamza Akbulut, “Bu düzenleme ile geçmişteki hükümet kurma ve erken seçim krizleri tarihe karışacaktır. O nedenle, referandum, istikrar ve güvenin sağlanması için çok önemlidir. Vesayetçi parlamenter sistemden, koalisyon hükümetlerinden, sık sık yapılan seçimlerden kurtulmak için 16 Nisan, tarihi bir fırsattır. Çift başlılığın bitmesiyle hızlı kararlar alınarak; ülkemiz, terörle mücadelede ve küresel rekabette daha güçlü hale gelecektir. Bakanlar, meclis dışından seçileceği için, seçilme endişesi taşımayan daha liyakatli insanlardan oluşacaktır.
DEVLET-MİLLET KAYNAŞMASI VE MİLLİ BİRLİK-BERABERLİĞİMİZ İÇİN KARARIMIZ “EVET”
Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı olarak, milli birlik ve beraberliğimiz için, devlet-millet kaynaşması için evet. Millet iradesini hâkim kılacak, bürokratik oligarşiye son verecek, vesayeti tarihe gömecek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine evet. Uzlaşma kültürü getiren, siyasi sorumluluğu arttıran bir hükümet sistemi için evet. Güçlü demokrasi, büyüyen ekonomi, güven ve istikrar için evet. İslam dünyasının umudu haline gelen ülkemizde; ayrıştırmaya, darbelere iç ve dış mihraklı kurulan tuzaklara karşı evet diyoruz. Milletimizi sandığa gitmeye, evet demeye davet ediyoruz” diyerek açıklamasını sonlandırdı.
TGTV / TURKİYE’DE ENERJİ
2016 enerjide yatırım 2017 yılı ise atılım yılıdır
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası tarafından Arsin’de düzenlenen Trabzon Sanayici, İş Adamı ve Sivil Toplum Kuruşları Buluşması’nda yaptığı konuşmada, Türkiye genelinde özellikle son yıllarda sanayi anlamında çok büyük yatırımlar ve atılımlar gerçekleştirildiğini belirtti.
Son 15 yılda Türkiye’nin bu büyümesinin temel dinamiğini sanayi ve ticaret odalarının oluşturduğunu ifade eden Albayrak, “Türkiye’nin istihdam ve üretim noktasında baktığınızda neredeyse üçte ikisi KOBİ’lerden geliyor. Demek ki orta ölçekli firmalarımız ve tüm bu birliği teşkil eden kurumlarımız Türkiye’nin yüklenici gücü olmaya devam etmiş. Yani eski Türkiye’nin yüzde 80 kamu, yüzde 20 özel sektörün payının olduğu 80’lerin Türkiye’sinin bugüne tam tersi evrildiği, kamu payı yüzde 20’lerde daha da düşüyor. Bu resim içerisinde sadece birkaç tane büyük grupla büyüyen Türkiye değil, küçük ve orta ölçekli daha da büyüyen ticaret ve sanayi odalarıyla şekillenen bir büyüme trendi ile yol alması en büyük umudumuz.” diye konuştu.
Bakan Albayrak, Türkiye’nin büyümesini destekleyecek altyapı ve enerjiyle ilgili desteklerin ortaya konulmasını isteyerek, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olarak özellikle Karadeniz’de altyapı konusunda son yıllardaki süreci hızlandırmaları gerektiğini bildirdi.
Karadeniz’in düz arazi noktasında çok şanslı bir bölge sayılmadığını, başka zenginliklerinin muhakkak ki bulunduğunu anlatan Albayrak, şöyle devam etti:
“O zaman olanı da hızlandırıp daha da destek noktasında öne almamız lazım ki buradaki iş adamlarımız, sanayicilerimiz, meslek erbabımız rekabetçi bir üretime geçebilsin. Bu çerçevede geçen sene söylediğimiz bir şey vardı. Özellikle organize sanayi bölgeleri noktasında bu yıl inşallah o sözümüzü yerine getiriyoruz. Arsin Organize Sanayi Bölgesi’ne bu yıl sonuna kadar inşallah gazımızı getirip bağlıyoruz. Altyapı problemlerinin oluşturduğu fiziksel imkansızlıkları geçen yıl çok yoğun çalıştık ve özellikle ilçelerimize doğalgaz getirme noktasında birçok güçlüğü aştık. Çok yakın ve sıkı bir takipten sonra bu yıl inşallah 6 ilçemize Araklı, Akçaabat, Arsin, Hayrat, Sürmene ve Yomra’ya bu yıl bitmeden inşallah doğalgazı getiriyoruz. İnşallah bu yılı bitirdikten sonra 2018 ve 2019’da hem yeni ilçelerimizde hem de yeni organize sanayi bölgelerimizde bu sayıyı daha da artırıp özellik Trabzon bölge ekonomisi için, büyüyen istihdamıyla rekabetçi bir noktaya varmasıyla alakalı altyapıyı doğalgaz üzerinden hızlandırmaya devam edeceğiz.”
Bakanlık olarak geçen yıl önemli bir bütçe açıkladıklarına değinen Albayrak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Özelleşme noktasında 21 bölge özel firmalara geçtikten sonra onların takibiyle ilgili yeni bütçeler açıkladık, yeni hedefler ortaya koyduk. Bu çerçevede özellikle ana yüksek gerilim hatlarının yenilenmesinden tutun şehir içi hatların yenilenmesine kadar. Çünkü Türkiye’de üretim hattı altyapısı yaşlı. 30 ya da 40 yıllık altyapıların olduğu bölgelerimiz var. Yaşlı olan bölgelerin yenilenmesinin dışında bir de şöyle bir durum var. Türkiye büyüyor, Türkiye nüfus olarak da bireysel kişi başına elektrik tüketimi noktasında da 15 yıl öncesine kıyasla 2, 3, 4 ya da 5 katı artış olan bölgelerimiz var. Bu ne demek? Burada iki şeritli bir yolumuz var. Asfaltı eskimiş ve hep çukur olmuş. Şimdi artık bu yolu asfaltlamanız yetmiyor, bu yolu bir de genişletmemiz lazım. Yani nüfus ve tüketim arttığı için hem iletim hattı yapısını genişleteceğiz hem de eski olan yerleri yenileyeceğiz.”
Albayrak, özellikle 5 yıllık yatırım bütçesinde çok önemli bir bütçe koyduklarını belirterek, “Trabzon, Çoruh ve tüm bu bölgeler için baktığımızda 2017 bütçesini yıl başında tekrar revize ettik. 2016’da hedeflediğimiz rakamların üzeri yetmez 2017 belirlediğimiz iletim hattı bütçesi 43 milyondan yıl başı yaptığımız düzenlemeyle yüzde 50 artırarak yaklaşık 65 milyonluk TEİAŞ hariç bir bütçe belirledik. Bundan sonraki süreçte özellikle sivil toplum kuruluşlarımız, ilişkili kurumlarımız, vekillerimiz ve belediye başkanlarımız başta olmak üzere bu yatırımların mümkün olan süreden daha hızlı bir şekilde hayata geçmesi için karşılıklı iletişimde olacağız.” ifadesini kullandı.
Bu çalışmaların hayata geçirilmesinde Bakanlık olarak daha sıkı bir denetim için ekip kurduklarını bildiren Albayrak, “Yani eski denetimlerden biraz daha farklı denetim yapıyoruz. Eskiden denetim ekipleri giderdi, firmaları denetler, yatırım bütçesine, faturalarına bakardı. Artık bu yeterli değil. Artık saha elemanlarımızla o yatırımın elektriklenip elektriklenmediğini görüntülü fotoğraflı yerinde görerek ve çekerek dosyalandırıp bize raporluyorlar. Tüm Türkiye’de, Trabzon’da da öyle. Yani bu yatırımcıların takipçisi olan bir süreç bakanlıkta olduğu gibi sizlerle de uyumlu önceliklendirilecek yatırımları daha iyi bir noktaya getireceğiz.” diye konuştu.
Türkiye’nin büyüyüp gelişmesine rağmen her şeyin yeni başladığını vurgulayan Albayrak, şunları kaydetti:
“İşte bu yeni başladığımız için de bu kavga gürültü var ya. Ben çok basit bir tabirle şu örnekle anlatıyorum yaşananları. Ortada küresel bir pasta var. Bu pastadan her millet pay alıyor. 15 sene önce de Türkiye’nin aldığı dilim belliydi. Geriye dönüp baktığımızda bu süreçte Türkiye’nin bu pastadan aldığı pay büyümüş mü? Büyümüş. Birinin büyüdüyse birilerinin de küçülüyor demek ki. En basit bir ticari dille ki bizim kültürümüzde bu yok. Çünkü biz Fatih’in torunları olarak İstanbul’un fethinden önce Edirne’ye ziyaretinde anlatılan meşhur örnekteki gibi. Sabah alışverişe çıktığında uğradığı bir esnaftan yağ, un ve şeker istemiş. Yağı vermiş dükkan sahibi ne demiş? Yok demiş ben siftahımı yaptım. Kalanları, un ve şekeri yan dükkandan alın, o arkadaşlar daha siftah yapmadılar. Öbürüne gitmiş öbüründen de unu almış. O da demiş ki yan dükkandan şeker al. Şimdi bu medeniyetin ve ecdadın torunları olarak biz her ne kadar bu ahlakta olsak da günümüzün güncel reel kurumları şirketleri bu kadirşinaslıkta olmuyor tabi. En basit tabirle yanına dükkan açtı bizim cirolar ve satışlar düştü noktasında kıskançlık besliyor olabilirler değil mi? Bunun ötesi nereye gidiyor? Bunun ötesi bir ülkenin siyasi işlerine karışmaya, istikrarını bozmaya, kendi vatandaşlarını gurbette atlarla itlerle işkence yapmaya kadar saldırtmaya kadar gidiyor mu gitmiyor mu bunu görüyoruz. Bu yaşananlar hepimizin gözünün önünde cereyan ediyor.”
Albayrak, yaşanan tartışmalar içerisinde herkesin çok dikkatli olması gerektiğine dikkati çeken Albayrak, şöyle konuştu:
“O zaman şuna dikkat edeceğiz. Bir lafa bakacağız, iki söyleyene bakacağız. Lafa ve söyleyene baktığımızda bugüne kadar bu ülke için dikili ağacı var mı? Taş üzerine taş koymuş mu? Bu ülke için üretim ve gelişme manasında ne üretmiş, ne yapmış? Buna bakacağız. İçerideyse bu söylenen. Dışarıdaysa millet olarak kimin ayağına basmışız? Kimleri rahatsız etmişiz. İşte bu rahatsız ettiğimiz çevreler ne söylüyor, buna bakacağız. Buna baktıktan sonra da önümüze bakacağız, çok çalışacağız. Tüm bu çerçevede büyük Türkiye ideali diyoruz ya 11 bin dolar yetmez. Niye yetmez? Bu ülkenin layık olduğu, bu asil milletin son 5 yıldır bu yaşananlar noktasında hele de 15 Temmuz’daki duruşu noktasında birileri vakit geçtikçe unutmaya, unutturmaya çalışıyor. Kusura bakmayın 15 Temmuz bu milletin yüzlerce ve binlerce yıllık tarihinde çok büyük bir altın sayfadır. Kimse unutturamaz bize, unutturmayacak da. Dolayısıyla bu duruşu sergilemiş bir milletin tüm bu çerçevede layık olduğunun çok altında bir rakamdır, daha yukarıya taşıyacağız.”
“Bu yeni başkan koltuğa oturduktan sonra bir açıklama yaptı ve dedi ki ‘Artık yeni bir ekonomik dönem başlıyor, korumacılık, iç üretim üzerine yeni bir dönem başlayacak’ dedi. Serbest piyasa ve kapitalist sistem rekabeti bir yana böyle bir süreçten bahsetti. Bir gün geçmediki peşinden Çin Devlet Başkanı Davos’ta hemen bir açıklama yaptı ve dedi ki ‘Küreselleşme ve globalleşme önüne geçilemez, serbest piyasa rekabeti var, piyasalar açık olsun’ dedi. Çin’in söylediğine bakalım, kapitalist ABD’nin söylediğine bakalım. Dünya’da dinamikler, taşlar yerinden oynamaya başladığı bir ekonomi ile karşı karşıyayız. Önümüzdeki 10 yıl özellikle pasifik üzerinden yeni bir ticari ve ekonomik çarpışma ve çatışmayla karşı karşıyayız.”
Bu durumdan Türkiye’nin ne şekilde etkileneceğini değerlendiren Albayrak, şöyle devam etti:
“Peki Türkiye bu resmin neresinde ve Türkiye ne yapmak durumunda? Çünkü özellikle önümüzdeki 10 yıl içerisindeki ticaret ve ekonomik savaşlar yeni bir hal alacak. Sadece yılda 700 milyar dolardan fazla verdiği ticari açığın neredeyse yarısı olan 300 milyar doları Çin’e veren bir ABD’den bahsediyoruz. Her geçen gün düşen nüfusu, düşen üretimi ve büyümesiyle küçülen bir pazar olarak da gelişme olarak da Avrupa’dan bahsediyoruz. Her geçen gün artan üretimi, büyümesi ve ticaret hacmiyle büyüyen Asya pazarından bahsediyoruz. Bu networku 500 sene önce kaybettik. Baharat ve ipek yollarının coğrafi keşiflerle batıya kaybettiği bir Asya pazarının 500 sene sonra mayıs ayında açılışı ve temel atması olacak. Hızlı tren projesiyle tekrar bu linki tamamlayacak yeni Asya pazarı stratejisinden bahsediyoruz. Sadece Çin ile Hindistan’ın önümüzdeki 10 yıl içerisinde gayrisafi milli hasılasının toplamı bu anlı şanlı G7’yi geçiyor. G7’den daha büyük olacak. Sadece Pekin’den Londra’ya kadar gidecek olan bu altyapının birleştirdiği pazar dünya nüfusu ve ekonomisinin üçte ikisini oluşturacak. Peki bu çerçevede bu link tamamlandığında gemiyle bir buçuk ayda giden ürün artık trenle iki haftadan kısa sürede dünyanın bu pazar coğrafyasına sunulabilecek. 20. yüzyılın birçok ezberi bozuluyor. Bozuluyor ve bozulmak da zorunda. Bu yüzyıl yeni kurallarıyla yeniden inşa ediliyor. ”
Birlik ve beraberlik içerisinde Türkiye’nin daha güçlü yarınlara kavuşacağını vurgulayan Albayrak, şunları belirtti:
“Son 3-5 yılda yaşananları ‘Allah Allah ya filmlerde bile olmaz, ne oluyormuş bu’ saflığında değil, uyanıklığında izlememiz lazım. Yapmamız gereken tek bir şey var. Dere akıyor ve yatağını buluyor, bulacak. Kimsenin şüphesi olmasın. Yatırımlar da olacak Türkiye de büyüyecek sanayicimiz de iş adamımız da yatırımlarını yapacak. Bu 10 yıl içerisinde ihtiyacımız olan bir tek şey var. 10 yıldır uğraşıp da yapamadıkları ve bozamadıkları şey bu ülkenin bu milletin birliği. Onun için bu 10 yıl yaşanacak çatışma ikliminde birlik ve beraberlik içerisinde güçlü bir Türkiye olarak devam edersek, Allah’ın izniyle hiçbir şüphem yok bunu durduramayacaklar. Bunu engelleyemeyecekler göreceksiniz.”
“Türkiye’nin rejimi de Cumhuriyettir, kimsenin de bunu değiştirmeye gücü yetmez”
Türkiye’nin eski ekonomik sisteminde yaşanan arızaların getirdiği sıkıntılarla nasıl başarılar elde edildiğini en iyi iş adamları ve yatırımcıların bildiğine işaret eden Albayrak, “O zaman ben herkese şunu söylüyorum. Burada esas konu kalbinde vicdanı olan her bireyin elini yüreğine götürüp şu 15 yıldaki süreci okuması lazım. Adaletle bu yolculuğu, bu resmi net okuyup bundan sonraki süreçte 16 Nisan’ın Türkiye’de istikrarın kurumsallaşması için ne gerekiyor görmesi lazım. Kişiye bağlı değil. 15 yıllık süreçte Türkiye’de bir devrim olduysa milletin devrimi, Cumhuriyetin hakiki devrimi olmuştur. Türkiye’nin rejimi de Cumhuriyettir, kimsenin de bunu değiştirmeye gücü yetmez.” ifadesini kullandı.
İnsanlara sahte korkular veren bir zihniyetin olduğunu ifade eden Albayrak, şöyle devam etti:
“Bu söylemlerde ne diyorsun arkadaş sen? Bir tane doğrun, bir tane taş üstüne taş koymuşluğun var mı? Ne yapmışsın bu ülkeye? Ama bu ülkede 15 senedir vakti, mücadelesi, nefes almadan koşturan liderlik var hepsinin ötesinde. Birileri 15 Temmuz’da gizlenmek için delik ararken darbenin göbeğine göbeğine gidecek bir lider var. Kimse kusura bakmasın, kimse bu lidere kara çalamaz. Bu liderlik Allah başımızdan eksik etmesin. Bu liderlik kalıcı bir liderlik değil. Ya bu liderlikten sonra? Çok net söylüyorum 7 Haziran sonrası Türkiye’de nasıl bir resimle karşı karşıya olduğumuzu demo gibi izledik. Kaç ay hükümet kurulamadı, mutabakata varılamadı, tezkere geçirilemedi Meclisten. Ordu, kimin ordusu? AK Parti’nin ordusu mu? Hepimizin çocukları orada. Böyle bir şey yok. Hepinizin şirketi var kaç kişi çalıştırıyorsanız. Şirketin başına 3 tane genel müdür koyar mısınız? En kıymetli varlığımız ve değerlimiz bu devleti çoklu yönetim noktasında paramparça edecek bir istikrarsız yönetime mi mahkum edeceğiz. Bu sistemde ne var? 15 yıldır bu arızalı sistem Recep Tayyip Erdoğan’dan dolayı iyi gidiyor. Ya sonra? Türkiye’de devletimizi, sistemimizi ve işleyişimizi kurumsallaştırmamız lazım.”
Türkiye’nin kolay günlerden geçmediğine işaret eden Bakan Albayrak, “40 yıl boyunca bugünlere hazırlanmış iki tane büyük örgüt deşifre oldu son bir yılda. Biri PKK, diyalog, sevgi, hoşgörü, demokrasi, güvercinler, sazlar, sözler ve elhamdülillah deşifre oldu. Öbürü en kıymetli varlığımız çocuklarımızın beynini yıkayan, ülkesine ihanet edebilecek hainlere dönüştürdükleri çocuklar. Muhabbet, din, diyanet, cemaat 15 Temmuz’da ortaya çıktı. Kolay travma yaşamadı bu ülke. Kolay günlerden geçmedi, bugünlere kolay gelmediysek kolay geri adım atma lüksümüz yok. Hepimizin anası, babası, ninesi, dedesi bugünler için bizi yetiştirdiyse hangi alanda bir duruş sergiliyorsak geri adım atma lüksümüz yok. Bu milletin ve ümmetin beklentisi de budur.” ifadesini kullandı.
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Öğrenci Kulübü tarafından Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi” konulu konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye’nin genç nüfusunun her dönem büyük sorunlar yaşadığını belirtti.
Son yüzyılın içerisinde gelen nesillerin içerisinde en kritik neslin bu dönem ki neslin olduğunu hatırlatarak, gençlere seslenen Albayrak, “Bu yüzyılın kaderi bu yıllarda bu aylarda şekillenecek ve bu toplumun temel dinamiğini oluşturan enerjisini, hareketini, aksiyonunu oluşturan genç nesil olarak bu dönemi, bu içinden geçtiğimiz süreci çok iyi okumak zorundasınız. Fikir sahibi olmak zorundasınız. Başroldeyseniz bunu bir kere bilmeniz lazım.” diye konuştu.
Fikir sahibi olmak için bilgi sahibi olunması gerektiğine dikkat çeken Albayrak, şunları söyledi:
“Bugün bilgiye ulaşmak çok kolay ama bir tehlikesi var mı? Hakikat ihtiva eden bilgiye sahip olmamız lazım. Yoksa birileri bizi gaza getirir. ‘Nereden duydun?’ ‘Tweet atmış. Hüsamettin. Hüsamettin nereden duymuş? Ayşe’den. Kaynağı belli mi? Yok.’ Son beş senede bunları yaşadık değil mi? Gezi de mesela yaşadık. İnsanları sokağa döktük. Sonuç. ‘Ülkede demokrasi yok.’ söylentisi. Aynı dönemde Türkiye ile kayığa binen başka bir ülke vardı. Brezilya o kayığa bindi. Maalesef o kayıktan ekonomisini, liderlerini kaybederek bugün içler acısı bir durumla çıktı.”
“Lafa bakmayın işe bakın”
Yaşananların, siyasi sürecin dışında, ülkenin geleceği ve bekası ile ilgili bir süreç olduğunu kaydeden Albayrak, “Ülkenin 15 yıllık yaşanmışlığı içerisinde. Bu ülkede zerre vicdanı olan herkes elini yüreğine götürüp şunu düşünmek zorunda. Düşüncem görüşüm farklı olabilir ama 15 sene siyasi olarak, ekonomik olarak, özgürlük, istikrar olarak, nereden nereye gelmiş? Bu yolculuk içerisinde bu ülkenin kimler ayağına çelmeye takmaya çalışmış? Kimler bu ülkenin geleceğine ve bekasına kastetmeye çalışmış? Bunu görmemiz lazım. Ben söyledim, biri söyledi diye peşine takılmamak lazım. Lafa bakmayın işe bakın.” diye konuştu.
Düşünmeden hareket eden insanların beynini kiraya vermiş insanlardan farksız olduğunu anlatan Albayrak, sözlerine şöyle devam etti:
“Kiraya verenlerin sonunu gördük. Kolay günlerden geçmiyoruz. Bu ülkede iki tane 40 yıl boyunca yatırım yapılmış, bugünler için hazırlanmış iki büyük örgüt deşifre oldu. Biri PKK, öyle mi. Muhabbet, demokrasi, sazlar, sözler. Sonra ne oldu? 7 Haziran’dan sonra gördük. Öbürü en kıymetli varlığımız olan bir toplumun, en değerli varlığı olan genç neslin, zeki, akıllı, yetişmiş genç neslinin, beyinlerini yıkayarak öyle bir dönüşüme tabi tutup noktaya getirdi ki kendi ülkesine, vatanına, milletine, toprağına ihanet edebilecek canavarlara dönüştürdü ve 15 Temmuz’da bunları yaşadık.”
Suriye’de 8 milyondan fazla insanın yerinden yurdundan edilerek, mülteci konumuna düşürüldüğünü anlatan Albayrak, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Milyondan fazla insan ölüyor. Türkiye’den başka ağzını açıp sesini çıkaran kimse yok. Hani insan hakları, demokrasi. Beş tane kutup ayısı ölüyor diye dünyayı ayağa kaldırıyorsunuz. Öyle mi? milyondan fazla kadın, çoluk, çocuk, yaşlı insan ölmüş. Neredesiniz? Batı dünyası demokrasisi. Film değil bunlar. Hollywood filmlerinde hikaye anlatırlar ya. Dünyayı kurtarır, demokrasi getirirsiniz. Biliyoruz onu. 15 sene önce Irak’a demokrasi geliyordu. Suriye’ye demokrasi geliyordu. Aman bu demokrasi böyle gelmesin. Biz ecdadımızdan aldığımız cumhuriyete sahip çıkarak bu ülkeyi daha büyütme noktasında, biz daha iyi bir noktaya taşırız. Bütün bu oynanan oyunu göz bebeğinden okuyup delecek basiret, feraset ve dirayette bir gençlik lazım.”
Albayrak, gençliğin okuyarak, 18 maddeyi iyi bir şekilde yorumlayacağına ve en sağlıklı kararı vererek, ülkenin geleceğini şekillendireceğine inandığını ifade etti.
Bakan Albayrak, yıllardır koltuklarda oturan kişilerin, 18 yaşında milletvekili seçilme hakkını anlamak istemeyeceğine değinerek, 18 yaşında cezai ehliyeti olan, evlenme ve ev geçindirme hakkı verilen, askere alınarak eline silah verilen, 15 Temmuz’da tankların önüne yatan, Çanakkale’de şehit düşen her gencin seçilme hakkı olduğunu, parti olarak referandumdan geçmesi halinde bunu uygulayacaklarını bildirdi.
Referandum sürecinin partilerle alakalı bir süreç olmadığını ve ülkenin bekası ile alakalı olduğunu vurgulayan Albayrak, “Son bir yılı çok iyi okumak gerekir. siyaset iki insan yetiştirir. Ya politikacı, ya devlet adamı. bizim de en çok neye ihtiyacımız var? Politikacı değil devlet adamına. konu devletse, devletin bekası al-i menfaati ise, devletin geleceği ile ilgili konular ise siyaset kurumlarının bir önemi yok. Ülke merkezli baktığımızda bu çerçevede yürütmek lazım.” dedi.
Anayasa sürecini 2011 yılında başlattıklarını, yeni anayasa sürecinde kurulan komisyonun bir buçuk yıl çalıştığını ifade eden Bakan Albayrak, yaklaşık 60 maddenin dört partinin mutabakatı ile kabul edilmesine rağmen genel kurula taşınamadığını hatırlattı.
Son bir yılda yaşananların küçümsenemeyeceğini, 7 Haziran ve 1 Kasım arasındaki istikrarsız sürecin, 1 Kasım sonrasında 15 Temmuz’a götüren altı aylık sürenin çok zor olduğunu anımsatan Albayrak, şöyle devam etti:
“Ben buradan hakikaten müthiş bir devletçi duruş göstermesi itibariyle sayın Devlet Bahçeli’yi bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Özellikle sağlık noktasında yaşadığı sıkıntılı dönemler ve o süreçten sonra partisine yönelik operasyonlara. Bu operasyonlar içerisinde kim var? Herkes biliyor. Ben demedim. Birileri çıkıp televizyonda ne dedi? Meydan meydan Mayıs ayında. ‘Ağustos’ta başbakan olacağım.’ Bir tane savcı da çıkıp soracak. ‘Sen Ağustos ayında çıkıp başbakan olacağım.’ diyordun. Nereden başbakan olacaksın? Kimle iş tutuyorsun? Arkanda kim var? Kimsin sen?’ Bütün bu 15 Temmuz öncesi, sırası ve sonrası tüm bu yaşanan ihanetleri görüp Türkiye’nin içinden geçtiği bu devletinin bekası. Darbe diyoruz. Film izlemiyoruz. 249 insanımız bir hiç uğruna ölmedi. 2 binden fazla insan gazi olmadı mı? Bu insanların üzerinden tank geçti. Sırf benim bakanlığımda çalışan o gece eşi ile sokağa çıkan Cuma Dağdelen şehidimiz tank ateşi ile kafası uçtu. Eşini ziyaretimde anlattığında tüylerim diken diken oldu. Kanım dondu. Düşman askeri bu ülkeyi istila etse sivil insanlara böyle davranmaz. Bu ülke bu süreçten geçti. Birileri unutturmaya çalışıyor. Kusura bakmayın. 15 Temmuz’u ne unuturuz ne unuttururuz. Unutursak bu millet bize hesabını sorar. Tüm bu süreç içerisinde parti kimliğinde ayrı ülkenin bekası ise konu, kim ne duruş gösteriyor? Bunu görmek lazım. Bu yerli ve mili duruşu, bu devlet adamlığı duruşunu gösterdiği için Milliyetçi Hareket Partisi çok önemli bir görev ifa ediyor. Hala ediyor ve etmekte. Diğer partilere diyeceğim bir şey yok ama seçmenine diyeceğim sloganik olmayalım. Birilerinin peşinden ‘dedi’ diye yalanın dolanın, iftiranın spekülasyonun peşinden koşmayalım. Okuyalım, araştıralım, anlamaya çalışalım.”
“Rize İş Adamları ve Sivil Toplum Kuruluşları Buluşması”
Milletin hizmetin en iyisine layık olduğunu vurgulayan Bakan Albayrak, “Nereden nereye geldik. Yeter mi? Yetmez, daha yeni başladık. 2 bin 500 dolardan 11 bin dolarlara geldik ama yetmez. Ne diyoruz? Şimdi 25 bin dolarlar. Peki bu ülke, bu millet buna layık mı? Fazlasıyla.15 Temmuz’da genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle bu tarihi bir duruşun temsili noktasında bunu fazlasıyla hak ediyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Albayrak, doğalgaz konusunda bugüne kadar yaşanan sürecin, Rize’de de bu anlamda beklenti oluşturduğuna işaret ederek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Karadeniz yolu özelinde altyapı, karayollarıyla ilgili ilişki, dağıtım firması, bakanlık noktasında bizim BOTAŞ’ın… Tüm bu süreçler noktasında baktığımızda son bir yıldır çok yoğun bir çalışma yaptık. Dedik ki bu seneden başlayarak Rize’de de doğalgaz noktasında adım atacağız. Bu çerçevede inşallah bu yıl sonuna kadar Ardeşen’e, Çayeli’ye, Güneysu’ya ve Pazar’a doğalgazı getiriyoruz. Peşine Fındıklı’ya da getirerek önümüzdeki süreçte doğalgaz noktasındaki altyapıyı tamamlayacağız. Zor bir süreç oldu. Kolay değil, işin mühendislik tarafı var, sahil yolu özelindeki topoğrafiyi de bozmadan, tüm o çerçevedeki altyapıyı da bozmadan bunu taşımamız hem güvenlik tedbirleri noktasında kolay değildi. Çok yoğun bir süreç ki hamdolsun bu süreci başlattık.”
Doğalgaz konforu noktasında Türkiye özelinde müthiş iki yıllık yatırım planlaması ortaya koyduklarını anlatan Albayrak, “Türkiye’de inşallah önümüzdeki iki yıl içerisinde yaklaşık 220’den fazla ilçede 1 milyon aile, yani 5 milyondan fazla vatandaşımıza doğalgaz seferberliği adımını atacağız. Bu sadece ısınma ve hane halkı amaçlı değil. Organize sanayi bölgeleri, fabrikalar… Demin bahsi geçen kömür yakan fabrikalar noktasında da inşallah adımlarımız atılacak.” diye konuştu.
Albayrak, Türkiye’nin tarih boyunca önüne çıkartılan engelleri ve bunları aşmak için 15 yıldır sürdürülen mücadeleye ilişkin görüşlerini katılımcılara aktardı.
Türkiye’nin 15 yılda nereden nereye geldiğini iş dünyasının da net şekilde gördüğünü kaydeden Albayrak, “Türkiye büyüdü, gayri safi milli hasıla olarak 3, 4 katı büyüdü. 200 milyar dolarlardan 800 milyar dolarlara.” dedi.
Albayrak, son 3, 5 yılda Türkiye’nin başına gelenlerin ekonomik sebeplere bağlı olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
“Ortada bir küresel pasta var, bu pastadan 15 sene önce ne kadar pay alıyordu, bugün ne kadar pay alıyor? Bu pastadan aldığı pay arttığı için midir ki birilerinin doğal olarak payı azaldığı için mi içeride, dışarıda farklı ülkeler noktasında farklı şeylerle karşı karşıyayız. İşte bu resim ışığında Türkiye önemli bir yolculuktan geçiyor. 15 Temmuz bunun tüm vahşetiyle, ihanetiyle, gaflet ve delaletiyle ete ve kemiğe büründüğü bir tarih oldu. Kadın, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden karşısındaki insana düşman askerinin ülkeyi istila ettiğinde bile yapmayacağı bir zulümle ülkenin geleceğine, bekasına, cumhuriyetine ve demokrasisine kast edildi. Elhamdülillah millet olarak Rize başta olmak üzere, 81 vilayetimizin gösterdiği bu dik duruşla bunu püskürttük. Türkiye olarak yeni dönemde büyük ve güçlü Türkiye söyleminin daha da güçlü temellerinin inşasında eskisinden daha çok çalışmak, daha ferasetli ve basiretli resme bakmak zorundayız.”
“Millet kendi iradesiyle, duruşuyla sahip olduğu bu ülkeyi artık kimseye bırakmaz”
Bu noktada iş veren kesimine önemli görevler düştüğünü, Türkiye’nin başında Rize’nin gururu, çok büyük bir lider bulunduğunu ifade eden Albayrak, “Rabbim sağlık, sıhhat, hayırlı, uzun ömür versin. Biz bazen unutuyoruz zannediyoruz ki bu düzen böyle geldi, böyle gidecek. Hep böyle istikrar… Eski Türkiye’yi bir hatırlayalım. Bunun için de çok eskiye gitmeye gerek yok, 7 Haziran’da ne yaşadıklarımızı hatırlamamız yeterli.” diye konuştu.
Albayrak, anayasa değişikliğinin getireceği yeniliklere değinerek,, “Soruyorlar, ‘peki ya sonra?’ diye. Esas bu sorunun cevabından dolayı, Cumhurbaşkanımızdan sonra ne olacak? Eski Türkiye’yi, yedi kocalı hürmüz, üç partili koalisyonlar bilmem kaç tane… Hepinizin şirketi var beş kişiden 550 kişi adam çalıştırıyorsunuz, şirketinizde üç patron veya genel müdür olsa nasıl yöneteceksiniz Allah aşkına?” ifadesini kullandı.
Milletin artık vekil ile bu ülkeyi yönetmeyeceğini, yönetmemesi gerektiğini vurgulayan Albayrak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Millet kendi iradesiyle, duruşuyla sahip olduğu bu ülkeyi artık kimseye bırakmaz. Ne Ahmet’e, ne Mehmet’e bırakır. Onun için bu gerçeklikten hareketle esas cumhuriyetin sahibi olarak sizler, kimsenin diline bırakmadan bu cumhuriyeti artık kimse bir paçavraya, birilerinin elinde maskaraya çevirmeye gücü yetmez. Ne cemaat kılıfı altında gençlerin zihnini, beynini, fikrini zehirleyip ülkeye vatan haini yetiştirenlere, ne barış, demokrasi, güvercin, sazlar, sözler hikayesi altında ülkeyi bölmeye çalışanlar… O günler geçti, pahalı bedeller ödedik ve ödüyoruz ama her ödediğimizden daha da güçlenerek çıkıyoruz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.”
Bakan Albayrak, milletin boş lafa karnının tok olduğunu belirterek, hizmete ve büyük Türkiye yolculuğunda kim bu ülkede taş üstünde taş koyuyor buna bakmak gerektiğini bildirdi.
“Bu iş bir seçim, bir parti, bir hizmet noktasının ötesindedir”
Enerji altyapısı anlamında yeni bir devrim başlattıklarını anlatan Albayrak, sözlerine şöyle devam etti:
“Yarın onun lansmanını yapacağız Ankara’da, büyük bir resmi ortaya koyarak, enerji anlamında doğalgazdan petrole kadar, dünya hidrokarbonlarının petrol ve gazının yüzde 60’ından fazlasının olduğu bir bölgeden bahsediyoruz. Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Rusya, İran, Irak, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, sadece bu ülkelerde dünya petrol gazının yüzde 60’ından fazlası var. 8 artı 2 yaklaşık 10 adet petrol ve gaz boru hatlarıyla bu kavşağın istikrarı, birliği, rekabetçi altyapısıyla dimdik ayakta durması şu 10 yıllık süreçte ne kadar önemli? Hangi pazara talibiz, kimler rakibimiz, hangi altyapı ve güçlü istikrarlı siyasi sistemle buna kafa tutuyoruz ve buna kimler karşı çıkıyor. Kimlerin pastası küçülüyor, kimler bundan en nazik tabirle kıskançlık veya haset besliyor? İşte bunu okumamız lazım. Bunu okumak için son dönemdeki Avrupa’daki bu sözde demokrasi altındaki antidemokratik insan haklarına aykırı her türlü kepazeliğin yaşandığı görüntülere sahne oluyoruz. Her gün PKK’sından FETÖ’süne kadar eylemini yapacak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin diplomatik pasaporta haiz, uluslararası hukukta garanti altına alınmış, diplomatik hukuku olan bir vekili, bakanı ve onun hukuku ayaklar altına alınacak. Ne var bunun arkasında, bunu görebiliyor muyuz? Burası çok önemli.”
“Bu iş bir seçim, bir parti, bir hizmet noktasının ötesindedir.” ifadesini kullanan Albayrak, değerlendirmelerine şöyle devam etti:
“Bu iş bu ülkenin bekası noktasında yerli ve milli duruşa sahip devlet adamlığı gösterecek herkesin işidir. Bu iş, 80 milyon özelinde de bu resmi okuyup yerli ve milli duruş gösterecek bireylerin, vatandaşların işidir. Kişisel hükümet, kişisel kibir, kişisel ego ve haset bir kenarda durmak zorundadır. Bir var olma mücadelesidir. Bu ülke var olacaksa bugün hem de tam bugün, yüzyıldır ilk defa bu kadar bir ve beraberlik noktasında dik duruş göstermesi gereken bir gündür.”
Albayrak, uzmanlık alanının finans olduğunu anımsatarak, “Çok net söylüyorum size, dolara, faize saldırı var. Hiçbir rasyonel, matematiksel, finansal gerekçesi yok. Bir ülkeye saldırı için speküle edilen bir değerleme noktasında bir saldırı için gerekli hiçbir bilanço, finansal bütçe, bütçe açığı, borç stoku hiçbir rakam, rasyonel bir şey yok.” diye konuştu.
Türkiye’nin ekonomik göstergelerine ilişkin ise Albayrak, şu görüşlerini paylaştı:
“Bugün Avrupa’nın ortalama borç stoğu yüzde 90’larda. Avrupa’nın dinamosu denilen Almanya yüzde 79’da. Türkiye kaç? Yüzde 30’larda. Peki bugün ‘bütçe disiplini, açığı’ diyorlar. Kriter yüzde 3. Bir çok ülke yüzde 4, yüzde 5 bütçe açıkları veriyor. Türkiye hamdolsun neredeyse denk bütçe sıkı para politikası, mali politikasıyla her geçen gün daha da güçleniyor. Peki ihracatı? 26-30 milyar dolardan bugün 150 milyar dolar, Allah’ın izniyle ben bu sene 160 milyar doları geçeceğimizi düşünüyorum tahminen, büyümeye devam ediyor. Hangi gerekçe? Operasyon ne? Seçim öncesi ekonomik kriz algısıyla halkın refahına kast etmek mi? Hiçbir fark yok. Biri siyasi darbe, biri askeri darbe, diğeri istihbari darbe, diğeri ekonomik darbe. Hepsi bunların tek tek bir ülkeye yöneliyorsa eğer, bir liderliğe… Dünyada bir adam kalmadı, herkes Cumhurbaşkanımız demek ki ne kadar doğru bir adam, ne kadar milli bir adam, ne kadar doğru ve ülkeye hizmet eden büyük bir adam elhamdülillah. Bu resmi görmemiz lazım. Bu resim ışığında inşallah yeni dönem 16 Nisan bu ülkenin 15 yıllık yolculuğunun ortaya koyduğu birikim hasebiyle bu yüzyılın kaderinin bu ülkeyi yeniden tarih sahnesinde bu coğrafyada ve dünyada tekrar yıldız bir ülke yapma sürecine doğru yol alacaktır.”
Bakan Albayrak, bundan hiç kimsenin şüphesi olmaması gerektiğine işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
“Allah’ın izniyle bunu hep birlikte çalışarak, Rize herkesten çok çalışarak aynı lideri gibi… Ülkemizin başında öyle bir Cumhurbaşkanı var ki o kadar koşturuyor ki. O bu yaşta bu kadar koştururken biz 40 yaşında ondan az koşturmamamız lazım. Dolayısıyla Türkiye olarak çalışma, mücadele noktasında, büyük Türkiye noktasında çok yaptık, bekledik, dinlendik. Bundan sonra artık dinlenme dönemi bitti, daha çok çalışacağız inşallah. Bu ülkenin birliğini, dirliğini daim kılsın, bu ülkenin muhabbetini, mazlumlara umut olma idealini daim kılsın, Allah 80 milyon tüm vatandaşımızı eskisinden daha güçlü bir şekilde yekvücut kılsın inşallah.”
ENERJİ BAKANLIĞI / TÜRKİYTE’DE ENERJİ
Aytemiz Petroleum İstanbul Fuarı’nda ilgi odağı oldu
Akaryakıt sektörünün en hızlı büyüyen markası Aytemiz, en yeni ürün ve hizmetlerini sergilediği 13. Petroleum Istanbul Uluslararası Petrol, LPG, Madeni Yağ, Ekipmanları ve Teknolojileri Fuarı’nda, hem bayilerin hem de müşterilerin en çok ilgi gösterdiği stantlardan biri oldu.
Aytemiz, Optimum Yakıtları, Castrol Madeni Yağları, yeni istasyon ve market konseptinin yanı sıra; akaryakıt sektöründe bir ilki temsil eden Motorcu Dostu İstasyon Projesi’yle de fuara damga vurdu. Ayrıca yeni açılacak anlaşmalı Aytemiz istasyonlarında yer verilecek D&R köşesi de ilk kez fuarda sergilendi.
Türkiye’nin en hızlı büyüyen akaryakıt markası Aytemiz, alanında dünyanın en büyük ve en çok ziyaret edilen fuarı 13. Petroleum Istanbul Fuarı’nda en yeni ürün ve hizmetlerini sergiledi. 1997 yılından bu yana her iki yılda bir düzenlenen ve enerji sektörünün en önemli buluşmalarından biri olan Petroleum İstanbul 2017 Fuarı’ndaki Aytemiz standı, bayi ve tüketiciler tarafından yoğun ilgi gördü. Ziyaretçiler, Aytemiz yöneticileri, satış, pazarlama ve teknik ekibinden markanın gelecek proje ve hedefleri ile ilgili olarak bilgi aldı. Stantta ayrıca Aytemiz’in büyüyen yapısını, Optimum Yakıtlarını, Aytemiz Gaz’ı ve markanın genel konsepti olan ‘Hizmetinizdeyiz’ mottosunu anlatan görsellere ve filmlere de geniş yer verildi. Öte yandan operasyonel iyileştirme hedefi çerçevesinde bayi çalışanlarının eğlenceli ve öğretici şekilde eğitim almasını sağlayan teatral skeçlerin mimarı Umut Oğuz ve Kurumsalhane ekibi de fuarda ziyaretçilerle bir araya geldi.
2010 ve 2015 yıllarında akaryakıt bayileri tarafından en çok tercih edilen marka olan Aytemiz, Optimum Yakıtları, müşterilerin araçtan inmeden ödeme yapmalarını sağlayan Aytemiz Kart – Araçtan Öde / Motordan Öde ve Castrol Madeni Yağları fuarda ziyaretçilerle buluşturdu. Aytemiz’in fuardaki en önemli yeniliklerinden birisi de yeni istasyon ve market konseptini de ilk kez fuar kapsamında ziyaretçilere tanıtan Aytemiz, artık anlaşmalı istasyonlarında D&R köşesine yer vererek, akaryakıt sektöründe müşterilerinin diledikleri an kültür ve eğlence dünyasına ulaşabilmesini sağlayacak. Mevcut bayiler ise istek üzerine istasyonlarında D&R ürünlerine yer verebilecekler.
Aytemiz Petroleum 2017_
Aytemiz’in fuardaki bir diğer sürprizi ise akaryakıt sektöründe bir ilki temsil eden Motorcu Dostu İstasyon Projesi oldu. Sektörde bir ilke imza atarak “Motorcu Dostu İstasyon” projesini hayata geçiren Aytemiz, Petroleum İstanbul 2017 Fuarı’nda yeni projesi ile ilgili olarak hem bayilerini hem de müşterilerini bilgilendirdi. Standa yerleştirilen iki motosiklet ile Motorcu Dostu İstasyonlar’da kullanılan kaymaz zemin çalışması ziyaretçilere gösterildi. Aytemiz’in, motosiklet kullanıcılarının istek ve taleplerini tespit ederek geliştirdiği Motorcu Dostu İstasyon projesi, hizmet konusunda fark yaratan önemli bir yeniliği temsil ediyor. Tespit edilen ihtiyaçlar doğrultusunda motosiklet kullanıcılarının hayatını kolaylaştırmayı hedefleyen Motorcu Dostu İstasyon projesi, motosiklet kullanıcılarının desteği ile Türkiye geneline yayılarak büyümesini sürdürecek. Motorcu Dostu İstasyon projesi motosiklet kullanıcılarının trafikteki algısını yükseltmeyi ve emniyetlerine katkıda bulunmayı hedefliyor.
AYTEMİZ.COM.TR / TURKİYEDE ENERJİ
Cumhurbaşkanımıza sordum; “Yeni Dünya’da biz de var mıyız?”
Dünya yeniden II. Dünya Savaşı öncesine dönüyor…
Uluslararası ilişkiler ve diplomaside kavramların içeriği değişiyor, yeni söylem ve jargonlar devreye giriyor.
“Güç” okuması ve “Güç”ün tanımlaması değişiyor.
Bunlara paralel olarak Uluslararası Kuruluşlar ve ittifaklar önemsizleşiyor. BM, AB, NATO gibi ittifakların güçlü olan devletlerin baskı ve işgal aygıtı olduğu belirginleşip alenileşiyor.
Ülkelerin “dost-düşman” algı ve kavramsallaştırmaları farklılaşıyor ve ülkeselleşiyor.
Terör örgütleri üzerinden “Güç okumaları” ve “Güç oluşumu” süreci yaşanıyor.
Bugüne kadar Terör ve Terör örgütleri devletlerin gayrı ahlaki olarak üstü örtülü desteklediği araçlar iken; bugün aleni desteklemelerin yapıldığı, Terör üzerinden ülkelere ayar verildiği, son tahlilde, Devletlerin Terör Devletlerine dönüştürülmeye çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz.
Gerasimov’un “Hibrit savaş” teorisinin bir adım ötesine geçmiş bulunmaktayız. 15 Temmuz Darbe Girişimi ülkemizde bir Terör Devleti kurdurarak bir işgal planı olması boyutuyla bunun en net örnekliğini teşkil etmektedir.
Kuzey Suriye, Kuzey Irak, bazı Afrika ülkeleri, Güney Asya’da yaşananlar terör örgütleri vasıtasıyla devletlerin parçalanarak “Devletcik”ler oluşturulma çaba ve planının göstergesidir.
Uluslararası anlaşmazlıklarda bugüne kadar diploması önce gelirdi. Silahlı güç ve müdahale son başvurulan enstrüman olarak telakki edilir, söylenir ve bilinirdi.
Ama artık önce silahlı müdahale akabinde –sözüm ona- diplomatik usul ve esaslar şekli ortaya çıktı.
Hal böyleyken Türkiye’nin konum ve stratejisi ne ve nasıl olacak…?
Ülkemize karşı yoğun bir “hasımlık ittifakı” oluşmuş halde. Dünya’daki kurucu unsurlar tarihsel birikimi ve devlet geleneği boyutuyla, coğrafi ve stratejik önemiyle Türkiye’nin yeni dönemin olmazsa olmazlarından olduğunun farkındalar.
Sadece biz pek farkında değiliz.
Hala ve henüz kurulan oyunda figüran psikolojisinden çıkıp oyun kurucu zihniyete kavuşmuş değiliz. Ama Avrupa ve Amerika tandanslı düşman cephenin Referandum sürecine müdahil olma çabaları bile bizi uyandırmaya yeter.
Cumhurbaşkanımız ve ona en yakın Devletimizin üst düzey yönetici ve idarecileri ile bu konuları istişare etme olanağı bulduğumuzda :
Batı’da oluşan İslamafobia’dan sonra ilave olarak Türkofobia cephesinin oluştuşmasının dönemsel değil, gelecek adımların planlaması olduğunun idrakindeler.
Yeni dönemde adımları atarken tüm bu “tehdit algılamaları ve okumaları”çerçevesinde devlet yapılanmasına gidilecektir.
Özellikle 17-25 Aralık sonrası yeni paradigmanın başladığı bir sürece girdiğimiz izlenimi edindim.
Türkiye kendine yönelik tehditlerin farkındadır. Yeni tehditlerin daha mikro ve daha sinsi olduğunun idrak ve bilincindedir.
Bu bağlamda sınırlarımızın ötesinde “savunma noktaları” oluşturmanın ulusal güvenliğimiz açısından ne kadar önem arz ettiğini biliyoruz.
Referandum sonrası Türkiye çok ciddi yapısal değişim ve Reformlara gebedir. Bürokrasiden Siyasete çok ciddi değişim ve dönüşümlere şahit olacağız.
Yeni Dünya Konseptinde ülkemize katkı sağlayacak cesaret, birikim ve ufka sahip olamayanlar tasfiye edilecektir.
Çünkü ülkenin zaman kaybına ve yavaş yürümeye tahammülü yoktur.
Hatta tabir yerindeyse “yavaş ama hızlı ilerleyen” bir devlet aygıtına ve bu aygıta can veren görevlilere ihtiyacı vardır, olacaktır ve onlarla yürünecektir.
“Milli, yerli” ve “Ülkesel”liği ön planda tutan, yeni paradigmayı idrak edip ona muvafık çalışma bilincini haiz kişi ve kurumlarla yol alınacaktır.
Eski klasik Bürokasi ve bu yapının oligarşik nitelikleri çok hızlı şekilde tasfiye edilecektir. Batı’nın ve yabancıların işbirlikçilerinin devletten tasfiye edilmesi, bu ülkenin ekmeğini yiyenlerin, gizli veya aleni ihanetleri ortadan kaldırılacaktır.
Referandum sonrası yepyeni bir bürokrasi ile karşı karşıya kalacağımız bir döneme gireceğiz.
Siyaset de yenilenecektir.
AK Parti başta olmak üzere tüm partiler kendini yenilemek ve dönemin felsefesine adapta olmak zorunda kalacaktır.
Erdoğan’nın AK Parti’de gerek kadro gerekse de parti felsefesi olarak ciddi revizyonlara gideceğini düşünüyorum.
Zorlu ve kritik yürüyüşe ayak uyduramayanlar elenecektir.
Fiziken ve mental olarak yorulanlar, yıprananlar, rehavete girenler, şuana kadarki yolculukta yanlış yapanlar, taşın altına elini sokmayanlar, kenarda bekleyip fırsat kollayanlarla yol arkadaşlığı sonlandırılacaktır.
FETÖ ile doğrudan veya dolaylı olarak, bilerek veya dönemin konjonktörü gereği irtibatlanmış olanlar “Yeni AK Parti”de olmayacaklardır.
Hatta içinden geçtiğimiz kritik Referandum sürecinde çalışıyormuş gibi yapıp da, kapalı kapılar ardında nerdeyse “hayır” çıkmasını ister durumdakiler dinlendirilmeye alınacaktır.
Çünkü yeni dönem ülkemize yönelik tehditlerin bertaraf edilerek daha hızlı koşulmasını gerektiren bir etaptır. Bu süreçte rezervsiz, bagajsız, tehdit ve şantaja maruz kalmamış, enerjik, dik ve diri insanlarla koşmak memleket için olmazsa olmazdır.
Milletin de beklentisi budur…
Halkımız da Erdoğan’dan Referandum sonrası reform, temizlik ve ciddi bir revizyon beklemektedir ve de bu konuda onun basiret ve samimiyetine inanmaktadır.
Erdoğan da halkın bu beklenti ve düşüncesinin farkındadır.
Erdoğan’nın “siyaset okumaları” oldukça güçlüdür. Bugüne kadar gösterdiği siyasi yürüyüş de, bu okumaları doğru yaptığının en büyük delilidir.
Kısaca ve özetle; Referandum sonrası Bürokrasi ve Siyasette, 17-25 Aralık öncesi üst düzey görev almışların, 2002’den beri bir şekilde görevde bulunanların, yapılacak revizyonla dinlenmeye çekileceği, bilerek bazı şeyleri irtikap edenlerin muhakeme ve muaheze edileceği, yeni, yepyeni bir enerjikleşmeyle yola revan olunacağını görüyor ve buna inancımı dile getirmek istiyorum.
Yazıya “manidar” bir şiir sözlerine bir kelime uyarlama yaparak son veriyorum.
“Karanlık yollardan geçtik
Zehir gibi sular içtik
Bir yanımızda ölüm
Bir yanımızda yar (Vatan) sevdik
Bir değil bin bir kere
Sırat köprüsünden geçtik
Cehennem denen illetin
Ta göğsünü deldik geçtik
Bu yolda dönenler oldu
Mum gibi sönenler oldu
Yar göğsüne baş komadan
Vurulup düşenler oldu
Bir sen kaldın geride…”
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım…