32.3 C
İstanbul
Çarşamba, Temmuz 16, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 133

“Dış Girdimiz Ne kadar Azalırsa; Ekonomimiz O kadar Kalkınır”

Fertaş İnşaat A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Yıldırım, 2017 yılı inşaat sektörüne dair görüşlerini paylaştı. 2017 yılının hem inşaat hem de ekonomik açıdan durağan bir yıl olduğunu söyleyen Yıldırım “2018 yılından umutluyuz” dedi.

“2017 yılında fiyatlarda hiç artış olmadı” açıklamasında bulunan Yıldırım “Yüksek faiz oranları inşaat sektörünü olumsuz etkiledi. Ekonomi piyasalarındaki belirsizlik de hem ekonomimizin hem de sektörel anlamda gelişmelerin olumsuz yaşanmasına sebep oldu. Yaşanan bu belirsizlikleri dış etkenlere bağlıyoruz. Komşu ülkelerde yaşanan durumlardan dolayı bir belirsizlik söz konusuydu. 2017 yılı durağan bir dönemdi. Konutta biraz devlet desteğinden dolayı canlanma vardı. Fakat istenen duruma gelemedi. 2018 yılında faizlerin düşmesini umut ediyoruz. Bu sayede yaşanacak olumlu gelişmelerin de ilk adımı atılmış olacaktır” ifadelerini kullandı.

“Demir ve beton fiyatlarındaki artış inşaat sektörünü etkiledi”

Dış ticaret anlamında yaşanan gelişmelerin ülkemizi etkilediğini kaydeden Yıldırım sözlerine şöyle devam etti: “2017 yılında yükselen maliyetlerimize, fiyatları yansıtabilme imkânımızın, arz talep doğrultusunu karşılayabilmesi gerekiyor. Şu an maliyetlerimiz yükseldi. Biz bunu fiyatlara yansıtamadık. Özellikle inşaat firmalarına, Türkiye ekonomisine katma değer üreten firmalara özellik sağlanması lazım. Demir ve beton fiyatları 2017’de inanılmaz yükseldi. Dolar ve Euro da ki fiyat artışından dolayı da ithal ettiğimiz ürünlerde sıkıntı yaşadık. Asansörlerden tutun, elektronik cihazlara kadar bu durumu hissettik. Buradaki asıl sıkıntımız dışa bağlı olmak.”

Yıldırım Kule Yeni Yaşam Alanları Sunuyor

Doğal kaynakların ve çevrenin korunmasına katkı sağlayacak şekilde üçüncü nesil camlar, çevreci ve uzun ömürlü malzemeler kullanılarak hayata geçirilen Yıldırım Kule, iç bükey eğimi ile dikkatleri üzerine çekiyor. Toplamda 46.000 metre kare inşaat alanının 21.000 metre karesi ticari kullanım olarak tasarlanan Yıldırım Kule’de 13.000 metre kare ofis alanının 3600 metre karesi dubleks ofislere ayrılmıştır. Ayrıca 8000 metre karesi cadde mağaza olarak planlanmıştır. Çalışanların kulenin dışına çıkmadan ihtiyaçlarının karşılanmasına özen gösterilen Yıldırım Kule’de, farklı sektördeki kurumsal firmaların olmasına özen gösteriliyor.

Faselis/Türkiye’de Enerji

TÜPGAZ MARKASI AYGAZ’A LOVEMARK ÖDÜLÜ

Ürün kalitesi ve üstün hizmet anlayışıyla Aygaz, Mediacat ve Ipsos iş birliğiyle gerçekleştirilen ve birçok kategoride en sevilen markalarının belirlendiği 2017 Lovemarks Araştırması sonuçlarına göre tüpgaz kategorisinde Lovemark olarak Türkiye’nin en sevilen tüpgaz markası seçildi.

Marka aşkı kavramının değişen dinamiklere uyum sağlama, tüketici ihtiyaçlarını doğru yorumlama ve onlarla duygusal bağ kurma gibi rasyonel ve duygusal göstergeler doğrultusunda değerlendirildiği 2017 Lovemarks Araştırması sonuçları, Aygaz’ın gerek başarılı pazarlama ve iletişim çalışmalarının gerekse üstün hizmet ve ürün kalitesinin tüketicilerin kalbinde karşılık bulduğunu kanıtlamış oldu. Beyaz eşyadan otomotive, cep telefonundan ev tekstiline uzanan bir yelpazede, birçok sektördeki oyuncuyu analiz eden araştırma, toplam 23 kategoride 2017’nin en sevilen markalarını ortaya koydu.

Zorlu Center-PSM’de gerçekleştirilen BrandWeek İstanbul 2017’de yer alan Aygaz, 3 gün boyunca vücut hareketlerini birebir taklit eden robotla yarışmaya katılıp, standdaki engelli parkuru en hızlı tamamlayan ilk 5, toplamda ise 15 katılımcısına Wiky Watch hediye etti.
Diğer taraftan Aygaz, yeni ürünlerinden biri olan palmiye üstü şarj cihazını da ilk defa bu etkinlikte tüketicilerin beğenisine sundu.

Aygaz Hakkında
Koç Topluluğu’nun enerji sektöründe faaliyet gösteren ilk şirketi olan Aygaz, Türkiye’nin 14. büyük sanayi kuruluşudur. Kurulduğu 1961 yılından bu yana Türkiye’de LPG (Likit Petrol Gazı) sektöründe liderliğini sürdüren, Aygaz; LPG’nin tüpgaz, otogaz ve dökmegaz olarak dağıtımının yanı sıra LPG basınçlı kap ile aksesuarları üretimi ve satışını da gerçekleştirmektedir. 81 ilde 2.192 tüpgaz bayisi ve 1.741 otogaz istasyonu ile hizmet veren Aygaz ayrıca, 40’a yakın ülkeye gaz aletleri ihracatı yaparak, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika pazarlarında da faaliyet göstermektedir. Aygaz tüpleri her gün 60 binden fazla eve ve işyerine girmekte, 1 milyondan fazla araç Aygaz’ın otogaz ürünü Aygaz Otogaz ile yolculuk yapmaktadır. Aygaz merkez, tesisler, bayiler, istasyonlar ve tankerler olmak üzere 25 bini aşkın kişiye yarattığı iş imkânı ile 55 yılı aşkın süredir Türkiye’nin dört bir köşesinde hizmet vermektedir.

Faselis/Türkiye’de Enerji

Sabah şaşkınlığıyla yepyeni bir coğrafyada uyanmak…

Gitmek bir yaşam tarzıdır gezgin için, işte bu nedenle gezgine yol tükenmez!
Deniz, kum, bataklık, dağ, orman, göl, ören sahası, otel, çadır, uçak, kamyon, tren, bir kilisenin köşesi veya parktaki bir bank, hatta çimlerin ıslak zemini hiç fark etmez. Yeter ki yeni coğrafyalarına ulaşsın, yeni maceralar yaşasın, yeni tatlar alsın. Gezgin, kaybolmanın heyecanını yaşar. Aynı zamanda bilmece gibi haritayı kullanmanın zevkini de…

Ayak bastığım gar veya havaalanlarında beni karşılayacak kimse yoksa ve nereye gideceğimi önceden bilmiyorsam; işte o zaman insana bir hüzün, bazen de bir korku çöker; ama bu hüzün ve bu korkuda bile gizli bir “zevk” vardır. Havaalanından ayrılmadan önce o kent hakkında bilgi almaya ve o ülkenin parasını temin etmeye çalışırsınız. Havaalanlarının o kurnaz ve bitirim şoförleri tarafından aldatılmamak için dikkatli olmalısınız. Bu tehlike olmasa, belki de en kolayı, kapıdaki bir şoföre “beni tipik bir pansiyona götür” demektir.

Dilleri, dinleri, töreleri, renkleri birbirinden farklı ülkelerde değişik insanlar tanıdım. Onlarla hemen kaynaştım. Yüzü aşkın ülkenin insanlarıyla birçok şeyi paylaştım; aynı trene, otobüse bindim, lokantalarında, evlerinde aynı masalara oturdum, müziklerinden zevk aldım, birlikte televizyon seyrettim, kısa süreli de olsa yaşayış biçimlerine ortak oldum, aynı havayı soludum. Hangi amaçla olursa olsun, gezmek, yeni yerler, yeni insanlar görüp tanımak insanın ufkunu sürekli genişletiyor, beynimizin gizemli koridorlarını yeni algılama biçimleriyle dünyaya bakışına yeni boyutlar katıyor, yaşamını renklendiriyor.

Gezi, bir tutkudur. Hele bu virüs vücudunuza bir kere girsin, artık yerinizde duramazsınız, bir gezi bitmeden bir yenisini düşlersiniz. İlk fırsatta tekrar yollara düşmek istersiniz.

Sabah şaşkınlıkla yepyeni bir coğrafyada uyanmak, işte o heyecan var ya! İşte bizi büyük bir tutkuyla bilinmeyene sürükleyen rüzgâr da odur.

“Gezme” görmektir, anlamaktır, bilinmeyene yolculuktur, yeniden doğmak, nefes almaktır. “Gezme” coşkudur, bir yaşam biçimidir, bir çağrıdır, özgürlüğe bir davettir. Dünyayı içinize sığdırmak yeniliklere yelken açmaktır. Yaşama katılmak, diğerlerinden farklı olmaktır.
Ahmet Telli, “Son Büyük Serüvenci”’yi dile getirdiği, “Soluk Soluğa” adlı şiirinde bu duyguyu çok güzel ifade etmiş;

        İstese de kalamazdı vakit gelince,
        Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda,
        Yürek burkulması ve hüzün ve keder,
        Aralıksız doldurucu günlerin bohçasını.
        Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği,
        İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi.
        Ay bile soğuktur o zaman.
        Bir buz parçasıdır.
        Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara,
        Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler.

Kimi kentler kapağı aşınmış eski bir kitaba benzer, bazıları ise çaresizdir, tövbekârdırlar. Kimileri ise İstanbul gibi mirasyedidir.

Bir an önce “Yol Çağrısı”na uyun! Çünkü hayat iniş ve çıkışlarla doludur ve siz bunun “hangi noktasında” olduğunuzu asla bilemezsiniz.

Zamanı değerlendirin, fırsat yaratın, gözünüzü karartın, kapınızı şöyle iyice kilitleyip uzun yolculuklara çıkın. Evliya Çelebi gibi “şefaat” yerine “seyahat” dileyin!

Hele bir kez farklı kültürleri, özgürlük aşkını, gitme isteğini tanıyın! Vazgeçemezsiniz.

Yurt dışında uzun yıllar yaşamış ve epey de gezmiş şairimiz Nazım Hikmet’in 1920 yılında kaleme aldığı “Yol Türküsü” başlıklı şiire ne dersiniz?

        Alnımızda yanar gençliğin tacı
        Yorgunluğun anasını satarız
        Elimizde neşemizin kırbacı
        Ufukları önümüze katarız…

        Göğsümüz kuvvetli, gönlümüz temiz
        Tükenmez yolları tüketiriz biz
        Ne saray ne hamam ne han isteriz
        Nerede gün batarsa orada yatarız…

Son sözü de ünlü Amerikan yazar Mark Twain’e bırakalım. “Yirmi yıl sonra ‘yapamadıklarınıza’ daha da fazla üzüleceksiniz. Onun için bir an önce güvenli limanınızdan ipinizi çekip alın ve rüzgârların eşliğinde araştırın, keşfedin ve hayal edin”

Çok gezin e mi!

Gezgin sevgisi ile,

Prof. Dr. Orhan Kural
İTÜ Maden Mühendisliği Bölüm ve Anabilim Dalı Başkanı
Benin Cumhuriyeti Fahri Başkonsolosu
Vanuatu  Cumhuriyeti Fahri Konsolos Yrd.
Sarıay Derneği Başkanı, Türkiye Gezginler Kulübü Kurucu Başkanı

K.Irak ve K.Suriye’ye acil, kalıcı sınırötesi harekat..

2010’lardan sonra Erdoğan’ın ve Türk Devletinin güçlenmesini istemeyen ‘Egemen Güçler ve içerdeki işbirlikçileri’ halkı gözardı ederek, ‘halka rağmen halk için’ refleksiyle saldırdılar.

Operasyonlarını kamusal alanda ve kamudaki “yerleşik güçleriyle” yürütmek istediler. Kamusal organları (özellikle Askeriye, Emniyet, Yargı ve Ekonomik kurumlar) ele geçirerek devleti ele geçirmeyi ve Erdoğan’sız bir Türk Devleti tesis etmeyi istediler.

Ama bunda başarılı olamadılar.

Halka rağmen halk için” yüzeyselliği ve kolaycılığı halka takıldı ve 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin bastırılmasında halkın gösterdiği mücadele bunları makas değiştirmeye sevketti.

Artık halkı manüpüle etmeden, Erdoğan’dan soğutmadan ve halkta ümitsizlik, sıkıntı, huzursuzluk, kutuplaşma ve devleti yönetenlere karşı suni/gerçek memnuniyetsizlik oluşturmadan operasyonların başarılı olamayacağı gerçeğiyle yüzleştiler.

Şuanda tam da bu stratejiye uygun hareket ediyorlar.

Başta ABD’nin siyaset mühendisleri ve ülkemizi istikrarsızlaştırarak ele geçirmeyi düşünen komplo teorisyenleri halka yansımış bir mutsuzluk oluşturma gayretindeler.

Çünkü her ne yaparlarsa yapsınlar, içinde Halk yoksa, Erdoğan’a sahip çıkılacak ve Erdoğansızlık oluşturulamayacaktı.

Halk üzerinden operasyon biraz zaman, biraz sabır biraz da fazla efor gerektirir. Daha öncesindeki müdahale ve operasyonlara göre alışık olunmadık bir durum. Ama başka yol ve yöntemin başarıya ulaşamayacağını, Erdoğan’la mücadele edilemeyeceğini ve Türk Devleti’nin dişini sökerek “ehilleştiremeyeceklerini” anladılar.

Şuanda oyun Halk üzerinden oynanıyor.

Devletin ve Erdoğan’ın mutlak hassasiyet, dikkat ve ciddiyet göstermesi gereken ana konu bu.

Çünkü yapılan “algı operasyonlarıyla” halkı öyle bir noktaya getirmek istiyorlar ki; Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin…

CHP’li bir parti yetkilisi vekilin Erdoğan için “Faşist diktatör” söylemi bile, halk üzerinden Erdoğan’sızlaştırma ve Türk Devletini zayıflatma politikasının içerdeki işbirlikçi aktörlerine verilmiş roldür.

Hal böyleyken Erdoğan ve Devlet ne yapmalıdır…

Halkın sinirleri yatıştırılmalı, dışarı veya içerdeki işbirlikçilerden gelecek tahrik, tedirginlik ve provokasyonlara meydan verilmeyecek adımlar atılmalıdır.

Bunun için; özellikle ekonomik saldırılara karşı Halk korunaklı hale getirilmeli, direnci artırılmalıdır.

Yakında ekonomik saldırılar artacaktır. Çünkü, saldırıyı yapanlar ekonominin siyaseti sallayacak en büyük enstrüman olduğunun farkındadırlar.

Bu bağlamda devletin ekonomiye dönük mutlak anlamda B ve C planlarının olması elzemdir.

Mesela; Erdoğan ve hükümet bugünden itibaren önümüzdeki bir yılı halkın rahatlatılması için pilot süreç olarak görmelidir.

Halkın spekülasyonlardan etkilenmesini minimize edecek, ekonomik sarsıntılardan en az hasar görmesini sağlayacak güven ortamı ve yeni ekonomik kaynak girdileri sağlaması şarttır.

Bunun için ihracat artırıcı adımlar en hızlı ve başlıcası olabilir. İhracat için vergi iadeleri, indirimler ve teşvikler behemehal getirilmelidir.

İhracat artışına dair bu adımlar için çok hızlı kanuni düzenlemeler yapılmalı, bürokratik prosedürler azaltılmalıdır.

Bu konudaki mevcut bürokrasi pratize edilmeli, bürokratik değişiklikler ve yeniden görevlendirmeler yapılmalıdır.

Elini değil, kolunu taşın altına sokacak cesur, ehliyet sahibi ve liyakata haiz kişiler göreve getirilmeli, ihracata dair artış için gerekli adımlar hızla atılmalıdır.

Doğalgazı ve petrolü olmayan bir ülkeyiz. Ekonominin kara deliği cari açığın en önemli iki kalemi bunlardır.

Bu yüzden de; ekonomik rahatlamaya matuf, bu konuları da içine alan kısa-orta ve uzun vadeli planlarla her türlü dış kaynak artırımı ve yaratılması mutlaktır.

Aksi takdirde halk üzerinden başlatılan “yeni ve büyük oyun” sinsi ve alçakça işlemeye devam eder. Kim neye, ne için itiraz ettiğini bilmeden öyle bir noktaya geliriz ki; Erdoğan’ın düşürülmesi için devletin düşmesini görmezleşen umursamazlık dalgası oluşur.

İyice memnuniyetsizleşen halka Erdoğan’ı düşürtüp sonrasında itibarsızlaştırma süreci başlatılır. Erdoğan’a dönük başlatılan süreç, aslında Türk Devleti’nin önünü tıkamak, itibarsızlaştırmak ve dişleri sökülmüş kurt haline getirmenin taşlarını döşemekten başka bir şey değildir.

İşte o zaman bu bizim felaketimiz olur.

Bu nedenle de; Erdoğan’ın vakit kaybetmeden halka dönük adımları atması, bu yolda bürokratik değişiklikleri yapması, kanuni düzenlemeleri hayata geçirmesi ve bu acil eylem planları şeklindeki süreçleri geciktirmemesi elzemdir.

Güney Sınırlarımızın Güvenliği ve Kuşatmanın Yarılması

Vakit kaybetmeye tahammül kalmamıştır. Pentagon ABD’si iyice zıvanadan çıkmıştır. ABD’li iki askeri yetkili YPG/PYD’ye ve dolayısıyla da PKK’ya desteğini dile getirebiliyor.

ABD bu konuda zihinsel manipülasyonla, algılarımızı esir alarak operasyonlarına devam ediyor.

PYD/YPG’yi önce silahlandırıyor, sonra İŞİD’e karşı müttefik yapıyor (İŞİD kimin örgütüyse artık…), şimdi ise aleniyet içeren ittifak söylemlerini dillendiriyor.

Yakın zamanda ABD yetkililerinin, YPG/PYD’ye yapılmış bir saldırıyı kendimize yapılmış sayarız demesi an meselesidir.

Binlerce kilometre uzaktan “ABD’nin ulusal güvenliği için tehlike” söylemiyle coğrafyamıza gelen, çöreklenen, terör örgütleri üzerinden kan, kaos ve karmaşa oluşturan ABD’nin, coğrafyadaki etkinliğinin hızla zayıflatılması Türk Devleti’nin “Ulusal Güvenliği” gereğidir.

Bu bağlamda yapılması gerekenler

Türkiye bölgesel ittifakları ve işbirliklerini hızla artırmalıdır.

Birincil olarak; Türkiye İran, Irak ve hatta Suriye Rejimiyle arka kapı diplomasiyle de olsa, asgari müştereklerde acilen bir ittifak oluşturulmalı ve artırılmalıdır. Çünkü, bölgenin terörden temizlenmesi ve bölge ülkelerinin güvenliği için ABD’nin coğrafyadan uzaklaştırılması şarttır.

Bu bağlamda güvenlik boşluğu oluşur ve bölge ülkeleri olarak gereken yapılmazsa; başta Türk Devleti olmak üzere hepimiz için sonu gelmeyen istikrarsızlık, tecrit ve kaotik durum kaçınılmazdır.

İkincil olarak; Rusya, Mısır Arabistan ile diplomasi hızlandırılmalı, daha güneyde oluşacak ikincil kuşatma koridoru oluşmasına fırsat verilmemelidir.

Kuzey Irak’la asıl şimdi yakından ilgilenilmesi şarttır. Husumet söylemleriyle, sloganik laflarla hareket edemeyiz. “Dün Barzani’yle iyiydiniz bugün neden böylesiniz” gibi gerçekliği olmayan hamaset ve iç siyaset malzemesi sö…..

Yazının devamını okumak için tıklayın.

Tunus üzerine notlar

El Bab-ı Afrika olarak bilinen “Afrika’nın Kapısı Tunus”, tarih boyunca Afrika kıtasının kültürel mirasının belirleyicisi olmuştur.  Özellikle Sfax, Monastir ve Sousse şehirleri arası çok stratejiktir, bu bölge Afrika medeniyetini derinden etkilemiştir.

Uzun yıllar Fransız, Alman, İtalyan ve İngiliz turistlerin gözde tatil yeri iken birkaç yıl öncesinde düzenlenen iki terör saldırısı yüzünden bir anda Avrupalı turistler bu ülkeden uzaklaşmıştır. Terör saldırılarından özellikle 2015 yılında Sousse’da yapılan saldırı bölgede çok yankı uyandırmıştır. Bunda Sousse’nın Tunus içindeki stratejik konumu da etkili olmuştur. Sonrasında ülkeye Rus turistlerin ilgisi artmıştır. Türkiye Rusya ilişkilerinin kötüleştiği dönemde gelen Rus turist sayısı rekor kırmıştır. Her geçen gün Rusya’dan turizm için gelenlerin sayısı artmaktadır. Ülkenin maksimum turist kapasitesi 6,5 milyon olarak belirtilmektedir. Komşu ülkelerden Cezayir daha kapalı bir toplum olduğu için pek çok Cezayirli turist tatile Tunus’a gelmektedir.  Libya’dan da gelen çoktur ve gelenler hep üst gelir grubundan oldukları için özellikle tatil yerlerindeki fiyatlar çok pahalıdır. Üç aylık yaz sezonunda otellerin günlük fiyatı 100 dolar ile 150 dolar civarıdır ki bu fiyatlara sadece kahvaltı dahildir.  Sezon dışında ise fiyatlar 30 dolara kadar gerilemektedir. Başkent Tunis, Gammart, Hammamet ve Sousse önemli turizm merkezlerindendir.

Tunus ekonomisi her geçen gün gelişmektedir. Tunus nüfusu 11 milyon civarındadır ama Fas ve Cezayir ile birlikte düşünüldüğünde bu rakam 60 milyona çıkmaktadır ve bu nüfus yüzde 85 ithalata bağımlıdır.  Ülkede çoğunlukla menşei üç bölgeden ürün vardır. Bu ürünler Çin üretimi, Avrupa üretimi ve Türkiye üretimi ürünledir. Türk yatırımcı sayıca azdır, özellikle Rusya ve Orta Asya ile kıyaslandığında çok düşük bir Türk yatırımcı vardır. Türkiye ile dış ticaret düşünüldüğünde Tunus aleyhine bir açık vardır ve bu açığın giderilmesi için Türkiye’nin de Tunus’tan özellikle fosfat ve zeytinyağı alması yönünde talepler vardır. Tunus Dinarı Türk Lirası karşısında değerlidir. Bir Tunus Dinarı 1,5 TL civarındadır.

Sosyal yaşamda Türk dizileri çok popülerdir, özellikle Muhteşem Yüzyıl ve Kurtlar Vadisi çok izlenmektedir.  Necati Şaşmaz burada Murad Alemdar olarak bilinmekte ve çok ünlüdür. Halk arasında Türkiye ve Türkler çok sevilmektedir, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a duyulan hayranlık çok üst seviyededir. Tunus halkında Türkiye’nin algısı neredeyse ABD ve Avrupa ile yarışmaktadır denilse abartılmış olmaz. 15 Temmuz’da bir kez daha Türkiye’ye olan hayranlık artmıştır. Türk halkının büyük bir iş başardığı söylenmektedir.  Hatta burada yaşayan Türk vatandaşları arayan Tunuslular “bizim yapabileceğimiz bir şeyler var mı?” şeklinde destek dahi olunmuşlardır.

Katar krizinde bir miktar ilişkiler bozulur gibi olmuştur çünkü ülkede Suudi Arabistan’ın da ağırlığı vardır. Krizde siyasi olarak Suudi tarafı ağır basmış hatta Türk tekstil ürünlerine ekstra vergi konulması bile gündeme getirilmiş ama sonrasında siyasi ilişkiler normalleşmiştir.

Siyasi olarak Ben Ali’nin gitmesi halkı ikiye bölmüş bir kısım halk olumlu karşılarken bir kısmı olumsuz karşılamıştır. Halk Ben Ali’den çok karısı ve karısının akrabalarını suçlamaktadır. Ben Ali taraftarları rüşvet yolsuzluğa bulaşanların karısının akrabaları olduğunu söylemektedirler. Ben Ali sonrası Nahda hareketinin lideri Gannuşi, siyasi olarak önemli bir karakterdir. Gannuşi’ye olan halk desteği her geçen gün artmaktadır. Halk kahramanları Habib Burgiba’ya çok saygı duyulmaktadır. Tunus’un Atatürk’ü denmektedir.

Türkiye için en stratejik hamle buraya bir sivil havaalanı yapması ve bütün Afrika ülkelerine uçuşları burası üzerinden yönlendirmesi olacaktır.  Aslında Enfidha’da bir havaalanını vardır ve TAV işletmektedir, bu dahi geliştirilirse şimdilik yeterli olacaktır.  TAV 40 yıllığına ve 550 milyon dolar yatırım planıyla sözleşme yapmıştır.

Tunus’la ilgili olarak Türkiye’nin Afrika stratejisi için ilk söylenebilecek, bu ülkenin bir atlama noktası, aktarma durağı olabileceğidir.  İkinci olarak Tunus liman merkezi olabilir, bunun için Sfax, Tunis ve Bizerte limanları kullanılabilir.  Ayrıca yeni bir liman inşası için Zarzis en uygun bölgedir çünkü Libya’ya yakın ve stratejik bir önemdedir.

21.yy Afrika kıtasının yüzyılı olacaktır. Önümüzdeki dönemde yaklaşık 1.2 milyar nüfuslu kıtada her alanda yatırımlar artarak devam edecektir.  Çünkü gerek Avrupa’nın gerekse ABD’nin refah düzeyinin ve yaşam standardının, değerlerinin korunması Afrika kıtasından gelen göç akınlarının, mülteci hareketliliğinin önlenmesi ile mümkün olacaktır. Bu sebeple büyük güçler Afrika ülkelerinin yaşam standardının artırılmasını isteyecek ve bu yöndeki her türlü girişimi desteklemek zorunda kalacaktır.

Sonuç olarak, Türkiye ile Tunus ilişkileri çok stratejik önemdedir. Özellikle deniz ve hava ulaşımı ve taşımacılığı açısından Afrika kıtasının en stratejik noktalarından biri olan Tunus, gelecek dönemde karşılıklı kazan kazan politikası, eşitliği ve bağımsızlığı önemseyen bir ilişki düzeyi ve ortak tarihi, kültürel mirasın ortaya çıkarılması ile Türkiye’nin bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri olacaktır.

Fetö Gerçekleri – 2

15 Temmuz sonrası yaşananlar ve 15 Temmuz Darbe Girişimi davaları.

15 Temmuz sadece bir darbe girişimi değildir!

15 Temmuz 2016  da Türkiye’de yaşanan olaylara sadece bir darbe girişimi olarak değil aynı zamanda 15 Temmuz da uluslararası bir üst akılın yönlendirmesi ile denenen bir işgal girişimi olarak  bakmak gerekmektedir.

Milli Mücadele yıllarında açık dış düşmanlar tarafından bile saldırıya uğramayan Türk Milletinin iradesinin Tecelligahı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombalayan FETÖ’cü teröristler örnekleri daha önce Türkiye’de ve Dünyada yaşanan ve ülke yönetimini ele geçirmeye çalışan darbeci askerler gibi davranmamışlardır.

FETÖ’cü gözü dönmüş hain teröristler, içinden çıktığı halkın üzerine hedef gözetmeksizin tanklarla, savaş helikopterleri ile, keskin nişancılar ile ateş açmıştır. Bu davranışları ile işgal kuvvetlerinden de ileri bir gözü dönmüşlük ve canilik ile, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ortadan kaldırmaya, Türk Milleti içerisinde kaos, kargaşa ve iç çatışma çıkarmaya çalışmışlardır.

15 Temmuz Darbe-İşgal Girişimi sonrası neler yaşandı?

15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ’cü darbe-işgalci hainlerin girişimleri Türk Milleti’nin şanlı direnişi ile bastırıldı. Bu girişimin bastırılmasının hemen akabinde, Türkiye Cumhuriyeti Savcılarının talimatları ile Türkiye’nin dört bir yanında harekete geçen Türk Emniyeti ve Güvenlik Güçleri, Darbeci-İşgalci FETÖ’cü hainlerin peşine düştü.

Bir kısmı darbe-işgal girişiminin başarısız olması ile alelacele Yurt Dışına kaçan darbeci-işgalci FETÖ’cü hain teröristlerin büyük bir kısmı, Türk Güvenlik Güçleri tarafında saklandıkları inlerinde kıskıvrak yakalanarak gözaltına alındı.

15 Temmuz’dan sonra 11 bin dava ve soruşturma açıldı

Fettulahçı Terör Örgütü (FETÖ) nün 15 Temmuz da giriştiği, darbe girişimi ile ilgili olarak, her ilde yaşanan olaylara ilişkin ayrı ayrı soruşturma ve dava açılması kararı alınmış ve İstanbul, Ankara, Muğla başta olmak üzere, Türkiye’nin pek çok ilinde şu ana kadar 11 Bin Savcılık Soruşturması ve Kamu Davasıaçılmıştır.

Bu kapsamda şu ana kadar, Ankara’da 25, İstanbul’da 32 olmak üzere  diğer illerde 100 ü aşkın dava açılmış bulunmaktadır.

Bu FETÖ’cü darbe-işgal davalarında şu ana kadar,1.052 asker görünümlü FETÖ’cü terörist 3’er kez ağırlaştırılmış Müebbet ve 15 yıla kadar hapis cezası istemi ile yargılanmaktadır.

Bunlar arasında Muğla İlinde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a suikast girişimi, Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin savaş uçakları ile bombalanması, Cumhurbaşkanlığı Resmi Binasının Savaş uçakları ile bombalanması başta olmak üzere pek çok soruşturma ve dava devam etmektedir.

15 Temmuz FETÖ’cü darbe-işgal girişimi davaları arasında 15 Temmuz’un kahramanı Şehit Ömer Halisdemir’in şehit edilişi, Ankara Özel Hareket Merkezi’nin bombalanması, Akıncı Üssü, Genel Kurmay Başkanlığında yaşanan olaylara ilişkin açılmış davalar başta olmak üzere, İstanbul’da darbe- işgal girişiminin komuta kademesinin yargılandığı ana-çatı dava başta olmak üzere, İstanbul Valilik İşgal Girişimi Davası, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İşgal Girişimi Davası, İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü İşgal Girişimi davası, İstanbul Boğaz Köprüsü’nde İnsanların keskin nişancılar ve tanklar tarafından öldürülmesi ve yaralanması sonucu açılan soruşturma, Türksat İşgal Girişimi Davası, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi işgal Girişimi Davası, İstanbul Atatürk Hava Limanı İşgal Davası, TRT ve CNN Türk Binaları İşgal girişimi Davası, Türk Telekom ve Digiturk İşgali davaları olmak üzere onlarca olaya ilişkin soruşturma ve davalar vardır.

Ayrıca, İstanbul’da 15 Temmuz hain darbe-işgal girişiminde bulunan asker kılığındaki FETÖ’cü teröristler ile işbirliği yaptığı saptanan 29 Polis hakkında da dava açıldı.

15 Temmuz Darbe Girişimi Soruşturmasına Kumpas Davaları da dahil edildi…

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından darbenin ön hazırlığı olarak nitelendirilen Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk kumpas soruşturmaları darbe girişimi ana dosyasına dâhil etti.

FETÖ’Cü Hain Darbeci-İşgalci Teröristler ne ile suçlanıyor?

Fettulahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbeci-işgalci hain teröristleri bu davalarda;

1- Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçu- (Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis .)

2- Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme Suçu- (Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis.)

3- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme Suçu- (Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis.)

4- Silahlı terör örgütü Kurmak, Yönetmek ve/veya Üyesi Olmak Suçu- (Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis)

5- Bilerek ve Kasten Birden Fazla İnsanı Öldürmek  Suçu- (Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis)

6- Hukuka Aykırı Olarak Kamu Kurumlarının Haberleşmesini Engellemeye Teşebbüs Etme Suçu- (bir yıldan beş yıla kadar hapis)

7- Hukuka Aykırı olarak Basın Yayın Organlarının Yayınlarını Engellemeye Teşebbüs Etme Suçu- (bir yıldan beş yıla kadar hapis)

8- Mala zarar verme Suçu- (dört aydan üç yıla kadar hapis )…
gibi onlarca suçtan yargılanmakta ve cezalandırılmaları talep edilmektedir.

FETÖ’cü Darbeci-İşgalci hain teröristler Devletin ve Milleti ile bölünmez bütünlüğüne kastetmişlerdir.

FETÖ’cü darbeci-işgalci teröristler aleyhine Türk Ceza Kanunu’nda  ‘Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar’ başlığı altında Türk Ceza Kanunu’nda 309-310-311-312-313-314  sayılı maddeler düzenlenen  ‘ Anayasayı İhlal, Cumhurbaşkanı’na Suikast ve Fiili Saldırı, Yasama Organına Karşı Suç, Hükümete Karşı Suç, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Silahlı İsyan, Silahlı Örgüt’ suçlarından soruşturma yürüten Cumhuriyet Savcıları ve davaları yürüten Yüce Türk Mahkemeleri de, FETÖ’cü hainlerin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve milli irade-serbest seçimlerle işbaşına gelmiş Hükümeti ortadan kaldırmaya, Devletin ve Milleti ile Bölünmez Bütünlüğüne kastettiklerini açıkça ortaya koymaktadırlar.

Fetö Gerçekleri ve 15 Temmuz’da ne oldu? başlıklı yazıyı okumak için tıklayın.

Tunus’un Atatürk’ü; Habib Burgiba

1956 yılına kadar Tunus kendisini son Osmanlı vilayeti olarak görmüştür. 1956 yılında Cumhuriyet kurulduğunda da Tunus’un Türkiye’yi model olarak almış ve cumhuriyetin kurucusu Habib Burgiba halk tarafından ikinci Atatürk olarak tanımlanmaktadır.

Bayraklarının Türk bayrağına benzerliği kadar yönetim anlayışı da bize benzemektedir. Bu kadar benzerliğimiz olan TUNUS ile alakalı unutmamanız gereken en önemli bilgi; “Kapılar Türklere sonuna kadar açık”

İslamın 4. kutsal şehri Kairouan ve Medina

TUNIS, TUNISIA – in Sidi Bou Said, Tunisia

Tunus’a geldiğimiz gün bizi karşılayan yerli rehberimizin Türkler ile tarih boyunca ne kadar zor zamanlarda omuz omuza olduğumuzu duyarak başladık seyahatimize… Paris’in ünlü Şanzelize Caddesi’ni andıran Tunus’un Habib Burgiba Bulvarında başladığınız modern gezinin ardından eski kent olan ‘Medina’ya vardığınızda gördüğünüz tarihi dokuya hayran kalıyorsunuz. Burada önemli cami ve medreseler bulunmaktadır.

Gezimizin son günlerinde Türkleri çok seven altın kalpli Tunuslu dostumun ısrarla Bab Bhar’da kahve içmeliyiz davetine icabet ettiğimde buranın bizim surlarımızın kapıları gibi bir kapı olduğunu gördük. Ayrıca burası tarih kokan Medina gezisinin de anahtarı oluyor ziyaretçiler için… Ülkede Müslüman olmayanların da girebildiği tek camii Zeytuniye camisini görmenizi tavsiye ederim. Hicrî 125 yılında inşa edilen Zeytuniye Camii İslam dünyasının ilk beş camii arasında arasındadır. İbn-i Rüşt’ün hocası İbn-i Mezir, İbn-i Usfur, Kadı İbn-i Abdüsselam, İbn-i Harun, İbn-i Haldun dönemin güçlü alimleri Zeytuniye’de yetişmiş.

Kitapçılar Çarşısı ve Dar Ben Abdallah Müzesi de sık ziyaret edilen tarihi mekanlar arasında yer alıyor. Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra dördüncü kutsal şehrimiz Kairouan’da gezerken tarihi içinizde hissedeceğinizden emin olabilirsiniz.

Dünyaca ünlü, büyüleyici bir müze Bardo’da burada bulunuyor. Kasbah Camii ve Hamouda Pasha Camii ile Paleo Hıristiyan Müzesi, Deniz Bilimleri Müzesi ve Kartaca Müzesi de görülmesi değer tarihi yerlerdir.

Türk gibi düşünüp, Türkçe konuşan, bizden başka birileri var

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba ile yaptığımız röportajın ardından, Tunus’ta ve Afrika coğrafyasında yaptığı başarılı çalışmalardan dolayı yerli halk tarafından sevilen Türkiye’nin Tunus Büyükelçisi Ömer Faruk Doğan’a özel hizmet alanında verilen plaketimizi takdim ettik. Gezimiz boyunca bizi şaşırtan birçok olumlu olay ile karşı karşıya kaldık. Lakin bir olay varki o kelimelerle anlatılamaz. Lakin dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

Bölge ülke temsilcilerinin, Tunus üst düzey bakanların, Akademisyenlerin ve protokol üyelerinin yoğun olarak katılım gösterdiği Türkiye Cumhuriyeti’nin resepsiyonundayız. Bir taraftan Döner kesilirken, diğer yandan baklavamız, kebaplarımız, meyvelerimiz ve sarmalarımız davetlilerin ilgisi ve beğenisi nedeniyle lezzet şölenine dönüşüyor.

Herkes yemek ziyafetindeyken, bir köşede ummalı bir çalışma var. Folklor kıyafetleri içerisinde kızlar hazırlık yapıyorlar. Büyükelçilik temsilcilerimize Türkiye’den ekipte getirmemizde çok uygun olmuş dediğimde; hayır onlar Tunuslu ve Tunus Üniversitesi öğrencileri diyorlar. Yanlarına gittiğimizde hoşgeldiniz diyerek bizi bir hanımefendi karşılıyor. ‘Türk müsünüz?’ dediğimde; ‘hayır’ cevabı alıyorum. Aldığım kusursuz Türkçe telaffuzu nedeniyle, ‘beni kandırıyorsunuz, şaka herhalde’ söylemime; ‘hayır gerçekten mi? Öyle düşünüyorsunuz’ denildiğinde ise ben şaşkın, şaşırmış ve darmadağınık bir vaziyet alıyorum. Tunus Üniversitesi’nde Türk Dili Grubu kurulmuş ve hepsi Tunuslulardan oluşuyormuş. Hepsi Türkçe konuştu bizimle hatta bizim ülkemizde Türkçe’yi katledenlerden daha güzel konuşuyorlar. Genetiklerimizin de aynı olduğunu bu diyalog ile anlamış oldum. Ayrıca bu grup üyeleri resepsiyonda çok güzel Türk Sanat Müziği eserleri söyleyerek bizleri bir kez daha şaşırttılar. Ve bu insanların büyük bölümü hiç Türkiye’yi görmemiş. Burada bizi tanıyan, bizi seven, bizim için çırpınan bir topluluk var.

Cumhurbaşkanımız, Başbakanlığı döneminde Tunus’a geldiğinde bu genetik benzerliği görüyor. 2013 yılı başında bir kültür anlaşması imzalanıyor. Bu kültür anlaşmasında karşılıklı kültür merkezleri kurulması öngörülüyor. Ve o dönemde yapılan anlaşma ile Tunus’ta 12 tane seçilen okulda seçmeli Türkçe dersi ekleniyor. Bugün Manag Üniversitesinde “Biz seçmeli Türkçe dersi almak istiyoruz” diyen öğrenci sayısı dilekçe ile 1000’i geçmiş. 1000’in üzerinde öğrenci Türkçe dersi istiyor.

İnternetten kendi kendine Türkçe öğrenen insanlar ile karşılaştığını söyleyen Türkiye’nin Tunus Büyükelçisi Ömer Faruk Doğan, “Türkçe konuşanlarla ilk karşılaştığımda “Kaç senedir Türkiye’de yaşıyorsunuz?” diyerek soru sorduğumda; “Ben Türkiye’yi hiç görmedim” cevabı verdiklerinde çok şaşırmıştım. Böyle bir manzara ile sevgi ve sempatiyle karşı karşıyayız. Ve Türkiye bu sıcaklığı, hevesi arzuyu henüz iş birliğine kendi açılım anlayışına dönüştürememiştir. Burada özel sektöre ve özellikle de siz medya ya çok büyük iş düşüyor. Medyanın görevi Tunus’un tanıtımı, Tunus halkının Türkiye’de nasıl bir halk olduğunu, Türkiye de ne hissettiğini Türkiye’ye anlatmak dikkat çekmektir” dedi. Ayrıca Büyükelçi Doğan, Cumhuriyet Bayramı törenine sponsor olmamızdan dolayı Gün Medya Grubuna müteşekkir olduğunu söyledi.

Bir diğer ülkemiz TUNUS

Arap baharı fitilinin ateşlenmesi olarak kabul edilen bir üniversite mezunu seyyar satıcının kendini yakması olayının yani ‘Yasemin Devrimi’nin cereyan ettiği Tunus’u ziyaret ettik. Yasemin Devrimi, Tunus’un geneline yayılmış, halk ayaklanmış ve işsizlik, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü, usulsüzlükler ve kötü yaşam koşulları protesto edilmişti.

SÖZ DİNLEMEYEN LİDERLER YA DARBE İLE YADA SUİKAST İLE GİDİYOR

Esasında Arap yarımadası ve Afrika’yı sömüren küresel oyuncular halkın huzurlu yaşamaması, sadece sömürü düzenine uymalarını sağlamak için oyunlar sergilemelerinin buralarda kötü yaşam koşullarının inşa edilmesine neden olduğunu hepimiz biliyoruz.

Siyasi aktörler sömürü düzeninin kurucuları olan başta İngiltere ve Fransa’nın kuklası olmak zorunda yoksa söz dinlemeyen liderlerin darbeye ya da suikaste kurban gidiyorlar.

1958 yılına kadar Afrika ülkelerini sömüren Fransa, bağımsız olduktan sonra da sömürmeye devam etmiş. Koloni vergisi adı altında Afrika ülkelerinden büyük miktarlarda para alan Fransa 14 eski sömürge devletinden her yıl 500 milyar dolar alıyor.

Benin, Burkina Faso, Gine, Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo, Ekvator Ginesi ve Gabon sömürge olmaktan resmi olarak kurtulan ülkeler arasında olsa da hala Fransa’ya vergi ödeyen ülkeler arasında yer alıyor.

AFRİKA’YA BAKINCA ELMAS, ARAP YARIMADASINA BAKINCA PETROL GÖREN ZİHNİYET

Tunus ise Fransa için tüm ülkelerden daha önemli bir yere sahip. Sebebine gelince; Tunus Afrika’ya açılan kapıdır. Afrika’ya bakınca elmas gören, Arap yarımadasına bakınca da petrolden başka bir şey görmeyen zihniyetin kavalyesi olan Fransa buralara hakim olarak ABD ve İngilizlerin projelerine katkı sağlamaktadır.

Küresel güçlerin sahnelediği projeleri uygulamalarında ise karşılarında Türkiye’yi ciddi bir tehdit görmektedir. Çünkü; biz onların aksine o diyarlara baktığımızda ne petrol, nede elmas görüyoruz, biz oralara bakarken, geçmişte beraber yaşadığımız kardeşlik duygularımızı, birbirimize ettiğimiz yardımları ve hoşgörüleri zihnimizde canlandırmaktayız.

KEMAL ATATÜRK VE TAYYİP ERDOĞAN İSMİni TELAFUZ EDERKEN HEYECANLANIYORLAR

Bize olan hoş sedalarını Tunus ziyaretimde görüştüğüm tüm halkın gözlerinden okurken, sözlerinden de anladım. Bir bakkaldan içeri girdiğinizde, giyiminizden, bakışınızdan ve verdiğiniz selamdan sizin Türk olduğunuzu anladıklarında size yaklaşımları daha samimi ve içten oluyor. Recep Tayyip Erdoğan ve Atatürk’ün ismini telaffuz ederken, heyecanları insanı şaşırtıyor.

MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ SATMAKTaN ÇEKİNMİYORLAR

% 98’i Müslüman olan ülkede en rahat yaşamı % 1’i Yahudi, % 1’i de Hıristiyan olanların yaşaması gerçekten bizleri derinden yaraladı. Tunusluların devlet dairelerinin önünde 1-2 polis, katar ve Türk büyükelçiliklerinin güvenliği için 2’şer polis görevlendirilirken, şehrin en merkezi konumunda bulunan Fransız büyükelçiliğinin ağır zırhlı araçlar, bir bölük asker ile tel örgülerle çevrilerek korunması da yaptıkları zulüm ve ayrımcılıkların korkuya yansıma hali olarak hafızamıza kazınmıştır.

FETÖ yargılamasında yeni süreç

Yargıtay 16. Dairesi, ‘Sempati yeterli değil’ diyerek; Burdur Ağır Ceza mahkemesince verilen ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nce onanan kararı bozdu ve sanığın tahliyesine karar verdi.

Bu yazımda bu konuya dair düşünce ve tespitlerimi paylaşmak istiyorum.

17-25 Aralık’tan başlamak üzere ve özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası yazılarımı takip edenler bilirler.

FETÖ gibi ihanet şebekesine karşı mücadeleden ve müteyakız olmaktan yana tavrım hep net idi.

Birileri beni ifrata düşmekle suçlamaya bile vardılar.

Ama ben hep uyanık olmaktan, rehavetten uzak durmaktan bahsettim, yazdım, dillendirdim.

Bu mücadele süreçlerinde FETÖ örgütünün hep karar süreçlerinde yer alanları, manipülatörleri, milletin dini masumiyetini sömürenleri, ihanet piramidinin tepe kısmında yer alanları ve elebaşılarını muhakeme, muaheze ve mahkumiyetten yana olduğumu dile getirdim.

Özellikle 15 Temmuz sonrası yine aynı katı, sert ve tavizsiz mücadelenin gereğine parmak bastım.

Ama “at izinin it izine karışması”na, suçlu-suçsuz ayırt etmeksizin cezalandırmacılığa ve toptancılığa karşı olduğumu söyledim ve söylemeye de devam ediyorum.

Aksi takdirde millet-devlet ilişkisinde ciddi kırılmaların ve duygusal kopuşların olabileceğine sürekli vurgu yaptım.

Çünkü FETÖ denen bu ihanet şebekesi devletin kılcallarına, milletin her kesimine, ülkenin en ücrasına kadar sirayet etmiş bir virüs gibidir.

Tepedeki ihanet şebekesi sinsi yüzlerini “din” ile maskeleyerek münafıkane yol ve yöntemlerle, “dini imaj” ve söylemlerle, cilalanmış sinsilikle kendilerini sunumladılar.

Anadolu insanı kendi dindar olmasa bile, dini hassasiyeti olan polise, askere, yargıca, kısaca kamu görevlisine ve farklı rollerde bulunan her bireye özel bir hassasiyet ve özen gösterir.

Bu alçak güruh, sinsi Haşhaşin ve Münafıklar halkın bu hassasiyetini tepe tepe sömürdüler.

Çünkü bunlar bilişim, iletişim ve algı operasyonları konusunda çok mahirler.

Çünkü bunlar inanca dair manipülasyon ve sömürü konusunda çok yetenekliler.

Çünkü bunlar şeytani bir zekayla, sinsi iki yüzlülükle, şeytana bile külahını ters giydirecek riyakarlıkla milletin yüzyıllardan beri süregelen maneviyatını kullanmakta çok maharetliler.

Bunlar saymakla bitmeyecek kadar hile, desise, sinsilik ve alçaklıkla mücehhez yaratıklar…

Bu noktadan hareketle FETÖ derken burada çerçeveleme ve bir kategorizasyon mutlaka gereklidir.

Açığa alma, ihraç, gözaltı, tutuklama ve mahkumiyet kararlarında “iyi niyet ve sinsilik” kriterini gözden kaçırmamak gereği artık elzem bir hal almıştır.

Bu örgütle ilintili, irtibatlı, iltisaklı parametresini oluştururken bu ayrımın yapılması milletin selameti, halkın huzuru ve aramıza nifak ve fitne girmemesi için gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir.

En önemli olgulardan birisi de;

17-25 Aralık sonrası ve özellikle 15 Temmuz’un akabinde emniyet, askeriye ve yargı içinde olan ve kalan kripto diye anlatılan kesim manipülasyonlara devam etti.

Özellikle 15 Temmuz sonrası süreçte bu mücadelenin bilinçli olarak “ortalama vatandaş” düzeyine indirilmesine, sadece dini saikle bunlara muhabbet besleyenlere, çocuklarını sırf daha başarılı diye okul ve dershanelerine gönderenlere, kurban bağış yardımı yapanlara vb gibi “masum maneviyatla” bunlara sempati duyanlara yönelttiler.

Hal böyle olunca; mücadele sulandırılacak, suçlu-suçsuz karışacak, “onu bile mi aldılar içeriye, filancayı da mı ihraç ettiler, falancanın bunlarla hiç alakası yoktu neden onu da ihraç ettiler” vb. gibi şaşkınlık içeren “sapla samanın karıştığı” bir noktaya getirmeyi hedeflediler.

Bununla ulusal ve uluslararası arenada bu mücadelenin kişiselleştiğini, siyasallaştığını, hukuksuzluğunu iddia etmeyi amaçladılar.

Milletin vicdanında acıtmalar, akıllarda soru işaretleri, kamuoyunda tereddütler hasıl ederek asıl suçluları, kahpeleri, hainleri, münafıkları, katilleri setretmek istediler.

Bunda bir ölçüde başarılı da oldular.

Ama geldiğimiz noktada ilk cümlede bahsettiğim mahkeme kararı bir boyutla bu oyuna çomak sokmak oldu.

Karar; yukarıda bahsettiğim oyunun bozulması, maşeri vicdanın onarılması, adalet duygusunun tesisi, hukuka inancın pekişmesi ve böylesi tarihi davada suçlu-suçsuz ayırımı, suç-ceza oransallığı ve toptancılık yapılmaması anlamında çok önemlidir.

Karar; eğer bir dışsal parmak olmaksızın alınmışsa –ki öyle alındığını düşünüyorum– bundan sonraki süreçte, FETÖ yargılamaları özelinde,  devlet-millet kopuşunun durdurulması ve mağduriyetlerin engellenmesi anlamında çok önemlidir.

Karar; hakkaniyetin tesisi, mağdur olanların ümidi, mazlum olanların hukuku açısından değerlidir.

Karar; provokatör ve manipülatörlere fırsat verilmemesi, alan daraltılması ve gri-puslu havanın dağılması bağlamında bir başlangıç olabilir.

Karar; salt dini hassasiyetle, manevi hissiyatla aldanarak mağduriyet içinde olanlar için devletin adalet ve eşitliğine ümidin yeniden yeşermesidir.

Karar; bomba atanla, finansal deste….

Yazının devamını okumak için tıklayın.

Mevlüt ve Aşure geleneği Türkiye’ye, Tunus’tan intikal etmiş

Bizim sahip olduğumuz geleneklerin belirli bir bölümü Tunus’tan gelmiş.

Nereden geldiği bilinmeyen “Mevlüt Geleneği” Tunus’ta peygamber efendimizin doğum günü vesilesiyle kutlanan bir bayram.

110 yıl önce Türkiye’ye de Tunus’tan intikal etmiş. Arıca “Aşure Geleneği”de bize Tunus’tan alınarak günümüze kadar yaşatılmış.

Biz bunları henüz tespit edebilmiş değiliz. O nedenle ortak kültür değerlerimizi ortaya çıkaracak projeler geliştirmeliyiz.

SCADA sistemi Boston’da tanıttı

Dünyanın önde gelen otomasyon firmalarından ICONISC’in ev sahipliğinde Amerika’nın Boston şehrinde düzenlenen ve uluslararası güncel SCADA projelerinin sunulduğu Connected Intelligence 17’de Aksa Doğalgaz’ın SCADA sistemi ve işletme yaklaşımları anlatıldı.

“Make the Invisible Visible” (Görünmeyeni Görünür Kılın) temasıyla 30 Ekim – 3 Kasım 2017 tarihleri arasında Amerika’nın Boston şehrinde düzenlenen Connected Intelligence 17’de Aksa Doğalgaz Otomasyon Şefi Orçun Evren Taş ve Otomasyon Uzmanı Mertcan Duruca tarafından “Insightful Data Intelegence with AnalytiX-BI and KPIWorX” (AnalytiX-BI ve KPIWorX ile Akıllı Veri Yönetimi) konulu sunumlar gerçekleştirildi. Kongrenin iki gününde, toplam üç saat süren oturumlarda; SCADA (Uzaktan Kontrol ve Gözleme Sistemi) yazılımıyla dijital dönüşüm yolculuğuna başlayan Aksa Doğalgaz’ın bu otomasyon sistemiyle 3D destekli çizim yapısı, IoT desteği, veri analizi, gelişmiş rapor yapısı, verilerin kolay görüntülendiği trend desteği ve birçok geliştirilebilir ek modüller sayesinde sahip olduğu zengin altyapı tanıtıldı.

Türkiye Doğal Gaz Dağıtım Ağının %25’i Aksa Doğalgaz’ın SCADA’sı ile Yönetilecek

Aksa Doğalgaz Otomasyon Şefi Orçun Evren Taş konuyla ilgili “Aksa Doğalgaz olarak, gerçekleştirdiğimiz dijital dönüşümle, elde edilen verinin gerçek kullanıcıları tarafından istenilen şekilde kullanılmasını hedefliyoruz. Yapılan çalışmada, günümüzün gereksinimleri olarak öne çıkan mobilite ve kişiselleştirmenin otomasyon sistemlerinde nasıl karşılık bulacağı sorusuna cevap arıyoruz. Kurulan sistemde oluşturulan veri havuzu üzerine geliştirilen kullanıcı dostu ara yüzlerle konfigüre edilebilir ekranlar oluşturduk; ayrıca tüm sistemin mobil cihazların tamamında aktif kullanımını hedefledik” ifadelerini kullandı.

Orçun Evren Taş ayrıca “Türkiye’deki toplam 363 şehir giriş istasyonunun 87’sini işleten Aksa Doğalgaz, bu büyüklüğüyle, sahibi olduğu Türkiye doğal gaz şebekesinin yüzde 25’ini günümüz teknolojisini en iyi şekilde kullanan Sevkiyat Kontrol Merkezi ile yönetiyor. Aksa Doğalgaz olarak, SCADA sistemini gelişen teknoloji imkanlarını da kullanacak şekilde sürekli olarak revize edeceğiz” şeklinde konuştu.

Faselis/Gazete Fısıltı

Aksa Enerji’nin Madagaskar Santrali’ni Cumhurbaşkanı Açtı

Türkiye’nin halka açık en büyük serbest elektrik üreticisi Aksa Enerji, Eylül ayında ticari faaliyetine başlayan Madagaskar Enerji Santrali’nin resmi açılışını gerçekleştirdi.

Madagaskar Cumhurbaşkanı Hery Rajaonarimampianina’nın da katıldığı açılış töreninde konuşan Aksa Enerji Enerji Grup Başkanı, CEO ve Yönetim Kurulu Üyesi Cüneyt Uygun, Madagaskar’daki ilk ve tek doğrudan Türk yatırımı olan 66 MW gücündeki santralin inşaatını 7 ay gibi kısa bir sürede Madagaskarlıların hizmetine sundukları için gurur duyduklarını belirtirken, bunun daha köklü uzun vadeli bir iş birlikteliğinin ilk ürünü olduğunu, yeni yatırımlarla bu iş birlikteliğinin daha ilerilere taşınacağına olan inancını Sn. Başkan’a aktarmıştır.

Türkiye’nin halka açık en büyük serbest elektrik üreticisi Aksa Enerji, Madagaskar’ın başkenti Antananarivo’da 7 Kasım’da gerçekleştirilen açılış törenine Madagaskar Cumhurbaşkanı Sn. Hery RAJAONARIMAMPIANINA, Başbakanı Sn. Olivier Mahafaly Solonandrasana ve Enerji Bakanı Sn. Lantoniaina Rasoloelison olmak üzere birçok bakan ve hükümet yetkilisi de katıldı. Toplamda 66 MW kurulu güce sahip olan santralin açılış töreninde, Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın Ocak ayında Madagaskar’a yaptığı ziyareti ve açıklamalarını hatırlatan Aksa Enerji Grup Başkanı, CEO ve Yönetim Kurulu Üyesi Cüneyt Uygun, ülkedeki tek Türk yatırımcı olarak Madagaskarlıların enerji ihtiyaçlarına çözüm sundukları için gurur duyduklarını söyledi.

“Enerjinin olmadığı yerde medeniyetten söz edilemez”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Enerjinin olmadığı yerde medeni olmaktan söz edilemez.” diyerek Türk yatırımcıları özellikle Madagaskar’a davet ettiğini söyleyen Aksa Enerji Grup Başkanı, CEO ve Yönetim Kurulu Üyesi Cüneyt Uygun, açılış konuşmasında şunları söyledi;

“İlk fazını Eylül ayında tamamladığımız Santralimizi 7 ay gibi kısa bir sürede hizmete açtığımız için mutluluk duyuyoruz. Bu santral yılda üreteceği 500 milyon KWh elektrikle Madagaskar’ın yaklaşık yüzde 34’ünün elektrik ihtiyacına cevap verecek. Santralin inşasında yerli işgücüne büyük önem verdik. İstihdamın yanı sıra kurduğumuz ekipler Aksa Enerji’nin uzman teknik personelinin yanında kendini geliştirdi. Bu nedenle Şirketimizin asıl gayesi olarak, kesintisiz ve güvenilir enerji arzının yanı sıra Antananarivo halkının günlük yaşam kalitesine katkıda bulunduğumuz için gurur duyuyoruz. Umarız, Aksa Enerji olarak attığımız bu adım takip edilir ve diğer Türk şirketleri için de öncü bir yatırım olur.”

Madagaskar’ın yüzde 34’ünün enerji ihtiyacı karşılanacak
Aksa Enerji’nin Madagaskar’daki HFO Santrali, Türk özel sektörünün Madagaskar’daki ilk enerji yatırımı olarak ön plana çıkıyor. 7 ay gibi kısa bir sürede tamamlanarak Eylül ayında üretime geçen santral, 66 MW’lik kapasiteye sahip. Madagaskar’ın yüzde 34’ünün enerji ihtiyacını karşılaması beklenen santral, başkent Antananarivo’nun da en büyük santrallerinden biri.

Aksa Enerji Afrika’da Gücünü Artırıyor
Afrika yatırımlarının ilk adımını Gana Cumhuriyeti’nde atan Aksa Enerji, Madagaskar ve Mali’deki santrallerinin de devreye girmesiyle Afrika’daki kurulu gücünü artırdı. Şirketin Gana Santrali 280 MW kurulu güçle, Mali Santrali tam kapasite olarak 40 MW güçle ve son olarak Madagaskar Santrali de 66 MW kurulu güçle ticari faaliyetine başladı. Böylece şirketin Afrika’daki toplam kurulu gücü 386 MW’a çıktı.

Aksa Enerji, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki santralleriyle de rüzgâr, doğal gaz, hidroelektrik, fuel-oil ve linyitten oluşan enerji üretim santralleriyle 2.000 MW’ın üzerinde kurulu güce sahip.

Aksa Enerji Üretim A.Ş. Hakkında
1997 yılında bir Kazancı Holding iştiraki olarak kurulan Aksa Enerji, Türkiye’nin halka açık en büyük serbest enerji üreticisidir. Globalleşmeyi hedef edinen Aksa Enerji, yerel bir enerji şirketinden KKTC ve Afrika kıtasındaki santralleriyle global bir enerji şirketine dönüşmektedir.
Projelendirmeden satın alma, inşaat ve montaja kadar tüm santral kurulum işlemlerini yetkin teknik ekipleriyle kendi bünyesinde gerçekleştiren Aksa Enerji, doğal gaz, linyit, hidroelektrik, rüzgâr ve akaryakıt kaynaklarından enerji üretmekte ve santrallerinin işletme ve bakımlarını kendi bünyesinde gerçekleştirmektedir. Bu konudaki know-how’ını acil enerji ihtiyacı içindeki ülkelerde santral kurulumlarıyla yurt dışına taşıyan Aksa Enerji, ülkelerin enerji ihtiyaçlarına uzun süreli garantili satış anlaşmalarıyla hızlı çözümler sunmaktadır.
K.K.T.C’den sonra yurt dışında büyümeyi hedef edinen Aksa Enerji, globalleşme yolundaki ilk adımını 2015 yılında atmıştır. Verimlilik ve sürdürülebilirlik odaklı yaklaşımını yurt dışına taşımak için harekete geçen Aksa Enerji’nin ilk hedefi Afrika olmuş, bu kıtada Gana, Madagaskar ve Mali santralleri ile Afrika’daki varlığını pekiştirmiştir. Aksa Enerji, K.K.T.C, Gana, Madagaskar ve Mali cumhuriyetleri ile yaptığı garantili enerji satışı ve santral kurulumu anlaşmalarının yanı sıra, yurt dışındaki diğer yeni yatırım fırsatlarını da değerlendirmektedir.
2010 yılında Aksa Enerji’nin %21,4 oranında hissesi, AKSEN koduyla Borsa İstanbul’da işlem görmeye başlamıştır. Aksa Enerji’nin hisseleri, BIST 100 ve Sürdürülebilirlik endekslerinde işlem görmektedir.

Faselis/Türkiye’de Enerji

MÜSİAD Romanya’ya “Üstün İşbirliği ve Girişimci Dış Kaynak Kullanımı” Ödülü

Özel Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Ulusal Konseyi (CNIPMMR) ve İş, Ticaret ve Girişimcilik Bakanlığı işbirliği ile JW Marriott Bucharest Grand Hotel de, “Romanya’da Özel Şirketlerin Ulusal Başarıları” 25. Yılı organizasyonu düzenlendi. Törende MÜSİAD Romanya, “Üstün İşbirliği ve Girişimci Dış Kaynak Kullanımı” ödülüne layık görüldü. Ödülü MÜSİAD Romanya Şube Başkanı Cem Aksoy aldı.

Her yıl Romanya’da iş ortamını bir araya getiren bu organizasyona; CNIPMMR Başkanı Florin JIANU, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi S. Hans KLEMM, Halkın Danışma ve Sosyal Diyalog Bakanı Gabriel PETREA, Avrupa Fonları Bakanı Marius NICA, Ticaret, İşletme ve Girişimcilik Bakanlığı Devlet Sekreteri Paula Pîrvănescu, TEODOROVICI Senatörü Eugen-Orlando, Romanya Belediyeler Birliği Başkanı Robert NEGO, NICOLESCU CNIPMMR Onursal Başkanı Dr. Ovidiu, FNGCIMM Genel Müdürü Alexandru PETRESCU, Virgil POPESCU’nun yanı sıra 400’den fazla kişi katıldı.

150 şirket arasından ilk üç sıraya girenlere ödülün verildiği törendeki kategoriler ulusal ve ülke sıralamaları başlığı altında belirlendi. Ulusal kategorileri; mikro, küçük, orta ve büyük çaplı faaliyetler oluştururken; ülke sıralamaları kategorisinde ise, – NACE (mikro, küçük, orta ve büyük işletmeler) ve İş ödülleri ve özel ödüller yer aldı.

Ödüllendirme; genel performans, verimlilik, ciro ve brüt kâra göre 10 milyar Lei (İki Milyon İki Yüz Bin Euro) ciro, 1 milyar Lei (İki Yüz Yirmi Bin Euro) kar ve 34.000 üzerinde çalışan temel gösterge kriterlerine göre yapıldı. “Romanya’da Özel Şirketlerin Ulusal Başarıları” organizasyonunda MÜSİAD Romanya Üstün İşbirliği ve Girişimci Dış Kaynak Kullanımı ödülüne layık görüldü. MÜSİAD Romanya adına bu ödülü Şube Başkanı Cem AKSOY aldı.

Organizasyonun açılış konuşmasını gerçekleştiren CNIPMMR Başkanı Florin Jianu şöyle konuştu: Bu organizasyon ve üyeleri, CNIPMMR’ın Romanya’daki işveren örgütleri arasında en güçlü olduğunu kanıtladı. Bugün CNIPMMR kuruluşunun 25 yılını kutluyoruz. Romanya’nın önümüzdeki yıl iş ortamını desteklemeye devam edeceğiz ve CNIPMMR’ın yeni organizasyonlar düzenleyeceğiz” dedi.

Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı İbrahim Uyar, Türkiye ticari ilişkilerinde Romanya’nın önemine değinerek “Ülkemizle Romanya arasında kökleri tarihe dayanan güçlü siyasi, ekonomik, kültürel ve insani bağlar bulunuyor. Türkiye ile Romanya arasındaki ilişkiler üst düzeyde var olan yakın diyalog ve dostluk ilişkileri çerçevesinde sürdürüyor. Bu diyaloğun bu gibi organizasyonlarla güçlendirilmesi önemli” şeklinde konuştu.

MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan ise aldığı ödülden dolayı Romanya Başkanı Cem Aksoy ve MÜSİAD Romanya üyelerini tebrik etti.

Faselis/Türkiye’de Enerji

‘Ilımlı İslâm’ İslâm ülkelerinin arasını açıyor

Bir gazeteci olarak; ilk gördüğüm ve mesleğimi icra ettiğim yabancı ülke olması, dikkatlerimi daima Suudi Arabistan’ın üzerine çekiyor.

Üstelik gerek Hac farizasına katılmak gerek, siyasi ve sosyal gelişmeleri takip etmek için en az 50 defa bu ülkeyi ziyaret ettiğim biliniyor. Bu arada, “Kutsal Vaha Suudi Arabistan” adlı ilk kitabımdan el’an alıntılar yapılıyor.

Gerçekten de, 1979’da yayınlanan kitapta Suudi Arabistan, mümkün olduğu kadar objektif anlatılıyor.

Denilebilir ki, bu nedenlerle Suudi Arabistan’a karşı “sempati” daima gündemden düşmüyor. Ancak, son zamanlarda özellikle geçen hafta, Suudi Arabistan’ın “Ilımlı İslam”a dönme açılımı dünyayı sarmalıyor. Oysa, bildiğiniz kadarıyla, kutsal dinimizde dereceler sıralanmıyor. Yani İslam’ın “radikal”, “orta”, “hafif” diye bir ayrım yapmak veya kategoriler yaratmak, doğrudan doğruya dinimizde çeşitli etkiler ve dolayısıyla “olumsuz” süreçler oluşturuyor.

Nitekim, bir zamanlar “Müslüman Kardeşler” de “Ilımlı İslam” parolasıyla, İslam ülkeleri arasında anlaşmazlıkların çıkmasına neden olmuştu. “İhvan il Müslimin” hareketinin belki de, en büyük muhalifinin Suudi Arabistan olduğu hafızalardan silinmiyor. Ne var ki, İslam dininde herhangi bir “reform” hiçbir zaman bahis konusu yapılmıyor. Veliaht Prens’in sözü Kamu Yatırım Fonu’nun 24 Ekim günü Riyad’da düzenlediği ve 60 kadar ülkeden 2 bin 500 kişinin katıldığı Gelecek Yatırımlar Girişimi toplantısında Suudi Veliaht Prens Muhammed Bin Selman, ülkesini “Ilımlı İslam”a döndürme sözü veriyordu. Prens, 1979’a kadar geriye gidiyor ve o tarihten bugüne otuz senedir
Suudi ülkesinin “anormal” durumda olduğunu belirtiyor. Özellikle 11 Ekim saldırısından sonra, ABD’nin “Radikal İslam”dan yavaş yavaş “Ilımlı İslam”a geçiş projesinden belki de en çok Suudi Arabistan’ın etkilendiği öne sürülüyor. Bunu da en çok Suudi Arabistan biliyor. Olsa olsa tüm açılımlar, ekonomik gelişim hedefleyen bir süper projeden başka bir şey görünmüyor.

Söz ekonomik gelişimi hedefleyen ve daha çok halkın ilgisini çekecek bir projeden açılmışken, Suudi Arabistan’ın neredeyse “Yeni Arap Baharı” gerçekten de “1001 Gece Masalları”nı anımsatacak boyutlar taşıyor. Aslında, Suudi Arabistan’ın yeni çıkışı, Büyük Orta Doğu Projesi’nin sanki bir kolu gibi yorumlanabiliyor.

Büyük projenin odağındaki 32 yaşındaki Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın açıkladığına göre; 500 milyar dolarlık NEOM projesi, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün’ü kapsarken ve 26 bin 500 kilometrekarelik bir alanda yeni bir ekonomik proje oluşturuyor.

Hazırlanan videoda kadın ve erkeklerin birlikte çalıştığı ofisler, dronlar, robotlar, fütüristik yaşam alanları dikkatlerden kaçmıyor. Yabancı yatırımcı ve inovatif girişimcileri bölgeye çekmeyi amaçlayan NEOM’un kendine özgü yasaları olması hedefleniyor. Hafta içi Riyad’da düzenlenen uluslararası yatırımcıların katıldığı konferansta konuşan Prens Muhammed, “Burası konvansiyonel insanlar ya da konvansiyonel şirketler için değil. Burası dünyanın hayal kuranları için bir yer olacak” diyor.

Süper girişim, Suudi Arabistan’ın petrol sonrası dönemi için hazırlanan ‘Vizyon 2030’ projelerinden biri aslında. Hali hazırda, Suudilerin çoğunluğu kamu sektöründe istihdam ediliyor. En büyük gelirin petrol olduğu ülkede, kamu harcamalarının neredeyse yarısı maaş ödemelerine gidiyor. Petrol sonrası korkusu Suudi Arabistan özel sektörü canlandırmaya çalışırken devlet memuru sayısını 2030 itibariyle yüzde 20 azaltmayı hedefliyor.

Kızgın olduğu kadar, cömert olan bir çölde dizayn edilmek istenen süper proje, bir zamanlar vahayı andıran şehirlerden oluşan Suudi Arabistan’a ne getirir ne götürür şimdilik bilinmiyor. Bilinen şudur ki; Suudi Arabistan petrol sonrası korkusundan, bir mutluluk için ufkunu genişletiyor. Unutulmamalıdır ki, bir “kum okyanusu”nda huzurun sağlanmasına yıllar gerekiyor. Yoksa süper bir stratejinin “Ilımlı İslam”la hiç ilgisi bulunmuyor.

Anlaşılan Suudi Arabistan, rejimini radikalden ılımlıya döndürmek çabasını güdüyor.

Harvardlı profesörler İstanbul’daki girişimcilerle buluşuyor

Girişimlerin dünya çapında büyümesi için yatırım yapan ve doğru bilgi ile buluşması için gereken platformu oluşturan ScaleX, 20 Kasım’da İstanbul’da gerçekleşecek ScaleX Days 2017 kapsamında dünyaca ünlü Harvard Profesörleri Ranjay Gulati ve Ramon Casadesus-Masanell’i Türkiye’deki girişimcilerle buluşturuyor.

Geçtiğimiz yıl gerçekleşen ScaleX Days’in ilkinde harika dönüşler aldıklarını ifade eden ScaleX Kurucusu Dilek Dayınlarlı, “Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da teknoloji girişimlerinin küreselleşmesi ve inovasyonu hakkında özel deneyimlerin ve bilgilerin paylaşılacağı etkinliğe ev sahipliği yapmanın heyecanını yaşıyoruz. Girişimler için hızla büyürken ihtiyaç duyulan organizasyon yapısının kurulmasını masaya yatıracağız. Kurumlar içinse hızla büyüyen teknoloji şirketleri ile nasıl ilişkiler kurulması gerektiği ve girişimci mantığını anlamalarının yolunu açacağız” dedi.

Sadece yatırım yaptığı şirketlere değil, Türkiye’den dünyaya açılmak ve doğru sermaye yatırımı ile büyümek isteyen girişimcileri, tecrübeli girişim sermayeleri, dünyaca ünlü profesörler ve başarılı girişimcilerle buluşturma misyonuyla yola çıkan ScaleX Days, bu yıl şirketlerde liderlik, strateji ve organizasyonel sorunlar uzmanı Profesör Ranjay Gulati (Bio) ve oyun teorisi ve strateji ile rekabetçi iş modelleri gibi konularda yüksek lisans dersleri veren Profesör Ramon Casadesus-Masanell’i (Bio) konuk ediyor.

20 Kasım’da Kolektif House Levent’te
Dünyanın en önemli CEO’ları ve girişimcilerine özel dersler veren her iki profesör de küresel iş modelleri, dünyaya açılmak için doğru konumun seçilmesi, kaynak toplama ve büyüme gibi konu başlıklarında bilgiler aktaracak.

20 Kasım Pazar günü Kolektif House Levent’te gerçekleşecek tüm gün sürecek etkinliğe kayıt yaptırmak isteyen girişimlerin başvurularını gerçekleştirmeleri ve onay sürecini tamamlamaları gerekiyor. Sınırlı sayıda katılımcının kabul edileceği ScaleX Days hakkında daha fazla bilgi almak ve başvuruda bulunmak için https://www.scalexventures.com/events adresini kullanabilirsiniz.

Faselis/Türkiye’de Enerji

INGAS, doğalgazın geleceğine köprü kurdu

İGDAŞ’ın düzenlediği Uluslararası Doğalgaz Kongre ve Fuarı (INGAS), 2-3 Kasım tarihlerinde, Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. Açılışını, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Berat Albayrak’ın yaptığı INGAS’a, 20’nin üzerinde ülkeden 5 bin sektör temsilcisi katıldı. ‘Doğalgazın geleceğine köprü’ ana temasıyla gerçekleştirilen kongrede; 2 günde, 9 oturumda, yerli ve yabancı toplam 50 uzman görüşlerini paylaştı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir iştiraki olan İGDAŞ, INGAS’ı yedinci kez düzenledi. Doğalgaz dağıtım sektörünün en saygın organizasyonlarından biri olarak kabul edilen INGAS’ın ana teması ‘doğalgazın geleceğine köprü’ydü. Doğalgazın geleceğinin konuşulduğu kongrenin açılışını, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Berat Albayrak yaptı. Açılış töreninde, Bakan Albayrak’ın yanı sıra İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, İGDAŞ Genel Müdürü Mehmet Çevik ve GAZBİR Başkanı Yaşar Arslan da vardı. INGAS’ın ikinci günü ise, Enerji Piyasaları Düzenleme Kurulu (EPDK ) Başkanı Mustafa Yılmaz ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Fatih Dönmez’in açılış konuşmalarıyla başladı.
Avrupa’nın enerji arz güvenliği Türkiye’den başlar
Konuşmasında, Türkiye’nin hem Doğu Akdeniz’de yaptığı sismik araştırmalar hem de depolama alanında attığı adımlara değinen Bakan Albayrak, “Bazı bölge ülkelerinin izlediği gerginlik politikalarına rağmen biz, aklıselimin hâkim olduğu bir enerji diplomasisi ile Doğu Akdeniz gazının ticarileşmesi için her türlü iş birliğine açık olduğumuzu belirttik. Diğer yandan, 2019-2020’de tamamlanması planlanan TürkAkım projesi de tarafların anlaşması durumunda Avrupa’nın doğalgaz arz güvenliğine katkıda bulunacak. Geliştirdiğimiz bu projeler, enerji uzmanlarının dile getirdiği ‘Avrupa’nın enerji arz güvenliği Türkiye’den başlar’ tezini doğrulamaktadır. Türkiye, bölgenin enerjide anahtar ülkesi. Türkiye, önemli bir bölgesel aktör ve güvenilir ortak” dedi.
İGDAŞ, sektöründe ilklerin adresi
Kongrede İGDAŞ’ın çalışmalarıyla, İstanbul’un sorunlarının çözümünde önemli bir görev üstlendiğini belirten Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, “İGDAŞ, doğalgaz konusunda her zaman liderdi, öncüydü. Sektöründe ilklerin adresi oldu. Düzenlemiş olduğu kongre ve fuarla da, Türkiye’de yeni adımları atan kuruluş olmaya devam edecek” ifadelerini kullandı.
INGAS 2017’nin ikinci günü yaptığı konuşmasında kendisinin de eski bir İGDAŞ çalışanı olduğunu belirten Fatih Dönmez, “İstanbul bugün İGDAŞ ile nefes alıyor. Doğalgazdan önce, İstanbul’da hava kirliliği tehlikeli seviyelere ulaşmıştı. Gazeteler maske hediye ediyordu, insanlara ‘maske takmadan sokağa çıkmayın’ diyorlardı. İGDAŞ olmasaydı şu anda gökyüzünü sadece martılar ya da pilotlar görebilecekti” diye konuştu.
INGAS, enerjide merkez ülke hedefimize hizmet ediyor
EPDK Başkanı Mustafa Yılmaz ise doğalgazın geleceğine köprü temasıyla INGAS’ın, Türkiye’nin enerjide ticaret merkezi olma hedefine hizmet ettiğini belirterek, “EPDK da bunu hedefliyor. Bunun için şeffaf yapımızı güçlendirmemiz gerektiğini biliyoruz. Sadece 6 ilde kullanılan doğalgazı ülkemizin her yanında kullanılabilir hale getirdik” diye konuştu.
Dünya doğalgaz sektörünün öncü kuruluşları arasında yer alan Uluslararası Gaz Birliği’nin (IGU) İcra Direktörü Menelaos Ydreos da INGAS 2017’deydi. Yaptığı konuşmada 14 Kasım’da Londra’da yayınlanacak olan World Energy Outlook’u (WEO) okuma fırsatı bulduğunu ifade eden Ydreos, burada doğalgazın çevresel avantajının vurgulanacağını belirtti. Ydreos ayrıca metan salınımıyla ilgili dünyanın en büyük doğalgaz şirketlerinin ciddi anlamda çalıştığını sözlerine ekledi.
INGAS’ta amaç hâsıl oldu
Kapanış konuşmasında INGAS 2017 ile Türkiye’nin ‘enerjide merkez ülke’ stratejisine hizmet edebilmeyi hedeflediklerini belirten İGDAŞ Genel Müdürü Mehmet Çevik, “Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanımız Dr. Berat Albayrak’ın açılış töreninde ‘INGAS’ın, ülkemizin doğalgazdaki stratejik pozisyonunu güçlendireceğine yürekten inandığını’ ifade etmesi bizim için çok değerli. Ne mutlu bizlere, demek ki amacımız hâsıl oldu” dedi.

Faselis/Türkiye’de Enerji