27.3 C
İstanbul
Çarşamba, Temmuz 23, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 120

Sachmalama Türkçe de neymiş?

Eline sağlık Rüştü Erata. Bir ülke “lisanını” yozlaştırırsa,  her şeyini kaybeder diye düşünmüş, dolaşmış, uğraşmış ve araştırmış. “Sachmala Türkçe de Neymiş?” başlıklı ibret alınacak bir eser yayınlamış. Konfüçyüs’e soruyorlar. “Bir ülkeye yönetmeye çağrılsanız,  yapacağınız ilk iş ne olurdu ?” Konfüçyüs yanıtlıyor: “Hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle işe başlardım.” Dil kusurlu olursa sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz, yapılması gerekli şeyler doğru uygulanmaz. Ödevler gerektiği gibi yapılamazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlığa düşen halk ne yapacağını işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”

İnsan kitabın sayfalarını çevirdikçe yeni yeni bilgileri edinip “dilimiz” adına daha da üzülüyor. Hayatlarında ciddi bir makale okumamış, ancak 150 kelime ile Türkçe konuşup, sadece vücudu ve yüzü güzel manken bozuntuları maalesef gençliğe örnek teşkil ediyor. Bunun sonucunda Atatürk’ün öğretmenliğini yaptığı Türkçe’mizin son halinden size bazı acı örnekler.

Bir devlet hastanesinde hasta yakınmaları!

  • Doktor Bey bacaklarımda valiz var (varis olacak.)
  • Ben de Habitat B var mı?

(hepatit olmalı)

  • Bende süpertansiyon var.

(yüksek tansiyon demek istiyor.)

Dilbilimci David Crystal, 2000 yılında basılan “Dillerin Katli” adlı kitabında, bir dilin yaşamsal tehlikeye girdiğinin belirtilerinden ve yok olma yolunda geçirdiği üç evreden söz ediyor:

a) “Yabancı egemen güç kendi dilinin konuşulması için ağır baskı uygular. Bu baskı tepeden aşağı (teşvikler, devletin yasaları yoluyla) ve aşağıdan yukarı (halkta özenti ve moda yaratılarak) adım adım ilerler.

b) İki dilli dönem. Ulusal dilin kullanım alanı azalıyor. Eğitim her düzeyde yabancı dil ile yapılmaya başlanır. Her kesimden herkes işi gücü bırakıp yabancı dil öğrenme yokuşuna sürülür. Meslek veya bilimsel başarı yerine, herkes yabancı dil sınavlarına girmekle oyalanır.

c) Gençler artık yabancı gücün dilini kendi ulusal dilden daha iyi bilirler, yarı Türkçe yarı İngilizce anlaşırlar ve “kendi dilini” kullanmaktan adeta utanır olurlar. Veli ile çocuklar arasında iletişim bozulur.

Biz acaba Türkiye olarak hangi aşamadayız, kararı siz verin.

Aşağıdaki “örnekler” günümüzün Türkiye’sinde “iş yerlerinden” seçilmiştir.

Belinda’s Canteen (Acaba Belinda Hanım bu kantinde ne yapıyor.)

Cactus Cafe Bar (“kaktüs”yazılırsa ayıp olur)

Great Hong Kong Exprex Restaurant  (İnanının,  bir Amerikalı bu ismi  hemen anlar.)

Medishop (Sağlığın satıldığı “ev”  olmalı)

Kiddyland (Vallahi, İngilizce lügatta bile bu kelime bulunamadı.)

Odeon Cineplex Sinemaları (Antik Yunanı seven sinema meraklısı çok olmalı.)

Sticker Club (“Küçük bir yapışkan” kağıt sevenler burada toplanıyor olmalı.)

Appetito (İtalyanlara müjde, ama Kastamonu’nun bir köyünden gelen Abdullah Amca bu sözcükten ne anlar?)

Dönercity (Yorumu size bırakıyorum.)

Daha mı, residence, tower, CEO, trend, megastar, ultra, style, hard, soft, e-mail, mouse, keyboard, I-pad, statika

Bunların Türkçeleri de var, ama ısrarla yine de kullanılıyor!

Demo (tanıtım), Spiker (sunucu), Firstlady (Hanımağa), Super – hiper gross market (mağaza), Billboard (İlan tahtası), Mega (Büyük), Mikro (Küçük), Final (Son), Pardon (özür dilerim.), Full time (tam gün), Absurd (saçma), Provoke etmek (kışkırtmak) Jenerasyon (nesil, kuşak), Exit (çıkış) Feedback (geri bildirim)

İşte size ülkemizin coğrafyasından tatil köyü adları!

Club Turan Prince, Eldorador Palmariva, Prate’s Beach Clup, Sol Muna Hotel

İşte ülkemizin en popüler radyo ve televizyonları!

ATV, CNBC-E, Cine 5, CNN, Flash, HBB, Joy TV, NTV, Number One, Power, Show, Star, Metro FM, Radyo Plus, TV 8, News 6 ve daha niceleri

İşte piyasadaki bisküvilerin markaları!

Biskot, Biskrem, Canpare, Çizi Kraker, Çukosandviç, Haylayf, Jumbo, Negro, Luna, Mont Blanc, Toto, Finger, Petit Beurre.

Makalemin “satır sayısı” sınırı aştı ama dünyanın en nitelikli 5 dili arasında yer alan Türkçemizin nasıl yok edildiğinin örnekleri öyle kolay bitmez, Türkçeyi, İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Farsça gibi dillerden aldığımız sözcüklerle kirlettik.  Bu arada güzel Türkçe dili adım adım eriyor!

Bizim polisimiz

Emniyet teşkilatımızın kuruluşunun 173. yıl dönümü vesilesiyle bu sayımızda köşe yazımda cefakâr, vefakâr olan fakat kadir kıymeti hakkettiği şekilde bilinmeyen polislerimizden bahsetmek istiyorum.

Onlar hep bizim için yaz demeden kış demeden sokaklarda can siperane çalışan ihtiyaç halinde günlerce evine gitmeyen annesini, babasını,eşini,çocuklarını görmeyen, soğuk ve sıcak demeden görevini icra eden, bir ilden başka ile tayin edilen, gün gelip kırsalda,ihtiyaç halinde sınır ötesinde mücadele eden, bir namlunun önüne kendini atıp, Fethi Sekin gibi şehit olup, arkasında gözü yaşlı insanlar bırakmaktan bir an olsun çekinmeyen polislerimiz gerçekten bizler için çok fedakarlıklar yapmaktadır.

Cizre’de korkusuzca terörle savaşırken şehit olan,denizde kaçakçılarla boğuşan, çocukların şefkatli polis amcası olarak onların emniyeti için çalışan, afetlerde ilk kurtarıcı olan, uyuşturucuya geçit vermeyen, özel harekatçı olup, dağda bayırda çarpışan, toplumsal olayları bastıran, yunus adıyla motorun üstünde canını hiçe sayıp olaylara müdahale eden, trafiği düzenleyen, hırsızı yakalayan, kavgayı ayıran bizim polisimizdir.

Kendisini canıyla bizim için feda etmekten bir an olsun çekinmeyen polisimizdir ama hep eleştirilen yine bizim polisimiz olur. Eleştirilse de bizim için çalışmaktan ve fedakârlık yapmaktan bir an olsun çekinmez. Esasında biz polis olsaydık ne yapardık sorusunu kendimize sorarsak polislerimizi daha iyi anlayabiliriz.

Sadece polis oldukları için arkadaşlık yapmak yerine el ele vererek bir olabilirsek o zaman bizlerde polis olmadan onların ne yaşadığını ne fedakârlıklar yaptıklarını anlayabiliriz.

İyi ki varsınız sizlerin sayesinde evimizde rahat rahat uyuyoruz, sokaklarımızda huzur var, suçlular meydanlarda ellerini kollarını sallayarak dolaşamıyorlar. Kısacası yaptıkları her fedakarlığı bizler yani vatandaş için yaptıklarını fark etmek zorundayız.

Sosyal hakları, hayatı ve ömürleri namlunun ucunda olan, izinleri bizim huzurumuz için aniden iptal edilebilen polislerimizi anlamak ve bir an olsun kendimizi onların yerine koymalıyız.

Aileleri acaba işten bu sefer sağ dönecek mi diye düşündüklerini hayal etmek bile insanı geriyor değil mi?

Unutmayın onlar polis ama onlarda bir abi, baba, kardeş, dayı, yeğen, oğul, anne, eş, dede yani bizler gibi insandır, insan…

Bizler için hayatını bu mesleğe adayan tüm Emniyet teşkilatımıza sonsuz teşekkürlerimi sunarım, iyi varsınız.

Çin’in Afro-Avrasya Stratejisi Üzerine

Asyalı bir güç olan Çin Devleti tarih boyunca çeşitli zamanlarda batıya doğru genişleme politikası izlemiştir. Örneğin, İkinci Göktürk Devletinin 742 yılında yıkılması sonrasında Orta Asya da bir güç boşluğu doğmuş ve Çin batıya doğru genişlemeye başlamıştır. Bu dönemde Çin’in genişlemesi 751 Talas savaşında Müslüman Araplar ve onlara yardım eden Türkler tarafından durdurulmuştur. Bir başka genişleme dalgası Yuan Hanedanı Kubilay Han zamanında 13. ve 14. yüzyıllarda olmuş bu genişleme de Rusya ve İran devletleri ittifak geliştirilemediği için durdurulmuştur.

Benzer şekilde SSCB’nin dağılması ile Orta Asya’da bir güç boşluğu doğurmuş ve Çin yine bu boşluktan faydalanarak batıya doğru genişlemeye başlamıştır. Çinin “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” bu bağlamda değerlendirilebilir.

Viktor Yanukoviç ve Çin Devlet başkan yardımcısı Lee Kezhyan 2013 yılında Kırım’ın Sivastopol ve Yevpatorya bölgelerinin Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”ne tahsis edilmesi konusunda anlaşmışlardır. Anlaşma sayesinde Kırım’da Çinli yatırımcılar tarafından kurulacak deniz limanı ile Çin Avrupa’ya ticari olarak 6 bin km daha yaklaşmış olacaktır. Bu sayede Çin malları Suveyş kanalı veya Cebelitarık kullanılmadan Avrupa’ya ulaşmış olacaktır. Bölgenin çevresinde ayrıca 300 bin metrekare alanda endüstri bölgesi kurulması planlanmıştır. Ayrıca anlaşma Ukrayna’ya Çinli göçmenlerin gelebileceği yönünde hükümler içermiştir. Çin’nin “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”, Rusya Devlet Başkanı Putin’in daha öncesinde teklif ettiği Rusya Federasyonu, Kazakistan, Kırgızistan ve Beyaz Rusyayı kapsayan Avrasya Birliği’nden daha etkili bir proje olacağı değerlendirilmiştir. Bu projeye sadece Orta Asya dahil edilmemiş, ipek yolunun ekonomik kuşağı olarak Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Güney Osetya ve Ukrayna’yı kapsamıştır. Sonrasında hedef tüm Avrupa olacaktır.  2013 yılı itibariyle Rusya bu projenin dışında tutulmuştur.

Çin, “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”ne dahil olan ülkelerin iç işlerine müdahale etmeyeceği konusunda garanti vermektedir. Çin devlet başkanı Orta Asya devletlerinin başkanları ile stratejik ortaklık için bu dönemde ayrı ayrı görüşmüş özellikle Özbekistana 11 miyar dolarlık bir anlaşma teklif edilmiştir.

Çin’in batıya doğru genişlemesi sadece Orta Asya veya Kafkaslar ile sınırlı kalmamış, Ortadoğu ve Afrika ülkelerini de içermiştir. Özellikle Afrika uzun zamandan beri Çin’in bu etkisi altındadır. Çinin anılan etkisi Orta Asya deneyiminden de anlaşılacağı üzere şimdilik sadece ekonomiktir. Çin ekonomik etkisini politik düzeyde henüz gösterememektedir. Örneğin, Çin’in ekonomik etkisi Kırgızistan’da olduğu söylenebilir fakat bu etki ülke içindeki siyasi tutumuna henüz yansımamıştır. Bununla birlikte Çin’in tutumunda jeopolitik faktörleri inkar etmek hatalı olacaktır. Çünkü Çin kendi ulaşım ve diğer araçlarını çeşitlendirme konusunda endişe duymaktadır, bazı transit geçiş güzergahlarında politik veya askeri problemler oluşmaktadır.

Yakın dönemde Rusya’nın Kırım’ı tek taraflı ilhak etmesi ve sonrasında ilk olarak Kırım özelinde Çin-Ukrayna anlaşmasının iptal edilmesini sağlaması söz edilen askeri politik problemlere örnek olarak gösterilebilir. Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ipek yolu projesinde ben de varım şeklinde değerlendirilebilir.

Benzer şekilde, benzer dönemlerde başlayan bir kuşak bir yol güzergâhının güney ekseninde yer alan Suriye uyuşmazlığını yukarıda belirtilenlerden bağımsız okumamak gerekmektedir. Türkiye’nin en son Afrin hamlesini de bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir.

Bence korkun hem de çok…

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Üyesi ve Suudi Arabistan vatandaşı olan Sophia’nın aile kurmak istediğini biliyoruz. Evlenirse çocuk isteyecek ve o zaman başımıza belaların püskülleri gelecek.

Esasında Sophia ve onun gibi ruhsuz olan yeni nesil oyuncaklar dünyanın bizim sandığımızdan çok daha karmaşık bir hal almasına neden olacakların ürünüdür.

Hep gülüyorlar, güle güle ellerimizden işlerimizi alacaklar. Birde zekalarının bize zarar verecek kadar gelişebilme tehdidi de var.

Bugün dünyaya egemen olan zekâ, savaşlara, yoksulluğa, açlığa, sömürüye, cinayetlere, çevre kirliliğine, ırkçılığa neden olabiliyorsa, insandan zeki olan ruhsuz robotların neler yapacağını bir düşünün!

Korkmuyor musunuz?

Bence korkun hem de çok…

 

 

 

‘TÜRK’ askeri ile ‘ABD’ askerinin farkı

Irak’ın parçalandığı 2003 yılında ABD, “Türk askeri Irak’a girerse karşısında Amerikan askerini bulur” diyerek Türkiye’yi hareketsiz bırakmıştı.

Hatta Süleymaniye‘de çuval vakasını meydana getirerek moral üstünlüğümüzü darmadağın etmişlerdi.

Uygulamaya koydukları Bizans oyunlarıyla hata yapmamız için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya gayret ettiler.

ABD Pasifik’teki kendi toprağı olan Guam adasına taşıdığı Kürtleri eğiterek yeni kurulacak Kürt Devleti’nin yöneticilerini burada yetiştirdi.

Kuzey Irak’ta ABD kendi eseri olan Kürtlerin devlet(çiğ)ine yeni bir devlet(çik) kazandırmak için çalışmalara bu sefer Suriye’de başladığını hepimiz yıllarca seyrettik.

KÜRT SORUNU DİYE BAĞIRANLAR ABD VE İSRAİL’E HİZMET EDİYOR

İsrail’in Filistinlileri, Rumların Kıbrıs Türklerini bir arada yaşamak için zorlamasına rağmen Irak, Suriye, İran ve Türkiye’de yaşayan Kürtlerin bu ülkelerden ayrılması için neden büyük mücadele verdiğini anlarsak sorunun nedeni de ortaya çıkmış olur.

Kürt sorunu diye kaos ortamı oluşturmaya çalışanların esas nedeninin ABD ve İsrail hedeflerine hizmet ettiklerinden şüphe yoktur.

IRAK’A BARIŞ GETİRECEĞİZ DİYEREK TECAVÜZ VE KATLİAMLARA İMZA ATTILAR

Özgürlükler ülkesi diye telafüz edilen Amerika’nın Irak’a barış getireceğiz diyerek o topraklarda gerçekleştirdiği tecavüz ve katliamlar hafızamızda ki yerini koruyor.

Tüm dünyayı ve insan haklarını yok saymakta lider olan Amerika’nın Suriye içinde planları vardır.

TÜRK ORDUSUNUN AFRİN’DE YIPRANACAĞI UMUTLARI SUYA DÜŞTÜ

ABD, Türk ordusunun Afrin’de yıpranacağı umuduyla bir takım oyunlarla zaman kazanma peşine düştü ama Türk askerinin kararlılığı ve başarıları tüm hayallerini suya düşürdü.

Fırat’ın doğusunda Türk askerinin darmadağın ettiği terör örgütünü destekleyen, silahlandıran ve onlara danışmanlık hizmeti veren ABD’dir.

Artık biliyoruz ki! ABD, Türkiye’nin hiçbir zaman müttefiki veya stratejik ortağı olmamıştır. Sadece menfaatleri gereği öyle gözükmüştür.

Türkiye’nin Türk askerinin kullanması için müşteri olduğu Javelin tanksavar silahlarının ülkemize satışı ABD Kongresi tarafından engellenirken, bu tanksavarların PYD’nin kullanılmasına verilmesine şahit olmamız her şeyi açıklıyor.

ABD’nin iki stratejik ortağı vardır; İngiltere ve İsrail…

Bizlere birçok konuda ihtiyacı olan ABD, Türkiye sevdasından vazgeçmek istemiyor. Lakin terör örgütü PKK ile uzantılarından da zamanı geldiğinde bize karşı kullanacağından ayrılamıyor. Velhasıl ABD’nin kafası da karışık, gönül işleri de

AMERİKAN ASKERİ İLE TÜRK ASKERİNİN FARKINI TÜM DÜNYA GÖRMÜŞTÜR

ABD’nin Irak harekâtında Amerikalı askerlerin tecavüz, işkence, katliam ve infaz olaylarına karışmasına rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından yürütülen Zeytin Dalı Harekatı kapsamında Türk askerlerinin terörden temizlediği köylerde yiyecek, içecek, giyecek ve barınma yardımlarında bulunması tüm insanlığa Türk askeri ile Amerikan askerlerinin gerçek yüzünü göstermiştir.

‘Afrin destanı’nın kahramanı Mehmetçik, YPG/PKK’lı teröristlere yönelik düzenlediği operasyonlarda, sivillerin zarar görmemesi için büyük bir hassasiyet göstermeleriyle ‘Irak Harekatı’nın zalimlerine örnek olmuştur.

Allah işini iyi yapandan razıdır, bizler Mehmetçik’ten razıyız, Rabbim sizlerden razı olsun…

 

 

Limak Enerji’den engelsiz müzik korosu

1Limak Enerji Halk Müziği Korosu, engelli vatandaşlara destek olmak amacıyla “Notalar Engel Tanımaz” konseri düzenliyor. Konserin gelirleri Bursa Engelliler Federasyonuna bağışlanacak.

Limak Enerji Halk Müziği Korosu, “Notalar Engel Tanımaz” isimli ikinci konserini 6 Nisan 2018 Cuma günü saat 20.00’da dinleyicilerle buluşturacak. Bursa Merinos Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenecek konserde, Limak Enerji çalışanları ile engelli müzisyenlerden oluşan koro Bursalılara müzik ziyafeti sunacak.

Limak Enerji çalışanlarından oluşan 20 kişilik koro üyeleri şef Ümit Akkuş eşliğinde konsere hazırlandı. Yaklaşık 3 ay süren prova aşamasında, farklı yörelere ait Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği eserlerine çalışan koro, engelli vatandaşlara destek olmak amacıyla en sevilen türküleri yorumlayacak. Koronun konuk sanatçısı, Türk Halk Müziği’nin güçlü sesi Gülay olacak. Gülay, “Sen gelmez oldun”, “Sarı Gelin”, “Ahirim Sensin” gibi sevilen ezgilerini engellilere armağan edecek. Vatandaşların ücretsiz girebileceği konserden elde edilen sponsorluk gelirleri, Bursa Engelliler Federasyonuna bağışlanacak.

İLK KONSERİN GELİRİ TÜRK KIZILAYI’NA BAĞIŞLANDI

Limak Enerji Halk Müziği Korosu, Kızılay’a destek olmak amacıyla geçtiğimiz yıl düzenlenen konserde binlerce Bursalıyı en güzel türkülerle buluşturdu. Konsere konuk sanatçı olarak, “Ben yoruldum hayat” şarkısını seslendiren sanatçı Mümin Sarıkaya katıldı. Konserden elde edilen gelir Türk Kızılayı’na bağışlandı.

Enerji verimliliği projelerine desteğimiz sürecek

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Berat Albayrak’ın Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı’nı açıkladığı, enerji verimliliği alanında Türkiye’nin en büyük ve en önemli etkinliklerinden biri olan 9. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı İstanbul’da gerçekleşti. Fuar kapsamında düzenlenen konferansta konuşan TSKB Kalkınma Kurumları Finansmanı ve Mühendislik Müdürü Coşkun Kanberoğlu, enerji verimliliği projelerinin gerek iklim değişikliğiyle mücadele gerek enerjide dışa bağımlılığın azaltılması anlamında fark yarattığını ifade etti. TSKB’nin kredi portföyünün yüzde 68’inin sürdürülebilirlik yatırımlarından oluştuğunu hatırlatan Kanberoğlu, “Bugüne kadar 80’e yakın enerji verimliliği projesine yaklaşık 600 milyon ABD doları finansman sağladık. Önümüzdeki dönemde de enerji verimliliği projelerine desteğimiz sürecek” dedi.

9. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı (EVF 2018), Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlendi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Berat Albayrak’ın Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı’nı açıkladığı, enerji verimliliği alanında Türkiye’nin en büyük ve en önemli etkinliklerinden biri olan EVF 2018, bu yıl da sektörün önde gelen şirketlerini ve sektör profesyonellerini ağırladı.

29-30 Mart tarihlerinde gerçekleştirilen etkinlik kapsamında, enerji verimliliğine odaklanan paneller de düzenlendi. Sektörün önde gelen isimlerinin deneyimlerini paylaştığı “Enerji Verimliliğini Planlıyoruz, Doğayı Yeniliyoruz” oturumuna katılan TSKB Kalkınma Kurumları Finansmanı ve Mühendislik Müdürü Coşkun Kanberoğlu, “İklim Değişikliği Finansmanı” konulu bir sunum gerçekleştirdi.

“Kredi portföyümüzün yüzde 68’i sürdürülebilirlik temalı”

Konuşmasında, iklim değişikliğiyle mücadelede yenilenebilir enerjinin yanı sıra enerji ve kaynak verimliliği gibi yatırımların da büyük öneme sahip olduğunu vurgulayan Kanberoğlu, bu yatırımların hayata geçirilmesinde finans sektörüne büyük rol düştüğüne dikkat çekti. TSKB’nin kredi portföyünün yüzde 68’inin sürdürülebilirlik yatırımlarından oluştuğunu hatırlatan Kanberoğlu, “Bu alandaki desteklerimiz yenilenebilir enerji, enerji ve kaynak verimliliği, ihracat, yeşil binalar, turizm, kadın istihdamı gibi başlıklarda şekilleniyor. Sürdürülebilirlik yatırımlarına verilen tüm desteği dikkate alırsak ülkemizin yıllık karbondioksit salımının 12 milyon ton azalmasına katkıda bulunduğumuzu söyleyebiliriz. Bu rakamın 2,4 milyon tonu, tamamen enerji verimliliği kaynaklı olarak gerçekleşti” dedi.

Enerji verimliliği kredilerinin sürdürülebilirlik yatırımları kapsamında en çok odaklandıkları konuların başında geldiğini belirten Kanberoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Enerji verimliliği yatırımlarını 2009’dan bu yana orta ve uzun vadeli fonlarla destekliyoruz. Bugüne kadar 80’e yakın enerji verimliliği projesine yaklaşık 600 milyon ABD doları finansman sağladık. Bu alanda Dünya Bankası (IFC), Avrupa Yatırım Bankası (AYB), Alman Kalkınma Bankası (KFW), Japon Uluslararası İşbirliği Bankası (JBIC), Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) gibi uluslararası kaynaklardan fon temin ediyoruz.”

“Enerji verimliliği projelerine desteğimiz sürecek”

Enerji verimliliği projelerinin gerek iklim değişikliğiyle mücadele gerek enerjide dışa bağımlılığın azaltılması anlamında fark yarattığını ifade eden Kanberoğlu, bu yatırımların özel sektöre rekabet avantajı kazandırdığını da hatırlattı. Kanberoğlu şöyle devam etti: “Enerji verimliliği projelerinde, özellikle enerji tüketimi yüksek olan demir çelik, çimento, tekstil, otomotiv, kimya ve plastik sektörlerinde faaliyet gösteren işletmeler öne çıkıyor. Yatırım alanı olarak bakıldığında ise enerji verimliliği projelerinin atık ısıdan enerji üretimi, tesis modernizasyonu, enerji optimizasyonu, enerji verimli teknolojiler, izolasyon, aydınlatma, taşıma ve yeşil binalar gibi geniş bir yelpazeye yayıldığı görülüyor. Doğru projelerle yüksek oranda enerji tasarrufu sağlanması, üretim maliyetlerinin düşmesiyle bu firmalara önemli bir rekabet avantajı da sağlıyor. Dünyaya, Türkiye’ye ve ülkemizin özel sektörüne bu denli katkı sağlayan enerji verimliliği projelerine desteğimiz sürecek.”

9.Enerji Verimliliği Forumu ve Fuar’ında ”Binalarda Enerji Verimliliği” Konuşuldu

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın açılışını yaptığı ‘9. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı’nda düzenlenen ‘Binalarda Enerji Verimliliği Gelişmeleri’ başlıklı oturumda, ısı yalıtımının binaların verimliliği için açısından önemi konuşuldu. İZODER’in son 10 yılda bilinçlenme konusunda çok önemli çalışmalar yaptığını belirten İZODER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ertuğrul Şen, vatandaşa destek amacıyla yalıtım uygulamalarında KDV’nin yüzde 1’e indirilmesi lazım” dedi.

Lütfi Kırdar Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen 9. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı’nın ikinci gününde yapılan ‘Binalarda Enerji Verimliliği Gelişmeleri’ başlıklı oturumda konuşan İZODER Başkan Yardımcısı Ertuğrul Şen, “Ülke olarak toplam tükettiğimiz enerjinin çok önemli bir kısmı yüzde 40’lara ulaşmış ve sanayinin de önüne geçmiş durumda. İşin vahim boyutu, binalarda, sanayiden daha fazla savurganlığın olması. Ülke olarak tüketilen toplam enerjinin yüzde 40’ının binalarda israfa dönüşmesi, hepimizin cebinden para çıkması demektir. Dolayısıyla yalıtımın hepimizi ilgilendiren bir boyutu var. Alacağımız önlemlerle de bu savurganlığın önüne geçmemiz mümkün. Önümüzdeki 2023 tarihine planlanmış eylem planlarını sağlamamız mümkün. Biz İZODER olarak ülkemize hizmet etmeye hazırız” diye konuştu.

İZODER’in kurum olarak, yalıtım konusunda özellikle bilinçlendirme amacıyla çok önemli çalışmalar yaptıklarını belirten Ertuğrul Şen, “Vatandaşı, sektör aktörlerini ve karar vericileri bu noktada bilinçlendirmeyi hedefledik. Bilinçlendirme için kamuyla birlikte hareket etmemiz lazım. Kısa süre içinde gerek kamu spotu, gerekse yıl boyunca sürdürdüğümüz seminerlerimizi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı işbirliğiyle, çeşitli illerde sürdüreceğiz” dedi. Ertuğrul Şen, konuşmasında şu konulara dikkat çekti:

İthal ettiğimiz enerjinin yarısını israf ediyoruz

“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Berat Albayrak’ın dünkü konuşmasında ifade ettiği gibi, kamuyla birlikte özel sektör ve vatandaşlarımızla bu işin altından kalkmamız gerekiyor. Hedefler, Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı içerisinde çok net bir şekilde verildi. Önümüzdeki 2023 yılına kadar tasarruf etmemiz gereken, enerji miktarı 23.9 milyon ton eşdeğer petrol… Aslında bu rakam bana göre düşük çünkü potansiyelimiz çok daha fazla. Bugün bizim yıllık tükettiğimiz 120 milyon ton eşdeğer petrol civarında toplam bir enerjimiz var. Bunun yüzde 75’ini, 50 milyar dolar civarında döviz vererek ithal ediyoruz.Binalarda kullanılan %35-40’lık kısmın yarısını israf ediyoruz.”

Yalıtım uygulamalarında KDV yüzde 1’e indirilmeli

Yalıtım uygulamaları açısından finansman çözümlerinin İZODER’in eylem planları içinde çok ciddi yer aldğını ifade eden Ertuğrul Şen, “Biz yalıtım konusunu yeniden keşfetmeye çalışmamalıyız. Çünkü gelişmiş ülkelerde yapılmış başarılı örnekler var. Hatta o kadar başarılı oldular ki, gelişmiş ülkelerde, ‘desteği kaldırsak mı’ demeye başladılar. Verimlilik diye konuştuğumuz ve bunu sağlayan mal ve hizmetlere konulan vergilerin kaldırılması, KDV’nin yüzde 1’e indirilmesi şart. Ayrıca düşük maliyetli kredilerin de teşvik olarak sunulması, çok önemli. Kredilerin bir bölümünün devlet tarafından sübvanse edilmesi de tüketiciye dönük bir uygulama yöntemi. Örneğin Enerji Kimlik Belgesi kapsamında B sınıfında enerji verimlilik uygulaması yapan tüketicinin kredisinin yüzde 20’si, A sınıfı EKB Belgesi olacak binalara ise %40’ı sübvanse edilebilir. Bu yöntemlerin hepsi de başarılı olmuş finansman modelleridir. Ayrıca teşvik paketlerinde sadece teşvik değil, ceza da sunulması lazım. Örneğin enerji verimliliği uygulamasında enerji verimli cihazlar kullanmayanların elektriği, yalıtım yaptırmayanların ise doğalgaz ve elektriği daha pahalı kullanmaları sağlanabilir” dedi. Hemen uygulanabilecek eylemlerden birisi de enerji verimliliği uygulamaları, başta ısı yalıtımı olmak üzere konut kredilerinde olduğu gibi tüketici kredilerindeki %5’lik BSMV ve %15’lik KKDF derhal sıfırlanabilir.

30 milyar dolarlık tasarruf

29 Mart Perşembe günü, ‘9. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı’nın açılışını yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Berat Albayrak, Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı kapsamındaki kazanımları şu şekilde açıklamıştı: “2023’e kadar 10,9 milyar dolarlık bir yatırım söz konusu. Kaynaklarımızı olabildiğince az kullanıp daha rekabetçi bir özel sektöre kavuşmak bizim için çok önemli ki, bu süreç kazan-kazan olsun. Bu, 23.9 milyon ton petrol eş değeri enerji tasarrufu ve birincil enerji tüketiminin yüzde 14’üne varan tasarruf ile 66,6 milyon ton karbon salımı azaltımı anlamına geliyor. Burada 2023’e kadar 20 bin istihdam yaratılacak ve 4,2 milyar dolarlık bir enerji santrali yatırımı yapma zorunluluğundan da kurtulacağız. Böylece Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı ile 2033’e kadar toplamda 30,2 milyar dolarlık bir tasarruf miktarı ortaya çıkacak.”

Eylem Planında konut önemli bir yer tutuyor

Eylem planı kapsamındaki hedeflerde konut ve sanayinin önemli bir yer tuttuğuna işaret eden Bakan Albayrak, bu alanlarda her kesime iş düştüğünü şöyle dile getirmişti: “Bugün somut bir şekilde bu alanları açıklayıp takipçisi olacağız. 2023’e kadar 1,7 milyon konutun dönüşümüyle 1 milyar dolarlık tasarruf sağlanacak. Bu tasarruf, ısı yalıtımının 20 yıllık ömrünü dikkate aldığımızda 10 milyar dolara çıkıyor. Isı yalıtımı 20 yıllık ömrü içinde 5 yılda kendini amorti ediyor. Kalan 15 yılda vatandaşın cebine katkı yapan bir yatırımdan bahsediyoruz. Isı yalıtımı, ısınma faturasında yüzde 40’a kadar düşüş sağlıyor. Burada finansal kurumlarımızla, tüketici kredisi özelinde değil daha rekabetçi bir program ortaya koyacağız. Fatura tasarrufundan elde edilen gelirle taksitlerin ödenebileceği, düşük faizli bir model oluşturacağız. Eylem planı kapsamındaki hedefler ‘düşük maliyet, yüksek rekabet gücü’ fikriyle konuldu. Bu hedeflerle konuttan sonra enerji tüketiminde yüzde 32 ile en büyük paya sahip sanayide de tasarruf 10 milyar dolar seviyesine ulaşacak.”

Tüketiciler elektriğini artık devletten almıyor

16 yıldan fazla bir süre önce Türkiye’de elektrik tedarik şirketi değiştirmek mümkün hale geldi. Bu sürecin başlangıcında elektrik tedarikçisi değiştirmek için tüketim alt limitleri yalnızca yüksek tüketimi olan tüketicilerin tedarikçisini değiştirmesine olanak sağlarken, tedarikçi değişimi için gerekli olan minimum tüketim limiti geçen zaman içinde düştü ve ev kullanıcılarını da kapsar hale geldi. Böylece ev tüketicileri de cep telefonu operatörü değiştirir gibi elektrik tedarikçilerini değiştirerek rekabetin getirmiş olduğu fırsatla daha ucuz elektrik enerjisini daha cazip koşullarda kullanabilme şansını elde etmiş oldu.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)’nun yapmış olduğu son düzenlemeyle birlikte aylık 70 TL’nin üzerinde elektrik faturası ödeyen tüm tüketiciler artık numara taşır gibi elektrik tedarikçisini değiştirerek fiyat avantajlarından ve bunun ötesinde artan hizmet kalitesinden yararlanabilir hale geldi. Ancak her ne kadar tüketicilere serbest piyasa sunulmuş olsa da tüketicilerin önemli bir çoğu bunun farkında değil.

42 milyon tüketicinin 3,5 milyonu tedarikçi değiştirdi

Elektrik tedarikçileri karşılaştırma ve değiştirme internet sitesi EnCazip’in derlediği verilere göre 2017 yılının Aralık ayında Türkiye’deki toplam elektrik tüketicisi sayısı 42 Milyon civarındaydı. 2018 yılının Şubat ayı verilerine göre elektrik tedariğini görevli tedarik şirketi tarafından sunulan ulusal elektrik tarifeleri dışında kalan ucuz elektrik tarifeleri ile sağlayan tüketicilerin sayısı, bir önceki aya göre yüzde 14,76 azaldı. Şubat ayında özel tarifelerden tedarik sağlayan serbest tüketici sayısı 3 milyon 559 bin kişi oldu.

Bu verilere göre toplam tüketicilerin yalnızca yüzde 7’si elektrik tedarikçisini değiştirirken, elektrik tedarikçisini değiştirme hakkını elde etmiş olmasına rağmen bu hakkını kullanmayan tüketicilerin oranı tahmini rakamlarla yüzde 80 olarak öngörüldü. Tedarikçi değişikliği yapmış olan tüketicilerin sayısının düşük olması tüketicilerin kendilerine verilmiş olan haktan yeterince faydalanamadığının en büyük göstergesi.

Bu durumun arkasında yatan en önemli faktörün ise konunun tüketiciler arasında yeteri kadar bilinmiyor olmasının olduğu ifade ediliyor. Pek çok tüketici hala elektrik dağıtım şirketlerinin elektrik tedariği sağladığını ve bu firmaların devlete ait olduğunu düşünüyor. Ancak elektrik dağıtım şirketlerinin tamamı özel şirketler haline getirilirken elektrik tedarik işi de elektrik şirketleri (elektrik tedarikçileri) tarafından yapılıyor. Bu şekilde devletin her iki sektörden de elini çekmesi ve yalnızca denetleyici/düzenleyici rolünü üstlenmesi sektörün özelleşmesini ve bu şekilde fiyatların düşerek hizmet kalitesinin artmasına sebep oldu.

Tüketiciler elektriğini devletten almıyor

4 yılı aşkın bir süre önce elektrik dağıtım şirketlerinin tamamı özelleştirilmişti. Sektördeki diğer değişiklikler ile birlikte artık tüketicilerin neredeyse tamamı elektrik enerjilerini özel şirketlerden tedarik ediyor. Fakat önemli bir çoğunluk henüz bunun farkında değil ve bu yüzden tedarikçi seçmiyor, tasarruftan mahrum kalıyor. Elektrik piyasasının gelişmesinin ve daha çok tüketicinin bu durumdan haberdar olarak elektrik tedarikçilerini değiştirmesi hem daha çok tüketicinin tasarruf etmesine, ama aynı zamanda piyasanın büyümesiyle ortaya çıkacak yüksek rekabetin fiyatların tüketici lehine düşüş göstermesine sebep olacağı öngörülüyor.

Düzenlemeler sayesinde elektrik fiyatları düştü

Konu ile ilgili olarak EnCazip’ten yapılan bigilendirme ise şu şekilde: “Tüketicilerin önemli bir çoğunluğu tedarikçi değiştirebilecekken bu konu ile ilgili bilgisi olmadığından dolayı hala piyasadaki en yüksek fiyatlı tarifeler olan ulusal tarifelerden elektrik kullanıyor. Serbest tüketici limitlerini belirleyen kurum EPDK’dır. EPDK, elektrikte rekabetin önünü açarak serbest tüketicilerin daha ucuz elektrik kullanmasına olanak sağlamış durumda. Konuya doğru açıdan bakacak olursak tüketicilere verilen bu rekabet avantajının daha iyi duyurulması hem tüketicilerin hem de tüm piyasa oyuncularının menfaatine olacaktır.”

Sabancı Üniversitesi enerji ve temiz teknoloji girişimlerine destek olacak

Sabancı Üniversitesi Teknoloji Tabanlı Girişimleri Hızlandırma Merkezi SUCool, 2018 yılında enerji ve temiz teknolojiler dikeyinde hem erken aşama girişimciler hem de büyüme aşamasındaki start-up’lara yönelik uluslararası programlar hayata geçirdi.

Global iş ağına dahil olma fırsatı

Hollanda merkezli Innoenergy kurumu ile yaptığı işbirliği neticesinde SUCool, 2018 itibariyle yönünü Enerji ve Temiz Teknolojiler alanında çalışan erken aşama girişimciler ile globale açılmaya hazır ileri aşama start-up’lara çevirdi. Bu kapsamda 2018 yılı boyunca Innoenergy ortaklığında global ölçekte programlar hayata geçirecek olan SUCool, ilk olarak erken aşama enerji, temiz çevre teknolojileri, akıllı ulaşım, sürdürülebilirlik ve mobilite alanlarında fikir sahibi erken aşama girişimcilere yönelik PRIMER Hızlandırma Programını yürütüyor.

PRIMER programı kapsamında girişimciler; enerji sektörü profesyonellerinin vereceği teorik ve uygulamalı eğitimler, enerji şirketi yöneticilerinin sağlayacağı mentorluk ve danışmanlık desteklerinin yanı sıra ilk müşteriye erişim, yurt dışından yatırım alma ve global iş ağına dahil olma fırsatlarına sahip olacak.

PowerUp Yarışması’nın Global Finali’nde Türkiye’yi temsil etme fırsatı

SUCool tarafından yürütülecek bir diğer program ise, 3 yıldır Avrupa genelinde başarıyla uygulanan “PowerUp – Startup Competition” isimli uluslararası start-up yarışması olacak. Bu kapsamda, Türkiye genelinden seçilecek 7 ileri aşama enerji start-up’ı, 5-6 Mayıs 2018’de düzenlenecek iki tam günlük kampın ardından 10 Mayıs 2018 tarihinde gerçekleşecek ülke finalinde sahne alacak ve en başarılı start-up, Haziran ayında Çek Cumhuriyeti’nde yapılacak global finalde Türkiye’yi temsil edecek. Global finalde en başarılı start-up’lar 35.000 Euro nakit para ödülüne sahip olacak ve 150.000 Euro yatırım hakkı kazanacak. PowerUp Türkiye başvuruları 15 Nisan 2018 tarihine kadar devam edecek.

Başvuru: http://powerup.innoenergy.com/

Çelik ve makina sektörleri güçlerini birleştirdi

Çelik İhracatçıları Birliği çatısı altında faaliyet gösteren MATİL A.Ş. Türk çelik sektörüne Ar-Ge, inovasyon, teknoloji geliştirme ve akredite laboratuvar hizmetleri ile katkı sunuyor. Çalışmalarıyla çelik sektörünün sürdürülebilirliğine önemli katkılar veren MATİL A.Ş., son olarak en büyük çelik tüketici sektörlerden biri olan ve 18 sektörel derneğin üye olduğu makine imalat sanayiinin çatı organizasyonu Makina İmalat Sanayii Dernekleri Federasyonu (MAKFED) ile önemli bir işbirliğine imza attı. MATİL’in MAKFED üyesi firmalara akredite test ve analiz hizmeti vereceği işbirliği kapsamında: teknik eğitimler ve ortak Ar-Ge projeleri de geliştirilecek.

Ar-Ge, inovasyon, teknoloji geliştirme, akredite laboratuvar hizmetleri, ürün uygunluk değerlendirmesi ile mesleki ve teknik eğitim alanlarında uzman kadrosuyla hizmet veren MATİL A.Ş. (Malzeme Test ve İnovasyon Laboratuvarları) sektörü ileri taşıyacak çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Ar-Ge Merkezi Sanayi işbirliklerinin kapsamını genişletmeyi hedefleyen MATİL A.Ş. ile makine imalat sanayinin çatı örgütü Makina İmalat Sanayii Dernekleri Federasyonu (MAKFED) arasında işbirliğine yönelik protokol; MATİL A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Namık EKİNCİ ile MAKFED Yönetim Kurulu Başkanı Adnan DALGAKIRAN tarafından imzalandı. İmza töreninde MATİL A.Ş. Genel Müdürü Doç. Dr. Hüseyin SOYKAN ve MAKFED Genel Sekreteri Zühtü BAKIR da hazır bulundu. Türkiye ekonomisinde önemli bir yere sahip olan makine imalat sanayi, çelik talebinin en yüksek olduğu sektörler arasında yer alıyor.

Çelik sektöründe hizmet veren üretici ve tüketici konumundaki sanayicilerin işbirliğinin önemini vurgulayan MATİL AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı Namık EKİNCİ, “MATİL A.Ş. ve MAKFED arasında atılan imza Ar-Ge Merkezi Sanayi işbirliğinin en güzel örneklerinden birini oluşturdu. MATİL olarak makina imalat sanayimizin ihtiyaç duyduğu uluslararası standartlarda akredite test ve analiz hizmetlerini MAKFED ile yakın işbirliği halinde gerçekleştireceğiz. Güçlü altyapımız ve uzman ekiplerimizle en büyük çelik tüketicileri arasında yer alan makina sanayimizin gelişimine katkı sağlayacak olmaktan dolayı mutluyuz. Üretici ve tüketici konumdaki sektörler arasında işbirliğinin faydası ortada. Ayrıca var olabilecek kimi sorunların birlikte değerlendirilerek çözüm noktasında da ortak akıl oluşturulması son derece önemli. Makina imalatçısı firmaların sektörel eğitim taleplerinin alanında saygın akademisyenler ve yetkinliğini ispatlamış uzmanlarca verilecek olması da işbirliğimizin bir diğer artısı olarak dikkat çekiyor. Makina imalat sanayinin üretim ve ihracatındaki katma değeri yukarıya taşıyacak ortak Ar-Ge projeleri de geliştireceğiz.Çelik ve makine sektörlerinin güçlerini birleştirdiği bu işbirliğinin her iki sektöre de önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz” dedi.

MAKFED Yönetim Kurulu Başkanı Adnan DALGAKIRAN ise “Çelik Test ve Araştırma Merkezi’ne yaptığımız gezide yapılan çalışmalardan ziyadesiyle memnun olduk. İmzaladığımız işbirliği anlaşması, çok farklı ürünler üreten makine imalat sanayilerimizin sürdürülebilirliği noktasında üye firmalarımıza önemli fırsatlar sunacaktır” diye konuştu.

Akıllı şebekeler enerji kaybını yarıya indiriyor

25-26 Nisan’da İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek ICSG 2018 öncesinde konuşan Siemens Türkiye Dijital Şebekeler Grup Müdürü Hasan Ali Pazar, akıllı şebeke çözümlerini kullanan dağıtım şirketlerinde enerji kaybının yarı yarıya azaldığını vurguladı.

6. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongre ve Fuarı öncesinde soruları yanıtlayan Siemens Türkiye Dijital Şebekeler Grup Müdürü Hasan Ali Pazar, Türkiye’deki 21 dağıtım şirketinin enerji kaybının ortalama yüzde 14 civarındayken, Siemens akıllı şebekeler çözümlerini kullanan şirketlerde bu oranın yüzde 7’ye düştüğünü belirtti.

TÜRKİYE’DE GELİŞTİRİLİP DÜNYAYA AÇILACAK

Hasan Ali Pazar, Siemens Türkiye’nin sunduğu akıllı dijital şebeke çözümleri enerji dağıtım şirketlerinin yüzde 43’ü tarafından kullanıldığını belirterek,“Bu da Siemens’i sektörde lider konuma taşıyor. Bu dağıtım şirketleri aracılığıyla Siemens Akıllı Şebekeler ürünleri, çözümleri, sistemleri ve hizmetleri, şirketlerin müşterilerinin yüzde 46’sına ulaşıyor. 2014 verilerine göre Türkiye’deki 21 dağıtım şirketinin enerji kaybı ortalama yüzde 14 civarındayken, Siemens akıllı şebekeler çözümlerini kullanan şirketlerde bu oran yüzde 7’ye düşüyor. Akıllı Şebekeler çözümlerini Türkiye’de geliştiriyor, var olan altyapıyı daha akıllı ve otomatize edip, insan hatalarından arındırarak, daha verimli kullanabilmeye odaklanıyoruz. Buradaki merkezimizde geliştirilen teknolojilerin zaman içinde Siemens’in faaliyet gösterdiği diğer ülkelerde de kullanılmasını hedefliyoruz” dedi.

“KULLANICILAR HEM ÜRETİCİ HEM DE TÜKETİCİ ROLÜNDE”

Yüksek şehirleşme ve endüstriyel büyüme neticesinde dünyadaki enerji ihtiyacı hızla arttığını belirten Pazar, “Çağımızın enerjiye yönelik yeni problemlerinin çözümleri, yeni yaklaşım ve teknolojileri gerektiriyor. Yarının enerji ihtiyaçlarına bugünden yanıt vermenin yolu ise mevcut kaynakları verimli ve akıllı kullanmaktan geçiyor. Akıllı şebekeler, elektrik, tesis ya da bina sistemlerinin şebekeye kesintisiz entegrasyonunu sağlayarak, birçok farklı açıdan tüm paydaşlar için katma değer yaratan yaygın çözümlerin geliştirilmesini mümkün kılıyor. Diğer taraftan akıllı şebekeler sayesinde kullanıcılar hem elektrik üreticisi hem de elektrik tüketicisi olarak aktif rol oynayabilir ve enerji tüketimlerini düşük maliyetli ve çevresel sorumlulukları dikkate alacak bir şekilde kontrol edebilir” diye konuştu.

“TÜRKİYE’NİN GÜÇLÜ BİR 2023 VİZYONU VAR”

Akıllı şebeke çözümleriyle elektrik fiyatlarının, çevresel unsurları da dikkate almak kaydıyla arz ve talebe uygun olarak esnek bir şekilde ayarlanabileceğini ifade eden Pazar,“Bu sayede piyasalar fiyat dalgalanmalarını daha olumlu karşılayabilirler. Siemens olarak sunduğumuz tümleşik BT ve OT çözümlerimiz ile enerji piyasası paydaşlarının güvenli şekilde şebeke yönetimine katılmasına ve yatırımlarından azami fayda sağlamasına olanak sağlıyoruz. Türkiye’nin güçlü bir 2023 vizyonu bulunuyor ve bu vizyonun detaylarını incelediğimizde, bugünkünden çok daha farklı bir enerji yapısı görüyoruz. Enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak için, bir yandan mevcut enerji kaynaklarını daha verimli hale getirirken, diğer yandan yenilenebilir enerji gibi alternatif kaynaklar üretmek kilit rol oynayacak” dedi.

“ENERJİYİ DOĞU ÜRETİYOR BATI TÜKETİYOR”

Türkiye’de enerji üretiminin büyük oranda doğu şehirlerinde gerçekleştiğini belirten Hasan Ali Pazar, “Tüketim ise Batı’da yoğunlaşıyor. Doğu ile Batı enerjinin verimli, kaliteli ve hızlı bir şekilde iletilmesi ve ardından dağıtılması için akıllı ve dijital şebekeler muazzam bir fırsat sunuyor.Türkiye, akıllı sayaçlar ve uzaktan okuma sistemlerinin dahil olduğu bir uygulama sürecinden geçiyor. Gerçek zamanlı izlenen ve yönetilen şebekeler kurmak için de şebeke izleme ve dağıtım sistem yönetimi yatırımları yapılıyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemlerde şebeke yatırımlarını daha verimli hale getirmek ve tedarik sürekliliğini sağlamak adına akıllı şebeke yatırımlarının hem sayısı hem de bu yatırımlara ayrılan bütçede bir artış olacağı görülüyor. Bu alanda hayata geçirilen Türkiye Akıllı Şebekeler 2023 Vizyon ve Strateji Belirleme Projesi’nin dönüşüm sürecine ivme kazandırmasını bekliyoruz” diye konuştu.

“ICSG 2018, BÜYÜK KAZANIMLAR SAĞLAYACAK”

Gelişen teknolojilerle birlikte internetin giderek yaygınlaşmaya başladığını vurgulayan Pazar,“Bilgisayarlarla başlayan süreç, cep telefonları ve başka nesnelerle internet üzerinden bir ağ kurulmasına kadar ulaştı ve artık yeni bir kavramı çok sık duymaya başladık.‘Nesnelerin İnterneti.’ Artık, yolda, iş yerinizde evinizin ısısını telefonunuz aracılığıyla kolaylıkla belirleyebilme olanağı bulunuyor. Uzaktan erişim ile tüketicilere büyük kolaylık sağlayan akıllı kombi ve termostatlar enerji tüketiminde de ortalama yüzde 20 ila 30 arasında bir tasarruf sağlıyor. Türkiye, 80 milyonluk nüfusu ve milyonlarca elektrik, su ve doğalgaz abonesiyle önemli bir pazar. Piyasanın ihtiyaçlarına göre üreticilerin şekillenmesi, çözümlerin daha ekonomik ve teknolojik hale gelmesi, uluslararası iş birliklerinin gelişmesi açısından ICSG 2018, büyük kazanımlar sağlayacaktır. Türkiye’nin içinde bulunduğu geçiş sürecinde düzenlenen bu kongre; katılımcıların bütün paydaşlar ile bir arada olması, sorularına cevap bulması, bu alandaki yenilikleri öğrenmesi, örnek uygulamaları görmesi ve yatırım stratejilerini belirlemesi için uluslararası bir platform sağlaması bakımından oldukça önemli.

10 BİNİN ÜZERİNDE SEKTÖR TEMSİLCİSİ BULUŞACAK

Enerji sektöründeki paydaşların bir arada bulunacağı, 350’ye yakın global firmanın standlı katılım sağlayacağı, 6. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongre ve Fuarı’na 50’yi aşkın ülkeden toplamda 10 binin üzerinde sektör temsilcisinin, uzman ve akademisyenin katılması bekleniyor. Ekonomi Bakanlığının destekleriyle organize edilen aralarında ABD, Nijerya ve Hindistan’ın da yer aldığı 32 farklı ülkeden gelecek alım heyetleri de ICSG 2018’e katılacak. Ülkelerden gelecek olan üst düzey yetkililer düzenlenecek delegasyonlarda yer alacak. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ve Enerji Piyasası Denetleme Kurumu’nun destekleri, ELDER ve GAZ-BİR’in stratejik partnerliğinde gerçekleşecek olan 6. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongre ve Fuarı , 25-26 Nisan 2018 tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi’nde kapılarını açacak.

Spot piyasada elektrik fiyatları %7 düştü

Enexion Haftalık Enerji Piyasa Raporu verilerine göre spot piyasa fiyat ortalaması, %7 oranında bir düşüş göstererek 144 TL/MWh olarak gerçekleşti.
Enerji piyasasında gün öncesi spot piyasada fiyatlar düşmeye devam ediyor. Bir önceki hafta 154,8 TL/MWh olarak gerçekleşen spot piyasa fiyat ortalaması, %7 oranında bir düşüş göstererek 144 TL/MWh olarak gerçekleşti. Nisan ayı baz yükü 170,5 TL/MWh, Mayıs ayı baz yükü 171,0 TL/MWh, Haziran ayı baz yükü ise 171,5 TL/MWh seviyelerinden işlem gördü. 2018 ikinci çeyrek 171 TL/MWh’ten seviyelerinde işlem gördü.

Toplam üretim içinde yenilenebilir kaynakların payı %37,4

Geçtiğimiz hafta toplam üretim içinde yenilenebilir kaynakların payı %37,4, doğalgazın payı %25,2, kömürün payı %36,9 oranında yer tuttu.

“Türkiye güneş enerjisi piyasası Avrupa’nın en büyüğü oldu”

Haftalık enerji piyasa raporuna açıklamalar yapan Enexion Enerji Danışmanlık Türkiye Genel Müdürü ve Enerji Uzmanı Ceren Özdal, “Gelişen teknoloji ve artan nüfus ile orantılı olarak enerjiye duyduğumuz ihtiyaç her geçen gün artıyor. Bu noktada toplam üretim içinde yenilenebilir kaynakların payının artması çevreye minimum zarar vererek enerji ihtiyacının sürdürülebilir olarak sağlanması anlamına geliyor. 2017 yılında yüzde 213 büyüyen Türkiye güneş enerjisi piyasası, Brüksel’de düzenlenen SolarPower zirvesinde açıklanan SolarPower Europe verilerine göre Avrupa’nın en çok büyüyen güneş enerjisi piyasası oldu. Küresel güneş enerji piyasasının ise yüzde 29,3 büyüyerek 98,9 GW’ye ulaşması tüm dünyada temiz ve sürdürülebilir yöntemlerin yaygınlaşması açısından sevindirici bir haber” dedi.

Devlet vatandaşın parasına el koyar mı?

Çıldırmış vaziyetteyim.

Acemi oyuncu gibi okeye dönerken rakibe elindeki okey taşını bilmeden vermiş gibi hissediyorum kendimi…

Her şey gazeteci bir arkadaşımın çevre bakanlığı Başakşehir Evleri’nde uygun evler satıyor, gel bir gidip bakalım demesiyle başladı.

Emlak Konut AŞ’nin inşa ettiği evleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı satış hakkını almış ve TURYAP AŞ’de bu dairelerin pazarlamasını yapıyorlarmış.

Fiyat listelerinden daire fiyatlarını gösteren yetkililer, bize uygun olan daireleri içeriye girilmesi yasak olduğu için dışarıdan gösterdiler. Bunun sebebinin ise dairelerin giren çıkandan dolayı zarar görmemesi için olduğunu belirttiler.

MUHATAP DEVLET KURUMU OLUNCA SÖYLENEN HERŞEYE İNANIYORSUNUZ

Bize de mantıklı geldi ve muhatabımız devlet bizi dolandıracak hali yok bu kurumların diyerek düşündük.

1+1 daire alıp ev ofis yapmayı düşünürken, 118 m2 2+1 almamı tavsiye ettiler.

Komisyonları hemen, %25’i 1 ay sonra, %75’i ve masrafları da 4 ay sonunda ödersiniz teklifi bizlere cazip geldi.

PARALAR BAKANLIK HESABINA İSTEDİKLERİ TARİHTE YATIRILDI

Hemen komisyonları verdikleri bakanlık hesabına yatırdık. Sayılı gün çabuk geçer hesabı 1 ay geldi ve eş-dost, hısım akrabadan borç aldık ama %25 olan 100.000 lirayı tamamlayamadık.

Bu sefer garanti bankasından 2007 yılında açtırdığım bireysel emeklilik sigortasını iptal ederek BES’te bulunan tüm parayı da aldım ve %25 peşinatı tamamlayarak o paracıkları da bakanlığın söylediği hesaba transfer ettik.

AFRİN OPERASYONU BAŞLAYINCA İLK DARBE BANKALARDAN GELDİ

Şimdi hedef 300.000 lirayı ödemek ve 3 ay vaktimiz var rahat rahat oturduğumuz evi satar ve yeni evimizin borcunuzu kapatırız düşüncesindeyken, hainlere karşı afrin operasyonu başladı.

İlk darbe finans sektöründen geldi ve özel bankalar ve devlet bankaları faiz oranlarını tavana çıkardı. Buna paralel olarak emlak sektöründe sakinlik baş gösterdi. Bir yandan daire fiyatları düşerken, diğer yandan kimse ev almak hatta müşteri olmaktan bile kaçınır oldu.

Biz rahatız çünkü bize evi satan şirketin temsilcileri şayet dairenizi satamazsanız bir dilekçe ile tüm yatırdığınız paraları ve komisyonları da geri iade ediyoruz demişlerdi.

Kendi kendimle, “Mehmetçik sınır ötesinde canını vererek teröristlerle mücadele ediyor, sen 2+1 evin var, şükret ve yaşamaya devam et. Vazgeç yeni ev almaktan. Çevre bakanlığına ödediğin paraları geri al, borç aldıkların kişilere borcunu geri ver” diyerek konuştum.

DEVLET PARANIZA EL KOYACAK DENİLİNCE KISA SÜRELİ BİLİNÇ KAYBI YAŞADIM

Kararımı verdikten sonra daireyi satın aldığım Çevre ve Şehircilik Bakanlığı &Turyap ofisini arayarak; ‘Ben dairemi satamadım, alırken de söylediğim gibi faize bulaşmak istemiyorum. Dilekçe ile başvurursak ne kadar zamanda paramı geri verirsiniz’ dediğimde, yetkili kişi, ‘Evet Ferhat bey size daha önce söylediğimiz gibi paraları geri ödeme yapıyorduk. Lakin Afrin operasyonu ve ekonomik sıkıntılardan dolayı artık geri ödeme yapılmıyor. Devlet %75 parasını ödeyemeyenin %25 peşinat ve tüm yatırdığı diğer paralara da el koyuyor’ dedi.

Telefonda dona kaldım, ‘Ben terörist miyim, vatan haini miyim, devletin ihalelerine fesatlık mı karıştırdım, kul hakkımı yoksa yetim hakkımı yedim’ diyerek kendi kendime anlam veremediğim bir darbe ile karşı karşıya kaldım.

KOLTUKLAR İŞ YAPMIYOR, İŞİ KOLTUKTA OTURANLAR YAPAR

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Özel Kalem, Emlak Konut AŞ özel kalem, Kamu Denetleme Kurumu, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Turyap A.Ş gibi kurumlarla görüşerek devletin kendi yanında dimdik duran vatandaşının parasına el koymasını bırakın bu ifadeyi zikretmenin bile büyük bir suç olduğunu söylememe rağmen sesimi duyan olmadı, olduysa da cevap gelmedi.

Eski dostum olan mana planına madde planından daha çok önem verdiğinden emin olduğum İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ü arayarak yaşadıklarımı anlattım. Beni Veli Böke ile görüşerek kendisine yönlendirdi. Böke, ‘olur mu öyle şey. Hemen hallederiz sıkıntı yok’ dedi.

Daha sonra durum hakkında bir gelişme olup olmadığını sormak için aradığımda, beni dinlemeyi bırakın, ‘Vakitli vakitsiz arıyorsun. Ben Vedad Gürgen’e söyledim o arayacak’ dedi ve kapattı.

Kendisinden helallik almak şart oldu, vakitsiz arayarak vaktini çaldık.

(Biz hırsızız hırsız ama bizim çaldığımız vakit olsun, kul hakkına girmekten iyidir)

TOKİ BAŞKANI ERGÜN TURAN’DA DEVLETİN PARAMA EL KOYMA SÖYLEMLERİNE ŞAŞIRDI

Her zaman doğruluğu ile şaibeden uzak olarak gönül adamı bildiğim TOKİ Başkanı Ergün Turan’ı da arayarak, yaşanan süreç hakkında bilgi verdim. Kendisi ‘Pazartesi sabah bana bilgileri yolla gerekeni yaparız. Konuşurum. Rahat ol devlet vatandaşın parasına el koyar mı?’

Tüm bu görüşmeler sürerken, süre geldi çattı. Ne resmi yazılarıma, ne telefonla başvurularıma, nede şahsen yaptığım görüşmelere bir cevap gelmedi.

Sadece ve sadece Turyap antetli kağıdına yazılmış, “18.2.2018 tarihine kadar kalan parayı yatırmazsanız bir daha ihtara gerek kalmaksızın yatırdığınız tüm paralar iradolunacaktır” yazısı tarafıma tebliğ edildi.

Adli merciler, noterler, avukatlık büroları bu ülkede faaliyet göstermiyormuş gibi Turyap anayasamızdan ticari hukukumuzdan bir imtiyaz alarak çevre bakanlığı adına vatandaşın parasına el koymak için yetkilendirilmiş.

SÖZLEŞMEDE AÇIK ARTIRMAYA KATILDIĞIM VE BAYRAK KALDIRDIĞIM YAZIYOR (YALAN)

Çevre bakanlığı bana evi emlakçı vasıtasıyla belirlediği listeden satarken, bana imzalattığı kâğıtta açık artırmaya katıldığımı yazmış ve ben bayrak kaldırmışım. Şahsım daha bir açık artırmaya seyirci bile katılmazken bu batıl sözleşmedeki maddeler hayal ürününden ibarettir. Artık yapacak bir şey yok diyerek turyap ile görüştük Halkbank’tan hemen kredi onayı çıkarttık ve verilen ek süre çerçevesinde alıcının satıcının tüm vergilerini biz ödeyerek tapumuzu aldık.

28 ŞUBAT TARİHİNDE İKİNCİ DARBEYİ EMLAK KONUT TARAFINDAN YEDİK

28 Şubat 2018 tarihinde ilginç bir tarih değil mi?

Bize karşı yapılan 28 Şubat darbesinin yıldönümünde Emlak Konut AŞ’ye bağlı Emlak Yönetim’in ofisine giderek, tapumuzu verdik ve daireyi teslim için bir yetkiliyle çıktık yola…

TESLİM ALDIĞIMIZ DAİRE KEŞKE SATIN ALMASAYDIK PARAMIZA EL KOYULSAYDI DEDİRTTİ

Daireden içeri girdiğimizde, salonda rutubet, boyalarda kabarma, parkeler su almış, parke süpürgelikleri gelişi güzel kesilmiş ve aynı şekilde monte edilmeye çalışılmış, tuvalet mobilya malzemelerindeçizikler, kapılarda darbe izleri tabiri caizse kir pas, toprak içerisinde çirkin bir manzarayla karşılaştık.

Binanın dış cephesinde ara çatlaklar, pencerelerin kolları çalışmazken, silikonlar parmakla gelişi güzel çekilmiş olması da evin neden su aldığını ispatlar nitelikteydi.

Teslim eden Emlak Konut Yetkilisi, banyo mobilyalarında çizikler olmasına rağmen değiştirilmediğini ve dış mantolamayı da kayıtlara geçiremeyeceğini söyledi. Dilekçe ile başvurursunuz dedi.

Başvurduk, yazdık, çizdik…

Hala dönen yok, hala yok…

Durmak yok yola devam bizde yazmaya devam edeceğiz….

****

DEVLET VATANDAŞIN PARASINA EL KOYMAZ MİLLETİNİN HAKKINI KORUR

Devlet vatandaşın parasına el koyar ifadesini kullanan kurumlar unutmayın!!! Devlet vatandaşın parasına el koymaz, hakkını korur… Devlet tarafından yapılan evlerde eksik malzeme kullanılması veya hak, hukuk çiğnenmesi demek kul hakkı yemek demektir ki!!!! Devlet içerisinde bu tür davranışları cezasız bırakmaz… Bizim buradaki esas sorunumuz para kaybetmek, hasarlı ev almak değildir!!! Gerçek sorunumuz yöneticilerin, idarecilerin kendilerine iletilen sorunların çözümü noktasında vatandaşın sözlerini dikkate almamalarıdır…

Bilge kralın halkına tavsiyesi

Bu günleri gösteren yüce Allah’a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı.

Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır.

Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik.

Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennette buluşacağız, onları Allah’ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız.

Allah’a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var.

Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor.

Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın.

Gazeteci-Yazar Ferhat Yıldırım

Gökteki hilalden daha yükseğe dikmedikleri sürece sorun yok

Bosna Savaşı esnasında, Osmanlı yadigarı Mostar Köprüsü’nün bulunduğu Mostar şehrinde Hırvat komutanla görüşen Aliya İzzetbegoviç’e, komutan, tehdit havasında dağın tepesine dikilen devasa büyüklükteki haçı göstererek “Bak, biz haçı nasıl diktik. Şimdi sizin hilalden daha yukarıda bir haçımız var. Bunu kaldırmaya gücünüz yeter mi?” diye manalı bir soru sorar.

Aliya İzzetbegoviç’de, bu söz karşısında meseleyi gülümseyerek geçiştirir, “Hele bir gün geceye dönsün” der.

Akşam karanlığı basınca da onu dışarıya çağırıp, şahadet parmağını göğe kaldırarak tüyleri diken diken eden şöyle konuşur:

“Sayın komutan, şimdi sen de bir semaya bakıver! Şu hilali ve yıldızı görüyor musunuz? Senin onları yok etmeye gücün yeter mi? Ne kadar yükseklere haç dikseniz de onu geçemezsiniz ve asla onu oradan da indiremezsiniz. Onlar semada olduğu müddetçe biz de inşallah varlığımızı devam ettireceğiz!..”

Gazeteci-Yazar Ferhat Yıldırım

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO’ya seslenişini dinlerken aklıma Bosna-Hersek’in “Bilge Kral”ı Aliya İzzetbegoviç’in Müslüman Türklerin soykırıma uğradığı an dünyaya haykırışı geldi.

Bilge Kral İzzetbegoviç tarihi konuşmasında şu ifadelere yer vermişti; “Srebrenitsa’da faşizmin en korkunç biçimlerinin uygulandığı çok büyük bir soykırım yapılmış ve şu an hala devam etmektedir. Dünya’nın bu vahşeti görmemesi için kör olması gerekir. Ya dünya gerçekten kör yada bu katliamı gerçekten onaylıyor”

Cumhurbaşkanımızın, “Ey NATO neredesin? Niye gelmiyorsun? 911 kilometre sınırları olan Türkiye tehdit altında niye gelmiyorsun? İsim mi açıklayacağım? Adil davranın adil. Gel. Samimi olun, dürüst olun, üzerinize düşen görevi yerine getirin” sözlerinin cevabını 1995 yılı Temmuz ayında Aliye İzzetbegoviç vermişti.

O yıllarda Srebrenitsa’da yapılan Sırp katliamını onaylayan Avrupa devletleri bugün Türkiye sınırında oluşan tehdidi de destekliyor.

Yakın tarihimizde Saraybosna’da, Azerbaycan’da, Kerkük’te, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da, Türkmen Dağı’nda Türklerin katledilmesi sırasında sessiz kalan bu şeytanlar coğrafyamızda planlanan ve uygulanan çirkinlikleri sadece seyretmektedirler.

Batılı güçler vahşet yapılan Türkler ve Müslümanlar olunca her zaman tepkisiz kalmaktadır.

Peki bizler bu çirkinliklere karşı neler yapıyoruz. Bosna katliamı yapılırken 20’li yaşlarda idim.Bizler kendi aramızda organize olarak kardeşlerimize her türlü destekte bulunuyorduk. Hatta şanslı bir çok arkadaşımız gönüllü olarak Sırplarla savaşma şansına sahip oldular. Çok iyi hatırlıyorum devletimizde katkı sağlıyordu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ataları gibi nerede bir zulüm varsa onun karşısında dim dik durmuştur her zaman…  Allah gani gani rahmet eylesin, Muhsin Yazıcıoğlu ve Alparslan Türkeş’in destekleri ile kayıtlı veya kayıt dışı yardımlar Azerbaycan’a, Irak Türkmenlerine, Doğu Türkistan’a, Kıbrıslı Türklere, Bosna’ya ulaştırılıyordu. Bugünde geçmişte olduğu gibi dünyanın her yerinde yaşanan zulümlere karşı yalnızca tek karşı duran biziz.

Esasında ana hedefte olanın da Türkiye olduğunun da bilincindeyiz…

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” (Hadis-i Şerif)

Gazeteci-Yazar Ferhat Yıldırım

Tarih gerçekleri kayıt eder

Bir yandan Türkiye’nin giriştiği “Zeytin Dalı Harekatı”, diğer yanda şaşkın Hollanda’nın akıl almaz “soykırım” girişimi kararı daha Nisan’a gelinmemesine rağmen, Ermenistan’a iftiralarını başlatmış bulunuyor.

Asırlık olayları, her yıl özellikle Nisan ayı sonlarında ısıtıp ısıtıp, dünya kamuoyuna kabul ettirmeyi deneyen Ermenistan’ın bu kez iftiralarına erken başlamasının arkasında tabii ki yabancı unsurların tahrik ve destekleri yer alıyor. Nitekim Ermenistan, Türkiye ile olan “normalleşme protokolünü” iptal ettiğini şimdi açıklaması da bunu gösteriyor.

Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Türkiye ve Ermenistan arasında 2009 yılında ülkeler arasındaki diplomatik ilişkileri normalleştirmek üzere Zürih’te imzalanan normalleşme protokolünü iptal ettiğini açıklaması yeni bir “Ermeni oyunu” olarak nitelendiriliyor.

Çünkü, protokolün imzalandığı 2009 yılında Erdoğan’ın, protokol imzalanması için önce Ermenistan’ın Karadağ krizini çözmesi gerektiğini söylemesinin ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi protokolü imzalamaktan vazgeçtiği biliniyor. Üstelik, Ermenistan’ın Karadağ krizinin çözümlenmesi için herhangi bir girişiminin olmayacağı da böylelikle açığa çıkıyor. Zaten, cayır cayır yanan Orta Doğu’ya, bir de “asırlık Ermeni yalanı” çok geliyor. Böylesine dengesiz Ermeni varlığı ve tehlikesi Orta Doğu’yu yakından ilgilendiriyor.

Bir asır geçmiş olmasına rağmen, Doğu sınırlarımızda yaşanan “tehcir” ve “mukatele”de meydana gelen zorunlu ölümleri, büyük abartıyla bir “soykırım” gibi gösteren Ermeni yalanının sürdürülmesine göz yuman hür dünyanın davranışını şiddetle protesto etmek gerekiyor.

1915’lerde; bir yanda, “yedi düvel” Çanakkale’yi geçip, imparatorluğun can damarını ele geçirmeye çalışırken, diğer bir yanda Sarıkamış’ta Ruslarla ölüm-kalım savaşının sürdüğü bir ortamda Ermeni çetelerinin ortaya çıktığını hatırlamak icap ediyor.

Tabii ki Rusların, eski sınırın her iki yanında Ermeni isyanını açıkça desteklemeye giriştikleri unutulmuyor. Hatta Rusya’dan 100 bin, Ermenilerden de 150 bin kişilik bir kuvvet toparlanıyor.

1915 Mayıs’ında Osmanlı yetkilileri, tüm Doğu vilayetlerindeki Ermenilerin, bölgeden çıkmaları ve Kuzey Mezopotamya’daki kontrollü yerleşim yerlerine gitmeleri yönünde bir karar almak mecburiyetinde kalıyor.

İşte ne olduysa bu süreçte oluyor.

Her halde 500 bin kadar Ermeni zaman içinde açlıktan, Kürtlerin yaşadığı topraklarda yaptıkları uzun yürüyüşlerin cefasından ve karşılıklı çatışmalarda can veriyor. Yani, planlı-kararlı bir “katliam” bahis konusu olmuyor. Kim ne derse desin, bütün acılar, bütün ölümler bir “tehcir” sürecinde gerçekleşiyor.

Google’a girildiğinde; “Tehcir veya Zorunlu Göç; bir topluluğu yaşadığı yerden göç ettirme, göç etmesine sebep olma, sürme” şeklinde özetleniyor.

Çoğu vakit, uygunsuz iklim şartları, gıda teminindeki aksaklıklardan kaynaklanan sağlık bozulmaları, eşkıya ve çete baskınlarının, tehciri zorlu bir hale getirdiği biliniyor ve kabul ediliyor.

Ayrıca, Ermeni tehcirinde olduğu gibi, çıkarılan isyanların “mukatele”ye dönüşmesi karşılıklı can kaybını doğuruyor.

Aslında, 1915’te zorunlu göç işte böyle olumsuz şartlar altında cereyan ettiği için, her iki taraftan da ölümler olduğunu tarihler belirtiyor.

Ermenilerin zorunlu göçte yok olmalarının çok büyütüldüğü ve karşılıklı çatışmaların “katliam” gibi gösterildiği de başka bir gerçeği yansıtıyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nda tehcirin de uygulama kurallarının yıllarca hüküm sürdüğü unutuluyor.

Oysa, “tehcir”in Balkanlar’da Türklere uygulandığı ve binlerce kişinin öldüğü tarihi gerçekler arasında yer alıyor.

Kaldı ki Ermenilerin Karabağ’daki “katliam”ı belleklerden silinmiyor.

Öte yandan; uzun yıllardan beri, hiçbir ABD Başkanı “Türkiye soykırım işlemiştir” şeklinde “kesin” bir ifade kullanamıyor.

ABD, gerçeği tarihi belgelerle öğrenmiş olmanın sıkıntısını yıllarca yaşıyor.

Sözüm ona hür dünya, bir türlü gerçeği kabullenmiyor.

Ve ne yazık ki, her fırsatta özellikle Nisan ayının sonlarında Ermenistan’ın yalanlarına, iftiralarına uyuluyor.

Ne var ki, tarih daima doğruları sinesinde barındırıyor.