26.2 C
İstanbul
Çarşamba, Temmuz 30, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 109

Maden politikalarına destek vermek mili görevdir

2018 yılında yaşanan değişken ekonomik çizelgeler nedeniyle enerji sektörü küresel düzeyde değişikliklere sahne oldu.

Belirsizliklerin gölgesinde akılcı uygulamalarla enerji sektörü kriz söylemlerini fırsatlara çevirmeyi başarmıştır. Tüm olumsuz tablolara ve yaratılan kaos ortamlarına rağmen enerji sektöründeki yatırımlar rafa kaldırılmamış aksine sektöre teşvikler ile can suyu takviye edilmiştir.

Türkiye son yıllarda yenilebilir enerji kaynaklarının artışında Avrupa ülkeleri ile yarış eden bir konuma ulaşmıştır.

Sektördeki devlet işletmelerinin yatırımlarda özel sektör ile yarışması ve şirketlerin dünya firmaları ile ortaklıklara imza atması Türkiye’nin Avrasya’daki enerji dönüşümüne liderlik edeceğinin bir referansıdır.

Dünya, sebepsiz iç savaşlar, gerekli olmayan bölgesel çatışmalar ve güç gösterileri ile boğuşurken, enerji gücünü tekelleştirmeye çalışan ülkeler aldıkları kararlarla insanlığın geleceğini kendi menfaatleri çerçevesinde şekillendirmeye devam ediyorlar.

Yaşananları iyi analiz ettiğimizde ekonomik ve siyasi karmaşaların altında hep aynı aktörler ve maşalarının çıktığını fark ediyoruz. Bugünlerde ezber bozan anlaşmalar peş peşe tekrarlanıyor.

Özellikle ABD’nin Ortadoğu politikasının altında kendi kendine yetmekten öte giderek, enerji’yi kontrol etme isteği yatmaktadır.

Ortadoğu’da enerji oyuncularının değişmesine de ABD’nin son yıllardaki enerji politikaları sebebiyet vermiştir.

Enerji arz güvenliğini sağlamak, enerjiyi yerlileştirmek ve enerji piyasası oluşturmanın milli bir görev olduğu bilinciyle sonuna kadar enerji bakanlığımızın yanında yer almalıyız. ‘Milli Enerji ve Maden Politikası’ geleceğimiz için çok büyük önem arz etmektedir.

Türkiye’nin enerji sektöründe uygulamaya koyduğu başarılı projelerin bazı çevreleri çok rahatsız ettiği de gözlemleniyor.

Bu nedenle Gün Medya Grubuna bağlı tüm gazete, dergi ve internet haber sitelerimizde ülkemizin enerji politikalarına sonuna kadar destek vermeye çalıştık.

Türkiye’nin enerjisinin yüksek olmasına kendi enerjimizden daha büyük önem verdik. Bu desteğimizi daha da ileriye taşıyarak sektöre daha faydalı olmak adına Enerji Dünyası gazetesi çıkarmak için düğmeye bastık.

Bu desteğimizi daha da ileriye taşıyarak sektöre daha faydalı olmak adına Enerji Dünyası Gazetesi ile hepinize merhaba diyoruz.

Artık Türkiye’nin enerjisine daha fazla enerji katmak adına yayın hayatına başlayan yeni sektörel gazeteniz Enerji Dünyası var.

Rabbim enerjimizi daim eylesin ve bizleri başkalarının enerjilerine muhtaç etmesin.

Borsan ilgi odağı oldu

Türkiye’nin önde gelen yerli sermayeli sanayi kuruluşu Borsan Grup, kablo ve aydınlatma sektörlerinde saygın bir yere sahip Borsan Kablo ve Borled markalarıyla, Türkmenistan’da gerçekleştirilen Türk İhraç Ürünleri 2018 Fuarı’nda ilgi odağı oldu. Borsan standını ziyaret edenler arasında, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın yanı sıra, Türkmenistan Ticaret ve Dış Ekonomik İlişkiler Bakanı Amandurdu İşanov ile TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da yer aldılar.

Türkiye’nin yerli sermayeli öncü sanayi kuruluşu Borsan Grup, kablo ve aydınlatma ürünleri ile ülkemizin yanı sıra dış ticaret pazarlarında güçlü büyümesini sürdürüyor.

Kablo ve LED aydınlatma ürünleri alanında Borsan Kablo ve Borled markalarıyla varlık gösteren Borsan, ülkemizin Türkmenistan’daki en güçlü ticari görünürlük platformu olarak gösterilen Türkmenistan Türk İhraç Ürünler Fuarı’nda büyük ilgi çekti.

Türk ihracatçıları için giderek daha önemli bir pazar haline gelen Türkmenistan’ın Aşkabat kentinde, 15-17 Aralık 2018 tarihleri arasında düzenlenen fuarda kozmetikten otomotive, tarımdan makine endüstrisine pek çok sektörden Türk ihracatçıları yer aldı.

Borsan Kablo ve Borled ürünlerinin sergilendiği fuar, iş adamlarının yoğun ilgisini çekti. Fuara İhracat Müdürü Esra Gün ve Pazarlama Müdürü Can Okan Yılmaz liderliğinde katılan Borsan ekibi, pek çok potansiyel iş ortağı ile görüşmeler gerçekleştirdi. Kendi alanlarında yüksek teknolojili ürünlerin sergilendiği Borsan standı, aynı zamanda üniversite öğrencilerinin de yoğun ilgisini çekti.

Borsan standını ziyaret edenler arasında, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın yanı sıra, Türkmenistan Ticaret ve Dış Ekonomik İlişkiler Bakanı Amandurdu İşanov ile TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve beraberindeki heyet de yer aldı. Ziyaretçiler, sergilenen kablo ve aydınlatma ürünleri hakkında bilgi aldılar.

Enerji sektörünün duayenleri İstanbul’da buluşacak

36 ÜLKENİN ENERJİ LİDERLERİ ICSG İSTANBUL 2019 İÇİN İSTANBUL’A GELİYOR

İstanbul, 25-26 Nisan tarihlerinde ICSG İstanbul 2019’a (7. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongre ve Fuarı) ev sahipliği yapıyor.

ICSG İstanbul 2019 (7. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongre ve Fuarı) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Enerji Piyasası Denetleme Kurumu’nun destekleriyle 25-26 Nisan 2019 tarihlerinde gerçekleşiyor. ICSG İstanbul 2019, ELDER ve GAZBİR’in stratejik partnerliğinde Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek.

Geleceğin akıllı şebekeleri ve şehirlerine yön verecek konuların ele alınacağı ICSG İstanbul 2019, yurt içi ve yurt dışından teknoloji, su, çevre ve enerji sektörünün liderlerini ağırlayacak. 36 ülkeden sektör temsilcilerinin yer alacağı ICSG İstanbul 2019, Avrasya’nın tek global organizasyonu olma özelliğini taşıyor.

ENERJİ TASARRUFU MASAYA YATIRILACAK

Alman – Türk Ticaret ve Sanayi Odası’nın (AHK) Ülke Partneri olduğu ICSG İstanbul 2019’da enerji tasarrufu, enerji verimliliği, enerji depolama, enerjinin doğru ve verimli kullanılması, akıllı şebekelerde yeni teknoloji sistemleri, akıllı şebekelerde dijital dönüşüm, iletim, dağıtım, üretim, dijitalizasyon, yenilebilir enerji gibi konular masaya yatırılacak. Kamu kurum ve kuruluşlarının üst düzey yetkililerinin, büyükelçilerin, belediyelerin, yenilebilir enerji firmalarının, üniversitelerin, uzman akademisyenlerin, OSB’lerin, kalkınma ajanslarının, teknoparkların, teknoloji markalarının, elektrik dağıtım firmalarının, organize sanayi müdürlüklerinin ve daha birçok önemli sektör temsilcisinin yer alacağı ICSG İstanbul 2019’a yaklaşık 10 bin kişinin katılması bekleniyor.

ICSGİSTANBUL 2019’DA ÜRÜNLER DOĞRUDAN TANITILACAK

350’ye yakın global firmanın standının yer alacağı ICSG İstanbul 2019’da katılımcılar ürünlerini doğrudan tanıtma imkanı bulacak, son teknoloji ürünleri ve sektördeki tüm yenilikleri aynı çatı altında görebilecek, ticaret hacmini artırma şansı yakalayabilecek ve yeni ortaklık anlaşmaları yapma fırsatı yakalayabilecek.

Fuarda ayrıca akıllı şebekeler ve şehirler konusundaki inovatif teknolojiler sergilenecek.

HHB Expo tarafından düzenlenen ICSG İstanbul 2019’u destekleyen kurum ve kuruluşlar arasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı’nın yanı sıra Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, EPDK, BOTAŞ, BOTAŞ International, EDAŞ, TEDAŞ, EPİAŞ, TİKA, Ankara Kalkınma Ajansı, KOSGEB, TÜBİTAK, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, İGDAŞ, İSBAK, İSKİ, İSO, İTO, DEİK, OSB Üst Kuruluşu, Borsa İstanbul, OSTİM, OSTİM Enerjik, Ankara Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İTÜ, YTÜ, Teknokent, Hacettepe Üniversitesi Teknokent A.Ş, ODTÜ Teknokent, Alman Türk Sanayi Odası (AHK), Yunan – Türk Ticaret Odası, AZPROMO, CzechTrade ve Sollab da yer alıyor.

ICSG İstanbul 2019’u destekleyen dernek ve organizasyonlar ise şöyle: ELDER, GAZBİR-GAZMER, AUSDER, EMSAD, Enerji Hukuku Araştırma Enstitüsü, Enerji Federasyonu, Enerji Verimliliği Derneği, Mimar Mühendisler Grubu (MMG), ETD, EYODER, GAZİD, GENSED, GÜNDER, İMMİB, MÜSİAD, OSBDER, T3GM, TEHAD, TENYA, TET, TÜSİAV, AREC, CSID, DERLAB, ESMIG, G3 PLC Alliance, GSGF, ISGAN, ISOF, IEEMA, OSGP, Prime Alliance, VAASA ETT.

ICSG İstanbul 2019, 5174 sayılı kanun gereğince Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) izni ile düzenleniyor.

Bosch Termoteknik’ten rekor

Isıtma, soğutma ve havalandırma sektörünün önde gelen firmalarından Bosch Termoteknik, kuruluşundan bu yana 8 milyon kombi üretti. Bosch Termoteknik’in Manisa Fabrikası, 2018 yılında 888.888 kombi üretim adedi ile tarihinin en yüksek kombi üretimini gerçekleştirdi.

2018 yılında rekorlarına bir yenisini daha ekleyen Manisa Fabrikası, böylece ‘üretim üssü’ unvanını da pekiştirdi. 25 yılı aşkın bir süredir faaliyet gösteren fabrikada, kurulduğundan bu yana üretilen cihaz sayısı ise 8 milyon adedi aştı.

Bosch Termoteknik Manisa Fabrikası’nda, dünyanın dört bir yanındaki 41 ülke için, 744 farklı cihaz tipi üretimi yapılıyor. Fabrika, aynı zamanda iklimlendirme sektöründe ‘İhracat lideri’ unvanını da elinde bulunduruyor.

Enerjinin yıldızları geliyor

Elektrik dağıtım sektörünün yetişmiş eleman ihtiyacına çözüm üretebilmek adına başlatılan ‘Enerjinin Yıldızları’ projesi çerçevesinde BEDAŞ’ın Bayrampaşa’daki İnönü Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde kurduğu ‘Yüksek Gerilim Laboratuvarı’nın resmi açılışı törenle gerçekleştirildi. Millî Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ile yapılan iş birliği protokolü çerçevesinde, AB standartlarında kurulan laboratuvarda öğrenciler uygulamalı eğitim fırsatına sahip olacak. Elektrik dağıtım sektörüne nitelikli eleman yetiştirmek üzere MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ile BEDAŞ, AEDAŞ ve ÇEDAŞ arasında yapılan Mesleki Eğitim İşbirliği Protokolü’ne imza atılmasının ardından İstanbul, Antalya ve Sivas’ta projeye uygun olarak belirlenen üç okulda önce Yüksek Gerilim Dalı yeniden hayata geçirildi. Ardından Yüksek Gerilim Dalı’nı seçen öğrencilere uygulamalı ders imkânı sağlamak üzere Yüksek Gerilim Laboratuvarı kuruldu.

Bu çerçevede BEDAŞ tarafından İnönü Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde eğitim hayatına kazandırılan laboratuvarda öğrenciler, elektriğin üretilmesinden iletim ve dağıtımına kadar tüm kademeleri uygulamalı olarak görme imkânına sahip olacak. Bu arada başarılı öğrencilere iki yıl boyunca aylık 500 TL burs verilirken, BEDAŞ’ta staj yapmaları da sağlanacak. Aynı zamanda BEDAŞ’ın yönetici ve çalışanları, bilgi birikimlerini ve deneyimlerini öğrencilere aktarmak üzere mentorluk yapacak. Her yıl 100 ila 120 öğrencinin Yüksek Gerilim Laboratuvarlarında mesleki formasyonun gerektirdiği eğitimi görmesini amaçlayan Enerjinin Yıldızları projesi kapsamında öğrencilerin daha önce eğitimini almadıkları Elektrik Piyasası dersi de müfredat kapsamına alınacak.

Milyonlarca doları çöpe atıyoruz

Artan nüfus artışı ve sanayileşme doğal kaynakların tüketiminde artışa neden olurken tüm Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de sıfır atık bilincinin gelişmesini zorunlu kıldı. Bu geri kazanım süreçlerinde kaynağında ayrıştırma yaparak milyonlarca doları kurtarabileceğimizi belirten IFAT Eurasia Proje Müdürü Namık Sarıgöl, “ Çöpü çöpten çıkararak ham madde ihtiyacımızı karşılayabiliriz. İkincil ham madde üretilirken geri dönüştürülmüş maddeden harcanan enerji cevherden harcanan enerjiden çok daha düşük. Etkili atık yönetimi enerji olarak da büyük avantajlar sağlıyor. Bu kapsamda, 28-30 Mart tarihlerinde düzenlenecek ‘IFAT Eurasia Çevre Teknolojileri Fuarı’ atık yönetimi ve geri dönüşüm konusunda yeni açılımlar sağlayacak” dedi.

Ekonomiye 3, 5 milyar kaynak

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un geçtiğimiz ay verdiği bilgilere göre,  ‘Sıfır Atık’ projesinin hayata geçirildiği bir yılda 2, 2 milyon ton ambalaj atığı, 58 bin ton atık elektrikli ve elektronik eşya, 38 bin ton bitkisel ve 80 bin ton madeni atık yağ, 184 bin ton ömrünü tamamlamış lastiği kaynağında ayrı toplanarak geri kazandırıldı. Bütün bunlardan sadece bir yıl içinde ekonomiye 3,5 milyar kaynak sağladı.

Baymak’tan atık su terfi istasyonları

Baymak, teknolojide çözüm ortağı olan DAB firmasının kullanıcı dostu ürünleri Fekabox ve Fekafos ile kolaylık sağlıyor. Atık sular, ihtiva ettiği maddeler nedeniyle bulunduğu yerden terfi ettirilmesi insan sağlığı ve çevre temizliği açısından önem göstermektedir. Atık sular, içeriğinde katı maddeler, wc atıkları, atık yağlar, homojen olmayan katı atıklardan oluşmaktadır ve bu atık suların terfi ettirilmesi özel ekipmanlar ihtiyacını doğurmaktadır.

DAB firması bünyesindeki Fekabox ve Fekafos atık su terfi istasyonları dizayn edilirken kalite ile birlikte kullanıcı dostu olmasına da dikkat edilmiştir. Alternatifli giriş çıkış bağlantıları ve bu bağlantı noktalarına işaretlenen semboloji ile kullanım kolaylığı sağlanmıştır. Tüm bağlantı noktaları koku ve hijyen unsurlarını sağlayacak şekilde sızdırmazlık ekipmanları ile donatılmıştır. Fekabox ve Fekafos atık su terfi istasyonları ortalama 8 mm kalınlığında geri dönüştürülebilir Polietilen malzemeden üretilmiştir. Bu sayede taşıma ve kurulum maliyetleri düşürülmüş, koku probleminin önüne geçirilmiştir. Ayrıca korozyona ve mekanik yorulmaya karşı dayanıklı olarak geliştirilmiştir.

PKK’nın siyasi kanadına devlet yardımı kabul edilemez

0

Dünyanın hiçbir ülkesinde askerine kurşun sıkan, bebekleri öldüren, terör örgütüne açıktan açığa verdiği destekler ispatlı olan ve terör örgütünün siyasi kanadıyım diye mecliste haykıran siyasi partiye bir devletin para desteği verdiği görülmemiştir ve düşünülemez bir durumdur. Lakin biz ülkemizde dünyada eşi benzeri olamayan bir çirkinliği her seçim döneminde görüyoruz. Her yeni dönemde de bu yardımları kat kat artırarak veriyoruz.

DEVLET VE VATANDAŞ KEMER SIKARKEN SİYASİ PARTİLER İSRAF YARIŞINDA

Devlet ve vatandaş kemer sıkıp, enflasyonla topyekûn mücadele ederek, yaşanan krizi atlatmaya çalışırken, aynı hassasiyet siyasi partilere ayrılan bütçede gösterilmiyor. Siyasi partiler her yıl genel bütçe gelirlerinin 5 binde 2’si oranında hazine yardımı alıyor. Genel seçim dönemlerinde bu yardımlar 3’e, yerel seçimlerin yapılacağı zamanlar da 2’ye katlanıyor.

Ekonomik olarak sorunlar yaşadığımız bu günlerde bütçe düzenlemeleri yapılırken partilerin aldıkları yardım miktarlarında hiçbir düzenlemeye gidilmemesine bir anlam veremiyorum. Her alanda israfı önlememiz gerekirken, siyasi partilere yapılan yardımlarda bir kesintiye gidilmemesi gerçekten şaşırtıcı bir olay olarak hafızalarımıza kazınmıştır. Devlet her alanda israfı önlemeye çalışıyor, 2019 yılındaki projelerin bir kısmı durduruluyor ama siyasi partilere yardımda tasarrufa gidilmiyor, birde üstüne; terör örgütünün siyasi kanadı HDP’ye 92 milyon 238 bin lira yardım yapılması kabul edilir bir durum değildir.

HDP’NİN BU YARDIMI ALMASINA VESİLE OLAN PARTİ’NİN ADI CHP’DİR

HDP’nin bu parayı almasına vesile olan parti’nin adı CHP’dir. 24 Haziran seçimlerinde CHP’den gelen emanet oylarla HDP son anda Meclis’e girmiştir. CHP bu millet seni de affetmeyecek HDP’yi de… HDP’ye oy verenlerin tamamını toplasan ülke ekonomisine katkıları 92 milyon değil iken, verdikleri zararlar 92 milyondan fazla iken bizim devletimiz neden 92 milyon 238 bin lira daha yardım yapar?

Bu paraların dağ kadrolarının emrinde kullanılmayacağını, mühimmat alınmayacağını garanti edebilir misiniz?

El insaf…

Kobi e-Ticaret Zirvesi ile Türkiye büyüyor

Idea Soft ve Google ana sponsorluğunda bu sene ikincisi gerçekleşen ve ülke ekonomisine katkı sağlamak için KOBİ’leri sektörün profesyonelleriyle buluşturan KOBİ E-Ticaret Zirvesi büyük ilgi gördü. Sunuculuğunu ünlü şovmen Geveze’nin üstlendiği zirvede, KOBİ’ler için oluşturulan özel alanda katılımcılar yeni ürün ve hizmetleri de deneme fırsatı yakaladı.

Yaklaşık 1000 kişinin katıldığı zirveyle ilgili Idea Soft Ceo’su Seyhun Özkara,‘Türkiye’de her geçen gün büyüyen e-ticaret ekosistemine ve ülke ekonomisine katkı sağlamak amacıyla KOBİ’leri böyle bir etkinlikte bir araya getirmekten büyük mutluluk duyuyoruz. KOBİ’ler, dijitalleşme süreçlerinde ihtiyaç duydukları A’dan Z’ye her konuyu ve konuşmacıyı bu zirvede bulma şansı yakalıyorlar.  Biz Idea Soft olarak da tüm bu dijitalleşme süreçlerinin tam ortasında yer alıyoruz ve sistemin entegrasyonunu sağlıyoruz. Ayırca haftalık eğitimlerimizle de interaktif olarak markaların bu sürece daha kolay adapte olmalarını destek oluyoruz. Bugün itibariyle 6500 markaya e-Ticaret ekosisteminde hizmet veriyoruz. Önümüzdeki yıllar içerisinde de trendleri takip ederek güçlü iş ortaklarımız sayesinde bu sayıyı daha da artırmayı planlıyoruz. KOBİ’lere yönelik ilk ve ücretsiz bir zirve olmasının yanı sıra bu seneki bir diğer farklılığımızda zirvemizin canlı yayın ile izlenebilmesi. Tüm katılan KOBİ’lerin keyifli ve bir o kadar da faydalı bir gün geçirmesini diliyor ve bu vesileyle ana sponsorumuz Google’da teşekkür ediyorum’ dedi.

Google Türkiye, Ortadoğu, Afrika Kanal Satış Yöneticisi Şebnem Erzan ise yaptığı sunumunda dijitalleşen dünyada tüketiciyi yakalama konusundaki verilere yer verdi. 8 sene içerisinde internet abonesinin 9 kat artığını belirten Erzan, akıllı telefon penetrasyonun da % 69 oranına ulaştığını paylaştı. Bu oranın dünyaya gore daha yüksek olduğundan bahseden Erzan herhangi bir strateji yaparken bu penetrasyon oranının da mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini paylaştı. Son olarak Erzan,interneti yoğun olarak kullanan kobilerin ciro artış oranının bu sene % 17 olduğuna da değindi.

Kotler: Türk kültürüne dünya hayrandır

İTO Başkanı Şekib Avdagiç, “Pazarlamanın sahne ışıkları yeniden İstanbul’un üzerine yöneldi” dedi.

Pazarlama duayeni Philip Kotler, “Türk kültürü dünya tarafından merak ediliyor. İddianız var, gelenek var, istek var, gideceğiniz yön var. Öncelikle markaları oluşturmada bir beceri oluşturmamız lazım. Para da lazım ama fikir olmalı. Sizin markanızın bir mükemmellik standardı oluşturmaması için hiçbir sebep yok” diye konuştu.

“Modern pazarlamanın duayeni” olarak anılan ünlü pazarlama Profesörü Philip Kotler’in kurucu olduğu Dünya Pazarlama Zirvesi (World Marketing Summit), ilk kez İstanbul’da İTO ev sahipliğinde düzenlendi. Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen ve küresel pazarlama profesyonellerinin en prestijli platformlarından biri olarak kabul edilen Dünya Pazarlama Zirvesi büyük ilgi gördü. 4 binden fazla kişinin katıldığı zirve görkemli açılışının ardından öğleden sonra gerçekleşen oturumlarla devam etti.

HER ŞEHİR KENDİNİ PAZARLAMALI

Özellikle moderatörlüğünü Prof. Marc Oliver Opresnik’ in gerçekleştirdiği Prof.İlber Ortaylı ve Philip Kotler’in birlikte aynı sahnede yer aldığı ‘Bir Şehirden Ötesi İstanbul’ oturumu büyük bir ilgi ile takip edildi. Dünyanın geleceğinin “şehir devletleri” şeklinde olacağı öngörüsünde bulunan Philip Kotler, “Gerçek itici güç ‘büyük şehir’ olmakta. Türkiye’de ise bu güç ‘İstanbul’. Her şehir kendini pazarlamalı.  Kendini hangi alanda ve kimlere pazarlayacağını da belirlemeli bu anlamda. Hangi ülkelerin sizi daha çok tanımasını istiyorsanız buna yönelik çalışmalar gerçekleştirmelisiniz. Eğer büyük şirketlerin yatırım yapmasını istiyorsanız, devlet görevlileri ve iş adamları belirli ülkeleri ziyaret eder yatırım için teşvik ederler, bu nispeten daha kolaydır’’ diye konuştu.

Ünlü tarihçi İlber Ortaylı ise markacılığın bir dizayn işi olduğunu belirterek, ‘’Markalaşmak için şartları anlamak ve o doğrultuda üretim yapmak çok önemlidir. Dünyayı gezmemiz ve zamanda gezmemiz lazım. Bütün Avrupa’yı ve Doğu’yu incelememiz lazım bu şekilde üreticiliğimizi arttırırız. Ülke olarak özellikle Akdeniz sahasının uzmanı olmamız lazım’’ dedi. Ortaylı ayrıca World Marketing Summit gibi toplantıların ülkemizde daha çok olmasını ve bunun çalışmamız gerektiğini de vurguladı.

Oturumda yer alan Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu ise, bir markanın teknolojisi olmadan bulunduğu pazarda güçlü konuma gelmesinin zor olduğunu belirterek, markaların kritik başarı faktörlerini Ar-Ge, inovasyon, kalite, tasarım becerisi, marka yatırımı ve yerel pazarlara uygunluk olarak sıraladı.

Zirvede, Prof. Dr. Moran CERF, Prof. Dr. Luiz MOUTINHO, Prof. Marc OLIVER OPRESNIK, Prof. Dominique M. Hansens ve Dr. Fahim KIBRIA’nın konuşmaları da büyük ilgiyle takip edildi.

“TÜRK GENÇLERİNİN İHTİYACI OLAN RÜZGARI KOTLER İLE ESTİRDİK”

Philip Kotler ve İTO Başkanı Şekib Avdagiç dün sabah da ekonomi basınının önde gelen isimleriyle İTO binasında sabah kahvaltısında bir araya geldi.  Avdagiç, zirve kapsamında 4 binden fazla kişiye yüz yüze, on binlerce kişiye ise İTO’nun web sitesi ve sosyal medya hesaplarından canlı yayınla ulaşıldığını belirterek, “Bana göre bu zirvenin en önemli getirisi pazarlamanın sahne ışıklarının, yeniden İstanbul’un üzerine yönelmesi oldu. Pazarlamanın evrensel kurallarını yazan Philip Kotler gibi bir ismi ağırlamak, İstanbul’a yeni bir ufuk ve vizyon kazandırdı. Türk girişimcisinin, Türk gençlerinin küresel nitelikte markalar tasarlaması için bir rüzgara ihtiyacı var. Bu rüzgarı da Mr. Kotler ile estirdiğimizi düşünüyorum. Eminim ki Mr. Kotler’i gören, marka konusunda onu dinleyenler arasından geleceğin markalarını tasarlayacak birçok genç çıkacaktır” dedi.

ROKET HIZINA KAVUŞMALIYIZ

Avdagiç, İTO olarak pazarlamanın geleceğini, teknolojik gelişmelere ve dijital çağa uygun bir şekilde kendini yenilemesinde gördüklerini aktararak, “Türkiye pazarlamada kritik bir eşiktedir. O da şudur: Ya çağın beklentilerine uygun bir şekilde üretim anlayışımızın odağına markalaşmayı sokacağız ve buradan yürüyeceğiz ya da pazarlama tuzağının içinde dönüp duracağız. Dolap beygiri gibi dönüp durmaktan kurtulup roket hızına kavuşmalıyız” diye konuştu.

“Bizim sadece, kompleksli yaklaşımları bir kenara koyup hedeflerimizi büyütmeye ihtiyacımız var” diyen Avdagiç, “En değerli 100 markamızın hepsini toplasanız bir Amazon etmiyor retoriğinden kurtulmalıyız. Pazarlamanın ham maddesi markaysa İstanbul ve Türkiye’de, dünyanın en değerli markalarını oluşturacak zengin ham madde kaynakları var” ifadelerini kullandı.

Philip Kotler de toplantıda  Türk iş dünyasında başarılı olma arzusunun çok fazla olduğunu, buna saygı duyduğunu söyledi. Türk kültürünün dünya tarafından merak edildiğini anlatan Kotler, “İddianız var, gelenek var, istek var, gideceğiniz yön var. Öncelikle markaları oluşturmada bir beceri oluşturmamız lazım. Para da lazım ama fikir olmalı. Sizin markanızın bir mükemmellik standardı oluşturmaması için hiçbir sebep yok. İyi medya kanallarını seçmeniz de size akılda kalan sloganları oluşturma fırsatı sağlayacak. Sadece geleneksel reklamcılıkla kalmak doğru değil. Artırılması gereken konulardan biri kesinlikle dijital” diye konuştu.

“İSTANBUL ÇOK ÖZEL VE GÜÇLÜ BİR MARKA”

Prof. Dr. Kotler, İstanbul ve Türkiye’nin çok özel ve güçlü bir marka olduğunu vurgulayarak, “ABD’li dostlarımla konuşuyorum; Paris’e gitmekten sıkıldılar. İtalya’ya da gidebilirler ama buraya gelmek istiyorlar. İstanbul çok özel bir marka ama markanızı bir satışçı gibi pazarlamanız gerekiyor. Türkiye hakkında kısa ve öz mesajınız olmalı. İstanbul’dan sevgilerle gibi” şeklinde konuştu.

Kotler, etkileyici bir marka olarak gördüğü İrlanda’nın pazarlama bakanlığı kurduğunu belirterek, “Bence her ülkenin bir pazarlama bakanlığı olmalı. Belki ticaret bakanlığının altında bir birim de olabilir ama birine bu konuda bir sorumluluk verilmeli.” önerisinde bulundu.

KOTLER’A FAHRİ DOKTORA UNVANI

Philip Kotler, öğleden sonra da  İstanbul Ticaret Üniversitesi’ne de konuk oldu. Kotler’a, İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazım Ekren tarafından fahri doktora unvanı verildi. Burada gençlere seslenen Kotler, ülkesinde öğrencilerin yüzde 25’inin mezun olduklarında kendi şirketini kurmak istediğini belirterek, Türkiye’de de öğrencilerin global olarak düşünmesinin teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’de bilgisayar ve yapay zekayı iyi kullanan bir genç nesil olduğunu belirten Kotler, şöyle devam etti: “Buna dayanarak işlerini geliştirebilirler. Benim ülkemdeki gençler bir yerde çalışmak değil, kendi şirketini kurmak istiyor. Aslında çoğu şirket akıllı, gençleri teşvik ediyor. Şirketlerin belki kendilerinin ne yaptıklarını düşünmeleri gerekiyor. Kişileri nasıl teşvik edebilirler, buna önem vermeliler.”

 Kotler, konuşmasının sonunda gençlere “Hayatınızın bir anlamı ve amacı olsun. Gurur duyacağınız bir hayat yaşayın” diye seslendi.

Beşiktaşlı işadamları Cengiz Aygün ile devam dedi

Beşiktaşlı Sanayici ve İş Adamları Derneği Olağan Kurul toplantısı Kalamış’ta bir restoranda gerçekleşti. Dernek Başkanı Cengiz Aygün,2019 yılının çok daha verimli geçeceğini söyleyerek ‘BESİAD ismini çok daha fazla duyacaksınız’ dedi.

Kalamış’ta gerçekleşen BESİAD toplantısı öncesinde şehitlerimiz ve Beşiktaş’a hizmet etmiş merhum büyüklerimiz için bir dakikalık saygı duruşu gerçekleştirildi. Divan Kurulu Başkanlığına seçilen Yahya Kurt’un konuşmalarıyla başlayan toplantı daha sonra yeni yönetim kurulunun seçilmesi ile devam etti.

CENGİZ AYGÜN GÜVEN TAZELEYEREK YENİDEN BAŞKAN SEÇİLDİ

Beşiktaşlı Sanayici ve İş Adamları Derneği Olağan Kurul toplantısında yapılan seçimde; Cengiz Aygün yeniden Dernek Başkanı seçilirken Ferhat Pazarbaşı’nın Başkan Yardımcılığı görevine devam etmesine karar verildi. (Denetim Kurulu Başkanı Bünyamin Ercan Erdoğan, Sayman Ercüment Nefesoğlu)  Beşiktaş Divan Kurulu üyesi ve BESİAD Dernek Başkanı Cengiz Aygün, 2018 yılında yapılan başarılı etkinlikleri kutlamak ve yenilerini katmak adına BESİAD ailesi olarak organizasyon düzenlemeyi önerdi. Verilen karar ile 500 kişilik katılımın olacağı yemekli bir organizasyon düzenlenmesi, kültür faaliyetlerine destek olunması adına değerli Beşiktaşlı sanatçılardan oluşan bir komite kurulması kararlaştırıldı. 2018 yılında yaklaşık 1000 adet Beşiktaş forması dağıtan BESİAD, bu sayıyı 2019 yılında iki katına çıkararak Türkiye’nin her yanına dağıtma kararı aldı. Ayrıca birçok ilde BESİAD şubesi açılması kararlaştırıldı. Özellikle Anadolu’daki gençlerimize Beşiktaş’ı daha çok sevdirmek ve ihtiyacı olan kişilere yardım edebilmek amacı ile 2018’de yapılan yardımları önümüzdeki sene daha da arttırılması gerektiğini belirten Aygün, 2019 yılının çok daha verimli geçeceğini, BESİAD aracılığı ile Beşiktaş’ın iş dünyasında ve vatandaşlar tarafında daha çok destekleneceğini belirtti.

BEŞİKTAŞ SPOR KULÜBÜ BAŞKANI FİKRET ORMAN BESİAD’A BAŞARILAR DİLEDİ

Derneğin toplantısı esnasında bir ödül töreninde bulunan Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Fikret Orman, gönderdiği mesaj ile Beşiktaşlı Sanayici ve İş Adamları Derneği derneğine başarılar dileyerek çalışmalarından dolayı yöneticileri tebrik etmiş.

Derneğin olağan toplantısı; açılış, yoklama, genel kurul divan başkanlığının seçimi, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması, yönetim kurulu başkanının konuşması, faaliyet ve denetim raporunun okunması, tahmini bütçenin görüşülmesi ve kabulü, dernek organlarının asil ve yedek üyelerinin seçimi, dilek ve temenniler ve kapanış olarak gerçekleşmiş.

SGDD-ASAM kafaları karıştırıyor

Avrasya Bir Vakfı bünyesinde 1999 yılında kurulmuş olan Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’ı milli çıkarlarımız için araştırmalar yapan misafirlerini kapıda karşılayıp, görüşme sonrasında kapıdan Türk gelenek ve göreneklerine göre yolcu eden bizim kuruluşumuz olarak biliriz.

Peki Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’ın türevi olan Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD-ASAM) ne iş yapar? misyonu ve vizyonu nedir? Milli midir? Yerli midir?

Aylar öncesinden bizleri Ankara’da düzenlenecek olan “Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları” programı için davet ettiler. Tüm yurt içi ve yurt dışı programlarımızı ayarlayarak başkent’te gerçekleşecek programa katılmak için hazırlıklarımızı tamamladığımız sırada derneği arayarak program detaylarını öğrenmek istediğimizde programın iptal edildiğini öğrendik. Bizleri Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı vasıtasıyla davet ediyorsunuz, programa sayılı günler kala iptal olduğunu öğreniyoruz, iptal olduğunu bize bildirme lütfunu göstermediniz, peki Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na neden bildirmediniz? Siz kurumunuzu bizim en üst kurumumuzdan üstün mü görüyorsunuz?

Bu üslupsuz yakışık olmayan durum karşısında daha önce düzenlenen programlara katılan gazeteci arkadaşlarımı arayarak durum konusunda istişare yaptığımda aldığım cevaplar enteresandı.

İngiliz Büyükelçiliği, AB ve Birleşmiş milletlerden maddi destek almak için bu programlar organize ediliyormuş. Üst düzey cumhurbaşkanlık makamından yöneticilerimiz geldiği gün yapılan organizasyonlara katılımın yüksek olması sağlanıyormuş. Fakat yöneticilerimizin katılmadığı günlerde organize edilen toplantılara gelen gazeteciler otele yerleşip, programa katılmadan Ankara’da turistik gezilere katılıyor, Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği ise yapmış olmak için 3-5 gazeteci ile organizasyonu yapıyormuş. Yani körler, sağırlar birbirini ağırlar.

AB’den güç almak için gazetecileri kukla yerine koymak, göstermelik programlar ile mültecilere fayda sağlanıyor algısı yaratmak, davet ettiği kişileri mağdur etmek bir milli derneğin vizyonu da olamaz vizyonu da…

Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği yöneticileri sizleri İstanbul’da 5 yıldızlı otelde 100 gazetecinin de davet edildiği bir programda ağırlamak isterim, tüm masraflar (Uçak, Transfer, otel) tarafımıza aittir. Sizleri havalimanında karşılayıp, aynı havalimanından da yolcu edeceğimizden şüphemiz olmasın.

Bir de unutmadan bizler verdiğimiz sözleri yutmayız, tutarız.

Uyuşturucu mafyası kız çocuklarımızı hedef aldı

Gazetemize uyuşturucu tacirlerinin vicdansız uygulamaları konusunda özel açıklamalarda bulunan Madde Bağımlılığı ve Adli Bilişim Uzmanı Emekli Emniyet Mensubu İsa Altun, suç örgütlerinin 18 yaş altı kız çocuklarını bağımlı yapmak için çaba harcadığını ve buna karşı ailelerin çok dikkatli olmalarının gerekli olduğunu belirtti. Uyuşturucu konusunda ailelerin dikkat etmesi gereken en önemli unsurun ergen yaştaki çocuklarını gözlemlemek olduğunu söyleyen İsa Altun, ebeveynlerin çocuklarını takip etmek ve kiminle arkadaş olduklarını kontrol etmesinin önemine değindi.

UYUŞTURUCU TACİRLERİNİN HEDEFİNDE 18 ALTI KIZ ÇOCUKLARIMIZ VAR

Kız çocuklarını bağımlı yapmak için uyuşturucu mafyasının değişik metotlar uyguladıklarını belirten İsa Altun, “Ne yazık ki! Uyuşturucu tacirlerinin hedefinde ergen çocuklarımız bulunuyor. Önce kız çocuklarını tuzağa düşüren uyuşturucu mafyası daha sonra bu genç kızlarımızı kullanarak diğer çocuk yaştaki gençleri zehirlemeye çalışıyorlar. Cezai ehliyetleri bulunmadığı için özellikle 18 yaş altındaki küçük çocukları kullanan suç örgütleri ilk kullanımlarda ücretsiz uyuşturucu promosyonları da yapıyorlar” dedi.

Sosyal medya ve diğer iletişim araçlarının etkisiyle bu maddelere ulaşmanın kolaylaştığını söyleyen Altun, “Geçtiğimiz günlerde 15 yaşında bir çocuk sosyal medya aracılığı ile 53 çocuğu bağımlı yapmış. Bu ve buna benzer örneklere çok rastlıyoruz. Emniyet güçlerimiz bu konuda ciddi önleyici çalışmalar yapıyorlar. Fakat bu konuda en önemli görev ailelerimize düşmektedir” diyerek tehlikenin boyutlarına dikkat çekti.

BAZEN ÖLDÜREN, BAZEN İNTİHAR ETTİREN UYUŞTURUCULARDAN ÇOCUKLARIMIZI UZAK TUTMALIYIZ

Altun, “Her geçen gün yeni bir uyuşturucu ile karşılaşıyoruz. Adı bazen bonzai, bazen flakka bezende skunk olabiliyor. Ama isimleri değişik olan maddelerin ortak özellikleri hepsinin zararlı olmasıdır. Kalp hızında yükselme yaptığından kalp krizine sebep oluyorlar. Madde alındıktan sonra halüsinasyon görmeye başlayan kullanıcı bilinç kaybı ve duygu durum bozukluğu gibi davranışlar içine girebiliyor. Bazen öldüren, bazen intihar ettiren bu maddelerden çocuklarımızı uzak tutmalıyız” diyerek tehlikenin boyutlarının düşünüldüğünden daha büyük olduğunu söyledi.

UYUŞTURUCU MADDE SATIŞI VE REKLAMI SOSYAL MEDYADA GERÇEKLEŞİYOR

Altun, “Ailelerin dikkat etmesi gereken en önemli unsur ergen yaştaki çocuklarını takip etmek ve kiminle arkadaş olduklarını kontrol etmektir. Günümüzde internet ve sosyal medyanın etkisi gün gittikçe artıyor. Çocuklar internetle büyüyor. İnternet bir anlamda sokağı eve getirmek demek. Uyuşturucu maddelerin pazarlandığı alan sosyal medyadır. Ailelerin bu konuda çok dikkatli olmaları gerekiyor. Bağımlı aileleri çocuklarının bağımlı olduğunu en az 2 yıl sonra fark edebiliyorlar. Nedeni ise çocuklarına uyuşturucuyu yakıştıramıyorlar. Bağımlılıkla mücadelede önleme çalışmaları tedavi etmekten daha kolaydır” diyerek uyuşturucu ile mücadelede seferberlik ilan etmenin gerekli olduğunu vurguladı.

YAKALANAN SİLAHLAR VE UYGULADIKLARI METOTLAR ÖRGÜTÜN NE KADAR TEHLİKELİ OLDUĞUNU GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR

“Uyuşturucu tacirlerine karşı yapılan baskınlarda yakalanan silahlar örgütün ne kadar tehlikeli olduğunu gösterirken, uyuşturucu sevkiyatında kullandıkları metotlar tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor” diyerek konuşan İsa Altun, “Geçtiğimiz ay Şişli’de bir otomobil tamirhanesinde uyuşturucu satıldığı bilgisi üzerine Narkotik polisleri yaptığı baskında iş yerinde bulunan 7 şüpheliyi yakalayarak gözaltına almıştı. Narkotik polisi tamirhanede 25 gram kokain, 3 ruhsatsız tabanca, 1 kalaşnikof tüfek ve çelik yelek ele geçirmişti. Narkotik Polislerinin Atatürk Havalimanı’nda yaptığı bir başka operasyonda, 4 masa örtüsünün astarına emdirilmiş 6 kilo 70 gram afyon sakızı yakalanmıştı. Narkotik polisleri Başakşehir’de bir kargo firmasına düzenlediği 2 farklı operasyonda ise kayısı pestili ve cevizli sucuk içerisinde uyuşturucu madde gizlendiğini belirlemiş. Polis ekipleri kayısı pestili ve cevizli sucuklarda yaptığı incelemede toplam 11 kilo 60 gram afyon sakızı ele geçirmişti” diyerek tehlikenin boyutlarının ne kadar büyük olduğunun gerçekleşen operasyonlarda ortaya çıktığını söyledi.

Türk düşmanı koltukta oturmuyor

Bulgaristan’da yaşayan azınlıklara yönelik ırkçı söylemleriyle tanınan ve son parlamento seçimleri sırasında Türkiye’den Bulgaristan’a oy kullanmak için gelen çifte vatandaş Türkleri sınırda tartaklayan Bulgaristan Başbakan Yardımcısı Valeri Simeonov’un görevinden istifa etmesi azınlıklar tarafından olumlu karşılandı.

Ogün Gazetesi Ekibi geçtiğimiz ay Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya bir ziyaret gerçekleştirerek, Türkler ve azınlık temsilcileri ile bir dizi görüşmeler yapmıştı. Ziyaretin ardından Bulgaristan’ın gerçekleri başlıklı haber ile yaşanan sıkıntıları kamuoyu ile paylaşılmıştı.

Bizim ülkemizde azınlık ve cemaatlere gösterdiğimiz ilgi alakanın Bulgaristan’daki yaşayan Müslümanlara ve özellikle Türklere gösterilmediğine işaret ederken, gerçekleşen ırkçı saldırılar ile insani ve tarihi mirasımızın Bulgaristan’da tehdit edildiğini kaleme almıştık.

Görüştüğümüz sivil toplum kuruluşları temsilcileri Müslümanlara saldırıların azaldığını fakat hiçbir zaman bitmediğini ve böyle giderse de bitmeyeceği konusunda beyanat vermişlerdi.

Haskova ve Kırcaali şehirlerinde yaşayan soydaşlarımızla yaptığımız görüşmede, Bulgaristan Başbakan Yardımcısı Valeri Simeonov’un Türkleri ve Kırcaali halkına yönelik ırkçı sözler sarf ettiğini ve haddini aşarak tartakladığı bilgisine ulaşmıştık.

Ayrıca;  Simeonov, son parlamento seçimleri sırasında Türkiye’den Bulgaristan’a oy kullanmak için gelen çifte vatandaş Türkleri sınırda tartaklamıştı.

Sofya, Haskova ve Kırcaali’de edindiğimiz bilgileri ve görüntüleri devletimiz kurumlarına bir rapor ile sunmamızın ardından Bulgaristan Başbakan Yardımcısı Valeri Simeonov’un istifa etti.

Bulgaristan’da iktidardaki koalisyon hükümetinin ortaklarından Bulgaristan Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (NFSB) Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Valeri Simeonov’un istifa etmesi Bulgaristan’da yaşayan azınlıklar tarafından ümit verici bir gelişme olarak karşılandı.

Ülkedeki Türklere yönelik ırkçı söylemleriyle tanınan NFS lideri Simeonov, daha önce de Etnik Azınlıklar Entegrasyon Konseyi’nin başına getirildiği için kamuoyunda büyük tepki almıştı.

Anıt ağaçlar

0

Doğduğumuzda ağaçları görürüz. Onlarla yaşarız, mezarlarımızda bile ağaçlar vardır.

İçlerinde öyleleri var ki diğerlerinden çok farklı nitelik kazanmışlardır. Şekli, göğüs çapı, boyu, görüntüsü, yaşı, heybeti ve itibarı ile akranlarından hemen ayrılır. Onlar ölümsüzlüğü, güç ve huzuru simgeler.

Anadolu’da sıkça karşılarız onlarla. Bir caminin avlusunda, bir mezarlıkta, bir cadde kenarında, bir köy meydanında, bir tepe üstünde ve genellikle yapayalnız…

Yaşadıkları yüzyıllar içerisinde tüm olumsuz koşullara direnme iradesi göstermiş ve var olabilmiş birkaç nesil insan varlığı ve tarihine şahitlik etmiş ağaçlardır “anıt ağaçlar.” Belki birkaç nesil daha şahitliğe devam edeceklerdir, kim bilir? Onları korumak yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olmak her şeyden önce bir insanlık borcudur.

Yaşadığı süre içerisinde bulunduğu yöre halkı üzerinde, tarihi, kültürel ve folklorik olumlu ya da olumsuz derin izler bırakan, efsanelere konu olmuş,  gelecek kuşaklara taşınması gereken değerlerdir.

Anıt ağaçların kültürel ve mistik yönlerini incelediğimizde çok eski devirlere dayandığını görüyoruz. Anıtsal niteliği taşıyan ağaçların önemli bir bölümü günümüze kadar yaşayabilme, korunabilme şansını kilise, camii, mescit ve türbe, saray ve köşk bahçesi gibi kutsal ve mistik mekanlarda yer almalarına borçludur. Örneğin Kahramanmaraş’ta Kale Köyü Mezarlığı’nda bulunan 40-50 metre boy ve 100 – 160 santimetre çaplı 90 adet ağacın oluşturduğu anıt sedir meşceresi varlığını Kasım Dede adıyla anılan bir yatıra borçludur.

Yine İstanbul’un Fethi’nden sonra Sümbül Efendi Dergâhı (Kocamustafa Paşa-İstanbul) olarak bilinen eski manastırdaki bir servi ağacının ne kadar kutsal olduğu kendisini ziyaret eden binlerce insandan anlaşılmaktadır.

Lübnan’da Bischerre Köyü civarındaki sedir orman içinde bugün yaşı 3000 yılın üzerinde olan dev bir sedir bulunmaktadır. Yöre halkı tarafından “Allah’ın Sediri” adıyla anılan bu ağacın oradaki tüm sedir ormanlarının atası olduğuna inanıldığı için, hemen yakınındaki tapınaklarda görevli rahipler kimi ayinlerini bu anıt ağacın altında yapmaktadır.

Doğayı tam anlamı ile korumuş olsaydık. 500 – 600 yaşlarında çam ve çınar ağaçlarından oluşan harika ormanlarımız olacaktı. 

Anıt ağaçların yaşayan varlıklar oluşu, bu doğa harikalarını daha çok korunmaya muhtaç hale getirmektedir. Ülkemiz ormanları uzun zamandan beri aşırı derecede tahribata uğramış olmasına rağmen anıtsal nitelik taşıyan ağaç ve orman parçaları yönünden yine de zengindir.

İnsan ve doğanın tarihine tanıklık eden bu değerlerin bilimsel olarak tespit ve tescil edilerek koruma altına alınması gerekir.

Anıt ağaç ve ağaç toplumlarının, “tabiat anıtları” içinde kendine özgü bir ayrıcalığı vardır, çünkü onlar canlıdır. İnsanlarda bambaşka duygular çağrıştırır. Anıt ağaçlar, hastalandığında tedavi edilebilir. Fakat onu yok ettiğiniz zaman bir daha geri getiremezsiniz, onarıp gelecek nesillere bırakmak şansınız yoktur. Bu nedenle tabiat anıtı ve anıt ağacın değerini bilmeli ve onları bütün varlığı ile korumalıyız.

Kadın, her yaşta yaralanıyor

Kadın her yaşta yaralanıyor, çünkü daima bir eleştiriye, şiddette, psikolojik baskıya maruz kalıyor.

Sadece ülkemizde değil bu sorun. Gelişmiş ülkülerdeki kadınların da başka türlü sorunları var. Yani anlayacağınız, kadın olmak dünyanın her yerinde zor.

Kadın aşık oluyor, bazen küçükken aldığı darbelerden dolayı, dokunulmayı aşk zannediyor. İşte en büyük hayal kırıklığı, en büyük yanlış burada başlıyor. Duygularıyla sevilmeyen sadece dokunulan kadının kalp ağrısı hırçınlaştırıyor, agresifleştiriyor ve geri dönülemez hayat felsefesi başlıyor.

Hayatında bu kadar derinden yara almış bir kadından ne bekleyebilir ki insan? Ona acımayan hayatın intikamını en yakınlarından çıkarıyor. Mesela iyi bir evlât olamıyor, sevemiyor, acıyamıyor, merhamet duyamıyor. İyi bir anne olmasını beklemek ise büyük haksızlık değilmi?

Diyorlar ki, kadın’ın en güzel yaşları 35 ten sonra başlar! Kendini yaşama, zamanına girer. Onu söyleyenler sadece, ekonomik sorunu olmayan, büyük kentlerde hayatını kimseye bağımlı geçirmek zorunda kalmayan, gelecek kaygısı taşımayan, çocukları için endişelenmeyen ve önemlisi korkmayan kadınları gözlemlemiş olmalı ki bu kadar rahat, kadın’ın olması gereken duygu dünyasından bahsediyorlar. Ülkemizin 3/4 ü Anadolu! Ve anadolu insanı gelenekleriyle, töreleriyle, ahlak kurallarıyla yaşar! “Desinler”, “namus” kavramları onlar için vazgeçilmezdir. Kadın’ın nasıl bir hayat yaşaması, kiminle mutlu olması gerektiğine onlar karar verir. Çünkü kadın onlar için, evde oturup çocuk doğuran, hizmet eden, verilenle yetinmesi gereken bir varlıktır. Onun dayak yemesinin adı eğitim dir.. Kadına yapılan bu zulümler, şartları iyileştirseler bile değişmeyecektir. Bilmiyorlar ki, kadın geçmişinde yaşadığı korkuları, kaygıları üzerinden ölünceye kadar atamayacaktır. Belki biraz dindirir ama atamaz.

Oysa kadın kulağıyla sever (duymak ister), gözleriyle sever (görmek ister). Büyük beklentileri yoktur. Büyük beklentileri daima karşı taraf yaratır vaadleriyle. Kendisi vaadlerini yerine getiremediğinde, yine kadını doyumsuzlukla suçlar ve vicdanını rahatlatır! Evlenirken veya flört yaşarken aşık olduğu kadını evlenince değiştirmeye başlar. Önce kıyafetlerini değiştirir. Oysa kadına o giyim tarzıyla aşık olmuştur. Sonra kısıtlamalarıyla asosyal bir kadın yaratır. Ve sonuç; yarattığı bu kadına aşkı biter ve onu yine suçlamak için malzeme biriktirir. Aldatmak için en güzel sebeptir bunlar. Belki fizikselden daha büyük bir psikolojik şiddettir bu durum kadın için. Kadın’a küçük şeyler verip, büyük karşılık bekliyor pek çok erkek.

Peki kadınlar hiç hata yapmıyor mu? Yapıyor elbette. Ama kadın hata yapıyorsa mutlaka bunda bir erkeğin payı vardır. Geçmişinden gelen bir travması vardır. Keşke anlamaya çalışıp duruma yardımcı olmaya çalışsa erkekler. Ya da bu durumu kabullenmiyorsa kadından ayrılsa. Oysa kadın ruhu sevilmek, korunmak, korumak, merhamet duyup, iyilikleri sunmak için yaratılmıştır! Hep iyi olan taraf elbette kadın değil, ama bunun çözümü de şiddet değil!

Biz ülke olarak çözüm odaklı yaşamıyoruz. Ehliyet alırken bile haftalarca kursa gidiyoruz, ama evlenmeye kalkanlara önce eğitim vermiyoruz. Kız çocuğu babasından şiddet görüyor, biz babayı rehabilite etmek yerine haklı çıkarma çabasına giriyoruz. Kadın şiddet görüyor, kadını alıp bir süreliğine devlet korumasına veriyoruz. Adamın öfkesi daha da katlanıyor ve kadını ilk gördüğü yerde büyük şiddet veya ölümle cezalandırıyor. Adam şiddet gösterdiğinde onu alıp bir hastaneye mecbur bırakarak yerleştirsek ve tedavi etsek, her iki tarafı da kazanmış olmazmıyız? Sadece psikolojik danışmanlık, eğitim ve tedavi veren klinikler kurulmalı. Ücretsiz olmalı üstelik. Sadece öfke kontrol merkezleri olmalı içerisinde. Kıskançlık merkezleri kurulmalı! Özgüven terapileri verilmeli!

Bir kadına hamilelik döneminde mecburi eğitim verilmeli. Baba adayları da bu eğitimlere katılmalı. Psikolojik destek merkezleri mecburi ve çok yerler de olmalı! Çünkü, dünyaya getireceği yavrusuna en güzel eğitimi anne verecektir. Baba da onların huzurunu sağlayacaktır. Oğluna, kendinden bedensel ve akılsal üstün olanlara karşı kıskançlık duygularını en iyi anne bastırır, nezaketi anne öğretir, paylaşmayı, merhametli olmayı öğreten yine annedir. Ancak öncesinde mutlaka anne mutlu ve huzurlu olmalı ki, tüm bunları evlatlarına verebilsin!

Belki bizler bu kadar güzel bir dünyaya tanık olamadık ama geleceğe yatırım yaparsak, neslimiz mutlu, şiddetsiz, öfkesiz bir hayat yaşar..

Yine ABD’nin tuzağına düşmeyelim

Gerçekten de, ABD’nin ne yazık ki, “ben geliyorum” dercesine geliştirdiği tuzağa düşmek üzere olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor.

Gerçi, hain ve sinsi tuzaktan kurtulma ihtimalimiz daima mevcut gibi görünüyorsa da, bu sefer Türkiye’nin sosyal, siyasi, ekonomik ve uluslararası konumu çok eksiler veriyor.

Bir gazeteci olarak, 11 Haziran 2018’de gazetemizde“ABD’nin tuzağına yine düşmeyelim” başlıklı yazımızda bu tehlikenin üzerinde ayrıntılı bir şekilde durarak ve uyarıda bulunduğumuz da arşivlerde bulunuyor:

“Seçimlere birkaç hafta kalmışken, güvenliğimizi çok yakından ilgilendiren dış siyasi ve askerî gelişmelerin yeniden gündeme gelmesi veya getirilmesi Türkiye’ye büyük dikkat hatta sorumluluklar yüklüyor. Suriye’nin kuzeyinde elde edilen avantajın korunması ve yeni askerî faaliyetlerden kaçınılması koşulu önümüzde duruyor.

Büyük ekonomik sıkışıklık içinde bulunan Türkiye’nin yeni harcamalara girmesi, aslında her kesim tarafından istenmiyor.

Üstelik, işin içinde yine ABD’nin, çoğu daha sonra doğru dürüst yerine getirilmeyen veya tamamen unutulan taahhütleri hâlâ zihinleri kurcalıyor.

İster istemez, “yine ABD’nin tuzağına düşmeyelim” endişesi ortalığı bulandırıyor. ABD’nin Menbiç’in terörist örgütlerden kurtarılması ve eş yönetimin Türkiye tarafından yürütülmesi projesi daha başlangıcında kuşku uyandırıyor.

Çünkü, ABD’nin çok önemli iki isteminden vazgeçmesinin temelinde bir “oyun” olabileceği intibaı uyanıyor.”

ABD’nin çeşitli gizli açık vaatlerine rağmen sözünde duramayacağı yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Nitekim; Millî Savunma Bakanı’nın art arda sıraladığı, uyarı mı, bilgi mi yoksa görüş mü olduğu bir türlü anlaşılmayan sövlevi durumu bütün çarpıklığıyla dile getiriyor.

Öte yandan, Türkiye’nin bu tür uyarılarına rağmen ABD, Fırat Nehri’nin doğusundaki sınır hattında gözlem noktaları veya karakollar kurmayı sürdürüyor.

Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinin karşısındaki Tel Abyad’ın yanı sıra Suruç’un önündeki Kobani’de de (Ayn El Arap) gözlem noktası ve karakol binasını yaptığı bildiriliyor.

Bilindiği gibi, ABD’nin Türkiye’yi terör örgütü DEAŞ ve Esad rejiminden gelebilecek saldırılara karşı korumak gerekçesiyle kurmaya başladığı gözlem noktalarına Ankara’nın sert tepki göstermesinin etkileri pek fark edilmiyor.

Bu arada, son Millî Güvenlik Kurulu bildirisinde de “Suriye’de herhangi bir emrivakiye göz yumulmayacağı ve meşru müdafaa hakkının kullanılacağı” vurgulamasına herhangi bir yanıt gelmediği de dikkatleri çekiyor.

Türkiye’nin, “çok komşulu bir ülke” konumunu muhafaza etmek mecburiyetinde olduğunu bütün dünya biliyor fakat yıllardır bozmaya çalışıyor.

Özellikle, ABD’nin İsrail kaynaklı ve İngiltere destekli bazı projeleri Türkiye’yi hâlâ rahatsız ediyor.

Unutulmamalıdır ki, ülkemizin bu stratejik konumu sadece siyasi iktidarlar tarafından değil bütün Türk milleti tarafından gözleniyor ve korunuyor.

Hâl böyle iken, ABD’nin Türkiye’ye karşı “şer projeleri” gündeme getirmeye başladığı açıkça görülüyor.

Türkiye’nin, ABD’nin bir yandan “zoraki” dostluk gösterileri diğer yandan “fütursuzca” tehditleri hatta eylemleri karşısında “durgunluk” ve kararsızlık dönemi geçirdiği şaşkınlığı kendini hissettiriyor.

Ne var ki, Türkiye’nin ABD’ye karşı uygulaması artık bir “koşul” haline gelen stratejik yaptırımları unutuluyor.

İncirlik’teki ABD üslerinin faaliyetlerinin derhal durdurulması bir başlangıcı işaretliyor.

Sonra da, bir çok askerî ve siyasi avantajların ortadan kaldırılması sıraya geliyor.

Neredeyse, Suriye’ye sınırımızı kendi toprağıymış gibi kullanan bir ABD’nin İsrail’e “ne biçim harita” hazırladığı şimdiden anlaşılıyor.

Orta Doğu’da çıkan, üretilen petrol ve tabii gazın yanı sıra akarsuların “denetim” altına alınmasını çoktandır planlayan bir ABD ve “hülya” haline getiren İsrail’e, çoğu Arap devletlerinin de destek olması Türkiye’yi daha da zor durumda bırakıyor.

Bu arada; Orta Doğu haritasında, sıralanan dost ve düşman ülkeler şaşkınlık içinde bocalıyor, hatta korku ve endişe birbirini kovalıyor.

Top tüfek devri bitti

Bir kez daha gördüm ki! topla tüfekle insan gücüyle savaş kazanma devri bitmiş ya teknolojiye sahipsiniz kazanırsınız ya da değilsiniz kaybedersiniz. Bu çok açık ve net bir günümüz gerçeğidir.   

Dostlarımızdan ailemizden uzun bir süredir ayrı kaldık. Sebebi Pakistan’da gerçekleşen fuar idi. Önce fuar için 10 gün hazırlıklar yaptık. Komutanlarımızın görüşlerini ve değerli fikirlerini almak için istişarelerde bulunduk. Ardından hazırlıklar ve istişareler bittikten sonra Pakistan Karachi Expo Centre’de düzenlenen Uluslararası Savunma Teknolojisi Fuarı (İDEAS)’a ülkemizi temsilen katıldık.

Orada bir kez daha gördük ki! teknoloji öne geçmiş ve tüm ordular dünyadaki bu ileri yenilikleri yakinen takip ediyor.

Silah stantlarının önü bomboş fakat teknoloji stantlarının önü kuyruk herkes ürünü inceleme ve bilgi alma yarışına girmiş.

Pakistan’da çok gurur verici bir şey daha yaşadım. Türkiye olarak sahip olduğumuz ve sergilediğimiz ileri teknoloji ürünlerimiz mükemmeldi ilgi çok büyüktü.

Hem bunu yabancı ülkelere satmamız hem de bir çok ülkeden teknoloji olarak daha gelişmiş olmamız büyük haz verdi.

Yaşadığım duyguyu ve bu onuru kelimlerle ifade etmem çok zor olacak. Bunu orada olsaydınız çok iyi anlayabilirdiniz.

Ben dilimin döndüğü kadar anlatmaya çalışıyorum ve daha öncede yazdım bunları…Yaşanan zor süreçte hem ekonomik getiri sağlayan projelerimiz hemde başka ülkeleri kıskandıracak projeleri hayata geçirmiş olmamız gerçekten çok gurur verici bir durumdur.

Pakistan Cumhurbaşkanı ve Savunma Bakanı ilk ziyaretçilerimizdi. Peşinden neredeyse kuvvet komutanlarının tamamı geldi. Hakeza diğer ülkelerin askeri temsilcileri bizlerle görüşmek için yarış halindeydiler. Kardeş ülke Pakistan’da bayrağımızı kısacası gururla dalgalandırdık.

Pakistan’dan ülkemize dönüşümüzde ekip arkadaşlarımla sınır bölgesine geçerek, bir takım temaslarda bulunduk. Teknolojimizi kendi sınırlarımızda gördüm. Güçlü ordumuzla bir kez daha gurur duydum. Peygamber ocağımız var olsun dedim. Karda, kışta, çamurda, soğukta komutanlarımızın ve askerlerimizin verdiği fedakarlığı ile emeklerini kelimelerle tarif edemem. Allah onların yar ve yardımcıları olsun.

Bunların hepsi gurur ve onur kaynağı ama küçük bir şikayeti de yazmadan geçemeyeceğim. Devlet büyüklerimizden ricamdır; ne olur şu bürokrasiyi hızlandırın yada sorumlulukları yaşayanlara verin ki hızlı hareket edelim. İşi bilenler sorumlu olursa, gerisi zaten hızla gelişir ve projeler peş peşe devreye girer.

Şu bürokrasiyi içinde bulunduğumuz konjonktür bunu kaldırmaz. Kurumlar olarak hızlı ve seri olmalıyız.

Gözümün gördüğü, kulağımın duyduğu kadarıyla, yaşadıklarımı sizlerle paylaştım. Sağlıcakla kalınız.

Ülkemiz var olsun, Ordumuz şan olsun. Allah devletimiz için görev yapanların hepsini korusun.

Allaha emanet olun.        

Gururla; “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE, ŞANLI BAYRAĞIMIZ HER YERDE”