27.2 C
İstanbul
Cumartesi, Ağustos 9, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 101

Petrol Ofisi rekora koşuyor

Petrol Ofisi ‘Usta Buluşmaları’, yine beklentilerin üzerinde yoğun bir ilgi gördü. Bu yıl Maximus ile gerçekleştirilen ‘Maximus Usta Buluşmaları’ kapsamında düzenlenen 40 toplantıya, toplam 6.300 usta katıldı. Petrol Ofisi Madeni Yağlar Direktörü Sezgin Gürsu, “Geçen yıl Maxima ile olduğu gibi bu yıl da Maximus ile düzenlediğimiz ‘Usta Buluşmaları’na, distribütörlerimiz ve ustalar tarafından yine yoğun ilgi gösterildi” diyerek, duydukları memnuniyeti dile getirdi. Ayrıca Petrol Ofisi Usta Buluşmaları, Maxima ile bu yıl ilk kez Kıbrıs’a da taşındı.Petrol Ofisi Madeni Yağlar Kıbrıs distribütörü Halsons & Co. Ltd.’in ev sahipliğinde Lefkoşa’da gerçekleştirilen toplantı, yaklaşık 100 bayi ve ustayı bir araya getirdi. Geçtiğimiz yıl Maxima ile gerçekleştirilen Petrol Ofisi ‘Usta Buluşmaları’, gördüğü rekor ilgiyi bu yıl da Maximus ile devam ettirdi. Mart ayında İstanbul’da başlayan ve Mayıs ayında da Mardin ve İzmir’deki eş zamanlı toplantılarla tamamlanan ‘Maximus Usta Buluşmaları’, 58 günde 39 farklı ilde düzenlendi. Ağır ticari araç şoförleri ve ustalarının birer ‘Maximus Adam’ olarak tanımlandığı ‘Maximus Usta Buluşmaları’, birbiri ardına 40 farklı noktada düzenlenen toplantılarla tüm Türkiye’yi kapsadı.

‘Maximus Usta Buluşmaları’ kapsamında sırasıyla İstanbul (Avrupa ve Anadolu Yakaları), Manisa, Edirne, Aydın, Tekirdağ, Kırıkkale, Ankara, Antalya, Konya, Isparta, Aksaray, Denizli, Malatya, Elazığ, Mersin, Adana, Kayseri, Sivas, Trabzon, Zonguldak, Karabük, Kastamonu, Erzincan, Erzurum, Afyon, Şanlıurfa, Gaziantep, Antakya, İskenderun, İzmit, Adapazarı, İnegöl, Balıkesir, Çorum, Tokat, Eskişehir, Van, Mardin ve İzmir’de düzenlenen toplantılara toplam 6.300 ‘Maximus Adam’ katıldı. Toplantılarda çekilişler yapılarak, kazananlara Maximus ürünleri hediye edildi.

Madeni yağ alanında yeniliğe, teknolojiye öncülük eden bir marka olarak gelişime her açıdan önem verdiklerini belirten Petrol Ofisi Madeni Yağlar Direktörü Sezgin Gürsu, “Pazardaki en yenilikçi ürün ailesi olan Maximus motor yağlarının özelliklerini tanıttığımız bu ‘Usta Buluşmaları’nda, aynı zamanda ustalarımız, uzmanlarımız, satış temsilcilerimizle, teknik eğitim ve teknolojik gelişmeleri paylaştık, güncellemeler yaptık” dedi.

Maximus ile her ağır ticari araca özel, ideal çözümler sunuluyor

2018’de Maxima ile düzenledikleri Usta Buluşmaları’nı bu yıl da Maximus ile ağır ticari araçlara taşıdıklarına vurgu yapan Sezgin Gürsu, sözlerine şöyle devam etti:  “Otomotiv sektöründe motor yağlarımız Maxima binek otomobil ve hafif ticari araçlarda, Maximus da ağır ticari araçlarda zengin ürün çeşitliliği ile ideal çözümler sunuyor. Maximus motor yağlarımız, ileri teknolojisi ve üstün özellikleri ile motorları koruyor, ömrünü uzatıyor, verimli çalışma sağlayarak performans kaybını önlüyor, yakıt tasarrufu sağlıyor, işletme giderlerini düşürüyor. Küresel spesifikasyonları karşılayan Maximus motor yağlarımız, ülkemiz ağır ticari araç parkındaki en yeni teknolojiye kadar her araç marka ve modelin tüm ihtiyaçlarına birebir çözüm sunan zengin ürün çeşitliliğine sahip.

%50 daha az eksiltme sağlıyor, tasarruf ve performansı destekliyor

Petrol Ofisi olarak, güç, güven ve performans isteyen zorluğu çok yüksek bir iş kolunda çalışan ağır vasıta şoförlerini ve ustalarını birer ‘Maximus Adam’ olarak tanımlıyoruz. Maximus Adamlarla dostluğumuz çok eski. Onları çok iyi tanıyor ve yakından takip ediyoruz. Yaşadıkları zorlukları biliyoruz, anlıyoruz ve onlara çözümler sunuyor, destek oluyoruz. İşte tam da bu bakış açımızla Maximus ürün ailemizi, onların gücüne güç katmak, işlerini kolaylaştırmak, kazançlarını arttırmak için geliştirdik. Sektör standartlarına göre %50 daha az eksiltme sağlayan yeni formülüyle Maximus motor yağlarımız, motora ideal koruma sağlamasının yanı sıra yakıt tasarrufu ve işletme giderlerinde de düşüş sağlıyor.”

Türkiye Madeni Yağlar ve Kimyasallar pazarının 9 yıldır aralıksız liderliğini üstlenen Petrol Ofisi Madeni Yağlar’ın, üretim gücü, kapasitesi, güçlü alt yapısı ve benzersiz bilgi birikiminin yanı sıra ileri bir teknolojiye ve önemli bir Ar-Ge kabiliyetine sahip olduğuna da vurgu yapan Sezgin Gürsu, “Tüm bu avantajlarımızla birlikte, başta otomotiv olmak üzere hizmet verdiğimiz her sektörde müşterilerimizle birebir temas halindeyiz. Bu doğrultuda gelişen ihtiyaçlara, taleplere hızlı ve en ideal şekilde yanıt verebiliyor, tüm güncelleştirmeleri en kısa sürede gerçekleştiriyoruz. ‘Usta Buluşmaları’ ile bayilerimiz ve ustalarımızla sağladığımız yüz yüze görüşmeler, bizler için bu açıdan da çok önemli” açıklamasında bulundu.

Usta Buluşmaları Maxima ile ilk kez Kıbrıs’ta da düzenlendi

Türkiye akaryakıt ile madeni yağlar ve kimyasallar pazarlarının lideri Petrol Ofisi’nin düzenlediği ‘Usta Buluşmaları’, Maxima ile bu yıl ilk kez Kıbrıs’a da taşındı. Petrol Ofisi Madeni Yağlar Kıbrıs distribütörü Halsons & Co. Ltd.’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıda, yaklaşık 100 bayi ve ustayı bir araya getirdi. Lefkoşa’da düzenlenen ‘Maxima Usta Buluşması’nda, Halsons & Co. Ltd. adına Halil Çağdal, Levent Çağdal ve Cüneyt Çağdal hazır bulundular. Petrol Ofisi yetkilileri tarafından yapılan sunumda, otomotiv ve madeni yağ teknolojilerindeki gelişimlere değinerek, Maxima’nın ileri teknolojisi ve yeni ürünleri ile ilgili detaylar aktarıldı. Kıbrıs’ta düzenlenen ilk Maxima Usta Buluşması’nda, bayi ve ustalardan da görüşleri alındı. Verimli geçen toplantıda yapılan çekilişle de kazanan katılımcılara Maxima ürünleri hediye edildi.

İklim duyarlılığına öncelik vermeliyiz

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) iki ayda bir gerçekleştirdiği İklim Kafe Konuşmaları’nın Mayıs ayı buluşmasına, iklim duyarlı kentsel tasarım alanında uzmanlaşmış şehir plancısı Ender Peker katıldı. “Bir Şehircilik Problemi: Kentsel Termal Konforu Sağlamak” başlıklı toplantıda, kentsel tasarımın temel amacının estetik kaygıların ötesinde, kentlerin geleceğini tasarlamak olduğu vurgulandı.

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) iki ayda bir gerçekleştirdiği iklim değişikliği alanında çalışan araştırmacı ve akademisyenlerin, bu alandaki çalışmalarını masaya yatıran İklim Kafe Konuşmaları serisinin Mayıs ayı buluşması yapıldı. İklim değişikliğiyle ilgili çeşitli konuları, politikadan atmosfer bilimlerine, ekonomiden psikolojiye kadar disiplinler arası bir ortamda tartışmak üzere bir araya gelinen İklim Kafe Konuşmaları’nın Mayıs buluşmasında,iklim duyarlı kentsel tasarım alanında uzmanlaşmış bir şehir plancısı olan Ender Peker,”Bir Şehircilik Problemi: Kentsel Termal Konforu Sağlamak” başlıklı bir sunum yaptı.

Mardin örneği üzerinden yapılan toplantıda, Türkiye’deki hakim planlama pratiğinin yerel iklim koşullarına uyumlanma açısından yeterliliği tartışmaya açıldı. Yapılı çevrenin iklim ile etkileşimini araştıran Ender Peker, modern ve geleneksel kent dokusunu karşılaştırmasını, halkın yaşam tarzını ve mekanı kullanma deneyimlerini yapmış olduğu çalışma üzerinden paylaştı.

Tasarımlarda yerel iklim koşulları da dikkate alınmalı

İklim duyarlı tasarımlara ihtiyaç olduğunu ve bu tasarımların yerele özgü temel ihtiyaç alanlarını tespit ederek planlanması gerektiğini vurguladı. Yerel iklim koşullarına uygun, insanların ihtiyaçlarını karşılayacak tasarımların gerekli olduğunu söyledi. “Nasıl tasarlarsak daha iyi olur, nasıl tasarruf yapabiliriz?” sorularının önemli olduğunu ve binalarda kullanılan materyallerin, sokakların genişliğine dahi etki ettiğine dikkat çeken Peker, Mardin kentinde dışarıya çıkmanın, sokakta yürümenin bile ciddi bir problem olduğunu, geleneksel ve yeni yapılı çevre arasında farklılıklar olduğunu, geleneksel Mardin evlerinde termal konforun çok daha rahat olduğu ve klimaya gerek duyulmadığını yeni mimari evlerde ise klima kullanımının daha fazla olduğunu belirtti.

Peker, sokak bazında termal konfora bakıldığında ise; yeni ve eski kentte sokakların genişlik, ağaçlandırma, peyzaj elemanları gibi faktörler nedeniyle gölgelik alanlar ve konforlu yürüme deneyimlerinin farklılaştığını ifade etti. Eski kentte yaya ulaşımını kolaylaştırıcı tasarımlar planlandığı ancak yeni kent daha çok araba ulaşımı için tasarlanmış ve taşıtların da kentin formunu etkilediğini söyledi. Peker, “Yeni binaların yüksekliği ve formu Mardin’de gölgelik, sıcak havanın etkilerinden kaçacak, kentliler için nefes alma alanlarının oluşmamasına neden olmuştur. Binaların tasarımları, kent içi hava sirkülasyonu ve gölgelik alanların oluşumunu etkiler, dolayısıyla doğru formlar ile daha konforlu bir sistem sağlanabilir” görüşünü paylaştı.

Söyleşinin sonunda, kentsel dönüşümün kentlerimiz için bir fırsat olduğunu ancak fırsatı kullanabilmenin bizim elimizde olduğunu ifade eden Peker, “Kentsel tasarım, estetiğin ötesinde kentin geleceğini tasarlamaktır. Ülkemizde bu konuya yaklaşım yeterli değil, iklim konusunun kentsel gelişim bağlamında dikkate alınmaması ileride sorunlar yaratacak.” dedi.

Aygaz ‘Tek Effie’ ile ödüllendirildi

Türkiye’nin en çok tercih edilen LPG markası Aygaz,otomobil yakıtı olarak en çok kullanılan ürün olan otogazın yüksek oktan özelliğini “Canavar Araba” ile anlattığı“Binip Binmeden Konuşma” adlıreklam filmiyle,Effie Türkiye Reklam Etkinliği Ödülü’ne layık görüldü. Aygaz,“otomotiv ürünleri” kategorisinin tek ve en büyük ödülü olan Gümüş Effie’nin sahibi oldu.

Reklamcılar Derneği ve Reklamverenler Derneği’nin Effie Worldwide Inc. iş birliğiyle düzenlediği, Effie Türkiye Reklam Etkinliği Ödülleri’nde başarıyla döndü. Aygaz,otogazın motorun performansına ve verimliliğine katkısını anlatan “Binip binmeden konuşma” reklam filmiyle “otomotiv ürünleri” kategorisinin tek ve en büyük ödülü Gümüş Effie’ye layık görüldü.

Pazarlama ve iletişim alanında zorlu ve itibarlı bir yarışma olarak kabul edilen Effie Ödülleri’ne katılan çalışmalar; profesyonel marka yöneticileri, araştırmacılar, halkla ilişkiler uzmanları, akademisyenler ve reklam sektörünün önde gelen isimlerinden oluşan 17 kişilik jüri tarafından değerlendirildi.

Reklam dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen yarışmaya, TV, basın, radyo, açıkhava, sinema, internet mecralarından en az birinde yayınlanmış ulusal kampanyalar katıldı. Jürinin değerlendirmeleri sonucunda “otomotiv ürünleri” kategorisinin tek ve en büyük ödülü olan Gümüş Effie, “Binip binmeden konuşma” reklam filmiyle Aygaz’a takdim edildi.

Aygaz, otogazın performans ve verimliliğe olumlu etki eden yüksek oktanlı bir yakıt olduğunu vurgulamak amacıyla geçen yıl hazırladığı reklam filmleri için Türkiye’nin ilk LPG’li “monster” aracını üretmişti. Ünlü yönetmen Ali Taner Baltacı’nın yönettiği; Erdem Baş, Aydan Taş, Feramuz Tanrıverdi ve Sarp Bozkurt rol aldığı reklam filmi için, yaklaşık 6 metre uzunluğunda, 3.5 metre genişliğinde, 3.3 metre yüksekliğindeki “Canavar Araba” özel olarak üretilmişti. Reklam filmi, otogazla ilgili yanlış bilinen konulara dikkat çekerek, bu konuda kamuoyundaki algıyı değiştirmeyi amaçlıyor.

100 milyon dolarlık yatırım

IC İçtaş Enerji Başkanı  Serhat Çeçen: Şeffaf kurumsal yönetim programları benimseyen, en son ve yeni teknoloji ve altyapı sistemlerince desteklenen IC-EBRD ortaklığı Türkiye’de güvenilir ve sürdürülebilir enerji çözümleri üretme mücadelesine devam edecektir.

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) tarafından IC Enerji Holding’in yenilenebilir enerji kolu olan İçtaş Sürdürülebilir Enerji Yatırımları şirketine 100 milyon dolarlık yatırım yapılacağı açıklandı.

Toplamda 400 megavat kapasiteli 10 hidroelektrik santralini portföyünde bulunduran şirket, EBRD’den gelecek fon ile 250 megavata kadar rüzgar enerjisi santralleri ve güneş enerjisi projelerine yatırım yapmayı planlıyor.

Ayrıca, söz konusu fon Mersin’de bulunan Kadıncık Hidroelektrik Santrali özelleştirme ihalesinin kısmi finansmanında kullanılacak.

“Ortaklık, güvenilir ve sürdürülebilir enerji çözümleri üretecek”

IC İçtaş Enerji başkanı Serhat Çeçen konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, IC İçtaş Enerji’nin Türkiye elektrik piyasasının serbestleşmeye başladığı ilk andan itibaren elektrik üretimi, dağıtımı ve perakende sektörlerinde Türkiye’nin önde gelen enerji kuruluşlarından biri olduğunu ifade etti.

Uzun vadeli mali ve ticari ortaklarının da desteğiyle 400 megavat kapasiteli mevcut yenilenebilir enerji kaynak portföyünü büyüteceklerini belirten Çeçen, şunları kaydetti:

“Bir yandan da Türkiye’nin zengin tabii kaynaklarının Türkiye’nin 2023 stratejisinde öngörüldüğü gibi elektrik üretiminde etkili ve verimli kullanılmasını sağlamayı görev edinmiş bulunuyoruz. Şeffaf kurumsal yönetim programları benimseyen, en son ve yeni teknoloji ve altyapı sistemlerince desteklenen IC-EBRD ortaklığı Türkiye’de güvenilir ve sürdürülebilir enerji çözümleri üretme mücadelesine devam edecektir. Değerleri bizimle örtüşen ve geleceğe ilişkin ihtirasımızı bizlerle paylaşan bir kurumla ortaklık kurmaktan fevkalade kıvançlıyız.”

“Bir ilke imza atıyoruz”

EBRD Birinci Başkan Yardımcısı Jurgen Rigterink ise Türkiye’de örnek bir yöntemle bir ilke imza attıklarına dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:

“Süregelen politika reformu kapsamında yerel yönetimlere ortak olmanın yanında şimdi bir de yatırımcı olarak sahneye çıkıyoruz. İçtaş bünyesinde amaçlarımız kadar ihtiraslarımızı da paylaşan benzer zihniyette bir ortak bulduğumuz için memnunuz. Artık bir hissedar olarak firmayı yenilenebilir enerji üretiminde lider kuruluş olma yolunda büyütmek yegane hedefimiz.”

 Aynı zamanda yeni mevzuatla çıkarılacak yenilenebilir enerji kaynakları destek programını da dört gözle beklediklerinin altını çizen Rigterink, bunun sektördeki yatırımlarının önünü açmasını ve Türkiye’nin tamamen iç kaynaklı yeşil enerji üretimine geçişine yardımcı olmasını ümit ettiklerini aktardı.

Türkiye’de elektrik üretim, dağıtım ve satışı alanlarında faaliyet gösteren IC İçtaş Enerji’nin yerli ve yenilenebilir kaynaklardan oluşan bin 450 megavat kurulu gücü bulunuyor. Ülke çapında 5 bin çalışanı bulunan şirket bünyesindeki Trakya Elektrik Dağıtım AŞ, yılda 7 milyar kilovat saat elektrik satışı gerçekleştiriyor.

EBRD’nin 2009’dan beri Türkiye’de yaptığı 11 milyar avroluk yatırımlarının yarısını sürdürülebilir enerji ve kaynak kullanımını teşvik eden projeler oluşturuyor.

Milli uçak projemiz rahatsız ediyor

Tarihte savunma alanında özgün tasarım ve üretimler ile nice başarılara imza atıldığını belirten Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, “Osmanlı, geliştirdiği tüfekleri, topları ve savaş gemileriyle birçok önemli savaşta karşı tarafa üstünlük kurmuş, zaferler kazanmıştır. 16. yüzyılda Osmanlı, Afrika’dan Endonezya’ya, Hindistan’dan Çin’e kadar birçok ülkeye askeri teknoloji transferi ve satışı yaparken bir taraftan da kadırgalarımız deniz savaşlarında destanlar yazıyordu. Bu üstünlüğü büyük ölçüde yitirdiğimiz 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı döneminde bile zor şartlarda askeri teçhizatımızı üreterek kendi kendimize yettiğimizi unutmamalıyız. Cumhuriyetin kuruluşunu takip eden yıllarda, savunma sanayi alanında yerli üretim için ciddi gayretler sarf edilmiş, ancak sonrasında atılan adımlar akamete uğramıştır. Kendi kurduğu fabrikada uçak üretimine başlayan Nuri Demirağ ve milli savunma sanayi alanındaki ilk özel sektör temsilcisi Nuri Killigil’in mühimmat ve silah fabrikası, girişimi bu alanda atılan ilk adımlar olmuştur. Rahmetli Özal döneminde başlayan savunma sanayi atılımları ise güçlü altyapılar oluşturmakla birlikte, hemen akabinde var olan istikrarsızlık ortamı sebebiyle planlanan şekilde sonuçlanamamıştır” ifadelerini kullandı.

Geçtiğimiz 17 yılda, ‘savunma sanayinde tam bağımsızlık’ doğrultusunda çok büyük ilerleme sağlandığına dikkati çeken Oktay, “Türkiye’nin bölgesel ve küresel konumu sebebiyle teknolojinin yalnızca kullanıcısı olmamız mümkün değildir. Günümüzde kendi teknolojilerini, özellikle de savunma sistemlerini üretemeyen ülkeler küresel güçlerin açık hedefi olmaktadır. Teknolojik ihtiyaçlar başka ülkelerden tedarik edilirse, en ihtiyaç duyulan zamanda, o sistemleri kullanamama riskiyle karşı karşıya kalınabileceğinin bilincindeyiz. Geçmişte satın aldığımız İHA’ları uçuramadığımız günleri unutmadık, unutmayacağız. Kıbrıs Harekatı sırasında uygulanan ambargo da dün gibi hafızalarımızdadır. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, ülkemizin savunma ve güvenlik ihtiyaçlarının yerli ve milli imkanlarla karşılanmasına çok önem veriyor teknolojik bağımsızlığımızı sağlamak için gece gündüz çalışıyoruz. Ülkemizin savunma sanayinde sadece kendi kendine yeten bir ülke değil, dost ve müttefik ülkelerin de ihtiyaçlarına cevap verebilen bir ülke olmasını hedeflemekteyiz. Bu çerçevede kamu ve özel sektörde girişimlerimizi sürdürüyor, çok boyutlu teşvik ve yatırımlarımızı çeşitlendiriyoruz. Savunma sanayi ihtiyaçlarımızı bugün, tasarımdan üretime kadar bu milletin kendi mühendisleri ile büyük ölçüde yerli ve milli kaynaklarla karşılamaktayız” dedi.

Oktay, savunma sanayinde ilerlemede, kaynakların etkin ve verimli kullanılmasının esas olduğunu belirterek, “Savunma Sanayi Başkanlığının yeni sistemde doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlanmasının ana sebeplerinden birisi de budur. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirdiği tüm hız, esneklik ve dinamizmden yararlanmaktır. Yeni sistemle, milletimize sunduğumuz katma değeri yüksek teknolojiye sahip milli ürün yelpazemiz çok daha hızla genişleyecektir. Teknoloji üreten bir topluma sizlerle dönüşecek, milli teknoloji hamlemizi birlikte başarıya ulaştıracağız. Türkiye, geçtiğimiz 17 yılda, en zorlu süreçlerden hep daha da güçlenerek çıktığını tüm dünyaya göstermiştir. Devletimiz, her türlü zorlukla topyekûn mücadeleyi başarıyla yürütecek kabiliyete ve geleneğe sahiptir. Sahip olduğumuz bu bilinçle, geçtiğimiz 17 yılda savunma sanayimiz, ‘yerlileştirme, millileştirme ve küresel etkinlik’ düsturumuz çerçevesinde büyük bir aşama kaydetmiştir. Askerimizin en basit teçhizatını bile üretemeyen günlerden, tüm parçalarıyla birlikte milli uçağını, insansız hava aracını üretmeye başlayan bir Türkiye’ye geldik” diye konuştu.

Savunma sanayinde yerlilik oranının yüzde 15’lerden, yüzde 65’lere kadar çıkarıldığını hatırlatan Oktay, “Yüzde 65’lere nasıl geldik sizler çok iyi biliyorsunuz. ATAK helikopterinden edindiğimiz tecrübeyi bir adım öteye taşıyarak, ‘Ağır Sınıf Taarruz Helikopteri’ ile yeni bir sayfa açtık. Türk mühendisleri tarafından tasarlanan ve üretilen yerli helikopterimiz GÖKBEY test uçuşunu başarıyla gerçekleştirmiş, gururumuz olmuştu. Geçtiğimiz aylarda TEI’nin yerli ve milli olarak geliştirdiği PD-170 motoruyla insansız hava araçlarımızdan ANKA’nın uçuşu başarıyla gerçekleştirildi. Yakaladığımız bu ivmeyle, yerli üretim ve tasarım imkanlarımızı hızla artırarak Türkiye için çok önemli bir proje olan Milli Muharip Uçak ve ilk milli haberleşme uydumuz TURKSAT 6A gibi nice projeleri gerçekleştireceğimize inanıyorum. Yani yerli ve milli üretimde yüzde 65’leri yeterli görmüyoruz. Bu oran sizlerin gayretleriyle yükselmeye devam edecek. Bu amaçla çalışmalarımıza durmaksızın devam ediyoruz. Savunma teknolojileri alanında yürütülen milli proje sayımız 600’ün üzerine çıkmıştır. Sadece üretim değil özgün ürün geliştirme ve tasarım alanında da gelinen nokta takdire şayandır. Savunma sanayinde ihracat atılımı, ülkemiz için çok önemli bir dönüm noktasıdır” şeklinde konuştu.

Oktay, savunma alanında, ürünleri ithal eden bir ülkeden artık tasarlayıp, üretip ihracat yapan bir ülkeye dönüşüldüğünü anlatarak, “168 milyar doların üzerine çıkarak rekor kıran ihracat rakamlarımız geçen yıl bu zamana oranla yüzde 5,9 artarak yükselen ivmesini sürdürmektedir. Yeni açıklanan dış ticaret verilerine göre dış ticaret açığı, yine ocak ayında yüzde 72,5 azalarak 2,5 milyar dolar olmuştur. İhracatta şahlanışımızı 2019 yılında savunma sanayinin de etkisiyle sürdüreceğiz. 2002 yılında 248 milyon Dolar olan savunma ve havacılık ihracatımız 2018’de 8 katın üzerinde büyüyerek yaklaşık 2 milyar 35 milyon dolara ulaşmıştır. Yeterli mi? Asla değil. Sizlerin gayretleriyle daha da yüksek seviyelere ulaştıracağımıza inanıyorum. Milli sinerjinin gelişmesiyle savunma sanayimizi şahlandıran TUSAŞ’ın Türkiye’nin bugün geldiği noktaya katkısı çok büyüktür. 2002 yılında dünyanın en büyük savunma şirketleri arasında tek bir savunma firmamız bulunmazken, bugün TUSAŞ 64. Sıraya yerleşmiştir. Çok daha yukarılara çıkacağız inşallah” dedi.

Oktay, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ülkemizin bütünlüğüne kasteden PKK/YPG ve DEAŞ gibi terör örgütleriyle mücadelede güvenlik güçlerimizin kullandığı ATAK Helikopterimiz ve İnsansız Hava Aracı Sistemimiz ve ANKA’mız gibi iftihar vesilesi ürünlerimiz var. Milli Muharip Uçak Projesi’nin tamamlanmasıyla ülkemiz, ABD, Rusya ve Çin’den sonra 5. nesil bir muharip uçağı üretebilen ülkeler arasında yer alacaktır. Üstelik bu konuda uzak bir gelecekten de bahsetmiyoruz, 2023’de milli uçağımızı hangardan çıkaracağız ve 2026’da göklerde görmek ve 2031’de envantere almak nasip olacak inşallah. Yerli imkanlarla geliştirilip, milli kaynaklar kullanılarak üretilen ilk Genel Maksat Helikopterimiz GÖKBEY’i geçtiğimiz aylarda gökyüzüyle buluşturan TUSAŞ’ı sürekli kendilerini aşmaya yönelik çabalarından dolayı ayrıca tebrik ediyorum.”

Askerimizin en basit teçhizatını bile üretemeyen günlerden, tüm parçalarıyla birlikte milli uçağını, insansız hava aracını üretmeye başlayan bir Türkiye’ye geldik.

Milli Muharip Uçak Projesi’nin tamamlanmasıyla ülkemiz, ABD, Rusya ve Çin’den sonra 5. nesil bir muharip uçağı üretebilen ülkeler arasında yer alacaktır.

Üstelik bu konuda uzak bir gelecekten de bahsetmiyoruz, 2023’de milli uçağımızı hangardan çıkaracağız ve 2026’da göklerde görmek ve 2031’de envantere almak nasip olacak inşallah.

Savunma teknolojileri alanında yürütülen milli proje sayımız 600’ün üzerine çıkmıştır.

Dünyanın ilk 10 ekonomisine baktığımızda istisnasız hepsinde havacılık ve uzay sanayiinde önemli aşamaların kaydedildiğini görmek gerekiyor.

Ülkemiz de dünyanın ilk 10 ekonomisinde yer almak istiyorsa en itici, sürükleyici sektörlerinden birisi de ‘havacılık ve uzay sanayii’ olacaktır.

EIF 2019 kongresine medya sponsoru olduk

Enerji Dünyası yayın hayatına “Milli Enerji ve Maden Politikalarına destek vermek, milli görevdir” sloganıyla adım atmıştı.

Enerji arz güvenliğini sağlamak, enerjiyi yerlileştirmek ve enerji piyasası oluşturmanın milli bir görev olduğu bilinciyle ilk sayımızdan itibaren enerji bakanlığımızın yanında yer almaya büyük önem gösterdik. Çünkü, ‘Milli Enerji ve Maden Politikasının geleceğimiz için çok büyük önem arz ettiğinin farkındayız.

Bu nedenle Gün Medya Grubuna bağlı tüm gazete, dergi ve internet haber sitelerimizde ülkemizin enerji politikalarına sonuna kadar destek vermeye devam ediyoruz.

Desteklerimiz kapsamında Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen 7. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler, Şehirler Kongre ve Fuarı’na medya sponsoru olduk.

IEEE PES (Power & Energy Society) tarafından akredite edilmiş Türkiye’deki tek uluslararası kongre olan ve ‘Uluslararası Bilimsel Kongre ve Uluslararası Fuarlar’ unvanına sahip olan ICSG İstanbul 2019 Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunurken bizlerde fuarın tanıtımına destek verdik.

Fuarda, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avusturya, Azerbaycan, Bangladeş, Belçika, Birleşik Arap Emirlikleri, Bosna Hersek, Brezilya, Çin, Danimarka, Estonya, Filistin, Fransa, Gana, Gürcistan, Hindistan, Hollanda, İngiltere, İran, İspanya, İsviçre, İtalya, Katar, Kırgızistan, Kongo Cumhuriyeti, Kore, Kuzey Kıbrıs, Nijerya, Özbekistan, Polonya, Ruanda, Slovenya, Suudi Arabistan, Uganda ve Yunanistan’dan gelen temsilciler ağırlandı.

ICSG İstanbul 2019’un ardından ise Ankara’da 6-7-8 Kasım 2019 tarihinde ATO’da düzenlenecek olan EIF Enerji kongresine de medya sponsoru olduk.

Türkiye’nin en büyük karma enerji etkinliği haline gelen EIF kongreleri düzenlenmeye başlandığı günden itibaren enerji sektöründe önde gelen yerli-yabancı profesyonelleri, yabancı bakanları ve yabancı yatırımcıları uluslararası bir platformda bir araya getirmektedir.

Üst düzey kamu yetkilileri ile çok sayıda akademik ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin ve enerji sektörünün önde gelen profesyonellerinin konuşmacı olarak davet edildiği kongrede; enerji verimliliği, enerji depolama, dijitalleşme, akıllı şebekeler ve elektrikli araçlar, yeni konu başlıkları olarak ele alınacaktır.

Ankara’da gerçekleşecek olan ve Enerji sektörünün tüm paydaşlarını bir araya getirecek olan EIF 2019 kongresinde Enerji Dünyası olarak sizlerle buluşmayı dileriz.

Rabbim enerjimizi daim eylesin ve bizleri başkalarının enerjilerine muhtaç etmesin.

Savunma sanayimiz gururumuz oldu

Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı (IDEF 2019)’da bir kez daha göğsümüz kabararak büyük bir organizasyonu tamamlamanın gururunu yaşadık.

Yaklaşık atmış ülkenin katılımıyla gerçekleşen fuarda yerli ve milli ürünlerimizi tanıttık ve pazarladık. Birçok antlaşmaya imza attık.

Şahsım adına en gurur verici gelişme ise Bangladeş devletiyle fuarda olmak idi. Ülkemiz ürünleri ile alakalı Bangladeş ordusunda kullanılmak üzere anlaşmaların imzalanmasına vesile olduk.

Ülkemiz, bayrağımız ve milletiniz için gururla vazifemizi yerine getirmenin hazzıyla fuarımızı tamamladık.

Tabi ki her şey böyle bir çırpıda olup, bitmedi. Birçok standı gezdim ve yapılan ürünleri inceleme fırsatı yakaladım.

Çok yol katetmişiz ve inanılmaz ürünler pazara sunmuşuz. Yapamazsınız dediklerini yapmış ve bu gurur kaynağı ürünleri fuarda sergiledik.

Ben inanıyorum ki! devlet imkanları artsa Ar-Ge’ler desteklense ve daha çok firmaya şans verilse kim bilir daha neler yapabiliriz.

Fakat bunlar güzel izlenimlerimdi ve hep iyiden bahisedecek de değiliz.

Birçok Bakanımızla,Komutanlarımızla,Dış ülke yetkileriyle konuştum ama en ilginci Sayın Milli Savunma BakanımızHulusi Akar ile yaptığımız görüşmeydi.

Birçok standı gezen sayın bakanımız bir firma yetkilisine herşeyin çok güzel olduğunu fakat talep gören bir ürün olduğu zaman her firmanın aynı ürünü imal etmek için birbiri ile yarıştığını söyledi.

Biriniz 12 kişilik olan ürünü imal ederken bir diğerinin de 8 kişiliğini yapmasının daha uygun olacağını söyleyen Hulusi Akar, biriniz zırhlı yapın diğeriniz zırhsız,silahlı silâhsız eğer böyle olmazsanız birbirinizin ayağına sıkarsınız. Bu durumda bizlerde mecbur birini seçip yola devam ederiz ama diğerleri elde kalır milyonlarca imalat harcaması ya çöpe gider ya da ucuz fiyata hatta zararına satılabilir. Lütfen bunu yapmayın anlaşın sonuçta bu ülkenin üreten firmalarısınız el ele verin anlaşın” şeklinde sektörümüzün faydasına olacak çok anlamlı bir konuşma gerçekleştirdi.

Evet taklitçilikten sakınalım ve yeni tasarımlar yapalım, daha başarılı olalım diye çıkın lütfen yola.

Kaybedecek zamanımız yok. Su uyur düşman uyumaz. Lütfen daha duyarlı olalım ve en önemlisi birbirimize destekçı kalım. Kesinlikle birbirimize köstek olmayalım. Nereden gelip, neler yaptığımıza, neleri başardığımıza bir bakalım. El eleverin daha aydınlık günler için her günümüzden ders çıkartalım. Bizler büyük başarılara imza attık ve daha iyilerini de yapacağız.

Güçlü Türkiye için birleşelim ve dahada büyüyelim. İyi günler bizim olsun. Çünkü kendi savunma sanayisini oluşturan bir ülke hem güçlenir hemde dışarıya bağımlı olmaktan kurtulur. Bunun acısını geçmişte çok yaşadık ve şimdi dışarıya ürün satan bir ülke olduk. Her geçen gün bu pazarda yerimiz daha da büyüyor umarım en iyisi oluruz.

Kalın sağlıcakla…

İstanbul dünyanın merkezi olacak

İstanbul’u dünyanın merkezi yapacaklarını belirten AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım, ekonominin altyapısını düzenleyerek istihdamın yolunu açacak projelerinin hazır olduğunu söyledi.

İstanbul’un 5 yıl sonunda üniversiteden mezun olan gençlerimizin kolaylıkla iş bulabildiği bir dünya kenti olacağının müjdesini veren Yıldırım, “Bugüne kadar verdiğim her sözü yerine getiren bir kişi olarak İstanbullulara kentimizin hane gelirlerini artıracağımın taahhüdünü veriyorum” dedi. Ak Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım, “Yerel yönetimde doğru noktalara temas ederek şehrimiz için önemli olan projelerimizi hayata geçireceğiz. Binlerce gencimize iş gücü oluşturacağız. Bunu sürdürebilir ve katma değeri yüksek üretim ile sağlayacağız” dedi.

Yıldırım, İstanbul’un 15 milyon 67 bin 724 nüfusu, 5 milyon 664 bin çalışanıyla Türkiye’nin en büyük ve üretken şehri olduğu bilinciyle mega kentimize en uygun projeleri hazırladıklarını söyledi. Ulaştırma Bakanlığı ve Başbakanlığı dönemlerinde İstanbul’un altyapısına damga vuran Binali Yıldırım, “İstanbul eğer bir ülke olsaydı dünyanın 41’inci, Avrupa’nın 13’üncü büyük ekonomisi olurdu. Tek başına ihracatı 78 milyar dolar olan şehir, bu haliyle 140 ülkeyi geride bırakıyor. Bu büyüklüğün sürdürülebilir olabilmesi için ise üretim şart. İstanbul 4.0 vizyon projelerimizde ekonomik değer oluşturan projeler için ‘Üreten İstanbul’ ifadesini kullanıyoruz. Şimdi İstanbul’un ekonomik olarak kalkındırmak için yola çıktık. Bu doğrultudaki projeler arasında teknoloji geliştirme merkezleri, gıda üsleri, kruvaziyer limanları, fuar ve kongre merkezleri yer alıyor” diye konuştu.

İstanbul turizmden eğitime, bilgi teknolojilerinden tasarıma kadar farklı birçok alanda katma değer üretilerek ülke ekonomisini sırtlamayı sürdürecek. Bu yapılırken her İstanbulluya daha geniş iş imkânları sunulacak ve gelir kapıları açılacak.

İstanbul’un trafiğini rahatlatmak için Marmaray ve Avrasya’nın ardından bir tane daha Boğaz geçiş tüneli yapılacak. 3 katlı tünel Çamlık Kavşağı’ndan başlayarak Avrupa Yakası’nda yer alan Hasdal Kavşağı’na bağlanacak. Toplam uzunluğu 16 kilometre ve 2×2 karayolu sistemi ve Söğütlüçeşme-İncirli arasında 30.2 km ve 15 istasyonda oluşan çift hat metro sistemiyle Boğaz geçişi yapılacak. Boğaz altındaki tünel kesimi yaklaşık 16.8 metre çapında olan, altta çift hat metro ve üst iki kesimde 2×2 karayolu ortada olacak şekilde 3 katlı olarak tasarlanan tünel, günde 2 milyon İstanbullunun Boğaz geçişine hizmet edecek.

Mahallelerdeki parklardan ilçelerdeki semt parklarına, millet bahçelerinden yeşil koridorlara, kent ormanları ve kesintisiz kıyı projelerine kadar tüm İstanbul yeşil bir ağla örülecek. Her 200m’de yeşil alana ulaşan İstanbullu, kuzeye yürüdüğünde ormanlara; güneye yürüdüğünde denizlere kesintisiz yeşillikler içinde ulaşacak; kent meydanlarında buluşacak, şehir teraslarında dinlenecek.

İstanbullular çöplerini evlerinde ayrıştırdıkça öğrenciler toplu taşımayı daha da indirimli kullanacak.

Dünya çapında müzeleri, her ilçede gece ve gündüz açık kütüphaneleri, millet kıraathaneleri ve kültür merkezleriyle dolu dolu yaşayan, bilgiyle hemhal olan bir İstanbul hayal ediyoruz.

Buz pistinden yüzme havuzuna, kapalı spor salonundan stadyuma… İstanbullular için spor tesislerini artıracağız. Bu proje kapsamında Bağcılar Buz Pisti, Bahçelievler Spor Tesisi, Bayrampaşa Spor Tesisi, Beyoğlu Keçeci Piri Spor Tesisi, Esenler Hakkı Başar Spor Tesisi, EsenyurtMehterçeşme Kapalı Spor Salonu, Eyüpsultan Topçular Kapalı Spor Salonu, Fatih Dervişali Spor Tesisi, Sultangazi Hamza Yerlikaya Spor Kompleksi, Üsküdar Selimiye Spor Tesisi, Zeytinburnu Kazlıçeşme Spor Kompleksi ve Gaziosmanpaşa Spor Parkı projelerini hayata geçireceğiz.

İstanbul’un her ilçesine, ortak geleceğimizin adam olacak çocuklarına, Dene-Yap atölyeleriyle bilim ve teknik becerilerini keşfedebileceği merkezler kuracağız. Aynı zamanda çocuklarımızın diğer yeteneklerini ortaya çıkartabilmek için çocuk atölyeleri de oluşturacağız.

Vatandaşla yatırımcı arasında hakem olacağız, kimse kimsenin hakkını yiyemeyecek. Dönüşüm alanlarının belirlenmesinde belediye aktif rol oynayacak.

İstanbul’daki bütün su sayaçları ücretsiz şekilde akıllı sayaçlarla değiştirilecek. Uzaktan anlık kapatılıp açılabilecek. Okuma bedeli düşeceğinden faturalar da düşecek. Bu sistemle kaçak kullanımlar önlenecek.

Enerji güvenliği önceliğimizdir

Türkiye’nin ilk teknoloji odaklı düşünce merkezi STM ThinkTech, dördüncü panelini “Enerji Güvenliği: Fırsatlar ve Tehditler” başlığı altında gerçekleştirdi. Panelde, enerji konusu ulusal ve uluslararası düzlemde; arz güvenliği, fiziki güvenlik ve siber güvenlik boyutlarıyla tartışıldı.

STM’nin mühendislik, teknoloji ve danışmanlık alanlarındaki derin bilgi birikimi ve tecrübesini bölgesel ve küresel ölçekte bir sinerjiye dönüştürmek üzere kurduğu STM ThinkTech, konusunda uzman ve yetkin kişilerle gerçekleştirdiği panellerin dördüncüsünü 4 Temmuz Perşembe günü Ankara Sheraton Otel’de gerçekleştirdi. Moderatörlüğünü gazeteci Hakan Çelik’in üstlendiği panele konuşmacı olarak; T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Bakan Yardımcısı Alparslan Bayraktar, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Prof. Dr. Gülnur Aybet ve ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Tanrısever katıldı. Etkinlikte ana sunum Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol tarafından yapıldı. 

“Enerji güvenliğiyle bağlantılı faaliyetlerimizi arttırmamız gerekiyor”

Panelde konuşma yapan T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir; enerji kaynaklarının kısıtlı olması, bu kaynakların bulunduğu bölgelerde yaşanan istikrarsızlık ve artan enerji talebi ile ortaya çıkan enerji sorunun altını çizerken hem ulusal hem de küresel anlamda önem taşıyan enerji güvenliğine de vurgu yaptı. Demir sözlerine şu şekilde devam etti: “Jeopolitik konumunun getirdiği sorumlulukların bilinciyle hareket eden Türkiye, enerji konusunda bölgedeki önemli aktörler arasında yer alıyor. Bugün, hiç kuşkusuz, enerji güvenliğiyle bağlantılı faaliyetlerimizi arttırmamız ve enerji akışını tehdit edebilecek unsurlara karşı önlemler almamız gerekiyor. 2023 hedefleri doğrultusunda enerji arz güvenliğinin güçlendirilmesi, yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanımı ve öngörülebilir piyasa koşullarının tesis edilmesini içeren bir strateji benimseyen ülkemiz, alt yapı ve veri güvenliği konusunda da ciddi adımlar atacaktır. STM’nin bu alandaki çalışmaları ve ThinkTech’in faaliyetleri de ülke güvenliği için önemli bir katkı teşkil ediyor.”

Enerji altyapılarını korumak kritik önem taşıyor

Panelin açılış konuşmasını gerçekleştiren STM Genel Müdürü Murat İkinci, “STM ThinkTech ile 30 yıla yaklaşan birikim ve tecrübemizi teknoloji tabanlı öngörülere çevirerek bölgesel ve küresel çapta güvenlik stratejileri geliştirmek üzere çalışıyoruz. Teknoloji alanında yaptığımız yatırımlar ise savunma sanayimizi yerli ve milli ürünlerle güçlendirmek adına önem taşıyor. Ulusal güvenlik kapsamında baktığımızda enerji konusundaki kritik altyapılar; korunması ve olası tehditlere karşı önlem alınması gereken stratejik sistemler arasında yer alıyor. Bilişim ağlarına bağlı sistemlerin karşı karşıya olduğu tehditler, veri kaybı ve veri kayıplarından doğabilecek ciddi riskler oluşturuyor. Bu kapsamda enerji güvenliğini sağlama konusunda bütünleşik bir yaklaşım benimsenmesinin büyük bir önem taşıdığını düşünüyoruz. Bugün gerçekleştirdiğimiz panel ile enerji güvenliğini farklı boyutlarıyla ele alarak gelecek stratejilerin belirlenmesine ve birlikte çözümler üretilmesine katkı sunmayı hedefliyoruz” dedi.

Enerjide doğru senaryolar

Panelde bir sunum gerçekleştiren Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Dr. Fatih Birol; “Günümüzde enerji sektöründe üç büyük devrim yaşanıyor. Öncelikle enerji tüketenlerin rolü değişiyor. Asya ülkeleri enerji üretim ve tüketiminin merkezi haline geliyor. İkinci devrime baktığımızda ABD’nin kaya gazı, petrol ve doğalgaz üreticisi ve ihracatçısı konumuna geldiğini görüyoruz. Üçüncü devrimse yenilenebilir enerji konusunda yaşanıyor. Bugün rüzgar ve güneş enerji üretiminde maliyetler ciddi oranda düşmüş durumda” dedi. Dünyada enerji talebinin 2018 yılında büyük bir artış gösterdiğini belirten Birol, sürdürülebilir bir dünya için enerji verimliliğinin büyük bir önem taşıdığını vurguladı.

Panelde Türkiye’nin enerji güvenliğinin sağlanması konusunda kararlılığını vurgulayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Alparslan Bayraktar, “Önceliğimiz ve temel amacımız enerjinin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu şekilde tüketicilere sunulmasıdır. Bu anlamda geliştirdiğimiz politikalar uzun vadeli, bütüncül ve kapsamlı bir bakış açısının ürünüdür. Yerli ve yenilenebilir kaynakların azami seviyede ekonomimize kazandırılması, enerji verimliliği konusunda adeta seferberlik ilan edilmesi, kara ve denizlerimizde petrol ve gaz aramaları, enerji sektöründe yerli imalatın geliştirilmesi ve AR-GE destekleri ile yatırımlar devam ediyor. Bunun yanında Türkiye, enerjnin bölgesel kalkınma ve refaha katkı sağlayan ve yaşanan çatışmalara çözüm üreten yönüyle ele alınması gerektiğine de samimiyetle inanmaktadır” dedi.

İlki 2017 yılında “Geleceğin Harekât Ortamının Öncelikli Savunma Sistemleri ve Teknolojileri” başlığıyla düzenlenen STM ThinkTech panelleri, 2018 yılında “Dijitalleşen Dünyanın Yeni Askerleri: İnsansız ve Akıllı Sistemler” ve “Terörle Mücadelede Yeni Oyuncu: Yapay Zekâ” konularıyla devam etti. Uzman isimlerin katılımıyla savunma sanayinde öne çıkan konularda önemli bir kaynak ve bilgi paylaşımı sağlayan panellerin “Enerji Güvenliği: Fırsatlar ve Tehditler” başlığıyla düzenlenen dördüncü etkinliği de yoğun bir katılımla gerçekleşti.

Işık kirliliği

0

Elbette metropol İstanbul’da kirlilik çeşidi çok hem de pek çok. Başta o çirkin beton yığınları ile görüntü kirliliği, yüzen pet şişelerle deniz kirliliği, özellikle artan araç sayısına paralel olarak egzoz gazları sayesinde hava kirliliği, gürültü kirliliği, toprak ve su kirliliği, izmarit kirliliği say da say !

Ben, bu kez belki de çok sık duymadığınız başka bir kirlilikten bahsedeceğim. “ışık kirliliği”.

Işık kirliliği nedir ? Işık kirliliği yanlış yerde yanlış miktarda ve yanlış zamanda ışığın kullanılmasıdır. Işık kirliliği çoğunlukla dış aydınlatmanın bir yan etkisi olarak da tanımlanabilir. Işık kirliliğini azaltmak için aydınlatılması zorunlu bölgelerin sadece aydınlatılması gereken zaman diliminde amaca uygun düzeyde aydınlatılması “gerekir.” Böylece lüzumsuz enerji tüketimi de önlenir.

Işık kirliliği sadece insanlar için değil diğer canlılar için de önemli bir sorundur. Örneğin, göçmen kuşlar için ciddi bir tehlikedir. Geceleri yıldızlardan faydalanarak yollarını bulan kuşlar, değişen şehir ışıklarının etkisinde kalarak yollarını kolayca kaybederler. Bu şekilde meydana gelen kuş ölümleri ciddi boyutlardadır.

Deniz kaplumbağalarının da ışık kirliliğinden olumsuz etkilendikleri bildiğimiz bir gerçektir. Sahilde yumurtalarından çıkan minik kaplumbağalar, geceleri kara ile deniz arasındaki aydınlık farkından faydalanarak denize ulaşmaya çabalamaktadır. Sahile yakın yerleşim yerlerindeki insanların süs amaçlı rengarenk ışıkları kaplumbağaları deniz yerine tam ters istikamette yönlendirmekte ve sayıları iyice azalmış olan bu masum hayvancıkların ölümlerine neden olmaktadır. Ayrıca ışık kirliliği uzay araştırmalarını da olumsuz etkilemektedir.

Geceleyin yaşadığımız ortamları, daha iyi görmek daha kolay çalışmak ve kendimizi daha güvende hissetmek için “aydınlatıyoruz.” Bazen de “reklam” veya “dikkat çekmek” adına ihtiyaç dışı bir aydınlatma söz konusu oluyor.

Işık kirliliği gençlerin gökyüzünü incelemek gibi bir doğal bir zevkten mahrum kalmasına da neden olmaktadır. Artık neredeyse İstanbul’da “yıldız gözlemi” yapmak mümkün değildir. Işık kirliliğinin nedenlerini şu şekilde özetleyebiliriz.

• Park, bahçe ve spor alanlarının gereksiz aydınlatılması

• Turistik tesislerin, binalarının dış cephe aydınlatmaları

• Reklam panoları

• Güvenlik amacıyla yapılan özel aydınlatma

• Evlerden ve binalardan taşan ışıklar

Işık kirliliği sadece amatör ve profesyonel astronomi için değil çevreyi korumak ve savurganlık adına da ciddi bir tehdittir. Aydınlatmanın tasarımı ve tesisatı tüm koşullar göz önünde bulundurularak ışık kirliliğine yol açmayacak şekilde gerçekleşmelidir. Dış aydınlatmanın özenli yapılması ile ışık kirliliğinin önüne geçilebilinir. İlgili bakanlıkların yayınlayacağı bir genelge ile yanlış uygulamaları yasal olarak engellemelidir.

Işık ve ses gösterisi ve buna paralel olarak daha fazla tüketim hırsı özellikle ABD’nin “gösteriş” ve en büyük olma merakı ile dünyada hızla yayıldı. Kendimize daha renkli dünyalar yaratmak adına yaşadığımız dünyadaki diğer canlıları ve her saniyede bir canlının açlıktan öldüğü yoksul çocukları hiç ama hiç düşünmedik. Daha fazla ışık, daha fazla reklam, daha fazla tüketim daha fazla gösteriş ve sonuçta; tüketirken, tükeniyoruz.

Müteharrik ve Mütehavvil

Türk toplumunu, milletinin göçebe kültürünü sosyolojik olarak ifade edebilmek için kullanılabilecek için en basit iki kelime ‘müteharrik (yani yer değiştirebilen, devingen, hareketli) ve mütehavvil (değişken, kararsız) bir toplum’ dur.

Bu nedenle de Türk Milleti sebatsızdır, yani bir kararı sonuna değin uygulama, bir işi sonuna değin sürdürme konusunda genel olarak sorunlu bir karakteri vardır, çünkü bilinçaltlarında derin bir belirsizlik hissiyatı yaşamaktadırlar.

Türk Milleti olarak bir yandan bilinçaltımızda yer alan beka, varlık endişesi nedeniyle ve bu bakış açısıyla öncelik olarak devleti korumayı amaç sayarken, diğer yandan da her dönem Dünyanın hem sosyal hem de siyasal alanda değişen koşullarının baskısını hissederler hem de bu yeni koşullara uyum sağlama arzusunu duyarız.

Hem değişimin gerekliliği ve kaçınılmazlığının farkında olarak hem de tarihsel olarak tüm tarih boyunca bilinçaltlarına yerleşen beka sorunu, endişesi ile Devlet’e olumsuz bir şey olacak korkusu ile iki arada bir derede mütehavvil (kararsız) bir halde yaşamak zorunda kalan bir milletiz. Türk Milleti’nin Devletçiliği, bu manada toplumsal bir savunma mekanizmasıdır. Ancak bu durum, pek çok çelişkiyi de beraberinde yüzyıllardır bünyemizde taşımaya devam etmiştir. Mesela bu toplumsal değişim arzusu ile, zamanın kültürel değişikliklerine yönelik çok hızlı bir uyum sağlarken, (örneğin teknolojik vs yeniliklere yönelik millet olarak büyük bir arzu ve heves ile saldırmamız ve hemencecik adapte olmamız) Millet ve Devlet olarak, devlet ile değişikliklerde, daha ürkek, daha yavaş, daha isteksiz bir durumumuz olmaktadır.

Türk Milleti’nin devletçilik ve beka sorunu karşısında böylesine aşırı hassas olmaları, bu konulardaki bazen aşırıya kaçan muhafazakârlıklarının nedeni, Türk Milleti için Devlet denilen yapının sadece siyasal bir organizasyon değil, toplumun-milletin tarihsel olarak toplumsal psikolojilerinde derin bir yer edinen korku ve endişeleridir. Türk Milletinin her daim, etraflarının dört taraflarının düşmanla çevrili olduğu bilinçaltına yerleşmiştir. Türkler yaşadıkları coğrafyada her daim çok güçlü ve çok kalabalık Çin, Hindistan, Fars gibi yerleşik güçlerle komşu olmuşlardır. Kendilerinden daha kalabalık ve yerleşik bu güçlerle komşuluk yaparken varlıklarını koruyup, beka kaygılarını azaltmak için daima ‘yönetmek, devlet sahibi olmak’ zorunda olmuşlardır.

Bu nedenle de, geleneğe düşkünlerdir ve inanılmaz derecede bir devlet organizasyonu yapabilme yeteneğine sahiptirler. Çünkü Türkler, Devleti tüm korkularının, endişelerinin önünde bir güvence ve korunak olarak görürler. Devlet-i ebed müddet olmalıdır. Ebediyen yaşayacak yüce ve güçlü devlet, ancak dört tarafı düşmanla çevrili, varlığı, hayatı, dini, dili, vatanı tehdit altında olma endişesi karşısında güvence olabileceğine inanırlar.

İnanılmaz boyutta yerleşen devlet kurma ve yönetme yeteneğine ve tecrübesine rağmen Türkler, Ekonomik, kültürel, siyasal kurum, sistem ve yapılarını yerleşik ve yazılı bir kültüre sahip olmadıkları için devamlı başka kültürlerden ödünç almak zorunda kalmışlardır. Örneğin; orta asyada bozkırlarında iken Çin ve Hind kültüründen, Anadolu’da iken Fars ve daha sonra Bizans’tan ekonomik, siyasal ve kültürel yapı, kurum ve sistemlerini ödünç almışlardır. Bu durum, halen modern Türkiye Cumhuriyeti sürecinde de kuruluşundan bu yana devam etmektedir ki, pek çok kurum, örgütlenme modelimiz, yasal düzenlemelerimiz Batı kültüründen devşirme, öykünme veya kopyalama şeklinde oluşmuştur.

Devleti merkeze alan, devletten bağımsız, ekonomik, sosyal, siyasal yapıya yer bırakmayan tarihsel bilinçaltımıza yerleşik psikolojik dinamiklerimiz gereği, her tür organizasyon ve değişim, devletten kaynaklanan, devlete göre konumlanan bir hale göre oluşmak zorundadır. Her tür değişim köklü, nesnel süreç içinde olgunlaşan bir şekilde değil de ancak yukarıdan aşağıya, devletten kaynaklı devlete göre şekillenmektedir. Her şeyin devlet eliyle, devletten kaynaklı ve devleti merkeze alarak belirlene bilineceği şeklindeki bu tarihsel kabul nedeniyledir ki, bir başka toplum için normal bir sosyal, siyasal ya da ekonomik olgu ya da olay bizim için bir iktidar mücadelesine dönüşmektedir.

Her tür sosyal, ekonomik siyasal ya da ideolojik oluşumun nihai amacı her zaman iktidarı ele geçirmek olmuştur. Bugün dahi yaşanılan sorunların kökenine baktığımızda bu toplumsal bilinç açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Fetö gibi sağ-dindar görünümlü örgütlerden, sol-sosyalist örgütlere, basit hemşehri derneklerinden, tarikat yapılarına, iş dünyası örgütlenmelerinden spor kulüplerine kadar her yelpazeden oluşum gücünü siyasal bir güç haline getirme sevdasındadır.

Çünkü, Türk Milleti için, toplumsal kaldıracın en temel etkeni, Devlet’tir.

Elektrik kaçaklarına engel oluyor

UEDAŞ Ar-Ge uzmanı Erol Yumuk, ICSG İstanbul 2019 / 7. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongresi’nde kaçak elektrik kullanımına engel olmak için geliştirdikleri ürünler hakkında bilgi verdi. Enerji Dünyası’nın sponsorluğunu üstlendiği ICSG’de gazetemize açıklamalarda bulunan Bursa Uludağ Elektrik Dağıtım A.Ş. bünyesinde faaliyet gösteren araştırma ve geliştirme bölümü uzmanı Erol Yumuk, geliştirdiği 2 farklı jammer ve ‘Çekirge’ cihazları ile alakalı çalışmalarını aktardı. Cihazların elektrik kaçaklarına engel olduğunu bildirdi.

Elektrik kaçaklarında uzaktan kontrole engel

Firmaların ve fabrikaların elektrik kaçak kullandığı ve bu elektriğin ücretlerinin çok fazla olduğu herkesçe bilinmekte. Kaçak elektrik kullanan firmalar denetim olduğu zaman bir kumanda düzeneği ile kullandıkları kaçak elektriği pasif konumuna getirerek baskında kaçağın anlaşılmasını engelliyor. İşte bu noktada Ar-Ge uzmanı Erol Yumuk’un tasarladığı jammerlar devreye giriyor.

Personel baskın yapacak olduğu yere girmeden jammerı çalıştırmakta, bir kumanda düzeneği varsa eğer iş yeri sahibi kendi kumandasına bassa dahi işlevsiz olacağından kaçak düzeneğini normal hale çevirememekte ve personel kaçağı anında fark edip tespit edebilmektedir.

Bu sayede tespit edilen toplam 6 adet kumandalı kaçak elektrik kullanımına kesilen cezaların toplamı 700 Bin TL.

2 farklı şekilde geliştirilen jammerların birisi cepte taşınırken diğeri ise personel aracına monte edilerek kullanılıyor.

Kaçak elektrikleri ‘Çekirge’ saptıyor!

UEDAŞ’ın Ar-Ge ekibi tarafından geliştirilen bir diğer cihaz ise ‘Çekirge’. Bu cihaz kaçak elektrik kullanıldığından şüphelenilen aboneliklerde sayaç öncesi noktalara montajı yapılan cihaz, kendi kayıtlarıyla müşterinin sayacı veya geçmişteki aylık tüketimleri karşılaştırıyor.

İki cihaz sayesinde bugüne kadar 3 Milyon TL’yi aşan elektrik kaçağını tespit ederek ceza yazdıklarını ileten Ar-Ge Uzmanı Erol Yumuk, ‘Çekirge isimli cihaz kaçak elektrik tespit cihazıdır. Bu cihaz sayesinde doğrudan veya dolaylı yoldan çekirge cihazı sayesinde 28 adet kaçak tespit edilmiş ve toplamda 2 milyon 400 Bin TL’lik ceza yazılmıştır. Jammer sayesinde 6 adet kumandalı kaçak tespit edilmiştir. Toplamda 700 Bin TL’lik ceza yazılmıştır.’ dedi.

UEDAŞ tarafından imal edilen cihazlar ülke genelinde bulunan diğer elektrik dağıtım şirketlerine de verilmekte.

İstanbul işgal altında

Evet, İstanbul işgal altında hem de silahlı bir güçle değil, yardımseverliğimizden faydalanarak kol kanat gerdiğimiz kişiler tarafından işgal altında…

Bu işgalin ardından yaşanan tablo ise çok acı bir duruma geldi. Komşuluk, güven, dostluk, paylaşmak, itimat ve birlik ile beraberlik nostalji olarak anılır oldu.

Bu güzel paylaşımların yerine; komşu komşuyu tanımama, düşmanlık ve kin artışı, paylaşacak insan bulamama ve güvensizlik geldi.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek,‘Canım İstanbul’ şiirinde, “Gecesi sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan, İstanbul” dediği günlerin belki de masal olduğu zannedilecek gelecek kuşaklar tarafından…

Yedi tepe İstanbul’un geceleri artık sümbül kokmuyor ve bülbül kokan Türkçe’si de artık yok…

Eksi Sözlük kanun tanımıyor

İnternetin hayatımıza hızla girmesinin ardından bir insanı tanımak için arama motorlarını kullanma yolunu hepimiz bugünlerde sık kullanıyoruz. Bizim yaptığımız gibi başkaları da bizler hakkında bilgi sahibi olmak adına sanal alemde nasıl göründüğümüzü arama motorları ile öğrenme yolunu tercih ediyorlar.

O sebeple sanal alemdeki durumumuz çok önem arz etmektedir. Sanal alemde kendi itibarınızı kontrol etmezseniz bunu sizin yerinize başkaları yapar ve sanal ortamdaki itibarınız sizleri olduğunuzdan farklı ve kötü gösterebilir.

İnternette sizi anlatan ifade, resim ve haberler sizi bazen çok zor duruma düşürebilir. Bu tarz durumlarla karşı karşıya kaldığınızda unutulma hakkınızı kullanabilirsiniz.

Arama motorlarında adınızı yazdığınız zaman nasıl bir siz ile karşılaşıyorsunuz? Eski nişanlınız, kumsalda güneşlenirken çıkan fotoğraflar sizi rahatsız ediyor mu?

Bu tür rahatsızlıkları olan kişiler arama motorlarına başvurarak internetteki gerçek dışı ve geçersiz kişisel verilere yönelik linklerin kaldırılmasını isteyebiliyor.

Avrupa Adalet Divanı’nın 2014 yılında aldığı kararı uygulamaya başlayan Google, “unutulma hakkını” kullanmak isteyen milyonlarca kişinin başvurusunu kabul etti. Fakat Türkiye’de bu tür bir hakkın olduğu vatandaşlarımız tarafından fazla bilinmiyor.

Söz konusu haktan yararlanmak isteyen bireylerin arama motorlarına başvuru yapmaları gerekmektedir.

Avrupa adalet Divanı’nın aldığı bu karar insanların gerçek hayatta olduğu kadar sanalda da itibarının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Kişilerin kendileri ile alakalı yalan ve yanlış içerikleri 5651 sayılı kanun ile internetten kaldırılmasını talep etme hakkı da vardır.

Kişilik haklarının ihlali, Suç işlenmesi, Özel hayatın gizliliğinin ihlali, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ihlali, İnternette unutulma hakkının kullanılması, Kamu yararı ve düzeni gibi nedenlerlesulh ceza hakimliği’ne başvurarak erişimin engellenmesi veya kaldırılması kararı aldırılabiliyor.

Bu sebepler ile mahkemeden karar aldığınızda tüm yer veya içerik sağlayıcı tarafından erişim engelleniyor veya kaldırılıyor.

Fakat kendisini kutsal bilgi kaynağı olarak tanımlayan Ekşi Sözlük https://eksisozluk.com/ bir yandan haberi yayından kaldırırken diğer yandan da haberin mahkeme kararı ile kaldırıldığını duyuruyor ve bu duyuruyu yoruma açıyor.

Kaldırılan içeriğin yerine; “………..sulh ceza hakimliği’nin……………’ın talebi üzerine verdiği 13.02.2016 tarih ve 2016/….sayılı kararı uyarınca bu başlıkta yer alan içeriklere erişimin engellenmesine karar verilmiştir.” yazısı koyunca içeriği kaldıran kişi veya kurumu sanal alemde dolaşanların hedefine koyuyor ve eskisinden daha çok yorumların yapılmasına neden oluyor.

Bu yaptığı işleyiş ile hem mahkeme kararına saygı duymadığını belirten mağdurlar, bu yapılan yanlışın devamlı bir kısır döngü mahkemeye mağdur kişinin sürekli başvuru yapmasına neden olduğunu söylüyorlar.

Eksi Sözlük böylece adalet mekanizmasının kilitlenmesine ve dosyaların gereksiz yere artmasına neden oluyor.

Zorlu Enerji projesine AB desteği

Zorlu Enerji, AB’nin en büyük araştırma ve inovasyon programı olan Horizon 2020 Programı kapsamındaki GeoSmart projesinden, enerji depolama alanında yapılacak çalışmalar için Kızıldere 1 Jeotermal Enerji Santrali ile fon almaya hak kazandı ve 8 ülkede yer alan 19 partner kuruluştan biri oldu.

Elektrik şebeke arz güvenliğinin sağlanması, fazla ihtiyaç durumlarında depolama sisteminin devreye girmesi ve elektrik üretim sistemleri ile bölgesel ısıtma sistemlerinin eş zamanlı olarak uyum içerisinde çalışabilmesini sağlamak amacıyla enerji depolaması çalışmalarının başlatılacağı Kızıldere 1 Santrali, Belçika Belmatt sahası ile birlikte iki demo sahasından biri olmayı başardı.

Günümüzde enerji sektöründe, enerjinin üretimi kadar, depolanması ve verimli kullanımı da global ölçekte tartışılan bir konu oldu. Sektöründe, faaliyette bulunduğu tüm alanlarda örnek iş yapış biçimiyle öncü olan Zorlu Enerji, AB’nin en büyük araştırma ve inovasyon programı olan ve 2014 – 2020 tarihleri arasında uygulanacak Horizon 2020 Programı’na, enerji depolama çalışmalarını içeren, Kızıldere 1 Jeotermal Santrali’nin demo sahası olarak belirlendiği “GeoSmart Projesi” ile dahil oldu. Enerji alanında, güvenilir, temiz ve verimli enerji temelleri üzerine, global anlamda örnek olabilecek projelere 5,9 milyar avroluk fon ayıran Horizon 2020 kapsamında alınan fon ile gerçekleştirilecek projeyle; şebekede meydana gelebilecek anlık kesintiler ve yüksek elektrik ihtiyacı halinde elektrik üretiminin devam edebilmesi için gerekli enerjinin depolanması ve elektrik ve ısı üretmek amacıyla şebekeye elektrik gönderiminin kesintiye uğramadan verimliliğini sürdürmesi hedefleniyor. Aynı zamanda proje kapsamında bilgisayar modellemesi yoluyla yapılacak, geleceğin biyokütle ve güneş enerjisi projelerine altyapı sağlayacak hibrit model çalışması için ODTÜ ve Kadir Has Üniversiteleri ile işbirliği de planlanıyor.

Neden Kızıldere 1?

Horizon 2020 programı, özel sektörün enerjide verimlilik süreçlerine dahil olmasını ve üniversite sanayi işbirliğinin güçlenmesini hedefliyor. Bu bağlamda farklı sektörlerde işbirlikleri, partnerlik ve fon destekleri veriliyor. Birleşik Isı ve Güç Santrali olma özelliği taşıyan Kızıldere 1 santrali, elektrik üretirken, bulunduğu Sarayköy ilçesinin ısı ihtiyacını da tesisin çevriminden arta kalan jeotermal akışkanlarla sağlaması üzerine AB desteğini alarak sektör için global ölçekte demo santrallerden biri olacak. Horizon 2020 için kabul edilen GeoSmart projesi yüksek performanslı yenilenebilir enerji teknolojilerinin Birleşik Isı-Güç (CHP) tesislerine uygulanması ve üretilen enerjinin bir süre depolanmasını amaçlıyor. Bu amaç için belirlenen 20 milyon avroluk bütçenin yaklaşık 900 bin avrosu, Kızıldere 1 Santrali’ne aktarılacak. Kalan bütçe ise 8 farklı ülkede 19 ayrı partner arasında dağıtılacak. Nisan ayında koordinasyon çalışmaları başlayacak proje, 18 ay sonra saha uygulamaları aşamasına geçecek ve 4 yıl içinde tamamlanacak.

Yabancı yatırımcıya engelleri kaldıralım

Hazine ve Maliye Bakanı’nın gerek OVP ve gerekse de sonraki adımları ekonomik gidişata dair normalleşmeyi getirmeye başladı.

Bundan sonra özellikle Kamu maliyesi içerikli gider azaltıcı-gelir artırıcı iş ve işlemler önem kazanıyor.

Evet; yapılan görüşmeler ve siyasi boyutlu olaylar konusunda sağlanan mutabakatlar ve uluslararası işbirliğini tesis edici, hızlandırıcı adımlarla ekonomik düzelme süreci başladı, başlatıldı. Ama asıl mücadele içeridedir. Kendi bünyemizde yapmamız gerekenleri yapıyor muyuz..!

Bence en önemli evrelerden birisi budur. Kamu maliyesine dair gelir artırıcı-gider azaltıcı adımları atıyor muyuz, beklenen şekilde atabilecek miyiz, kamu bürokrasisini kamusal israfın önlenmesi konusunda aktive edebilecek miyiz.. Konuya dair daha pek çok madde var ama bugün yabancı yatırımcı ve finansın ülkemize gelişine dair engellerin azaltılması, kolaylıklar sağlanması hususlarına parmak basmak istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı’mız ve Maliye Bakanı’nın bu konuda büyük çaba ve gayret içinde olduklarını görüyor ve biliyorum. Mevzuat değişikliği, kararname ve yönetmelikler çıkartılması gibi gereken her tür kolaylaştırıcı düzenlemenin yapıldığı bir gerçek.

Ama ne yazık ki; kamu bürokrasisinin hala yabancı yatırımcı ve sermayeyi sanki hasım gibi gördüklerini müşahede ediyorum. Bu çok acı bir realitedir.

Maalesef sorumluluk almaktan kaçan, topu taca atan, “neme lazımcı” bir bürokratik zihniyetin yabancı sermayeye takoz olduğunu görüyorum.

İçeride ve dışarıda iş ve finans çevreleriyle sürekli teşriki mesai içinde bulunan birisi olarak; konuya dair sürekli şikayetler alıyorum. Gerek hazine bürokrasisi ve gerekse de bankaların zorlaştırıcı ve inisiyatif almayan tavırları yabancıları hala canından bezdirmeye ve ülkemize gelme konusunda geri adım atmaya sevkediyor. Kimse kızmasın ama adeta sermaye düşmanlığı yapılıyor.

Yetkili ve sorumluluk merciinde olanlar bile, yatırımcı ve sermayedara illa ki Cumhurbaşkanı’na ulaşma zorundalığı hissettiriyor.

Buradan sesleniyorum…

Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın Albayrak’ın yabancı yatırım ve sermaye konusundaki hassasiyetlerine rağmen hala zorluk çıkartıyor, suyu yokuşa sürüyor ve canından bezdiriyorsanız, bu ne milliliktir ve ne de vatanseverliktir. Bilakis cahilane veya korkakça ülkeye zarar vermektir, ekonomiye köstek olmaktır ve aptalca bir ihanettir. Bu kadar açık konuşuyorum, kimse alınmasın. Bu ülkede taş üstüne taş koyacak, yerli-yabancı herkesin önünü açmak yetkili makamlardaki herkesin görevidir.

Aksi ise, görevi ihlal etmektir. Yok efendim Masak incelemesiymiş, Hazine izniymiş, Merkez Bankasında bekletiliyormuş, Paranın menşei nasılmış, Şu evrak eksikmiş, bu yazı yokmuş, filan imza çirkinmiş, Gibi gibi, akla mantığa aykırı bir sürü köstekle yabancı sermaye ürkütülüyor. Beyler, bayanlar; para güvenli liman ister.

Ve ekonomileri gelişmiş olan Avrupa ülkeleri bile yabancı yatırım ve sermayeyi çekmek için büyük kolaylıklar, teşvik ve cazip teklifler sunarken bize ne oluyor..!

Bize göre kat kat gelişmiş ekonomileri varken yabancı yatırımcıyı kapıda karşılıyor ve onların kamusal iş ve işlemlerini kendileri çözümlüyorlar.

Zaman katliamı, kaynak israfı, bugün git yarın gel mantalitesi ve nihayetinde “kahretsin arkadaş, Türkiye’de yatırım yapmaya niyet ettiğime bile pişman oldum” hayıflanmasıyla gerisin geriye dönüp giden ve bir daha da Türkiye’ye gelmem diyen bir sürü yatırımcı…

Aklımızı başımıza alalım,

Bu ülke hepimizin.

Sorumluluk ne sadece Cumhurbaşkanı’nındır ne Maliye Bakanının ve ne de bilmem hangi yetkilinindir…

Devletin en alt kademesinden en üst kademesine kadar herkes sorumludur, mesuldür ve zorunludur.

Konuya dair sorunlar, kırtasiyecilik ve bariyer olma durumları ivedilikle ortadan kaldırılmalıdır.

Finans ve bankacılığa dair bürokrasi derhal uyarılmalı ve yabancı yatırımcının sorunlar giderilmelidir.

Akkuyu Nükleer gençliğe önem veriyor

Rusya Atom Enerjisi Kurumu (ROSATOM) tarafından inşası devam eden Akkuyu NGS, Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali olma özelliğini taşıyor. Akkuyu Nükleer Uluslararası Gençlik Konseyi’nin ilk stratejik oturumu Ankara’da yapıldı. Stratejik oturumun organizatörü, Akkuyu Nükleer A.Ş. Uluslararası Gençlik Konseyi oldu. Stratejik oturuma, Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin yönetim ve birim temsilcileri ile 40’tan fazla genç personel katıldı.

Uluslararası Gençlik Konseyi Başkanı Sergey Malozemov ile faaliyet liderleri Yulia Sabirzyanova, Burcu Eldem, Gamze Şahin, Deniz Umut Can ve Irina Statova, Uluslararası Gençlik Konseyi’nin kurulması, geliştirilmesi ve gerçekleştirilen projeler hakkında bilgi verdiler. Konseyin 2018 yılındaki faaliyetleri hakkında rapor sundular.

Stratejik oturumun ikinci bölümünde ise Sergey Malozemov, “Nükleer Sektörde Agile (Çevik) Yönetim, Spiral Dinamik” konusunda konuşma yaptı ve EC ASE A.Ş.’den meslektaşlarıyla işbirliği içinde yarattığı “Agile: Geleceğin Mühendisliği ”adlı takım oyununu düzenledi. Bu oyunda katılımcılar, nükleer santral projesini çevre dostu olma, üretilebilirlik, güvenlik ve ergonomiyi içeren dört dalda kendi ürünlerini geliştirmeye yönelik problem çözdüler. Bu oyun sayesinde oyuncular, öncelikli olan hedefleri seçerek en uygun stratejiyi belirlediler.

Ayrıca, İç İletişim Grubu Lideri Ksenia Markova tarafından “Gençlerin şirket faaliyetindeki rolü, sektörel eğilimleri ve gelişim yolları” başlıklı bir toplantı düzenlendi. Toplantıda genç uzmanlar, şirketin 2029 yılındaki çalışanlarının ve yöneticilerinin tahmini profilini oluşturup, 10 yıllık bir perspektifte teknolojik ve uluslararası işbirliği konusunda yön stratejisi öngörüsünde bulundu. Eğlenceli stratejik oturum, genç çalışanları ve onlardan yaşça büyük olan meslektaşlarını bir araya getiren “Ne? Nerede? Ne zaman?” adlı oyunla sona erdi.

Etkinlik sonucunda; ortak bir strateji anlayışının oluşturulması ve şirketin gençlik konseyinin geliştirilmesi için sonraki adımların neler olacağı belirlendi. Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin İnsan Kaynakları Direktörü Marina Karaseva, gençlik derneğinin girişimlerini takdir ederek genç çalışanların gelişme arzusunun önemine dikkat çekti. Karaseva, “Akkuyu NGS Projesi uzun vadeli bir projedir ve siz gençlerimiz; şirketin oluşum aşamalarını, nükleer enerji santralinin inşasını ve sonucunda nükleer güç santralinin işletmeye alınmasını görmek için eşsiz bir fırsata sahipsiniz. Bu uzun yolculuk için aklınızı ve tüm özeninizi verin. Bu yolda her biriniz için, gönlünüzce karşılığını alabileceğiniz bir iş ve yer bulmanızı diliyorum. Şirketin gençlere ihtiyacı var. Gençler, tüm değişikliklerde şirketi destekleyecek itici kuvvettir” diye konuştu.

Programa katılan Akkuyu Nükleer A.Ş. Isı Otomasyon ve Ölçüm Birimi Uzmanı Halil Burak Atay, görüşlerini şöyle dile getirdi:

“Etkinliğe on üzerinden on puan veriyorum. En çok ‘Agile’ oyununu beğendim. Oyun sayesinde proje yönetimi konusunda, başarı kriterleri ve süreleri hakkında pratik bilgiler aldık. Eminim ki, bu tecrübe yaptığım işi daha verimli yapacak. Bizi tek bir hedefte birleştiren bu oyundaki etkileşim çok önemli, çünkü NGS bir ekip halinde inşa ediliyor.”

Enerji’ye yatırım yapma zamanı

GF Hakan Plastik Operasyonlar Direktörü Kenan Aydoğdu, 2018 yılından bu yana sürdürülen tüm çalışmalarla toplam enerji tüketiminde %9,1 oranında tasarruf elde ettiklerini, bu tasarrufun enerji maliyetlerine pozitif yansıdığını, 2019 yılında da yatırımlara devam edeceklerini belirtti.

Enerji maliyetlerinin yükseldiği son yıllarda, sanayicilerin maliyetleri kontrol altında tutması açısından enerjiye yatırım yapmalarının bir gereklilik olduğunu ifade eden Kenan Aydoğdu, 2018 yılında başlattıkları projelerle bu konuda önemli adımlar attıklarını söyledi.

“Enerji maliyetlerinin mevcut haliyle, tam yatırım yapma zamanı”

Aydoğdu, “GF Hakan Plastik olarak enerji tüketimi yaptığımız her alanda “daha merkezi, daha kontrollü, daha ölçülebilir, ihtiyaç kadar çalışan ve az enerji tüketen” bir sistemler bütünü yaratma çabası içerisindeyiz. Bunun için enerji tüketimini azaltma faaliyetlerimiz ve arayışlarımız aralıksız devam ediyor. Bu sebeple gerekli altyapı yatırımları yapılması, yatırımların performansının ölçülmesi ve takip edilmesi, çalışma ortam ve şartlarını geliştirici faaliyetler, yapılan çalışmaların tüm organizasyona yaygınlaştırılması ve tüm bu faaliyetlerin bütün içinde çalışma kültürünün bir parçasına dönüştürme isteğimizle birlikte daha etkin bir enerji yönetimi isteği içindeyiz. Bir önceki yıla baktığımızda enerji maliyetlerinin yaklaşık %45 oranında arttığını görüyoruz. Bu nedenle enerji maliyetlerinin mevcut haliyle, tam yatırım yapma zamanı” dedi.

2018 yılında yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Aydoğdu, “Silenta Extrüzyon sessiz boru hattı gibi yeni yatırımlarımızda, enerji kullanım seviyesi en verimli motor ve grupları seçerek enerji verimliliği üzerinde duruyoruz. Enerji tüketimi izleme sistemi kurduk; bir PLC program yardımı ile anlık olarak ve geçmişe dönük data alabilecek şekilde soğutma suyu, basınçlı hava ve elektrik tüketimlerini izleyip olası dalgalanmaları takip edip önlemler alıyoruz. Özellikle Çerkezköy fabrikamızda enerji analizörleri yardımı ile elektrik tüketimini, iş merkezi bazlı izleme yapıp, tüketimleri kontrol edebiliyoruz. Yaptığımız başka bir çalışma da, tüm kompresörlerin convertörlü yapıya dönüştürülmesi oldu ki bu yapı, enerji ihtiyacına göre enerji üretimi sağlayan, paralel bir sistem olup kompresörlerin enerji tüketimlerini optimum seviyede tutmamızı sağlıyor. Ayrıca aydınlatma için yaptığımız led sistemlerine dönüş yatırımı ile toplam aydınlatma maliyetlerimizde 19% oranında iyileşme; verimliliği daha yüksek, frekans convertörlü vakum pompaları ile toplam vakum enerji tüketimini 49% oranında azalttık.”

Enerji tasarruf programlarına 2018 yılı içinde 1 milyon TL üzerinde destekleyici yatırım yaptıklarını belirten Kenan Aydoğdu, 2019’da da özellikle soğutma grupları ve sistemlerine yönelik tasarruf ve yatırımlara yönelmeyi planladıklarını kaydetti.

Aydoğdu ayrıca, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım konusunda devlet teşviki ve yönlendirmesinin çok önemli olduğunu vurgulayarak,“Güneş enerjisi dönüşüm sistemleri-Solar System- sanırım bu anlamda özellikle endüstriyel ürün üreten kuruluşların yönlenebileceği bir alan gibi görünüyor. GF Hakan Plastik olarak biz de solar sistemleri araştırıyoruz, bu yönde çalışmalarımız var.Bu içerikteki devlet teşvikleri yatırımlarımıza hız verecektir” değerlendirmesinde bulundu.