21.2 C
İstanbul
Salı, Haziran 10, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 101

Kimya sanayi liderliğe koşuyor

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) verilerine göre; Şubat ayı kimya ihracatı, 2018 yılı Şubat ayına göre yüzde 29,8 artışla 1,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. Böylece kimya sanayi, 2019 yılında ikinci kez en çok ihracat yapan ikinci sektör oldu. Kimya sektörü, 2019 yılı Şubat ayında ihracatını en çok artıran sektörler arasında da yüzde 29,8 ile ikinci oldu.

Kimya sanayi Şubat ayı ihracat rakamlarını değerlendiren İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “Türkiye’nin en çok ihracat gerçekleştiren sektörlerinden kimya sanayinin ihracat performansı yükselmeye devam ediyor. Kimya sanayi, Ocak ayından sonra Şubat ayında da gösterdiği performansla en çok ihracat gerçekleştiren ikinci sektör olmayı başardı. Şubat ayı kimya ihracatı geçen yıl aynı döneme göre yüzde 29,8 artışla 1,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2018 yılı Şubat ayında 1,3 milyar olan kimya ihracatımız, yüzde 29,8 artışla ihracatını en çok artıran sektörler arasında da ikinci oldu. Sektörümüzün bu başarısında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Bu yıl yapacağımız yurt içi ve yurt dışı etkinliklerimizle sektörümüzü desteklemeye devam edeceğiz. Özellikle Ticaret Bakanlığımızın da belirttiği hedef ülkeler arasında yer alan Çin, Hindistan, Meksika, Rusya, Amerika pazarının yanı sıra Afrika ülkelerinde de ihracatımız için önemli fırsatlar var. Bu fırsatları değerlendirmek isteyen ihracatçı firmalarımızı potansiyel alıcılarla buluşturmaya devam edeceğiz” açıklamasını yaptı.

Yenilebilir enerji sistemleri ve akıllı şebekeler

Günümüzde “akıllı” ifadesi birçok alanda yaygın bir şekilde kullanılır hale gelmiştir. Akıllı cihazlar, akıllı evler, akıllı şebekeler, vb. muhtelif kavramlar hayatımızda sıklıkla duyduğumuz bir konumdadır. Fakat her şeyden önce burada “akıllı” kavramı ile ne ifade edilmek istenildiği net bir şekilde belirlenmelidir. Geçmiş zamanlarda ilk nesillerdeki televizyonlar uzaktan kumanda teknolojisine sahip değillerdi ve genelde evin en küçüğü uzaktan kumanda görevini fiziksel olarak üstlenmekteydi. Zaman içerisinde televizyon sahiplerinin konforunu artırmak üzere uzaktan kumandalar ortaya çıktı. Fakat burada önemli olan konu kanal değiştirme komutunun daha basit bir şekilde de olsa hala televizyon izleyicisi tarafından verilmesidir. Günümüzde ise benzer şekilde komutun hala kullanıcı tarafından fakat daha kolay bir şekilde verildiği görevlere sahip akıllı evler ortaya çıkmıştır. Kullanıcı; uzaktan perde kontrolü, klima kontrolü, vb. birçok tanımlı görevin bir tablet ya da akıllı telefonda yer alan bir uygulama üzerinden evde dahi olmasa gerçekleştirilmesini sağlayabilmektedir. Fakat uzaktan kumanda örneğine benzer olarak, burada da daha teknolojik bir şekilde desteklenmekte de olsa kararların sahibi son kullanıcıdır. Bu bağlamda; aslında günümüzde akıllı ev olarak adlandırılan birçok ev, gelişmiş otomasyon altyapısına sahip “uzaktan kumandalı” evler konumundadır. Yani kısaca “akıllı” teriminin birçok alanda gerçek manasından öte biraz reklam amaçlı olarak kullanıldığını söylemek yersiz değildir.

“Akıllı” kavramının, aslında bir uygulama alanı içerisinde mevcut olabilecek yüzlerce görevden en az birisi ile ilgili kararların ilgili alandaki konforu, işletim etkinliğini, vb. artıracak şekilde insan dışında harici bir karar verme mekanizması tarafından verilmesi durumunda var olduğu söylenebilir. Burada; son kullanıcının davranışlarını bir öğrenme mekanizması vasıtasıyla zaman içerisinde öğrenip, belirli işlemleri kullanıcı yerine gerçekleştiren bir ev enerji yönetim sisteminin varlığı ile gerçek bir “akıllı ev” kavramından bahsedebiliriz.

Akıllı şebekeler ise elektrik güç sistemine bilgi ve haberleşme teknolojilerinin daha yaygın oranda entegre edilmesi ile birlikte elektrik güç sisteminde daha etkin ve daha ekonomik bir işletim ortaya çıkaracak gelişmiş karar verme mekanizmalarının geliştirilmesi üzerine kuruludur. Akıllı şebekeler bir raf ürünü değildir, bir vizyonu sergileyen tanımlanmış bir konsepttir. Burada mevcut güç sisteminin genel yapısının tamamen değiştirilmesi gibi bir durum zaten söz konusu değildir. Sadece New York’taki yer altı güç sistem kablolarının toplam uzunluğunun dünyanın çevresini yaklaşık 50 defa dönebilecek ebatta olduğu düşünüldüğünde bu zaten imkânsızdır. Burada önemli olan güç sisteminde yeni nesil teknolojiler ile birlikte yapısal bir modernizasyonun gerçekleştirilmesidir.

Akıllı şebekelerin sağlayacağı en önemli avantajlardan biri ise yenilenebilir enerji sistemlerinin entegrasyonu açısından olacaktır. Elektrik enerjisi üretimi açısından çevre dostu bir işletim sunan rüzgâr, güneş gibi yenilenebilir kaynaklar tabanlı önde gelen yenilenebilir enerji sistemlerinin en büyük dezavantajları, tamamen meteorolojik koşullara bağımlı olarak üretim gerçekleştirmelerinden ötürü elektriksel güç çıkışlarının oldukça değişken olmasıdır. Burada bahsi geçen değişken üretim, arz ve talebin anlık olarak mükemmel gerçekleşmesi gereken dünyadaki nadir emtialardan biri olan elektrik enerjisinde bu müthiş dengenin sağlanmasını oldukça zorlaştırmaktadır. Bu nedenle de belirtilen güç sistemi işletimi tabanlı kısıtlamalar ile birlikte yenilenebilir enerji potansiyelinden daha az şekilde faydalanabilmek gibi önemli bir olumsuzluk ortaya çıkmaktadır. Burada yenilenebilir enerji sistemlerinin entegrasyonunun yüksek oranda olması için güç sistemi esnekliği kavramı son yıllarda daha ön plana çıkmaktadır. Zaten geçmişten beri talebin değişimine göre konvansiyonel ve kontrol edilebilir üretim santrallerinin değişken güç üretimi planlaması en olgunlaşmış esneklik çözümüdür. Fakat bu arz-talep dengesi problemine, özellikle arıza koşulları dışında tamamen kontrol edilebilir olarak kabul edilen üretim (arz) tarafında oluşacak yenilenebilir enerji tabanlı belirsiz üretim nedeniyle gerçekleşecek olumsuz katkı, sadece konvansiyonel santraller tabanlı sunulan esnekliği oldukça yetersiz kılmaktadır. İşte tam bu kapsamda akıllı şebeke vizyonu, gerektiğinde talep tarafının da talebinin değiştirilebilmesi vasıtasıyla esneklik kaynağı haline gelmesi, son kullanıcıdan dağıtım ve iletim sistemlerine kadar farklı seviyelerde enerji depolama sistemlerinin etkin bir şekilde entegrasyonu ve işletimine imkân sağlaması vb. hususlar sayesinde oldukça kullanışlı esneklik çözümleri oluşturmaktadır. Bu bağlamda daha fazla yenilenebilir enerji sistemi için, daha akıllı şebekeler üzerine yapılan çalışma ve yatırımlar artık kaçınılmaz haldedir.

Yetkili olmayan fatura merkezlerine dikkat!

Zorlu Enerji Abonelerini Yetkisiz Fatura Merkezleri Konusunda Uyardı.

Zorlu Enerji, ödeme noktası adı altında fatura tahsilatı yapan ancak sonrasında ortadan kaybolan yetkisiz fatura merkezleri konusunda abonelerini uyararak; fatura ödemeleri için N Kolay merkezlerini tercih etmelerini istedi.

Zorlu Enerji, elektrik perakende satış faaliyetlerini sürdürdüğü Afyonkarahisar, Bilecik, Eskişehir, Kütahya ve Uşak illerindeki abonelerini, yetkisiz fatura ödeme merkezleri konusunda uyardı. Özellikle son günlerde artan fatura dolandırıcılığı haberleri sonrasında tüketicilerine bilgilendirme yapmak isteyen Zorlu Enerji, faturaların N Kolay şubelerinden ve anlaşmalı bankalar aracılığıyla ödenmesi gerektiğini vurguladı. Anlaşmalı olmayan noktalar ve internet sitelerine ödeme yapılması durumunda; faturaların hiç ödenmemesi ya da geç ödenmesi nedeniyle enerjinin kesilmesi gibi risklerin olduğuna dikkat çeken Zorlu Enerji; korsan ödeme noktalarından alınan dekontların yasal bir geçerliliği de bulunmadığını da vurguladı.

N Kolay doğru adres

Zorlu Enerji aboneleri, faturala ödemelerini, N Kolay ödeme noktalarında masraf ya da komisyon vermeden gerçekleştirebiliyor ve arzu ederlerse anlaşmalı bankalardan otomatik ödeme talimatı, internet veya telefon bankacılığı ve ATM üzerinden de ücretsiz bir şekilde işlem gerçekleştirebiliyor.

Özel güvenlik firmaları yüksek aidatların ana kaynağıdır

Mehmet Müezzinoğlu AK Parti İstanbul İl Başkanı görevindeyken 2005 yılında ünlülerin evlerinde yaşanan hırsızlık olaylarının arkasında güvenlik şirketlerinin olduğunu iddia etmişti.

Bu iddianın ardından Müezzinoğlu’nun sözlerine çok büyük tepkiler gelmiş ve özellikle güvenlik şirketleri bu iddiaların kabul edilemez olduğunu belirtmişlerdi.

Eski Başbakan Tansu Çiller, Müsteşar Ömer Dinçer, sanatçı Özcan Deniz ve gazeteci Cengiz Çandar gibi kişilerin evlerinde yaşanan hırsızlıkların altında vatandaşa çaresizlik duygusu verilmesinin yattığını söyleyen Müezzinoğlu’nu şimdi çok daha iyi anlıyorum.

Şu anda İstanbul’da bir sitede gece 2, gündüz 2 güvenlik çalıştırılıyorsa şirkete site yönetimi 40.000 lira gibi bir fatura ödemek zorundadır. Bu bedele ayrıca çalışan personelin kıdem, ihbar tazminatları ve yıllık izin bedelleri dahil değildir.

Ciddi anlamda artan maliyetler sebebiyle site yönetimleri güvenlik şirketleri ile sözleşmelerini fesih ederek maliyetleri düşürmeyi amaçlamaktadırlar.

Fakat sözleşmeyi fesih etmeyi düşündüklerini güvenlik şirketine bildirdiklerinde şirket yetkililerinden bizimle çalışmayı bırakırsanız sitenize hırsızlar girer ve bundan önce bizi bırakan sitelerde çok hırsızlıklar yaşandı cevabı veriyorlar.

Sitelerde yaşayanların en büyük sorunların birisi olan yüksek aidat sorunun en büyük miktarını güvenlik firmalarına ödenen faturalar oluşturmaktadır.

Geçen gün Başakşehir’de bir sitede yöneticilik yapan dostlarımla sohbet halindeyken güvenlik firması ile yaşadıkları bir diyalogu konuştuk.

Sitelerinde bir sakinleri uyuşturucu içiminde bir aparat olarak kullanılan şaşal tabir edilen 4 parça şişe ve uyuşturucu kalıntıları bulmuşlar. Bunu site yönetimine bildirmişler. Site yönetimi güvenliğe iletmiş. Güvenlik ise polisi aramış fakat polis gelemeyeceklerini söylemişler ve güvenlik elemanlarının şikayetçilerle görüşmesinin yeterli olacağı cevabını vermişler.

Bunun üzerine vatandaşlar, “Biz uyuşturucu madde kokusunu otoparkta duyuyoruz, evimizin bahçesine uyuşturucu içilen ekipmanlar atılıyor. Peki neden polis gelmiyor, bu sorunu güvenlik şirketi çözecekse biz neden burada aylardır uyuşturucu kokusu ile yaşıyoruz” şeklinde tepki vermişler.

Bunun üzerine sitenin yöneticileri 155’i arayarak vatandaşların tepkilerini iletmişler ve emniyet güçlerinin şikayetlere duyarsız kalmamasının gerekli olduğunu vurgulamışlar.

Aradan 2 saat geçmiş ve site yönetim ofisine Başakşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polis ekipleri gelmiş. 2 polis memurundan birisi yönetimin önünde bağırıp çağırmaya başlamış. Yöneticiler bağırmalar üzerine polis memurlarının yanına gitmişler ve neden bağırdığını sormuşlar.

Şikayet ettiniz geldik; kim şikayet eden ona bağırıyoruz, gelsin, nerede gösterin, kim, neden, nasıl içmiş, ne içmiş diyerek gergin şekilde sanki şikayet edenlerle değil de halkın huzurunu bozanlarla konuşuyormuş gibi bir üslup sergilemiş.

Vatandaş polise şikayet etmekten çekinir hale geldiği halde birde hizmet alamadığı güvenlik şirketlerine yüksek bedeller ödemek zorunda bırakılıyor.

O sebeple 2005 yılında Mehmet Müezzinoğlu’nun özel güvenlik şirketlerini kızdıran iddiası birileri tarafından dikkate alınsaydı ve vatandaş bu şirketlerin sömürüsü ile karşı karşıya bırakılmayacaktı.

Esas sorun, sorunlara çözüm üretmeyenler ve haksızlıklar karşısında susanlardır.

Yani sorunu yaşayanlar da bizleriz, sorunun ta kendisi de bizleriz…

Rosatom ve Ruanda Cumhuriyeti ile anlaştı

Türkiye’nin ilk nükleer enerji santrali Akkuyu NGS’yi inşa eden Rusya Atom Enerjisi Kurumu ROSATOM ile Ruanda Cumhuriyeti, nükleer enerji alanında eğitim ve olumlu kamuoyu oluşumuna yönelik iki işbirliği anlaşması imzaladı.

İşbirliği anlaşmaları 28 Şubat 2019’da, Ruanda’nın başkenti Kigali’de, ROSATOM Genel Müdür Yardımcısı ve Uluslararası Faaliyetler Birimi Direktörü Nikolay N. Spassky ve Ruanda Cumhuriyeti Altyapı Bakanı Claver Gatete tarafından imzalandı.

Yapılan anlaşma ile, atom enerjisinin barışçıl kullanım programının geliştirilmesi için, insan kaynaklarının geliştirilmesi ve halkın kabulünün arttırılması gibi iki önemli alanda işbirliği sağlanacak.

Özellikle, personel eğitimi ile ilgili işbirliği anlaşması çerçevesinde taraflar, nükleer enerjinin ve yan sanayilerin ihtiyaçları için personelin eğitimi konusunda ortak projeler yürütmeyi kabul etti. Anlaşma kapsamında Ruanda Cumhuriyeti’nin nükleer altyapısı için eğitim programlarının düzenlenmesi planlanıyor. Uzman eğitim kurumlarıyla yakın temasın arttırılması, ortak kısa vadeli programların organizasyonu, öğretmen eğitimi, uzman eğitimi ve bilimsel literatür geliştirme ile öğrenci değişim hareketliliği organizasyonları gerçekleştirilecek.

Atom enerjisi sektöründe olumlu kamuoyu görüşü oluşturma işbirliği anlaşması, tarafların halkla ve medyayla işbirliği içinde çalışmasını amaçlayan bir dizi faaliyetin hazırlanmasını ve uygulanmasını içeriyor. Gazeteciler, uzmanlar, öğretmenler ve öğrencilerle etkileşimin yanı sıra yapılacak faaliyetler, halkı nükleer teknolojiler ve kullanımları hakkında bilgilendirmeyi amaçlıyor.

Ruanda Cumhuriyeti Altyapı Bakanlığı ile Rus Devlet Şirketi ROSATOM arasında 5 Aralık 2018’de barışçıl atom enerjisi kullanımı alanında işbirliğine yönelik hükümetler arası anlaşma imzalanmıştı.

İstanbul’da seçimler sil baştan

Sevgili Bir Portre okurları, yeni bir sayıda daha sizlerle beraber olmanın haklı gururunu yaşıyorum.

Karar doğru mu, yanlış mı…

Objektif mi, sübjektif mi…

İktidara mı, muhalefete mi yarıyor…

Oybirliği ile değil de, neden oy çokluğu ile alındı….

Falan falan gibi….

Bu tür ve tarz polemikleri uzatmak oldukça mümkün.

Ama bir realite var ve 23 Haziran’da yeniden yapılacak seçimle İstanbul başkanını seçecek.

Bu karar kimin işine gelir.?

Neden’ini, niçin’ini tartışmaya ve konuşmaya bile gerek yok artık.

Zaten, bunlar yarından itibaren başlayacak kampanya sürecinde bolca dillendirilecek.

Kimin işine yaradığını ise 23 Haziran akşamı hepimiz göreceğiz ve sonuca saygı duyacağız.

Olması gereken budur.

Yüksek Mahkeme bir karar aldı ve mucibince hareket etmek tek yoldur ve gerçektir.

YSK’yı tartışmak kimseye bir şey getirmeyecektir. (haklı, haksız, demogojik…)

Aksi takdirde yıpranan kendi kurumumuz, kendi devletimiz, kendi birliğimiz olacaktır.

“Ama karar da haksız” veya “karar şüpheleri ortadan kaldırdı, isabet oldu” gibi söz ve söylemleri bolca duyuyoruz.

Bu noktadan hızla uzaklaşmalı ve aklıselimle seçim sürecine girmeliyiz.

Bunun ötesinde, söylenecek herşey laf ü güzaftan öteye geçmeyecektir.

Aslında YSK öyle kritik bir karar aldı ki…

Sevinenler için de, yerinenler için de öngörülmesi çok zor ve sonuçları itibariyle siyaseti yeniden şekillendirmesi muhtemel bir sürecin başlangıcı olacaktır.

İktidar için de, muhalefet için de, 23 Haziran sonrasi asla öncesi gibi olmayacaktır.

Türk siyasetinin yeniden yapılanmasını icbar edecek bir karar gibi görünüyor.

İstanbul sadece İstanbul’dan ibaret değildir.

İstanbul Türkiye’nin öznesi, yüklemi, özeti, nüvesi ve çekirdeğidir.

Nasıl dünyada eşsiz bir şehir ise; Türkiye için de benzersiz ve tüm ülkeyi etkileyen bir şehirdir.

Siyaseten de; İstanbul’u kazanmak Türkiye’yi kazanmak gibidir ve kazanan kazanmış, kaybeden kan kaybetmeye başlamış demektir.

Hal böyleyken, istesek de istemesek de; YSK kararı Türk Siyasetini yeniden yapılandıracak bir süreci başlatmıştır.

İktidar-Muhalefet hep birlikte “bu bir belediye seçimi” dese bile; bunun yerelliği aşan genellik ve hatta uluslararasılık arzettiğini çok iyi biliyorlar.

23 Haziran sonrası kartlar yeniden karılacak.

Taşlar yeni baştan dizilecektir.

Yapılacak olan, artık önümüze bakmak ve seçim yorgunu milleti kasmadan, germeden ve salimen 23 Haziran’a ulaştırmaktır.

Komplo teorilerine, algı operasyonlarına ve toplum-siyaset mühendisliğine fırsat vermeden bu sınavı da atlatmalıyız.

Provokatif parmaklara, ekonomik tetikçilere, manipülatif seslere, elini ovuşturarak sokakların karışmasını bekleyenlere aman vermemeliyiz.

31 Mart öncesi gerginlikleri, kamplaşmaları, ağır ve itham edici söylemleri unutup; yeni bir ses, taze ve temiz bir nefes ve sağduyu ile hareket etmek milli menfaatlerimiz, birlik ve beraberliğimiz, demokratik seçim geleneğimiz için en ideal ve doğru yoldur.

Süreç, 31 Mart öncesinden çok daha kritik, daha keskin ve daha gergin.

Bunu daha da kızdırmak veya bu “kızgın demiri soğutmak” bizim elimizde.

Soğutursak ve soğukkanlı olursak hep birlikte kazanırız.

Kazanayım da nasıl olursa olsun dersek ve siyaset ateşini daha da harlarsak; kazanırken hep birlikte kaybederiz.

Benden söylemesi…

Kimse kızmasın,

Sözlerim tüm partilere, partililere, herkese ve hepimizedir.

Yangına körükle gitmenin alemi yok.

Enseyi karatmadan, kimseyi hasımlaştırmadan, rakibi düşmanlaştırmadan hareket edilmesi gereken bir seçim arifesine girdik.

Allah hayırlısını versin…

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.

Elektrik faturalarına ek maliyetler

Türkiye’de elektrik faturası kalemleri hesaplama metodolojisi Avrupa ülkeleri ile aynı çizgide, hatta Dünya’da pek çok ülkede birebir aynı kalemler tüketicilerden tahsil ediliyor. Güncel fiyatlara göre ülkemizde ortalama bir ev tüketicisinin toplam elektrik faturasının yüzde 52’sini enerji bedeli oluştururken, dağıtım bedeli ise yüzde 29’a denk geliyor. TRT Payı, Enerji Fonu ve BTV kesintileri toplam faturalarda yüzde 5’lik bir paya sahipken, yüzde 15’lik bir KDV ortaya çıkıyor. Elektrik enerjisinin üretimi sebebiyle direkt olarak ortaya çıkan yakıt maliyeti gibi giderleri de kapsayan bedel olan enerji bedeli, tedarikçi değişikliklerinde rekabetin olduğu kalem oluyor. Tedarikçi şirketler enerji bedeli haricinde hiçbir birim fiyatı değiştiremiyor, bu kalem hariç diğer kalemlerde herhangi bir indirim yapılamıyor.

Elektrik dağıtım bedeli enerjinin kargo bedelidir

Elektrik enerjisi ülkemizin farklı noktalarında üretiliyor ancak çoğunlukla üretildiği yerden kilometrelerce uzakta tüketiliyor. Elektrik enerjisinin üretildiği yerden tüketildiği yere ulaştırılması için dağıtım ve iletim şebekeleri kullanılıyor. Yüksek gerilimli iletim şebekesi enerjinin daha uzun yolları katetmesi için kullanılırken, dağıtım şebekesi enerjinin şehirlerde evlere kadar dağılmasını sağlıyor. Şebekenin kullanım bedeli ile enerjinin transferi esnasında verilen firenin maliyeti de dağıtım bedeli kalemi altında tüketiciye fatura ediliyor. Elektrik dağıtım bedeli geçtiğimiz günlerde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından da açıkladığı gibi ülkemize has bir bedel değil, tüm dünyada tüketicilerin elektrik faturalarına yansıtılıyor.

Dağıtım bedelinden TRT Payı alınmıyor

Elektrik faturaları ile ilgili olarak sık sık tartışma konusu olan bir diğer bedel de TRT payı. TRT payının elektrik faturalarından tahsilatı TRT Gelirleri Kanunu ile kararlaştırılmış, yalnızca aktif enerji bedelinin yüzde 2’si olarak hesaplanması ve dağıtım bedelinin bu hesaplamadan hariç tutulması düzenlenmiştir. Ülkemizde bu konuda tartışmalar yaşanıyor olsa da neredeyse her ülkede devlet televizyonları için belirli vergiler vatandaşlardan alınıyor. Ülkemizde olduğu gibi İtalya, Yunanistan, Portekiz, Güney Kore gibi pek çok ülkede devlet televizyonu için ayrılan paylar elektrik faturalarından tahsil edilirken, İngiltere gibi ülkelerde televizyon lisansı adı altında emlak vergisine benzer bir bedel vatandaşlardan tahsil edilerek devlet radyo ve televizyon kurumuna aktarılıyor.

TRT payı dışında 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’na göre yine enerji bedelinin yüzde 5’i belediye tüketim vergisi olarak alınırken, mevzuata göre aynı hesapla yüzde 1’lik enerji fonu bedeli, enerji piyasasının geliştirilmesi ve araştırma faaliyetlerinde kullanılmak üzere tahsil ediliyor.

Elektrik fatura kalemleri tartışmaları ile ilgili görüşünü ifade eden EnCazip’in kurucusu Çağada Kırım: “Ülkemizdeki elektrik faturalarındaki kalemler tüm dünya ülkeleri ile aynı doğrultuda. Her ülkenin piyasasının dinamikleri, hatta iklimi farklılık gösterdiğinden orada çok alınıyor ama burada daha az alınıyor dememiz doğru bir karşılaştırma yöntemi olmayacaktır. Ancak fatura kalemlerinin genel standartlara uygun olduğunu vurgulayarak tüketicilerin bu konuda içlerinin rahat olabileceğini belirtmek isterim.” şeklinde konuştu.

Üretilen ilk nafta Petkim’e teslim edildi

SOCAR Türkiye’nin petrokimya-rafineri entegrasyonu, STAR Rafineri’nin ürettiği naftayı Petkim’e vermesiyle başladı.

Entegrasyonun ilk adımını başarıyla attıklarını dile getiren STAR Rafineri Genel Müdürü Mesut İlter, ürettikleri ilk 1.303 ton yüksek kaliteli hafif naftayı Petkim’e sattıklarını söyledi.

İzmir Aliağa’da 6,3 milyar dolarlık yatırımla kurulan ve 19 Ekim 2018’de açılış töreni yapılan STAR Rafineri, SOCAR Türkiye’nin rafineri-petrokimya entegrasyonu kapsamında ürettiği ilk naftanın Petkim’e satışını gerçekleştirdi. İlk nafta, iki tesisin de aynı bölgede yer almalarının sağladığı lojistik avantajla Petkim’e boru hatları vasıtasıyla ulaştırıldı.

STAR Rafineri Genel Müdürü Mesut İlter, ilk naftayı Petkim’e vermelerinin mutluluğunu yaşadıklarını ifade ederek, “Rafineride önemli bir süreci daha geride bıraktık. 19 Ekim’de gerçekleşen açılışımızın ardından kademeli olarak üretime başladık ve ürettiğimiz ilk naftayı Petkim’e ulaştırdık. Entegre bir tesis olarak tasarlanan rafineride yıllık 1,6 milyon tonluk nafta üretimimiz olacak. İlk etapta kardeş kuruluşumuz Petkim’e 1.303 ton nafta verdik ancak tam kapasite üretime geçmemizle birlikte, Petkim’in hammaddesi olan naftanın tamamını buradan sağlayacağız. Bunun Türk ekonomisinin yanı sıra Petkim’e de çok önemli katkısı olacak. Çünkü artık Petkim, hammaddesi için oluşturduğu maliyet kalemleri arasından navlunu çıkaracak. Bu sinerji, Petkim’in verimliliğini artıracak” dedi.

Rafineride tüm çalışmaların planladığı şekilde devam ettiğini dile getiren İlter, tam kapasite üretime geçmeye ve iç pazara ürün sunmaya hazırlandıklarını dile getirdi.

Isı sayaçlarına muayene zorunluluğu

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 30470 sayılı Isı Sayaçları Muayene Yönetmeliği, 6 Temmuz 2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu yönetmelikle merkezi sistemle ısıtılan binalarda, enerji maliyetlerinin paylaştırılmasında kullanılan ısı sayaçlarına muayene şartı getirildi. Muayene şartı bilindiği üzere elektrik, gaz, su, taksimetre vb. sayaçlar için de uygulamada olan bir şarttır. Üretildiği tarih itibarıyla 5 yılını doldurmuş ısı sayaçlarının, yetkilendirilmiş akredite kuruluşlar tarafından, cihaz performansının ve doğru ölçümleme yapabilirliğinin, Isı Sayacı Standardı EN 1434’e uygunluğunun test edilerek onaylanması gerekiyor. 5 yaşını doldurmuş ısı sayaçlarının periyodik muayenesi için akredite test laboratuvarına başvuruda bulunma ve muayene işlemini yaptırmak sorumluluğu; bina yönetim kurulu, bina yönetimi ve bina sahibine ait olacak. Başvurusu alınan cihaz için testi yapacak kuruluş, başvuru alındı belgesi verecek ve başvurusunu aldığı cihazların testini 2019 yılı sonuna kadar tamamlayacak. Isı sayacı için periyodik muayene başvurusunu yapan mükellef, Bakanlığın Metroloji ve Standardizasyon birimi tarafından yapılacak denetimde, başvuru alındı belgesini ibraz ederek her hangi cezai müeyyideye maruz kalmayacak. Başvuruda bulunmayan mükellefler ise her bir ısı sayacı için 2.598 TL ceza ödeyecek ve ısı sayaçlarına Bakanlık tarafından el konacak (3516 Ölçüler ve Ayar Kanunu 15c bendi).

Isı sayaçlarının testi için 2019 yılı birim fiyat; 61.90 TL + KDV

Ergun V. Taşdemiroğlu, QLAB çalışma koşulları ve sürecin işleyişi hakkında şunları söylüyor: “Türkiye’de ısı sayacı testlerini yapabilecek, bugün için Isılab Ölçüm ve Kontrol Sistemleri Anonim Şirketimizin laboratuvarı QLAB dahil, dört akredite kuruluş bulunuyor. Bu kuruluşlar Bakanlığımızın web sitesinde listeleniyor. Bu kontrolleri yapacak olan kuruluş, tarafsız ve bağımsız olmalı. Zira testleri yapmak için, üreticisinden cihazlara ait iletişim protokolünü, test yazılımını vb. almak gerekebiliyor. Tabiidir ki hiçbir üretici, aynı zamanda bir diğer kuruluşu ile ısı sayacı üreten, ithal eden, satan bir test kuruluşuna bu datalarını vermek istemeyecek. Ayrıca test sonuçlarına güven duyulabilmesi için de tarafsız ve bağımsızlık şart. QLAB’a test edilmesi için teslim edilen ısı sayaçlarının MID direktiflerine uygunluğunu, Isı Sayacı Standardı EN 1434’e uygunluğunu test ediyoruz. Test değerleri sahada beş yıl daha sorunsuz çalışabileceği doğrultusunda ise cihaza ‘damga’ dediğimiz hologram etiketlerimiz monte ediliyor. Bu etiketlerde testi yapan kuruluş, testin yapıldığı yer, zaman, hatta kişi bilgileri yer alıyor. Cihazın pilinin değişmesi gerekiyorsa, talep doğrultusunda gerçekleştirebiliyoruz, kalibre edilmeye uygun bir cihaz ise kalibre edebiliyoruz. Cihazların sökülme ve yeniden montajı yetkin bir kuruluşa yaptırılması gereği konusunda cihaz sahiplerini uyarıyoruz. Test sonucunda kullanımı uygun olmayan cihazlar için üç nüsha ‘Uygunsuzluk Tutanağı’ düzenliyoruz. Söz konusu tutanağın; bir nüshası ilgili il müdürlüğüne, bir nüshası posta yoluyla iadeli taahhütlü olarak müracaat sahibine gönderiyoruz. Bakanlık tarafından açıklanan test ücreti her bir cihaz başına 61.90 TL + KDV’dir. Bakanlık her yıl yeniden değerlendirme oranı ile yıl boyunca geçerli olacak fiyatı belirler.”

Demir Döküm Atromix çok tasarruflu

Türkiye’nin ilk kombi ve ilk yoğuşmalı kombi üreticisi DemirDöküm, kaliteli ve yüksek tasarruflu ürünlerini tüketicileri ile buluşturmaya devam ediyor. Ülkemizde doğal gazın yaygınlaşmaya başladığı dönemden günümüze, Türkiye’nin en çok tercih edilen kombi markası unvanını kazanan DemirDöküm, Nitromix ve Nitron Condense’in ardından Türkiye’nin yeni yoğuşmalı kombisi Atromix’i satışa sundu. Kompakt boyutları, şık tasarımı, sessizliğiyle ön plana çıkan ve üç farklı kapasite seçeneğiyle satışa sunulan Atromix, tamamen müşteri beklentileri doğrultusunda geliştirildi. Son yıllarda artan küçük metrekareli evler için en ideal kullanım çözümünü sunan Atromix, dar montaj alanlarında yaşanan zorluklar göz önünde bulundurularak DemirDöküm’ün ürün gamındaki en kompakt boyutlara sahip kombi olarak tasarlandı. Piyasaya 20, 24, 28 kW kapasite seçenekleri ile sunulan ürün, farklı ihtiyaçlara en uygun çözümü sunuyor. DemirDöküm’ün alüminyum-silisyum eşanjörü ile kullanıcısına yüksek ısı verimliliği vadeden yeni yoğuşmalı kombisi, ‘Akıllı Isıtma Sistemi’ sayesinde ortam ihtiyacına uygun güçte çalışarak yakıt tasarrufu sağlıyor.

4 milyar dolarlık makine yatırımı çöp olacak

PAGEV, “Ücretli Plastik Alışveriş Poşetleri Uygulaması” gündemiyle Ankara’da düzenlediği toplantıda Bakanlık yetkilileri ve plastik sanayicilerini buluşturdu. İlginin büyük olduğu toplantıya 10 bin kişiye istihdam sağlayan 500 firmanın temsilcileri katıldı. Plastik poşet üreticileri, ücretli poşet uygulamasının doğurduğu sorunları ve çözüm önerilerini Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar ile paylaştı. Birpınar, mevcut hali ile 4 milyar dolarlık makine yatırımını çöpe atacak olan mevzuatta usul ve esasların yeniden düzenleneceği sözünü verdi. Mehmet Emin Birpınar, önümüzdeki yıl 25 kuruşluk poşet ücretinden marketlerin aldığı 10 kuruşluk payın 6 kuruşa ineceğini, geriye kalan 19 kuruşun ise devlete kalacağını da belirtti.

Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV), alelacele yürürlüğe giren ve barındırdığı eksikler nedeniyle amacına hizmet etmeyen “Ücretli Plastik Alışveriş Poşetleri Uygulaması”nın gözden geçirilerek düzenlenmesine ilişkin çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Sektör temsilcileri PAGEV öncülüğünde İstanbul’dan sonra Ankara’da bir araya gelerek uygulamanın sektöre etkilerini değerlendirdiği bir toplantı gerçekleştirdi. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar’ın da katıldığı toplantıda sanayicilere mevzuat usul ve esasında düzenleme yapılacağı müjdesi geldi.

Her fırsatta mevzuattaki eksikliklerin giderilerek yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunduklarını söyleyen PAGEV Başkanı Yavuz Eroğlu, mevzuattaki eksiklikten dolayı 4 milyar dolarlık makine yatırımının çöp olacağına dikkat çekti ve şu değerlendirmeyi yaptı: “Ekonomi Bakanlığımız daha geçen sene bile plastik poşet üreticisi firmalara makine yatırımı için teşvik verdi. Madem böyle bir yasa çıkacaktı o zaman neden bu destekler verildi. Sanayi yatırımları kısa vadeli yapılmaz, geri dönüşü 7 yılı bulur. Mevzuattaki eksiklik giderilmezse 4 milyar dolarlık makine yatırımı atıl hale gelecek, çöp olacak. Avrupa’da 50 mikronun üzerindeki kalın, dayanıklı plastik poşetler kapsam dışı tutuluyor yani bu poşetlerden bir ücret alınmıyor. Bizdeki yasada da bu düzenleme yapılmış olsaydı makine yatırımları atıl hale gelmez, üretim devam ederdi. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcımız Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar’ın mevzuatta usul ve esas açısından düzenlemeye gidileceği açıklaması bu açıdan hem plastik sektörü hem de ülke ekonomisi açısından çok önemlidir”.

Mevzuatı perakendecilerin bir gelir kapısı olarak görmesinden duydukları rahatsızlığı da daha önce pek çok kez dile getirdiklerini belirten Eroğlu, “Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar’dan 25 kuruşluk poşet ücretinden marketlerin aldığı 10 kuruşluk payın 6 kuruşa ineceği, 19 kuruşun devlete kalacağı bilgisini de aldık. Zira biz bu yasanın kimseye gelir kapısı yaratmak için yürürlüğe sokulmadığını biliyoruz. Bilinçli plastik poşet kullanımı noktasında desteklediğimiz yasadan kazanılacak her kuruşun halkın faydasına uygun kullanılması gerekliliğine inanıyoruz. Bu noktada bu gelişmeyi de çok önemli buluyoruz” diyerek açıklamalarını bitirdi.

Sayın Cumhurbaşkanımıza çok açık mektup

Genel seçim atmosferinde gerçekleşen yerel seçimde halkın ortaya koyduğu iradenin ardından yaşananları şaşkınlıkla izliyorum.

Sosyal ağlarda silahşorlar milli takımı destekler gibi taraftarı olduğu partiyi başarıların en mükemmelini yakalamış gibi göstermek için paylaşımlar yaparken, siyasi parti temsilcileri de karşı sahada bulunan siyasi misyon sahiplerine tabiri caizse kale direği olmayan mahalle sahasında topu doksana atmak için büyük çaba harcıyorlar.

Kimse milletin ortaya koyduğu sonuçları neden, niçin ve nasıl üçgeninde değerlendirmiyor ve değerlendirenleri de tarafsız olmaları sebebiyle çapsız olarak fişleyerek hedeflerine koyuyorlar.

Sayın Cumhurbaşkanımız sizin balkon konuşmanızı tarihi bir sesleniş olarak kabul ediyorum.

Eksiklerimizi tespit ve telafi etmenin çalışmalarına başlıyoruz diyerek başladığınız konuşmanızda arzu ettiğimiz sonucu alamamamızın altında yatan gerçeğin millete kendimizi yeterince anlatamamış ve gönüllere yeterince girememiş olmamızda gördüğünüzü kaydettiniz.

Sistemin dinamik yapısına uygun şekilde gerekiyorsa bakanlıklarda ve kurumlarda gerekli her türlü adımı atacağınızı açıklayarak, “Yarın sabahtan itibaren eksiklerimizi tespit ve telafi etmenin çalışmalarına başlıyoruz” şeklinde yaptığınız konuşmanızın ardından yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın inşa ettiği bir sitenin yöneticisiyiz. Sitemizde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ait olan 35 dairenin 4 ay öncesinden kalan aidat ve ısınma borçları bulunmaktaydı. Borcu bir aydır istememize ve hatta hizmetlerin devamlılığını sağlayamıyoruz diyerek sıkıntılı olduğumuzu ifade etmemize, üstüne birde ihtarname yazmamıza rağmen borç gözüken 70.000 lira tarafımıza ödenmemişti.

Sayın Cumhurbaşkanım sizin konuşmanızın ardından sabah saatlerinde hesabımıza borçlarının tamamı bakanlık tarafından yatırılmıştır.

Cumhurbaşkanımız sizin bizi boş laflarla mest etmek adına konuşma yapmadığınızın farkındayız. Ettiğiniz sözlerin gerçekleşmesi ve yaptığınız hizmetlerin gözle görünür olması sebebiyle sizlerin söylemleri ve şahsiyeti bizler için değerlidir.

Bir başka olay ise CİMER’e 10 gün kadar önce yaptığımız 3 milyon lira tutarında milli servetin çürümeye terk edilmesiyle alakalı başvuruya verilen cevap idi.  Sabah saatlerinde bu başvurumuza da jet hızıyla cevap verilmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımız sizin ağzınızdan çıkan bir söz tüm terslerin düz olması için gerekli olan çalışmaların zamanında yapılmasını sağlıyor.

Sevgili annem 10.4.2019 tarihinde 69 yaşına girdi. Allah ona sağlık sıhhat ve afiyet versin. 13 ameliyat olmuş ama şahsınıza duyduğu güven nedeniyle partinizin sandık kurulu üyesi olarak İstanbul Başakşehir’de 1363 numaralı sandıkta görev almıştır.

O sandıkta bir vatandaş oy pusulasına mühür vurmadan paramparça ettikten sonra pusulayı zarfın içerisine koymuş, bir başka vatandaşımız ise tüm partilere mühür basarak pusulayı zarf ile sandığa atmıştır.

Pusulayı paramparça ederek zarf ile sandığa atan kişinin düşünceleri öğrenilmelidir ve dikkate alınmalıdır. Sizde zaten bu konuda seçim gecesi yaptığınız konuşmada bu tarz bir değerlendirme de bulundunuz. Bende dilimin döndüğünce oy pusulasını paramparça ederek oy kullanan veya sandığa hiç gitmeyen seçmenlerle alakalı değerlendirme yapmaya çalışacağım.

Ezan susmaz, bayrak inmez ve şehitler ölmez diyen birileri var ya o birileri Recep Tayyip Erdoğan’ın çalışma temposuna ayak uydurmayan, oturduğu koltuğu kibir aracı olarak gören ve boş yere makam işgal edenlere, seslerini duymayanlara, şikayetlerini görmezden gelenlere karşı kızgınlıkla tepki vermek istemişlerdir. Ama bu tepkiyi size duydukları güven ve sevgi nedeniyle bir başka partiyi tercih edememiş bunun yerine oy pusulasını parçalamış veya sandığa gitmemeyi tercih etmiştir. 

Sayın Cumhurbaşkanım sizinle başbakan olduğunuz zaman görüştüğümde nasıl bir gazeteci görmek istersiniz diye sormuştum ve sizde;  “Doğruları yazan, Allah’a hesap vermekten korkan, dürüst olan ve bir doğrumuz veya bir hatamız varsa onu da kimseden çekinmeden yazan gazeteci görmek isterim” demiştiniz.

O görüşmemizin ardından ise 3 kez daha sizinle sohbet etme imkanımız oldu. Bir isteğim olup, olmadığını sorduğunuz da her seferinde; ‘sağlığınıza duacıyız’ şeklinde cevap vermiştim.

Şimdi aynı soruyu sorsanız, şahsıma yine bir şey istemem, lakin sağlığınıza duacıyım sözüme ek olarak özel bir istekte bulunurum.

O da Kamu Denetleme Kurumu’nun Cimer ile entegre olarak aktif olarak çalışmasını tesis etmeniz olacaktır.

Ülkemizi istikrarsızlığa sürükleyecek büyük kaos ve kargaşa için yapılan planları bozmak için ilk önce mana yerine madde planını ön planda tutanlara artık bizimle değilsiniz denilecek gün bugündür.

Ak sütün içindeki ak kılı fark edecek gençlik tüm tersleri düz edecek şekilde sizden bir kıvılcım ateşlemenizi beklemektedir.

Saygılarımı sunarım.

Kıyamet senaryoları

Golan Tepeleri’nin Trump’ın kararıyla İsrail’in sözde egemenliğini tanıdığı bir dönemin doğuracağı “sarsıntı” bütün bölgeyi derinden sarsacak potansiyel taşıyor.

Her şeyden önce, bu “korsan” kararın özellikle başlangıçta birçok ülke tarafından tanınmayacağı görünüyor.

Ne var ki, Haçlı-Siyonizm anlaşmasının gücü ve saldırganlığı, başlangıçta onaylanmamasına rağmen, ne yazık ki “şer kuvvetlerin” vazgeçilmez bir projesi olduğu da kabulleniyor.

İsrail ve ABD, önce Orta Doğu’da “Arap Baharı” ile şaibeli bir planla Libya, Suriye ve Irak gibi ülkeleri kana bularken başta İran olmak üzere diğer İslam ülkelerini karıştırarak, kısa ve uzun vadeli sonuçlar peşinde kararlı olduğu ortaya çıkıyor.

Irak’ta Peşmergelere kurdurulan Kürt devletinin yanı sıra sınırları Golan Tepeleri’nden başlayıp, içine Suriye, Irak ve İran’ı alan hatta seneler sonrası Türkiye’den toprak iştahı olabilecek yeni bir Kürt oluşumu artık dişlerini göstermiş bulunuyor.

Yeni Kürt devletini, istediği zaman üs, istediği zaman askeri kuvvetlerinin ve silahlarının geçişi en önemlisi ise “güvenli” petrol özellikle su yolu olarak dizayn ediliyor.

Tabii ki, bu stratejik avantaj çoğu devletleri şimdiden endişelendiriyor.

Bu arada, gittikçe değerlenen suyun Golan Tepeleri’nden elde edilme kapasitesi de, dünyayı düşündürüyor.

İslam aleminin başı bir türlü beladan kurtulmuyor.

Enerjinin kaynaklarının büyük bölümünün Müslümanların yaşadığı topraklarda bulunması ve bu stratejik maddelere, zenginliklere Batı’nın iştahı soruları az da olsa cevaplandırıyor.

Orta Doğu’ya dolayısıyla İslam ülkelerine yönelik tehdit, eylem ve silahlı müdahalelerin temelinde, enerji kaynaklarının kontrol altına alınmasının yanı sıra, dini nedenlerin olduğunu düşünmek ve dikkatleri çekmek gerekiyor;

ABD’nin devşirmesi Evangelistler’in “kıyamet senaryoları” Yeni Dünya Düzeni ve Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi gibi büyük çaplı sorunları içeriyor.

“Koyu bir Hıristiyanlık anlayışı” görüşüne dayanan bu tehlikeli akımın kurmayları, bu dönemde Trump ve yakın mesai arkadaşlarından oluşuyor.

Üstelik, Siyonist destekte artık kendini deşifre etmekten çekinmiyor.

Büyük tehdit sürüyor!

Kim ne derse desin, İslam devletlerine yönelik yeni büyük bir tahribatın düğmesine acımasızca basılıyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, çoğu kez ABD’nin tezgâhladığı ve başını çektiği girişimlerin perde arkasında da, mutlaka İsrail yatıyor.

Yıllardan beri süregelen “İsrail faktörü” daima ya açık açık kendini gösteriyor ya da sislerin ötesinde kalıyor.

“İsrail faktörü”nün yanı sıra, Batı’nın ve özellikle ABD’nin bir türlü düzelmeyen ekonomik durumu da, harekâtları etkiliyor.

Pimi çekilmiş bombayı andıran İsrail-Filistin düşmanlığının temellendirdiği ortam, zaten her an için çatışmayı başlatabiliyor.

Ve maalesef Birleşmiş Milletler’in aldığı kararların neredeyse hiç biri uygulanmıyor.

Yani; ne Fransa kaşınıyor, ne koalisyon güçleri oluşuyor, ne NATO müdahale için çaba harcıyor.

Yarım asrı geçen Arap İsrail düşmanlığının temelinde yatan “toprakları istila etme” süreci, şimdi “paylaşma” dönemini geçiriyor.

Suriye’nin güneybatısında küçük bir alan olan kayalık Golan Tepeleri, uluslararası politikada yüzölçümünü çok aşan bir önemi sahipleniyor.

İsrail’in 1967’de, Golan Tepeleri’ni ele geçirmesinin ardından, bir ateşkes hattı oluşturuyordu.

Birleşmiş Milletler’e bağlı bir gözlem gücü 1974’ten itibaren bölgedeki ateşkes hattına yerleşiyordu.

İsrail, 1981 yılında tek taraflı olarak Golan Tepeleri’ni ilhak ettiğini açıklıyordu. Uluslararası toplum ise bu kararı tanımıyordu.

Bugün, uluslararası platformda İsrail işgali altındaki Suriye toprağı sayılan Golan Tepeleri’nde inşa edilen 30’u aşkın Yahudi yerleşiminde tahminen 20 bin yerleşimci ve bölgede ayrıca 20 bin civarında, çoğu Türkmen Suriyeli de yaşıyor.

Golan Tepeleri’nin şimdiye kadar İsrail’in şerrinden korunmasında, Türkmenler’in büyük rol oynadığı pek bilinmiyor.

“Et” mi, hayır?

Huksley, Florance, Heckell ve Darwin gibi büyük doğa tarihi bilginleri şu görüşte buluştular, “İnsan biyolojik yapısı gereği meyve ve sebze ile beslenen bir canlıdır.”

Etin gerekli ve vazgeçilmez bir besin olduğunu söyleyenler için gerekli cevabı bilim fazlasıyla veriyor ama birkaç alıntı ekleyelim!

Bademin içerdiği besleyiciler etten fazladır. Tahıl, bakliyat, kuru meyveler, etin iki katı oranında fosforik asit ve on katı da demir ihtiva eder.

Bütün kimyasal analizler, bitkisel ürünlerin, etten daha fazla besleyici ve sağlıklı olduğunu gösterir. Sadık Hidayet – Vejetaryen Beslenme, Sayfa 26, YKY Yayınları

Et yemek insan türü için doğal bir gereksinim değildir, bizim varlık kanunlarımızdan sapmamızdır. Dr. Gaston Dorvil “Sebze ve tahıl insan vücudu için yeterlidir, oysa et yiyenlerin sağlıklı kalmaları imkansızdır” der.

Dr. Viktor Puche, Dr. Le Grande, Prof. Dr. Bushard etin başta bağışıklık sistemi olmak üzere, kolon ve meme kanserinden, kalp damar hastalıklarına, böbrek ve eklem hastalıklarından tüm metabolizmayı etkileyerek yaşam kalitesini düşüren pek çok rahatsızlığın sebebi olduğunu kanıtlamışlardır.

Yurtdışı Geliştirme Konseyinden Lester Brown, Amerikalıların yıllık et tüketimlerini sadece % 10 azaltmaları halinde mera sahalarının tarım için kullanılacağı ve fazladan 12 milyon ton, yani 60 milyon kişiyi doyuracak miktarda tahılın insanların tüketimine sunulacağını açıklamıştı.

İnekler günde ortalama 500 litre metan gazı salıyor. Bu da sera etkisinin ve iklim değişikliklerinin en önemli nedenlerinden biri !

Eski ABD Tarım Bakanı yardımcısı Don Pearlberg ABD’deki çiftlik hayvan sayısını yarıya indirmenin dünyadaki açlık sorunu bir yana yetersiz beslenme sorununu bile çözeceğini söylemişti. Peter Singer, Hayvan Özgürleşmesi, Sayfa 222, Ayrıntı Yayınları

Çağımızın en büyük sorunlarından biri hiç kuşkusuz “susuzluktur.” Sanal suya göz önüne alırsak, bir kilo et üretmek için, bir kilo buğday üretimine gerekenden 50 kat fazla su gerekiyor. Örneğin, gözümüzde canlandırmak için şu örneği vermek mümkün; 350 kiloluk bir sığır için harcanan suyun içinde bir destroyer yüzdürülebilir. Hayvanlar verimi artırmak adına her türlü işkenceye maruz kalıyorlar Ayrıca bir çok yeni ortaya çıkan hastalık (deli dana, ebola, kuş gribi) hayvan ürünlerinden bulaşmaktadır. Dünya çapında çevresel kirlilikte otomotiv sanayini, et endüstrisi takip etmektedir.

Worldwatch Institute araştırmacısı Alan Durning besi ünitesinde yetiştirilen danalardan elde edilen bir kilogram bifteğin 5 kilo tahıla, 20 bin litre suya, 8 litre benzine ve 35 kilo erozyona uğramış yüzey toprağına mal olduğunu hesaplamıştır.

Sadece Almanya’daki vejetaryen sayısının 7 milyon olduğu tahmin ediliyor. İsveç’te ise her 10 kişiden biri eti ağzına sokmuyor. Ama elbette vejetaryenlerin en yaygın olduğu ülke % 40 oranı ile Hindistan.

Sahalarında birer “ birer üstat” olan vejetaryenleri tek tek sayarken. Vejetaryenlerin zeka ve becerisinin eksik kalacağı yorumunu sizin değerlendirmenizi isteyeceğim. Albert Einstein, G. Bernard Shaw, Hz. Ali, Pisagor, Tolstoy, Thomas Edison, Leonardo Da Vinci, Wagner, Mevlana, James Caan, Alec Baldwin, Samuel Jackson, Michelle Pfeizer, Lady Diana, Platon, Van Gogh, Buda, Paul Mc. Cartey, Franz Kafka, Jean Jacque Rousseau, Bill Walton, Pisagor, M. Gandhi, Benjamin Franklin, Albert Schweitzer ve bu liste uzadıkça uzuyor.

Makaleme bir dönem vejetaryen olan Harun Kolçak’ın konuk olduğu Kanal 9’daki televizyon programımda anlattığı bir anısı ile devam etmek istiyorum. Harun Kolçak Gaziantep’de çok başarılı bir konserini tamamlamış. Konser sonrası uzun bir masanın başına oturmuşlar. Herkes Harun’un yemeğe başlamasını bekliyormuş. Ama masa sille et, nasıl başlasın ? O da hemen menajerini çağırmış. Kulağına “sen benim vejetaryen olduğumu söylemedin mi” diye sormuş. Menajer hemen masanın diğer ucunda oturan konseri düzenleyen ağanın kulağına eğilip “Efendim Harun Bey vejetaryendir.” demiş “Ya öyle mi” der ağa o zaman “bol bol et yesin de kendine gelsin.”

DÜŞÜNDÜREN SÖZLER

“Şimdi sana huzur içinde bakabilirim; artık seni yemiyorum, (Kafka, bir akvaryumdaki balığı seyrederken), 1883 – 1924

“Aslında insan, hayvanların şahıdır. Yabanlıkta hiçbir hayvan insanın eline su dökemez. Başka canlıların ölümüyle yaşarız biz; “birer mezarlığız biz !” Leonardo Da Vinci, 1452 – 1519

“Kuş sürüngen ya da balık olsa; herhangi bir canlı yaratığı öldürüp yemelerinin, yeğenlerini boğazlayıp etlerini yemelerinden bir farkı yoktur…”, Pisagor, MÖ 580 – 500.

“Etin yaşayan varlıklara kötülük yapılmadan elde edildiği asla kabul edilemez. Eğer bir kişi gelişmiş varlıklara zarar verirse cennetin mutluluğuna ulaşamaz. Gelin bundan böyle hepimiz et yemekten kaçınalım.” Manu (Hindu Metinleri)

“Tüm canlıları sevmek insanoğlunun en soylu niteliğidir.” Darwin, 1809 – 1882

“Hayvanlar benim dostlarım, ben dostlarımı yemem.” Bernard Shaw 1865 – 1950

Mezbahaların duvarları camdan olsaydı, herkes vejataryen olurdu.” Linda ve Paul McCartney

“Vejetaryen olmak Nirvana’ya varan ırmağa girmek demektir.” Buda

Kamu hizmetlerinin kalitesi artacak

Gazetemize açıklamalarda bulunan Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, Kamu Denetçiliği Kurulu olarak amaçlarının Türkiye’de verilen kamu hizmetlerinin kalitesini artırmak olduğunu söyledi. Malkoç, kanunlar ölçüsünde denetleme ve değerlendirme çalışmalarını titizlikle yürüttüklerinin altını çizdi.

Kurumun devlet, kamu kurumları, idareyle vatandaş arasında bir dostluk köprüsü olduğunu belirten Malkoç, “Mahkemeler uzun sürüyor, masraflı. Fakat bize yapmış olduğunuz müracaatı, idareden bilgileri istiyoruz ve çözüyoruz. Kısacası dünyadaki yaygın adıyla ombudsmanlık, bir denetim kurumu ama denetlerken halkın avukatlığını yapıyor, idareye de yol gösteriyor” dedi.

Şeref Malkoç, 2018’de kuruma 17 bin 585 şikayet başvurusu olduğunu, bunun yanında 98 bin kişinin bilgi aldığını aktararak, kuruma yapılan toplam başvurunun 110 bini aştığını kaydetti. Kurumun en büyük sıkıntısının yeterince bilinmemek olduğuna işaret eden Malkoç, üniversitelerdeki öğrencilere yönelik de etkinlikler düzenlediklerini, onların hak arama yollarına ilişkin bilgilerini geliştirmeye çalıştıklarını söyledi.

Kanunlar ölçüsünde denetleme ve değerlendirme çalışmalarını titizlikle yürüttüklerinin altını çizen Şeref Malkoç, “İnsanoğlunun kendi hedefini koyduktan ve istedikten sonra yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Önemli olan hedefe varmaktır. Yeter ki o hedeflere ulaşmak için alın teri ve göz nurunu akıtanı Allah hiçbir zaman zayi etmez. Yeter ki çalışalım. Çalışmalarımızı ihmal edersek Türkiye hedeflenen ilk 10 ülke arasına giremez. Şimdi bizler tüm Kamu Hizmetlerini denetliyoruz ya bunlar arasında bizlere üniversitelerden de başka kurumlardan da çok şikayetler geliyor. Her başvuruyu değerlendiriyoruz” diye konuştu.

Kamu Denetçiliğinin Kurulunun görevleri hakkında da açıklamalarda bulunan Malkoç, “Türk İdari Teşkilatında yeni bir kurum ihdas oldu. Bu kurul Kamu Denetçiliği Kurulu. Bizim görevimiz Kamu Denetçiliği Kurulu olarak Türkiye’de verilen kamu hizmetlerinin kalitesini artırmak. Yani ne demek? Hak arama kültürünü yaygınlaştırmak. İnsan hakları konusunda toplumu daha anlaşılır ve yaşanır hale getirmek, insan olanın bir idealini oluşturmak, idareyi şeffaf hale getirmek, denetleyebilmek. Görevimiz bunlar arasındadır. Denetim yapıyoruz ve aynı zamanda da insan haklarını koruyoruz. Tabi denetim yaptığımız için herhangi bir Bakanlık veya başka bir kurumda idarecinin hoşuna gitmeyen bir konu olduğunda veya tavsiye kararı aldığımızda bir de bunlarla mı uğraşalım diyebilmekten uzak tutmak. Bizleri Türkiye Büyük Millet Meclisi seçiyor. Kanunlara göre düzenlemeler yapıyoruz” diyerek konuştu.

OGUN / ÖZEL HABER

Enerji’de bağımsız hale geleceğiz

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez: “Akaryakıt sektörümüzde bugün itibarıyla 150 bin vatandaşımız istihdam ediliyor. Tüm petrol ürünleri pazarında ise 200 bin doğrudan istihdam yapıldığını tahmin ediyoruz” dedi.

Bakan Dönmez, Petroleum İstanbul 2019 – 14. Uluslararası Petrol LPG, Madeni Yağ, Ekipmanları ve Teknoloji Fuarı’nda yaptığı konuşmada, Milli Enerji ve Maden Politikası’nda petrol ve gaz aranmasının anahtar role sahip olduğunu söyledi.

Bakan Dönmez, Türkiye’nin petrol ve gaz talebinin her zaman yukarı yönlü bir ivme göstereceğini ve bu öngörüden hareketle petrol ve gaz arama faaliyetlerine hız verdiklerini kaydetti. Bu çalışmaların ilk sonuçlarının da yavaş yavaş alınmaya başladığını dile getiren Dönmez, “Geçen hafta, Diyarbakır ve Siirt’te üç yeni petrol sahası keşfettik. Yaklaşık 27,5 milyon ton rezervimiz var. İlk defa orada hidrolik çatlatma yöntemiyle petrol üretimini gerçekleştirmiş olduk. Bu sahanın ekonomimize katkısı yaklaşık 700 milyon dolar civarında olacak. Aslında bu keşif de gösteriyor ki, güçlü bir siyasi irade ortaya konulduğunda, yerli insan kaynağımızla gerçekleştiremeyeceğimiz hiçbir hedef ya da proje yok.” diye konuştu.

Doğu Akdeniz’deki çalışmalar

Dönmez, Türkiye’nin hem sığ hem de derin denizde sondajların devam ettiğini ifade ederek, Türkiye’nin günlük bir milyon varil civarında petrol ve 50 milyar metreküplük gaz talebini karşılamak için az çok demeden rezervleri ekonomiye kazandırmaya mecbur olduğunu vurguladı.

Enerjide bağımsız hale gelmek ve enerji maliyetlerini öngörülebilir hale getirmek için çalıştıklarını aktaran Dönmez, şöyle devam etti:

“Türkiye’nin petrol ya da doğal gaz üretmesi ve ihraç edebilir hale gelmesini arzuluyoruz. Bu durum daha sürdürülebilir ve öngörülebilir bir küresel enerji piyasası anlamına gelmektedir. Türkiye’nin içinde bulunduğu TürkAkım ve Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı gibi projelerin başarıya ulaşıyor olması da bunların en önemli göstergesidir. Doğu Akdeniz’deki tüm petrol ve gaz çalışmaları da bu kapsamda değerlendirilmeli. Türkiye, Akdeniz’de ne kimsenin hakkını yemeye çalışıyor, ne de kendi haklarından vazgeçiyor. Akdeniz’de bir oldu bittiye asla izin vermeyeceğiz. Ne ülkemizin ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını kimsenin gasp etmesine müsaade etmeyeceğiz.”

Yıllık 50 milyon ton ham petrol tüketimi

Dönmez, akaryakıt sektöründe hizmet ve ürün kalitesinin mümkün olan en üst düzeye çıkarmayı hedeflediklerini belirterek, “Akaryakıt sektörümüzde bugün itibarıyla 150 bin vatandaşımız istihdam ediliyor. Tüm petrol ürünleri pazarında ise 200 bin doğrudan istihdam yapıldığını tahmin ediyoruz. Enerji ve madencilikte en yüksek istihdama sahip sektör, petrol ürünleri sektörümüz. Bu toplantıda bulunanlar, Türkiye’ye istihdam ve vergi olarak en büyük katkıyı veren bir sektörün temsilcileri. Sizlerden ricamız, daha fazla yerli ekipman, yerli ham petrol ve Ar-Ge yatırımı yaparak uzun vadede vizyonunuzu ortaya koymanız.” diye konuştu.

ABD’nin teklifleri ile tehditleri

Bazı araştırmalar yapmak adına son bir yıldır sınırlarımıza komşu olan ülkeler ile bizim için önem arz eden devletleri ziyaret ediyoruz. Her ay bir ülkeye yaptığımız seyahatlerde büyük Amerikan projesi kapsamında ülkemizin dört bir yanında çirkin oyunların sahnelendiğini üzülerek gözlemliyoruz. Etrafımızda bir çember oluşturulmaya çalışılıyor ve esas acı olan bu çalışmalara o ülkede bulunan görevlilerimizin duyarsız kalmasını öğrenmemizdir. Çember her geçen gün daha da daraltılmaya çalışılmaktadır. Çevremizde bulunan dost ülkelerde bile dost yerine düşmanlar mevzilenmiştir.

Azerbaycan’da Bakü üniversitesinin bahçesinde ‘çok yaşa apo’ sloganları atan öğrencilere kimse sesini çıkarmıyorsa, Bulgaristan’da 1984 yılındaki zorunlu asimilasyon girişimi sırasında çıkan olaylarda komünist katillere karşı dik duran Türk kardeşlerimiz bugünlerde de zulüm altındalar ise bu olanlar sınırlarımızda bizlere karşı ciddi bir operasyon olduğunun ispatı değil midir?

Suriye’de olaylar bu ve buna benzer şekilde başlamadı mı? Evet aynen bu şekilde başladı. Ardından terör örgütleri oluşturuldu. Bu örgütleri kuranlar daha sonra müdahale ederek utanmadan sahte kahraman rolüne de bürünmediler mi?

Oynanan oyunlara ise Türkiye son dakika da dahil oldu. Teröristlerden kendi kuvvetlerini oluşturan ABD, Türk askerinin oyunun içerisine girmesinden rahatsız olsa da engel olamadı. Bu oyunu en başından fark edip, oyunu en başından bozsaydık hem ülkemiz hem bölgemiz zarar yerine fayda sağlayacaktı.

Tüm planlar yapıldı, oyunlar sergilendi ve bölge tam kaosa girdiği anda bizim aklımız başımıza geçte olsa geldi ve oyunları bozmak için sahneye çıktık.

Bahis edilen bu oyunlar nedeniyle ülkemiz ve bölgemiz huzursuz edilmiş, ordumuza harekatlar yaptırarak ekonomimiz zayıflatılmaya çalışılmıştır.

Ama bedeli ve nedeni ne olursa olsun Fırat Kalkanı ve Zeytin dalı harekatları ile Suriye’nin kuzeyinde, Irak’tan Akdeniz’e doğru oluşturulmaya çalışılan Rojova koridorunu engellemek için düğmeye bastık ve bunda da şimdilik başarılı olduk.

Ama esas sorun Türkiye’yi Ege ve Kıbrıs’tan uzak tutmaya çalışıyorlar ve burada planlanan oyunu başlamadan bozmak zorundayız. Önümüzdeki günlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne giderek planlanan oyunlar ile alakalı araştırmalar yapacağız.

Yavruvatan’da edindiğimiz bilgileri de siz okurlarımızla paylaşacağız. Bizden kimse KKTC’den ayrı kalmamızı Yavruvatan’ın da Türkiye’den farklı düşünmesini bekleyemez, planlayamaz ve hatta hayal bile edemez.

S-400’den vazgeç sana Patriot verelim tekliflerinin havada uçuştuğu, F-35 tehditlerinin peşpeşe geldiği bu günlerde bizim gündemimizde teklifler ile tehditler yok, bizim sadece aklımızda Türkiye ve Türk yurtlarında planlanan çirkin oyunlar ile Akdeniz de bulunan petro-gaz olmalıdır.

Robot şehirler ve gelecek yaşam

Fabrikalarda, laboratuvarlarda ve elbette bilim kurgu filmlerinde, hayali robotlar, yapay insanlar ve otonom makineler hakkında hayal gücümüz bizi gelecek yaşama hazırlıyor.

Robotlar dünya genelinde sürekli olarak kentsel alanlara sızıyorlar. Robotlar tarafından yönetilen bu dördüncü sanayi devrimi, ekonomik, sosyal, politik ve sağlık alanlarında ki fırsatlara ve zorluklara yanıt olarak kentsel alanları ve kent yaşamını şekillendiriyor.

Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve icra Kurulu Başkanı Klaus Schwab dördüncü sanayi devriminde mobil cihazlarla bağlanan milyarlarca insanın, daha önce görülmemiş bir işlem gücüne, depolama kapasitesine sahip olduğunu/olacağını ve bilgiye erişim imkanının da sınırsız olduğunu söylüyor. Ve bu imkanların, yapay zeka, robotik, nesnelerin interneti, otonom araçlar, 3 boyutlu baskı, nanoteknoloji, biyoteknoloji, malzeme bilimi, enerji depolama ve kuantum hesaplama gibi alanlardaki yeni teknolojik gelişmeler ile daha da ilerleyeceğini sözlerine ekliyor..

Şehirlerimiz insanların yönetebileceğinin dışında çok büyüyor

İyi bir şehir yönetişimi, nesnelerin, verilerin ve insanların yaşamının düzgün akışını sağlar ve korur.

Bunlar kamu hizmetleri, trafik ve dağıtım hizmetlerini içerir. Hastanelerdeki ve bankalardaki uzun kuyruklar kötü yönetim anlamına geliyor. Trafik sıkışıklığı, yolların ve trafik sistemlerinin yetersiz olduğunu göstermektedir. Giderek daha fazla çevrimiçi sipariş verdiğimiz ürünler yeterince hızlı gelmiyor. Ve wi-fi genellikle 7/24 dijital ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyor. Özetle çevre kirliliği, hızlı yaşam, trafik tıkanıklığı, bağlantı ve artan tüketim ile karakterize edilen şehir yaşamı, robotik çözümlere ihtiyaç duyar – ya da buna inanmamız gerekir.

Geçtiğimiz beş yıl içinde, ulusal hükümetler otomasyonun şehirlerin geleceklerinin (daha iyi) anahtarı olduğunu görmeye başladılar. Pek çok şehir, robotların hem pratik amacına (günlük hayatı kolaylaştırmak) hem de çok iyi bir sembolik role (iyi şehir yönetimini göstermek için) sahip olduğu sosyal alanlardaki robotları denemek için ulusal ve yerel yönetimler için test alanları haline geliyor. İster otonom otomobil aracılığıyla ister yerel mağazalarda hizmet robotları veya Amazon’un otonom drone ile koli teslimi olsun, şehirler sabit bir hızda otomatikleştiriliyor.

Birçok büyük şehir (Seul, Tokyo, Shenzhen, Singapur, Dubai, Londra, San Francisco) otonom “sürücüsüz” araçları geliştirmek için rekabetçi bir yarışta otonom araç denemeleri için test yerleri olarak hizmet vermektedir. Otomatik limanlar ve depolar da giderek daha fazla otomatikleştiriliyor ve robotlaşıyor. Ve Konteyner terminallerinde ve hizmetlerinde yeni standartlar oluşturuluyor. Maasvlakte 2’deki yeni konteyner terminallerinin açılışı ile Rotterdam limanı bir kez daha benzersiz olduğunu gösterdi. Rotterdam limanındaki toplam beş modern derin deniz terminali ile, her zaman ihtiyaçlarınızı karşılayacak bir terminal var.

Yenilikçi teknolojinin ön cephesi olan Rotterdam limanı, dünya çapında derin deniz terminali tasarımı için bir standart oluşturdu. Rotterdam limanı, otomatik güdümlü araçlar (AGV’ler) ve otomasyonlu terminallere sahip olan dünyanın ilk limanıydı. Rotterdam’daki terminal operasyonları 7/24 devam ediyor ve tüm derin deniz terminalleri en gelişmiş, verimli ve sürdürülebilir ekipmanlarla donatılmıştır. Dahası, terminaller, Avrupa’nın geri kalanına hızlı bağlantılar için demiryolu, yol ve iç su yollarına doğrudan bağlantılıdır. Bu, yüksek bir taşıma kapasitesi ve etkileyici bir verimlilik seviyesi ile sonuçlanır. Kargonuz en hızlı, en güvenli ve en verimli şekilde yüklenip gönderilecektir. Ve öncü ruh burada bitmiyor. Limanın altyapısına sürekli olarak yatırım yapmaktadır. Maasvlakte 2’nin inşası nedeniyle limanın yüzeyi yüzde 20 oranında genişlemiştir. Rotterdam Limanı yetkilisi, liman havzalarından birini genişletmek için 200 milyon avro yatırım yapıldığını belirtmektedir. Bu yatırımlar sayesinde, Rotterdam limanı sadece günümüzün en büyük gemilerini barındırabilmekle kalmayıp, aynı zamanda konteyner taşıyıcıların gelecekteki nesillerinin ele alınmasına da hazırdır.

Otomatik kontrol sistemleri trafik akışlarını izliyor, düzenliyor ve optimize ediyor. Otomatik dikey çiftlikler, dünyadaki “tarım dışı” kentsel alanlarda gıda üretimini teşvik ediyor.

Japonya’nın Kameoka kasabasında marul yetiştiren dev bir fabrika çiftliği olan Spread, Japonya’da her gün 20.000 baş marul hasat edebilecek 200’den fazla “fabrika” dan biridir. Farklı çeşitleri içeren marullar tamamen steril bir ortamda yetiştirilir: Toprak veya güneş ışığı, rüzgar veya yağmur yoktur.

Yeni mobil sağlık teknolojileri “hastanenin ötesinde” sağlık hizmeti vaat ediyor. Robotlar şehirlerde kamusal ve ticari alanlarda robot polis memuru, garson robot vs. ortaya çıkıyor.