Rusya’nın Ukrayna işgali başlamadan üç gün önceki yazımda şöyle demiştim;
“…Bu arada, önümüzdeki günlerde Suriye’deki vekalet savaşında rol alan terörist gruplardan bazılarının veya yeni oluşturulmuş bir örgütün farklı isim ve libaslarla Ukrayna’da sahne aldığını görürseniz şaşırmayın.
İdlib bölgesinin bu gruplar açısından bir bekleme salonu/temerküz merkezi olduğunu ve yarından tezi yok, dağıtımın başlayabileceği ihtimalini de aklınızda tutun derim. Donbas bölgesi yeni bir Suriye/Yemen/Irak ve hatta yeni bir Kafkasya olma yolunda hızla ilerliyor…”
İşgal başladı ve her geçen gün daha karmaşık şekilde devam ediyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky yabancı savaşçılar için birlik oluşturulduğunu ve her türlü silah-mühimmatın verileceğini açıklamıştı.
Sonra? Sonrasında on bini aşkın savaşçının Ukrayna’ya geldiği haberi verildi.
Şimdiyse bir açıklama ve çağrı da Putin’den geldi.
“Ortadoğu’dan Donbas’ta (Ukrayna’nın doğusunda Rusya’ya sınır olan ve Rus nüfusun yoğunluklu yaşadığı bölge) savaşmaya gelmek isteyen 16 bin gönüllünün bölgeye ulaşmasına yardım etmeliyiz.”
Arkadaşlar, bu ne demek biliyor musunuz;
– Terörün ülkeselleşmesi/küreselleşmesi ve maalesef ülkeler eliyle legalizasyonu demektir.
Bu ise, “kazanmak/galebe çalmak ve yenmek-yenilmemek” için her şeyin göze alındığının göstergesidir.
Rusya’nın Ukrayna işgali bağlamında bakarsak;
– Putin’in bu sözleri Rusya açısından bir handikapın görünürleşmesidir.
Hadi, Ukrayna’nın paralı askerleri/gönüllüleri ve hatta teröristleri kabulünü geçtik diyelim (geçmeyelim de…)
Sonuçta Ukrayna 30 senelik bir devlet. Kurumsal devlet yapısı ve askeri güç olarak Rusya ile denk olabilirliği bırakın; kıyas bile yapılamayacak kadar zayıf bir devlet.
Ve de, içinde bulunduğu durum itibariyle “denize düşen yılana sarılır” misali; her alternatife kucak açacak bir trajedi yaşayan bir devlet.
Ama Rusya, sözüm ona; görkemli/istediğini elde eden/vuran-kıran, yakan-yıkan ama almadan dönmeyen Rusya, Putin’in rüyalarını süsleyen Rus İmparatorluğu…
Böyleyken, böyle bir Rusya algısı pompalanırken, Rusya’nın ve üstelik devlet başkanı Putin’in, basit bir anlatımla; “saflarımızda savaşacak teröristleri bekliyoruz” demesi, kendi diliyle “Rusya’nın aslında o kadar da güçlü olmadığının” ilan edilmesinden başka bir şey değildir.
Ama aslında, tam da istenen buydu.
Rusya’nın terörizasyonu ve devlet terörü oluşturması ve bunun cümle aleme gösterilmesiydi.
Wagner denen ve başta Suriye olmak üzere, dünyanın kriz merkezi her bölgesinde aktif rol alan paramiliter/paralı ve vahşilikte sınır tanımayan terör örgütü ile zaten, terörü bir enstrüman olarak kullanmıştı, kullanıyordu.
Fakat bunu hep inkar ediyordu.
Ama şimdi köşeye sıkışınca, zorda kalınca ve Ukrayna işgaliyle tüm dünyayı karşısına alınca; teröristleri davetiyle, bugüne kadar meşruiyet tanımayan bir devlet olduğunu kendi diliyle ikrar etmiş oldu.
Bu ne demek peki?
Rusya’nın aslında hiç değişmediği, hep böyle olduğu ve bugüne kadar kamuflajlı terörizm yolunu prensip edindiği, bugünse, kendini ele verdiğinin göstergesidir.
Bir diğer açıdansa, Rusya ve askeri gücünün hiç de gösterildiği kadar güçlü olmadığının dışavurumudur.
Hani, Rus ordusu çok kuvvetliydi, hani, Rusya silahlı kuvvetleri her şeyi çözerdi, hani Ruslar yenilmezdi veya başladıkları işi asla yarım bırakmazdı!..
Gördük/görüyoruz ve göreceğiz!..
Bu tespit ve yorumlarımdan sonra Türk-Rus ilişkisi bağlamında birkaç şey söyleyeceğim.
Bizim Rusyacılar/Rus seviciler/Putinistler, “Işık doğudan gelir” diyen müzmin Batı düşmanları ve “…biz üç cihana hükmetmiş Osmanlı torunuyuz…” diyen nostaljik hamasetçi doğucular Rusya ve Avrasya paradigmasına kurtuluş reçetesi gibi sarıldılar.
Putin’den bir Türkiye sevici/Türkiyeci ve “kadim dost” yaratmaya çalıştılar.
Yine söylüyorum ve inatla söylemeye de devam edeceğim.
Rusya’dan ve hele de Putin’den dostluk beklemeyin. Amerika ve Batı ile ne kadar kötüysek; Putin denen adam, bizimle o ölçüde iyi olur.
Putin’in seveceği Türkiye, en zayıflamış bir Türkiye’dir.
Çünkü hayali/hedefi ve en büyük isteğinin en büyük engeli Türkiye ve Anadolu’dur.
Tüm bunlardan sonra sadede gelirsek;
Birkaç yıldır, yazılarımda “…artık hiçbir yer güvenli değildir…” diye dikkat çekmeye çalıştım.
Hele de, terörün/teröristin/terör örgütlerinin ülkeselleştiği ve devlet aidiyeti içine girdiği bu günlerden sonra, küresel/ülkesel/toplumsal güvenlik tehlikededir.
Her yerde her şey olabilir.
Bu bağlamda Türkiye olarak çok daha dikkatli ve müteyakız olmak zorundayız.
Sınır güvenliği, Silahlı Kuvvetler ve iç güvenlik boyutunda ulusal güvenlik ve toplumsal huzur için daha büyük efor sarf etmeliyiz.
Üstelik, son on yılda yoğun bir Suriye’li/Afganlı ve Afrika kökenli düzenli/düzensiz sığınmacı, kaçak göçmen, mülteci akınına maruz kalmış olmamız güvenlik/terör/terörist bağlamında en büyük handikapımızdır.
Çünkü düzensiz göç ve yoğun sığınmacı demek, güvenlik açısından risk demektir/tehlike demektir/sorun demektir.
Sonuç:
Rusya’nın Ukrayna işgali ne zaman biter bilemem. Ama kısa da sürse/uzasa da; yakın gelecek, özellikle güvenlik odaklı sıkıntılara gebedir.
Öyle görünüyor ki; Ukrayna, Suriyeleşecek/Libyalaşacak/Yemenleşecek gibi görünüyor.
Acı olan ise; bu tablonun, devletler/ülkeler eliyle oluşturuluyor olmasıdır.