Bütün dünyayı endişeye düşüren, uçak düşürme operasyonunda ‘tansiyon’ düşer gibi bir görüntü veriyorsa da, Rusya’nın sert ‘misilleme’ yapacağı bekleniyor.
Her ne kadar Rusya, hem siyasi hem ekonomik alanlarda “beklenmedik” girişimleri birkaç gün içinde yaptıysa da, misillemenin daha geniş sahalara yayılması hatta birçok ülkeyi içine almasından korkuluyor.
Oysa, Türkiye ilk defa olarak bir Rus uçağını düşürmüyor.
Yeri gelmişken, ilk Rus uçağını düşüren Vecdi Hürkuş’un serüvenini birkaç cümleyle anlatmak icap ediyor;
Vecihi Hürkuş 1917’de Kafkas Cephesi’nde tek motorlu planör tipi uçağıyla Ruslar’a defaatle hücum ederken, Rus filosuna tek başına kan kusturduğu yeniden hatıra geliyor.
Vecihi Hürkuş’un, çift motorlu Guadron 6 tipi Rus uçağını düşürdüğü biliniyor.
Üstelik Vecihi Hürkuş’un tek motorlu planörü de, Ruslar’dan ele geçirilen uçaktı.
Aslında bu korku, Rusya’nın tam olarak bilinmeyen gücünden hatta sert tavırlarından değil, Orta Doğu’nun içinde bulunduğu bunalımlı durumundan kaynaklanıyor.
Ne var ki, “haklı” olmasına rağmen, Türkiye’nin bu krizden en çok yara alacağı sanılıyor.
Sınırlar namusudur
Bilinmeli ki, bir ülkenin sınırları, o ülkenin “namus”u sayılıyor.
Sınır saldırısıyla karşı karşıya bırakılan bu ülke, Türkiye muhatabı Rusya ise artık kaçınılmaz bir durum ortaya çıkıyor.
Krizin boyutları sanıldığından da fazla gelişmeler göstermesi ne yazık ki, en çok Türkiye’yi ilgilendiriyor.
Başta turizm olmak üzere sebze, meyve ve benzeri gıda maddelerinin ticaretinin üzerinde kara gölgeler dolaşıyor.
İnşaat sektörünün yanı sıra, gaz alımı, nükleer santral ve petrol boru hattı yapımının tehlikeye düşmesi bile ön görülüyor.
Belki çok yeni olmayabilir ama elimizde ki rakamları paylaşmak gerekiyor.
Türkiye ve Rusya, sırasıyla 775 milyar dolar ve 1.858 trilyon dolar gayri safi yurtiçi hâsılalarıyla G20 üyesi ülkeler arasında yer alıyor.
Dünya Bankası kriterlerine göre, her iki ülke de üst orta gelir sınıfı olarak kabul ediliyor.
Dünya Ticaret Örgütü üyesi olan her iki ülke de dünya ekonomisine entegre olma vasfını koruyor.
Ticaret açığımız
Bu özellikleri sebebiyle Türkiye ve Rusya, Avrasya’nın önde gelen ekonomik aktörleri arasında sayılıyor.
Rusya ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi, 1996’dan 2000 yılına kadar güçlükle 3.4 milyar dolardan 4.5 milyar dolara yükseliyor.
2001 yılında başlayan iyileşme sonucunda ise 4.3 milyar dolar olan ticaret hacmi, 2008 yılına gelindiğinde 38 milyar dolara ulaşıyor.
Ancak bu dönemde patlak veren küresel finansal ve ekonomik kriz, bir yıl içerisinde ticaret hacmini 22.6 milyar dolara çekiyor.
2009 sonrasında ise gerek Türkiye gerekse Bu çerçevede 2012 yılındaki ticaret hacmi yeniden 2008 yılı rakamlarına yaklaşıyor.
Öte yandan, son on yılda iki ülke arasındaki ticaret hacmi hızlı bir şekilde yükselmiş olsa da ticaret açığı Türkiye aleyhine gerçekleşiyor.
Türkiye ile Rusya arasında ki ekonomik parametreler gittikçe yükselirken, şimdi beklenmedik bir “kriz” her şeyi alt üst etmeye namzet görünüyor.
İşin gerçek tarafı; Türkiye ile Rusya arasında ki, ekonomik ilişkilerin bozulmasını her iki ülke halkı da istemiyor.
Rusya’nın ham hayali
Diplomatik ve askeri saha da ise, krizin derinleşmesi öncelikle ve özellikle Orta Doğu’yu yakından etkiliyor.
Doğrusunu belirtmek gerekirse; uzun yıllardan beri düşmanlığı yaşayan her iki ülkenin yeniden çatışması en çok Türkiye’ye zarar vereceğini peşinen kabullenmek gerçeği ile karşılaşılıyor.
En son aşama olan iki ülke çatışması, Rusya’nın Suriye’de “resmen” toprak ilhakına yol açmasını da mümkün kılıyor.
Rusya’nın Suriye’de toprak kazanması ise, Türkiye’ye “saldırı tehlikesi” niteliğini taşıyor.
Bu gelişme ise Rusya’nın “ham hayali”ni oluşturuyor.