CO, CO2, NOx ve diğer organik bileşenleri soluduğumuz atmosfere yayan egzoz gazlarının sağlığa zararı otomobilin hayatımıza girişinden ancak 50 yıl sonra, 1960’larda anlaşılmıştı.
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) verilerine göre 1 metreküp havada bulunan toz ve kurum miktarı 90 mikrogramı geçmemelidir. Acaba fabrikaların ve araçların kirlettiği kentinizde bu miktarın ne kadar olduğunu hiç soruşturdunuz mu? ABD Enerji Bakanlığının raporuna göre 2020 yılında öngörülen emisyon artışlarının %40’ı otomobil ve diğer taşıtlardan kaynaklanmaktadır. İtalya’da örneğin her üç kişiye iki otomobil düşmektedir. Çağdaş ulaşım aracı bisikletin başkenti kabul edilen Amsterdam’da bile otomobil kullananların sayısı artmaktadır. Otomobiller bugün dünya petrol üretiminin 2/3’ünden mesuldür.
Bir Amerikan arabasının hurdaya çıkana kadar ortalama 166 bin kilometre yol aldığının kabul edersek bu süre içinde atmosfere yaydığı CO2 emisyonu 35 tonu bulmaktadır. Anketlerde 2000 yılında Amerikalıların ancak %5’inin toplu taşıma araçlarından istifade etmiş olduğu anlaşıldı. Oysa demiryolu araç trafiğinden en az 6 kat daha verimlidir. Trenler zamanında kalkar, havayı kirletmez, ekonomiktir, yol alırken siz bir yandan kitap okur veya bir makale yazar, sohbet edebilirsiniz. Tren trafikte tıkanmaz, kent merkezine sizi doğrudan ulaştırır.
1940 yılında General Motors (GM) ve bazı menfaat ortakları paravan bir şirket kurarak 45 kentte 100 kadar tren ve tramvay hattını bir yolla satın alıp sökmeyi başardı. Elbette yerlerine ağaçlar ve tarım arazileri yok edilerek otoyollar yapıldı. Ancak 1949 yılında Federal Mahkeme bunu suç kabul edip GM ve ortaklarını ciddi bir para cezası ödemeye mahkûm etti.
İnsanlığın en büyük oyuncağı, “yüksek kaliteli takma bacak” olarak anılan “araba” üretimi zaman içinde dünyanın en büyük endüstrisi haline geldi. İnsanlar hızla şişmanlamaya başladı. Çünkü yürümez oldular. Nerede ise mahalle bakkalına otomobille gider oldular. Otomobil insanlarda “bağımlılık” yapıp baştan çıkarttı. 1990 yılında ABD’de arabaların haftada bir gün trafiğe çıkması engellenince tüm aileler hemen ikinci bir araba satın alma yolunu seçti.
Biraz para sahibi olan bir kişi ilk iş olarak bir araba satın aldı. Sanki arabası olmayan “fakir” kabul edildi. Yine ABD’de gerçekleşen bir ankette hayatımızın en önemli ve en vazgeçilmez buluşu sorulmuş. Sonuç tahmin edeceğiniz gibi “otomobil” çıkmış.
Unutmayın, Ecevit döneminde yakıt kıtlığında ülkemizde insanlar 6 – 7 saat benzin kuyruklarında beklediler ama yine de arabalarından vazgeçemediler.
CNN Televizyonunda seyrettiğim ilginç görüntüleri hiç unutamıyorum. Bangkok’ta bir aile sabahın 4’ünde çocuklarını okula götürmek için yola koyulmuş. Arabanın arka koltuğunda kahvaltı yapıyorlar ama nedense toplu taşıma aracı kullanmak istemiyorlar. Diğer bir aile ise evlerinden 5 kilometre uzaklıktaki havaalanına ulaşmak için on saat önce araçları ile yola koyulur. Yolculuk on iki saat sürünce bu arada uçak kaçmış oluyor. Bu nasıl bir inattır, nasıl bir mantıktır? Nerede ise mahalle bakkalına bile araba ile gidilecek.
Otomobile olan bu tutku ve heves acaba zaman içinde azalacak mı?