Yüz yıllardır süregelen bir şey var ki bu topraklarda biz hep var olduk ve var olmaya da devam edeceğiz. Fakat Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve Osmanlı’dan da Türkiye Cumhuriyeti’ne yani bugüne kadar değişmeyen tek şey bizim bir avuç dostumuz olduğudur. Esasen bir avuç dost bize yeter de artar bile…
Hakkımız olan sınırlarımızı korumak için başlattığımız ’Barış Pınarı Harekatı’nda tüm dünya karşımıza çıktı. Gittikleri her yere savaşı, kanı, acıyı, ölümü getiren bu ülkeler şimdi karşımızda bir melek endamıyla yaşattıklarını unutarak, akıl hocalığına soyunduklarına şahit olduk.
Bütün dünya bunların kim ve ne olduğunu çok iyi biliyor. Fakat ne yazık ki! düzen onlarla kol kola olmayı gerektiriyor. Bazılarına sizin ne işiniz var bu topraklarda diye kimse mesaj vermiyor. Sadece 3 maymunu oynuyorlar. En son Çanakkale’de öğrendiler ama demek ki yetmemiş. Tüm şantajlara, tehditlere rağmen operasyonlarımızı gerçekleştirdik. Ve güvenli bölgeden teröristleri temizledik.
Biz NATO üyesi bir ülkeyiz nasıl olur da bir başka üye bizim düşman olduğumuz bir terör örgütüne destek olur ve bunu yıllarca dünyanın gözü önünde yapar? Anlaşılır bir durum değildir. Kimsenin sesi çıkmıyor bu haksızlığa ve yanlışlığa ama Türkiye sesini yaptığı operasyonla çok gür şekilde çıkarmıştır. Başarılı operasyonun ardından kaçacak delik arayanların nasıl desteklendiğini bizlerin ise nasıl kınandığını gördük. Onlara en ağır silahları verenler bu kaosu yaratanlar Türk ordusunun gücü ve cesareti karşısında dehşete düştüğünü geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen operasyonumuzda gördük.
Eskiden olsaydı bu operasyonlarda tehditleri dikkate alır ve operasyon gerçekleştiremezdik. Fakat bugün teknoloji ve silah bakımından dışa bağımlı değiliz. En basit anlamıyla kendi silahımız, kendi tankımız, kendi İHA ve SİHA’mız , kendi bombamız, kendi roketimiz kısacası saymakla bitmeyen yerli ve milli bir çok ürünümüz var artık.
Artık zalimin karşısında dimdik durabiliyoruz. Bir düğmeye basıp, bizim elimizdeki silahları kitleyebilecekleri günler geride kalmıştır. Savunma sanayimiz daha da desteklenip hedeflerimizin ilerisine gitmeliyiz. Bunu başardık başarmaya da devam edeceğiz. Dostlarımızı destekleyip onlarla beraber büyümeliyiz. Son operasyon öncesi ve sonrası bize öğretti ki üretim üretim üretim şart…Hele savunma sanayindeki üretim son hızla devam etmelidir. Son gerçekleştirdiğimiz operasyonda kullandığımız ürünlerin neredeyse büyük kısmı yerli ve millî silahlardır. Önümüzdeki süreçte tamamı yerli ve milli olur inşallah…Umarım dünyanın hoşuna gitmese de bu böyle olmak zorundadır.
Dışa bağımlılığın bittiği bir Türkiye görmek istiyoruz. Tekrar özümüze dönmeliyiz. Savunma sanayinde yakalanan bu başarı tarımından ağır sanayisine, denizcilikten hayvancılığa ve havacılığa sıçramalıdır. Kısacası bu ülkenin iyi günleri için her sektörde yerli malına dönülmelidir. Kendi kendine yeter hatta ihraç eder duruma gelmeliyiz.
Bir ülkenin geleceği o ülkenin ihracatına bağlıdır. Üretir ve satar isek para gelir, paranın gelmesi doların düşmesi, ekonominin canlanması, yatırımın artması, bununla beraber eğitimin kültürün yükselmesi demektir. Dünyanın birçok yerinde bizim mühendislerimizin, bilim adamlarımızın, doktorlarımızın, profesörlerimizin başarıları ve yaptıkları konuşuluyor. Ama geliri bize değil düşmanlarımıza yarıyor. Hatta dönüp bize karşı kullanılıyor. Bu sebeple beyin göçüne acilen bir son vermeliyiz. Kendi üniversitelerimizde kendi fabrikalarımızda kendi hastahanelerimizde bu başarılara imza atmalıyız. Bu insanları geri getirmeli imkanlar sunmalı ülkemize katkı sağlamalıyız.
Gün o ki başımızı iki elimizin arasına koyup yanlışlarımızla yüzleşme vakti geldi ve geçiyor bile…derler ya ‘bir musibet bin nasihatten iyidir’ diye… Kim dost kim düşman herkesin yüzü ortada artık ya başaracağız ya da başaracağız. Yoksa bağımlı olan bir ülkenin sonu hep hüsran olur ama biz o ülke değiliz.
Ne Mutlu Türküm Diyene. Kalın sağlıcakla yüce Türk Milleti…