Dünya’da yeni bir ‘Yüz yıl’ planlaması başladı. 1920’lerde başlayan ‘Yüz yıllık’ planlama sona eriyor.
İngiltere’nin AB’den ayrılması, ABD’de Trump’ın başkanlığa gelmesi, ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafyada ortaya çıkan ve halen süren iç karışıklıklar, çatışmalar, vekalet savaşları, Rusya’nın yayılmacılığı, Güney Asya’daki gelişmeler, Çin’in geldiği nokta bu yeni “yüz yıl”lık sürecin doğum sancılarını içeriyor.
Şuanda Trump’la birlikte “ABD Derin Aklı” ile Baronlar arasında büyük ve çok kirli bir savaş başladı ve sürüyor. Bu savaş yeni sürecin en temel konsepti olarak karşımıza çıkıyor.
Trump’ın ekibine yönelik saldırılar ve istifaların arkasında yine Baronların direnişini görüyoruz.
Ama yakın gelecekte Baronların terör örgütleri üzerinden başlattığı, Ortadoğu coğrafyası başta olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerinde farklı şekillerde ortaya çıkan çatışmaların sona erip, yeni “Yüz yıllık” planın konsolide edileceği masa kurulmak üzeredir.
Öyle görünüyor ki; 2018 “masabaşı diplomasi”nin oluşacağı yıl olacaktır.
Asıl önemli konu ise bizim bu masaya nasıl oturacağımızdır.
Çünkü bu yeni sürecin en önemli aktörlerinden birisi de ülkemiz olacaktır.
Gerek tarihselliğimiz, gerek coğrafi konumumuz ve gerekse de bölgesel savunma içerikli dinamik yapımız bizi vazgeçilmez kılmaktadır.
Bu noktada eli güçlenmiş yönetimle mi yoksa Referandum kaybetmiş bir yönetsel kadroyla mı sürece gireceğimiz çok büyük önem arz etmektedir.
Yeni Dünya dizaynı boyutuyla 16 Nisan’da yapılacak Referandum tarihi bir oylama olacaktır.
Referanduma dair “algı operasyonları” hız kesmeden devam ediyor.
Bu yeni sürece zayıf bir elle girmemizi isteyenler dışardan ve içeriden saldırılara devam ediyorlar.
Ülkemizdeki patlamalar, can kayıpları, şehitlerimizle, referanduma dair “önemsizleştirme” söylemleriyle, “sonuçta ne değişecek ki” gibi basitleştirmelerle, “tek adamlık” vb. gibi Erdoğan’la özdeştirmelerle, değişikliğin içeriğine dair aslı esası olmayan yalanlarla 16 Nisan oylamasında “Hayır” çıkması çabaları her boyutda sürmektedir.
Cumhurbaşkanı’nın da dediği gibi bu oylama şahsıyla alakalı bir seçim değildir. Bu referandum Erdoğan ve onun iktidarını pekiştirmek için yapılan bir süreç değildir.
Yeni “yüz yıllık” plan içeren Yeni Dünya düzeni sürecini içeren büyük resmi asla göz ardı etmemeliyiz. Yüz yıllık dünya ve dolayısıyla da ülkemizin geleceğini içeren “büyük planlama”yı gözden kaçırarak içeride kısır çekişmelerle “hayır” demek Türkiye için telafisi mümkün olmayan kayıplara sebebiyet verebilir.
Gözümüzü açmalı, geniş bakmalı ve büyük düşünmeliyiz.
Oyun büyük,
Planlama büyük,
Ve bize yönelik saldırılar büyük…
Hal böyleyken içerdeki kısır çekişmelere bakarak, terör örgütleri üzerinden algı operasyonlarına meydan vererek, karşı karşıya olduğumuz büyük süreci gözden kaçırarak, referandum’un anlam ve önemini basite alarak ancak kendimize zarar veririz. Ancak bizi planlama masasına zayıf elle oturtmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz.
Bu ülkedeki herkesin bu referandumun Erdoğan’ın seçimi olmadığını, ülkemizin geleceğinin oylaması, varlık-yokluk mücadelesinde güçlü olma süreci olduğunu görmesi mutlaktır.
Referandum’da ısrarla “hayır” çıkmasını isteyenlere baktığımızda bazı gerçekleri görmek mümkündür. Hayır diyenleri asla hainleştirme, şeytanlaştırma ve gayrı meşru ilan etme gibi bir düşüncede değilim ve böylesi yaklaşımlara şiddetle karşıyım, kınıyorum.
Ama “Evet” çıkmasının ne kazandıracağından ziyade, “Hayır”ın ne kaybettireceğini asla ve asla görmezden gelerek, rehavet içinde davranmak intiharımız olabilir.
Kişisel yaklaşımlarımızı, sen-ben kavgalarımızı, dahili ihtilafları, Anayasa değişiklik içeriğine dair manipülatif söylemleri bir kenara bırakarak; daha milli, daha yerli, daha büyük, daha ülkesel ve daha “Türkiye”ci düşünmek zorundayız.
Buna mecbur ve mahkumuz.
Geleceğimiz için, ülkemizin istikbali için, çocuklarımızın geleceği için, insanlık için, daha soğukkanlı ve sağduyulu değerlendirmeler yapmak zorundayız.
Birkaç gündür dünyanın çeşitli coğrafyalarından misafir ağırlıyorum.
Amerika’dan, Avrupa’dan, Asya’dan, Afrika’dan özel ve kamu özellikli üst düzey kişilerle beraberim.
Hepsi bu yeni “yüz yıllık” planlamada ülkemizin önemine parmak basıyor.
Güncelde ise bu Referandum’un sonucunun ülkemizin geleceğine dair büyük önem arz ettiğini ve “evet” çıkması halinde, Türkiye’nin çok güçlü şekilde gelecek yürüyüşünü sürdüreceğini dile getirmekteler.
Referandum konusuna yabancılar bizden çok daha derin ve dikkatli gözlem yapıyor. Hatta, bizdeki iç hesaplaşma bağlamındaki akıl karışıklığını şaşkınlıkla izliyorlar.
Referandum sonucunun bizim göremediğmiz anlam ve öneminin yabancılar tarafından, çok daha iyi gözlendiğini görmek beni çok şaşırttı.
Bu yüzden de; Bir ve beraber olmalıyız,
Geleceği düşünmeliyiz,
Günü birlik politika ve “kayıkçı kavgası”ndan uzak durmalıyız,
Aklı selimle, soğukkanlı ve “mutlak milli ve ülkesel” düşünmeliyiz.
Lütfen iyi ve sağlıklı düşünelim…
Geleceğimize ipotek koyduracak kişisellikten uzak duralım,
Özellikle Referandum’u Erdoğan’laştırmayalım,
Yeni Dünya Düzeni Masasında elimizi zayıflatmayalım…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım…