Sevgili Bir Portre okurları, yeni bir sayıda daha sizlerle beraber olmanın haklı gururunu yaşıyorum.
Son yazılarımda hep 2019’un kritik ve zorlu bir yıl olacağına vurgu yaptım.
Küresel Yeni Sistem’in yeni yüzyıl oluşturma planlarının final yılı olacağını söyledim.
Yine söylüyorum; 2019 çok kritiktir ve zorlu geçecektir.
Küresel Hakimiyet kuracak iki gücün savaşı Mart sonunda bitebilir veya daha da kızışarak sene sonuna dek sürebilir.
Venezuela’daki darbe girişimini de bu küresel hakimiyet çatışmasından asla ayrı tutmayın.
Daha önce demiştim ki; dünyanın herhangi bir bölgesinde olan herhangi bir olay -görünürde önemli veya önemsiz olması farketmez- bu ikili rekabetten asla bağımsız değildir.
Bu çatışma alanı ister Venezuela, Brezilya, Peru, Arjantin, Bolivya, Kolombiya ve hatta Küba gibi Güney Amerika ülkeleri olsun, ister Afganistan, Pakistan gibi Güney Asya ülkeleri, ister Fransa gibi Avrupa, ister Irak, Suriye, Libya Mısır gibi Ortadoğu ülkeleri olsun, bu iki gücün savaşıyla doğrudan ilintili ve bağlantılıdır.
Hatta Cemal Kaşıkçı olayı da, Sarı Yelekliler de, Sudan’daki sokak hareketleri de bugünlerde Afrin-Mümbiç-El Bab’daki patlamalar da, Davos’da Brezilya devlet başkanının Maduro içerikli konuşması da, bu savaşın parçası ve coğrafyalar bu kavganın arenasıdır.
Kavganın öyle önemli noktasına geldik ki; cephelerde saflar netleşirken aynı zamanda saf değişiklikleri de yaşanabiliyor.
“Neocon-Evangelist-Pentagoncu” safta, bir şekilde yer aldırılan bir ülke “Merkeziyetçi Aklın” safına geçebiliyor.
Aynı şekilde “Merkeziyetçi Akıl”la hareket eden ülkeler şu veya bu şekilde yer değişikliği ile karşıya geçebiliyor.
Dengeler öyle hassas, ortam o kadar puslu ki; bazen hiçbir şey göründüğü gibi olmuyor.
Kim kimle iş tutuyor, kim kimin safında yer alıyor belli değil.
Ve, bir safta yer alırken diğer cepheyle de dirsek teması içinde olanlar, diğer gücün tazyik ve baskısına boyun eğenler, mikro ilişkilerle “orta yollu” hareketle vaziyeti kotarmak isteyenler… Her türden ve oldukça komplike ilişkiler mevcut.
Sadece yok yok…
Mesela Rusya ve Putin…
Düne kadar “Merkeziyetçi Akıl” ile hareket ederken, bugünlerde Neocon’larla iş tutmaya başlayabiliyor.
Ve bu durum, onun ülkeler arası ilişkilerine de yansıyor.
Hatta tam da bunun için, Neocon’lar onunla ilişki ve iş tutmaya başlıyor.
Böylesi belirsizlik ve güvensizlik içeren bu durum, Putin ile işbirliği içinde olan ülkeleri ve dolayısıyla bizim diplomatik stratejimizi de sarsabiliyor, sarsabilir.
Bugünün sıcak konusuna gelince;
Venezuela asla sadece bir ülkeden ibaret değildir.
ABD’nin arka bahçesi mesabesindeki bu ülke, dünyanın en büyük petrol rezervine sahiptir. Aynı zamanda ABD’nin en çok petrol ithal ettiği ülkedir ve bu nedenle de ABD petrol arz güvenliği için olmazsa olmaz durumdadır.
Kimileri ABD (Neocon-Evangelist-Pentagoncu) eski gücünde değil; çünkü “ABD eskiden olsa bir ülkede darbe istedi mi, mutlaka başarırdı. Venezüella’da başaramadı” diyebiliyor.
Ama emin olun ki işin aslı öyle değil.
Bu darbemsi girişim, aslında ABD’nin elde etmek istediklerini darbesiz elde etmeye dönük bir stratejisidir.
Gerisini takip edince göreceğiz; neyin ne olduğunu veya olmadığını…
Yoksa; Caracas’da tam tekmil darbe yapmaya da, Maduro’yu indirmeye de, menfaatlerini maksimize etmeye de gücü yeter.
Bunu derken ABD’nin gücünü asla kutsuyor değilim.
Sadece gerçekçiyim ve ütopik yaklaşımla, zayıflayan “ABD fantezisiyle” hareket etmeyen birisiyim.
Peki tüm dünyada bu kavgaları yaşatan Amerika’da her şey süt liman mı..?
Hayır… emin olun ki, ABD’nin kendi içinde en büyüğü yaşanıyor.
Hem de öyle ki; Washington’da, Pentagon’da, CIA’da ve hatta Beyaz Saray’da yaşanıyor.
Ama sanılmasın ki, ABD bir ülkede darbe yapmayı istedi ve başarısız oldu.
Bu sadece kendimizi aldatmak olur.
Halkına dimdik ayaktayım moralitesi sunarken; Maduro arka kapı diplomasiyle ABD ile uzlaşmak için araya kimleri sokuyor kimleri…
Türkiye özeline gelirsek…
Dikkatli olmalıyız.
Akıllı ve akılcı olmalıyız.
Hamaset ve romantizmden uzak kalmalıyız.
Dünya, ekonomik ve siyasi olarak ateş çemberi bir yıla girmişken; rehavet, aymazlık, tutarsızlık, iç siyasetin girdabına kapılmak ve global gelişmeleri önemsizleştirmek bize çok büyük zarar verir.
IMF değerlendirmeleri ve diğer ekonomik raporlar global ekonominin 2019 içinde ciddi durgunluk yaşayacağı ve riskleri barındıracağını defaatle söylüyor.
Hal böyleyken; bu küresel hakimiyet savaşının en büyük kozu olan ekonomik savaş, hele de bizim gibi kırılganlığı had safhada olan ülkelere çok ciddi zarar verebilir.
Hele de coğrafi ve stratejik olarak nirengi noktasında olan biz gibi birkaç ülke için, tehlikenin boyutu her daim yüksektir.
Bu nedenle de, en dikkatli olmamız gereken bir yılı yaşıyoruz.
Ve hatta; 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olması nedeniyle, “bizde asla bir daha darbe girişimi olmaz, darbeler dönemi bitti” gibi bir rehavete girmek bizi felakete sürükler.
Yeni küresel sistem savaşı, artık her türlü enstrümanı, tüm imkanları ve tarafların tüm silahları sahaya sürdükleri bir evreye girmiş bulunuyor.
Geçmişte ülkemizde olan tüm darbelerde, dış bağlantıların temel belirleyici olduğunu da düşünürsek; farklı şekil ve kılıklarda yine yeni girişimlerin olmayacağını düşünmek, en basitinden safdillik olur.
Diplomatik aklı, uluslararası tutarlılığı, öngörü ve ince zekayı, satrancın birkaç hamle ötesini, ülkesel menfaatlerin maksimizasyonunu, söylem değil eylemsel boyutlu kazan-kazan yaklaşımını esas alan bir politika izlemeye mecbur ve mahkumuz.
Tek yol budur ve başka alternatif yoktur.
Son olarak; küresel ölçekte girift ve karmaşık hale gelmiş dış politika ve uluslararası ilişkilerde, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ülke menfaatleri doğrultusunda herkes ve her kesimle ilişkisini devam ettirmesini ilgi, merak ve biraz da şaşkınlıkla takip ediyorum.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar..