Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler, sanıldığı gibi son dönemde ortaya çıkmış bir gelişme değildir. Aksine, bu ilişkiler 1990’ların başına, yani Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını yeni kazandıkları döneme kadar gitmektedir. Örneğin:
• Azerbaycan – GKRY tarafından 24 Aralık 1991’de tanındı, kendisi de 2 Nisan 1992’de GKRY’yi tanıdı.
• Kırgızistan – 1992’de karşılıklı tanıma gerçekleşti.
• Kazakistan – Aynı şekilde 1992’de tanındı ve tanıdı.
• Özbekistan – GKRY ile ilişkilerini 1997’de resmileştirdi.
• Türkmenistan – 2007’de tanıma gerçekleşti.
Bu veriler, Semerkant Zirvesi’ndeki “BM kararlarına bağlılık” ifadesinin bir dönüm noktası değil, mevcut diplomatik zeminin devamı olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bu durum, “KKTC’yi satma” ya da “ihanet” şeklinde değerlendirilmemelidir.
Dikkat çekilmesi gereken başka bir husus da şudur: Bu tanımalar gerçekleşmiş olsa da, Türk Cumhuriyetleri uzun yıllar boyunca GKRY ile aktif diplomatik ilişkiler kurmaktan imtina etmişlerdir. Elçilikler açılmamış, yoğun temaslar sağlanmamıştır. Bu, GKRY’nin tanınmasının aslında bir formalite düzeyinde kaldığını, fiilen ise Kıbrıs meselesinde Türkiye’ye hassasiyet gösterildiğini kanıtlar niteliktedir.
Bu bağlamda şunu vurgulamak gerekir: GKRY’nin tanınması, KKTC’nin tanınmasına engel teşkil etmez. Bu iki durum birbirini dışlamaz. Nitekim KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olarak kabul edilmesi (11 Kasım 2022) bu yönde atılmış çok önemli bir adımdır.
Bu tarihsel bağlam dikkate alındığında, Türk Cumhuriyetlerinin GKRY ile olan ilişkilerinin Semerkant Zirvesi bağlamında “yeni bir kırılma” olarak değil, mevcut jeopolitik gerçekliğin bir devamı olarak görülmesi gerekir. Eleştiriler duygusallıktan ziyade tarihsel farkındalık ve diplomatik olgunluk çerçevesinde yapılmalıdır.
Doç. Dr. Hakan ARIDEMİR
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
Devletler Hukuku ABD Başkanı