27.7 C
İstanbul
Perşembe, Ağustos 14, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 97

Schneider Electric köklü deneyimi ve uzmanlarıyla iklim değişikliği projesinin mimarları arasında

Schneider Electric Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su, aynı zamanda Schneider Electric Vakfı Başkanı Jean-Pascal Tricoire ortaklık hakkında şu şekilde konuştu; “Schneider Electric Vakfı aracılığıyla bu projeye katkıda bulunarak çalışanlarımızı yeni çözümler geliştirmeye ve mevcut çözümleri uygulamaya teşvik etmek istiyoruz. Her iki Vakıf dapragmatik kuruluşlardır. Bu çerçevede Solar Impulse Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Bertrand Piccard ve ben iklim değişikliğiyle mücadelede inovasyona ve yeni çözümler geliştirmeye inanıyoruz. Vakıf olarak bu ruhla ilerlemeyi hedefliyor. Bu doğrultuda enerji açığının kapatılmasına ve daha adil bir çevresel dönüşümün teşvik edilmesine yardımcı olmak üzere teknolojik, sosyal ve girişimcilikle ilgili inovasyonların yaratılması ve uygulanması için katalizör bir rol üstleniyoruz.”

İlk sıfır emisyonlu kutup bilimsel araştırma istasyonu ve Low Tech Lab’in ortaklarından biri olan Schneider Electric Vakfı, projedeki ilerlemeyi izliyor ve kurumsal sektörle sivil toplum arasında koordinasyonu sağlıyor. Bu şekilde Schneider Electric’in sürdürülebilirlik taahhütlerine de katkıda bulunuyor.

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılmasına yardımcı olacak çözümler

Solar Impulse Vakfı bu hedeflerden en az birine yönelik geliştirilen ve teknik fizibilite, çevresel avantajlar ve kârlılık kriterlerini karşılayan 1.000 çözümün seçilmesi ve desteklenmesini hedefliyor. Seçimler yapıldıktan sonra Solar Impulse Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Bertrand Piccard tarafından çözümlerin dünya çapında kurumsal ve siyasi liderlere tanıtılması planlanıyor. Bugüne kadar Solar Impulse Efficient Solution etiketi alan 179 ekolojik çözüm bulunuyor. Bunlardan öne çıkanlar arasında süt proteininden yapılan ve biyolojik olarak çözünebilir bir ambalaj malzemesi, güneş enerjili bir su arıtma tesisi, enzim bazlı bir plastik geri dönüşüm teknolojisi ve sıfır atıklı bir inşaat yöntemi bulunuyor. 

Bu kapsamda iş ortaklığının önemine değinen Piccard; “Yarının başarılı şirketleri enerji verimliliği konusunda bugünden harekete geçilmesi gerektiğini anlayan ve çevrenin korunması ile ilgili tüm fırsatlardan faydalanan şirketlerdir. Solar Impulse Vakfı ile gerçekleştirilen bu işbirliği ile Schneider Electric, öncü tavrını bir kez daha göstermekte ve ekolojik dönüşümdeki rolünün tam olarak farkında olduğunu kanıtlamaktadır. Birlikte çevreyi koruyan ve kârlı çözümlerin seçilmesi sürecini hızlandırmak için gereken her türlü çabayı gösterecek ve geniş ölçekte kullanılması için çalışacağız” dedi.

Uzmanlardan oluşan özel ekosistem

Solar Impulse Efficient Solution etiketi, kullanım döngüsü (karbon emisyonları, geri dönüştürülebilirlik, vb.) değerlendirmesi de dahil olmak üzere iş modeli ve uygulama için hedef ülke başlıklarını da içeren ve altı bölümden oluşan bir değerlendirilme sürecinin ardından veriliyor. Fikirler online bir sistem üzerinden toplanıyor ve sunulan projelerin ve uzmanların isimlerinin korunması amacıyla Solar Impulse Foundation tarafından geliştirilen bir çevrimiçi platform aracılığıyla analiz ediliyor. Belirlenen beş temel hedef alanda uzmanlaşmış çok sayıda profesyonelin katkıda bulunduğu süreç, birkaç gün veya birkaç hafta sürebiliyor. Schneider Electric Foundation projeyi Schneider Electric organizasyonu içinde destekleyecek, Afrika için mini yenilenebilir enerji şebekeleri konusunda uzman bir araştırmacı olan Nicolas Plain gibi uzmanları mobilize edecek. 

“Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için durmadan çalışıyoruz.”

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez:

Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için durmadan çalışıyoruz

Gazetemize açıklamalarda bulunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, yerli ve yenilenebilir kaynakların ülke ekonomisi açısından son derece önemli olduğunu belirterek, Yavuz gemisinin Akdeniz’deki sondaj programının belirlenen program dahilinde devam ettiğini söyledi.

Türkiye’nin ikinci sondaj gemisi Yavuz’un 3 aylık zaman süresince Doğu Akdeniz’deki çalışmalar yapmasının planlandığını belirten Dönmez, “KKTC’den aldığımız ruhsat bölgesinde Yavuz gemisinin ilk sondajına başladık. Çalışmaları yakından takip ediyoruz. İnşallah önümüzdeki 2-3 ay içerisinde ilk neticeyi almayı ümit ediyoruz. Biz ümitliyiz, ilk sondajda doğalgaz ya da petrolü bulmak için dua bekliyoruz, özellikle enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için durmadan çalışıyoruz” dedi.

Yavuz Sondaj Gemisi çalışmaları hakkında açıklamalarda bulunan Dönmez, daha önceden o bölgede sismik çalışmalar ve araştırmalar yapıldığını da hatırlattı.

Dönmez, analizlerin sonucuna göre bu lokasyona uzmanların karar verdiğini vurgulayarak, “Yeri delmeden, sondajı bitirmeden bir şey söylemek erkendir. Ümit ediyoruz ki sondajımızda istediğimiz verilere ve kaynağa ulaşırız. İstediğimiz verilere ulaştığımızda ülkemiz ve bölge için ekonomik bir refah söz konusu olacaktır” ifadelerini kullandı.

Bakan Dönmez, “Daha önce zaten iki sismik araştırma gemimiz çalışmalar yapmıştı. Bunlar da faaliyetlerine devam ediyor. İki sondaj, iki araştırma gemisiyle inşallah gece gündüz demeden ‘Varsa bulacağız’ sloganıyla hareket ediyoruz” diye konuştu. 

Akkuyu Nükleer Santrali çalışanlarına yönelik Teknik Akademi eğitimleri başladı

Rosatom Teknik Akademisi’nin Akkuyu Nükleer Santrali personeline yönelik eğitimleri Temmuz ayının başında başladı. Rosatom Teknik Akademisi ve Rosenergoatom Konzerni AŞ tarafından verilen eğitimler kapsamında, 4 ay boyunca, nükleer enerji alanında faaliyet gösteren 72 Türk uzmana eğitim verilecek. 6 programdan oluşacak ve Rusça olarak gerçekleşecek eğitim programının teorik kısmı Ulusal Nükleer Araştırmalar Üniversitesi (MEPhI) Obninsk sahasında, staj eğitimleri ise Leningrad ve Kalinin Nükleer Enerji Santrallerinde yapılacak. MEPhI’ye bağlı Obninsk Nükleer Enerji Mühendisliği Enstitüsü’nden eğitimlerini tamamlayarak mezun olan Türk uzmanlar, Akkuyu Nükleer’in çalışanları olarak geri döndü. Proje Yöneticisi Natalya Shulepova eğitimle ilgili şu bilgileri verdi: “Şu anda Akkuyu Nükleer Güç Santrali personel alımları ve onların eğitimlerinin yürütülmesi taleplerine uygun olarak genç uzmanlar, bilgi seviyelerinin kontrolünün yanı sıra psikolojik ve fizyolojik inceleme prosedürlerinden geçmektedirler. İlk grubun eğitim programı yıl sonuna kadar devam edecektir. Eğitim yılının sonunda ise katılımcıları bir sınav beklemektedir.” Eğitim programının katılımcılarından biri olan ve Obninsk Nükleer Enerji Mühendisliği Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra Akkuyu Nükleer şirketinde bir yıldır çalışmakta olan Yunus Emre Saldıran ise, Rosatom Teknik Akademisinde, reaktör bölümünde kıdemli operatör olarak yetiştirilmek üzere eğitim alıyor. Saldıran, “Akkuyu Nükleer Santralinin ilk ünitesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıldönümünün kutlanacağı 2023 yılında faaliyete geçmesi planlanıyor. Bize verilen görev, 5 yıl içinde santralin inşasının tamamlanarak halkımıza elektrik enerjisi akışının sağlanmasıdır. Bu nedenle bilgi birikimine gerçekten çok ihtiyacımız var ve bu bağlamda her türlü ağır eğitim yükünün altına girmeye hazırız” dedi.

Güney Gaz Koridoru’nun en önemli halkası TANAP tamamlandı

Türkiye ve Azerbaycan’ın enerji alanında stratejik iş birliğinin en önemli projelerinden biri olan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP)tamamlandı. Ardahan’ın Posof ilçesinden Türkiye’ye giriş yapan ve 20 il, 67 ilçe ve 600 köyden geçtikten sonra Edirne’nin İpsala ilçesinden Avrupa’ya bağlanan toplam 1.850 kilometre uzunluğundaki boru hattı, 1 Temmuz 2019 tarihi itibarıyla Azerbaycan gazını Türkiye-Yunanistan sınırında teslim alarak Avrupa’ya iletimini yapacak Trans Adriyatik Boru Hattı’na (TAP) gaz verilmesi için hazır hale getirildi.

Azerbaycan’ın Şahdeniz-2 sahasında üretilen doğal gazıöncelikle Türkiye’ye ve ardından Avrupa’ya taşıyacak Güney Gaz Koridoru’nun en önemli halkası olan TANAP’ın,Türkiye-Gürcistan sınırından Eskişehir’e kadar olan kısmının açılışı 12 Haziran 2018’de uluslararası bir törenle yapılmış ve 30 Haziran 2018 tarihi itibarıyla Türkiye’ye ticari gaz akışı başlamıştı. Boru hattının Eskişehir ile Türkiye-Yunanistan sınırındaki Avrupa bağlantı noktası arasında kalan bölümünde ise mekanik tamamlanmaya 2018 yılı sonunda ulaşılmış ve Nisan 2019’dada hat dolumuna ve gazlı testlere başlanmıştı. 1 Temmuz 2019tarihi itibarıyla Avrupa’ya gaz akışına tamamen hazır hale gelen TANAP, “Türkiye, Ortadoğu ve Avrupa’nın en uzun ve en geniş çaplı doğal gaz boru hattı” unvanını kazanarak, adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Türkiye-Yunanistan sınırında TANAP ile birleşen TAP Boru Hattı’nda yapılan çalışmalar tamamlandıktan sonra, Azerbaycan gazı önümüzdeki yıldan itibaren Avrupa pazarlarına da ulaşacak.

Nihai yatırım kararı alındığında 11,7 milyar dolara mal edileceği tahmin edilen proje, inşa sürecinde ulaşılan maksimum verimlilik sayesinde, %40 tasarruf elde edilerek 7 milyar doların altında bir maliyetle tamamlandı. Öte yandan proje kapsamında ortaya konan çevreye ve topluma saygı anlayışı uyarınca bugüne dek Türkiye’nin dört bir yanında 1.000’e yakın sosyal ve çevresel sorumluluk projesi uygulandı; boru hattı kalitesi, çevre koruma, iş sağlığı ve güvenliği alanlarında uluslararası standartlar sağlandı.

SOCAR Başkanı Rövnag Abdullayev,konuyla ile ilgili yaptığı açıklamada, “Güney Gaz Koridoru ve TANAP bugün itibariyle tamamlanmıştır. Geçtiğimiz yıl Azerbaycan ve kardeş ülkemiz Türkiye’nin saygıdeğer Cumhurbaşkanları’nın iştirakiyle gerçekleştirilen törenle, TANAP üzerinden Türkiye’ye ilk gazın teslimine başladık. Bugün ise TANAP artık Avrupa’ya da doğal gazın teslim edilmesi için hazır vaziyettedir ve yalnızca TAP Boru Hattı’ndaki çalışmaların tamamlanması beklenmektedir. Azerbaycan bugün bütün dünyaya tekrar göstermiştir ki; biz sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da büyük projeleri zamanında ve yüksek verimlilikle gerçekleştirme konusunda son derece başarılıyız. TANAP’ın tamamlanması sürecinde SOCAR ortaklarıyla birlikte 5 milyar dolara kadar tasarruf sağlanarak, projenin toplam maliyeti%40 azaltılmıştır. Bu da başta Cumhurbaşkanımız Sayın İlham Aliyev ve kardeş Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere böyle bir tarihi görevi bize vermiş olan Azerbaycan ve Türkiye halklarının büyük gururudur” dedi. TANAP’ta emeği geçen tüm paydaşlara teşekkürlerini sunan Abdullayev “Başta bizlere her daim yol gösteren, cesaretveren Saygıdeğer Cumhurbaşkanlarımız olmak üzere; Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin değerli kamu kurum ve kuruluşlarına ve değerli yöneticilerine; sonsuz güven ve destekleriyle faaliyetlerimize değer katan proje ortaklarımız SGC CJSC çerçevesinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bütün devlet kurumlarına, BOTAŞ ile BP şirketlerine ve kıymetli yöneticilerine;TANAP’ı baştan sona sahiplenerek tek yürek olan ve bu muazzam projeyi ilmek ilmek ören başta kıymetli TANAP Genel Müdürü Sayın Saltuk Düzyol ile projenin en yoğun döneminde sayıları on binleri aşan TANAP çalışanlarına;bu gururun parçası olmak adına tüm bilgi, birikim ve gayretlerini projemize aktararak, başarımızda büyük pay sahibi olan yüklenicilerimize, tedarikçilerimize ve diğer çözüm ortaklarımıza;projemizin her aşamasında yanımızda yer alan sivil toplum kuruluşlarımıza ve kamuoyunu aydınlatma sorumluluğuyla büyük bir titizlik içerisinde görevlerini yapan değerli basın mensuplarına ve varlıklarıyla gücümüze güç katan, takdirleriyle her günümüzü aydınlatan, kadirşinas Türkiye ve Azerbaycan halklarına en kalbi duygularımızla teşekkürlerimizi sunuyoruz.” dedi.

Güney Gaz Koridoru’nun en önemli halkası TANAP’ın hukuki altyapısının temelleri 2012 yılında atıldı. Projenin nihai yatırım kararı 2013 yılında alınmıştır. 2015 yılında Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyet’inin Cumhurbaşkanları Sayın İlham Aliyev ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle Kars’ta gerçekleştirilen temel atma töreninin ardından inşaat faaliyetleri başladı. TANAP’ın Türkiye-Gürcistan sınırından Eskişehir’e kadar olan ilk fazı Haziran 2018’de tamamlandı. İki kardeş ülkenin Cumhurbaşkanlarının katılımı ile 12 Haziran 2018 tarihinde TANAP’ın açılış töreni gerçekleştirildi. Eskişehir’deki çıkış noktasında Türkiye’ye ilk ticari gaz akışı 30 Haziran 2018’de başladı. Eskişehir’den Türkiye-Yunanistan sınırına kadar olan ikinci fazı da 2019 Haziran sonunda başarıyla tamamlandı.  

GO, bayileri ile birlikte büyüyecek hizmet kalitesini en üst seviyeye taşıyacak

Bayi Dostu – BADO yaklaşımının yanı sıra birçok özgün niteliği ile Türkiye akaryakıt sektörünün yenilikçi ve dinamik markası GO, Bayi Konseylerinde 3’üncü dönemin ikinci toplantısını İstanbul’da gerçekleştirdi.

Kısa sürede yolların aranan markaları arasına giren GO’nun, bayileri ile birlikte büyüyeceğini söyleyen İpragaz Genel Müdür Yardımcısı Nuri Büyükmirza, sektörde öne çıktıkları hizmet kalitesini de en üst seviyelere taşıyacaklarını belirtti.

Ulusal ve küresel pazara ilişkin gelişmelerin de ele alındığı GO Bayi Konseyi, İpragaz CEO’su Eyüp Aratay’ın yanı sıra Satış ve Pazarlamadan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Nuri Büyükmirza, Otomotiv Yakıtları Satış Grup Müdürü Özgür Selvi ve diğer şirket yöneticilerinin de katılımıyla İstanbul’da gerçekleşti. Konsey toplantısına, GO bayilerinin üçüncü dönem temsilcileri;Temel Şenyurt (Emin Ol Akaryakıt – Ordu), Halil Karaismail (Oflu Kardeşler – Bolu), Hasan Tutuk (NCP Petrol – İstanbul), Mahmut Sabuncuoğlu (Öz Anadolu Petrol – Antalya), Rahmi Vardı (Vardılar Petrol – Hatay), İlhami Şan (Şan Petrol – Ankara), Gökhan Kayalı (Kayalı Petrol – İzmir), Mustafa Işkın (Mustafa Işkın – Sivas), Halil İbrahim Kafaoğlu (Erol Petrol – Konya), Recep Ayazoğlu (Ayazoğlu Petrol – Samsun), Ahmet Bahçalı (Dardanos Petrol – Çanakkale)katıldılar. 

“Birlikte büyüyeceğiz, en iyi hizmete odaklanacağız”

GO’nun büyüme hedeflerine vurgu yapan İpragaz Genel Müdür Yardımcısı Nuri Büyükmirza, “Bu dönem İpragaz’ın büyüme hedeflerinde öne çıkan alan otomotiv yakıtlarıdır. GO ile ve bayilerimiz ile birlikte büyüyeceğiz. Şu an için 178 olan istasyon sayımızı, bizlerle aynı ruhu ve felsefeyi paylaşan yeni bayilerimizle daha da geliştireceğiz. GO ailesi olarak;bayilerimizle güç birliği, fikir birliği içinde yeni ve daha büyük başarılara imza atmaya devam edeceğiz. Her şeyden önemlisi, sektörde en çok farklılaştığımız ve daha da öne çıkabileceğimiz başlıca özelliğimiz olan hizmet kalitemizi de geliştirerek, en üst seviyelere taşıyacağız. Bu dönemde birlikte büyüyeceğiz, en iyi hizmete odaklanacağız.” açıklamasında bulundu.

“Adil bir ticari yaklaşım içinde çalışarak fark yaratıyoruz”

GO’nun yenilikçi yapısı ve özgün nitelikleri ile Türkiye akaryakıt sektörüne getirdiği dinamizme dikkat çeken İpragaz Otomotiv Yakıtları Satış Grup Müdürü Özgür Selvi de, “GO ile sektörde yarattığımız hareketliliğin en önemli noktalarından biri de hiç şüphesiz, Bayi Dostu – BADO yaklaşımımızdır. GO, yönetimsel süreçlerde bayilerine verdiği söz hakkı ile beraber adil bir ticari yaklaşım içinde çalışarak fark yaratıyor. GO’nun hayata geçirdiği BADO sisteminin en önemli ve somut göstergelerinden biri dehiç şüphesiz bugün burada sizlerle birlikte olduğumuz bayi konseylerimizdir.” şeklinde konuştu.

Genel pazar değerlendirmesi ile birlikte satış ve pazarlama süreçlerinin ele alındığı 3. Dönem 2. GO Bayi Konseyi, geleneksel şekilde ‘GO Bayi Önerileri’ bölümü ile son buldu.

Yerli ve milli üretim için imzalar atıldı

Uluslararası Askeri Radar ve Sınır Güvenliği Zirvesi – MRBS, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın katılımıyla açıldı. Zirve’nin açılışında, Milli Savunma Bakanlığı’nın yerlileştirme ve millileştirme faaliyetleri kapsamında stratejik iş birliği anlaşması yaptığı 29 yerli üreticiye iyi niyet anlaşması imzaladı.

İçişleri Bakanlığı himayelerinde, Milli Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayi Başkanlığı, Türk İş Birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve Ankara Valiliği’nin destekleriyle MÜSİAD Ankara tarafından hayata geçirilen 2. Uluslararası Askeri Radar ve Sınır Güvenliği Zirvesi (MRBS), 2 Ekim 2019’da Hilton Garden Inn Ankara’da başladı. İki gün boyunca sürecek Zirve, ülkemizin askeri radar ve sınır güvenliğine odaklanan ilk ve tek ihtisas etkinliği konumunda yer alıyor.

Zirve’nin açılışını; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar gerçekleştirdi. Zirve’nin açılış konuşmacıları arasında; MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan, MÜSİAD Ankara Başkanı Hasan Basri Acar ve MÜSİAD Ankara Savunma Sanayi ve Havacılık Sektör Kurulu Başkanı Fatih Altunbaş da yer aldı.

Güçlü diplomasi için güçlü savunma sanayi gerekiyor

Savunma sanayi gücünün diplomatik sahanın en önemli kozlarından biri olduğuna vurgu yapan MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan, savunma sanayide milli üretim ve teknoloji kapasitesine ulaşmanın ülkemizi hem askeri diplomaside güçlü kıldığını hem de artan tehdit algıları karşısında daha hızlı refleks verebilme kapasitesine kavuşturacağını belirtti.

Savunma sanayinin çıktıları açısından pek çok sektörü, hem teknoloji hem de ara malı ve üretim bilgisi açısından beslediğine vurgu yapan Kaan, bu nedenle savunma sanayinin sadece bir üst sektör kolu olmadığı aynı zamanda bir üretim ve tasarım bilgisi olduğuna da dikkat çekti.

Ankara Savunma Sanayii Serbest Bölgesi sektörün potansiyelini artıracak

MÜSİAD Ankara Başkanı Hasan Basri Acar, Zirve’nin Türk savunma sanayiinin gelişmesinde ve büyümesinde önemli rol oynayan 54 yerli ve milli savunma sanayii şirketinin aktif katılımlarıyla düzenlendiğini belirtti.

Acar sözlerine şöyle devam etti: “Ankara’da Savunma Sanayii Serbest Bölgesi Kurulması talep ediyoruz. Savunma sanayisinde üretim yapan şirketlerimizin ihracat odaklı yatırım ve üretim yapmalarının önünü açacak ve dış ticaret imkanlarından daha fazla yararlanmasını sağlayacak. Savunma sanayiinin Ankara’da kümelenmesi de özellikle yazılım ve donanım yönüyle üretimimizin ve istihdamın arttırılmasına önemli katkı yapacak.”

IDEF Ankara’da yapılmalı

Ankara’nın savunma sanayinin merkezi olduğunu vurgulayan Acar, savunma sanayiinde yapılacak fuar, kongre ve zirve gibi etkinliklerin Ankara’da yapılmasının önemli olduğunu söyleyerek; savunma sanayinin en geniş kapsamlı etkinliği olan IDEF’in tekrar Ankara’da yapılması çağrısında bulundu.

Acar, KOBİ’lerin savunma sanayii için tedarikçi olmalarının önü açılması gerektiğine de dikkat çekerek, sektörün ürettiği ürünlerin öncelikle ülkemizin kolluk kuvvetleri tarafından kullanılmasının ve ihracat sürecinde de devletin referans olmasının kritik önem taşıdığını ifade etti.

1000’in üzerinde ziyaretçi bekleniyor

Türk savunma sanayinin geliştirdiği yerli proje ve ürünleriyle uluslararası alanda da dikkat çekici bir oyuncu haline geldiğini belirten MÜSİAD Ankara Savunma Sanayi ve Havacılık Sektör Kurulu Başkanı Fatih Altunbaş, geçtiğimiz yıl ilki düzenlenen, bin 50 metrekare fuaye alanında 29 firmanın ve 671 ziyaretçinin katıldığı MRBS’ye bu yıl 2 bin 550 metrekare fuaye alanında 52 firmanın katıldığını ve iki gün boyunca binin üzerinde ziyaretçiyi ağırlamayı hedeflediklerini açıkladı.

Altunbaş, iki gün boyunca yapılacak oturumlar ve özel sunular ile askeri radar ve sınır güvenliği alanında geliştirilen projeler ile kullanıcı ve üreticilerin yaşadıkları tecrübe ve deneyimlerin aktarılacağını belirtti. Zirve’de yapılacak oturumlara değinen Altunbaş, Sınır Güvenliği Sistemleri, Kara Gözetleme Sistemleri, Radar Teknolojileri gibi başlıklar da en güncel gelişmelerin paylaşılacağını iletti.

Yerli ve milli üretim için iyi niyet anlaşmaları

Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü ile Tersaneler Genel Müdürlüğü, savunma sanayii alanında yurtdışı bağımlılığın azaltılması, yerli ve mili ürünlerin üretimini teşvik etmek amacıyla 29 yerli firmayla Stratejik İş Birliği Anlaşması (SİA) imzalamak üzere iyi niyetlerini beyan etti.

Yerli firmalar, Stratejik İş Birliği Anlaşması kapsamında Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü ve Askeri Tersaneler Genel Müdürlüğü ile karşılıklı imzaladıkları iyi niyet beyanlarını MRBS’nin açılışında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın elinden aldı.

İş birliği yapılan firmalar; Alkan Teknoloji, Asnet Bilgi Sistemleri, Aspilsan, Bemis Teknik, Bilkon Bilgisayar, Deico Mühendislik, EA Teknoloji Biyomedikal Cihazlar, İMTEK, İnores – İnovatif Teknoloji, KRL Kimya, MS Spektral Savunma Opsin Elektro, Sinter Metal, Teknokar Savunma, Yektamot Elektrik, YTY Metal, Askın Kompresör, Atempo Proje, Duratek, Dyo Boya, Hakan Otomasyon, Koç Bilgi, Kube Pompa, MASB Motorlu Araçlar, Nero Endüstri Savunma, Sağlamlar Ağır Sanayi, Seyir Savunma, TÜBİTAK ve Tümosan Motor ve Traktör oldu.

Yerli savunma sanayi Ankara’da buluşuyor

Uluslararası Askeri Radar ve Sınır Güvenliği Zirvesi  – MRBS 2 Ekim’de başlıyor. Yerli ve milli savunma sanayinin yeni vitrini olan MRBS’nin açılışını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar yapacak. Zirve’nin açılış günü, Milli Savunma Bakanlığı tarafından yerli ve milli savunma sanayi projelerine yönelik bir onurlandırma töreni de gerçekleştirilecek.

İçişleri Bakanlığı himayelerinde, Milli Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayi Başkanlığı, Türk İş Birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve Ankara Valiliği’nin destekleriyle MÜSİAD Ankara tarafından hayata geçirilen 2. Uluslararası Askeri Radar ve Sınır Güvenliği Zirvesi (MRBS), 2 Ekim 2019’da Hilton Garden Inn Ankara’da başlıyor.

İki gün sürecek MRBS’nin açılışını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar yapacak. Zirve’nin açılış günü düzenlenecek törenle, Milli Savunma Bakanlığı tarafından yerli ve milli savunma sanayi projeleri onurlandırılacak.

Askeri radar ve sınır güvenliği alanına odaklanan tek savunma sanayii etkinliği olan MRBS’de alanında uzman konuşmacılar sektörün gündemindeki konuları tartışacak. Radar teknolojilerindeki en son trendler ve sınır güvenliği alanındaki en yeni projeler fuar alanında tanıtılacak. Yerli üreticiler de yabancı ülke temsilcileriyle buluşacak.

İtalya’nın güçlü markası Türk CEO’ya emanet

Teknolojinin güçlü İtalyan tasarım anlayışı ile birleştiği beyaz eşya ve ev aletleri üretimi yapan Tecnogas 1952 yılında Contini kardeşler tarafından kuruldu.

Kardeşlerin 20’li yaşlarda hayal ettiği ve hayata geçirdiği ocak ve gaz tüpü bölmesini birleştirerek tek bir gövdeye entegre eden devrim niteliğindeki pişirme cihazını üretmeleri ile Tecnogas, İtalyan pazarının lideri konumuna geldi. Pişirme grubunun mucidi marka, bu alanda kısa zamanda dünya devleri arasına girdi.

Tecnogas, Tecnosuperiore adı altında faaliyetlerini sürdürmeye devam ederken yönetim koltuğunu da bir Türk yöneticiye emanet etti.

Emilia’nin merkezinde bulunan ve Gualtieri’deki tarihi fabrikasında üretim yapan ve bölgenin en büyük yatırımcısı konumundaki firma, 15 yıla yakın süre ile Vestel markasının dünya operasyonunda çeşitli görevlerde bulunan Serdar Saner ile yola devam etme kararı aldı.

Tecnosuperiore Industrial Group Inc’nin Yönetim Kurulu Üyesi olan Saner, Tecnogas’ın Başkanlık ve CEO’luk görevlerini üstlendi.

“İhracat artışımız devam ediyor”

Türkiye’de 27 yıldır metalurji sektörünün önde gelen fuarlarını organize eden Hannover Messe Ankiros Fuarcılık A.Ş. tarafından gerçekleştirilecek olan 6. Uluslararası Aluminyum Teknolojileri, Makina ve Ürünleri İhtisas Fuarı – ALUEXPO 2019, 10-12 Ekim 2019 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi’nde katılımcı ve ziyaretçilerine kapılarını açmaya hazırlanıyor. Fuar öncesi düzenlenen basın toplantısında sektörün önde gelen temsilcileri önemli değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye Alüminyum Sanayicileri Derneği (TALSAD) ve Kibar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kibar, Türkiye alüminyum sektörünün son yıllarda çok büyük bir atılım gerçekleştirdiğini kaydederek, “Alüminyum sektörü olarak yaklaşık 6 milyar dolarlık büyüklüğe ulaştık. İhracatımız da 2019 yılı itibariyle 3 milyar dolarını aştı. Alüminyumda Avrupa ve dünyanın önemli bir üretim üssü haline geldik” dedi.  

Türkiye’nin hammaddede tamamen dışa bağımlı olmasına karşın, yarı mamül ve mamülde ihracatın büyük oranda arttığını vurgulayan Kibar, “Türkiye’nin alüminyum ürünleri ihracatı 2017 yılında yüzde11, 2018 yılında yüzde16 arttı. Bu artışın en önemli bölümünü Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika oluşturdu. 2019 yılında da ihracat artışı devam ediyor” diye konuştu. Ali Kibar şöyle devam etti:  

“Türkiye Alüminyum Sanayicileri Derneği olarak ülkemiz alüminyum sektörünün büyümesi ve uluslararası alanda daha da güçlenmesi için çalışıyoruz. Bu yıl 9’uncusu düzenlenen Uluslararası Alüminyum Sempozyumu, sektörün dünyadaki ve Avrupa’daki önde gelen kuruluşlarının katılım ve desteği ile gerçekleşiyor.  Alüminyum ile ilgili uluslararası düzeyde bilimsel bir etkinliğin ülkemizde ve Aluexpo Fuarı ile birlikte gerçekleşiyor olması Türkiye’nin bu alandaki uluslararası rekabetçi yapısı açısından da ayrı bir önem taşıyor.”

9. Uluslararası Alüminyum Sempozyumu Yürütme Kurulu Başkanı ve Assan Alüminyum Sanayi A.Ş. Genel Müdürü Göksal GÜNGÖR,  “ Bu yıl 9’uncusu gerçekleşecek olan Uluslararası Alüminyum Sempozyumuna gösterilen ilgiden çok memnun olduklarını ifade etti. Bu sempozyumu TALSAD olarak yaklaşık 20 yıldır gerçekleştirdiklerini, sempozyumun çok sayıda bilimsel ve teknik makalenin sunulduğu alüminyum sektörünün gelişimi için son derece önemli bir etkinlik olduğunu belirtti. Güngör bu yılki sempozyumun uluslararası alanda önemli ve güçlü profesyonel sivil toplum örgütlerinin, uzman analistlerin ve tanınmış bilim insanlarının katılım ve desteği ile gerçekleşeceğini belirterek, Aulexpo Uluslararası Fuarın ve beraberinde gerçekleşen sempozyumun Türk alüminyum endüstrisinin dünyaya açılımının önemli bir göstergesi olduğunu ifade etti.”

Hannover Messe Ankiros Fuarcılık A.Ş. Genel Müdürü İbrahim Anıl da şu ifadeleri kullandı: “Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz ALUEXPO fuarları hem stant alanı hem sektör lideri katılımcıları hem de profesyonel ziyaretçileriyle en prestijli fuarlar oldular.  Alüminyum alanında bu yıl 80 yeni katılımcıyı bünyesine katan ALUEXPO 35 ülkeden 397 katılımcı ile kendi rekorunu kırıyor. 216 yabancı, 400’e yakın katılımcısı ile en son gerçekleştirilen 2017 fuarına göre yabancı katılımcı sayısında yüzde 38, toplam katılımcı sayısında yüzde 24 ile artış ile büyümeye devam ediyor. ALUEXPO 2019, ilgili tüm sanayi dalları için etkili ve kalıcı çözümler sunan vazgeçilmez bir iş platformu haline gelmiştir.”

ALUEXPO 2019’a Endüstri 4.0 damga vuracak

Türkiye’de 27 yıldır malzeme ve metalurji sektörünün önde gelen fuarlarını organize eden Hannover Messe Ankiros Fuarcılık A.Ş. tarafından gerçekleştirilecek olan 6. Uluslararası Aluminyum Teknolojileri, Makina ve Ürünleri İhtisas Fuarı – ALUEXPO 2019, 10-12 Ekim 2019 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleşiyor. Fuar, yine alüminyum sektöründe yaşanan tüm teknolojik gelişmeleri aynı çatı altında buluşturmayı ve ilgili tüm sanayi dalları için etkili ve kalıcı çözümler sunan bir iş platformu yaratmayı amaçlıyor.

2009 yılından bu yana gerçekleştirilen, bu yıl altıncısı düzenlenen ve alüminyum sektörünü hedefleyen ALUEXPO malzeme ve metalürji sektörüne hizmet veriyor. 3 boyutlu katmanlı üretim teknolojileri, Endüstri 4.0, robotlar, yapay zeka, gelişmiş bilişim uygulamaları üretimde verimliliği artırırken, döngüsel ekonomiye odaklı uygulamaların teşvik edilmesiyle çevreye duyarlı, kaynak verimliği odaklı yenilikler fuarlarımızda sektörle bir araya geliyorlar.

Bu yıl 80 yeni katılımcıyı bünyesine katan ALUEXPO 35 ülkeden 397 katılımcı ile kendi rekorunu kırıyor. 216 yabancı, 400’e yakın katılımcısı ile en son gerçekleştirilen 2017 fuarına göre yabancı katılımcı sayısında %38, toplam katılımcı sayısında %24 artış ile büyümesine devam ediyor. Fuar Başta Almanya, Çin Halk Cumhuriyeti, İtalya, İngiltere, ABD olmak üzere toplam 34 ülkenin katılımı ile gerçekleşiyor.

Avrasya Bölgesi’nde lider ve Dünya’nın alanında sayılı fuarlarından olan ALUEXPO 2019 alüminyum sektörünün önde gelen derneği TALSAD – Türkiye Alüminyum Sanayicileri Derneği ve TMMOB Metalürji ve Malzeme Mühendisleri Odası tarafından destekleniyor.

ALUEXPO 2019 fuarı ile eş zaman ve mekânda, TALSAD, TMMOB Metalürji ve Malzeme Mühendisleri Odası Eğitim Merkezi METEM ve TÜBİTAK MAM işbirliği ile 9. Uluslararası Alüminyum Sempozyumu da gerçekleştirilecek. Sempozyumda sektörün önde gelen isimleri, uzmanlar ve akademisyenler alüminyum sektörü ile ilgili teknolojik gelişmeleri tanıtacak ve sektörde karşılaşılan problemlerin çözümü konusunda dinleyicilerle bilgi ve görüş paylaşımında bulunmak için etkin bir ortam yaratacaklar. Sempozyum, sektörü ekonomik, teknolojik ve bilimsel alanlarda irdelerken yeni gelişmeler hakkında bilgi sunup Türkiye’nin alüminyum dünyasındaki yeri ve geleceğine projeksiyon oluşturacak. 9. Uluslararası Alüminyum sempozyumu, EAA-Avrupa Alüminyum Birliği, IAI Uluslararası Alüminyum Enstitüsü, GLAFRI Global Alüminyum Folyo Üreticileri Birliğinin de destekleriyle uluslararası düzeyde içerikle programlandı. Avrupa Alüminyum Birliği Direktörü ve GDA Alman Alüminyum Birliği Genel Müdürü de konuşmaları ile sempozyum da yer alacaklar.

Küresel hakimiyet savaşında uzlaşma

Küresel hakimler anlaşamıyor… Sürekli bir erteleme, devamlı bir uzlaşmazlık noktaları çıkıyor.

‘Yeni Dünya Düzeni’nin müellifleri birbirini yemeye devam ediyor ve dolayısıyla da tüm dünya savaş arenası ve belirsizlik girdabında.

Eylül sonu planlanan uzlaşma Ocak sonuna ertelendi.

Ocakta garanti mi peki…
Hiç sanmıyorum.

Yaklaşık on yıldır devam eden belirsizlik önümüzdeki günlerde devam edecek gibi…
Hem de daha sert, acımasız ve maalesef kanlı…

Bu ne demektir…?

Terör örgütleri üzerinden büyük güçlerin üstünlük kurma ve destabilizasyon faaliyetlerini izleyeceğiz.

Özellikle üçüncü dünya ve gelişmekte olan ülkeler bu çatışmanın kanlı arenası olacaktır.

Peki Türkiye bunlardan masun olabilecek mi derseniz; maalesef olumlu bir şey söyleyemeyeceğim.
Çünkü ülkemiz coğrafi ve stratejik konumu gereği kavşak ve odak noktasıdır.

Peki bu yeni dünya düzeni ve hakimiyet savaşında Türkiye doğru pozisyon aldı/alıyor mu..?
Ne yazık ki hayır…!

Bu kavgada hertaraflık tarafsızlık değildir.
İnanın herkes her şeyin farkında.

Ekonomik ve bölgesel düzlemde hala çok zor ve sıkıntılı konumdayız ve maalesef sanki bunun idrakında bile değil gibi davranıyoruz.

Bu durum bizi her iki güç karşısında müttehem duruma düşürüyor ve belirsiz reaksiyona sevk ediyor.

Hal böyle olunca da durum Türkiye açısından ciddi risk ve sıkıntı içeriyor.

Şu anda ABD’de BM’ toplantıları yapılıyor.
Görüntü öyle.

Ama arka planda, gayrı resmi görüşmelerde ana konu varsa yoksa ‘Küresel Hakimiyet’ konusu.

Her türlü enstrüman, done, silah ve güç sahnede…
Artık herkes her şeyi kullanır halde.

Ve özellikle de Küresel ölçekli terörizasyon her an başlayabilir.

Kim kimin yanında, kim kimle iş tutuyor belli değil.
Dengeler her an değişiyor.

Güç kavgasında ikili denklemin tarafları artık oldukça acımasız.

Ummadık anda, yerde ve umulmadık kişilere, şehirlere, ülkelere dönük terör saldırılarına herkesin hazırlıklı olsun.

Sadece silahlı terör mü…
Hayır.

Ekonomi de en çok kullanılan silahlardan birisi olacak.

Hibrit Savaş; yani ülkelerin içsel dinamiklerini sarsan istikrarsızlaştırma, cinayetler ve sokak olayları yine kullanılan bir yöntem olacak.

İyimser olamıyorum, kimse kızmasın.
Çünkü gerçekten zor, zorlu ve sıkıntılı bir dünyada yaşıyoruz.

Bakalım Yeni Yüzyıl nasıl şekillenecek.
Kimin doktrini baskın gelecek.
Hangi tarafın eli daha güçlü olacak.

Ve dünya sükunetli bir “Yüzyıl” oluşturabilecek mi…

Tüm bu soruların hala bir cevabı yok.

Ama akıl sahiplerinin kısa vadeli ve kaygıdan arınmamış bir çözüme yanaşmadığı kanaatindeyim.

Yirmi-otuz yıl sonra dengelerin yeniden sarsılacağı, kargaşanın baş göstereceği ve istikrarın bozulacağı önerilere kapalı olduklarını görüyor ve gözlüyorum.

Aldığım duyumlar, yaptığım okumalar ve ettiğim istişareler bu minvalde.

Duyumlarım ürkütüyor beni.
Bazen duymak bilmek istemiyorum.

Ama ne yazık ki; acı gerçeklikle yüzleşmek ve özellikle de hazırlıklı olmak zorundayız.

Önümüzdeki günlerde ülkeler bazında büyük ölümlü terör olayları olursa, şaşırmayın.

Maalesef dünya her boyutla; kanlı, zorlu ve dramatik günlere sahne olabilecektir.
Türkiye açısından umuyor, bekliyor ve güveniyorum ki; Sayın Cumhurbaşkanı’mız doğru hamleyi çok geç kalmadan yapıp küresel savaşta yer ve konumunu bir an önce belirleyecektir.

Her şeye rağmen ülkemiz…

Yazının devamını okumak için bağlantıya tıklayınız: https://www.ogunhaber.com/yazarlar/cengiz-aygun/kuresel-hakimiyet-savasinda-uzlasma-yine-ertelendi-100077m.html

İstanbul’da bisikletler görmezden geliniyor

İstanbul genelinde bisikletlere özel olarak ayrılmış yaklaşık 100 kilometre bisiklet yolu bulunuyor. Yetersiz olan bu yolların araçlar tarafından işgal edilmesi bisiklet sürücülerini mağdur ediyor.

Kentteki birçok bisiklet yolunun yeterli ve güvenli olmadığını belirten Bisikletliler Derneği Genel Başkanı Murat Suyabatmaz, bisiklet yoluna park eden araç sürücülerine cezai işlem uygulanmadığı sürece benzer sorunların yaşanmaya devam edeceğini söyledi.

İstanbul’da sağlıklı bir yaşam, ekonomik bir alışkanlık tesis etmek için önemi büyük olan bisiklet yollarıyla alakalı ciddi sorunlar yaşanıyor. Bazı motorlu araç sürücüleri bisikletleri görmezden gelirken, bisiklet yollarını da bilinçsizce işgal ediyorlar.

İstanbul genelinde 100 kilometre uzunluğunda olan bisiklet yollarında bulunan plastik korumalara ise araçlar tarafından zarar veriliyor. O sebeple çoğu bisiklet yolu kullanılamaz durumda.

Bisiklet sürücülerine tahsis edilen yol üzerinde seyir halinde olan bisikletlerin önüne bazen çöp konteyneri çıkarken, bazen ise araçların altında ezilme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyorlar.

İstanbul’da bisiklet kullanıcılarının ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığını belirten Bisikletliler Derneği Başkanı Murat Suyabatmaz, “Bisiklet yollarına gelişi güzel park eden araçlar var. Bisikletlere ayrılan özel yollarda bulunan plastik korumalar bisiklet yolunu kullanan kuralsız sürücüler tarafından kırılmış vaziyettedir. Bisiklet yolunda seyir eden bisiklet sürücüsünün karşısına bazen çöp konteyneri bazen de park etmiş araçlar çıkabiliyor. Bu yaşananlar bisiklet yolunun güvenli olmadığını gözler önüne seriyor. Bu sebeple yetkililerin bu sorunları çözmeleri gerekiyor. Sorunlar çözülmeden bisiklet yollarının kullanılması imkansız gözüküyor. Bu sorunların çözümü için öncelikle eğitim ardından da cezai işlemlerin ivedilikle uygulanması gerekiyor” dedi.

Bisiklet yolunu, motorlu taşıt yolundan ayıran plastik engellerin, yola park eden sürücüler tarafından kırıldığına dikkat çeken Suyabatmaz, “Aslında birçok ülkede, beton ve yüksek engeller kullanılıyor. Böylece araçlar kesinlikle bisiklet yollarına giremiyor. Bizde de öyle olması gerekiyor. Bu şekilde küçük plastik engellerle, eğitimsiz sürücülerimizi maalesef eğitmemiz çok mümkün görünmüyor” diye konuştu.

İstanbul genelindeki birçok bisiklet yollarının yeterli ve güvenli olmadığının altını çizen Suyabatmaz, “Bisiklet sağlık ve ekonomi için bir ihtiyaçtır. Ülkemiz için büyük bir ekonomik kazançtır. Ulaşım için kullanılan petrol adına milyarlarca dolar harcıyoruz. Bisiklet kullanımının artırılması demek bu milyarlarca doların azalması demek ve böylelikle ekonomimize ciddi katkı sağlanacaktır. Bazı kişiler için ulaşım masrafı ayda bin lirayı buluyor. İşe, okula, pazara, camiye giderken bisikletle bedava ulaşım yapma imkanımız var. Yeter ki güvenli bisiklet yolları olsun ve sürücüler bisikletlilere saygı göstersin” dedi.

Gezmek Üzerine!

0

Gezmek, öğrenmek, dinlenmek, yaşama katlanmak dünyayı içimize sığdırmaktır.

Gezmek, yeni insanları görüp tanımaktır.

Gezmek zihinsel detoksdur.

Gezmek, başlaması kolay ama bitirmesi zor sonsuz bir aşktır.

Gezmek, bir süre sonra bir yaşam biçimidir.

Gezmek, yaşama açılan yepyeni pencerelerdir.

Gezmek, bir maceradır, bir arayıştır.

Gezmek, ruhsal bir zenginliktir.

Gezmek, bilgi ve görgüyü içinde barındırır.

Gezmek, dünyayı anlama isteğidir.

Gezmek, dokunmak ve tutmaktır.

Gezmek, başlı başına serüvendir.

Gezmek, pembe bir saç tokasıdır, bir mahalle pazarıdır, bir şekerdir, etnik bir müzik kasetidir.

Gezmek, ayrıca harita kullanma zevkidir.

Gezmek, mega şehirlerin kurşuni gökyüzünden ayrılmaktır.

Gezmek, pasaport eskitmektir.

Gezmek, kendi içimize doğru bir yolculuktur.

Gezmek, kaybolmak ve yepyeni coğrafyada tekrar uyanmaktır.

Gezmek, bir bakıma da mütevazi olabilmek, kendini tanımaktır.

Gezmek, geçmişi sevmek; geleneklere ve kültüre sahip çıkmaktır.

Gezmek, bir sanattır, gitmek, görmek ve keşfetmektir.

Gezmek, bir çeşit de ibadettir.

Gezmek, bir bakıma pabuç eskitmektir.

Gezmek, gelecek için ilham almaktır.

Gezmek, bakmak, görmek, anlamak, anlatmak, bilgi taşımak ve öğretmektir.

Gezmek, meraktır ve merak ise dişidir.

Gezgin eşyalarını paket ederken nefret ve öfkeyi evinde bırakır.

Gezmek otel odalarının numaralarını her an karıştırmaktır.

Gezmek, özlem ve bilinmeyene duyulan “meraktır”.

Gezmek gidilen coğrafyaların değerlerini, kokusunu, kültürünü kendisine mal etmektir.

Gezmek, gerçeği yaşamaktır.

Gezgin doğayı sever barışçıldır, çeşitliliği kutlar

Her gezgin, kendi serüveninin kahramanıdır.

Hakiki Gezgin kopya kültürden yani ufak Amerika olan tüketim coğrafyalarından hoşlanmaz.

Gezgin sokakta tat alır… Gerekirse ekmek peynir yer, parkta yatar, otostop da yapar…

Gezgin, kentlerin arka sokaklarında dolaşır.

Gezgin, sese doğru bir yolculuktadır.

Gezgin kendini bir türlü davet ettirir, hiç aç kalmaz.

Gezgin o ülkenin kokusunu üzerine iyice sindirir…

Gezgin dertlerinden ile monoton bir hayatın getirdiği tüm sıkıntılardan kurtulur…

Gezgin serüvencidir. Bazen serseri bir mayın gibi gezer.

Gezgin gerekirse o ülkenin yerli filmlerini de merakla izler.

Gezgin gezi sırasında gazete okumaz, televizyon seyretmez, ayrı bir gezi dünyasına dalar. Ancak, geri dönünce ülkesinde bazı şeyler hep aynıdır. Örneğin halkı uyutan profesyonel futbol hâlâ popülerdir.

Gezgin, arzularını frenlemez, hırssız, hoşgörülüdür, ülkelere ve halklara değil, savaşa düşmandır!

Yeni yerler, yeni insanlar görüp tanımak, insanın ufkunu genişletir, yaşamını renklendirir. İnsanlar gezdikçe ülkesini, dünyasını daha iyi kavrar ve dünya sanki küçülür. Gezi yazıları ise bize örf ve adetleri, kanunları, etik değerleri, o dönemin rengi içinde günümüze ulaştırır. Ne kadar çok incelersen, iyi ve övgüye “layık” bir şekilde yönetmeyi, ne kadar çok insan gözlemlersen o kadar “doğru” yaşamayı öğrenirsin.

Yıl 2019, konteyner okul mu olur..!!!

Yıl 2019, konteyner okul mu olur..!!!

Bugün bir yaşıma daha girdim. Yıl 2019‘un sonu ve inanılmaz bir şey yaşadım. Gördüklerim duyduklarım bana yaz dedi. Yaz yaz ki! Herkes duysun, herkes okusun, herkes bilsin istedim. Okuduklarınıza inanamayacağınız bu konuyu sizlerle sevgili okurlarımla, devlet büyüklerimizle, konunun muhataplarıyla paylaşmayı arzu ettim. Şimdi bu koca topu veriyorum kucağınıza sizlerde düşünün lütfen…

Daha önce Somada birçok okula, öğrenciye, kömür ocağında felaketler yaşayan insanlara yardımda bulunan bunun için bizlerin vesile olmasını sağlayan değerli bir dostumdan bir mesaj aldım ve kendisini aradım bana konu ile ilgili fotoğraflar attı onları inceleyip konuşmamızı istedi. Baktım, gözlerime inanamadım. Günümüz Türkiye’sinde böyle bir şey olmaması lazımdı. Dünyanın her yerindeki Müslüman ülkelere ve hatta Afrika’ya kadar yardım ederken, milyonlarca Suriyeliye ülkemizde kol kanat gererken, teknolojide savunma sanayimizde kendi ürünlerinizi yerli ve millî olarak üretirken, gökdelenler, şehir hastahaneleri, köprüler, otoyollar yaparken bu olamaz dedim ama olmuşu var! Hiç şüphem yok ki! hepiniz bu konuya şaşırıp kalacaksınız. Ben eminim biz kocaman bir aileyiz el ele verince başaramayacağımız hiç birşey yok buna kanaatim çok büyük. Neden mi? Çünkü eğitimini sağladığımız bir çocuk geleceğe yaptığımız en büyük yatırımdır.

Gelelim sözün özüne, Esenler köyü bayır mezrası Hizan/Bitlis’te okumak için can atan öğrenciler, çocuklarının eğitimi için kendini paralayan aileleri, başlarında öğretmenleri bulunuyor. Buraya kadar her şey güzel, fakat asıl hikaye şimdi başlıyor. Bu çocukların başlarını sokacakları bir okulu yok. Aslında bir okulları var ama bir konteyner okul… Bu nasıl olabilir, bu zamanda bir KONTEYNER OKUL biz bu kadar mı aciziz bu kadar mı yetersiziz. Dünya’ya kafa tutarken bu çocuklara bir okul mu yaptıramıyoruz. Hepimizin çocukları var. Ben kendime nasıl olabilir bu diye sormadan geçemiyorum. Olamaz, olmamalı aklım durdu nerede kaldı bizim büyüklüğümüz, büyük devletliğimiz, büyük milletliğimiz… Daha bir köy okulunu dahi yaptıramıyorsak bunun vebali hepimizin olmalıdır.

Neymiş efendim öğrenci sayısı azmış o yokmuş bu eksikmiş gibi bahaneler nasıl bir öğrencinin okumasının önüne geçebilir. O okuyamayan çocuklar başka mihrapların eline mi geçsin, hebamı olsunlar. Bu sıkıntıları yıllardır çekiyoruz yenilerimi eklensin, bunumu istiyoruz?

Eminim ki hiç bir devlet yetkilisi, hiç bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı buna evet diyemez bir prefabrik okul yaptırmak bu kadar mı zor içine kitap koymak müzik aletleri göndermek, giydirmek, Esenler Köyü’nün okulunun yapılması için ne gerekiyorsa yapacağıma herkesin buna destek olacağına ve orda neşeyle koşturan çocuklarımızın, öğretmenlerimizin olacağından eminim. Okulun çalan zilini duyar gibiyim.

Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki: “Çin’de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslüman’a farzdır. Melekler, yaptıkları işten hoşlandıkları ilim talebeleri için kanatlarını yere sererler”

Ya bu çocuklarımızın hayalleri onlar ne olacak, kimisi doktor olmak ister kimisi hemşire, kimisi mühendis olmak ister kimisi pilot ne yapacağız kaldırıp bu hayalleri yok mu edeceğiz. Kendi iç dünyamıza kapanıp yaşam döngüsüne düşüp görmezden mi geleceğiz yoksa hepimiz o çocukların hayallerinin katilimi olacağız. Gerekirse duvar olalım, çatı olalım sınıflarına tahta olalım, sıra olalım ama ne olursa olsun o ufacık yüreklere umut olalım.

Umut olalım ki gelecekleri yeşersin, umut olalım ki Türkiye’miz yeşersin, el ele verelim

ki vatanımız yeşersin, gönül verelim ki! gönülleri güllensin. Haydi dostlar şimdi tam zamanı unutmayalım ki! verebileceğimiz en ufak destek Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu bu cennet vatanın temellerini daha da sağlamlaştıracak ve naçizane şu vecizesinin daima hatırlanmasını sağlayacaktır. “Hayattaki en hakiki mürşit ilimdir” Unutmayın ki bir ülkenin geleceği gençlerimizdir ve geleceğimizi onlar şekillendireceklerdir.

Kalın sağlıcakla…

Asala ve asalaklar!

Şimdi size kendilerini Ermenilerin İletişim Grubu olarak tanıtan Hyelist’in yayın organı HyeTert’den biraz alıntı yapacağım.

Alıntı yaptığım yazının başlığı ‘Mülteci sorunu ile lobotomi yaptıracağız’…

Şimdi tek tırnak (‘) içerisinde koyu olarak aşağıda paylaşacağım ifade konumuzun ana temasıdır.

“İtilaf devletleri, çeşitli bahanelerle Türk yurdunun çeşitli bölgelerini işgale başladılar. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan harp gemileri Çanakkale boğazından geçerek 13 Kasım 1918 günü gemilerini İstanbul limanına demirlediğinde biz neden kaçmadık. ‘Ermeni çeteleri Doğu Anadolu’da 523 bin Müslüman Türk’ü katlederken, erkeklerimizi bırakın, kadınlarımız ve çocuklarımız neden kaçmadı’ Cephede benim ninem Gümüşhane Şiran’da askere cephane taşırken, sırtında taşıdığı dedemi neden kaçırmadı başka diyarlara da yiğitçe vatanı için emek harcadı.. Dedemin babası başka ülkeye gitmek yerine neden Şiran’da düşmana karşı yiğitçe çarpışarak, şehitlik mertebesine kavuştu” Şimdi yazıyı okuyunca bir Ermeni grubu neden bu yazıyı paylaşmış diyerek bazı değişik düşüncelere girdiğinizi tahmin edebiliyorum.

Şimdi haklı olarak ne söylemek istiyorsun kardeşim diye soracaksınız.

O nedenle sözü fazla uzatmıyorum.

Ermeni cemaatinin yayın organı olan bu kuruluş bu yazıyı paylaşmış ama bu yazı benim yazım. Kopyalayıp, yapıştırmış, adımı soyadımı ve resmimi de yerleştirdikten sonra milyonlarca cemaat üyesine sunmuş.

Medya Etiğine göre; başka kişilerin ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin kendine aitmiş gibi kullanmak intihaldir. İntihal bir tür sahtekârlık, hırsızlık, kopya, aşırmadır.

Burada kaynak ve kaynağın sahibi açık açığa gösterilmiş ve bununla da yetinilmeyip, yazıyla alakalı yorum ve kanaatlerde bulunulmuş.

Yani bu bahis edilen alıntı kesinlikle aşırma değildir.

Peki nedir?

HyeTert, bu içeriğin soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ve nefret suçu içerdiği kanısında olduğunu belirten metni yazımın en belirgin yerine koyarak bunu dünya üzerindeki milyonlarca üyesine ulaştırıyorsa burada gazeteciyi hedefe koyma, kendisi gibi düşünmeyene tukaka muamelesinde bulunmak vardır.

Bir kişi veya düşünceyi kamuoyu önünde itibarsızlaştırmak için bu yolun tercih edildiği ve bir gazetecinin hedef gösterilmeye çalışıldığı apaçık ortadadır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nu,İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ü, Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak’ı, Avrupa’daki gurbetçileri ve Türk milliyetçilerini hedef alan yazı paylaşımlarıyla tanınan Hyelist, son olarak şahsımın yazdıklarından rahatsız olmuş.

Demek ki! Doğru yoldayız…

“TÜRKİYE BİR MUZ CUMHURİYETİ DEĞİLDİR, KANUN VARDIR, NİZAM VARDIR”

Bu grup daha öncede Abdurrahman Dilipak hakkında aynı yöntemi kullanarak, ırkçılık yaptığını ima etmiştir.

Türkiye bir muz cumhuriyeti değildir, ayrımcılık, ırkçılık ve nefret suçları ile alakalı yapılan ihlaller basın konseyine bildirilebilir ve ayrıca adalet bakanlığına konuyla alakalı suç duyurusunda bulunabilirsiniz.

Ama bu gazeteci ırkçı söylemler yapıyor, soykırımı yalanlıyor gibi sözlerle hedef tahtasına koyamazsınız.

Ayıp ettiniz!

Bu ayıp, bırakın basın ahlakını bir yana, ne insanlığa, nede hiçbir dine sığmaz.

İyi de bir başkasının yazısını olduğu gibi alıp, altına uyarı yazıp, bir gazeteciyi hedef tahtası durumuna getirmek nedir?

Bunun adına ‘‘hedef gösterme’’ denilir.

“GEÇMİŞTE ASALA İLE GÜNÜMÜZDE İSE ASALAKLARLA SORUNLARIMIZ OLMUŞTUR”

Benim, ailemin ve sosyal çevremin Ermenilerle hiçbir sorunu yoktur. Geçmişte faaliyet gösteren asala örgütü ve günümüzdeki asalaklar ile her zaman sorunlarımız olmuştur.

Ermeni cemaatinin içinde düzgün, namuslu çok dostumuz var. Geçmiş zamanda “Ermeni değiliz ama Zaven Amca’yı çok seviyoruz” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Hrand Dink’in dürüst gazeteciliğini de her zaman seslendirmiştim ve seslendirmeye de devam edeceğim.

Ama şu da bir gerçek ki! Ermeni çetelerinin Müslüman Türkleri nasıl katlettiklerini yazmaya, Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı yalanına da karşı durmaya her zaman devam edeceğim.

Ermenilerin Türkler tarafından soykırıma uğradığı yalanını tanıyan Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, BM’nin birkaç komisyonu, Kiliseler Uluslararası Birliği ve bazı ülkelerde bu iftiraya destek veren bir gazeteciden Ermeni çetelerinin Müslüman Türkleri katlettiği gerçeğini duyamayabilirsiniz, fakat bu gerçeği ülkemizde sık sık görmek ve duymak zorunda kalmaya devam edeceğinizi bilmenizi isteriz.

Sizin yaptığınız Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benziyor.

Biz yazalım siz bizi hedef gösteriniz…

Fakat ülkemizde polemikler çıkarmanıza, zihinleri bulandırmanıza, gazetecileri, siyasileri ve sivil toplum örgütlerini hedef göstermenize Türk adaleti seyirci kalmayacaktır.

Bu üslubunuzu terk etmezseniz savcılığa hakkınızda suç duyurusunda bulunacağımızı bilmenizi isteriz.

Çokuluslu Metito, Türkiye pazarına girdi

Küresel akıllı su yönetimi çözümleri sağlayıcısı Metito, Türk kimyasal grubu Info’nun çoğunluk hissesini alarak Türkiye pazarına girdi. Dünyada 46’dan fazla ülkede faaliyet gösteren Metito’nun İcra Kurulu Üyesi Fady Juez, Türkiye, uluslararası yatırımcılar için büyüme potansiyeli bakımından cazip bir pazardır ve Türk toplumuna hizmet etmeye ve buradaki varlığımızı tesis etmek üzere ilk adımımızı attığımız için heyecan duyuyoruz. Info Grubu ile olan sinerjik ortaklığımız, ülkemize ve komşularına olan bağlılığımızı gösteriyor, önümüzdeki yıllardaki varlığımızı daha da genişleterek yol boyunca birçok kilometre taşını koyacağız” dedi.

Dünyada 60 yıldan fazla bir süredir temiz ve güvenli su erişimini sağlamak için akıllı su yönetimi çözümleri sunan küresel sağlayıcı Metito, Türk kimya şirketi Info Grubu’nun çoğunluk hissesini aldı.  46’dan fazla ülkede faaliyet gösteren Metito, bu sayede Türkiye yerel pazarına ve bölgeye kaliteli hizmet sunabilecek. Metito İcra Kurulu Üyesi Fady Juez, “Türkiye, uluslararası yatırımcılar için büyüme potansiyeli bakımından cazip bir pazardır ve Türk toplumuna hizmet etmeye ve buradaki varlığımızı tesis etmek üzere ilk adımımızı attığımız için heyecan duyuyoruz. Küresel genişleme stratejimizi, sürdürülebilir sonuçlarla olumlu bir gelecek gördüğümüz pazarlarda kurguluyoruz. Info Grubu ile olan sinerjik ortaklığımız, ülkemize ve komşularına olan bağlılığımızı gösteriyor, önümüzdeki yıllardaki varlığımızı daha da genişleterek yol boyunca birçok kilometre taşını koyacağız” diye konuştu.

İnfo Grubu’nun Kurucu Ortağı Abdullah Uslu, küresel ekonomik krizin ülkemizde olan etkilerine rağmen, 46’yı aşkın ülkede 3000 proje gerçekleştirmiş büyük bir firma ile yapacağımız bu iş birliğinin geleceğe yönelik olarak Türkiye de hala ciddi ortaklıkların kurulduğuna büyük bir örnek olduğunu söyledi. Abdullah Uslu, şöyle konuştu:

“İnfo Grubu, 2005 yılında Sevgili Ortağım Hakan Öztanlılar ile beraber kurduğumuz su kimyasalları üreten ve Türkiye’nin tanınmış markalarına su kullanımı ve su geri kazanımı konusunda danışmanlık veren bir firmadır.  Kurulduğumuz günden beri sistemlere yaptığımız kimyasal şartlandırmaların yanında, Türkiye ve dünyanın değeri olan suyu, tasarruf ettirmekle ilgili çalışmalar yaptık yapmaya devam ediyoruz. Müşterimizin kullanım alanlarına göre her müşterinin durumuna, yapısına ve işletme mantığına göre özel olarak yaptığımız sistemler ile geri kazanımda 10 milyon metreküpün üzerinde geri kazanım sağladık. İnfo Grubu olarak, iş ortağımıza yeni pazarlar sağlarken, 60 yıllık tecrübesi ışığında Metito’nun sahip olduğu teknoloji ve vizyonu ile, müşterilerimize daha verimli ve uzun soluklu hizmet sunmayı hedefliyoruz.”

14 yıldan fazla deneyime ve prestijli bir proje ve müşteri portfoyu listesine sahip, gelişmiş su arıtma teknolojileri ve su arıtma danışmanlığı alanında önde gelen yerel bir sağlayıcısı Info Grubu Genel Müdürü Recep Özgan, “Varlığı ve dünya çapında tecrübesi olan küresel bir çokuluslu Metito ile ortaklık yapmaktan heyecan duyuyoruz. Bu, bir firma olarak bugüne kadar elde ettiğimiz başarının ve mevcut yeteneklerimizin ötesinde daha da rekabetçi olma yeteneğimizin bir kanıtıdır” dedi. Info Grubu’n yeni atanan Genel Müdürü Recep Özgan, sözlerini şöyle sürdürdü: “İnfo Grubu Türkiye pazarında, gıda, yiyecek-içecek, turizm ve diğer birçok değişik sanayi kollarından anahtar markaları kapsayan, takdire değer müşteri referanslarıyla çok önemli bir yere sahiptir.  Metito’nun dünya çapındaki bilgi birikimi ve dünya standartlarındaki kalitesi ve Info Grubu’nun Türkiye pazarındaki yerel mevcudiyeti ile artık Info’yu pazarımızda büyüme ve rekabetçilikte bir üst seviyeye çıkarabileceğimizden eminim.”

TÜRKİYE İLE BİRLİKTE BÜYÜYECEĞİZ

Küresel bir akıllı su yönetimi çözümleri sağlayıcısı olan Metito’nun sürekli olarak yeni teknolojiler araştırarak, geliştirerek ve tanıtarak su sıkıntısı altındaki pazarlardaki sürdürülebilir projeler yoluyla köklü bir değişiklik sağladığını belirten Fady Juez, sözlerine şöyle devam etti:

“Metito, özellikle desalinasyon (tuzdan arındırma), atık su geri dönüşümü için yeni ve verimli su teknolojileri ve sistemleri geliştirmek ve üretmek için önemli yatırımlar yapıyor ve temiz enerjiye ve pozitif çevresel ayak izine odaklanan projeleri yeniden kullanıyor. Sürdürülebilirliği desteklemeye yönelik vizyonumuzu paylaşan örgüt ve kuruluşlarla sinerjik ortaklıklar kuruyoruz. Mitsubishi Corporation, Mitsubishi Heavy Industries ve IFC’nin en aktif üyeler arasında yer aldığı hissedarlık yapımız da bunu açıkça yansıtmaktadır. Önümüzdeki yıllarda Türk toplumuna hizmet etmek ve daha geniş bir bölgede büyütme çabalarında etkili bir rol oynamak için bunun gibi pek çok daha verimli ortaklıklar kurmayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Info Grubu’nun eşsiz yerel bilgi birikimi ile Türkiye’nin ihtiyaçları, yasal düzenlemeleri ve pazar dinamiklerine ilişkin teknik dağarcığı düşünüldüğünde istikrarlı bir büyümenin yakalayacağına inancımız tamdır.  Yerel mevcudiyet ve küresel bilgi birikimi bizim başarımızın formülüdür. Dolayısıyla, Türk halkına yakından daha iyi hizmet sağlayabileceğimize inanıyorum. Türkiye, artan nüfusu ve sürekli devam eden gelişimiyle daima fırsatlarla dolu ve heyecan verici bir pazardı, şimdi de öyle ve her zaman öyle olmaya devam edecektir.”

“Sizden kılıçlarınızı istiyorum…”

“Sizden kılıçlarınızı istiyorum…”

Dış politika ile ilgilenen bütün diplomatlar, uluslararası düşünürler, çoğu gazeteciler ve devlet adamları, İsrail’in acımasız istekleri, davranışları ve tehditleri yüzünden Orta Doğu’da huzurun, barışın sağlanamadığını biliyor ve bu görüş bazılarınca da kabul görüyor.

Filistin dramı aslında 71 yıl kadar önce başlıyor.

Zaman zaman, özgürlük rüzgarlarının estiği Filistin’de daima acı, kan ve sefalet birbirine karışıyor.

Kim ne derse desin, bu dramın en büyük müsebbibinin İsrail olduğu, reddedilemez acı gerçekleri haykırıyor.

Tabii ki, İsrail’in bitmeyen “toprak ilhak iştahı”na karşı gelmeye zaman zaman kalkışan eski Suriye’yi, Ürdün, Lübnan ve İran’ı unutmamak gerekiyor.

Özellikle, İslam’ın Kutsal şehri Kudüs’ün İsrail’in elinden kurtarılmasına maddi destek ve Hizbullah aracılığıyla askeri baskı yapan İran’ın aktif rolü daima hatırlanıyor.

Ne var ki, yıllar boyunca, Filistinliler ölürken bütün Arap başkentlerinde Filistin’in kurtuluşu için nutuklar atılıyordu.

Rahat koltuklarına gömülmüş, iyi beslenmiş görüntüsü veren bir takım insanlar kristal avizeli salonlarda düzenlenen seminerlerde “Filistin bizim yaşama sebebimiz… Kudüs’ü kurtaracağız” diye ahkam kesiyordu.

Dönemimize gelince; sanki değişen bir şey olmamış gibi bir yandan nutuklar, kınamalar, tehditler, diğer yandan Siyonizm’in bombaları ve istilaları…

Ve… Şimdi de, Natenyahu’nun doyumsuz İsrail’lilere Filistin’in Batı Şeria bölgesinde yer alan Ürdün Vadisi’ni ihlak etme vaadi sadece tepkileri çekiyor.

Yarın, 5 ay içinde ikinci defa sandığa gitmeye hazırlanan İsrail Başbakanı Binyamin Natenyahu’nun aşırı sağ oylarını kazanmak için Filistinlilere ait Batı Şeria’nın üçte birini kaplayan Ürdün Vadisini ve değerli su kaynağı “Ölü Deniz”in bir kısmını ilhak etme vaadinde bulunması sadece gizli planlardan biri olarak kabul ediliyor.

Böylece, İsrail’in petrolün yanı sıra suya büyük ihtiyacı yeniden gözler önüne seriliyor.

Ancak, Natenyahu’nun bu “istilacı” vaadinin uluslararası toplumda sadece tepki çektiği görülüyor.

Natenyahu’nun seçim öncesi tehlikeli vaadi aslında bir tehdit oluşturuyor.

Yani, İsrail’in hedefleri arasında Ürdün Vadisi’nin ve Ölü Deniz’in işgali olduğu da böylece açıklığa kavuşuyor.

Yıllardan beri en azından ikiye böldürülmüş dar topraklarda sefalet ve korku altında yaşayan Filistin’lilere İsrail’lilerin bu yeni tehditini asla yabana atmamak icap ediyor.

Çünkü, doyumsuz İsrail’liler; “şu veya bu şekilde” istilalar ve el koymalar peşinde koşmaktan usanmayan bir “karakter” taşıyor.

Bir yandan da Filistin; hür dünyanın, İslam Alemi’nin ve özellikle Arap kavminin desteğini tam olarak alamamanın yıllardan beri kahrını çekiyor.

Nitekim, Natenyahu’nun istila tehditinde bile Suudi Arabistan, klasik kınamasından sonra İslam İş Birliği Teşkilatını olağan üstü toplantıya çağırmakla yetiniyor.

Zaten, Birleşmiş Milletler Sözcüsü ve Avrupa Birliği nezninde de benzeri “klasik” çağrılara rastlanıyor.

Öte yandan, İsrail’in göz koyduğu Ürdün Vadisi’nin önemli konumu ise Filistin’i ne güç durumda bırakabileceğini gösteriyor:

Verimli tarım arazileriyle dikkat çeken bölgede 9 bin İsrail’li, 65 bin Filistin’li yaşıyor.

Bölgede çoğu tarım alanında olmak üzere İsrail şirketleri de bulunuyor.

Ürdün Vadisi, Filistin’in işgal altındaki toprağı Batı Şeria’nın yaklaşık üçte birini oluşturuyor.

Batı Şeria’nın doğusuyla Ürdün arasındaki sınırda yer alıyor.

İsrail, güvenlik açısından Ürdün Vadisi’ni kontrol etmek istediğini, bölgenin Arap ülkeleriyle arasında bir “bariyer” oluşturduğunu savunuyor.

Netanyahu, bölgede yer alan Eriha gibi Filistin yerleşimlerini ise ilhak etmeyeceklerini söylüyor.

Yarın İsrail’de yapılacak, seçimden ne kadar zaman sonra bu çılgınca “ilhak” kararının uygulanıp uygulanmayacağı bilinmese bile, bu meşum projenin ucunda, sanki  yine kan ve gözyaşı şimdiden birikiyor.

Unutulmamalıdır ki; Filistin’liler dünyadan; uyarılarla dolu nutuklar  artık istemiyor, Arafat’ın yıllarca önce “Sizden dualarınızı değil, kılıçlarınızı istiyorum…”  çağrısı ne yazık ki, Filistin topraklarında  “acı acı” çınlıyor.

Ermeni çetelerini dillendirenler hedef gösteriliyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nu, İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ü, Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak’ı, Avrupa’daki gurbetçileri ve Türk milliyetçilerini hedef alan yazı paylaşımlarıyla tanınan Hyelist, son olarak gazeteci-Yazar Ferhat Yıldırım’ı hedef gösterdi.

Hyelistler, Ermeni çetelerinin katliamlarını dillendiren gazetecileri medyada nefret suçu işlediklerini söyleyerek fişliyorlar.

Abdurrahman Dilipak’ın, siyonistleri eleştiren ‘Yine Evanjelizm!’ başlıklı yazısını ırkçı bulan Hyelist, son olarak Ferhat Yıldırım’ın ‘Ermeni çeteleri’ gerçeğinden bahis etmesine tahammül edemedi.

“GAZETECİ FERHAT YILDIRIM’IN ‘ERMENİ ÇETELERİ MÜSLÜMAN TÜRKLERİ KATLETTİ’ SÖZLERİNDEN RAHATSIZ OLMUŞLAR”

Patrik Mesrob II’nin destek ve önerisiyle Türkiye’de faaliyet gösterdiklerini belirten Türkiye Ermenileri Grubu olan Hyelist’in yönetim kadrosu Gazeteci Ferhat Yıldırım’ın “Ermeni çeteleri Doğu Anadolu’da 523 bin Müslüman Türk’ü katlederken, erkeklerimizi bırakın, kadınlarımız ve çocuklarımız neden kaçmadı” ifadelerinden rahatsız oldukları için milyonlarca üyelerine bu durumu bir uyarı mesajıyla iletti.

Hyelist’in yayını olan HyeTert, Abdurrahman Dilipak ve Ferhat Yıldırım’ın, ırkçılık, ayrımcılık ve nefret suçu işlediklerini ima etmesine ve bir uyarı eşliğinde yaptıkları yayını milyonlarca üyesine iletmesine gazetecilerden tepkiler yağmaya devam ediyor.

“CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’I DA ELEŞTİREL YAZILARIYLA HEDEF ALMIŞTI“

Türkiye’yi ve Türkleri eleştirenler ile PKK’lıları cezalandırmak için Almanya’da faaliyet gösteren 2500 üyesi olan Osmanlı Alman Boks kulübüne Metin Külünk’ün destek verdiği tarzında haberleri Ermeni cemaati ile paylaşan HyeTert, Ermeni çetelerinden bahis eden Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı da yaptığı paylaşımlarla eleştirmesiyle tanınıyor.

Türk milliyetçileri, devlet adamları ve gazetecileri her fırsatta Ermeni cemaat mensuplarına hedef gösteren HyeTert, Ermeni çetelerinin Türkleri katliam etmesiyle alakalı haber ve görüşleri nefret suçu olarak değerlendiriyor.