22.3 C
İstanbul
Salı, Ağustos 19, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 82

Karbon salımına savaş açıldı

İtalya’nın tarihi kenti Milano’nun ardından, İspanya’nın Barselona ve Madrid şehirlerinde de uygulanmaya başlanan dizel yasağı diğer Avrupa şehirlerine de sıçrıyor. 2020 yılı içerisinde Fransa, Hollanda ve Norveç’te de uygulanması beklenen ‘dizel yasağı’nın Türkiye’yi de etkileyeceğini belirten Dünyanın en büyük alternatif yakıt sistemleri üreticisi BRC’nin Türkiye CEO’su Kadir Örücü, “Dünya Sağlık Örgütü tarafından hem çevreye hem de insanlara zarar verdiği kanıtlanan dizel motoru araçlar, benzinli araçlara göre 10 kat daha fazla zararlı gaz salınımı yapıyor. 2030 yılında dizel araçlar kademeli olarak üretimden kaldırılacak. Tarihi dokuyu korumak ve hava kalitesini arttırmak için başlatılan dizel yasağının yakın zamanda başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizde göreceğimize inanıyorum” ifadelerini kullandı. 

Almanya’da başlayan dizel yasakları tüm Avrupa şehirlerine yayılıyor. İlk olarak 2018 yılında Köln’de başlayan ‘dizel yasağı’ Hamburg, Stuttgart, Bonn ve Essen’in ardından geçtiğimiz sene İtalya’nın tarihi kenti Milano’da da uygulanmaya başlanmıştı. Almanya ve İtalya’da dizel araçların satışının yavaşladığı, dizel araç sahiplerinin ikinci el satışında büyük maddi kayıplara uğradığı gözlemleniyor. 

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan laboratuvar testlerinde çevreye 10 kat daha fazla zarar verdiği kanıtlanan dizel yakıtı, yanarken ortaya çıkardığı katı parçacıklar nedeniyle yalnızca havayı kirletmekle kalmıyor, tarihi yapılara da zarar veriyor. 

Milano’nun ardından 2020 yılına dizel yasağıyla giren Barselona ve Madrid’in ardından Fransa, Hollanda ve Norveç şehirlerinde de uygulanması beklenen ‘dizel yasağının’ Türkiye’de de ses getirmesi bekleniyor.

İstanbul’da dizel yasağı mümkün

Dizel yakıtın zararlarını açıklayan Dünyanın en büyük alternatif yakıt sistemleri üreticisi BRC’nin Türkiye CEO’su Kadir Örücü, “Hava kirliliği ve insan sağlığı açısından en önemli kirleticiler PM olarak adlandırılan katı parçacıklar ve NOx olarak kısaltılan azot oksitlerdir. Avrupa Birliği ülkelerinde PM’den kaynaklanan sağlık harcamalarının ton başına 75 bin Euro, NOx’dan kaynaklananın ise 12 bin Euro olduğu hesaplanmaktadır. Almanya’da Münster Mahkemesi’nin Köln’de başlattığı dizel yasağı bugün İtalya ve İspanya’da uygulanıyor. Tarihi değerine paha biçilemeyen İstanbul’da da dizel yasağını görmemiz mümkün. Kent merkezi bu denli yoğun olan bir şehirde PM değerlerinin ne denli yüksek olduğunu sıkışık trafikteki hava kalitesinden anlayabilirsiniz” ifadelerini kullandı. Tüm dünyada üretimi yavaşlatılan dizel motorlu araçların 2030 yılında tamamen üretimden kaldırılması bekleniyor.

LPG GERÇEKLERİ:

• Çoğu hidrokarbon yakıtlara göre LPG’nin karbon-hidrojen oranı düşüktür. Dolayısıyla ürettiği birim enerji başına çok daha az karbondioksit (CO2) açığa çıkar.

• LPG değişik oranlarda bütan ve propan gazlarının karışımıdır. Karışım oranına göre farklılık gösterse de tüm diğer hidrokarbon yakıtlara (doğal gaz, benzin, dizel vs.) göre kilogram başına daha fazla enerji üretir. Kalorifik değeri yüksektir.

• Birleşmiş Milletler Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre, karbondioksitin (CO2) küresel ısınma potansiyeli (GWP) faktörü, yani seragazı etkisi 1 iken, doğalgazınki (metan) 25, LPG’ninki 0’dır.

• Hava kirliliği ve insan sağlığı açısından en önemli kirleticiler katı parçacıklar(PM) ve azot oksitlerdir (NOx). Avrupa Birliği ülkelerinde PM’den kaynaklanan sağlık harcamalarının ton başına 75.000 Euro, NOx’den kaynaklananın ise 12.000 Euro olduğu hesaplanmaktadır.

• Katı parçacıklar, oluşan hava kirliliğinin Avrupa Birliği ülkelerinde her insanın hayatını ortalama 8 ila 6 ay azalttığı tahmin edilmektedir. Ayrıca açık ateşlerin neden olduğu solunum yolları sorunlarının dünyada yılda 1,5 milyon insanın hayatına mâl olduğu tespit edilmektedir.

• LPG’nin katı parçacıklar (PM) salınımı odun ve kömürden 25-35 defa, dizelden 10 defa, benzinden yüzde 30 daha azdır.

• Otomotiv yakıtları arasında azot oksitler (NOx) salınımı en düşük yakıt LPG otogazdır. LPG’li bir araç kilometre başına doğal gazlı bir araca göre yüzde 50, benzinli bir araca göre yüzde 75, dizel araca göre yüzde 200 daha az NOx üretmektedir.

• Avrupa Birliği’nde 1000 kilometre başına salınan zararlı maddelerden kaynaklanan sağlık harcamaları dikkate alındığında LPG otogaz, benzinden yüzde 70, dizelden yüzde 700 daha az sağlık harcaması sağlar.

• Avrupa Birliği ülkelerinde 2020 yılı için konulmuş hedefe göre, otomotiv yakıtları içinde LPG otogazın günümüzde yüzde 2 olan payının yüzde 10’a çıkarılması öngörülmektedir. Günümüzde ülkemizde LPG otogaz otomotiv yakıtları arasında %12’lik bir paya erişmiştir. Bu açıdan Türkiye, Avrupa Birliği’nin2020 hedefini şimdiden yakalamış ve geçmiştir.

• Ülkemizde yaklaşık 5 milyon araç LPG otogaz kullanmaktadır. Bu suretle her yıl yaklaşık 2 milyon ton daha az CO2 salınımı gerçekleşmektedir.

ZES İstasyonları Türkiye’de yaygınlaşıyor

Türkiye’de hayata geçirdiği elektrikli araç şarj istasyonlarıyla, düşük emisyonlu, tasarruflu ve sessiz bir deneyim sunan elektrikli otomobillerin yaygınlaşmasına katkıda bulunan Zorlu Energy Solutions (ZES), Türkiye’nin en hızlı elektrikli araç şarj istasyonunu, Manisa’da bulunan Oksijen 0375’te açtı.  ZES, şu an 158 farklı lokasyonda 292 şarj noktasıyla hizmet veriyor.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kullanımı gittikçe yaygınlaşan elektrikli otomobiller; çevre dostu, tasarruflu, düşük emisyonlu ve aynı zamanda sessiz olmaları nedeniyle tüketiciler tarafından tercih ediliyor. Hayata geçirdiği yeni nesil teknolojilerle “geleceğin enerji şirketi” olma yolunda hızla ilerleyen Zorlu Enerji ise 2018 yılında kurduğu Zorlu Energy Solutions (ZES) ile elektrikli araçlar için şarj istasyonlarını hayata geçirmeye devam ediyor. Türkiye’deki elektrikli otomobil devinimini hızlandırma hedefi doğrultusunda şarj istasyonu çalışmalarına devam eden ZES, 180 kW gücündeki Türkiye’nin en hızlı şarj istasyonunu, Manisa’daki Oksijen 0375’te açtı.

ZES, enerjisiyle Türkiye’yi sarmaya devam ediyor

Hayata geçirdiği elektrikli araç şarj istasyonlarıyla İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Eskişehir gibi Türkiye’nin büyük şehirlerini birbirine bağlayan ZES, aynı zamanda sürücülerin Ege ve Akdeniz kıyılarına da elektrikli otomobilleri ile kesintisiz sürüş yapmasını sağlıyor. Bununla beraber halihazırda elektrikli araç şarj istasyonu bulunan şehirlere de alternatif rotalar için iyileştirmeler yapan ZES, bu kapsamda lokasyon, şarj istasyonu ve soket sayısını da her geçen gün artırıyor. Bugün 158 farklı lokasyonda ve 292 şarj noktasıyla hizmet veren ZES’in açılan tüm yeni istasyonları https://zes.net/sarj-noktalari.html adresinde de yer alıyor.  ZES, uzun vadede tüm Türkiye’yi kapsamayı hedefliyor.

Pompa Sektöründe Sürdürülebilir Olmanın Yolu “Tasarruflu Ürünler Üretmek”ten Geçiyor!

Enerji Tasarrufu Haftası kapsamında açıklamalarda bulunan Masdaf Genel Müdürü Vahdettin YIRTMAÇ, “Pompa sektöründe ve benzer sistemler üreten sektörlerin tamamında sürdürülebilir olmanın yolu “tasarruflu ürünler üretmek”ten geçiyor. Çünkü dünyada toplam elektrik enerjisinin %20 ‘si, endüstriyel elektrik enerjisinin ise ortalama %30’u pompalar tarafından tüketiliyor. Masdaf olarak geliştirdiğimiz “inovatif pompa teknolojileri” ile iş ortaklarımızın işletmelerinde tükettikleri enerjiden %30’a varan oranlarda tasarruf etmelerini sağlıyoruz.” dedi.

Pompa sektörünün köklü markası Masdaf, “pompa sektöründe enerjinin etkin kullanımı”na yönelik çalışmalarına devam ediyor. Geliştirdiği tasarruflu pompa teknolojileri ile işletmelerde tüketilen enerjiden %30’a varan oranlarda tasarruf imkanı sunan Masdaf, yatırımın, 4-5 yıl gibi kısa bir sürede kendini amorti etmesini sağlıyor.  

Enerji Tasarrufu Haftası kapsamında açıklamalarda bulunan Masdaf Genel Müdürü Vahdettin YIRTMAÇ, “Pompa sektöründe ve benzer sistemler üreten sektörlerin tamamında sürdürülebilir olmanın yolu “tasarruflu ürünler üretmek”ten geçiyor. Çünkü dünyada toplam elektrik enerjisinin %20 ‘si, endüstriyel elektrik enerjisinin ise ortalama %30’u pompalar tarafından tüketiliyor. Masdaf olarak geliştirdiğimiz “inovatif pompa teknolojileri” ile iş ortaklarımızın işletmelerinde tükettikleri enerjiden %30’a varan oranlarda tasarruf etmelerini sağlıyoruz. Ancak işletmelerde sistemin kısa sürede kendini amorti edip, kâra geçmesi için “doğru tasarlanmış ürün seçimi” tek başına yeterli bir unsur değil, “doğru pompa seçimi” ile işletmenin ihtiyacına uygun seçimi yapabilmek de oldukça önemli ve ciddi bir mühendislik çalışması 

gerektiriyor. Bu bilinçle MAS Academy kapsamında “sistem tasarımı/seçimi” eğitimleri düzenleyerek iş ortaklarımızın, binalarda ve endüstriyel tesislerde tercih ettikleri sistemlerde enerji verimliliğini arttırmayı hedefliyoruz. Tasarruflu sistem seçiminde  “pompa, motor ve invertör”ün verimi oldukça önemli. Sistem karakteristik eğrisi, pompa seçimini önemli ölçüde etkiliyor. Sistemdeki kayıplar ne kadar az olursa enerji sarfiyatı da o kadar az oluyor. Bu nedenle tesisatlarda “boru çapı seçimi” de önemli” dedi.

Endüstriyel tesislerde reel tüketim ölçümleri yaparak; sistemin yenilenmesi durumunda işletmenin sağlayacağı enerji tasarrufunu ve amortisman sürelerini rapor halinde sunduklarını belirten YIRTMAÇ, sözlerine şöyle devam etti : “İşletmelerin “enerji tasarrufu”na yönelik projeleri devlet teşvikleri ile destekleniyor. Enerji verimli ekipman ve sistem kullanımını teşvik etmek ve gereksiz enerji kullanımını önlenmek amacıyla hazırlanan projeler, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından “Verimlilik Artırıcı Proje (VAP)” olarak değerlendiriliyor. Yatırım bedeli en fazla 5 milyon Türk Lirası olan projelere, proje bedelinin en fazla %30’u hibe olacak şekilde destek veriliyor. Yıllık toplam enerji tüketimleri 500 TEP (ton eşdeğeri petrol) ve üzeri olan, ticaret ve sanayi odasına bağlı olarak faaliyet gösteren ve her türlü mal üretimi yapan endüstriyel işletmeler, VAP desteklerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunabiliyor. “Pompa Teknolojileri” de teşvik kapsamındaki konular arasında yer alıyor.” dedi. 

Masdaf Hakkında;

1977 yılında suyun ve enerjinin etkin kullanılması ve bu sayede yaşam kaynaklarının korunması ilkesiyle yola çıkan, %100 yerli sermaye ile kurulan Masdaf, enerji verimliliği sağlayan, çevreci ve inovatif “akışkan teknolojileri” üretmektedir. 

Pompa sektörünün öncü markası Masdaf, 40.000 m² alan üzerine kurulan Düzce tesislerinde; uçtan emişli pompalar, inline pompalar, axial ayrılabilir pompalar, hidroforlar, genleşme tankları, yangın pompaları, kademeli pompalar, proses pompaları, dalgıç pompa, kolonlu pompalar, kendinden emişli pompa ve dişli pompa üretmektedir.   

Masdaf; endüstriyel proseslerde, sulama, ısıtma ve soğutma sistemlerinde, gemi sanayinde, atık su transferinde, yangın söndürme işlemlerinde, petro-kimya sanayinde, tarımsal sulamada vb. birçok alanda kullanılmak üzere santrifüj pompa imalatı yapmaktadır.

Müşterilerinin beklentilerini en yüksek düzeyde karşılamak üzere müşteri odaklı bir yaklaşım benimseyen Masdaf, pompa teknolojilerinin AR-GE’sinden, üretimine kadar tüm süreçlerinde müşteri memnuniyetini ön planda tutmakta ve ürünlerini, projenin ihtiyacına uygun olarak üretmektedir.

Masdaf, Türkiye genelindeki geniş bayi ve servis ağıyla, pompa teknolojileri alanında en iyi hizmeti, en kısa zamanda sunmayı misyon edinmiştir. 

ERP direktiflerine uygun olarak geliştirilen, yüksek verimli pompa sistemlerini 65’ten fazla ülkeye ihraç eden Masdaf, bu ülkelerde kurduğu distribütör ve servis ağıyla da sürdürülebilir olmayı hedeflemiştir. Masdaf, ISO 9001: 2015 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 14001: 2015 Çevre Yönetim Sistemi ve ISO 45001: 2018 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi kalite belgelerinin yanı sıra UL, FM, NFPA 20, TSE, CE, ATEX, EAC, UkrSEPRO gibi kalite belgelerine de sahiptir.

2019 Yılını Rekorla Kapatan Kimya İhracatının 2023 Hedefi 30 Milyar $

İhracatta kimya ile büyüyoruz

2019 yılında gerçekleştirdiği 20,6 milyar dolarlık ihracat ile tarihi bir rekora imza atan kimya sektörü, geçtiğimiz yılın en çok ihracat yapan ikinci sektörü oldu. İhracatta artan performansı ile dikkatleri üzerine çeken kimya sektörü, 2019 yılında 3 milyar dolar üzerinde ihracat yapan sektörler arasında yüzde 18,54’lük büyüme ile Türkiye’nin ihracatta en fazla büyüyen sektörü olmayı başardı.

Tüm sektörler arasında en fazla ülkeye ihracat yapan lokomotif sektör olarak da bir adım öne çıkan kimya sektörü, Kasım ayında 208 ülke ve bölgeye yaptığı ihracatla bu alanda birinci oldu. Sektörün 2019 yılı miktar bazında ihracatı ise yüzde 35,83 artışla 26 milyon 539Bin ton olarak gerçekleşti. Kimya sektörün en çok ihracat gerçekleştirdiği ülkelerden İspanya, 1 milyar 62 milyon dolar ihracat ile ilk sırada yer alırken, Hollanda 1 milyar 32 milyon dolar ihracat ile ikinci, Irak ise 1 milyar 12 milyon dolarlık ihracatla üçüncü sırada yer aldı. 

Türkiye’nin ekonomisine ve ihracatına büyük katkı sağlayan kimya sektörü adına, 2019 yılını değerlendirmek ve gelecek dönem hedeflerini paylaşmak amacıyla İKMİB tarafından düzenlenen basın toplantısı, İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri (İMMİB) Genel Sekreteri Dr. S. Armağan Vurdu ve İMMİB Genel Sekreter Yardımcısı Coşkun Kırlıoğlu’nun katılımıyla gerçekleştirildi.

Toplantıda kimya sektörünün yıl sonu ihracatını değerlendiren İKMİB Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “Kimya sektörü ihracatımız 2019 yılında tarihi rekor kırdı.20 milyar dolarlık hedefimizi aşarak 20,6 milyar dolarlık ihracatla büyük bir başarıya imza attık. Ayrıca 2019 yılında 3 milyar doların üzerinde ihracat yapan sektörler arasında yüzde 18,54’lük büyüme ile Türkiye’nin ihracatta en hızlı büyüyen sektörü olduk. Sektörümüzün 2019 yılı miktar bazında ihracatı ise yüzde 35,83 artışla 26 milyon 539 bin ton olarak gerçekleşti.2019 yılı Ekim ayında gerçekleştirdiğimiz 1,94 milyar dolarlık ihracatla ise aylık bazdaki ihracat rekorumuzu kırdık. 2019 yılı boyunca, her ay üst üste Türkiye’nin en çok ihracat yapan ikinci sektörü olarak, kalıcı ikincilik hedefimizi de gerçekleştirdik. Kimya sektörü olarak, Türkiye’nin toplam ihracatından yüzde 11,44’lük bir pay alarak, ülkemize ciddi bir katma değer sağladık. 2020 yılında da öncelikle Türkiye’nin en çok ihracat gerçekleştiren ikinci sektörü konumumuzu koruyarak, Türkiye’nin ihracatına ve büyümesine yaptığımız katkıyı artırmayı hedefliyoruz. Bununla birlikte alt sektörlerimize yönelik çıkaracağımız yol haritaları doğrultusunda faaliyetlerimizi daha geniş kapsamlı gerçekleştirmeyi planlıyoruz” dedi.

“Kimya, büyüme potansiyeli yüksek ve stratejik bir sektör”

Kimya sektörünün, her geçen yıl öneminin daha da arttığını ve büyüme potansiyelinin yüksek, stratejik bir sektör olduğunu vurgulayan Pelister, “Kimya sektörü, 2019 yılında açıklanan İhracat Ana Planı’nda, 11. Kalkınma Planı’nda ve Yeni Ekonomi Planı’nda öncelikli 5 hedef sektör arasında yer alıyor. Biz de İKMİB olarak plastikten, boyaya, kozmetikten ilaca, kauçuktan, organik ve anorganik kimyasallara kadar 16 alt sektörümüzle birlikte Türk kimya sektörünü dünyanın dört bir yanında başarıyla temsil ediyoruz. Bu kapsamda, 2019 yılı boyunca yaklaşık 500 ihracatçı firmamızın katıldığı 14 milli katılım fuar organizasyonu, 11 yurt dışı fuar ziyareti,4 infostand organizasyonu,5 sektörel ticaret heyeti,12 alım heyeti,4 TTG (Türkiye Tanıtım Grubu) projesi, 3 seminer, devam eden 7 uluslararası rekabetçiliği geliştirme projeleri (URGE) kapsamında 3 URGE heyeti ve 3 URGE eğitimi ve farklı sektörlere ilişkin 6 çalıştay gerçekleştirdik. Bununla birlikte, 8. Ar-Ge Proje Pazarı etkinliğimizi, İKMİB İhracatın Yıldızları Ödül Töreni’mizin dördüncüsünü ve endüstriyel tasarım yarışmasını gerçekleştirdik” dedi.

Farklı alanlardaki STK’lar ile çok sayıda iş birliği yaptıklarını söyleyen Pelister, 2020 yılında ise kimya alt sektörlerinin ihracatını artıracak yeni aksiyonlar alacaklarını belirterek, “İKMİB olarak, üyelerimizin ihracatına katkıda bulunmak amacıyla ihracatçılarımızın bir dizi sorunlar yaşadığı yurt dışı numune gönderimleri için Türk Hava Yolları Havacılık Akademisi ve UPS ile önemli bir iş birliğine imza attık. İş birliğimiz kapsamında, İKMİB üyelerimiz, Türk Hava Yolları Havacılık Akademisi’nin Tehlikeli Maddeler Kuralları (DGR/Kategori 1,2,3,6) Eğitimi’ni (IATA sertifikası) alarak ve UPS’in sunduğu avantajlı fiyatlardan yararlanarak numune gönderimlerini gerçekleştirebilecek. 

Bununla birlikte İKMİB Yönetim Kurulu olarak göreve geldiğimiz günden beri, vaatlerimizden biri olan yeşil pasaport alma limitlerinin düşürülmesi ve kullanım süresinin 2 yıldan 4 yıla çıkarılması konusunda özel bir çaba içerisinde, hükümetimiz nezdinde girişimlerde bulunduk, yönetimimizle beraber çalışma içinde olduk ve ihracatçılarımıza verdiğimiz sözleri takip ettik. Yeşil pasaport alabilmek için ihracatçıların gerçekleştirmesi gereken 1 milyon dolarlık limit 500 bin dolara indirildi. Yeşil pasaport kullanım süreleri 2 yıldan 4 yıla çıkarıldı. Böylece ihracatçımızın önündeki engellerden biri daha kalkmış oldu. 2019 yılında yeşil pasaport alma koşullarını sağlayan 719 üye firmamızın başvuru işlemlerini gerçekleştirdik. 2020 yılında bu rakamı iki katına çıkarmak için çabalayacağız” şeklinde konuştu.

“Kimya algısını değiştirmek istiyoruz”

Bu yıl önem verdikleri konuların başında, kimya algısının değiştirilmesi gerektiğine dikkat çeken Pelister, “Sektörümüzün ithalatı TÜİK verilerine göre, 2019 yılı 11 aylık dönemde yaklaşık 68,57 milyar dolar olmakla birlikte bunun yaklaşık 25 milyar dolarlık kısmı ısınma ve enerji için kullanılıyor. Geri kalan kısmı da diğer sektörlere yarı mamul veya hammadde olarak veriliyor. Dolayısıyla kimya sektörümüzün bu yanlış algısını değiştirmemiz gerekiyor. Bir diğer önemli konumuz, döngüsel ekonomide önemli bir rolü olan geri dönüşüm ve atık konusu. Geri dönüşümün hem çevreye olumlu bir etkisi olacağına hem de dışa bağımlılığı azaltmaya faydası olacağına inanıyoruz. Kimya sektörümüzün ülkemize sağladığı katma değerin artarak devamını sağlamak, kimyanın stratejik önemini doğru bir şekilde anlatmak ve Türk kimya sektörünün dünya ticaretinden aldığı payı yükseltmek için çalışmalarımıza devam edeceğiz” dedi.

Kimyaya değer katacak yeni projeler yolda

Tasarım, inovasyon, dijitalleşme, Ar-Ge odaklı çalışmalar ve Ur-Ge projelerine destek sağlamaya önem verdiklerini dile getiren Pelister, “Bütün alt sektörlerimize hitap edecek ve gelişimine katkı sunacak yeni bir Kimya Teknoloji Merkezi kurmak istiyoruz. Bununla birlikte bu yıl ülkemizde yapılması planlanan Uluslararası Kimya Olimpiyatları’nda önemli bir görev üstleneceğiz. Ayrıca, geçtiğimiz Aralıkayında Başkanı seçildiğim Kimya Sektör Platformu (KSP) olarak,yıl içinde sektörümüzün tüm paydaşlarını bir araya getirecek Kimya Zirvesi’ni de gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.

İKMİB olarak, 2020 yılında gerçekleştirmeyi planladığımız Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, İtalya, ABD, Panama, Çin-Hongkong, Çin, Hollanda, S. Arabistan ve G.Afrika olmak üzere 10 ülkede 17 milli katılım organizasyonu, 5 sektörel ticaret heyeti, 7 alım heyeti, çalıştaylar, Ar-Ge Proje Pazarı etkinliği, ödül töreni, Türkiye Tanıtım Grubu (TTG) proje faaliyetleri, fuar ziyaretleri, 5 URGE heyeti organizasyonları ile farklı eğitim, iş birlikleri ve projelerimizle ihracatçılarımızı desteklemeye devam edeceğiz. 

Güney Amerika bölgesi, Sahraaltı Afrika, Doğu Asya ve Orta Asya ülkeleri bizim için önemli. Doğu Asya’da öne çıkan Çin, ülkemizin öncelikli hedef ülkelerinden biri. Bu yıl 3’üncüsü gerçekleştirilecek Çin Uluslararası İthalat Fuarı’nın ve Chinaplas fuarının milli katılım organizasyonunu yapacağız. Çin Uluslararası İthalat Fuarı için Ocak ayının sonuna kadar firmalarımızın başvurularını almaya devam edeceğiz. Bununla birlikte ülkemizin ABD ile 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefi kapsamında kimya sektörümüz öncelikli sektörler arasında öne çıkıyor. Eylül ayında ülkemizi ziyaret eden ABD Ticaret Bakanı Wilbur L. Ross ile ABD ve Türkiye arasındaki kimya sektörü ticaret hacminin 15 milyar dolara çıkarılması konusunda özel bir görüşme gerçekleştirmiştik. ABD’den en önemli ithal kalemlerimizden olan ilaç sanayinde yeni nesil ilaç üretimini ülkemizde gerçekleştirmeleri halinde Türkiye’den yakın coğrafya başta olmak üzere istenilen her yere rahatlıkla ihracat yapabileceğimizi belirttik. Bunun yanı sıra kaya gazından elde edilen etilen ve türevleri için birlikte sanayi girişimlerine açık olduğumuzu söyledik. ABD’de bu yıl mutfak eşyaları sektöründe The Inspired Home Show, ambalaj/mutfak eşyaları sektöründe NRA ve medikal-ilaç-sağlık turizmi sektöründe FIME milli katılım organizasyonlarını yapmayı planlıyoruz” açıklamasını yaptı.

Kimya ihracatının 2023 hedefi 30 milyar dolar 

2020 yılında 22 milyar doların üstünde kimya sektörü ihracatı gerçekleştirmeyi hedeflediklerini kaydeden Pelister, “Ülkemizin 2023 hedefleri kapsamında, 226,6 milyar dolarlık ihracat hedefi içinde ise sektörümüzün ihracatını 30 milyar dolara çıkarmayı ve yüzde 13’lük bir pay almayı hedefliyoruz. Hedeflediğimiz ihracat rakamına ulaşabilmek için ihracatçı firmalarımızın finansmana erişiminin kolaylaştırılması, kimya sektörünün dijital dönüşümünün sağlanması, enerji maliyetleri ve ÖTV, konteyner hatlarının oluşturulması, fuar katılım destek oranlarının arttırılması, petrokimya tesisi yatırımlarının yapılması konularında sanayicilerimize destek olunmasıyla ilgili Ticaret Bakanlığımız başta olmak üzere ilgili Bakanlıklara taleplerimizi iletiyor ve görüşmelerde bulunuyoruz. 

2018 yılında açılan, petrokimya alanında faaliyet gösteren Star Rafineri tesisinin kimya ihracatı bakımından sektörümüze önemli bir katkısı oldu. Sektörümüze yönelik yapılan yatırımların faaliyete geçmesiyle kimya ihracatımız da olumlu etkileniyor. 6 tane daha petrokimya alanında faaliyet gösteren tesise ihtiyacımız var. Petrokimya ve ilaç alanında yatırımların başlamasını bekliyoruz. Bununla birlikte, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesi konusunda yapılan çalışmaların en kısa zamanda sonuca ulaşması ihracatçılarımız açısından büyük önem taşıyor. Kimya ihracatçıları olarak ülkemizin kalkınmasına ve büyümesine katkı sağlamaya devam edeceğiz”değerlendirmesinde bulundu.

Teksan, MEE Fuarı’na destek vermeye devam ediyor

Dünyanın dört bir yanından enerji üreticileri ve tedarikçileri yeni ürünlerini tanıtmak için sektörün en büyük etkinliklerinden Middle East Energy Fuarı’na gün sayıyor. 3-5 Mart 2020 tarihlerinde Dubai’de düzenlenecek fuar, 45. yılında yenilenen adı ve kimliği ile sektörün nabzını tutmaya hazırlanıyor. Enerji sektöründe yenilikçi ve öncü kimliği ile çeyrek asırdır hizmet veren Teksan Jeneratör, bu yıl da fuarın Altın Sponsorluğunu üstleniyor. 

Uluslararası arenada yarışan markaların şovuna sahne olan Middle East Energy Fuarı, 3-5 Mart 2020 tarihlerinde enerji sektörünün dev firmalarını ağırlamaya hazırlanıyor. Bugüne kadar Middle East Electricity adıyla düzenlenen fuar, 45. yılında Middle East Energy adını aldı. Dubai World Trade Center’da gerçekleştirilecek fuarda dünyanın dört bir yanından 1.400 firma enerji sektörüne yönelik son teknolojilerini ve yenilikçi çözümlerini sergileyecek. Giderek önem kazanan yenilenebilir enerji ve dijitalleşme fuara damga vuracak. Fuar ziyaretçileri ayrıca firmaların ürün ve hizmetlerinin yanı sıra 150 konuşmacının yer alacağı 30 konferansta sektöre dair merak ettikleri tüm soruların cevaplarını bulacak. 

Türkiye kesintisiz güç çözümleri sektörünün en inovatif firmalarından Teksan Jeneratör, Dubai’de gerçekleşecek olan bu önemli buluşmaya 15. kez katılarak ürünlerini ziyaretçilerin beğenisine sunacak. Üstün teknolojili ürünlerini 130’dan fazla ülkeye ihraç eden Teksan Jeneratör, ürün gamında önemli bir yer tutan dizel güç çözümlerinin yanı sıra yüzde 90’a varan enerji verimliliği sağlayan kojenerasyon çözümleri ve inşaat, altyapı sektörünün ihtiyaçlarına uygun aydınlatma kulesini sergileyecek.

Middle East Energy Fuarı ziyaretçileri Teksan Jeneratör ürünlerini fuarda S3.C40 No’lu stantta görme fırsatı yakalayacak.

PowerUp! Challenge yarışması başvuruları başladı

Pan-Avrupalı etki fonu EIT Inno Energy, yatırım yapmak için Orta ve Doğu Avrupa bölgesinde bir sonraki Unicorn girişimleri arıyor.  Yapılacak finansal yatırımla startup’ların başarı oranı yükseltiliyor, scaleup’ların ve KOBİ’lerin büyümesi sağlanıyor ayrıca endüstri liderlerinin uzmanlıkları ve güvenilir ortak ağının desteği sunuluyor. Başvurular için son gün ise 5 Mart 2020. Tesla’nın eski başkan vekilleri Peter Carlsson ve Paolo Cerruti tarafından kurulan ve Inno Energy desteği alan İsveçli Unicorn girişim Northvolt’un şu anki değeri 1,6 milyar Euro seviyesinde bulunuyor. Inno Energy, küresel bir etki bırakmak ve sürdürülebilir bir dünya isteyen girişimcilere bir eş yaratıcı, akıllı bir yatırımcı ve endüstri hızlandırıcı olarak destek oluyor. Inno Energy ağına katılmayı başaran şirketler; ürün iyileştirme, geliştirme ve denemeleri, ticarileştirme stratejileri, uluslararası piyasalara sunum ve bu pazarlarda büyüme ile fonlama fırsatlarından faydalanıyor.

Enerji politik açıdan; Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin Yeri

Dünyanın en canlı geçiş bölgelerinden biri olan Doğu Akdeniz bölgesi, Tunus’un Bon Burnu ile Sicilya Adası’nın batısındaki Lilibeo Burnu arasında çizilen dikmenin doğusunda kalan Akdeniz bölgesi olarak betimlenmektedir. Bölge tarih boyunca pek çok kadim devletin vücut bulmasını sağlamış olmanın yanı sıra ticaret yolları açısından yadsınamaz öneme sahip olmuştur. Bu bağlamda, ilk akla gelen“İpek Yolu” ve “Baharat Yolu” olmaktadır. Bu ticaret yolları Çin ve Hint’ten başlayarak Avrupa’da son bulan ana arterler olup çevresinde birçok devletin oluşması, gelişmesi ve zenginleşmesine olanak sağlamıştır. Ayrıca, “Kral Yolu” olarak nitelenen ve Pers imparatorluğunu Anadolu krallıklarına bağlarken dallanarak Doğu Akdeniz kıyılarına ulaşan ticaret yolları üzerinde de durulması gerekir. Bu ticaret yollarının geçtiği yerlerde ve özellikle Doğu Akdeniz’in doğu kıyısında vücut bulan limanların birçoğu günümüzde de halen (isimleri değişmiş olsa da) önemlerini aynen korumaktadırlar. Doğu Akdeniz bölgesi ve çevresinin sahip olduğu verimli topraklar, ılıman iklim ve elverişli su kaynakları bu bölgenin nüfusunun da hep yüksek olmasına olanak sağlamıştır.

Enerji Politik Değerlendirme

Günümüzde Doğu Akdeniz, deniz ticareti açısından tarihte olduğu gibi yine canlı bir bölge durumunda olup dünyanın en önemli petrol ve doğal gaz bölgesi olan Orta Doğu’nun Akdeniz’e çıkış alanını oluşturmaktadır. Ayrıca, Doğu Akdeniz’in kendisi de hidrokarbon rezerv bölgesi olma potansiyeline sahip bulunmaktadır ki, bu durum bölgeyi enerji kaynağı ve enerji yolları açısından ana hedef haline getirmektedir.

Klasik enerji taşımacılığı olan tanker taşımacılığı, Doğu Akdeniz kıyı limanlarını enerji terminali olarak öne çıkarmaktadır. Bununla beraber son yıllarda öne çıkan boru hattı taşımacılığı da bölgenin önemine önem katmaktadır. Dolayısıyla, Doğu Akdeniz giderek daha stratejik hale gelmektedir denebilir.

Tüm bu hususlar göz önüne alındığında, buradaki ülkelerin karasuyu, kıta sahanlığı ve bunların ötesinde “Münhasır Ekonomik Bölgeleri (MEB) önem kazanmaktadır. Bilindiği üzere “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)” ifadesi Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca “Bir devletin deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında su ve rüzgar enerjisi de dahil olmak üzere özel haklara sahip olduğu deniz bölgeleri”ni betimlemektedir. Yine Birleşmiş Milletlerin (BM) söz konusu “Deniz Hukuku Sözleşmesi”nin 51. Maddesi kıta ülkelerine (ilgili ülkelerle anlaşma sağlayarak) 200 Mil mertebesinde MEB ilan etmesine olanak vermektedir.

Konuya ilişkin olarak Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Türkiye’yi adeta kıta sahanlığı hatta sadece karasularına hapsetme bağlamında (AB çıkarları doğrultusunda Seville Üniversitesine hazırlatıldığı ifade edilen) haritalar da yayınlamış bulunmaktadırlar. Bu haritalar, Avrupa Birliği (AB) için büyük getiri, buna karşın Doğu Akdeniz ülkelerinin birçoğu (örneğin; Libya, Mısır, İsrail vb.) için MEB kaybı anlamına gelmektedir (Harita 1). AB’ye arkalanarak gündeme getirilmesinden olsa gerek 2019 yılına gelinceye kadar bu haritaya kuvvetle karşı çıkıldığı da pek görülmemiştir. Böylelikle, Doğu Akdeniz önemli ölçüde Yunanistan ve GKRY kontrolüne giriyor gibi algılanır olmuştur.

Bu harita özellikle Türkiye’nin haklarını önemli ölçüde ihlal anlamına gelmektedir. Oysa, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip kıta ülkesi olan Türkiye’nin yok sayılması kabul edilememezlik ifade etmektedir. Hal böyleyken, Türkiye 27 Kasım 2019’da Libya ile karşılıklı “Münhasır Ekonomik Bölgeler”i betimlemeyen bir “Deniz Yetki Alanları Sınırlandırmasına Dair Mutabakat Muhtırası” imzalamış ve takiben her iki ülkede yetkili mercilerin onayından geçirilmiştir. Bir başka deyişle, Mutabakat Muhtırası, Türkiye’de Parlemanto’da onaylanarak, Cumhurbaşkanı’nca imzalanmış ve (11.12.2019 tarihli) Resmi Gazete’de de yayınlanmıştır. Bu Mutabakat Muhtırası aynı zamanda Libya’nın BM’lerce tanınan resmi hükümeti “Ulusal Mutabakat Hükümeti –UMH” tarafından da onanmış bulunmaktadır. Dolayısıyla Mutabakat Muhtırası taraflarca resmen kabul edilmiş ve Devlet Politikası haline gelmiş bulunmakta olup Birleşmiş Milletler’e de bildirilmiştir. İlan edilen MEB Bölgeleri Harita 2’de görülmektedir.

Sonuç

Bu Mutabakat Muhtırasıyla Türkiye öncelikle Münhasır Ekonomik Bölgesini ilan etmiş bulunmaktadır. Söz konusu bu anlaşmayla Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesi aynı zamanda BM’ce tanınan bir diğer ülke olan Libya (UMH) tarafından da kabul edilmiş olmaktadır. BM’nin ilgili mevzuatının 51. Maddesinin gereği olan bölge ülkesiyle anlaşmalı olarak MEB ilan edilmesi de yerine getirilmiş olmaktadır. Ayrıca Türkiye, anlaşmayla beraber BM’ne MEB’sini bildirerek durumunu resmileştirmiş olmaktadır. Bunlar, Türkiye MEB’sinin meşruiyet kazanması ile ilgili hususlardır.

Öte yandan, söz konusu anlaşma ile gerçekte Türkiye (Libya ile birlikte) (Harita 2’de EF Bölgesi üzerinden Türkiye-Libya bağlantısının sağlanmasıyla) adeta Doğu Akdeniz’in giriş-çıkış kapısını tutmuş olmaktadır. Bir başka deyişle Doğu Akdeniz konusundaki ilgili tasarruflarda bulunmak Türkiyesiz olamayacaktır. Bu anlaşmayla Libya da, (Seville haritasıyla) Yunanistan tarafından gasp edilmiş gösterilen MEB bölgesini de kazanmış olmaktadır. Ayrıca, bu anlaşmanın yapılması diğer Doğu Akdeniz ülkeleri için de emsal teşkil edecek olup, Seville haritasıyla dayatılan MEB’lerin tekrar gözden geçirilmesini masaya taşıyacak ve farklı ülkelerden gasp edilmiş gösterilen MEB’leri tartışmaya açacak niteliktedir.

Türkiye-Libya arasındaki Mutabakat Muhtırası, belirtilen bu kapsamlı boyutları nedeniyle hayli ses getirmiş bulunmaktadır. Bu Mutabakat Muhtırasını yok sayma girişimlerinin gündeme taşınmak istendiği gözlenmektedir. Ancak, hem Türkiye ve hem de Libya anlaşmayı imzalayan hükümetler olarak BM’lerce tanınan ülkeler olup, resmiyette sorun görünmemektedir. Ancak, Libya iç karışıklıklar yaşamaktadır ve Libya’da Mutabakat Muhtırasını imzalayan hükümetin meşruluğunu kaybetmesi halinde Mutabakat Muhtırasının yasallığının tartışmaya açılabilmesi olası görünmektedir. Bu bakımdan, Libya’daki UMH Hükümetinin ayakta kalması ve meşruluğunu devam ettirebilmesi Türkiye açısından da son derece önem arz etmektedir.

İşte bu şartlarda, Libya UMH hükümeti Türkiye’den askeri destek istemiş ve ilgili resmi daveti yapmıştır. Son olarak bu davet, TBMM’de görüşülerek Libya’ya asker gönderilmesi tezkeresi onanmış bulunmaktadır. Bu bağlamda, Türk askeri desteği Libya’ya verilmektedir.

Tüm bu hususlar göz önüne alındığında, Türkiye Doğu Akdeniz’de ağırlığını koymuş ve bölgede en uzun kıyısı olan kıta ülkesi olarak varlığını kuvvetle hissettirir hale gelmiştir. Libya ile imzalanan Mutabakat Muhtırası ve uzantısında Libya’ya verilen askeri destek ile ve de 2019 başında Türkiye’yi çevreleyen üç denizde aynı anda gerçekleştirilen “Mavi Vatan” tatbikatı da düşünüldüğünde Türkiye bu konudaki kararlığını kesin olarak ortaya koymuş bulunmaktadır. Öz olarak denebilir ki; Türkiye oluşabilecek tüm şartlarda Münhasır Ekonomik Bölgelerini kararlılıkla ortaya koyarak ilan etmekte olup bu bölgeleri koruyacak güce de sahip olduğu mesajını tüm dünyaya ifade etmiş olmaktadır. Böylelikle Türkiye, önümüzdeki dönemlerde Doğu Akdeniz’de gündeme gelecek enerji politik gelişmelerin içinde ağırlıklı olarak yer alacak konuma gelmiş bulunmaktadır.

Kimya sektörü ihracatta rekor kırıyor

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister ile yaptığımız görüşmede kimya sektörünün ülke ekonomisine rekor düzeyde katma değer kattığını öğrendik.

2019 yılında gerçekleştirdiği 20,6 milyar dolarlık ihracat rakamı ile tarihi bir rekora imza atan kimya sektörü, geçtiğimiz yılın en çok ihracat yapan ikinci sektörü olmuş.

İhracatta artan performansı ile dikkatleri üzerine çeken sektör, 2019 yılında 3 milyar dolar üzerinde ihracat yapan sektörler arasında 18,54’lük büyüme ile ülkemizin ihracatta en fazla büyüyen sektörü olmayı da başarmış.

Rekor üstüne rekor kıran kimya sektörünün başarısının ardında ödül sistemi geliştirerek proje yarışmaları düzenlenmeleri yatıyor.

Petro kimya ihtiyacını ülkemizde sağlayan tek işletmenin Petkim olduğunu belirten Adil Pelister, “Petkim’in karşıladığı oran %12’lik dilimden ibarettir. %88’lik kısmını yurt dışından tedarik ediyoruz. Aradaki farkı kapatmak, dışa bağımlılığımızı azaltmak adına ciddi çalışmalar yapıyoruz. Buna Rönesans’ın Aliağa’da projelendirdiği petrokimya tesisini örnek verebiliriz. Bunun yeterli olmadığı bilinciyle proje üretmeye devam ediyoruz” diyerek hiç durmadan çalışmak gibi bir hedefleri olduğunun altını çizdi.

Kimya Sektörü 2023 hedeflerine odaklanmış ve ihracatlarını 30 milyar dolara çıkarmak için sözleşmişler ve bu amaç doğrultusunda çalışmalara da başlamışlar. O kadar güzel ve anlamlı projeler var ki! Ülkem ve kimya sektörü adına gurur duyduk.

İKMİB, plastikten, boyaya, kozmetikten ilaca, kauçuktan, organik ve anorganik kimyasallara kadar 16 alt sektörümüzle birlikte Türk kimya sektörünü dünyanın dört bir yanında başarıyla temsil ediyor. Bu kapsamda, 2019 yılı boyunca yaklaşık 500 ihracatçı firmamızın katıldığı 14 milli katılım fuar organizasyonu, 11 yurt dışı fuar ziyareti, 4 infostand organizasyonu, 5 sektörel ticaret heyeti, 12 alım heyeti, 4 TTG (Türkiye Tanıtım Grubu) projesi, 3 seminer, devam eden 7 uluslararası rekabetçiliği geliştirme projeleri (URGE) kapsamında 3 URGE heyeti ve 3 URGE eğitimi ve farklı sektörlere ilişkin 6 çalıştay gerçekleştirmiş.

Tasarım, inovasyon, dijitalleşme, Ar-Ge odaklı çalışmalar ve Ur-Ge projelerine destek sağlamaya önem vermeleri de yakaladıkları başarının anahtarı olarak fark ediliyor.

Başkan Pelister, “Bütün alt sektörlerimize hitap edecek ve gelişimine katkı sunacak yeni bir Kimya Teknoloji Merkezi kurmak istiyoruz. Bununla birlikte bu yıl ülkemizde yapılması planlanan Uluslararası Kimya Olimpiyatları’nda önemli bir görev üstleneceğiz. Ayrıca, geçtiğimiz Aralık ayında Başkanı seçildiğim Kimya Sektör Platformu (KSP) olarak, yıl içinde sektörümüzün tüm paydaşlarını bir araya getirecek Kimya Zirvesi’ni de gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. İKMİB olarak, 2020 yılında gerçekleştirmeyi planladığımız Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, İtalya, ABD, Panama, Çin-Hongkong, Çin, Hollanda, S. Arabistan ve G. Afrika olmak üzere 10 ülkede 17 milli katılım organizasyonu, 5 sektörel ticaret heyeti, 7 alım heyeti, çalıştaylar, Ar-Ge Proje Pazarı etkinliği, ödül töreni, Türkiye Tanıtım Grubu (TTG) proje faaliyetleri, fuar ziyaretleri, 5 URGE heyeti organizasyonları ile farklı eğitim, iş birlikleri ve projelerimizle ihracatçılarımızı desteklemeye devam edeceğiz” diyerek 2020 yılı için projelerini de bizlere anlattı.

Kimya Sektörü Temsilcileri, 2020 yılında 22 milyar doların üstünde kimya sektörü ihracatı gerçekleştirmeyi hedeflediklerini belirtiyorlar.

2023 hedefleri kapsamında, 226,6 milyar dolarlık ihracat hedefi içinde ise kimya sektörünün ihracatını 30 milyar dolara çıkarmayı ve yüzde 13’lük bir pay almayı şimdiden garantilemiş gözüküyorlar.

O kadar çok proje ve ar-ge çalışmaları planlanmış ki! Kimya sektörü temsilcilerinin başarıyı yakalamamaları neredeyse imkansız. Bu nedenle biz kendilerini tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz.

Zorlu Enerji büyümek için düğmeye bastı

Yatırımlar tüm hızıyla sürecek: Zorlu Enerji, güçlü sermaye yapısıyla büyümek için rüzgâr enerjisi şirketini satıyor

Yeni döneme daha güçlü bir sermaye yapısıyla girmeyi hedefleyen Zorlu Enerji, portföyünde bulunan Zorlu Rüzgar Enerjisi Elektrik Üretimi AŞ’nin hisselerini, büyüme stratejisi kapsamında ilave sermaye yaratmak amacıyla Akfen Yenilenebilir Enerji’ye satıyor.

Zorlu Enerji CEO’su Sinan Ak “Sermaye piyasalarındaki piyasa değerimizi, önemsiyoruz.  Önümüzdeki dönemde temel hedefimiz şirket değerimizi artırmak. Büyüme stratejimiz paralelinde, portföyümüzü daha da genişletmek için bu satıştan elde edeceğimiz sermaye ile yeni yatırımlar hedefliyoruz. Rüzgâr enerjisi alanında uluslararası kapsama yaydığımız ve oldukça tecrübelendiğimiz projelerimiz dahil olmak üzere yenilenebilir enerji projelerinde tüm fırsatları değerlendirmeye ve sermaye yapımızı güçlendirmek için çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

Varlıklarını verimli şekilde değerlendirerek yeni döneme daha güçlü girmek isteyen Zorlu Enerji, Sarıtepe ve Demirciler RES’lerine sahip Zorlu Rüzgar Enerjisi Elektrik Üretimi AŞ’nin %100 hisselerini Akfen Yenilenebilir Enerji AŞ’ye satıyor. Zorlu Enerji, 135 MW kurulu gücü bulunan Gökçedağ Santrali’ni ise işletmeye devam edecek ve yeni yatırım fırsatlarını değerlendirecek.    

Hedef yeni yatırımlarla büyümek ve piyasa değerini artırmak 

Konuyla ilgili açıklama yapan Sinan Ak, satış işlemi ile önemli bir sermaye dönüşümü gerçekleştirmeyi amaçladıklarını ifade ederek, stratejik olarak RES geliştirme ve işletme alanından çıkmak gibi bir kararlarının olmadığını, önümüzdeki dönemde rüzgâr enerjisine dayalı elektrik üretim projelerini değerlendirebileceklerini belirtti. 

Ak, “Bu satış ile sermaye yapımızı daha da güçlü hale getiriyoruz. Büyüme stratejimiz kapsamında şirketimize değer katmak için sermayenin geri dönüşümünü sağlıyoruz ve daha güçlü yatırımlara hazırlanıyoruz. 2019 yılı içinde sadece elektrik dağıtımına 1 milyar Türk lirası yatırım yaptık. Yurtiçinde ve yurtdışında; jeotermal, rüzgar, güneş yatırımlarımıza hız kesmeden devam edeceğiz. Halihazırda Pakistan’da bulunan rüzgar santralimize ilaveten güneş santrali yatırımımıza hız veriyoruz ve Filistin’de güneş santrali kurmak amacıyla çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi. 

Ak, Zorlu Enerji’nin, sermaye piyasalarındaki güçlü değerini hatırlatarak, daha da büyümek için çalışmalara devam edeceklerini ve ikincil halka arz gibi seçeneklerin de gündemde olduğunu açıkladı. Temel hedeflerinin, şirketin değerini artırmak olduğunu vurgulayan Ak, “Çevresel ve sosyal yatırım klasmanındaki yükselişimize devam etmek adına ESG (Environment Social Governance – Çevresel, Sosyal ve Yönetişim) reytingimizi artırmak amacıyla hem sürdürülebilirlik hem de karbon ayak izi kapsamında çalışmalarımız sürüyor. Yanısıra elektrikli araç şarj istasyonları ve elektrikli araç paylaşım platformu alanında da büyüme hedefimiz var” diye konuştu.  

Zorlu Enerji’nin satış sonrası üretim portföyünde yurt içinde 7 hidroelektrik, 1 rüzgâr, 4 jeotermal ve 3 doğal gaz santrali, yurt dışında ise Pakistan’da 1 rüzgâr ve İsrail’de 3 doğal gaz santrali yer alacak. Şirketin toplamda 1,006 MW büyüklüğünde olan toplam kurulu gücünün yüzde 61’i yenilenebilir kaynaklara dayanırken Türkiye’deki kurulu gücünün ise yüzde 85’i yenilenebilir enerjiden oluşuyor.

Dünyanın en küçük kombisi minerwa görücüye çıktı

Fark yaratan inovatif ürünleri ve dijital çözümleri ile iklimlendirme sektörünün öncü firmalarından Warmhaus, yüzde 100 yerli sermaye ile tamamı Türk mühendis ve tasarımcılardan oluşan Ar-Ge ekibi tarafından geliştirilen dünyanın en küçük kombisi Minerwa ve akıllı oda termostatı RecoWA’yı tanıttı. 2019 yılında yüzde 10 büyüme gerçekleştiren Warmhaus, 2020 yılında inovatif ürünleriyle 500 milyon TL’lik ciroya ulaşmayı hedefliyor. 

Temelleri 1976 yılına dayanan ve bugün beş farklı sektörde, 20 şirketiyle faaliyetlerini sürdüren Beyçelik Holding’in iklimlendirme sektöründeki markası Warmhaus yeni ürünlerini tüketicinin beğenisine sundu. İstanbul’da, 18 Aralık 2019, Çarşamba günü gerçekleştirilen basın toplantısında gazetecilerle bir araya gelen Warmhaus, inovatif ürünlerini tanıttı, gelecek plan ve hedeflerini anlattı. Toplantıya ev sahipliği yapan Warmhaus Yönetim Kurulu Başkanı Cihan Çelik ve Warmhaus Genel Müdürü M. Kağan Turan, şirketin 2019 değerlendirmesi ve 2020 öngörüleriyle, ısıtma sektörünün global ve Türkiye pazarı verilerini katılımcılarla paylaştı. 

Yüzde yüz yerli sermaye ile üretiliyor, 35 ülkeyi ısıtıyor 

Warmhaus’un kuruluş hikayesini anlatan Warmhaus Yönetim Kurulu Başkanı Cihan Çelik, “1996 yılında doğalgazın ülkemize yeni geldiği dönemlerde radyatör ihtiyacının oluşmasıyla Çelikpan şirketimizle sektöre girme kararı aldık.

Beyçelik’in ana faaliyet alanı otomotivden aldığımız bir üretim disiplini, kaynak ve sac konusundaki bilgi ve tecrübemiz, bizi radyatör üretiminde de öne taşıyan unsurlar oldu. Yirmi üç yıl önce panel radyatör üretimi ile başladığımız yolculuğumuzu 2014 yılındaki aldığımız karar sonucunda gerçekleştirdiğimiz yatırımla cihaz üretimini de eklemeye karar verdik. Warmhaus olarak bugün, Bursa’da bulunan ve toplam üretim alanı 35 bin 500 metrekare olan iki fabrikamızda panel radyatör, kombi ve duvar tipi yoğuşmalı kazan üretiyoruz. Bizim için en büyük onur ve gurur kaynağı ise yüzde 100 yerli sermayeyle, tamamı Türk mühendis ve tasarımcılardan oluşan Ar-Ge ekibimiz tarafından üretilen ürünlerimizin bugün 35’ten fazla ülkeye ihraç edilmesi” dedi.

“2020 sonunda doğalgazın ulaştığı her noktada olacağız”

Warmhaus olarak bu yılı, hedeflerini gerçekleştirerek kapattıklarını vurgulayan Cihan Çelik, “2019’u 370 milyon TL ciro ile tamamlayacağız. Bu cironun yüzde 60’ı ihracattan geliyor. Her yıl ortalama yüzde 20 büyüyerek; 2020’de ciromuzu 500 milyon TL’ye, 2023’te ise 1 milyar TL’ye çıkarmayı planlıyoruz. 2020 sonu itibariyle, doğalgazın ulaştığı her noktada olmayı hedefliyoruz. Büyüme hedeflerimizle paralel istihdamımızı da artıracağız” şeklinde konuştu. 

Türkiye ve global sektör verileri ve trendleri hakkında konuşan Warmhaus Genel Müdürü M. Kağan Turan, “Global kombi pazarına baktığımızda Türkiye Çin, Güney Kore ve İngiltere’nin ardından dördüncü sırada yer alıyor. Türkiye pazarının 2019 yılını 800-850 bin adet ortalama ile tamamlayacağını öngörüyoruz. Önümüzdeki yıl itibari ile ortalama yüzde 10-15 artış bekliyoruz. Kombinin ısıtma sektörü içinde payının ve öneminin artarak devam edeceğine inanıyoruz” dedi.

 “7 evden birini ısıtıyoruz”

Türkiye’de radyatör kullanılan her 7 evden birini ısıttıklarına vurgu yapan Kağan Turan, “Son çeyrekteki penetrasyon artışımız ve olmadığımız bölgelerdeki yapılandırmamızla kombide yüzde 4.5 olan pazar payımızı da önümüzdeki yıl yüzde 6’ya çıkarmayı hedefliyoruz. Bugün Türkiye’de 400 çalışanımız, 425 satış noktamız ve 117 yetkili servis noktamız ile faaliyet gösteriyoruz” şeklinde konuştu. 35 ülkeye kombi ve radyatör satışı gerçekleştirdiklerinin altını çizen Turan, “3 yıl gibi kısa sürede 19 ülkede Warmhaus markamızla kombi satar hale geldik. Kombi pazarını domine eden İtalya ve Almanya’da Warmhaus markamızla distribütörlerimiz üzerinden kombi satışımız bulunuyor. 2020’de 19 olan bu sayıyı 25’e çıkarmayı planlıyoruz. Yüzde 100 yerli sermaye ile üretilen ürünlerimizle globalleşme stratejimiz kapsamında yeni pazarlara da girmeyi hedefliyoruz” dedi.

Dünyanın en küçük kombisi pazara sunuldu

Tasarımı ve yazılımı tamamen Warmhaus Ar-Ge ekibine ait olan, 0,058metreküplük hacmi, 38 cm eni, 59,5 cm boyu ve 26 cm derinliğine sahip kendi sınıfında dünyanın en küçük kombisi Minerwa’nın satışa çıktığının bilgisini veren M.Kağan Turan, “Bugüne kadar iF Design Award 2018, Design Turkey 2018 ve 2019 Red Dot Awards gibi önemli tasarım ödüllerine layık görülen Minerwa’yı tüketicilerle buluşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Cam ön kapağı, dokunmatik paneli ve tasarımıyla dikkat çeken Minerwa’nın siyah, beyaz ve antrasit renk seçenekleri bulunuyor. Kombimiz ayrıca estetik görünümünün yanı sıra Türkiye’de ilk defa Warmhaus’un ürettiği Elektronik Gaz Adaptif özelliğine sahip olmasıyla, ideal hava gaz oranını ayarlayarak sürekli yüksek verim sağlıyor” ifadelerini kullandı. 

Warmhaus Ar-Ge ekibi tarafından geliştirilen ve yazılımı yapılan, yüzde 100 yerli sermayeyle üretilen akıllı oda termostatı RecoWA hakkında da bilgi veren M. Kağan Turan, “RecoWa kullanıcı dostu tasarımı ile cep telefonu üzerinden her yerden kombiyi kontrol etme fırsatı sunuyor. RecoWa ile çoklu ve farklı kullanıcılar aynı zamanda uygulamayı çalıştırabiliyor, istenilen zamanda istenilen sıcaklıklar ayarlanarak evin konforu artırılabiliyor.  Kombinin en konforlu ve en verimli şekilde kullanılmasını sağlayan RecoWa’nın tüketicilere sunduğu diğer bir kullanım kolaylığı ise mobil uygulamada ve termostat ekranında kombi hata durumlarını anında gösteriyor olması. Önümüzde süreçte RecoWa’nın özelliklerini daha da geliştirerek arıza gibi konularda kendisinin yetkili servise sinyal göndermesini sağlayacağız” şeklinde konuştu.

Yeni inovatif ürünler sırada!

Warmhaus olarak ısıtma alanında radyatör, kazan ve kombi başta olmak üzere ihtiyaç duyulan tüm ürünleri portföylerinde bulundurduklarının altını çizen Turan, “Misyonumuzu; ürün ve hizmet kalitemizi her zaman en üst düzeyde tutarak, ihtiyaç duyulan her anda, her yere ve herkese kaliteli, güvenli ve tasarruflu sıcaklık ulaştırmak olarak belirledik. Bu misyonu temel alarak ürün geliştirme süreçlerimizi yönetiyoruz. Müşterilerimizin ihtiyaçları, yeni neslin tüketim alışkanlıkları ve teknolojideki gelişmeler ürün geliştirme sürecinde göz önünde bulundurduğumuz önemli kriterleri oluşturuyor. Ayrıca orta vadede yeni inovatif ürünlerin, kombi içindeki komponentlerin üretimi üzerinde çalıştığımız projeler arasında yer alıyor” ifadelerini kullandı. 

Warmhaus Hakkında

1996 senesinde bir Beyçelik Holding iştiraki olarak kurulan Warmhaus, alanındaki üretim kapasitesiyle Türkiye’nin en büyük beş firmasından biridir. Kurulduğu günden bugüne, sürdürebilir büyüme hedefi ile ilerleyen Warmhaus, tüketiciye kendi üretimi olan panel radyatör, havlupan ve kombilerini sunmaktadır. Yılda 2.700.000 mtül panel radyatör ve 150.000 adet kombi ve kazan üretim kapasitesine sahip olan marka, uluslararası sertifikasyona sahip ürünlerini 35 ülkeye ihraç etmektedir. Isıtma alanındaki tecrübe ve teknik bilgisini kombi alanına da aktaran Estetik, ekonomik ve çevreci ürünlerin adresi Warmhaus, yarattığı katma değerin ve geçmiş tecrübesinin verdiği güç ile sektörel pazar lideri olma hedefi doğrultusunda ilerlerken, geniş servis ve satış ağı ile tüketicilerin ısınma ihtiyacını hızlı ve etkin bir şekilde çözmektedir.

TOTAL’e “Yılın En İyi Sosyal Sorumluluk Projesi” Ödülü

Türkiye’nin lider akaryakıt şirketlerinden Total İstasyonları, İstanbul B.Ş. Şehit Şerife Bacı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Medya ve PR Alanı öğrencileri tarafından üçüncü kez düzenlenen 2019 Ulusal Medya ve PR Ödülleri’nde, “İki Elin Enerjisi Güzel” projesi ile  Yılın En İyi  Sosyal Sorumluluk Projesi ödülünü kazandı.

Türkiye’de PR ve Medya eğitimi alan lise öğrencilerinin oylarıyla medya, halkla ilişkiler, reklam, televizyon ve sinema alanlarında 2019 yılının en başarılı kişi ve kurumlarının ödüllendirildiği organizasyonda, Total’in “İki Elin Enerjisi Güzel” projesi, Yılın En İyi  Sosyal Sorumluluk Projesi seçildi. 

Toplam 20 ayrı kategoride düzenlenen ve Şişli Profilo Kültür Merkezinde gerçekleştirilen ödül töreninde, Total istasyonları adına ödülü Pazarlama ve Kurumsal İletişim Müdürü Beril Cabı Günermengi ve FCB Art Group  Müşteri İlişkileri Başkanı Esra Özkan aldı. Ödülü öğrencilerinin elinden almanın mutluluğunu yaşadığını dile getiren Beril Cabı Günermengi,“Total istasyonları olarak, “İki Elin Enerjisi Güzel” projemizle işitme engelli bireylerin günlük hayatlarında karşılaştıkları sorunlara çözüm üretmek, istasyonlarımızda daha rahat hizmet almalarını sağlamak ve ülke genelinde işaret dilinin yaygınlaşması için farkındalık oluşturmayı hedefledik. Öğrencilerin oylarıyla belirlenen bu anlamlı ödüle layık görüldüğümüz için mutluluk ve gurur duyuyoruz. Organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ederim” dedi. FCB Art Group adına ödül gecesine katılan Esra Özkan “ Bu özel projede farkındalık yaratmak için tamamını sessiz olarak çektiğimiz reklam filminde, emeği geçen tüm ekip arkadaşlarım adına sizlere çok teşekkür ediyorum, onur duyduk.” dedi.

TOTAL istasyonları, kurumsal sosyal sorumluluk anlayışı kapsamında hayata geçirdiği “İki Elin Enerjisi Güzel” projesi ile akaryakıt sektöründe bir ilke imza attı;  Tüm Türkiye’de 4 milyonun üzerindeki işitme engelli bireyi hedefleyen proje kapsamında, TOTAL istasyonları eğitim almış personeliyle, işaret dilinde de hizmet veriyor.

İşitme Engelliler Eğitim Faaliyetleri Derneği ile birlikte yürütülen ve şu günlerde birinci yaşını dolduran proje kapsamında, Türkiye genelindeişaret dilinde hizmet veren TOTAL istasyonu sayısı 16 ilde toplam 124’e ulaştı. 

Projenin 2018 yılında yayınlanan reklam filminin tamamında sadece işaret dili kullanılıyor. “İki Elin Enerjisi Güzel” projesi, bu yönüyle de bir ilke daha imza atıyor. 

Reklam filmine Youtube linkinden erişebilirsiniz: https://youtu.be/qIDVrrViEuk

İşaret dilinden hizmet veren Total istasyonlarının listesine www.ikielinenerjisiguzel.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Total Oil Türkiye hakkında:

Türkiye’de akaryakıt sektörünü Eurodiesel, mobil ödeme, ozonla hijyen gibi birçok ilkle ve yenilikçi teknolojiyle tanıştıran TOTAL Oil Türkiye, yaklaşık 503 istasyondan oluşan dağıtım ağı ile müşterilerine kaliteli hizmet ve yüksek performanslı ürünler sunuyor. Geniş istasyon ağının yanı sıra lojistik açıdan da güçlü bir alt yapıya sahip TOTAL Oil Türkiye, Gebze, Aliağa ve Samsun’da akaryakıt, Yarımca, Ankara ve Aliağa’da LPG olmak üzere toplam yaklaşık 300 bin m3 kapasiteli tesisleri ile dünya standartlarında depolama ve dağıtım hizmeti sağlıyor.  Nisan 2016 tarihinden itibaren Demirören Holding bünyesinde yer alan, yüzde yüz yerli ve milli sermayeye sahip TOTAL Oil Türkiye, Türkiye’ye hak ettiği en iyi ürün ve hizmetleri sunma anlayışıyla çalışmaya devam ediyor.

Kükürt limitlerinin düşürülmesi için düğmeye basıldı

IMO tarafından 1 Ocak itibarıyla %0,50 küresel kükürt üst sınırının uygulama kararı alınması, denizcilik ve yakıt piyasalarında yeni bir dönemi başlatırken Türkiye’nin en büyük dış yatırımcısı SOCAR Türkiye’nin denizcilik yakıtı pazarında faaliyetini sürdüren SOCAR MARINE, şimdiye kadar 110 VLSFO ikmali problemsiz olarak gerçekleştirdi

SOCAR Türkiye, hayata geçirdiği yatırımlarla Türkiye’nin uluslararası enerji platformlarında önemli bir güç haline gelmesine de yardımcı oluyor. Bugün SOCAR Türkiye, ileri teknolojiye sahip, her biri kendi alanında dev şirketleri bünyesinde barındıran güçlü bir gruba dönüşmüş bulunuyor. Çatısı altında; Petkim, TANAP, STAR Rafineri, SOCAR Terminal, Petkim RES, Bursagaz, Kayserigaz, Enervis, Millenicom, SOCAR Dağıtım ve SOCAR Depolama gibi çok sayıda şirketi barındıran SOCAR Türkiye, Azerbaycan’ın şimdiye kadar tek bir ülkeye yaptığı en büyük çaplı yatırımları hayata geçiren şirket olma özelliğine de sahip. Bugün 16 milyar dolara ulaşan yatırım büyüklüğü ile Türkiye’nin en büyük dış yatırımcısı olan SOCAR Türkiye, devam eden projeleri tamamlandığında bu rakamı 19,5 milyar dolar düzeyine çıkarmayı hedefliyor.

Enerji alanındaki uzmanlığını denizcilik yakıtları pazarında SOCAR MARINE olarak sürdüren SOCAR Türkiye, yüksek tecrübesi, güçlü müşteri ilişkileri, ihtiyaçlara hızla yanıt veren yapısı, üstün ürün ve hizmet anlayışı ile öne çıkmayı amaçlıyor. Türkiye’nin bu alandaki dinamiklerini harekete geçirmeyi hedefleyen şirketimiz, bölgemizi deniz yakıtları pazarında önemli bir konuma getirmeyi planlıyor.

Türkiye’nin deniz yakıtları pazarını geliştirmeyi ve bölgeyi dünya deniz yakıtları pazarında daha da önemli konuma getirmeyi misyon edinen SOCAR MARINE, tüm dünyanın hassasiyetle takip ettiği kükürt limitlerinin düşürülmesi düzenlemesine tam olarak hazır.

SOCAR MARINE hazırlıklarını 2 ay önce tamamladı

Uluslararası denizcilik için düzenleyici otorite olan Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından, 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren %0,50 (VLSFO) küresel kükürt üst sınırının uygulama kararı alınması, dünya denizcilik ve yakıt piyasalarında yeni bir dönemin de başlangıcı olacak. Bu oran halen mevcut olan %3,5’lik (HSFO) küresel sınırın önemli miktarda azalacak olması anlamına geliyor. Bu uygulamanın hayata geçmesiyle gemiler tarafından kullanılan akaryakıtın kükürt içeriğinde önemli bir düşüş olacağından çevreye yayılan kükürt oksit miktarı da önemli derecede azalacak.

Türkiye’nin deniz yakıtları pazarında aktif olarak faaliyet gösteren ve 2019 yılı market liderliğine doğru ilerleyen SOCAR MARINE, bu yeni düzenlemeye tam olarak hazır durumda bulunuyor. SOCAR MARINE, lojistik hazırlıklar kapsamında barge taşıma kapasitesini 12.000 DWT’ye ve depolama kapasitesini 100.000 MT’ye çıkardı. Bu kapsamda, VLSFO, scrubber’lı gemiler için HSFO ve deniz motorin tedarikini artırarak sürdürecek ve müşterilerinin ihtiyaçlarını kalite ve güven ilkeleriyle karşılamaya devam edecek. SOCAR MARINE, Ekim 2019 tarihi itibarıyla ilk VLSFO ürününü temin etmiş ve kasım, aralık aylarında ise tam kapasite tedarike başlamıştır. Şimdiye kadar toplam 110 adet VLSFO ikmali problemsiz olarak tam memnuniyet ile gerçekleştirdi.

Marmara Denizi; demir bölge ve limanları, Ege Bölgesi; Aliağa, İzmir, Çeşme limanları, Akdeniz Bölgesi; Ceyhan, İskenderun ve Mersin, Karadeniz Bölgesi; Ereğli, Zonguldak limanlarında yakıt ikmallerine devam eden SOCAR MARINE, bugün itibariyle Türkiye’nin en geniş transit ve ihracat kapsamında en geniş deniz yakıt dağıtım ağına sahip tek şirketi konumunda bulunuyor.

Sektörün gelişmesine katkı sağlamaya devam ediyor

SOCAR MARINE’in en önemli vizyonu, ihracat yoluyla döviz kazandıran, yurtdışındaki en güvenilir yakıt ikmal noktalarından biri olan Türkiye’nin bu güçlü konumunu artırarak devam ettirmesi… Ülke olarak global deniz yakıt pazarından %1,2 pazar payı alan SOCAR MARINE, yıllık 1,3 milyar dolarlık ciro gerçekleştiriyor. Ülke ekonomisi açısından gemi yakıt ikmal miktarlarının artırılmasına; dünyaya örnek olması açısından ise ülkenin deniz yakıtları konusundaki güçlü, güvenilir ve kaliteli duruşuna katkı sağlayan SOCAR MARINE, Gemi Yakıt İkmal Derneği ve Deniz Ticaret Odası altında bulunan 13 numaralı meslek komitesi ile çalışmalarını sürdürüyor.

Bu kapsamda, Gemi Yakıt İkmalcileri Derneği ile birçok bunker konferans gerçekleştirilmiştir. Aynı şekilde 13 numaralı meslek komitesi ile ilk defa IBIA konferansı gerçekleştirilirken kamu kurum ve kuruluşları ziyaret edilerek 2020 değişimi anlatılmış ve sektör ihtiyaçları dile getirildi. Bu ziyaretler sonucu çok önemli ve sektörü geliştirici kazanımlar elde edilmiştir. Her iki çatı altında sektör bilgilendirmesi kapsamında seminerler düzenlenirken ileriki tarihlerde düzenlenmeye de devam edilecek.

SOCAR MARINE koşulları ve BIMCO 2018 uygulaması

SOCAR MARINE, deniz yakıtları ikmallerine başladığı 2013 yılından bu güne kendi satış koşullarını (Terms&Conditions) kullanıyor.(http://socar.com.tr/docs/default source/marine/socar_marine_terms_and_conditions.pdf) Müşterilerinden gelen BIMCO 2018 kontrat talepleri, kurumsal yapısı içinde ilgili Uyum ve Hukuk birimlerince kontrol edilerek iç onay süreçlerinde değerlendiriliyor. Teknik konuları içeren Bimco 2018 Annex Istanbul, sektör paydaşları ile yapılan değerlendirme sonucunda SOCAR Türkiye tarafından uygulamaya alınmama kararı alınmıştır. BIMCO 2018 kapsamında yakıt almak isteyen müşteriler için ise Hukuk ve Uyum departmanlarının kontrolü sonrası karar veriliyor.

IMO Regülasyonlarının yakıt fiyatlarına yansıması

Yıllık 250 milyon ton olarak tahmin edilen dünya yakıt pazarını oluşturan yaklaşık 50 bin ticari geminin, 200 milyon ton fuel oil, 50 milyon ton deniz motorin tüketimi olduğu ifade ediliyor. IMO 2020 sonrasında ise bu pazarın; 50 milyon ton yüksek sülfürlü fuel oil, 120 milyon ton çok düşük sülfürlü fuel oil ve 80 milyon ton deniz motorininden oluşmasını bekleniyor. Tahminlere göre IMO 2020 uygulaması sonrasında VLSFO kullanımı ile beraber deniz motorini kullanımı da artacak.

1 Ocak 2020’de yürürlüğe girecek olan %0,50 küresel kükürt üst sınırının uygulaması ile fuel oil fiyatlarında (HSvsLS) %70-75’e yakın bir artış olacağı da tahmin ediliyor. Deniz motorinindeki talep artışı sebebiyle, motorin fiyatlarında da yükseliş öngörülüyor. Uluslararası Denizcilik Örgütü’ne (IMO) göre dünyadaki tüm emtiaların yüzde 90’ı, zincirin bir parçasında deniz yoluyla taşınıyor. Maliyetler nedeniyle de global enflasyona artış olarak yansıyacağına kesin bir sonuç olarak şirketlerin karşısına çıkacak. Yılda yaklaşık 250 milyon ton deniz yakıtı tüketildiği varsayımından hareketle, 0,5 kükürt etkisi, scrubber amortismanları, motorin fiyatlarındaki artış da dâhil edilir ise yılda yaklaşık 45- 50 milyar dolara yakın ek maliyet ortaya çıkacağı söylenebilir.

SOCAR MARINE 2020 hedefleri

SOCAR MARINE, sektörün en genç oyuncusu olmasına rağmen SOCAR Türkiye’nin yatırımlarına paralel olarak büyüyen ve lider konumunda bir gemi yakıt ikmal şirketidir. Bugün bünyesinde bulunan STAR Rafineri, Petkim, TANAP, Bursagaz, Kayserigaz gibi şirketler ile bir enerji şirketi olması ile birlikte, STAR Rafineri Limanı, Petkim Limanı, SOCAR Terminal, STAR Depolama Limanı ve bu limanlara gelen gemilere verdiği hizmetlerle Türkiye’nin büyük denizcilik şirketlerinden biridir. Aynı zamanda gemi yakıt ikmal faaliyetleriyle,Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgeleri ile Türkiye’nin her noktasında yakıt ikmali yaparak sektörün gelişmesini katkıda bulunuyor ve yeni bölgeleri dünya pazarına sunuyor. Mersin ve İskenderun bölgeleri buna çok iyi birer örnek. SOCAR MARINE, uluslararası deniz yakıt pazarında büyümesine devam etmekle beraber, yakın zamanda iç piyasa gemi yakıt ikmallerine de başlayarak iç piyasada da önemli ve güçlü bir pozisyon almayı hedeflemektedir.

Yabancı yatırımcıya engelleri temizleyelim

0

Hazine ve Maliye Bakanı’nın gerek OVP ve gerekse de sonraki adımları ekonomik gidişata dair normalleşmeyi getirmeye başladı.

Bundan sonra özellikle Kamu maliyesi içerikli gider azaltıcı-gelir artırıcı iş ve işlemler önem kazanıyor.

Evet; yapılan görüşmeler ve siyasi boyutlu olaylar konusunda sağlanan mutabakatlar ve uluslararası işbirliğini tesis edici, hızlandırıcı adımlarla ekonomik düzelme süreci başladı, başlatıldı. Ama asıl mücadele içeridedir. Kendi bünyemizde yapmamız gerekenleri yapıyor muyuz..!

Bence en önemli evrelerden birisi budur. Kamu maliyesine dair gelir artırıcı-gider azaltıcı adımları atıyor muyuz, beklenen şekilde atabilecek miyiz, kamu bürokrasisini kamusal israfın önlenmesi konusunda aktive edebilecek miyiz.. Konuya dair daha pek çok madde var ama bugün yabancı yatırımcı ve finansın ülkemize gelişine dair engellerin azaltılması, kolaylıklar sağlanması hususlarına parmak basmak istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı’mız ve Maliye Bakanı’nın bu konuda büyük çaba ve gayret içinde olduklarını görüyor ve biliyorum. Mevzuat değişikliği, kararname ve yönetmelikler çıkartılması gibi gereken her tür kolaylaştırıcı düzenlemenin yapıldığı bir gerçek.

Ama ne yazık ki; kamu bürokrasisinin hala yabancı yatırımcı ve sermayeyi sanki hasım gibi gördüklerini müşahede ediyorum. Bu çok acı bir realitedir.

Maalesef sorumluluk almaktan kaçan, topu taca atan, “neme lazımcı” bir bürokratik zihniyetin yabancı sermayeye takoz olduğunu görüyorum.

İçeride ve dışarıda iş ve finans çevreleriyle sürekli teşriki mesai içinde bulunan birisi olarak; konuya dair sürekli şikayetler alıyorum. Gerek hazine bürokrasisi ve gerekse de bankaların zorlaştırıcı ve inisiyatif almayan tavırları yabancıları hala canından bezdirmeye ve ülkemize gelme konusunda geri adım atmaya sevkediyor. Kimse kızmasın ama adeta sermaye düşmanlığı yapılıyor.

Yetkili ve sorumluluk merciinde olanlar bile, yatırımcı ve sermayedara illa ki Cumhurbaşkanı’na ulaşma zorundalığı hissettiriyor.

Buradan sesleniyorum…

Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın Albayrak’ın yabancı yatırım ve sermaye konusundaki hassasiyetlerine rağmen hala zorluk çıkartıyor, suyu yokuşa sürüyor ve canından bezdiriyorsanız, bu ne milliliktir ve ne de vatanseverliktir. Bilakis cahilane veya korkakça ülkeye zarar vermektir, ekonomiye köstek olmaktır ve aptalca bir ihanettir. Bu kadar açık konuşuyorum, kimse alınmasın. Bu ülkede taş üstüne taş koyacak, yerli-yabancı herkesin önünü açmak yetkili makamlardaki herkesin görevidir.

Aksi ise, görevi ihlal etmektir. Yok efendim Masak incelemesiymiş, Hazine izniymiş, Merkez Bankasında bekletiliyormuş, Paranın menşei nasılmış, Şu evrak eksikmiş, bu yazı yokmuş, filan imza çirkinmiş, Gibi gibi, akla mantığa aykırı bir sürü köstekle yabancı sermaye ürkütülüyor. Beyler, bayanlar; para güvenli liman ister.

Ve ekonomileri gelişmiş olan Avrupa ülkeleri bile yabancı yatırım ve sermayeyi çekmek için büyük kolaylıklar, teşvik ve cazip teklifler sunarken bize ne oluyor..!

Bize göre kat kat gelişmiş ekonomileri varken yabancı yatırımcıyı kapıda karşılıyor ve onların kamusal iş ve işlemlerini kendileri çözümlüyorlar.

Zaman katliamı, kaynak israfı, bugün git yarın gel mantalitesi ve nihayetinde “kahretsin arkadaş, Türkiye’de yatırım yapmaya niyet ettiğime bile pişman oldum” hayıflanmasıyla gerisin geriye dönüp giden ve bir daha da Türkiye’ye gelmem diyen bir sürü yatırımcı…

Aklımızı başımıza alalım,

Bu ülke hepimizin.

Sorumluluk ne sadece Cumhurbaşkanı’nındır ne Maliye Bakanının ve ne de bilmem hangi yetkilinindir…

Devletin en alt kademesinden en üst kademesine kadar herkes sorumludur, mesuldür ve zorunludur.

Konuya dair sorunlar, kırtasiyecilik ve bariyer olma durumları ivedilikle ortadan kaldırılmalıdır.

Finans ve bankacılığa dair bürokrasi derhal uyarılmalı ve yabancı yatırımcının sorunlar giderilmelidir.

Şişecam ödüllendirildi

Türkiye’nin en köklü kuruluşları arasında yer alan Şişecam Topluluğu, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından bu yıl 7’ncisi gerçekleştirilen ‘Türkiye Kadın Direktörler Konferansı’ kapsamında düzenlenen “Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulu” ödülüne layık görüldü. Yönetim kurulunda, 1’i bağımsız 3 kadın üye bulunduran Şişecam Topluluğu, yönetim kurulunda yüzde 30 kadın oranını yakalayarak en fazla kadın yönetim kurulu üyesine sahip şirketlerden biri oldu.

14.12.2019 – Düzcam, cam ev eşyası, cam ambalaj ve cam elyafı gibi camın tüm temel alanlarıyla soda ve krom bileşiklerini kapsayan iş kollarında küresel oyuncu olan Şişecam Topluluğu, 2019 yılı ödüllerine bir yenisini daha ekledi. Şişecam Topluluğu, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu’nun bu yıl 7’incisini düzenlediği ‘Türkiye Kadın Direktörler Konferansı’ kapsamında “Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulu” ödülünün sahibi oldu. Ödülü Şişecam Topluluğu adına Organizasyonel Gelişim Müdürü Elif Araç Çakır, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Türkiye Direktörü Arvid Tuerkner’den aldı. 

Yönetim kurullarına aday gösterilme süreçleri ve çeşitlilik temasıyla düzenlenen konferans kapsamında, “Türkiye’de Yönetim Kurullarında Kadın 2019 Raporu” sonuçları da açıklandı. ‘Kadınlarla Güçlendirilmiş Yönetim Kurulları Endeksi’ne göre borsada işlem gören 402 şirket arasında yapılan araştırmada, Şişecam, yönetim kurulunda yüzde 30 kadın oranını yakalayarak en fazla kadın yönetim kurulu üyesine sahip şirketlerden biri oldu. 9 üyenin bulunduğu Şişecam Yönetim Kurulu’nda, 1’i bağımsız olmak üzere 3 kadın üye bulunuyor.

Şişecam Topluluğu Hakkında

Türkiye’nin en köklü kuruluşları arasında yer alan Şişecam Topluluğu düzcam, cam ev eşyası, cam ambalajvecam elyafıgibi camın tüm temel alanları ile soda ve krom bileşiklerini kapsayan iş kollarında küresel bir oyuncudur. Topluluk “Düzcam”, “Cam Ev Eşyası”, “Cam Ambalaj” ve “Kimyasallar” olmak üzere dört ana iş grubunda, Türkiye’nin yanı sıra Almanya, İtalya, Bulgaristan, Romanya, Slovakya, Macaristan, Bosna Hersek, Rusya Federasyonu, Gürcistan, Ukrayna, Mısır, Hindistan ve ABD’de faaliyet göstermektedir.

Bugün dünyanın cam ev eşyasında üçüncü, cam ambalaj ve düzcamda beşinci büyük üreticisi konumundaki Şişecam Topluluğu, dünyanın en büyük yedinci sentetik soda üreticisi olmasının yanı sıra krom kimyasallarında dünya lideridir.  Şişecam, 80 yılı aşkın deneyimi, 22 bin çalışanı,14 ülkeye yayılan üretim faaliyetleri ve 150 ülkeyi aşan satışlarıyla uluslararası ölçekte bir Topluluk olarak ana faaliyet alanlarında dünyanın en büyük üç üreticisinden biri olma hedefiyle yoluna devam etmektedir. 

www.sisecam.com.tr

Schneider Electric’in Eşitlik ve Katılım buluşması

Schneider Electric’in Eşitlik ve Katılım Politikaları, Tiflis’teki BM Kadının Güçlenmesi Prensipleri Buluşması’na Damgasını Vurdu 

  • Eşitlik ve katılım alanlarındaki çalışmaları ile iş dünyasına öncülük eden Schneider Electric, Tiflis’te düzenlenen Birleşmiş Milletler Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs) etkinliğinde yer aldı.
  • Toplantıda konuşma yapan Schneider Electric Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Endüstri İş Birimi Başkan Yardımcısı Mehmet Özalp, şirketin WEPs kapsamındaki güçlü taahhütlerini ve Global Aile İzni politikası, eşit ücret politikaları ve kadının güçlenmesi çalışmalarına örnek teşkil eden projelerini paylaştı.

Enerji yönetimi ve otomasyonun dijital dönüşümünde dünya çapında uzman olan Schneider Electric, katılım ve çeşitlilik alanlarındaki öncü çalışmaları ile Tiflis’te gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Kadının Güçlenmesi Prensipleri (WEPs) etkinliğinde yer aldı. Uluslararası buluşmada şirket adına konuşma yapan Schneider Electric Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Endüstri İş Birimi Başkan Yardımcısı Mehmet Özalp, bu konudaki taahhütlerini küresel çapta büyük bir adanmışlıkla yerine getirdiklerini vurguladı. 

Özalp; “Bizim için cinsiyet eşitliği ve çeşitlilik sadece bir beyan değil, birlikte inşa etmemiz ve ulaşmak için somut aksiyonlar almamız gereken bir önceliktir. Çünkü işyerinde eşitliği, katılımı ve çeşitliliği sağlamanın toplumsal gelişimdeki rolünün ve aynı zamanda şirket olarak hep birlikte, farklılıklarımızdan beslenerek çok daha güçlü bir performans sergilediğimizin farkındayız. Bu kapsamda çalışan sayısının 10 ve üzeri olduğu ülkelerin tamamında, Kadının Güçlenmesi Prensiplerini hayata geçirmeyi taahhüt ettik. Bu hedefimize ise alanında öncü uygulamaları içeren bir strateji ve liderlerimiz başta olmak üzere tüm çalışanlarımızı kapsayan, katılımcı bir kültür ile ulaşacağız. Bu çalışmalarımızın önemli örneklerinden biri Global Aile İzni politikamızdır. İş dünyasında rol-model olan bu uygulama ile cinsiyet farkı gözetmeden tüm çalışanlarımızın bireysel ve aileleri ile ilgili özel zamanlarda, mevcut yasal izinlerin ötesinde haklar sunarak onları destekliyoruz. Bu sayede çalışanlarımızın iş yeri deneyimlerini güven, değer duygusu ve denge üzerine kurguluyoruz. Aynı zamanda Eşit Maaş Politikamız, kadınların iş hayatında desteklenmesini sağlayan mentorluk programları, çalıştaylar ile kız öğrencilerin teknik kabiliyetlerini geliştirmeye yönelik çalışmalarımız, burs olanakları ve onlara ilham verecek etkinliklerimizle kadının güçlenmesi alanına öncülük ediyoruz. Tüm bu çalışmalarımızla Kadının Güçlenmesi Prensipleri kapsamında, böyle güçlü bir taahhüdü başarmayı hedefleyen ilk uluslararası şirket olmaktan gurur duyuyoruz” şeklinde konuştu. 

Schneider Electric, öncü İK çalışmaları ile iş dünyasında örnek teşkil ediyor

Schneider Electric’in 2018 yılında başlattığı Global Aile İzni Politikası sayesinde çalışanlar iş ve yaşam dengesini sağlamak anlamında önemli haklar ede ediyor. Bu politikayla yeni doğan bir bebeğin karşılanması, hasta veya yaşlı bir aile üyesinin bakımı ve aile üyelerinden birinin kaybında yas süreci gibi temel yaşam aşamalarında yasal düzenlemelerin ötesinde bir ücretli izin politikası uygulanıyor. Uygulama kapsamında birincil derecede ebeveyn olan çalışanlar, doğal doğum ve evlat edinme durumunda 12 hafta, ikincil ebeveynler ise 2 hafta izin kullanabiliyorlar. Yaşlı bakımı veya ağır bir sağlık durumu için ise 1 hafta izin ve ailenin bir üyesinin ölümü durumu söz konusu olursa da 1 haftalık yas izni alabiliyorlar. Bu politikayla Schneider Electric çalışanları, yaşamlarının en önemli anlarında ücretli izin hakkını kullanabiliyor, özel hayatlarını ve işlerini daha iyi yönetme imkanı kazanıyor. 

Schneider Electric aynı zamanda Eşit Maaş Politikası ile şirket başarısına katkı sağlayan her bir çalışanını cinsiyet göz etmeksizin eşit şartlarda ödüllendiriyor ve çalışanların gelişimleri için eşitlikçi fırsatlar sunmaya devam ediyor. Bu kapsamda şirket, 2019 ücret artış döneminde aynı görevi üstlenen kadın ve erkek tüm çalışanlarının adil ve hakkaniyetli bir şekilde ödüllendirilmesini sağladı. Bunun yanı sıra, bu süreci yöneten tüm yöneticiler bu konuda farkındalık kazanmak üzere eğitimler alıyor. 

Şirketin bir diğer öne çıkan projesi ise işe yeni başlayan kadın satış mühendislerinin, deneyimli kadın satış müdürlerinden rehberlik aldığı mentorluk programı. Böylece işe yeni başlayan kadın çalışanlar Schneider Electric’e rahatlıkla uyum sağlıyorlar ve satış görevlerinde en yüksek performansı en rahat hissettikleri şekilde gösterebilmeleri için destek alıyorlar. 

Schneider Electric aynı zamanda kız öğrencilere özel çalışmalara imza atıyor. Bu kapsamda Sahada Kadın Teknisyenler Projesi ile kız öğrencilerin teknik eğitimlerini destekliyor ve pratik becerilerini şirket çatısı altında sahada geliştirmelerine olanak tanıyor. Elde ettikleri bu avantajla kariyerlerine güçlü bir başlangıç yapan kız öğrencilerin Schenider Electric bünyesine katılmaları da şirketin hedefleri arasında.

Schneider Electric Hakkında 

Schneider Electric olarak biz enerjiye ve dijitale erişimin, temel bir insan hakkı olduğuna inanıyoruz. Herkesin minimum kaynaktan maksimum fayda sağlaması için gücümüzü ve enerjimizi kullanıyoruz.  Bunu yaparken de Life Is On yaklaşımımızın herkes için her an, her yerde hayat bulduğundan emin oluyoruz.

Verimlilik ve sürdürülebilirlik için dijital enerji ve otomasyon çözümleri sağlıyoruz.


Evler, Binalar, Veri Merkezleri, Altyapılar ve Endüstriler için dünyanın önde gelen enerji teknolojilerini, gerçek zamanlı otomasyonu, yazılımı ve hizmetleri entegre çözümlerle birleştiriyoruz.


Anlamlı Bir Amaç ve Kapsayıcı ve Güçlü Değerlerimiz etrafında tutkuyla birleşmiş olan, açık, küresel ve yenilikçi bir topluluğun sonsuz potansiyelini ortaya çıkarmaya kararlıyız. 

Eğer Çin samimi ise…

Çin’in başta Doğu Türkistan olmak üzere Tibet, Güney Moğolistan, Hong Kong ve benzeri bölgelerinde devlet eliyle uyguladığı ağır insan hakları ihlalleri maalesef hür dünyadan yeterli ilgiyi görmemekte, dahası bir kısım sözde Müslüman devletlerde ise bölgede yaşananlar görmezden gelinmektedir.

2016 sonrası dönemde sözde “eğitim kampları” bütün aleniliği ile varlığını devam ettirmesine, yüz binlerce aile parçalanmasına ve bir o kadar da çocuk ailelerinden koparılmasına rağmen, hür dünyanın sessizliği, gelecek adına bizleri endişelendirmesi gerekirken, bu vurdumduymazlığın sebebini anlamakta zorlananlardan birisiyim.

Maddi çıkarlarınız, ikili münasebetleriniz, uluslararası stratejik atılımlarınız vesaire vesaire…

Her ne amaç, plan veya programla alakalı olursa olsun, Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık ayıbına sessiz kalmak veya göz yummak, açıklanabilir bir durum değildir.

2019’un ortalarından itibaren sözde eğitim kaplarının Çin’in iç bölgelerinde inşa edilerek, yüzbinlerce insanın, nerede oldukları bile bilinemeyen, sonu meçhul bir yolculuğa çıkarılması ise kabul edilebilir bir durum değildir.

Basına yansıdığı ve bilhassa İsrailli bilim adamlarının akademik çalışmalarına konu olan Çin’de “Organ Nakli” ve Suudi Arabistan merkezli “Helal Organ” kampanyaları insanı dehşete düşürür bir hal almıştır.

Bilhassa Çin iç bölgelerine nakledilen sağlıklı ve genç yaştaki Doğu Türkistanlıların bilerek ve tedrici olarak ölüme sürüklenip, organlarının ticari bir meta haline döndürüldüğüne dair veriler ise, muhtemelen ben insanım diyebilen herkes için dehsetamiz bir durumdur. Hal böyleyken, hâlâ Çin’e ses çıkarılmaması ne ile açıklanabilir bilemiyorum.

Aklıma gelen, şayet Çin, iddia ettiği şekliyle, bütün bu insanlık ayıplarının olmadığına dair dünya kamuoyuna inandırıcı argümanlar sunamayacaksa, bu vesile ile söyleyelim, önümüzdeki kısa sürede hem ulusal hem de uluslararası ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalacaktır.

Başta Çin’in toplumsal iç huzuru olmak üzere, Çin’e çevre ülkelerde istikrarsızlığın hiç kimseye faydasının olmadığını bilvesile ifade edelim.

Bu manadan olmak üzere şayet Çin, hiç ümidim olmamakla birlikte, samimi ise bölgeyi uluslararası teşkilatların kontrollerine, ön koşulsuz olarak açmalıdır.

Bununla birlikte, şayet Çin, iddia ettiği şekliyle bölgede “radikal eğilimler”den korkar hâle geldiyse, ülkemizin güzide kuruluşlarından “Diyanet İşleri Başkanlığı”nın bölgede faaliyetine, ivedilikle, izin vermelidir.

Ayrıca ülkemiz adına başta konsolosluklarımız olmak üzere, YEE, TİKA ve YTB gibi teşkilatlarımızın Doğu Türkistan’da temsilciliklerinin faaliyet yapmasının önündeki engelleri, zamana yaymadan, oyalamadan ve absürt bahaneler icat etmeden sağlamalıdır.

Gayet insani olduğuna inandığım bu isteklerin bile, kendisinden başka her toplumu “barbar” olarak gören Komünist Çin idaresi ve idarecileri tarafından yerine getirilmeyeceği, üzülerek ifade edeyim ki, kanaatindeyim.

Son olarak Çin tarihinin hiçbir devrinde “samimiyet” olmadığını bilen birisi olarak Çin’e tavsiyem, yaktıkları ateşe taşıdıkları odunlar, önce kendilerini yakacaktır. Gelin bundan vazgeçin ve kendinizle beraber masum bölge halkının da kanına, daha fazla, girmeyin…

PAGEV’de Yavuz Eroğlu güven tazeledi

Türkiye ekonomisinin itici güçlerinden plastik sektörünün temsilciliğini üstlenen PAGEV’de seçimli olağan Genel Kurul yapıldı. Rekor katılımın olduğu PAGEV 2019 Genel Kurulu’nda, sektörün sorunlarının çözülmesi noktasında önemli çalışmalara imza atan Yavuz Eroğlu, 3. kez başkan seçildi. Tüm sektör paydaşlarını birlikte hareket etmeye çağıran Eroğlu, “Birlikten kuvvet doğar. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada sektörümüzün büyümesi ve sorunlarının çözümü için tüm paydaşlarımızla omuz omuza çalışmaya hazırız” dedi.

Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV), Tek listenin oylandığı Genel Kurul’da tüzük gereği Başkan, Başkan Yardımcısı ve yenilenen üç Yönetim Kurulu Üyesini seçti. 01 Şubat Cumartesi günü İstanbul Hilton Bomonti Otel’de yapılan ve PAGEV tarihinin en geniş katılımlı seçiminde PAGEV Başkanı Yavuz Eroğlu, yeniden Başkanlığa seçildi.


PAGEV Başkanlığını üçüncü kez üstlenen Yavuz Eroğlu,Genel Kurul’da yaptığı konuşmasında birlik mesajı vererek şunları söyledi: “PAGEV olarak önceliğimiz sektörümüzü ileri taşıyacak faaliyetleri yürütürken önümüze engel olarak çıkan sorunları ortadan kaldırmaktır. Başkanlık yaptığım süre boyunca şahsım ve Yönetim Kurulumuz bu bilinçle hareket ettik. Yeni dönemde de asli görevimiz sektörümüzün yüz yüze olduğu sorunların çözümü noktasında mücadele etmek olacaktır. Sektörümüzü ileriye taşıyacak tüm çalışmalarda diğer STK’lar ve sektör paydaşlarımızla birlikte hareket etmeye, güç birliği yapmaya hazırız. PAGEV’in kapısı plastik sektörüne gönül veren herkese açık.”

Çalışmalarına kaldıkları yerden hızla devam edeceklerini belirten Yavuz Eroğlu; “Önceliğimiz ‘plastik çevre düşmanıdır’ algısını yıkmak olacak. Bilimsellikten uzak verilerle sektörümüzü yok etmeye yönelik çalışmalara göz yummayacağız. PAGEV olarak 2020 yılında daha fazla geri dönüşüm diyecek, geri dönüşüm ekonomisi ile ülkemizi kalkındırmak için yaptığımız çalışmaların hızını artıracağız. Toplum genelinde plastiklerin yaşamımıza katkısı noktasında gerçek bir bilinç oluşturacağız. Biliyoruz ki plastik çevre düşmanı değil defalarca dönüştürülerek yeniden kullanılabilecek altın kadar kıymetli bir malzemedir. 3 Ocak 2019 tarihinde TV, radyo ve dijital platformlarda yayınlanan ve tüm ülkeye seslendiğimiz “Plastiklerin doğada yeri yok, hayatımızda yeri çok” kampanyamızı 2020 yılında da sürdürerek ulaştığımız kişi sayısını artırmayı hedefliyoruz” dedi.

Eroğlu, Genel Kurul’da kendisi yeniden göreve seçen tüm üyelere ve sektör temsilcilerine teşekkür ederek PAGEV’deki birlik ve beraberliğin artarak sürmesi temennisinde bulundu.


PAGEV 2019 Genel Kurulu’nda Yapılan Seçimde Yeni Yönetim şöyle şekillendi:

PAGEV YÖNETİM KURULU 

Yavuz Eroğlu – Sem Plastik San. ve Tic. A.Ş. (Başkan)

Ahmet Meriç – Former Makine A.Ş. (1. Başkan Yardımcısı)

Abdullah Karatepe – Öznar Plastik LTD. ŞTİ. (Yönetim Kurulu Asil Üyesi)

İsmail Eren Ünlü – Akümsan Plastik Ürrünleri San. Tic. A.Ş. (Yönetim Kurulu Asil Üyesi)

Yavuz Biçer – SPS Senur Plastik Sistemleri San. Ve Tic. A.Ş. (Yönetim Kurulu Asil Üyesi)

CIAT ve ALDAĞ işbirliği yaptı

Türkiye’nin öncü iklimlendirme şirketlerinden ALDAĞ A.Ş., iklimlendirme sektörünün dünya çapındaki en önemli oyuncularından biri olan CIAT ile başladığı iş birliğini duyurmak üzere 28 Ocak 2020 tarihinde Çırağan Sarayı’nda bir lansman toplantısı gerçekleştirdi. Pek çok sektör temsilcisi, ALDAĞ ve CIAT iş ortaklarının ilgi gösterdiği toplantı, ALDAĞ A.Ş. İcra Kurulu Başkanı Rebii Dağoğlu’nun açılış konuşması ile başladı. Dağoğlu konuşmasında şunları söyledi: “Tüm sektör ve medya mensuplarını bu güzel hadise vesilesiyle burada ağırlamaktan büyük gurur ve mutluluk duyuyoruz. Ticari iklimlendirme alanında dünyanın en büyük şirketi olan CIAT, 19 milyar dolar cirosuyla iklimlendirmeden soğutmaya, yangın ve güvenlikten otomasyona kadar çok geniş bir ağa sahip bir grubun parçası. CIAT’ın gücü ve bize duyduğu güven ile ALDAĞ A.Ş. olarak yıllar boyunca üzerine koyarak elde ettiğimiz saygın imajımız bir araya geldiğinde ortaya çıkacak sinerjinin nelere vesile olacağını hepimiz göreceğiz. ALDAĞ A.Ş., her zaman saygın ve güvenilir bir şirketti, tek eksiği değişimi tetikleyecek olan dinamizmdi. Üç sene önce şirketin yönetimini devralmamla beraber şirkette bir değişim ve dönüşüm süreci başladı. Nitekim bugün burada imzalayacağımız bu anlaşma bu sürecin meyvelerinden bir tanesi.

ALDAŞ A.Ş.’nin gelecekteki büyüme ve kalkınma stratejisinde sürdürülebilirlik kavramı önemli bir yer tutuyor. Sürdürülebilirlik kavramı ise bugün üç ana unsurdan oluşuyor bu üç unsuru; enerji verimliliği, çevre duyarlılığı ve dijitalleşme olarak sıralamak mümkün. Tüm gelişim stratejimizi, bu üç unsura dayanarak ve değer yaratarak belirliyoruz. Fiyata dayalı, nitelikten uzak bir büyüme stratejisini asla benimsemedik ve benimsemiyoruz. Nitekim CIAT’ın kurum kültürü ve yönetim anlayışı bizim bu büyüme stratejimizle paralellik gösterdiği için bugün bu ortaklığın imzasını atıyoruz.

Bu anlaşma sadece bir iş ortaklığı imza töreni değil, bir iş ortaklığı tanımından çok daha fazla anlamlar ihtiva ediyor. Bunlara yakın zamanda tüm sektör şahit olacak” diye konuştu.

“Sistem satışlarında çok daha iyi bir yere geleceğiz”

Dağoğlu, CIAT ile görüşmeye başladıkları ilk günden itibaren aralarında bir kan uyuşması olduğunu belirterek, “Dile kolay 18 aydır görüşme halindeyiz. Bu anlaşmanın gerçekleşmesi için sabırla çalıştık. Çünkü birbirimize ve anlaşma sonucunda başarılı olacağımıza inancımız tamdı. Dolayısıyla bu sadece sürece inanmış olmanın bir karşılığı değil, aynı zamanda ne kadar titiz olduğumuzun, bu yapılanmanın başarılı olmasında ne kadar hassas ve istekli olduğumuzun da bir göstergesi. Bu iş birliği, sadece firmamız için değil tüm sektör için tarihi bir dönüm noktası. CIAT Türkiye bugüne kadar Türkiye’de önem verdiği ürün gruplarında çok iyi bir pozisyondaydı. ALDAĞ A.Ş. olarak lokomotif ürünümüz, klima santrali. ALDAĞ A.Ş.’nin klima santrali tarafındaki, CIAT’ın soğutma gruplarındaki gücü bir araya geldiğinde ortaya çıkacak sinerjiyle sistem satışlarında çok daha iyi bir yere geleceğiz” dedi.

Türkiye’nin ekonomik açıdan parlak günler yaşamadığına da değinen Dağoğlu, “Az da olsa büyümeyle girdiğimiz 2020 yılında, geçen seneden farklı bir tabloyla karşılaşmayacağız. Her şeyden önce küresel şartlar sektör firmalarını yıllar evvelki büyümelerden alıkoyuyor. Bunu bilerek hareket ediyoruz. Türkiye’deki bu konjonktüre rağmen CIAT, bugüne kadar olduğu gibi Türkiye’nin geleceğine güvendi ve Türkiye’deki varlığını genişletme kararı aldı. Böylesi bürokratik, büyük ve geniş çaplı bir şirket için çok ciddi bir karar. Halihazırda giden bir yapıyı başka bir şirketin operasyonuyla birleştirmek gerçekten önemli bir aksiyon. Bu CIAT’ın ALDAĞ A.Ş.’ye ve daha da önemlisi Türkiye’nin geleceğine ne derecede güvendiğini gösteriyor. Bize ve ülkemize duydukları güvenden dolayı CIAT Ailesi’ne çok teşekkür ediyorum” dedi. Bu anlaşmanın fikir babasının ALDAĞ A.Ş. İcra Kurulu Üyesi Stavros Tsavalos olduğunu sözlerine ekleyen Dağoğlu, “İklimlendirme sektörünün global firmalarında çok önemli görevler üstlenmiş Stavros Tsavalos bize bu fikirle geldi ve biz de Stavros’un bu düşüncesiyle çalışmalarımıza başladık. 18 aylık zorlu bir süreci başarıyla tamamladık ve bundan sonra yeni bir dönem başlayacak. Üç yıl evvel şirketin yönetimini devraldığımda ‘Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ demiştim, öyle de oldu. Yapacağım dediğim her şeyi yaptım. İçinde yaşadığımız değişim süreci sadece ALDAĞ A.Ş.’nin değişim süreci değil, sektörün değişim süreci. Çünkü Türkiye değişiyor, dünya değişiyor. Ben müspet ilime inanmış bir insanım dolayısıyla benim inancıma göre değiştirilemeyecek tek şey değişimdir. Değişim risk taşır ama değişmemek daha büyük bir risktir çünkü sonucu kesindir. Eski Bir söz var su akar yolunu bulur. Nasıl akan suyun yönünü değiştiremeyeceksek bu ortaklığın da ivmesini yavaşlatmak, değiştirmek mümkün değildir” diye konuştu.

ALDAĞ A.Ş. ve CIAT ortaklığı bir başarı hikâyesi olacak

Rebii Dağoğlu, CIAT’ın hak ettiği değeri görmesi gerektiğini belirterek, “CIAT, alanında dünyanın en iyi firması. Eğer bunu anlatamıyorsak, sorun bizdedir. CIAT’taki satış ve satış sonrası ekibinin çok büyük bir kısmını bünyemize aldık. Son dönemde farklı firmalardan o kadar farklı isimler geldi ki, ALDAĞ A.Ş. çok kültürlü bir yapıya dönüştü. Biz bu çok kültürlü yapıyı yönetmeyi öğrendik. Dolayısıyla her gelen yeni kişi, gelmiş olduğu kurumdan bir şeyler getiriyor ve geldiği kurumun kültüründen de bir şeyler alıyor. Bunun sonucunda ortak kurum kültürü oluşuyor. Sektör dinamiklerini değiştirecek ALDAĞ- CIAT ortaklığı, kültürel birleşmeyi beraberinde getirecek, bir başarı hikâyesi olacak. Bu ortaklık, sektörümüz ve ekonomimiz için büyük değer yaratacak” dedi ve sözü ALDAĞ A.Ş. İcra Kurulu Üyesi Stavros Tsavalos’a bıraktı.

Tsavalos, “Bugün İcra Kurulu Üyesi Olduğum ALDAĞ A.Ş. ye 2016’da danışman olarak geldim. O zamanlardan bu zamana şirket büyük değişim gösterdi. Öncelikle çok güzel bir fabrika kurdu. CIAT ile kurulan bu ortaklık da ALDAĞ A.Ş.’nin gelişiminin bir göstergesi. Rol alacağımız Pazar sadece Türkiye pazarı değil, dünya pazarı, çözümler pazarı. CIAT da bir çözüm şirketi. ALDAĞ A.Ş.’nin de bu çözümleri üretmek ve sunmak için avantajları var. Biz ürün değil, çözüm üretiyoruz. Dünyada da trent bu yönde ilerliyor. Önümüzdeki dönemde pazarın çok güçlü olmayacağı aşikâr ama temel noktaları gözden kaçırmamalıyız. ALDAĞ A.Ş., büyüme stratejisinde çözüm üretmeye ve değer yaratmaya odaklanıyor. Dolayısıyla bu ortaklığın da büyüyeceğine inancım tam” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Tsavalos’un ardından CIAT Başkanı Didier Genois ise, “İmzaladığımız bu iş ortaklığı anlaşması, CIAT’ın ALDAĞ A.Ş. ile Türkiye’deki varlığını güçlendirecek. Aldağ’ı çok uzun süre inceledik ve gözlemledik. Bizim için bu pazardaki en doğru ortak olacağına kara verdik. Bu ortaklığa ve ALDAĞ A.Ş.’ye güveniyoruz. Çünkü doğru kişilerin doğru çözümler üretmesini istiyoruz. Bugün burada adım attığımız ortaklık, ilişkimizin başlangıcı. Önümüzdeki dönemde artacak ürün ve sistem çeşitliliği ile mühendislik bilgi ve birikimimizin birleşmesi, ilişkimizin uzun soluklu olmasını sağlayacaktır” dedi. Toplantı, toplu fotoğraf çekiminin ardından son buldu.