22.7 C
İstanbul
Pazar, Ağustos 17, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 77

Koronavirüs’e karşı dikkat edilecek 5 adım

İş sağlığı ve güvenliği sektörünün öncü kuruluşu TürkGüven, koronavirüs (Kovid-19) sürecinde evden çalışmayan işveren ve işçilerin dikkat etmesi gereken hijyen kurallarını ve işverenlerin uygulaması gereken politikaları açıkladı. TürkGüven CEO’su Alp Timurhan Çevik “Virüse karşı alınabilecek en temel önlem hijyen. İşveren ve işçiler temel hijyen kurallarına dikkat etmeli ve sosyal mesafelendirme işyerlerinde mümkün olduğu kadar sağlanmalı” dedi.

Çin’in Vuhan kentinde görülen yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tüm dünyada hızla yayılıyor. Dünya bu virüsten nasıl korunacağının yollarını ararken, birçok uzman korunmak için kalabalık ortamlardan kaçınmayı ve bir süre evden çıkmamayı öneriyor. Ancak bazı iş kolları için evden çalışmak mümkün değil. İş sağlığı ve güvenliği süreçlerinin yönetimi için bütünleşik ve kurumsal çözümler üreten sektörün öncü kuruluşu TürkGüven, koronavirüs (Kovid-19) sürecinde evden çalışmayan işveren ve işçilerin dikkat etmesi gereken hijyen kurallarını açıkladı. TürkGüven CEO’su Alp Timurhan Çevik “Virüse karşı alınabilecek en temel önlem hijyen. İşveren ve işçiler temel hijyen kurallarına dikkat etmeli ve sosyal mesafelendirme işyerlerinde mümkün olduğu kadar sağlanmalı” dedi.

Çevik “Koronavirüsün yayılımı hızla artıyor. İşverenlerin yapması gereken en önemli şey detaylı bir planlamadır. Bu planlama, çalışanların bulundukları yer ve yaptıkları işlerle ilgili riskleri dikkate alarak oluşturulmalıdır. Çalışanların virüse maruz kalabilecekleri potansiyel kaynakların belirlenmesinin ilk ve en önemli adım olduğunu düşünüyoruz. Örneğin salgının yoğun bir şekilde devam ettiği ülkelere seyahat eden kişiler, havayolu çalışanları, sağlık çalışanları, atık veya çöp toplama işlerinde çalışanlar ve salgının yayılması ile birlikte hasta olabilecek müşterilerle yoğun temas gerektiren işleri yapan çalışanlar büyük risk altında olabilir” diye konuştu.

Çevik işverenlerin dikkat etmesi gereken 5 maddeyi şöyle açıkladı:

  1. İşverenler öncelikle detaylı bir planlama yaparak çalışanların virüse maruz kalabilecekleri potansiyel kaynakları ve alınması gereken önlemleri belirlemelidir.
  2. Hijyen kurallarına uymak virüsün yayılmasına karşı alınabilecek en temel önlemlerin başında geliyor. İşverenler, çalışanlarını, müşterilerini ve ziyaretçilerini el hijyenine, su-sabun veya alkol bazlı el dezenfektanlarının kullanımına teşvik etmelidir. Hijyen bakımından çalışanların birbirine ait eşyaları kullanması önlenmelidir.
  3. Ortak kullanım alanları sık sık temizlenmeli ve dezenfekte edilmelidir. Ortak kullanım gerektiren makine ve ekipmanlar da detaylıca dezenfekte edilmelidir.
  4. Potansiyel hasta çalışanlar hızlı bir şekilde tanımlanmalı ve izolasyonları sağlanmalıdır. İşyerleri bununla ilgili prosedür ve politika geliştirmeli örneğin; işyerine girişlerde ateş ölçülmesi yaygın bir uygulama haline getirilmelidir.
  5. Sosyal mesafelendirmeye dikkat edilmelidir. İşverenler evden çalışma, vardiya sayısının artırılması, yemek saatlerinin kısaltılması ve sayısının artırılması gibi önlemler ile yoğunluğu ve teması en aza indirmeye çalışmalıdır.

Çevik, koronavirüs sürecinde çalışanların dikkat etmesi gerekenleri de şöyle sıraladı:

  1. Çalışanlar temel hijyen kurallarına ve sosyal mesafeye dikkat etmelidir.
  2. Hasta çalışanların ne olursa olsun evde kalmaları oldukça önemlidir.
  3. Kovid-19 belirtisi veya semptomları takip edilmeli, şüpheli bir durumda çalışanlar, işveren ve yetkilileri bilgilendirerek kendilerini izole etmelidir.
  4. Çalışanların birbirine ait eşyaları kullanmamalıdır.
  5. İşveren tarafından verilen eğitim ve talimatlara dikkat edilmeli ve belirlenmiş prosedürler harfiyen uygulanmalıdır.

İşte koronavirüse karşı işyerlerinde alınabilecek önlemler

Çevik koronavirüse karşı alınabilecek önlemler konusunda ise şunları söyledi; “İlk adım olası virüs bulaşma tehlikesini tamamen ortadan kaldırmaktır. Uzaktan çalışma, toplantı yerine telekonferans ve müşterileri çevrimiçi hizmetlere yönlendirme önlemlerden birkaçı olabilir. Tehlikenin tamamen ortadan kaldıramadığı durumlarda, daha etkin, verimli havalandırma ve filtreler, fiziksel bariyerler gibi mühendislik önlemleri önem kazanır. İşyerleri ayrıca yaygın olarak idari kontrol önlemleri almalıdır. Hasta çalışanların evde kalmaya teşvik edilmesi, vardiya sayısını artırarak işyerinde bulunan çalışan sayısının azaltılması, çalışanların önlemler konusunda bilgilendirilmesi ve eğitim verilmesi, gerekli kişisel koruyucu donanımların sağlanması virüsün yayılmasını önlemek adına büyük önem taşır.”

Risk grubunda çalışanı olanlar dikkat!

Çevik, “İşyerlerinin özellikle risk grubunda olan çalışanlara karşı alacağı önlemler hem hastalık bulaşma riskini hem de hastalığın etkisini etkilemektedir. İşverenler, kurumlarında solunum yolları ile ilgili kronik hastalığı olanları, diyabet hastası olanları, 65 yaş üstü çalışanları, bağışıklık baskılayıcı ilaç kullananları (MS hastaları gibi), kanser ve tansiyon hastalığı olanları acilen tespit ederek bu kişilere izin vermeli veya bu kişilere özel kontrol önlemlerini (hekim denetimi, bilgilendirme) uygulamadır.

Enerji Sistemleri, siyasi güç üretmektedir

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) iki ayda bir düzenlediği İklim Kafe Konuşmaları’nın Şubat ayı buluşmasına, Boğaziçi Üniversitesi’nden Begüm Özkaynak, konuşmacı olarak katıldı. “Türkiye’nin Enerji Politikalarını Sosyal Bilimler Işığında Okumak” başlıklı toplantıda toplum-çevre ilişkilerinde sosyal bilim temelli araştırmaların önemine değinildi

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) iki ayda bir gerçekleştirdiği İklim 

Değişikliği alanında çalışan araştırmacı ve akademisyenlerin, bu alandaki çalışmalarını masaya yatıran İklim Kafe Konuşmaları serisinde yılın ilk buluşması yapıldı. 

İklim değişikliğiyle ilgili çeşitli konuları, politikadan atmosfer bilimlerine, ekonomiden psikolojiye kadar disiplinler arası bir ortamda tartışmak üzere bir araya gelinen İklim Kafe Konuşmalarının 10’uncusunda Boğaziçi Üniversitesi’nden Begüm Özkaynak, “Türkiye’nin Enerji Politikalarını Sosyal Bilimler Işığında Okumak” başlıklı bir sunum yaptı. 

Sunum beraberinde yaptığı konuşmada Begüm Özkaynak, şu konulara değindi:

  • Enerji – Sosyal Bilimler İlişkisi
  • Enerji politikalarımıza kim/nasıl karar veriyor? 
  • Enerji sistemlerinin siyasi güç üretme kapasitesi
  • Türkiye bağlamı  

Özkaynak, toplum-çevre ilişkilerinde sosyal bilim temelli araştırmaların önemine değinerek, “1970’lerden, 80’lerden miras çevreye teknokrat ve yönetimci yaklaşımlara eleştirel bir yanıt arayarak; kıtlık, güvenlik, verimlilik ve risk gibi kavramlar ve popüler söylemlerle hegemonik gücün nasıl üretildiğini ve sürdürüldüğünü anlamamıza faydalı oluyor. Farklı kesimlerle araştırma yaparak; alternatif veri ve kavramlar üreterek baskın bilgi biçimlerini huzursuz etmemize ve sorunsallaştırmamıza da yarıyor. Sorunların kökenleri hakkında alternatif açıklamaların; bu sorunların ele alınış biçiminin bir eleştirisini ve alternatif çözümlerin tanımlanması sağlıyor” dedi.

Enerji konusu siyasi güç dengesini değiştiriyor

Enerji sistemlerinin siyasi güç üretme kapasitesinin önemine de değinen Özkaynak, “Uluslararası güç ilişkileri – jeo-politika, sosyo-politik düzlem – sosyo-teknik düşler/özlemler, 

siyaset ve teknolojinin ortaklığı – tekno-politika, ekonomik – politik eşitsizliklerin yeniden üretilmesi ile farklı koalisyonların oluşumu ve kolektif bilinç üretimi konusunda enerji politikalarının etkisi yadsınamaz” dedi. 

Buluşmada, Türkiye bağlamında şu konulara değinildi:

  • 1973 petrol krizi sonrası yaşanan enerji kıtlığının algılara etkisi
  • 1980 sonrası – Özal hükümetinin serbest piyasaya geçiş çabalarında enerji politikalarının merkeziyeti  – baraj, termik santral, nükleer santral yatırımlarına ilişkin sorunlar ve tartışmalar
  • 1990’larda enerji darboğazı söylemi; kalkınma, büyüme, milli güvenlik kaygılarının hız kazanması
  • GAP mega-projesine jeopolitik ilişkiler ve kalkınma bağlamında atfedilen rol; GAP’ın güneydoğuyu şekillendirme çabaları
  • 2001 sonrası –neo-liberalizmin derinleşmesi
  • 1970’lerden süregelen nükleer santral tartışmaları; 
  • 1990’larda GAP
  • 2010 sonrası –  yenilebilir (?) enerji politikaları – HES’ler, rüzgar santralleri, jeotermal
  • 2020’ler – enerji kullanımı ve karbon emisyonlarına dair teknoloji ve mühendislik dar kapsamına indirgenen politikalar
  • Akıllı sayaçlar, kişisel karbon hesapları  ve bunların akran baskısı, karşılaştırma, iletişim için kullanımı
  • Neoliberal enerji projelerin yaygınlaşması ve özelleştirmeler ile:
  • Enerji üretim kararların sosyo-ekolojik kaygılardan tümüyle ayrılması
  • Elektrik üretimi ve tüketiminde coğrafi eşitsizlikler
  • Arazi kullanım anlaşmazlıkları
  • Hukukun üstünlüğünün erozyonu
  • Yerel direnişlerin şiddetli baskılanması; insan hakları ihlalleri; yasada yararın gözden geçirilmesine getirilen kısıtlar

Toplantının kapanış konuşmasını yapan IPM İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, 4 Mart 2020 tarihinde yapılacak Kafe Buluşması’nda Hakan Gür’ü ağırlayacaklarını duyurdu.

Elektrik kesintilerine anında çözüm üretiliyor

Elektrik kesintilerine hızlı çözüm üretiyor

Limak Enerji bünyesinde elektrik dağıtım hizmeti veren UEDAŞ, SCADA sistemi ile elektrik kesintilerine uzaktan anında müdahale edebiliyor. Bu sayede elektrik kesintileri 5-10 saniye içerisinde giderilirken,  kesinti süreleri de azalarak müşteri memnuniyetinin artması sağlanıyor.

Bursa başta olmak üzere, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova’da toplamda 4 şehirde 5 milyonun üzerinde kişiye hizmet veren UEDAŞ, müşteri memnuniyetine yönelik yatırımlarını artırarak devam ettiriyor. Elektrik kesinti sürelerini en aza indirme amacıyla sürdürülen çalışmalar kapsamında geliştirilen SCADA sistemi, elektrik kesintilerine uzaktan anında müdahale edilip, arızaların kontrol edilmesini sağlıyor. UEDAŞ aboneleri, sistem sayesinde, kesinti sürelerinin kısa sürede çözülmesi sayesinde mağduriyet yaşamıyor. SCADA sistemine yapılan yatırımlar sayesinde oluşan arızaların yüzde 37’sinin uzaktan çözüldüğünü belirten UEDAŞ Genel Müdürü Gökay Fatih Danacı, “2018 yılına göre, 2019 yılı sonu verilerimize baktığımızda toplam kesinti adedinde yüzde 24, toplam kesinti süresi ise yüzde 41 azalma görüyoruz. Şebekede oluşan arıza adedi yüzde 24 azalarak, her üç arızadan biri uzaktan müdahele ile çözüme ulaşmış oldu. Bununla birlikte UEDAŞ’ın çağrı merkezi 186’ya gelen çağrı sayısı da yüzde 16 azaldı” dedi.

SCADA’ya 40 milyon TL’lik yatırım

UEDAŞ Entegre Bilişim Sistemleri Projesi kapsamında, 2016 itibariyle SCADA projesinin birinci fazı ile Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova’da kritik noktalarda yer alan 290 dağıtım merkezi devreye alındı. SCADA Yaygınlaştırma Projesi kapsamında 2019 itibariyle gelinen noktada devreye alınmış olan istasyon sayısı 413’e ulaştı.

Danacı, “OG dağıtım merkezleri dikkate alındığında, şebekenin yüzde 48’i SCADA’ya alındı ve dağıtılan enerjinin tamamı uzaktan kontrol edilebilir hale geldi. Bu yatırımımızla hizmet bölgesi iller kapsamında SCADA sisteminden sorumlu bir yönetici, iki mühendis, beş operatör ve on beş teknik saha personeli olmak üzere toplamda yirmi üç personel istihdam ettik. Tüm ölçüm, izleme ve kumanda faaliyetlerini 24 saat kesintisiz izlemeye ve arızalara uzaktan müdahaleye olanak sağlayan ve 40 milyon TL yatırım yapılması planlanan sistemde, 500 istasyon sayısına ulaşmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Görüntülere linkten ulaşabilirsiniz;   https://we.tl/t-bvbtXvQ3Vw

UEDAŞ Hakkında

Uludağ Elektrik Dağıtım A.Ş., 01.09.2010 itibari ile özelleştirilmesi tamamlanarak Limak Holding bünyesinde hizmetlerine başladı. Temel hizmet olarak; iletim noktalarından aldığı elektriği vatandaşlara perakende olarak dağıtmakla görevli olan Uludağ Elektrik Dağıtım AŞ’nin, çalışma esasları EPDK tarafından belirlendi. Türkiye’nin lokomotif bölgesi olan Marmara Bölgesi’nin güneyini kapsayan hizmet sahası ile Uludağ Elektrik Dağıtım AŞ; 35 bin 501 kilometrelik alanda faaliyetlerini sürdürüyor. Türkiye’nin otomotiv merkezi Bursa başta olmak üzere, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova’da toplamda 4 şehirde 5 milyonun üzerinde kişiye hizmet veren Uludağ Elektrik Dağıtım AŞ, her geçen gün artan abone sayısı ile doğru orantılı olarak altyapısını geliştirme ve daha kaliteli hizmet verme anlayışı ile çalışmalarını sürdürüyor.

E-ticaret teşviklerle ivme kazanacak

Turkish Cargo ve Turkishtime’ın iş birliği ile düzenlenen ‘’Ortak Akıl Toplantıları’nın üçüncüsü e-ticaret sektörünün temsilcilerini aynı masa etrafında topladı. ETİD’in de ikinci ev sahibi olarak bulunduğu Ortak Akıl Toplantısı’nda; e-İhracat Müdürlüğü’nün kurulmasından KOBİ’lerin e-ihracata dahil edilmesine, e-ihracatı artırmaya yönelik teşvik modellerinin oluşturulmasından lojistik merkezlerinin kurulmasına kadar, sektörün gündemini oluşturan kritik konular tüm yönleri ile konuşuldu.

Turkish Cargo iş birliğiyle Turkishtime’ın düzenlemeye devam ettiği “Ortak Akıl Toplantıları”, 14 Ocak Salı günü e-Ticaret sektörünün temsilcilerini buluşturdu. Yekta Özözer’in moderatörlüğünde düzenlenen e-Ticaret Sektörü Ortak Akıl Toplantısı’na; Türk Hava Yolları Genel Müdür (Kargo) Yardımcısı Turhan Özen, ETİD (Elektronik Ticaret İşletmeciler Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Emre Ekmekçi, Turkish Cargo Müşteri İlişkileri Başkan Yardımcısı Ömer Faruk Kılıç, ePttAvm.com / Pttem CEO’su Hakan Çevikoğlu, Mavi E-Ticaret Genel Müdürü Barış Akyürek, Defacto CIO & e-Ticaret ve Bilgi Teknolojilerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Cengiz Gürer, Trendyol Kategori Grup Direktörü Çağrı Cebe, ebebek E-Ticaret Direktörü Emre İlban, Boyner Büyük Mağazacılık Genel Müdürü Eren Çamurdan, Dalyan Makina Genel Müdürü Erkan Dalyan, Kiğılı CEO’su Hilal Suerdem, Orkatek Teknoloji A.Ş. Kurucu Ortağı Levent Arar, LC Waikiki Genel Müdür Yardımcısı (E-Ticaret) Mahmut Salih Yılmaz, n11.com Tedarik Zinciri ve Uluslararası İş Geliştirme Direktörü Ramazan Altınay, Koton Mağazacılık İş Geliştirme, e-Ticaret ve Toptan Satış Direktörü Orhan Ekinci, Modanisa.com Genel Müdürü Sami Güzel, Yataş E-Ticaret Direktörü Sevil Tutcu, Hepsiburada Operasyon Grup Başkanı Taner Timirci ve Turkishtime Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Özkan katıldı.

Dünyada değişim rüzgarları esiyor

e-ticaret, yarattığı yeni iş kolları, yeni istihdam ve erişilen yeni pazarlar sayesinde, bünyesine giren bir çok sektöre dinamizm katıyor. Türkiye, küresel e-ticaret pastasının içinden henüz yeteri kadar pay alamasa da internetin getirdiği bir takım fırsatları gün geçtikçe daha çok değerlendiren bir ülke olarak, dijital dönüşüm destekli bir ekonominin önemli bir parçası olan e-ticaret konusunda önemli bir potansiyeli bünyesinde barındırıyor. Türkiye’nin e-ticaret konusundaki potansiyelini kullanarak bölgesel gücünü ve ihracat potansiyelini artırabileceğine inanılıyor.

Dünyada uluslararası e-ticaret taşımacılığı, her yıl yüzde 12 ile 15 bandında büyüyor ve şu anda taşımacılık yönündeki ciro; yıllık olarak 250-300 milyar dolar civarında seyrediyor. Bu rakamların, 2023 yılında yüzde 24 bandına yerleşerek, ekonomik olarak da 400 milyar doları aşması bekleniyor. Rakamlar da; dünya ticaretindeki değişim rüzgarlarının etkisiyle son yıllarda şirketlerin ürünlerini, yurt dışı pazarlara online kanallar aracılığıyla ulaştırmaya başladığını gösteriyor. Bu durum, satıcılara yurt içi pazarlarda var olmanın ötesinde bir avantaj sağlarken tüketicilere de daha geniş ürün ağına ya da aynı nitelikli ürünlere daha uygun fiyatlarla erişim imkânı sağlıyor.

Dünya genelinde e-ticaretin yaygınlaşması ve tüketicilerin ürün teslimatı konusunda artan beklentileri ile şirketler özellikle lojistik alanında kendilerini farklılaştırmaya ve rekabet avantajı elde etmeye çalışıyor. Gelişmiş pazarlar göz önünde bulundurulduğunda, aynı gün teslimatın neredeyse standart bir beklenti olduğu günümüzde, bu hizmetin belirli bir kalite seviyesinde verilememesi tüketicilerin tercihlerini doğrudan etkiliyor. Hal böyleyken Türkiye’de e-ihracat pazarında rol alan oyuncular, e-ihracatın kilit noktalarından biri olan lojistik alanında bir takım iyileşmelerin gündeme getirilmesini bekliyor. Her şeyden öte lojistik harcamalarında devletin desteğine gereksinim duyan sektör, mikro ihracattaki potansiyeli performansa dönüştürmek için bunun bir gereklilik olduğuna dikkat çekiyor. e-ihracatta Türkiye’nin en büyük avantajı; sahip olduğu kaliteyle birlikte ucuz bir ülke olması. Bu durum, e-ihracat için ciddi bir potansiyel oluşturuyor. Türkiye’nin sahip olduğu bu potansiyelin önünde duran en büyük engel ise lojistik maliyetlerin yüksek olması.

Firmalar, vergi tarafında desteğe ihtiyaç duyuyor

Yapısı gereği birçok bakanlıkla temas halinde olan e-ihracat alanında e-İhracat Müdürlüğü’nün kurulmasına duyulan ihtiyacın her geçen gün arttığını ifade eden temsilciler, yeni dairenin kurulması ile aynı zaman kendilerine teşvik verilmesini de konuşabileceklerini belirtiyor. Diğer yandan e-ihracat iadelerindeki vergilerin regüle edilmesi önemli bir gündem konusunu oluşturuyor.Lokal e-ticaretteki firmaların hem marj yapılarını koruyup hayatlarına devam edebilmesi hem de e-ihracat tarafında daha kuvvetli rekabet edebilmeleri için vergi tarafında devletin desteğine ihtiyaç duyuluyor.

Son 15 yıldan bu yana ihracatın gayri safi milli hasılaya oranının yüzde 25’te kalmış ve tıkanmış durumda olması, Türkiye’nin e-ihracata ne kadar ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Sektör temsilcileri bu alandaki açılımın e-ihracat ile yapılacağını çünkü B2B ihracatın dengelerinin artık dünyada oturmuş durumda olduğunu ifade ediyor.

e-Ticaret sektörünü geleceğe taşıyacak 10 parametre

Toplantıda, e-ticareti canlandıracak, e-ihracatı artıracak, sektörü dünyaya entegre edecek bir tablonun oluşabilmesi için sektör temsilcilerinin katılımıyla aşağıdaki 10 parametrede görüş birliğine varıldı

1-e-İhracat Müdürlüğü’nün kurulması: Yapısı gereği bir çok bakanlıkla temas halinde olan e-ihracat alanında her geçen gün e-İhracat Müdürlüğü’nün kurulmasına duyulan ihtiyaç artıyor. Keza kime neyi nasıl soracağını bilemeyen firmalar, bu karmaşık yapı içerisinde yaşadığı sorunlarda hükümet kanadında muhatap bulmakta zorluk yaşıyor. Bu nedenledir ki, e-ticaret dairesi varken bir de e-ihracat dairesinin bulunmasının kendileri için faydalı olacağını savunan firmalar, dairenin kurulması ile aynı zaman kendilerine teşvik verilmesini de konuşabileceklerini söylüyor.

2-KOBİ’lerin de e-ihracata dahil edilmesi: Küçük ölçekli firmaların da e-ihracata dahil edilerek sistemin daha geniş bir alana yayılması sağlanabilir. Bu noktada, KOBİ’lerin işin içine yanlış bir şekilde çekildiği yönünde tedirginlik duyan sektör temsilcileri, söz konusu firmaların bu sistem içerisine doğru bir şekilde entegre edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

3-Lojistiğe verilen destek taleplerinin devreye girmesi: Yurt dışındaki gönderilerinde ciddi maliyetlerle karşı karşıya kalan e-ihracat firmaları, Çin örneğinde olduğu gibi lojistik harcamalarında devletin desteğine gereksinim duyuyor. Turkish Cargo gibi milli bayrak taşıyıcısı bir hava yolu markası ile beraber çalışma yapılarak e-ihracattaki lojistik maliyetlerin asgari seviyeye çekilmesi, mikro ihracattaki potansiyeli performansa dönüştürmek için bir gereklilik. Lojistik maliyeti anlamında kalem kalem nelerin sübvanse edilebileceğine dair bir yapıya gidilmesi de öneriler arasında yer alıyor.

4-Doğru ölçümlenmeye dair bir metodun geliştirilmesi: Sektörde her ETGB’nin (Elektronik Ticaret Gümrük Beyanı) e-ihracat anlamına gelmediği ifade edilirken, bu durumdan kaynaklı olarak yanlış hesapların yapıldığı belirtiliyor. Temsilciler şimdi ve ilerleyen yıllarda e-ihracata dair süreçlerin daha iyi savunulabilmesi için ellerinde bir takım verilerin olması gerektiğini söylüyor. Bu nedenle doğru ölçümlenmenin yapılabilmesi için bir metoda ihtiyaç duyulduğunu ve bu standardı şimdiden oluşturmanın önemli olduğu ifade ediliyor.

5-Lojistik merkezlerinin kurulması: 127 ülkeye hizmet sağlayan Turkish Cargo ile beraber sektörün önde gelen bazı firmalarının da görüşleri alınarak devlet desteği ile e-ticarete yönelik hem yurt içinde hem de yurt dışında lojistik merkezlerinin kurulması bekleniyor. Örneğin hedef pazar Almanya ise Almanya’ya gidilip 50 bin metrekarelik bir yer tutularak ihracat ofisleri yerine lojistik merkezleri oluşturulabilir.

6- e-ihracat iadelerindeki vergilerin regüle edilmesi: Lokal e-ticaretteki firmaların hem marj yapılarını koruyup hayatlarına devam edebilmesi hem de e-ihracat tarafında daha kuvvetli rekabet edebilmeleri için vergi tarafında devletin desteğine ihtiyaç duyuluyor. e-ihracat yoluyla yapılan gönderilerin tekrar iade edilmesi halinde ilgili firma; yüzde 20 oranlarında KDV, yüzde 18 ve değişen oranlarda da tekrar ÖTV ödemek zorunda kalıyor. Özellikle tekstil sektörü için ciddi bir sorun teşkil eden bu durumun yeniden düzenlenmesinin firmalar için maliyet anlamında ciddi bir yükü ortadan kaldıracağı düşünülüyor. Firmalar aynı zamanda çifte vergilendirme konusunun da çözüme ulaşması noktasında çağrıda bulunuyor.

7-Perakende Yasası, e-ihracata gölge düşürüyor: Temsilciler, sektörün üzerinde Perakende Yasası gibi adeta bir giyotinin var olduğunu belirtiyor. Bu konuda da kurulacak denetim mekanizmaları ile sektörün regüle etmesine kadar gidecek risklerin söz konusu olduğuna dikkat çekiliyor. Bu noktada Perakende Yasası tarafında da yine hem e-ihracatın hem de e-ticaret sektörünün görüşlerinin ciddiye alınmasının sektörün geleceği için faydalı olacağına inanılıyor.

8-e-ihracatı artırmaya yönelik teşvik modellerinin devreye girmesi: Teşvik olmadan e-ihracatın büyümesinin pek de mümkün olmadığı belirtiliyor. Bu noktada e-ihracat gibi ciddi bir potansiyele sahip olan bir alanın verilecek teşviklerle önünün açılması gerekiyor. Türkiye gibi dört saatlik uçuş mesafesinde dünya nüfusunun yarısına yakın bir coğrafyaya hitap etme şansı olan bir ülkenin coğrafi özelliğinden doğan bu gücünün doğru teşvik hamleleri ile doğru yöne çekilmesi gerekiyor.

9-Mevzuatın basitleştirilmesi: e-ihracata dair mevzuatların mümkün olduğu kadar yurt dışına uyumlu hale getirilerek, işlemlerin orada nasıl yürütüleceğine dair düzenlenmesi gerekiyor. Hali hazırda Türkiye’deki mevzuatların yurt dışına uyumlu olmadığı ve ilerleyen yıllarda bu durumun e-ihracat alanında faaliyet gösteren firmaları ciddi sıkıntılara sürükleyeceği belirtiliyor. Burada da hükümetin ETGB konusunda olduğu gibi e-ihracatçıların da biraz daha yönünü çizmesi bekleniyor.

10- e-ihracat yapan platformların bölgesel ve global platformlara dönüştürülmesi: Türkiye’de e-ihracat alanında sahnede olan oyuncuların bünyelerindeki farklı markalardan aldıkları gücü, bölgesel ve global ölçekte en iyi şekilde değerlendirmesi için çalışma gruplarının kurulmasına duyulan ihtiyaç giderek artıyor.

Doğru malzeme deprem zararını azaltıyor

Ülkemiz dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor ve 83 milyona ulaşan nüfusun yüzde 98’lik bölümü, deprem kuşağı üzerinde yaşıyor. Depreme dayanıklı bina inşa etmenin, yapıların ve kentlerin dönüşümünün daha çok konuşulduğu bugünlerde, Türk Ytong Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Hinginar, depreme dayanıklı yapılaşmaya ve kullanılan yapı malzemelerinin hayati öneme sahip olduğuna dikkat çekti.

1999 Marmara ve Düzce deprem felaketlerinin ardından uzun bir aradan sonra 26 Eylül 2019’da İstanbulluları korkutan 5,8 büyüklüğündeki deprem, bölgeyi bekleyen yıkıcı deprem için bir uyarı niteliğindeydi. Bu depremin ardından ülke genelinde sıklaşan sarsıntılar ve 24 Ocak 2020’de 41 kişinin hayatını kaybettiği 6,8’lik Elazığ Depremi, deprem gerçeğini yeniden gündeme taşıyan ve tehdidin boyutlarını hatırlatan acı tecrübeler oldu.

Türkiye’de depremlerde oluşan büyük yıkımlarla sürekli gündeme gelen güvenli yapı kavramı, sadece afetler nedeniyle bir ihtiyaç değil aynı zamanda bir zorunluluk. Türk Ytong Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Hinginar, Türkiye’deki yapı stokunun önemli kısmının riskli olduğunun raporlarla ortaya konulduğunu belirterek yapı sektörünün çağdaş dönüşüme öncülük etmesi gerektiğinin altını çizdi.

Elazığ depremi üzücü bir gösterge

Günümüz kent yaşamında insanların zamanının yüzde 90’ının binalarda geçtiği düşünüldüğünde güvenli yapı kavramının daha da önem kazandığını paylaşan Hinginar, barınma, eğitim, sağlık, ticaret gibi ihtiyaçların karşılandığı gerek konut, işyeri gerekse kamu hizmeti veren tüm yapıların doğru malzeme ile inşa edilmesinin yaşamsal rol oynadığını belirtti.

Yapı güvenliğinin, depreme karşı alınması gereken önlemler kapsamında ilk sıralarda geldiğinin altını çizen Hinginar “depremlerin neden olduğu can kayıplarını incelediğimizde, düzensiz yapılaşmanın ve düşük yapı kalitesinin kötü sonuçlar doğurduğunu görüyoruz. Büyük bir yıkıma ve can kayıplarına neden olan Marmara Depremi’nin ardından yapılan teknik çalışma ve tespitler, doğal olarak sektörü ve halkı deprem konusunda daha farkında ve duyarlı olmaya yöneltti. Ancak, önlemlerin ve bilincin gelişmesinin çok kolay olmadığını, üzücü bir biçimde Elazığ depremi ile de görmüş olduk.” dedi.

Başarmak için tüm kaynaklara sahibiz

Fethi Hinginar “Topraklarının yüzde 92’si yüksek depremselliğe sahip bir ülkede yaşadığımız göz önüne alındığında, yapılarımızı inşa ederken çok daha dikkatli ve itinalı olmak gerektiği ortadadır. Devlet, yönetmeliklerle, kentsel dönüşüm uygulamalarıyla güvenli yapıların inşa edilmesini sağlamaya gayret etmekte. Depreme karşı adeta zamanla yarıştığımız bugünlerde, malımızı ve canımızı korumak için niteliksiz malzeme ve uygulamalardan uzak durmalı, yönetmeliklerle uyumlu yapıları bir an önce hayata geçirmeli, halkımızın kültürü ve sosyal ihtiyaçlarıyla uyumlu kentsel dönüşümü en kısa sürede tamamlamalıyız. Bunun için her türlü kaynağa sahibiz. Uzman bilim insanlarına, yetkin mühendis ve mimarlara, iyi iletişim araçları ve bilinçli tüketicilere sahibiz. Bağımsız bir denetim sistemi olması, ülkemizde yapı üretim teknolojisi ve yapı malzemesi üretiminin ulaştığı kalite ve çeşitlilik, yenilenen Deprem Yönetmeliği de önemli avantajlar. Tüm bunları bir araya getirip organize olmayı başarabilirsek, kısa sürede önemli iyileştirmeler sağlanabileceğine eminim.” dedi.

Hafif yapılar hayat kurtarır 

Fethi Hinginar, inşaatta kullanılan malzemeleri depreme dayanıklı yapılaşmada hayati rol oynadığına dikkat çekti.

“Yönetmeliklerin ortaya koyduğu çok basit kurallar var. Bunlar depremde hayat kurtaracak kadar önemli. Örneğin binaların hafifletilmesi gerektiği belirtiliyor. Daha hafif binalar inşa ettiğinizde deprem risklerini de o oranda azaltmış oluyorsunuz. Hafif bina için hafif yapı malzemesine ihtiyaç vardır. Uzmanların belirttiği gibi, bir bina deprem esnasında, toplam ağırlığının yaklaşık yüzde 40’ı kadar bir yatay deprem yüküne maruz kalır. Örneğin 1.000 ton ağırlığındaki bir bina için bu değer kabaca 400 tondur. Bu binayı daha hafif malzemelerle inşa ederek 700 ton ağırlığında yapmayı başarırsanız, deprem yüklerini 280 ton’a kadar düşürmüş olursunuz. Ytong ürünleri depreme dayanıklı yapılaşmaya bu anlamda önemli katkı sağlıyor. Ytong’un en önemli özelliği hafif olmasıdır. Hafifliğiyle binaların toplam ağırlığının, dolayısıyla depremde maruz kalacağı kuvvetlerin azalmasını sağlayan bir yapı malzemesidir. Bu alanda Ar-Ge çalışmaları da yapıyoruz. Örneğin yeni geliştirdiğimiz Ytong 0,09 bloklar, standart gazbeton bloklara göre hem daha hafif hem de ısı yalıtım performansı daha yüksek bir duvar malzemesi. Mimar ve mühendislerimiz bu hesapları yapıyor, müteahhitlerimiz yapılarında bu kriterlere dikkate ediyor. Halkımız da ev alıp kiralarken binanın sağlamlığını, duvarını, yalıtımını sorgulamalı.”

4 haftada tamamlanan kalıcı afet yapıları

Deprem sonrası afet bölgelerinde yapılan konut ve okul gibi yapıların, kalıcı ve sürdürülebilir olmasının ekonomik önemine değinen Hinginar “Deprem güvenliğinden söz ederken donatılı panel ürünlerimiz ile inşa edilen Ytong Yapı Sistemi’nden de bahsetmek gerekir. Çatısından duvarına tümüyle Ytong paneller kullanılarak 3-4 haftada inşa edilebilen bu sistemle tek veya iki katlı okullar, konutlar inşa edilebiliyor. Bunlar depreme karşı son derece dayanıklı, yüksek ısı yalıtımına sahip kalıcı yapılar. Gerek Marmara depremi gerekse Van depremi sonrasında yaptırdığımız incelemelerde, Ytong Yapı Sistemi ile inşa edilmiş konutların depremi hasarsız atlattığı tespit edildi. Marmara depreminin ardından birçok ulusal ve uluslararası yardım kuruluşu, bölgede inşa ettirdiği kalıcı deprem konutlarında ve okul yapılarında Ytong Yapı Sistemi’ni bu nedenle tercih etti. Bu yapılar çok kısa sürede tamamlanarak, bölge halkının yaraları sarıldı. Ytong Yapı Sistemi ile yenilenen Deprem Yönetmeliği ve Eğitim Yapıları Tasarım kriterleriyle uyumlu, 3-4 haftada tamamlanan okullar yapmak mümkün.” dedi.

Fonlar 2020 yılında tercih edildi

HABER: CELALETTİN RUMİ AYGÜN

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği’nin hazırlattığı rapora göre; Gönüllü Bireysel Emeklilik Fonları katılımcısına enflasyonun üzerinde getiri sağladı. TKYD Başkanı Mustafa Selim Yazıcı, “Gönüllü Bireysel Emeklilik Fonlarının ağırlıklı ortalama net getirisinin son 10 yılda TÜFE’nin 72 puan, son 5 yılda 35 puan ve Gönüllü Bireysel Emeklilik Sistemi(BES)’nin başladığı 2004’den itibaren ise TÜFE’nin yaklaşık 273 puan üzerinde getiri sağladığını görüyoruz” dedi.

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), LUDENS İleri Finansal Hizmetler’e hazırlattığı “Emeklilik Fonları Performans Raporu”nu açıkladı. Raffles Otel’de gerçekleştirilen basın toplantısında Bireysel Emeklilik Sistemi (BES)  ve Yatırım Fonlarında yaşanan pozitif gelişmeler paylaşılırken aynı zamanda 2019’da köklü değişikliklerin ayak seslerinin duyulduğu BES ve Otomatik Katılım Sistemi (OKS) konuları ele alındı. Toplantıda konuşan TKYD Başkanı Mustafa Selim Yazıcı, “Yatırım Fonları 2019’da oldukça iyi performans gösterdi. En yüksek performansı Katılım Hisse Senedi fonları gösterirken, ikinci sırada yabancı hisse senedi, üçüncü sırada ise hisse senedi kategorisi yer aldı. Yatırım fonları 2019’da ciddi ivme yakalandı. Nitelikli fonların ağırlığı yüzde 47 ile tarihteki en yüksek seviyesine ulaştı. Yatırım Fonlarında Hisse ve Bono yatırımcısının ağırlığı azalırken Katılım Fonları ve Değişken/Karma Fonlar yatırımcısının ağırlığı arttı. Başlangıçtan itibaren bakıldığında bu fark 8,2 puan iken, 2019’da ise yaklaşık 11,5 puan olarak gerçekleşti. 2019’da kategori bazında OKS fonları tüm alt kategorilerde TÜFE’nin üzerinde getiri sağladı. En yüksek ağırlıklı ortalama net getiri yüzde 36,5 ile değişken katılım fonları kategorisinde elde edildi. Bu kategorinin getirisi, aynı dönemdeki enflasyona göre yaklaşık 25 puan yüksek gerçekleşti. En düşük ağırlıklı ortalama net getiri ise yüzde 19,8 ile başlangıç katılım fonlarının getirisi olup enflasyonun 8 puan üzerindedir” dedi.

TKYD Başkanı Yazıcı, “Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda uzun vadeli tasarrufların artırılması açısından BES’in önemine yer verildiğini gördük. Biz de TKYD olarak bu alanda yapılacak tüm çalışmaları destekliyoruz. İlgili tüm kurumlara elimizden gelen her türlü desteği vermeye hazırız” diye konuştu.

Portföy Yönetimi Sektörü öne çıkıyor

Portföy Yönetimi Sektörü’nde gelinen son durumu da değerlendiren TKYD Başkanı Yazıcı, “Günümüzde hızlı büyüyen Portföy Yönetimi Sektörü’nün uzun vadeli finansmanda daha önemli hale geldiğini görüyoruz. Reel ekonominin finansmanında da daha etkin bir aktör olarak konumlanıyor. Gittikçe öne çıkan sermaye piyasalarının en hızlı büyüyen sektörü olan portföy yönetimi; istikrarlı ve yüksek büyüme için uzun vadeli finansman kaynağı ve bankacılık sisteminin zorlandığı durumlarda verimli bir alternatif olarak öne çıkıyor” dedi.

Türkiye Varlık Yönetimi Sektörü 284 milyar TL büyüklüğe ulaştı

TKYD Başkanı Yazıcı, “Türkiye Varlık Yönetimi Sektörü 2013’ten itibaren hızlı bir büyüme patikası izleyerek 2019’da 284 milyar TL (48 milyar USD) büyüklüğe ulaştı. 2019 sonu itibarıyla neredeyse 16 milyon yatırımcının hayatına dokunan bir sektör haline geldi. Sektörün, GSYİH oranı yüzde 10’a doğru koşarken, 100 milyar dolarlık bir sektöre ulaşmak hedefler arasında yer alıyor” diye konuştu.

İşte fonlarda en yüksek getirisi olan kategori 

“Emeklilik Fonları Performans Raporu”na göre; OKS emeklilik fonlarının başlangıçtan itibaren ağırlıklı ortalama getirisi yüzde 54 olup bu oran TÜFE’nin yaklaşık 8 puan üzerinde gerçekleşti. 2019’da ise fonların ağırlıklı ortalama getirisi TÜFE’nin 11 puan üzerinde oldu. Mevduat faiz oranları ve Gönüllü BES fonları için stopajdan arındırılmış getiriler ile yapılan incelemede tüm alt dönemlerde ağırlıklı ortalama fon getirileri mevduat faizlerinin üzerinde seyir izledi.

Fon getirileri, başlangıçtan itibaren tüm kategorilerde TÜFE’nin üzerinde getiri sağladı. En yüksek getiri yüzde 703 ile kamu dış borçlanma kategorisinde elde edilirken,onu yüzde 696 ile hisse senedi fonları izledi. Son 10 yıllık dönemde ise hisse senedi fonları, borçlanma araçları, kamu dış borçlanma araçları ve para piyasası fonları TÜFE’nin üzerinde getiri sağlarken; kamu borçlanma araçları, değişken ve karma, standart ve katılım fonlarının getirisi TÜFE’nin altında gerçekleşti.

2019’da tüm kategorilerin ağırlıklı ortalama net getirileri TÜFE’nin üzerinde olup en yüksek getiriyi yüzde 37 ile pay senetleri fonlarında gerçekleşti. Bu getiriyi yüzde 34 ile katkı fonları ve yüzde 31 ile kıymetli maden fonları takip etti.

Fonların vergi sonrası getirilerinin mevduat faiz oranı ile karşılaştırıldığında tüm alt dönemler için ağırlıklı ortalama fona getirilerinin mevduat faizi üzerinde olduğu görülürken; 2019’un ilk altı ayında ağırlıklı ortalama fon getirilerinin mevduatın 8,4 puan üzerinde olduğu görüldü.

2019 için karşılaştırma ölçütleri ile yapılan kıyaslamada karşılaştırma ölçütü getirisinin üzerinde getiri sağlayan fonların toplam fonlar içindeki payının yüzde 64 olarak gerçekleştiği görüldü.

Hisse senedi fonlarının ağırlıklandırılmış ortalama getirilerinin, BIST 100 fiyat endeksi ile karşılaştırıldığında, başlangıçtan itibaren, son 5 yıllık dönem ve 2019’da endeksten yüksek olduğu görüldü. Başlangıçtan itibaren bu fark 181,6 puan iken son 5 yılda 26,3 puan olarak gerçekleşti.2019’da BIST 100 fiyat endeksi yüzde 25,4 değer kazanırken hisse senedi fon kategorisindeki ortalama getiri yüzde 37,2 olarak gerçekleşti.

Naturelgaz ve SOCAR işbirliğine imza attı

Türkiye taşımalı doğal gaz pazarının (CNG: Sıkıştırılmış Doğal Gaz /LNG: Sıvılaştırılmış Doğal Gaz) önde gelen oyuncuları arasında yer alan Naturelgaz, SOCAR Turkey LNG’nin yüzde 100’ünü almak üzere hisse satın alım sözleşmesi imzaladı.

Naturelgaz Genel Müdürü Hasan Tahsin Turan, “SOCAR Turkey LNG’nin devralınmasıyla bünyemize 2 adet yeni Endüstriyel CNG dolum tesisi, 8 adet Oto CNG istasyonu katmakla birlikte stratejik hedeflerimiz doğrultusunda sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alanında da aktif olmak üzere önemli bir adım atıyoruz.” dedi. Hizmet verdikleri toplam 10 Endüstriyel CNG dolum tesisine Ordu ve Denizli tesislerinin de ekleneceğini söyleyen Turan, ticari yüklerin taşınmasında yoğun kullanılan rotalar üzerindeki8Oto CNG istasyonununda ağlarına dâhil olmasıyla birlikte, büyük potansiyeli bulunduğuna inandıkları Oto CNG alanında önemli bir pozisyon kazanacaklarını söyledi.  Türkiye taşımalı doğalgaz pazarının önde gelen oyuncularından Naturelgaz, SOCAR Turkey LNG’nin yüzde 100’ünü almak üzere hisse satın alım sözleşmesi imzaladı. Devralma işlemleri, anlaşma şartlarının yerine getirilmesinin yanı sıra Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Rekabet Kurumu’nun onaylarının ardından tamamlanacak. Hisse devrinin ardından Naturelgaz ve SOCAR Turkey LNG’nin Naturelgaz çatısı altında birleşmesi planlanıyor.

LNG’de de aktif olacağız 

Türkiye taşımalı doğalgaz pazarının (CNG/LNG) önde gelen oyuncularından olduklarını ifade eden Naturelgaz Genel Müdürü Hasan Tahsin Turan, “SOCAR Turkey LNG’nin devralınmasıyla birlikte sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alanında da aktif olacağız” dedi. Halen ana odaklarının fabrikalar, enerji üretim tesisleri, oteller, asfalt üretim tesisleri gibi müşterilerine Endüstriyel CNG dağıtımı yapmak olduğunu hatırlatan Turan, “Aynı zamanda ekonomik veya coğrafi kısıtlamalar nedeniyle doğal gaz boru hattına erişimi olmayan ilçelerdeki yerel gaz dağıtım şirketlerine de CNG ikmali gerçekleştiriyoruz” diye konuştu. 

Hizmet verilen bölgelere Ordu ve Denizli de katılacak 

Mevcut durumda Naturelgaz’ın Türkiye genelindeki 10 Endüstriyel CNG dolum tesisi ile 49 ile hizmet verebildiğini söyleyen Turan, “SOCAR Turkey LNG’nin devralınmasının ardından Ordu ve Denizli tesislerinin de eklenmesi ile birlikte hizmet verebileceğimiz il sayısı 59’a yükselecek’ şeklinde konuştu. 

8 yeni oto CNG istasyonu 

SOCAR Turkey LNG’nin Türkiye’nin ticari yüklerin taşınmasında yoğun kullanılan rotalar üzerinde 8Oto CNG istasyonunun bulunduğunu ifade eden Turan, “Bu istasyonların ağımıza dâhil olmasıyla birlikte, toplam 11 adet istasyonumuzla büyük potansiyeli bulunduğuna inandığımız ticari taşımacılık sektörüneOto CNG satışında önemli bir pozisyon kazanmış olacağız” değerlendirmesinde bulundu. 

Güçlenmiş CNG’ye ek LNG altyapısı 

Naturelgaz, satın alma ve birleşme işlemi sonrasında toplam 12 Endüstriyel CNG dolum tesisi, 11Oto CNG istasyonu, 345 CNG karayolu tankeri ve 67 CNG kompresöründen oluşan bir CNG altyapısı ile hizmet verecek. Ayrıca 44 LNG tankı ve 6 LNG karayolu tankerini altyapısına kazandıracak. 

Naturelgaz 2019 yılında 167,0 milyon standart metreküp CNG dağıtımı gerçekleştirdi. SOCAR Turkey LNG’nin 2019’daki CNG ve LNG dağıtımı ise 35,4 milyon standart metreküp şeklinde oldu. Hisse satın alım sözleşmesi Naturelgaz Genel Müdürü Hasan Tahsin Turan ve SOCAR Turkey Yurtiçi Satışlar ve Pazarlama Yönetici Direktörü Fuad İbrahimov tarafından imzalandı.

Bayer’e su güvenliğinde tam not

Kurumsal yatırımcılar adına dünyadaki 8.400’den fazla şirketin sınırlı bir kaynak olan suyun stratejik yönetimine ilişkin verilerini analiz eden CDP, Bayer’e su güvenliği listesinde en yüksek derece olan “A” notunu layık gördü. Dünya çapında 71 şirket A derecesini elde ederken Almanya’dan 2 şirket A derecesi aldı. CDP, 2019 yılında toplam 96 trilyon dolarlık varlık değerini temsil eden 525 kurumsal yatırımcı adına su güvenliği, iklim değişikliği ve ormanlarla ilgili kurumsal veriler topladı.

Bayer’e su güvenliğinde tam not

  • Saygın değerlendirme kuruluşu CDP (Carbon Disclosure Project), Bayer’e su güvenliği listesinde en yüksek derece olan “A” notunu verdi.
  • Dünya genelinde sadece 71 şirket “A” derecesini elde edebildi.

Bayer verimli su kullanımına önem veriyor

Yatırımcılar, iklim değişikliği nedeniyle sıklığı artan kuraklık ve sel gibi hava olaylarından kaynaklanan riskleri nasıl yönettikleri ve hangi çözümleri geliştirdikleri ile ilgili şirketlerden bilgi talep ediyor. Dikkatli su yönetimi, su yollarının korunması konusunu önemseyen ve bu konuda çeşitli çözümler geliştiren Bayer, kendi üretiminde suyu mümkün olduğunca kapalı sirkülasyonda kullanıyor. Atık sular, çevredeki su yollarına verilmeden önce en son yöntemler kullanılarak temizleniyor. Ayrıca, risk yönetim programının bir parçası olarak su kıtlığı veya kurak koşulların olduğu bölgelerde bulunan dünya çapındaki tesislerde ve üretim yerlerinde su kaynaklarının yeterliliği düzenli ve sistematik olarak kontrol ediliyor.

Bayer, tarımı daha verimli su kullanımı için önemli bir alan olarak görüyor. Ürettiği dijital çözümlerle çiftçilerin su ve bitki koruma ürünlerini daha hassas bir şekilde kullanmalarını sağlıyor. Bayer, ayrıca çiftçilere daha verimli sulama teknikleri kullanmalarında yardımcı oluyor. Kurak koşullar, su baskını ve aşırı hava koşullarının neden olduğu topraktaki tuzluluk oranının fazlalığında bile güvenilir verim sağlayan pirinç tohumunu üreten Bayer, daha az su kullanarak gelişen tohum çeşitleri üretmek için de çalışmalarını sürdürüyor.

İş ortaklarıyla birlikte 2020’ye güçlü bir giriş yaptı

Enerji yönetimi ve otomasyonun dijital dönüşümünde dünya çapında uzman olan SchneiderElectric, Bayi Toplantısı 2020 etkinliği kapsamında alçak gerilim sektöründe hizmet sunan 50’ye yakın iş ortağı ile bir araya geldi. SchneiderElectric üst yönetiminin ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıda, şirketin 2020 yol haritası, ticari politikası ve dijitalleşen müşteri deneyimi ana gündem maddelerini oluşturdu. Aynı zamanda Schneider Electric’in tüm dünyada dijitalleşme ve Endüstri 4.0 alanına yön veren sistem mimarisi EcoStruxure ve bu alandaki yeni ürün ve çözümlerinin tanıtımları gerçekleştirildi. SchneiderElectric iş ortaklarının interaktif bir ortamda fikirlerini paylaşma, bilgilerini güncelleme ve sorularına yanıt bulma şansı yakaladıkları toplantının konuk konuşmacısı ise ekonomist ve yazar Mahfi Eğilmez oldu. Eğilmez, katılımcılarla mikro ve makro ekonomik dinamikler doğrultusunda öngörülerini paylaştı ve ilham veren bir konulma gerçekleştirdi. ‘Birlikte Güçlüyüz’ temasıyla düzenlenen toplantıda konuşma yapan Schneider Electric Türkiye, Orta Asya ve Pakistan Bölge Başkanı Bora Tuncer ise iş ortaklarıyla şirket vizyonu ve hedefleri hakkında bilgi paylaşımında bulundu.Tuncer; “Özellikle son 10 yıldır içinde bulunduğumuz dijital dönüşüm süreci sektörümüzde de yenilikçi iş modelleri doğuyor ve teknolojik yenilikleri tetikliyor. 180 yılı aşkın süredir olduğu gibi gelişime yön vermeye devam eden şirketimiz bu yeni dönemde Enerji, Otomasyon & Yazılım ve Analitikler dünyalarını bir araya getirerek enerji talebini daha verimli ve daha bağlantılı hale getiriyor. Bu kapsamda küresel bilgi ve deneyimimizi iş ortaklarımız ve müşterilerimizle kurduğumuz güçlü iş birlikleri ve yenilik odağıyla yerel değerlere dönüştürüyoruz.” şeklinde konuştu.

Başarı için 4 önemli adım

Uzmanlar, hangi amaçla yapılırsa yapılsın şirket birleşme ve ortaklık konularında doğru stratejiyle hareket etmek gerektiğinin altını çiziyor.

Şirket birleşme ve ortaklıklar (Mergers&Acquisitions-M&A), iş dünyasının üzerinde en çok spekülasyon yapılan konuları arasında yer alıyor. M&A işlemlerinin ekonomik olduğu kadar sosyal boyutu da gündemde önemli bir yer teşkil ediyor. Kamuouyuna mal olmuş büyük şirketler işin içinde olduğu zaman önce kulisler hareketleniyor, ardından da haberler yayılmaya başlıyor. Sonrasında ise işlemin akıbeti hakkında olumlu olumsuz kehanetler üretilmeye başlanıyor. 

M&A işlemlerinde başarının sağlanması ve işlerin uzun vadede iyi gitmesi için profesyonel bir yaklaşımla, ince eleyip sık dokuyarak adımlar atmak gerekiyor. Finansal yönetim konusunda yerli ve uluslararası firmalara danışmanlık hizmeti veren Dinamo Danışmanlık Kurucu Ortağı, Kamu Özel Ortaklığı (PPP) ve Proje Finansmanı Uzmanı Fatih Kuran şirket birleşme ve ortaklık işlemlerinin başarılı olması için dikkat edilmesi gereken 4 noktayı şöyle açıklıyor: 

Katma Değeri Artıracak Adımların Atılması

Özellikle aynı sektörden iki şirket artık tek bir çatı altında toplanacak ise bu bağlamdaki hassasiyetler daha da artar. Doğal bir sonuç olarak aynı işi yapan bölümlerde personel çıkartılmasına gidilmesi nerede ise kaçınılmazdır. Özellikle şirket birleşmelerinde en kısa zamanda net sonuç alınabilecek husus maliyetlerden tasarruf sağlamak olduğu için özellikle hizmet yoğun iş alanlarında personel kadrosunu daraltıp birim iş gücünden sağlanacak olan katma değeri artırmak en temel amaçlardan bir tanesidir. Bu aşamada üzerinde en çok tartışma yapılan alanlardan biri şirket bünyesinde kalacak olan kişilerin liyakata mı yoksa sadakate göre mi seçilecek olduklarıdır. Bu konudaki tartışma birleşmenin üzerinden seneler geçse bile genelde hiç bitmez.

Kritik Çalışan Kadrolarının Korunması

Satın alma işlemlerinde alıcı taraf genelde satın aldığı şirketin performansını beğendiği ve potansiyelini de olumlu değerlendirdiği için alım kararını vermiştir. Unutulmaması gereken önemli hususlardan biri şirketi bu performansa taşıyan insan kaynağının önemidir. Özellikle satın alan şirket ilgili iş kolunda yeterli deneyime sahip değil ise satın alınan şirketteki kritik kadroların satın alma sonrası en azından belli bir dönem (genelde 3-5 yıl) bünyede kalacak olmasını baştan sağlamak çok önemlidir. 

Yönetim Kadar Alt Kadrolara Da Değişimin Benimsetilmesi

Özellikle oturmuş piyasalarda şirketlerin organik büyüme potansiyeli sınırlarına dayandığı durumlarda M&A işlemlerinde ivmelenme başlar. Şirket birleşme ve satın almaların pek çok nedeni olabilir. Bunlar arasında en yaygın olanları: Pazar payını artırmak, karlılığı geliştirmek, yeni pazarlara girmek, müşteri portföyünü geliştirmek, ürün gamını çeşitlendirmek ve/veya tamamlamak, çapraz satış kanalları açmak, dikey veya yatay entegrasyon sağlayarak pazardaki durumunu kuvvetlendirmek, ölçek ekonomisini geliştirmek, maliyetlerde tasarruf sağlamak, know-how transferi sağlamak ve Ar-Ge alanında verimliliği geliştirmektir. 

Görüleceği üzere temel motivasyon satışları ve karlılığı artırırken aynı zamanda  maliyetleri düşürmeye yöneliktir. Diğer taraftan da yaratılacak sinerji ile daha güçlü bir inavosyan ikliminin de yeşertilmesi hedeflenir. Uluslarası danışman şirketlere milyonlarca dolar para harcanarak yönetilmeye çalışılan ve üzerinde aylarca kafa patlatılan devasa birleşme planları işin insan boyutuna gereken önem verilmediği takdirde zaafiyete uğramaya mahkumdur. Özellikle birbirinden çok farklı iki kurum kültürü bir araya gelecek ise potansiyeli çok yüksek olan işlemlerde bile tehlike çanları çalıyor olabilir. Bir kadın ve erkeğin bir araya gelip evlililik müessesini sürdürmeleri aralarındaki sevgi bağına rağmen zor zanaatken iki ayrı kurumun tek bir çatı altında toplanması ve ahenkle çalışması hiç de kolay değildir. Başarı ancak yönetim kademesi kadar alt kadroların da süreci içtenlikle benimsemesi ve sahiplenmesi ile mümkün olabilir. 

Başarılı İki Şirketin Birleşmesi 

Satın alma ve birleşmeler konusundaki diğer önemli nokta da iki vasat şirketin bir araya gelip muhteşem bir şirket oluşturmayacağı gerçeğidir. Özünde yüksek performans göstermeyen şirketler bir araya geldiklerinde sağlayacakları katma değer bazı maliyet azaltma operasyonlarının ötesine muhtemelen geçemeyecektir. Genelde başlangıç aşamasında sağlanan tasarrufların şirket performansına yansıması saman alevi etkisinin ötesine geçemez ve var olan kötü gidişatı ancak geciktirebilir. Bu tip işlemleri şirketlere bir kurtuluş reçetesi olarak görmek büyük hatadır. Başarılı M&A işlemleri alanlarında mevcut durum itibari ile kendilerini ispat etmiş başarılı şirketlerin daha mükemmel, karlı ve verimli olana doğru yolculuğu şeklinde gerçekleşiyor ise anlamlı olacaktır. 

Marmara Adası elektriğine kavuştu

Limak Enerji bünyesinde elektrik dağıtım hizmeti veren UEDAŞ’ın Marmara Adası’nda yürüttüğü zorlu çalışma tamamlandı. Marmara Adası’nda meydana gelen kesinti sonrası deniz altında yürütülen çalışmaların sonunda Marmara Adası elektriğine kavuştu. Çalışmaların ilk fazında Marmara Adası sakinlerinin yeni yıla karanlıkta girmelerinin önüne geçen UEDAŞ, adayı dev jeneratörler ile aydınlatmıştı.

Bursa başta olmak üzere, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova’da toplamda 4 şehirde 5 milyonun üzerinde kişiye hizmet veren UEDAŞ, denizaltı kablolarının kopması sonucunda Marmara Adası’nda yaşanan kesinti ile ilgili çalışmalarını tamamladı. Yeni yıl öncesinde ada ve çevresine yerleştirilen dev jeneratörler ile aydınlanan Marmara Adası artık tamamen ışıklarına kavuştu. UEDAŞ ekipleri zorlu hava şartlarına rağmen yoğun ve titiz çalışmalarının sonucunda denizaltı kablolarını onararak ada halkının mağduriyetini giderdi.

Balıkesir’de bir geminin deniz altından geçen elektrik kablolarına zarar vermesi sonucu meydana gelen kesintide, Marmara Adası halkı elektriksiz kalmıştı. UEDAŞ ekiplerince kış şartlarında onarımı uzun süren denizaltı kablolarının tekrar enerjili hale getirilmesi için yoğun bir çalışma yürütüldü. Deniz altında çalışmalar sürerken ada halkının elektriksiz kalmaması için adaya sekiz tır malzeme ile dev jeneratörler taşınmış, ada aydınlatılmıştı. UEDAŞ ekipleri bu süre içinde üç farklı noktada, on ayrı ekibi tarafından yürütülen çalışmalarıyla denizaltı kabloları onararak Marmara Adası’na tekrar elektrik verilmesini sağladı.

25 kişilik ekibin zorlu çalışması

Marmara Adası’nda yürütülen çalışmalar hakkında bilgi veren UEDAŞ Genel Müdürü Gökay Fatih Danacı, “Adada elektrik kesintisi ile ilgili SCADA sistemine bilgi geldi ve kısa sürede olaya hemen müdahale edildi. Yapılan çalışmalar sonucu bölgeden geçen bir geminin çapa atması sonucu Avşa ve anakaradan Marmara Adası’na giden denizin altındaki toplamda üç kablomuzda hasar oluştuğunu tespit ettik. Herhangi bir mağduriyet yaşanmaması için sevkiyatını gerçekleştirdiğimiz jeneratörlerle adaya enerji verdik” dedi. Gökay Fatih Danacı, “Tüm bu süreçte hava ve deniz koşullarının uygun hale gelmesiyle birlikte özel ekipmanlar ve 25 kişilik ekibimizle kabloların onarım işlemine başladık. İlk tamirimizi gerçekleştirerek, normal jeneratörlerin dışında adanın tamamına ana karadan enerjiyi temin ettik.” diye konuştu.

“İyilik yapmak isteyen güneşe yatırım yapsın”

Bu yıl ilk kez düzenlenen Solar İstanbul Fuarı’nda EGD’nin düzenlediği panelde konuşan GENSED Başkanı Halil Demirdağ “Güneşe yatırım çevreye iyilik, cari açığa iyilik. Bu yüzden çok önemsemeliyiz” diye konuştu.

İstanbul Kongre Merkezi’nde önceki gün başlayan Solar İstanbul Güneş Enerjisi, Enerji Depolama, Elektrikli Ulaşım ve Dijitalleşme Fuarı ve Konferansı’na ilgi devam ediyor.

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) tarafından yeşil ekonomi çalışmaları kapsamında düzenlenen ve Yenilenebilir Enerjiyi Destekleme Platformu gibi çok sayıda konuyla ilgili örgüt tarafından desteklenen “Enerjini Güneşten Al” başlıklı panel fuarın dünkü bölümüne damgasını vurdu.

EGD Başkanı Celal Toprak’ın yönettiği GENSED Güneş Enerjisi Sanayicileri Derneği Başkanı Halil Demirdağ ve Shura Enerji Dönüşümü Merkezi/ Enerji Sistem Analisti Hasan Aksoy’un sunumları ile katıldığı panel büyük ilgi gördü.

Panele konuşmacı olarak katılan EGD üyesi Ekonomist Dergisi Haber Müdürü Talip Yılmaz ile Sabah Gazetesi Ekonomi Editörü Barış Ergin de konuşmaların da çok önemli noktaların altını çizdiler.

Toplantıda soru yağmuruna tutulan GENSED Başkanı Halil Demirdağ Türkiye’nin güneş konusunda son dönemde büyük adımlar atıldığını belirterek, “Güneşe yatırım Türkiye’nin iyiliğine bir adım. Hatta iki adım. Bir iyilik yatırımı. Çevreye iyilik. Cari açığa iyilik. Yani güneşe yatırım yapan iki önemli iyilik adımı atıyor. Bu yüzden çok önemsemeliyiz” dedi.

Türk şirketlerinin bugün Ukrayna’da güneş enerjisi santrali kurduğunu vurgulayan Demirdağ, “Bulgaristan’da da güneş enerjisi santrali kurabiliyor. Demek ki Türkiye bu konuda avantajlı. Yani ürününü satabiliyor. Bu şekilde Türkiye’de bir sinerji oluşuyor. İhracatın yüzde 50’sinden fazlasını AB ülkelerine ihraç eden Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bir karar. Türkiye’nin mevcut pazarlarını korumak için yeşil enerjiyle üretim konusunda adım atması gerekiyor” dedi,

Güneş enerjisi alanında üretim yapan tesislerin kapasitesinin ise oldukça yüksek olduğunu dikkat çeken Halil Demirdağ; güneş, rüzgâr, jeotermal gibi yerli ve maliyetsiz kaynaklardan mutlaka yararlanmak gerektiğine vurgu yaptı.

Shura adına konuşan Hasan Aksoy da güneş enerjisi alanında depolama konusunun önemine dikkat çekti ve yeni dönemde bu konunun çok öne çıkacağını vurguladı.

Toplantıda konuşan Talip Yılmaz güneşe yatırımın finansmanı konusunda bilgi verirken, Barış Ergin güneş yatırımlarının bugünü geleceği hakkında önemli noktaların üzerinde durdu.

Kültepe ekonomi zirvesine ev sahipliği yapıyor

Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği’nin (ASKON) ve KÜLTEPE Ekonomi Platformu girişimiyle düzenlenen “Kültepe Ekonomi Zirvesi” Kültür Bakanlığı’nın himayesi ile 7-8 Mart’ta üçüncü kez Kayseri’de kapılarını açacak.

Kültepe Ekonomi Platformu ve ASKON Kayseri Başkanı Ali Özcan, tarihsel olarak Anadolu’nun ilk ticaret başşehri olan “Kültepe” ismi ile 3. Kültepe Ekonomi Zirvesini gerçekleştireceklerini belirtti. Üç oturumdan oluşacak programda, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk , Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Dr. Nureddin Nebati, KADEM Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar, ASKON Genel Başkanı Orhan Aydın, ile birlikte iş ve ekonomi dünyasının temsilcileri bir araya gelecek. Toplantıda ‘Türkiye’den dünyaya ihracat’ , ‘İş dünyası ve sivil toplumda kadın’ , ‘Ekonomide büyümenin yönü’ konulu oturumlar gerçekleştirilecek. Oturumların moderatörlüklerini deneyimli gazeteciler Dr. Şeref Oğuz, Hakan Güldağ ve Celal Toprak üstlenecek.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Göbeklitepe ‘den sonra Kültepe ile yakından ilgilenmeye başladığını ve bu doğrultuda ASKON ve Kültepe Ekonomi Platformu tarafından organize edilen ekonomi zirvesinin, bakanlık himayesi altına alındığını vurgulayan Kültepe Ekonomi Platformu ve ASKON Kayseri Başkanı Ali Özcan , bu program ile geleneksel hale gelen bir ekonomi zirvesine imza attıklarını belirtti. 

Kayseri’nin kendine özgü bir ticaret kenti olduğunu ve geçmişinin çok eskilere uzandığını ifade eden Özcan, Kültepe hakkında bilgi verdi. Özcan, “Geçmişten günümüze ticarette kullanılan argümanlar her ne kadar değişiklik gösterse de formülü bilenler için başarılı olmak aslında çok da zor olmamıştır. Bunun önemli kanıtlarından birini de Kayseri Kültepe Örenyeri’nde Asurlular’ın ticaret kolonilerinden kalan ve tarihi 6 bin yıl öncesine dayanan tabletler oluşturuyor. Öyle ki; belge niteliğindeki bu tabletlerin nerede ise tamamını iş mektupları, alışveriş sözleşmeleri, borç senetleri oluşturuyor. Ve yine bu belgeler bize gösteriyor ki; Kültepe dünyanın ilk ticaret şehri yani ticaretin merkezi konumunda yer alıyor.

Dünya ticaret tarihinin altın sayfalarında bir başlangıç olan Kültepe, şimdi de iş dünyasını bir araya getiren ‘Kültepe Ekonomi Zirvesi’ne ilham oluyor. Kent insanın da genlerine geçen ticari yetenek , Kültepe tabletlerine baktığımızda ticarette kadınların da  aktif rol aldığını bizlere söylüyor. Bugüne kadar çözümü yapılan çivi yazılı bu tabletler karşımıza; Nahşatum, Şimatsuen, Zapi Zapi, Akidia ve Madawada adlı kadınlar, dönemin en zengin kişileri arasında yer alıyor. Bu dönemde kadın ve erkek, ticarette tamamen eşit haklarla anılıyor.

Kültepe’den aldığımız ilhamla 7-8 Mart Dünya Kadınlar Günü farkındalığı ile, iş dünyasını zirvede bir araya getirerek birbirinden değerli isimleri ağırlamanın gururunun yaşıyoruz” dedi.

Arçelik 100 milyonuncu buzdolabını üretti

Türkiye’de tüketiciyi ilk yerli üretim buzdolabı ile buluşturan Arçelik, Eskişehir’deki fabrikasında 100 milyonuncu buzdolabını üretti. 

Arçelik, 8 ülkede toplam 10 fabrikada gerçekleştirdiği buzdolabı üretiminde önemli bir eşiğe ulaştı. 100 milyonuncu buzdolabının üretimi, Arçelik CEO’su Hakan Bulgurlu, Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Zeynep Yalım Uzun, Üretim ve Teknolojiden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Oğuzhan Öztürk, Arçelik üst yönetimi ve fabrika çalışanlarının katıldığı törenle Eskişehir İşletmesi’nde gerçekleştirdi. 

1960 yılında Türkiye’nin ilk yerli buzdolabını tüketicilerle buluşturan Arçelik, 1975 yılında Eskişehir Buzdolabı İşletmesinde üretime başladı. 1986’da 2 milyon rakamına erişti. 1989’da ilk panelli modeli ve 1995’te Türkiye’nin ilk No Frost buzdolabını üretti. 1998’de ise 10 milyonuncu buzdolabı banttan indirildi. 2009’da Türkiye’nin ilk 4 kapılı buzdolabını üreten Arçelik, 2012’de 50 milyon rakamına ulaştı. 

Bugüne kadar 3 binden fazla uluslararası patent başvurusuyla Türkiye’nin Ar-Ge lideri konumunda yer alan Arçelik, güneş enerjisiyle çalışan buzdolabı da dahil olmak üzere pek çok yeniliği tüketicilerle buluşturdu. Full Fresh+ teknolojisi sayesinde meyve ve sebzeler tazeliğini 3 kata kadar uzun süre, yaklaşık 30 güne kadar koruyor. Cool Plus No Frost teknolojisi, soğutucu ve dondurucu bölmeler için iki ayrı soğutma sistemi kullanarak gıdaların donma riskini düşürüyor ve bölmeler arasındaki koku oluşumunun önüne geçiyor. Mavi ışık teknolojisi ile aydınlatılan sebzeliklerde saklanan meyve ve sebzeler, mavi ışığın dalga boyu etkisi ile fotosentez yapmaya devam ederek C vitamini değerlerini koruyor. Koku Giderme Teknolojisi ise buzdolabındaki kötü kokuları, zararlı gaz veya kimyasal madde üretmeksizin yüzde 90’a kadar azaltıyor. Sistem, Ozon (O3) gibi zararlı gaz üretmediğinden, Koku Giderme Teknolojisi sık ve kısa sürede çalışabiliyor ve bu da sistemi daha verimli hale getiriyor.

100 milyonuncu buzdolabına özel hediyeler 

100 milyonuncu buzdolabını satın alacak tüketiciyi çok özel hediyeler bekliyor. Arçelik Türkiye Genel Müdürlüğü’nde özel olarak ağırlanacak olan tüketiciye 283720 EI model buzdolabının perakende fiyatı civarında 6600 TL’lik hediye çekinin yanı sıra, Bakü’de gerçekleşecek Milli Maç için konaklama, ulaşım ve vize masrafları dahil olmak üzere iki kişilik davetiye hediye edilecek. Ayrıca talihli tüketici Eskişehir Buzdolabı İşletmesini de ziyaret edebilecek.

Aksa Elektrik’ten esnafa indirimli elektrik

Aksa Elektrik, hizmet verdiği dokuz ilde esnafa ve ticaret odalarına özel indirimli elektrik tarifesi uygulamaya başladı. Meslek örgütleri ile yapılan iş birliğiyle, Aksa Elektrik’in hizmet bölgesinde bulunan odalar indirimli elektrik kullanabilecek.

Çoruh Bölgesi’nde Trabzon, Rize, Giresun, Gümüşhane ve Artvin’de; Fırat Bölgesi’nde ise Malatya, Elazığ, Bingöl ve Tunceli’de yaklaşık 2.2 milyon aboneye elektrik tedariki sağlayan Aksa Elektrik, hizmet bölgesi içerisinde gerçekleştirdiği anlaşmalarla esnafa indirimli elektrik sunmaya başladı.

Esnaf ve Sanatkarlar Odaları ve Sanayi ve Ticaret Odaları ile yaptığı anlaşmalarla üyelere özel tarife sunan Aksa Elektrik; Rize, Malatya, Elazığ, Giresun ve Artvin’de geçtiğimiz günlerde indirimli elektrik sunmaya başladı.

Esnafa özel fiyatlar farklı illerde devam edecek

Önümüzdeki günlerde Gümüşhane, Trabzon, Tunceli ve Bingöl’deki esnafa özel olarak da indirimli elektrik fırsatı sunmaya hazırlanan Aksa Elektrik, böylece hizmet bölgesindeki  ticarethaneleri indirimli elektrikle buluşturmuş olacak.

Aksa Elektrik’in oda üyelerine özel hazırladığı indirimli elektrik fırsatlarından yararlanmak isteyen ticarethane aboneleri, üye oldukları oda belgeleriyle kendilerine en yakın Aksa Elektrik Müşteri Hizmet Merkezlerinden işlemlerini kolayca yaptırarak indirimli elektriği kullanabiliyor.

Aksa Elektrik Müşteri Hizmet Merkezi listelerine www.coruhaksa.com ve www.firataksa.com adreslerinden ulaşılabiliyor.

Dünya rüzgâr sektörüne Türk kadınları damgası

Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi GWEC ve Enerji Dönüşümü için Küresel Kadın ağı GWNET, Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği Genel Koordinatörü Zeynep Aslıhan Yurtsever’i “2020 Rüzgar Enerjisinde Kadınlar Küresel Liderlik Programı Türkiye Elçisi” olarak atadı.

TÜREB Yönetim Kurulu Üyesi Fatma Murray da, 13 ülkeden 15 katılımcının seçildiği “Rüzgar Enerjisinde Kadınlar Küresel Liderlik Programı”na Türkiye’den seçilen isim oldu. Program, rüzgar enerjisi endüstrisindeki kadınların kariyer gelişimlerini hızlandırmak, liderlik pozisyonlarına giden yolu desteklemek ve küresel çapta geçerli bilgi paylaşımı ve yetkilendirme ağını geliştirmek için özel olarak tasarlandı.

Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi ve Enerji Dönüşümü için Küresel Kadın Ağı tarafından seçilen her iki kadın yönetici Türkiye rüzgar sektöründe çalışan kadınların sesi olacak. TÜREB Yönetim Kurulu Üyesi Fatma Murray “2020 Rüzgar Enerjisinde Kadınlar Küresel Liderlik Programı”na başvuran 110 kadından seçilen 15 kişi arasına girdi. Gruba üye gönderen diğer ülkeler ise Arjantin, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Kenya, Meksika, Filipinler, Rusya, Güney Afrika, Tayland, Venezüella ve Vietnam oldu.

‘Küresel Elçiler’, kendi ülkelerinde rüzgar enerjisi endüstrisindeki çeşitlilik ve sürdürülebilirliğin lideri olarak kabul ediliyor. Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği Genel Koordinatörü Zeynep Aslıhan Yurtsever’in de aralarında olduğu küresel elçiler, bulundukları ülkelerdeki ulusal iletişim, strateji ve sektördeki cinsiyet eşitliği konularında çeşitli girişimler yürütmenin yanında; kamu, özel sektör ve medya için de bu konulardaki ana sözcü konumunu üstleniyorlar.

Rüzgar enerjisi ‘erkek egemen’ sektör algısını dönüştürmeyi hedefliyor

Rüzgar enerjisi endüstrisi erkek egemen bir alan olmaya devam ediyor. Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi (GWEC) ve IRENA tarafından yayınlanan 2020 tarihli “Rüzgar Enerjisi: Bir Cinsiyet Perspektifi” başlıklı rapor, kadınların küresel rüzgar enerjisi iş gücünün yalnızca yüzde 21’ini oluşturduğunu gösteriyor.

Cinsiyet alanında yapılan çalışmalar cinsiyet çeşitliliğinin inovasyonu yönlendirmede önemli bir yardımcı olduğunu ortaya koyuyor. Çeşitlilik, teknoloji dağıtımında yeni kanallar açma; sosyal ve ekonomik kalkınmaya katma değeri yüksek bakış açıları getirme ve gelişmekte olan endüstriler için daha zengin bir yetenek havuzu oluşturmaya da katkı sağlıyor. Çözümü için güçlü bir liderlik vasfı gerektiren bu ve benzer sorunlar, uzmanlarca en az ‘sürdürülebilir bir enerji sistemine geçiş’ kadar kritik konular olarak kabul ediliyor.  

Solar İstanbul sektörü buluşturdu

Bu yıl ilk kez düzenlenen Solar İstanbul Güneş Enerjisi, Enerji Depolama, Elektrikli Ulaşım ve Dijitalleşme Fuarı ve Konferansı, İstanbul Kongre Merkezi’nde kapılarını açtı. 13 Mart’a kadar devam edecek olan Solar İstanbul, uluslararası güneş teknoloji yol haritası ve Türkiye bağlantısından güneş enerjisindeki yeni iş modelleri ve pazarlarına, belediyelerin güneş enerjisine yöneliminden enerji depolama ve elektrikli araçlara kadar son derece kapsamlı bir konferans içeriğinin yanı sıra güneşte son teknolojilerin sergilenmesine de ev sahipliği yapacak.

Solar İstanbul 2020’nin Enerji açılış konuşmaları, GENSED Onursal Başkanı Prof. Dr. Şener Oktik, GÜYAD Güneş Enerjisi Yatırımcıları Derneği Genel Sekreteri Berke Aygün, GENSED Güneş Enerjisi Sanayicileri Derneği Başkanı Halil Demirdağ, Günder Başkanı Kutay Kaleli ve TG Expo Genel Müdürü H. Cem Şenel tarafından yapıldı. Açılış konuşmalarında sektörün geldiği nokta ve çözüm bekleyen konular ele alındı

“Güneşten elektrik üretme çabası 180 yıldır gündemde”

Güneşten elektrik üretme sevdası yeni değil, bu 180 yıllık bir çaba” diyen GENSED Onursal Başkanı Prof. Dr. Şener Oktik, Solar İstanbul Fuarı’nın içeriğini dünyanın güneş enerjisi alanında gittiği yöne ve Türkiye’nin bu alandaki gelişimini tüm değer zincirine nasıl yayabileceklerine göre oluşturduklarını belirtti.

“Finansman bulunabilmesi için gerekli düzenlemeleri bekliyoruz”

Dünya genelinde enerji yatırımlarının yüzde 70’inin hükümetlerin kararı doğrultusunda gerçekleştirildiğini, Türkiye’de de bu oranın biraz daha yüksek olduğunu belirten GÜYAD Genel Sekreteri Berke Aygün de, 2015 yılında 250 MW’la başlayan Türkiye’nin güneş enerjisi yolculuğunun bugün 6 bin MW’a ulaştığını söyledi. “Beklediğimiz kapasiteler açılmış olsaydı bu rakamlar bugün çok daha farklı olurdu” diyen ve bunu yaparken yol üzerinde farklı sorunlarla karşılaştıklarını ancak heyecanlarını kaybetmediklerini belirten Aygün, “Güneşe, yerli ve milli temiz enerjiye inanıyoruz, üstelik bu kaynak bedava. Biz kendi güneş enerjisi santralimizi kendimiz yaptğımız günleri bekliyoruz. 1 MW’ın altındaki lisanssız santrallerle ilgili hukuki düzenlemeleri bekliyoruz” şeklinde konuştu. Bu yıl sonunda YEKDEM kapsamında işletmeye giremeyecek santraller için düzenleme yapılmasını beklediklerini de ifade eden Aygün, “YEKA ihalelerinde TL bazlı düzenlemenin kanunlaşması halinde, ucuz ve uzun süreli finansman yatırımcılar için en önemli konular olacak. Bu finansmanın bulunabilmesi için gerekli düzenlemenin mevzuata girmesi de bir diğer önemli beklentimiz” dedi.

“Yenilenebilir enerjide istihdam 80 bine çıkabilir”

“Güneşte artık oyun değişti. Artık 10 MW, 15 MW gibi büyük santraller yok, 200 KW, 500 KW kapasiteli çatı tipi santrallerimiz var. Bu bir nevi toptandan perakendeye dönmek gibi” diyen Günder Başkanı Kutay Kaleli, güneş enerjisinin dağıtık olarak üretilebilmesi nedeniyle arz güvenliğinde büyük önem taşıdığını belirti.

“Bugün yenilenebilir enerjiden evine ekmek götüren yaklaşık 60 bin kişi var, yani 240 bin kişi bu iş üzerinden hayatını devam ettiriyor. Kurulumların küçülmesi ve çatı üstü GES’lerin artması halinde lokal EPC firmaları doğar, bu da 60 bin çalışanı 80 bine çıkartır” tespitinde bulunan Kaleli, çatı üstü güneş santrallerinin kendi maliyetini ödemesinden sonra enerji maliyetlerini sıfırlayacağını; böylece sanayici, turizmci, ticarethane sahiplerine daha fazla kar ve rekabet olanağı getireceğini belirtti. Kaleli, güneşte büyüme sağlanırken bir yandan yerli sanayiinin gelişmesi gerektiğine de vurgu yaptı.

“Çatıda başvuru sayısı 2 bini geçti”

Çatı tipi güneş enerjisi santralleri pazarında başvuru sayısının şu anda 2 bini geçtiğini ve bu başvuruların 750 MW’lık kapasitesi olduğunu dile getiren Günder Başkanı Kutay Kaleli, yıl sonuna kadar bu rakamın 1.250 MW’ı geçeceğini, kurulumların büyük bir bölümünün de bu yıl sonuna kadar tamamlanacağını öngördüklerini belirtti.

“Güneş artık sadece güneş değil”

Güneş enerjisi alanında depolama konusunun önemine dikkat çeken GENSED Başkanı Halil Demirdağ ise,”Güneş artık sadece güneş değil; depolama, internet of things (nesnelerin interneti), elektrikli araçlar gibi konular gündemde. Dünyada elektrik ihtiyacının 3 kat artacağı öngörülüyor. Biz de buna hazırlanmalıyız” dedi.

Türk şirketlerinin yurt dışında çeşitli ülkelerde yatırımları olduğunu belirten Demirdağ, “Türk şirketleri bugün Ukrayna’da güneş enerjisi santrali kuruyor. Ukrayna Avrupa’da işçiliğin en ucuz ülkelerinden birisiyken, Bulgaristan’da da güneş enerjisi santrali kurabiliyor. Demek ki Türkiye bu konuda avantajlı. Yani ürününü satabiliyor. Bu şekilde Türkiye’de bir sinerji oluşuyor” değerlendirmesinde bulundu. Demirdağ, güneş enerjisi alanında PPA (enerji alım anlaşmaları), mahsuplaşma gibi konuların da fuar süresince ele alınacağının altını çizdi.

“Sürdürülebilir ve katma değer sağlayan alanlara odaklanıyoruz”

Açılışta konuşan TG Expo Genel Müdürü H. Cem Şenel de, şirket olarak enerji, kültür sanat gibi sürdürülebilir ve katma değer sağlayan alanlara odaklandıklarını; uluslararası alanda enerji konusundaki büyük deneyimlerini Türkiye’de ilk olarak yenilenebilir enerji ve güneş enerjisi alanında kullanmayı seçtiklerini belirtti.

Ayedaş’tan İstanbul’a yatırım

İstanbul’un Anadolu Yakası’nda sürdürülebilir ve kaliteli enerji arzı sağlamak için var gücüyle çalışan AYEDAŞ, her yıl en iyi ve en kaliteli hizmeti müşterilerine sunmak şebeke yatırımlarına kararlılıkla devam ediyor.

Anadolu Yakası’na 230 milyon TL yatırım

AYEDAŞ, Anadolu Yakası’nda sürdürülebilir ve kaliteli enerji sağlamak üzere bakım, onarım ve yenilemesinin yanı sıra kesintisiz enerji için yeni yatırımlar gerçekleştirecek. 2020 yılında yaklaşık 230 Milyon TL yatırım yapılacak.

Bakım ve onarım çalışmaları hızla devam ediyor 

AYEDAŞ, şebekenin güçlenmesi ve kesintisiz enerji sağlanabilmesi amacıyla 2020 yılının Ocak ayında bakım, yenileme ve yatırım çalışmalarını sürdürdü. Anadolu Yakası’nda 4.861 adet aydınlatma armatürünün bakımını gerçekleştirirken, 41 adet pano, 11 adet trafo, 162 adet dağıtım merkezi ve 71 kilometrelik hattın bakımı tamamlandı. 

Yatırımların uzun vadede hizmet açısından çok önemli olduğuna inanan AYEDAŞ, bölgesinde yaptığı yeni yatırımları ve mevcut durum iyileştirmelerini yıl boyunca sürdürecek.