27.7 C
İstanbul
Cumartesi, Ağustos 16, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 74

Koronavirüs salgınında saha ekipleri ne yapacak?

Türkiye’yi de etkisi altına alan Covid-19 (Koronavirüs) salgını şirketlerin büyük bölümünü uzaktan çalışmaya geçmek zorunda bıraktı. Uzaktan çalışma bazı sektörler için uygun olsa da sahadaki satış ekipleri için yeni bir dönem başlıyor. Saha satış yönetimi süreçleri için Mobil CRM çözümü geliştiren Ekmob’a göre müşteri ziyaretleri yüzde 40 düştü, arama aktiviteleri yüzde 230 arttı…

Türkiye’nin önde gelen saha satış yönetimi uygulaması Ekmob’a göre Koronavirüs salgınıyla birlikte saha ekipleri yönetiminde yeni bir dönem başlıyor. Farklı sektörlerde birçok şirket uzaktan çalışma yöntemine geçse de saha ekipleri için durum bir soru işaretiydi. Satış ekipleri şirketlerin gelir akışını oluşturan en kritik role sahip oldukları için yeni yöntemler deneniyor.

43 ülkede 4 binin üzerinde kullanıcıya hizmet veren Ekmob, Koronavirüs salgını sonrasında sahada yaşanan gelişmeleri şöyle açıkladı:

  • Kurumların büyük kısmı süreçlerini tekrar kurgulama, uzaktan eğitim verme ve telefonla görüşmeye ağırlık verme kararı aldı.
  • Müşteri ziyaret aktiviteleri %40 oranında düştü.
  • Müşteri arama aktiviteleri %230 oranında arttı.
  • Uzaktan çalışma kararı alan firmaların ekipleri Ekmob kullanmaya evlerinden devam etti.
  • Daha önce hiç aktivite yapılmayan müşterilere aktivite yapılmaya başlandı.
  • Takvim ve planlı ziyaret girişi arttı. Müşterilerin yüzde 80’inden fazlası 3 hafta sonrasına arama ve ziyaret aktiviteleri planlamaya başladılar.

Ekmob Kurucusu ve CEO’su Sunay Şener, saha satış ekiplerinin bundan sonraki süreçte nasıl iletişim kurması gerektiğini şöyle anlattı: “İletişimi belirli sürelerde aksatmadan gerçekleştirmeye dikkat etmeli. Covid-19 salgınının yarattığı etkiyi müşteriye yansıtmamaya özen göstermek gerekiyor. Görüntülü konuşmalarda ise yine karşılıklı yani yüz yüze görüşüyormuş gibi beden dilini kullanıma dikkat edilmelidir.

Emin olduğum her konuda ısrarcı bir yapım var

Kuzu Effect AVM’nin genç yöneticisi Özge Kuzu, eğitimini, mesleğini ve kadınların iş dünyasındaki önemi hakkındaki düşüncelerini tüm samimiyeti ile paylaştı.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okuduktan sonra uzmanlığımı Dış Ticaret üzerine yaptım. Yaklaşık olarak dört seneye yakın bir süredir babamın yanında Kuzu Grup bünyesinde Ankara’daki projelerimizin başında görev alıyorum. Öncelikle satış pazarlama departmanında başladığım iş hayatım, kısa sürede kendimi geliştirdikten sonra projelerin her konuda sorumlusu olarak devam etti. Şu anda üç yıldır gece gündüz her aşamasında bulunduğum, kiralamasından pazarlama faaliyetlerine kadar tüm detayları ile bizzat ilgilendiğim Kuzu Effect projemizin AVM kısmında yönetici pozisyonu ile aktif olarak çalışma hayatımı sürdürmekteyim.  

Vazgeçemediğiniz prensipleriniz nelerdir?

İşim dolayısıyla kendimi sürekli geliştirmek ve girişken olmak zorundayım. Gelebilecek yeni fikirlere açık olmak çok önemli. İnsanlarla iletişimimizin yüksek olması gerektiği için, sabır büyük esaslardan biri. Çalışma arkadaşlarımla her zaman sevgi bağı kurup onlarla yakın olmak vazgeçemediğim prensibim diyebilirim. Fazla mükemmeliyetçi bir yapım var. Bu özelliğin iyi mi kötü mü olduğunu bilemiyorum fakat bu durum beni bazen yorabiliyor. 

Mükemmeliyetçi yaklaşımımın beni bundan beş yıl sonra olmak istediğim noktaya ulaştıracağına eminim. Diğer prensibim ise, her zaman elimden gelenin tam anlamıyla en iyisini yapmak. Emin olduğum her konuda ısrarcı bir yapım var. İnandığım şeylere herkesi inandırmak zor olsa da arkasında durduğum her fikrin hayata geçtiğini görmek benim için çok özel ve kıymetli. 

İşinizin en sevdiğiniz yönü nedir?

İşimin en sevdiğim yönü, sosyal ve sürekli insanlarla iletişim halinde olmak diyebilirim. Bu iki kalemi de kendi özelimde iyi idare ettiğimi düşünüyorum. İyi bir iletişimle hallolmayacak bir durum ya da sorun olmadığını düşünüyorum. 

İş hayatına yeni atılan kadınlar için tavsiyeleriniz nelerdir?

Yüksek hedefler koymalarını ve azla yetinmemelerini tavsiye ederim. Kadınlar olarak doğamız gereği disiplinliyiz. Bu disiplinimizi işimize yansıtınca ortaya çok güzel sonuçlar çıkacağına eminim.

Kadınların iş hayatındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Özellikle son yıllarda, kadınları iş hayatında daha aktif bir şekilde görmek beni çok heyecanlandırıyor. Kuzu Grup olarak bizler kadının iş hayatındaki gücünü önemseyen bir yapıya sahibiz. Kadınların varlığı disiplinin yanı sıra düzeni ve her bir detayın zarafetle olmasını sağlıyor. Kadınların iş hayatında ve sosyal hayatlarında imza attıkları başarılar kıvanç verici. Biz kadınlar, misyon olarak birçok sorumluluğu bir arada yapmaya çalışıyoruz. Aile, çocuk, eş, iş hayatı gibi durumların getirdiği birçok zorlukla başa çıkmak ve bunları yönetirken aynı zamanda iş hayatında iyi bir üretici olmak, kadınların ne kadar mucizelerle dolu olduğunu gösteriyor. Türkiye’de başarılı ve güçlü kadınları gördükçe, birlikte yapabileceklerimizi hayal ettikçe, içimdeki heyecanımı tarif edemiyorum. Başarılı ve idol olabilecek birçok isme sahibiz.  Kadınlar bu duruma gelebilmek için çok fazla çaba sarf etti ve sonunda iş hayatında kendilerine çok güzel yerler edindiler. Her alanda her sektörde kadınları görmek çok güzel. Aynı ruhun çalışma ortamında da birbirini destekleyen nice kadınla daha gelecek nesillere aktarılmasını yaşamak müthiş bir his. 

Çağdaş kadını tanımlar mısınız? 

Çağdaş kadın her konuda bağımsız olabilen kadındır. Ekonomik yönden bağımsızlığını kazanabilen, verdiği kararlarda dimdik durabilen kadın benim için çağdaş kadının tanımını yansıtıyor. Çağdaş kadının özellikleri; iyi kötü verdiği kararları sorgulatmayan, etkileyici konuşan, üretken ve gerektiğinde her türlü yükü alıp dimdik durabilmesidir.

Kadınlar iş hayatında ne gibi zorluklar ile karşılaşıyor? 

Toplumsal eşitsizlik ve cinsiyet konusunda geride kalındığını görüyorum. Hala kadınlara karşı bazı durumlarda kırılamayan ön yargılar var. Özellikle erkek eline alışılmış işlerde kadınların varlığına adapte olunamadığını gözlemliyorum. Ancak altını çizmek isterim ki, bütün büyük ölçekli ya da küçük ölçekli firmalarda kadın yöneticilerin varlığı her geçen gün artıyor. Birçok firma iş ilanlarında özellikle kadın çalışanlar istediğini vurguluyor. Bunun çok kıymetli olduğunu ve öneminin her geçen gün daha da artacağını  düşünüyorum.  

İş ve sosyal hayat arasındaki dengeyi nasıl koruyorsunuz?

İş ve sosyal hayat arasındaki denge çok hassas ve önemli bir konu. Sosyal ve özel hayatında mutlu bir kadın bu durumu iş hayatına yansıtıp daha verimli olabiliyor. Bana gelecek olursak, çevremde en ufak huzursuzluk yaşayabileceğim kimseyi hayatıma alamıyorum. Sosyal çevremdeki herkes ailemden sonra gelen kişiler olduğu için, birbirimize sık sık zaman ayırarak, iş yoğunluğu arasında kendimi motive ederek kaliteli zaman geçirmeye özen gösteriyorum. 

Çalışmanın ve üretmenin size neler kazandırdığını düşünüyorsunuz?

Çalışmak ve üretmek beni bambaşka bir Özge yaptı. Kendi ayakları üzerinde durabilen, ürettikleri ve gösterdiği başarılarıyla insanlar tarafından saygı duyulan biri olmamı sağladı. Bu da motivasyonumu ve heyecanımı arttırdı. 

8 Mart Dünya Kadınlar Günü dünya genelinde ne gibi farkındalık yaratıyor?

Kadın, sadece 8 Mart’ta değil, her zaman ve her alanda varlığını hissettiren bir canlı. 8 Mart ile sınırlandırmadan bakıldığında kadının olmadığı bir hayat düşünmek çok renksiz. Sadece 8 Mart ile dünya çapında farkındalığı arttıran çalışmalarla biraz daha sorgulama artıyor. Özellikle sosyal sorumluluk projeleri ile dikkat çekici hale geliyor. Ama yine de sadece 8 Mart ile sınırlandırmamak gerektiğinin tekrar altını çizmek isterim. 

8 Mart Dünya Kadınlar Günü için mesajınız var mı?

Kadınlar, dünya için çok kıymetli fakat kadınlar için çok daha kıymetli. Bunu hatırlamak ve hayatın her alanında kadınların önce kadınları desteklediği bir dünya yaratmak bizim elimizde. İçimizdeki gücü, birbirimizle paylaştığımızda dünyanın nasıl güzel bir yer olduğunu görmek için kadınların birbirine daha içten sarılıp birlikte, “el ele iyiliğe” yürümesini temenni ederim.

Opet’ten Milli Dayanışma Kampanyası’na destek

Dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs (COVID-19) salgınıyla mücadele kapsamında başlatılan Milli Dayanışma Kampanyası’na OPET, 3 milyon TL ile destek veriyor.

OPET, dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs salgını kapsamında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı tarafından başlatılan Milli Dayanışma Kampanyası’na 3 milyon TL tutarındaki bağışla katkı sağlıyor.

Konu ile ilgili açıklama yapan OPET Genel Müdürü Cüneyt Ağca “Bu topraklarda doğan bir marka olarak bu ülke için istihdam yaratıyor, yatırım yapıyor ve ülkenin sorunlarına çözüm üretmeye çalışıyoruz. Yaşadığımız küresel salgın, her bir bireye ve kuruma sorumluluk yüklüyor. Büyük bir dayanışma ve iş birliği içinde hareket etmemiz gereken bugünlerde ‘iyileşebilmek’ için birbirimize her zamankinden çok ihtiyacımız var. Bu süreci dayanışmayla atlatacağımıza inanıyoruz” diye konuştu.

Ülkemizin gelişimine katkı sağlayan sosyal sorumluluk projeleri geliştirip uygulayan OPET, Koronavirüs salgınının ilk gününden bu yana Türkiye’deki tüm istasyonlarında sosyal mesafeye ve hijyen kurallarına uygun bir şekilde hizmet vermeye devam ediyor. OPET, istasyona gelen her müşterisi kadar istasyon personelinin sağlığının korunmasına yönelik aldığı önlemleri de bayileri ile sürekli iletişim halinde uyguluyor.   

Evden işleri yürütmek mümkün hale geldi

HABER: CELALETTİN RUMİ AYGÜN

Koronavirüsün ekonomiye olası olumsuz etkilerine karşı iş dünyası da harekete geçti. Tüm kurumlar dünyada alınan önlemleri, ortaya konulan öngörüleri analiz ederek olası senaryolara karşı kendi alanlarına ilişkin yol haritalarını çıkarıyor. Tam da bu noktada şirketleri dijitalleştiren e-Dönüşüm çözümleri işlerin aksamdan ilerlemesi için öne çıkıyor. 

Tüm dünya ve Türkiye koronavirüsü konuşuyor. Birçok ülkenin sınırlarını kapattığı şu günlerde koronavirüsün ekonomiye yansıyacak etkileri gündemde ilk sıraları alıyor. Hem küresel hem de yerel firmalar evden çalışma adına adımlar atıyor. Konuyla ilgili konuşan TÜRKKEP Genel Müdür Yardımcısı Olgar Ataseven, “Tüm dünyayı etkileyen koronavirüsün ülkemizde yaratacağı etkileri en aza indirme adına hepimiz çalışmalarımızı olabildiğince sokağa çıkmadan yürütmeye çalışıyoruz. Çoğumuz evden çalışmaya başladık bile. Ancak evden çalışırken işlerin aksamaması da büyük bir önem taşıyor. İşte tam da bu noktada e-Dönüşüm çözümleri devreye giriyor. Bu zor durumun ekonomimize etkisini azaltmak, işlerimizi sorunsuz olarak devam ettirebilmek adına dijital çözümlerle çalışmalarımızı yürütmemiz gerekiyor. TÜRKKEP olarak Kayıtlı Elektronik Posta (KEP), e-İmza, e-Fatura gibi e-dönüşüm çözümlerimizle şirketlerin yanındayız” dedi.

Ataseven, “Sunduğumuz e-Dönüşüm hizmetleri dünya genelinde etkisini gösteren koronavirüs nedeniyle evden çalışmanın yoğunlaştığı bugünlerde tüm işlerin sorunsuz bir şekilde istenilen yer ve zamanda sürmesini sağlıyor” diye konuştu.

Faturalaşma süreci dijitale taşındı!

TÜRKKEP’in sunduğu e-Fatura hizmeti ile faturalaşma süreci elektronik ortama taşınarak kolayca çözümlenebiliyor. e-Fatura Vergi Usul Kanunu gereği bir faturada bulunması gereken tüm bilgileri barındıran kağıt fatura ile aynı hukuki niteliğe sahip elektronik belgedir. Fatura maliyetini düşüren e-Fatura, harcanan işgücünü azaltıyor, fatura sürecini kısaltıyor ve nakit akışını hızlandırıyor. Kullanıcıları fatura baskı sürecinden kurtaran e-Fatura, faturaları fiziksel koşullardan koruyarak faturaların dijital ortamda güvenli, kolay ve hızlı bir şekilde gönderilmesini sağlıyor.

e-İmza ile ıslak imza gerektiren evlilik, veraset ve şahitlik gibi hukuki olaylar haricinde tüm işlemler sorunsuz yürütülebiliyor. E-İmza, e-Devlet uygulamalarında, KEP sistemine uyumlu işlemlerde, ticari sicil işlemlerinde, hizmet sözleşmelerinde ve çalışanların gerekli evraklarında, bankaya verilecek talimatlarda, bayiler arası sipariş verirken, onay gerektiren formlarda, şirketlerin yönetim toplantılarında alınan kararları onaylarken kullanabiliyor. 

TÜRKKEP’in hizmetleri arasında yer alan KEP hizmeti ise her türlü ticari, hukuki yazışma ve belge paylaşımlarını gönderilen biçimde koruyan, alıcının kim olduğunu kesin olarak tespit eden, içeriğin kesinlikle değişmemesini sağlayarak yasal geçerli ve güvenli, kesin delil haline getiren sistem. KEP ile her türlü bildirim, başvuru, dilekçe, ticari taraflar arasında yapılan yazışmalar, ihale, teklif, sözleşme evraklarının paylaşımı, şirketlerin beyannameleri, fatura, hesap özeti, bordro, ihtar, ihbar, talimat gibi gönderileri elektronik ortamda hızlıca gerçekleştirilebiliyor.  

TÜRKKEP Hakkında

2008 yılında kurulan TÜRKKEP, Kayıtlı Elektronik Posta (KEP)  Hizmet Sağlayıcısı olarak, 25 Şubat 2013 tarihinde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), E-Fatura Hizmet Sağlayıcısı (Özel Entegratör) ve E-Fatura Saklamacı Kuruluş olarak da, 27 Eylül 2013 tarihinde Gelir İdaresi Başkanlığı’nca (GİB) yetkilendirildi. KEP, e-Tebligat, e-Fatura, e-Arşiv ve e-Saklama gibi hizmetler ile şirketlerin dijitalleşmesini sağlayan Türkiye’nin ilk özel kurumu olan TÜRKKEP,  yaygın satış ağı ve 190’ın üzerindeki bayisi ile tüm bu hizmetlerin aynı noktadan alınabildiği tek hizmet sağlayıcısı kurum olma özelliği taşıyor.

Dünya nüfusunun dörtte biri susuzluk çekiyor

HABER: ERKAN YILMAZ

Suya ve geleceğe yön verme hedefiyle yol alan Wilo, su kaynaklarının korunmasının kritik önemine dikkat çekti

İleri teknolojisi ile dünya kaynaklarını korumaya katkıda bulunan yeni nesil ürün, sistem, hizmet ve çözümler geliştiren pompa üreticisi Wilo, Dünya Su Günü kapsamında suyun hayatımızdaki önemi ve su kaynaklarının korunması konusuna dikkat çekti. Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nün (WRI) araştırmasına göre dünya nüfusunun en az dörtte birinin aşırı derecede susuzluk çektiğini ve birçok ülkede çeşme suyu dahi verilemeyecek derecede kuraklık yaşandığını vurgulayan Wilo Türkiye Genel Müdürü Mehmet Ürek, Dünya Sağlık Örgütü’nün Raporu’na göre ise yaklaşık 159 milyon insanın içme suyunu su birikintileri ve yüzey sularından topladığı bilgisini paylaştı. Birleşmiş Milletler Dünya Su Gelişme Raporu’nda 2 milyar insanın temiz suya erişme noktasında sıkıntı yaşadığının açıklandığını aktaran Ürek, Wilo olarak herkesin temiz suya kolaylıkla ulaşabileceği bir dünya için suya ve geleceğe yön verme hedefiyle yol aldıklarının altını çizdi. 

Su ve enerji kaynaklarının verimli kullanıldığı bir dünya için ileri teknoloji çözümler sunan pompa sistemlerinin öncü markası Wilo, uzun vadeli stratejisini belirlerken önümüzdeki yıllarda tüm toplumların hayatlarını derinden etkileyecek altı küresel mega trend tanımladı. Globalleşme, akıllı şehirler, enerji sorunu, iklim değişikliği, kuraklık ve dijital dönüşüm olarak belirlediği bu mega trendler ışığında yol alan Wilo, yüksek verimli teknolojileri ile küresel sorunların çözümüne sürdürülebilir katma değer sağlamak için çalışmalarına devam ediyor. 

Dünyada 2 milyar insan temiz suya ulaşamıyor

Dünya Su Günü kapsamında suyun hayatımızdaki önemi ve su kaynaklarının korunmasına dikkat çeken Wilo Türkiye Genel Müdürü Mehmet Ürek, Dünya Sağlık Örgütü’nün Raporu’na göre yaklaşık 159 milyon insanın içme suyunu su birikintileri ve yüzey sularından topladığını hatırlattı. Birleşmiş Milletler Dünya Su Gelişme Raporu’na göre ise 2 milyar insanın temiz suya erişme noktasında sıkıntı yaşadığını aktaran Mehmet Ürek, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından açıklanan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 6’ıncı maddesi kapsamında, 2030 yılına kadar herkesin güvenli ve erişilebilir içme suyuna ulaşmasını sağlamak için altyapıya yatırım yapma, sıhhi tesisleri inşa etme ve her düzeyde hijyeni teşvik etme çağrısı yapıldığını belirtti. Wilo’nun da öncelikli sürdürülebilirlik hedeflerinin başında insanlara temiz su sağlanması olduğunu vurgulayan Ürek, bu amaca ulaşmak için tüm su döngüsüne odaklanılması gerektiğine dikkat çekerek, “Sürdürülebilir su yönetimi anlayışı, içme suyunun üretimi ve tedariğinden çok daha fazlasına odaklanmayı gerektiriyor. Bu noktada atık suyun bertaraf edilmesi ve ıslahı da büyük önem taşıyor. Çünkü bu uygulamalar değerli su kaynaklarının etkin şekilde işlenmesine ve artan kirlenme seviyelerinin önlenmesine yardımcı oluyor” diye konuştu. 

Türkiye yüksek derecede su sıkıntısı çeken ülkeler arasında 32. sırada

Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü (WRI) tarafından hazırlanan su riski atlasına göre Türkiye’nin yüksek derecede su sıkıntısı çeken ülkeler arasında 32’nci sırada yer aldığını ifade eden Ürek, “WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Türkiye’nin verilerine göre ise ülkemizde 50 yılda 3 Van Gölü büyüklüğünde, yani yaklaşık 1,3 milyon hektar sulak alan kaybı yaşandı. Bugün tatlı su kaynaklarımızın yüzde 74’ü tarımda, yüzde 15’i evsel kullanımda ve yüzde 11’i de sanayide kullanılıyor” dedi. 

“100 milyon insanın temiz suya daha iyi şartlarda erişmesini sağlıyoruz”

Wilo’nun dünya kaynaklarına sahip çıkmayı ve ileri teknolojisini bu yönde kullanarak toplumların refahına katkı sağlamayı misyon edinmiş bir marka olduğunu belirten Ürek, “Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her zaman hayatın temeli olan suyun ve enerji kaynaklarının korunması konusuna yüksek sorumluluk duyarak suya ve geleceğe yön verme hedefimizle yolumuza devam edeceğiz. Bu kapsamda Wilo’nun ofis ve fabrikalarındaki içme suyu tüketimini yüzde 20 azaltıyoruz. Dünya genelinde 100 milyon insanın temiz suya daha iyi şartlarda erişmesini sağlıyoruz. Elektrik şebekesine bağlı olmayan kurak bölgelerde kendi kendine yetebilen ve su tedariği sağlayan güneş enerjili sondaj pompalarımız ve kaynak verimliliğinde öncü yapay zekalı pompalarımız başta olmak üzere yüksek teknolojiye sahip tüm inovatif ürünlerimizle her geçen gün daha fazla insanın temiz suya daha kolay erişimini sağlayacağız” diyerek sözlerini tamamladı. 

Wilo Hakkında 

Pompa sistemleri sektörünün lider markası Wilo, binalarda, endüstride ve altyapı uygulamalarında bulunan ısıtma, soğutma, havalandırma sistemlerinin yanı sıra su temini ve atık su uygulamalarında da kullanılıyor. 

Temelleri 1872 yılına dayanan Almanya-Dortmund merkezli Wilo, 1928’de dünyanın ilk sirkülasyon pompasını üreterek yerelden global oyunculuğa adım attı. Yaklaşık 150 yıldır pompa ve pompa sistemleri sunan marka, bugün 10 bine yakın ürün gamı ile enerji kaynaklarının akıllı ve verimli kullanıldığı bir dünya için çözümler sunuyor. 70’in üzerinde ülkede üretim ve dağıtım şirketi, 16 üretim tesisi ve 7 bin 800 çalışanı ile yaklaşık 1,5 milyar Euro ciroya sahip olan Wilo; insanlar, ürünler, hizmetler, fabrikalar ve makineler arasında akıllı ağ bağlantıları oluşturarak akıllı çözümleri hayata geçirmek için dijitalleşmeden etkin şekilde yararlanıyor. Wilo’nun dijitalleşme stratejilerinin en belirgin örnekleri arasında Almanya’nın Dortmund şehrindeki merkezini ‘Akıllı Fabrika’ kimliği ile yeniden şekillendirmesi yer alıyor. 300 milyon Euro’luk yatırımla dijital bir üretim tesisi olarak hayata geçirilen ve Nisan 2020’de faaliyete geçmesi planlanan Dortmund fabrikası, Wilo tarihindeki en büyük yatırım olarak dikkat çekiyor. Tarihinde pek çok parlak kilometre taşı bulunan Wilo, dünyanın ilk akıllı pompası olan Stratos MAXO’yu geliştirerek dijitalleşme alanında bir ‘ilk’e daha imza attı. Ürünlerin ötesinde sunduğu çözümler, süreçler ve iş modellerinde de dijitalleşen Wilo, teknoloji odaklı bir şirket olarak Endüstri 5.0 ekonomisine hazırlanıyor. Uzun vadeli stratejisinin bir parçası olarak önümüzdeki yıllarda dünyaya hızla yön verecek altı küresel mega trend tanımlayan Wilo; globalleşme, akıllı şehirler, enerji sorunu, iklim değişikliği, kuraklık ve dijital dönüşüm olarak belirlediği mega trendlere karşı nasıl bir çözüm geliştirebileceği üzerinde çalışmalar yapıyor. Suya ve geleceğe yön verme hedefi doğrultusunda yol alan Wilo’nun, yüksek teknolojisi ve köklü geçmişiyle değer kattığı ülkelerin başında Türkiye geliyor. Pazara girdiği 1992 yılından sonra hızlı bir şekilde büyüyen Wilo’nun Türkiye operasyonu, 1997’de markanın dünyadaki malzeme temin merkezlerinden biri olarak tescil edildi. Her yıl başarı grafiğini yükselten Wilo Türkiye, 35 bayisi, 90’a yakın merkez çalışanı ve ürün gamı özelinde uzmanlaşmış servis kadrosu ile Türkiye çapında yaklaşık 1000 kişilik bir ekip olarak hizmet veriyor. Wilo Türkiye, sektörün Avrupa’daki LEED Gold Sertifikası’na sahip ilk yeşil binasında faaliyet gösteriyor. 

Kadının çalışma hayatına katılımı azaldı

Doç. Dr. Fatoş Altınbaş ile iş hayatını, kadınların meslek gruplarındaki yerini ve zorluklarını konuştuk.

Sizi tanıyabilir miyiz?

İş insanı, akademisyen, kreatif direktör ve anneyim. İş hayatım ve akademik kariyerimin yanı sıra, şimdiye kadar üç kitap yayınladım. 

İş hayatına ilk adımı ne zaman attınız? 

Politecnico di Milano Üniversitesi’nde MBA programını tamamladıktan sonraki yıl Altınbaş Holding’e bağlı Alstone kıymetli taşlar satış şirketinde çalışmaya başladım. Bu şirket başta pırlanta olmak üzere, değerli taş ticareti yapıyordu ve mücevherat işinin mutfağıydı. İki yıl boyunca aktif çalışma hayatım oldu. Daha sonra, ticareti bırakıp akademik kariyerime devam etme kararı aldım. Şu anda aile şirketlerimizde yönetim kurulu üyeliklerim devam ederken, kendi kurduğum şirketim Mevaris ile de iş hayatında aktif çalışmaktayım.

Türkiye’de kadın hakları konusunda hangi noktadayız? Çalışan kadınlar ne gibi zorluklar ile karşılaşıyor?

Türkiye’de kadın hakları konusunda, 2000’li yılların ilk yarısında önemli yasal düzenlemeler yapıldı. 2001 yılında kabul edilen yeni Medeni Kanun ile 2004 yılında kabul edilen yeni Türk Ceza Kanunu’nda yer alan cinsiyetçi düzenleme ve ifadeler kaldırılarak kadın hakları acısından önemli hukuki adımlar atıldı. Ayrıca Avrupa Birliği’ne uyum süreci kapsamında anayasaya kadın-erkek eşitliğine ilişkin ifadeler ve devlete de bu konuda pozitif ayrımcılık yapma yükümlülüğü getirildi. Tüm bu yasal düzenlemelerin yansımalarında, kadının toplumdaki yerinin güçlenmesi ve kadının toplumda özgürleşmesi beklenirken, 2005 sonrası devlet söylemlerinde kadının ‘iffet, namus, analık’ söylemlerinin arttığını gözlemledik. Dolayısıyla kadında, beklenenin aksine muhafazakarlaşma, içe kapanma, toplumsal alanlarda eskisine nazaran katılım azlığı gözlemlenir oldu. Kadının değeri baskın biçimde anneliği, aile birlikteliği ve namusu üzerinden ölçülür olmuşken, kadın cinayetleri de sosyolojik alanda üzerinde araştırma yapılan konulardan biri oldu. Kadının çalışma hayatına katılımı tüm bu sebeplerden dolayı azaldı.

Türkiye’de kadınlar hangi meslek gruplarında daha çok emekçi ve hangi meslek gruplarında daha çok yönetici olabiliyor?

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan dönemde, kadının ekonomik hayata katılımlarının artmasıyla, bazı meslek grupları kadınlara atfedilir oldu. Bunlar arasında hemşirelik, öğretmenlik, hizmet sektörü örnek gösterilebilir. Bugün duruma baktığımızda bu meslek gruplarında, kadınların istihdam edildiğini söyleyebiliriz. Sanayinin gelişmesiyle artan fabrikalarda, tüm dünyada kadın işçilerin yoğunlukta çalıştığı ve kadınların uzun çalışma saatlerine dayanıklı oldukları, ince üretim işlerinde kabiliyetli oldukları için tercih edildikleri de söylenebilir. Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra yaşanan muhafazakarlaşma neticesinde düşen kadın istihdam oranı, 2009 dünya ekonomik krizinin etkileriyle yükselme eğilimi gösterdi. Fakat bu süreçte kadınlar eğitim ve nitelik gerektirmeyen işlerde, güvenliksiz iş koşullarında daha yoğunluklu olarak çalışmaya başladılar. Dolayısıyla profesyonel işlerde çalışan kadın oranı düşerken, nitelik gerektirmeyen işlerde çalışan kadınların oranı arttı. Haliyle bu konudan kadınların toplumdaki statüsü lehine pozitif bir çıkarım yapmak pek mümkün değil.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü dünya genelinde ne gibi farkındalık yaratıyor?

8 Mart Dünya Kadınlar Günü, New York kentinde bir dokuma fabrikasında ağır çalışma koşulları, uzun iş günleri ve düşük ücretler karşılığında çalışan kadınların greve çıkma kararı almasıyla başlayan olaylar neticesinde, fabrikalardan birinde çıkan yangında 146 kadının

hayatını kaybetmesi ve sonrasında kadınların talep ettikleri hakların bir kısmına kavuşmalarının hatırlanması sebebiyle çeşitli etkinliklerle değerlendirdiğimiz bir gündür. Kadınların hala vermeye devam ettikleri eşitlik mücadelesinin bir sembolüdür.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü için mesajınız var mı?

İçinde yaşadığımız ve yaşam şartlarının gittikçe kötüleştiği dünyamızda en çok zararı kadınlar ve çocuklar görüyor. Sadece “8 Mart”larda değil, her gün, uğradığımız ayrımcılıkların farkında olmalı ve eşit çalışma, yaşama, özgürlük gibi haklarımızı talep etmeye devam etmeliyiz.

Alarko’dan Milli Dayanışma Kampanyası’na destek

Alarko Şirketler Topluluğundan yapılan açıklamada; “İçinde bulunduğumuz bu zor günlerde birlik ve beraberlik içinde hareket etmenin önemine binaen, Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde başlatılan “Biz Bize Yeteriz Türkiye’m” Milli Dayanışma Kampanyası’na, muhtelif kurumlarımıza yapmış olduğumuz ayni ve nakdi yardımlarımız dışında 1.000.000,-TL (Bir milyon lira) ile katkıda bulunuyoruz. En büyük dileğimiz, bu zorlu dönemi güçlü bir dayanışma ile en kısa sürede ve en az hasarla geride bırakmaktır” ifadelerine yer verildi.

TürkTraktör çiftçilere destek veriyor

TürkTraktör’ün başlattığı Mobil Yol Desteği hizmetiyle, 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olan çiftçilerin New Holland ve Case IH markalı traktörlerine yerinde hizmet veriliyor; ihtiyaç halinde traktörler tarla ya da evden ücretsiz bir şekilde servislere alınıp gerekli işlemler tamamlandıktan sonra da adresine teslim ediliyor.

Türkiye’nin en köklü şirketlerinden biri ve traktör pazarının lideri olan TürkTraktör, her koşulda tarım sektörünün baş aktörleri çiftçilerin hayatını kolaylaştırmak adına yeni hizmet ve çözümleri sunmaya devam ediyor.

TürkTraktör, yeni korona virüs salgınıyla mücadele kapsamında 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olan kişilere getirilen sokağa çıkma yasağı nedeniyle, ihtiyaç duyduklarında çiftçilerin yanında olmak adına yeni bir hizmet sunmaya başladı.

Sokağa çıkma yasağından etkilenen çiftçilerin aklı, traktörlerinde kalmayacak

Yeni korona virüs salgınıyla birlikte yaşanan zorlu süreçte birçok aksiyon alan TürkTraktör, önlemler kapsamında şirketin ekosisteminde bulunan müşterileri, servis ve bayileri için de farklı çalışmalar yürütüyor.

TürkTraktör,çeşitli bölgelerde ekim ve dikim mevsiminin başlamasıyla,tarımsal üretimin aksamaması adına,New Hollandve Case IH marka traktörlere sahip 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olan çiftçilere Mobil Yol Desteği hizmetini sunmaya başladı. Bu hizmet ile servisler aracılığıyla traktörlerin bulunduğu yere gidilerek, aracın bakım ve onarımı yapılıyor. Mobil Yol Desteği kapsamında TürkTraktör, aynı zamanda servis ekiplerinin yapacağı işleme göre, gerektiğinde traktörün servise alınması ve geri tesliminde oluşacak taşıma/çekici bedelini de karşılıyor. Bu hizmet, garantisi devam eden traktörlerin yanı sıra garanti süresini tamamlamış New Holland ile Case IH markalı traktörler için de sunuluyor. New Holland markalı traktör sahibi çiftçiler444 0 648 numaralı çağrı merkezini, Case IH markalı traktör sahibi çiftçiler 444 1 771 numaralı çağrı merkezini arayarak, kendilerine oluşturulacak randevularla birlikte TürkTraktör Mobil Yol Desteği hizmetinden kolaylıkla yararlanmaya başlayabilecekler.

Çalışanlar prestiji değil, esnek çalışmayı tercih etti

Çalışanların yüzde 76’sı esnek çalışmak istiyor

Global Workplace Analytics tarafından yapılan ve ABD’de 12 yıl süren araştırmaya göre, evden çalışmak, bir şirkete çalışan başına ortalama yılda 11 bin Dolar tasarruf etme olanağı sunuyor.

Günümüzde dijitalleşme, işlerin istenilen her an ve her yerden yönetilebilmesine olanak sağlıyor. Yapılan araştırmalar, mobilitenin çalışan algısında olumlu bir yer edindiğini gösteriyor. FlexJobs tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre, çalışanların yüzde 76’sı, esnek çalışma olanağı sağlanması durumunda işverenlerine bağlılıklarının artacağını ifade ediyor.

Şirketlerin yüzde 77’si esnek çalışma modeline geçme eğiliminde

İsviçre merkezli araştırma şirketi IWG tarafından yapılan araştırmada çalışanların yüzde 83’ünün esnek çalışma imkânı sunmayan bir işte çalışmak istemediğini ortaya koyuyor. Araştırmaya katılan kişilerin üçte biri, esnek çalışmayı daha prestijli bir pozisyona tercih ettiklerini söylüyor. IWG verilerine göre, işletmelerin yüzde 77’si esnek çalışma sistemine uyum sağlayarak yetenekli çalışanları bünyelerinde tutmayı hedefliyor.  

Kurum kültürünün ve dijitalleşmenin önemi artacak

Mobil çalışma ve çalışanlar arasındaki iletişimin önemine değinen Great Place to Work® Türkiye Genel Müdürü Eyüp Toprak, takım ruhunun ön planda tutulması gerektiğine şu sözlerle dikkat çekti “Çalışmaların ev ortamında sürdürülmesi, iletişimin kısıtlanması anlamına gelmiyor. Aksine bu durumda takım ruhunun önemi daha ön planda. Teknolojinin sağladığı tüm avantajları kullanarak iş akışını ve sürekliliğini sağlamak mümkün. Global Workplace Analytics tarafından yapılan araştırmaya göre, evden çalışmak, bir şirkete çalışan başına ortalama yılda 11 bin Dolar tasarruf etme olanağı sunuyor. Yakın ve orta vadede kurum kültürünün ve dijitalleşmenin işlere olan katkısı daha da artacak.” 

Great Place to Work ® hakkında:

Great Place To Work® Enstitüsü, kurum kültürü konusunda uzmanlaşmış, 5 kıtada ve 60’tan fazla ülkedeki ofisiyle sektör ayrımı olmadan tüm ölçeklerdeki şirketlere mükemmel iş yerlerini inşa etmeleri, geliştirmeleri konusunda destek veren bir araştırma ve danışmanlık kurumudur. Great Place to Work ®, 30 yılı aşkın süredir dünya çapındaki en iyi işverenleri belirlemekte ve sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmaktadır. En İyi İşverenler listeleri, işveren markasının duyurulması ve güçlendirilmesi için şirketler tarafından tercih edilen ve kabul görmüş bir araştırmadır. Enstitü’nün her yıl 7 bine yakın işletme ve 16 milyondan fazla çalışanı dahil ettiği analizleri, kurum kültürü alanında dünyada gerçekleştirilen en geniş çaplı araştırma olma özelliğini taşımaktadır. 

Petrol Ofisi’nde işten çıkarılma olmayacak

HABER: ERTUNÇ TUNCER

Türkiye akaryakıt ve madeni yağlar sektörlerinin lideri Petrol Ofisi, geçirilmekte olan zorlu süreçte koronavirüs salgını nedeniyle işten çıkarılma olmayacağını açıkladı. Petrol Ofisi CEO’su Selim Şiper, “Yaşam üzerine yürütülen bu mücadelede, insan sağlığı her şeyin üzerindedir. Süreç boyunca Petrol Ofisi’nde hiçbir çalışanımız işten çıkarılmayacaktır” dedi.

Küresel bir salgına dönüşerek insan sağlığı için çok önemli tehdit oluşturan koronavirüs ile yapılan mücadeleye vurgu yapan Petrol Ofisi CEO’su Selim Şiper, “Bu önemli süreçte, akaryakıt sektörü lideri olarak 1.780’e yaklaşan bayimizle Türkiye’nin her noktasında, insan ve toplum sağlığına öncelik vererek aldığımız tüm tedbirler kapsamında 7/24 hizmet vermeye devam ediyoruz. Bu süreç, bir olmamız, birlikte olmamız, dayanışma göstermemiz gereken bir süreç. Tüm toplumun, bireysel ya da kurumsal herkesin birlikte mücadele etmesi gereken zamanlar geçiriyoruz. Petrol Ofisi çatısı altındaki herkes, başarılarda, iyi günlerde olduğu gibi bu zorlu günlerde de birlik ve beraberlik içinde hareket etmektedir. Bu birlik ruhu ve sorumluluklarımız çerçevesinde, içinde bulunulan süreç boyunca bünyemizde yer alan hiçbir çalışan arkadaşımız koronavirüs salgını nedeniyle işten çıkarılmayacaktır. Çalışanlarımızın aileleriyle birlikte bu dönemi sağlık ve esenlikle atlatmaları önceliğimizdir. Bayilerimizle de aynı yaklaşımı sergilemeleri yönündeki tavsiye ve önerilerimizi paylaşıyoruz. Hep birlikte bu zor günlerin de üstesinden geleceğimizden şüphemiz yoktur” açıklamasında bulundu.

CO₂ salınımını %50 azaltacağız

Avrupa Cam Ambalaj Üreticileri, %80 yeşil enerjiyle çalışan ilk hibrit elektrikli büyük ölçekli cam ergitme fırınını inşa etmek üzere bir araya geliyor. Her zaman yeni teknolojilerin takipçisi ve uygulayıcısı olan Gürallar Cam Ambalaj’ın da içerisinde yer aldığı 20 cam ambalaj üreticisi, tarihte ilk defa bir araya gelerek bu konsept üzerinde çalışacak ve proje için kaynaklarını seferber edecek.

Gürallar Cam Ambalaj’ın ülkemizi temsil ettiği Avrupa Birliği Cam Ambalaj Üreticileri Derneği’nin (FEVE) öncülüğünde tasarlanan “Geleceğin Fırını”, cam ambalaj endüstrisinin karbonsuzlaştırma yolculuğunda önemli bir kilometre taşı görevi görecek. Mevcut fosil yakıtlı enerji kaynaklarının yerini alacak fırın, cam üretiminde toplam CO₂ emisyonunu %50 oranında azaltacak.

Avrupa’daki 150 cam üretim tesisinin bir kısmı şu anda elektrikli fırınla çalışıyor olsa da bunların çoğu küçük ölçekte ve yalnızca işlenmemiş hammaddeler ile üretim yapmakta; bundan dolayı da geri dönüştürülmüş camı neredeyse hiç kullanamamaktadır. İçinde Gürallar Cam Ambalaj’ın da bulunduğu cam ambalaj üretiminde söz sahibi ve çevreye önem veren firmalarsa daha fazla oranda geri dönüştürülmüş ham madde kullanabilmek amacıyla mümkün olan en çevreci yöntemlerden biri olan elektriğe yöneliyor. Bu yeni teknoloji ile endüstri, yüksek seviyelerde geri dönüştürülmüş cam kullanarak tek fırında günde 300 tondan fazla cam üretebilecektir.

“Geleceğin Fırını”nı hayata geçirmek, önemli finansal altyapı ve insan kaynakları ile çok çeşitli uzmanlık gerektiren son derece iddialı bir projedir. Bu sebepten ötürü Gürallar Cam Ambalaj’ın da içinde olduğu önemli cam ambalaj üreticilerinin teknik becerilerine ve en iyi mühendislerine ihtiyaç duymaktadır. Proje ayrıca Yenilik Fonu Finansman Programı yoluyla (ETS) Avrupa Komisyonu’nun desteğini almayı da hedeflemektedir.

Gürallar Cam Ambalaj’ın sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda desteklediği projede ilk fırının 2022 yılında tamamlanması planlanırken, ilk sonuçların 2023 yılında elde edilmesi öngörülüyor.

Hibrit Fırın Projesi Neden Önemlidir?

Günümüzde, cam ambalaj endüstrisinde elektriğin ana enerji kaynağı olarak kullanımı, geri dönüştürülmüş cam kullanılmayan küçük ölçekli fırınlarla sınırlıdır. Bu teknoloji, elektrikli fırınlarla mümkün olmayan yüksek oranlı geri dönüştürülmüş cam kullanımını mümkün kılacaktır.

Doğal gazın %80’ini yeşil enerji yani elektrik ile değiştirecek bu teknoloji, fırın emisyonunu %60 oranında ve bir cam ambalaj fabrikasının toplam CO2 emisyonunu yaklaşık %50 oranında azaltmaya yardımcı olacaktır.

Bu proje, tarihte ilk defa 20 cam ambalaj üreticisinin en iyi mühendislerini bir araya getirerek, böyle bir yeniliğin başarılabileceğini gösterecektir.

Bu hibrit teknolojinin esnekliği sayesinde, elektrik enerjisinde bir sorun yaşanırsa diğer enerji kaynaklarına geçiş yapılabilecektir. Bu da üretimde hiçbir aksaklık olmayacağını garanti edecektir.

YEDAŞ, AR-GE projelerini yatırıma dönüştürüyor

Samsun, Ordu, Çorum, Amasya ve Sinop illerinde 40.000 km2 alanda 3 milyon tüketiciye kaliteli ve kesintisiz elektrik hizmeti sunmak için 7/24 faaliyet gösteren YEDAŞ, düzenlediği AR-GE Proje yarışması sayesinde enerji kalitesinin artırılması ve verimlilik sağlanmasına yönelik buluşlarıyla dikkatleri üzerine çekti.

YEDAŞ tarafından düzenlenen ve üst yönetim tarafından yapılan değerlendirmede birinci, ‘Çift Sekonderli Direk Tipi Dağıtım Trafosu Geliştirme Projesi’ ikinci, ‘CBS’de Kamuşlatırma ve Mülkiyet Durum Analizi Projesi’ üçüncü ise ‘Temassız Sayaç Okuma Projesi’ oldu.  Ar-Ge Proje Yarışması’nda birinci seçilen proje Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)’ya sunulacağı öğrenildi.

TECRÜBELERİMİZ BAŞARIYI GETİRMEKTEDİR

Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş.(YEDAŞ) Genel Müdürü Hasan Yasir Bora, “Günümüzün rekabetçi koşullarında sürdürülebilir başarının sırrı, yenilikçi düşünce, değişim-gelişim ve yeni teknolojiye sahip olmaktan geçmektedir. Bu sürecin anahtarı ise Ar-Ge çalışmalarına verdiğiniz önemdir” dedi.  Genel Müdür Bora, “YEDAŞ olarak, kaliteli ve kesintisiz elektrik enerjisi sunmak ve müşteri memnuniyeti en üst düzeyde tutmak istiyoruz. Avrupa’da kullanılan elektriğin aynı şekilde bölgemizde de kullanılması için yatırımlarını gerçekleştiren YEDAŞ, tüm tecrübesi ve bilgisiyle, kısa sürede Avrupa standartlarını yakalamıştır. YEDAŞ, tüm paydaşlarıyla birlikte, yön birliği içerisinde ortak sinerji oluşturarak, müşteri memnuniyeti odaklı bir yönetim modeli sergileyerek Ar-Ge çalışmalarına da yatırım yapmaktadır.” şeklinde konuştu. 

Dereceye giren proje sahiplerine ödüllerini takdim eden Genel Müdür Bora, Ar-Ge ekibini kutlayarak başarılarının devamını diledi. 

Tüm çalışanlara 1.000 lira ek destek ödemesi

Türkiye’nin en büyük konteynır limanı Asyaport ve Medlog, bünyesindeki yaklaşık 2 bin personele biner TL destek ödemesi yapma kararı aldı. Herhangi bir istihdam, iş gücünün azaltılması ile ilgili hiçbir planlarının olmadığını aktaran Asyaport Genel Müdürü Kadir Uzun, çalışan ve ailelerinin morallerini yüksel tutmak için çabaladıklarını ifade etti.

Asyaport Limanı’nda ve Medlog’un yurt içindeki tesislerinde Korona virüsüne karşı her türlü önlemi alan Asyaport Limanı AŞ, bu zorlu süreçte elaman çıkarmak yerine saha personeline mali destekte bulunma kararı aldı. Asyaport, MSC ve Medlog çatısı altında çalışan yaklaşık 2 bin kişiye nisan ayı başında 1000’er lira ödeme yapılacak.

‘İSTİHDAMI AZALTMAMIZ SÖZ KONUSU DEĞİL’

Herhangi bir istihdam, iş gücünün azaltılması ile ilgili hiçbir planlarının olmadığını aktaran Asyaport Genel Müdürü Kadir Uzun, “Tamamen izole bir çalışma sistemimiz var. Konteynerlerin yüklemesi ve indirilmesi şeklinde gelişiyor. Bu önlemleri de aldık, limanın içerisinde demin ifade ettiğim gibi önlemlerle beraber şu anda bugüne kadar çok şükür olsun ki hiçbir vaka yaşanmadı. Bu süreci en kısa zamanda limanımız, ülkemiz ve işletmemiz olarak aşmaya çalışıyoruz. Çalışanlarımıza desteğimiz ile alakalı söyleyebileceklerim herhangi bir istihdam, iş gücünün azaltılması ile ilgili hiçbir planımız yok. Tüm çalışanlarımızla devam ediyoruz hatta bu ay onların ihtiyaçları doğrultusunda ilave net 1000 TL ücretlerine, maaşlarına ilave bir katkı sağladık. Sağ olsun patronlarımızla almış olduğumuz bir kararla bu da onların moral motivasyon ihtiyaçları doğrultusunda, böyle hep birlikte zorlukları aştığımız bir günde çok önemli bir katkı sağladık. Bu zamanı bu süreci hep birlikte maddi ve manevi olarak hep birlikte aşmaya çalışıyoruz.  Biz bunu özellikle saha da özverili, evde çalıştırabileceğimiz çalışanlarımız gene önlemler çerçevesinde gönderdik. Evden çalışmalarına devam edebilecek arkadaşlarımızı aldığımız önlemler doğrultusunda evlerine gönderdik onlar ile ilgili bu uygulamayı yapmayacağız özellikle saha da bil fiil işin başında olan sahada olan, vardiyalı olarak 24 saat bu süreci devam eden arkadaşlarımıza bu desteği sağlıyoruz. Bunu aynı şekilde diğer şirket gruplarımız da MSC, Medlog’ta da uyguluyoruz. Yaklaşık 2 bine yakın sahada çalışanımıza bu katkıyı sağlıyoruz.’’ Dedi.

 EN ÇOK ÇALIŞANLAR SEVİNDİ

Limanda operatör olarak çalışan Gürkan Engin; “Türkiye şartları, ekonomik şartlar hatta işverenlerin bazı işçileri ücretsiz izne çıkarması durumu şu an malum Türkiye’de. Hastalık ve sağlık açısından da çok zor durumlar yaşıyoruz, çok zor günler geçiriyoruz. Tabii ki şirketimizin yaptığı bu katkı olağanüstü. Çünkü böyle bir durumla her yerde karşılaşamıyorsunuz. Ücretsiz izinle gidip evde oturup ekonomik koşullardan çok zor duruma düşen insanlarımız var. O yüzden Asyapart’un, şirketimizin bu şekilde bir düşünceye girmesi bizler için, çalışanlar için çok değerlidir’’ diye konuştu.

Liman Personeli Ayhan Kaygusuz; “Bu çalışma şartlarında şirketimiz çalışanlar için ek olarak ödenek verecek. Biz çalışanlar olarak çok mutluyuz. Bu ek gelir olarak verilen ücretten dolayı, teşekkür ederiz. İyi bir iş yerimiz var çalışmaya devam ediyoruz. Biz de aksine adam çıkarma gibi bir durum yoktur. Bundan herkes emin olsun” sözlerini kaydetti.

 Liman Personeli Müge Yorulmaz; “Şu anda bir sıkıntı yok gayet memnunuz. Firmamız bin lira ikramiye verdi bize, çok güzel bir şey biz de teşekkür ediyoruz onlara. Bu da bize bir motive oldu’’ ifadelerini kullandı.

ÇALIŞANLARIMIZA VE AİLELERİNE MORAL VE DESTEK OLSUN’

Üretime aralıksız devem ettiklerini kaydeden Asyaport Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Soyuer, “Üretim ve Lojistik hizmetler dünya ekonomisinin temel taşıdır. Üretim olmazsa Lojistik hizmetler olmazsa sağlıklı bir hayat sürdürülemez. Hayatlarını riske ederek hayat kurtarmaya çalışan sağlık ordusu nasıl görevinin başında ise, üretimin tüketime ulaşması için lojistik ordusu da görevinin başında olmalı. Asyaport, Medlog, MSC şirketlerinin kadroları görev başındayız. Yaptığımız hizmet bir kamu görevidir ve toplum menfaati için aksamadan sürdürülmesi gerekmektedir. Bu amaçla gece, gündüz çalışmalarını sahada yürüten çalışanlarımıza ve ailelerine moral ve destek olması için mart ayı maaşlarına ilave net 1.000 TL destek vermeyi kararlaştırdık. Tarlada izi olanın harmanda yüzü olur. Şirketlerimizde gururla çalışmayı özümsemiş ve aileleri için işyerlerini emniyetli bir gelecek olarak kabul etmiş bütün çalışanlarımıza yaptığımız katkı helal olsun” dedi.

AKSA, sağlık sektörüne ücretsiz hizmet veriyor

Jeneratör sektörünün lider markası Aksa, Covid-19 salgını nedeniyle Türkiye’nin mücadelesine destek olma amacıyla tüm sağlık kuruluşları ve hastanelerin jeneratör arıza taleplerine ve ihtiyaçlarına 7 gün 24 saat ücretsiz servis hizmeti vermeye başladı.

Aksa Jeneratör, koronavirüs salgınına karşı tüm Türkiye genelindeki hastane ve sağlık kuruluşlarının verdikleri mücadeleye destek olmak amacıyla, jeneratör arıza talepleri ve ihtiyaçlarına 7 gün 24 saat ücretsiz servis hizmeti vermeye başladı. Bu çalışma kapsamında Aksa, Türkiye’deki tüm hastane ve sağlık kuruluşlarına ulaşıp gerekli bilgilendirmeleri yaparak ihtiyaç duymaları halinde kendilerine öncelik tanıyacak Acil Destek kodlarını paylaştı.

Yaşanılan bu zorlu süreçte sağlık kuruluşlarında tedavi gören hastaların enerji kesintilerinden etkilenmemelerinin büyük önem taşıdığını belirten Aksa Jeneratör Operasyon Genel Müdürü Nazmi Atalay; Aksa Jeneratör olarak Türkiye dahil olmak üzere dünyada birçok ülkede görülen ve hızla yayılan koronavirüs ile ilgili gündemi ve gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Ülkemizin yaşadığı bu zorlu dönemde ailelerinden ve sevdiklerinden uzak kalarak işlerinin başında olan tüm sağlık çalışanlarımız için elimizden gelenin en iyisi yapmaya çalışıyoruz. Bu kapsamda; salgından etkilenen tüm hastaların tedavilerinin kesintisiz olarak devam edebilmesi için bu kuruluşların jeneratör arıza talepleri ve ihtiyaçları için 7 gün 24 saat ücretsiz servis desteğini açtık. Ülke genelinde tüm sağlık kuruluşları ve hastanelere gerekli bilgilendirmelerimizi geçtik. İhtiyaç duyulması halinde yerinde bakım ve müdahale hizmetlerimizi ücretsiz gerçekleştireceğiz. Büyük bir özveri ve fedakarlıkla hizmet veren tüm sağlık sektörü çalışanlarına teşekkür ederken bu zorlu günleri birbirimize kenetlenerek atlatacağımıza yürekten inanıyorum” dedi.

Shell’den Sağlık Bakanlığı’na akaryakıt desteği

Shell & Turcas, T.C. Sağlık Bakanlığı’nın Yeni Koronavirüs (COVID-19) enfeksiyonu ile ülke çapında yürüttüğü yoğun mücadeleye destek olabilmek adına, mücadeleye katılan Bakanlık bünyesindeki sağlık çalışanları, ambulanslar ve diğer araçların kullanımı için Bakanlığın uygun gördüğü şekilde dağıtılmak üzere 5 milyon TL değerinde akaryakıt desteği sağlıyor.

Yaşanan bu zorlu dönemi sağlıklı bir şekilde atlatabilmek için tüm dünyanın el ele vermesi gerektiğini vurgulayan Shell Türkiye Ülke Başkanı Ahmet Erdem, “Bu mücadelede emeği geçen, katkısı olan herkese yürekten teşekkür ediyoruz. Ülkemizin birlik ve beraberlik içinde bu zor günlerin de üstesinden geleceğine inancımız tam.” dedi.

Shell & Turcas, T.C. Sağlık Bakanlığı’nın Yeni Koronavirüs (COVID-19) enfeksiyonu ile ülke çapında yürüttüğü yoğun mücadeleye destek olabilmek adına, mücadeleye katılan Bakanlık bünyesindeki sağlık çalışanları,  ambulanslar ve diğer araçların kullanımı için Bakanlığın uygun gördüğü şekilde dağıtılmak üzere 5 milyon TL değerinde akaryakıt desteği sağlıyor.

Toplumun genel olarak evde kalmasının, bu sürecin sağlıkla ve başarıyla atlatılabilmesi için elzem olduğunu ifade eden Erdem, bununla birlikte bazı sektörlerin, temel ihtiyaçların karşılanabilmesi için özveriyle çalışmaya devam ettiğini, Shell & Turcas olarak da kesintisiz hizmet verdiklerini vurguladı. Shell, Türkiye’deki faaliyetlerinde, ülke çapındaki istasyon ağı ile güvenli ve sağlıklı bir şekilde müşterilerine hizmet verirken, aynı zamanda kurumsal müşterilerinin toptan akaryakıt, kimyasal, elektrik, doğalgaz ve madeni yağ tedariği için acil ihtiyaçlarını kesintisiz karşılıyor.

Shell Türkiye Ülke Başkanı Ahmet Erdem, “Shell olarak en büyük önceliğimiz çalışanlarımızı, müşterilerimizi, paydaşlarımızı Yeni Koronavirüs (COVID-19) salgınından korumak ve ülkemizde salgınla mücadeleye katkıda bulunmak. Akaryakıt, madeni yağ, kimyasallar, doğalgaz gibi bu mücadele için elzem ürünlerimizi bayilerimiz ve distribütörlerimiz ile beraber kesintisiz olarak müşterilerimize sunmaya devam ediyoruz. İstasyonlarımız, depo ve terminallerimiz ve madeni yağ fabrikamızda ulaşım ve taşımacılığın kesintisiz devamı için özveriyle çalışan personelimize bir kez daha teşekkür ediyorum. Tabii tüm faaliyetlerimizde ilgili mercilerce tavsiye edilen ve tıbbi bilimsel bilgiye dayalı tüm tedbirleri alıyoruz.” dedi.

Herkesin el ele vermesi gereken bir dönemden geçildiğini belirten  Ahmet Erdem, “Sağlık Bakanlığımızın ülke çapında yürüttüğü yoğun mücadeleye destek olabilmek adına, mücadeleye katılan Bakanlık bünyesindeki sağlık çalışanları, ambulanslar ve diğer araçların kullanımı için Bakanlığın uygun gördüğü şekilde dağıtılmak üzere 5 milyon TL değerinde akaryakıt desteği sağlamaya karar verdik. Bu mücadelede emeği geçen, katkısı olan herkese yürekten teşekkür ediyoruz. Ülkemizin birlik ve beraberlik içinde bu zor günlerin de üstesinden geleceğine inancımız tam.” dedi.

Akkuyu’da Reaktör Soğutma Boru Hattında Kullanılacak Dirsek Boruların Üretimi Tamamlandı

Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin(NGS) birinci ünitesinin soğutma boru hattında kullanılacak dirsek borularının yapımı tamamlandı. Rosatom’un mühendislik bölümü Atomenergomash’in bünyesinde yer alan AEM-Teknoloji’nin Rusya’nın Volgodonsk şehrindeki Atommash tesisinde toplam 16 dirsek borusu üretildi. Dirsek borularının her birinin ağırlığı 7 ton ve dış çapı 995 milimetre olarak üretiliyor.

Reaktör soğutma boru hattı dirsek borularının üretimi ile ilgili çalışmalar üç aşamada gerçekleşiyor. Parçaların ovalleştirme işleminin ilk aşamasını “soğuk” ham metalin istenen biçimde preslenmesi, ikinci aşamasını ise damgalama oluşturuyor. Parçalar yaklaşık 2 saat boyunca 870 derecede daha sonra da yaklaşık bir saat 1080 derecede ısıtılıyor. Daha sonra 6300 tonluk bir kuvvete sahip özel bir pres yardımıyla 90 derece bükülüyor. Üçüncü aşamada ise işlemi bitmiş olan dirsek boruları ısıyla sertleştiriliyor. Bu da sıcak parçaların vinç yardımıyla su ile dolu bir kesona gönderilmesiyle gerçekleşiyor.

Reaktör soğutma boru hattı (RCP) bir nükleer enerji santralinin bir reaktör, buhar jeneratörleri ve reaktör soğutucu pompasından oluşan primer devre ana ekipmanını sisteme bağlamak için tasarlanıyor. Soğutma sıvısı boru hattı içinde dolaşıyor ve içerdeki suyun sıcaklığı 320 dereceye, basıncı ise 17.6 MegaPaskal (MPa)’a kadar çıkabiliyor. Boru hatları, depreme dayanıklılık açısından ilk kategoride yer alıyor ve 9 şiddetinde bir depreme dayanıklı yapılıyor. Boru hattının toplam uzunluğu ise 160 metrenin üzerine çıkabiliyor.

Akkuyu NGS’nin 4 ünitesinin de reaktör tesisi ve türbin adası ekipmanının tek üreticisi olan Atomenergomash A.Ş,  nükleer santrallerin hizmet ömrü boyunca güvenilir ve güvenli bir şekilde çalışmasını sağlayan reaktör basınçlı kapları, buhar jeneratörleri, pompalama sistemleri, ısı değişimi ve diğer ekipmanı üretiyor. Ayrıca, şirketin işletmeleri şu anda Hindistan, Bangladeş, Çin, Rusya ve diğer ülkelerdeki nükleer santraller için de reaktör ekipmanı üretimi yapıyor.

Türkiye’nin ilk nükleer santrali olacak Akkuyu NGS projesinde, 4 adet VVER tip 3+ nesil Rus tasarımı reaktöre sahip güç ünitesi yer alıyor. Her nükleer güç ünitesinin kapasitesi 1200 MW olacak.  Projenin finansmanı bugüne kadar tamamen Rusya tarafından finanse edildi.  Akkuyu NGS, Yap-Sahip Ol-İşlet modeli ile de nükleer sanayi dünyasındaki ilk proje olma özelliğini taşıyor.

Akkuyu Nükleer A.Ş. Koronavirüsle Mücadele Önlemlerini Artırıyor

Akkuyu Nükleer Güç Santrali inşaat sahasında koronavirüs (COVID-19) salgınıyla mücadeleye yönelik önleyici tedbirler artırılmıştır. 

Şirket bünyesinde düzenli olarak toplantılar gerçekleştiren Salgınla Mücadele Merkezi kurulmuştur. Merkez tarafından toplantılarda alınan tüm kararlar çalışanlara bildirilmekte ve bu kararlar şirketin ilgili tüm birimleri ve yüklenicileri tarafından mutlak surette uygulanmaktadır. 

Akkuyu NGS Projesi kapsamında çalışılan tüm tesislerde aşağıda sıralanan tedbirler alınmaktadır;

  • Gelişmiş tıbbi gözetim rejimi uygulamaya konulmuş olup, tüm çalışanların mutlak surette ateşi ölçülmekte, herhangi bir soğuk algınlığı belirtisinin olması durumunda eve doktor çağrılması kaydıyla çalışan derhal evine gönderilmektedir.
  • İnşaat sahasında sosyal mesafenin korunması önlemleri kapsamında, servis araçları ile taşınan çalışanların sayısının azaltılması maksadıyla inşaat sahasına getirip götüren ve saha dahilinde servis yapan araç sayıları arttırılmıştır.
  • Yemekhanelerde yemek yiyen çalışan sayısının yoğunluğunun azaltması için yerlerde işaretlemeler yapılmış, sandalye sayısı azaltılmış ve yemekhane çalışma saati uzatılmıştır.  
  • Hazır yiyecekler yalnızca bireysel ambalajlarda servis edilmektedir.
  • Yemekhanelerin tüm çalışanları tıbbi maskeler ve eldivenlerle çalışmaktadır.
  • Ofis, üretim ve sosyal alanlarda dezenfektan solüsyonlarla ellerin yıkanması için temassız cihazlar kurulmuştur.
  • Ortak kullanım, yaşam ve ofis alanlarında dezenfeksiyon çalışmaları yapılmaktadır.
  • Ofis ve üretim alanlarında önleyici tedbirler ve enfeksiyona karşı korunma yolları hakkında bilgilendirici posterler yerleştirilmiştir.

İdari İşler Bölümü, İş Sağlığı Güvenliği ve Personel Koruma Birimi gibi AKKUYU NÜKLEER A.Ş.’nin ilgili tüm birimleri teyakkuza geçirilmiştir.

Akkuyu NGS İnşaat Sahasında çalışan AKKUYU NÜKLEER A.Ş.’nin tüm yüklenicilerine Şirket tarafından uygulamaya koyulan tüm tedbirlerin kendi bünyelerinde de uygulanması için talimat verilmiştir.

AKKUYU NÜKLEER A.Ş. ve tüm yüklenici şirketlerinin çalışanlarından, tatil günleri de dahil olmak üzere sürekli bir şekilde önleyici tedbirlerin uygulanmasından sorumlu bir grup oluşturulmuştur.

Alınan kararlar ile ilgili olarak Salgınla Mücadele Merkezi Başkanı, Kamu Kurumları ile İlişkiler ve Uluslararası İşbirliği Yönetici Direktörü Aleksei Frolov şunları ifade etmiştir: “Mevcut koşullarda öncelikli görevimiz, NGS inşaatında yer alan tüm çalışanların sağlığının korunması ve zorlu epidemik durumun projenin gidişatı üzerindeki etkisinin en aza indirgenmesidir. Çalışanların sağlığının korunması için elimizden geleni yapıyoruz. Ortak kullanım alanları, hizmet araçları, ofis ve üretim tesisleri, işçilerin kaldığı lojmanlar da dahil olmak üzere her yerde önleyici çalışmalar yapıyoruz. Çalışanlarımız, kısıtlayıcı önlemlere anlayışla riayet ederek sorumluluk bilinci içinde pandemiyle mücadeleye katkı sağlıyorlar. Şu anda AKKUYU NÜKLEER A.Ş.’nin ve yüklenici kuruluşların çalışanları arasında COVID-19’a yakalanan hiç kimse bulunmamaktadır. Durumu kontrol altında tutuyoruz. Akkuyu NGS sahasındaki inşaat-montaj işleri, gerekli tüm güvenlik önlemleri dikkate alınarak ve mevcut takvimlere uygun olarak olağan şekilde yürütülmektedir.”

NGS inşaat sahasının epidemik güvenliğinin arttırılması amacıyla yüz yüze görüşülerek yapılan toplantılar ve personelin inşaat sahası ile Ankara, Mersin ofisleri arasında hareketleri kısıtlanmıştır.

2020/3 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’ne uygun olarak, Şirkette tüm toplu etkinliklerin yanı sıra, son derece zaruri olanlar hariç olmak üzere çalışanların iş seyahatleri iptal edilmiştir. Yurtdışı iş seyahatlerinden dönen çalışanlar mutlaka en az iki hafta süreyle izole edilerek evden çalışmaları sağlanmaktadır.

AKKUYU NÜKLEER A.Ş. temsilcileri, çalışanlarda COVID-19 ve diğer solunum enfeksiyonlarının belirtilerinin görülmesi durumunda hızlı müdahalede bulunabilmek amacıyla mülki amirlikler ve resmi sağlık kuruluşları ile sürekli iletişim halindedir. 

AKKUYU NÜKLEER A.Ş., T.C. Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin diğer resmi makamlarının tavsiyelerini esas almaktadır. AKKUYU NÜKLEER A.Ş, Türkiye’de bu tür önlemler alınması halinde, karantina faaliyetleri de dahil olmak üzere enfeksiyonun yayılmasıyla ilgili mücadeleye yönelik önlemleri artırmaya hazırdır. AKKUYU NÜKLEER A.Ş., epidemik krizin Türkiye Cumhuriyeti’ndeki ilk nükleer santralin inşa süreci üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirgemek ve Projedeki yükümlülüklerinin Hükümetlerarası Anlaşma’da öngörülen sürelerde tam olarak yerine getirilmesini sağlamak için gerekli tüm önlemleri almaktadır. 

Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu “Rosatom”, yatırımının bulunduğu tüm ülkelerde COVID-19 salgınıyla ilgili gelişmeleri yakından takip etmekte ve çalışanlarının sağlığını korumak için gerek işletmekte olduğu, gerekse inşa etmekte olduğu nükleer güç tesislerinin güvenliğini sağlamak adına gerekli tüm önlemleri almaktadır.

Akkuyu NGS Projesi Hakkında

Akkuyu NGS, Türkiye Cumhuriyeti’nde inşa edilen ilk nükleer güç santralidir. Proje, 12 Mayıs 2010 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasında imzalanan Hükümetlerarası Anlaşma kapsamında gerçekleştirilmektedir. Projede, Rus tasarımı 3+ nesil VVER reaktörleriyle donatılmış dört güç ünitesinin yapılması öngörülmektedir. NGS güç ünitelerinin her biri 1200 MW kapasiteye sahiptir. Bugün itibarıyla NGS’nin inşaatının tamamı Rus tarafınca finanse edilmektedir. Rosatom Devlet Kuruluşu; tesisin tasarım, inşaat, bakım, işletmeye alım ve işletmeden çıkarılması işlemlerini üstlenen AKKUYU NÜKLEER şirketinin çoğunluk hissedarıdır. Akkuyu NGS inşaatı, dünyada “Build-Own-Operate (Yap-Sahip Ol-İşlet) modeli ile gerçekleştirilen ilk nükleer endüstri projesidir. Akkuyu NGS’nin tüm işletme süresi (60 yıl olup uzatma imkanı vardır) boyunca Türkiye, Rusya tarafından yapılan yatırımlarla elde edilen gelirin bir kısmını alacaktır. Doğrudan yapılan ödemeler ve vergilerin yanı sıra Akkuyu NGS, istihdam alanları yaratacak ve Türk ekonomisi için diğer olumlu etkileri beraberinde getirecektir.

Akkuyu NGS, VVER-1200 tipi en modern reaktörlerle donatılacak seri nükleer santral projesidir. Bu tip reaktörler, “Fukushima kazası” sonrası geliştirilen güvenlik gerekliliklerini göz önünde bulunduran aktif ve pasif güvenlik sistemleriyle donatılmıştır. Bu teknolojinin seri üretimi ve Novovoronej NGS-2 ile Leningrad NGS-2’de işletilmesi, bunların güvenilirliklerini doğrulamaktadır. 

Rosatom Devlet Kuruluşu Hakkında

Rosatom Nükleer Enerji Devlet Kuruluşu, uranyum madenciliğinden devreden çıkarma ve nükleer atık işlemeye kadar nükleer enerji üretim zincirinin her alanında başarılı bir şekilde faaliyet göstermek için gereken kaynak ve yetkinliklere sahip, dünyanın teknoloji liderlerinden biridir.

Rusya’nın enerji ihtiyacının yaklaşık %19’unu karşılayan Rosatom, Rusya’nın en büyük enerji üreticisidir. 12 ülkede farklı uygulama aşamalarında olan 36 güç ünitesi ile şirket, yabancı proje portföyünün büyüklüğüyle dünyada birinci sıradadır. Uranyum zenginleştirme alanında dünya birincisi, uranyum rezervlerinde dünya ikincisi ve üretiminde dünya dördüncüsü olan Rosatom, nükleer yakıt pazarında %17 oranında pay sahibidir.

Devlet Kuruluşu, dünyanın tek nükleer buzkıran filosu dahil, yaklaşık 400 işletme ve iştirakten oluşmaktadır. Yaklaşık 250 bin kişiyi istihdam etmektedir.

Sabancı, Covid-19 için 1.7 milyon lira bağış yaptı

Sabancı Topluluğu, tüm dünyayı etkileyen Covid-19 ile mücadeleye destek için yeni bir adım daha atıyor. Sabancı Topluluğu, Sağlık Bakanlığı’na Covid-19 ile mücadele için 150 bin adet tanı kiti ve Covid-19 aşı ve serumunun geliştirilmesi için yapılan çalışmalarda kullanılmak üzere 1.7 milyon lira bağış yapacak.

Türkiye’nin ve dünyanın “dayanışma” kavramına en çok ihtiyaç duyulan bir dönemden geçtiğini belirten Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper, “Bu zorlu süreçte de dayanışma ruhu ile ülkemiz ve insanımız için imkanlarımızı seferber ediyoruz. Bu salgından ancak bilim ve teknoloji ile çıkacağımıza inanıyoruz. Bu inanç ile Sabancı Topluluğu’nun tüm teknoloji ve bilim imkanlarını seferber ettik” dedi.

Alper şöyle devam etti, “Türkiye aldığı hızlı ve doğru kararlar ile bu küresel salgını en uzun süre sınırları dışında tutmayı başaran ülkelerden biri oldu. Ancak bugün 200’ü aşkın ülkeye yayılan Covid-19 ile sınırlarımız içinde mücadele ediyoruz. Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, tüm sağlık çalışanlarına bu zorlu süreçteki olağanüstü çabaları için minnettarız. Bu mücadelenin başarıya ulaşması için de, Türkiye’de yaşayan her bireye ve bu ülkenin her kurumuna büyük sorumluluklar düşüyor. Covid-19 vakaları ülkemizde de görülmeye başladığı andan itibaren Sabancı Topluluğu olarak bu sorumluluğumuzun bilinci ile hareket ettik. Kordsa ve Sabancı Üniversitesi iş birliğinde faaliyet gösteren Kompozit Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi’nin tüm altyapısını Covid-19 tedavisinde kullanılan medikal cihazların ve parçaları ile sağlık çalışanlarının kişisel koruyucu ürünlerinin tasarım, analiz ve prototiplerinin üretilmesi için Sağlık Bakanlığı’nın kullanımına açtık. Yine Sabancı Üniversitesi tarafından geliştirilen ve kullanıldığı yüzeylerde 3 aya kadar hijyen sağlayan 10 ton Antimic adlı yeni nesil dezenfektanı Sağlık Bakanlığı’na bağışladık. Şimdi de yine Sağlık Bakanlığı’na 150 bin adet Covid-19 tanı kitini bağışlıyoruz. Ayrıca Covid-19 aşı ve serum geliştirme çalışmalarında kullanılmak üzere de 1.7 milyon liralık bir desteği yine Sağlık Bakanlığı’na aktarıyoruz. Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM) de altyapısını bu araştırmalara açarak aşı ve serum geliştirme çalışmalarına aktif destek verecek”.

Türkiye’nin küresel Covid-19 salgının yarattığı sıkıntılı günlerden olabilecek en az hasarla ve en hızlı şekilde çıkacağına inandığını belirten Cenk Alper, “Türkiye’nin Sabancı’sı olarak, 90 yılı aşkın süredir olduğu gibi bugün de ülkemize olan sorumluluğumuzla çalışmaya devam edeceğiz” dedi.