28.7 C
İstanbul
Perşembe, Ağustos 14, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 64

Arçelik’in koronavirüs ile mücadeledeki başarısı tescillendi

Koronavirüs salgınının başladığı ilk günden itibaren aldığı önlemlerle çalışanlarının, müşterilerinin ve iş ortaklarının sağlıklarını korumak için eksiksiz adımlar atan Arçelik, yaptığı çalışmalarla “TSE COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi” almaya hak kazandı.

Türkiye’nin öncü şirketlerinden biri olmanın getirdiği sorumlulukla sağlığı önceliklerinin ilk sırasına alan Arçelik, pandeminin başladığı günden itibaren tüm faaliyet alanlarında en üst düzeyde aldığı tedbir ve önlemleri hayata geçirmeye devam ediyor. Türk Standartları Enstitüsü Uzmanları tarafından detaylı denetimlerden geçirilen Arçelik’in tüm işletmeleri “TSE COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi” aldı.

Türk Standartları Enstitüsü’nün (TSE) belirlediği enfeksiyon önleme ve kontrol prosedürlerini eksiksiksiz bir şekilde yerine getiren Arçelik’in 9 işletmesi, denetimleri hiçbir uygunsuzluk ve ek süre almadan, başarı ile tamamladı. Üretim alanları, personel servislerinin kontrolü, pandemiye yönelik eğitimler, atık yönetimi, ofislerin uygunluğu, personel soyunma odalarının sterilizasyonu, kreşler, temizlik teçhizatları, yemekhaneler, hizmet tedarikçilerinin kontrolleri gibi birçok farklı konuda TSE denetçilerinin detaylı kontrolünden geçen Arçelik işletme kampüsleri, “TSE COVID-19 Güvenli Üretim Belgesi” almaya hak kazandı. 

Sürecin en başından beri Koç Holding Acil Durum Kriz Koordinasyon Merkezi’nin yönlendirmeleri doğrultusunda faaliyetleri planlanan Eskişehir Buzdolabı İşletmesi, Eskişehir Kompresör İşletmesi, Çayırova Çamaşır Makinesi İşletmesi, Bolu Pişirici Cihazlar İşletmesi, Ankara Bulaşık Makinesi İşletmesi, Beylikdüzü Elektronik İşletmesi, Çerkezköy Çamaşır Kurutma Makinesi İşletmesi, Çerkezköy Elektrik Motorları İşletmesi ve Wat Motor A.Ş, üretimlerine TSE sertifikası ile devam edecek. İnsan sağlığına uygun şekilde üretim yapıldığını gösteren belge, tüketicilerin hijyen konusundaki çekincelerini de gidermelerine yardımcı olacak.  

Arçelik İşletmelerinde Alınan Önlemler Hakkında: 

→ Vardiya ve operasyon bazlı kümelenme modelleri ile üretim bantlarında görev yapan çalışanlar gruplara ayrıldı. Vardiya çalışan sayıları azaltılıp, zamanlamaları değiştirilen çalışanların karşılaşmamaları sağlandı. 

→ Filyasyon uygulaması kapsamında dijital uygulamalar geliştirildi. Çalışma alanlarının küçük/anlamlı bölgelere ayrılarak çalışanların barkod okutması sağlanarak hangi zaman diliminde hangi alanda olduğunun takip edilebilirliği sağlandı. Bu sayede her bir çalışanın geçmişe dönük kimlerle etkileşimde olduğu takip edilebilir hale geldi.

Üretim yapılan tüm birimlerde ve ortak kullanım alanlarında sosyal mesafeyi (1,8 metre) koruyacak önlem ve uygulamalar devreye alındı. Çalışanların maskelerini sık sık değiştirmelerini sağlayacak şekilde maske tedariki sağlandı.

→ Ateş ölçme uygulamasının dijital ortamda yapılmasını ve kayıt edilmesini sağlayan iyi uygulama senaryoları oluşturuldu. Vardiyalarda ikişer kez ateş ölçümü yapılmaya başlandı. Şüpheli görülen vakalar izole edildi. 

→ Yemekhanede sosyal mesafenin korunması amaçlı yemekhane kullanım süreleri uzatıldı, yemekhane kapasiteleri düşürüldü, masa düzeni 1,8 metre sosyal mesafe kuralına uygun hale getirildi. Yemek sırasında sosyal mesafeyi korumak amaçlı işaretlemeler yapıldı. 

→ Ortak kullanılan el aleti, taşıma arabası, dokunmatik ekran gibi ekipmanlar her bir vardiya öncesinde dezenfekte edilmeye başlandı. Birçok noktaya alkol bazlı solüsyonlar yerleştirildi. 

→ Servis saatleri, giriş ve çıkış zamanlarında birbirleri ile karşılaşmalarını önleyecek şekilde düzenlendi. Personel servislerinin periyodik dezenfektasyonu uygulamasına geçildi. 

→ Ziyaretçi girişleri sınırlandırıldı. Üretim için getirilen malzemeler 3 saat karantina altına alındıktan sonra kullanılması sağlandı.

Mutluluğun anahtarı sadeleşmek

Sevgili kardeşim, komşum ve çocukluk arkadaşım olan değerli dostum Ediz Çanakçı’nın evinin bahçesinde zaman yolculuğunu anımsatacak şekilde bir sohbete başladık.

Çocukluğumuzdan ve bir ömür geçirdiğimiz Basınköy ile alakalı geçmiş zamanları andık.

Sohbetimiz kahve eşliğinde öyle keyifli idi ki vaktin nasıl geçtiğini anlamamışız.

Fakat gecenin bende iz bırakan en önemli konusu sadeleşmek idi.

Bende geceden nasiplenerek yeni köşe yazımın temasını sadeleşmek olarak o anda belirledim.

Unutmadan sevgili Ediz; şair, felsefeci ve müzikolog, kitap analisti olan binlerce kitap okumuş bir düşünür, yazar çizer…

On parmağında on marifet olduğu gibi biz kendisini ayaklı kütüphane olarak tanırız, biliriz, severiz, sözlerine de ayrıca özel bir itibar ederiz.

Kendisi yaşanmışlıklardan çıkardığı başlıklar ile başladı hayatı sıralamaya ama ne sıralama kendisi tabiri caiz ise sıralamadı tek tek sıraya dizdi…

Her dizmede bir ders…

Her dizide bir kıyas…

Her dizede ise hayat vardı…

Çokluk bir zehir gibidir ve her şeyin fazlası zarardır, ziyandır, kirliliktir, zalimliktir.

Bu zehiri 40’lı yaşlara geldiğimizde fark ederek geçmişte yaptığımız hatalardan eminim ki benim gibi sizlerde pişmanlık duyuyorsunuzdur.

Eminim hayatın bir muhasebeden bir gelir gider, kazanç ve kaybedişten ibaret olduğunu biliyorsunuz. Ve bu vesileyle geçen ömür ile iyisi ve kötüsüyle tüm yaşanmışlıklar bizim öğretmenimiz olmuştur.

Dinimiz…!

En hassas noktamızdır. Yüzde 95’i Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Fakat ne yazık ki! rehberimiz olan Kuran-ı Kerim’i okumadan ve anlamadan birilerinin anlattıklarıyla yaşama düşüncesizce devam ettik ve etmeye de tüm hızla kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Kuran-ı Kerim’de yazmayan hiçbir şeyin doğruluğuna kesin doğrudur demek doğru değildir. Doğru olmayan şeye doğru demek ne kadar yanlış bir düşünceyse; doğruluğu ispatlanmamış bir söze, bir rivayete doğru demekte o denli hatalı bir durumdur. Birisi dinimizle alakalı bir durumu anlattığında onun yanlış ve doğru olduğunu ancak Kuran-ı Kerim vasıtasıyla öğrenebiliriz.

İlk emir nedir?

Kuran-ı Kerim’in ilk emri ‘OKU’dur…

Okumadan, bilmeden, cahilce her şeye doğrudur demek yanlıştır…

İkra süresi birinci ayet oku diye başlarken, biz dinleyerek Müslümanlığı tercih eder olmuşuz. Halbuki sadeleştirerek aslından öğrenerek daha iyi bir yol bulabiliriz sonra bilinçli bir şekilde zenginleştirebilirsiniz.

Müzik..!

Binlerce şarkı dinleyip, arşivleyip, kasetler, plaklar, CD’ler alıp neden zevk aldığımızı anlayamadan içinde savaşmaktansa hoşumuza gideni dinleyip zevk almak daha mantıklı gelmiyor mu size?

Batmakta olan geminin kaptanına yolcular soru yöneltmiş; Batıyoruz kaptan ne yapmamız lazım?

Kaptan cevap vermiş; “Bavulları atın”

Yolcu; “O yılan derisi bavulumu nasıl atarım” diyerek kaptanın cevabına muhalefet etmiş.

İşte olay esasında bu şekildedir. Bavul mu gitsin yoksa gemimi batsın…

Dinlemeyeceğin halde abartılı plak, kaset ve CD alarak müzik koleksiyoneri olmak için uğraş vereceğine hoşuna gidenleri al sadeleş keyfini çıkart.

Saat..!

Niçin kullanırız zamanı tarihi günü öğrenebilmek için ama bize bulunduğumuz ortamlara özenerek hep ‘ROLEX’ saat hayali ile büyük paralar harcarız ve gün gelir ‘CASİO’ saatinde aynı işlemi yaptığını öğreniriz.

Villalar yerine köyde sade bir hayat veya deniz kenarında küçük bir balıkçı kasabasının daha akıllıca bir yaşam yeri olduğunu anlarız ama çok geç farkına varırız.

Dostlar,arkadaşlar..!

Yıllar bize birçok insan biriktirir; okul, iş, hobi, spor ve semt arkadaşları derken binlerce insan gelir geçer hayatımızdan ama yaş ilerledikçe azalır azalır azalır bir eski dostlar kalır geriye…

Peki bu kadar insan nerede diye sorarız. Hepsi hayatımızın kalabalığında kaybolur gider. Biz sadeleştikçe onlarda azalır ve bir avuç insan bize yeter olur geriye ise iyisiyle, kötüsüyle anılar kalır.

Hayat..!

Dalış yapmak mı zevk veriyor bize, dağa tırmanmak mı, araba mı motor mu,seyahat etmek mi, müzik dinlemek mi, balık tutmak mı, bahçeyle uğraşmak mı, kamp yapmak mı, tenis oynamak mı, koşmak mı, hep bir kaos niye çünkü onlar yapıyor ben niye yapmıyorum.

Bir tanesini yap hep olsun hayatında sadeleş mutlu ol.

“Yaş otuz beş yolun yarısı eder” diyen şair bile kırk altı yaşında vefat etmiştir.

Evdeki hesap çarşıya uymuyor zamanın kıymetini bilin sadeleştirin hayatınızı,zevklerinizi, yaşam tarzınızı, hobilerinizi inanın daha mutlu günler sizin olacak sadeleştikçe özgür olacaksınız,prangalarınızdan kurtulacaksınız ve ömrümüz uzayacak.

Kalın sağlıcakla…

Tüpraş çevre projelerine büyük önem veriyor

Ortakları arasında Tüpraş’ın dayer aldığı “MOF4AIR” isimli Ar-Ge projesi, Ufuk 2020 programının “İleri Karbondioksit Yakalama Teknolojileri” çağrısı kapsamında yüzde 100 desteklenmeye hak kazandı. Proje, Ufuk 2020 programının “İleri Karbondioksit Yakalama Teknolojileri” çağrısı kapsamında desteklenen iki projeden biri olma başarısını gösterdi.

Tüpraş, değişen dünya trendleri ve iklim değişikliği ile ilgili uyum çalışmalarının artırılmasına yönelik geliştirilen Ar-Ge projelerinde yer almaya devam ediyor. Ortakları arasında yer aldığı MOF4AIR Ar-Ge projesi ile Tüpraş, Avrupa’nın en kapsamlı Ar-Ge ve İnovasyon Programı olan Ufuk 2020’de yüzde 100 hibe desteği almaya hak kazandı. 

Bu proje ile Tüpraş, endüstriyel süreçlerden çıkan karbondioksit gazının verimli şekilde yakalanmasını ve karbondioksit salınımının azaltılmasını sağlayacak teknolojik bir yöntem geliştirilmesine destek olarak çevreye katkıda bulunmayı hedefliyor. Baca gazlarındaki atık karbondioksitin yakalanmasına yönelik çalışmalar yürütecek olan Tüpraş, geliştirilecek teknolojiyi rafineri sahasında test etme imkânı bulacak. Proje kapsamında geliştirilen teknolojinin ve sistemin; enerji santralleri, rafineriler, çimento, demir ve çelik gibi çeşitli enerji ve karbondioksit yoğunluğu bulunan endüstrilere açılımı hedefleniyor. 

Koordinatörlüğünü Belçika’nın Mons Üniversitesi’nin üstlendiği MOF4AIR (Metal Organic Frameworks for carbon dioxide Adsorption processes in power production and energy Intensive industRies) projesi; Belçika, Norveç, Fransa, İtalya, Yunanistan, Birleşik Krallık, Güney Kore ve Türkiye’den 14 kuruluşun ortaklığıyla gerçekleştiriliyor. Toplamda 11 milyon Avro bütçeye sahip MOF4AIR projesi kapsamında, Tüpraş’ın yüzde 100’ü Avrupa Birliği tarafından destekli olmak üzere 902 bin 500 Avro bütçesi bulunuyor.

Çimento sektörü başarısının devamı için destek bekliyor

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği  (TÇMB), Türk çimento sektörünün2020 yılının 5 aylık ihracatı ile 2020 Ocak-Mart ayı üretim ve satış rakamlarını açıkladı. 2020 yılı Ocak-Mart döneminde Türk çimento sektörünün üretimi geçen yılın aynı dönemine göre %10,4’lük artışla 12,6 milyon tona çıktı. Yılın ilk üç ayında çimento sektörünün iç satışları ise geçen yılın aynı dönemine göre 0.6’lık artışla 9 milyon tona yükseldi. 

2020 yılının ilk 5 ayında ise sektörün toplam ihracat miktarı %33 oranında artarak 13milyon ton gerçekleşti. İhracat geliri ise %16,7 artışla 447 milyon dolar oldu. Aynı dönemde çimento ihracatı % 34 aratarak 6,1 milyon tona, klinker ihracatı ise %32artarak 6,9 milyon tona yükseldi. İhracat yapılan ülkelere de ilk 10 içindeki tüm ülkelerde artış kaydedilirken ihracat miktarı en çok artan ülke Ukrayna oldu. Bu ülkeyi Togo ve Romanya izledi.

İhracatta planlanın üzerinde görülen artışın uluslararası rekabette umut verici olduğunu belirten Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka,konuya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:

“Sektör olarak yılın ilk döneminde pandemi nedeniyle iç pazarda daralma yaşamazken, ihracatta yılın ilk 5 ayında iyi bir performans sergiledik. Planlananın üzerinde görmüş olduğumuz bu artış uluslararası rekabette umut verici. Sektörün uluslararası rekabette kazandığı ivmeyi koruyarak ülkemize döviz girdisi ve istihdam güvencesi sağlamaya devam etmesi için ekonomik önlemlerle desteklenmesi önemli.

Salgınla mücadelenin kahramanları alkışlanıyor

Enerji sektörünün köklü ve güçlü şirketi İpragaz’dan, pandemi mücadelesine katkı sağlayanlara anlamlı teşekkür. İpragaz çalışanları, COVID-19 ile mücadele sürecinde zor şartlar altında görev yapan sağlık çalışanlarından güvenlik görevlilerine, esnaftan lojistiğe, kapı kapı dolaşan dağıtım görevlilerinden virüsün yayılmasını önlemek adına evinden dışarı çıkmayan milyonlara ‘alkışlı’ video ile teşekkür etti. İpragaz’ın salgınla mücadelenin tüm kahramanlarına ithaf ettiği“Bu alkışlar tüm Türkiye’ye” başlıklı video,sosyal medyada yayınlandığı andan itibaren büyük beğeni topladı.

Tüm dünya ile birlikte ülkemizi de etkileyen küresel pandemi, toplumsal dayanışmanın önemini bir kez daha ortaya koydu. İnsan hayatını tehdit eden virüsle mücadelede;birlik olmanın, ortak hareket etmenin ve fedakarlığın ne kadar önemli olduğu bir kez daha hatırlandı.

Salgınla mücadelenin en ön saflarında büyük bir özveri ile görev yapan sağlık çalışanları başta olmak üzere güvenlik, enerji, gıda ve lojistik sektörlerin çalışanları Türkiye’nin kahramanları oldu. Salgın yayılımının önlenmesi ve kontrol altına alınması için  toplum da kural ve tedbirlere uyarak destek verince Türkiye, pandemi sürecini başarı ile yürüten ülkelerden biri oldu. Kaydedilen gelişmelerin ardından da normalleşme dönemi kademeli olarak başlatıldı. Bu zorlu dönemde 7/24 hizmet vererek bu sürece katkı sağlayan Türkiye’nin köklü enerji şirketi İpragazda çalışanları ile birlikte,  bu olağanüstü mücadelenin tüm kahramanları için anlamlı bir sosyal medya çalışması yaptı.

COVID-19 sürecinin ilk gününden itibaren insanımızı ve ülkemizi enerjisiz bırakmamak için bu mücadelenin içinde yer alan İpragaz çalışanları, salgın sürecine sağduyu ile katkı sunan 83 milyona alkışlarla teşekkür etti. Hazırlanan teşekkür videosunda İpragaz’ın merkez ofisinden dolum tesislerine, bayilerinden saha çalışanlarına kadar tüm çalışanları, alkışları ile yer aldı. “Bu alkışlar tüm Türkiye’ye”başlıklı video,sosyal medyada büyük ilgi gördü.

Bu alkışlar; 

sabırla kurallara uyanlara,

yola çıkmak zorunda olanlara,

dükkanlarını açanlara,

güvenliğimizi sağlayanlara,

hastanelerde görev yapanlara,

kapı kapı dolaşanlara…

Zor günlerde,

her şeye rağmen mücadele edenlere…

Yeni normale geçişte,

sağduyu gösteren herkese…

Bu alkışlar tüm Türkiye’ye!

Türbinlerde geleneksel yöntemlere son vermeliyiz

Salgın döneminde birçok rüzgar türbininin durmadan enerji üretmesi için büyük mücadele veriliyor. Türbinlerin kalbi olan Gearbox’ların karşılaşacağı arızalara yönelik geleneksel yağ değişimi sisteminin kullanılmasının uzun duruş süreleri yarattığını dile getiren Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, rüzgar türbinlerinin işletme ömrünü etkileyen bu faktöre karşı daha hızlı bakım ve onarımların yapılması gerektiğini belirtiyor.

Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu elektriği üretmede rüzgar enerjisi büyük mücadele sergiliyor. Salgın döneminde küresel olarak türbin komponent üretimlerinde ve türbin bakımlarında yaşanan sıkıntılara rağmen büyüme gerçekleştiren rüzgar enerjisinde santrallerdeki duruş süreleri çok önem arz ediyor. Yurtiçi ve yurtdışındaki rüzgar enerjisi santrallerine planlı, plansız bakım ve servis hizmetleri sunan Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın’a göre, rüzgar türbinin kalbi olan Gearbox’ın ve hidrolik sistem arızalarının yanı sıra rüzgar türbinlerinin işletme ömrünü etkileyen birçok faktöre dikkat edilerek bakım ve onarımların büyük bir titizlikle gerçekleşmesi gerekiyor.

Rüzgar Türbinlerinin Performansı Bakımlara Bağlı

Zorlu hava şartlarında bile durmadan enerji üretmeye çalışan rüzgar türbinleri, ülke enerjisine büyük katkı sunuyor. Ülkemizde işletme halinde olan 198 adet santralde 3.285 adet rüzgar türbini bulunuyor. Her birinin ürettiği toplam elektrik ile de ülkemizin toplam elektrik ihtiyacının %8’i sağlanıyor. Hem enerji hem de ekonomik açıdan sağladığı katkılar ile rüzgar enerjisinin yükselen değerine dikkat çeken Ali Aydın, rüzgarı enerjiye dönüştüren en önemli unsur olan türbinlerin verimliliğinin, performansının ve ömrünün planlı ve plansız bakımlara bağlı olduğunu aktarıyor. Gerekli bakım ve onarımları dikkate almayan işletmelerin sonraki süreçte ciddi zararlarla karşılaşabildiğini de aktaran Aydın, bu durumun sonucunda ülke enerjisinin ve ekonomisinin de yara aldığı bir döngünün gerçekleştiğini belirtiyor.

Rüzgar Türbinlerinin Kalbine %75 Daha Kısa Sürede Bakılıyor

Bir rüzgar türbinin hayata geçmesi yılları alabiliyor. Altyapı, bürokrasi vb. durumlar neticesinde hayata geçen rüzgar türbinlerinde ise yıllar içerisinde birtakım sorunlar oluşabiliyor. Rüzgar türbinlerinin kalbi olan Gearbox’ların arızalanmasının işletmelere ciddi sorunlar yaratabildiğini aktaran Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, genellikle yağ değişimlerinin zamanında gerçekleştirilmemesi, gerekli filtrasyon işlemlerinin ihmal edilmesi ve yağ değişiminden önce Gearbox ve hidrolik sistem iç temizliğinin yapılmamasına bağlı olarak çeşitli sorunların yaşandığını ve enerji üretimini engellediğini belirtiyor. Geleneksel yağ değişimi (manuel) uygulamalarının arızaların giderilmesinde uzun duruş süreleri yarattığını da ifade eden Aydın, sahip oldukları Gearbox Yağ Değişim Sistemi ile bu sorunların üstesinden gelindiğini ve zaman olarak %75 daha kısa sürede gerçekleştiğini belirtiyor.

Gelişen Teknoloji Enerji Arzına Katkı Sağlıyor

Rüzgar türbinlerinde gerekecek her türlü bakım ve onarım işlemi için gerekli teknolojik altyapılarının bulunması gerekiyor. Gerek salgın döneminde gerekse de aniden gelişen sorunlar esnasında altyapılarını daima hazır tuttuklarını belirten Ali Aydın, rüzgar türbinlerini Drone teknolojisi ile inceleyebildiklerini, mobil bakım atölyeleri ile 7/24 hizmet sağlayabildiklerinin altını çiziyor. Ülkenin enerji arzına katkı sağlayacak teknolojilere sahip olmanın önemini de aktaran Aydın, Avrupa standartlarında bakım ve onarım sağlamanın, hatta üzerine çıkabilmenin ülkemizdeki rüzgar enerjisinin daha da büyümesine olanak sağladığını belirtiyor.

Koronavirüs salgını ile çevre duyarlılığımız daha arttı

Düzenlediği Küresel Isınma Kurultayları ile çevre sorununu gündemden düşürmeyen ve toplumsal bilinç oluşturma konusunda önemli katkılar sunan Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde Zoom üzerinden düzenlediği panelde Dünya’nın geleceğini masaya yatırdı. STK temsilcileri, sanayiciler, akademisyenler ve gazetecilerden oluşan çok sayıda katılımcının katkı verdiği panelin Moderatörlüğünü EGD Başkanı Celal Toprak yaparken ana konuşmacılar Teksan Jeneratör Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Ata Tuncer ve ÇEVKO Genel Sekreteri Mete İmer oldu. Sürdürülebilir enerji kaynakları ve döngüsel ekonomi üzerine görüşlerin paylaşıldığı buluşmada, XI. Küresel Isınma Kurultayı kitabı da tanıtıldı.

Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını ile mücadele, çevre konusundaki duyarlılığı daha üst noktaya çıkardı. Bu gerçekten hareketle Ekonomi Gazetecileri Derneği,5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde gelecekte dünyayı nelerin beklediğini Zoom üzerinden düzenlediği panel ile ele aldı. Teksan Jeneratör Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Ata Tuncer ve ÇEVKO Genel Sekreteri Mete İmer’in ana konuşmacı olduğu panel katılımcılardan yoğun ilgi gördü.

Salgın nedeniyle tüm dünyada oluşan “yeni normal”in çevre duyarlılığı noktasında pozitif katkı sağlayacağına inandığını söyleyen Teksan Jeneratör Pazarlamadan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Ata Tuncer; “Salgın hepimizi korkutuyor ancak Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı rapora göre dakikada 13 kişi hava kirliliğinden hayatını kaybediyor. Her 10 kişiden 9’u da kirli hava soluyor. Salgın nedeniyle insanlar zorunlu mola verince havanın bir miktar temizlendiğini görüyoruz. Bu noktada bireyden başlayarak şirketlere, kamu otoritelerine sorumluluklar düşüyor. Hepimizin atması gereken adımlar var. Küresel Isınma ile mücadelede sanayiciler önemli bir rol üstleniyor. Çevreye duyarlılık marka değerinin belirlenmesinde de önemli bir kriter haline gelmiş durumda. Tüketicilerdeki bilinç düzeyi arttıkça şirketlerin üretim gamındaki enerji verimli ürünler de artıyor. Burada en önemli noktalardan biri de ülkemizde 2018 yılında yürürlüğe giren Enerji Verimliliği Eylem Planı’na göre 2023 yılına kadar birincil elektrik tüketiminin yüzde 14 azaltılması ve böylece 30 milyar dolarlık bir tasarruf elde edilmesi planlanıyor. Yeni normal’de bu hedefe ulaşmanın çok daha kolay olacağını düşünüyoruz” dedi.

Sanayileşme, teknoloji, dijitalleşme gibi etkenlerin enerjiye olan talebi her geçen gün artırdığını vurgulayan Ebru Ata Tuncer, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Hızla artan enerji ihtiyacına karşılık kaynakları sınırlı sektörümüz açısından alternatif çözümler geliştirmek gerekiyor. Enerji olmadan sürdürülebilir bir dünyadan bahsetmek mümkün değil. Çoğumuz birkaç dakikalık elektrik kesintisine bile tahammül edemiyoruz. Bu durumda kaynaklarımız da sınırlı olduğuna göre farklı yakıtlar kullandığımız farklı ürün sistemleri geliştirmeliyiz. Son yıllarda enerjide kendine yetebilme ülkemizde gündemde olan bir konu…”

Zalimlerden devlet kurtarılmıştır

15 Temmuz’un yıldönümü dolayısıyla açıklamalarda bulunan Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı Yönetim ve İcra Kurulu Başkanı Av. Hamza Akbulut, “15 Temmuz günü merhametten nasibi olmayanlara milletin merhamet etmeyeceğini bir acı tecrübe ile gördük” dedi.

TGTV Yönetim ve İcra Kurulu Başkanı Akbulut açıklamasında şu şekilde konuştu.
“Bizim aramızda, dindar gözüktüler, cemaat olduk dediler. Ancak “15 Temmuz” gecesi efendilerinden aldıkları emirle, milletimizin üstüne hiç acımadan insafsızca bomba yağdırdılar. 

251 masum canı hiç tereddüt etmeden katleden FETÖ terör örgütünü ve hala bu örgüte açık- gizli bağlılığı olanları, 15 Temmuz hain kalkışmasının dördüncü yılında da lanetliyoruz. Merhametten nasibi olmayanlara, merhamet edilemeyeceğini millet olarak, çok acı bir tecrübe ile görmüş olduk.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlık, sıhhat ve huzurlu günler diliyoruz. Şehit evlatlarının acılarını ilk günkü gibi hala taptaze yaşayıp, yüreği bir kor ateş gibi yanan annelerimize sabrı cemil niyaz ediyoruz.

Devlete, aileye, işyerine, camiye, okula vb. tüm kurumlarımıza sızarak, milletimizi içten çökertmek isteyenler, 15 Temmuz gecesi milletin sillesini yiyip, zelil oldular. Artık bu azgın gurup asla iflah olmayacaktır. 
 
Gasp ettikleri tanklar, toplar ve uçaklar, iman ve cesaret karşısında hiçbir işe yaramamış ve zavallılar sürüsü korkarak ülke dışına kaçmışlardır. Ele geçirilenler ise, yargı önünde hesap vermişler ve en ağır şekilde mahkûmiyet almışlardır. Bu kutlu mücadelede yer alanları şükranla yad ediyoruz.

Milletimizin feraseti, fedakarlığı ve cesaretinin simgesi olan “15 Temmuz Millet Direnişi”, aramızdaki hainleri ve devletin içindeki paralel yapıyı felç edilmiştir. 

Yurtiçinde söndürülen isyan ateşi, bazı devletlerin himayesinde yurt dışında da yakılmaya çalışılmaktadır. Tüm terör örgütlerine, dahili ve harici düşmanlarımıza karşı “Yenikapı ruhu” ile birlik ve beraberlik içinde, “Çanakkale ruhu” ile de hazır ve teyakkuzda olduğumuzu göstermeliyiz.

Ülkemiz, 15 Temmuz’dan sonra daha da güçlenmiştir. Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçerek devlet-millet birliği sağlanmıştır.  “Fırat Kalkanı”, “Zeytindalı” ve “Barış Pınarı” askeri harekatları ile sınır güvenliğimiz kontrol altına alınmıştır. Türkiye bölgesinin istikrar gücüdür. Suriye’de ve Libya’da olduğu gibi kardeş ülkeleri iç savaşlarla zayıflatmak isteyenlere müsaade edilmemiştir.  

Terör, iktisadi kriz ve tecrit kumpasları karşısında boyun eğmeyen, egemenlik haklarını içeride ve dışarıda sonuna kadar kullanan güçlü bir Türkiye doğmuştur. 

Kaybedenler, sadece terör örgütleri olmamıştır. Her fırsatta bize adeta bir kutsal metin gibi dayatılan batılı değerler de (eşitlik, insan hakları, vb.) inandırıcılıklarını 15 Temmuz gecesi tamamen kaybetmiştir.
    
15 Temmuz yıl dönümlerini, FETÖ’yü ve onunla mücadeleyi unutmamak için değerlendirmeliyiz. 15 Temmuz destanını yazanlar, bu mücadele ruhunu gelecek nesillere de taşımalıdırlar.

Tüm vatandaşlarımızı FETÖ vb. sapkın inançlara, meşruiyeti olmayan akımlara ve sahte mehdi yet iddialarına karşı uyarıyoruz. Doğru bilgi ve sahih inanış için güvenilir kişi ve kurumlardan dini bilgi edinilmesi gerektiğinin altını bir kez daha çiziyoruz.
 
FETÖ yüce dinimizi istismar eden bir terör örgütüdür.
 
Din, milletimize devlet tarafından doğru bir şekilde öğretilmelidir. Din ve inanç istismarının önlenmesi için başta milli eğitim bakanlığımızı, diyanet işleri başkanlığımızı ve üniversitelerimizi duyarlı olmaya ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz.

15 Temmuz direnişi, milli bir kazanımdır. Ezanlara ve Selalara tahammül edemeyenlerden devletin kurtarıldığı tarihi bir milattır. Haçlı zihniyetiyle hareket edip, milletle hesaplaşma peşinde olanlar ebediyen kaybetmişlerdir.

Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı üyeleriyle birlikte;
Milletimizin, vatanımıza, bayrağımıza, mukaddesatımıza göz diken, iç ve dış düşmanlara, ihanet şebekelerine ve darbecilere karşı dünyaya örnek olan kahramanlık destanının unutulmasına izin vermeyeceğimizi, 15 Temmuz’un sadece Türkiye’nin değil, tüm Ortadoğu’nun geleceğine vurulan bir bağımsızlık mührü olduğunu, kamuoyuna saygıyla arz ederiz”

Tekfen Holding ödüllendirildi

Tekfen Holding, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve doğal kaynakları korumak amacıyla iş dünyasının işleyişini değiştirmeyi hedefleyen CDP (Carbon Disclosure Project) İklim Değişikliği ve Su Güvenliği Programlarında ayrı ayrı “A (-)” bandında derecelendirilerek“Türkiye İklim ve Su Liderleri”ödülünü aldı.

Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Gigin “Tekfen olarak faaliyet gösterdiğimiz taahhüt-mühendislik-imalat, tarım ve gayrimenkul sektörlerinde yıllardır üstlendiğimiz liderliği sürdürülebilirlik alanına da taşıyarak, bu konuda da iyi örnek olmayı hedefliyoruz. CDP’nin her iki programının A bandında yer alan bir kurum olarak, “Türkiye’nin İklim ve Su Lideri” ödülünü almamız; sürekli iyileşme çabamızın sonuç verdiğinin somut göstergesi olmakla kalmıyor, bu uğurda müthiş bir motivasyon da sağlıyor” dedi.

Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl yayınladığı Küresel Risk Raporu’nun 2020 yılı çalışmasında ilk kez, önümüzdeki on yılda beklenen küresel risklerin ilk beşi çevresel risklerden oluşmaktadır. On yıllık süre içerisinde gerçekleşme olasılığı en yüksek beş küresel risk; aşırı hava olayları, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyumdaki başarısızlık, doğal afetler, biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekosistem tahribatı ile insan kaynaklı çevresel zarar ve afetler olarak listelendi. Çevresel risklerin her geçen gün etkisini artırdığı günümüzde, başta kamu ve özel kuruluşlar olmak üzere herkese önemli sorumluluklar düşüyor.

Sadece bugüne değil yarınlara da sürdürülebilir bir dünya bırakmak için bu alandaki çalışmalarını sürdüren Tekfen Holding, dünyanın en güçlü yeşil Sivil Toplum Kuruluşu olarak tanınan CDP (Carbon Disclosure Project) İklim Değişikliği Programı ve Su Programı’nda Türkiye’deki en yüksek not olan “A (-)” bandında yer alarak Türkiye’nin İklim ve Su Liderleri arasında yer alma başarısını gösterdi. A ve A(-) bandında yer alan şirketlerin, “Liderlik” seviyesinde olduğu kabul edilmektedir.

Teknoparklara 1 milyar 200 milyon TL hibe edildi

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, teknoparklar ve Ar-Ge tasarım merkezlerinde yapılan çalışmaların detaylarını açıkladı. Bakanlık, pandemi dönemiyle birlikte 84 teknoparkta 59 bin çalışanın hayatına dokunduklarını duyurdu.

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Koordinasyon Toplantısı’nda yapılan açıklamaya göre Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yeni normale girilen süreçte gerekli tedbirleri yerine getiren firmalara, ‘Kovid-19 Güvenli Üretim Kalite Belgesi’ verildiği açıklamasında bulunuldu. İki haftada 76 sanayi kuruluşundan başvuru alındığı ve 7 kuruluşun denetimleri olumlu şekilde tamamlanarak belge almaya hak kazandığı belirtildi. Özel sektör ve teknoparklara verilen belge ve desteklere de değinilen toplantıda bugüne kadar 1 milyar 200 milyon liralık bir kaynağı teknoparklara hibe olarak aktardıklarını bildirildi. Yüksek nitelikli iş gücünün sanayiye entegre olmasını amaçlayan Sanayi-Doktora Programı’nın sonuçları belli oldu. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 47 üniversitenin, 147 sanayi kuruluşuyla yaptığı 188 projenin destekleneceğini duyurdu. Doktora öğrencilerinin eğitim süresince burs desteği ve mezuniyetlerini takriben 3 yıl boyunca istihdam desteği alabildiği programdan teknopark firmaları da yararlanabiliyor.

Girişim ekosisteminin gelişiminin desteklenmesi gerektiğine dikkat çeken IFASTURK Mali Müşavirlik ve Denetim Kurucusu Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Mesut Şenel, “Teknoparklardaki 6 bin firmanın yüzde 24’ü kuluçka firmasından oluşuyor. Yenilikçi ve inovatif fikirlerin hayata geçirilerek Türkiye’deki teknoloji tabanlı işlerin sıçrama yaratmasını sağlayacak ideal ortamlar olan kuluçka merkezlerinin sayısının artması için atılan her adım çok değerli. Girişimcilik ekosistemini daha ileriye taşıyacak bu gibi adımların takipçisi oluyor, girişimcilerimizi firma destekleri konusunda bilgilendiriyoruz.” dedi.

SHELL & TURCAS’da bayrak değişimi

Shell bünyesinde 15 yıldır önemli görevler üstlenen Mehmet Ünal, Shell & Turcas Madeni Yağlar Genel Müdürü oldu. 2015 yılından bu yana Shell & Turcas Filo Çözümleri Direktörlüğü pozisyonunda bulunan Ünal, yeni görevine 1 Haziran 2020 tarihinde başladı. Shell & Turcas Madeni Yağlar Genel Müdürlüğü görevine 1 Haziran 2020 tarihi itibarıyla Mehmet Ünal getirildi. 2006 yılında Shell & Turcas bünyesine katılan Mehmet Ünal, 2010 yılına kadar Shell Perakende Satışlar İstanbul Bölge Müdürü olarak görev yaptıktan sonra, Shell Ukrayna’ya satış artışı konusunda Proje Lideri olarak atandı. 2011 yılında Perakende Satışlar Operasyon Müdürü olarak görev alan Mehmet Ünal, iş yapış şekillerini yeni projeler ile basitleştirerek perakende satışlarda operasyonel mükemmelliyetin artmasına ve bu sayede artan müşteri memnuniyeti ile pazar payının yükselmesine yardımcı oldu. Türkiye’deki Operasyon Müdürlüğü görevinin sonrası, 2013 yılında Shell Bulgaristan’a Satış Müdürü olarak geçiş yapan Ünal, Bulgaristan’da yeniden yapılanmayı sağlayarak müşteri odaklı bir strateji ile ciddi anlamda bir büyüme ve pazar payında artış sağladı.

Evrensel ısınma ile çok az yılımız kaldı

İnsanoğlu aslında bencildir. Önce kendini düşünür, rahatını da sever. Sonra da bilim adamları hep böyle “felaket senaryoları çizerler,  bak işte hayat aynen devam ediyor derler” !” Artık iş böyle değil sevgili bay ve bayanlar !   Durum sahiden çok ciddi. Doymak bilmeyen tutkularımız sonucu ekosistemi  sürekli yok ettik. Karışan mevsimler, her gün  türü yok olan onlarca hayvan ve bitki. Kirlenen,  hızla zehir deposuna dönüşen denizler, göğsümüzü bir hançer gibi delen kirli  hava, verimsizleşen toprak bizden şefkat ve sevgiyi boşuna bekliyor.

Aslında bu sadece bir ulusun sorunu değil, tüm insanların sorunu. Polinezya’daki Cook Adalarının, Maldiv Adaları’nın, Moğolistan’ın ortak sorunu Tuvalu Cumhuriyeti’nin, Kiribati’nin  bir kısmı su altında kaldı bile. Kendisi zaten çok tüketen, tüm dünyayı da reklam film ve dizileri ile tüketime davet eden aşırı şişmanlar ülkesi ABD şimdiden sahil güvenliğini kuvvetlendirip hatta  silahlandırıyor. Böylece Bangladeş ve Mısır gibi toprakları yakında  su altında kalacak alçak ülkelerden gelen mültecileri ülkesine kesinlikle sokmamaya kararlı. Bu mültecilerin sayısı 100 milyonu bulacak.  Bir yandan da ABD vatandaşlarına her türlü  tüketimden uzak durup örneğin bir karavanda 100 eşya ile yaşamayı öneriyor.

Avusturalya ve Yeni Zelanda ise kıyıdaki önemli sanayi tesislerini iç kısımlara taşımaya devam ediyor. Bunun maliyeti ağır olacak. Hollanda ile İngiltere kıyılarına su baskınına karşı set inşa etti. Aç kalan ve kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan milyonlarca göçmen zorunlu olarak “yağmacılık” yapacaktır. Böylece iç savaşlar başlayacak. İşte “kıyamet” böyle bir şey olmalı. Gözüme iliştikçe “evrensel  ısınma ve korkunç  sonuçları” hakkında  basında yer alan haberleri toparlamaya çalıştım.

• İrlanda’da, küresel ısınma sonucu yılda 300 hektar alan su altında kalıyor.

• Norveç Kutup Enstitüsü’ne göre kutup ayılarının nesli 60 yıl içinde tükenecek. 2060 yılında kutup bölgesindeki buzullar öyle eriyecek ki, bölgedeki 22 bin kutup ayısı açlıktan ölecek.

• Antarktika’da kopan bir buzdağı 55,5 kilometre uzunluğunda ve 11 kilometre genişliğinde idi. D-17 olarak adlandırılan  bu buzdağının, Karaibler’deki St. Lucia Adası büyüklüğünde olduğu belirtildi.

• Antartika’daki 244 buzuldan % 87’sinde erime tespit edilmiş. Tonlarca ağırlıktaki kitleler devamlı kopuyor. Nedenini biliyorsunuz. “Küresel ısınma”.  “Her şey insan için diyerek”,   sürekli tüketmenin ve  gözlerimizi tüm gerçeklere yummamızın doğal  bir sonucu !

• Küresel ısınma, dünyanın en yüksek dağı Everest’i bile hızla  eritiyor. 8848 metredeki buz kitlesinin büyük bölümü yok oldu bile !

• Küresel ısınma yüzünden sular altında kalacak  yerlerin arasında Kıbrıs’ın da olacağı açıklandı.

• İklim değişiklikleri  bu şekilde devam ederse 50 yıl sonra bir  milyon tür bitki ve hayvan yok olacak. Tarlaların sular altında ülkeleri daha da zor duruma sokacak. Gelişmiş olarak tanımlanan ülkeler bu sorumsuzluğun baş aktörleri.

• Isınan – Soğuyan Havalar ! Biz insanların umursamaz tavrı ile ozon tabakasının delinmesi, kutuplardaki buzulların erimesi, hava ile  su kirliliği, yeşilin Amazonlar dahil tüm dünyada hızla  azalması, ekolojik dengenin bozulması sonucu dondurucu soğuklar, aşırı kar ve  sıcaklar, kuraklık, fazla yağış ve seller ile  tufanlar birbirini takip ediyor. Dean ile Felix kasırgaları gibi.   Bunlar insanları korkutmak için yaratılmış  birer felaket senaryoları değil! Doğanın insanoğlundan intikamı işte zaten böyle  bir şey olmalı !

• Yüzmilyonlarca Çinli ve Hintli iklimlerin ısınması ile birlikte Himalayalardaki buzulların erimesi sonucu büyük tehditlerle karşı karşıya. Bu ülkelerde insanların etrafında yaşadığı yedi  nehir ile  33 bin kilometre kare alan Himalaya buzullarınca besleniyor. İklim değişikliğinin dünya ekonomisine maliyetinin 7 trilyon dolar olması bekleniyor.

• Kirpiler kelleşiyor, yılanlar, ayılar kış uykusuna yatmıyor, Şubat ayında ağaçların  üstü armutla doldu, dünya hızla  gömlek değiştiriyor. Yazın ortasında insanları yaralayan dolu yağıyor. Hatta bazıları renkli. Kışın artık pek kar görülmüyor

• Bizim de iftihar ettiğimiz bir Bodrum’ummuz var. Site üzerine site, kooperatif yanına kooperatif kondurulan dağı taşı evle dolmuş bir Bodrum. Kral mezarlarının üstüne AVM’ler kuran bir Bodrum. Dağın başında yarım kalmış yıllardır çürümeye terk edilen evlerden tutun da içine girilip hemen oturulabilecek on binlerce dolara satılan çok odalı evlere kadar, Otuz bin ev. Otuz bin sayısı Bodrum’daki talanın tipik bir aynası. Magazinin kol gezdiği aşkları, showları,  plajları, marinaları, lokantaları, barları, kahveleri İstanbul’da bile rastlanmayan lüks mağazaları ile bir  muhteşem “Bodrum.”

Zaten bu coğrafyaya giden uçağa binince bu şımarık sosyetik kesimle hemen karşılaşıyorsunuz. Konuşmalarından ve seslenmelerinden en azından ben utanıyorum. “Ayy şekerim Bodrum gibisi yok”, akşam bir lokantaya gittik vallahi ucuzdu 50 bin liracık tuttu.” 

• Bugünkü üretim modellerini devam ettiğimiz takdirde 2080 yılında üç gezegene daha ihtiyacımız olacak. Arabadan cep ve oyuncak telefonlara kadar vazgeçilmez olan plastiğin üretimi artık 350 milyon tona ulaştı. 2080 yılında bu miktar dört katına çıkacak, denizlerde balıktan fazla plastik ortada dolaşacak.

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.

Sanko Enerji CEO’luğuna Ziya Erdem atandı

Sanko Enerji, daha önce EnerjiSA Enerji A.Ş.’nin CEO’luk görevini yürüten Ziya Erdem’i Sanko Enerji CEO’su olarak atadı. Ziya Erdem, aynı zamanda Sanko Enerji Yönetim Kurulunda üye olarak yer alacak.

Bilgi ve tecrübesi ile Sanko Enerji’nin önümüzdeki dönem faaliyetlerini yönetecek olan Ziya Erdem, 2010-2017 yılları arasında Ericsson Türkiye Başkanı ve Ericsson Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi Başkan Yardımcısı olarak görev aldı. Bilgi ve iletişim teknolojileri ile dijital dönüşüm konularında danışmanlık hizmeti de vermiş olan Erdem, çalışma hayatına 1988 yılında Pabalk Şirketler Grubu’nda Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Yardımcısı olarak başladı. Erdem, daha sonrasında sırasıyla Mansan Mantar Gıda Sanayi, TicaretNet, Türk Nokta Net, Sabancı Telekomünikasyon ve İnterkom Telekomünikasyon gibi şirketlerde üst düzey yöneticilik yaptı. Ziya Erdem 1984 yılında U.S. International University San Diego İşletme Bölümü’nden mezun olduktan sonra, 1986 yılında U.S. National University San Diego’da aynı bölüm üzerine yüksek lisans yaptı. Son olarak 2012 yılında Colombia Üniversitesi’nde Üst Düzey Yönetim Programını tamamlayan 1963 doğumlu Erdem, evli ve bir çocuk babasıdır.

İki fotoğraf arasındaki benzerlik ve farklar

Tarih: 5 Temmuz 2009,

Yer: Urumçi, Doğu Türkistan…

ÇKP’nin güvenlik kuvvetleri Urumçi olaylarını bahane ederek, insan avına çıkmış, suçlu suçsuz demeden yaka-paça yakalanan herkes yerlere birer çöp torbası gibi serilmişti.

Tarih: 25 Mayıs 2020,

Yer: Minnesota, ABD…

İki fotoğraf arasındaki benzerlik; zulüm…

Fark ise;

Birincisinde her şey meçhul,

İkincisinde bütün ayrıntılar biliniyor…

Yaklaşık bir aydır, Minnesota eyaletinde bir polis memurunun George Floyd isimli zenci bir Amerikan vatandaşının boğazına basarak boğup öldürmesi konuşuyor.

Takibi neden konuşuluyor diyecek değiliz. Söylenenlere katılmamak da mümkün değil. Amerika’da zencilere ve dahi Kızılderelilere yapılanlar yüzünden ABD’nin günahlarını anlatmaya ciltler dolusu eserler yetmez. Bu hususta günahları hiçbir çuvala da sığmaz. Hatta bundan dolayı kendilerine ne söylense yeridir de.

Lakin konu Doğu Türkistan olunca “üç maymun”u oynayanların bu konuda söz söyleme hakları da olmamalı.

Zulüm engellenemezse bile en azından var olduğu haykırmak gerekir. Bu haykırış hiçbir zaman taraf tutarak, bir kısım devletlerin, kurum kuruluşların yaptığı gibi “benim tarafımda isen her şey mübah, değilsen nefes almasan da olur” mantığında da olmamalı. Haksızlıklara karşı susup dilsiz şeytan olmamak adına zulüm nerede ve kimden gelirse gelsin, avazımız çıktığı kadar haykırmalıyız.

Evet, bu iki fotoğrafı yan yana koyup, aynı tepkiyi veremeyenler, vicdanlarını sorgulamamalılar.

Yine bu iki fotoğraf hakkında farklı yorumlar yapanlar ise insanlıklarını sorgulamamalılar.

ABD’de yaşanan bir vahşettir ve bunu “ben insanım” diyen herkes telin etmelidir. Bundan dolayı ABD yönetimine de her türlü eleştiri hakkına sahip olmalıdır.

Peki, Doğu Türkistan’da yaşananlara ne diyeceğiz, nasıl değerlendireceğiz?

Amerikalı zenci George Floyd’un en azından ismini biliyoruz, olayın gelişim şeklini de, naaşının alilesine verilmesni de, vahim olaya tepkileri de. Hem de günlerdir her ayrıntısına kadar konu yazılı ve görsel basında tartışılmakta.

Fotoğrafta görülen Doğu Türkistanlı’nın ismi bilinmemekte, yere bir çöp torbası gibi yatırılıp, elleri arkadan bağlanıp, kaçmasın diye pantolonu sıyrılıp, Çinli görevlinin bir kahraman edasıyla üzerine basıp, silahını da yerde yatan meçhul şahsa doğrultup bundan zevk alması maalesef Minneseto merhum George Floyd’un milyonda biri kadar konuşulmadı, hala da konuşulmamakta. Dahası bu meçhul şahsın, nereye götürülüp, nelere düçar olduğu yani ölü mü, sağ mı olduğu dahi bilinmekte.

Veya aşağıdaki fotoğraflarda da görüldüğü gibi George Floyd’a yapılan menfur olaydan herhangi bir farkı olmadığını söylemek mümkün olabilir mi?

Bu iki fotoğraf arasında aynı tepkiyi ortaya koyamayanların, ama ellerinden kalemi eksik etmeyenlerin, ekranlarda gün aşırı mangalda kül bırakmadan konuşanların, en azından bana, verebilecekleri insani bir değer olmadığını ifade etmeliyim. Şayet güzel ve yaşanılabilir bir dünya hayali olanlar varsa; zulme ve zalime hep birlikte karşı çıkması, zulüm Çin’den de Ameirka’dan da, Avrupa’dan da, Afrikadan’da velhasılı nerede olursa olsun, nereden gelirse gelsin aynı hassasiyetle aynı tepkiyi verebilmek gerekir.

Bunu başaramadığımız takdirde, hegemon devletlerin “senin teröristin, benim teröristim” ayrımcılığındaki gibi, insanlara zulüm ve haksızlık konusunda da aynı ikircikli hallerini görmeye devam edeceğimizin bilinmesini üzülerek ifade etmeliyim.

Brisa 4. kez iklim değişikliği lideri oldu

Brisa, Türkiye’den sadece 5 şirketin seçildiği Karbon Saydamlık Projesi 2019 (Carbon Disclosure Project-CDP) Türkiye İklim Değişikliği Liderleri arasında yer aldı. Bu yıl ilk kez hesaplanan “Tedarikçi İletişimi Derecelendirmesi” alanında da küresel liderler arasına giren Türkiye’den tek şirket oldu. Şirket, sorumluluk alıyor, çözümün parçası oluyor. “İşletmeden İşletmeye” anlayışını “İşletmeden İnsana” anlayışına dönüştürüyor. Temelinde samimiyet ve insanlığa hizmet olan ‘Brimiz Hepimiz İçin’ platformu altında,iklim değişikliğiyle mücadele programını sadece çevre projeleriyle değil, çevre odaklı, toplumsal ve yönetişim sistemleri kurarak yürütüyor.

Aynı zamanda CDP, iklim değişikliği risklerinin azaltılarak yönetilmesini hedefleyen ve tedarik zincirindeki iş birlikleri performansının raporlanmasına yönelik programını bu yıl Türkiye’de ilk kez başlattı. Brisa “Tedarikçi İletişimi Derecelendirmesi’ kategorisinde de ‘A’ notunu alarak bu ödül sınıfında yer alan lider şirketler arasına girdi ve Türkiye’de bu başarıyı elde eden tek şirket oldu. Ödül töreninin de çevrimiçi olarak yapıldığı CDP İklim Değişikliği Konferansı’nda ‘İklim Değişikliğinin İş Stratejilerine Etkisi – Liderler Paneli’ adlı oturumunda konuşmacı olarak yer alan Sabancı Holding Sanayi Grup Başkanı ve Brisa CEO’su Cevdet Alemdar şunları söyledi; “COVID-19 küresel salgınının da gözler önüne serdiği üzere hepimizin dünyanın geleceği için sorumluluk almamız şart. Biz Brisa olarak gönülden bir yaklaşımla çözümün parçası oluyoruz. Biz diyoruz ki “Brimiz Hepimiz İçin”. Brisa’nın “bir”leri önce Türkiye’ye ve sonra insanlığa hizmet için. İklim değişikliğiyle mücadele programını son 15 yıldır somut projelerle, çevre odaklı, toplumsal ve yönetişim sistemleri kurarak istikrarla yürütüyoruz..”

Korona sonrası yeni süreç

Sevgili Bir Portre okurları, yeni bir sayıda daha sizlerle beraber olmanın haklı gururunu yaşıyorum.

Korona sonrası dünya ne ve nasıl olacak…

Korona bitti; her şey eskiye dönecek mi…

Herşey günlük güneşlik mi olacak…

Asla… Mümkün değil.

Tarihin yaşayanı olduğumuz için herşey normalmiş gibi görünse bile; oluşacak/oluşturulacak “yeni normaller” kısa vadede hiç de normal olmayacaktır.

Korona bir etap ise -ki öyle- şimdi ikinci level’a geçiliyor.

Çünkü ABD’deki olaylar ırkçı bir saldırı sonrası ortaya çıkan “siyahi öfke”den ibaret değildir.

Avrupa’yla, yani ailelerle, yani Londra’yla Derin Amerika’nın çatışmasıdır.

Ve tüm dünyayı etkileyebilirliği olan derin bir tehlikedir.

Bir dip dalgadır.

Düşünebiliyor musunuz; Genelkurmay Başkanı Trump’ın asker görevlendirme talimatına hayır diyebiliyor.

Milli Savunma Bakanı, Trump’ın yanlış yaptığını söyleyebiliyor.

Eski Savunma Bakanı Mattis; “Trump ABD’yi bölmeye çalışıyor” diyecek kadar sertleşebiliyor.

Korona öncesi küresel ölçekte vekalet savaşlarını yazarken; “bu kirli ve hibrit savaştan hiçbir ülke masun değildir. Abd bile…” derken; küresel hakimiyet savaşının ne denli vahim ve genellik arzedeceğine ısrarla vurgu yapmıştım.

İşte şimdi o günleri yaşıyoruz.

Koronayı yaşadık sayarsak şimdi karşıt hamle sahneleniyor ve şimdilik yoğunluk ABD’de.

Lakin Avrupa da test edildi ve zeminin son derece uygun olduğu görüldü.

Korona’nın ekonomik ve psikolojik etkisiyle ısınan ülkesel zeminler kıvılcım bekler halde.

ABD, kendi içinde kamplaşma ve kutuplaşma yaşıyor.

Hükümette bile, bir insicam ve ağız birliği yok.

ABD Derin Devleti “tek”lik iddia ve inadına devam ederse; önümüzdeki günlerde global ölçekli küresel karışıklıklar kapıda.

Hemen her ülke bundan nasibine düşeni alacak.

Kaçış yok; az veya çok, olacak…

Hal böyleyken, bundan sonraki sürecin kodlarına bakacak olursak;

Küreselleşmeyle kavga devam edecek.

Devletler daha içe kapanmacı ve ulusal güvenlikçi politikalara yönelecek.

Kimse Pandemi döneminde Suriye, Irak, Libya, Yemen vb. gibi ülkelerde çatışmaların yavaşlamasından dolayı, “acaba çatışmasızlık süreci mi başlıyor” hayaline sakın kapılmasın.

Hatta nitelik, boyut ve siyasi amaçları değişerek ve daha da şiddetlenerek devam edecek.

Bu kavga ve iç çatışmalar coğrafi boyutla öne çıkacak ve yeni coğrafyalar önem kazanacak.

“Gelişmekte olan ve gelişmiş ülke” kavramları yeniden tanımlanmak zorunda kalınacak.

Birinci ve İkinci dünya Savaşı sonrasından daha derin, daha büyük ve daha köklü değişim ve dönüşümler yaşanacak.

Küresel şirketler gibi ulus üstü olgular zayıflayacak; devletten devlete ilişkiler öne çıkacak.

Teknoloji, bilişim ve dijital güvenlik gibi sektörler devletlerin kontrolüne geçecek.

Güç, para, silah, zenginlik el değiştirecek; dünün zengini fakir, güçlüsü zayıf, hakimi hükümsüz kalabilecek.

Çin ve hinterlandı durulmayacak. Çin-ABD, Çin-Hindistan, Çin-Japonya eksenli çatışma; Çin, bir nevi ehilleşene kadar sürecek.

Bu durum ABD derin devletine de çok kan kaybettirebilir.

Çünkü Çin demek Avrupa demek, aileler demek ve dolayısıyla Londra demek…

Akdeniz’de başlayan ısınma yeniden alevlenecek ve sıcak çatışmalara dönüşebilecek.

Yeni ve küresel “Eksen”ler oluşacak.

Suriye’deki iç savaş ve terör örgütleri üzerinden yapılan vekalet savaşı daha bir şiddet ve ölümcül şekilde yeniden hareketlenecek.

Yunanistan, İtalya, İspanya eksenli Akdeniz kavgaları artacak.

Türkiye’nin Libya hamlesinin ne kadar anlam ve önem içerdiğini bu yeni süreçte daha iyi farkedilecek.

Akdeniz’de bundan sonra da; yani yeni küresel konseptte de “Türkiyesiz” yapılanma olmayacağı iyice görünürleşecek.

Korona ile başlayan süreç aslında yeni değil.

Başlamış ve devam eden bir sürecin, geldiği son vetireydi.

Bundan sonra küresel sorunlar, krizler yeniden tanımlanacak.

Ülkeler, toplumlar, güçler yeniden ele alınacak, haritalar yeniden şekillenecek.

Devam edegelen ve adeta ezberlediğimiz güç mücadelesi, Doğu-Batı paradigması, bildiğimiz dünya; yeniden şekillenecek ve küresel gündem yeni dünyanın yeni kodlarıyla oluşturulacak.

Eğer Türkiye olarak doğru okuyabilirsek, (Libya hamlesinde olduğu gibi) akıllı-akılcı davranırsak; iç siyasetin şehvetine kapılmadan, birbirimizi yemeden, kayıkçı kavgasına düşmeden, harice ve yeni küresel düzene birlik ve beraberlikle bakabilirsek; sürecin sonunda Türkiye hakettiği yerde olur, olabilir.

Aksi takdirde, Birinci dünya Savaşı sonrası kaybettiğimiz petrol çağının bir benzerini yaşamaya mahkum oluruz.

Bu ise, bir yüzyıl daha “gelişmekte olan ülke” aşağılanması demektir.

Ve bunun vebalini de, kimse omuzlayamaz.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.

Yenilenebilir enerji sektörü geleceği aydınlatacak

Uluslararası danışmanlık ve denetim şirketi EY’nin (Ernst & Young) Yenilenebilir Enerji Ülke Çekiciliği Endeksi’ne göre; yenilenebilir enerji, dünyanın COVID-19 pandemisi ile mücadelesi sürürken, uzun vadeli yatırım açısından ‘güvenli liman’ olarak görülüyor. İklim değişikliği ve çevresel faktörler yenilenebilir enerji yatırımlarına ilginin artmasına destek olurken, önümüzdeki dönemde yenilenebilir enerji sektörünün COVID-19 pandemisinin olumsuz etkilerinden hızlı toparlanacağı öngörülüyor

Uluslararası danışmanlık ve denetim şirketi EY, 55. Yenilenebilir Enerji Ülke Çekiciliği Endeksi (RECAI) sonuçlarını açıkladı. 40 ülkenin yenilenebilir enerji yatırımları bakımından sıralandığı endekste, ABD ve Çin ilk iki sırada yer alıyor. Endeks sonuçlarıyla oluşturulan rapora göre; yenilenebilir enerji sektörünün, COVID-19 pandemisinin neden olduğu küresel yavaşlamaya rağmen, hızlı bir toparlanma göstermesi bekleniyor. Raporda; yenilenebilir enerjinin uzun vadeli yatırımlar için ‘güvenli liman’ oluşturduğu belirtiliyor.

Yatırımcının, toplumun geleceğine katkı sağlayan şirketlere ilgisi artıyor

Raporda; iklim değişikliği ile birlikte diğer çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) konularının şirketlerin gelecekte değer yaratma potansiyelleri üzerinde giderek daha fazla belirleyici olduğuna dikkat çekiliyor. Kurumsal yatırımcıların işletmelerden güçlü bir finansal performansın yanı sıra toplumun geleceğine sağladıkları katkıyı göstermelerini talep ettiklerine vurgu yapılıyor. Bunun bir sonucu olarak şirketler emisyon değerlerini azaltmaya yönelik kurumsal stratejilerini yeniden gözden geçirerek, yönetişimlerini güçlendiriyor ve sürdürülebilirlik ilişkili raporlamalarını geliştiriyorlar.  Bununla birlikte rapora göre; kurumsal yatırımcılar yenilebilir enerji altyapılarına aktardıkları sermayeyi artırarak iklim değişikliği ilişkili risklerini azaltmaya çalışıyorlar. 

“ESG, bu yılın başında çok gündemde olan bir konuydu ve iklim değişikliği etkileriyle birlikte yenilebilir enerji yatırımlarında COVID-19’a rağmen uzun vadeli bir itici güç olmaya devam ediyor” diyen EY Türkiye Şirket Ortağı ve Enerji Sektör Lideri Erkan Baykuş şu değerlendirmede bulundu: “Hava kirliliği seviyeleri, pandeminin bir sonucu olarak fosil yakıt tüketiminin azalmasıyla kayda değer bir şekilde düşüş gösterdi. Yatırımcıların ve şirketlerin sürdürülebilir, temiz enerjiye daha fazla odaklanılacakları bir döneme giriyoruz. Önümüzdeki dönemde özellikle rüzgâr ve güneş enerji yatırımlarında depolama ile birlikte hareketlenme göreceğiz.”

ABD rüzgâr enerjisine 57 milyar dolar yatırım planlıyor

EY Yenilenebilir Enerji Ülke Çekiciliği Endeksi’nde ABD, 2016 yılında bu yana ilk kez birinci sıraya yükseldi. Raporda ABD’nin yükselişinde Üretim Vergi Kredisi’nin kısa vadeli olarak uzatılmasının ve offshore rüzgâr enerjisindeki uzun vadeli büyümenin etkili olduğu ifade ediliyor. ABD, 2030 yılına kadar rüzgâr enerjisine 57 milyar dolar yatırım yaparak 30GW yükseltmeyi planlıyor. Öte yandan Çin’in yenilenebilir enerji büyümesinde, hükümetin teşvikleri keserek daha rekabetçi bir ortam yaratmaya çabalaması ile yavaşlama olduğu görülüyor. Bununla birlikte COVID-19 sürecinde talebin baskılamasının, Çin’in endekste ikinci sıraya gerilemesinde etkili olduğu belirtiliyor.

Klimaların fatura artırıcı etkisine dikkat

Pandemi sürecinde evde geçirilen zamanın artmasıyla beraber aydınlatmadan televizyona, fırından bilgisayara kadar evlerde bulunan neredeyse tüm elektrikli cihazların kullanım süreleri de arttı. Yükselen enerji tüketimi ister istemez faturaları da etkiliyor. Yaz mevsiminin gelişiyle beraber klima kullanımında da artış yaşanmaya başladı. Konutlarda serinlemek amacıyla sıkça tercih edilen klimalar, uygun cihaz seçimi ve kullanım yapılmadığında faturalarda yüksek artışlara neden olabiliyor. 

Covid-19 süreci ile evde geçirilen zamanın artması ve evdeki elektrikli cihazların bu dönemde daha da yoğun kullanılması, elektrik faturalarının artmasına etki ediyor. Limak Enerji’nin hazırladığı tüketim istatistiklerine göre; klima kullanımından kaynaklı elektrik harcamaları yaz ayları için hane başına, örneğin 12 bin BTU’luk bir klima için aylık 82 TL’ye kadar ilave yük getirebiliyor. 

Klimalar, evlerde yüzde 50’ye yakın tüketim artışına sebep oluyor

Klima tercihi faturaya yansıyan tutarı da doğrudan etkiliyor. Ortalama 200 kWh’lık tüketim yapan bir meskende klimaların 1 ay boyunca günde 3 saat çalıştırılması, tüketimlerde yaklaşık yüzde 50’lik bir artışa sebep oluyor. 

Bir ay boyunca günde 3 saat çalışan A+ sınıfı bir klima ortalama 97 kWh tüketim yaparken, A++ klima 81 kWh, A+++ klima ise ortalama 63 kWh tüketim yapıyor. Bu durumda A+ enerji sınıfında olan klimaların faturaya etkisi 82 TL olurken; A++ klimaların tüketimi 69 TL, A+++ klimaların tüketimi faturalara 53 TL olarak yansıyor. Limak Enerji, kullanım süresine bağlı olarak tüketim arttıkça bu farkın faturalara daha da yüksek oranda yansıyacağına dikkat çekiyor. Günde 3 saat kullanım üzerinden A+ enerji sınıfına sahip bir klima yerine A+++ enerji sınıfı bir klima tercih edilmesi durumunda aylık 30 TL’ye yakın bir tasarruf sağlamak mümkün oluyor. Günde 3 saat çalıştırılan bir klima; ütüden 4 kat, televizyondan 6 kat, bilgisayardan 4 kat, bulaşık makinasından 8 kat, tüm gün çalışan buzdolabından ise 3 kat fazla tüketim yapıyor.

Klima mı vantilatör mü?

Vantilatörlere kıyasla kuşkusuz açık ara daha iyi bir soğutma sağlayan klimalar, vantilatörlere göre ortalama 20 kat daha fazla enerji harcama kapasitesine sahip. Bu durum göz önüne alındığında vantilatör ile idare edilebilecek sıcaklıklarda vantilatörün tercih edilmesi, eğer sıcaklık daha da yüksekse önce vantilatör çalıştırarak, ortamı biraz serinlettikten sonra vantilatörü kapatarak klimayı çalıştırmak elektrik tasarrufu sağlamaya yardımcı oluyor.