24.5 C
İstanbul
Çarşamba, Haziran 4, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 164

Ogün Gazetesi Türkiye birincisi oldu

Türkiye Basın Birliği Derneği’nin düzenlediği “Türkiye Basın Oscar Ödülleri” yarışmasında Ogün Gazetesi birinci seçilerek aldığı ödül ile başarısını bir kez daha tescilledi.

Ogün Gazetesi İmtiyaz Sahibi Ferhat Yıldırım’a En iyi haber ödülünü Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü İstanbul İl Müdürü Necmettin Altuntaş verdi.

Türkiye Basın Birliği Derneği tarafından Türkiye genelinde bu yıl 3. sü düzenlenen “Türkiye Basın Oscar Ödülleri” yarışmasının birincilik ödülü Ogün Gazetesinin olurken, tasarım dalında da Faysal Karataş özel tasarım ödülüne layık görüldü.

Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü İstanbul İl Müdürü Necmettin Altuntaş, Ogün
gazetesinin örnek habercilik çalışmalarını yakından takip ettiğini ve beğendiğini belirterek, Ferhat Yıldırım’a bu ödülü vermekten mutlu olduğunu dile getirmiş.

Yarışmanın amacının medya mensuplarını birbiriyle yarıştırmak olmadığını ifade eden Dernek Başkanı Nezir Karayün, “Türkiye genelinde 2 resmi şube ve 15 ilde bulunan temsilcilerimizle birlikte büyüyerek yolumuza devam ediyoruz” dedi.

Ogün Gazetesi 10 yaşında

Gazetemiz başarılar ve hamlelerle dolu günlerin ardından 10 yayın yılına ulaştı
Sadece yayımcılıkla değil, Türkiye’nin geleceğine katkıda bulunmak, halka hizmet adına ortaya somut ve kalıcı değerler koyabilmek için kararlı adımlar atan gazeteniz Ogün, düzenlediği etkinlikler ve sponsorluk hizmetleriyle de kısa sürede “Halkın gazetesi” olma başarısı gösterdi.

AVŞA’YA OGÜN PARKI
2007 yılı programına Marmara’nın incisi Avşa Adası’nı alan Ogün, Belediyenin yaptırdığı Pazar yerinde modern bir çocuk parkının kuruluşunu gerçekleştirdi.

“Ogün parkı” adı verilen çocuk parkının açılışına, gazetemizin imtiyaz sahibi Ferhat Yıldırım’ın yanı sıra, Gazetemizin Onursal Başkanı Cengiz Aygün, Avşa Belediye Başkanı Cevdet Çağlar, Jandarma Karakol Komutanı Sıtkı Özer, Yabancılar Komitesi Üyesi Zeki Uğurlu, belediye meclis üyeleri ve kalabalık bir halk topluluğu katıldı.

Ferhat Yıldırım, açılış konuşmasında Avşa Adasını “Kardeş Ada” seçtiklerini belirterek, Avşa için üretilen halka dönük her hizmette belediyeye katkıda bulunmaya devam edeceklerini söyledi. Gecede Avşa iskele meydanında sanatçı Orhan Ölmez, Avşalılara unutamayacakları bir konser verdi.

BAYİLERİMİZE KIBRIS GEZİSİ
Ogün, Merkez Dağıtım’ın 35 ana bayisi ve okuyucularını aileleriyle birlikte, Kıbrıs’ta ağırlayarak, muhteşem bir organizasyona imza attı.

4 gün 4 gece Kıbrıs Dedeman Oteli’nde, unutulmaz günler geçiren Ogün’ün davetlileri, organizasyonun ikinci gününde düzenlenen Kıbrıs konserinde de eğlencenin doruğuna çıktılar.

Esra Balamir, Serdem Coşkun ve Kıbrıslı sanatçı Seymen Savaş, Ogün’ün bayi ve okuyucularına unutamayacakları bir gece yaşattı. Gecenin sonunda ise havai fişek gösterileriyle Kıbrıs semaları aydınlandı. Konser sırasında davetliler arasında bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerinden Cihan Doğru, Merkez dağıtımın ana bayileri, Ogün Gazetesi
okurları ve gazete personeli hep birlikte sahneye çıkarak, coşku içinde 10. yıl marşını söylediler.

BATUM ÇIKARMASI
Gürcistan’ın Batum kentinde, devlet başkanının desteğiyle 3 Mayıs’ta açılan 5 Yıldızlı In Tourist Palace otelinin davetlileri arasında yer alan Ogün yöneticileri, düzenlenen resepsiyonda hazır bulundu.
Gürcistan’dan üst düzey devlet yöneticilerinin katıldığı açılış resepsiyonunda, Ogün Gazetesi İmtiyaz Sahibi Ferhat Yıldırım, Genel Yayın Yönetmenimiz Kenan Akın, Gürcistan-Türkiye ilişkileri konusunda yetkililerle görüş alış-verişinde bulundular.

Ogün, Haziran ayı başında da Batum havaalanının açılışına katılan davetliler arasında yer aldı. Dışişleri eski Bakanı
Abdullah Gül’ün de hazır bulunduğu açılışın yanı sıra, Kenan Akın, Gül ile özel bir sohbette bir araya geldiler.

TEKİRDAĞ’DA HALK KONSERİ
Gazeteniz Ogün’ün Türkiye’nin çeşitli yörelerinde düzenlediği konserlerin üçüncüsü Tekirdağ Yenice’de Deniz Koru Tatil köyünde gerçekleştirildi.

Tatil köyünün havuz başında kurulan sahnesinde, Tekirdağlı Ogün okurlarını coşturan sanatçı Orhan Ölmez halk konserine, Bayrampaşa Belediye Başkanı Hüseyin Bürge de katıldı.

SANAT VE SPORA BÜYÜK DESTEK
Ogün gazetesi, sanat ve spora verdiği önemi Sanatçı Orhan Ölmez ve Avrupa ve Balkan Şampiyonu milli bisikletçi Hasan Bayraktar’a verdiği sponsorluk desteği ile de gösterdi.
Sanatçı Orhan Ölmez, Ramazan ayı boyunca yapılan anlaşma çerçevesinde Kral TV’de, hayranlarına seslendi.

Milli bisikletçi Hasan Bayraktar da, Ogün’ün kanatları altına girdi. Milli Bisikletçi Bayraktar’ın, yeni şampiyonluklara imza atması için, Ogün tüm imkanlarını seferber etti.
Ogün ayrıca TEMA vakfı ile bir anlaşma imzalayarak, eski gazete ve kağıtları, yeniden dönüşüm projesi çerçevesinde TEMA’ya veriyor.
Türkiye’de gazetecilik anlayışına yeni bir heyecan katan Ogün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti birinci lig takımlarından Yenicami Ağdelen spor kulübüne sponsorluk desteği verdi. Süleyman Seba’nın başkanlığı döneminde Beşiktaş Kulübünden destek gören Yenicami Ağdelen Spor’dan, Seba’dan sonra bu destek kesilmişti. Beşiktaş Kulübü yöneticileri Yenicami Ağdelen Spor’un telefonlarına dahi cevap vermeyince, Yavru vatanın Karakartal’ı olarak bilinen siyahbeyazlı kulübe, yardım elini uzattı.

DENEYİMLİ KADRO

Ogün, her geçen gün daha iyi bir gazete yapabilme çabasıyla, deneyimli gazetecilerden oluşan bir kadro ile çalışıyor.

Yazı işleri ve İstihbarat servislerimiz, özel röportajlar ve haberler peşinde ter dökerken, günlük ulusal gazetelerde yer almayan Türkiye’nin önemli sorunlarını gündeme getiriyor. Örneğin, Cezaevlerinde 82 bin mahkumun af beklentisi, okullarından uzaklaştırılan bir milyon öğrencinin, eğitime dönme istekleri, okullarda ciddi bir tehlike oluşturan uyuşturucu konusu, Ogün’ün gündemine taşıyıp tartışma açtığı özel haberler olarak dikkati çekti. Sayfalarımızı taçlandıran değerli yazarlarımızın yanı sıra, her hafta gündeme bomba gibi düşen Minik Kuş köşemizde
de iddialı bir çeşni sergileniyor.

Güniz sokaktayız

Süleyman Demirel’le röportaj yapmaya Güniz Sokak’taki çalışma ofisine gitseniz, “Burada sansür yoktur ne isterseniz sorabilirsiniz” dediğini duysanız ne sorardınız? Muhtemelen önce soruları sorduğunuzda içtenlikle cevap alacağınızı
ama diğer yandan da sorduğunuz tüm sorulara sadece Demirel’in anlayabildiği cevapları alacağınızı düşünürsünüz değil mi?
Evet biz de aynen Ankara Güniz Sokak’ta bu cevapları aldığımız gibi Sayın Demirel, istediğine istediği gibi cevaplar verdi ama hiç bir zaman ülkemizdeki sorunlara şapkamı alır giderim gibi espriler yapmadı.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le, basına getirdiği bazı sınırlamalara rağmen Ankara Güniz Sokak’taki evinde değerli yazarlarımız Yılmaz Hastürk ve İsmet Solak ile beraberce görüştük. Duayen siyasetçi ve 9.
Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel eski enerjisinden hiçbir şey kaybetmemişti.
Ancak, ülkemizde son yaşanan olaylar ile gençlerin uyuşturucu ve şiddet eğilimlerinden dolayı üzgün olduğunu gördük.
Diplomatik bir nezaketle Ogün gazetesi ekibini karşılayan 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’e hitaben “Efendim öncelikle isterseniz size soracağımız soruları bir izah edelim daha sonra ses kayıtlı olarak röportajımıza başlayalım” dediğimde Demirel’in verdiği cevap, “Burada sansür yoktur. Süremiz 1 saat ve istediğiniz soruları sorarak röportaja başlayabilirsiniz” şeklinde oldu. Hayatımda ilk defa bir Cumhurbaşkanıyla röportaj yaptığımdan mı olacak nedir etrafa bakıp duruyorum röportajda…
Her baktığım yerde ayrı bir anlam var ama hemen çalışma yaptığı masasının üzerine hep gözlerim kayıyor. Nedeni ise Demirel’in İngilizce ve Türkçe tuttuğu notların sıklıkları, Ortadoğu’yla ilgili kitapların çokluğu dikkatimi çekiyor.
Türkiye’nin çok güçlü bir devlet olduğunu fakat Türkiye’nin şu anda iyi yönetilmediğini belirten Demirel, TBMM’ni idare eden kadroyu ise eskimiş olarak nitelendirdi. Eskimiş bir meclis Cumhurbaşkanı seçer ise ‘halkın eskimiş bir
meclis Cumhurbaşkanı seçmiştir’ diyeceğini söyledi. Sayın Demirel böyle tartışmalı konular için Anayasa mahkemesinin var olduğunu belirterek ciddi mesajlar vermeye devam etti.
YÜZDE 40 OYLA TEMSİL EDİLİYOR
Türkiye’de 40 milyon oydan 10 milyon 600 binini alan hükümetin bugün Cumhurbaşkanını seçeceğini bunun da temsil ile örtüşmediğini ifade eden Demirel, “Meclis yüzde 40 oyla temsil ediliyor, yüzde 60 oy dışarıda. Böyle bir durumda
cumhurbaşkanını bu meclis seçerse yarın sokakta dört kişiden üçü seçilen cumhurbaşkanının kendi cumhurbaşkanı olmadığını söyleyecek. Cumhurbaşkanını 17 Avrupa ülkesi halka seçtiriyor. Bizde de öyle olması gerekir diyerek Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin gerekliliğini benimsediğini söyledi.
Gerçekten Demirel görüşmemizin başında bize söylediği burada sansür yoktur lafını ispatlarcasına konuşmalar yaparak görüşmeye katılan herkesi ben denizde dahil bilgi hazinesine çevirdi.
Demirel’e Ak Parti hükümetinin Kerkük’te uyguladığı politikayı nasıl değerlendirirsiniz diye sorduğum soru karşılığında ise aldığım cevap kesin ve netti.
“Kerkük diye bir konu Ak Parti’nin gündeminde hiç bir zaman olmamıştır”
Demirel Ortadoğu’yu kanayan bir yara olarak değerlendirirken, en çok üzüldüğü konunun geçlerimizin şiddet ile uyuşturucuya olan eğilimleri olduğunu söyledi.
Sayın Cumhurbaşkanım gençlere hitaben ne tavsiyelerde bulunursunuz sorumuz karşısında Süleyman Demirel gençlere de şu tavsiyelerde bulunduğunu söyledi;
“Çağdaş, demokrat, laik bir Türkiye’de büyük Atatürk’ün gösterdiği istikametten hiç şaşmayın. Onun her yaptığı doğrudur hiçbir tanesi yanlış değildir. En az yüz sene Atatürk bu ülke için referanstır. Bunu sakın unutmayın”
Bu keyifli ve güzel röportaj için Sayın Demirel’e teşekkür ederek Güniz Sokak’tan duayen siyasetçiden aldığımız birbirinden güzel bilgiler sonucunda sevinçle ayrıldık. Gelecek sayıda bu satırlarda görüşmek üzere mutluluklar, sevinçler ve güzellikler sizinle ve sevdiklerinizle beraber olsun.

Milleti kurbağa gibi haşlıyorlar

Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye’nin jeopolitik konumunun önemi nedeniyle kıskaca alındığını, adeta bir kuşatma altında olduğunu belirterek, bir yandan Avrupa Birligi, diğer taraftan ABD’nin büyük hayali olan Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmek istenmesi nedeniyle, çok kritik bir süreçten geçtiğimizi söyledi.

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Ferhat Yıldırım’a özel bir demeç veren Yazıcıoğlu, Türk milletinin sağduyulu bir ulus olduğuna da dikkati çekerek, “Biz topluluk olarak kolay harekete geçmeyen, ama damarına basıldığı zaman önü alınamayacak bir ulusuz. Bugüne baktığınızda bize bir takım şeyleri kabul ettirmek için zorluyorlar. Yani biz su an kurbağa haşlamasına tabi tutulan millet pozisyonundayız. Kurbağayı sıcak suya koyup yavaş yavaş kaynatırsanız gevşer ve refleks göstermez. Ama canı yanmaya başladığı zaman sıçrayıp kurtulmak ister. Ama artık çok geçtir. Çünkü sıçrama refleksini kaybetmiştir. Haşlanır gider. Buna karşılık fokur fokur kaynayan bir kazanın içine kurbağayı attığınız zaman, bir anda sıçrayıp kurtulur.

TÜRKIYE’YE YÖNELIK OPERASYON
Türkiye’ye içeriden ve dışarıdan operasyonlar yapılmak istendiğine işaret eden Muhsin Yazıcıoğlu “Düne kadar Kürt sorununu ortaya atanlar, tartışanlar vardı. Sayın Başbakanın (Kürt sorunu vardır) demesinden sonra buna müsait ortam oluştu. PKK hareketleri hızlanırken, bazı yasalardan da faydalanmaya yöneldiler. Böyle giderse bu yasa olanaklarından daha fazla faydalanmanın yollarını arayacaklardır. Kaldı ki, bu kapılar gittikçe de açılıyor.
Türkiye simdi de ortaya atılan Eyalet sistemini tartışmaya başladı. Daha ileri gidip federasyonu tartışalım diyorlar. Kuzey Irak’ta kurulma çabalarına girilen bir Kürt devletini kabul edelim diyorlar.
Şimdi bunlar karsısında da Türk milletini refleksleri kaybolmuş, direnç göstermeyen, günlük yasayan ve günlük düşünen hatta anlık düşünen ve anlık yasayan toplum haline getirmeye çalışıyorlar.
Türkiye için asıl felaket budur. İste benim milleti kurbağa haşlamasına tabi tutuyorlar diye yaptığım benzetme aynen budur” dedi.

Muhsin Yazıcıoğlu, ülke, bölge ve dünyadaki sorunları iyi tahlil ederek, Türk’e göre düşünen, reflekslerini Türk’ün ihtiyacına göre harekete geçiren “Uyanık bir toplum” olmak gerektiğini ifade etti.
Yakın komşularımızın toprakları üzerinde oynanan oyunun, aslında Türkiyeyi de içine alan bir operasyon olduğunu belirten Yazıcıoğlu, şunları söyledi:
“Bu BBP, Alperen Ocakları’na yapılan değil, bu Türkiye’ye yapılan bir operasyondur. BBP ve Alperen Ocakları da hedefe alınmıştır. Bunu da baskı altına alarak, sindirerek yapmak istiyorlar. İleriye dönük planları var. Yapacakları karsısında nasıl bir direnç konulacağını tahmin ediyorlar. Kısaca tehdit almak istiyorlar. Türk’e göre düşünen sen ırkçısın diye sindirilmek isteniyor. Tepkilerini milli çıkarlar uğruna koyduğun zaman savaş tahrikçiliği ile suçlanıyorsun. Oysa ben bir milletim. Diliyle, diniyle, bayrağıyla, özgür yaşamak benim şiarımdır. (Varlığım Türk varlığına armağan olsun diyorsanız) o zaman seni tehlikeli görüyorlar. Çünkü onların emperyal isteklerine boyun eğeceksin. Küresel diktatörlerin önünde eğileceksin.
Eğilmiyorsan suçlu görüyorlar. Vatansever olmak, devleti düşünmek olanların gözünde suç. Ama devlete, millete, vatana ihanet etmek, terör ve terör yandaşlığı yapmak ödül sebebi oluyor. Şimdi BBP’ye saldırılarının gerçek sebebi budur”

Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu iç ve dış tehlikelere dikkat çekti. Türkiye’nin iç ve dış düşmanları tarafından kuşatma altında olduğunu belirten Muhsin Yazıcıoğlu “Çevremizde olan olaylar, içine Türkiye’yi de alan bir operasyon zinciridir” dedi.

Günümüzde kullanılan alternatif enerji kaynakları ve kullanım alanları

Günümüzde dünya enerji üretiminde öncelikli kaynaklar petrol, doğal gaz ve kömür gibi yenilenemeyen enerji kaynaklarıdır. Özellikle doğal gazın çevreyi daha az kirletmesinden dolayı enerji üretimindeki payı gün geçtikçe artmaktadır. Yukarıdaki grafikte görüldüğü üzere, dünyanın en çok kullanılan enerji kaynağı petroldür. İkinci sırada kullanımı gittikçe azalan maden kömürü ve üçündü sırada üretim ve tüketimi hızla artan doğal gaz bulunmaktadır. Her dönem belirli bir enerji kaynağı önem kazanmıştır. Kömürün yerini zamanla petrol almış ve sonraki yıllarda doğal gaz önem kazanmıştır. Önümüzdeki yıllarda ise alternatif enerji kaynakları değer kazanacaktır. Günümüzde dünya üzerinde kullanılmakta olan alternatif enerji kaynakları ve kullanım oranları şöyledir;
Nükleer Enerji
Nükleer enerji nükleer reaktörlerde atom çekirdeğinin parçalanması veya çekirdek kaynaşması esnasında açığa çıkan enerjidir. Nükleer yakıtlar ise uranyum ve toryumdur. Bu maddelerden çok yüksek oranlarda elektrik enerjisi üretilmektedir. Örneğin bir gram uranyumdan elde edilen enerji dört ton maden kömüründen elde edilen enerjiye denktir. Nükleer enerjide en büyük sorun radyasyon tehlikesidir. Günümüzde dünyada 31 ülkede 437 ünite ile elektrik üretimi nükleer santrallerden sağlanmaktadır. Nükleer enerji ilk olarak II. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere‘de kullanılmıştır. 80 milyon nüfusa sahip olan Fransa‘da 59 tane nükleer reaktör bulunmakta ve tüketilen elektriğin %73′ü nükleer enerjiden sağlanmaktadır. Nükleer enerji elektrik elde etmenin yanında tıpta ve sanayide kullanılan izotopların üretilmesinde, gemi ve denizaltının hareket ettirilmesinde kullanılmaktadır.
Güneş Enerjisi
Temiz ve masrafsız bir enerji kaynağı olan güneşin en önemli özelliği bol ve sınırsız olmasıdır. Kullanımı giderek artan güneş enerjisinden önceleri ısı enerjisi olarak son yıllarda ise gelişen teknoloji ile beraber elektrik enerjisi olarak yararlanılmaktadır. Güneş panelleri ve fotovoltaik pillerle giderek azalan maliyetlerle elektrik enerjisi elde edilmektedir. Güneş enerjisiyle çalışan otomobiller yapılmıştır. Fakat bunlar genellikle tek kişilik ve çok sınırlı güce sahip araçlardır. Yapabildikleri hız 5km/h’i geçemediğinden günlük kullanımda yer edinemeyecek kadar verimsizdirler. Güneş enerjisiyle çalışan bir diğer şey de güneş ocağıdır. Yemek pişirme amaçlı olarak kullanılan güneş ocakları son derece kullanışlı araçlardır. Kırsal bölgelerin sosyoekonomik kalkınmasına destek olan, orman tahribatını önlemeye yardımcı olan güneş ocaklarıdır. Güneş enerjisinden sıcak su da elde edilmektedir. Örneğin Fransa ile İspanya arasındaki Pirene dağları üzerinde kurulu olan güneş kollektörlerinden 320 derece sıcaklık sağlanmaktadır. Aynı şekilde evlerin çatısına monte edilen güneş panellerinden sıcak suelde etmek de mümkündür ve yaygın olarak kullanılmaktadır. Avustralya, Japonya, İsrail ve ABD güneş enerjisinden yararlanan ülkelerin başında gelmektedir. İsrail’de güneş enerjisiyle her yıl 300 bin ton petrole eşdeğer enerji sağlanmaktadır. Keşke bütün ülkeler güneş enerjisine bu kadar önem verse, yılda çok büyük miktarlarda fosil yakıt tasarrufu yapılabilmesi mümkün olur.
Biyoenerji
Doğal ürünlerden elde edilen enerjidir. Biyokütle enerjisi olarak adlandırılan bu enerji türü organik maddelerden elde edilen enerjidir. Bitki ve hayvan atıklarından yararlanma yöntemidir. Başlıca biyokütle kaynakları şunlardır;
• Odun (çeşitli ağaçlar)
• Bazı yağlı tohumlu bitkiler (ayçiçeği, kolza, soya fasulyesi)
• Elyaf bitkileri (keten, kenevir, sorgum v.b)
• Karbonhidratlı bitkiler (patates, buğday, mısır, pancar v.b)
• Bitkisel artıklar (dal, sap, saman, kök, kabuk v.b)
• Sanayi atıkları
• Hayvansal atıklar
elde edilmektedir.Bazı organik bazlı atıkların oksiyensiz ortamdaki fermantasyonu (mayalanma) sonucu ortaya çıkan renksiz, kokusuz, mavi bir alevle yanan gazdır. Çin ve Hindistan‘da biyogaz üretimi çok önemlidir. Çin’de hayvan ve insan atıklarının kullanıldığı yedi milyon biyogaz üretim ünitesi bulunmaktadır. Biyogaz enerjisi için bitkiler de kullanılmaktadır. Bitki atıkları arasında şeker kamışı, mısır, kauçuk ve kavak vardır. Bu bitkilerin atıklarındaki çürüme bazı yakıtların meydana gelmesine yol açar. Brezilya‘ya mısır ve şeker kamışından alkol elde edilmekte, bu alkol da motor yakıtı olarak kullanılmakta ve %20 oranında da petrole katılabilmektedir. Almanya‘nın Münih kentinde kurulan çöp santralinde saatte 70 ton çöp yakılarak büyük enerji. Bazı yağlı tohum bitkilerinden(kolza, aspir, ayçiçeği gibi) elde edilen yağların bir katalizör eşliğinde alkol ile reaksiyonu sonucu ortaya çıkan yakıt biyodizeldir. Kızartma yağları ve hayvansal yağlar da biyodizel hammaddesi olarak kullanılır.
Rüzgar Enerjisi
Temiz ve yenilenebilen bir enerji kaynağı olan rüzgardan eskiden yel değirmenleri sayesinde günümüzde ise modern türbinler yardımıyla elektrik elde edilmektedir. Yel değirmenleriyle elektrik elde etme ilk olarak 1890 yılında Danimarkalılar tarafından bulunmuştur. Rüzgar gücünden elektrik elde eden ülkelerin başında Almanya gelmektedir. Almanya dünya rüzgar enerjisi üretiminin %27′sine tek başına sahiptir. %25.5 ile ABD ikinci sırada, %14,7 ile Danimarka üçüncü sırada yer alır. Danimarka’da 4000′e yakın rüzgar türbini çalışmaktadır. Bir yılda elde edilen rüzgar enerjisinin iki milyar yüz milyon ton petrole eşdeğer olduğu hesaplanmıştır.
Jeotermal Enerji
Yerkabuğunun derinliklerindeki ısının fay hatlarından sıcak su veya buhar olarak kendiliğinden ya da sondajlarla çıkartılmasıyla elde edilen enerjiye jeotermal enerji denir. Sıcak su kullanımı çok eskilere kadar gitmektedir. Fakat modern anlamda ilk olarak İtalyanlar jeotermal enerjiyi elde etmişlerdir. Dünya üzerindeki jeotermal enerji kapasitesinin 7000 Megawatt dolayında olduğu tahmin edilmektedir. 1790-1980 yılları arasında jeotermal enerji kullanımı 10 kat artmıştır.Fakat potansiyel daha fazladır. Japonya 270 MW’lık kapasiteye sahip olmasına rağmen bunun 69 MW’lık kısmını ancak kullanabilmektedir. Jeotermal enerjiden ısıtmada, endüstride, tarımda ve elektrik elde etmede yararlanılmaktadır. İzlanda’ da 1943 yılından beri konutlar jeotermal enerji ile ısıtılmaktadır. Ayrıca yollar ve kaldırımların ısıtılmasında da kullanılmaktadır. Yeni Zelanda’ da kağıt ve kereste işletmelerinde, ABD’de sebze kurutma tesislerinde jeotermal enerji kullanılmaktadır.
Dalga Enerjisi
Denizlerde rüzgarların etkisiyle oluşan dalgalardan enerji elde edilmektedir. Dalga enerjisi suya yerleştirilen tribünlerle veya dalgaların kıyıya çarptıkları yerlerde kullanılan merceklerle elde edilir. Bütün dünyada dalgalardan 200 milyon ton taşkömürünün vereceği enerjiyi karşılayacak enerji elde edilebilir. Okyanusların kıyı şeridi yaklaşık 100.000km’dir. Bu kıyı şeridinin ortalama potansiyel gücü 4 milyar kWh’yi bulmaktadır. Bu da dünyadaki bütün su gücünden 7 kat fazladır.
Hidroelektrik Enerjisi
Hidroelektrik enerjinin kaynağı sudur. Akan suyun kinetik enerjisi türbinler ve jeneratörler sayesinde elektrik enerjisine dönüştürülür. Dünya elektrik üretiminin %17′si hidroelektrik enerjisi tarafından karşılanmaktadır.Hidroelektrik santraller termik santraller gibi çevreyi fazla kirletmezler. Fakat baraj yapılacak alanın sular altında kalmasıyla çevrede değişiklikler meydana gelmektedir.
Gel-Git Enerjisi
Okyanuslardaki suyun alçak ve yüksek olduğu zamanlar arasındaki farktan doğan enerjidir. Gel-git enerjisi tesisi ilk olarak 1966 yılında Fransa’nın kuzeybatısında Rance Nehri’nin ağız kısmındaki haliçte inşa edilmiştir. Bu tesisten 240MWh elektrik üretilmektedir. Rusya’da 400, Çin’de 10, Kanada‘da 18 MWh enerji üreten tesisler kurulmuştur. Hindistan’da ise proje aşamasında olan tesisler vardır.
Bu santraller kuruluş aşamasında oluşan toz bulutları sebebiyle geçici de olsa hava, su ve toprağa zarar vermektedir. Bir başka olumsuz konu ise, santralin inşası sırasında çalışan motorlu araçların oluşturduğu zarardır. Buna karşın santralin çevresindeki alanlarda beslenmenin temelini oluşturan tarımsal faaliyetlere imkan vermekte, biriktirilen suda balıkçılık faaliyeti gelişmekte ve çevrede rekreasyon alanları oluşturulmaktadır.
Termik Santraller, katı, sıvı ve gaz şeklinde çevreye zararlı olmaktadır. Katı atıklar o santralde kullanılan enerji kaynağına bağlı olarak ortaya çıkmakta, sıvı atıklar küllerin suyla karıştırılmasıyla gölde toplanmakta, gazlar ise yakılan maddenin bacalardan çıkan atıklardır. Bu atıklar gaz şeklinde özellikle kükürt, kurşun ve azot olarak havayı kirleten gazlardır. Geçmişi çok eski olmayan doğalgazla çalışan santrallerde azot ve oksitler, yakma sistemlerine bağlı olarak ortaya çıkmamaktadır. Termik santrallerde yakıtın yanması sonucu oluşan ve atmosfere verilen başlıca kirletici emisyonlar; kükürtoksitler, azotoksitler, karbondioksitler ve partikül maddelerdir. Bu emisyonlar kullanılan yakıtın cinsine, bileşimine ve yakma teknolojisine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bu anlamda termik santrallerde kullanılan yakıtın çeşidi önem kazanmaktadır. Ülkemizde termik santrallerde tüketilen yakıtların çok kalitesiz olması nedeniyle birim elektrik üretimi başına ortaya çıkan kirleticiler de çok yüksek olmaktadır. Türkiye’de düşük kaliteli kömürleri elektrik enerjisine dönüştüren termik santrallerden çevreye özellikle gaz, sıvı, katı olmak üzere üç çeşit kirletici yayılmaktadır. Çeşitli gazlar ve parçacıklar, özellikle bulundukları şehir ve bölgelerde önemli boyutta hava kirliliğine sebep olmaktadır.. Ayrıca endüstri tesislerinde kullanılan enerji çeşitlerine göre çok farklı miktarlarda çevreyi kirletmektedir.
1971’de ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nde Leopold tarafından geliştirilen matris, inşaat projelerinde sebep ve tesir ilişkilerinin kalitatif olarak belirlenmesini esas alan bir kontrol listesidir.Leopold sistemi, yatay eksende 100 proje faaliyeti, dikey eksende ise 88 çevresel karakteristik ve şart içeren bir açık matristir. Faaliyet ve çevre faktörlerinin sayıları değişebilir .
Matrisin yapılmasında şu adımlar takip edilir:
1. Teklif edilen, proje (faaliyet) ile ilgili tüm faaliyetler matrisin üst kısmında gösterilir, çevresel özellikler matrisin düşey kısmında yer alır.
2. Teklif edilen her bir faaliyetin altına, eğer bir etki mümkünse matrisin kenarındaki her bir parametrenin kesiştiği nokta arasında bir diyagonal çizilir.
3. Matris tamamlandıktan sonra, diyagonaldeki bir kutunun sol üst köşesine, beklenen etkinin şiddetini (boyutunu) gösteren ve 1-10 arasında değişebilen bir rakam konur. Burada 10 etkinin en büyük şiddetini, 1 en az şiddetini ifade eder. Her bir rakamdan önce eğer etki faydalı ise (-) konur. Kutunun sağ aşağı köşesine, etkinin önemini belirten ve 1-10 arasında değişen bir rakam konur.10 en büyük önemi, 1 ise en küçük önemi gösterir.
4. Büyük rakamlı kolon ve sıralar önemli tesirleri belirtir.
Şiddet objektiftir, mesela puanlı kontrol listeleri yardımıyla değerlendirilir. Önem ise sübjektiftir, şahıs ve grupların görüşlerine göre değerlendirilir.
Genelde değerlendirme üç şekildedir:
a) Önemli girişimler (maksimum puan).
b) Az önemli girişimler (minimum puan)
c) Orta derecede önemli girişimler (5-6)
Leopold matrisinin modifikasyonları çeşitli kuruluşlarda uygulanmaktadır. Kömür, petrol ve doğal gaz ile çalışan teknik santrallerin Leopold Matris ile değerlendirilmesi Çizelge-1, 2, 3′ te; nükleer santrallerin değerlendirilmesi ise Çizelge 4′ te görülmektedir.

EMİSYON KONTROL TEKNİKLERİ

Yanma Sırasında Uygulanan Teknolojiler
Yakma sistemlerinde kömürün yanması sonucu oluşan NOX ve SO2 emisyonlarının yanma sırasına kontrolünün sağlanabilmesi amacına yönelik olarak bazı yöntem ve teknikler geliştirilmiştir.
1. SO2 Emisyonu Kontrolü İçin Kimyasal Madde Enjeksiyonu:
SO2 gazlarının yanma sırasında kısmen uzaklaştırılması amacıyla uygulanan kimyasal madde enjeksiyon yöntemi genel olarak kireç, kireçtaşı, dolomit gibi kimyasallar kullanılarak gerçekleştirilir.
2. NOX Emisyonlarının Kontrolü İçin Uygulanan Yöntem ve Teknikler:
NOX emisyonları yanma sırasında uygulanan baca gazının resirkülasyonu, düşük NOX yakıcılarının kullanımı, kademeli yakma teknikleri ile kontrol altına alınabilmektedir.
Yanma Sonrası Uygulanan Teknolojiler
Kömürden temiz enerji üretimini sağlamaya yönelik olarak, yanma sırasında ortaya çıkan toz, kükürt ve azot oksit emisyonlarını azaltmaya yönelik teknolojiler dünya ölçeğinde yaygın uygulama alanı bulmuş teknolojilerdir.
1. Baca Gazı Desülfürizasyon Teknolojileri:
Yaş Prosesler: kireç/kireçtaşı ile yıkama prosesleri, sodyum bileşikleri ile yıkama prosesleri (tek alkali/çift alkali), amonyum sülfat prosesi, wellman-lord prosesi, magnezyum oksit ile absorpsiyon prosesi, deniz suyu ile SO2 giderme teknolojileri.
Yarı Kuru Prosesler : püskürtmeli kurutma prosesi
Kuru Prosesler : kuru püskürtme (enjeksiyon) prosesi, aktif kok ile adsorpsiyon prosesi, dolaşımlı akışkan yatak desülfürizasyon prosesi
2. Azot Oksit Emisyonlarını Giderme Teknolojileri:
Seçici katalitik indirgeme teknolojisi, seçici katalitik olmayan indirgeme teknolojisi
3. Toz Tutma Sistemleri:
Torba filtre (baghouse), elektrofiltre, siklonlar
Temiz kömür teknolojileri, ‘kömürün yanma verimini arttırmak ve çevresel etkileri en aza indirmek için tasarlanmış teknolojiler’ olarak tanımlanır. Temiz kömür teknolojileri günümüzde kullanılan konvansiyonel teknolojilere göre çevresel açıdan üstün teknolojik yenilikler ailesidir. Çoğu son 20-30 yılda geliştirilmiş olan bu teknolojiler arasında, kısa, orta ve uzun vadede elektrik üretim santrallarında kullanılabilecek teknolojiler aşağıda sıralanmıştır.
• Pulverize Kömür + Baca Gazı Arıtma (PK+BGA)
• Atmosferik Dolaşımlı Akışkan Yatakta Yakma (ADAYY-ACFBC)
• Basınçlı Kabarcıklı Akışkan Yatakta Yakma (BKAYY)
• Basınçlı Dolaşımlı Akışkan Yatakta Yakma (BDAYY-PCFBC)
• Entegre Gazlaştırma Kombine Çevrim (EGKÇ)
Günümüzde yüksek verimli süperkritik (SC) ve ultra‐superkritik (USC) kömür yakma teknolojilerinde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Kritik altı sistemlerde verimlilik, % 38-39 iken, USC sistemlerde çok daha yüksek bir performans elde edilebilmektedir. 600-620 0C sıcaklık ve 25 MPa basınç üzerindeki buhar çevrimi işletme koşullarındaki USC sistelmerde % 45-46 üzerinde verime ulaşılabilmektedir. Bu sistemlerde, birim ünite kapasitesi 1100 MWe değerine ulaşmıştır. Malzeme teknolojilerindeki mevcut gelişmelerin devam etmesi durumunda, önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde bu sistemlerdeki verim değerlerinin % 50 ‘nin üzerine çıkması öngörülmektedir.
Aynı zamanda, dolaşımlı akışkan yatak teknolojilerinde de (CFBC-DAYY) önemli gelişmeler söz konusudur. Bu teknolojinin, ülkemiz kömürleri gibi düşük kaliteli kömürlerin düşük emisyon yayacak şekilde yakılmasına çok daha uygun olduğu bilinmektedir. 460 MWe kapasitesinde ilk süperkritik CFBC sistemi, Lagisza (Polonya)’da 2009’da devreye alınmıştır. CFBC teknolojileri, özellikle düşük kaliteli kömür, yüksek kükürt ve kül içeren kömürler ve biyokütle için önemli bir pazar durumundadır. Ülkemizde sanayi ve teshin (ısıtma) sektörlerinde önemli miktarlarda yerli ve ithal kömür kullanılmaktadır.
Ülkemiz önemli miktarda, ancak düşük kalitede kömür rezervlerine sahiptir. Bu kapsamda kömür kaynaklarımızın en uygun teknoloji ile değerlendirilmesi önem taşımaktadır.Santral, sanayi ve teshin (ısıtma) uygulamalarında düşük kaliteli kömürlerin ve/veya biyokütle kaynaklarının yakılmasına uygun, bu sistemlerde yanma verimini en üst seviyeye çıkaracak; çevresel etkileri en aza düşürecek ve verimliliği yüksek teknolojilerin geliştirilmesi gerekmektedir.
AKIŞKAN YATAKTA YAKMA TEKNOLOJİLERİ
Akışkan yataklı kazanlar atmosferik ve basınçlı olmak üzere iki grupta sınıflandırılabilir. Atmosferik basınç civarında çalışanlar atmosferik akışkan yataklı kazan(AAYK), 5-20 atm arasında çalışanlar, basınçlı akışkan yataklı kazan ( BAYK ) olarak adlandırılır.
Bunun dışında akışkan yataklı kazanlar akışkanlandırma koşullarına göre de kabarcıklı (KAYK) ve dolaşımlı (DAYK) akışkan yataklı kazanlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1-Kabarcıklı Akışkan Yataklı Kazanlar ( KAY )
Bu proseste; bir kolon içinde altta yığılı durumda bulunan taneciklerin teşkil ettiği yatak bölgesine alttan düşük bir hızla hava verilmeye başlandığında, hava parçacıklar üzerinde fazla kuvvet uygulayamaz ve parçacıklar arasından kendine boşluklar bularak yukarı hareket eder. Bu durum parçacıkların hareket etmediği sabit yatak konumudur.
Akış hızı arttırıldıkça hava, parçacıklara daha fazla kuvvet uygular ve yatak içinde hava kabarcıkları oluşur. Bu kabarcıkların yatağı, su kaynamasına benzer bir şekilde terk ettiği görülür. Kabarcıklı akışkan yatak olarak adlandırılan bu sistemlerde, gaz-katı karışımının kapladığı hacim sabit yatak konumuna göre, daha fazladır.
Yatak bölgesi ile serbest bölge arasında gözle görülür bir yatak yüzeyi bulunmaktadır.
Bu kazanlarda, yatak içine verilen yakıt ve kireçtaşı parçacıkları alttaki dağıtıcı plakadan yanma odasına verilen ve yukarı doğru akmakta olan hava akımının arasında asılı kalırlar. Gazın hızı genellikle 1-3 m/s dir.
Yatağa beslenen kömür taneleri ilk olarak uçucu maddelerini kaybederler. Bunun sonucunda yatak içinde kömür taneleri yanarken, yatak üzerindeki serbest bölgede uçucu maddelerin yanması devam eder. Yanma sonucu oluşan uçucu kül, gazla beraber sürüklenir ve iri parçalar siklonda, ince taneler de daha ileride elektrostatik filtrelerde tutulur. Siklonda tutulan uçucu kül yatak bölgesine tekrar beslenerek yanma ve kükürt tutma verimlerinin artması sağlanır.
KAY kazanlarda kazan borularının bir bölümü yanmanın gerçekleştiği yatak bölgesinin içine yerleştirilerek 800 – 900 °C civarında sabit sıcaklık sağlanır. Kazanın diğer bölümlerinde uygun yerlere de baca gazlarının ısısından maksimum seviyede istifade edilecek şekilde kazan boruları yerleştirilir. KAY kazanlar özellikle yüksek kapasitelerde uygulanmazlar.
2-Dolaşımlı Akışkan Yataklı Kazanlar ( DAY )
Küçük tanecik boyutu ve yüksek gaz hızları sebebiyle bu tip kazanlarda yatak ve serbest bölge ayrımı yapılamaz.
Gaz hızları kabarcıklı sistemlerdekinin (~2 m/s ) 3-4 katı daha fazla olduğu için parçacıklar rahatlıkla sürüklenir. Böylece yatak ve seyrek bölgele ayrımı olmadan, yanma havasının da kademeli olarak beslenmesiyle yanmanın tüm kazan boyunca sürmesi sağlanır.
En alttan giren hava miktarı toplam havanın %60 -%75’ini oluştururken, geri kalan hava daha yukarı seviyelerden ikincil hava olarak sisteme verilir.
Yanma 840-900°C’da gerçekleşirken, ince tanecikler (< 450 mikron ) 6-8 m/s yanma gazı hızıyla yakıcının dışına taşınırlar. Bu parçacıklar genelde yanma odası çıkışına yerleştirilen siklon tarafından tutularak yanma odasına geri gönderilir. Böylece dolaşım gerçekleşmiş olur.
Parçacık dolaşımı ile, kömüre yanma için, kireçtaşına da kükürt tutması için yakıcı içinde daha uzun kalma süresi sağlanmış olur. Böylece parçacıkların ısısından n maksimum yararlanılır.
Bu sistemde kazan boruları yatağın içine yerleştirilmemiştir. Borular yanma odasının duvarlarına ve gaz yolu üzerine yerleştirilmiştir.™
Akışkan yataklı kazanların teknolojisi gereği, hem kabarcıklı hem de dolaşımlı sistemlerde yakıt bünyesindeki kükürdün çok büyük bir bölümü yatakta kireçtaşı ile reaksiyona girerek tutulmuş olduğundan baca gazlarının kükürt içeriği düşüktür. Yatakta oluşan gazların kükürtten arındırılmış olması düşük sıcaklıkta korozyon tehlikesini ortadan kaldırır.
DAY yakma sisteminde kullanılan kömürün kükürt içeriğine ve kireçtaşının reaktivitesine bağlı olarak 2 – 2.5 Ca/S mol oranı ile, %90 ‘lara varan SO2 giderme verimi elde edilmektedir.
KAY birim alandan elde edilen güç 1.3 MW/m2 civarındadır. DAY yakma sistemlerinde ise partikül boyutunun küçük olması nedeniyle ısı transfer katsayıları KAY yakma sistemlerinden yüksek olup, birim yatak alanından elde edilen güç 4.5 MW/m2civarındadır. Bu durumda ısı transfer sisteminin boyutu ve maliyeti DAY’da daha azdır.
ENTEGRE GAZLAŞTIRMA KOMBİNE ÇEVRİM (EGKÇ-IGCC)
Gazlaştırma, kömür ve biyokütle gibi karbon içerikli maddelere sınırlı miktarda oksijen, hava, hava-su buharı karışımı veya zenginleştirilmiş oksijen içerikli hava verilerek yanabilen gaz bileşenlerin (CO, H2, CH4 v.b.) oluşumunu sağlayan bir süreçtir. Kullanılan yakıt cinsine, kullanım amacına ve sistem kapasitesine göre en çok tercih edilen gazlaştırıcı tipleri sabit yataklı, akışkan yataklı ve sürüklemeli akış yataklı gazlaştırıcılardır.
Temiz kömür teknolojileri kapsamında kömür kaynaklarından ileri dönüşüm teknolojileri kullanılarak elektrik, sıvı yakıt ve çeşitli kimyasallar elde etmek ve bunların temiz ve verimli bir şekilde enerji üretimi, ulaşım ve diğer sektörlerde kullanımına yönelik yoğun Ar-Ge ve teknoloji uygulama çalışmaları devam etmektedir. Halen işletimde veya inşa halinde olmak üzere kömür ve biyokütleden gazlaştırma yolu ile elektrik, sıvı yakıt veya çeşitli kimyasalların üretildiği çok sayıda ticari işletme mevcuttur ve bunların sayıları giderek artmaktadır.
Entegre kombine çevrim (IGCC) teknolojisi ile enerji üretimi söz konusu olduğunda da gazlaştırma sistemleri gündeme gelmekte ve bu alanda dünyada sınırlı sayıda kömür bazlı santralin işletimde olması dikkat çekmektedir. Ancak, bu santrallere ilave olarak, çok sayıda santralin planlama veya inşa halinde olduğu da bilinmektedir. IGCC teknolojisinin daha fazla yaygınlaşması için maliyetlerin düşmesi gereklidir. IGCC teknolojisi, özellikle sıfır emisyonlu santral teknolojilerinin temelini oluşturduğu için, önümüzdeki yıllarda bu teknolojinin çok daha hızla yaygınlaşacağı öngörülmektedir. Çünkü bu sistemlerde CO2 tutma söz konusu olduğunda gerekli ilave maliyet, pülverize yakma sistemlerine oranla çok daha düşük seviyelerde olmaktadır.
PULVERİZE KÖMÜR YAKMA
Günümüzde geleneksel olarak kömür yakarak güç üretimi sistemi, pulverize kömür yakma şeklindedir. Yüksek kül içeriklerinden dolayı her zaman uygun olmamalarına karşın,bu sistemde çok çeşitli kalitedeki kömürler kullanılabilir. Pulverize kömür yakma ile çalışan termik santrallerde öncelikle kömür, öğütülerek toz haline getirilir. Toz haline getirilmiş olan bu kömür daha sonra yüksek sıcaklıklarda yakılacağı fırına püskürtülür. Elde edilen sıcaklık, buhar türbinini döndürecek ve jeneratörü çalıştıracak olan buharın üretimi için kullanılır. Bu sistemde verimler gün geçtikçe yükselmekte ve bunun sonucunda da emisyonlar azalmaktadır.

Dünyada ve Türkiye’de yenilenebilir enerji durumu

Dünyada yaygın olarak kullanılan yenilenebilir enerji kaynakları; hidrolik enerji, jeotermal enerji, biyokütle enerjisi, güneş enerjisi ve rüzgar enerjisidir. Yenilenebilir Enerji Kaynakları
Küresel Durum Raporu’na göre seçilmiş ülkeler için 2011 yılı yenilenebilir elektrik güç kapasiteleri Tablo 3’te verilmiştir.
Buna göre yenilenebilir elektrik güç kapasitesi bakımından yenilenebilir enerjiden en fazla yararlanan ülkenin Çin (282 GW) olduğu görülmektedir. Çin, 212
GW’lık hidrolik enerji kapasitesiyle ve 62 GW’lık rüzgar enerji kapasitesiyle hidrolik enerji ve rüzgar enerjisinden en fazla faydalanan ülke konumundadır.
Ayrıca enerji üretiminde fotovoltaik (Pv) panellerden en fazla faydalanan ülkenin Almanya (25 GW); biyoyakıtlardan en fazla faydalanan ülkenin ise ABD (13.7 GW)
olduğu belirlenmiştir. Dünyanın, Avrupa Birliği’nin ve Türkiye’nin yenilenebilir elektrik güç kapasiteleri sırasıyla; 1360 GW, 294 GW ve 19 GW olarak tespit edilmiştir [9].
Yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan hidrolik enerjinin en yaygın kullanım şekli nehirler üzerinde barajlar inşa ederek suyu büyük rezervuarlarda biriktirmek ve suyun potansiyel enerjisinden yararlanarak elektrik enerjisi üretmektir. Bunun için hidroelektrik santrallerden faydalanılır.
2011 yılı itibarıyla dünyanın toplam hidrolik kurulu gücü 970 GW olup kurulu gücü en yüksek olan ülkeler sırasıyla; Çin, ABD, Brezilya
ve Kanada’dır. Ayrıca aynı yıl hidrolik santrallerde gerçekleşen toplam 3498 TWh’lik elektrik enerjisi üretimiyle bu santraller dünya elektrik enerjisi üretiminin %14’ünü karşılamıştır.
Türkiye’nin hidrolik enerji potansiyeli 36603 MW/yıl olarak öngörülmektedir.
Ülkemizin 2011 yılı hidrolik enerji üretimi 53 TWh olup aynı yıl elektrik enerjisi ihtiyacımızın %22.8’i hidrolik enerjiden karşılanmıştır.
Ülkemizde 2011 yılı sonu itibarıyla işletmede olan hidrolik santrallerin toplam kapasitesi 17137.1 MW’dır.

Dünyada ve Türkiye’de yenilenemez enerji durumu

En önemli yenilenemez enerji kaynakları; petrol, kömür, doğal
gaz ve nükleer olup bu kaynaklar dünya enerji üretiminin
büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Fosil kaynaklı yakıtların
rezerv miktarları ve kullanılabilme süreleri ile 2011 yılı sonu
itibarıyla bu kaynaklardan üretilen ve tüketilen toplam enerji
miktarları Tablo 1’de verilmektedir. Petrol, taşkömürü, linyit
gibi katı yakıtların rezerv miktarları ağırlık (milyar ton) olarak
ifade edilirken, gaz halinde bulunan doğal gazın rezerv
miktarı ise hacim (trilyon m3) olarak belirtilmiştir. Üretim-tüketim
durumu değerlendirilirken enerji kaynaklarının birimi
Mtep (milyon ton eşdeğer petrol) olarak verilmiştir.
2011 yılı dünya petrol rezervi 225.4
milyar ton, doğal gaz rezervi 208.4 trilyon
m3, kömür rezervi ise 860.94 milyar ton olarak
tespit edilmiştir. Petrol, doğal gaz ve kömürün
kullanılabilme süreleri sırasıyla; 54
yıl, 64 yıl ve 112 yıl olarak öngörülmektedir.
Dünyada fosil yakıtlardan toplam enerji üretim
miktarı 10905.9 Mtep olurken; tüketim
miktarı 10689 Mtep olarak gerçekleşmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB)
tarafından yayınlanan Mavi Kitap Raporu’na
göre; ülkemizin taşkömürü rezervi 1334.6
milyon ton, linyit rezervi 11444.9 milyon
ton, petrol rezervi 44.3 milyon ton, doğal gaz
rezervi 6.2 milyar m3 olarak belirlenmiştir.
2011 yılı itibarıyla Türkiye’deki elektrik
santrallerinin toplam kapasitesi 52911
MW’dır. Bu kurulu gücünün %64’ünü
(33931 MW) termik santraller, %36’sını
(18980 MW) ise hidroelektrik, jeotermal ve
rüzgar enerji santralleri oluşturmuştur.
Ülkemizdeki petrol durumu incelendiğinde;
2011 yılı ham petrol üretiminin 2.4 milyon
ton, ortalama günlük üretimin 45 bin varil
olduğu belirlenmiştir. Buna karşılık aynı yıl
ithal edilen ham petrolün 18.1 milyar ton ve
ithal edilen petrole ödenen tutarın 21 milyar
$’ı aştığı görülmektedir. Kaynak ülke
olarak bakıldığında İran, Rusya, Sudi Arabistan,
Kazakistan ve Irak’ın toplam ithalat
içindeki payı %97’den fazladır. Bu oranın
azaltılması ve farklı kaynaklardan petrol
ithalatının yapılması enerji politikalarımız
açısından son derece önem arz etmektedir.
Türkiye’de doğal gaz tüketimi 1987 yılından bu yana sürekli
artan bir eğilim içindedir. 1987 yılında 500 milyon m3
olan doğal gaz tüketimi 2011 yılı sonunda, 87.75 kat artarak
43.874 milyar m3e ulaşmıştır. Aynı yıl içerisinde ithal edilen
doğal gaza ödenen toplam tutar 16 milyar $’ı bulmaktadır.
İthal edilen doğal gaz büyük oranda; Rusya (%57.9), İran
(%18.7), Cezayir (%9.5) ve Azerbaycan (%8.7)’dan temin
edilmektedir. Buna karşılık 2011 yılı doğal gaz üretimimiz
793.4 milyon m3, ortalama günlük üretim 2.17 milyon m3 olup
üretimin tüketimi karşılama oranı ise yalnızca %2’dir.
Ülkemizdeki linyitin ve taşkömürünün durumu incelendiğinde;
1974–2011 yılları arasındaki 37 yıllık süreçte linyit üretiminin
yıllık 8.4 milyon tondan 73 milyon tona çıkarak 8.7 kat
arttığı tespit edilmiştir. Türkiye’de 1974 yılında yıllık yaklaşık
5 milyon ton olan taşkömürü üretimi 2010 yılına kadar
olan süreçte yaklaşık %48 oranında düşerek 2.59 milyon ton
düzeyine inmiştir. 2011 yılı taşkömürü üretimi de 2010 yılı
taşkömürü üretimine yakın bir düzey olan 2.62 milyon ton
seviyelerinde gerçekleşmiştir. Ülkemiz taşkömürü açısından
yeterli kaynağa sahip olmadığından dışa bağımlı konumdadır
ve bu nedenle son yıllarda ülkemizin kömür ithalatı hızla artış
göstermiştir. Bu durumu kömürün konut ve sanayi de kullanımının
artmasına ve yeni devreye giren ithal kömürlü termik
santrallere bağlayabiliriz. Türkiye’de 2010 yılında 173 bin
ton kok ve 2.75 milyon ton petrokok ithal edilmiştir. Kömür
ithalatının faturası 2010’da 3.225 milyar dolar, 2011’de 4.1
milyar dolar düzeyinde seyretmiş olup, 2012 yılı içinde ise 5
milyar dolara ulaşması söz konusudur.
Nükleer enerji üretiminde kullanılan çekirdek kaynaklar;
uranyum ve toryumdur. Dünyada 2011 yılı için çıkartılabilir
uranyum rezervi 5327.2 bin tondur. Rezerv açısından en zengin
ülkeler; Avustralya (1661 bin ton), Kazakistan (629 bin
ton), Rusya (487.2 bin ton) ve Kanada (468.7 bin ton) olup
Türkiye’nin uranyum rezervi bu ülkelere kıyasla çok daha düşük
seviyededir (9129 tondur). Dünyada 2011 yılı için çıkartılabilir
toryum rezervi 5385 bin tondur. Toryum rezervi açısından
önde gelen ülkeler; Hindistan (846 bin ton), Türkiye (744
bin ton), Brezilya (606 bin ton), Avustralya (521 bin ton) ve
ABD (434 bin ton) şeklinde sıralanmaktadır.
Nükleer enerjinin dünyadaki durumu Tablo 2’de özetlenmiştir.
Dünya Nükleer Enerji Kurumunun 2011 yılı verilerine
göre; dünyada nükleer santrallerden elektrik enerjisi üretimi
2518 milyar kWh olup elektrik enerjisi üretiminde nükleer
enerjiden en fazla yararlanan ülke Fransa (%77.7)’dır. Aralık
2012 itibarıyla dünyada işletmede bulunan nükleer reaktör
sayısı 436 ve bu reaktörlerin kurulu gücü 374135 MW’dır.
Ayrıca inşa halinde 65 nükleer reaktör ve planlama aşamasında
168 nükleer reaktör bulunmakta olup bunların toplam
güç kapasiteleri sırasıyla 65159 MW ve 185495 MW’dır.
Türkiye’de 2013-2014 yılında Mersin Akkuyu’da yapımına
başlanacak dört reaktörden oluşan toplamda 4800 MW kapasiteli
nükleer santralin 2018-2021 yılları arasında faaliyete
geçmesi planlanmaktadır. Ayrıca Sinop’a 5600 MW kapasiteli
bir nükleer santralin kurulumu da proje aşamasındadır.

Dünyada ve Türkiye’de Enerji Durumu

Dünyada kullanılmakta olan enerjinin çoğu birincil enerji kaynaklarından elde edilmektedir. 2011 yılı verilerine göre dünyada birincil enerji kullanım miktarı 12274.6 Mtep (milyon ton eşdeğer petrol) olarak gerçekleşmiştir.

Enerji kullanımında en büyük paya sahip olan kaynakların sırasıyla; petrol (%33.1), kömür (%30.3), doğalgaz’ın ise(%23.7) olduğu görülebilmektedir.

Burada diğer yenilenebilir enerji kaynakları olarak bahsedilen; rüzgar, güneş, biyoyakıt ve jeotermal enerji kaynaklarıdır.

Dünyada 2011 yılı elektrik enerjisi üretiminde kullanılan birincil enerji kaynaklarının dağılımı turkiyede enerji portalında detaylı olarak verilmiştir. Aynı yıl birincil enerjiden elektrik enerjisi üretim miktarı 22018.1 TWh olarak gerçekleşmiştir. Elektrik enerjisi üretiminde en büyük paya sahip olan birincil enerji kaynakları sırasıyla; kömür (%41), doğal gaz (%21) ve hidrolik (%16) olarak gerçekleşmiştir.

2011 yılı Türkiye birincil enerji üretimi 32228.9 Btep (bin ton eşdeğer petrol) olarak gerçekleşmiştir. Aynı yıl birincil enerji üretiminin kaynaklar bazındaki dağılımı sırasıyla; linyit (%50), hidrolik (%14), odun (%8), petrol (%8), jeotermal-ısı (%5) ve taşkömürü (%4) şeklindedir (Şekil 4). 2011 yılında 2010 yılına göre; linyit, jeotermal, rüzgar, güneş gibi kaynakla azalmıştır. Bu oran 1990 yılında %48.1 iken 2011 yılında %28.2 olarak gerçekleşmiştir.

TÜRKİYE’DE ENERJİ

Türkiye’de enerji durumu giriş

Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı nüfus artışı ve sanayileşme
enerjiye olan talebin hızla artmasına sebep
olmaktadır. Enerji, üretimde zorunlu bir üretim faktörü
olup bir ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınma potansiyelini
yansıtmakta olan temel göstergelerden biridir. Enerji
tüketimiyle sosyal kalkınma arasında doğrusal bir ilişki olup,
ekonomik gelişme ve refah artışıyla enerji tüketiminin de arttığı
görülmektedir.
Günlük yaşamda her aşamada kullanım alanı bulan enerji;
kimyasal, nükleer, mekanik (potansiyel ve kinetik), termal
(ısıl), jeotermal, hidrolik, güneş, rüzgar, elektrik enerjisi gibi
değişik şekillerde bulunabilmekte ve uygun yöntemlerle birbirine
dönüştürülebilmektedir. Ekonomik anlamda değişik
yöntemlerle enerji elde edilen kaynaklar, enerji kaynakları
olarak isimlendirilmekte ve değişik şekillerde sınıflandırılmaktadır.
Kullanışlarına göre enerji kaynakları yenilenebilir
ve yenilenemez enerji kaynakları olarak ikiye ayrılırken;
dönüştürülebilirliklerine göre enerji kaynakları birincil ve
ikincil enerji kaynakları şeklinde incelenmektedir.
Yenilenemez enerji kaynakları, kısa bir gelecekte tükenebileceği
öngörülen enerji kaynakları olup fosil kaynaklılar ve
çekirdek kaynaklılar olmak üzere iki farklı şekilde sınıflandırılmaktadır.
Yenilenebilir enerji kaynakları ise; oldukça uzun
sayılabilecek bir gelecekte tükenmeden kalabilecek, kendisini
yenileyebilen kaynakları ifade etmektedir.
Enerjinin herhangi bir değişim ya da dönüşüme uğramamış
şekline birincil (primer) enerji denilmektedir. Birincil enerji
kaynakları; petrol, kömür, doğal gaz, nükleer, hidrolik, biyokütle,
dalga-gelgit, güneş ve rüzgardır. Birincil enerjinin dönüştürülmesi
sonucu elde edilen enerji de ikincil (sekonder)
enerji şeklinde tanımlanmaktadır. Elektrik, benzin, mazot,
motorin, kok kömürü, ikincil kömür, petrokok, hava gazı,
sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) bu tip enerji kaynaklarındandır.
Tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan enerji kaynaklarının
planlı bir şekilde kullanımını sağlamak ve yenilenebilir
enerji kaynaklarının kullanımını düzenleyebilmek amacıyla
dünyadaki ve ülkemizdeki enerji kaynakları için bir durum
tespitinin yapılması gerekmektedir. Bu çalışmada, yaygın
olarak kullanılan enerji kaynaklarının rezerv/kapasite, üretim
ve tüketim değerleri detaylı olarak incelenmiştir. Ayrıca
sanayileşmenin, ekonomik ve sosyal kalkınmanın önemli
göstergelerinden biri olan kişi başına elektrik enerjisi tüketim
miktarı, çeşitli ülkeler için karşılaştırmalı olarak analiz
edilmiştir.

Petrol

Petrol, başlıca hidrojen ve karbondan oluşan ve içerisinde az miktarda nitrojen, oksijen ve kükürt bulunan çok karmaşık bir bileşimdir. Normal şartlarda gaz, sıvı ve katı halde bulunabilir. Gaz halindeki petrol, imal edilmiş gazdan ayırt etmek için genelde doğal gaz olarak adlandırılır. Ham petrol ve doğal gazın ana bileşenleri hidrojen ve karbon olduğu için bunlar “Hidrokarbon” olarak da isimlendirilirler.

2012 yılı dünya ispatlanmış petrol rezervi %7,7 artışla 1.520 milyar varil’den 1.637 milyar varile yükselmiştir. Dünya petrol rezerv miktarında 2011 yılına oranla %7,7’lik bir artış gerçekleşmiş, aynı oranda artmayan petrol üretiminin de etkisi ile 2011 yılında 44,8 yıl olan dünya petrol rezerv ömrü 2012 yılında 48,8 yıla yükselmiştir. Birincil enerji kaynakları arasında stratejik konuma sahip olan ham petrol 2012 yılı başı itibarıyla dünya enerji talebinin %33,1’ini karşılamıştır.

Petrol rezervinin 102 milyar tonu (%57) Orta Doğu Ülkelerinde, 16,7 milyar tonu (%9) Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinde, 16,9 milyar tonu Afrika’da (%10) bulunmaktadır. 2008-2010 döneminde daralan dünya petrol ticareti, 2010 yılından itibaren artış trendi göstermektedir. 2012 yılında dünya petrol üretimi 90,9 milyon varil/gün’e ulaşırken 2030 yılında dünyanın en büyük petrol ithalatçılarının Çin ve Avrupa olması öngörülmektedir. Halen dünyanın en büyük petrol ithalatçısı olan Amerika’nın 2017 yılında liderliği Çin’e bırakması beklenmekte, Çin’in ekonomik büyümeyle desteklenen petrol ithalatının, ülkeyi Avrupa’ya göre daha az petrol bağımlısı yapacağı öngörülmektedir.

Dünya üretilebilir petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık %72’lik bölümü, ülkemizin yakın coğrafyasında yer almaktadır. Türkiye, jeopolitik konumu itibariyle dünya ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin dörtte üçüne sahip bölge ülkeleriyle komşu olup enerji zengini Hazar, Orta Asya, Orta Doğu ülkeleri ile Avrupa’daki tüketici pazarları arasında doğal bir “Enerji Koridoru” olmak üzere pek çok önemli projede yer almakta ve söz konusu projelere destek vermektedir. 2030 yılına kadar %40 oranında artması beklenen dünya birincil enerji talebinin önemli bir bölümünün içinde bulunduğumuz bölgenin kaynaklarından karşılanması öngörülmektedir.

Türkiye’nin sahip olduğu en eski boru hattı Kuzey Irak’ta yer alan Kerkük petrollerini batıya ulaştıran, Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattı’dır. Hattın taşıdığı ham petrol miktarı 1999 yılında 305 milyon varile ulaşmış, yapılan sabotajlar ve Kerkük’te yaşanan sorunlar nedeniyle hattın taşıdığı ham petrol miktarı 2006 yılında 10.9 milyon varile düşmüştür. 2009 yılında bu hattan 23,3 milyon ton (165 milyon varil) ham petrol taşınmıştır. Petrol taşıyan bir diğer boru hattı 28 Mayıs 2006 tarihinde faaliyete geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru hattıdır. 22 Haziran 2008 tarihinde hattın taşıma kapasitesi günlük 1 milyon varile ulaştırılmış olup, hatan daha fazla petrol taşınmasının sağlanması amacıyla yürütülen çalışmalar neticesinde kapasite 2009 yılında günlük 1,2 milyon varile çıkartılmıştır.2012 yılında toplam 2,3 milyon ton petrol üretilmiş olup, günümüze kadar toplam 140,2 milyon ton petrol üretimi gerçekleştirilmiştir.2012 yılı yurtiçi üretilebilir petrol rezervi 294,8 milyon varil (43,2 milyon ton) olup, yeni keşifler yapılmadığı takdirde, bugünkü üretim seviyesi ile yurtiçi toplam ham petrol rezervinin 18,5 yıllık bir ömrü bulunmaktadır. 2012 yılında ham petrol talebinin %9’u yerli üretimle karşılanmış, doğal gazda ise bu oran %1,6 olarak gerçekleşmiştir.

Yurdumuzda petrol aramacılığının yapılmaya başlandığı yıldan 2009 yılı sonuna kadar 1.424 arama kuyusu ve 1.808 üretim, enjeksiyon ve geliştirme kuyusu açılmış ve irili ufaklı 23 doğal gaz sahası ile 102 petrol sahası keşfedilmiştir.

Ülkemizde 2012 yılında, 55,50 adam/ay jeolojik saha çalışması, 44,66 ekip/ay jeofizik saha çalışması gerçekleştirilmiş, 82 adet arama kuyusu, 24 adet tespit kuyusu, 51 adet üretim kuyusu, 1 adet istikşaf kuyusu olmak üzere toplam 158 adet kuyu açmış olup 298.442 metre sondaj yapılmıştır.

Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artış ve gelişen teknolojiye paralel olarak azalan üretim maliyetleri, Karadeniz Havzasını petrol şirketlerinin ilgi odağı haline getirmiştir. Bu kapsamda Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’nın denizlerde son 8 yılda gerçekleştirdiği sismik program miktarı, 58 yıllık tarihinde denizlerde gerçekleştirilen sismik çalışmaların toplamından fazladır.

Her geçen gün artan petrol ve doğal gaz ihtiyacının yurtiçi kaynaklardan karşılanması yönündeki faaliyetler kapsamında, ülkemizin yeterince aranmamış basenlerinde ve özellikle Karadeniz ve Akdeniz’deki deniz alanlarında yapılan çalışmalar büyük bir ivme kazanmıştır. Son yıllarda deniz sondaj teknolojisindeki gelişmelerin, su derinliklerinin fazla (1.000-2.000 m) olduğu alanlarda arama ve üretim imkanlarını ortaya çıkarması ile denizlerimizde hidrokarbon aramacılığının yapısı hızla oluşturulmuştur. Özellikle TPAO tarafından 2004’den 2011’e kadar Karadeniz’de yaklaşık 64.000 km 2B ve 14.000 km² 3B sismik saha çalışmaları yapılmış, bölgenin hidrokarbon potansiyeli hakkında önemli bulgular elde edilmiş, Akdeniz’de (İskenderun, Kıbrıs, Mersin, Antalya açıkları) 2005-2011 yılları arasında yapılan yaklaşık 20.000 km 2B ve 2.500 km² 3B sismik ve jeolojik çalışmalarla ise bölgenin hidrokarbon potansiyelini ortaya çıkartmak adına önemli adımlar atılmıştır.

Diğer taraftan, tüm dünyada doğal gaz piyasası dinamiklerini yeniden şekillendiren kaya gazının (shale gas) Türkiye’de aranmasına ve üretimine yönelik çalışmaların Güneydoğu Anadolu bölgesinde gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi haricinde, işletme anlaşması kapsamına alınmamış ancak önümüzdeki dönemde çıkarılması gündeme gelebilecek, Trakya Havzasının Hamitabat ve Mezdere bölgelerinde de önemli miktarlarda çıkarılabilir kaya gazının bulunduğu tahmin edilmektedir.

Nükleer Enerji

Atom çekirdeklerinin parçalanması sonucunda büyük bir enerji açığa çıkmaktadır. Fisyon ve füzyon tepkimeleri ile elde edilen bu enerjiye “çekirdek enerjisi” veya “nükleer enerji” adı verilmektedir.

Nükleer reaktörler nükleer enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren sistemlerdir. Temel olarak fisyon sonucu açığa çıkan nükleer enerji, nükleer yakıt ve diğer malzemeler içerisinde ısı enerjisine, bu ısı enerjisi de kinetik enerjiye ve daha sonra da jeneratör sisteminde elektrik enerjisine dönüştürülür.

1.000 MWe gücündeki bir nükleer reaktör, yılda yaklaşık olarak 27 ton (7 m3) kullanılmış yakıt üretmektedir.

Nükleer santraller, çevre etkisi bakımından tercih edilmesi gereken bir seçenektir. Normal işletme koşulları altında çalışan nükleer reaktörlerin, dışarıya verebilecekleri en fazla radyoaktivite, normal doğal radyasyon seviyesinin %0,1-1’i ile sınırlandırılmış olup pratikteki durum ise bu sınırların da altındadır.

Elektrik üretiminin sürekliliği yönünden, nükleer santraller, termik ve hidrolik santrallere göre daha güvenli ve emre amadedir.

Dünya genelinde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik gelişmelerin yanı sıra, nükleer enerji yatırımlarına yönelik projeler küresel ölçekte ivme kazanmaya başlamıştır.

Mart 2015 itibariyle, 31 ülkede 440 nükleer santral işletmede olup, 15 ülkede 68 adet nükleer santral da inşa halindedir. Nükleer enerjiden elektrik üretiminin ise 2010’da gerçekleşen 2,756 TWh değerinden 2035 yılında 3,908 TWh değerine yükseleceği, ancak nükleer enerjinin toplam enerji üretimindeki payının %12.9’dan %9.7’ye düşeceği hesaplanmaktadır. Dünyadaki nükleer santral kurulu gücünün ise 2010 yılındaki 394 GW değerinden, 2035’de 524 GW’a çıkması beklenirken, nükleer kapasitede Avrupa Birliği’nde %32’lik bir düşüş öngörülmektedir. Avrupa Birliği’nde 2010 itibariyle 138 GW olan nükleer kurulu gücün 2035’de 94 GW’a inmesi beklenmektedir. 2035’e kadar Çin (105 GW) başta olmak üzere OECD-dışı Asya ülkelerinde 127 GW’lık artış tahmin edilmektedir. Rusya’nın ilave ünitelerle nükleer kapasitesini 2035 yılına kadar %50 (12 GW) arttıracağı düşünülmektedir. ABD’de de 5 GW’lık bir artışla 2035 yılında 111 GW’a ulaşılması beklenmektedir.

Akkuyu ve Sinop’ta kurulacak Nükleer Santraller dikkate alındığında, yılda yaklaşık 80 milyar kWh elektrik üretilmesi öngörülmektedir. Bu miktarda bir elektriği doğalgaz santralinden elde etmek için yaklaşık 16 milyar metreküp doğalgaz ithaline karşılık yıllık 7,2 milyar ABD Doları (yaklaşık 13 milyar TL) ödenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, 3 senede sadece doğalgaz ithaline ödenecek para ile Mersin-Akkuyu’da 4 ünite nükleer santral kurulabilmektedir.Nükleer güç santrallerini, sadece elektrik üretim tesisleri olarak değerlendirmemek gerekir. Yaklaşık 550 bin parçadan oluşan nükleer santral projesi, diğer sektörlere de sağlayacağı dinamizmle ve istihdam imkanıyla birlikte ülkemiz sanayisine önemli derecede katma değer sunacaktır.Ülkemizin yarım asırlık nükleer güç santrali kurma ideali, T.C. Hükümeti ile Rusya Federasyonu Arasında Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma’nın 12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanmasıyla gerçekleşmeye başlamıştır. Söz konusu Anlaşma, 15 Temmuz 2010 tarihinde TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş, 6 Ekim 2010 tarihli ve 27721 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Adı geçen Anlaşmanın gerçekleştirilmesi kapsamında Proje Şirketi, 13 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş. adı ile kurulmuştur.

Toplamda 600 olmak üzere bu seneye kadar 249 Türk öğrenci Rusya’ya nükleer eğitim amacıyla gönderilmiştir. Söz konusu Türk öğrenciler Rusya’daki santrallerde staj dahil yaklaşık 6,5 yıla yakın bir eğitimin ardından, Akkuyu Nükleer Santral Projesinde mühendislikten yöneticilik kademesine kadar farklı alanlarda istihdam edilecektir.

Hızla artan elektrik talebini karşılamak ve ithalat bağımlılığından kaynaklı riskleri azaltmak üzere 2023 yılına kadar 2 nükleer güç santralının devreye alınması ve 3. santralın inşasına başlanması planlanmaktadır. Bu amaçla Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti arasında Mersin-Akkuyu sahasında bir nükleer güç santralının tesisine dair 27 Aralık 2010 tarihi itibariyle yürürlüğe giren anlaşma çerçevesinde kurulan tamamı Rus sermayeli Akkuyu Nükleer Güç Santralı Elektrik Üretim A.Ş tarafından hazırlanan “Güncellenmiş Yer Raporu” 22 Mayıs 2012 13 tarihinde Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun (TAEK) değerlendirmesine sunulmuş, TAEK de 08 Haziran 2012 tarihinde raporun ayrıntılı incelenmesine geçildiğini proje şirketine bildirmiştir. Bu anlaşma ile toplam 4.800 MW gücünde VVER-1200 tipinde dört ünitelik bir nükleer santralın kurulması öngörülmektedir. Diğer taraftan Sinop’ta da nükleer santral tesisi kurulmasına yönelik olarak 2013 yılı içinde anlaşma imzalanmış ve çalışmalar sürdürülmektedir.

Ülkemizde elektrik enerjisi arz ve talep projeksiyonlarına bağlı olarak, 2020 yılına kadar, nükleer enerji santrallerinin, elektrik enerjisi üretimi içerisindeki payının en az %5 seviyesine ulaşması hedeflenmektedir. Bu amaçla 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun 2007 yılı içerisinde çıkartılmıştır.

Hammadde ve AB stratejisi

Malumları olduğu üzere, dünya hammadde piyasalarında artan rekabet ve hammadde tedarikçisi ülkelerin ticareti bozucu önlemleri nedeniyle yükselen hammadde fiyatları ve arz kısıtları nedeniyle yaşanan sorunların çözüme kavuşturulması ve AB sanayisinin ihtiyaç duyduğu hammaddelere erişiminin güvence altına alınması amacıyla Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan “Hammadde Stratejisi” 2009 yılından bu yana uygulanmaktadır. Bu defa, söz konusu strateji ile edinilen kazanımların değerlendirildiği ve hammadde tedariği ile emtia piyasalarında karşılaşılan sorunlarla mücadelede önümüzdeki dönemde atılması planlanan adımların ele alındığı bir Komisyon Bildirimi yayımlanmıştır.

Söz konusu Bildirimde ilk olarak enerji, tarım, gıda ve hammadde piyasalarındaki fiyat dalgalanmalarını etkileyen faktörlere değinilmekte, söz konusu piyasaların işleyişindeki gelişimin gerek dünya gerekse Avrupa ekonomilerinin büyümesi ve kalkınmasında arz ettiği öneme vurgu yapılmaktadır. Bu kapsamda, özellikle son dönemde gıda fiyatlarında ortaya çıkan artış trendinin özellikle az gelişmiş ve gelişme yolundaki ülkelerin gıda güvenliği bakımından taşıdığı risklere değinilmektedir. Bununla birlikte, hammadde piyasalarında 2008 yılında etkisini gösteren ekonomik krizle birlikte düşüşe geçen fiyatların, krizin etkilerinin ortadan kalkması ve Çin, Hindistan ve Brezilya gibi hammaddelere yönelik talepte önemli rol oynayan ülkelerin büyüme ivmelerini artırması ile yeniden artış trendine geçmesinin beklendiğinin altı çizilmektedir. Bu şartlar altında, bazı ülkeler tarafından yerli sanayinin hammaddeye ayrıcalıklı koşullardan erişmesini güvence altına almak amacıyla uygulanan ihracat kısıtlamalarının küresel pazarlarda dengeleri bozması ve belirsizliklere yol açması nedeniyle endişe yaratmaya devam ettiğine dikkat çekilmektedir.

Bu çerçevede, emtia piyasalarında yaşanan veya yaşanması muhtemel sorunların çözümüne yönelik olarak AB düzeyinde alınacak önlemler şu şekilde sıralanmaktadır:

Enerji Piyasası

– Komisyon tarafından önerilen “Enerji Pazarı Bütünlüğü ve Şeffaflık” Yönetmeliği ile satışların toptan olarak yapıldığı elektrik ve doğalgaz piyasalarının kötüye kullanımının önüne geçilmesi sağlanacaktır.

– Enerji Düzenleyicileriİşbirliği Ajansı olası kötüye kullanma vakalarını izlemekten sorumlu olacaktır.

– Enerji ticareti ile uğraşanlar, içeriden aldıkları bilgileri işlemlerinde faydalanmak amacıyla kullanmaktan veya pazarda fiyatları yapay olarak yükseltecek manipülasyonlar yapmaktan men edilecektir.

– Enerji Düzenleyicileriİşbirliği Ajansı ve Avrupa Menkul Kıymetler ve Piyasalar Kurumu arasındaki işbirliği genişletilecektir.

– Komisyon, doğalgaz ve elektrik piyasalarının etkinliği ve piyasa ihtiyaçlarının karşılanması için temel verilere ilişkin şeffaflık şartlarını güvence altına alacaktır.

Tarım ve Güvenli Gıda Arzı

– Üye Ülkeler internetten de yayınlamakta oldukları çok sayıda farklı veriyi düzenli olarak Komisyon’a iletmekte ve bunları paydaşlardan oluşan danışma komiteleri ile tartışmaktadırlar.

– Komisyon’un İstatistik Ofisi tarafından bir gıda fiyatları izleme aracı oluşturulmuştur. Bu aracın daha da geliştirilmesi üzerine tartışmalara devam etmektedir.

– Komisyon birimleri önemli tarım ürünü pazarlarına yönelik orta vadeli görünüm raporlarını hazırlamakta ve yayımlamaktadırlar.

– Komisyon Gıda Tedarik Zinciri’nin daha iyi işlemesi amacıyla bir Üst Düzey Forumu oluşturmuştur.

– Komisyon, gıda güvenliğine ilişkin olarak hazırlamış olduğu çerçeve belgede, AB ve Üye Ülkelerin küresel, bölgesel ve ulusal düzeyde daha iyi işleyen bir gıda pazarının tesis edilmesine katkıda bulunmaları gerektiğini belirtmiştir. Bu amaçla, çiftçi örgütlerinin güçlendirilmesi, fiyatlarda şeffaflığın sağlanması ve düzenleyici çerçevelerin uygulanması için gelişme yolundaki ülkelerin desteklenmesi gerektiği değerlendirilmektedir.

Finansal Piyasaların Düzenlenmesi

Emtiaya dayalı türev araçlar piyasasının gelişmesi amacıyla Komisyon bir dizi girişimde bulunmaktadır:

– Borsa dışı piyasalardaki (over-the-counter) türev araçların ticaretini düzenleyen bir teklif hazırlamıştır

– Piyasanın Kötüye Kullanılması Direktifi, 2011 yılı baharında gözden geçirilecektir.

– Paketlenmiş Perakende Yatırım Ürünleri Girişimi gözden geçirilerek, ilave önlem alınmasına veya bilgilendirme kalitesinin artırılmasına duyulan ihtiyaç ele alınacaktır.

– Alternatif Yatırım Fonu Yönetimi Direktifi ile yatırımcılar ve ulusal denetmenler için fonların şeffaflığı artırılacak ve bu fonların emtiaya dayalı türev araçlar piyasasına etkilerine ilişkin daha iyi bilgi edinmeleri sağlanacaktır.

– Finansal Araçlar Piyasası Direktifi 2011 yılı baharında gözden geçirilerek, emtiaya dayalı türev araçların özel olarak organize edilmiş ticaret merkezlerinde satışa sunulması için şartlar belirlenecektir.

– Avrupa Menkul Kıymetler ve Piyasalar Kurumu’nun oluşturulması, bu piyasalara uygulanabilecek teknik kurallar arasında tutarlılık sağlayacak ve bu piyasalara temel teşkil eden fiziki piyasaların düzenleyicileri ile işbirliğinin güçlendirilmesine hizmet edecektir.

AVRUPA HAMMADDELER GİRİŞİMİ

2009 yılında uygulamaya konulan Hammadde Girişimi ile belirlenen önemli hedeflerden birisi de Avrupa sanayisi için kritik öneme sahip olan hammaddelerin tespit edilmesi olmuştur. Bu bağlamda, Üye Ülkeler ve paydaşlar tarafından gerçekleştirilen analizler neticesinde 14 hammaddenin önümüzdeki 10 yıl içerisinde arz kısıtı riski taşıdığı ve tedarik zincirinde kritik bir role sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Arz riskini oluşturan en önemli unsurlar arasında, üretimin az sayıda ülkenin elinde toplanması ve ikame ile geri dönüşüm oranlarının düşük olması yer almaktadır. Kritik hammaddelerin belirlenmesinin, bu alanda daha iyi veri ve bilgi toplanmasına ve kritik hammaddeler listesinin düzenli olarak güncellenmesine duyulan ihtiyacı ortaya çıkardığı ifade edilmektedir.

 

Hammadde girişimi kapsamında, hammadde ticaretinin iyileştirilmesine yönelik olarak gerçekleştirilen faaliyetler şu şekilde sıralanmaktadır:

– Kore Serbest Ticaret Anlaşması ve Rusya’nın DTÖ üyeliği gibi tüm ilgili ikili veya çok taraflı müzakere platformlarında ihracat kısıtlamalarına ilişkin ticari disiplinler oluşturulması teklif edilmiştir.

– Hammadde ihracatı önündeki engellerin diyalog yoluyla aşılmasına gayret edilmiş ancak bu yolla bir sonuç alınamadığı hallerde DTÖ Anlaşmazlıkların Halli Mekanizması’na başvurulmuştur.

– Komisyon hammadde konusunu çok sayıda ikili diyalogun ve OECD’nin gündemine taşımıştır. Konuya ilişkin olarak 2009 yılında OECD bünyesinde gerçekleştirilen çalıştayı takiben, konu OECD’nin 2011-2012 çalışma programına alınmıştır.

Bununla birlikte, girişimin diğer bir önemli ayağı olan arz kısıtı bulunan hammaddelerin Avrupa kaynaklarından teminine yönelik olarak, madenlerin daha verimli bir şekilde çıkarılması, ikame ürünler geliştirilmesi ve geri dönüşümün yaygınlaştırılması hedefi çerçevesinde eylemler yürütülmüştür. Bu çerçevede,

– Uydu tabanlı bir mineral kaynaklar veritabanı ve Avrupa mineral kaynaklarının değerini tespit edecek bir dört boyutlu bilgisayar modelleme sistemi geliştirecek bir proje için 17 milyon Avro’luk bir bütçe tahsis edilmiştir.  Benzer projelere kaynak sağlanmaya devam edilmektedir.

– Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu ile, hammaddelerin keşfi ve çıkarılması için araştırma, yenilikçilik ve iş destek önlemleri geliştirilmesine yönelik kaynak sağlanmaktadır. Ayrıca, Erasmus Mundus Mineraller ve Çevresel Programı (2009-2013) hammaddeler alanında yeni becerilerin kazanılmasına destek olmaktadır.

– Komisyon, Atık Çerçeve Direktifi kapsamında belirli atık yığınları için “Atıkların Sonu- End-of-Waste”  kriteri geliştirmekte ve demir cinsi metaller, alüminyum, bakır, dönüştürülmüş kağıt ve cam gibi maddelere yönelik kurallar geliştirilmeye devam edilmektedir.

– 2008 yılından bu yana, Komisyon, Atıkların Sevkıyatı Yönetmeliği’nin uygulanmasında Üye Ülkeleri destekleyerek atıkların yasadışı ihracatı ve boşaltımının önüne geçmiştir.

– Komisyon, elektrikli ve elektronik ürünlerin atıklarının toplanmasına yönelik yeni bir iddialı hedef belirlemiştir. Bu yolla, söz konusu atıkların % 85’inin içlerindeki değerli malzemelerin ayrıştırılmasına yönelik olarak geri dönüşüm mekanizmasına kazandırılması öngörülmektedir.

Hammadde Girişimi Çerçevesinde Önümüzdeki Dönemde Gerçekleştirilecek Faaliyetler

– Komisyon, öncelikli eylemleri belirlemek amacıyla kritik hammaddelere ilişkin konuları izleyecek ve Üye Ülkeler ve paydaşlarla değerlendirecektir.

– Kritik hammaddeler listesi her 3 yılda bir güncellenecektir.

– AB kalkınma politikası ve bütçe desteğine ilişkin Yeşil Kitap danışma sürecinde, hammaddeye ilişkin konular da Komisyon tarafından göz önüne alınacaktır. AB, ortağı olan ülkeleri madencilik vergilendirme rejimlerinin iyileştirilmesi, getirilerin artırılması, sözleşmelerin daha şeffaf hale getirilmesi, gelirlerin kalkınma hedefini desteklemek üzere kullanılması gibi amaçları içeren reform programları geliştirmeye teşvik edecektir.

– Afrika Birliği Komisyonu ile Haziran 2010’da varılan anlaşma neticesinde, AB Hammadde Girişimi ve Afrika Birliği’nin madencilik ve mineraller politikası çerçevesinde, hammaddeler ve kalkınma konularında ikili işbirliğine gidilecektir.

– Maden Çıkarma Endüstrileri Şeffaflık Girişimi’ne yönelik Avrupa finansal ve siyasi desteği artırılacaktır

– Dünya Bankası, IMF ve Afrika Kalkınma Bankası gibi uluslararası örgütlerle iyi örneklerin değişimi yapılacaktır.

– Maden çıkarma endüstrilerinden elde edilen gelirlerin savaşları veya iç çatışmaları finanse etmesinin önüne geçilebilmesini teminen tedarik zincirindeki şeffaflığın geliştirilmesine çalışılacak ve bu bağlamda kilit ortaklarla birlikte hareket edilecektir.

– Maden çıkarma endüstrilerine ilişkin finansal bilgilerin açıklanması teşvik edilecek ve bu alanda Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu’nun oluşturmakta olduğu Uluslararası Finansal Raporlama Standardı hususunda kaydedilen gelişmeler göz önüne alınacaktır.

– Üçüncü ülkelerde faaliyet gösteren AB firmalarına yönelik bir davranış kuralları rehberi hazırlanarak bu ülkelerde AB standartlarının uygulanması teşvik edilecektir.

– Madencilik sektöründe gerekli özenin gösterilmesini teminen OECD tarafından yürütülen çalışmalar desteklenecektir.

– Afrika ülkeleri ile birlikte iki kıtanın jeolojik araştırmalarında daha fazla işbirliği yapılması imkanı araştırılacak ve UNESCO’nun Jeoloji Programı gibi uluslararası alandaki işbirliğinin artırılması teşvik edilecektir.

– Afrika ülkelerindeki maden ve mineral kaynaklarının daha etkin şekilde çıkarılmasına yönelik altyapı yatırımlarının desteklenmesi amacıyla sağlanan kredilerin artırılması imkanları araştırılacak, bu bölgeye yatırım yapacak operatörlerin riskini azaltan finansal araçlar Avrupa Kalkınma Fonu kullanılarak teşvik edilmeye çalışılacaktır.

Hammadde Girişiminin ticaret boyutunun desteklenmesi amacıyla AB tarafından,

– Tüm ilgili ortaklarla tematik hammadde diyalogları kurulması, çok taraflı platformlarda devam eden tartışmaların güçlendirilmesi ve hammadde ihracatına getirilen kısıtlamaların etkilerinin daha iyi anlaşılmasına yönelik çalışmalar yürütülmesi,

– İkili ve çok taraflı ticaret müzakerelerinde, ihracat kısıtlamaları ve yatırım odaklı olarak hammadde konularının daha fazla gündeme taşınması,

– İhracat kısıtlamalarına yönelik bir izleme mekanizmasının kurulması ve hammadde ile alt pazarlarında yaşanan bozulmaya yol açan engellerin öncelikle diyalogla, gerekirse de anlaşmazlıkların halli organı vasıtasıyla ele alınması,

– OECD üyesi olmayan ülkelerin de hammaddelere yönelik olarak yürütülen çalışmalarda yer almasının teşvik edilmesi,

– Hammadde arzının şirketler tarafından gerçekleştirilecek herhangi bir rekabete aykırı anlaşma, birleşme veya tek taraflı eylem sonucunda bozulmasının engellenmesini teminen rekabet politikası araçlarının kullanılması hedeflenmektedir.

Komisyon tarafından, AB çapında sürdürülebilir hammadde arzının sağlanmasını teminen AB maden çıkarma endüstrilerine yönelik yatırımların desteklenmesi gereğine vurgu yapılmaktadır. Bu amaçla,

– Uygun bir yasal ve bilgilendirici çerçevenin oluşturulmasını sağlayacak bir Ulusal Mineraller Politikasının oluşturulması,

– Dijital jeolojik bilgi tabanını kapsayan bir mineraller arazi kullanım politikasının tesis edilmesi,

– Maden keşfi ve çıkarılması faaliyetlerindeki izin prosedürlerinin açık, anlaşılabilir, idari işlemleri düzene koyan bir yapıya kavuşturulması,

– Belirtilen hususlarda Üye Ülkeler tarafından alınan önlemlerin izlenmesi amacıyla bir mekanizma kurulması,

– Üye Ülkelerin ulusal jeolojik araştırmaları arasındaki etkileşimin artırılması yoluyla ölçek ekonomilerinin sağlanması ve maliyetlerin düşürülmesi, ulusal uyumlaştırılmış mineraller veritabanı ve Avrupa Hammaddeler Almanağı gibi ortaklaşa projelerde yer alma potansiyelinin artırılması,

– Birleşmiş Milletler Ekonomik Konseyi’nin AB düzeyinde rezervleri ve kaynakları raporlamasına ilişkin standardizasyonun oluşturulmasına yönelik olarak sürdürülen çalışmaların teşvik edilmesi,

– Ormana dayalı endüstriler ve yenilenebilir enerji sektörünün potansiyel talebi göz önüne alınarak kereste ve dönüştürülmüş kağıda erişim durumunun incelenmesi,

– Maden çıkarma, işleme ve ikamesini kapsayan hammadde tedarik zincirinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin teşvik edilmesi öngörülmektedir.

Avrupa Birliği’nde ikincil hammaddelerin kullanımını yaygınlaştıracak kaynak verimliliğinin sağlanması ve geri dönüşümün teşvik edilmesini teminen;

– Atıkların önlenmesi ve geri dönüşüme ilişkin “Tematik Strateji” gözden geçirilerek çevreye olumsuz etkisi olan hammaddeler başta olmak üzere atıkların toplanması ve atık yığınlarıyla mücadele alanında en iyi örneklerin geliştirilmesi sağlanacaktır. Gerek duyulduğu hallerde atıklara ilişkin istatistiklere erişim olanakları iyileştirilecektir.

– Kaynak verimliliği ve geri dönüşüme yönelik ekonomik teşvikler alanında araştırma ve pilot uygulamalar desteklenecektir.

– AB atık müktesebatı değerlendirilecek ve uygulamalar arası uyumun geliştirilebileceği alanlar tespit edilecektir.

– Sürdürülebilir tüketim ve üretim eylem planı 2012 yılında gözden geçirilecek ve ilave girişim alanları tespit edilecektir.

– Hammaddelerin daha etkin kullanımının teşvik edilmesi, ürünlerin geri dönüşümünün ve uzun ömürlü olmasının sağlanması ve ürünlerde ikincil hammaddelerin kullanımının desteklenmesini temin edecek ekodizayn araçları yaratılması imkanları araştırılacaktır.

– AB geri dönüşüm endüstrilerinin rekabet gücünün artırılmasını amacıyla yeni girişimler geliştirilecektir.

– AB sınırları içinde taşınan atıkların pratik ve düzgün bir şekilde denetlenmesine yönelik standartlar 2011 yılı içerisinde belirlenecektir. Bu yolla, 2012 yılında sevkıyatların gümrük idareleri tarafından kontrolünün kolaylaştırılması yönündeki çabalar desteklenecektir.

– Yasadışı atık sevkıyatlarının tespiti, tanımlanması ve izlenmesine yönelik teknolojilerin geliştirilmesini desteklemek üzere Yedinci Çerçeve Programının kullanılması değerlendirilecektir.

– Atık yığınlarının ihracında, geri dönüşüm faaliyetlerinde kullanılacak küresel bir belgeleme mekanizmasının uygulanması imkanları araştırılacaktır.

Bu çerçevede, ulaşılan tespitler ve belirlenen hedefler doğrultusunda Komisyon’un uygulamayı güçlendirmek amacıyla hammadde girişiminin üç ayağını temel alan bütünleşik bir strateji izleyeceği vurgulanmaktadır. Ayrıca, Komisyon tarafından düzenlenecek yıllık organizasyonlar ile, konunun düzenli olarak kamu nezdinde tartışmaya açılması ve yaşanan zorluklar ve kaydedilen ilerlemeler hakkındaki farkındalığın artırılması sağlanacaktır.

Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacı karşılanacak

SOCAR Başkanı Rövnag Abdullayev, Azerbaycan’ın zengin gaz kaynaklarına sahip olduğunu, 3 trilyon metreküpten fazla ispatlanmış gaz rezervleri bulunduğunu belirterek, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ile bu yolda önemli bir adımın söyledi.

SOCAR Başkanı Rövnag Abdullayev, Azerbaycan’ın zengin gaz kaynaklarına sahip olduğunu, 3 trilyon metreküpten fazla ispatlanmış gaz rezervleri bulunduğunu belirterek, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ile bu yolda önemli bir adımın söyledi.

Bu hattın sadece Azerbaycan doğal gazını değil, aynı zamanda Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz gazını da, “Güney gaz koridoru” çerçevesinde Avrupa’ya taşıma potansiyeline sahip olduğunu anlatan Rövnag Abdullayev, “Elde ettiğimiz bu başarılar Azerbaycan’ın Avrupa’nın itibarlı gaz tedarikçisi rolünü oynamaya hazır olduğunu bir daha göstermektedir” dedi.

Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’ın Başkanı Rövnag Abdullayev, 21 Kasım 2013 tarihinde İstanbul Grand Tarabya Hotel’de yaptığı basın toplantısı ile Azerbaycan doğalgazının Avrupa piyasalarına taşınması ve Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı’ndaki (TANAP) son gelişmeler hakkında bilgi verdi.

Enerji güvenliği alanında Azerbaycan’la Avrupa Birliği arasında karşılıklı ilişkilerin temelini “Güney gaz koridoru” projesinin oluşturduğunu anlatan Rövnag Abdullayev, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Avrupa Komisyonu Başkanı Sayın Manuel Barroso’nun Ocak 2011’de Bakü’de yaptıkları görüşme ve enerji sektöründe Stratejik İşbirliğine dair Ortak Deklorasyonun kabul edilmesi Avrupa’da gelecek nesillere hizmet edecek “Güney gaz koridoru”nun hayata geçirilmesi için başlangıç oluşturduğunu kaydetti.

Azerbaycan’ın her zaman bu projeyi desteklediğini belirten Rövnag Abdullayev, Avrupa ile 5 sene boyunca yürütülmüş yoğun görüşmeler bu yılın Haziran ayında Avrupa doğal gaz kemeri rotasının seçilmesi ve açıklanması, Eylül ayında ise “Şahdeniz” konsorsiumu ile Avrupa’nın gaz alıcıları arasında anlaşmaların imzalanması ile sonuçlandığını hatırlattı.

Azerbaycan’ın Avrupa’nın itibarlı gaz tedarikçisi rolünü oynamaya hazır

“Elde ettiğimiz bu başarılar Azerbaycan’ın Avrupa’nın itibarlı gaz tedarikçisi rolünü oynamaya hazır olduğunu bir daha göstermektedir” diyen Rövnag Abdullayev, ilk aşamada Azerbaycan gazının taşınması “Şahdeniz” gaz-kondensat yatağının işlenilmesinin ikinci fazının gerçekleştirilmesi çerçevesinde planlanlandığını belirterek, şunları söyledi:

“Halihazırda biz ortaklarımızla birlikte bu projenin tam olarak hayata geçirilmesi programının başlaması için son hazırlık işlerini gerçekleştirmekteyiz. ‘Faz-2’ çerçevesinde bu alandan ilave yıllık gaz üretimi minimum 16 milyar metreküp olmalıdır. Mevcut plana uygun olarak, ilk aşamada biz Avrupa tüketicilerine yılda 10 milyar metreküp doğal gaz tedarik edeceğiz. Planların başarıyla hayata geçmesi ile Azerbaycan “Şahdeniz” gazının ilk bölümünü 2018 senesinde Türkiye’ye, 2019’da ise Avrupa’ya ulaştırabilecek. Alıcılarla mutabakata varıldığı gibi, gaz TAP- Transadriatik boru kemeri vasıtasıyla İtalya, Arnavutluk ve Yunanistana taşınacak. SOCAR Azerbaycan gazının Gürcistan ve Türkiye vasıtasıyla Avrupanın iç pazarlarına taşınmasında lokomotif rol üstlenmesi planlamaktadır.”

Boru Hattı Çalışmaları

Azerbaycan’ın zengin gaz kaynaklarına sahip olduğunu, 3 trilyon metreküpten fazla ispatlanmış gaz rezervleri bulunduğunu belirten Rövnag Abdullayev, yeni işletilecek gaz kaynakları ile Azerbaycan’ın toplam ihraç potansiyelinin 2025 yılına kadar minimum 40-50 milyar metreküp gaz hacmine ulaştırılacağını da belirtti.

Bu gazın büyük bölümünün Avrupa pazarına taşınabileceğini, böyle büyük hacimlerin taşınması için doğal gazın Azerbaycan’dan Avrupa’ya güvenli taşınmasın imkan sağlayacak boru hattı alt yapısına ihtiyaç duyulduğunu belirten Rövnag Abdullayev, şöyle devam etti:

“Kanaatimizce, böyle bir sistem 3 bölüm şeklinde olmalı. Birinci bölüm rolünü şu anda “Şahdeniz-1” çerçevesinde üretilen gazın Gürcistan ve Türkiye’ye taşınmasını hayata geçiren Güney Kafkas gaz boru kemeri oynayacaktır. İkinci önemli ve birleştirici bölüm olarak biz Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) projesini gerçekleştireceğiz. Bu kemerin inşası Azerbaycan ve Türkiye’nin enerji güvenliği ve ihraç potansiyelinin artırılmasını temin edecektir. Bu yeni gaz boru hattının inşası 2 ülkenin ortak girişimidir ve bununla ilgili tüm hukuki prosedürler artık sonuçlandırılmıştır. SOCAR’ın operatörlüğü ile BOTAŞ ve TPAO şirketlerinden oluşan konsorsiyum oluşturulmuştur. “Şahdeniz” ortaklarının bu konsorsiyuma katılması gündemdedir. TANAP’ın tranzit kabiliyeti ilk aşamada 16 milyar metreküp olacaktır. Sonradan bunun 30 milyar metreküpe kadar artırılması imkanları da dikkate alınacaktır.”

Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz Gazını da Avrupa’ya Taşıyacak

Gelecekte bu hattın sadece Azerbaycan doğal gazını değil, aynı zamanda Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz gazını da, “Güney gaz koridoru” çerçevesinde Avrupa’ya taşıma potansiyelina sahip olduğunu anlatan Rövnag Abdullayev, şunları söyledi:

“Güney gaz koridoru aşamalı biçimde hayata geçirilecek ve onun birleştirici esasını TANAP oluşturacak: ilk aşamada Azerbaycan gazı, ikinci aşamada ise Hazar denizi ve diğer Doğu ülkelerinde üretilen gaz bu kemer vasıtasıyla taşınacak. Üçüncü bölüm ise TAP gaz boru hattıdır. Azerbaycan’ın geniş gaz imkanları, “Güney koridoru”nun oluşturulması yönünde elde ettiğimiz ilerleme göstermektedir ki, Avrupa pazarlarına getireceğimiz alternatif kaynaklar gelecekte İtalya, Arnavutluk ve Yunanistan pazarlarının sınırlarını aşacak. Yakın gelecekte yeni teçhizat kaynaklarının “Güney gaz koridoru” vasıtasıyla Avrupa pazarlarına aktarılması için TAP-ın potansiyel genişlenmesi, aynı zamanda Bulgaristan, Romanya ve Macaristan arazisinden Avusturyaya doğru ikinci bir rotanın açılması ile Avrupaya gaz ihraç hacmi artacaktır.”

Güney-Doğu Avrupa Ekonomilerini Canlandıracak

45 milyar dolar hacminde değerlendirilen bu projenin yüzde 40’ının bu üç boru hattı sisteminin inşasında kullanılacağını belirten Rövnag Abdullayev, bunun da boru hatlarının geçdiği ülkelerde yerli firmaların inşaata dahil edilmeleri, yerli iş gücünden yararlanılması yoluyla global ekonomik krizin ciddi bir biçimde etkisini gösterdiği Güney-Doğu Avrupa ülkelerinin ekonomilerinde ciddi bir canlanma yaratacağını söyledi.

Aynı zamanda, doğal gaz pazarına yarayacak rekabetin ekonomik büyümenin esasını teşkil eden enerji fiyatlarına da olumlu tesir edeceğini kaydeden Rövnag Abdullayev, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in söylediği gibi Azerbaycan’ın ortaklarının enerji güvenliğinin temin edilmesi için kendi üzerine düşen sorumlulukları sırasıyla ve büyük bir irade ile yerine getireceğini söyledi.

2008 Krizi Sonrası Avrupa ve Kafkaslar’a Uzanan Coğrafyada En Büyük Yatırım

Basın toplantısında gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Rövnag Abdullayev, “TANAP şu anda ne noktada?” sorusuna karşılık, TANAP’ın, Güney Gaz koridorunun çok önemli bir parçası olduğunu vurguladı. Projenin şu anda çok hızlı geliştiğini, gerek Türk, gerekse Şah Deniz Konsorsiyumu’ndaki ortaklarıyla devam ettiklerini belirterek, “Proje hem Türkiye’nin Hazar kaynaklarından gaz temin edilmesi ve hem de Avrupa’ya gazın taşınması nedeniyle büyük stratejik öneme haiz bulunmakta.

Temelini 2014 yılı içerisinde atmayı planladığımız proje inşallah 2018’de proje tamamlanacak. Şah Deniz 2, Güney Kafkas boru hattı, TANAP ve TAP yani Güney Gaz Koridoru olarak birlikte değerlendirildiğinde yatırımlarımızda 2008 krizi sonrası Avrupa ve Kafkaslar’a uzanan coğrafyada en büyük yatırımdır” diye konuştu.

“Türkiye Uluslararası Arenada Enerjinin Çok Güçlü Bir Oyuncusu Olarak Faaliyetlerimize Devam Edeceğiz”

Rövnag Abdullayev, “Bu yatırımların sonunda SOCAR Türkiye de ne öngörüyor?” sorusuna karşılık, “2018 yılında yatırımlarımız tamamlandığında enerji sektörünün katmanlarında en büyük yatırımcı konumuna geleceğiz. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol hattından TANAP doğalgaz boru hattına petrokimya üretiminden, rafineriye, elektrik üretiminden, limancılığa uzanan çok geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyoruz. Takdir edersiniz ki bu da SOCAR Türkiye olarak çok ciddi bir şirket değerlemesidir. Gerek Türkiye’de ve gerekse uluslararası arenada enerjinin çok güçlü bir oyuncusu olarak faaliyetlerimize devam edeceğiz” yanıtını verdi.

Prof. Dr. Mahmut Ak 6. ESRUC Yıllık Olağan Konferansı’nda

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak 6. ESRUC Yıllık Olağan Konferansı’na Katıldı
İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, 1-4 Ekim 2015 tarihleri arasında Fas’ın Kazablanka şehrinde düzenlenen Avrasya İpekyolu Üniversiteler Konsorsiyumu (ESRUC) 6. Yıllık Olağan Konferansı’na katıldı.
6. ESRUC Yıllık Olağan Konferansı, 22 ülkeden 40’ın üzerinde üniversite ve yükseköğretim kurumunun katılımı ile gerçekleşti. Atatürk Üniversitesi başkanlığında ve Kazablanka II.Hassan Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen Kongre’de, 100’ün üzerinde bilim adamı konuşmacı olarak yer aldı. İstanbul Üniversitesi’ni temsilen İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak ile birlikte İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Recep Güloğlu ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahaüddin Çolakoğlu da konferansa katıldı.
Kongre Dört Farklı Başlık Altında Gerçekleşti
Ana temaları; “Küresel ve Bölgesel Ekonomiler ve Aralarındaki Etkileşmeler”, “İpek Yolu boyunca Bölgesel Problemler ve Orta Doğuda Sürdürülebilir Barış”, “İpek Yolunda Enerji Projeleri”, “Hayat Boyu Uzaktan Eğitim ve Genişletilmiş Yüksek Öğretim” olan kongre 4 farklı oturumda gerçekleştirildi.
Toplantı sonucunu özetleyen ESRUC Genel Sekreteri Prof. Dr. Sebahattin Tüzemen, konuşmasında toplantının küreselleşme, ekonomi, barış ve eğitim ana ekseninde odaklandığını vurgulayarak, toplantının dünya problemlerinin çözümü için önemli ölçüde ipuçları sağladığını belirtti.
İstanbul Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü

DEİK Başkanı Ömer Cihad Vardan’dan yeni Ekonomi Bakanına Ziyaret

DEİK Başkanı Ömer Cihad Vardan,  Başkan Yardımcısı Mithat Yenigün ve Genel Sekreteri Mustafa Mente, dün yapılan Rusya görüşmesinden sonra Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş’ı ziyaret ederek hem hayırlı olsun dediler hemde Rusya ile ilgili gelişmeleri aktardılar.

Berat Albayrak görevi devraldı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına getirilen Berat Albayrak, Bakanlıkta düzenlenen törenle görevi Ali Rıza Alaboyun’dan devraldı.

Törene Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu da katıldı.

Alaboyun, törende yaptığı konuşmada Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın çok yönlü bir bakanlık olduğunu ve herkesin evinde yanan lambadan, ısınması gereken kaloriferden sorumlu olduğunu dile getirdi. Bu açıdan bakıldığında, Bakanlığın 77 milyon müşteriye hitap ettiğini söyleyen Alaboyun, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Sayın Bakanın çok kapsamlı bu bakanlıkta akademik çalışmasını yenilenebilir enerjinin finansmanı modelleri üzerine yapmış olmasından dolayı Enerji Bakanlığı ile çok yakın ilişki içerisinde olduğunu biliyorum. Özellikle özel sektördeki tecrübesi, doğalgaz ve petrol konusunda çevre ülkelerle yapmış oldukları görüşmeler ve o anlaşmaların bizzat içerisinde olması ve mütevazi kişiliğinin ön plana çıkmaması nedeniyle kendisini tebrik ediyorum ve Bakanlığımız için de çok iyi bir tercih olduğunu düşünüyorum. Bakanlığımız bugün bile yaşamış olduğumuz uçak düşmesi olayı ile bile rahatlıkla ilgilendirilebilecek, dış politikası olan bir bakanlık. Ben böyle bir tercihin olmasından dolayı da mutluyum, emin ellere teslim ediyoruz. Berat Bey kardeşimi tebrik ediyor ve görevi kendisine devrediyorum.”

“Hedefler büyük, ciddi bir iş yükü var”

Görevi Alaboyun’dan devralan Bakan Albayrak, Alaboyun’un AK Parti’ye, devlete ve bürokrasiye çok büyük katkıları olduğunu söyledi.

Albayrak, AK Parti döneminde enerji politikaları üzerinde çok önemli adımlar atıldığını vurgulayarak, şöyle devam etti:

“Enerji nedir sorusunun aslında ilk cevabı şudur, dünyadaki enerji endeksi dediğimiz husus aslında ülkelerin gelişmişliğiyle alakalıdır. AK Parti iktidarının başarısı arasında, Türkiye’de iktidara geldiğimiz dönemde 30 bin megavat seviyesinde olan kurulu gücü kapasitesini geçtiğimiz yıl sonu itibarıyla 73 bin megavata kadar çıkarmışız. Bu yeter mi? Yetmez. Türkiye doğal kaynaklar noktasında bölgesindeki ülkelere göre çok şanslı bir ülke değil. Girişimci olmak zorunda, işbirlikleri ile bunu geliştirmek zorunda. Buna bağlı olarak bölgesinde farklı çeşitlendirilmiş enerji alternatifleriyle dengeli bir siyaset de götürmek zorunda. Türkiye’nin önünde, önümüzdeki dönemde çok daha zor bir süreç var çünkü hedefler var. Enerji hedeflerimiz de hakeza öyle. ‘Kurulu gücü 120 bin megavata çıkaracağız 10 yıl içerisinde’ diyoruz. Bununla ilgili yatırımlar, bu süreçlerle alakalı Türkiye’nin Bakanlığımızın takip etmesi gereken ciddi bir iş yükü var.”

Enerji Bakanlığının Türkiye’nin başarısıyla alakalı çok muazzam bir iş yaptığına dikkati çeken Albayrak, “Bu bizim için de ayrı bir yük, ayrı bir sorumluluk. Bölgemizde yaşanan siyasi, ekonomik krizlerle bunu yönetmek çok daha zor olacak ama ümitvarız, kendimize güvenimiz, hükümetimize ve bürokrasimize güvenimiz tam ve en önemlisi özel sektörümüze de düşen sorumluluklar var. Kamu bürokrasisine aynı şekilde. Özel sektörümüzün de sinerjisini güçlü bir şekilde ortaya koyması gereken stratejik bir yol haritasından bahsediyoruz” ifadelerini kullandı.

Albayrak, Suriye sınırında Rusya uçağının düşürülmesi ile ilgili doğalgaz tedariğinde herhangi bir sıkıntı olup olmayacağı yönündeki soru üzerine, Türkiye ve Rusya’nın çok uzun geçmişe dayalı ve birçok yönlü ilişkisi olduğunu aktardı.

Enerji özelinde bu ilişkinin geleceği ile ilgili pesimist olmadığını dile getiren Albayrak, gelişmenin çok taze olduğunu ve detaylarına hakim olmadan geniş çaplı bir açıklamayı doğru bulmadığını anlattı.

Albayrak, öncelikle resmin tam olarak görülmesi gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti:

“Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın da katıldığı bir güvenlik toplantısı yapılıyor. Bu toplantının da detaylarına hakim olmamız lazım. Onun dışında şunu diyebilirim biz Rusya ile çok uzun geçmişe dayalı dostlukları, ticari, ekonomik, kültürel ilişkileri olan bir ülkeyiz. Sadece enerji özelinde değil, birçok sektörde uzun dönemli ilişkilerimiz var. Günlük, bölgesel veya kısa vadeli olayların uzun süreli ilişkileri ne derece etkileyeceğine bakarsak, enerji özelinde pesimist bakmıyorum. Vatandaşlarımızın müsterih olması gerektiğini düşünüyorum.”

Türkiye’nin Yeni Sloganı, Türk Hava Yolları Aracılığı İle Tüm Dünyaya Ulaşıyor

Türk Hava Yolları, bugün itibarıyla “Discover the Potential-Turkey” tasarımlı uçağı ile havalanıyor.

Türk sanayini yurt dışında üst düzeyde temsil etmek ve “Türk Malı” algısını yükseltmek amacıyla Ekonomi Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) koordinasyonu ile oluşturulan Türkiye’nin yeni sloganı; “Discover the Potential-Turkey” –“Potansiyeli Keşfet-Türkiye”, Türk Hava Yolları uçağı sayesinde mesajını tüm dünyaya ulaştırıyor.

Bölgesinde güçlü bir figür olan ve son yıllarda sergilediği yükselen grafiği sayesinde bir dünya markası hâline gelen Türkiye’nin etki ve potansiyelini ibraz etme sürecinde önemli birer araç olarak kullanılacak yeni logo ve slogan, Türkiye’nin küresel konumlanmasıyla da bütünlük arz eden tasarımıyla ön plana çıkıyor.

Ülkenin bayrak taşıyıcı havayolu sıfatıyla bu mühim projenin bir parçası olmaktan gurur duyan Türk Hava Yolları, proje kapsamında filosundaki TC-JRG tescilli Airbus A321 tipi uçağının gövdesine ”Türkiye’nin Potansiyelini Keşfet – Discover the Potential – Turkey” yazdırdı. Uçağın arkasına Türk motifleri kullanılarak tasarlanmış slogan sayesinde, uçağın ulaştığı farklı destinasyonlarda uluslararası yatırımcının dikkatini çekmesi ve Türkiye’ye yatırım noktasında davette bulunması hedefleniyor. Art arda 5. kez “Avrupa’nın En İyi Havayolu Şirketi”* seçilen ve 113 ülkede 49’u yurt içi, 235’i yurt dışı olmak üzere toplamda 284 noktaya uçuş düzenleyen Türk Hava Yolları’nın bu anlamda sağlayacağı katkının, uluslararası yatırımcıları çekme noktasında en etkili araç olacağı öngörülüyor.

Bugün, Ekonomi Bakanı Sn. Mustafa Elitaş, TİM Başkanı Sn. Mehmet Büyükekşi ve Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı Sn. M. İlker Aycı’nın katılımları ile Türk Hava Yolları Teknik A.Ş.’nin Atatürk Havalimanı’nda bulunan uçak bakım hangarında düzenlenen organizasyonla ”Türkiye’nin Potansiyelini Keşfet – Discover the Potential-Turkey”  uçağının tanıtımı gerçekleştirildi.

Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı M. İlker Aycı, Türk Hava Yolları’nda sürdürdüğü görevinden önce dört yıl Başbakanlık Yatırım Ajansı’nın Başkanlığı’nı yürüttüğünü hatırlatarak, yatırımcı çekme konusunun, küresel ölçekte yükselen bir değer olarak ön plana çıkan Türkiye için oldukça önemli bir öncelik olduğunu belirtti. M. İlker Aycı, bu proje kapsamında uçak giydirme ile ülkemizin tanıtımına büyük katkı sağlanacağını vurgulayarak; ‘Bundan 2 ay önce de, yine uçaklarımızdan birinin üzerine “Invest in Turkey” mesajını yazdırarak dış yatırımcıyı ülkemize yatırım yapmaya davet etmiştik. Ve bugün yine bir uçağımızın üzerini Türk motifleriyle süsleyerek “Türkiye’nin Potansiyelini Keşfet – Discover the Potential-Turkey”  yazdırdık. Bu uçaklarımız sayesinde, uçuş sağladığımız çok sayıda farklı destinasyon üzerinden tüm dünyanın ilgisini Türkiye’ye yatırım yapmaya çekmek niyetinde ve gayretindeyiz. Türkiye’den dünyaya uzanan güçlü bir çağrı niteliğinde olan “Discover the Potential” yani “Gücü Keşfet”, uçağımızla tüm dünyayı dolaşacak ve yabancı yatırımcıların ilgisini çekecek. Bildiğiniz üzere daha önce de, Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali’nde bulunan ve iş dünyasının küresel temsilcileri tarafından sıklıkla kullanılan yolcu salonumuz; “Turkish Airlines Lounge Istanbul”da kablosuz internet şifresini, “investinTurkey” yaparak yabancı yatırımcılara Türkiye’ye yatırım yapma çağrısında bulunmuştuk ve şimdi de aynı mesajı gökyüzüne taşıyoruz.” dedi.

Uçak giydirme etabı geçtiğimiz yılın sonlarında tamamlanan proje kapsamında, geçtiğimiz ay itibarıyla “Discover the Potential” ilan görsellerine, Skylife ve Business dergilerinde ve ayrıca Airshow ekranlarında yer veriliyor. Bu ay içerisinde, tanıtım videosunun da uçaklarda yer almaya başlayacağı proje ile Türkiye’nin enternasyonel değeri Türk Hava Yolları, ülkesinin küresel ölçekli konumlanmasına sağladığı katkı toplamına bir yenisini daha ekliyor.

Türk Hava Yolları A.O.

Basın Müşavirliği

Socar, Tanap ile Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını karşılamaya hazır

SOCAR Başkanı Rövnag Abdullayev, Azerbaycan’ın zengin gaz kaynaklarına sahip olduğunu, 3 trilyon metreküpten fazla ispatlanmış gaz rezervleri bulunduğunu belirterek, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ile bu yolda önemli bir adımın söyledi.

SOCAR Başkanı Rövnag Abdullayev, Azerbaycan’ın zengin gaz kaynaklarına sahip olduğunu, 3 trilyon metreküpten fazla ispatlanmış gaz rezervleri bulunduğunu belirterek, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ile bu yolda önemli bir adımın söyledi.

Bu hattın sadece Azerbaycan doğal gazını değil, aynı zamanda Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz gazını da, “Güney gaz koridoru” çerçevesinde Avrupa’ya taşıma potansiyeline sahip olduğunu anlatan Rövnag Abdullayev, “Elde ettiğimiz bu başarılar Azerbaycan’ın Avrupa’nın itibarlı gaz tedarikçisi rolünü oynamaya hazır olduğunu bir daha göstermektedir” dedi.

Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’ın Başkanı Rövnag Abdullayev, 21 Kasım 2013 tarihinde İstanbul Grand Tarabya Hotel’de yaptığı basın toplantısı ile Azerbaycan doğalgazının Avrupa piyasalarına taşınması ve Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı’ndaki (TANAP) son gelişmeler hakkında bilgi verdi.

Enerji güvenliği alanında Azerbaycan’la Avrupa Birliği arasında karşılıklı ilişkilerin temelini “Güney gaz koridoru” projesinin oluşturduğunu anlatan Rövnag Abdullayev, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Avrupa Komisyonu Başkanı Sayın Manuel Barroso’nun Ocak 2011’de Bakü’de yaptıkları görüşme ve enerji sektöründe Stratejik İşbirliğine dair Ortak Deklorasyonun kabul edilmesi Avrupa’da gelecek nesillere hizmet edecek “Güney gaz koridoru”nun hayata geçirilmesi için başlangıç oluşturduğunu kaydetti.

Azerbaycan’ın her zaman bu projeyi desteklediğini belirten Rövnag Abdullayev, Avrupa ile 5 sene boyunca yürütülmüş yoğun görüşmeler bu yılın Haziran ayında Avrupa doğal gaz kemeri rotasının seçilmesi ve açıklanması, Eylül ayında ise “Şahdeniz” konsorsiumu ile Avrupa’nın gaz alıcıları arasında anlaşmaların imzalanması ile sonuçlandığını hatırlattı.

Azerbaycan’ın Avrupa’nın itibarlı gaz tedarikçisi rolünü oynamaya hazır

“Elde ettiğimiz bu başarılar Azerbaycan’ın Avrupa’nın itibarlı gaz tedarikçisi rolünü oynamaya hazır olduğunu bir daha göstermektedir” diyen Rövnag Abdullayev, ilk aşamada Azerbaycan gazının taşınması “Şahdeniz” gaz-kondensat yatağının işlenilmesinin ikinci fazının gerçekleştirilmesi çerçevesinde planlanlandığını belirterek, şunları söyledi:

“Halihazırda biz ortaklarımızla birlikte bu projenin tam olarak hayata geçirilmesi programının başlaması için son hazırlık işlerini gerçekleştirmekteyiz. ‘Faz-2’ çerçevesinde bu alandan ilave yıllık gaz üretimi minimum 16 milyar metreküp olmalıdır. Mevcut plana uygun olarak, ilk aşamada biz Avrupa tüketicilerine yılda 10 milyar metreküp doğal gaz tedarik edeceğiz. Planların başarıyla hayata geçmesi ile Azerbaycan “Şahdeniz” gazının ilk bölümünü 2018 senesinde Türkiye’ye, 2019’da ise Avrupa’ya ulaştırabilecek. Alıcılarla mutabakata varıldığı gibi, gaz TAP- Transadriatik boru kemeri vasıtasıyla İtalya, Arnavutluk ve Yunanistana taşınacak. SOCAR Azerbaycan gazının Gürcistan ve Türkiye vasıtasıyla Avrupanın iç pazarlarına taşınmasında lokomotif rol üstlenmesi planlamaktadır.”

Boru Hattı Çalışmaları

Azerbaycan’ın zengin gaz kaynaklarına sahip olduğunu, 3 trilyon metreküpten fazla ispatlanmış gaz rezervleri bulunduğunu belirten Rövnag Abdullayev, yeni işletilecek gaz kaynakları ile Azerbaycan’ın toplam ihraç potansiyelinin 2025 yılına kadar minimum 40-50 milyar metreküp gaz hacmine ulaştırılacağını da belirtti.

Bu gazın büyük bölümünün Avrupa pazarına taşınabileceğini, böyle büyük hacimlerin taşınması için doğal gazın Azerbaycan’dan Avrupa’ya güvenli taşınmasın imkan sağlayacak boru hattı alt yapısına ihtiyaç duyulduğunu belirten Rövnag Abdullayev, şöyle devam etti:

“Kanaatimizce, böyle bir sistem 3 bölüm şeklinde olmalı. Birinci bölüm rolünü şu anda “Şahdeniz-1” çerçevesinde üretilen gazın Gürcistan ve Türkiye’ye taşınmasını hayata geçiren Güney Kafkas gaz boru kemeri oynayacaktır. İkinci önemli ve birleştirici bölüm olarak biz Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) projesini gerçekleştireceğiz. Bu kemerin inşası Azerbaycan ve Türkiye’nin enerji güvenliği ve ihraç potansiyelinin artırılmasını temin edecektir. Bu yeni gaz boru hattının inşası 2 ülkenin ortak girişimidir ve bununla ilgili tüm hukuki prosedürler artık sonuçlandırılmıştır. SOCAR’ın operatörlüğü ile BOTAŞ ve TPAO şirketlerinden oluşan konsorsiyum oluşturulmuştur. “Şahdeniz” ortaklarının bu konsorsiyuma katılması gündemdedir. TANAP’ın tranzit kabiliyeti ilk aşamada 16 milyar metreküp olacaktır. Sonradan bunun 30 milyar metreküpe kadar artırılması imkanları da dikkate alınacaktır.”

Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz Gazını da Avrupa’ya Taşıyacak

Gelecekte bu hattın sadece Azerbaycan doğal gazını değil, aynı zamanda Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz gazını da, “Güney gaz koridoru” çerçevesinde Avrupa’ya taşıma potansiyelina sahip olduğunu anlatan Rövnag Abdullayev, şunları söyledi:

“Güney gaz koridoru aşamalı biçimde hayata geçirilecek ve onun birleştirici esasını TANAP oluşturacak: ilk aşamada Azerbaycan gazı, ikinci aşamada ise Hazar denizi ve diğer Doğu ülkelerinde üretilen gaz bu kemer vasıtasıyla taşınacak. Üçüncü bölüm ise TAP gaz boru hattıdır. Azerbaycan’ın geniş gaz imkanları, “Güney koridoru”nun oluşturulması yönünde elde ettiğimiz ilerleme göstermektedir ki, Avrupa pazarlarına getireceğimiz alternatif kaynaklar gelecekte İtalya, Arnavutluk ve Yunanistan pazarlarının sınırlarını aşacak. Yakın gelecekte yeni teçhizat kaynaklarının “Güney gaz koridoru” vasıtasıyla Avrupa pazarlarına aktarılması için TAP-ın potansiyel genişlenmesi, aynı zamanda Bulgaristan, Romanya ve Macaristan arazisinden Avusturyaya doğru ikinci bir rotanın açılması ile Avrupaya gaz ihraç hacmi artacaktır.”

Güney-Doğu Avrupa Ekonomilerini Canlandıracak

45 milyar dolar hacminde değerlendirilen bu projenin yüzde 40’ının bu üç boru hattı sisteminin inşasında kullanılacağını belirten Rövnag Abdullayev, bunun da boru hatlarının geçdiği ülkelerde yerli firmaların inşaata dahil edilmeleri, yerli iş gücünden yararlanılması yoluyla global ekonomik krizin ciddi bir biçimde etkisini gösterdiği Güney-Doğu Avrupa ülkelerinin ekonomilerinde ciddi bir canlanma yaratacağını söyledi.

Aynı zamanda, doğal gaz pazarına yarayacak rekabetin ekonomik büyümenin esasını teşkil eden enerji fiyatlarına da olumlu tesir edeceğini kaydeden Rövnag Abdullayev, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in söylediği gibi Azerbaycan’ın ortaklarının enerji güvenliğinin temin edilmesi için kendi üzerine düşen sorumlulukları sırasıyla ve büyük bir irade ile yerine getireceğini söyledi.

2008 Krizi Sonrası Avrupa ve Kafkaslar’a Uzanan Coğrafyada En Büyük Yatırım

Basın toplantısında gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Rövnag Abdullayev, “TANAP şu anda ne noktada?” sorusuna karşılık, TANAP’ın, Güney Gaz koridorunun çok önemli bir parçası olduğunu vurguladı. Projenin şu anda çok hızlı geliştiğini, gerek Türk, gerekse Şah Deniz Konsorsiyumu’ndaki ortaklarıyla devam ettiklerini belirterek, “Proje hem Türkiye’nin Hazar kaynaklarından gaz temin edilmesi ve hem de Avrupa’ya gazın taşınması nedeniyle büyük stratejik öneme haiz bulunmakta.

Temelini 2014 yılı içerisinde atmayı planladığımız proje inşallah 2018’de proje tamamlanacak. Şah Deniz 2, Güney Kafkas boru hattı, TANAP ve TAP yani Güney Gaz Koridoru olarak birlikte değerlendirildiğinde yatırımlarımızda 2008 krizi sonrası Avrupa ve Kafkaslar’a uzanan coğrafyada en büyük yatırımdır” diye konuştu.

“Türkiye Uluslararası Arenada Enerjinin Çok Güçlü Bir Oyuncusu Olarak Faaliyetlerimize Devam Edeceğiz”

Rövnag Abdullayev, “Bu yatırımların sonunda SOCAR Türkiye de ne öngörüyor?” sorusuna karşılık, “2018 yılında yatırımlarımız tamamlandığında enerji sektörünün katmanlarında en büyük yatırımcı konumuna geleceğiz. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol hattından TANAP doğalgaz boru hattına petrokimya üretiminden, rafineriye, elektrik üretiminden, limancılığa uzanan çok geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyoruz. Takdir edersiniz ki bu da SOCAR Türkiye olarak çok ciddi bir şirket değerlemesidir. Gerek Türkiye’de ve gerekse uluslararası arenada enerjinin çok güçlü bir oyuncusu olarak faaliyetlerimize devam edeceğiz” yanıtını verdi.