19.5 C
İstanbul
Pazar, Haziran 8, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 119

Limak Enerji’den engelsiz müzik korosu

1Limak Enerji Halk Müziği Korosu, engelli vatandaşlara destek olmak amacıyla “Notalar Engel Tanımaz” konseri düzenliyor. Konserin gelirleri Bursa Engelliler Federasyonuna bağışlanacak.

Limak Enerji Halk Müziği Korosu, “Notalar Engel Tanımaz” isimli ikinci konserini 6 Nisan 2018 Cuma günü saat 20.00’da dinleyicilerle buluşturacak. Bursa Merinos Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenecek konserde, Limak Enerji çalışanları ile engelli müzisyenlerden oluşan koro Bursalılara müzik ziyafeti sunacak.

Limak Enerji çalışanlarından oluşan 20 kişilik koro üyeleri şef Ümit Akkuş eşliğinde konsere hazırlandı. Yaklaşık 3 ay süren prova aşamasında, farklı yörelere ait Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği eserlerine çalışan koro, engelli vatandaşlara destek olmak amacıyla en sevilen türküleri yorumlayacak. Koronun konuk sanatçısı, Türk Halk Müziği’nin güçlü sesi Gülay olacak. Gülay, “Sen gelmez oldun”, “Sarı Gelin”, “Ahirim Sensin” gibi sevilen ezgilerini engellilere armağan edecek. Vatandaşların ücretsiz girebileceği konserden elde edilen sponsorluk gelirleri, Bursa Engelliler Federasyonuna bağışlanacak.

İLK KONSERİN GELİRİ TÜRK KIZILAYI’NA BAĞIŞLANDI

Limak Enerji Halk Müziği Korosu, Kızılay’a destek olmak amacıyla geçtiğimiz yıl düzenlenen konserde binlerce Bursalıyı en güzel türkülerle buluşturdu. Konsere konuk sanatçı olarak, “Ben yoruldum hayat” şarkısını seslendiren sanatçı Mümin Sarıkaya katıldı. Konserden elde edilen gelir Türk Kızılayı’na bağışlandı.

Enerji verimliliği projelerine desteğimiz sürecek

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Berat Albayrak’ın Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı’nı açıkladığı, enerji verimliliği alanında Türkiye’nin en büyük ve en önemli etkinliklerinden biri olan 9. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı İstanbul’da gerçekleşti. Fuar kapsamında düzenlenen konferansta konuşan TSKB Kalkınma Kurumları Finansmanı ve Mühendislik Müdürü Coşkun Kanberoğlu, enerji verimliliği projelerinin gerek iklim değişikliğiyle mücadele gerek enerjide dışa bağımlılığın azaltılması anlamında fark yarattığını ifade etti. TSKB’nin kredi portföyünün yüzde 68’inin sürdürülebilirlik yatırımlarından oluştuğunu hatırlatan Kanberoğlu, “Bugüne kadar 80’e yakın enerji verimliliği projesine yaklaşık 600 milyon ABD doları finansman sağladık. Önümüzdeki dönemde de enerji verimliliği projelerine desteğimiz sürecek” dedi.

9. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı (EVF 2018), Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlendi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Berat Albayrak’ın Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı’nı açıkladığı, enerji verimliliği alanında Türkiye’nin en büyük ve en önemli etkinliklerinden biri olan EVF 2018, bu yıl da sektörün önde gelen şirketlerini ve sektör profesyonellerini ağırladı.

29-30 Mart tarihlerinde gerçekleştirilen etkinlik kapsamında, enerji verimliliğine odaklanan paneller de düzenlendi. Sektörün önde gelen isimlerinin deneyimlerini paylaştığı “Enerji Verimliliğini Planlıyoruz, Doğayı Yeniliyoruz” oturumuna katılan TSKB Kalkınma Kurumları Finansmanı ve Mühendislik Müdürü Coşkun Kanberoğlu, “İklim Değişikliği Finansmanı” konulu bir sunum gerçekleştirdi.

“Kredi portföyümüzün yüzde 68’i sürdürülebilirlik temalı”

Konuşmasında, iklim değişikliğiyle mücadelede yenilenebilir enerjinin yanı sıra enerji ve kaynak verimliliği gibi yatırımların da büyük öneme sahip olduğunu vurgulayan Kanberoğlu, bu yatırımların hayata geçirilmesinde finans sektörüne büyük rol düştüğüne dikkat çekti. TSKB’nin kredi portföyünün yüzde 68’inin sürdürülebilirlik yatırımlarından oluştuğunu hatırlatan Kanberoğlu, “Bu alandaki desteklerimiz yenilenebilir enerji, enerji ve kaynak verimliliği, ihracat, yeşil binalar, turizm, kadın istihdamı gibi başlıklarda şekilleniyor. Sürdürülebilirlik yatırımlarına verilen tüm desteği dikkate alırsak ülkemizin yıllık karbondioksit salımının 12 milyon ton azalmasına katkıda bulunduğumuzu söyleyebiliriz. Bu rakamın 2,4 milyon tonu, tamamen enerji verimliliği kaynaklı olarak gerçekleşti” dedi.

Enerji verimliliği kredilerinin sürdürülebilirlik yatırımları kapsamında en çok odaklandıkları konuların başında geldiğini belirten Kanberoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Enerji verimliliği yatırımlarını 2009’dan bu yana orta ve uzun vadeli fonlarla destekliyoruz. Bugüne kadar 80’e yakın enerji verimliliği projesine yaklaşık 600 milyon ABD doları finansman sağladık. Bu alanda Dünya Bankası (IFC), Avrupa Yatırım Bankası (AYB), Alman Kalkınma Bankası (KFW), Japon Uluslararası İşbirliği Bankası (JBIC), Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) gibi uluslararası kaynaklardan fon temin ediyoruz.”

“Enerji verimliliği projelerine desteğimiz sürecek”

Enerji verimliliği projelerinin gerek iklim değişikliğiyle mücadele gerek enerjide dışa bağımlılığın azaltılması anlamında fark yarattığını ifade eden Kanberoğlu, bu yatırımların özel sektöre rekabet avantajı kazandırdığını da hatırlattı. Kanberoğlu şöyle devam etti: “Enerji verimliliği projelerinde, özellikle enerji tüketimi yüksek olan demir çelik, çimento, tekstil, otomotiv, kimya ve plastik sektörlerinde faaliyet gösteren işletmeler öne çıkıyor. Yatırım alanı olarak bakıldığında ise enerji verimliliği projelerinin atık ısıdan enerji üretimi, tesis modernizasyonu, enerji optimizasyonu, enerji verimli teknolojiler, izolasyon, aydınlatma, taşıma ve yeşil binalar gibi geniş bir yelpazeye yayıldığı görülüyor. Doğru projelerle yüksek oranda enerji tasarrufu sağlanması, üretim maliyetlerinin düşmesiyle bu firmalara önemli bir rekabet avantajı da sağlıyor. Dünyaya, Türkiye’ye ve ülkemizin özel sektörüne bu denli katkı sağlayan enerji verimliliği projelerine desteğimiz sürecek.”

9.Enerji Verimliliği Forumu ve Fuar’ında ”Binalarda Enerji Verimliliği” Konuşuldu

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın açılışını yaptığı ‘9. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı’nda düzenlenen ‘Binalarda Enerji Verimliliği Gelişmeleri’ başlıklı oturumda, ısı yalıtımının binaların verimliliği için açısından önemi konuşuldu. İZODER’in son 10 yılda bilinçlenme konusunda çok önemli çalışmalar yaptığını belirten İZODER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ertuğrul Şen, vatandaşa destek amacıyla yalıtım uygulamalarında KDV’nin yüzde 1’e indirilmesi lazım” dedi.

Lütfi Kırdar Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen 9. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı’nın ikinci gününde yapılan ‘Binalarda Enerji Verimliliği Gelişmeleri’ başlıklı oturumda konuşan İZODER Başkan Yardımcısı Ertuğrul Şen, “Ülke olarak toplam tükettiğimiz enerjinin çok önemli bir kısmı yüzde 40’lara ulaşmış ve sanayinin de önüne geçmiş durumda. İşin vahim boyutu, binalarda, sanayiden daha fazla savurganlığın olması. Ülke olarak tüketilen toplam enerjinin yüzde 40’ının binalarda israfa dönüşmesi, hepimizin cebinden para çıkması demektir. Dolayısıyla yalıtımın hepimizi ilgilendiren bir boyutu var. Alacağımız önlemlerle de bu savurganlığın önüne geçmemiz mümkün. Önümüzdeki 2023 tarihine planlanmış eylem planlarını sağlamamız mümkün. Biz İZODER olarak ülkemize hizmet etmeye hazırız” diye konuştu.

İZODER’in kurum olarak, yalıtım konusunda özellikle bilinçlendirme amacıyla çok önemli çalışmalar yaptıklarını belirten Ertuğrul Şen, “Vatandaşı, sektör aktörlerini ve karar vericileri bu noktada bilinçlendirmeyi hedefledik. Bilinçlendirme için kamuyla birlikte hareket etmemiz lazım. Kısa süre içinde gerek kamu spotu, gerekse yıl boyunca sürdürdüğümüz seminerlerimizi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı işbirliğiyle, çeşitli illerde sürdüreceğiz” dedi. Ertuğrul Şen, konuşmasında şu konulara dikkat çekti:

İthal ettiğimiz enerjinin yarısını israf ediyoruz

“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Berat Albayrak’ın dünkü konuşmasında ifade ettiği gibi, kamuyla birlikte özel sektör ve vatandaşlarımızla bu işin altından kalkmamız gerekiyor. Hedefler, Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı içerisinde çok net bir şekilde verildi. Önümüzdeki 2023 yılına kadar tasarruf etmemiz gereken, enerji miktarı 23.9 milyon ton eşdeğer petrol… Aslında bu rakam bana göre düşük çünkü potansiyelimiz çok daha fazla. Bugün bizim yıllık tükettiğimiz 120 milyon ton eşdeğer petrol civarında toplam bir enerjimiz var. Bunun yüzde 75’ini, 50 milyar dolar civarında döviz vererek ithal ediyoruz.Binalarda kullanılan %35-40’lık kısmın yarısını israf ediyoruz.”

Yalıtım uygulamalarında KDV yüzde 1’e indirilmeli

Yalıtım uygulamaları açısından finansman çözümlerinin İZODER’in eylem planları içinde çok ciddi yer aldğını ifade eden Ertuğrul Şen, “Biz yalıtım konusunu yeniden keşfetmeye çalışmamalıyız. Çünkü gelişmiş ülkelerde yapılmış başarılı örnekler var. Hatta o kadar başarılı oldular ki, gelişmiş ülkelerde, ‘desteği kaldırsak mı’ demeye başladılar. Verimlilik diye konuştuğumuz ve bunu sağlayan mal ve hizmetlere konulan vergilerin kaldırılması, KDV’nin yüzde 1’e indirilmesi şart. Ayrıca düşük maliyetli kredilerin de teşvik olarak sunulması, çok önemli. Kredilerin bir bölümünün devlet tarafından sübvanse edilmesi de tüketiciye dönük bir uygulama yöntemi. Örneğin Enerji Kimlik Belgesi kapsamında B sınıfında enerji verimlilik uygulaması yapan tüketicinin kredisinin yüzde 20’si, A sınıfı EKB Belgesi olacak binalara ise %40’ı sübvanse edilebilir. Bu yöntemlerin hepsi de başarılı olmuş finansman modelleridir. Ayrıca teşvik paketlerinde sadece teşvik değil, ceza da sunulması lazım. Örneğin enerji verimliliği uygulamasında enerji verimli cihazlar kullanmayanların elektriği, yalıtım yaptırmayanların ise doğalgaz ve elektriği daha pahalı kullanmaları sağlanabilir” dedi. Hemen uygulanabilecek eylemlerden birisi de enerji verimliliği uygulamaları, başta ısı yalıtımı olmak üzere konut kredilerinde olduğu gibi tüketici kredilerindeki %5’lik BSMV ve %15’lik KKDF derhal sıfırlanabilir.

30 milyar dolarlık tasarruf

29 Mart Perşembe günü, ‘9. Enerji Verimliliği Forumu ve Fuarı’nın açılışını yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Berat Albayrak, Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı kapsamındaki kazanımları şu şekilde açıklamıştı: “2023’e kadar 10,9 milyar dolarlık bir yatırım söz konusu. Kaynaklarımızı olabildiğince az kullanıp daha rekabetçi bir özel sektöre kavuşmak bizim için çok önemli ki, bu süreç kazan-kazan olsun. Bu, 23.9 milyon ton petrol eş değeri enerji tasarrufu ve birincil enerji tüketiminin yüzde 14’üne varan tasarruf ile 66,6 milyon ton karbon salımı azaltımı anlamına geliyor. Burada 2023’e kadar 20 bin istihdam yaratılacak ve 4,2 milyar dolarlık bir enerji santrali yatırımı yapma zorunluluğundan da kurtulacağız. Böylece Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı ile 2033’e kadar toplamda 30,2 milyar dolarlık bir tasarruf miktarı ortaya çıkacak.”

Eylem Planında konut önemli bir yer tutuyor

Eylem planı kapsamındaki hedeflerde konut ve sanayinin önemli bir yer tuttuğuna işaret eden Bakan Albayrak, bu alanlarda her kesime iş düştüğünü şöyle dile getirmişti: “Bugün somut bir şekilde bu alanları açıklayıp takipçisi olacağız. 2023’e kadar 1,7 milyon konutun dönüşümüyle 1 milyar dolarlık tasarruf sağlanacak. Bu tasarruf, ısı yalıtımının 20 yıllık ömrünü dikkate aldığımızda 10 milyar dolara çıkıyor. Isı yalıtımı 20 yıllık ömrü içinde 5 yılda kendini amorti ediyor. Kalan 15 yılda vatandaşın cebine katkı yapan bir yatırımdan bahsediyoruz. Isı yalıtımı, ısınma faturasında yüzde 40’a kadar düşüş sağlıyor. Burada finansal kurumlarımızla, tüketici kredisi özelinde değil daha rekabetçi bir program ortaya koyacağız. Fatura tasarrufundan elde edilen gelirle taksitlerin ödenebileceği, düşük faizli bir model oluşturacağız. Eylem planı kapsamındaki hedefler ‘düşük maliyet, yüksek rekabet gücü’ fikriyle konuldu. Bu hedeflerle konuttan sonra enerji tüketiminde yüzde 32 ile en büyük paya sahip sanayide de tasarruf 10 milyar dolar seviyesine ulaşacak.”

Tüketiciler elektriğini artık devletten almıyor

16 yıldan fazla bir süre önce Türkiye’de elektrik tedarik şirketi değiştirmek mümkün hale geldi. Bu sürecin başlangıcında elektrik tedarikçisi değiştirmek için tüketim alt limitleri yalnızca yüksek tüketimi olan tüketicilerin tedarikçisini değiştirmesine olanak sağlarken, tedarikçi değişimi için gerekli olan minimum tüketim limiti geçen zaman içinde düştü ve ev kullanıcılarını da kapsar hale geldi. Böylece ev tüketicileri de cep telefonu operatörü değiştirir gibi elektrik tedarikçilerini değiştirerek rekabetin getirmiş olduğu fırsatla daha ucuz elektrik enerjisini daha cazip koşullarda kullanabilme şansını elde etmiş oldu.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)’nun yapmış olduğu son düzenlemeyle birlikte aylık 70 TL’nin üzerinde elektrik faturası ödeyen tüm tüketiciler artık numara taşır gibi elektrik tedarikçisini değiştirerek fiyat avantajlarından ve bunun ötesinde artan hizmet kalitesinden yararlanabilir hale geldi. Ancak her ne kadar tüketicilere serbest piyasa sunulmuş olsa da tüketicilerin önemli bir çoğu bunun farkında değil.

42 milyon tüketicinin 3,5 milyonu tedarikçi değiştirdi

Elektrik tedarikçileri karşılaştırma ve değiştirme internet sitesi EnCazip’in derlediği verilere göre 2017 yılının Aralık ayında Türkiye’deki toplam elektrik tüketicisi sayısı 42 Milyon civarındaydı. 2018 yılının Şubat ayı verilerine göre elektrik tedariğini görevli tedarik şirketi tarafından sunulan ulusal elektrik tarifeleri dışında kalan ucuz elektrik tarifeleri ile sağlayan tüketicilerin sayısı, bir önceki aya göre yüzde 14,76 azaldı. Şubat ayında özel tarifelerden tedarik sağlayan serbest tüketici sayısı 3 milyon 559 bin kişi oldu.

Bu verilere göre toplam tüketicilerin yalnızca yüzde 7’si elektrik tedarikçisini değiştirirken, elektrik tedarikçisini değiştirme hakkını elde etmiş olmasına rağmen bu hakkını kullanmayan tüketicilerin oranı tahmini rakamlarla yüzde 80 olarak öngörüldü. Tedarikçi değişikliği yapmış olan tüketicilerin sayısının düşük olması tüketicilerin kendilerine verilmiş olan haktan yeterince faydalanamadığının en büyük göstergesi.

Bu durumun arkasında yatan en önemli faktörün ise konunun tüketiciler arasında yeteri kadar bilinmiyor olmasının olduğu ifade ediliyor. Pek çok tüketici hala elektrik dağıtım şirketlerinin elektrik tedariği sağladığını ve bu firmaların devlete ait olduğunu düşünüyor. Ancak elektrik dağıtım şirketlerinin tamamı özel şirketler haline getirilirken elektrik tedarik işi de elektrik şirketleri (elektrik tedarikçileri) tarafından yapılıyor. Bu şekilde devletin her iki sektörden de elini çekmesi ve yalnızca denetleyici/düzenleyici rolünü üstlenmesi sektörün özelleşmesini ve bu şekilde fiyatların düşerek hizmet kalitesinin artmasına sebep oldu.

Tüketiciler elektriğini devletten almıyor

4 yılı aşkın bir süre önce elektrik dağıtım şirketlerinin tamamı özelleştirilmişti. Sektördeki diğer değişiklikler ile birlikte artık tüketicilerin neredeyse tamamı elektrik enerjilerini özel şirketlerden tedarik ediyor. Fakat önemli bir çoğunluk henüz bunun farkında değil ve bu yüzden tedarikçi seçmiyor, tasarruftan mahrum kalıyor. Elektrik piyasasının gelişmesinin ve daha çok tüketicinin bu durumdan haberdar olarak elektrik tedarikçilerini değiştirmesi hem daha çok tüketicinin tasarruf etmesine, ama aynı zamanda piyasanın büyümesiyle ortaya çıkacak yüksek rekabetin fiyatların tüketici lehine düşüş göstermesine sebep olacağı öngörülüyor.

Düzenlemeler sayesinde elektrik fiyatları düştü

Konu ile ilgili olarak EnCazip’ten yapılan bigilendirme ise şu şekilde: “Tüketicilerin önemli bir çoğunluğu tedarikçi değiştirebilecekken bu konu ile ilgili bilgisi olmadığından dolayı hala piyasadaki en yüksek fiyatlı tarifeler olan ulusal tarifelerden elektrik kullanıyor. Serbest tüketici limitlerini belirleyen kurum EPDK’dır. EPDK, elektrikte rekabetin önünü açarak serbest tüketicilerin daha ucuz elektrik kullanmasına olanak sağlamış durumda. Konuya doğru açıdan bakacak olursak tüketicilere verilen bu rekabet avantajının daha iyi duyurulması hem tüketicilerin hem de tüm piyasa oyuncularının menfaatine olacaktır.”

Sabancı Üniversitesi enerji ve temiz teknoloji girişimlerine destek olacak

Sabancı Üniversitesi Teknoloji Tabanlı Girişimleri Hızlandırma Merkezi SUCool, 2018 yılında enerji ve temiz teknolojiler dikeyinde hem erken aşama girişimciler hem de büyüme aşamasındaki start-up’lara yönelik uluslararası programlar hayata geçirdi.

Global iş ağına dahil olma fırsatı

Hollanda merkezli Innoenergy kurumu ile yaptığı işbirliği neticesinde SUCool, 2018 itibariyle yönünü Enerji ve Temiz Teknolojiler alanında çalışan erken aşama girişimciler ile globale açılmaya hazır ileri aşama start-up’lara çevirdi. Bu kapsamda 2018 yılı boyunca Innoenergy ortaklığında global ölçekte programlar hayata geçirecek olan SUCool, ilk olarak erken aşama enerji, temiz çevre teknolojileri, akıllı ulaşım, sürdürülebilirlik ve mobilite alanlarında fikir sahibi erken aşama girişimcilere yönelik PRIMER Hızlandırma Programını yürütüyor.

PRIMER programı kapsamında girişimciler; enerji sektörü profesyonellerinin vereceği teorik ve uygulamalı eğitimler, enerji şirketi yöneticilerinin sağlayacağı mentorluk ve danışmanlık desteklerinin yanı sıra ilk müşteriye erişim, yurt dışından yatırım alma ve global iş ağına dahil olma fırsatlarına sahip olacak.

PowerUp Yarışması’nın Global Finali’nde Türkiye’yi temsil etme fırsatı

SUCool tarafından yürütülecek bir diğer program ise, 3 yıldır Avrupa genelinde başarıyla uygulanan “PowerUp – Startup Competition” isimli uluslararası start-up yarışması olacak. Bu kapsamda, Türkiye genelinden seçilecek 7 ileri aşama enerji start-up’ı, 5-6 Mayıs 2018’de düzenlenecek iki tam günlük kampın ardından 10 Mayıs 2018 tarihinde gerçekleşecek ülke finalinde sahne alacak ve en başarılı start-up, Haziran ayında Çek Cumhuriyeti’nde yapılacak global finalde Türkiye’yi temsil edecek. Global finalde en başarılı start-up’lar 35.000 Euro nakit para ödülüne sahip olacak ve 150.000 Euro yatırım hakkı kazanacak. PowerUp Türkiye başvuruları 15 Nisan 2018 tarihine kadar devam edecek.

Başvuru: http://powerup.innoenergy.com/

Çelik ve makina sektörleri güçlerini birleştirdi

Çelik İhracatçıları Birliği çatısı altında faaliyet gösteren MATİL A.Ş. Türk çelik sektörüne Ar-Ge, inovasyon, teknoloji geliştirme ve akredite laboratuvar hizmetleri ile katkı sunuyor. Çalışmalarıyla çelik sektörünün sürdürülebilirliğine önemli katkılar veren MATİL A.Ş., son olarak en büyük çelik tüketici sektörlerden biri olan ve 18 sektörel derneğin üye olduğu makine imalat sanayiinin çatı organizasyonu Makina İmalat Sanayii Dernekleri Federasyonu (MAKFED) ile önemli bir işbirliğine imza attı. MATİL’in MAKFED üyesi firmalara akredite test ve analiz hizmeti vereceği işbirliği kapsamında: teknik eğitimler ve ortak Ar-Ge projeleri de geliştirilecek.

Ar-Ge, inovasyon, teknoloji geliştirme, akredite laboratuvar hizmetleri, ürün uygunluk değerlendirmesi ile mesleki ve teknik eğitim alanlarında uzman kadrosuyla hizmet veren MATİL A.Ş. (Malzeme Test ve İnovasyon Laboratuvarları) sektörü ileri taşıyacak çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Ar-Ge Merkezi Sanayi işbirliklerinin kapsamını genişletmeyi hedefleyen MATİL A.Ş. ile makine imalat sanayinin çatı örgütü Makina İmalat Sanayii Dernekleri Federasyonu (MAKFED) arasında işbirliğine yönelik protokol; MATİL A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Namık EKİNCİ ile MAKFED Yönetim Kurulu Başkanı Adnan DALGAKIRAN tarafından imzalandı. İmza töreninde MATİL A.Ş. Genel Müdürü Doç. Dr. Hüseyin SOYKAN ve MAKFED Genel Sekreteri Zühtü BAKIR da hazır bulundu. Türkiye ekonomisinde önemli bir yere sahip olan makine imalat sanayi, çelik talebinin en yüksek olduğu sektörler arasında yer alıyor.

Çelik sektöründe hizmet veren üretici ve tüketici konumundaki sanayicilerin işbirliğinin önemini vurgulayan MATİL AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı Namık EKİNCİ, “MATİL A.Ş. ve MAKFED arasında atılan imza Ar-Ge Merkezi Sanayi işbirliğinin en güzel örneklerinden birini oluşturdu. MATİL olarak makina imalat sanayimizin ihtiyaç duyduğu uluslararası standartlarda akredite test ve analiz hizmetlerini MAKFED ile yakın işbirliği halinde gerçekleştireceğiz. Güçlü altyapımız ve uzman ekiplerimizle en büyük çelik tüketicileri arasında yer alan makina sanayimizin gelişimine katkı sağlayacak olmaktan dolayı mutluyuz. Üretici ve tüketici konumdaki sektörler arasında işbirliğinin faydası ortada. Ayrıca var olabilecek kimi sorunların birlikte değerlendirilerek çözüm noktasında da ortak akıl oluşturulması son derece önemli. Makina imalatçısı firmaların sektörel eğitim taleplerinin alanında saygın akademisyenler ve yetkinliğini ispatlamış uzmanlarca verilecek olması da işbirliğimizin bir diğer artısı olarak dikkat çekiyor. Makina imalat sanayinin üretim ve ihracatındaki katma değeri yukarıya taşıyacak ortak Ar-Ge projeleri de geliştireceğiz.Çelik ve makine sektörlerinin güçlerini birleştirdiği bu işbirliğinin her iki sektöre de önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz” dedi.

MAKFED Yönetim Kurulu Başkanı Adnan DALGAKIRAN ise “Çelik Test ve Araştırma Merkezi’ne yaptığımız gezide yapılan çalışmalardan ziyadesiyle memnun olduk. İmzaladığımız işbirliği anlaşması, çok farklı ürünler üreten makine imalat sanayilerimizin sürdürülebilirliği noktasında üye firmalarımıza önemli fırsatlar sunacaktır” diye konuştu.

Akıllı şebekeler enerji kaybını yarıya indiriyor

25-26 Nisan’da İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek ICSG 2018 öncesinde konuşan Siemens Türkiye Dijital Şebekeler Grup Müdürü Hasan Ali Pazar, akıllı şebeke çözümlerini kullanan dağıtım şirketlerinde enerji kaybının yarı yarıya azaldığını vurguladı.

6. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongre ve Fuarı öncesinde soruları yanıtlayan Siemens Türkiye Dijital Şebekeler Grup Müdürü Hasan Ali Pazar, Türkiye’deki 21 dağıtım şirketinin enerji kaybının ortalama yüzde 14 civarındayken, Siemens akıllı şebekeler çözümlerini kullanan şirketlerde bu oranın yüzde 7’ye düştüğünü belirtti.

TÜRKİYE’DE GELİŞTİRİLİP DÜNYAYA AÇILACAK

Hasan Ali Pazar, Siemens Türkiye’nin sunduğu akıllı dijital şebeke çözümleri enerji dağıtım şirketlerinin yüzde 43’ü tarafından kullanıldığını belirterek,“Bu da Siemens’i sektörde lider konuma taşıyor. Bu dağıtım şirketleri aracılığıyla Siemens Akıllı Şebekeler ürünleri, çözümleri, sistemleri ve hizmetleri, şirketlerin müşterilerinin yüzde 46’sına ulaşıyor. 2014 verilerine göre Türkiye’deki 21 dağıtım şirketinin enerji kaybı ortalama yüzde 14 civarındayken, Siemens akıllı şebekeler çözümlerini kullanan şirketlerde bu oran yüzde 7’ye düşüyor. Akıllı Şebekeler çözümlerini Türkiye’de geliştiriyor, var olan altyapıyı daha akıllı ve otomatize edip, insan hatalarından arındırarak, daha verimli kullanabilmeye odaklanıyoruz. Buradaki merkezimizde geliştirilen teknolojilerin zaman içinde Siemens’in faaliyet gösterdiği diğer ülkelerde de kullanılmasını hedefliyoruz” dedi.

“KULLANICILAR HEM ÜRETİCİ HEM DE TÜKETİCİ ROLÜNDE”

Yüksek şehirleşme ve endüstriyel büyüme neticesinde dünyadaki enerji ihtiyacı hızla arttığını belirten Pazar, “Çağımızın enerjiye yönelik yeni problemlerinin çözümleri, yeni yaklaşım ve teknolojileri gerektiriyor. Yarının enerji ihtiyaçlarına bugünden yanıt vermenin yolu ise mevcut kaynakları verimli ve akıllı kullanmaktan geçiyor. Akıllı şebekeler, elektrik, tesis ya da bina sistemlerinin şebekeye kesintisiz entegrasyonunu sağlayarak, birçok farklı açıdan tüm paydaşlar için katma değer yaratan yaygın çözümlerin geliştirilmesini mümkün kılıyor. Diğer taraftan akıllı şebekeler sayesinde kullanıcılar hem elektrik üreticisi hem de elektrik tüketicisi olarak aktif rol oynayabilir ve enerji tüketimlerini düşük maliyetli ve çevresel sorumlulukları dikkate alacak bir şekilde kontrol edebilir” diye konuştu.

“TÜRKİYE’NİN GÜÇLÜ BİR 2023 VİZYONU VAR”

Akıllı şebeke çözümleriyle elektrik fiyatlarının, çevresel unsurları da dikkate almak kaydıyla arz ve talebe uygun olarak esnek bir şekilde ayarlanabileceğini ifade eden Pazar,“Bu sayede piyasalar fiyat dalgalanmalarını daha olumlu karşılayabilirler. Siemens olarak sunduğumuz tümleşik BT ve OT çözümlerimiz ile enerji piyasası paydaşlarının güvenli şekilde şebeke yönetimine katılmasına ve yatırımlarından azami fayda sağlamasına olanak sağlıyoruz. Türkiye’nin güçlü bir 2023 vizyonu bulunuyor ve bu vizyonun detaylarını incelediğimizde, bugünkünden çok daha farklı bir enerji yapısı görüyoruz. Enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak için, bir yandan mevcut enerji kaynaklarını daha verimli hale getirirken, diğer yandan yenilenebilir enerji gibi alternatif kaynaklar üretmek kilit rol oynayacak” dedi.

“ENERJİYİ DOĞU ÜRETİYOR BATI TÜKETİYOR”

Türkiye’de enerji üretiminin büyük oranda doğu şehirlerinde gerçekleştiğini belirten Hasan Ali Pazar, “Tüketim ise Batı’da yoğunlaşıyor. Doğu ile Batı enerjinin verimli, kaliteli ve hızlı bir şekilde iletilmesi ve ardından dağıtılması için akıllı ve dijital şebekeler muazzam bir fırsat sunuyor.Türkiye, akıllı sayaçlar ve uzaktan okuma sistemlerinin dahil olduğu bir uygulama sürecinden geçiyor. Gerçek zamanlı izlenen ve yönetilen şebekeler kurmak için de şebeke izleme ve dağıtım sistem yönetimi yatırımları yapılıyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemlerde şebeke yatırımlarını daha verimli hale getirmek ve tedarik sürekliliğini sağlamak adına akıllı şebeke yatırımlarının hem sayısı hem de bu yatırımlara ayrılan bütçede bir artış olacağı görülüyor. Bu alanda hayata geçirilen Türkiye Akıllı Şebekeler 2023 Vizyon ve Strateji Belirleme Projesi’nin dönüşüm sürecine ivme kazandırmasını bekliyoruz” diye konuştu.

“ICSG 2018, BÜYÜK KAZANIMLAR SAĞLAYACAK”

Gelişen teknolojilerle birlikte internetin giderek yaygınlaşmaya başladığını vurgulayan Pazar,“Bilgisayarlarla başlayan süreç, cep telefonları ve başka nesnelerle internet üzerinden bir ağ kurulmasına kadar ulaştı ve artık yeni bir kavramı çok sık duymaya başladık.‘Nesnelerin İnterneti.’ Artık, yolda, iş yerinizde evinizin ısısını telefonunuz aracılığıyla kolaylıkla belirleyebilme olanağı bulunuyor. Uzaktan erişim ile tüketicilere büyük kolaylık sağlayan akıllı kombi ve termostatlar enerji tüketiminde de ortalama yüzde 20 ila 30 arasında bir tasarruf sağlıyor. Türkiye, 80 milyonluk nüfusu ve milyonlarca elektrik, su ve doğalgaz abonesiyle önemli bir pazar. Piyasanın ihtiyaçlarına göre üreticilerin şekillenmesi, çözümlerin daha ekonomik ve teknolojik hale gelmesi, uluslararası iş birliklerinin gelişmesi açısından ICSG 2018, büyük kazanımlar sağlayacaktır. Türkiye’nin içinde bulunduğu geçiş sürecinde düzenlenen bu kongre; katılımcıların bütün paydaşlar ile bir arada olması, sorularına cevap bulması, bu alandaki yenilikleri öğrenmesi, örnek uygulamaları görmesi ve yatırım stratejilerini belirlemesi için uluslararası bir platform sağlaması bakımından oldukça önemli.

10 BİNİN ÜZERİNDE SEKTÖR TEMSİLCİSİ BULUŞACAK

Enerji sektöründeki paydaşların bir arada bulunacağı, 350’ye yakın global firmanın standlı katılım sağlayacağı, 6. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongre ve Fuarı’na 50’yi aşkın ülkeden toplamda 10 binin üzerinde sektör temsilcisinin, uzman ve akademisyenin katılması bekleniyor. Ekonomi Bakanlığının destekleriyle organize edilen aralarında ABD, Nijerya ve Hindistan’ın da yer aldığı 32 farklı ülkeden gelecek alım heyetleri de ICSG 2018’e katılacak. Ülkelerden gelecek olan üst düzey yetkililer düzenlenecek delegasyonlarda yer alacak. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ve Enerji Piyasası Denetleme Kurumu’nun destekleri, ELDER ve GAZ-BİR’in stratejik partnerliğinde gerçekleşecek olan 6. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongre ve Fuarı , 25-26 Nisan 2018 tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi’nde kapılarını açacak.

Spot piyasada elektrik fiyatları %7 düştü

Enexion Haftalık Enerji Piyasa Raporu verilerine göre spot piyasa fiyat ortalaması, %7 oranında bir düşüş göstererek 144 TL/MWh olarak gerçekleşti.
Enerji piyasasında gün öncesi spot piyasada fiyatlar düşmeye devam ediyor. Bir önceki hafta 154,8 TL/MWh olarak gerçekleşen spot piyasa fiyat ortalaması, %7 oranında bir düşüş göstererek 144 TL/MWh olarak gerçekleşti. Nisan ayı baz yükü 170,5 TL/MWh, Mayıs ayı baz yükü 171,0 TL/MWh, Haziran ayı baz yükü ise 171,5 TL/MWh seviyelerinden işlem gördü. 2018 ikinci çeyrek 171 TL/MWh’ten seviyelerinde işlem gördü.

Toplam üretim içinde yenilenebilir kaynakların payı %37,4

Geçtiğimiz hafta toplam üretim içinde yenilenebilir kaynakların payı %37,4, doğalgazın payı %25,2, kömürün payı %36,9 oranında yer tuttu.

“Türkiye güneş enerjisi piyasası Avrupa’nın en büyüğü oldu”

Haftalık enerji piyasa raporuna açıklamalar yapan Enexion Enerji Danışmanlık Türkiye Genel Müdürü ve Enerji Uzmanı Ceren Özdal, “Gelişen teknoloji ve artan nüfus ile orantılı olarak enerjiye duyduğumuz ihtiyaç her geçen gün artıyor. Bu noktada toplam üretim içinde yenilenebilir kaynakların payının artması çevreye minimum zarar vererek enerji ihtiyacının sürdürülebilir olarak sağlanması anlamına geliyor. 2017 yılında yüzde 213 büyüyen Türkiye güneş enerjisi piyasası, Brüksel’de düzenlenen SolarPower zirvesinde açıklanan SolarPower Europe verilerine göre Avrupa’nın en çok büyüyen güneş enerjisi piyasası oldu. Küresel güneş enerji piyasasının ise yüzde 29,3 büyüyerek 98,9 GW’ye ulaşması tüm dünyada temiz ve sürdürülebilir yöntemlerin yaygınlaşması açısından sevindirici bir haber” dedi.

Devlet vatandaşın parasına el koyar mı?

Çıldırmış vaziyetteyim.

Acemi oyuncu gibi okeye dönerken rakibe elindeki okey taşını bilmeden vermiş gibi hissediyorum kendimi…

Her şey gazeteci bir arkadaşımın çevre bakanlığı Başakşehir Evleri’nde uygun evler satıyor, gel bir gidip bakalım demesiyle başladı.

Emlak Konut AŞ’nin inşa ettiği evleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı satış hakkını almış ve TURYAP AŞ’de bu dairelerin pazarlamasını yapıyorlarmış.

Fiyat listelerinden daire fiyatlarını gösteren yetkililer, bize uygun olan daireleri içeriye girilmesi yasak olduğu için dışarıdan gösterdiler. Bunun sebebinin ise dairelerin giren çıkandan dolayı zarar görmemesi için olduğunu belirttiler.

MUHATAP DEVLET KURUMU OLUNCA SÖYLENEN HERŞEYE İNANIYORSUNUZ

Bize de mantıklı geldi ve muhatabımız devlet bizi dolandıracak hali yok bu kurumların diyerek düşündük.

1+1 daire alıp ev ofis yapmayı düşünürken, 118 m2 2+1 almamı tavsiye ettiler.

Komisyonları hemen, %25’i 1 ay sonra, %75’i ve masrafları da 4 ay sonunda ödersiniz teklifi bizlere cazip geldi.

PARALAR BAKANLIK HESABINA İSTEDİKLERİ TARİHTE YATIRILDI

Hemen komisyonları verdikleri bakanlık hesabına yatırdık. Sayılı gün çabuk geçer hesabı 1 ay geldi ve eş-dost, hısım akrabadan borç aldık ama %25 olan 100.000 lirayı tamamlayamadık.

Bu sefer garanti bankasından 2007 yılında açtırdığım bireysel emeklilik sigortasını iptal ederek BES’te bulunan tüm parayı da aldım ve %25 peşinatı tamamlayarak o paracıkları da bakanlığın söylediği hesaba transfer ettik.

AFRİN OPERASYONU BAŞLAYINCA İLK DARBE BANKALARDAN GELDİ

Şimdi hedef 300.000 lirayı ödemek ve 3 ay vaktimiz var rahat rahat oturduğumuz evi satar ve yeni evimizin borcunuzu kapatırız düşüncesindeyken, hainlere karşı afrin operasyonu başladı.

İlk darbe finans sektöründen geldi ve özel bankalar ve devlet bankaları faiz oranlarını tavana çıkardı. Buna paralel olarak emlak sektöründe sakinlik baş gösterdi. Bir yandan daire fiyatları düşerken, diğer yandan kimse ev almak hatta müşteri olmaktan bile kaçınır oldu.

Biz rahatız çünkü bize evi satan devletin temsilcileri şayet dairenizi satamazsanız bir dilekçe ile tüm yatırdığınız paraları ve komisyonları da geri iade ediyoruz demişlerdi.

Kendi kendimle, “Mehmetçik sınır ötesinde canını vererek teröristlerle mücadele ediyor, sen 2+1 evin var, şükret ve yaşamaya devam et. Vazgeç yeni ev almaktan. Çevre bakanlığına ödediğin paraları geri al, borç aldıkların kişilere borcunu geri ver” diyerek konuştum.

DEVLET PARANIZA EL KOYACAK DENİLİNCE KISA SÜRELİ BİLİNÇ KAYBI YAŞADIM

Kararımı verdikten sonra daireyi satın aldığım Çevre ve Şehircilik Bakanlığı &Turyap ofisini arayarak; ‘Ben dairemi satamadım, alırken de söylediğim gibi faize bulaşmak istemiyorum. Dilekçe ile başvurursak ne kadar zamanda paramı geri verirsiniz’ dediğimde, yetkili kişi, ‘Evet Ferhat bey size daha önce söylediğimiz gibi paraları geri ödeme yapıyorduk. Lakin Afrin operasyonu ve ekonomik sıkıntılardan dolayı artık geri ödeme yapılmıyor. Devlet %75 parasını ödeyemeyenin %25 peşinat ve tüm yatırdığı diğer paralara da el koyuyor’ dedi.

Telefonda dona kaldım, ‘Ben terörist miyim, vatan haini miyim, devletin ihalelerine fesatlık mı karıştırdım, kul hakkımı yoksa yetim hakkımı yedim’ diyerek kendi kendime anlam veremediğim bir darbe ile karşı karşıya kaldım.

KOLTUKLAR İŞ YAPMIYOR, İŞİ KOLTUKTA OTURANLAR YAPAR

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Özel Kalem, Emlak Konut AŞ özel kalem, Kamu Denetleme Kurumu, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Turyap A.Ş gibi kurumlarla görüşerek devletin kendi yanında dimdik duran vatandaşının parasına el koymasını bırakın bu ifadeyi zikretmenin bile büyük bir suç olduğunu söylememe rağmen sesimi duyan olmadı, olduysa da cevap gelmedi.

Eski dostum olan mana planına madde planından daha çok önem verdiğinden emin olduğum İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ü arayarak yaşadıklarımı anlattım. Beni Veli Böke ile görüşerek kendisine yönlendirdi. Böke, ‘olur mu öyle şey. Hemen hallederiz sıkıntı yok’ dedi.

Daha sonra durum hakkında bir gelişme olup olmadığını sormak için aradığımda, beni dinlemeyi bırakın, ‘Vakitli vakitsiz arıyorsun. Ben Vedad Gürgen’e söyledim o arayacak’ dedi ve kapattı.

Kendisinden helallik almak şart oldu, vakitsiz arayarak vaktini çaldık.

(Biz hırsızız hırsız ama bizim çaldığımız vakit olsun, kul hakkına girmekten iyidir)

TOKİ BAŞKANI ERGÜN TURAN’DA DEVLETİN PARAMA EL KOYMA SÖYLEMLERİNE ŞAŞIRDI

Her zaman doğruluğu ile şaibeden uzak olarak gönül adamı bildiğim TOKİ Başkanı Ergün Turan’ı da arayarak, yaşanan süreç hakkında bilgi verdim. Kendisi ‘Pazartesi sabah bana bilgileri yolla gerekeni yaparız. Konuşurum. Rahat ol devlet vatandaşın parasına el koyar mı?’

Tüm bu görüşmeler sürerken, süre geldi çattı. Ne resmi yazılarıma, ne telefonla başvurularıma, nede şahsen yaptığım görüşmelere bir cevap gelmedi.

Sadece ve sadece Turyap antetli kağıdına yazılmış, “18.2.2018 tarihine kadar kalan parayı yatırmazsanız bir daha ihtara gerek kalmaksızın yatırdığınız tüm paralar iradolunacaktır” yazısı tarafıma tebliğ edildi.

Adli merciler, noterler, avukatlık büroları bu ülkede faaliyet göstermiyormuş gibi Turyap anayasamızdan ticari hukukumuzdan bir imtiyaz alarak çevre bakanlığı adına vatandaşın parasına el koymak için yetkilendirilmiş.

SÖZLEŞMEDE AÇIK ARTIRMAYA KATILDIĞIM VE BAYRAK KALDIRDIĞIM YAZIYOR (YALAN)

Çevre bakanlığı bana evi emlakçı vasıtasıyla belirlediği listeden satarken, bana imzalattığı kâğıtta açık artırmaya katıldığımı yazmış ve ben bayrak kaldırmışım. Şahsım daha bir açık artırmaya seyirci bile katılmazken bu batıl sözleşmedeki maddeler hayal ürününden ibarettir. Artık yapacak bir şey yok diyerek turyap ile görüştük Halkbank’tan hemen kredi onayı çıkarttık ve verilen ek süre çerçevesinde alıcının satıcının tüm vergilerini biz ödeyerek tapumuzu aldık.

28 ŞUBAT TARİHİNDE İKİNCİ DARBEYİ EMLAK KONUT TARAFINDAN YEDİK

28 Şubat 2018 tarihinde ilginç bir tarih değil mi?

Bize karşı yapılan 28 Şubat darbesinin yıldönümünde Emlak Konut AŞ’ye bağlı Emlak Yönetim’in ofisine giderek, tapumuzu verdik ve daireyi teslim için bir yetkiliyle çıktık yola…

TESLİM ALDIĞIMIZ DAİRE KEŞKE SATIN ALMASAYDIK PARAMIZA EL KOYULSAYDI DEDİRTTİ

Daireden içeri girdiğimizde, salonda rutubet, boyalarda kabarma, parkeler su almış, parke süpürgelikleri gelişi güzel kesilmiş ve aynı şekilde monte edilmeye çalışılmış, tuvalet mobilya malzemelerindeçizikler, kapılarda darbe izleri tabiri caizse kir pas, toprak içerisinde çirkin bir manzarayla karşılaştık.

Binanın dış cephesinde ara çatlaklar, pencerelerin kolları çalışmazken, silikonlar parmakla gelişi güzel çekilmiş olması da evin neden su aldığını ispatlar nitelikteydi.

Teslim eden Emlak Konut Yetkilisi, banyo mobilyalarında çizikler olmasına rağmen değiştirilmediğini ve dış mantolamayı da kayıtlara geçiremeyeceğini söyledi. Dilekçe ile başvurursunuz dedi.

Başvurduk, yazdık, çizdik…

Hala dönen yok, hala yok…

Durmak yok yola devam bizde yazmaya devam edeceğiz….

****

DEVLET VATANDAŞIN PARASINA EL KOYMAZ MİLLETİNİN HAKKINI KORUR

Devlet vatandaşın parasına el koyar ifadesini kullanan kurumlar unutmayın!!! Devlet vatandaşın parasına el koymaz, hakkını korur… Devlet tarafından yapılan evlerde eksik malzeme kullanılması veya hak, hukuk çiğnenmesi demek kul hakkı yemek demektir ki!!!! Devlet içerisinde bu tür davranışları cezasız bırakmaz… Bizim buradaki esas sorunumuz para kaybetmek, hasarlı ev almak değildir!!! Gerçek sorunumuz yöneticilerin, idarecilerin kendilerine iletilen sorunların çözümü noktasında vatandaşın sözlerini dikkate almamalarıdır…

Bilge kralın halkına tavsiyesi

Bu günleri gösteren yüce Allah’a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı.

Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır.

Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik.

Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennette buluşacağız, onları Allah’ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız.

Allah’a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var.

Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor.

Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın.

Gazeteci-Yazar Ferhat Yıldırım

Gökteki hilalden daha yükseğe dikmedikleri sürece sorun yok

Bosna Savaşı esnasında, Osmanlı yadigarı Mostar Köprüsü’nün bulunduğu Mostar şehrinde Hırvat komutanla görüşen Aliya İzzetbegoviç’e, komutan, tehdit havasında dağın tepesine dikilen devasa büyüklükteki haçı göstererek “Bak, biz haçı nasıl diktik. Şimdi sizin hilalden daha yukarıda bir haçımız var. Bunu kaldırmaya gücünüz yeter mi?” diye manalı bir soru sorar.

Aliya İzzetbegoviç’de, bu söz karşısında meseleyi gülümseyerek geçiştirir, “Hele bir gün geceye dönsün” der.

Akşam karanlığı basınca da onu dışarıya çağırıp, şahadet parmağını göğe kaldırarak tüyleri diken diken eden şöyle konuşur:

“Sayın komutan, şimdi sen de bir semaya bakıver! Şu hilali ve yıldızı görüyor musunuz? Senin onları yok etmeye gücün yeter mi? Ne kadar yükseklere haç dikseniz de onu geçemezsiniz ve asla onu oradan da indiremezsiniz. Onlar semada olduğu müddetçe biz de inşallah varlığımızı devam ettireceğiz!..”

Gazeteci-Yazar Ferhat Yıldırım

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO’ya seslenişini dinlerken aklıma Bosna-Hersek’in “Bilge Kral”ı Aliya İzzetbegoviç’in Müslüman Türklerin soykırıma uğradığı an dünyaya haykırışı geldi.

Bilge Kral İzzetbegoviç tarihi konuşmasında şu ifadelere yer vermişti; “Srebrenitsa’da faşizmin en korkunç biçimlerinin uygulandığı çok büyük bir soykırım yapılmış ve şu an hala devam etmektedir. Dünya’nın bu vahşeti görmemesi için kör olması gerekir. Ya dünya gerçekten kör yada bu katliamı gerçekten onaylıyor”

Cumhurbaşkanımızın, “Ey NATO neredesin? Niye gelmiyorsun? 911 kilometre sınırları olan Türkiye tehdit altında niye gelmiyorsun? İsim mi açıklayacağım? Adil davranın adil. Gel. Samimi olun, dürüst olun, üzerinize düşen görevi yerine getirin” sözlerinin cevabını 1995 yılı Temmuz ayında Aliye İzzetbegoviç vermişti.

O yıllarda Srebrenitsa’da yapılan Sırp katliamını onaylayan Avrupa devletleri bugün Türkiye sınırında oluşan tehdidi de destekliyor.

Yakın tarihimizde Saraybosna’da, Azerbaycan’da, Kerkük’te, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da, Türkmen Dağı’nda Türklerin katledilmesi sırasında sessiz kalan bu şeytanlar coğrafyamızda planlanan ve uygulanan çirkinlikleri sadece seyretmektedirler.

Batılı güçler vahşet yapılan Türkler ve Müslümanlar olunca her zaman tepkisiz kalmaktadır.

Peki bizler bu çirkinliklere karşı neler yapıyoruz. Bosna katliamı yapılırken 20’li yaşlarda idim.Bizler kendi aramızda organize olarak kardeşlerimize her türlü destekte bulunuyorduk. Hatta şanslı bir çok arkadaşımız gönüllü olarak Sırplarla savaşma şansına sahip oldular. Çok iyi hatırlıyorum devletimizde katkı sağlıyordu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ataları gibi nerede bir zulüm varsa onun karşısında dim dik durmuştur her zaman…  Allah gani gani rahmet eylesin, Muhsin Yazıcıoğlu ve Alparslan Türkeş’in destekleri ile kayıtlı veya kayıt dışı yardımlar Azerbaycan’a, Irak Türkmenlerine, Doğu Türkistan’a, Kıbrıslı Türklere, Bosna’ya ulaştırılıyordu. Bugünde geçmişte olduğu gibi dünyanın her yerinde yaşanan zulümlere karşı yalnızca tek karşı duran biziz.

Esasında ana hedefte olanın da Türkiye olduğunun da bilincindeyiz…

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” (Hadis-i Şerif)

Gazeteci-Yazar Ferhat Yıldırım

Tarih gerçekleri kayıt eder

Bir yandan Türkiye’nin giriştiği “Zeytin Dalı Harekatı”, diğer yanda şaşkın Hollanda’nın akıl almaz “soykırım” girişimi kararı daha Nisan’a gelinmemesine rağmen, Ermenistan’a iftiralarını başlatmış bulunuyor.

Asırlık olayları, her yıl özellikle Nisan ayı sonlarında ısıtıp ısıtıp, dünya kamuoyuna kabul ettirmeyi deneyen Ermenistan’ın bu kez iftiralarına erken başlamasının arkasında tabii ki yabancı unsurların tahrik ve destekleri yer alıyor. Nitekim Ermenistan, Türkiye ile olan “normalleşme protokolünü” iptal ettiğini şimdi açıklaması da bunu gösteriyor.

Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Türkiye ve Ermenistan arasında 2009 yılında ülkeler arasındaki diplomatik ilişkileri normalleştirmek üzere Zürih’te imzalanan normalleşme protokolünü iptal ettiğini açıklaması yeni bir “Ermeni oyunu” olarak nitelendiriliyor.

Çünkü, protokolün imzalandığı 2009 yılında Erdoğan’ın, protokol imzalanması için önce Ermenistan’ın Karadağ krizini çözmesi gerektiğini söylemesinin ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi protokolü imzalamaktan vazgeçtiği biliniyor. Üstelik, Ermenistan’ın Karadağ krizinin çözümlenmesi için herhangi bir girişiminin olmayacağı da böylelikle açığa çıkıyor. Zaten, cayır cayır yanan Orta Doğu’ya, bir de “asırlık Ermeni yalanı” çok geliyor. Böylesine dengesiz Ermeni varlığı ve tehlikesi Orta Doğu’yu yakından ilgilendiriyor.

Bir asır geçmiş olmasına rağmen, Doğu sınırlarımızda yaşanan “tehcir” ve “mukatele”de meydana gelen zorunlu ölümleri, büyük abartıyla bir “soykırım” gibi gösteren Ermeni yalanının sürdürülmesine göz yuman hür dünyanın davranışını şiddetle protesto etmek gerekiyor.

1915’lerde; bir yanda, “yedi düvel” Çanakkale’yi geçip, imparatorluğun can damarını ele geçirmeye çalışırken, diğer bir yanda Sarıkamış’ta Ruslarla ölüm-kalım savaşının sürdüğü bir ortamda Ermeni çetelerinin ortaya çıktığını hatırlamak icap ediyor.

Tabii ki Rusların, eski sınırın her iki yanında Ermeni isyanını açıkça desteklemeye giriştikleri unutulmuyor. Hatta Rusya’dan 100 bin, Ermenilerden de 150 bin kişilik bir kuvvet toparlanıyor.

1915 Mayıs’ında Osmanlı yetkilileri, tüm Doğu vilayetlerindeki Ermenilerin, bölgeden çıkmaları ve Kuzey Mezopotamya’daki kontrollü yerleşim yerlerine gitmeleri yönünde bir karar almak mecburiyetinde kalıyor.

İşte ne olduysa bu süreçte oluyor.

Her halde 500 bin kadar Ermeni zaman içinde açlıktan, Kürtlerin yaşadığı topraklarda yaptıkları uzun yürüyüşlerin cefasından ve karşılıklı çatışmalarda can veriyor. Yani, planlı-kararlı bir “katliam” bahis konusu olmuyor. Kim ne derse desin, bütün acılar, bütün ölümler bir “tehcir” sürecinde gerçekleşiyor.

Google’a girildiğinde; “Tehcir veya Zorunlu Göç; bir topluluğu yaşadığı yerden göç ettirme, göç etmesine sebep olma, sürme” şeklinde özetleniyor.

Çoğu vakit, uygunsuz iklim şartları, gıda teminindeki aksaklıklardan kaynaklanan sağlık bozulmaları, eşkıya ve çete baskınlarının, tehciri zorlu bir hale getirdiği biliniyor ve kabul ediliyor.

Ayrıca, Ermeni tehcirinde olduğu gibi, çıkarılan isyanların “mukatele”ye dönüşmesi karşılıklı can kaybını doğuruyor.

Aslında, 1915’te zorunlu göç işte böyle olumsuz şartlar altında cereyan ettiği için, her iki taraftan da ölümler olduğunu tarihler belirtiyor.

Ermenilerin zorunlu göçte yok olmalarının çok büyütüldüğü ve karşılıklı çatışmaların “katliam” gibi gösterildiği de başka bir gerçeği yansıtıyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nda tehcirin de uygulama kurallarının yıllarca hüküm sürdüğü unutuluyor.

Oysa, “tehcir”in Balkanlar’da Türklere uygulandığı ve binlerce kişinin öldüğü tarihi gerçekler arasında yer alıyor.

Kaldı ki Ermenilerin Karabağ’daki “katliam”ı belleklerden silinmiyor.

Öte yandan; uzun yıllardan beri, hiçbir ABD Başkanı “Türkiye soykırım işlemiştir” şeklinde “kesin” bir ifade kullanamıyor.

ABD, gerçeği tarihi belgelerle öğrenmiş olmanın sıkıntısını yıllarca yaşıyor.

Sözüm ona hür dünya, bir türlü gerçeği kabullenmiyor.

Ve ne yazık ki, her fırsatta özellikle Nisan ayının sonlarında Ermenistan’ın yalanlarına, iftiralarına uyuluyor.

Ne var ki, tarih daima doğruları sinesinde barındırıyor.

Kardeş ülke Katar

Sevgili okurlarım bu sayıda sizlere geçtiğimiz hafta ziyaret ettiğim Katar ile alakalı gezi notlarımı ara başlıklar halinde sunmak istedim.

İstanbul’dan Katar’a uzanan ekibimizin uçak yolculuğu 4 saat sürdü. Uçaktan indiğimizde ekibimizi sıcacık bir hava ve modern görüntüsü ile ihtişamlı havalimanı karşıladı. Havalimanından otelimize doğru hareket ederken, gece olduğu için ışıl ışılled aydınlatmalarla donatılmış yeni yollarda gördüğümüz manzara bizi ilk saatlerde büyülemeyi başarmıştı.

Gökdelenler ve otellerin olduğu Westbay’ı karşıdan gördüğümüzde kendimizi Newyork’ta zannettik. Yaklaştıkça bambaşka bir atmosfere girdik. O kadar fazla insanı kendine çeken bir manzara ile karşı karşıyaydık ki! otele gitmeden bu güzelliği tamamlamak istedik. Mini bir gezinti yapıp, ardından Pearl Island tarafına da geçerek, turumuzu tamamlama arzumuzu gerçekleştirip, otelimize yerleştik.

Işıl ışıl karşılama töreninin ardından, dinlenmiş ve iş zamanı geldiği için yoğun bir görüşme trafiğine başladık.Saatler ilerledikçe o güzelim şehrin içindeki karamsarlık ve yaşanan olayların etkisini hissetmeye başladık.

Dünya gazının lideri ve en büyük rezerve sahip olan Katar’a uygulanan ambargo ülkenin bakış açısını tamamen değiştirmiş, üretimde içe yönelmeye başlamışlar.

Deniz yoluna büyük yatırımlar yapmışlar. Türkiye’ye inanılmaz kapılar açmışlar ve açmaya devam edeceklerini üstüne basa basa dillendiriyorlar.

TÜM SEKTÖRLERDE TÜRK FİRMALAR TERCİH EDİLİYOR

İnşaat sektöründe büyük işler Türk firmalarına verilmiş.Turizmde olsun, AVM’lerde olsun büyük şirketlerin üst yönetiminde Türkler tercih ediliyor.Gıda sektöründe de tercih edilen Türk firmaları olmuş. Kısacası Türk firmalarının ve ürünlerinin ön planda olması yatırımcılarımız tarafından değerlendirilmesi gereken büyük bir avantaj olarak görülmektedir.

ARAP ÜLKELERİNDE ÖDEME VAKTİ GELDİĞİ ZAMAN HACI SABIR SÖZÜ BURADA UYGULANMIYOR

Bu ülkede para peşin diğer Arap ülkelerindeki gibi hacı sabır diyerek ödemeler geciktirilmiyor.Bu yaşananların öbür yüzüne bakarsak tabloyu ve gerçekleri açık bir şekilde görebiliyoruz.

ZOR GÜN DOSTU TÜRKİYE’YE BÜYÜK SEVGİ DUYUYORLAR

Amerika Arabistan ile beraber kol kola girerek, Katar’a ambargo uyguladığı zaman neredeyse tüm körfez ülkeleri ambargoya destek vermiş, Türkiye ise tam tersine Katar’ın yanında yer almış ve ambargoya karşı çıkmıştır. Karşı çıkmakla da kalmamış, yaşam için gerekli ne kadar ihtiyaçları var ise göndermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu duruşu ve arabuluculuk girişimleri ambargoyu yumuşatmıştır.

Umarım bir daha böyle bir şey yaşanmaz ve bizim diyaloglarımız daha ilerilere taşınır. Katarlılar sıcak insanlar ve nerdeyse hepsi bizlerle iş yapmak için can atıyorlar. Devlet sistemi oturmuş, ticarette bir sorun yok. Kısacası tam zamanı deniz ise deniz var, yemek ise yemek var, otel ise güzel oteller var. Merkez üç bölgeye ayrılmış, şehir merkezi oldtown, karşı yakası gökdelenler ve oteller bölgesi, West bay küçük Newyork ve oranın karşı tarafı Pearlislandyapay ada şehrin her yeri kumsallarla çevrilidir. Gitmeye görmeye değer bir ülke hem ticaret, hem ziyaret.

Benden bu kadar. Gezin görün, ticaret yapın, eğlenin ve Qatar’ın tadını çıkartın…

Sevgiyle kalın…

Kurduğu saadet zinciri ile vatandaşları şoka soktu

İslami İlimler Vakfı Kurucusu ve İlahiyat Profesörü Ali Özek’in oğlu olan Ahmet Murat Özek’in, Çiftlik Bank sistemine benzer nitelikte çalışan Saadet zincirini kurduğu iddia ediliyor. Özek tarafından somut mal alım satımı olmadan yüksek kar vaadiyle kandırıldıklarını söyleyen vatandaşlar yaşadıklarını gazetemize anlattı.

Profesör Ali Özek’in oğlu olan Ahmet Murat Özek, kar vaadi ile vatandaşlardan topladığı paralar ile beraber kayıplara karışmış. Babasının ilahiyatçı kimliğinden dolayı Ahmet Murat Özek’e güvendiklerini söyleyen Saadet Zinciri mağdurları vatandaşlar kendisinden şikayetçi olduklarını söylediler.

BİLİŞİM PİYASASININ EN BÜYÜK DOLANDIRICILIĞINA İMZA ATMIŞ
2005 yılında ASR, Segment, Infronic, Maskom, Aymaksan ve Sky gibi dünya markalarını dolandırmasıyla bilişim piyasasının en büyük dolandırıcılığına imza atmasıyla tanındığı söylenen Ahmet Murat Özek, 3 yıl önce kurduğu yasadışı saadet zincirinin halkalarının kopmasıyla 2018 yılında yeniden gündeme bomba gibi düşmüş.

KDV KAÇAKÇILIĞINDAN HOLLANDA’YA, BİLİŞİM FİRMALARI DOLANDIRICILIĞININ ARDINDAN İSE ABD’YE KAÇMIŞ
2004 yılında KDV Kaçakçılığı gerekçesiyle Maliye Bakanlığı tarafından gözetim altına alınan Özek’in o tarihte kendisine fatura edilen 1 trilyonu ödeyemeyeceği endişesi ile Hollanda’ya kaçmış, 2005 yılında ise İhsan Doğramacı’nın şirketinin de içinde olduğu birçok bilişim firmasını dolandırmasının ardından ise Amerika’ya gitmiş. Özek, 2005 yılında işlemiş olduğu suçun zaman aşımı süresi dolduktan sonra 2015 tarihinde Türkiye’ye geri dönmüş.

AHMET MURAT ÖZEK YENİ SAADET ZİNCİRİ OLUŞUMUNU İLAHİYATÇI BABASININ REFERANSI İLE GERÇEKLEŞTİRMİŞ

Türkiye’ye dönüş yapan Özek’in babası olan İslami İlimler Vakfı Kurucusu ve İlahiyat Profesörü Ali Özek daha önceden tanıdığı olan bir iş adamına; “Oğlum Amerika’dan geliyor. Senin yanına verelim. Sizin firmanıza da büyük katkıları olur” diyerek ricada bulunmuş.

İş adamı da oğluna Ahmet Murat Özek’i işe almasını söylüyor. Özek, babasının ilmi yönünden ve referansından dolayı firmada kısa bir zamanda yetkilerle donatılıyor. Bir yandan yönetici pozisyonunda çalışırken, diğer taraftan da personeli etkisi altına alıyor. “Ben babamın isteği ile buradayım. Normalde gümrüklerde ciddi projelere imza atıyorum. Kendimi düşünerek değil millet devlet faydasına çalışıyorum” sözlerini kulaktan kulağa fısıldayan Özek, para kazanmak isteyenlere de kendisi gibi para kazandıracağını söylüyor. Aldığı küçük paralara aylık kâr payı dağıtıyor. Parasını aldığı kişilerin güvenini kazandıktan sonra ise her birisine ayrı ayrı bankalardan kredi çektirerek, büyük paraları kendi kontrolü altına alıyor.

İşyerinde usulsüz yaptığı işlerden dolayı çalıştığı yerden çıkarılan Özek, aldığı paralarla ortadan kayboluyor.

ŞİRKET KASA DEFTERİNİ VE KASADAKİ PARALARI ÇALARAK KAYIPLARA KARIŞMIŞ
İşyerinden ilişiğinin yaptığı yolsuzluklar nedeniyle kesileceğini anlayan Özek, çalışanlara patronun yanına gidiyorum hesap göreceğiz diyerek şirket kasa defterini ve kasadaki paraları alarak çıkmış. Kendisinden o günden bugüne haber yok.

OĞLUNU İŞE ALMALARI İÇİN RİCADA BULUNAN ALİ ÖZEK, OĞLU İLE İLGİLİ ŞİKAYETLERE SUÇ DUYURUSUNDA BULUNUN CEVABI VERMİŞ
Mağdur olan vatandaşlar Prof. Dr. Ali Özek’e giderek, Oğlunuz bizden para aldı, kendisine ulaşamıyoruz. Lütfen bize yardım edin dediklerinde; “Bana mı sordunuz paraları verirken, gidin savcılığa suç duyurusunda bulunun, her gün birilerini dolandırıyor. Gidin şikâyet edin, içeri attırın. Bıktık artık sürekli insanları dolandırıyor” cevabını almışlar.

MAĞDUR UFUK Ç, “120.000 LİRA PARAMI ALDI, EN SON 5.000 LİRA ÖDEDİ, ŞİMDİ KAYIP”
Yaşadıklarını anlatan Saadet zinciri mağdurlarından Ufuk Ç. 3 yıl önce şirketlerinde depoda çalışmaya başlayan Ahmet Murat Özek’in kısa bir sürede babasının referansından dolayı müdür olduğunu söyledi.

Ufuk Ç, “Çalışma arkadaşlarımızdan para aldığına şahit olduğumda kendisini takip etmeye başladım. Bir gün yanına giderek, ‘neden para alıyorsun insanlardan’ dediğimde, onlara kazançlı bir imkan sunduğunu söyleyerek, benimde sisteme girmem halinde kar edeceğimi söyledi. Babası ilahiyatçı tanınmış bir kişi olduğu için hiçbirimiz ondan zarar göreceğimizi bir an bile düşünmedik. Teklifinden sonra 1 yıl onu takip ettim. Tekrar teklif ettiğinde ise kabul ettim ve sisteme girdim. Benim çevremde ki 4-5 kişiden daha para aldı. İşyerinde şaibeli işlere kalkışınca işyerindeki görevine son verildi. İşten çıktıktan sonra 2-3 ay bizi ödeyeceğim, halledeceğim gibi sözlerle oyaladı. 70.000 lira bankadan bana kredi çektirdi. Eniştemden de 50.000 lira borç alarak verdiğim 120.000 liraya karşılık bana en son 5.000 lira verdi. Tek bizim işyerimizde 10’un üzerinde kişiden bu tarz paralar aldı. Başka kimler mağdur bilemiyorum” diyerek mağduriyetlerinin çözülmesi ve bu kişinin cezalandırılmasını talep ettiklerini söyledi.

MAĞDUR EDİLEN ELİF K, “BABASI PROF. DR. ALİ ÖZEK OĞLUNUN DOLANDIRICI OLDUĞUNU SÖYLEDİ”

3 yıl önce şirketlerinde çalışmaya başlayan Ahmet Murat Özek tarafından dolandırıldığını söyleyen Elif K, “Kendisi çok zeki birisiydi. Ama bu zekiliğini dolandırıcılığa kullanacağından bir an olsun şüphe etmedim. İşe başlamasının ardından kısa bir sürede tüm yetkileri almayı başardı. Çünkü referansı güçlüydü. Babasıydı. Genel müdür gibiydi. Bizlere ticaret yaptığını ama farklı işler ile çok güzel ve risksiz para kazandığını söyledi.

Size de para kazandırmak isterim diyerek hepimize tekliflerde bulunuyordu. Çok arkadaşımız para verdi. Veren arkadaşlara aylık kâr payı dağıtmaya başladı. Bunu güven kazanmak için yaptığını düşünemedik. Geçen sene mayıs ayında bana da teklif yaptığında bunu eşimle konuştum. Sağlam bir sıkıntı olmaz diyerek teklifi değerlendirmemizin de uygun olacağını söyledim. Eşimin senet alırsak bu sisteme girebileceğimize onay verdiğini belirttim. Bana senet verdi. Bankadan kredi çekip 65.000 lira verdik. Taksitleri bankaya düzenli olarak ödedi.

Temmuz ayında 35.000 lira daha çektirdi. Güven sağladıktan sonra bana ayrılmadan 1 ay önce bir daha kredi çektirdi. Sonra ilk taksiti ödemeden kaçtı. Senin başına bir şey gelirse ne olacak diye sorduğumuzda, ‘eşim Arzu hanım size öder, kimden ne aldığım isim isim yazıyor. Ayrıca babam ödeme yapar. Bana güvenmiyor musunuz!!!’ demişti. Babası Ali Özek ile 2 defa görüştük. Kendisi benim oğlum dolandırıcıdır, içeri atsınlar’ dedi. 2 aydır bizi kandıran bu kişiden haber alamıyoruz” diyerek yaşadığı dolandırıcılık olayını gözyaşları içerisinde anlattı.

ADNAN K, “AMERİKA’YA KAÇTIĞINDA ORADA DA İNSANLARI DOLANDIRMIŞ”

Ahmet Murat Özek’in güvenlerini kazanarak kendilerini dolandırdığını söylene Adnan K, “Kendisi şirketimiz ile çalışan güvenilir bir firmada müdür idi. Güvenimizi kazandı ve bizlerden borç adı altında paralar aldı. Aldığı paralar karşılığında kâr payı da dağıtıyordu. Babasından dolayı kendisini hiçbir zaman sorgulamadık. Zaman geçtikçe güveni de sağladıkça bizden daha fazla paralar istedi. Önceleri verdiği kar paylarını daha sonraları vermemeye başladı. Çalıştığı firmadan da yolsuzluk yaptığı için atıldığını duyduk ve ortadan kayboldu. Ben çalıştığı firmanın ürünlerini satıyorum. Whatsapp’tan kendisi ile kısa bir süre görüştük. Ödeyeceğim diyordu. Ama iletişim sonradan kesildi. Babasına durumu anlattığımızda kendisi oğlunun dolandırıcı olduğunu onayladı. Ahmet Murat Özek daha önceden bazı suçlar işlemiş ve bu nedenle Amerika’ya kaçmış. Amerika’da da rahat durmamış orada da bir takım dolandırıcılık işlerine karışmış. Bunlardan hiç haberimiz yoktu duyunca şaşırdık. Telefonları kapalı” diyerek Özek’in kendisini ve birçok dostunu dolandırdığını söyledi.

Alın teri ve birikimleri olan paraları Özek’in kendi hesabına değil, çalışan arkadaşlarının hesabına transfer ettirdiğini söyleyen Adnan K, “Kendisine 225.000 lira para kaptırdım. Bu paraları geri almak için ailesinin kapısını da çaldık. Özek tüm mallarını ablasının üzerine satış yapıyor gibi göstererek geçirmiş. Şimdi de o daireleri satarak, el konulmasının önüne geçmeye çalışıyorlar” dedi.

Son olarak kurduğu saadet zinciri dolandırıcılığının ortaya çıkmasının ardından kayıplara karıştığı söylenen Ahmet Murat Özek’in nerede olduğu bilinmiyor.

HABER: OGÜN GAZETESİ

Yerli ve yabancı yatırımcılar Sivrice’ye akın ediyor

Sağlık ve inanç turizmi için uygun olması nedeniyle yatırımcıların Sivrice’ye ziyaretler gerçekleştirdiklerini söyleyen Belediye Başkanı Ebubekir Irmak, “Göl manzaralı kayak merkezi ilçemizi diğer kayak merkezlerinden farklı bir konuma koymuştur. Su ve dağ sporları da yapılmaktadır. İlçemizde 365 gün turizm imkanı olması büyük bir avantajdır. İnanç turizmine yönelik olarak Azer Baba ve Hazar Baba ilçemizin önemli değerlerindendir.

Hazar Gölü kıyısında bulunan Kilise adası da Hristiyan alemi için önemli bir yer tutmaktadır. Yamaç paraşütü yapmak için ilçemize gelen sporcular rüzgar ve coğrafi koşulların uygunluğundan dolayı ilçemizi tercih ettiklerini söylemektedir. Hazar Gölü içerisinde bulunan Tavşan adasını koruma altına aldık ve hayvanlar doğal bir yaşam sürmektedir. Gölde tekne ile gezinti yapan misafirler adada yaşayan tavşanlara hayran kalmaktadır” diyerek konuştu. Sivrice Belediye Başkanı Ebubekir Irmak, ilçede yatırım yapmayı planlayan müteşebbislere bizzat eşlik ederek bölgeyi gezdiriyor. Sivrice Kaymakamı Mustafa Temiz ise yatırımcıların yolunu açacak projeleri bir bir hayata sokuyor.

Elazığ’ın turizm açısından önemli bir potansiyele sahip ilçesidir. İl merkezine 31 km uzaklıkta olup, ulaşım kara ve demir yolu ile yapılmaktadır. Hazar Gölü kıyısında kamu ve özel sektöre ait konaklama ve dinlenme tesisleri mevcuttur. Hazar Gölü, ilimizin Güneydoğusunda bulunan ve il merkezine 26 km. uzaklıkta, Elazığ-Diyarbakır Karayolu’na paralel olan Hazar Gölü, tektonik bir göldür.

İlçenin güneydoğusunda 2347 metre yükseklikteki Hazar baba dağı ile 2171 metre yükseklikteki Karaoğlan dağı bulunmaktadır. İlçe merkezinin rakımı 1266 metredir.

Hazar Gölü’nün çevresinde 25’e yakın kamu kurum ve kuruluşuna ait eğitim ve dinlenme tesisleri ile Turizm Bakanlığı’ndan belgeli otel, motel, lokanta, günübirlik piknik alanı, ayrıca özel kuruluşlar tarafından işletilen balık evleri de bulunmaktadır.

Hazar Gölü’nden turistik ve ekonomik olarak yararlanılmaktadır. Tarihi alan olarak Hazar Gölü içerisindeki Batık Şehir, Su altı arkeologlarının en çok ilgi gösterdiği göllerden birisidir. Su altındaki yerleşim izleri yakın zamanlarda belgelenmiştir.

Hazar Gölü kıyısında birçok etkinlik düzenlenmektedir.Bunlar arasında en dikkat çeken etkinlik her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’dır.Ayrıca Hazar spor şenlikleri de önemli bir etkinlikler arasındadır.

SİVRİCE

İlçe Elazığ il merkezine yaklaşık 30 km. uzaklıktadır. İlçenin nüfusu 2000 yılı nüfus sayımına göre merkez 5.432 köylerle beraber 13.928 dir. Elazığ-Diyarbakır yolu üzerinde bulunan ilçemizin en önemli doğal güzelliği Hazar Gölüdür.

İlçenin tarihi ile ilgili olarak Selçuklu öncesine dayalı çok kesin bilgi ve belgeler yoktur. Öyle ki Hazar Gölü altındaki Batık Şehrin tarihi bile kesin olarak ortaya çıkarılamamıştır. Sivrice, 1936 yılında ilçe olmuştur.  Gözeli adında bir bucağı ve 49 köyü vardır. Doğu Torosların bir parçasını teşkil eden Hazar baba ve Mastar dağları arasına sıkışmış olan Hazar Gölünün batı sahiline kurulmuş olan Sivrice ilçesi, doğudan Maden, batıdan Baskil, güneyden Pötürge, kuzeyden ise Elazığ ile çevrilidir.

Bulunabilen mevcut kaynaklara göre Sivrice İlçesi; Bizans döneminde Müslüman Arapların hücumlarına maruz kalmış zaman zaman el değiştirmiştir. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türk toprağı olmuştur. Fetihten sonra bölgeye hakim olan çeşitli Türk beyliklerinin idaresinde kalan bu topraklar 1234 yılında Alaattin Keykubat tarafından 1243 Kösedağ Savaşından sonra da İlhanlıların kontrolüne giren bölge, Fetret Devrinde Dulkadir Oğulları Beyliğinin sınırları içerisinde kalmıştır. 1366’dan sonra Memlüklu’ların eline geçen bu topraklar 1465’ ten itibaren Akkoyunlu, 1514 Çaldıran Zaferinden sonra Yavuz Sultan SELİM tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Sivrice ilçesinin en büyük varlığını teşkil eden Hazar Gölü, eşine ender rastlanan göllerden biridir.  Özellikle Elazığ ve çevre illerin eğlence, dinlenme ve tatil merkezi durumundadır.  Göl çevresinde 25’e  yakın  Kamu  Kurum  ve  Kuruluşlarının  kamp  ve  dinlenme  tesislerinin  yanı sıra  halka  açık  tesislerde  bulunmaktadır.  Son yıllarda çeşitli siteler, yazlıklar ve ikinci konutlarla çevresi bir hayli renklenen Hazar gölü, turizmin yanı sıra balıkçılık için de elverişli olup, İlçeye ekonomik yönden bir katkı sağlamaktadır.

Yine bu ilçemizde Hazar Baba Dağında kayak yamaç paraşütü gibi etkinliklerde yapılabilmektedir.

HAZARBABA DAĞI

Hazarbaba Dağı, Toros dağlarının en batısında yer almaktadır. Hazarbaba dağının kuzeyinde Elazığ ve Sivrice bulunmaktadır. 2347 metre ile Elazığ’ın en yüksek zirvesi kabul edilen Hazarbaba Dağı turistler tarafından ziyaret edilmektedir.

HAZARBABA KAYAK MERKEZİ

Sivrice’nin güneyinde bulunan 2.347 metre yüksekliğindeki Hazarbaba  dağında  yapılan  “Hazarbaba  Kayak  Merkezi”  kayak  sporuna  elverişli  pisti,   telesiyeji  ve  kafeterya  imkânları  ile  hizmet  vermektedir. 1100 m telesiyeji ve mekanik tesisler standartlara uygundur. İlçenin turizmine hayat veren Hazar Gölünde her yıl büyük çapta su sporları gösterileri yapılmaktadır. İlçenin turizmine büyük katkısı bulunan Hazar Gölü’ne tepeden selam verir gibi mağrur bir şekilde duran ve 1850 m rakımda muhteşem manzaraya hakim bir şekilde duran Hazarbaba Kayak Merkezi halka hizmet vermektedir. Hazarbaba Kayak Merkezi hava alanına 22 km ve demir yoluna 5 km’lik mesafe ile vatandaşlarımıza rahat ulaşım imkanı sunmaktadır. İlçemizden 6 km mesafede, Hazarbaba dağına yapılan kara yolu ile tırmanıştan sonra ulaşılabilmektedir. 6 km’lik yol stabilize olup, ulaşımın daha rahat olabilmesi için 24 saat süreyle kar temizleme çalışmaları yapılmaktadır. Hazarbaba Dağı ile alakalı bir çok efsane anlatılmakta olup, Hazar Baba, Karaoğlan ve Kuşakçı ismindeki evliyalardan bahis edilmektedir.

İBRAHİM PEYGAMBERİN BABASI AZER BABA HAZAR DAĞINDA YATIYOR

Hz. İbrahim’in babası Azer’in mezarı Sivrice’de Hazarbaba Dağında bulunmaktadır. Azer Baba Dağının yapımını İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapacak. Azer Baba Türbesinin inanç turizmi açısından bölgeye büyük canlılık getireceği düşünülüyor.

USLU ÇÖMLEĞİ

İnsanlığın belki de en eski sanatı olarak kabul edilen Elazığ civarında yapılan arkeolojik kazılarda Paleolotik çağa kadar uzandığı anlaşılan çömlekçilik sanatı, yörede binlerce yıldır yaşamaktadır. Elazığ’ın Sivrice ilçesine bağlı Uslu köyünde halen geleneksel usullerle ve kadınlar tarafından çok güzel çanak ve çömlek işleri yapılmaktadır. Çömlekçilikte: su testileri, güveç, tandır malzemesi ve küpler başta gelir. Küplerde kışlık peynir, turşu, pestil, kavurma gibi erzak bulundurulur. Zahirenin korunduğu ve saklandığı depo küpler toprak kaplar, arı kovanları olarak kullanılan küpler de yapılmaktaydı. Kimi küplerde kabartma güneş kurusu, beş çengel, güneş gölü, beş benek, insan figürleri gibi işaretlerinde bulunduğu görülmüştür.

DDV YÖNETİM KURULU BAŞKANI MEHMET KÜÇÜK: “USLU TOPRAĞI VE ÇÖMLEĞİ DÜNYAYA TANITILACAK”

Geleneksel yöntemlerin güçlüğünden dolayı zamanla ekonomik değerini yitiren uslu köyü çömlekçiliğini tanıtmak için kolları sıvadıklarını söyleyen işadamı Mehmet Küçük, Atalarımızın kurduğu Uslu köyümüzün ismini taşıyan ‘’Uslu’’ toprağı çömlek yapımında asırlardır kullanılmaktadır. Bizim toprağımızı gelerek buradan alıp, kendi şehirlerinde çömlek yapan girişimciler neredeyse çömlekte ünlü bir konuma geldiler. Fakat günümüzde Uslu toprağı, mesleğin unutulmasıyla işlevini yitirmiştir. Uslu çömleği Elazığ’da ve Türkiye genelinde bilinmektedir.” diyerek konuştu.

HAZAR GÖLÜ

Elazığ’ın güneydoğusunda bulunan ve il merkezine 26km. uzaklıkta, Elazığ-Diyarbakır Kara yolu’na paralel olan Hazar Gölü, tektonik bir göldür. Güneyinde Hazarbaba Dağı bulunan göl, Uluova’dan Mastar Dağlarıyla ayrılır. Denizden 1.250 mt. yükseklikteki gölün uzunluğu yaklaşık 22 km. en geniş yeri ise 5-6 km.’dir. Yüzölçümü 86 km2’yi bulan gölün derinliği 200-250mt. arasında değişmektedir. Hazar Gölü’nden turistik ve ekonomik olarak yararlanılmaktadır. Çevresindeki kamu kurum ve kuruluşlarına ait kampları, tatil siteleri, ikinci konutlarıyla tam bir tatil merkezi görünümünde olan Hazar Gölü, tertemiz berrak suyu, halka açık mavi bayraklı plâjlarıyla ve içerisinde bulunan ‘Batık Kent’i ile Elazığ’ın tatil ve dinlenme merkezi konumundadır. Batık Kent birinci derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmiş önemli ve ilginç yerlerden biridir. 13-18 Ekim 2005 ve 18-29 Eylül 2006 tarihinde iki kez bilimsel kazı yapılmıştır. Hazar gölünde uluslararası spor şenlikleri, Uluslararası Hazar Şiir Akşamları gibi etkinlikler de gerçekleştirilmektedir. Adeta cennetten bir köşe olan Hazar Gölü bütün bu özellikleri dikkate alınarak Kültür ve Turizm Bakanlığı Dış İlişkiler ve AB Koordinasyon Daire Başkanlığınca yapılan çalışmalar neticesinde Hazar Gölü Avrupalı Seçkin Destinasyonlar arasında gösterilmiştir.

ŞİFA KAYNAĞI HAZARBABA DOĞAL KAYNAK SUYU

Sivrice’de 1250 metre yükseklikteki Hazar Baba dağının zirvesinden çıkarılan kaynak suyu Elazığ ve ilçelerinde kullanılmaktadır. Doğal Kaynak Suyu markası olan Damla Su Sivrice’de kurduğu tesisi ile Türkiye’nin bir çok iline buradan sevkiyat yapmaktadır. Hazarbaba dağı içme suyuSivrice’ye gelenler tarafından yıllardır damacana ve bidonlarla taşınmaktadır. Sivirce doğal kaynak suyu Elazığve çevre illerin halkı tarafından şifa kaynağı su olarak bilinmektedir.

HAZAR GÖLÜ HAMİLE KADIN EFSANESİ

Çok eskilerde şu an Hazar Gölü’nün olduğu yerde hamile bir kadın yaşar. Dönem kıtlık devri, kadın bir köye gider, mis gibi ekmek kokuları çarpar burnuna. Dayanamayıp oradaki evlerden ekmek ister ama çok cimri olan bu köy halkı kadına ekmek vermez. Bunun üzerine kadın elini evlerin eşiğine koyup, “inşallah bu köy su keser ben de taş keserim” diye beddua eder. Allah duasını kabul eder ve köy sular altında kalır. Kadında dağa dönüşür. Hazar Baba olarak da bilinen bu dağ Elazığ’ın her yerinden görünür ve gerçekten de saçları, yüzü, karnı, ayakları hatta elbisesinin kırışıklarıyla tam bir kadın görünümündedir. Batık şehir hakkında da çalışmalar yapılmaktadır. Sular çekilince zaman zaman şehir ortaya çıkar Evliya Çelebi buranın ticaretle uğraşan gayri Müslim bir köy olduğu ve kilisesinde mumyalanmış bir eşek olduğunu eserinde belirtmiştir.

 

 

 

 

Çelik Sektörü ABD’den Muafiyet Bekliyor

ABD Başkanı Donald Trump, dünya genelinde yükselen seslere aldırış etmeyip ticaret savaşlarının fitilini ateşleyecek Section 232 yasasına imza attı. Çelik ithalatına yüzde 25 vergi getiren yasadan Kanada’yı ve Türkiye ile aynı ürün gamına sahip Meksika’yı muaf tuttu. Trump, ABD’nin müttefiklerine açık kapı bırakmayı da ihmal etmedi. ABD’nin çelik ithalatında 7’nci sırada yer alan Türkiye, kritik bir dönemeçte. Türk çelik sektörü muafiyet görüşmeleri için son tarih olan 23 Mart’a kadar Trump’ın bıraktığı açık kapıdan girecek ya da çelik ihracatında en önemli pazarlardan biri olan ABD’de de oyun dışında kalacak. Çelik sektörü temsilcilerinin ABD’deki durum değerlendirmesinden çıkan sonuç, “Türkiye ABD’nin muafiyet şartlarının tümünü yerine getiriyor. Türk çelik sektörü de yüzde 25 vergiden muaf tutulmalı” oldu. Çelik İhracatçıları Birliği Başkanı Namık Ekinci, konuya ilişkin açıklamasında 23 Mart’ın Türk çelik sektörü açısından kritik öneme sahip olduğunu belirtti ve ekledi: “ABD ile pazarlığı kazanmamız şart.”

Türkiye’nin en büyük sanayi kollarından olan çelikte “Section 232” şoku yaşanıyor. Tüm dünyadan yükselen itirazlara rağmen ABD Başkanı Donald Trump, “çelik vergisi” düzenlemesini 8 Mart’ta imzaladı. Çelik ithalatına yüzde 25 vergi getiren yasa 23 Mart’ta yürürlüğe girecek.Başkan Trump, üç noktada uyum ve işbirliği sağlayan ülkelere muafiyet getirilebileceğini belirterek görüşmeler konusunda ABD Ticaret Temsilcisi Robert Lighthizer’ı yetkilendirdi. NAFTA görüşmeleri sürecinde Kanada ve Meksika’yı muaf bırakan Trump, diğer ülkelere de görüşmeler için kapı aralamayı ihmal etmemişti. Basına yansıyan son haberlerde ise Avustralya ile de görüşmelerin sürdüğü bilgisi mevcut. Nitekim diğer ülkeler de muafiyet için üst seviyede görüşmelerini sürdürüyor. ABD’ye çelik ihraç eden Güney Kore, Brezilya gibi ülkelerin Başkent’te üs kurduğu da gelen bilgiler arasında.

Türk çelik sektörü de en önemli pazarlarından olan ABD’ye ihracatını korumakta kararlı bir tutum sergiliyor. Konuyu değerlendirmek için bir araya gelen çelik sektörü temsilcileri yasadan muaf tutulan ülkeler içinde yer almak için bir an önce aksiyon alınması gerektiğinde hemfikir. Ekonomi Bakanlığı ile işbirliği ve dirsek temasında yürütülen çalışmalar sonucunda Türkiye’nin yüzde 25 vergiden muaf tutulması hedefleniyor.

Çelik İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Namık Ekinci; “Dünya genelinde bu denli tepki varken Donald Trump’ın adeta inat ederek yürürlüğe aldığı korumacı önlemler hem dünya ticaretini hem de Amerikan ekonomisini olumsuz etkileyecek. Başından sonuna neresinden bakarsanız bakın haksız bir durumla karşı karşıyayız. Resmi olarak imzası atılan çelik ithalatına yüzde 25 vergi kararı bazı ülkelere ayrıcalık tanıyan bazılarına da muafiyet için açık kapı bırakan yanı ile eşit ve adil değildir. Beklenildiği üzere ABD iki komşusu Meksika ve Kanada’yı NAFTA görüşmeleri süresince vergiden muaf tuttu. Avustralya ile de görüşmelerin sürdüğü bilgisi mevcut. Türkiye’nin bir an evvel ABD ile masaya oturması çelik sektörümüz açısından hayati önem arz etmektedir” dedi.

ÇİB Başkanı Namık Ekinci: “Türkiye, Trump’ın işaret ettiği 3 kritere göre de muafiyeti hak ediyor”

Donald Trump’ın Section 232 yasasından muafiyet için özetle karşılıklı ticaretteki dengesizlik, Çin ile çelik alışverişi ve askeri harcamalar olmak üzere üç noktaya işaret ettiğini belirten Namık Ekinci, “Bunlardan ilki ikili ticaret ilişkilerindeki dengesizlik ki Türkiye ile ABD ticaretinde açık veren taraf Türkiye’dir. Çelik sektörü özelinde de ABD’den çelik ithalatımız 1,33 milyar dolarken ihracatımız 1,18 milyar dolardır. İkinci nokta Çin çelik ürünlerinin işlenerek veya işlenmeden yasal olmayan şekilde başka ülkelerde menşei değiştirilerek (trans-shipment) ABD’ye ihraç edilmesi ki Türkiye bu noktada kapsam dışındadır zira Çin’den çok az miktarda çelik alıyoruz onu da kendi ihtiyaçlarımız için kullanıyoruz. Amerika’ya giden ürünlerimizin tamamının ve daha fazlasının hammaddesi Amerika’dan geliyor. Türkiye’de işlenip Amerika’ya geri gönderiliyor. 2017 yılında Türkiye’nin Çin’den tüm çelik ithalatı sadece 700 bin ton olup toplam üretimimize oranı yüzde 1,87 seviyesindedir. Çin’den Türkiye’ye kayıt dışı herhangi bir malzeme girişi söz konusu değildir. Son madde ise askeri harcamalarda özellikle gelişmiş olan müttefik ülkelerin ABD’ye kıyasla çok daha az harcama yapması. Türkiye’de böyle bir durum söz konusu değil. Gelişmekte olan ülke statüsünde olmasına rağmen Türkiye’nin pek çok gelişmiş ülkeye göre askeri harcamalarının GSYH içerisinde aldığı pay oldukça yüksektir. Bu vesileyle NATO üyelerinin güvenliğini sağlamada önemli bir katkıda bulunmaktadır. Özetle Türk çelik sektörü olarak Trump’ın yasadan muafiyet için belirlediği tüm şartları yerine getiriyoruz” diye konuştu.

Türkiye’nin ABD ile pazarlıkta geç kalmaması gerektiğini vurgulayan Çelik İhracatçıları Birliği Başkanı Ekinci açıklamalarına şu sözlerle son verdi: “Aldığımız duyumlara göre birçok ülke muafiyet için şiddetli lobi yapıyor. Trump’ın ulusal güvenliği gerekçe göstererek imza attığı Section 232’nin bazı ülkelere ayrıcalık tanıyarak uygulanması Türk çelik sektörünün aleyhinedir. Önümüzde kritik bir tarih var: 23 Mart. Çelik İhracatçıları Birliği olarak sektör temsilcilerimizle birlikte Section 232 ile ilgili çok kapsamlı bir çalışma yaptık ve bu çalışmamızı Ekonomi Bakanlığımız ile paylaştık. Bakanlığımıza görüşme talebimizi de ilettik. Bu hafta sonu veya gelecek hafta içerisinde görüşeceğimizi ön görüyoruz. Türkiye olarak ülke menfaatlerimizi korumak için çok hızlı hareket etmemiz ve bir an önce aksiyon almamız gerekmektedir. Aksi takdirde vergiden muaf bırakılan ülkeler içerisinde Türkiye’nin yer almaması, en önemli pazarlarımızdan olan ABD’nin Türkiye’ye kapanmasına ve sektörümüzün telafisi zor bir yara almasına sebep verecektir. Böyle bir durum Türkiye’nin 2,50 milyon tonluk bir açık vermesi demektir. Bu kadar büyük bir pazar bulmanın da ne kadar zor olduğu ortadayken üretimi durma noktasına getireceği unutulmamalıdır. Üretimi durma noktasına getirip tesis kapatabilecek veya işten çıkarılmaların yaşanabileceği bu durumdan kurtulmamız için ABD ile pazarlığı kazanmamız şart.”

Enerji Şirketleri Tahsilatlarını Veri Analizi ile Arttırıyor!

Mevcut ekonomik koşullar, piyasada likiditenin azalması, müşteriyi korumaya yönelik mevzuat değişiklikleri ve maliyetleri azaltmaya yönelik operasyonel baskılar, enerji şirketlerini büyük değişimlere yönlendiriyor. Enerji şirketlerinin tüketicileri daha iyi tanımak için verilerini daha iyi analiz etmeleri ve süreçleri daha optimum şekilde kullanmaları gerekiyor.

Enerji sektörü, karar alma sürecinde ve operasyonel düzeyde doğru verilere sahip olmanın, verilerden anlamlı ve kullanılabilir bilgi elde etmenin ve değişikliklere hızlı bir şekilde uyum sağlamanın önemini, değişen piyasa koşulları doğrultusunda fark etti. Hem kendi hem de üçüncü kişilerin deneyimlerine dayalı müşteri verilerinden anlamlı ve kullanılabilir bilgi elde edilmesine yönelik ihtiyaçlar ve isteklerin artmaya başladığı enerji sektöründe, alınan kararlarda tutarlı olmak ve bu kararların operasyonel anlamda esnek platformlarda uygulamaya alınması için veri analizleri daha da önem kazanıyor. Bu sürece adapte olan enerji şirketleri, şüpheli alacakları azaltmak, tahsilat oranlarını arttırmak ve genel müşteri deneyimini iyileştirmek için artık bilgiyi kullanılabilir stratejilere dönüştürmeyi süreçlerinin bir parçası olarak görüyor.

Experian Türkiye Genel Müdürü Mehmet Bozacıoğlu, şüpheli alacakların artmaya devam etmesiyle enerji şirketlerinin maliyetlerini azaltmak için uygun kaynakları doğru zamanda kullanma ihtiyaçlarının da arttığını belirtti ve sözlerine devam etti; ‘Bakiyelerin çoğunluğunun düşük düzeylerde olması ve uzlaşma süresinin uzun sürme olasılığı nedeniyle şüpheli alacakların tahsili maliyetli oluyor. Bu nedenle, tahsilat maliyeti tahsil edilen tutarı geçebiliyor. Bu durum, kurum içinde çalışan ve dışardan destek veren tahsilat ekiplerinin mevcut kaynakları daha iyi önceliklendirmelerini gerektiriyor. Mevcut ekonomik şartlar, tahsilat ekiplerinin alacakların tahsili için daha da fazla rekabet etmelerine, dolayısıyla da tahsilat maliyetlerinin daha da artmasına sebep olarak kısır döngüyü körükler durumda. Bu durumda, enerji şirketlerinin serbest ve serbest olmayan tüketicilerini daha iyi tanımak için verilerini daha iyi analiz etmeleri ve süreçleri optimum şekilde yönetmeleri gerekiyor. Experian olarak, enerji sektöründeki şirketlere müşteri verilerinden maksimum değeri elde etmelerini, tahsilat sürecinin her aşamasında veriye dayalı kararlar almalarını, karar sürecini iyileştirmek için müşteri yönetim sistemlerindeki tüm müşteri verilerinin değerini optimize etmelerini öneriyoruz. Aynı zamanda, müşterilerin gecikmeye düşmeden önlem alınması, sonuç elde edebilmek için tahsilat aksiyonlarının önceliklendirilmesi ve kişiselleştirilmesi, ödeme yapmalarını kolaylaştırmak için müşteriler hakkında sahip olunan bilginin kullanılması ve daha akıllı stratejiler geliştirilmesi de büyük önem taşıyor.’

Experian

Dünyanın lider bilgi hizmetleri şirketi Experian, yeni bir ev ya da araba almak, çocukları üniversiteye göndermek ya da yeni müşterilerle işleri büyütmek gibi hayatın en büyük anlarında, tüketicilerin ve müşterilerinin kendi verilerini güvenle yönetmelerini sağlar. Bireylerin kendi mali durumlarını kontrol altına almalarını ve finansal hizmetlere erişimlerini sağlayan Experian, iş dünyasının daha etkin kararlar almasına ve büyümesine, kredi veren kuruluşların sorumlu kredilendirme yapmasına, kuruluşların kimlik hırsızlığını ve dolandırıcılık suçunu engellemesine destek olur.

37 ülkede 17.000 çalışanı bulunan Experian, müşterilerinin her fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeleri için her gün yeni teknolojilere, konusunda uzman kişilere ve inovasyona yatırım yapıyor. İngiltere Borsası’na kote olan Experian plc, (EXPN) ve FTSE 100 endeksinde yer alıyor. Experian hakkında daha fazla bilgi için www.experianplc.com ‘u ziyaret edebilir ya da Experian ile ilgili son gelişmeler ve haberler konusunda uluslararası haber merkezimizi takip edebilirsiniz.