27.2 C
İstanbul
Cumartesi, Ağustos 9, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 102

Enerjide değişim ve dönüşüm

Enerji piyasasını etki altına alan dönüşüm, dijitalleşmeve değişim konularına odaklanacak olan 25. ICCI Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı, bu çerçevede enerji sektörünün geçmişini, bugününü ve geleceğini gözler önüne serecek konuşmacılara ev sahipliği yapacak. Üç gün sürecek ICCI 2019, 28-30 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

Prof. Dr. İlber Ortaylı ile enerji tarihine yolculuk

Prof. Dr. İlber Ortaylı, ICCI’ın ilk günü olan 28 Mayıs’ta katılımcıları Türkiye’de ve bölgede enerjinin tarihi hakkında aydınlatıcı bir yolculuğa çıkaracak. Prof. Dr. Ortaylı, enerjide mevcut gelişmeleri ve gelecek beklentilerini daha iyi okumayı sağlayacak özel ICCI sunumunda enerjinin dünya genelindeki seyrine de ışık tutacak.

Dijitalleşme enerjiyi nasıl şekillendirecek?

Bu yıl 25.’si yapılacak olan ve toplam 36 ayrı oturumun gerçekleştirileceği ICCI Uluslararası Enerji ve Çevre Konferansı ve Fuarı’nın ikinci gününün ana konuşmacısı “inovasyon, dijitalleşme ve enerjinin geleceği bağlantısı” konusuyla Brightwell Holdings Yönetim Kurulu Başkanı Alphan Manas olacak. Türkiye Fütüristler Derneği Kurucu Başkanı olan ve bir dönem Dünya Fütüristler Birliği’nin Türkiye Başkanlığı’nı da yürüten TOBB Genç Girişimciler Kurulu Üyesi Manas, yükselen dijitalleşme ve otomasyon yönelimlerinin enerji sektörünü gelecekte nasıl biçimlendireceğini ele alacak.

“Fırtınada Ayakta Kalma Sanatı”

Ekonomi dünyasının yakından tanıdığı akademisyen, ekonomist ve yazar Prof. Dr. Emre Alkinde konferansın üçüncü gününde “Fırtınada Ayakta Kalma Sanatı” sunumuyla katılımcılara seslenecek. Prof. Dr. Alkin, 10 yıllık yatırım yoğun bir dönemden sonra yatırımların farklı bir noktaya evrildiği ve finansman konusunun ön plana çıktığı enerji sektörünü ve genel olarak ekonomiyi yakın vadede nelerin beklediği konusunu gündeme taşıyacak.

Değişim ve Dönüşüm dünya enerji piyasasını da etkiliyor

Dünya enerji piyasasını etkisi altına alan değişim ve dönüşüm Türkiye’yi de biçimlendiriyor. Konuyla ilgili olarak özel sektörün son 15 yıllık süreçte özelleştirmeler dahil olmak üzere yaptığı üretim ve yatırım dağıtımlarının 95 milyar doları bulduğunu söyleyen ICCI ve PennWell Türkiye Genel Müdürü Feraye Gürel, önümüzdeki 10 yılda yapılması gereken yatırım tutarının ise ilgili bakanlıklarca 110 milyar dolar olarak ifade edildiğini hatırlattı. Gürel, “Bu yatırımların büyük bir kısmının dünya enerji piyasasını etkisi altına alan değişim, dönüşüm ve teknoloji odaklı olmasını bekliyoruz. Türkiye’de enerji değer zincirindeki tüm paydaşları bir araya getiren en köklü buluşma platformu olarak, gelecek 10 yılda bu dönüşümün yatırımcılarını ağırlamaya devam edeceğiz” dedi.

Aynı dinden olmak bile yardımcı olamıyor

ABD ve birinci derecedeki stratejik dostlarının en büyük amaçlarının, kısacası “enerji” diye adlandırılabilecek gücün peşinde olduğu, buna mukabil Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerin de, petrol, gaz ve su gibi değerleri kaptırmamanın mücadelesini verdikleri görülüyor.

Bu arada, petrol ve gaz gibi nadide kaynaklara sahip Körfez ülkeleri, ABD’nin kâh dost kâh düşman görüntüsü altında “gönülsüz” olsa da, ürettiklerini çıkarıyor, sonra da kazandıkları dolarlarla silah alma zorunluluğunda kalıyor.

Türkiye gibi ülkeler ise kiminle dost kiminle düşman olunup olunmayacağının telaşı içinde ne yapacağını şaşırıyor.

Özellikle Orta Doğu’da doların; petrol, gaz ve su ile savaşı sürüp gidiyor.

Yeri gelmişken; suyun ne denli değerli olduğu veya olacağını belirtmekte yarar bulunuyor. Gerçekten de, İsrail’in hatta Türkiye’nin suya ihtiyacı, yakın yıllarda kendini göstereceğinin sinyalleri şimdiden alınıyor.

Dünyaya muhtaç olduğu enerjinin büyük bir bölümünü sağlayan, Orta Doğu ve Avrasya bölgelerinin daima tehlikenin odağı halinde olması, hepimizi hem düşündürüyor hem de endişelendiriyor.

Nitekim, sözde “Arap Baharı” ve ötesinin asıl nedenlerinin başında petrol geliyor.

Asırlardır insanoğlunun dikkatini sarsan ve çoğu zaman endişeyle üzerine çeken Orta Doğu’ya bakıldığında; çeşitli görüntüler, süreçler, beklentiler ve tehlikeler gözlerden kaçmıyor.

Zaten özellikle öteden beri, çoğu enerji kaynaklarının ve yollarının Orta Doğu’da olması bu bölgeyi daha da “stratejik” hale getiriyor.

Öte yandan, Orta Doğu’yu çoğu zaman buhrana sokan bu stratejik değerin en büyük unsurlarından birinin de Türkiye olduğu görünüyor.

***

Bilindiği gibi Türkiye, uzun yıllardan beri enerjinin güvenli bir şekilde ulaşımını sağlıyor.

Yani Türkiye, bir bakıma “köprü” görevini üstlenmiş bulunuyor.

Dikkat edilecek olursa Türkiye’nin stratejik konumu, özellikle ABD İsrail ve Rusya ile dostlarını iştahlandırıyor.

Bu durum, Türkiye’ye “göz koymanın” planlarını yıllardır yaptırtıyor.

Bir bakıma, küresel güç ve sermayenin, Orta Doğu’dan beklentisi ve istemi, enerji kaynakları ve enerji yollarının güveni ile özetleniyor.

Her şeyden önce, özellikle petrolde büyük paylaşım sorununun çıkmaması için, “güven” önlemleri hayati bir değer taşıyor.

Gezegenimizde, en büyük acının, en büyük kan dökmenin ve en büyük kazanç elde etmenin “petrol” yüzünden kaynaklandığı yıllardır kabul ediliyor.

Petrolün “güç” olduğu varsayımı daha Birinci Dünya Savaşı sırasında çatışma meydanlarında kanıtlandığı biliniyor.

Bütün, süper güçler özellikle ABD, petrol ve diğer enerji maddelerine daima sahip olabilmek için, çeşitli planlar, tuzaklar, çatışmalar hatta savaşlar çıkarmayı gündemlerinden düşürmüyor.

Denilebilir ki, alınması veya elde edilmesi gerekli petrol, gaz ve su için lazım olacak dolarları bir bakıma silah fabrikaları üretiyor.

Böylece, silah satımı veya temini için cepheler açılıyor kanlar akıtılıyor. Tabii ki, bu denklem içinde dinlerden öte, ruhani inanışlar önde yer alıyor. İlginçtir aynı soydan-soptan gelen, aynı dini paylaşan insanlar aynı veya ayrı ayrı ülkelerde birbirlerinden ayrı ve zaman zaman “düşman” olarak yaşıyor.

Param parça olan Arap ırkının, birleşmesine “aynı dinden” olmak bile yardımcı olamıyor.

Enerji kaynağı sahibi olmak ve onu pazarına ulaştırmak daima ya sorun oluyor ya da olmaya namzet bulunuyor.

Gerçekten de yaşadığımız tam bir “petrol çağıdır”.

Kim ne derse desin, Orta Doğu’da uygulamaya aralıklarla konulan tehlikeli senaryolar, siyasi ve askeri planlar, yeni ve daha büyük petrol savaşlarını çağrıştırıyor.

Ne var ki, sadece coğrafi değil, siyasi olarak da gizemini koruyan, pek çok meçhullerin, karmakarışık ilişkilerin, sorunların, dostlukların, ihanetlerin, çatışmaların hüküm sürdüğü Orta Doğu; her şeye rağmen cazibesini sürdürüyor.

AEDAŞ’tan Yüksek Gerilim Laboratuvarı

AEDAŞ, BEDAŞ ve ÇEDAŞ ile MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü arasında imzalanan protokol kapsamında kurulan Yüksek Gerilim Laboratuvarlarına, İstanbul ve Sivas’tan sonra bir halka da Antalya’da eklendi.

Elektrik dağıtım sektörünün yetişmiş eleman ihtiyacına çözüm üretmek için başlatılan ‘Enerjinin Yıldızları’ projesi çerçevesinde AEDAŞ’ın Kepez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde kurduğu ‘Yüksek Gerilim Laboratuvarı’nın resmi açılışı 6 Mart Çarşamba günü törenle gerçekleştirildi.

Elektrik dağıtım sektöründe 3 şirket ile hizmet veren Cengiz ve Koloğlu Holding’in sektörün nitelikli eleman ihtiyacına çözüm üretmek hedefiyle hayata geçirdiği ‘Enerjinin Yıldızları’ projesinde, ‘yıldızların’ eğitimi başladı. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ile yapılan ‘Mesleki Eğitim Protokolü’nün ardından İstanbul, Sivas ve Antalya’da belirlenen 3 meslek lisesinde sektörün ihtiyaç duyduğu Yüksek Gerilim Dalı bölümü açıldı. Ardından bu dalı seçen öğrencilerin uygulamalı eğitimi için AB standartlarında Yüksek Gerilim Laboratuvarları kuruldu. İstanbul Avrupa Yakası ve Sivas’tan sonra, 6 Mart Çarşamba günü Antalya’da Kepez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ndeki laboratuvarın resmi açılış töreni gerçekleştirildi.

Mesleki eğitimde özel bir öneme sahip olan Yüksek Gerilim Laboratuvarı’nın açılış töreninde Ak Parti Antalya Milletvekili Kemal Çelik, Kepez Kaymakamı Hamdullah Suphi Özgödek, MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü Prof. Dr. Kemal Varın Numanoğlu, Kepez Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Mustafa Özsoy, AEDAŞ Genel Müdürü Bahadır Müdüroğlu’nun yanı sıra çok sayıda eğitimci ve öğrenci hazır bulundu.

“EKSİKLİĞİNİ HİSSETİĞİMİZ BİR PROJEYE İMZA ATILDI”

Açılışta konuşan Kepez Kaymakamı Hamdullah Suphi Özgödek, “Bugün gurur duyduğumuz bir kamu-özel sektör işbirliği projesinin açılışında olmaktan çok mutluyum. Eğitim alanında eksikliğini hissettiğimiz bir projeye imza atılmış oldu. Çok önem verdiğimiz gençlerimizin istihdamı ve eğitim kalitelerinin artırılması hususunda çok anlamlı olan bu projenin tüm Türkiye’ye yayılmasını temenni ediyorum. Başta projenin mimarları olmak üzere tüm paydaşlara teşekkür ediyorum.” dedi.

“ROL MODEL OLACAK BİR PROJE”

MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü Prof. Dr. Kemal Varın Numanoğlu yaptığı açılış konuşmasında ülkemizin 2023 hedefleri kapsamında hazırlanan ‘2023 Eğitim Vizyonu’nun orta ve uzun vadede mesleki eğitimin prestijinin artmasını ve mesleki eğitime yönelik talebin yükselmesini hedeflediğini dile getirdi. Numanoğlu, “Enerjinin Yıldızları projesi de bizim için bu bağlamda önemsenen ve rol model olabilecek bir proje. Dünyanın en güçlü sektörü enerji. Enerji sektöründe ayakta kalabilmek sadece enerjiyi üretmek ile ilgili değil. Enerjinin güvenli ve kesintisiz dağıtımını sağlamak da son derece önemli. AEDAŞ, BEDAŞ ve ÇEDAŞ’ın hizmetleri bizler için gurur verici. Bu hizmetin kalitesini sürekli kılmak ve bu alanda nitelikli öğrenciler istihdam etmek amacıyla gerçekleştirilen bu projenin son ayağında da yer almaktan mutluluk duyuyorum ve tüm paydaşlarına şükranlarıma sunuyorum” değerlendirmesinde bulundu.

AEDAŞ Genel Müdürü Bahadır Müdüroğlu da Yüksek Gerilim Dalı’nda uygulamalı eğitimin büyük önem taşıdığına işaret ederek “Kepez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde kurduğumuz Yüksek Gerilim Laboratuvarı’nda 35 öğrencimiz elektrikle ilgili tüm aşamaları bizzat yaşayarak öğrenecek. Gelecekte meslektaşımız olacak arkadaşlarımıza desteğimiz bununla da sınırlı kalmayacak. Yüksek Gerilim Dalı’nda eğitim alan öğrencilerimize şirketimizde staj imkânı da sunacağız. Bizlerin mesleki tecrübesi ile değerli öğretmenlerimizin bilgi ve birikimlerini aynı potada eriten Enerjinin Yıldızları projemizin Türk eğitim sistemine, öğrencilerimize, sektörümüze hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.

YÜKSEK GERİLİM DALI’NI 63 ÖĞRENCİ SEÇTİ

MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ile BEDAŞ, AEDAŞ ve ÇEDAŞ arasında 27 Haziran 2018’de Mesleki Eğitim İşbirliği Protokolü’ne imza atılmasının ardından İstanbul ve Sivas’tan sonra Antalya’daki laboratuvar da açılmış oldu. Avrupa Birliği standartlarına sahip laboratuvarlar 2018-2019 eğitim öğretim yılına yetiştirilirken İstanbul’da 12, Sivas’ta 16, Antalya’da da 35 olmak üzere 3 ilde Yüksek Gerilim Dalı bölümünde eğitim alan öğrenci sayısı 63’e ulaştı.

Proje ile malzeme fiyatlarının yüksek olması ve sektörden yeterli destek alamadığı için meslek liselerinin elektrik bölümünde tercih edilmeyen ‘Yüksek Gerilim Dalı’ da yeniden eğitim sistemine kazandırılmış oldu.

İKİ YIL BOYUNCA BURS VERİLECEK

Yüksek Gerilim Dalı’nı tercih eden öğrencilere, laboratuvarlarda elektriğin üretiminden iletim ve dağıtımına kadar tüm kademeleri uygulamalı olarak öğretilecek. Söz konusu proje sektörün yetişmiş eleman ihtiyacına çözüm üretirken mezun olan çocuklar da tehlikeli meslekler sınıfında yer alan bu alanda uygulamalı eğitim aldıkları için sektöre ilk adımlarını güvenle atacaklar.

Bu arada başarılı öğrencilere aylık 500 TL burs verilirken BEDAŞ, ÇEDAŞ ve AEDAŞ’ta staj imkânı sunulacak. Aynı zamanda söz konusu dağıtım şirketlerinin yönetici ve çalışanları, bilgi birikimlerini ve deneyimlerini öğrencilere aktarmak üzere mentorluk yapacak. Öğrencilerin yüksek gerilim laboratuvarlarında mesleki formasyonun gerektirdiği eğitimi görmesini amaçlayan Enerjinin Yıldızları projesi kapsamında Elektrik Piyasası dersi de müfredat kapsamına alındı.

Öğrenci servis şirketleri UKOME kararına uymuyor

06.09.2018 Tarih ve 2018/7-2 Saylı UKOME Kararının 12. maddesinde öğretim yılı boyunca resmi ve idari tatiller ücrete tabi olduğu fakat yarıyıl tatili ücretinin kesinlikle alınmayacağı açık olarak belirtilmiştir.

Fakat Başakşehir İlçe Milli Eğitim sınırları içerisinde bulunan okullardan olan Celalettin Ökten İmam Hatip Lisesinde bu kanun uygulanmamaktadır. Hakkını arayan velilere ise biz zaten ucuz taşıyoruz o nedenle 15 tatili servis taşıma ücretini ödemek zorundasınız baskısı yapılmaktadır. Bu durum karşısında velilerden bazıları bu parayı ödemekte bazıları da tepki olarak çocuklarını servisten almaktadırlar.

Tüketici Dernekleri Federasyonu yetkilileri 15 tatilinde velilerden servis ücreti alınmaması gerektiğini kamuoyu ile paylaşırken, Başakşehir İlçe Milli Eğitim yetkililerinin bu konuda sessiz kaldığı da gözlemlenmektedir.

İran yönetiminden nükleer uyarı

ABD’nin “geleneksel” yani uzun vadeli, çok yanlı, değişken ve tehlikeli Orta Doğu politikası, şimdi de “saldırı tehditleri” savuruyor.

Özellikle, İran, Suriye, Filistin ve hatta Türkiye üzerinde kurulmaya başlanan baskı gittikçe şiddetlenmeye namzet görünüyor.

Gerçekten de, ABD ve özellikle “muhteris” Başkanı Trump, İsrail’i arkasına alarak ve birkaç Arap ülkesine de el uzatarak Orta Doğu’da yeni sınırlar oluşturmak gayretkeşliğini inatla sürdürüyor.

ABD’nin Tahran’a nükleer anlaşmazlığı zaten bir türlü “ateşi düşmeyen” bölgede tansiyonu gittikçe yükseltiyor.

Yıllardır, dünyanın endişeyle odaklandığı Orta Doğu’da, tarihi bir “trajedi” kendini bir kez daha gösteriyor.

Yüce Allah’ın kutsal elçileri Peygamberlerin bile, “barış” ve “huzur”u sağlamak üzere, Orta Doğu’dan çıktığı düşünülürse, ne “derin” bir coğrafyanın karşımıza dikildiği, kendiliğinden anlaşılıyor.

Asırlardır; savaşlar, çatışmalar, isyanlar ve istilalar Orta Doğu’nun adeta hamurunu oluşturuyor.

ABD-İran anlaşmazlığının şimdiden doğurduğu atmosfer, başta Orta Doğu olmak üzere Avrupa’yı da yakından ilgilendiriyor ve endişelendiriyor.

ABD Merkez Kuvvetler’in yeni Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie, Orta Doğu’da en büyük tehdidin İran olduğunu vurgulayarak, “İran ile savaşın peşinde değiliz ama ortaya çıkacak muhtemel bir duruma karşı koyacak şekilde Orta Doğu’da ve dünya çapında esnek ve teyakkuzda olan bir askeri gücümüz var” açıklamalarında bulunması, “küresel savaş” işaretleri de veriyor.

Her türlü ültimatomu reddettiklerini vurgulayan AB, Tahran’ın nükleer anlaşmadaki taahhütlerini kısmen durdurmaya yönelik beyanının büyük endişeyle karşılandığını duyurması dikkatleri çekiyor. Nitekim, Ordunun küresel savaş düzenine göre çalıştığını belirten McKenzie “Bizim içinde olacağımız çatışma büyük ihtimalle bölgesel olmaktan ziyade bölgeler arası olacak” diye büyük bir tehdidi içeriyor.

Bu arada, İran yönetiminden “nükleer uyarı” yapılması da, yeni bir derinliği ortaya atıyor.

Aslında, kan ve barut içinde, acılarla günümüze gelindiğinde İsrail’in kötü emelleri, ABD tarafından ortaya atılan Büyük Orta Doğu Projesi ile yeniden su üstüne çıkıyor.

Daha önceleri belirttiğimiz gibi projenin, ucunda İran’ın parçalanıp üç hatta dörde ayrılmasından sonra kurulacak devletçiklerle ABD ve İsrail’in hakimiyet sağlaması kalıyor.

Tabii ki, bu projenin İran’ın yanı sıra Suriye, Irak, Filistin, Yemen hatta Türkiye’ye zaman içinde büyük zararlar vermesi tehlikesi şimdiden zihinleri kurcalıyor.

Öte yandan, gerek ABD-İran sürtüşmesi ve buna AB ülkelerinin gösterdikleri tepki, gerek 9 Mayıs’ın “Avrupa günü” olması münasebetiyle Marmara Grubu Vakfı’nın düzenlediği toplantıda Türkiye’nin konumu ele alınırken yapılması gerekli girişimler bile beraberinde çeşitli uyarılar çağırıştırıyor.

“Günümüzde Avrupa Birliği’ni Nasıl Tartışmalı Ne Yapmalı” konulu panelde Başkan Yardımcısı Engin Köklüçınar’dan sonra AB Platformu Başkanı Müjgan Suver ‘’Demokrasi İçin Türk Gençliği ve Kadınlar’’ projesinin ve AB günü’nün açılış konuşmasının yanı sıra gençlerin ve kadınların demokratik süreçlere katılım ve farkındalıklarının arttırılması için verilecek kapsamlı eğitim ve uygulamalarla bu sürecin nasıl daha hızlı ve etkili bir şekilde yürütülebileceği konusunda tartışmalar öneriyor.

Gazeteci yazar- Nur Batur, Avrupa Birliği başlığı yeni paradigmalarla tartışılarak, yenilikçi ve farklı bakış açılarının süreci iyileştirme ve geliştirme konusunda sağlayacağı katkının büyük olduğunu öne sürüyor.

Okan Üniversitesi AB Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Zeynep Alemdar ve Avrupa Takım üyesi Can Baydarol’un da katılımcılar arasında olduğu panelde “Demokrasi için Türk Gençliği ve Kadınlar” projesinin yer alması ve yenilikçi yaklaşımlarla desteklenecek olan gençler ve kadınların karar alma mekanizmaları üzerindeki olumlu etkisinin Avrupa Birliği ilişkileri sürecinin iyileştirilmesi konusunda önemli bir faktör olacağı belirtiliyor.

Dış politikada “duygulara” yer verilmemesi gereği üzerinde durulurken, “Türkiye’nin fırsatları tepmemesi”ne de, dikkatler çekiliyor.

Nükleer’de insan gücü artıyor

Türkiye nükleer alanındaki deneyimli insan gücünü artırmak için her yıl yaklaşık 100 öğrenciyi yurt dışına eğitime gönderiyor.

Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Öğretim Üyesi ve 2. Nükleer Santraller Fuarı ve 6. Nükleer Santraller Zirvesi Program Komitesi Başkanı Doç. Dr. Şule Ergün, nükleer alanındaki eğitimlerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

2. Nükleer Santraller Fuarı ve 6. Nükleer Santraller Zirvesi’nde dünyanın birçok ülkesinden nükleer alanında tecrübeli kurum ve kuruluşların temsilcilerinin deneyimlerini paylaştığını ifade eden Doç. Dr. Şule Ergün, Türkiye’de bu alanda çalışan uzmanlar için Zirve’deki oturumların büyük önem taşıdığını belirtti.

Ülkemizde nükleer alanındaki uzman çalışan kapasitesinin her geçen gün arttığına dikkat çeken Doç. Dr. Ergün, şunları söyledi: “Milli Eğitim Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın desteğiyle her yıl yaklaşık 100 mühendis ve temel bilim alanından öğrenciye burs vererek nükleer konusunda deneyimli ülkelerdeki üniversitelere gönderiyor. Ülkemizde nükleer konusundaki ihtiyaç nerede yoğunlaşıyorsa öğrenciler o alandan seçiliyor. Bu kapsamda mühendislerin yanı sıra hukuk, işletme, maliye gibi alanlardan da öğrenciler yurt dışına eğitime gönderiliyor. Öğrencilerin gidecekleri ülke ve okul konusunda da kendilerine yardımcı olunuyor. Bursla gönderilen bu öğrencilerin döndükleri zaman yurt dışında kaldıkları sürenin iki katı kadar bir süre boyunca devlet tarafında görev almaları zorunlu. Bu da ülkemizdeki nükleer alanındaki bilgi birikiminin her geçen gün artması demek.”

Yeni vizyon, yeni proje ve yeni isimler

Sevgili Portreler okurları, yeni bir sayıda daha sizlerle beraber olmanın haklı gururunu yaşıyorum.

Öncelikle aynı yol ve yöntemle farklı sonuç alınmayacağının farkına varmak lazım.

31 Mart kampanyasını bir kenara koymak ve yeni bir strateji oluşturmak gerek.

Komplo teorileri ileri sürerek bir yere varılmaz.

Gereken, amatör ruhla çalışmak, çalışmak ve daha çok çalışmak.

Kibirden, gururdan, rehavetten ve kişisel istikbal kaygısından uzak çalışmak.

Parti içi çekişmeleri ve taht kavgalarını bir süreliğine olsun bir kenara bırakarak, tekvücut halinde çalışmak.

Zaman icraat zamanı.

Az söz çok çalışma…

Muhalefeti kötülemekten ziyade kendini kabullendirme çabası içeren bir çalışma.

Hamasetten ve tribüne oynamaktan uzak, “sahiciliği ve ikna ediciliği” olan bir kampanya ile çalışmak.

Tıpkı, “Erdoğan gibi” çalışmak….

Değişim ve reform elzem hale geldi.

Hele de iptal edilen seçimi kazanabilmek için, seçmenin içini soğutacak bir değişim ve yenilik olmazsa olmazlaştı.

Başta kabine olmak üzere; partide ve bürokraside ses getirecek ve olumlu karşılanacak değişiklikler İstanbul seçiminde de AK Parti’nin işini kolaylaştıracaktır.

31 Mart sonrası “değişim ve reform” beklentisi herşeyin önüne geçti.

Hal böyleyken, teşkilatın yapacağı çalışmaya, bu boyutu da katmak AK Parti’nin elini güçlendirecektir.

Kaldı ki; içinden geçtiğimiz kritik süreç, ekonomik durum, kamudaki atalet ve rehavet bu değişimi en acil hale getirmiştir.

Bu durum, içerde ve dışarda finans ve ekonomi piyasalarının algı ve beklentilerinin de olumluya dönmesi için çok önemli bir vetire ve parametredir.

Gecikme ise, içinde bulunduğumuz handikapları çok yönlü ve boyutlu artırmaktan başka işe yaramayacaktır.

Erdoğan’ın değişim beklentisine uygun adım atacağına, daha ertelemeyeceğine ve şaşırtıcı boyutta büyük ve geniş kapsamlı değişiklikler yapacağına inanıyor ve düşünüyorum.

Ki bu yazıyı yazdıktan sonra düşüncelerimi teyit boyutlu, Erdoğan’ın bu akşam yaptığı konuşmayı çok önemli buluyorum.

“AK Parti’yi milletin değil de, kendi heveslerinin aracı olarak görenlerin bu çatı altında yeri yoktur. Kimsenin bu büyük davayı sekteye uğratmasına izin vermeyeceğiz” sözü oldukça manidardır.

Hele de; “AK Parti’yi ve Türk siyasetini yeni vizyonlarla, yeni projelerle, yeni isimlerle hep birlikte zenginleştireceğiz” söylemini, şaşırtıcı boyutta diyerek bahsettiğim değişimin karinesi olarak görüyorum.

İdlib’deki durum ve muhtemel mülteci akını…

Önceki pek çok yazımda da belirttiğim gibi; Rusya ve Putin’le iyi ilişki içinde olmak faydalıdır.

Ama ABD ve Avrupa’yı ihmal etmeden, yok saymadan…

Küresel Güç dengesini gözardı etmeden.

Çünkü Putin’e çok ve tam güvenilmeyeceği bir gerçek.

Putin’e güvenmek iyidir ama güvenmemek daha iyidir.

İşte bugünlerde İdlip’de ortaya çıkan durum ortada…

ABD bölgedeki aktivitesini kısmen azalttı ve stabil halde.

İdlib saldırmazlık bölgesine Şam rejiminin saldırısı gün be gün yoğunlaşıyor.

Saldırı Esad güçlerince yapılıyor gibi görünse de, arkasında Rus kuvvetlerinin olduğu aşikar.

Yaklaşık iki milyon mülteci her an kapımıza dayanabilir.

ABD ve Avrupa, İran ve Rusya ile hareket etmemizden kaynaklı bedel ödememizi keyifle izler durumdalar.

Seçim sürecinin bitmemesinden dolayı sınırlarımızdaki sorunları ihmal etmeden takip etmek, gerekli önlemleri almak ve küresel denklemi pas geçmemek zorundayız.

Her ne kadar gündemde pek yer almıyor olsa da; Suriye sınırından ve özellikle İdlib bölgesinden kaynaklı çok ama çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız.

Umarım ve inşallah akıl ve akılcılık içeren diplomasi ve sahici bir seçim stratejisiyle şu seçim sürecini kalıcı bir hasar almadan atlatırız.

Bir sonraki Portreler yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.

Türkiye’nin Enerjisine Hareket Desteği

Sektörün lider markası Hareket Proje Taşımacılığı ve Yük Mühendisliği, 5-6 Mart günleri arasında İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Nükleer Santraller VI. Zirvesi ve II. Fuarı’na katılarak katma değerli hizmetlerini ve yaratıcı çözümlerini tanıttı.

60 yılı aşkın bir süredir ağır kaldırma ve taşımacılık hizmetleri sunan, sektörün uzman şirketi Hareket, 5-6 Mart günleri arasında İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Nükleer Santraller VI. Zirvesi ve II. Fuarı’na katıldı. Nükleer sanayide son teknoloji ve yeniliklerin yer aldığı fuarda Hareket, nükleer santral inşasında ihtiyaç duyulan mühendislik destekli ve katma değerli hizmetlerini tanıttı.

Fuara ilişkin bir değerlendirmede bulunan Hareket Proje Taşımacılığı ve Yük Mühendisliği Genel Müdürü Engin Kuzucu, şunları söyledi: “Türkiye’nin artan enerji ihtiyacı ve mevcut enerji fiyatlarındaki yükseklik nedeniyle özellikle sanayi sektörü, nükleer enerjinin gücüne inanıyor. Bugün ülkemizde yapımı planlanan üç nükleer santral projesi bulunuyor. Bu projelerin inşasında gereken hizmetler dışa bağımlı olmadan, yerel tedarikçilerle gerçekleştirilebilir. Hareket olarak biz de alanında uzman ve deneyimli kadromuz, yaratıcı çözümlerimiz, son teknolojiye sahip altyapımız ve makine parkımızla bu santrallerin inşasında üzerimize düşen görevleri yapmaya talibiz. Bu fuarın yeni işbirlikleri için önemli bir adım olduğuna inanıyoruz.”

Middle East Electricity 2019’da AKSA rüzgârı

Türkiye’nin lider jeneratör üreticisi Aksa, enerji sektörünün en önemli fuarlarından biri olan Middle East Electricity 2019 Fuarı’nda (MEE) sektör ziyaretçilerini ağırladı. Ortadoğu Bölgesi enerji sektörü paydaşlarının katıldığı bu fuara Aksa Jeneratör, 17’inci kez katılım gösterdi.

Türkiye’nin lider jeneratör üreticisi Aksa, farklı ülkelerde farklı sektörlerle bir araya gelerek kaliteli ürün ve yenilikçi çözümlerini tanıtmaya devam ediyor. 2018 yılında birçok farklı ülkede farklı sektörlerin fuarlarına katılan Aksa Jeneratör’ün bu yılki ilk yurtdışı fuarı Middle East Electricity 2019 oldu.

Birçok ülkeden sektör temsilcisini bir araya getirerek alanında bölgenin en önemli buluşması sayılan Middle East Electricity 2019 Fuarı’na yenilikçi ürünleriyle katılan Aksa Jeneratör, sanal gerçeklik gözlüğü (VR gözlüğü) ile ziyaretçilerinin eğlenceli dakikalar geçirmesini sağladı. Aksa Jeneratör standını ziyaret eden katılımcılar, sanal gerçeklik gözlüğü (VR gözlüğü) ile üretim kapasitesi bakımından dünyadaki en büyük jeneratör fabrikası olan Çin’deki Aksa Jeneratör fabrikasını sanal ortamda gezme fırsatını yakaladılar.

Enerji sektörünün en önemli oyuncularını bir araya getiren Middle East Fuarı’nda Dubai pazarının öneminden bahseden Aksa Jeneratör CEO’su Alper Peker; “Dubai enerji sektörünün en önemli fuarlarından biri olan Middle East Electricity 2019 Fuarı’na uzun yıllardır katılım gösteriyoruz. Farklı ülkelerde yapılan fuarlara katılmak bizim önceliklerimiz arasında yer alıyor. Yurtdışında yapılan bu tarz fuarların hem sektöre hem de ülkemize çok büyük katkılar sağladığına inanıyorum. Orta Doğu’da elektrik ve enerji sektöründe iş yapmayı hedefleyen firmalar için kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak görüyorum. Bu yıl ilk defa standımızı ziyaret eden katılımcılarımıza sanal gerçeklik gözlüğü ile Çin’de bulunan fabrikamızı gezdirdik. Beklentilerimizin üstünde ilgi gördük ve tabi bu da bizi çok mutlu etti. Yeni nesil teknolojilerle ziyaretçilerimizi şaşırtmaya devam edeceğiz” dedi.

Dubai Dünya Ticaret Merkezi’nde düzenlenen ve sektörün en önemli fuarlarından biri olan Middle East Electricty 2019 Fuarı; 1600’den fazla firmanın katılımıyla, yenilenebilir enerji sektörü ve aydınlatma endüstrisi de dahil olmak üzere elektriğin üretimi, iletimi ve dağıtımını kapsayan küresel ölçekte yapılan en büyük fuar olma niteliği taşıyor. Fuar süresince, düzenlenen seminerlerde, Ortadoğu Elektrik sektörünü yönlendiren isimler, sektördeki son eğilimler ve teknolojik yeniliklerle ilgili, katılımcılara bilgi paylaşımı yapıldı.

Kapitalizm’in dayanılmaz cazibesi

Sömürgecilik de denilebilir aslıda..  Ancak, kısır döngü içerisinde üretende, tüketende istediklerini alırlar. Liberal ve ümmetçi takımının aynı paydada buluştuğu bir düşünce yapısına sahip olmaya başlaması, sanırım hızlanan teknoloji sayesinde dahada ilerliyor.. Çünkü kapitalizm, insanlara sürekli kendini geliştirme zorunluluğu getiriyor. Kendini geliştirmek içinse teknolojiye ihtiyaç duyuyor insanoğlu.. ve yenilikleri takip etmek  zorunda kalıyor. Dolayısıyla tüketim başlıyor.

Kapitalizm sistemi, özünde bir tarafı zenginleştirirken diğer tarafın fakirleşmesidir. En cazip ve büyülü tarafı da, bunu insanlara hissettirmeden yapmasıdır. Sinsice kuşatır insanı. Şöyle ki; Bir kredi kartı mağduru ta ki icralık olana kadar kartların cazibesiyle tüketime devam eder. Her şey o kadar caziptir ki fark edemez tehlikeyi.. Kapitalizmin yarattığı “kredi kartı terörünün” pek çok insanın hayatında da çöküntülere, felaketlere sebep olduğunu hepimiz biliyoruz.

Kapitalizmin emrettiği “tüket”.! acımasızdır.. Işıltılı, pırıltılı bir yaşam, güzel marka giyimler, kafeler, oteller, avmler, lüks arabalar, cep telefonlarının albenisi, vs. bunlar kapitalizmin en sevdiği şeylerdir. Çünkü kapitalizm insanların düşünmesini istemez. Sadece o cazibeye kapılıp tüketmenizi ister.

En dehşet verici tarafıda; sizin ideallerinizi, düşünsel ve kültürel değerlerinizi, tüm kitlesel hareketleri, market değeri olan “nesne” lere dönüştürebilmesidir.

Hepimizi birer tüketim canavarı’na dönüştürebilen, özgürlüğümüzü bile sömüren, üreticilerin hergün karşımıza yeni bir cazip teklifle sunduğu nesnelerle çıktığı sürece bu sistemden vazgeçmemiz mümkün görünmüyor.

Ama unutmayalımki; kapitalist sistem bizlerin gözünü boyadığı sürece tüketime hesapsızca devam ederek bir başka yerde sistemi elinde tutanların ekmeğine yağ sürmüş olacağız. Ha sadece yağ sürmekle kalsak yinede şanslıyız. Ancak bizlerin her tükettiği şey birilerinin daha fazla kazanma hırsını tetikleyecek ve pek çok insanın hayatına mal olabilecek sonuçlar doğuracak.. Çünkü kapitalist sistem felaketlerle besleniyor.! Birileri savaşsın, felaketler olsun ve tüketime ihtiyaç duyulsun.

Her ne kadar yadırga sakta, kapitalizm hayatımızın bir parçası. Kontrollü olduğumuz sürece kapitalist sistemin bizi yönetmesine izin vermeyiz. Eğer kontrolsüz davranıyorsak ve bu cazibeye kapılıyorsak bu sistemin içinde kaybolmaya mahkumuz demektir.

Çimento torbası harç malzemesi olacak

Kağıt ambalaj üreticisi Işıklar Ambalaj, dünyanın lider kraft kağıt üreticisi BillerudKorsnäs ile işbirliği yaptı. Anlaşmayla birlikte, Işıklar Ambalaj üreteceği çimento torbalarında BillerudKorsnäs tarafından geliştirilen D-Sack ürün teknolojisini kullanacak. Ambalajlar çimento harcı ile birlikte karıştırılacak, etkileşim başladığında ambalaj yok olacak.

Başta çimento ve yapı malzemeleri olmak üzere birçok kullanım alanına yönelik kağıt ambalajlar üreten Işıklar Ambalaj, dünyanın lider kraft kağıt üreticisi BillerudKorsnäs ile yeni ürün teknolojileri kapsamında önemli bir işbirliği gerçekleştirdi. Anlaşma doğrultusunda BillerudKorsnäs tarafından geliştirilen D-Sack ürün teknolojisi, Işıklar Ambalaj’ın üreteceği yeni kraft ambalajlarda kullanılacak.

Yenilikçi ürün teknolojisi ile ilgili bilgiler veren Işıklar Ambalaj Genel Müdürü Volkan Girişken, D-Sack özellikli ambalajların, çimento ile karıştırıldığında malzemenin bir elementi haline geldiğini belirtti. Girişken, “D-Sack sayesinde çimento ve yapı malzemeleri ambalajları artık bir atık haline gelmeyecek.” dedi.

Konya ve Erbil’de Üretilecek!

Işıklar Ambalaj olarak sürdürülebilir ürün teknolojilerine odaklandıklarını ifade eden Girişken, kaybolan torba teknolojisiyle hem çevre kirliliğini azaltacaklarını hem de müşterilerinin karlılıklarını artıracaklarını söyledi.

D-Sack teknolojili ürünler Işıklar Ambalaj’ın Konya ve Irak Erbil’de bulunan fabrikalarında üretilecek.

Hilâlin damgası ‘Selâtin Camii’ler

0

İslam beldelerinde toprağın üzerine basılmış bir mühür, bir damgadır camiler.

İstanbul deyince akla gelen önemli unsurlardan birisi de sahip olduğu selâtin yani Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan camilerdir. Padişah anneleri valide sultanların, imparatorluk şehzadelerinin ve sultanlarının yaptırdığı camilere de selatin camiler denmiştir. İstanbul silüetine bir islam şehri olma özelliği kazandıran bu camiler yüzyıllardır İstanbul’un günlük koşturmacasına, Ramazan’larına ve bayramlarına da şahitlik ediyor.

Bu camilerin özellikleri arasında;

24 saat açık olması, Ramazan’da minareleri arasında mahya asılması, Hünkar mahfilinin bulunması, birden fazla minaresi olması yer almaktadır ayrıca sultanlar bu camileri yaptırırken devlet hazinesinden hiçbir harcama yapmaz, tamamen kendi kişisel servetlerini kullanırlardı.

İstanbul Selâtin camileri içinde şöyle bir sıralama vardır.

En önemlisi Ayasofya Camii’dir. Çünkü İstanbul’un fethini temsil eder.

Daha sonra Fatih Camii gelir. Çünkü bu cami İstanbul’un Fatih’i tarafından inşa ettirilmiştir. Daha sonra Süleymaniye ve ondan sonra da Sultan Ahmed gelir.

Bu dört camiden aynı anda okunan cenaze salâsı tahtta olan padişahın vefat ettiği anlamına gelirdi.

Fatih Camii’nde Teravih namazlarında beş farklı makamda Kur’ân okunması yüzyıllardır süren bir gelenek. Teravihlerde her dört rekâtta bir sırasıyla Rast, Saba, Hüseynî, Evc ve Acemâşiran makamlarında Kur’ân okunuyor. Bu makamlar sadece namaz sırasında değil, rekât aralarındaki salât ve selamlarda da kullanılıyor.

Süleymaniye Camii’nin, İstanbul Ramazan gelenekleri içinde ayrı bir önemi vardı. Ramazan’ın geldiğini müjdeleyen hilalin görünmesi üzerine ilk mahya burada yakılır, şehrin dört bir yanından görünen ışıl ışıl mahya, İstanbul’un diğer camilerine mahyaların yakılması için işaret verirdi. Mimar Sinan “Kalfalık eserim” dediği Süleymaniye Camii’nde öyle mimari incelikler kullandı ki, bugünün teknolojisi bile onun tekniğine erişemedi.

Kanuni’nin iki adım arkasında Sinan

Rivayete göre, Kanuni Sultan Süleyman bir gece rüyasında Resul-i Ekrem Efendimizi gördü. İkisi, Haliç’i ve Boğaz’ı gören bir tepedeydi. Peygamber Efendimiz, Sultan’a oraya bir cami yaptırmasından bahsediyordu ve mihrabı ile minberinin yerini tarif ediyordu. Ertesi gün, Kanuni hemen Mimar Sinan’ı çağırdı. Onu rüyasındaki tepeye götürdü ve tam rüyasını anlatırken Sinan “Sultanım, mihrabı burada, minberi burada olsun” diyerek Sultan’ın rüyada gördüğü noktaları gösterince Kanuni şaşırdı. Sinan ise sakince, “Dün geceki kutlu ziyaretinizde ben de iki adım arkanızdaydım” dedi.

Bir başka Selâtin Cami olan Haliç kıyısında yer alan Eyüp Camii, Fatih’ten sonra bütün padişahların kılıç kuşandığı yer haline gelmiştir.

Büyük Selâtin camilerimizden olan Bayezid Camii’nin ise Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” isimli eserinde de bahsettiği ilginç bir hikayesi vardır.

Kâbe’yi görerek inşa edilen mihrab

Evliya Çelebi’nin aktardığı bilgilere göre Bayezid Camii’ni İstanbul camileri içinde eşsiz kılan en önemli özelliği ise bu camiden sonra inşa edilen bütün camilerin kıble ayarlamalarının Bayezid Camii baz alınarak yapılmış olmasıdır. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde konuyla ilgili olarak şunları kaydetmiştir:

Bu caminin temeline başlandığında Mimarbaşı, ‘Sultanım! Mihrabı nice koyalım?’ diye sorunca, Sultan Bayezid-i Veli, ‘Ayağım üzere bas’ der. Sultanın ayağı üzere basınca Kabe-i Şerif‘i gören mimar, hemen Bayezid Han’ın ayağına yüz sürüp, ilk olarak caminin mihrabını yapar.

İstanbul’da Beyazıt Camii yapılana kadar kıble tayininde; Mesacid-i Evvel denilen, İstanbul’da Kabe’ye en yakın camii olan “Akbıyık Mescidi” esas alınırdı. Ama Sultan Beyazıt Han’ın bu kerametinden sonra ise İstanbul’da yapılan tüm camilerin kıble tayini Beyazıt Camii esas alınarak yapılmaya başlandı.

Ayrıca Frenk memleketlerinde yıldızlar ilmini bilen gayrimüslimler, vakitlerini ve yön gösteren aletlerini Bayezid Han Camii’nden düzeltirler.

Cümle kapısında Şeyh Hamidullah tarafından yazılmış bulunan kitabeye göre ise,1501-1506 yılları arasında beş yılda tamamlanan Bayezid Camii’nde ilk namazı Sultan Bayezid-i Veli bizzat kıldırmıştır.

Bunun nedeni ise hayli ilginçtir:

Sultan Beyazıt Han’ın ‘İkindi namazının sünnetini terk etmeyen camiyi açsın’ talebi üzerine kimseden ses çıkmayınca; Sultan, “Elhamdülillah ben hiç terk etmedim” diyerek, caminin açılışını yapmış ve ilk namazı da yine kendisi kıldırmıştır.

Planı bir padişah tarafından çizilen tek cami Selâtin Cami’lerimizden biri olan ve Son dönem Osmanlı cami mimarisinde benzeri olmayan bir örnektir Yıldız Camii.

Barbaros Bulvarı’nda Yıldız Sarayı yolu üzerindeki cami, 1885-1886 yılları arasında Sultan II. Abdülhamid Han tarafından Nikolaki Kalfa’ya yaptırılmış. Hamidiye ya da halk arasındaki adıyla Yıldız Camii’nin planı 2. Abdülhamit tarafından çizilmiştir. Bu nedenle planı bir padişah tarafından çizilen tek camidir. Camii, Peygamber efendimizin miraca yükseldiği mekan Mescid-i Aksa’ya benzemesi de dikkat çekicidir. Sultan II. Abdülhamid bu caminin ahşap kafeslerini de kendisi yapmıştır.

Bu Cami diğer selâtin camilerin aksine ilk olarak tek minareli yapılmıştır.

Sultanlar Ramazan ayları geldiğinde maiyetleriyle birlikte muhtelif Selâtin Cami’lere giderek teravih namazlarını eda ederlerdi.

Bazı padişahların ise Ramazan Ayı geldiğinde tebdil-i kıyafet gezerek istanbulun mahalle arası camilerine gidip teravih namazlarını kıldıkları, halkın ahvalini bizzat görüp gerekenin yapılması için talimat verdikleri kayıtlara geçmiştir.

Evet değerli dostlarım, burda sizlere kısaca İstanbul Selâtin Camilerinden sadece bazılarını yazdım.

Bu muhteşem eserleri sadece tarihi eser niteliğinde değil yaşanan ibadethaneler ve müslümanların birlik, beraberlik ruhunun bütünleştiği mekanlar olarak görüp, bu bilinçle yaşamamız dileklerimle, bir başka yazımızda görüşmek üzere Allah’a emanet olunuz!

Kimya sanayi liderliğe koşuyor

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) verilerine göre; Şubat ayı kimya ihracatı, 2018 yılı Şubat ayına göre yüzde 29,8 artışla 1,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. Böylece kimya sanayi, 2019 yılında ikinci kez en çok ihracat yapan ikinci sektör oldu. Kimya sektörü, 2019 yılı Şubat ayında ihracatını en çok artıran sektörler arasında da yüzde 29,8 ile ikinci oldu.

Kimya sanayi Şubat ayı ihracat rakamlarını değerlendiren İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister, “Türkiye’nin en çok ihracat gerçekleştiren sektörlerinden kimya sanayinin ihracat performansı yükselmeye devam ediyor. Kimya sanayi, Ocak ayından sonra Şubat ayında da gösterdiği performansla en çok ihracat gerçekleştiren ikinci sektör olmayı başardı. Şubat ayı kimya ihracatı geçen yıl aynı döneme göre yüzde 29,8 artışla 1,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2018 yılı Şubat ayında 1,3 milyar olan kimya ihracatımız, yüzde 29,8 artışla ihracatını en çok artıran sektörler arasında da ikinci oldu. Sektörümüzün bu başarısında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Bu yıl yapacağımız yurt içi ve yurt dışı etkinliklerimizle sektörümüzü desteklemeye devam edeceğiz. Özellikle Ticaret Bakanlığımızın da belirttiği hedef ülkeler arasında yer alan Çin, Hindistan, Meksika, Rusya, Amerika pazarının yanı sıra Afrika ülkelerinde de ihracatımız için önemli fırsatlar var. Bu fırsatları değerlendirmek isteyen ihracatçı firmalarımızı potansiyel alıcılarla buluşturmaya devam edeceğiz” açıklamasını yaptı.

Yenilebilir enerji sistemleri ve akıllı şebekeler

Günümüzde “akıllı” ifadesi birçok alanda yaygın bir şekilde kullanılır hale gelmiştir. Akıllı cihazlar, akıllı evler, akıllı şebekeler, vb. muhtelif kavramlar hayatımızda sıklıkla duyduğumuz bir konumdadır. Fakat her şeyden önce burada “akıllı” kavramı ile ne ifade edilmek istenildiği net bir şekilde belirlenmelidir. Geçmiş zamanlarda ilk nesillerdeki televizyonlar uzaktan kumanda teknolojisine sahip değillerdi ve genelde evin en küçüğü uzaktan kumanda görevini fiziksel olarak üstlenmekteydi. Zaman içerisinde televizyon sahiplerinin konforunu artırmak üzere uzaktan kumandalar ortaya çıktı. Fakat burada önemli olan konu kanal değiştirme komutunun daha basit bir şekilde de olsa hala televizyon izleyicisi tarafından verilmesidir. Günümüzde ise benzer şekilde komutun hala kullanıcı tarafından fakat daha kolay bir şekilde verildiği görevlere sahip akıllı evler ortaya çıkmıştır. Kullanıcı; uzaktan perde kontrolü, klima kontrolü, vb. birçok tanımlı görevin bir tablet ya da akıllı telefonda yer alan bir uygulama üzerinden evde dahi olmasa gerçekleştirilmesini sağlayabilmektedir. Fakat uzaktan kumanda örneğine benzer olarak, burada da daha teknolojik bir şekilde desteklenmekte de olsa kararların sahibi son kullanıcıdır. Bu bağlamda; aslında günümüzde akıllı ev olarak adlandırılan birçok ev, gelişmiş otomasyon altyapısına sahip “uzaktan kumandalı” evler konumundadır. Yani kısaca “akıllı” teriminin birçok alanda gerçek manasından öte biraz reklam amaçlı olarak kullanıldığını söylemek yersiz değildir.

“Akıllı” kavramının, aslında bir uygulama alanı içerisinde mevcut olabilecek yüzlerce görevden en az birisi ile ilgili kararların ilgili alandaki konforu, işletim etkinliğini, vb. artıracak şekilde insan dışında harici bir karar verme mekanizması tarafından verilmesi durumunda var olduğu söylenebilir. Burada; son kullanıcının davranışlarını bir öğrenme mekanizması vasıtasıyla zaman içerisinde öğrenip, belirli işlemleri kullanıcı yerine gerçekleştiren bir ev enerji yönetim sisteminin varlığı ile gerçek bir “akıllı ev” kavramından bahsedebiliriz.

Akıllı şebekeler ise elektrik güç sistemine bilgi ve haberleşme teknolojilerinin daha yaygın oranda entegre edilmesi ile birlikte elektrik güç sisteminde daha etkin ve daha ekonomik bir işletim ortaya çıkaracak gelişmiş karar verme mekanizmalarının geliştirilmesi üzerine kuruludur. Akıllı şebekeler bir raf ürünü değildir, bir vizyonu sergileyen tanımlanmış bir konsepttir. Burada mevcut güç sisteminin genel yapısının tamamen değiştirilmesi gibi bir durum zaten söz konusu değildir. Sadece New York’taki yer altı güç sistem kablolarının toplam uzunluğunun dünyanın çevresini yaklaşık 50 defa dönebilecek ebatta olduğu düşünüldüğünde bu zaten imkânsızdır. Burada önemli olan güç sisteminde yeni nesil teknolojiler ile birlikte yapısal bir modernizasyonun gerçekleştirilmesidir.

Akıllı şebekelerin sağlayacağı en önemli avantajlardan biri ise yenilenebilir enerji sistemlerinin entegrasyonu açısından olacaktır. Elektrik enerjisi üretimi açısından çevre dostu bir işletim sunan rüzgâr, güneş gibi yenilenebilir kaynaklar tabanlı önde gelen yenilenebilir enerji sistemlerinin en büyük dezavantajları, tamamen meteorolojik koşullara bağımlı olarak üretim gerçekleştirmelerinden ötürü elektriksel güç çıkışlarının oldukça değişken olmasıdır. Burada bahsi geçen değişken üretim, arz ve talebin anlık olarak mükemmel gerçekleşmesi gereken dünyadaki nadir emtialardan biri olan elektrik enerjisinde bu müthiş dengenin sağlanmasını oldukça zorlaştırmaktadır. Bu nedenle de belirtilen güç sistemi işletimi tabanlı kısıtlamalar ile birlikte yenilenebilir enerji potansiyelinden daha az şekilde faydalanabilmek gibi önemli bir olumsuzluk ortaya çıkmaktadır. Burada yenilenebilir enerji sistemlerinin entegrasyonunun yüksek oranda olması için güç sistemi esnekliği kavramı son yıllarda daha ön plana çıkmaktadır. Zaten geçmişten beri talebin değişimine göre konvansiyonel ve kontrol edilebilir üretim santrallerinin değişken güç üretimi planlaması en olgunlaşmış esneklik çözümüdür. Fakat bu arz-talep dengesi problemine, özellikle arıza koşulları dışında tamamen kontrol edilebilir olarak kabul edilen üretim (arz) tarafında oluşacak yenilenebilir enerji tabanlı belirsiz üretim nedeniyle gerçekleşecek olumsuz katkı, sadece konvansiyonel santraller tabanlı sunulan esnekliği oldukça yetersiz kılmaktadır. İşte tam bu kapsamda akıllı şebeke vizyonu, gerektiğinde talep tarafının da talebinin değiştirilebilmesi vasıtasıyla esneklik kaynağı haline gelmesi, son kullanıcıdan dağıtım ve iletim sistemlerine kadar farklı seviyelerde enerji depolama sistemlerinin etkin bir şekilde entegrasyonu ve işletimine imkân sağlaması vb. hususlar sayesinde oldukça kullanışlı esneklik çözümleri oluşturmaktadır. Bu bağlamda daha fazla yenilenebilir enerji sistemi için, daha akıllı şebekeler üzerine yapılan çalışma ve yatırımlar artık kaçınılmaz haldedir.

Yetkili olmayan fatura merkezlerine dikkat!

Zorlu Enerji Abonelerini Yetkisiz Fatura Merkezleri Konusunda Uyardı.

Zorlu Enerji, ödeme noktası adı altında fatura tahsilatı yapan ancak sonrasında ortadan kaybolan yetkisiz fatura merkezleri konusunda abonelerini uyararak; fatura ödemeleri için N Kolay merkezlerini tercih etmelerini istedi.

Zorlu Enerji, elektrik perakende satış faaliyetlerini sürdürdüğü Afyonkarahisar, Bilecik, Eskişehir, Kütahya ve Uşak illerindeki abonelerini, yetkisiz fatura ödeme merkezleri konusunda uyardı. Özellikle son günlerde artan fatura dolandırıcılığı haberleri sonrasında tüketicilerine bilgilendirme yapmak isteyen Zorlu Enerji, faturaların N Kolay şubelerinden ve anlaşmalı bankalar aracılığıyla ödenmesi gerektiğini vurguladı. Anlaşmalı olmayan noktalar ve internet sitelerine ödeme yapılması durumunda; faturaların hiç ödenmemesi ya da geç ödenmesi nedeniyle enerjinin kesilmesi gibi risklerin olduğuna dikkat çeken Zorlu Enerji; korsan ödeme noktalarından alınan dekontların yasal bir geçerliliği de bulunmadığını da vurguladı.

N Kolay doğru adres

Zorlu Enerji aboneleri, faturala ödemelerini, N Kolay ödeme noktalarında masraf ya da komisyon vermeden gerçekleştirebiliyor ve arzu ederlerse anlaşmalı bankalardan otomatik ödeme talimatı, internet veya telefon bankacılığı ve ATM üzerinden de ücretsiz bir şekilde işlem gerçekleştirebiliyor.

Özel güvenlik firmaları yüksek aidatların ana kaynağıdır

Mehmet Müezzinoğlu AK Parti İstanbul İl Başkanı görevindeyken 2005 yılında ünlülerin evlerinde yaşanan hırsızlık olaylarının arkasında güvenlik şirketlerinin olduğunu iddia etmişti.

Bu iddianın ardından Müezzinoğlu’nun sözlerine çok büyük tepkiler gelmiş ve özellikle güvenlik şirketleri bu iddiaların kabul edilemez olduğunu belirtmişlerdi.

Eski Başbakan Tansu Çiller, Müsteşar Ömer Dinçer, sanatçı Özcan Deniz ve gazeteci Cengiz Çandar gibi kişilerin evlerinde yaşanan hırsızlıkların altında vatandaşa çaresizlik duygusu verilmesinin yattığını söyleyen Müezzinoğlu’nu şimdi çok daha iyi anlıyorum.

Şu anda İstanbul’da bir sitede gece 2, gündüz 2 güvenlik çalıştırılıyorsa şirkete site yönetimi 40.000 lira gibi bir fatura ödemek zorundadır. Bu bedele ayrıca çalışan personelin kıdem, ihbar tazminatları ve yıllık izin bedelleri dahil değildir.

Ciddi anlamda artan maliyetler sebebiyle site yönetimleri güvenlik şirketleri ile sözleşmelerini fesih ederek maliyetleri düşürmeyi amaçlamaktadırlar.

Fakat sözleşmeyi fesih etmeyi düşündüklerini güvenlik şirketine bildirdiklerinde şirket yetkililerinden bizimle çalışmayı bırakırsanız sitenize hırsızlar girer ve bundan önce bizi bırakan sitelerde çok hırsızlıklar yaşandı cevabı veriyorlar.

Sitelerde yaşayanların en büyük sorunların birisi olan yüksek aidat sorunun en büyük miktarını güvenlik firmalarına ödenen faturalar oluşturmaktadır.

Geçen gün Başakşehir’de bir sitede yöneticilik yapan dostlarımla sohbet halindeyken güvenlik firması ile yaşadıkları bir diyalogu konuştuk.

Sitelerinde bir sakinleri uyuşturucu içiminde bir aparat olarak kullanılan şaşal tabir edilen 4 parça şişe ve uyuşturucu kalıntıları bulmuşlar. Bunu site yönetimine bildirmişler. Site yönetimi güvenliğe iletmiş. Güvenlik ise polisi aramış fakat polis gelemeyeceklerini söylemişler ve güvenlik elemanlarının şikayetçilerle görüşmesinin yeterli olacağı cevabını vermişler.

Bunun üzerine vatandaşlar, “Biz uyuşturucu madde kokusunu otoparkta duyuyoruz, evimizin bahçesine uyuşturucu içilen ekipmanlar atılıyor. Peki neden polis gelmiyor, bu sorunu güvenlik şirketi çözecekse biz neden burada aylardır uyuşturucu kokusu ile yaşıyoruz” şeklinde tepki vermişler.

Bunun üzerine sitenin yöneticileri 155’i arayarak vatandaşların tepkilerini iletmişler ve emniyet güçlerinin şikayetlere duyarsız kalmamasının gerekli olduğunu vurgulamışlar.

Aradan 2 saat geçmiş ve site yönetim ofisine Başakşehir İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polis ekipleri gelmiş. 2 polis memurundan birisi yönetimin önünde bağırıp çağırmaya başlamış. Yöneticiler bağırmalar üzerine polis memurlarının yanına gitmişler ve neden bağırdığını sormuşlar.

Şikayet ettiniz geldik; kim şikayet eden ona bağırıyoruz, gelsin, nerede gösterin, kim, neden, nasıl içmiş, ne içmiş diyerek gergin şekilde sanki şikayet edenlerle değil de halkın huzurunu bozanlarla konuşuyormuş gibi bir üslup sergilemiş.

Vatandaş polise şikayet etmekten çekinir hale geldiği halde birde hizmet alamadığı güvenlik şirketlerine yüksek bedeller ödemek zorunda bırakılıyor.

O sebeple 2005 yılında Mehmet Müezzinoğlu’nun özel güvenlik şirketlerini kızdıran iddiası birileri tarafından dikkate alınsaydı ve vatandaş bu şirketlerin sömürüsü ile karşı karşıya bırakılmayacaktı.

Esas sorun, sorunlara çözüm üretmeyenler ve haksızlıklar karşısında susanlardır.

Yani sorunu yaşayanlar da bizleriz, sorunun ta kendisi de bizleriz…

Rosatom ve Ruanda Cumhuriyeti ile anlaştı

Türkiye’nin ilk nükleer enerji santrali Akkuyu NGS’yi inşa eden Rusya Atom Enerjisi Kurumu ROSATOM ile Ruanda Cumhuriyeti, nükleer enerji alanında eğitim ve olumlu kamuoyu oluşumuna yönelik iki işbirliği anlaşması imzaladı.

İşbirliği anlaşmaları 28 Şubat 2019’da, Ruanda’nın başkenti Kigali’de, ROSATOM Genel Müdür Yardımcısı ve Uluslararası Faaliyetler Birimi Direktörü Nikolay N. Spassky ve Ruanda Cumhuriyeti Altyapı Bakanı Claver Gatete tarafından imzalandı.

Yapılan anlaşma ile, atom enerjisinin barışçıl kullanım programının geliştirilmesi için, insan kaynaklarının geliştirilmesi ve halkın kabulünün arttırılması gibi iki önemli alanda işbirliği sağlanacak.

Özellikle, personel eğitimi ile ilgili işbirliği anlaşması çerçevesinde taraflar, nükleer enerjinin ve yan sanayilerin ihtiyaçları için personelin eğitimi konusunda ortak projeler yürütmeyi kabul etti. Anlaşma kapsamında Ruanda Cumhuriyeti’nin nükleer altyapısı için eğitim programlarının düzenlenmesi planlanıyor. Uzman eğitim kurumlarıyla yakın temasın arttırılması, ortak kısa vadeli programların organizasyonu, öğretmen eğitimi, uzman eğitimi ve bilimsel literatür geliştirme ile öğrenci değişim hareketliliği organizasyonları gerçekleştirilecek.

Atom enerjisi sektöründe olumlu kamuoyu görüşü oluşturma işbirliği anlaşması, tarafların halkla ve medyayla işbirliği içinde çalışmasını amaçlayan bir dizi faaliyetin hazırlanmasını ve uygulanmasını içeriyor. Gazeteciler, uzmanlar, öğretmenler ve öğrencilerle etkileşimin yanı sıra yapılacak faaliyetler, halkı nükleer teknolojiler ve kullanımları hakkında bilgilendirmeyi amaçlıyor.

Ruanda Cumhuriyeti Altyapı Bakanlığı ile Rus Devlet Şirketi ROSATOM arasında 5 Aralık 2018’de barışçıl atom enerjisi kullanımı alanında işbirliğine yönelik hükümetler arası anlaşma imzalanmıştı.

İstanbul’da seçimler sil baştan

Sevgili Bir Portre okurları, yeni bir sayıda daha sizlerle beraber olmanın haklı gururunu yaşıyorum.

Karar doğru mu, yanlış mı…

Objektif mi, sübjektif mi…

İktidara mı, muhalefete mi yarıyor…

Oybirliği ile değil de, neden oy çokluğu ile alındı….

Falan falan gibi….

Bu tür ve tarz polemikleri uzatmak oldukça mümkün.

Ama bir realite var ve 23 Haziran’da yeniden yapılacak seçimle İstanbul başkanını seçecek.

Bu karar kimin işine gelir.?

Neden’ini, niçin’ini tartışmaya ve konuşmaya bile gerek yok artık.

Zaten, bunlar yarından itibaren başlayacak kampanya sürecinde bolca dillendirilecek.

Kimin işine yaradığını ise 23 Haziran akşamı hepimiz göreceğiz ve sonuca saygı duyacağız.

Olması gereken budur.

Yüksek Mahkeme bir karar aldı ve mucibince hareket etmek tek yoldur ve gerçektir.

YSK’yı tartışmak kimseye bir şey getirmeyecektir. (haklı, haksız, demogojik…)

Aksi takdirde yıpranan kendi kurumumuz, kendi devletimiz, kendi birliğimiz olacaktır.

“Ama karar da haksız” veya “karar şüpheleri ortadan kaldırdı, isabet oldu” gibi söz ve söylemleri bolca duyuyoruz.

Bu noktadan hızla uzaklaşmalı ve aklıselimle seçim sürecine girmeliyiz.

Bunun ötesinde, söylenecek herşey laf ü güzaftan öteye geçmeyecektir.

Aslında YSK öyle kritik bir karar aldı ki…

Sevinenler için de, yerinenler için de öngörülmesi çok zor ve sonuçları itibariyle siyaseti yeniden şekillendirmesi muhtemel bir sürecin başlangıcı olacaktır.

İktidar için de, muhalefet için de, 23 Haziran sonrasi asla öncesi gibi olmayacaktır.

Türk siyasetinin yeniden yapılanmasını icbar edecek bir karar gibi görünüyor.

İstanbul sadece İstanbul’dan ibaret değildir.

İstanbul Türkiye’nin öznesi, yüklemi, özeti, nüvesi ve çekirdeğidir.

Nasıl dünyada eşsiz bir şehir ise; Türkiye için de benzersiz ve tüm ülkeyi etkileyen bir şehirdir.

Siyaseten de; İstanbul’u kazanmak Türkiye’yi kazanmak gibidir ve kazanan kazanmış, kaybeden kan kaybetmeye başlamış demektir.

Hal böyleyken, istesek de istemesek de; YSK kararı Türk Siyasetini yeniden yapılandıracak bir süreci başlatmıştır.

İktidar-Muhalefet hep birlikte “bu bir belediye seçimi” dese bile; bunun yerelliği aşan genellik ve hatta uluslararasılık arzettiğini çok iyi biliyorlar.

23 Haziran sonrası kartlar yeniden karılacak.

Taşlar yeni baştan dizilecektir.

Yapılacak olan, artık önümüze bakmak ve seçim yorgunu milleti kasmadan, germeden ve salimen 23 Haziran’a ulaştırmaktır.

Komplo teorilerine, algı operasyonlarına ve toplum-siyaset mühendisliğine fırsat vermeden bu sınavı da atlatmalıyız.

Provokatif parmaklara, ekonomik tetikçilere, manipülatif seslere, elini ovuşturarak sokakların karışmasını bekleyenlere aman vermemeliyiz.

31 Mart öncesi gerginlikleri, kamplaşmaları, ağır ve itham edici söylemleri unutup; yeni bir ses, taze ve temiz bir nefes ve sağduyu ile hareket etmek milli menfaatlerimiz, birlik ve beraberliğimiz, demokratik seçim geleneğimiz için en ideal ve doğru yoldur.

Süreç, 31 Mart öncesinden çok daha kritik, daha keskin ve daha gergin.

Bunu daha da kızdırmak veya bu “kızgın demiri soğutmak” bizim elimizde.

Soğutursak ve soğukkanlı olursak hep birlikte kazanırız.

Kazanayım da nasıl olursa olsun dersek ve siyaset ateşini daha da harlarsak; kazanırken hep birlikte kaybederiz.

Benden söylemesi…

Kimse kızmasın,

Sözlerim tüm partilere, partililere, herkese ve hepimizedir.

Yangına körükle gitmenin alemi yok.

Enseyi karatmadan, kimseyi hasımlaştırmadan, rakibi düşmanlaştırmadan hareket edilmesi gereken bir seçim arifesine girdik.

Allah hayırlısını versin…

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.