19.5 C
İstanbul
Çarşamba, Haziran 11, 2025
Ana Sayfa Blog Sayfa 100

İstanbul işgal altında

Evet, İstanbul işgal altında hem de silahlı bir güçle değil, yardımseverliğimizden faydalanarak kol kanat gerdiğimiz kişiler tarafından işgal altında…

Bu işgalin ardından yaşanan tablo ise çok acı bir duruma geldi. Komşuluk, güven, dostluk, paylaşmak, itimat ve birlik ile beraberlik nostalji olarak anılır oldu.

Bu güzel paylaşımların yerine; komşu komşuyu tanımama, düşmanlık ve kin artışı, paylaşacak insan bulamama ve güvensizlik geldi.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek,‘Canım İstanbul’ şiirinde, “Gecesi sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan, İstanbul” dediği günlerin belki de masal olduğu zannedilecek gelecek kuşaklar tarafından…

Yedi tepe İstanbul’un geceleri artık sümbül kokmuyor ve bülbül kokan Türkçe’si de artık yok…

Eksi Sözlük kanun tanımıyor

İnternetin hayatımıza hızla girmesinin ardından bir insanı tanımak için arama motorlarını kullanma yolunu hepimiz bugünlerde sık kullanıyoruz. Bizim yaptığımız gibi başkaları da bizler hakkında bilgi sahibi olmak adına sanal alemde nasıl göründüğümüzü arama motorları ile öğrenme yolunu tercih ediyorlar.

O sebeple sanal alemdeki durumumuz çok önem arz etmektedir. Sanal alemde kendi itibarınızı kontrol etmezseniz bunu sizin yerinize başkaları yapar ve sanal ortamdaki itibarınız sizleri olduğunuzdan farklı ve kötü gösterebilir.

İnternette sizi anlatan ifade, resim ve haberler sizi bazen çok zor duruma düşürebilir. Bu tarz durumlarla karşı karşıya kaldığınızda unutulma hakkınızı kullanabilirsiniz.

Arama motorlarında adınızı yazdığınız zaman nasıl bir siz ile karşılaşıyorsunuz? Eski nişanlınız, kumsalda güneşlenirken çıkan fotoğraflar sizi rahatsız ediyor mu?

Bu tür rahatsızlıkları olan kişiler arama motorlarına başvurarak internetteki gerçek dışı ve geçersiz kişisel verilere yönelik linklerin kaldırılmasını isteyebiliyor.

Avrupa Adalet Divanı’nın 2014 yılında aldığı kararı uygulamaya başlayan Google, “unutulma hakkını” kullanmak isteyen milyonlarca kişinin başvurusunu kabul etti. Fakat Türkiye’de bu tür bir hakkın olduğu vatandaşlarımız tarafından fazla bilinmiyor.

Söz konusu haktan yararlanmak isteyen bireylerin arama motorlarına başvuru yapmaları gerekmektedir.

Avrupa adalet Divanı’nın aldığı bu karar insanların gerçek hayatta olduğu kadar sanalda da itibarının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Kişilerin kendileri ile alakalı yalan ve yanlış içerikleri 5651 sayılı kanun ile internetten kaldırılmasını talep etme hakkı da vardır.

Kişilik haklarının ihlali, Suç işlenmesi, Özel hayatın gizliliğinin ihlali, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ihlali, İnternette unutulma hakkının kullanılması, Kamu yararı ve düzeni gibi nedenlerlesulh ceza hakimliği’ne başvurarak erişimin engellenmesi veya kaldırılması kararı aldırılabiliyor.

Bu sebepler ile mahkemeden karar aldığınızda tüm yer veya içerik sağlayıcı tarafından erişim engelleniyor veya kaldırılıyor.

Fakat kendisini kutsal bilgi kaynağı olarak tanımlayan Ekşi Sözlük https://eksisozluk.com/ bir yandan haberi yayından kaldırırken diğer yandan da haberin mahkeme kararı ile kaldırıldığını duyuruyor ve bu duyuruyu yoruma açıyor.

Kaldırılan içeriğin yerine; “………..sulh ceza hakimliği’nin……………’ın talebi üzerine verdiği 13.02.2016 tarih ve 2016/….sayılı kararı uyarınca bu başlıkta yer alan içeriklere erişimin engellenmesine karar verilmiştir.” yazısı koyunca içeriği kaldıran kişi veya kurumu sanal alemde dolaşanların hedefine koyuyor ve eskisinden daha çok yorumların yapılmasına neden oluyor.

Bu yaptığı işleyiş ile hem mahkeme kararına saygı duymadığını belirten mağdurlar, bu yapılan yanlışın devamlı bir kısır döngü mahkemeye mağdur kişinin sürekli başvuru yapmasına neden olduğunu söylüyorlar.

Eksi Sözlük böylece adalet mekanizmasının kilitlenmesine ve dosyaların gereksiz yere artmasına neden oluyor.

Zorlu Enerji projesine AB desteği

Zorlu Enerji, AB’nin en büyük araştırma ve inovasyon programı olan Horizon 2020 Programı kapsamındaki GeoSmart projesinden, enerji depolama alanında yapılacak çalışmalar için Kızıldere 1 Jeotermal Enerji Santrali ile fon almaya hak kazandı ve 8 ülkede yer alan 19 partner kuruluştan biri oldu.

Elektrik şebeke arz güvenliğinin sağlanması, fazla ihtiyaç durumlarında depolama sisteminin devreye girmesi ve elektrik üretim sistemleri ile bölgesel ısıtma sistemlerinin eş zamanlı olarak uyum içerisinde çalışabilmesini sağlamak amacıyla enerji depolaması çalışmalarının başlatılacağı Kızıldere 1 Santrali, Belçika Belmatt sahası ile birlikte iki demo sahasından biri olmayı başardı.

Günümüzde enerji sektöründe, enerjinin üretimi kadar, depolanması ve verimli kullanımı da global ölçekte tartışılan bir konu oldu. Sektöründe, faaliyette bulunduğu tüm alanlarda örnek iş yapış biçimiyle öncü olan Zorlu Enerji, AB’nin en büyük araştırma ve inovasyon programı olan ve 2014 – 2020 tarihleri arasında uygulanacak Horizon 2020 Programı’na, enerji depolama çalışmalarını içeren, Kızıldere 1 Jeotermal Santrali’nin demo sahası olarak belirlendiği “GeoSmart Projesi” ile dahil oldu. Enerji alanında, güvenilir, temiz ve verimli enerji temelleri üzerine, global anlamda örnek olabilecek projelere 5,9 milyar avroluk fon ayıran Horizon 2020 kapsamında alınan fon ile gerçekleştirilecek projeyle; şebekede meydana gelebilecek anlık kesintiler ve yüksek elektrik ihtiyacı halinde elektrik üretiminin devam edebilmesi için gerekli enerjinin depolanması ve elektrik ve ısı üretmek amacıyla şebekeye elektrik gönderiminin kesintiye uğramadan verimliliğini sürdürmesi hedefleniyor. Aynı zamanda proje kapsamında bilgisayar modellemesi yoluyla yapılacak, geleceğin biyokütle ve güneş enerjisi projelerine altyapı sağlayacak hibrit model çalışması için ODTÜ ve Kadir Has Üniversiteleri ile işbirliği de planlanıyor.

Neden Kızıldere 1?

Horizon 2020 programı, özel sektörün enerjide verimlilik süreçlerine dahil olmasını ve üniversite sanayi işbirliğinin güçlenmesini hedefliyor. Bu bağlamda farklı sektörlerde işbirlikleri, partnerlik ve fon destekleri veriliyor. Birleşik Isı ve Güç Santrali olma özelliği taşıyan Kızıldere 1 santrali, elektrik üretirken, bulunduğu Sarayköy ilçesinin ısı ihtiyacını da tesisin çevriminden arta kalan jeotermal akışkanlarla sağlaması üzerine AB desteğini alarak sektör için global ölçekte demo santrallerden biri olacak. Horizon 2020 için kabul edilen GeoSmart projesi yüksek performanslı yenilenebilir enerji teknolojilerinin Birleşik Isı-Güç (CHP) tesislerine uygulanması ve üretilen enerjinin bir süre depolanmasını amaçlıyor. Bu amaç için belirlenen 20 milyon avroluk bütçenin yaklaşık 900 bin avrosu, Kızıldere 1 Santrali’ne aktarılacak. Kalan bütçe ise 8 farklı ülkede 19 ayrı partner arasında dağıtılacak. Nisan ayında koordinasyon çalışmaları başlayacak proje, 18 ay sonra saha uygulamaları aşamasına geçecek ve 4 yıl içinde tamamlanacak.

Yabancı yatırımcıya engelleri kaldıralım

Hazine ve Maliye Bakanı’nın gerek OVP ve gerekse de sonraki adımları ekonomik gidişata dair normalleşmeyi getirmeye başladı.

Bundan sonra özellikle Kamu maliyesi içerikli gider azaltıcı-gelir artırıcı iş ve işlemler önem kazanıyor.

Evet; yapılan görüşmeler ve siyasi boyutlu olaylar konusunda sağlanan mutabakatlar ve uluslararası işbirliğini tesis edici, hızlandırıcı adımlarla ekonomik düzelme süreci başladı, başlatıldı. Ama asıl mücadele içeridedir. Kendi bünyemizde yapmamız gerekenleri yapıyor muyuz..!

Bence en önemli evrelerden birisi budur. Kamu maliyesine dair gelir artırıcı-gider azaltıcı adımları atıyor muyuz, beklenen şekilde atabilecek miyiz, kamu bürokrasisini kamusal israfın önlenmesi konusunda aktive edebilecek miyiz.. Konuya dair daha pek çok madde var ama bugün yabancı yatırımcı ve finansın ülkemize gelişine dair engellerin azaltılması, kolaylıklar sağlanması hususlarına parmak basmak istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı’mız ve Maliye Bakanı’nın bu konuda büyük çaba ve gayret içinde olduklarını görüyor ve biliyorum. Mevzuat değişikliği, kararname ve yönetmelikler çıkartılması gibi gereken her tür kolaylaştırıcı düzenlemenin yapıldığı bir gerçek.

Ama ne yazık ki; kamu bürokrasisinin hala yabancı yatırımcı ve sermayeyi sanki hasım gibi gördüklerini müşahede ediyorum. Bu çok acı bir realitedir.

Maalesef sorumluluk almaktan kaçan, topu taca atan, “neme lazımcı” bir bürokratik zihniyetin yabancı sermayeye takoz olduğunu görüyorum.

İçeride ve dışarıda iş ve finans çevreleriyle sürekli teşriki mesai içinde bulunan birisi olarak; konuya dair sürekli şikayetler alıyorum. Gerek hazine bürokrasisi ve gerekse de bankaların zorlaştırıcı ve inisiyatif almayan tavırları yabancıları hala canından bezdirmeye ve ülkemize gelme konusunda geri adım atmaya sevkediyor. Kimse kızmasın ama adeta sermaye düşmanlığı yapılıyor.

Yetkili ve sorumluluk merciinde olanlar bile, yatırımcı ve sermayedara illa ki Cumhurbaşkanı’na ulaşma zorundalığı hissettiriyor.

Buradan sesleniyorum…

Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın Albayrak’ın yabancı yatırım ve sermaye konusundaki hassasiyetlerine rağmen hala zorluk çıkartıyor, suyu yokuşa sürüyor ve canından bezdiriyorsanız, bu ne milliliktir ve ne de vatanseverliktir. Bilakis cahilane veya korkakça ülkeye zarar vermektir, ekonomiye köstek olmaktır ve aptalca bir ihanettir. Bu kadar açık konuşuyorum, kimse alınmasın. Bu ülkede taş üstüne taş koyacak, yerli-yabancı herkesin önünü açmak yetkili makamlardaki herkesin görevidir.

Aksi ise, görevi ihlal etmektir. Yok efendim Masak incelemesiymiş, Hazine izniymiş, Merkez Bankasında bekletiliyormuş, Paranın menşei nasılmış, Şu evrak eksikmiş, bu yazı yokmuş, filan imza çirkinmiş, Gibi gibi, akla mantığa aykırı bir sürü köstekle yabancı sermaye ürkütülüyor. Beyler, bayanlar; para güvenli liman ister.

Ve ekonomileri gelişmiş olan Avrupa ülkeleri bile yabancı yatırım ve sermayeyi çekmek için büyük kolaylıklar, teşvik ve cazip teklifler sunarken bize ne oluyor..!

Bize göre kat kat gelişmiş ekonomileri varken yabancı yatırımcıyı kapıda karşılıyor ve onların kamusal iş ve işlemlerini kendileri çözümlüyorlar.

Zaman katliamı, kaynak israfı, bugün git yarın gel mantalitesi ve nihayetinde “kahretsin arkadaş, Türkiye’de yatırım yapmaya niyet ettiğime bile pişman oldum” hayıflanmasıyla gerisin geriye dönüp giden ve bir daha da Türkiye’ye gelmem diyen bir sürü yatırımcı…

Aklımızı başımıza alalım,

Bu ülke hepimizin.

Sorumluluk ne sadece Cumhurbaşkanı’nındır ne Maliye Bakanının ve ne de bilmem hangi yetkilinindir…

Devletin en alt kademesinden en üst kademesine kadar herkes sorumludur, mesuldür ve zorunludur.

Konuya dair sorunlar, kırtasiyecilik ve bariyer olma durumları ivedilikle ortadan kaldırılmalıdır.

Finans ve bankacılığa dair bürokrasi derhal uyarılmalı ve yabancı yatırımcının sorunlar giderilmelidir.

Akkuyu Nükleer gençliğe önem veriyor

Rusya Atom Enerjisi Kurumu (ROSATOM) tarafından inşası devam eden Akkuyu NGS, Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali olma özelliğini taşıyor. Akkuyu Nükleer Uluslararası Gençlik Konseyi’nin ilk stratejik oturumu Ankara’da yapıldı. Stratejik oturumun organizatörü, Akkuyu Nükleer A.Ş. Uluslararası Gençlik Konseyi oldu. Stratejik oturuma, Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin yönetim ve birim temsilcileri ile 40’tan fazla genç personel katıldı.

Uluslararası Gençlik Konseyi Başkanı Sergey Malozemov ile faaliyet liderleri Yulia Sabirzyanova, Burcu Eldem, Gamze Şahin, Deniz Umut Can ve Irina Statova, Uluslararası Gençlik Konseyi’nin kurulması, geliştirilmesi ve gerçekleştirilen projeler hakkında bilgi verdiler. Konseyin 2018 yılındaki faaliyetleri hakkında rapor sundular.

Stratejik oturumun ikinci bölümünde ise Sergey Malozemov, “Nükleer Sektörde Agile (Çevik) Yönetim, Spiral Dinamik” konusunda konuşma yaptı ve EC ASE A.Ş.’den meslektaşlarıyla işbirliği içinde yarattığı “Agile: Geleceğin Mühendisliği ”adlı takım oyununu düzenledi. Bu oyunda katılımcılar, nükleer santral projesini çevre dostu olma, üretilebilirlik, güvenlik ve ergonomiyi içeren dört dalda kendi ürünlerini geliştirmeye yönelik problem çözdüler. Bu oyun sayesinde oyuncular, öncelikli olan hedefleri seçerek en uygun stratejiyi belirlediler.

Ayrıca, İç İletişim Grubu Lideri Ksenia Markova tarafından “Gençlerin şirket faaliyetindeki rolü, sektörel eğilimleri ve gelişim yolları” başlıklı bir toplantı düzenlendi. Toplantıda genç uzmanlar, şirketin 2029 yılındaki çalışanlarının ve yöneticilerinin tahmini profilini oluşturup, 10 yıllık bir perspektifte teknolojik ve uluslararası işbirliği konusunda yön stratejisi öngörüsünde bulundu. Eğlenceli stratejik oturum, genç çalışanları ve onlardan yaşça büyük olan meslektaşlarını bir araya getiren “Ne? Nerede? Ne zaman?” adlı oyunla sona erdi.

Etkinlik sonucunda; ortak bir strateji anlayışının oluşturulması ve şirketin gençlik konseyinin geliştirilmesi için sonraki adımların neler olacağı belirlendi. Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin İnsan Kaynakları Direktörü Marina Karaseva, gençlik derneğinin girişimlerini takdir ederek genç çalışanların gelişme arzusunun önemine dikkat çekti. Karaseva, “Akkuyu NGS Projesi uzun vadeli bir projedir ve siz gençlerimiz; şirketin oluşum aşamalarını, nükleer enerji santralinin inşasını ve sonucunda nükleer güç santralinin işletmeye alınmasını görmek için eşsiz bir fırsata sahipsiniz. Bu uzun yolculuk için aklınızı ve tüm özeninizi verin. Bu yolda her biriniz için, gönlünüzce karşılığını alabileceğiniz bir iş ve yer bulmanızı diliyorum. Şirketin gençlere ihtiyacı var. Gençler, tüm değişikliklerde şirketi destekleyecek itici kuvvettir” diye konuştu.

Programa katılan Akkuyu Nükleer A.Ş. Isı Otomasyon ve Ölçüm Birimi Uzmanı Halil Burak Atay, görüşlerini şöyle dile getirdi:

“Etkinliğe on üzerinden on puan veriyorum. En çok ‘Agile’ oyununu beğendim. Oyun sayesinde proje yönetimi konusunda, başarı kriterleri ve süreleri hakkında pratik bilgiler aldık. Eminim ki, bu tecrübe yaptığım işi daha verimli yapacak. Bizi tek bir hedefte birleştiren bu oyundaki etkileşim çok önemli, çünkü NGS bir ekip halinde inşa ediliyor.”

Enerji’ye yatırım yapma zamanı

GF Hakan Plastik Operasyonlar Direktörü Kenan Aydoğdu, 2018 yılından bu yana sürdürülen tüm çalışmalarla toplam enerji tüketiminde %9,1 oranında tasarruf elde ettiklerini, bu tasarrufun enerji maliyetlerine pozitif yansıdığını, 2019 yılında da yatırımlara devam edeceklerini belirtti.

Enerji maliyetlerinin yükseldiği son yıllarda, sanayicilerin maliyetleri kontrol altında tutması açısından enerjiye yatırım yapmalarının bir gereklilik olduğunu ifade eden Kenan Aydoğdu, 2018 yılında başlattıkları projelerle bu konuda önemli adımlar attıklarını söyledi.

“Enerji maliyetlerinin mevcut haliyle, tam yatırım yapma zamanı”

Aydoğdu, “GF Hakan Plastik olarak enerji tüketimi yaptığımız her alanda “daha merkezi, daha kontrollü, daha ölçülebilir, ihtiyaç kadar çalışan ve az enerji tüketen” bir sistemler bütünü yaratma çabası içerisindeyiz. Bunun için enerji tüketimini azaltma faaliyetlerimiz ve arayışlarımız aralıksız devam ediyor. Bu sebeple gerekli altyapı yatırımları yapılması, yatırımların performansının ölçülmesi ve takip edilmesi, çalışma ortam ve şartlarını geliştirici faaliyetler, yapılan çalışmaların tüm organizasyona yaygınlaştırılması ve tüm bu faaliyetlerin bütün içinde çalışma kültürünün bir parçasına dönüştürme isteğimizle birlikte daha etkin bir enerji yönetimi isteği içindeyiz. Bir önceki yıla baktığımızda enerji maliyetlerinin yaklaşık %45 oranında arttığını görüyoruz. Bu nedenle enerji maliyetlerinin mevcut haliyle, tam yatırım yapma zamanı” dedi.

2018 yılında yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Aydoğdu, “Silenta Extrüzyon sessiz boru hattı gibi yeni yatırımlarımızda, enerji kullanım seviyesi en verimli motor ve grupları seçerek enerji verimliliği üzerinde duruyoruz. Enerji tüketimi izleme sistemi kurduk; bir PLC program yardımı ile anlık olarak ve geçmişe dönük data alabilecek şekilde soğutma suyu, basınçlı hava ve elektrik tüketimlerini izleyip olası dalgalanmaları takip edip önlemler alıyoruz. Özellikle Çerkezköy fabrikamızda enerji analizörleri yardımı ile elektrik tüketimini, iş merkezi bazlı izleme yapıp, tüketimleri kontrol edebiliyoruz. Yaptığımız başka bir çalışma da, tüm kompresörlerin convertörlü yapıya dönüştürülmesi oldu ki bu yapı, enerji ihtiyacına göre enerji üretimi sağlayan, paralel bir sistem olup kompresörlerin enerji tüketimlerini optimum seviyede tutmamızı sağlıyor. Ayrıca aydınlatma için yaptığımız led sistemlerine dönüş yatırımı ile toplam aydınlatma maliyetlerimizde 19% oranında iyileşme; verimliliği daha yüksek, frekans convertörlü vakum pompaları ile toplam vakum enerji tüketimini 49% oranında azalttık.”

Enerji tasarruf programlarına 2018 yılı içinde 1 milyon TL üzerinde destekleyici yatırım yaptıklarını belirten Kenan Aydoğdu, 2019’da da özellikle soğutma grupları ve sistemlerine yönelik tasarruf ve yatırımlara yönelmeyi planladıklarını kaydetti.

Aydoğdu ayrıca, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım konusunda devlet teşviki ve yönlendirmesinin çok önemli olduğunu vurgulayarak,“Güneş enerjisi dönüşüm sistemleri-Solar System- sanırım bu anlamda özellikle endüstriyel ürün üreten kuruluşların yönlenebileceği bir alan gibi görünüyor. GF Hakan Plastik olarak biz de solar sistemleri araştırıyoruz, bu yönde çalışmalarımız var.Bu içerikteki devlet teşvikleri yatırımlarımıza hız verecektir” değerlendirmesinde bulundu.

Enerjide değişim ve dönüşüm

Enerji piyasasını etki altına alan dönüşüm, dijitalleşmeve değişim konularına odaklanacak olan 25. ICCI Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı, bu çerçevede enerji sektörünün geçmişini, bugününü ve geleceğini gözler önüne serecek konuşmacılara ev sahipliği yapacak. Üç gün sürecek ICCI 2019, 28-30 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

Prof. Dr. İlber Ortaylı ile enerji tarihine yolculuk

Prof. Dr. İlber Ortaylı, ICCI’ın ilk günü olan 28 Mayıs’ta katılımcıları Türkiye’de ve bölgede enerjinin tarihi hakkında aydınlatıcı bir yolculuğa çıkaracak. Prof. Dr. Ortaylı, enerjide mevcut gelişmeleri ve gelecek beklentilerini daha iyi okumayı sağlayacak özel ICCI sunumunda enerjinin dünya genelindeki seyrine de ışık tutacak.

Dijitalleşme enerjiyi nasıl şekillendirecek?

Bu yıl 25.’si yapılacak olan ve toplam 36 ayrı oturumun gerçekleştirileceği ICCI Uluslararası Enerji ve Çevre Konferansı ve Fuarı’nın ikinci gününün ana konuşmacısı “inovasyon, dijitalleşme ve enerjinin geleceği bağlantısı” konusuyla Brightwell Holdings Yönetim Kurulu Başkanı Alphan Manas olacak. Türkiye Fütüristler Derneği Kurucu Başkanı olan ve bir dönem Dünya Fütüristler Birliği’nin Türkiye Başkanlığı’nı da yürüten TOBB Genç Girişimciler Kurulu Üyesi Manas, yükselen dijitalleşme ve otomasyon yönelimlerinin enerji sektörünü gelecekte nasıl biçimlendireceğini ele alacak.

“Fırtınada Ayakta Kalma Sanatı”

Ekonomi dünyasının yakından tanıdığı akademisyen, ekonomist ve yazar Prof. Dr. Emre Alkinde konferansın üçüncü gününde “Fırtınada Ayakta Kalma Sanatı” sunumuyla katılımcılara seslenecek. Prof. Dr. Alkin, 10 yıllık yatırım yoğun bir dönemden sonra yatırımların farklı bir noktaya evrildiği ve finansman konusunun ön plana çıktığı enerji sektörünü ve genel olarak ekonomiyi yakın vadede nelerin beklediği konusunu gündeme taşıyacak.

Değişim ve Dönüşüm dünya enerji piyasasını da etkiliyor

Dünya enerji piyasasını etkisi altına alan değişim ve dönüşüm Türkiye’yi de biçimlendiriyor. Konuyla ilgili olarak özel sektörün son 15 yıllık süreçte özelleştirmeler dahil olmak üzere yaptığı üretim ve yatırım dağıtımlarının 95 milyar doları bulduğunu söyleyen ICCI ve PennWell Türkiye Genel Müdürü Feraye Gürel, önümüzdeki 10 yılda yapılması gereken yatırım tutarının ise ilgili bakanlıklarca 110 milyar dolar olarak ifade edildiğini hatırlattı. Gürel, “Bu yatırımların büyük bir kısmının dünya enerji piyasasını etkisi altına alan değişim, dönüşüm ve teknoloji odaklı olmasını bekliyoruz. Türkiye’de enerji değer zincirindeki tüm paydaşları bir araya getiren en köklü buluşma platformu olarak, gelecek 10 yılda bu dönüşümün yatırımcılarını ağırlamaya devam edeceğiz” dedi.

Aynı dinden olmak bile yardımcı olamıyor

ABD ve birinci derecedeki stratejik dostlarının en büyük amaçlarının, kısacası “enerji” diye adlandırılabilecek gücün peşinde olduğu, buna mukabil Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerin de, petrol, gaz ve su gibi değerleri kaptırmamanın mücadelesini verdikleri görülüyor.

Bu arada, petrol ve gaz gibi nadide kaynaklara sahip Körfez ülkeleri, ABD’nin kâh dost kâh düşman görüntüsü altında “gönülsüz” olsa da, ürettiklerini çıkarıyor, sonra da kazandıkları dolarlarla silah alma zorunluluğunda kalıyor.

Türkiye gibi ülkeler ise kiminle dost kiminle düşman olunup olunmayacağının telaşı içinde ne yapacağını şaşırıyor.

Özellikle Orta Doğu’da doların; petrol, gaz ve su ile savaşı sürüp gidiyor.

Yeri gelmişken; suyun ne denli değerli olduğu veya olacağını belirtmekte yarar bulunuyor. Gerçekten de, İsrail’in hatta Türkiye’nin suya ihtiyacı, yakın yıllarda kendini göstereceğinin sinyalleri şimdiden alınıyor.

Dünyaya muhtaç olduğu enerjinin büyük bir bölümünü sağlayan, Orta Doğu ve Avrasya bölgelerinin daima tehlikenin odağı halinde olması, hepimizi hem düşündürüyor hem de endişelendiriyor.

Nitekim, sözde “Arap Baharı” ve ötesinin asıl nedenlerinin başında petrol geliyor.

Asırlardır insanoğlunun dikkatini sarsan ve çoğu zaman endişeyle üzerine çeken Orta Doğu’ya bakıldığında; çeşitli görüntüler, süreçler, beklentiler ve tehlikeler gözlerden kaçmıyor.

Zaten özellikle öteden beri, çoğu enerji kaynaklarının ve yollarının Orta Doğu’da olması bu bölgeyi daha da “stratejik” hale getiriyor.

Öte yandan, Orta Doğu’yu çoğu zaman buhrana sokan bu stratejik değerin en büyük unsurlarından birinin de Türkiye olduğu görünüyor.

***

Bilindiği gibi Türkiye, uzun yıllardan beri enerjinin güvenli bir şekilde ulaşımını sağlıyor.

Yani Türkiye, bir bakıma “köprü” görevini üstlenmiş bulunuyor.

Dikkat edilecek olursa Türkiye’nin stratejik konumu, özellikle ABD İsrail ve Rusya ile dostlarını iştahlandırıyor.

Bu durum, Türkiye’ye “göz koymanın” planlarını yıllardır yaptırtıyor.

Bir bakıma, küresel güç ve sermayenin, Orta Doğu’dan beklentisi ve istemi, enerji kaynakları ve enerji yollarının güveni ile özetleniyor.

Her şeyden önce, özellikle petrolde büyük paylaşım sorununun çıkmaması için, “güven” önlemleri hayati bir değer taşıyor.

Gezegenimizde, en büyük acının, en büyük kan dökmenin ve en büyük kazanç elde etmenin “petrol” yüzünden kaynaklandığı yıllardır kabul ediliyor.

Petrolün “güç” olduğu varsayımı daha Birinci Dünya Savaşı sırasında çatışma meydanlarında kanıtlandığı biliniyor.

Bütün, süper güçler özellikle ABD, petrol ve diğer enerji maddelerine daima sahip olabilmek için, çeşitli planlar, tuzaklar, çatışmalar hatta savaşlar çıkarmayı gündemlerinden düşürmüyor.

Denilebilir ki, alınması veya elde edilmesi gerekli petrol, gaz ve su için lazım olacak dolarları bir bakıma silah fabrikaları üretiyor.

Böylece, silah satımı veya temini için cepheler açılıyor kanlar akıtılıyor. Tabii ki, bu denklem içinde dinlerden öte, ruhani inanışlar önde yer alıyor. İlginçtir aynı soydan-soptan gelen, aynı dini paylaşan insanlar aynı veya ayrı ayrı ülkelerde birbirlerinden ayrı ve zaman zaman “düşman” olarak yaşıyor.

Param parça olan Arap ırkının, birleşmesine “aynı dinden” olmak bile yardımcı olamıyor.

Enerji kaynağı sahibi olmak ve onu pazarına ulaştırmak daima ya sorun oluyor ya da olmaya namzet bulunuyor.

Gerçekten de yaşadığımız tam bir “petrol çağıdır”.

Kim ne derse desin, Orta Doğu’da uygulamaya aralıklarla konulan tehlikeli senaryolar, siyasi ve askeri planlar, yeni ve daha büyük petrol savaşlarını çağrıştırıyor.

Ne var ki, sadece coğrafi değil, siyasi olarak da gizemini koruyan, pek çok meçhullerin, karmakarışık ilişkilerin, sorunların, dostlukların, ihanetlerin, çatışmaların hüküm sürdüğü Orta Doğu; her şeye rağmen cazibesini sürdürüyor.

AEDAŞ’tan Yüksek Gerilim Laboratuvarı

AEDAŞ, BEDAŞ ve ÇEDAŞ ile MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü arasında imzalanan protokol kapsamında kurulan Yüksek Gerilim Laboratuvarlarına, İstanbul ve Sivas’tan sonra bir halka da Antalya’da eklendi.

Elektrik dağıtım sektörünün yetişmiş eleman ihtiyacına çözüm üretmek için başlatılan ‘Enerjinin Yıldızları’ projesi çerçevesinde AEDAŞ’ın Kepez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde kurduğu ‘Yüksek Gerilim Laboratuvarı’nın resmi açılışı 6 Mart Çarşamba günü törenle gerçekleştirildi.

Elektrik dağıtım sektöründe 3 şirket ile hizmet veren Cengiz ve Koloğlu Holding’in sektörün nitelikli eleman ihtiyacına çözüm üretmek hedefiyle hayata geçirdiği ‘Enerjinin Yıldızları’ projesinde, ‘yıldızların’ eğitimi başladı. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ile yapılan ‘Mesleki Eğitim Protokolü’nün ardından İstanbul, Sivas ve Antalya’da belirlenen 3 meslek lisesinde sektörün ihtiyaç duyduğu Yüksek Gerilim Dalı bölümü açıldı. Ardından bu dalı seçen öğrencilerin uygulamalı eğitimi için AB standartlarında Yüksek Gerilim Laboratuvarları kuruldu. İstanbul Avrupa Yakası ve Sivas’tan sonra, 6 Mart Çarşamba günü Antalya’da Kepez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ndeki laboratuvarın resmi açılış töreni gerçekleştirildi.

Mesleki eğitimde özel bir öneme sahip olan Yüksek Gerilim Laboratuvarı’nın açılış töreninde Ak Parti Antalya Milletvekili Kemal Çelik, Kepez Kaymakamı Hamdullah Suphi Özgödek, MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü Prof. Dr. Kemal Varın Numanoğlu, Kepez Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Mustafa Özsoy, AEDAŞ Genel Müdürü Bahadır Müdüroğlu’nun yanı sıra çok sayıda eğitimci ve öğrenci hazır bulundu.

“EKSİKLİĞİNİ HİSSETİĞİMİZ BİR PROJEYE İMZA ATILDI”

Açılışta konuşan Kepez Kaymakamı Hamdullah Suphi Özgödek, “Bugün gurur duyduğumuz bir kamu-özel sektör işbirliği projesinin açılışında olmaktan çok mutluyum. Eğitim alanında eksikliğini hissettiğimiz bir projeye imza atılmış oldu. Çok önem verdiğimiz gençlerimizin istihdamı ve eğitim kalitelerinin artırılması hususunda çok anlamlı olan bu projenin tüm Türkiye’ye yayılmasını temenni ediyorum. Başta projenin mimarları olmak üzere tüm paydaşlara teşekkür ediyorum.” dedi.

“ROL MODEL OLACAK BİR PROJE”

MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü Prof. Dr. Kemal Varın Numanoğlu yaptığı açılış konuşmasında ülkemizin 2023 hedefleri kapsamında hazırlanan ‘2023 Eğitim Vizyonu’nun orta ve uzun vadede mesleki eğitimin prestijinin artmasını ve mesleki eğitime yönelik talebin yükselmesini hedeflediğini dile getirdi. Numanoğlu, “Enerjinin Yıldızları projesi de bizim için bu bağlamda önemsenen ve rol model olabilecek bir proje. Dünyanın en güçlü sektörü enerji. Enerji sektöründe ayakta kalabilmek sadece enerjiyi üretmek ile ilgili değil. Enerjinin güvenli ve kesintisiz dağıtımını sağlamak da son derece önemli. AEDAŞ, BEDAŞ ve ÇEDAŞ’ın hizmetleri bizler için gurur verici. Bu hizmetin kalitesini sürekli kılmak ve bu alanda nitelikli öğrenciler istihdam etmek amacıyla gerçekleştirilen bu projenin son ayağında da yer almaktan mutluluk duyuyorum ve tüm paydaşlarına şükranlarıma sunuyorum” değerlendirmesinde bulundu.

AEDAŞ Genel Müdürü Bahadır Müdüroğlu da Yüksek Gerilim Dalı’nda uygulamalı eğitimin büyük önem taşıdığına işaret ederek “Kepez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde kurduğumuz Yüksek Gerilim Laboratuvarı’nda 35 öğrencimiz elektrikle ilgili tüm aşamaları bizzat yaşayarak öğrenecek. Gelecekte meslektaşımız olacak arkadaşlarımıza desteğimiz bununla da sınırlı kalmayacak. Yüksek Gerilim Dalı’nda eğitim alan öğrencilerimize şirketimizde staj imkânı da sunacağız. Bizlerin mesleki tecrübesi ile değerli öğretmenlerimizin bilgi ve birikimlerini aynı potada eriten Enerjinin Yıldızları projemizin Türk eğitim sistemine, öğrencilerimize, sektörümüze hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.

YÜKSEK GERİLİM DALI’NI 63 ÖĞRENCİ SEÇTİ

MEB Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü ile BEDAŞ, AEDAŞ ve ÇEDAŞ arasında 27 Haziran 2018’de Mesleki Eğitim İşbirliği Protokolü’ne imza atılmasının ardından İstanbul ve Sivas’tan sonra Antalya’daki laboratuvar da açılmış oldu. Avrupa Birliği standartlarına sahip laboratuvarlar 2018-2019 eğitim öğretim yılına yetiştirilirken İstanbul’da 12, Sivas’ta 16, Antalya’da da 35 olmak üzere 3 ilde Yüksek Gerilim Dalı bölümünde eğitim alan öğrenci sayısı 63’e ulaştı.

Proje ile malzeme fiyatlarının yüksek olması ve sektörden yeterli destek alamadığı için meslek liselerinin elektrik bölümünde tercih edilmeyen ‘Yüksek Gerilim Dalı’ da yeniden eğitim sistemine kazandırılmış oldu.

İKİ YIL BOYUNCA BURS VERİLECEK

Yüksek Gerilim Dalı’nı tercih eden öğrencilere, laboratuvarlarda elektriğin üretiminden iletim ve dağıtımına kadar tüm kademeleri uygulamalı olarak öğretilecek. Söz konusu proje sektörün yetişmiş eleman ihtiyacına çözüm üretirken mezun olan çocuklar da tehlikeli meslekler sınıfında yer alan bu alanda uygulamalı eğitim aldıkları için sektöre ilk adımlarını güvenle atacaklar.

Bu arada başarılı öğrencilere aylık 500 TL burs verilirken BEDAŞ, ÇEDAŞ ve AEDAŞ’ta staj imkânı sunulacak. Aynı zamanda söz konusu dağıtım şirketlerinin yönetici ve çalışanları, bilgi birikimlerini ve deneyimlerini öğrencilere aktarmak üzere mentorluk yapacak. Öğrencilerin yüksek gerilim laboratuvarlarında mesleki formasyonun gerektirdiği eğitimi görmesini amaçlayan Enerjinin Yıldızları projesi kapsamında Elektrik Piyasası dersi de müfredat kapsamına alındı.

Öğrenci servis şirketleri UKOME kararına uymuyor

06.09.2018 Tarih ve 2018/7-2 Saylı UKOME Kararının 12. maddesinde öğretim yılı boyunca resmi ve idari tatiller ücrete tabi olduğu fakat yarıyıl tatili ücretinin kesinlikle alınmayacağı açık olarak belirtilmiştir.

Fakat Başakşehir İlçe Milli Eğitim sınırları içerisinde bulunan okullardan olan Celalettin Ökten İmam Hatip Lisesinde bu kanun uygulanmamaktadır. Hakkını arayan velilere ise biz zaten ucuz taşıyoruz o nedenle 15 tatili servis taşıma ücretini ödemek zorundasınız baskısı yapılmaktadır. Bu durum karşısında velilerden bazıları bu parayı ödemekte bazıları da tepki olarak çocuklarını servisten almaktadırlar.

Tüketici Dernekleri Federasyonu yetkilileri 15 tatilinde velilerden servis ücreti alınmaması gerektiğini kamuoyu ile paylaşırken, Başakşehir İlçe Milli Eğitim yetkililerinin bu konuda sessiz kaldığı da gözlemlenmektedir.

İran yönetiminden nükleer uyarı

ABD’nin “geleneksel” yani uzun vadeli, çok yanlı, değişken ve tehlikeli Orta Doğu politikası, şimdi de “saldırı tehditleri” savuruyor.

Özellikle, İran, Suriye, Filistin ve hatta Türkiye üzerinde kurulmaya başlanan baskı gittikçe şiddetlenmeye namzet görünüyor.

Gerçekten de, ABD ve özellikle “muhteris” Başkanı Trump, İsrail’i arkasına alarak ve birkaç Arap ülkesine de el uzatarak Orta Doğu’da yeni sınırlar oluşturmak gayretkeşliğini inatla sürdürüyor.

ABD’nin Tahran’a nükleer anlaşmazlığı zaten bir türlü “ateşi düşmeyen” bölgede tansiyonu gittikçe yükseltiyor.

Yıllardır, dünyanın endişeyle odaklandığı Orta Doğu’da, tarihi bir “trajedi” kendini bir kez daha gösteriyor.

Yüce Allah’ın kutsal elçileri Peygamberlerin bile, “barış” ve “huzur”u sağlamak üzere, Orta Doğu’dan çıktığı düşünülürse, ne “derin” bir coğrafyanın karşımıza dikildiği, kendiliğinden anlaşılıyor.

Asırlardır; savaşlar, çatışmalar, isyanlar ve istilalar Orta Doğu’nun adeta hamurunu oluşturuyor.

ABD-İran anlaşmazlığının şimdiden doğurduğu atmosfer, başta Orta Doğu olmak üzere Avrupa’yı da yakından ilgilendiriyor ve endişelendiriyor.

ABD Merkez Kuvvetler’in yeni Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie, Orta Doğu’da en büyük tehdidin İran olduğunu vurgulayarak, “İran ile savaşın peşinde değiliz ama ortaya çıkacak muhtemel bir duruma karşı koyacak şekilde Orta Doğu’da ve dünya çapında esnek ve teyakkuzda olan bir askeri gücümüz var” açıklamalarında bulunması, “küresel savaş” işaretleri de veriyor.

Her türlü ültimatomu reddettiklerini vurgulayan AB, Tahran’ın nükleer anlaşmadaki taahhütlerini kısmen durdurmaya yönelik beyanının büyük endişeyle karşılandığını duyurması dikkatleri çekiyor. Nitekim, Ordunun küresel savaş düzenine göre çalıştığını belirten McKenzie “Bizim içinde olacağımız çatışma büyük ihtimalle bölgesel olmaktan ziyade bölgeler arası olacak” diye büyük bir tehdidi içeriyor.

Bu arada, İran yönetiminden “nükleer uyarı” yapılması da, yeni bir derinliği ortaya atıyor.

Aslında, kan ve barut içinde, acılarla günümüze gelindiğinde İsrail’in kötü emelleri, ABD tarafından ortaya atılan Büyük Orta Doğu Projesi ile yeniden su üstüne çıkıyor.

Daha önceleri belirttiğimiz gibi projenin, ucunda İran’ın parçalanıp üç hatta dörde ayrılmasından sonra kurulacak devletçiklerle ABD ve İsrail’in hakimiyet sağlaması kalıyor.

Tabii ki, bu projenin İran’ın yanı sıra Suriye, Irak, Filistin, Yemen hatta Türkiye’ye zaman içinde büyük zararlar vermesi tehlikesi şimdiden zihinleri kurcalıyor.

Öte yandan, gerek ABD-İran sürtüşmesi ve buna AB ülkelerinin gösterdikleri tepki, gerek 9 Mayıs’ın “Avrupa günü” olması münasebetiyle Marmara Grubu Vakfı’nın düzenlediği toplantıda Türkiye’nin konumu ele alınırken yapılması gerekli girişimler bile beraberinde çeşitli uyarılar çağırıştırıyor.

“Günümüzde Avrupa Birliği’ni Nasıl Tartışmalı Ne Yapmalı” konulu panelde Başkan Yardımcısı Engin Köklüçınar’dan sonra AB Platformu Başkanı Müjgan Suver ‘’Demokrasi İçin Türk Gençliği ve Kadınlar’’ projesinin ve AB günü’nün açılış konuşmasının yanı sıra gençlerin ve kadınların demokratik süreçlere katılım ve farkındalıklarının arttırılması için verilecek kapsamlı eğitim ve uygulamalarla bu sürecin nasıl daha hızlı ve etkili bir şekilde yürütülebileceği konusunda tartışmalar öneriyor.

Gazeteci yazar- Nur Batur, Avrupa Birliği başlığı yeni paradigmalarla tartışılarak, yenilikçi ve farklı bakış açılarının süreci iyileştirme ve geliştirme konusunda sağlayacağı katkının büyük olduğunu öne sürüyor.

Okan Üniversitesi AB Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Zeynep Alemdar ve Avrupa Takım üyesi Can Baydarol’un da katılımcılar arasında olduğu panelde “Demokrasi için Türk Gençliği ve Kadınlar” projesinin yer alması ve yenilikçi yaklaşımlarla desteklenecek olan gençler ve kadınların karar alma mekanizmaları üzerindeki olumlu etkisinin Avrupa Birliği ilişkileri sürecinin iyileştirilmesi konusunda önemli bir faktör olacağı belirtiliyor.

Dış politikada “duygulara” yer verilmemesi gereği üzerinde durulurken, “Türkiye’nin fırsatları tepmemesi”ne de, dikkatler çekiliyor.

Nükleer’de insan gücü artıyor

Türkiye nükleer alanındaki deneyimli insan gücünü artırmak için her yıl yaklaşık 100 öğrenciyi yurt dışına eğitime gönderiyor.

Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Öğretim Üyesi ve 2. Nükleer Santraller Fuarı ve 6. Nükleer Santraller Zirvesi Program Komitesi Başkanı Doç. Dr. Şule Ergün, nükleer alanındaki eğitimlerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

2. Nükleer Santraller Fuarı ve 6. Nükleer Santraller Zirvesi’nde dünyanın birçok ülkesinden nükleer alanında tecrübeli kurum ve kuruluşların temsilcilerinin deneyimlerini paylaştığını ifade eden Doç. Dr. Şule Ergün, Türkiye’de bu alanda çalışan uzmanlar için Zirve’deki oturumların büyük önem taşıdığını belirtti.

Ülkemizde nükleer alanındaki uzman çalışan kapasitesinin her geçen gün arttığına dikkat çeken Doç. Dr. Ergün, şunları söyledi: “Milli Eğitim Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın desteğiyle her yıl yaklaşık 100 mühendis ve temel bilim alanından öğrenciye burs vererek nükleer konusunda deneyimli ülkelerdeki üniversitelere gönderiyor. Ülkemizde nükleer konusundaki ihtiyaç nerede yoğunlaşıyorsa öğrenciler o alandan seçiliyor. Bu kapsamda mühendislerin yanı sıra hukuk, işletme, maliye gibi alanlardan da öğrenciler yurt dışına eğitime gönderiliyor. Öğrencilerin gidecekleri ülke ve okul konusunda da kendilerine yardımcı olunuyor. Bursla gönderilen bu öğrencilerin döndükleri zaman yurt dışında kaldıkları sürenin iki katı kadar bir süre boyunca devlet tarafında görev almaları zorunlu. Bu da ülkemizdeki nükleer alanındaki bilgi birikiminin her geçen gün artması demek.”

Yeni vizyon, yeni proje ve yeni isimler

Sevgili Portreler okurları, yeni bir sayıda daha sizlerle beraber olmanın haklı gururunu yaşıyorum.

Öncelikle aynı yol ve yöntemle farklı sonuç alınmayacağının farkına varmak lazım.

31 Mart kampanyasını bir kenara koymak ve yeni bir strateji oluşturmak gerek.

Komplo teorileri ileri sürerek bir yere varılmaz.

Gereken, amatör ruhla çalışmak, çalışmak ve daha çok çalışmak.

Kibirden, gururdan, rehavetten ve kişisel istikbal kaygısından uzak çalışmak.

Parti içi çekişmeleri ve taht kavgalarını bir süreliğine olsun bir kenara bırakarak, tekvücut halinde çalışmak.

Zaman icraat zamanı.

Az söz çok çalışma…

Muhalefeti kötülemekten ziyade kendini kabullendirme çabası içeren bir çalışma.

Hamasetten ve tribüne oynamaktan uzak, “sahiciliği ve ikna ediciliği” olan bir kampanya ile çalışmak.

Tıpkı, “Erdoğan gibi” çalışmak….

Değişim ve reform elzem hale geldi.

Hele de iptal edilen seçimi kazanabilmek için, seçmenin içini soğutacak bir değişim ve yenilik olmazsa olmazlaştı.

Başta kabine olmak üzere; partide ve bürokraside ses getirecek ve olumlu karşılanacak değişiklikler İstanbul seçiminde de AK Parti’nin işini kolaylaştıracaktır.

31 Mart sonrası “değişim ve reform” beklentisi herşeyin önüne geçti.

Hal böyleyken, teşkilatın yapacağı çalışmaya, bu boyutu da katmak AK Parti’nin elini güçlendirecektir.

Kaldı ki; içinden geçtiğimiz kritik süreç, ekonomik durum, kamudaki atalet ve rehavet bu değişimi en acil hale getirmiştir.

Bu durum, içerde ve dışarda finans ve ekonomi piyasalarının algı ve beklentilerinin de olumluya dönmesi için çok önemli bir vetire ve parametredir.

Gecikme ise, içinde bulunduğumuz handikapları çok yönlü ve boyutlu artırmaktan başka işe yaramayacaktır.

Erdoğan’ın değişim beklentisine uygun adım atacağına, daha ertelemeyeceğine ve şaşırtıcı boyutta büyük ve geniş kapsamlı değişiklikler yapacağına inanıyor ve düşünüyorum.

Ki bu yazıyı yazdıktan sonra düşüncelerimi teyit boyutlu, Erdoğan’ın bu akşam yaptığı konuşmayı çok önemli buluyorum.

“AK Parti’yi milletin değil de, kendi heveslerinin aracı olarak görenlerin bu çatı altında yeri yoktur. Kimsenin bu büyük davayı sekteye uğratmasına izin vermeyeceğiz” sözü oldukça manidardır.

Hele de; “AK Parti’yi ve Türk siyasetini yeni vizyonlarla, yeni projelerle, yeni isimlerle hep birlikte zenginleştireceğiz” söylemini, şaşırtıcı boyutta diyerek bahsettiğim değişimin karinesi olarak görüyorum.

İdlib’deki durum ve muhtemel mülteci akını…

Önceki pek çok yazımda da belirttiğim gibi; Rusya ve Putin’le iyi ilişki içinde olmak faydalıdır.

Ama ABD ve Avrupa’yı ihmal etmeden, yok saymadan…

Küresel Güç dengesini gözardı etmeden.

Çünkü Putin’e çok ve tam güvenilmeyeceği bir gerçek.

Putin’e güvenmek iyidir ama güvenmemek daha iyidir.

İşte bugünlerde İdlip’de ortaya çıkan durum ortada…

ABD bölgedeki aktivitesini kısmen azalttı ve stabil halde.

İdlib saldırmazlık bölgesine Şam rejiminin saldırısı gün be gün yoğunlaşıyor.

Saldırı Esad güçlerince yapılıyor gibi görünse de, arkasında Rus kuvvetlerinin olduğu aşikar.

Yaklaşık iki milyon mülteci her an kapımıza dayanabilir.

ABD ve Avrupa, İran ve Rusya ile hareket etmemizden kaynaklı bedel ödememizi keyifle izler durumdalar.

Seçim sürecinin bitmemesinden dolayı sınırlarımızdaki sorunları ihmal etmeden takip etmek, gerekli önlemleri almak ve küresel denklemi pas geçmemek zorundayız.

Her ne kadar gündemde pek yer almıyor olsa da; Suriye sınırından ve özellikle İdlib bölgesinden kaynaklı çok ama çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız.

Umarım ve inşallah akıl ve akılcılık içeren diplomasi ve sahici bir seçim stratejisiyle şu seçim sürecini kalıcı bir hasar almadan atlatırız.

Bir sonraki Portreler yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.

Türkiye’nin Enerjisine Hareket Desteği

Sektörün lider markası Hareket Proje Taşımacılığı ve Yük Mühendisliği, 5-6 Mart günleri arasında İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Nükleer Santraller VI. Zirvesi ve II. Fuarı’na katılarak katma değerli hizmetlerini ve yaratıcı çözümlerini tanıttı.

60 yılı aşkın bir süredir ağır kaldırma ve taşımacılık hizmetleri sunan, sektörün uzman şirketi Hareket, 5-6 Mart günleri arasında İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Nükleer Santraller VI. Zirvesi ve II. Fuarı’na katıldı. Nükleer sanayide son teknoloji ve yeniliklerin yer aldığı fuarda Hareket, nükleer santral inşasında ihtiyaç duyulan mühendislik destekli ve katma değerli hizmetlerini tanıttı.

Fuara ilişkin bir değerlendirmede bulunan Hareket Proje Taşımacılığı ve Yük Mühendisliği Genel Müdürü Engin Kuzucu, şunları söyledi: “Türkiye’nin artan enerji ihtiyacı ve mevcut enerji fiyatlarındaki yükseklik nedeniyle özellikle sanayi sektörü, nükleer enerjinin gücüne inanıyor. Bugün ülkemizde yapımı planlanan üç nükleer santral projesi bulunuyor. Bu projelerin inşasında gereken hizmetler dışa bağımlı olmadan, yerel tedarikçilerle gerçekleştirilebilir. Hareket olarak biz de alanında uzman ve deneyimli kadromuz, yaratıcı çözümlerimiz, son teknolojiye sahip altyapımız ve makine parkımızla bu santrallerin inşasında üzerimize düşen görevleri yapmaya talibiz. Bu fuarın yeni işbirlikleri için önemli bir adım olduğuna inanıyoruz.”

Middle East Electricity 2019’da AKSA rüzgârı

Türkiye’nin lider jeneratör üreticisi Aksa, enerji sektörünün en önemli fuarlarından biri olan Middle East Electricity 2019 Fuarı’nda (MEE) sektör ziyaretçilerini ağırladı. Ortadoğu Bölgesi enerji sektörü paydaşlarının katıldığı bu fuara Aksa Jeneratör, 17’inci kez katılım gösterdi.

Türkiye’nin lider jeneratör üreticisi Aksa, farklı ülkelerde farklı sektörlerle bir araya gelerek kaliteli ürün ve yenilikçi çözümlerini tanıtmaya devam ediyor. 2018 yılında birçok farklı ülkede farklı sektörlerin fuarlarına katılan Aksa Jeneratör’ün bu yılki ilk yurtdışı fuarı Middle East Electricity 2019 oldu.

Birçok ülkeden sektör temsilcisini bir araya getirerek alanında bölgenin en önemli buluşması sayılan Middle East Electricity 2019 Fuarı’na yenilikçi ürünleriyle katılan Aksa Jeneratör, sanal gerçeklik gözlüğü (VR gözlüğü) ile ziyaretçilerinin eğlenceli dakikalar geçirmesini sağladı. Aksa Jeneratör standını ziyaret eden katılımcılar, sanal gerçeklik gözlüğü (VR gözlüğü) ile üretim kapasitesi bakımından dünyadaki en büyük jeneratör fabrikası olan Çin’deki Aksa Jeneratör fabrikasını sanal ortamda gezme fırsatını yakaladılar.

Enerji sektörünün en önemli oyuncularını bir araya getiren Middle East Fuarı’nda Dubai pazarının öneminden bahseden Aksa Jeneratör CEO’su Alper Peker; “Dubai enerji sektörünün en önemli fuarlarından biri olan Middle East Electricity 2019 Fuarı’na uzun yıllardır katılım gösteriyoruz. Farklı ülkelerde yapılan fuarlara katılmak bizim önceliklerimiz arasında yer alıyor. Yurtdışında yapılan bu tarz fuarların hem sektöre hem de ülkemize çok büyük katkılar sağladığına inanıyorum. Orta Doğu’da elektrik ve enerji sektöründe iş yapmayı hedefleyen firmalar için kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak görüyorum. Bu yıl ilk defa standımızı ziyaret eden katılımcılarımıza sanal gerçeklik gözlüğü ile Çin’de bulunan fabrikamızı gezdirdik. Beklentilerimizin üstünde ilgi gördük ve tabi bu da bizi çok mutlu etti. Yeni nesil teknolojilerle ziyaretçilerimizi şaşırtmaya devam edeceğiz” dedi.

Dubai Dünya Ticaret Merkezi’nde düzenlenen ve sektörün en önemli fuarlarından biri olan Middle East Electricty 2019 Fuarı; 1600’den fazla firmanın katılımıyla, yenilenebilir enerji sektörü ve aydınlatma endüstrisi de dahil olmak üzere elektriğin üretimi, iletimi ve dağıtımını kapsayan küresel ölçekte yapılan en büyük fuar olma niteliği taşıyor. Fuar süresince, düzenlenen seminerlerde, Ortadoğu Elektrik sektörünü yönlendiren isimler, sektördeki son eğilimler ve teknolojik yeniliklerle ilgili, katılımcılara bilgi paylaşımı yapıldı.

Kapitalizm’in dayanılmaz cazibesi

Sömürgecilik de denilebilir aslıda..  Ancak, kısır döngü içerisinde üretende, tüketende istediklerini alırlar. Liberal ve ümmetçi takımının aynı paydada buluştuğu bir düşünce yapısına sahip olmaya başlaması, sanırım hızlanan teknoloji sayesinde dahada ilerliyor.. Çünkü kapitalizm, insanlara sürekli kendini geliştirme zorunluluğu getiriyor. Kendini geliştirmek içinse teknolojiye ihtiyaç duyuyor insanoğlu.. ve yenilikleri takip etmek  zorunda kalıyor. Dolayısıyla tüketim başlıyor.

Kapitalizm sistemi, özünde bir tarafı zenginleştirirken diğer tarafın fakirleşmesidir. En cazip ve büyülü tarafı da, bunu insanlara hissettirmeden yapmasıdır. Sinsice kuşatır insanı. Şöyle ki; Bir kredi kartı mağduru ta ki icralık olana kadar kartların cazibesiyle tüketime devam eder. Her şey o kadar caziptir ki fark edemez tehlikeyi.. Kapitalizmin yarattığı “kredi kartı terörünün” pek çok insanın hayatında da çöküntülere, felaketlere sebep olduğunu hepimiz biliyoruz.

Kapitalizmin emrettiği “tüket”.! acımasızdır.. Işıltılı, pırıltılı bir yaşam, güzel marka giyimler, kafeler, oteller, avmler, lüks arabalar, cep telefonlarının albenisi, vs. bunlar kapitalizmin en sevdiği şeylerdir. Çünkü kapitalizm insanların düşünmesini istemez. Sadece o cazibeye kapılıp tüketmenizi ister.

En dehşet verici tarafıda; sizin ideallerinizi, düşünsel ve kültürel değerlerinizi, tüm kitlesel hareketleri, market değeri olan “nesne” lere dönüştürebilmesidir.

Hepimizi birer tüketim canavarı’na dönüştürebilen, özgürlüğümüzü bile sömüren, üreticilerin hergün karşımıza yeni bir cazip teklifle sunduğu nesnelerle çıktığı sürece bu sistemden vazgeçmemiz mümkün görünmüyor.

Ama unutmayalımki; kapitalist sistem bizlerin gözünü boyadığı sürece tüketime hesapsızca devam ederek bir başka yerde sistemi elinde tutanların ekmeğine yağ sürmüş olacağız. Ha sadece yağ sürmekle kalsak yinede şanslıyız. Ancak bizlerin her tükettiği şey birilerinin daha fazla kazanma hırsını tetikleyecek ve pek çok insanın hayatına mal olabilecek sonuçlar doğuracak.. Çünkü kapitalist sistem felaketlerle besleniyor.! Birileri savaşsın, felaketler olsun ve tüketime ihtiyaç duyulsun.

Her ne kadar yadırga sakta, kapitalizm hayatımızın bir parçası. Kontrollü olduğumuz sürece kapitalist sistemin bizi yönetmesine izin vermeyiz. Eğer kontrolsüz davranıyorsak ve bu cazibeye kapılıyorsak bu sistemin içinde kaybolmaya mahkumuz demektir.

Çimento torbası harç malzemesi olacak

Kağıt ambalaj üreticisi Işıklar Ambalaj, dünyanın lider kraft kağıt üreticisi BillerudKorsnäs ile işbirliği yaptı. Anlaşmayla birlikte, Işıklar Ambalaj üreteceği çimento torbalarında BillerudKorsnäs tarafından geliştirilen D-Sack ürün teknolojisini kullanacak. Ambalajlar çimento harcı ile birlikte karıştırılacak, etkileşim başladığında ambalaj yok olacak.

Başta çimento ve yapı malzemeleri olmak üzere birçok kullanım alanına yönelik kağıt ambalajlar üreten Işıklar Ambalaj, dünyanın lider kraft kağıt üreticisi BillerudKorsnäs ile yeni ürün teknolojileri kapsamında önemli bir işbirliği gerçekleştirdi. Anlaşma doğrultusunda BillerudKorsnäs tarafından geliştirilen D-Sack ürün teknolojisi, Işıklar Ambalaj’ın üreteceği yeni kraft ambalajlarda kullanılacak.

Yenilikçi ürün teknolojisi ile ilgili bilgiler veren Işıklar Ambalaj Genel Müdürü Volkan Girişken, D-Sack özellikli ambalajların, çimento ile karıştırıldığında malzemenin bir elementi haline geldiğini belirtti. Girişken, “D-Sack sayesinde çimento ve yapı malzemeleri ambalajları artık bir atık haline gelmeyecek.” dedi.

Konya ve Erbil’de Üretilecek!

Işıklar Ambalaj olarak sürdürülebilir ürün teknolojilerine odaklandıklarını ifade eden Girişken, kaybolan torba teknolojisiyle hem çevre kirliliğini azaltacaklarını hem de müşterilerinin karlılıklarını artıracaklarını söyledi.

D-Sack teknolojili ürünler Işıklar Ambalaj’ın Konya ve Irak Erbil’de bulunan fabrikalarında üretilecek.

Hilâlin damgası ‘Selâtin Camii’ler

0

İslam beldelerinde toprağın üzerine basılmış bir mühür, bir damgadır camiler.

İstanbul deyince akla gelen önemli unsurlardan birisi de sahip olduğu selâtin yani Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan camilerdir. Padişah anneleri valide sultanların, imparatorluk şehzadelerinin ve sultanlarının yaptırdığı camilere de selatin camiler denmiştir. İstanbul silüetine bir islam şehri olma özelliği kazandıran bu camiler yüzyıllardır İstanbul’un günlük koşturmacasına, Ramazan’larına ve bayramlarına da şahitlik ediyor.

Bu camilerin özellikleri arasında;

24 saat açık olması, Ramazan’da minareleri arasında mahya asılması, Hünkar mahfilinin bulunması, birden fazla minaresi olması yer almaktadır ayrıca sultanlar bu camileri yaptırırken devlet hazinesinden hiçbir harcama yapmaz, tamamen kendi kişisel servetlerini kullanırlardı.

İstanbul Selâtin camileri içinde şöyle bir sıralama vardır.

En önemlisi Ayasofya Camii’dir. Çünkü İstanbul’un fethini temsil eder.

Daha sonra Fatih Camii gelir. Çünkü bu cami İstanbul’un Fatih’i tarafından inşa ettirilmiştir. Daha sonra Süleymaniye ve ondan sonra da Sultan Ahmed gelir.

Bu dört camiden aynı anda okunan cenaze salâsı tahtta olan padişahın vefat ettiği anlamına gelirdi.

Fatih Camii’nde Teravih namazlarında beş farklı makamda Kur’ân okunması yüzyıllardır süren bir gelenek. Teravihlerde her dört rekâtta bir sırasıyla Rast, Saba, Hüseynî, Evc ve Acemâşiran makamlarında Kur’ân okunuyor. Bu makamlar sadece namaz sırasında değil, rekât aralarındaki salât ve selamlarda da kullanılıyor.

Süleymaniye Camii’nin, İstanbul Ramazan gelenekleri içinde ayrı bir önemi vardı. Ramazan’ın geldiğini müjdeleyen hilalin görünmesi üzerine ilk mahya burada yakılır, şehrin dört bir yanından görünen ışıl ışıl mahya, İstanbul’un diğer camilerine mahyaların yakılması için işaret verirdi. Mimar Sinan “Kalfalık eserim” dediği Süleymaniye Camii’nde öyle mimari incelikler kullandı ki, bugünün teknolojisi bile onun tekniğine erişemedi.

Kanuni’nin iki adım arkasında Sinan

Rivayete göre, Kanuni Sultan Süleyman bir gece rüyasında Resul-i Ekrem Efendimizi gördü. İkisi, Haliç’i ve Boğaz’ı gören bir tepedeydi. Peygamber Efendimiz, Sultan’a oraya bir cami yaptırmasından bahsediyordu ve mihrabı ile minberinin yerini tarif ediyordu. Ertesi gün, Kanuni hemen Mimar Sinan’ı çağırdı. Onu rüyasındaki tepeye götürdü ve tam rüyasını anlatırken Sinan “Sultanım, mihrabı burada, minberi burada olsun” diyerek Sultan’ın rüyada gördüğü noktaları gösterince Kanuni şaşırdı. Sinan ise sakince, “Dün geceki kutlu ziyaretinizde ben de iki adım arkanızdaydım” dedi.

Bir başka Selâtin Cami olan Haliç kıyısında yer alan Eyüp Camii, Fatih’ten sonra bütün padişahların kılıç kuşandığı yer haline gelmiştir.

Büyük Selâtin camilerimizden olan Bayezid Camii’nin ise Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” isimli eserinde de bahsettiği ilginç bir hikayesi vardır.

Kâbe’yi görerek inşa edilen mihrab

Evliya Çelebi’nin aktardığı bilgilere göre Bayezid Camii’ni İstanbul camileri içinde eşsiz kılan en önemli özelliği ise bu camiden sonra inşa edilen bütün camilerin kıble ayarlamalarının Bayezid Camii baz alınarak yapılmış olmasıdır. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde konuyla ilgili olarak şunları kaydetmiştir:

Bu caminin temeline başlandığında Mimarbaşı, ‘Sultanım! Mihrabı nice koyalım?’ diye sorunca, Sultan Bayezid-i Veli, ‘Ayağım üzere bas’ der. Sultanın ayağı üzere basınca Kabe-i Şerif‘i gören mimar, hemen Bayezid Han’ın ayağına yüz sürüp, ilk olarak caminin mihrabını yapar.

İstanbul’da Beyazıt Camii yapılana kadar kıble tayininde; Mesacid-i Evvel denilen, İstanbul’da Kabe’ye en yakın camii olan “Akbıyık Mescidi” esas alınırdı. Ama Sultan Beyazıt Han’ın bu kerametinden sonra ise İstanbul’da yapılan tüm camilerin kıble tayini Beyazıt Camii esas alınarak yapılmaya başlandı.

Ayrıca Frenk memleketlerinde yıldızlar ilmini bilen gayrimüslimler, vakitlerini ve yön gösteren aletlerini Bayezid Han Camii’nden düzeltirler.

Cümle kapısında Şeyh Hamidullah tarafından yazılmış bulunan kitabeye göre ise,1501-1506 yılları arasında beş yılda tamamlanan Bayezid Camii’nde ilk namazı Sultan Bayezid-i Veli bizzat kıldırmıştır.

Bunun nedeni ise hayli ilginçtir:

Sultan Beyazıt Han’ın ‘İkindi namazının sünnetini terk etmeyen camiyi açsın’ talebi üzerine kimseden ses çıkmayınca; Sultan, “Elhamdülillah ben hiç terk etmedim” diyerek, caminin açılışını yapmış ve ilk namazı da yine kendisi kıldırmıştır.

Planı bir padişah tarafından çizilen tek cami Selâtin Cami’lerimizden biri olan ve Son dönem Osmanlı cami mimarisinde benzeri olmayan bir örnektir Yıldız Camii.

Barbaros Bulvarı’nda Yıldız Sarayı yolu üzerindeki cami, 1885-1886 yılları arasında Sultan II. Abdülhamid Han tarafından Nikolaki Kalfa’ya yaptırılmış. Hamidiye ya da halk arasındaki adıyla Yıldız Camii’nin planı 2. Abdülhamit tarafından çizilmiştir. Bu nedenle planı bir padişah tarafından çizilen tek camidir. Camii, Peygamber efendimizin miraca yükseldiği mekan Mescid-i Aksa’ya benzemesi de dikkat çekicidir. Sultan II. Abdülhamid bu caminin ahşap kafeslerini de kendisi yapmıştır.

Bu Cami diğer selâtin camilerin aksine ilk olarak tek minareli yapılmıştır.

Sultanlar Ramazan ayları geldiğinde maiyetleriyle birlikte muhtelif Selâtin Cami’lere giderek teravih namazlarını eda ederlerdi.

Bazı padişahların ise Ramazan Ayı geldiğinde tebdil-i kıyafet gezerek istanbulun mahalle arası camilerine gidip teravih namazlarını kıldıkları, halkın ahvalini bizzat görüp gerekenin yapılması için talimat verdikleri kayıtlara geçmiştir.

Evet değerli dostlarım, burda sizlere kısaca İstanbul Selâtin Camilerinden sadece bazılarını yazdım.

Bu muhteşem eserleri sadece tarihi eser niteliğinde değil yaşanan ibadethaneler ve müslümanların birlik, beraberlik ruhunun bütünleştiği mekanlar olarak görüp, bu bilinçle yaşamamız dileklerimle, bir başka yazımızda görüşmek üzere Allah’a emanet olunuz!