Ana SayfaGENELTrump'ın yeni ABD Güvenlik Belgesi ve Ortadoğu üzerine düşündükleri

Trump’ın yeni ABD Güvenlik Belgesi ve Ortadoğu üzerine düşündükleri

Trump yönetimi, geçtiğimiz hafta kendi başkanlık döneminin Beyaz Saray’da değil de Ronald Reagan binasında Ulusal Güvenlik Stratejisini yayınladı. 

Toplantının yapıldığı yer olarak Beyaz Saray yerine Reagan binasını tercih edilmesi bile başlı başına Trump’ın aslında bir mesaj idi. Çünkü Reagen dönemi Ulusal Güvenlik Stratejisi Sovyetler Birliği’nin küresel ölçekte nüfuzunu kırmak, nihayetinde de Sovyetlerin yıkılışını sağlamak üzerine kurulu idi.

Bu anlamda Reagen dönemi Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin karşı taraf (düşman olarak) muhatabı somut bir güç ve devlet olan SSCB idi. Oysa ki, Trump ise Küresel hegemonyanın tek kutuplu gücü olduğunu iddia ettiği ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisini sözde ve somut bir devlet gücü olmayan terörist örgütleri kastettiği ‘radikal İslam‘ ile İran arasında sıkışan son derece indirgemeci bir karşı taraf-düşman konsepti üzerine kurgulamış görünmektedir.

Bu durum ise, ABD’nin kendini lanse etmeye çalıştığı Küresel Tek Güç iddiası ile açıkça çelişki arz etmektedir.

Bu belgede Ortadoğu’ya yönelik ABD politikası, Dünya ve özellikle Müslüman kamuoyu tarafından kurucusu ve destekçisinin bizzat ABD olduğu yolunda neredeyse fikir birliği olan  terörizm ve “Cihatçı ideolojiyle yüzleşmek, bu ideolojiyi gözden düşürmek ve en nihayetinde yenilgiye uğratmak ve ABD’ye yayılmasını önlemek” olarak açıklandı. Dünya ve özellikle Müslüman Kamuoyu tarafından Başta Daeş olmak üzere terörist örgütlerin kurucusu,hamisi olarak görülen ABD’nin Güvenlik Belgesinde yer verdiği bu hususlar hiç te inandırıcı görünmedi.

ABD’nib Trump Dönemi Ulusal Güvenlik Belgesi’nde, Ortadoğu için İran’ı özel bir endişe kaynağı olarak gördüğünü dile getirildi. Belgede İran bölgesel istikrarsızlığın temel suçlusu ilan edilerek, Tahran yönetimi terörizme destek veren “haydut” devlet olarak ilan edildi.

Bu noktada bahsi geçen Trump’ın yeni ABD Ulusal Güvenlik Belgesi’ni açıklamasından birkaç gün sonra İran’da hayat pahalılığı ve işsizliği protesto kitlesel gösterilerin başlaması ve bu gösterilerin rejim aleyhtarı bir hüviyete büründürülmeye çalışılması dikkat çekicidir.

Trump, Twitter hesabından paylaştığı mesajda şu ifadeleri kullandı: “Rejimin yolsuzluklarından ve ülkenin varlığını yurt dışında terörizme harcamasından bıkmış olan İran vatandaşlarının barışçıl protestolarıyla ilgili bilgiler geliyor. İran yönetimi, kendini ifade hakkı da dahil kendi halkının haklarına saygı göstermelidir. Dünya bu süreci izliyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Heather Nauert ise, Twitter’da şu mesajı paylaştı:
İran’ın liderleri, zengin tarihi, kültürü olan varlıklı bir ülkeyi, şiddet, kan ve kaos ihraç eden ekonomisi bitmiş dolandırıcı bir ülkeye çevirdi. Başkan Trump’ın da söylediği gibi İran liderlerinden en çok zarar görenler İran halkıdır. ABD barışçıl göstericilerin tutuklanmasını sert bir şekilde kınıyor. Bütün ülkelere İran halkını ve onların temel haklarına sahip çıkma ve yolsuzluğa son verme çabalarını açıkça desteklemeleri çağrısında bulunuyoruz.

Trump yönetiminin hazırladığı Ulusal Güvenlik Belgesi’nin açıklanmasından kısa bir müddet sonra önce, hayat pahalılığı ve işsizliği protesto gibi masum ve demokratik meşruiyet sınırları içinde başlayan gösterilerin rejim aleytharı gösterilere evrilmeye başlaması ve akabinde gelen Trump’ın yukarıdaki tweeti, Türkiye’de çoğu kişinin kafasında, masum nedenlerle başlayan ve daha sonra anarşik protestolara evrilen  Gezi eylemleri sonrası başlayan süreci akıllara getirdi.

Yukarıda bahsedilen gelişmelerin birbirinden bağımsız ve zamansal yakınlıklarının tesadüf olduğunu düşünmemekle birlikte, herhangi bir ülkedeki herhangi nedenle ortaya çıkan kitlesel ve toplumsal tepki ve gösterilerin tek nedeninin de sadece ‘dış güçler’ olduğunu da düşünmemekteyim.

Bu konuya ilişkin İran özelinde  İranlı âlim Hüseyin Ali Muntazeri’nin 2007’de bir Japon gazetesine (Mainchi) verdiği beyanata bakalım: “Ayetullah Humeyni şiarları yükseltti, bizler de onunla beraberdik. Bu şiarlar vasıtasıyla insanlar meydana çıktı ve devrim kazandı. Şiarlarımız, ‘Bağımsızlık, Özgürlük ve İslam Cumhuriyeti’ idi. Bağımsızlık bir aşamaya kadar gerçekleşti. Ancak özgürlük ve İslam Cumhuriyeti’ne gelince hâlâ önümüzde uzun bir yol var..  Anayasadaki meşru ve açık özgürlükler kolayca ezilmektedir.’’

Yine Muntazeri’den; 11 Şubat 1989’da, devrimin 10’uncu yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada: “Ne yazık ki iş yapmak ve devrim değerlerini korumak yerine slogan attık. Halka değer vermek ve onu söz sahibi yapmak yerine halkın zeki ve aktif güçlerini hayal kırıklığına uğrattık, mücerretleştirdik. Bu yüzden şimdi öyle bir noktaya geldik ki, yönetimde kalabilmek için ilk sloganlarımızın ve değerlerimizin karşısında durmak zorunda kalıyoruz. İran hükümetinin ayakta kalması gerekçesiyle ahlaki ve İslami değerler ihlal edilemez. Söz konusu değerler, uğruna devrim yaptığımız ve halka sloganlarımızla vaat ettiğimi değerlerdir. Devlet bir vasıtadır, gaye değil. Değerler gayedir.

Velhasıl… diyeceğimiz o dur ki, “sen kendi evinin içini, ahalini mutlu ve memnun edemez, tarlanı ekip biçip üreterek müreffeh hale getirmez isen; birilerinin evinin içine girip ev ahalini kafalamasına ve senin yerine tarlanı sürmesine mani olamazsın.’’

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img
spot_img

BUNLARI DA OKUYUN