Hemen herkes ülkemizde yaşanan ekonomik sorunun devlet ve banka değil, reel (özel) sektör kaynaklı olduğunda hem fikir.
Çünkü, yaşanan durum ortalama 7-8 yılda bir yaşadığımız önceki ekonomik krizlerden oldukça farklı. Önceki krizlerde ekonomik bozulma en son reel sektöre yansırken, şu anki durumda tam tersine sorunlar reel sektörde başladı ve diğer sektörlere sıçramaya çalışıyor.
Reel sektörün ciddi anlamda yüksek döviz borcu ve yapısal diğer sorunları var. 2018 yılının ikinci altı ayında başlayan yüksek kur hareketleri ve ortaya çıkan kur farklarının maliyetlere yansıtılması, iç talepte büyük bir çöküşe, ciddi talep daralmasına yol açtı.
Maliyet kalemleri arttı. Ekonomik faaliyetler lokomotif sektör olan inşaat başta olmak üzere bir çok sektörde bıçak gibi kesildi. Tüketici güven endeksi ve satın alma gücü düştü, hatta dip yaptı. Tüketiciler harcama eğilimlerini erteledi. Tüketicilerin sadece bugünkü gelirinde değil, gelecek gelir beklentisinde de ciddi erezyon oluştu. Bunu resmi kurumlar tarafından yayınlanan verilere bakarak kolayca anlayabiliyoruz. Bazı ekonomistler bu durumu stagflasyon, bazıları da slumpflasyon olarak tanımlıyor.
Hükümet bu olumsuzlukların önüne geçmek amacıyla ilk olarak tüketicilerin ve özel sektörün harcamalarını canlandırmak ve gerekli güveni sağlamak için ciddi adımlar attı ve atıyor. Vergi indirimleri, harcamalarda kredi kartlarına taksitlendirme olanaklarının artırılması, KGF destekli krediler bunlardan bazıları.
Peki, bunlar yeterli mi? Tabi ki, hayır! Reel sektöre ve ülke ekonomisine yönelik bazı önlemlerin alınması ve yeni bazı düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Daha önce uygulanmış ve başarılı sonuçlar alınmış olanlar önceliklendirilmek suretiyle, reel sektör ve ülke ekonomisi açısından bazı düzenlemelerin acilen yapılması gerekiyor. Bunlardan bazılarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
1) Yurtiçi ve Yurt Dışı Varlık Barışı Düzenlemesi, Vakit Geçirilmeden Yeniden Getirilmeli:
Varlık barışı, çok önemli bir konu. Çünkü, hemen her ülke öncelikle kendi vatandaşlarının olmak üzere diğer ülke vatandaşlarının başka ülkelerde bulunan paralarını kendilerine getirmek istiyor. Bizim de Ülke olarak öncelikli hedefimiz, vatandaşlarımızın yurt dışında bulunan paralarının Varlık Barışı kapsamında Türkiye’ye getirilmesi. Ülkemiz varlık barışı uygulamasını birkaç kez denedi, en son 7143 sayılı Kanunla düzenlenen hariç diğerlerinden oldukça başarılı sonuçlar elde etti.
7143 sayılı Kanunda düzenlenen varlık barışı uygulamasının beklenen başarıyı sağlayamamasının nedeni; vergili olması (% 2) ve vergi dışında kambiyo ve gümrük mevzuatları yönünden gerekli güvencelerin verilmemesidir. Ayrıca, yurt dışı varlık barışı ile yurtiçi varlık barışı uygulamasının kapsamının farklı olması, yurt dışı varlık barışından Türkiye’de vergi mükellefiyetine bakılmaksızın yerli ve yabancı gerçek ve tüzel kişilerin tamamı yararlanabilirken, yurt içi varlık barışından sadece vergi mükellefi gerçek veya tüzel kişilerin yararlanmaları da varlık barışı uygulamasının başarısını olumsuz yönde etkilemiştir. Yurtiçi varlık barışı uygulamasından vergi mükellefi olmayanlarda yararlanabilmelidir.
Ülkemiz ekonomisi açısından büyük öneme sahip olan Varlık Barışı Uygulaması; öncelikle vergisiz ve getirenlere ciddi avantajlar sağlayacak şekilde, vergi-gümrük ve kambiyo mevzuatı açısından her türlü dokunulmazlık sağlanarak ve güvence verilerek, hatta belli bir tutarın üzerinde döviz getiren yabancılara oturma hakkı/vatandaşlık verilmesi şeklinde ek avantajlarla donatılarak yeniden ve bir kez daha getirilmelidir. Çünkü, bu kapsamda yurt dışından getirilecek veya yurt içinden ekonomiye kazandırılabilecek her varlığa ve ekonomik değere ihtiyacımız var.
2) Vergi ve SGK Borç Yapılandırma Taksitlerini Ekonomik Kriz Nedeniyle Ödeyemeyenlere Yeni Bir Şans Verilmeli, Ancak Yapılandırılan Borçlar Birleştirilerek Tek Taksit Halinde Alınmalı
3) Aynı Şekilde Ekonomik Kriz Nedeniyle Matrah/Vergi Artırımı Ödemelerini Yapamayanlara Yeni Ödeme Hakkı Verilmeli, Hatta 2018 Yılını Da Kapsayacak Şekilde Yeni Bir Matrah/Vergi Artırımı Düzenlemesi Yapılmalı
4) Şirket Aktifine Kayıtlı Taşınmazların Gerçek Değerlerine Yükseltilmesine İmkan Tanınarak Bilanço Barışı Sağlanmalı, Şirketler Teknik İflastan Kurtarılmalı, Şirketlerin Kredibilitesi Artırılmalı
5) Vergi Mükelleflerinin Devreden KDV Sorunu Çözülmeli, Önceki Yıllardan Devreden KDV’ler Devlete Olan Tüm Vergi, SGK Ve Diğer Borçlara Mahsup Edilebilmeli
Türkiye’deki tüm vergi mükelleflerinin şu an itibariyle sonraki döneme devreden KDV’lerinin toplamı 190 – 200 Milyar TL düzeyinde bulunuyor. Bu tutar devamlı olarak da artıyor.
6) Grup KDV Mükellefiyeti Başta Olmak Üzere Grup Vergi Mükellefiyeti Sistemi Getirilmeli
Aynı gerçek yada tüzel kişilere ait veya tabi şirketlerden bazıları KDV öderken, bazılarında sonraki döneme devreden KDV söz konusu oluyor. Bu durum ise, her platformda haklı şikayetlere neden olmakta, bu durumun haksız rekabete neden olduğu vurgulanmaktadır. Bu durumda olan grup şirketlerde ise, devir KDV’si bulunan şirket KDV ödemesi çıkacak şirkete fatura düzenleyerek, diğer şirketin de KDV ödememesini sağlıyor.
Grup şirketlerinde ortaya çıkan bu önemli sorunun çözümü bakımından, birleştirilmiş KDV mükellefiyeti ve KDV beyannamesi getirilmeli. Bu şekilde, grup şirketi kapsamındaki şirketlerin her biri ayrı ayrı KDV beyannamesi vermeyecek, açılacak grup KDV mükellefiyeti altında tek bir KDV beyannamesi verilecek, bir anlamda şirketlerin KDV verileri konsolide edilecektir. Bu şekilde vergi dairesine KDV ödenip ödenmeyeceği konsolide edilmiş birleştirilmiş KDV beyannamesine göre tespit edilecek. Dolayısıyla, grup şirket KDV mükellefiyeti ile, artık grup şirket kapsamına giren şirketlerden bazıları KDV öderken, bazılarında devreden KDV çıkması söz konusu olmayacak. KDV ödenip ödenmeyeceği konsolide edilmiş KDV beyannamesine göre tespit edilecek.
Ancak, grup şirket KDV mükellefiyetinden, sadece birbiriyle % 50 veya daha fazla ortaklık ilişkisi olan şirketler yararlanacak.
Grup şirket KDV mükellefiyeti mantığının kurumlar vergisine de taşınması ve kurumlar vergisi açısından da grup şirketlerde grup kurumlar vergisi mükellefiyeti ve birleştirilmiş kurumlar vergisi sisteminin getirilmesinin doğru ve uygun olacağı kanaatindeyiz.
Aynı durum, grup SGK mükellefiyeti için de geçerli.
7) Mükelleflerde Vergi Ödememe Alışkanlığı Arttı, Vergiye Uyumlu Mükelleflere Sağlanan % 5 Vergi İndirimi Oranı Çok Düşük Kaldı, Bu Durumu Tersine Çevirmek için Söz Konusu Oran en Az % 10 Olmalı
Hemen her vergi affı çıkarıldığında “Borcunu ödemeyenlere neden af getiriliyor da, vergisini düzenli ödeyene niye hiçbir avantaj sağlanmıyor” türünden yapılan haklı serzenişler hep gündeme gelirdi. Bu serzenişler nihayet karşılığını buldu, 2017 yılı içerisinde çıkarılan 6824 sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanununun mülga mükerrer 121. Maddesi, “vergiye uyumlu mükelleflere vergi indirimi” başlığıyla yeniden düzenlenmek suretiyle, vergisini düzenli ödeyen uyumlu mükelleflere vergi indirimi uygulaması yürürlüğe konuldu. Uyumlu mükellefe vergi indirimi, kapsama giren ve gerekli şartları taşıyan mükelleflerin yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin % 5’inin, vergi dairesine ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirilmesi (düşülmesi) şeklinde uygulanıyor.
Ancak, vergi indirimi uygulaması sadece yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerine göre hesaplanan gelir ve kurumlar vergisi için geçerli. KDV, damga vergisi, MTV, ÖTV, veraset ve intikal vergisi vb. vergilerde vergi indirimi söz konusu değil.
Son yıllarda çıkarılan vergi afları nedeniyle vergi mükelleflerinde ciddi anlamda bir vergi ödememe alışkanlığı oluştu. Vergisini ödemeyen mükellefler, bu tutarları farklı finansal enstrümanlarda değerlendiriyorlar. Bir af çıktığında da, ondan yararlanıyorlar, borçlarını yapılandırarak ödüyorlar. Bize göre, bunun nedeni vergilerin vadesinde ödenmesinin cazip hale getirilememesi. Vergi zaten zorla alınan bir değer. Vergi, gönüllü ve cazip hale getirildiği takdirde daha kolay tahsil edilebilir.
Kişisel görüşümüze göre, vergisini düzenli ödeyen uyumlu mükelleflere getirilen vergi indirimi uygulamasında geçerli olan % 5 oranı son derece düşük ve anlamsız kaldı. Bu oran en az % 10 olarak belirlenmeli ve yararlanılan vergi indirimi sayısına göre artırılmalı. Ayrıca, vergi indirimi uygulamasının sadece yıllık beyannameler üzerinden hesaplanan gelir ve kurumlar vergisi ile sınırlandırılmasını doğru değil. KDV, MTV, ÖTV, damga vergisi, veraset ve intikal vergisi gibi vergilere de bu indirim uygulanmalı.
8) Vergiye Uyumlu Mükelleflere Vergi Borçlarının Daha Düşük Faizle, Hesaplanacak Yİ-ÜFE Tutarı İle 60 Aya Kadar Taksitlendirilebilmesine İlişkin Düzenleme Yasalaştı, Ancak Çalıştırılmıyor. Olağanüstü Bir Durumdan Geçtiğimiz Şu
Günlerde Herhangi Bir Şart Aranılmadan Söz Konusu Düzenleme Çalıştırılmalı.
Bilindiği üzere, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna 7020 sayılı Kanunla eklenen 48/A maddesi ile, vergisel yükümlülüklerini süresinde yerine getirmiş ancak öngörülmeyen nedenlerle son bir yıl içinde borçlarını ödeyememiş vergiye uyumlu mükelleflerin anılan Kanunun 48. Maddesinde düzenlenmiş olan tecil müessesesine göre daha uygun şartlarda borçlarını taksitlendirerek ödeyebilmelerine imkan sağlanmış oldu. Yapılan bu düzenleme ile, vergiye uyumu yüksek olan mükelleflerin çok zor duruma düştükleri zaman yerine getirmeleri gereken ödeme yükümlülükleri kolaylaştırıldı. Bakanlar Kurulu, 24/02/2018 tarihli ve 30342 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2018/11284 sayılı Kararı ile, vergiye uyumlu mükelleflerin borçlarının tecilinde çok zor durum halinin tespitinde kullanılacak kriterleri, tecil süreleri ve tecil faizi oranlarını belirledi.
Yani, maddenin uygulanması için her şey hazır, peki bugüne kadar bu uygulamadan kimse yararlandı mı? Hayır, yararlanamadı. Çünkü, çok sayıda başvuru olmasına rağmen, 48/A maddesi işler hale getirilmedi ve hala da kimse yararlanamıyor. Aslında zor günler geçiren ve vergi borçlarını ödemekte güçlük çeken reel sektör açısından, bu 48/A maddesinden yararlanmak çok değerli. Ama anlayamadığımız nedenlerle, içinden geçtiğimiz bu zor günler için getirilen bu avantajlı uygulamadan yararlanmak şu an için söz konusu değil. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bu avantajlı tecil uygulamasını bir an önce hayata geçirmesi ve reel sektörü bu uygulamadan yararlandırması şu an için acil, çok anlamlı ve değerli olacak.
9) Kurumlar Vergisi ve KDV Oranları Çok Yüksek, Bu Oranlarda İndirime Gidilmeli
Mevcut uygulamada kurumlar vergisi oranı % 22, KDV oranları ise % 1, 8 ve 18 şeklinde uygulanıyor. Reel sektör başta olmak üzere taraflı tarafsız herkes de bu oranların yüksek olduğunda hem fikir. Durgunluktan çıkış ve ekonomik canlanma için bu oranların belli bir seviyeye çekilmesi şart.
Bize göre, kurumlar vergisi oranının % 22’den % 15’e, KDV genel vergi oranının % 18’den % 12’ye, % 8 oranının ise % 5’e indirilmesi, ayrıca KDV iadesi çıkan bazı sektörler için iadeyi ortadan kaldıracak şekilde KDV oranı belirlenmesinin uygun olacağını düşünüyoruz.
10) Kar Dağıtımındaki % 15 Stopaj Oranı % 5’e İndirilmeli, Hatta Sıfırlanmalı
Mevcut durumda şirketlerin ortaklarına kar dağıtımında % 15 oranında gelir vergisi stopajı yapılıyor. Şirketler ve ortakları sırf stopaj yüzünden kar dağıtımı yapmıyorlar. Bu yüzden, kar dağıtımının önündeki en büyük engel olan stopaj oranının bir defaya mahsus olarak % 15’den % 5’e indirilmesi hatta sıfırlanmasının uygun olacağını düşünüyoruz. Bu şekilde, yıllardır kâr elde etmesine rağmen hiç kâr dağıtmayan şirketler ve ortakları için de bir çıkış yolu sağlanmış olur. Hatta, her yıl kar dağıtımı zorunlu hale getirilmeli.
11) Stokların Eritilebilmesi Bakımından Sadece Yeni Konut ve Ofislerde Tapu Harcı Sıfıra İndirilmeli
Konut ve ofis stoklarının eritilebilmesi bakımından, konut veya iş yeri olarak inşa edilen binaların tapuda yapılacak ilk devir ve iktisaplarında tapu harcı oranı 0’a (sıfıra) indirilmeli. Yapılacak bu düzenlemenin stoktan yapılan satışları artıracağını tahmin ediyoruz.
12) Gayrimenkullerin Amortisman Oranı Yıllık En Az % 10 Olarak Belirlenmeli, Binek Otomobiller İçin Geçerli Kıst Amortisman Uygulaması Kaldırılmalı ve KDV’si İndirilebilmeli
Şirketlerin gayrimenkul alımlarının teşvik edilmesi ve yatırım tercihlerinin gayrimenkul alımı yönünde değiştirilebilmesi için gayrimenkullerde amortisman oranı yıllık en az % 10 olarak belirlenmeli. Ayrıca, aynı şekilde binek otomobil satışlarının artırılabilmesi için, binek otomobillerde kıst amortisman uygulaması kaldırılmalı, binek otomobil alımlarına ilişkin olarak ödenen KDV’lerin indirilmesine izin verilmeli.
13 ) Vadeli Satışlarda KDV, Faturanın Düzenlendiği Ay Değil, Bedelin Tahsil Edildiği Ay KDV Beyannamesi İle Beyan Edilmeli
KDV Kanunu hükümlerine göre vadeli mal, hizmet ve taşınmaz satışları üzerinden hesaplanan KDV satışa ilişkin faturanın düzenlendiği ay KDV beyannamesi ile beyan ediliyor. Satış bedelinin tahsil edilip edilmemesi beyanı engellemiyor, tahsil edilmese de söz konusu satışlara ilişkin hesaplanan KDV satıcı tarafından beyan edilerek vergi dairesine ödeniyor. Yani satıcılar tahsil etmedikleri KDV’yi yasal zorunluluk nedeniyle beyan ve ödemek zorunda kalıyorlar. Şu an yaşadığımız durumda, KDV’nin tahsil edilmeden beyan edilmesi ve duruma göre ödenmek zorunda kalınması, finansal yönden zaten zor durumda olan satıcıları daha da çok zor duruma düşürebiliyor. Vergi dairesine karşı KDV borcunu ödeyememe durumu ile karşı karşıya bırakabiliyor. Bu olumsuz durumun önüne geçilebilmesi bakımından, bir yasa değişikliği yapılarak, vadeli satışlara ilişkin olarak hesaplanan KDV’nin faturanın düzenlendiği ay değil, bedelin tahsil edildiği ay KDV beyannamesi ile beyanı sağlanmalıdır. Yapılacak bu düzenlemenin, reel sektörü oldukça rahatlatması öngörülüyor.