KPMG Türkiye Enerji Sektör Lideri Ümit Bilirgen, ABD Başkanı Donald Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesinin, kömür, gaz ve petrol şirketlerine yarayacağını söyledi. Anlaşmayı imzalayan Türkiye’nin halihazırda beyan edilen karbon emisyon hacminin, küresel hacmin sadece yüzde 1’i olduğunu hatırlatan Bilirgen, hedeflerin tutturulması konusunda sorun beklemediğini kaydetti.
KPMG Türkiye Enerji Sektör Lideri Ümit Bilirgen, ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim vaadini yerine getirip Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesinin olası sonuçlarını değerlendirdi. ABD’nin, Paris Anlaşması’nda beyan edilen karbon emisyon değerlerinin yüzde 18’ini temsil ettiğini belirten Bilirgen, dengeleri coğrafya ve nüfusun belirlediğini vurguladı. Bilirgen, “Emisyon hacminde Çin yüzde 20’yi, AB ülkeleri yüzde 12’yi, Rusya yüzde 8’i, Hindistan yüzde 4’ü, Japonya yüzde 4’ü, dünyadaki diğer ülkeler yüzde 34’ü oluşturuyor. Türkiye’nin tablodaki payı yüzde 1” dedi. Bilirgen’e göre, Amerika’nın iklim hamlesinin etkileri şöyle olacak:
-Emisyon hacmi tablosunun yüzde 18’ini temsil eden ABD’nin kararı, öncelikle anlaşmanın yürürlüğe girmesi için gereken çoğunluğun sağlanması şartına ulaşılmasında zorluklar çıkaracak.
-Amerika Paris Anlaşması’ndan ayrılarak kaya gazı ve kaya petrolü başta olmak üzere yerli kaynaklarını sınırlama olmadan kullanabilecek ve bu konuda finansal yükümlülük altına girmeyecek.
-Bu durum özellikle kömür, gaz ve petrol şirketlerinin yararına olacak. Fosil yakıtlar Amerika’da azaltılmadan kullanılmaya devam edecek ve eğer anlaşma yürürlüğe girmezse tüm dünyada da kullanım azaltılamayacak.
-Son dönemde teşviklerle desteklenen yenilenebilir enerji teknolojileri ile baş etmeye çalışan fosil yakıtlar endüstrisi, Amerika’nın anlaşmaya girmemesi ile tekrar güç kazanacak.
-Türkiye Paris Anlaşması’nı 22 Nisan 2016’da imzaladı, ancak hükümet henüz nihai onay vermedi. Bu anlaşmanın ülkeler için hukuki bağlayıcılığı bulunmuyor. Nitekim Amerikan hükümeti nihai onay vermiş olduğu halde anlaşmadan çekilebildi. Bu nedenle Türkiye için de bir bağlayıcılığı yok.
-Bu anlaşmada önceki COP (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı) toplantıları sonrası çıkarılan metinlere göre Türkiye açısından bir farklılık bulunuyor. Türkiye bir OECD ülkesi olarak gelişmiş ülke kabul edildiğinden Paris Anlaşması, Türkiye’yi gelişmekte olan ülkelere finansal destek olma görevi veriyor.
-Paris Anlaşması için sunulan Türkiye’nin 2013 yılı emisyon bilgilerine göre, 459 milyon ton CO2 eşdeğeri belirlendi. Bu emisyon rakamının yüzde 68’i -ulaşım ve ısınma dahil olmak üzere- enerji sektöründen, yüzde 16’sı endüstriyel proseslerden, yüzde 11’i tarım ve yüzde 6’sı da atıklardan kaynaklanıyor.
-Anlaşma dâhilinde beyan edilen UNFCCC INDC dokümanında Türkiye 2030 yılı için öngörülen 1.175 milyon ton CO2 eşdeğeri emisyonunu 929 milyon CO2 eşdeğerine düşürmeyi taahhüt etti.
-2013 yılı karbon emisyonunun 62.3 milyon tonu kömür ve linyit kullanımından kaynaklandı. (2013 yılında 12.500 MW kömürden elektrik üretim kapasitesi ile 57.9 milyon ton kömür kullanımı gerçekleşti)
-Enerji arz güvenliğinin sağlanması çerçevesinde yerli kaynakların kullanılması stratejisi çerçevesinde 2030 yılında elektrik üretim kurulu gücüne 2013’e kıyasla 16.500 MW kömür santrali kapasitesi eklenecek. Bu durumda 2030’da elektrik üretiminde fazladan 80 milyon ton kömür tüketimi öngörülebilir. Bu nedenle 2030’da yerli kömürün elektrik üretiminde daha fazla kullanımı yüzünden yıllık yaklaşık 82 milyon ton karbon eşdeğeri emisyon artışı olmasını bekliyoruz. Bu artışın 2030 emisyon hedefini azami 1.011 milyon ton seviyesine taşıyacağını düşünebiliriz.
-Ayıca son aylarda gerçekleştirilen ve planlanan güneş ve rüzgar YEKA ihaleleri, büyük çaplı güneş ve rüzgar santrallerinin verimli bir şekilde kurulması ve işletilmesine olanak sağlayacak. Bu da karbon emisyon hedeflerinin tutturulmasını destekleyen bir gelişme olacak.
Faselis/Türkiye’de Enerji