Henry Kissinger…
1923’de Almanya’nın Bavyera eyaletinde doğdu.
Ailesiyle birlikte Nazi Almanya’sından Amerika’ya kaçtı.
ABD vatandaşlığına kabul edildi.
Uluslararası İlişkiler bölümünde öğrenim gördü ve Siyaset Bilimi alanında doktora yaptı.
Harvard Üniversitesinde öğretim üyesi oldu.
ABD başkanları Kennedy ve Johnson’a özel danışman oldu.
Onlardan sonra gelen Nixon Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadı.
Henry Ford zamanında 56. Dışişleri Bakanı oldu.
Başkan Reagan’la Orta Amerika konusunda çalıştı.
Oğul Bush tarafından 11 Eylül saldırılarının araştırması için görevlendirildi.
Nobel Barış ödülü sahibi.
Çin, Yeni Dünya Düzeni, Uluslararası Krizler ve Diplomasi üzerine eserler yazdı.
Şimdi 97 yaşında.
Yarım yüzyılı aşkın ABD ve dolayısıyla da dünya politikasında var olan birisi.
Var olmanın da ötesinde, belirleyiciliği olan bir kurt…
Yıl 1974,
Dışişleri Bakanı olarak Başkan Ford’a “Dünya nüfus artışının ABD’nin güvenliği ve denizaşırı çıkarlarına etkisi” konulu bir rapor sunuyor.
Raporda öyle bir noktaya parmak basıyor ki; bugüne kadar süregelen büyük ve derin etkilerini hepimiz görüyoruz.
“Petrolü kontrol edersen ulusları, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin”
Petrolün kontrolü çok eskiden başlamıştı.
Lakin o yıllarda önem arzeden ana konu küresel gıda kontrolü idi.
Kurduğu cümleyle de zaten; “petrolü denetim altına alarak, ulusları nasıl kontrolümüze aldıysak şimdi sıra gıdada…” diyordu.
Ki bu sayede ulusları aşan bir kontrolü elde ederek, devlet-ülke-ulus paradigmasından bağımsız insanları kontrol edebilelim/etmeliyiz teklifi sunuyordu.
Ettiler mi peki…
Kendimizden pay biçersek;
Gıda ve Tarımda dünyanın kendi kendine yetebilen 7 ülkesinden birisiyken bugün geldiğimiz ahvale bakarsak Kissinger Gıda Doktrin’inin başarılı olduğunu görürüz.
Aynı Kissinger 2013 yılında bir mülakatında diyor ki; “Savaş davullarını duyamıyorsanız, sağır olmalısınız.”
Ve devam ediyor;
“Birleşik Devletler Çin ve Rusya’yı yemlemektedir.
Biz Çin askeri gücünü artırmasına ve Rusya’nın Sovyetler dönemindeki konumuna dönmesine fırsat veriyoruz.
Böylece onlara yersiz bir meydan okuma hissi veriyoruz. Bu şekilde hepsinin de hesabını topluca görme imkanı bulacağız.
Biz elleri tetikte bekleyen bir keskin nişancı gibiyiz. Onlar harekete geçtiğinde, biz de onları indireceğiz.
Önümüzdeki savaş o kadar kesin sonuçlu olacak ki, yalnızca bir tek süper güç ayakta kalacak, işte bütün hikaye budur. Bu durumdan Avrupa Topluluğu da hariç değildir.
Eğer herhangi biriyseniz, bir dağbaşına giderek, kendinize bir çiftlik yapar ve savaşa böyle hazırlanabilirsiniz.
Fakat mutlaka silahlanmalısınız, çünkü aç kalabalıklar etrafta geziyor olacaklar.
Ayrıca, seçkin insanlar (elitler) kendi güvenli bölgelerinde, özel sığınaklarında olacaklar, ancak tıpkı diğer normal insanlar gibi dikkatli olmalılar, çünkü onların da sığınakları ayak altında olacak.
Gençlerimiz son on yılda hem savaş alanlarında hem de konsol oyunlarında çok iyi eğitim gördüler. Yakın geleceği öngörerek ürettiğimiz, yeni Call of Duty Moden Warfare 3 oyununun, gerçeği tam olarak yansıtıp yansıtmadığını görmek çok ilginç olacak.
Sonunda savaşın küllerinden yeni bir dünya doğacak, yalnızca tek bir süper güç kalacak ve o bütün dünyayı yöneten tek hükumet olacaktır.
Şunu asla unutmayın; Birleşik Devletler en iyi silahlara, başka hiçbir milletin sahip olmadığı başka şeylere sahiptir, ve zamanı geldiğinde bütün dünya bu silahlarla tanışacak.”
Yaşanan vekalet savaşlarını,
Hakimiyet enstrümanı olarak kullanılan sosyal medya ve bilişim silahlarını,
Ortadoğu başta olmak üzere Avrupa ve Asya-Pasifik bölgesinde yaşanan gelişmeleri,
Son tahlilde bir anda ortaya çıkan “Koronavirüs” ve Çinin düştüğü durumu görünce ihtiyar-kurt’un sözlerini anlamak çok zor olmasa gerek.
Ki, Yahudi kökenli diplomatik şeytanın geçmişte söylediği “Hiçbir şey, güçten daha afrodizyak değildir. Yasadışı olanı hemen yapabiliriz. Anayasaya aykırı olanı yapmak ise biraz daha vakit alır.” gibi sözleri temsil ettiği küresel zihniyetin sınırsız hadsizliğini tam ve net olarak yansıtıyor kanaatindeyim.
Asıl gelmek istediğim nokta, bu küresel kontrol manyağı ihtiyarın geçtiğimiz günlerde kontrol etmeye/edebilmeye dair söylediği söz.
“Gençleri kontrol eden dünyayı kontrol eder”
Bu sözü yukarıda mülakatından aktardığım gençlerle ilgili cümleleriyle birleştirince, dünyayı küresel bir strateji oyun sahasına çevirdiklerini görmemek safdillik olur.
Petrolle kontrol oldu mu.? Oldu…
Gıda ile oldu mu.? Oldu..
Gençlerle olur mu.? Maalesef olacak gibi…
Öyle görünüyor ki küresel bazda ve büyük güçlerin stratejik bölgelerinde yer alan coğrafyalar ve yöneticileri büyük risk altında.
Özellikle de genç nüfusa sahip “az gelişmiş veya gelişmekte olan” diye kategorize edilen ülkeler.
Haaaa… Gelişmiş diye nitelenen ülkeler de bu kavgadan payına düşen dalgalanmayı yaşayacak.
Lakin hem yoğun genç nüfusa sahip ve hem de kuşaklararası kopma ve kopuş yaşayan, aynı dili konuşmaktan uzaklaşan; hazları, tatları, amaçları, değerleri, iddia ve idealleri farklılaşan ülkeler en fazla risk altında olacak.
Kissinger’in “başka hiçbir milletin sahip olmadığı şeyler”le kastettiği şeylerden bir kısmının, hatta en önemlilerinin ceplerde taşınan “Twitter-Facebook-İnstegram-Youtube ve hatta Google” gibi enstrümanlar olduğu yadsınmaz bir gerçek.
Darbesel-darbe karşıtı örgütlenme ve iletişimin bu platformlar üzerinden olduğunu yaşanmış gerçeklerden yola çıkarak düşünürsek,
Yeni kuşağın, TV ve Gazete gibi medya mamullerine ilgisinin sıfıra yaklaştığını gözönüne getirirsek,
35 yaş altı neslin otorite tanımazlık, haz ve istencin yüceltilmesi algısını dikkate alırsak,
Devlete olgusunu tanımazlık, küresel komünikasyon ve manipülasyon yaklaşımını öngörürsek,
Ve dahi ebeveynlerin değerleriyle çocuklarının değer yargıları arasındaki korkunç uçurum ve kopuş gerçeğine bakarsak; bir ayağı mezarda olan bu ihtiyar şeytanın son sözüyle işaret ettiği tehlikenin sınırlarını farkeder ve görebiliriz.
Tehlikenin sadece siyasal sistemler, yönetimler ve kamu otoritesini değil; sosyolojiler, toplumlar ve değer yargılarını da kapsadığını anlarız.